Nesrin Turhan, İhtilalin Süvarisi, Doğan Kitap, 2004, 381 s.

Nesrin Turhan, 21 Mayıs 1963’deki darbe girişiminin ardından Talat Aydemir’le birlikte idam edilen süvari binbaşısı Fethi Gürcan’ın biyografisini anı-roman tarzında kaleme almış.

Fethi Gürcan, babam Necati Zileli’nin öğrencisiydi. Yurtdışı konkurhipik yarışmalarında babam ekip başıyken Fethi Gürcan, ekibe başarılar getiren son derece iyi bir biniciydi. Onu Ayazağa Süvari Okulu’ndaki konkurhipiklerden anımsarım. 1950’lerin başlarında küçük bir çocuk da olsam Fethi Gürcan’ın anısı belleğimde son derece canlı.
27 Mayıs 1960 darbesi, daha sonraki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden farklı olarak, ordu hiyerarşisinin bir ölçüde dışında, aşağıdan gelen bir darbeydi. Darbenin itici gücü, ordunun alt kademelerinde yer alan genç subaylardı. Ne var ki, bütün darbelerde olduğu gibi, darbeye önderlik eden ya da darbe sırasında ön plana geçen subaylar (Milli Birlik Komitesi) yeni iktidardan ve iktidar ilişkilerinden nemalandılar ve kısa sürede “gayri memnunlar”dan “memnunlar”a dönüştüler. O zaman orduda yeni bir bölünme meydana geldi kaçınılmaz olarak. Bu bölünmenin ideolojik yönü karmaşık ya da belirsizdir, ama net olan bir nokta vardır: Darbenin itici gücü olan alt kademedeki genç subaylar durumdan memnun değildir ve “devrim”in yarım kaldığı ya da restorasyona uğratıldığı görüşündedirler. Onlar, tabii senatörlük yoluyla iktidardan pay alan MBK üyelerinden farklı olarak, parlamenter statükonun yerine Jakoben bir diktatörlüğü hedeflemektedirler. İşte 22 Şubat ve 21 Mayıs darbelerinin arka planında yatan neden budur. Bunun ötesinde, Talat Aydemir ve arkadaşlarının, CHP ya da MBK üyelerinden farklı bir program ya da görüşlerinin olması söz konusu değildir. Atatürkçülük, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak gibi şeylerdir bunlar. İşin aslı, statükonun iktidarından yeterince yararlananlarla yararlanamayanlar arasındaki çatışmadır.

Ama bir de, iktidardan kısmen yararlandıkları halde aşağıdan gelen yeni bir darbe talebinin pususuna yatan daha yüksek rütbeli oportünistler kesimi vardır. Bunlar, her ihtimali göz önünde bulundurarak yeni “ihtilal protokol”lerini imzaladıktan sonra, darbecileri -hem de iki kez- yalnız bırakan ve hükümetin yanına geçip darbeyi bizzat bastıran güvenilmezlerdir. Eğer darbe girişimi başarılı olursa iktidardan önemli paylar alacaklardır. Darbenin başarısız olacağını anlayıp bastırarak da statükonun takdirini toplamışlardır. Sözünün eri Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ı ipe yollayanlar esas bunlardır. Bunların tutumu, darbe oyununda, sözlere, yeminlere, protokollere, imzalara asla güven olmayacağını kanıtlayan acı bir derstir.

Nesrin Turhan, siyasal ve toplumsal yönü ağır basan bu darbe girişimlerinin baş kahramanlarından Fethi Gürcan’ın yaşamını ağırlıklı olarak bireysel düzlemde, karısı ve çocuklarıyla ilişkileri bağlamında, duygusal boyutlarıyla işlemeyi tercih etmiş. Siyasal yönleri ağır basan kişiliklerin bireysel yönlerinin gölgede kaldığı doğrudur, sanırım Nesrin Turhan da bu sakıncayı ortadan kaldırmak için böyle bir anlatımı tercih etmiştir, ama bu sefer de anlatımda bazı güçlükler ortaya çıkmaz mı? Böyle bir anlatım, olayların silsilesini izlemede okuyucuyu güçlük çıkarmaz mı? Örneğin, kitapta, Fethi Gürcan’ın önemli rol oynadığı bir darbe ve iki darbe girişimi anlatılmaktadır. Bireysel ve duygusal boyut ve anı-roman tarzı esas alındığından, bu olaylar kronolojik bir sıra izlemeden verilmiştir. O zaman, anlatılan olayın 27 Mayıs’a mı, 22 Şubat’a mı, yoksa 21 Mayıs’a mı ait olduğunu saptamak bile güçleşmekte, zaten karmaşık ve birbirine benzer olayların içinden çıkmak enikonu zorlaşmaktadır.

Kitabın sonlarında yer alan, idama giden süreç, kitabın en acı verici ve soluk kesen bölümünü oluşturmaktadır. Parlamenter sistemin karmaşık mekanizmaları, idam edilecekler ve yakınları için bu süreci, umut ve umutsuzluk arasında salınan uzun bir işkenceye dönüştürmektedir adeta. Fethi Gürcan için birkaç kez umut ışığı yanmasına rağmen sonunda darağacı galip gelmiştir. İnsanın, böyle bir durumda, bu tür karmaşık ve aldatıcı mekanizmalar yerine, idam hükmünün doğrudan uygulandığı örtüsüz diktatörlükleri tercih edesi geliyor neredeyse.
İnsan hayatının inip kalkan parmaklara, ellere bağlı olması ne korkunç. Sadece ölüme yollananlar açısından değil. Ölüm için kalkan elleriyle çocuklarını sevecek, ölümün yolunu gösteren parmaklarıyla bir balın tadına bakacak olanlar için de.<br><br><br><br>

Gün Zileli

Virgül, sayı.75, Temmuz-Ağustos 2004