Halil Berktay Yaşıyor mu Hâlâ?!

Beni belki biraz saf bulacaksınız ama yakın zamana kadar, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in peşindeki iz sürücüler, yazılı kâğıt takipçileri sürüsünün sadece halihazır iktidarın emrindeki polis ve savcılardan ibaret olduğunu sanıyordum. Meğer bu gazeteci avlama sürünün içinde epeyce polis köpeği de varmış. Kölelik dönemini anlatan bir ilüstrasyon asılı dururdu başucumda, birkaç yıl öncesine kadar. Oradan oraya taşınırken sanırım kayboldu. Kölelerin başında bir köle-güdücü var, aynı diğer kölelere benziyor; onlardan tek farkı elindeki kırbacı. Demek kurban, avcıdan önce kendi gibi bildiğinden korkmalı.

Taraf gazetesinin yazarlarından Emre Uslu’nun, Ozan Kütahyalı’nın yazdıkları bir süredir kanımı donduruyordu da, Halil Berktay’ın da aynı mealde polisiye bir yazı yazacağını nedense düşünmemiştim; belki de yaşananlar ne olursa olsun, insan eski arkadaşlarına bazı berbat davranışları yakıştırmaktan ısrarla imtina ediyor, psikolojik bir olay bu sanırım. Benim bir zamanlar o kadar yakından tanıdığım, gizlendiğimiz evlerde aynı lahmacunu paylaştığım, aynı makarnaya kaşık salladığım arkadaşım, şimdi nereye giderse gitsin bu kadar kötü olamaz, bu kadarını da yapamaz düşüncesi ya da ruhsal savunusu diyelim. Ama Cemal Süreya’nın deyişiyle, “bu da oldu işte” ve eski arkadaşım Halil Berktay da, Taraf gazetesinin (Zaman okumuyorum) bir kısım “gazeteci”-polislerinin girdiği yola girip o meşum yazıyı yazdı: “Ergenekon Yaşıyor Hâlâ”.

Halil Berktay, Ahmet Şık’la Nedim Şener’i, aynı polis ve savcı Zekeriya Öz gibi, yazdıklarından dolayı suçlamaya girişmeden önce bugünkü hapishaneler düzeniyle 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerindeki hapishaneler düzenini karşılaştırıyor ve o günlere göre tutukluların kendilerini çok daha özgürce ifade ettiğini söylüyor:

“Siz zulüm görmemişsiniz; insan utanır böyle şeyler yazmaya-söylemeye. 1971 ve 1980’de dikta rejimleri vardı ve bütün ülkede sıkıyönetim hüküm sürüyordu. Dayağı, işkenceyi, askerî hapishane koşullarını geçtim. ‘İhtilattan men’ edilmemişseniz, ancak aynı soyadını taşıyan yakın aileniz gelebiliyordu, haftada on dakika görüşe. Fotoğraf çektirmekmiş, sağa sola mektup yazmakmış, kamuoyuna seslenip kendinizi savunmakmış; ne mümkün! (…) Şimdiyse durum şöyle: görüş fiilen sınırsız ve kısıtsız (…); haberleşme serbest; isteyen mektup kaleme alıyor, isteyen makale, isteyen başyazı; hatta artık günlük gazete bile yönetmek mümkün,içerden.”

Benim anlayışıma göre hapishanenin daha “özgür” olanı diye bir şey yoktur; hapishanenin bizatihi varlığı özgürlükle çelişir ama Halil Berktay’ın yazdıklarında daha başka bir tuhaflık var gibi geldi bana. Sanki (elbette bütün siyasi tutuklular söz konusu değil burada) Ergenekon sanıklarının görece bazı haklara sahip olmasından içten içe rahatsız olduğu izlenimini siz de edinmediniz mi? Halil Berktay’ın her şey olacağı aklıma gelirdi de, birlikte yattığımız Mamak Cezaevi’nin gardiyanlarından Nafiz’e (bu arada haksızlık etmeyeyim, Nafiz çok daha sevimliydi) benzeyeceği aklıma gelmezdi.

Hukuk sisteminde polis, başlangıcı, savcı ve hakimler ara halkaları ve gardiyan da son halkayı oluşturur. Bu yüzden Halil Berktay’ın yukarda alıntıladığım satırlarının, yazısının daha başlangıç kısımlarında yer alması bu zincire biraz ters başlamak gibi olmuş. Yani Berktay’ı önce gardiyan elbiseleri içinde görüyoruz ama yazının son paragraflarına yaklaştıkça polis ve savcı rolüne bürünüyor. Şu satırları alıntılamak zorundayım:

“Ergenekon (…) akı kara, karayı ak, suçluyu suçsuz, suçsuzu suçlu gösterebiliyor. Şu Ahmet Şık ve Nedim Şener meselesini alalım. Ceza hukuku başka, vicdani kanaatler başka. Ben en geniş basın ve ifade özgürlüğünden yanayım. Buna, talimatla kitap yazma özgürlüğü de dâhil. Ama müsaade edin de ne idüğü belirsiz talimatlarla kitap yazmayı ahlâken, dürüstlük açısından beğenmeme hakkım saklı kalsın (…) Ahmet Şık en azından bazı noktalarda dürüst davranmıyor, doğruyu söylemiyor (…) notların (=talimatın) önce tamamını üstüne aldı (…) Sonra, ben onu sadece bazı notlar için dedim, diğerleri için demedim açıklamasında bulundu. Peki hangileri bunlar? Ve kimin? Benim açımdan bu cevapsız sorular, gizlenen şeyler olduğu şüphesinin artmasına yol açıyor.”

Öncelikle belirteyim ki, bizzat Halil Berktay dürüst değil. Taraf gazetesindeki makalelerini bilmiyorum ama 1970’li yıllarda yazdığı onlarca makalesinin “talimatla” (eğer illâ bu çirkin askeri deyimi kullanmak zorunda kalacaksak) yazıldığını ben biliyorum. Sadece Halil Berktay değil, ben de dahil Aydınlık hareketinin eli kalem tutan bütün yazarları “talimatla” yazı yazardı. Üstelik bunda da, örgüt çerçevesinde yazı yazmak söz konusu olduğunda, anormal bir şey yoktu. Yazı Kurulu sen şunu şöyle yaz derdi ve biz de oturur o yönde yazılar yazardık. Çoğunun fiilen yazılış şeklini unutmuşumdur ama örneğin 12 Mart muhtırasının hemen ardından haftalık Aydınlık dergisinin, muhtıraya karşı tutumunun, bizzat Halil Berktay tarafından bir arkadaşın evinde nasıl yazıldığını bugün gibi hatırlarım. Daktilonun sesi bile kulaklarımdadır. Üstelik yazı, orada bulunan bizlerin “talimatıyla” birkaç kez geri çevrilip Berktay tarafından tekrar tekrar yazılmıştır. Çünkü yazı, örgütümüzün ya da grubumuzun ortak tavrını temsil edecekti, Halil Berktay da, gayet doğal olarak o anda hareketimizi temsil eden bizlerin “talimatına” uyarak yazmak zorundaydı. Şimdi artık böyle şeyleri “dürüst” bulmuyor olabilir ama dürüst bir insan bu konudaki tutumunu değiştirmişse, geçmişte yaptığı bu tür “dürüst” olmayan şeyleri hatırlamak ve yazısında belirtmek zorundaydı. Halil Berktay, daha önce kendisi hakkında yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi bir kere daha kendi üstünden atlamıştır. (Bu nasıl olur diye sormayın, ben yapamam ama akrobatlar yapabilir böyle şeyleri.)

Bir başka konu, Halil Berktay’ın eski dönemlerdeki kısıtlanmış hapishane koşullarını hatırlarken, diğer bazı şeyleri hatırlamamayı tercih etmesidir. Evet, o zamanki hapishanelerle ilgili söyledikleri doğrudur ama eksiktir. Eksik kısmı şudur: O gaddar hapishane yöneticileri bizim yazılı çalışmalarımız üzerinde hiç mi hiç durmamışlardır. Hatta bütün hapishane çapında ortak bir savunma hazırlamamıza kolaylık bile göstermişlerdir. Görüşme olanağımız olmayan arkadaşlarla savunma için bir araya gelmemizi sağlamışlardır, şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Ve savunma hazırlıkları sırasında “şunu şöyle yaz”, “burası olmamış” “orayı değiştir” türü “talimatlar” içeren notlarımızı suç unsuru olarak görmemişlerdir. Halil Berktay bunları unutmuş ya da unutmuş görünüyor. Yani uzun lafın kısası, savcılar ya da polisler gibi düşünmediğimiz zaman, bir kitabın ya da yazının yanına kenar notları düşmenin, “burası olmamış” demenin ne talimatla ne de suçla falan bir ilişkisi vardır. Hayatı kendisinin başka yazılara kenar notları düşmesiyle ya da başkalarının kendi yazılarına kenar notları düşmesiyle geçmiş bir insanın şimdi birdenbire bu tür şeyleri “örgüt talimatı” olarak göstermeye çalışması sadece dürüstlükle bağdaşmamakla kalmamakta, bu insanın vicdanıyla birlikte belleğini de kaybettiğini düşünmemize yol açmaktadır.

Efendim, Ahmet Şık, önce notlar bana ait demiş, sonra bir kısmı bana ait demiş. Şimdi Halil Berktay polis ve savcılarla birlikte soruyor: Kim bu notları düşen? Sana ne be adam. Sen de işkenceli polis sorgularından biliyorsun ki, polise doğru bilgi vermemek hem görev, hem de haktır. Burjuva hukukunda bile vardır. İnsanı tutuklarken, “bundan sonra söyleyeceğiniz her şey aleyhinizde delil olarak kullanılabilir” derler. Bir kitaba kenar notu düşmek elbette suç değildir ama bir gazeteci, yazdıklarından dolayı içeri alınmışsa ve savcı ile polis işgüzarca “kim bu notları düştü” diye soruyorsa, elbette kitabını okuyan ve kenar notları düşen arkadaşlarını korumak için ya “hepsini ben düştüm” diyecektir ya da kendisine yardımcı olanları ele vermemek için bunların kimlerin kenar notu olduğunu söylemeyecektir. Mesleki dayanışma da bunu gerektirir zaten. Halil Berktay’ın çoktan unuttuğu, unutmayı tercih ettiği mesleki dayanışmadan ve paranoyak polis karşısında insanları ele vermeme dürüstlüğünden söz ediyorum.

İnsan hafızasını da, vicdanını da kaybetmişse pekâlâ ölmüş kabul edilebilir.

Halil Berktay yaşıyor mu hâlâ?!

Gün Zileli

16 Nisan 2011

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

111 Comments

  1. Harika bir yazı. Eliniz dert görmesin, duygularıma tercüman oldu.

  2. Tek kelimeyle mükemmel.

  3. Yahu Gün Zileli, bir kez dahi olsun dürüst ol, yazin yukarda duruyor sen kalkip “polis köpegi” demedim diyorsun,ya delikanli gibi sözünün sahibi ol, ya da arkasinda duramayacagin küfürleri etme, yasin 60’i geçmis hâlâ kivirtmaktasin.

  4. Polis köpeği olduğunu hissedenler alınabilir doğal olarak.

  5. Hocam keyifle okudum yazıyı. Ne eksik ne fazla!
    izninle altına ben de imzamı atıyorum.

  6. Halil Berktay özelinde Taraf’a açık mektup – Utku Şentürk (Günlük)
    22 Mart 2011 –

    Taraf yazarları pek sever sağa sola (özellikle de sola) açık mektuplar yazmayı. Bir tane de ben onlara yazayım dedim.

    Halil Berktay 17 Mart Perşembe günü Taraf Gazetesi’ndeki köşesinde yine “darbeci, Kemalist, islamofobik” sosyalistlere kendi meşrebince “vermiş veriştirmiş”. Yalnızca Berktay değil son dönemde birçok yazar özellikle de Taraf Gazetesi yazarları sosyalist solun tümünü toptancı bir anlayış ile Kemalizm ile kopamamış, işçi sınıfına dayanmadan sol bir askeri darbe ile iktidara gelme hayali kuran jakobenler olarak tarifliyor.

    Bu genellemelerin bizzat darbeci, Kemalist, jakoben eski Aydınlıkçılardan gelmesi de manidar. Bir zamanlar Perinçek’in sağ kolu olan, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Halil Berktay, Şahin Alpay, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar gibi isimler sosyalizmi Doğu ağabeylerinden öğrendikleri kadarı ile bildikleri için “kargadan başka kuş bilmeyebilirler”.

    Ancak Türkiye Sosyalist Hareketi’nin Kemalizm ile ciddi bir kopuşma yaşamasına öncülük eden İbrahim Kaypakkaya gibi devrimci bir figürü de es geçmeleri ideolojik manipülasyonun dik alası. Biraz önce ismini zikrettiğim eski Aydınlıkçı arkadaşlar İbrahim Kaypakkaya’yı iyi tanırlar. Eski “yoldaş”larıdır. PDA’dan “Darbecilik”, “Kemalizm” ve “Kürt Sorunu” konularında ayrışarak TKP/ML-TİKKO’yu kurmuştur.

    Halil Berktay da İbrahim Kaypakkaya’yı iyi tanır ama Kaypakkaya ile pek hoş anıları olmadığı için sanırız onu unutmayı yeğlemiş. İşte bir diğer eski yoldaşı Gün Zileli’nin konuya dair yazdıkları; “İbrahim Kaypakkaya, hareketin merkezine, darbecilik, Kemalistlik ve silahlı mücadeleden yan çizmek türü eleştiriler yöneltti. Bu tür bütün monolitik partilerde olduğu gibi, merkezin eleştirilmesi merkez hizbiyle Kaypakkaya hizbi arasında bölünmeyi getirdi. Bölünme henüz fiiilen gerçekleşmeden Söke’nin Beşparmak dağlarında üstlenmiş merkez elemanları arasında, Kaypakkaya’ya karşı tutum konusunda bir tartışma cereyan etti. Berktay, sertlik yanlısı eğilimi savundu ve “hain” İbrahim Kaypakkaya’nın infaz edilmesini öneren birkaç kişiyle aynı tutumu takındı. Bildiğim kadarıyla Doğu Perinçek’in bu öneriye yanaşmamasıyla “hain” İbrahim Kaypakkaya’yı öldürmek, TİİKP’ye değil, Türk devletine nasip oldu. İnanın, bu satırları, Berktay’ı gözden düşürmek için yazmıyorum. Belki ben de hapiste değil dışarıda olsam, o zamanki kafamla böyle alçakça bir öneriye onay verebilirdim; nasıl bir tutum takınacağımdan emin değilim en azından. Ne var ki, “sol”dan “özeleştirel” bir tutum bekleyen Halil Berktay, aradan kırk yıl geçtiği halde bu konuda sol kamuoyu önünde tek bir özeleştirel laf etmemiştir. Sergilediği, böylesi bir entelektüel cesaret eksikliğidir işte.” (Gün ZİLELİ/ 12 Ocak 2010)

    İşte Halil Berktay’ın unutmaya çalıştığı, özeleştirisini vermediği “devrimci geçmişi”; “darbeci” ve “Kemalist”… Şimdi tüm Solculara yaptığı suçlamalar… Hayatın cilvesi işte.

    Yazının başında bahsettiğim 17 Mart tarihli yazsında bakalım neler döktürmüş Berktay?
    “Göreli demokratikleşmenin bir yan ürünü, 2002’den bu yana AKP’ye, 2007 sonundan bu yana Taraf’a karşı tırmanan düşmanlık oldu. Ulusalcıları anladık da, “sol’culara ne oluyor? Bu ikisi çok farklı güçler de olsalar, neden, bir yandan AKP ve diğer yandan Tarafa düpedüz düşman kesiliyor; militarizmle veya büyük basınla uğraşmaya asla harcamadıkları bir gayreti, kendi açılarından hiç olmazsa “ara güçler” diye tanımlanması gereken kesimlere yöneltiyorlar?”

    Sol’dan kastı elbette Sosyalist Sol, ancak onun kafasındaki Sosyalist Sol hala Aydınlık’tan menkul zira Kaypakkaya gibi bu topraklarda yıllar önce Kurtuluş’un da (KSD) “Kürdistan’in sömürge olduğunu”, THKP-C’nin Kemalizm’i “küçük burjuva radikalizmi” olarak değerlendirmesinin Kürt sorununda şovenizmden kopulamamasına neden olduğunu savunarak siyasi arenaya çıkmalarını da yok sayıyor.

    Ama neden yok saymasın ki, siyasi kıbleleri AKP de, o “Kurtuluş” geleneğinin iki temsilcisi SDP ve Sosyalist Parti’yi Hanefi Avcı ile aynı torbaya koyup Devrimci Karargah ve Ergenekon ile marine ederek adalete ve kamuoyuna servis ediyor… 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, 27 Nisan’da, Darbe Günlükleri sürecinde sanki bahsi geçen hareket sokaklarda darbeye karşı mücadele etmemiş gibi darbecilikle itham ediliyor.

    Eski solcuları kırpıp kırpıp liberal mı yaparlar?

    Berktay ve diğer Tarafgir “aydın”larımız AKP’nin Anayasa referandumu, torba yasa, Ergenekon, KCK, Devrimci Karargah davalarında cevvalce gösterdikleri her şeyi bir birine katıp katıştırıp bir torbaya doldurma pratiğinden çok şey öğrenmişler. Tarafgirlerimiz de Sosyalist Sol’u ve hatta sadece Sosyalist Sol’u değil bütün Sol’u da (Perinçek, Yalçın Küçük, CHP de dahil) sanki tek parça bir blokmuş gibi bir torbaya doldurup, sonra da torbadan tavşan çıkartıyorlar. Üstüne de Sosyalist Sol bizi kıskandığı için bizden nefret ediyorlar diye çocukça mızmızlanıyorlar.

    Bu tavır biraz ABD’nin 11 Eylül sonrası “Medeniyetler Çatışması” saçmalığı ile ezilen tüm halkların ABD’ye duyduğu öfkenin nedeninin sömürgeciliklerinden kaynaklandığı gerçeğini örtmek için Müslümanların ve Doğu’nun Amerikan Hayat Tarzını kıskandıklarını söylemelerine benziyor. Yine ABD’nin 11 Eylül sonrası “ya bizdensin ya terörist” dayatmasının bir benzerini de “ya bizdensin ya Ergenekoncu” diyerek yapıyorlar. Sanki bu iki ucu pis değneğin dışından başka bir alternatif yokmuş gibi?

    Sol’u tamamen Kemalizm’den, darbecilikten, jakobenlikten arındırmak 21. yüzyılda solcular için elzem bir “görev”, ancak bunu gerçekleştirmek için Enternasyonalist Sol’u da Kemalistler ile aynı torbaya koymak ve kurtuluşu 2. Cumhuriyetçilikte, Liberalizm de aramak Sol’a yapılmış bir ihanettir. Zira büyük düşünür Jean-Paul Sartre’ın da dediği gibi “Liberal iğrenç bir sözcüktür”

  7. Halil Berktay’i Kaypakkaya’nin öldürülmesini önermekle suçlayan yaziyi yayinliyor. O tarihlerde sen Berktay’in yöneticisi degil miydin?Berktay senin yönetici oldugun partide böyle bir ortamolmasa bu öneriyi yapabilir miydi? Insanda biraz utanma duygusu olur. 12 Eylül’den sonra Perinçek seni ikinci adam yapsaydi TIKP’den ayrilacak miydin?Hayiy. Bu adi bir kolyuk kavgasindan ibaret. 1980’lerde 50 kez ideoloji degistirdikten sonra anarsist oldun. Onu da hâlâ anlayabilmis bile degilsin, marksist fraksiyonlarin bir çesidi zannediyorsun. Ne bilgin, ne kültürün, ne de egitimin yeterli, koskoca Halil Berktay’a “polis köpegi” diyorsun. Iste böyle insan haddini bilmeyince… Sen bir yandan teliflerden kazan, bir yandan yayinci olmaya çalis, bir yandan da Isviçre’de sosyal yardim al, insanlarin ödeikleri vergilerle olusan sosyal fonlari çal, bir yandan da Türkiye’de fink at. Bu ne? Sömürünün, hirsizligin, soygunculugun en adi biçimi. Ama sende utanma yok ki. Türkiye’de polis sana ne yapsin? Sen bir sosyal yardim hirsizi olarak Isviçre polisinden kork, zaten sen Türkiye’nin vatandasi bile degilsin, sana ne Türkiye politikasindan, sana ne Berktay’dan? Türkiye senin için bir para kazanma araci degil mi? Aldat o zaman bir iki ksiyi, o da sana yeter de artar bile, ama sen öldükten sonra adin hiç de hayirla anilmayacak bunu da bil.

  8. Ne kadar çirkefsiniz arkadaş! İnci Sözlük’te dök incilerini, Gün hocayı bilen bilir, çamur atan, sevimsiz senin gibiler de böyle Berktay gibi vicdansız adamların savunusunu yapar.

  9. Had Bilme Öğretmeni’ne:

    Son derece haddini bilen, dürüst bir yazı… Tarafçılar’ın canı yanacak elbette. Ama merak ettiğim şey şu; Halil Berktay’ın ‘koskocalığı’ nereden ileri geliyor? Sabancı Üniversitesi’ne kapaklanmasından mı? ”1980′lerde 50 kez ideoloji degistirdikten sonra anarsist oldun. Onu da hâlâ anlayabilmis bile degilsin, marksist fraksiyonlarin bir çesidi zannediyorsun.”

    Anarşizm hakkında sen ne biliyorsun? Gün Zileli’yi okuyoruz, kendisi açıkça ortaya koyuyor kendini. İyi ama hem H. Berktay’ı koskoca olarak gören hem de Gün Zileli’nin anarşistliğine dil uzattığına göre senin de bir anarşizm ehli olduğunu mu anlayalım? Ne alaka? Gün Zileli’nin geçen sene yazdığı Halil Berktay yazısında o sorduğun soruların cevabı zaten var. Falsolu bir üslupla yazdığın bu yorumun tek açıklaması Taraf gibi iğrenç bir devlet tezgahının meyvesi olman. Bu saçmalamanın başka izahı olamaz…

  10. Tek tek cevaplandırayım.
    1. O sırada ben hapisteydim ve olup bitenlerden hiçbir şekilde haberim yoktu. Doğu ve Halil Mayıs 1972’de yakalandıktan sonra ne olup bittiğini öğrendim.
    2. Doğru, böyle partilerde böylesi ortamlar her zaman vardır ve ben de zaten bu sitede de bulabileceğiniz “Halil Berktay’ın ideolojik yol haritası” yazısında belirttiğim gibi, “belki ben de dışarda olsam böyle bir öneride bulunabilirdim, en azından ne yapacağımdan emin değilim” diye yazmıştım. Zahmet edip yazıya bir göz atmanızı öneririm.
    3. Ben Halil Berktay’a “polis köpeği” demedim. Kim polis köpekliği yapmışsa o üstüne alınsın.
    4. Sosyal yardım almak sığınmacılar için bir haktır, yani batıda iş bulamayan işsizlere devletin verdiği bir tür tazminattır. Bunu sadece o ülkelerdeki ırkçılar sorun ederler. Onların yanında yer almanıza üzüldüm.
    5. Türkiye vatandaşlığından beni atan devlettir. Bu devletçi hassasiyetiniz çok ilginç geldi. Hatta diyebilirim ki, TC devleti sizden daha objektifmiş ki, bir yabancı olarak bir yıl süreyle bu ülkede kalmama izin verdi. Eğer bu verilen kalma hakkı sizi rahatsız ettiyse tabii ki istediğiniz gibi şikayette bulunabilirsiniz.
    6. Türkiye’de hiçbir şekilde para kazandığım yok, hayal görüyorsunuz ya da uyduruyorsunuz. Yayın Kolektifi’nde para karşılığı olmadan, gönüllü çalışıyorum. Yaptığım redaksiyon işlerinin büyük çoğunluğu karşılıksız ve gönüllüdür. Sadece kırk yılda bir büyük yayınevlerinden bir tashih işi çıkarsa para alıyorum ki, bu da hiçbir şekilde geçimime bile yetmez. Eğer bu durum da sizi rahatsız ediyorsa İsviçre polisine de şikayette bulunabilirsiniz. Böyle bir şey yapmanız halinde söz, size “polis köpeği” demeyeceğim.
    7. Kitap telifleri emeğimin karşılığı bile değildir. Sokakta simit satsam inanın o teliflerden aldığımdan çok daha fazlasını kazanırım ama şikayetçi değilim. Hayatım boyunca asgaride yaşamış bir insanım. İsteseydim, hayranı olduğunuz insanlar gibi bir medya köşesi de ben kapardım, bugün de istesem bunu yaparım ama tercihim değildir.
    8. 12 eylül’den sonra, sandığınızın tersine “ikinci” adamdım. Bu tür hiyerarşik nitelemeler bana bugün de utanç veriyor ama durum gerçekten böyleydi. Dolayısıyla ikinci adam olmadığım için başkaldırmış değilim parti yönetimine. Üstelik ilginçtir ki, hayranı olduğunuz Halil Berktay, “Stalin meselesi tartışılmayacaktır” kararı verilirken elini en yükseklere kaldırmış ve bu kararı onaylamış, bununla da yetinmeyip “Mehmet Gündüz’e beş yıl yazı yazmama” cezası verilmesini önermiştir. Bunlar gerçeklerdir, Halil Berktay’a sorabilirsiniz. Eğer hala biraz dürüstlüğü kalmışsa bunu doğrulayacaktır. Oral Çalışlar’a da sorabilirsiniz.
    8. Her türlü hakarete rağmen sizinle efendice konuştum ve bundan sonra da -eğer tartışmaya varsanız- bu tutumum devam ettireceğim. Hakaret sahibine aittir.

    selamla

    Gün Zileli

  11. 1.Hersey sizin “polis köpegi” hakaretinizle basladi, lütfen yazdiklarinizi aradan iki dakika geçtikten sonra unutmayin.
    2. Sosyal yardimin siginmacilara verilen bir hak oldugunu iddia ediyorsunuz, siz siginmaci misiniz? Daha önce burada Ingiliz vatandasi oldugunuz yazilmisti. Bir Ingiliz olarak Isviçre’ye mi sigindiniz?. Lütfen biraz mantik. Anlasilan nereden para alabiliyorsaniz oraya gidiyorsunuz. Bunun irkçilikla hiçbir ilgisi yok, her türlü ahlak kuralina göre (sosyalist ahlak dahil, siz bilmeseniz de böyle bir ahlak da var) eli ayagi tutan insanlarin çalismadan yasamasi ayip karsilanir. Bu ayibin irkçilikla bir alakasi yok, ben size Isviçreli olmadiginiz halde Isviçreli vergi mükeleflerinin parasini çaliyorsunuz demedim ki, ben size eliniz ayaginiz tuttugu halde çalisan insanlardan kesilen paralari yiyorsunuz dedim. Ayrica bir anarsist olarak, sistemin kendini ¨”justification” yapmak için kullandigi en önemli araçlardan bir olan “sosyal yardim diktatörlügü” çarkinin bir dislisi oluyorsunuz. Sokakta yasayan punk gruplar sizden çok daha onurlu ve devrimci bir tavir içindeler. Siz “yes to system” ve “yes to future” demektesiniz, ne biçim anarsistsiniz? (rahat uyuyun , hiç kimse sizi sikayet etmez, Isviçre de zaten kara parayi çok iyi akladigi gibi kendini de aklamayi çok iyi bildigi için size o parayi zaten keyifle verir, sorun ilke sorunu, tutarlilik sorunu)
    3. Türkiye’de istediginiz kadar kalin, bu beni asla rahatsiz etmedigi gibi “polis diktatörlügü” dediginiz Türkiye hükümetini de rahatsiz etmemis olacak ki size bir sene oturma izni vermisler.
    4. Türkiye’de para kazanmadiginizi söylüyorsunuz, kisinin beyanina güven esastir. Para kazanmak ayip degil ki, baskasina muhtaç olmamak için ekmegini tastan çikarmak gerek.
    5. Halil Berktay’la ilgili tekzibiniz aslinda beni dogruluyor. Halil Berktay’in hayrani falan degilim, siyasal konumunu bile tam anlamiyla benimsemedim, benimsemiyorum, ama en azindan bir bilim adami olarak insanliga bazi eserler kazandirmis verimli bir profesördür. Siz ise kendi özel hayatini, arkadaslarinin özelini, bazi hanimefendilerin , bu arada eski eslerinin özelini, devrimci hareketlere su veya bu sekilde bulasmis, ismi polise desifre olmus veya olmamis insanlari kendilerine danismaksizin desifre ederek kitaplar yayinlayip meshur olmaya çalismis bir muhteremsiniz. Bu nedenle Berktay’la sizi karsilastirmak istemem dogrusu.

  12. Sayın Neyir Berktay’ın tepkisi bana oldukça duygusal geldi…

  13. 1. Yazdıklarımı asla unutmam. Hatalı bir şey yazmışsam özür dileyecek kadar ferasetim vardır. Ancak “polis köpeği” nitelemesinde bir yanlışlık görmüyorum. Her yerde olduğu gibi bu ülkede de polis köpekleri vardır.
    2. 12 Eylül’den on yıl sonra (on yıl kaçak yaşadıktan sonra) arandığım için, siyasi nedenlerle İngiltere’de siyasi sığınmacı oldum. 2003 yılında, o zamanki kadın arkadaşım İsviçre’de yaşadığı için evlenerek İsviçre’ye geçtim. Sonuç olarak siyasi sığınmacı statümde bir değişiklik olmadı. Yani ülke dışında (ingiltere’de ya da isviçre’de) yaşamak zorunda kalmamın nedeni siyasi sığınmacılıktı. 1999 yılında askerlik yapmadığım için vatandaşlıktan atıldığımdan ve 8 yıl hüküm giydiğim 141. madde de TCK’ndan kalktığından ülkeye yabancı pasaportla gelmemin önündeki engeller kalkmış oldu. Bunun üzerine ingiliz pasaportuna başvurdum ve 2002 yılından beri ingiliz pasaportuyla ülkeye girip çıkabiliyorum. ancak yakın zamanlara kadar Türkiye’de yaşama koşullarım ekonomik nedenlerle yoktu ve dönmek o kadar kolay değildi. Şimdi bile tam olarak dönebildiğim söylenemez. 1 yıllık oturum meselesini açıklamıştım. Önümüzdeki Ocak ayına kadar burada kalabileceğim. izninizle de kalmak istiyorum!

    Burjuva değer yargıları içinde olduğunuz için benim “çalışmadan” yaşadığımı sanıyorsunuz ama bu doğru değil. Ben, ülke dışında sosyal yardımla kıt kanaat yaşamayı göze alarak kendi alanımda çalışmayı seçtim, yani yazarak yaşamayı. 1600 sayfayı bulan otobiyografilerim, 6 çeviri kitabım ve toplamda yirmiyi geçen (bkz. yandaki kitaplar bölümü) kitaplarımı bu sayede yazabildim. Sabah erken kalkar ve gece yarılarına kadar tam bir özdisiplinle çalışırım. Siz çalışmadan yaşayanları başka yerlerde arayın, mesela çevrenizde. Yaşayabilmek için patronların emrinde çalışan emekçi insanlara bir sözüm yok ama sosyal yardım karşılığında istediğim bir alanda çalışmayı daha doğru buldum. Kaldı ki, çalışmamayı tercih edenlere, tembellik hakkını kullanan insanlara da sizin gibi buram buram burjuva kokan bir bakışa sahip değilim.

    Punkların sosyal yardım almadığı doğru değil. Ya yanlış biliyorsunuz ya da kafadan atıyorsunuz. Sosyal yardım alamayanlar sabit bir adres gösteremeyenlerdir. Bunun dışında sosyal yardım almayı reddedenler çok çok küçük bir azınlıktır ve saygı duyarım onlara. Dilenerek yaşarlar. Ben sisteme direniş adına dilenmek yerine sosyal yardım alarak bir şeyler yazmayı daha doğru buldum.. Dilenmeyi hor görmem ama zamanımı dilenerek harcayacağıma yazarak değerlendirmek bana daha mantıki geldi. Ne dersiniz?

    3. Türkiye’nin polis diktatörlüğü olduğu kanaatimi bana (üstelik epeyce bir para karşılığı) bir yıllık oturum verdiler diye değiştirecek değilim. Nasıl ki batı ülkelerinin ekonomik diktatörlükler olduğu kanaatimi bana üç beş kuruş veriyorlar diye değiştirmeyeceksem.
    4. burada da tamamen burjuva önyargıları içindesiniz. Ekmeğini taştan çıkaran sadece ağır koşullar altında asgari ücretle çalışan emekçilerdir. Bunun dışında kalan kesimler, öyle sanıyorum ki siz de (tabii kimliğiniz açı olmadığından bu sadece bir tahmin) ekmeğinizi taştan falan çıkartmıyorsunuz. Örneğin akademik alan özeliyle devlet üniversiteleriyle tam bir akademik yiyiciler çiftliğidir. Halil Berktay da ne yazık ki buna dahildir.
    5. Kimsenin hakkını yemek istemem. Halil Berktay, siyasi çalışmalarını bir yana koyarsak, tarihi sosyal süreçler konusunda ciddiye alınacak çalışmalar ortaya koymuştur. Kendisinin bugünkü tutumu dahi bu eserlerin önemini ve değerini ortadan kaldıramaz, korkmayın. Zaten tefrikçi bir insanımdır. Hiçbir şeyi toptan çöpe atmam, hiçbir şeyi de toptan olumlamam.

    Benim insanları ve özel hayatlarını deşifre ettiğim ise, ne yazık ki tipik bir aydınlıkçı yalandır, ettiğiniz sözlerin kimlerin cephaneliğinden alındığına dikkat etmenizi salık veririm size. Bunlar yıllardır söylenmektedir (Yarılma çıkalı 11 yıl oluyor) ama özel hayatları açıkladığım yalanını kanıtlarıyla ortaya koyana henüz rastlamadım. Yazdıklarımın şurasının ya da burasının yalan olduğunu açıklayana da. Yazdıklarınızdan batı kültürüne aşina olduğunuz izlenimi edindim. Batıda otobiyografi yazımı tam bir açıklık ve dürüstlük talep eder. Benim de yaptığım bundan ibarettir. O kitaplarda kendimden başka kimseyi teşhir etmiş değilim. Söyledikleriniz ne yazık ki ispata muhtaç. Halil Berktay’a sorunuz, o size söyleyecektir. kendisi gayet iyi bilmektedir, polis tarafından açığa çıkmamış bir sürü şeyi yazmadığımı ya da isim vermeden yazdığımı. Size de kitapları bir daha, önyargısız okumanızı salık veririm. Halil Berktay’la beni karşılaştırmamanıza sevindim ayrıca. Hayatta isteyeceğim en son şey bu olurdu herhalde.

  14. Bir Berktay-sever’in Gün Zileli’ye saldırısının (eleştiri yok orada çünkü) rezilliğine bak. Nasıl bir milliyetçi kafa bu. Türkiye vatandaşı değilmiş de, Türkiye’de olan bitenlerden ona neymiş. Bu nasıl bir pespaye milliyetçiliktir. Halil Berktay’ı milliyetçilikle savunmaya kalkan bu edepsizliğin öncelediği şey bence, onu savunmaktan çok Gün Zileli’ye saldırmak. Bunun altında muhtemelen bir kişisel hesaplaşma duygusu vardır ya, neyse orasına dair fikir yürütmek bizi ilgilendirmez.

    Bak hem edepsiz hem de mantıksızsın. İsviçre devletinden sosyal yardım alıyor da onların borazanlığını mı yapıyor? Yazdığı kitapların telifini alıyormuş. Ne yapsın yayınevlerine mi bağışlasın. Geçim sorunu olmasa bağışlardı da eminim. Kaldı ki, bu çirkef saldırganın dile getiriş tarzından aldığı telif, sanki Orhan Pamuk’a eşdeğer sanarsın.

    Bir ara liberal görünümlü ergen faşistleri sürmüşlerdi ortalığa. Onlar Tekel işçilerinin devleti sömürdüğünü ileri sürüyorlardı. Bunu da Altan brothers’lardan vs. duymuşlardı. Bu yazan çirkefin eleştirilerindeki zeka düzeyi de aynı. Sosyal yardım alıyormuş da emekçileri sömürüyormuş. Sosyal yardım fonları sermaye tarafından gasp edilsin değil mi, o zaman sömürü olmuyor. Hani senin savunduğun liberal abilerinin, Türkiye’de işsizlik fonunda biriken paraların, sermayenin fonlanmasına aktarılmasını (gasp) önermesi gibi… Sanki bir etik-politik eleştiri getiriyormuş gibi sermaye gaspını savunan bir rezilliğin bülbülüsün.

    Kendi kişisel tutarsızlığınsa vicdanını zorlayıp seni böylesine bir çirkeflik ucubesi haline getiren, bunun hesaplaşmasını üzerinden yapacağın son kişi Gün Zileli. Ha vakti zamanında kuyruğuna bastıysa ve derdinde intikamsa çık açıkça söyle. Öyle hesaplaş. Bu şekilde, zihnindeki karanlık uçurumların hezeyanını abuk subuk yansıtmaktan başka bir halt ettiğin yok.

  15. Bravo!

  16. Internetten küfür etmek kolay. Istersen adresini ver sana argo sözlügü yollayayim. Üstelik bu tavrinla kendini küçük düsümektesin. “Bouffon” durumundasin, fakinda misin?

  17. Telifini aliyormus, almasin miyimis. Alsin, o zaman da sosyal yardim almasin.Bu ne biçim is? Biz de o zaman bir yerlerden para alalim, yiyip, içip yatip kitap yazalim, gevezelik yapalim, internet sitesi isletelim. Oh ne âlâ memleket. Insanlari polise desifre etmemis de , bu Aydinlikcilarin argümani imis de. Aydinlikçilar dedi diye yanlis mi oluyor. Anilarinin arkasina isim listesi koymus bir de polisin isini kolaylastirmak için. O listelerdeki isimlerin yüzde 25 i desifre olmamis isimler. Burada internette tek tek açiklayamayacagimizi biliyor tabii, o daha da sakincali olur. Onun için kimi, neyi açikladim diyerek aklinca elestirileri savusturuyor. Sana gelince Bardamu, benim Zileli ile özel bir sorunum oldugunu sanmaktasin, benim bu tiplerle isim olmaz. Ama sen o kadar bouffonluk yaptigina göre aranizda özel bir seyler var galiba.

  18. O sözlüğü bana gönderme zahmetinde bulunmadan önce kapağını açıp kendin okusaydın belki bu durum hiç gelişmezdi. “Bouffon” durumunda bulunan sen olduğunu düşünüyorum ben de.

  19. Buffon nedir yahu? Öve öve bitiremediğin sosyalist ulusalcılığınla -bu da milliyetçiliğin ‘namuslu’ hale getirilmesi midir nedir: )- hiç uyuşuyor mu böyle kelimeler? Cık cık cık… Gerçi Berktay ağbimiz de senin gibi çok sever ingilizce sayıklamayı. Zileli gene çok edeple yazmış hakkınızda. Akademik yuvalarınızda hükümetinizi öpe öpe terfi ettiniz… Hükümetinize buffonluk mu yaptınız demeliyim??? Ne ederseniz edin ama sizlerin buffonluğunu (sevdim bu kelimeyi, sağolasın: ) dürüstçe açığa çıkartan birine böyle tıynetsiz laflar etmezdin. Yazdığın her şey saçmalık. Nereden başlayacağını bilemiyor insan. Yardım et bize buffoon. Hükümetiniz darda kalana bir çuval kömür veriyor hiç değilse feyz almışsındır onlardan..

  20. Eh hem mantık, hem de saygı sınırlarını aştığına göre cevap vermemek hakkı da doğmuş bulunuyor. Ben kendi adıma her şeyi açıkladığımı düşünüyorum ve şu andan itibaren bu hakkımı kullanıyorum. Siz istediğiniz gibi (açık küfür etmediğiniz sürece) yazabilirsiniz. Kimse ilişmez, yazınızı da kaldırmaz merak etmeyin. Burası özgür bir sitedir.

  21. Şimdi efendim, sırf ağabeyiniz diye neden savunmaya geçiyorsunuz Neyir hanım. Bırakın, ağabeyiniz Halil Berktay’ın da ele kolu yok mu, kendini savunur.

  22. Bana argo sözlüğü göndermek isteyen “edeplinin” dediğine bak: “Sen o kadar bouffonluk yaptigina göre aranizda özel bir seyler var galiba”

    Kitapların isim dizinine ihbarcılık demek de nasıl bir hezeyan hali. O kitaplarda kendini gayrı tutmadan bir dönemi ve insanlarını anlatıyor. Orada anlatılanlar birilerinin süsünü döküyor, etrafındaki hayali haleyi ortadan kaldırıyorsa yapacak bir şey yok. Kızgınlığının nedeni anlaşıldı. Böyle hezeyanla saldıracağına çıkar, “o olay öyle değil böyleydi. O kişi de o değildi” vs. gibi somut itirazını dile getirir, düzeltmeni yaparsın. Bunu yapamıyorsan, orada anlatılan gerçekler seni delirtiyordur. Seni hezeyanlarınla başbaşa bırakıyorum.

    Üstelik tam da bir sermaye gaspı savunucususun. Bunu da burada sosyal yardım alanlar emekçileri sömürüyormuş gibi zekaya takla attıran bir kurgu üzerinden yapman acınası.

  23. Sen Zileli’ye saçmalık yetiştireceğine, pek bayıldığın bilim adamının kanal 24 gibi hükümetin kanalına yaptığı programları açıkla…. Ethem Sancak gibi bir işadamının muhterem saygın kişi Halil Berktay’la ne gibi bir bağlantısı olabilir ki? Söyleyeyim: Her ikisi de akpye oy vermekte, hükümeti öpmektedir… Bir de her ikisi de bu ortaklıklarını Aydınlık hareketi içerisinde geliştirmiştir.

  24. vaktiyle sabanci universitesi’nde karsilastigi temizlik gorevlisi bir kadin tuvalet kapisindaki cizelgeyi imzalamayi unutunca, isi gucu birakip kadini azarlayip aglatmisligi bulunan kisidir. isterse tarihi yeni bastan yazsin.
    (andiamo, /ekşi sözlük’ten)

    Bilimadamınız hakkında yazılanlara gel… Bilimadamlığıyla insanadamlığı ters orantıda gitmiş, ne yazık…..

  25. referans mektubu verdiği öğrencisinin durumunu hiç düşünmeden o mektubu yazabilecek bir insandır. üniversiteye verilecek bu mektubun içinde (ki kullanacaksanı açmamanız gerekmektedir) nasıl olur da senden referans isteyen bir öğrencinin mektubunda başka bir öğrenciyi översin. beğenmedim yaz, eh işte de vs. vs. de ama nasıl başka bir öğrenciyi yazarsın? nasıl bir etik anlayışıdır bu? kendi insan kalitesini göz önüne sermiştir bu hareketiyle. kendisine din kültürünü değil ama ahlak bilgisini ilk okullara gidip tekrar öğrenmesini salık veririm.
    (bartuc, 31.01.2011 14:1

  26. Bir de her ikisi de bu ortaklıklarını Aydınlık hareketi içerisinde geliştirmiştir.

    Bir de’den sonra belki de olacaktır. Kesin olarak bunu biliyorum havası yaratmak istememiştim. BELKİ DE’yi unutmuşum.

  27. ”Üstelik tam da bir sermaye gaspı savunucususun. Bunu da burada sosyal yardım alanlar emekçileri sömürüyormuş gibi zekaya takla attıran bir kurgu üzerinden yapman acınası.”

    Bardamu’ya ve Zileli’ye katılıyorum sana diyecek laf yok artık. Zileli ne iyi etmiş de o kitapları yazmış. Sizler gibi iktidara tapanların makyajını akıttı. Canınızın yanması doğal tabii, sizlerden başka türlü laflar bekleyen yok.

  28. Anlasilan bu sitenin asil amaci Halil Berktay’i ve baska insanlari karalamakmis, ne kadar çok Halil Berktay düsmani varmis, hepsi de bir araya gelmis, ben bunu böyle bilmiyordum vallahi, ne adammis yahu, hepinizi hop oturtup hop kaldirtmakta. Aynen söyle:
    Gerçi profesör olmak pek de matah birsey degil canim , bana da ne profesörlükler önerdiler de ben elimin tersiyle ittim. Ben zaten onun gibi profesörleri de cebimden çikaririm, o kitaplari da kuyrugumla yazarim, üstelik ögrencilerime ve temizlik isçilerine de çay, kahve bile ismarlarim. Zaten bana ne Taraf gazeteleri, ne Birgün gazeteleri köse yazarligi teklif etti de ben reddettim. Zaten bu isler de mantik sinirini da, saygi sinirini da asti. Artik cevap bile vermem bunlara. Iyisi mi gidip kendime dilenecek, pardon sosyal yardim alacak bir yer bulmali. Su günes gözlüklerini takalim bakalim. Insanlik rizasi için su eski siginmaciya bir kaç frank. Bakin gözlerim de görmemekte. Ama olmaz bu paralar sahte, tutun, yakalayin , sahtekarlar var. Benim gibi zavalli,kör bir siginmaciyi aldatmaktalar.

  29. arkadaşlar, gülmek için biraz kendimizi zorlayalım da ayıp olmasın arkadaşa, bu kadar emek vermiş bizleri güldürmek için…:)))

  30. ben yine de Neyir Berktay hanımefendiye fazla yüklenmeyelim bence. Ne de olsa ağabeysidir Halil bey, duygusal bir incinme olduğu besbelli.

  31. Zileli Berktay konusunda sonona kadar haklıdır.

    Ancak ceza evin mağduru gerekçesinyle egemenlerin sisteminin jandarması, askeri idare kurulu personelini aklayayıcı stilde bazı üretmesini çok sakıncalı buluyorum.
    Hele hele onlara gösterilen ihtimamı sinemize çekmemezi öğütleyen tutumunu kabul etmem olanaksızdır.
    Cümlesini aynen alıyorum buraya:

    ”Benim anlayışıma göre hapishanenin daha “özgür” olanı diye bir şey yoktur; hapishanenin bizatihi varlığı özgürlükle çelişir ama Halil Berktay’ın yazdıklarında daha başka bir tuhaflık var gibi geldi bana. Sanki (elbette bütün siyasi tutuklular söz konusu değil burada) Ergenekon sanıklarının görece bazı haklara sahip olmasından içten içe rahatsız olduğu izlenimini siz de edinmediniz mi?..”

    Burada genel bir özgürlük ortamından söz edilmiyor. Oysa Zileli bilir ki sadece ceza evi değil, devletin bizattihi varlığı özgürlükleri kisitlmamak içindir.

    O halde gevlet teşkilatının idamesi için görev icra eden, ve bunu ifa ederken insanlığın canına kast eden zevatın yine devlet idarecileri tarafından vuku bulmuş bir enselenme durumunda dahi torpil geçilmesini hoş görmemizi beklemek veya öğütlemek veya hoş görmemizi telkin etmek yakışık alır mı?

    Ahmet Şık gibi gazete kimlikli devlet görevlileri az mı aramıza sızdı? H Kurtuluşu değgisinin yazı işleri müdürü ne çabuk unutuldu?

    Yazının bu bölünmü içimi yaraladı, ancak Berktay hakkındaki yargısı yerindedir.

  32. Bizim Binbir Surat yine karıştırmış ortalığı. Bunun kişiliği içerisine sıkışmış farklı kimlikler, artık sabah yatağın hangi tarafından kalkıyorsa yahut toplumun hangi kesiminden kötek yiyorsa ona göre aktive oluyor ve gün içinde o kimliğe bürünüyor. Sosyal çaresizliğin sebep olduğu psikolojik hastalıklarını saklamak için internet sayfalarına yorum yazıyor ve kimlikleri içinden bir kimliği güncel hale getireceğini sanıyor böylelikle. Sağcı faşist kimliğiyle sanal ortamda kendisine bir alan yaratınca, “tamam, ben şimdi oldum” zannediyor. Oysa sabah uyandığında herşey yine sıfırdan başlıyor. Hocaefendi’ye sorsun diyeceğim bu hastalığın geçmesi için bir şifa duası filan yok mu, eğer aksi halde bir an önce ruhsal tedavinin başlaması lazım. (Şimdi bu yazdığım satırlar bile saydığım sebeplerden dolayı onda tatmin yaratacaktır)

  33. “Ahmet Şık gibi gazete kimlikli devlet görevlileri az mı aramıza sızdı?”

    Hasan, bu cümleni bir gözden geçir istersen. Ahmet Şık’ın kim olduğunu, onun hakkında ne bildiğini, ne okuduğunu yazar mısın bana? Ahmet Şık, devlet görevlisi falan değil, namuslu bir gazetecidir. İnsan kamuya bir yorum yazarken hakkında laf ettiği kişinin kim olduğunu hiç olmazsa biraz araştırır, öyle değil mi?

  34. herkes selamlar ama polise ve devletin cikarlarini savunanlar haric

    Gun icin avrupadaki ozel durumunu yazan kisi belli ki sistemli, uslu, caliskan avrupa devletinin vatandasidir. avrupa devletlerinin vatandaslarina soyledigi seyleri bir yasa gibi uygulayanlar her zaman vatandaslik gorevlerini unutmazlar ve gorev insani olarak rahat uyurlar. Caliskan ol, soz dinle, uslu ol, calis, isyan etme, devletin kolluk kuvetlerine yardimci ol, devleti kandirip soyanlari ihbar et. Vergini ver, sizin vergilerinizle gecinen asalak siginmacilara karsi cik, askerligini yap, Emir ve talimatlara uymiyan kotu vatandaslara saldirmayi unutma . Bu mantik avrupa daki fasist, sosyal demokrat, kapitalis liberaller ve dinci liberal partileri ile taraftarlarina aittir. Daha cok Paralarini kimseye vermemek icin, ustelik onlarin is yerlerinde calismayip uretimde yer almayanlara daha cok saldirmaktadirlar, kapitallerini paylasmak istemezler. Gecen sene calismayip yardim alanlari takip icin ozel dedektifler tutular. Ozel hayatlarini yazip devlet arsivine koydular. Gun arkadasa saldiran kisi veya kisiler ozel dedektifmi,? SVP limi? Polismi? Ihbarci , muhbirmi?

    Birde sonradan donmeler vardir. kraldan cok kralci olanlar ise daha tehlikelilerdir. Onlarin ne olduklarini bilemeyiz. Fasist parti SVP nin calismayanlar hakkinda soyledigi sozleri burada bir Halil taraftari yazmis. Yoksa MHP bittide turkiyede SVP mi acildi.

    Gun arkadas bu kise cevap vermiye bilirdi. Bizler anarsistler olarak cevabimizi bu kafalara karsi surekli meydanlarda ve yazilarimizda belirtiyoruz.

    Kisilerin ozeline saldirmak acizlik ve sucluluk psikolojisidir.

    Asagidaki isimleri olan sahislarin vatandaslik and i

    7 Fikirlerle degil kisilerle ugrasan sahis

    Haddini bilmemek adiyla yazan sahis

    Hakaret sahibine aittir” diyen muhterem

    Dogruyum, caliskanim
    yasam , kapitali korumak, devletimi sevmek, ulusumu. Iktidarimi ozumden cok sevmektir.
    Varligim kapitalizme ve medyasina armagan olsun.

  35. Haklınız, Ahmet Şık’ı tanımıyorum. Belki de dediğiniz gibi namuslu bir gazetecidir. Ama devletin AKP’den daha çok sahibi olan askerlerle aynı safa düşmesi bağışlanabilir mi?

    Ahmet Şık’ın namuslu bir gazeteci olması askarlara tavır almasını da gerektirmez mi ve ayrıca bu tutklu generallere ceza evinde gösterilen ihtimamı mahzur gösterme çabanızı paklar mı? İnfazlara katılan Hanefi Avcı gibi polis müdürlerinin de iç olduğu bir teşkilata ‘devrimc’i lafının eklenmesiyle temizlenmeye yeter mi?

    Bilerek veya bilmeyerek devletin sivil teşkilatı CHP gibi partilerele ve daha da vahimi Generalleri savunur çizgiye düşmeye değer mi?

  36. Hasan, olayları izlemediğin anlaşılıyor. Burada ahmet Şık için yer yerinden oynuyor, sen daha nerelerde otluyorsun, hayret. Ahmet Şık’ın generallerle, şunlarla bunlarla ilgisi yoktur. Tersine, Susurluk cinayetlerini, faili meçhulleri, Hırant Dink cinayetinin arkasında kimlerin olduğunu araştıran esaslı bir gazetecidir. Ergenekon’dan tutuklanmasının nedeni, polis içindeki Fetullahçı örgütlenmeyi açığa çıkaran bir kitap yazmasıdır.

    Sana tavsiyem, biraz daha sorumlu olman, tanımadığın insanlar, bilmediğin olaylar hakkında uluorta yorumlar yazmamandır. Hem Ahmet Şık’ı tanımıyorsun, hem de onun devletin adamı olduğunu yazıyorsun, insaf yahu. Hiç olmazsa insan bunun için bir özür diler.

    Öte yandan, hapisteki kim olursa olsun onun bir takım görece haklardan yararlanması hiçbir devrimciyi rahatsız etmez. Zindanlar yıkılsın diyen devrimciler asla hapishane gardiyanı mantığıyla “alın bunların yararlandıkları hakları geri” türü bir zırvalığa ortak olmaz. Kaldı ki, orada da hücre hapsi de dahil her türlü hapishane sistemi mevcut. Sen biraz gazete okusan, olan biteni izlesen iyi olur.

  37. Gün Zileli 27 Mayisçidir. Dogan Medya yayin yapar, Zileli için yer yerinden oynar. Ahmet Sik’in, Nedim Sener’in kitaplarini okumadan onlarin Susurlukla, Ergenekonla ilgili yayin yaptigini sanir. Gerçi Zileli için Ergenekon diye bir örgüt zaten yoktur. Derin devlet, askeri vesayet, TSK, özel Harpçiler vs; bunlar önemli degildir. Zileli için esas problerm Anadolu gericiligi adini verdigi Tansu Ciller, Mehmet Agar gibi adamlardir. Daha dogrusu birazcik seçimlere bulasmis, birazcik milliyetçi, birazcik müslüman birileri varsa onlara hücüm eder. Yani armut uzaga düsmez, ümit Zileli’nin utangaç bir versiyonu
    gibidir. Ne de olsa 3 ayri ulusa böldügü Türkiye’de kendisinin hangi ulustan oldugunu açiklamistir: Kemalist devsirmelerden.
    Okurlarina sen hala orada mi otluyorsun diyecek kadar terbiyesizlesir, çünkü ergenekonun elestirilmesi onu rahatsiz eder, jenetik olarak orducudur, askercidir, görevlidir. Bize de onun maskesini indirmek düser.

  38. Vihuuuu akapolis aga arz-ı endam etti sırtımız yere gelmez!
    Patlasın havai fişeklerrrrr

  39. Nerelerdeydin hacı, laf yetiştirmek üzre okuma kampına mı aldı ağabeylerin seni? Nihat Doğan seninle gurur duyuyorrrr

  40. Hurşit abi, nerden biliyorsunuz Neyir Berktay olduğunu?

  41. AK-Polis yine bildik ezberiyle piyasaya çıkmış. Bunun ağzında “orducu” demek, “Fetullahçı” olmamak demektir. Polise göre, Fetullahçı değilsen, orducusundur. Böyle sığ bir mantık. Bu arkadaş böyle programlanmış bir robottur. Fetullahçı olmayan bir şey gördüğü anda, orducu damgasını yapıştırır.
    Hakikaten nerelerdeydin sen memur bey ya. :)))

  42. Biz de o zaman bir yerlerden para alalim, yiyip, içip yatip kitap yazalim, gevezelik yapalim, internet sitesi isletelim.

  43. Yukarıdaki gibiler olması doğru yolda olduğunun en açık kanıtı.

  44. Berktay’ı Savunanlar, kaç kişisiniz kuzum? Klavyenin her bir tuşuna kaç kişi bastı? Biz hep aynı cılız sesi duyduk ya nesse

  45. Ortalık yıkılmış burda. Adam Doğu Perinçek’i eleştiren tonlarca sayfa yazdı bu kadar tepki görmedi yahu…

    Hurşit beyefendi neden habire Neyir Berktay’ın adını anıyor? Ne oluyor yahu…

  46. Hasan Dere anlaşılan polis ne dese inanıyor: “Ahmet Şık gibi gazete kimlikli devlet görevlileri az mı aramıza sızdı?”

    Polisi, Tansu Çiller ve Mehmet Ağar’ı bu kadar canla başla savunmanız; devlet terörünü, Kasaplar Deresi’ndeki toplu mezarları, polisin gaz bombasıyla 2 yaşındaki bebeği öldürmesini, Ceylan’ı, Umut’u, Diyarbakır Cezaevi’ni, 12 Eylül’ü, JİTEM’i, faili meçhulleri, TSK’yı, Özel Harp Dairesi’ni, Hayata Dönüş Operasyonu’nu, F tiplerindeki tecriti, Hanefi Avcı gibilerinin işkencelerini, Aydın Doğan medyasıyla Zaman gazetesinin tetikçiliğini…

    Yani bu devletin işlediği (asker, polis, JİTEM, MİT fark etmez) ne kadar cinayet, yaptığı ne kadar katliam varsa savunduğunuz anlamına gelir.

    Bunu yapanı çok gördüm de, bu kadar açıktan yapanı uzun zamandır görmemiştim.

    Ahmet bunlara karşı gazetecilik yapmaya çalışırken kafası 14 yerinden kırıldı (Devletin polisi-askeri yaptı bunu)

    Şimdi Ahmet hakkında böyle konuşmaya cesaret ederek devletinizin kanlı ellerini temizleyebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Kimse bu kadar aptal değil, kusura bakmayın.

  47. Kizildere’den nasilsa canli kurtulanlari da biliyoruz. ABD Büyükelçisi Ricardioni Adana’da Konsolos Muavini iken onunla görüsenleri de biliyoruz. Korkun bizden, sizi angaje edenleri satin aldik.

  48. Öküz hiç olmazsa karasabani çeker, bir ise yarar, asalaklar ise çalisan insanlari sömürmekten baska bir ise yaramaz, hasaratin bile eko sisteme yarari var, asalak insanlarin ise Isviçre gibi kara para aklayan devletleri hakli göstermekten baska fonksiyonlari yok.

  49. Halil Berktay Gramsci’nin deyimiyle yen,i rejimin organik aydınıdır. İdeolojik ve Kültürel hegemonyası için diktatörlükler sadece baskıya ve zora dayanmaz,Rıza üretip, insanların zihinlerini bombardırmana tutarak sistemin devamlılığını sağlarlar.
    Halil Berktay yeni Neo-liberal diktatörlük rejiminin organik aydınıdır.

  50. Ali H. Neccar: Eski Kemalist-fasist rejimin inorganik aydini mi?Tabii ki degil. Yafta asmak yakisiksiz bir davranistir.

  51. Ben insanların esit olduguna inamaye çelışırdım.
    Ama Önder-Aydın ve Etiketi olanlar, Zileli’nin gösterdiği gibi daha eşit oluyorlar.

    Dolayısıyla önde gelenlerin, ardçıları her zaman aşağılama ve paylama hakları vardır.
    Oral Çalışlar, Faik Bulut ve şimdi de Gün Zileli…
    Yorum hakkı okuyucularımızındır.

    Ahmet Şık’ı iyi tanımadığımı yazdım.
    Haksızlık ettiğime emin olduğumda özür dilemesini bilirim. Şimdilik beklemekteyim.
    Çünkü şu anda kimin yedeğinde durduğunu tam olarak bilmeemekteyim.
    Gün ne yazarsa yazsın, CHP sokaklara dökülmüş ordu kökenlileri kurtarma operasyonu yürütüyo. Bu direktif uygulamadayken, tutuklu generalleri kurtarıcı her hamleye şüphe ile bakarım.

    Zileli ‘nin geneleğinin, Orducu-Kemalist ve bu ikisini ilerici gördüğünü herkes bilir.
    Ama benim dünyamda da adalet denilen bir şey var.
    Adamlar bize eziyet etsin, onlarcamızı katletsin, sakat bıraksın ama hapis bile yatmasınlar.

    Oh ne ala!

    Bahsedilen kişiler kader kurbanı değil, düzenin cellatlarıdır.
    Vallahi kusura bakmayın ama öyle devrimcilikte benim tuzum olmaz!

  52. Yahu hasan ömürsün vallahi. internet kullanmasını pekala biliyorsun. Açar bakarsın google’dan Ahmet Şık’ın kim olduğuna. buraya döşeneceğine 15 dakikanı harcayıp bakmak o kadar mı zor geliyor sana. Nasıl bilmeden etmeden hala tanımadığın insanları bu şekilde suçlayabiliyorsun. Gerçekten aklım almıyor.

  53. Ayça’nın yazısı beni ikna etti.
    Gerçekten bu kadarıyla tanımıyorudum.
    Bu nedenle yukarıdaki ithamlı tümcelerimin tümünü geri alıyorum.
    Ahmet Şık’tan özür dilerim.
    Ancak Ergenekon tabir edilen özünde TSK’den ibaret olan cellatlar takımını aklayıcı girişimlere karşı düşüncelerimin arkasında duruyorum.
    Ancak Ayça da beni tanımadan yargıda bulunmuş.

    Onun da bana özür borcu var!

  54. Ayça Söylemez’in bu sitedede yer alan gazeteci nasıl özgür olur yazısı, tartışılan konuya bir açıklık getirmektedir.
    mesele kendine demokrat olmama meselesidir. olaylara olgusal yaklaşmaktır.
    -düşünce suş değildir, hiç kimse düşüncelerinden dolayı bırakın hapsi mahkemeye bile çıkarılamaz. (bu konuda İsmail Beşikçinin mahkemelerde savunma yapmaması bir örnektir.)ama herkes için bu geçerlidir. peki problem nedir. problem düşünce suçlularının hiç birinin bu günkü ergenekon davasına sahip çıkanlar tarafından savunulmamasıdır.Bütün düşünce suçlularına sahip çıkanlar vardır. (Fikret Başkaya gibi, Atilla Yayla’ya sahip çıkması bir örnektir.)
    -gazeteciler özgür olmalıdır. ancak gazetecilik yapan herkes için geçerlidir. peki ergenekon davası kapsamındaki gazecilere sahip çıkanlar, özgür lke ve özgür gündem emekçileri öldürülürken bir gün olsun köşelerinden konuya ilişkinn yazmışlar mıydı? hayır. daha çok gazetelerinden onlar örgüt üyesi gazeteci değil demişlerdi, ne acı ki şimdide ergenekon davasındakiler için aynı şeyler söyleniyor.Ayça Söylemez’in yazısında hatırlattığı hikayedeki gibi;
    “Naziler komünistleri götürdüklerinde sustum. Çünkü ben komünist değildim.
    Sosyal demokratları götürdüklerinde sustum. Çünkü ben sosyal demokrat değildim.

    Sendikacıları götürdüklerinde sustum. Ben sendikacı da değildim.
    Beni götürmeye geldiklerinde, geride sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” (2)

    (Alman rahip Martin Niemöller)
    şimdi birazda bu durum yaşanmaktadır. ya da bu durumun yaşanmaması için, gerçekten özgürlüklerden yanaysak, olguların kendisine karşı çıkmalıyız, sadece bize yapıldığında değil.
    örneğin, ben polisin bu döneme kadar bu kadar sorgulandığını hatırlamıyorum. sanki daha önce halk yararına çalışıyormuş gibi. Sibel Özbudun’un dediği gibi, laikçi polis devletinden cemaatçi polis devletine geçilmiş. işlevi ise aynı. ikitdarı koru, muhalefeti ez. tıpkı daha öncekiler gibi.
    yine işte admalr, daha suçlarını bilmeden yatıyorlar deniyor. şu anda bile kck davasından Kürtler yatmaktadır. ergenekon davasında anayasa falan filan bahsedenler, o konudan katiyen bahsetmiyorlar.
    bir şey kötü ise kötüdür. karşısında olmak gerekir, sadece bize yapıldığında değil. özgürlükler herkese istenir.
    bu nedenle, hiç bir düşünce mahkemelerde yargılanmamalı, hapishane olgusunun kendisine karşı çıkmak gerekir.

  55. Sayın Zileli’nin Halil Berktay’a eleştirisi de bu penceredendir. ve ona bunları hatırlatmaktır. çünkü şu anda aynı şey Hlil Berktay’a yapılsa onada kesinlikle sahip çıkacaktır. at gözlüğü takmayan herkes bunu genel tavrından anlar.

  56. kesinlikle hayloooo

  57. Ne suç var ne de ceza, Hitler, Stalin, Pol Pot, Miloseviç, Atatürk, Yesil, Veli Küçük kardes kardes, Gün Zileli kardesle beraber “hayat bayram olsa” sarkisini söylemekteler, 23 Nisan’a çok az kaldi.

  58. tabi ki hayat bayram olsa şarkısı söylenmeli.çünkü hayat bize sunulan bir bayramdır. onu bayram gibi yaşamalı.
    bütün mücadelede hayatın bayram gibi olması için değil mi?
    Ve mücadele ederkende bayarm varmış gibi edilmeli. kinle nefretle değil. mutlu olmak için mücadele edenler, mücadele ederken de mutludurlar.

  59. Sen Kimsinê bu ideolojik yafta değilk.AKP’nin öncülük eski neo-liberal diktatörlüğün organik aydınıdır.
    Sen kimsin
    öncelikle at gözlükleri ve üstündeki liberalizmi formasını çıkar öyle gel..

  60. Son haberler:
    Ergenekoncu Aydin Dogan damadi néo-liberal Osman Boyner’le marksist-leninist Cin’i ziyaret edip “Cin’e hayran oldugunu” söylemis. Medya Tava

  61. tüm kitaplarınızı okuyan biri olarak bu yazınız için de kutluyorum.bir dönemi sizden öğrendik.Bence Halil Berktay’ı çok fazla önemsemeyin.Zaten yazdığı yazıları da kimse anlamıyor.kendine yazıyor

  62. Ellerinize sağlık. Günümü ve ufkumu aydınlattınız.

  63. Zileli’nin yazdığı yazı üzerinden herkes ne kadar kuru gürültü yapmış.Yazı fikir beyanı ve hatırlatma mahiyetindedir herkes ne kadar üstüne alınmış. Ne kadarda sorumluluk sahibi bi milletmişiz ama nedense hiç belli olmuyor başka sahalarda. Eğerki bu çabalarımızı gerçekten işimizde gücümüzde ve Atatürk’ün izinde olmak ülkemizin gelişimi için bişeyler yapmak için harcasak böyle şeylerin konuşulmasına yazılmasına yaşanmasına gerek kalmayacaktır.

    Yazının altına yapılan yorumların(daha ziyade tartışma yaratmak isteyenlerin) gereksiz olduğunu düşünüyorum. Yazıyı oku katıl ya da katılma adam gibi yorumunu yap

  64. En azından eski arkadaşmışsınız ya “polis köpeği” ifadesi ayıp düşmesi gereken bi ifadeydi.Ama ne yazık ki Berktay’ı haklı çıkaran bir “şiddet dilinin” esirisiniz. Sanki eleştirir gibi yapıp düpedüz sövüyorsunuz, sanki eleştirilerini yanıtlarmış gibi yapıp aslında yeni hiçbir şey söylemiyorsunuz. Yorumcu arkadaşlar da futbol takımı taraftarları gibi “nası koymuş, geçirmiş” tadında yorumlar yapmış, bu da sizin şiddet dilinizin delili olmak bakımından ilgi çekici..

  65. Asla şiddet dili kullanmam ve küfür etmem. Küfür aczin ifadesidir. Ne var ki, polis köpeği gibi, kovcalanan insanların peşine düşenler polis köpeğidir, hatta daha beterdir. O polis köpeği sadece kendine verilen emirleri yerine getirmektedir, kendini eğiten köpeğe iyilik yaptığını düşünmektedir. ama bir insan polis köpekliği yapıyorsa bu çok daha ağır bir durumdur. Büyük vicdansızlıktır. Hitler almanya’sında, Stalin Rusya’sında böylelerinin yüzünden milyonlarca insan ölüme gitmiştir. Türkiye’de de öyle olmuştur. Atatürk devrinden bu yana her dönemde ihbarcılık, polise yol göstermek almış başını gitmiştir. Polis köpekliği insanlığın en büyük ayıbıdır. Hak etmeyen hiç kimse için böyle bir söz kullanılmamalıdır.

  66. kendini eğiten polise, olacaktı.

  67. “Masumiyet Karinesi” kavramını burada yorum yapanlardan kaç kişi biliyor merak ettim hele hele TARAF sempatizanı olup da şempanze gibi maymunluk yapma yarışında olanların yüzde kaçı “ERGENOKON ÖRGÜTÜ” ispatlanamayn bir savcılık makamı iddianamesi olduğunun farkında acaba? Mahkeme sonuçlanmadı, delilerin çoğu söndü, görünmez tanıkların yalan ifadeleri ve Kanada’daki hahamın seneryosu dışında birbirleri ile herhangi hukuki bağlantıların kurulamadığı, cia, mossad, mi6 gibi haber alma teşkilatlatlarının ve kendi içimizde yetiştirdiğimiz F tipi sivil polislerin oluşturduğu delil, harita, evrak vs gibi hukuka aykırı iddialarla oluşan bir mahkeme sonucu daha verilmeden KİM ERGENOKON VAR diyebilir? Diyorsa ispatını neden yapamıyor? İspat edemiyorsa neden konuşuyor… Var da diyemem yok da diyemem ama ortada oyun olduğu ve bu oyunu brilerinin yönlendirdiği gayet açıktır.

    Kendini entelektüel zanneden birçok arkadaşın “Sivil Örümceğin Ağında”, “İmamın Copları” gibi kitapları da ayrıca okumalarını şiddetle tavsiye ederim… Ahmet Şık kitabında özellikle Zübeyir Kındıra’nın “İmamın Copları” adlı kitaba ve Hanefi Avcı’ya alıntı yaptığını biliyoruz… TARAF’ında her nedense topyekün tüm yazarları ile Ahmet ŞIK’a ve kitabına dezenformasyon çabasını bariz bir şekilde görmekteyiz… Evrensel değerler o kadar açık ki kim yalana dolana hizmet ediyor (TARAF gibi) çok belli…

  68. Sayın Zileli
    Ahmet Şık kovalanmıyor, o içerde maalesef, hemde benim kanaatime göre oldukça sıradan olan şeyler yazdığı için (kitabını internetten indirdim, okudum -dilerim bir gün basılır da işsiz olmama rağmen paraya kıyıp alırım- yeni bir şey söylemiyor, piyasada olanların benzeri, ben bile nurcu tanıdıklarımdan dolayı daha fazlasını biliyorum. Ancak onun gözaltına alınması bana göre, Akp derin devletle anlaştığı ve Ergenekonun üstünü örtmeye başladığı için olmuştur. Ergenekon sulandırılırken bile nice kelleler alıyor) Fakat Berktay’a olan kızgınlığınız , benim kanım rejimin ilk zamanlarından , mitsel ilk zamanlardan (M.Eliade) bugüne solun, ürkütücü Leviathan’ı İslam ve İslamcılar korkusuyla “ilk ata”nin eteklerine sığınmasını ifşa etmiş olmasıdır. Kısır siyasi şiddet dilinin ardındaki korkunç gerçeği kızgınlığı..

  69. Sevgili Gün Zileli,

    Yazınız için teşekkürler.

    Bir noktada düzeltme yapmak istiyorum. Ahmet Şık notların TAMAMINI ben düştüm HİÇBİR zaman dememiştir. Kitabını Avukatına, Sabri Uzun’a ve editör bir arkadaşına gönderdiğini de ilk savcılık ifadesinde belirtmiştir.

    Detaylı bir tarama için http://medyatakibi.wordpress.com/2011/04/01/ahmet-sika-orulen-ag-notlari-kimler-yazdi/

    adresine bakabilirsiniz.

    Bu arada Ahmet Şık’ın çevresine ağın örülmesinde emeği geçen diğer gazetecilerin(!) yazdıkları ve açık YALAN olan haberlerin derlemesini de gene http://medyatakibi.wordpress.com/2011/04/05/vaka-2-%E2%80%93-ahmet-sik%E2%80%99a-orulen-ag-%E2%80%93-medya-takibi/ adresinde göreceksiniz.

    Sevgiler.

  70. Salih arkadaşım, Halil Berktay’a geçmişten hiçbir kızgınlığım yok. Fikirllerine katılmıyor olmam da bir kızgınlık nedeni olamaz. Bu sitede Halil ile ilgili 3 yazı daha var. İkisi burada link olarak verilmiş. Bir de “Halil Berktay’ın ideolojik seyir defteri” yazısı olacak. Ona da bir bakın. Oradaki eleştirilerim de, Taraf’ta yazmaya başladıktan sonra geçmişe ilişkin hiçbir özeleştirel tutum almaması üzerinedir. Son yazım ise, Halil’in tutumunun bardağı taşırmasının ürünüdür. Geçmişte polis ve savcı sorgularından geçmiş bir insana bu tutumu yakıştıramadım, bu yazıyı da onun için yazdım. Politika kirli bir şey. Şu kısa hayatta böylesi tutumlar bir entelektüele asla yakışmaz. Şunu da söyleyeyim ki, Halil’e kızmam, onu yakından tanımamdan, tutumunu ona yakıştırmamamdan kaynaklanmaktadır. Ayrıca bugün bir başkası Halil’e benzeri bir haksızlık yapsın, onu da aynı şekilde savunurum.

  71. Gun Zileli merhaba. yil sanirim 2004 du Hyde Park ‘in disinda savas karsiti bir yuruyuste sizin yaniniza gelmistin. Yuruyus boyunca sohbet etmisttik. Ben o zaman ogrencilik icin gemistim lOndra’ya. Guzel bir sohbet olarak hatirliyorum …isvicreye yerleseceginizi soyluyordunuz. Ben ‘yarilma’yi okumustum o ara zaten. istanbulda Aydinlik grubuna yakin arkadaslarim vardi. Bana bu kitabi neden okudugumu, yalan oldugunu soylerlerdi. Ben tabii ciddiye almazdim, kendileri adina uzulurdum. Insan nasil bu kadar sig olabiliyordu…. Size cok deger bir kisiyim….Sizinle bir de Istanbulda gorusme firsati bulmak isterim. sevgiler….

  72. Sn Hasan Dere de Ahmet Şık ın nasıl bir gazeteci olduğunu teslim etti galiba..Halil Berktayın hazin durumu da ortada.Bir süre taraf gazetesinin internet sayfasına abone olarak takip ettim.Bizim ilkellerimiz yazı dizisi güzeldi.Türkiye devletinin ,kürtleri,vakti zamanında emperyalist- kolonyal devletlerin yerli halka yaptığı gibi ilkel-medeniyetsiz görerek ötekileştirdiğini anlatıyordu.Ancak ergenekon torbasına tıkıştırılan ,oysa ki açıkça o torbada yeri olmadığı belli olan insanlara karşı takındığı tutum yanlıdır.Ergenekon soruşturması savcısı,hakimi,adliyesi,medyası ile AKP projesidir belli olmuyor mu arkadaşlar? AKP ve RTE hükümetinin temsil ettiği muhafazakar burjuvazinin ,dünya sermayesi ile eklemleşerek sahip olmak istediği iktidar ve güç tutkusu ortadadır. Ergenekon bu gücün somutlaşmış,muhalif ulusalcı ve sosyalist kesimin sesini kesmeye, sindirmeye yönelik operasyonudur.Aksi takdirde Tuncay Özkan ile Yalçın Küçüğün,Ahmet Şık ile Hanefi Avcının aynı ceza evinde ne işi olabilir…

  73. Herhangi bir sitede “yorum” yazmak bilgi, cesaret, özgüven işidir.Ama gerçek adıyla yazanlar için geçerli kavramlardır bunlar.Adıyla yazmaya cesaret etmeyenler “sanal çöp”lerdir.Ciddiye alıp okumam bile..

  74. Ya da İmamın ordusu tarafından mimlenmek istemiyorlardır… İşleri ve konumları gereği… Ön yargılı olmamak da fayda var sanki…

  75. Halil Berktay Profesor degildir. Su an docenttir. Her ne kadar yillardir akademik camianin icinde urun veriyor tavrina burunse de uluslararasi anlamda iddia edildigi gibi cok verimli falan degildir.

    Surekli onkabullerle is yapiyor halil berktay’i savunanlar. Yasli olmasina binaen yillarin profesoru titrini cat diye veriyorlar zihinlerinde. Isin ilginci halil berktay da bir gun bile bu insanlari bozmus degil. Hakkindaki akademik belirsizlikten yararlaniyor.

    Konuyla ilgili daha detayli olarak soyle bir sey yazmistim. Dileyen baksin.

    http://www.libersite.com/?p=728

  76. köşe yazılarını topladığı iki kitaptan başka telif yayını bulunamıyor hazretin.

  77. Halil Berktay’ın Feodalizmden Kapitalizme geçişi anlatan önemli bir eseri vardır.

  78. tipik bon pour l’orient, türk akademisyen.. yayın yok, eser yok.. bu üretim kısırlığıyla, edirne’nin ötesinde yrd. doç düzeyinde 2 yılda sözleşmesini verip gönderirler.. bizim yök sisteminde birkaç yıla kalmaz prof yapıp, emekli ederler.

  79. 20li yaşlarında aydınlıkçı saflarda yazdığı iki kitabı var. biri bu feodalizm kitabı.. Ondan sonra (ki 91’de doktora derecesi almış) hiçbir telif eser yok.

  80. mesele prof olup olmadığı değil, kitap yazıp yazmadığıda değil, mesele fikirleridir çünkü bir şeyler yazıyor. onları konuşursak daha iyi olur. aksi takdirde onun prof olduğu için doğru söylediğini varsayanla aynı hataya düşmüş oluruz.

  81. güzel yazı… kaleminize sağlık

  82. buradaki akplinin de fikirleri var ve birşeyler yazıyor. Akp’lin Zileli’ye “sen kim oluyorsun da Halil Berktay’ı eleştiriyorsun.. O ki koskoca profüsürrr, agademisyenn, aydınnn” diye hönkürdüğü Halil Berktay’ın 20 yıllık akademik üretimi 12 eylül ürünü, bir gecede prof. yapılanların seviyesindeyse, (1-2 çeviri, 3-4 makale) en azından bu garabete dikkat çeken QUADROS’a teşekkür etmek lazım. Eser vermeyen adamın akademik titri de olmaz batıdaki gerçek üniversitelerde.

    Oysa, yukarıdaki ÖKÜZ’ün dil uzattığı gün zileli’nin, anı, ve edebiyat çalışmaları hariç tutulsa dahi sırf benim bildiğim 5-6 taş gibi akademik düzeyde kuramsal eseri var. Özgür Üniversite yök sisteminde olmadığı için hiç kimseye ünvan dağıtmıyorlar. Orada ders verenler, para da almıyor.. Hani kimse değinmemiş. Bilmeyen vardır.

  83. Fikirlerinden emin olmadigin kullandigin üsluptan, abartmandan ve seçtigin sözcüklerden belli.

  84. evet buradaki akplininde fikirleri tartışılmalı, akpli ya da polis olduğu değil. kaldı ki okuman varsa akpli ile aynı pencereden bakılmış olur dedik…
    bir de özgür üniversiteyi konuşan birinin hala akademik titr mitr demesi dekomik oluyor. batıdakilerde dahil, resmi ideoloji ve resmi tarihin dışına ancak alaylılar çıkar. fikret hocayı hariç tutalım. zaten oda resmi ideolojinin dışında olduğu için “üniversiten,nde dışında bulmuştur kendini, tıpkı Beşikçi gibi.
    kaldıki üniversitelerle ilgili Fikret başkaya’nın söylediklerini biliyorsundur herhalde.

  85. bir de sanırım Gün Hocanın tercih etmeyeceği bir savunma yapmışsın onun adına…
    onu överken söylenebilecek şey iyi düşünüyor ve düşündüğünü yaşıyor olabilir. kaç kitap yazdığı, makale yazdığı değil.

  86. Gün hoca moca bilmem. sen hocalarını överken söyleyebileceğin şeylere kafa yormaya devam.. Başka kapıya..

  87. yani ne demek istiyorsun. senin derdin ne?anonim

  88. yoksa yüksek lisans öğrencisimisin, ya da yrd.doç falan.söylediklerim niye zoruna gitti ki..!

  89. Profesörler eder profess
    Berktay , Perinçek yapar confess
    Derin hoca verir nefes
    Anladiysan sesini kes

  90. aslında vazifeli değilken bütün diğer hemcinsleri gibi son derece sevimli, dost canlısı hayvanlardır. üzerime salınan biriyle sonradan arkadaş olmuştum. önyargılı değiliz.. ama tabi köpek köpektir… amirinin tek bir işaretiyle tekrar beni ısırmaya kalkabilir.

  91. Adıyla yazmayanlara önyargıyla baktığım doğru değildir.Bana nedense böylelerini Bedri Baykam’a saldıran kişiye benzetirim.İçinizdedir, yanınızdadır ama nerde ve ne zaman vuracakları belli olmaz.Çünkü adlarını ve kim olduklarını bilmezsiniz.Yürüyüşte, toplantıda yanınızda olup, yarın sizi tutuklayacak sivil polis gibidirler veya provakatör.Yukarıda bazı yazı örneğinde olduğu gibidir.ASLINDA BU KİŞİLERİN İMAMIN ORDUSUN’DAN KORKTUKLARI VARSAYIMINDAN YOLA ÇIKARAK ADLARINI GİZLEDİKLERİ GİBİ BİR İZLENİM EDİNEMEDİM DOĞRUSU. Ya özgüvenleri yok,ya da cesaretleri.

  92. Utanmayı bilmeyene’ye, kardeş senin fıkra uysada olur uymasadaya benzemiş: )
    ne alaka şimdi bu sonlarını uydurucam kafiye yapıcam diye çırpınmışsın ama saçmalamışsın. Gün abinin doğrularını sevmemiz onu dikkatle dinlememiz neden zoruna gidiyorki?
    Akademik kariyer bir insana saygı duymamızı önünde sus pus olup dediğini dikkate almamızı gerektirmez. Tıpkı biri gerçek prof. olmadığında sırf reklamı öyle sunuluyor diye onu saymamız gerekmediği gibi.

  93. …yok saymamızda gerekmez

  94. Halil Berktay fazla elit ,üst perdeden konuşan ,yaşayan fazla entelektüalize olmuş bir adam.Böyle bir adam zati şu haliyle özü sözü bir sosyalist olamaz.Olsa olsa sosyalizmin elifbe’sini iyi bilen burjuva özentisi bir adamcağız olabilir.İsmail Beşikçi ya da Fikret Başkayaya göstereceğim saygıyı Berktaya göstermem mümkün değil.Ben Berktayı son zamanlarda okurken ne yazmış şu kendini beğenmiş,ukela adam diye okuyorum daha çok..

  95. Meseleyi yanlis anlamissin dostum. Kelimelerin manasina bakman gerekirdi. “Professere” kelimesi latince kökenli olup iki manaya gelir: Açiklamak ve itiraf etmek. “Confessere” de itiraf manasina gelir ki bu iki tip, Perinçek ve Berktay, hem insanlara birseyler ögretmek adina professere yapmaktalar, hem de 12 Mart dönemindeki itiraflariyla meshurlar. O dönemde Aydinlik’tan ayrilip Tikko’ya katilan biri dava dosyasindan elde ettigi belgelerle Berktay ve Perinçek’in itiraflarini kitap olarak yayinlamis, telefon rehberi gibi, sorulan sorulmayan her seye cevap vermisler, resmen çözülmüsler, binlerce gencin tutuklanmasina neden oldu bunlar. Ama yine de gerek Perinçek’in, gerekse Berktay’in bilgi düzeyleri ve çaplari tartisilmaz.

  96. Arkadaşlar, bu polis sorguları çok nazik bir konudur ve uzaktan, ezbere yargılar çok zararlıdır ve yaralayıcıdır. Havariler kitabımda bu konuyu uzun uzun ele almıştım. Doğu Perinçek’in poliste çözüldüğü doğru değildir. Kendinden önce işkenceyle verilmiş bilgileri onaylamanın dışında polise herhangi bir bilgi vermiş değildir. Halil’in ağır işkence karşısında bazı bilgiler verdiğini biliyorum ama bu konuda da insaflı olmak gerekir. İnsanların yakalanış koşullarını, sırtlarında taşıdıkları sorumlulukları çok iyi bilmek gerekir. örneğin Nuri Çolakoğlu, ayaklarının altı patlayıncaya kadar işkenceye direnmiş, ancak sırtındaki ağır sorumluluklar nedeniyle bir noktada çözülmüştür. Sonuç olarak, herkes, işkenceli sorgular konusunda konuşurken, eğer hayatında bir kere bile işkenceye uğramamışsa çok ihtiyatlı konuşmalıdır. Bu insan onurunun korunması açısından bir kaçınılmazlıktır. Ayrıca örgütlerin insanları bu kadar ağır sınavlara sokmalarının da doğru olmadığı kanısındayım. Tabii bu ayrıca tartışılması gereken bir konudur.

  97. ordünaryus’a; belkide sen yanlış anlattın kanka. Bu ne elitist tavırlar böyle? Sen bana tane tane anlattında benmi tane tane anlamadım. Seni çok halil berktay gördüm bunu bilesin

  98. :)))))

  99. gün abi abi sende canalıcı sorular soruyosun ayaklandırıyosun bizi sanıyoruzki bu insanlar seni okur okumaz özeleştiri verip düzgün birey olucak : ) Nerde anam babam nerdeeee?
    taraf ailesinden “Sevgili nabi” yle arayı bozmamaya çalışarak ürkek eleştiri bile yapıyo. Marks babanın sakalının bir ucundan biri diğer ucundanbiri çekiştirip marksçılık oynuyorlar : ))) Abi valla çok naiv adamsın bizide inandırıyorsun : )))))
    http://www.taraf.com.tr/halil-berktay/makale-nabi-ye-notlar-1.htm

  100. elinize sağlık çok iyi bir yazı…

  101. Merhabalar, Sizler burada tartışa durun, güzel anılar jimnastiği iyidir ve güncel sorunlardan yavaş yavaş soyutlayarak Babil Kuleleri kurulmasını sağlar. Rastlantıyla geldim bu sayfaya yani bir yazarın izinden sayfasında önerdiğinden ama iyi oldu. Eskiden yaşanmışlıkları yüzlerce kez okusam da uzakta kalmışlığın verdiği bir bilinç eksikliğiyle algılamak şimdi zor. Bir kaç söz etmek geldi içimden. Mesela birisi demiş ki Ergeneokun’u sulandırıyorlar. Olmayan şey nasıl sulandırılır? Bu yaşananlar korkunç. bir oyun ve sonu da gerçek anlamda özgürlük ve demokrasi isteyenler için çok trajik. Herkes kendi savundukları yönünden bakıyor. Eee bundan doğal ne var diyeceksiniz. Ama sol ayni zamanda insancıl ve mantıklı değil midir? Hani bu davalardaki mantıksızlıkları görmüyor musunuz? Yargılanan kişiler askerlerden hangisi 1980 lerde işkence vs yapmış? Çoğu daha 45 yaşlarında. Bi kere askerleri tıkmakla bakın hesap soruyoruz havalarında Kürt oylarını çekmeye çalışıyorlar. Oysa gerek Sivasta kırılan gerekse de faili bilinmeyen olarak görünen cinayetlerin araştırılması konusunda meclis araştırma komisyonu önerisi 2 kez hem de pek hoşlanmayacağınız bir partiden CHP’den geldi. Ama akp oylarıyla reddedildi. Gerçekten cinayetleri aydınlatmaya niyetleri olsaydı niye bunu ısrarla reddetsinler. Hapse atılan ordu mensuplarının içinde radikal dincilerle bulundukları bölgelerde mücadele etmiş, kursları basmış kişiler yok mu? . Baştan deftere yazdırılan küfürler baskı olunca ezber olarak söylenmeye devam edilmiş ve bu günlere gelindi. Tabii bu özel bir sayfa benim sizlerin yorumlarınız arasına belki de girmem uygunsuzdu. A ma okuyunca hepsini yazma hakkını da buldum kendimde ister istemez. YGS skandalı almış başını gitmiş, eveli gün heykeli yıktılar , eleştiri fazla gelince hemen Kanal ucubesi atıldı ortaya. TRT devlet televizyonu mu yoksa işktidarın cihazı mı? Proje açıklanmış yeni vatandaş eğitimli olmadığı da açık bayılarak kutsuyor röportajda kanalı. nereden biliyor ne olduğunu. daha 2 saat olmadı açıklanan. sonra gece geç. zamanda ALES mağduru 278 kişinin sınava alınacağı , sabah karşı da YGS sınavı sonuçları.memleket kanalllı hayllerde boğulurken, hani ne oldu hani büyük skandala? Gün Beyin bir hatasına değineceğim, Atatürk’ten beri ihbarcılık almış başını diyor.Kızıl Sulatnlı günler 1908 ler başlangıç olarak 1923 alındığı için mi öyle dediler. Şunu da ifade etmek gerekiyor. Ben işster Kemalist deyi,n isterseniz başka şey ben Mustafa kemal’in biz Türk kadınına sağladığı değerli mirasın anlamını bilenlerdenim. Ne yazık ki sözümona ileri demokrasi çığlıklarıyla elimizden yavaş yavaş tüm özgürlüklerin de çekilişine tanık olmanın acısını yaşıyorum. Bilmem sizlere bir anlam ifade eder mi? Bir hanım arkadaş da ismi olmayanları okunmaya değersiz bulmuş. İsmi koymamak çoluk çocuğunu ve ekmek yediği iş yeriyle sorun yaşamamk için de olamaz mı? Ne de olsa … tipi vatandaşların dışında çoğunluk sırtını bir yere dayamıyor. sağlıcakla iyi tartışmalar ….

  102. Oğlum Binbir Surat, vallahi delisin billahi delisin sen.

  103. Tepki burada. Can çok duygulu, TSK’dan söz edilince hemen tepki veriyor.

  104. Halil Berktay,arkadaşı Gün Zileli’yi isyan ettirmiş.
    Ama benzer ruh halini,Berktay’taki körleşmeyi zaman zaman
    Gün Zileli’de de görüyoruz.
    G.Zileli,H.Berktay’la yürüttüğü hesaplaşmayı kendisiyle deyürütmeli.

  105. Postmodernist “Genç Sivil” tosuncuklar, H. Berktay ağabeylerini de yanlarına alarak, “İnsan Aklıyla Mücadele Derneği” kurmuşlar. Bakınız: http://komploavciligimyo.wordpress.com/

  106. Yukarıda bahsettiğim ‘komplo avcısı’ zevatın “eğitimci” kadroları bir harika: Etyen Mahçupyan, Halil Berktay, Ahmet Turan Alkan, Mehmet Karaca, Yıldıray Oğur, Gökhan Bacık, Doğan Gürpınar, Turgay Oğur, Ceren Kenar, İlkan Dalkuç ve Perihan Mağden…
    Ekibe Mehmet Baransu’yu, Önder Aytaç’ı, Emre/Emrullah Uslu’yu da katsalardı keşke. Her konuda hemhal oldukları, komplo/tezgâh işinin uzmanı bu polis arkadaşları ekibe dahil etmeyerek çok ayıp etmişler 😀

  107. http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=12098&ayhan_aktar-m%E2zi_icimde_bir_yaradir

    Gün Zileli’nin anılarından çok şey öğrendim: Örneğin, ülkemizin Che Guevera’sı kabul edilen İbrahim Kaypakkaya, Aydınlıkçıların giderek “Kemalist ve darbeci” siyaseti benimsediğini söyleyerek örgütten ayrılmak ister. 1972 Mart’ında TİİKP yönetimi ile Söke dağlarında buluşan Kaypakkaya örgütten ayrıldığını bildirir. Zileli, o günlerde Kaypakkaya’nın ayrılma kararının örgüt içinde infaz ile cezalandırılmasını öneren birilerinin olduğunu, fakat Doğu Perinçek’in Kaypakkaya’nın idam fermanını infaz ettirmediğini yazıyor (Havariler, s. 20). Nedense, o korkunç önerinin kimden çıktığını söylemiyor. Gün Zileli’nin yarım bıraktığı hikâyeyi Halil’in aydınlatabileceğini düşünüyorum. Böylece, Halil’in anılarını yazarak temizlenme yolunda adımlar atacağını ummak istiyorum.

    Halil’in başlattığı 1 Mayıs tartışması üzerine sevgili Bülent Somay bir yazı yazmıştı.

    Yazıda hakikatin tek, mutlak ve bilinebilir olduğuna, o hakikatin de kendisinde/kendilerinde olduğuna yürekten iman edenlerin şiddete eğilimli olduğunu anlatıyordu.

    Ve şöyle devam ediyordu: “Bir sınıf, grup ya da tabaka, artık o güne kadar var olduğu şekilde var olamayacağını gördüğünde şiddete başvurur, çünkü hayatın başka türlü de olabileceğini hayal bile edememektedir; niye etsin ki, hakikat onun tekelinde bir kere. O yüzden sözle ya da silahla şiddeti teşvik eden, ona hain, buna aptal, şuna cahil deyip ölüm fermanları yağdıran birinden, soğuk ve ‘nesnel’ bir tarafsızlıkla ama gene ‘her şeyi ben bilirim’ üslubuyla, bildiği tek ve tartışılmaz hakikati vazeden birine dönüşmek, aslında değişmemektir” (Altüst, no 7. Haziran 2012).

    Bülent’in analizi doğru, fakat moral bozucu! Ben her şeye rağmen, iyimserliğimi koruyarak Halil’in tedavi olup iyileşeceğini umuyorum. Aksi takdirde, entelektüel hayatımızda ikinci bir “Yalçın Küçük Vakası” yaşanacaktır.

  108. Halil Berktay yine “Bahar Eylemliliği” moduna geçmiş 😀
    Berktay’dan inciler burada:
    http://www.zaman.com.tr/pazar_solculuk-hayatimda-cok-fazla-hiyarliklarim-oldu_2063144.html

  109. yani sence “ne dogu,ne halil, yasasin gun” oyle mi? Cok komik ve ilkelsiniz,hepiniz.

  110. İlkelim hatta dinazorum.Hatta tekhücreliyim.Ama polis degilim.O kadarda düşmedim daha.

  111. Bütün ajan provokatörler öyle der. Zaten ajan olmayan solcularin hepsi öldü, ya da sesleri çikamayacak kadar harcandilar, senin de son kullanma tarihin yaklasmakta, pis mendil gibi seni de atacaklar sayin ajan provokatör.

Comments are closed.