Halil Berktay ya da Politikanin insani yemesi
Bizim malûmatfuruş Halil Berktay yine döktürmüş Taraf gazetesinde (“Devrim ve ‘toplum sağlığı’). Yazı Ocak ayında yayımlanmış ama ben yeni okudum.
Sihirbaz (hokkabaz da diyebilirsiniz), sahneye çıkıyor ve şapkasından bir tavşan çıkarıyor. Evet tanıyoruz. Bu tavşan, “proletarya diktatörlüğü”dür. Sonra elini şapkasına atıp bir tavşan daha çıkarıyor, öbürüne benziyor ama rengi farklı: Bu da Hitlerizmdir. Ve üçüncü bir tavşan daha, öbürlerinden biraz daha küçük: Recep Peker.
Üç tavşanı yeniden koyuyor şapkaya. Mendilini çıkarıp şapkasının üzerinde sallıyor. Sonra şapkasını seyircilere gösteriyor. Tavşanlar yok olmuştur. Yeniden bir mendil sallayışı ve üç tavşanın yerine bir tane iri tavşan: Devrim.
Neymiş? Üçü de aynıymış aslında ve toplamı devrim edermiş. Bir taşla dört tavşan birden vuruvermek.
İşte Halil Berktay’ın yaptığı budur. „Teoriyi yutan” günlük bir politik gazetenin köşesinde ideoloji üretmek ya da teori yapmak böyle bir şey demek ki.
Peki böyle mi gerçeğin kendisi? Yani, Hitlerizm, „proletarya diktatörlüğü” diye takdim edilen, proletarya üzerinde bir diktatörlükten başka bir şey olmayan baskı rejimleri ve Recep Peker’in faşizan akıl yürütmeleri gerçek devrimle bağlantılandırılabilir mi? Yoksa tam tersi mi? Sakın bu rejim ve düşünceler, gerçek devrimlerin en büyük düşmanları olmasın, sakın pratikte devrimlerin bastırıcıları olmasın ve sakın bu devrim düşmanı rejim ve düşüncelerin geri planındaki destekçisi, Halil Berktay’ın iltihak ettiği liberalizm olmasın!
Lenin ve Troçki, gerçek devrimi savunan Kronstadt bahriyelilerini bastırma harekâtına giriştikleri günlerde, Sovyetler Birliği ile ticaret anlaşmaları yaparak bu bastırma eylemine fiili destek veren, liberalizmin kalesi İngiltere’ydi. Zaten aynı günlerde, Lenin, uzmanların değerini takdir ediyor, fabrikalarda, 1917‘de kurulan işçi denetim organlarını dağıtıyor, yerine tek kişi yönetimlerini kaim kılıyordu. Yine aynı günlerde, 1930 „show trial”lerinin meşum savcısı Vishinski başta olmak üzere, bugünkü sosyal demokrasinin öncülleri olarak görülebilecek Menşeviklerin önemli bir kesimi, „proleterya diktatörlüğü” rejimine iltihak ediyordu. Bundan birkaç yıl önce, 1918‘de, Sovyetler Birliği’ndeki devrimi bir dünya devrimine dönüştürmek için Almanya’da başlayan Spartakist ayaklanması, Sosyal Demokrat Noske’nin askerleri tarafından bastırılıyor, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Noske’nin subaylarınca katlediliyordu.
Hitler, komünist liman işçilerinin boynunu, Fransız icadı olduğu için kullanmayı reddettiği giyotin yerine baltayla sepete düşürürken (bkz: Jan Valtin, Out of the Night, Karanlığın Ötesinde adıyla çevirdiğim bu kitap yakında basılacaktır) „saldırgan köpeği” Sovyetler Birliği’nin üzerine sürme planları yapan ve Münih komplosuyla bunu fiiliyata geçiren, Halil Berktay’ın hayran olduğu „büyük batı demokrasileri”ydi. Keza, Hitler yenildikten sonra, Stalin’in eline düşmemek için batılılara iltica eden Gestapo kalıntılarını istihdam eden de aynı „batı demokrasileri”ydi.
Sovyetler Birliği‘nin işçi sınıfı, köylülüğü ve tüm halkları Stalinist terörle biçilir ve 1917 devriminin son kalıntıları ortadan kaldırılırken, Sovyetler Birliği’ne övgü düzenler, meşhur İngiliz sosyal demokratları bay ve bayan Webb’lerdi. Keza aynı dönemde, Sovyetler Birliği’ni ziyaret eden ve dönüşlerinde Stalin Rusya’sının „büyük başarıları”na övgüler düzen „işçi heyetleri”nin büyük çoğunluğu Avrupa sosyal demokrat partilerinin üyeleriydi.
Recep Peker’in 1930‘lu yıllarda „devrim” adını verdiği sosyal Darwinist faşizan teorilerini ileri sürdüğü dönemde, tek partili rejimin işkencehanelerinde, ölümüne işkenceye uğratılanlar (bkz. Aydın Aydemir, Şoför İdris), gerçek bir işçi devrimi umuduyla TKP’ye katılmış devrimci işçilerdi. Recep Peker’leri yükselten ve teşvik eden Kemalist tek parti rejiminin en büyük destekçisi ise batılı liberal rejimler.
Son olarak, Doğu Perinçek, 1980‘li yıllarda TİKP içindeki son devrimci direniş mevzilerine Stalinizm adına saldırırken, ona en büyük desteği veren de bizzat Halil Berktay olmuştu. Bunun ayrıntısını Sapak (1983-1992) adlı kitabımdan bir alıntıyla vermek isterim.
„Bir diğer önemli karar tasarısını Doğu Perinçek getirdi bir başka toplantıya. Bu, ‚Stalin’in reddedilemeyeceği‘ kararıydı… Bunun pratik anlamı, eğer ‚anti-Stalinist‘ fikirlerimde inat edecek olursam, fiilen partinin dışına düşeceğim, hatta partiden atılacağımdı… Beklendiği üzre, Oral’la [Çalışlar] Halil [Berktay] karar tasarısını desteklediler. Ne var ki, tartışmalar sırasında Oral’ın tedirgin, Halil’in ise fazlasıyla gayretkeş olduğu gözümden kaçmadı… Halil’in, sanırım aynı toplantıda, Doğu tarafından bile aşırı bulunup reddedilen ‚Mehmet Gündüz’e [Gün Zileli‘ye] dergide altı ay yazı yazmama cezası verilmesi‘ ek önergesine yol açan gayretkeşliği, Gorbaçovculuk konusunda Doğu’nun kendisine ‚açık kapı‘ siyaseti izlemesinden kaynaklanıyordu.” (s. 65-66)
Demek, zikzaklar çizen, yalnızca, bugün yargılanmalarından istifade edip yüklendiklerin değilmiş Halil Berktay. Senin, o meşum „TİKP Muhasebesinden” apartarak (zaten hiçbir zaman orijinal bir fikrin olmadı) Taraf‘taki köşende yeniden piyasaya sürdüğün deyimleri kullanarak söyleyecek olursam, „politika sadece teoriyi” değil, insanı da yer!
Gün Zileli
23 Şubat 2009
berktay bir porf. sen?
Ne olmuş Prof olmuşsa,
okumak cahillik alır eşeklik baki kalır.
Gün ağbi iyi ki varsın valla sen yazdıkça içimizin yağı eriyor.
profçu al bu linki oku aklın yolu bir
http://haber.gazetevatan.com/Haber/372387/1/Gundem