Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Gezi Hareketi Notları (1) Gezi Hareketi ve Kürt Hareketi

Direnişler, Kürt Sorunu

 

 

Gezi hareketi başladığından beri bu sitenin “Konuk Yazılar” bölümüne Demir Küçükaydın’ın altı yazısını aldım. Gezi Hareketi üzerine en çok yazan yazarlardan biri olan Demir’in buraya aldığım yazılarının hepsi de, Kürt hareketini Gezi hareketine katılmaya ikna etmeyi amaçlayan yazılardı.

Demir Küçükaydın, 68 döneminden arkadaşım olur. O Marksisttir, ben ise, eski Marksist, 1992 yılından beri de anarşistim. Aramızda birçok fikir ayrılığı vardır. Zaman zaman Özgür Üniversite’deki tartışmalarda yüz yüze de tartıştığımız oldu. “Reeldemokrasinin Üç Temeli” başlığı altında (bu sitede bulunmaktadır) yer alan tartışmalara bakabilirsiniz. Ayrıca, benim, Demir’in Tersinden Atatürkçülük kitabını eleştirdiğim “Tersinden mi, Düzünden mi” başlıklı yazımda da aramızdaki farklılıkları okumak mümkündür.

Bu fikir ayrılıklarına rağmen, Gezi hareketinin özgürlükçü ruhu ve Kürt hareketinin Gezi hareketi içinde yer almasının büyük önemi konusunda Demir’le anlaşıyoruz. Zaten bu konudaki altı yazısını siteye taşımamın sebebi de budur. Ancak bu yazıları siteye koymam, takdir edilmelidir ki, bu yazılara satırı satırına katıldığım anlamına gelmemektedir. Özellikle de, Demir’in, Öcalan konusunda devam eden iyimserliğine hiç ama hiç katılmıyorum.

Hapiste bulunan insanları eleştirmekten genelde hoşlanmadığım için, nasıl D.Perinçek hakkındaki eleştirilerimi mümkün olduğunca geri planda tutmaya çalıştıysam, A.Öcalan konusunda da aynı şeyi yapmaya çalıştım. Ne var ki, bazen insan, istemeye istemeye eleştirilerini ya da o kişi hakkındaki olumsuz kanaatlerini yazmak zorunda kalıyor. Bu yazıda da asgari düzeyde bile olsa bunu yapmak zorunda kalacağımı hissediyorum.

Demir Küçükaydın’ın, Kürt hareketini Gezi hareketine katılmaya teşvik yönündeki çabalarını tamamen desteklemekle birlikte, bu konuda iyimser olmadığımı belirtmeliyim. Kısaca ifade edecek olursam, çok önemli bir değişiklik ya da sarsıntı ve Kürt siyasal hareketinin bugünkü çizgisinde temelden bir değişiklik olmadığı sürece, Kürt siyasal hareketi, bugüne kadar olduğu gibi, Gezi hareketini dışarıdan gözlem altında tutmayı ve katılmama tutumunu sürdürecektir.

Neden?

Çünkü, birincisi, Kürt siyasal hareketinin kahramanlık ve plebyenlik dönemi sona ermiş ve hareket, AKP ile de yakın bağlara sahip olan Kürt burjuvazisinin denetimine girmiştir. Bir başka yazımda da belirttiğim gibi, hareket artık, canından başka verecek bir şeyi olmayan fakir Kürt köylü gençlerinin değil, Ensarioğulları gibi Kürt burjuvalarının etkisi altındadır. Bu ana yönelimin legal plandaki temsilcileri Sırrı Sakık ve Ahmet Türk gibi politikacılardır.

İkincisi ve daha önemlisi, gerçekten de bir reelpolitika ustası olan Abdullah Öcalan, Demir Küçükaydın hâlâ görmek istemiyor ama, hareketi artık Kürt burjuvalarının denetiminde (elbette kendi liderliği altında) sürdürmeye karar vermiştir. Abdullah Öcalan’ın MİT başkanıyla yaptığı görüşmelerin anlamı da budur. Kürt burjuvazisiyle AKP burjuvazisi, Kürtleri eh işte, biraz olsun yatıştıracak göstermelik haklar ve Kürt burjuva politikacılarına parlamentoda biraz daha yer açacak ödünler karşılığında Kürt hareketini toplumsal devrimden kopartıp neoliberal sistemin yedeğine takmak konusunda anlaşmışlardır. Bu anlaşmanın baş mimarı, yukarıda adını verdiğim Kürt politikacılardan da önce, Abdullah Öcalan’dır. Öcalan’ın “Gezi hareketini selamla”yıp, AKP iktidarı aleyhinde tek olumsuz laf etmemesinin sebebi de budur.

BDP, zaten Kürt burjuva politikacılarının etkisi altına çoktan girmişti. Abdullah Öcalan’ın sözünü ettiğimiz yönelimi bunu iyice pekiştirmiş bulunuyor. BDP’den bundan sonra devrimci çıkışlar beklemek ham hayaldir. BDP, bundan sonra, kendi içindeki, Sırrı Süreyya Önder gibi devrimci unsurları kenara itekleme pahasına AKP ile ittifak ve Gezi hareketine sırt çevirme çizgisini sürdürecektir.

PKK’nın, plebyen çizginin terk edilmesinden en çok rahatsız olan kesim olduğu düşünülebilir. Ne var ki, bu örgüt de Öcalan’ın monolitik yönetimi altında ve lider kültüne bağlı olduğundan, ufak tefek rahatsızlık ifadelerinin ötesinde, bugün belirlenmiş olan, sistemle işbirliği çizgisine başkaldıracak durumda değildir.

Dolayısıyla, açıkça görelim ki, Kürt siyasal hareketi limandan demir almıştır ve gittikçe uzaklaşmaktadır. Bir süre sonra görüş ufkumuzdan çıkacağı bile düşünülebilir. Galiba mendillerimizi çıkarıp bu eski dosta sallamaktan başka bir şey gelmeyecek elimizden.

Evet ama bu, Gezi hareketinin, Türk ulusalcılarına mahkûm olması ve Kürt halkıyla arasının açılması anlamına mı gelir? Kürt siyasal hareketi veya BDP, Gezi hareketine katılsaydı çok iyi olurdu ama bu olamadı diye karalar bağlamaya gerek yok. Başka olanaklar da var.

Bir kere, Gezi hareketinin içinde, Kürt düşmanı ulusalcılara karşı önemli ağırlıklar var. Bu ağırlıkların en başında, Gezi hareketinin özgürlükçü ruhu geliyor. Bu özgürlükçü ruh başından itibaren Kürt düşmanlığını mahkûm etmiş, Kürtlere yönelik ulusalcı tepkilerle arasına önemli bir mesafe koymuş, Lice olayında olduğu gibi, Kürtçe sloganlar eşliğinde halkların kardeşliğini ilan etmiştir. Bunun ötesinde, Gezi hareketinin içindeki Marksist solun ve anarşizmin ağırlığı da önemlidir. Marksist sol, T.C. devletine karşıtlık temelinde Kürt hareketini ve Kürtleri her zaman kollamış, ona yapılan saldırılara karşı durmuştur. Keza Gezi hareketinin ruhuna önemli katkısı olan anarşizmin eşitlikçiliği ve özgürlükçülüğü de başından itibaren Kürtlerle el ele olmuştur. Gezi hareketinin ana kitlesi ve gençler, Kürt düşmanlığına asla prim vermemektedir. Bunların hepsinden de önemlisi, Gezi hareketinin içinde çok önemli bir Kürt genç nüfusunun aktif olarak yer almasıdır.

Kürt hareketinin Gezi hareketine katılmıyor oluşu Kürtlerin de katılmadığı anlamına gelmez kesinlikle. Hayır, hiçbir şekilde gelmez. Gezi hareketi, yarattığı sarsıntıyla nasıl bütün siyasal hareketleri dikeyine ve yatayına bölmüş ve yine dikeyine ve yatayına başka bileşenler yaratmışsa, aynı şeyi Kürt mücadelesinde de gerçekleştirmiştir bir bakıma.

Kürt politikacıları ve Kürt burjuvazisi AKP saflarına!

Kürt gençleri ve emekçileri Gezi Hareketinin saflarına!

 

Gün Zileli

18 Temmuz 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

45 Comments

  1. Anonim

    Yazilarinda hala Apo ile Perincek arasinda SIKISMIS her ikisinden birine neredeyse tapabilen (demir kücükaydinin apo guzellemelirini saray soytarilari yapmaz, üstelik acik acik yalan soyleyerek, apo esad in elinde esirmismis, apo esad in muhaberatina adam bile oldurtecek gucteydi o zaman, demir kucukaydinda aydin namusu yokturki o bisey, marxist vs olsun) kisilerin elestrisi ile mesgul bir beyinden , yaratici bir tartisma cikabilecegine inanmiyorum… hani gezi butun paradigmlari alt ust etmisti…???Kim yenilendik biz siz gecmiste kaldiniz dese bu ülkede, bakarim ne diyor diye, genelde birakin yeni birsey önermeyi, sagciligin binbir türlüsünün eklektik türlüleri cikiyor…Kürtler iyiki katilmadilar gezi ye katildiklari gün ahada bu serokun istedigi sey derler , bir toplu apo tapinmasi ritueline donustururlerdi bu isi..

  2. Anonim

    Kürt gencleri sol orgütlerin derneklerini basarken biji serok apo diye….. ne iyimser bir yaklasim. kürt hareketinin tepesinde sinifsal önderlik degisince kürt gencleride aaa biz emekciyiz yerimiz direniscilerin yani diyecekler hemi??? gülerler adama..

  3. BorkluChe

    Kürt Hareketi evet bir toplumsal fenomendir ve dikkate alınmalıdır ama sona kalması belki “iyi” olacak sözümü baştan diyeyim: Kürt Hareketi en başta hareketi olduğu halk kesimlerini aldatıyor yıllardır; abede başta emperyalist devletlerle ilişkileri neticesinde onlardan herhangi bir olumlu yaklaşım olabilirmiş gibi onların tavsiye ve yönlendirmeleri sonucu ( bu tavsiye ve yönlendirmelere ne kadar kendi rızalarıyla ne kadar konjonktürel zorlamalarla ne kadar aldanışlarla ne kadar cesaret kırılmaları nedeniyle TUTUNDUKLARI ayrı bir tartışma konusu ve meseledir) içlerine Kürt Milleti feodalleri ve burjuvaları ile bu kesimlerin siyasal temsilcilerini almaya başlamış ve aldıkça da hareketin ROTASI değişmeye varmıştır. Benim kişisel görüşüm çoktandır emekçi Kürt Halkının çıkarları ya yoktur ya yok denecek kadardır hatta sadece zevahiri kurtarma gereksinimi adınadır ve ancak o kadardır. demeye de dilim varmıyor ama KARŞI-DEVRİMCİLEŞmişTİR. Tarih en duğru YARGIyı verecektir ve hepimiz göreceğiz. Ama bütün bunlara karşın; Kürt Halkının İKİ avantajı var: 1> Kendi siyasallaşmışlığı, aydın Kürt gençlerinin devrimci ruhu ve ideolojik sağlamlıkları, uyanıklıkları yani kendi dinamikleri Kürt Halkının ve 2> Türkiye sosyalist hareketinin dinamiklerinin hem örgütsel çağrıları hem de ideolojik, siyasal ve teorik ve kardeşçe “bakın aman ha” UYARILARI, DAYANIŞMAya açık yürekleri…

    gerisi onlara kalmış. Bizim bireyler olarak yapabileceklerimiz kısıtlıdır. Dayanışırız, onların haklarını elde etmeleri yolunda yardımlaşırız ve uyarılarımızı yaparız. Yanıldıysak da ANCAK özür dileriz ve eski düşüncelerimizde ISRARCI olmayız.

    Ben yanılmış olmaktan ancak MEMNUN olurum.

    Dostlukla.

  4. dik_duran

    AKP – PKK ve Erdoğan – Öcalan hangi ortak yanlara sahip ? 1)Parti olarak plebyen tabana yaslanıyorlar. 2)Sona ermiş “liderler çağı”nın “liderleri” olarak, “kutsallaştırma” cephanesini yalancı ve gerçek mağduriyetleriyle harmanlayıp tabanlarına sunuyorlar. 3)Her iki taraf da “dış güçler” denilen konjonktürel dengelere fazlaca bel bağlamış durumda. (AB süreci ve Suriye politikaları gibi.) 4) AKP “adil düzen”in mümkün olmadığına, PKK “sosyalizmin” mümkün olmadığına imanlıdır. 5)Çıkarlarını savundukları Türk-Kürt sermaye sınıflarını, “kendilerinin en iyi ve vazgeçilmez temsilciler” oldukları konusunda ikna çabaları açıkça ortadadır. 6) AKP, yürüttüğü politikalar sonucu dışarıda; El Kaide, El Nusra, Hamas, İhvan vb. vb. “sünni cephe”nin en militan unsurlarıyla, içeride bu yapının paralelindeki zümre ve örgütlenmelerle sınırlı bir daralmaya uğramaktadır. 7) PKK, “değme solcudan daha b.ku boncuklu” bulduğu liberallerle omuz omuza verip, sermaye kesimlerinin yol haritasına göre “barış” yürüyüşüne kalkışınca HDK girişimini yüzüstü bıraktı. KCK tutuklamalarının mesajını alıp, ehlileşme yoluna girdi, içindeki devrimci-demokrat unsurları susturmaya yöneldi. HDK’dan uzaklaşınca “dış yedek güç” (ABD-AB ortadoğu politikası) attığı-atacağı adımlarda belirleyici olmaya başladı. PKK’nın “apoya özgürlük” hedefine saplanıp kalması politikasının-politikasızlığının göstergesidir.

  5. Anonim

    imralıda on yıldır geliştirilen ve yazıda bahsettiğiniz baldırı çıplakların da örgütün de desteklediği ulus-devlet karşıtı komünalist görüşleri ‘kandırmaca’ olarak görüyorsunuz o zaman. öyleyse bunca dolambaçlı yola girmesine ne gerek var. kuru bir milliyetçi söylemle çok daha kolay ‘kandırılabilir’ kitleler. bence demir bey ne kadar aşırı iyimser bakıyorsa siz de bir o kadar aşırı kötümser bakmışsınız.

  6. Anonim

    Kürdinsan mı, Kürdistan mı – Mücahit Bilici

    Ça, 07/17/2013 – 19:36admin

    Kürdistan kelimesini görünce sinirlerinde Kemalizm kıvılcımları çakmaya başlayan nice Türk ve Kürt var. Bu insanların yüreğini ağzına getirip sonra o yüreğe su serpen bir kelime dolaşıma girdi yakınlarda: Kürdinsan.Kürdinsan’ın damakta bıraktığı tat, bir ölümün eşiğinden dönmenin verdiğikorku sonrası rahatlık duygusuna benziyor. Şairane bir sürprizle şunu dedirtiyor: “Önce Kürdistan sandım, Allah’tan değilmiş.”

    Bu kelimeyi duyar duymaz çok beğendim. Kıymetli yazar Vahdettin İnce’nin dakik kaleminden çıkan yazıların biraraya geldiği, Kürt milletinin iç acılarına, tercümesi zor sızılarına değinen özgün bir çalışmaya uygun bir isim olmuş. Kürdinsan, bir anlaşılma nesnesi olarak Kürtleri tanıma sürecinde zamanın ruhunu en iyi yakalayan başlık. “Kürdlük” ile “insanlık”ı biraraya getiriyor. Kürdüm diyenlerin insanlığı şüpheli olduğu için ve insanım diyenlerin Kürt olmalarına ihtiyaç kalmamalı sanıldığı için bu iki şeyin biraraya gelmesi önemli. Kürt olunsa da insan olmanın mümkün olduğunu kayda geçiriyor Kürdinsan.

    Aslında Kürtler için insan olmak hep mümkündü: Mesela, biyolojik veya ekonomik olarak insandı Kürtler. Fakat politik olarak Kürtlerin insaniyeti tescil edilmiş değil. Konuşması ve siyasi iradesi tanınmayan insanlık bir sadece insanlık hâli olarak hayvaniyetten ayrışmış değildir. Kürt tek başına vahşi bir şey olduğu için Kürtlük ile insanlığın biraraya gelmesi önemli bir ameliyattır. İnsan olmayan Kürtlük (buna PKK da deniyor) ile Kürt olmayan insanlığın (“doğudaki vatandaşlarımız”ın) bu kavram üzerinden yapış(tırıl)ması bu sebeple tarihîdir.

    Hayvan da nihayetinde Yaradan’dan dolayı hoşgörülen bir yaradılandır. İnsan gibi hayvanın da ezilmesi zulümdür. İnsanda bazı şeyler var ki pre-politik bir insan olan hayvanda yoktur: irade gibi. İnsana özgü olan şeyacılar değil tanınmadır. Kürtlerin ihtiyacı olan şey acılarının anlaşılması değil Kürt olarak tanınmalarıdır. Eşyaya bile eziyet edemezsin ama sadece eşitin olan insana eziyet etmemekten fazlasını borçlusun. Kendisine hiç eziyet edilmeyen, lüks hapishane konforuyla muamele edilen bir insanın acaba nesi eksiktir ve neresi acır? Evet, acılar olmasa bile esaret mümkün. İnsan hür olduğu için mes’uldur, acı çektiği için değil.

    Bir haber diyor ki “Şanlıurfa Hilvan’da Yunus ve Elif Toprak çifti kız çocuklarına ‘Kürdistan’ adını koydu. Nüfus Müdürlüğü, anne ve baba hakkında dava açtı. Mahkeme, itirazı haklı buldu ve aynı mahkeme çocuğa ‘Helin’ ismini uygun gördü. Ancak Yargıtay, isim verme hakkının anne ve babaya ait olduğunu belirterek çiftin çocuklarına verdiği ‘Kürdistan’ ismini yerinde buldu.” (Y. Şafak, 13.07.2013)

    Anne-babanın iradesini reddeden mahkemenin Kürdistan yerine bir Kürdinsan (Helin) ismini “takdir” etmesi de bir tevafuk (tesadüfün tesadüfî olmayanına tevafuk deniyor). Çünkü mahkemenin kararı, Kürt anne-babanın temel hakkı olan çocuğuna isim verme egemenliğini kabul etmiyor. Onların egemenlik alanına, kendi seçtiği bir ismi vermek suretiyle tecavüz ediyor. Mahkemenin reddettiği Kürdistan bir insani vatana, bir politik-kültürel coğrafyaya atıfta bulunuyor. Kürdistan evet bir evdir, bir vatandır, bir insan yuvasıdır.

    Mahkemenin uygun gördüğü Helin ismi de bir vatana işaret ediyor. Ama bu hayvani bir vatan (Helin Kürtçe “kuş yuvası” demektir). Yani Kürde mahkemenin layık gördüğü ev biyolojik-kültürel bir yuva olan Helin. Neyse ki Yargıtay Kürt anne-babaya çocuklarına isim koyma egemenliğini iade ediyor. Ve minik Kürdistan nüfus kayıtlarına böyle girebiliyor.

    Irak Kürdistan’ından Saddam zulmü dolayısıyla Türkiye’ye mülteci olarak gelmiş bir aileden yıllar sonra dinlemiştim. O zaman henüz küçük olan kızlarının ismi Kürdistan’mış. Kürtlere de Kürt dememek için hararetle “peşmerge” denen bir dönem. Kürdistan (hanımkız), mülteci kampında, askerlerin ona ismiyle hitap etmediğini, ısrarla her seferinde ona Gülistandediklerini anlatmıştı. Kürtlerin derdi, kafesin altından olması yahut isimsiz olarak tutuldukları yerin bir gül bahçesi olması değildir. Kürtlerin ihtiyacı eşit ve egemen olmaktır. Bunun için de Kürtlerin anayasal seviyede tanınması gerekiyor. Nüfusta ve coğrafyada varolan Kürdistan nüfus müdürlüğüne de, coğrafya kitaplarına da girmeli, ta ki Kürdistan korkutmasın, Kürdinsan da mümkün olsun.

    Mücahit Bilici

  7. Gün Zileli

    olabilir. bakalım gelişmelere bir.

  8. Dinle Burjuva

    Gün zileliye sormak istediğim sorular varKürt siyasal hareketi ideoloik ve siyasal olarak plebyen bir parti olmaktan çıkmışsa bu plebyen dediği kesimlere ne olacak Ben bir Kürt ve komünist olarak ya da Gün Zileli bir anarşist olarak politikanız nedir. Kaldı ki kürt ulusal hareketi plebyen bir harekettir ama önderlik ve program olarak küçük burjuva demokrattır. Ama böyle oluyor olması onun tarihsel olarak ilerici toplumsal yönünü inkar ediyor anlamına gelmemeli. Süreç devam ediyor. Kürt Ulusal hareket kendisi açısından önemli bir dönemden geçtğini atlamamak önemli. Ve savaş yorgunu bir halkın temposunun önüne de geçemez bdp yöneticileri bunu çok iyi biliyor. Gezi meselesinde ikircikli tavrının kaynakları mhp,chp,akp nin güçlü olmaları buna paralel gezi hareketinin heteroljen, politik yelpaze olarak şekilsiz olması ve henüz yeni olması. bu bir yanıyla bdp için şans çünkü akp karşısında eline bir koz geçti ama bunu değerlendiremedi ahmet türk,demir çelik,sırrı sakık açıklamaları bu şansı elinin tersiyle ittiğinin kanıtıdır ama bunun Öcalanın pragmatik siyasetini denk gelen bir şey olduğunu hem söyleyebiliriz hem de söyleyemeyiz. Söyleriz çünkü öcalan açısından gezi hareketi pazarlık kozu olarak yalnız kalmış akp ye karşı elini güçlendirebileciğini göteriyor. Söyleyemeyiz çünkü mhp-chp nin güçlenip şoven ve milliyetçi dalgayı yükseltebilir. Bdp için de tek bir görüş yok ama egemen olan görüş öcalanın pragmatist siyasetidir. Demir Küçükaydın Öcalan ve kendisinin anlaşılamadığını söyler durur. Küçükaydın ustası kıvılcımlı da ‘abilerimizden’ duyduğumuz kadarıyla aynısını söylerdi. Bu açıdan Demir Küçükaydın yanılıyor ama yazıları çok değerlidir bir de megolaman olmasa..

  9. Anonim

    Anonim 5 :imralıda on yıldır geliştirilen ve yazıda bahsettiğiniz baldırı çıplakların da örgütün de desteklediği ulus-devlet karşıtı komünalist görüşleri ‘kandırmaca’ olarak görüyorsunuz o zaman. öyleyse bunca dolambaçlı yola girmesine ne gerek var. kuru bir milliyetçi söylemle çok daha kolay ‘kandırılabilir’ kitleler. bence demir bey ne kadar aşırı iyimser bakıyorsa siz de bir o kadar aşırı kötümser bakmışsınız.

    kürt hareketinin ana kitlesi su an zaten öyle sol komünal edebiyatla olusturulmuyor, bildik kaba milliyetcilik ve apocular burada bilmem kimler nerede ile olusturuluyor, o sol komunal laflar da sol ve sol degerler ve aydinlar icin uyduruluyor, oyle bir komunal laflar ki ulusal devlete karsi ama sunni dinci devlete karsi degil ve onun yani basinda komunal ninniler, aslinda dolambaclilik ta burdan kaynaklaniyor. hem düzene tam entegrasyon hem solcularida entegre etme gorevini ustlenince yari peygamberimiz, böyle dolambaclar sart oluyor. bizim aydin taifeside diyor ne derin adaaaaam, adam bakiniz butun sorunlar cozuldu komunal ozgurlukcu, nerden belli? e ulus devlete karsi , ama ulus olmayan devlet??? kem kum, komunal ama ozel mulkiyet meselesinde ???? ee kem kum, yerim dar oynayamiyorum…10 yilda bu kadar gelisir sizde haklisiniz..

  10. Dinle Burjuva

    Ek olarak hizbullah-akp-cemaatin güçlü olduğu bir yerde PKK ve BDP ile daha güçlü ilkeli ilişkiler ve bağlar kurulması şart. BDP plebyen bir parti değil o halde bırakp gidelim demek politika yapmak değildir.. bdp’yi ayrı tabanını ayrı değerlendirmek ve bu iki düzeye dair ayrı politikalarımız olması şart..

  11. Anonim

    Sirri süreya devrimci???? bir populist nasil devrimci oluverdi… Merak etmeyin o vitrinin sol sosu , sol icinde Bdp nin truva ati olmaya devam edebilecek kivrakliktadir itelenmez bi yere:))

  12. Anonim

    öcalan reelpolitikaninda ustasi falan degildir, bayagisidir, onun ardinda biraktiklarinda boncuk arayan o kadar aydin varki basbayagi bir ciplak kral saniliyor, adam bagiriyor ben megaloman bir hasta yim diye, reelpolitika ustasiymis, düpedüz ortadogu simsari..

  13. Gün Zileli

    Şovenist dalgayı kırmk için en büyük fırsat Gezi hareketinde yer almaktı. Bundan sonra ne yapılabilir? Kürtler Gezi hareketinin içinde kendi bağımsız varlıklarını duyurmanın yollarını aramalılar bence.

  14. Dinle Burjuva

    ‘ Çünkü, birincisi, Kürt siyasal hareketinin kahramanlık ve plebyenlik dönemi sona ermiş ve hareket ‘ demişsniz Kürt siyasal hareketinin sınıf bileşimi niteliği böylesi yalpalamara açık ama önderliği açısından bu önemli ayrım çünkü plebyen karakteri kürt siyasal hareketinin itici gücü ve olduğu gibi duruyor buna yönelik politika ne olmalı derken kastettiğim bdp plebyen parti olmaktan program-çizgi çıkmış olarak çıkmış olabilir ama karakteri ve rengini verenler pleblebyenler onları kazanmalıyız. Gezi parkının kürt politikası ile kürt politikasının gezi parkı politikası değişik veçhelere sahip.. Meele sadece gezi parkı ile ilgili değil daha geniş değerlendirilmesi gereken bir sorun gezi parkı içinde yer almaları önemli ama ortada 30 yıllık deneyim oturulmuş bir masa ve tarafları ve savaştan çıkmış bir halk var ben kürt siyasal hareketinin gezi parkında olmasını isterim,istemeliyiz ama de ama kürt siyasal hareketinin sınıf niteliği ve bileşimi ilerici yönleri ile uzlaşmaya açık yönleri ile birlikte objektif ve doğru değerlendirilmesine ihtiyaç var.

  15. özgürlükçü

    yuh artık zileli bütün özgürlükçü devrimci değerlere takla attıracağını zanneden kendinden menkul olmayı sürdürüyor.akp burjuvazisi kürt burjuvazisi aklına kendi ve türk burjuvazisi gelmeyip yeni bir şey uydurup akp burjuvazisi diyebilen paranın sermayenin rengi milli karakteri olduğunu iddia edebilecek seviyede çürümüş tükenmiş anlayışı ile düşmanlık yapmaya çalıştığı kürt özgürlük hareketinin siyasetini itibarsızlaştırmak için ne hallere düştüğünü bir anlasan?

  16. özgürlükçü

    gezi forumlarının yapıldığı bütün etkinliklerde siyasi kürt özgürlük hareketininde içinde olduğu HDK nın bütün yerel forumların öznesi olmasını görmemezliğe gelip bu gün mendil salayacak seviyede gözü kararan zileli hiç geçmişten beri itibarsızlaştırmaya çalıştıkça bu özgürlükçü devrimci dinamiklerin kitleselleşip sadece kendi yerelinde değil bütün bölgelerde en etkili politik dinamik olduğunu hatırlarsa devam et zileli mendil salamasıyla kimseyi bir yere gönderemez belki kendi eski arkadaşlarıyla beyaz aydınlık milli duyguları ve hassasiyetlerine kavuşur.devam et sen böyle yaptıkça daha büyük hedeflerde büyüyoruz.o mendili unutma?sakla?geçmiş yazılarına bak kürtlerin geldiği yere bak belkide baktında geldiği yerden fesatlanıp bu düşmanlık yazı ve kusmuklarını yumurtladın gibi geldi?üzülüyorum bu seviyede fesatlanacağına bir şeyler öğrenmeye çalış bir devrimci hareketin halk hareketi nasıl olacağının ve özgürlükçü anarşizmin bütün pratiklerinin kürt özgürlük hareketince gerçekleşmesinden öğren rojovayı merak et nasıl olabilip bütün bölge halkıyla birlikte siyaset karar üretip gerçekleştirilebilip devletsiz iktidarsız ordusuz hayat nasıl inşa edilirmiş anarşizmin öğretilerine en yakın bundan başka pratik olmadığından kendini anarşist zanneden hazret ilk bu pratiğe neden saldırır?bir gram düşün?belki utanırsın???

  17. özgürlükçü

    anonim 6 kürtlerin adı yok seviyesinde zihinlere kazınmış ırkçı tekçı millici devletçi anlayışın kendine anarşist diyenlerce yeniden üretilmesine ana dili lazca olan özgürlükçü laz bir insanın itiraz etmesi ironi değilse nedir?yukardaki yazıların seviyesine bak mutlumusun zileli çok isterdin değilmi kürtlerin adının vatanının kürdistanın olmamamasını malesef istediğin olmayacak mendilini kendine sakla kürtlerin genel olarak hele kürt siyasi hareketinin çok gerisinde devletçi,millici,ulusçu,seramayeci ve oonun ideolojisi liberalizmin bütün gayeımeşru sendromlarını gösteriyorsunuz devam edin başka türlü sizi tüketemeyiz

  18. Pravda

    pyd rojavada gerici nusra cephesiyle savşırken,kuzey kürdistanda,iranda ve türkiye cephesinde kürt ulusal sorunu çetrefilli bir hal alırken siyasal dengelerin bu kadar kırılgan dönemde bu analiz çok yüzeysel.. kürt ulusal sorunu aynı zamanda iran,ırak,suriye,türkiye’nin ulusal sorunu oldu…

  19. m.aliŞér

    demir küçükaydın yazıları önemli … üzerinde düşünülüp, konuşulmayı hak eden yazılar. bu sitede yayınlanması yerinde bir karar bence..

    bir de işi gücü apo ya saldırmak olan, fikir dünyası bununla sınırlı ve adlarını yazmaya cesaret edemeyen birileri var. aslında tüm hınçları kürtlere yönelik… bunu açıktan söylemeye yürekleri yok.

    soldan gelen böyleleri, kendilerinin bir türlü beceremediklerini, kürtlerin başarmasından duyulan hasetlerini böyle kamufle ettiğini sanan zavallılar.

    güneş balçık meselesi ise şu:
    ortadoğuda bir kürt güneşi ısıtmaya ve aydınlatmaya devam ettikçe bu yarasalar, saklanacak mağara da bulamayacak.

    işte rojava devriminin birinci yılında hatırlanması gereken ders budur.

  20. Anonim

    anonim 8’e: bdp siyaset akademilerinde,programında dediğinizin aksi aslında şüpheye yer bırakmayacak kadar açık görünüyor.
    özel mülkiyet konusuna gelince dünya solunun henüz çözemediği sorunların çözülmesini kürtlerden beklemek ne gerçekçi ne de insaflı.

  21. özgür

    Siyasal tespitlerden ziyade, yer yer öne cikan bazi cevrelere bakarak felaket tellalcilig yapmak pek siyaset sayilmasa gerek. Kürt siyasal hareketinin gerek tarihsel gerekse toplumsal ilericiligini bir kenara birakip ona mendil sallamaktan bahsetmek, sol’un müttefikler sorunun da hala kafasi karisik demek. Nasil Gezi direnisine bakarken yer yer bayraklariyla öne cikan ulusalcilari baz alip Gezi hareketini sig bir alanda degerlendirmiyorsak, kürt siyasal hareketine yaklasimda mevcut siyasal dilimiz devrimci elestiri cercevesinde olmak zorundadir. Gün’ün bahsettigi tehlikenin zemini yok mu, elbetteki var. Ama bu stalinist mekanik degerlendirme biciminin Gün’deki klasik yansimasi. Coklu siyasal alanda dar alan degerlendirmelerine gidemeyiz. Kürt siyasal hareketinin görüs ve fikirlerinde bir cok sinif katagorinin yansimalarini görüyoruz. diplomasi dönümlerinde ulusal talepler cercevesinde kürt burjuvazisinin siritmasi normal, bu bizi mekanik degerlendirmelere götürmemeli. Burda marksistlerin kürt hareketiyle ne tür tartismalara girdigi ve tür platformlar olusturdugu önemli. Marksist olan, elestiri yöntemini koruyarak ortak örgütlenme zemini kurmak. hepimiz kürt hareketinin Gezi konusunda ketum kaldigini görüyoruz, ancak gezi henüz yeni ve kafasi karisik bir sokak hareketi. Bu yüzden herkes gezinin ne olmasi gerektigini yaziyor. oysa sol uzun yillar kürt hareketine karsi ketum kaldi, on yil onu tanima firsatina ragmen. hala bazi büyük cevreler bu konuda ketum. Gün ne kadar anarsist oldugunu söylese de dünün parkasini atamiyor. Cezaevinde de olsa elestirmek yargilamak mahkum etmek devrimcinin verecegi taviz degildir. Kürt özgürlük hareketi ortadoguda muhtevasi itibariyla halan en devrimci harekettir. karakterinde yer yer ulusal burjuvazisi de siritacaktir. dün türk ulusalci duygularla yaninda yer alinmayan kürt hareketi bugün anarsizm cercevesinde mendil salllanmayi hak etmiyor, hala türkiye ve kürdistan topraklarinin en toplumsal ve seküler hareketi iken. Bu arada Gün arkadas sayin Öcalana o kadar kizma, onun da etkinlendigi kisilerden biri sana yabanci degil..Murray Bookchin.

  22. Anonim

    http://www.tr.boell.org/web/103-1534.html / barış ünlü / “Türklük sözleşmesi” ve Türk solu

  23. Meselenin bam teli

    “diplomasi dönümlerinde ulusal talepler cercevesinde kürt burjuvazisinin siritmasi normal, bu bizi mekanik degerlendirmelere götürmemeli.”

  24. Dinle Burjuva

    Burjuva düşünüş biçiminin temel hatlarını gün iyi ifade ettiği ortada toplumsal hareketlerin belirli uğrak noktalarını mutlaklarştırıp oldu bittiye getirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Kürt Ulusal Hareketi program-çizgi olarak ulusal demokratik bir hareket ,mücadele araçları olarak radikal ama mücadele araçlarının radikal olması ideolojik ve siyasal olarakta radikal bir toplumsal dönüşümü amaçladığı anlamına gelmez, sadece toplumsal dönüşümün biçimsel demokratik haklarını amaçlar. K.U Hareket biçimsel haklarını kazanımlarla pekiştirdikçe sınıfsal mahiyeti açısından burjuva sınıfsal doğrutusuyla proleter sınıfsal doğrultusu çelişecektir. 30 yıllık mücadele deneyimi seküler-ilerici karakteri yeni bir devrimci mayalanman zemini olacaktır.. AKP kürt sorununu çözeceği yönünde bir algı oluşturmuş ve beklentiyi sürekli canlı tutuyor ama bazılarımız bunu sanki çözmüş gibi yaşıyor (G.Zileli)… Gezi parkı direnişi önümüzdeki otuz yıla damgasını vuracak bir hareket bize perspektif sundu. Kürt hareketinin uzak durması şimdilik anlaşılır çünkü kürtler o bayraklarla linç edildi.. K.Ulusal hareketinin sınıfsal mahiyeti ve önderliği ve eylem çizgisi olarak Burjuva-Demokrattır. Komünistler için mesele K.U.H Demokratik yönünü desteklerken sınıfsal yönüyle çelişmektir..

  25. özgürlükçü

    özgür arkadaş haklısında milli ve zilli duyguları tavan yapmış zileli acaba murray bookchin ile kürt özgürlük hareketi ilişkisini hatta anarşizm ile kürt özgürlük hareketi ilişkisini anlayacak seviyede hazrette özgürleşmiş zihin varmı?insan merak eder kendini anarşist sanıp bu ideolojinin anlayışına en uygun program ve pratik ne olabilir bir bakar bakınca zileli ne görüyor merak ederim bizde bu seviyede devlet-iktidar hegemonya karşıtı kürt hareketinden başka hareketmi var?eleştirdiği leninist-stalinist-troçkist geleneklermi devlet-iktidar karşıtı yoksa ulus devlet ve her türden modernizmin çocuğu devleti ve iktidarı reddeden yerine doğrudan demokratik deneylerin arayışında olan(rojova)başka bir devrimci dinamikmi var?yoksa kendi gibi devletçi-iktidarcı gelenekler anarşizme yakında bizmi anarşizmi öğrenemedik?utanmıyacaksın bu gün bütün sistemin egemen hegemonyasının saldırısı altındaki sürekli kürdün adı olmadığı ama andoranın adını bile yadırgamayıp kürdü yadırgayıp itibarsızlaştırmak sanamı kaldı utanmayacakmısın.mendil sallamışta sen kimsin ulan izmitte demin yeryüzü iftarından geldim kürtler ve hdk hepimiz ordaydık perşembe par formında kürtler hdk hepimiz beraberdik her gün gezi çalışmalarındayız bdp üyesi yüzlerce binlerce insan örgütsel ve bireysel bütün çalışmaların içindeyiz sen kimsin be adam sanamı kimliğimizi açıklayacağız sen daha geziyi ve onun özgürlükçü ruhunu anlamadın biz geziye akıl vermeye değil gezinin yeni yaratıcı kapsayıcı anlayışından öğrenmeye kendimizi dayatmaya gelmiyoruz sen fark edemezsin çünkü kendin gibi sahibi sananlardansın geziyi kendingibi millici devletçi siyasete teslim etmek için kürtlere mendil salladığınıda biliyoruz sistemin efendilerinin ödü koptuğu HDK ya saldırmanıda anlıyoruz bütün bunlarla sen efendilerine hizmet etmiş olabilirsin hiç unutma biz bu gibi hizmetkarların itibarsızlaştırmaları ile bu günlere geldik bir güney sınırına bak hiç dikkatini çektimi kaç kere rojova diye uyardım bir kere bakıp yazabildinmi,?şimdi güney sınırlara bak itibarsızlaştırmaya çalıştıkların sen mendil salladıkça bütün bölgede yaşayan halk ile birlikte özgürlükçü demokratik bookchin ci devlet-iktidarsız yeni bir yaşam inşa etti senin ödün patladı değilmi?bizdede böyle bir hayat inşa edilir diyemi mendil salladın anlamadık ne biçim anarşi bu zilelinki efendilerin anarşisi olmasın utan utan

  26. Anonim

    Boncukçu Zileli,Kürt hareketini yedeğine alamadığı için öfkelidir istiareye yatıp yeni yorumlar üretmektedir.yaşlı adam köşesinde bi rahat durabilse her konuya maydanoz olmayıp haddini bilse

  27. özgür

    Özgürlükcü arkadas sorulari pesi sira dizmis. Bizdeki anarsizm, kimi entellektüel cevrelere haksizlik etmeden, sunu söyleyebilirim ki temel yapisinda örgüt karsitligi rol aldi. Anarsizm tarihsel ideolojik arka plani bir kenara konularak örgüt iktidari üzerinden anarsizm tartisildi. politiklesmeden anarsizm savunusu cikti ortaya. Cevresel faktörlerin de etkisiyle benim yakalayabildigim kadariyla en entellektüel tartisma dönemini 2000 li yillarla birlikte yakaladi. Bu yüzden midir bilmiyorum sonradan anarsistlerin bir kismi kürt hareketini degerlendirirken gecmis referanslarindan kurtulamiyorlar. Bu gecmis refaransta marksizm etkili kücük burjuva düsünüs tarzidir. Siyasal alanda kürt hareketi acisindan olani görmek yada aciklamalardan yola cikarak bir degerlendirmeye varmada kolaycilik vardir. Bu yüzden sayin öcalanin neden ekolojik demokratik cumhuriyet dedigine pek bakilmaz, Sirri Sakik’in ne dedigi daha önemlidir. Türk aydininin olacaklari önceden görme cabasi onu politik bir sahistan ziyade bir felaket tellalcisi gibi yansitiyor. Kürt hareketini kimi cevreler öcalanin agirligindan kaynakli monolotik bir yapi gibi görüyorlar. oysa kürt özgürlük hareketi her siniftan kimseleri ve siyasal temsicileri kendi icinde barindirmakta, bu yüzden cogunlukla ona ulusal hareket demekteyiz. Bu yüzden burjuvaziyi bir sinif olarak kendi icinde var etsede demokratik muhtevasi belirleyicidir. Ancak program ve görüs olarak kürt ulusal hareketi icin burjuzinin önderliginden bahsetmek simdilik hamliktir. Kürt haeketi kendi icinde sinif catismasini ne üst seviyede zemin henüz gelmemistir. Sayin Gün arkadasin ülkesi isgal edilse kimlerle ittifak yapacak merak ediyorum. Ulusal hareketler bir tür siniflar ittifakidir. Burdan sayin Öcalana yönelelim, cevresel iliskilerin tahakküm ve iktidar yarattigi ortamda, ekolojik yaklasim acaba kapitalizmin alternatifi olara mi konuluyor diye merak etmemek elde degil. Ortadogunun göbeginde yönetimde coklu tercihlere, cinsiyette esit sayiya, kadina pozitif ayrima gitmede, hangi fikir alaninin tartismasi sonucudur. Cünkü murray’in ekolojik toplumu, iktidar yaratan üretim iliskileri üzerine alternatif bir proje olarak doguyor. Öcalanin uzun basliklarla ele aldigi ekolojik toplum ve fedaratif yönetim anlayisi, sadece öcalanin entellektüel bir meraki mi yoksa bir projemi. Gözler burda hemen rojovaya cevrilmeli, ancak modernist yaklasim buna izin vermiyor. rojavanin sansizligi belkide bulundugu bölge, kapitalizmin önemli dinamiklerinin her türlü oynu oynadigi bir alan. Ancak Gün acisindan mendil sallamak daha kolay. Burda bir baska soru geliyor akla. Diyelimki kürt siyasal hareketinde kürt burjuvazisinin siyasal temsilcileri baskin geldi, ancak kürt halkinin temel demokratik taleplerinde israrci olmaktalar. burda solun takincagi tavir ne olmalidir. Marksistlerin tutumu burda bellidir. Yada söyle diyelim, “kurtulus” savasi yillarinda “cumhuriyet” kadrolari ilerici bujuvazi diye tanimlana biliniyorken, simdilik daha ileri pozisyonda duran kürt burjuvazisine karsi tavrimiz ne olmali. Bu benim bir yaklasimim yada sorum olarak algilanmasin, dogu perincek konusunda hassas olanlarin bende yarattigi düz mantik ve soru.

  28. ayşe gülden

    2 noluya
    sol örgütlerin derneklerini mi basıyor?
    size inanmak isterdim.
    genelleme yapıyorsunuz.bu cümlenizden bütün sola yöneldiği anlamı çıkmıyor mu?
    son olaydan bahsediyorsanız parti cepenin şöven ve otoriter tutumundan da söz etmelisiniz.
    kaldı ki parti cepe marksist sol olarak artık görülemez.mahalenin delikanlısı havasında davranan ağır olacak belki ama bir çeteçik orğüte dönüşmüştür bence.

  29. m.aliŞér

    türkiyede sol gerçekten bir sınıf hareketi olmak istiyorsa, işe, günümüz küresel kapitalizm gerçekliğin gözönünde tutarak ve önyargısız bir “emperyalizm” tartışmasıyla başlamalı…

    bence devletin ve kemalizmin etkisinden kurtulmasının yolu bu olabilir.
    çünkü artık “emperyalizm” kavram ve gerçeklik olarak,ulus-devlet ideolojisinin en önemli dayanağı durumundadır.
    oysa ideolojik amentularından kurtulup, önyargısız, bilimsel bir hakikatle günümüz kapitalizmini tahlil edebilse görecektir ki:

    küresel kapitalizm tümüyle ulus devletleri erkisiz kılacak bir merhaleye ulaşmıştır. bunu uzun uzadıya konuşmak gerekecek ama sol, küçük ve yalıtık yapılarını devletin ve iktidar özlemnini etkisinden kurtaramaz, ozaman bu yapısıyla var kalamaz.
    çareyi gerçekliği ideolojisine uydurma garipliğinde aramakta bulduğunu sanıyor.
    onun için bence ciddiye alınmaya değmez.

  30. Anonim

    Küresel kapitalizm ulus devletleri ortadan kaldiriyorsa neden ex yugoslavyada neredeyse her mahallede bir ulusal devlet kurdu. türkiye devletine vallahi bilahhi bir kürt devleti kurmayacagiz sözü veren bir anlayis kendisini akli sira cagi dogru okuyup ulus devletlerin bittigi baglaminda anarsit liberter solu ayartmak hevesinde. Buna anti kemalizm de sos olarak katilinca bayagi devrimci oldugu saniliyor. gülerler adama ulus devleti kemalmi icat etti, ne burjuva teorisyeniymis arkadas.. peki neden ulus olmayan devletede ayni sekilde karsi cikmiyoruz.. Türk devletinin, (türk kismina aldirmadan) istekleri dogrultusunda kürt devletinden vazgecmeyi bize sanki genel dört basi magmur bir anti devletcilik olarak yutturmak isteniyor. ayrica burjuvazinin tek ideolojik secenegi Kemalizm degildir, anti kemalizm ile sinirlanmi bir devrimcilik tanimi ne olabilirki???? AKP bayagi baba devrimci o zaman? Kemalizmmi kalmis.. Birileri onun adi ile solculuk yapmaya kalkiyorlar diye, neden kemalizmi bas hedef yapalimki, bütün kapsamiyla tum burjuva akimlara neden saldirmayalim. eski ideolojik ückagitlar salt kemalizm karsitligi ile akp ile eklemlenecek bir solculuk türü, olmaz öyle dersin , ahada eski kemalist der kurtulur, kasaba politikaciligi taktikleri..Kemalizmin etkisinden kurtulmak ile devletin etkisinden kurtulamamanin en güzel öregidir serok apo. omrunu devlet ile birlikte olup sol ideolojilerin soylemleri ile bunu aciklama (ki hala bir sol kullanma ihtiyaci var) ya adadi. kürtlerin devletten vazgecmesi disinda, dunyanin neresinde küresel emperyalizm ulus devletten vaz gecmis.. emepryalizmin ulus devlet formalrini yutup icsellestirmesi ise anlatilan..? e bu yeni birsey degilki Lenin den bugune bunu anlatiyor herkes bir bicimde yeni sömürgecilik emperyalizmin icsellesmesi felan. o eski maocu tezdeki gibi anlarsaniz emeperyalizmi, yari sömürge yari feodal dissal olgu olarak. böyle seyler söylersiniz . emperyalist entegrasyon hicte oyle ulus devleti yikalim daha modern seyler kuralim felan demiyor, küresel emperyalizmin arap milliyetci diktatorluklerini yikmasindan yerlerine baska türlü (bazen daha gerici) devletler kurmasi ise soylenen, bu bölgesel ve konjonktürel.. hadi gidin Fransa nin Almanya nin ulus devlet olmasini tartistirin uluslarasi küresel kapitalizme. hep bu ulus etrafinda dönüyor hersey, ulus devlet olmasinda ne olursa olsun. yok arkadas devlet mevlet olmasin, o imralidakine soylemeli artik , hoca bizde cözülecek sorun felan bi teorik devlet mulkiyet sorunu yok, senin bazi kisisel sorunlarin var. biseyler yaziyosun ahada apo kimsenin cozemedigi devlet mulkiyet sorunu cozdu diyolar, inaniyolar yapma oyle:)))

  31. Anonim

    ulus devletten ne anlasiliyor küresel sermaye baglaminda`? Tam bagimsizlik mi? Emperyalizmden bagimsizlikmi?tam tecritmi iktisadi olarak? Eger tam bagimsizlik ise Türkiye ulus devleti hemen hemen tarihinin hic bir asamasinda bagimsiz olmadiki!! dolayisyla dissal bir Emperyalizme karsi (ulusalcilarin emperyalizmi bop tan ibaret)cumhuriyeti savunmak gibi ulusalci salakliklardan marxistler ve anarsistler zaten maada dirlar..(kemalizm asigi mahir cayan bile böyle kurmaz sistemini,emperyalizmin icsellesmesi, yeni sömürgecilik,bagimliligi asan bir tahakkum yeni sömürge iliskisi kurar,ulusculuk ile emperyalizme karsi cikilmanin yetersizligini ifade etmeye baslarken ,dönemin modasi ile kemalizme pragmatik methiyeler düzmüstür, ama emperyalizmin icsellesmesi tespitini degersiz kilmaz bu) Emperyalizmin ulus devletlerini yikmasi geregi? tam bir halisunasyon.. küresel sermaye pragmatiktir, ihtiyaclarina göre düzenlemeleri bolgesel konjonktürel olarak yapar, (oportunist bürokrat muhasebeci kafasiyla.) öyle bir tutarli ideolojik programi yoktur elinde..(ortadoguda arap ulus milliyetci devletlerini diktatorluklerini yikar, yugoslavyada ise ulus devletci olur, her ulusa bir devlet kurar) Ulus devlet ile (bir formdur bu) Küresel sermayenin uyusmadigina nasil vardiniz??? . Türkiye bunun en güzel örnegidir, Neredeyse kuruldugundan beri Küresel sermayenin ortadogudaki en iyi jandarmasi olan Türk egemen siniflarinin ulus devleti ile bir sorunu yok emperyalizmin..ulus devletler edebiyati ile uluslar arasi sermayenin ,(bop geregi düzenlemeler yapilmasi gözleri kamastirmis , gitti kemalizm geldi demokrasi ve ulus olmayan devlet saniliyor) emperyalizmin tekrar tartisilmasi geregi? tabi tartisalim ama, saikin bize emperyalizm uluslarasi sermaye iyi bisey, artik neden ona karsi cikiyoruz biz, zaten biz kürtler…… diye baslayan cümleler kurmayiniz lutfen, ne dunya ortadogudan ibarettir, ne at gözlükleri ile Veysi Sarisozen gibilerinin dedigi gibi , kürtler icin iyi olan sosyalisttir diye bir igrenclige ayartilmak .(türk burjuvazisinin ulusalciliginin pesine takilmayi red edeneler neden kürt burjuvaziinin taleplerini kutsasinlarki, ezilen ulus, halki savunmak ile ne alakasi var bunun, cocukmu kandiriliyor.??)egilimindeyiz(basbayagi milliyetciliktir bu), devlet ve mulkiyet kapitalizm hakkinda cok net tavirlarimiz var, bize kemalizm gösterip sistemle baristitrmaya kalkanlara karnimiz tok. yok eger tartisma :cagimizda iktisadi olarak kendini tecrit etmis bir kapitalist yada sosyalist ekonominin olamiyacagi ise, e bu da yeni bir tartisma degil, ulus devlet olmadan, hatta devlet olmadan , uluslarasi küresel sermayenin hegemonyasi altina girmeden bir iktisadi sistemin baskalari ile ticari ekonomik iliskilere gireyecegini kim söyledi?bagimsiz bir ulus devletin emperyalizmin hegemonyasi altina girmemesi ile, ulus devlet olmayan, özgür bir toplumun emperyalist hegemonya altina girmemesinin zorluklarinin benzesmesi, onlari aynilastirmaz. vazgecilmesi gerekn sey sadece ulus devlet degil emperyalist hegemonyadirda. emperyalist hegemonyaya hayirhah ulus devlete radikal karsi cikis , ne menem birseydir, kendine anarsist özgürlükcü sosyalist diyen bunu nasil tartisir, bi ton liberal burjuva parti var gitsin onlardan birine… yeni bir tartismami bu?? (enver hocaci emep icin yeni olabilir) imkansiz mi diyorsunuz, o zaman insanca bir dunyada imkansiz deyin beraber teslim olalim…velhasil, uluslarasi kuresel sermayenin gelisim sürecine paralel olarak degil, bizzat ona karsi mücadelede kurulabilir ancak ulus yada baska türden bir devleti olamyan özgür dünya, ulus devletleri modern küresel sermaye ortadan kaldirdi????? buna kargalar bile güler, onu sen kaldiracaksin sen!!!! Ulustan ne anlasiliyor?? kendini kürt yurtseveri sanan pekcok arkadas bu soruya genetikle alakali yanitlar verecektir saniyorum. abd bir ulus devlettir britanyada öyle isvicrede öyle desem???? tanrim bir kürt burjuva siyasetini aklamak icin teori ve gerceklige ne taklalar attiriliyor… ayni caba ile daha güzel selyer yapilirdi diyesi geliyor insanin… veysi sarisozen, demir kucukaydin, teslim tore, say say bitmez bu sohret teorisyenleri, tek ortak noktalari var, imralidaki iki kere iki bes dediginde, bu koro basliyor, eveeet dedi ama neden dedi,hele bi sorun, butun teorik entelektuel degerleri budur bu aydinimsilarin,,,bir gün imralidaki ,ben solcu falan degilim sizi kullandim lay lay loom dese ,bunlar, soyle diyecek , hayiiir o taktik olarak oyle diyor, o derece yani…türkiye aydini güce tapar bir kible bulur kendine, moskova, pekin , tiran, yada imrali…..

  32. Anonim

    25 nolu ya. iyi yapmislar diyosunuz yani, dernegi basmislar insanlari dövmüsler birde halk otobusu yakmislar(yakmaya kalkmislar) , e parti cepe de zaten ulusalci… e ama parti cephe kurt ulusuna devlet kurma hakkinida savunuyor, bagimsiz turkiyede diyor, ikisinin celismedigini soyluyor, ??? bu parti cephe icin yeni degilki o bunu eskiden beri soyluyor, ve bir zamanlar pkk ile ortak ittifak metnine imza atmisti, parti cephede degisen bisey yok yani, cetecilik elestrisine gelince, ayiptir ayip, anarsistlerin sayfasi diye otorite ve sovenlik elestrisi yapilmis, gittigi her yerde biji serok apo dan baska birsey diyemiyen apocular burada diye bagiram bir guruhun karsisinda cete den bahsetmek.. parti cephe nin bagimsizlik konusunda kurtlarla dans ettigi dogrudur. ama varolan devletin yikilip yerine en azindan cok uluslu devlet kurmayi programina yazdigida dogrudur, bagimsiz türkiye slogani bu grup icin yeni degilki, dolayisiyla parti cepheye saldirmanin gercek nedeni imrali surecine ihanet demesi olmasin sakin:))))ayrica parti cepheyi politik olarak elestirmeyip sol disi lumpen bir grup olarak otekilestirmek istegi ne derece ahlaki olabilir, bedel odemis bir gruptur halada oduyor ustelik, ha pkk nin pesine takilmiyor sorun bu… sarp Kuray in grubu hem pkk nin pesine takilip hem cepeden beter kemalizm vurgusu yapar , ama onlar sizin cocuklar oyle ya:)))) sakin akp solda pkk eliyle cepeyi adam etmeye hizaya getirmeye kalkisiyor olmasin:)))

  33. Anonim

    25 numarali , kürt hareketinden sonra , bu cografya da en büyük kayibi vermis, halen kürt hareketinden sonra , cezaevlerinde resmen kitleselligi olan, her türden yasal yada diger faaliyeti izlenen ve baski altina alinan elestirebilirsin , ideolojik olarak pek cok soyleyebilirsin, ama çete diyorsan eger, saldirilmasi siddet uygulanmasi mesru olan, senin yerin öbür taraftir solun tarafi degil. edep ya huuuuu. sakin deme meseleyi duygusallastirma diye, bu hareketin dogrulugunu degil bizim tarafta olusunu tartisiyoruz. sen git mitle itle bit le görüsene lumpen de çete de…

  34. Ayhan Kırdar

    “..Kürt siyasal hareketi veya BDP, Gezi hareketine katılsaydı çok iyi olurdu ama bu olamadı diye karalar bağlamaya gerek yok. Başka olanaklar da var…” Altı çizilmesi gerek ifade başka olanakların olduğudur. Bu ülke üzerinde Kürtlerin Türklerin ve diğer halkların birlikte, eşit ve hakça bir düzeni kurması mümkündür. Böylesi bir düzenin önünde ne tür bir engel varsa o engel devrimci hamlelerle dağıtılmalıdır. Gezi ruhu iki büyük siyaset tanrısının façasını bozmuştur : bunlardan ilki Erdoğansa ikincisi Öcalandır. Bunlar büyük tanrılar, küçük tanrılar da paylarına düşeni almışlardır. Zileli’nin işaret ettiği olanaklar nelerdir, bunları düşünmek, bu kanalları sonuna kadar zorlamak kurtuluşumuz için elzemdir.

  35. özgürlükçü

    murray bookchin ve ulus devlet tartışmasından ne efendi ne tanrı özgürlükçü devrimci geleneklerin biriktirdiklerinde hiç bir şey anlamadan kürt özgürlük hareketi ve güneşi balçıkla sıvadığını zanneden bir takım anonimler savundukları ve geldikleri yerin kitleselliğinden bahsederek neyi başardıklarını sanırım bu zülmün mağduru halkın içine çıktıklarında görmüşlerdir.geçmişte linçe uğrayınca biz pkk li değiliz dediklerini hatırlarsak yerel pratiklerindeki kemalizm flörtünden gelecekte ne olabileceklerine ilişkin ip uçlarını görebiliriz.hayatın pratiği ve egemen hegemonyada bitmeyen filimlerden öğrendiğimiz devlet-iktidar özgürlükçü devrimci asıl alternatife saldıracak hizübullahtan sivil kontralara el kaideden nusraya bir çok denemesini fiilen gördüğümüze göre kendini devrimci sananları yeni bir hamle için hazırlıyor gibi yukardaki satırları okumakta mümkündür anllayaana.iyiki bunca ağır bedelle yaşanan pratikten geleceğin politik hamlelerini anlayacak seviyede kürt özgürlük hareketi ve dostlarında yetişmiş deneyimli kadrolar mevcuttur.yukardaki satırlarda gizlenmeye çalışılan en devrimci öncü mantığının genellikle egemen hegemonyanın hizmetine ve kullanımına açık işlevler gördüğünü yaşadığımız pratiklerden yeteri kadar öğrendik.efendiler rojovada el kaide nusraya gördüremedikleri işi birilerinemi pazarlıyor düşünmeden edemedim

  36. anarşi

    özgürlükçü, “Bir gıdım eleştiriye izin ver, tüm iskele yıkılsın.” ne dersin?

  37. Anonim

    özgürlükçü arkadas, ben zora gelince , biz pkk li degiliz diyen gruptan degilim. ama tanirim onlari yakinen. onlarin avukatligini yapmak bana düsmez, ama bir haksiz uyduruk elestri varsa baskalari gibi onlarida savunurum. hele hele öyle serseri cetesi falan denilemez. zora gelince biz pkk liyiz deme olayi.. ,bu arkadaslarin yeni tiplerinin linc karsisindaki yetersizligi (acikcasi korkmasi) ve buna bagli artik pkk den uzak olmak bunu belli etmek anlayisinin bir karisimi olabilir. bu gelenegin kendisi pkk tarafindan baris surecine angaje edilmeye calisilip olmayinca düsman ilan edilmeden önce ve sonrada itelenip otekilestirilmeye calisilmadan önce (baris uzlasma süreci ile birlikte) pkk hareketi ile ismini yanyana yazdirmaktan hic cekinmeyen üsteleik devrim cephesi ittifaklari hayalleri kuran bir gelenekti. (o zamanlar gülmüs ve elestirmistik) ama linciler karsisinda degilde ,baska her yerde pkk ile artik isimlerinin yanyana gelmelerini istememelerini anlayisla karsilarim.. hernekadar kendi intihar cizgilerinin bir sonucu olsa dahi, bu cizgi cezaevlerinde katliamlarla sonuclanirken (tek olum orucu degil ulucanlar katliami vs) farkimizi koyduk iyi oldu diyen bir onderin karsisinda cok dogal ve normal tepkiler veriyorlar diye dusunuyorum. bu gelenegin Perincek cizgisine karsi olan alerjisini en iyi Apo bilir. (ha perincek ha cepe diyen arkadaslara duyurulur) Perincege karsi Pkk hareketini uyaran, uyarilari ciddiye alinmayan bir gelenektir. Oyle bir iki gunde ulusalcilasmaz. Pkk _BDP canakkalede bu vatan icin birlikte olduk edebiyati yaparken bu gelenek, hayir canakkalede hep beraber alman emperyalizmi icin olduk diyebilecek kadar sosyal sovenizmi ve ulusalciligi tanirlar. Tkp ve Ip gibi hatta Zileli nin de kendi bakis acisi ile tutarli olmak acisindan karsi ciktigi Silivri yargilamalari bu gelenek icin bir anlam ifade etmez. özel türk bayragi alerjileri yoktur, ama sokaga turk bayraklari ilede cikmazlar, hatta bu alerjileri bayragin kimin ne amacla salladigina gore olusabilir..Bu arkadaslar bagimsiz türkiye sloganinda anti kurtluk görmezler (eskiden beri görmezler) vatanseverlik vurgulari , türkiyede esen ulusalcilik yellerinden evvel Latin amerika gibi bir icerige sahiptir. (naivtirler) gezi direnisi sirasinda bu gruptan asiri sol provakasyona varabilecek sol tavirlar bekledim , sanirim genel olarak genelin uyumunu bozmamayi basardilar, yada buna mecburdular. kitlesellestikleri ve basarili politikalara sahip olduklarini asla iddia etmem. ama solda bir degerdirler , taktik adina ne kadar risk alsalar(bagimsizlik, suriye) devlet düsmanligi onlari her zaman dogru bir yerde tutar. tkp ne Ip gibi varolan (yada asindirilan) laik devleti akp ve bop tan kurtarmak degil yikmak heveslisidirler.(laik yada degil) dar pratikcidirler, kaba ajitasyoncudurlar, jargoncudurlar. ama pek cok mensevik ekonomistten daha ehveniserdir benim icin varoluslari… Bir meydanda ,biz Pkk liyizi dillere pelesenk etmeden once , bu grubun insanlari itfaiye cengelleriyle iskence ile katledilirken, biz bu iste yokuz binbasiiiiiim diye bagiran Pkk kogus temsilcilerinin bagirislarini yazmisken tarih, ama onlar biz Pkk li degiliz dediler ,edebiyati yapmamak lazim.bi agizlari acilirsa bunlarin, susmayabilirler,susturalamayabilirler, tabiiki oyle diyecekler. onlar pkk lilermi? yillarca kurdistandaki isgale son diye eylem yap, devrim ittifaki saydigin grup daha üst liglerde oynamak icin baska seylerin pesine takilsin. e kürdistani cepe mi kuracak? bu türk bayragi meselesinde HDK BDP PKK cevrsi sola laf atmadan önce diyarbakira türk bayragini kim hangi sebeple cekti ona bir baksalar. sol bayrak meselesinde tutarli genel olarak, ne tasirim ne sallarim her bayrak sallayanin IP li MHP li olmadigini politik bilisiz pekcok insaninda bunu yaptigini bilirim. Ip ile olur olmaz gezi direnisi esnasinda hir cikartmam bayrak yuzunden. ama tutup bayrakta asmam bi yerlere. diyarbakir a mesela Erdogan bunun demagojisini yapti diye…son olarak cepe plebyendir Zileli nin deyimiyle. ben ne cikacaksa plebyenlerden cikacagi inancindayim, parlementerislerden degil. varsin simdilik kör dogmatik skolastik olsunlar. bekleriz..

  38. m.aliŞér

    konu hakkında temel önemde sorular sorarak ve yorum yaparak tartışmayı geliştiren herkese teşekkür ederek başlamak isterim. mesele, bugünü anlamak isteyen bizler için haliyle, önemli…

    “hangi ulus devlet bitti ki?” mealindeki yugoslavya örneğinden başlarsak, yerine bir çok minik” devletin” kurulduğu doğru. konuya “devlet nedir” sorusuyla başlarsak, daha uygun olacak. sonra o konu hakkında düşüncemi söyleyeceğim.

    siyaset de politika da temelde mülkiyet meselesi…herhalde bunda herkes hemfikirdir.

    devlet de zaten bu ilişkinin “düzen”lenmesi. (her anlamda “düzen”). demek ki devlet mülk sahibi sınıfların mülkiyetlerini sağlama alma sebebi olarak var olabiliyor.işin ekonomik ve sosyal (sınıf) boyutu, bu…

    mülkiyet sahibi olmanın temel şartı, onu koruyup-kollayacak “iradeyle” mümkün. bu da onun siyasal yanı. devletin varlığı bu iki nedenin birlikteliğinde “gerçekleşiyor”. bunun haricindekiler, gerçek değil, görünürde devlettir.

    sermayenin küresel hakimiyet sağladığı zamana kadar (yani emperyalist döneme kadar)devletler bu iki şartın birlikteliği oranında varlık alanı bulabiliyordu.
    ancak bu artık mümkün değil. zira sermayenin küresel ölçekteki devinimi küresel mülkiyet ilişkilerini artık zorunlu kılmaktadır. bugün hem singapurda, hem dubaide hem de newyorkda mülkü olan insanlar, şirketler var.

    daha önemlisi sermayenin borsalar üzerinden yaşadığı hareketlilik. bugün anlı şanlı devasa şirket ve firmaların mülkiyeti, onlara o anda hisse yatıran kimselerin olmaktadır. bugün a firmasına yatırım yapan biri, karlı olacağını düşündüğü b firmasının hissesini bir kaç saniyede tercih edebilmektedir.

    dolayısıyla, bu küresel ölçekteki sermaye hareketliliğinden, ulus devletin maddi varlığını oluşturan” vergi” yi alması gitgide zorlaşmaktadır. o da çareyi yoksullara fatura etmekte buluyor . oysa gelişen iletşim ve silah, vb araç ve teknikler daha da sofistike hale geldikçe, daha pahalılaşmaktadır.( günümüzde ulus devlet savunusu yapanların, yoksulların davasını güden solcuların olmasının ironisi..).

    konuyu uzatmadan şu iki sonucu özetlemek yeter, diye düşünüyorum.

    egemen sınıf kendi çıkarına en uygun mülkiyet ilişkisini ve hukukunu oluşturamazlık edemez. bu da küresel kapitalist tek devletini inşa etmesi anlamına gelir, bu birincisi… (aksi davranıştakilerin rakip firmalara yem olması, sistemin mantığının kaçınılmaz sonucudur. zira bilinir ki kapitalizmin temel hatta tek yasası karını maksimize edemeyenin yutulacağı kuralıdır).

    ikincisi, yugoslavyada oluşan devletcikler, küresel kapitalist tek devletin yerel şubeleri olmaktan öte bir anlam taşımazlar. nihayet de çoğu ab denen küresel devletin kıtasal parçasına dahil oldular. mülkiyetle olan ilşikileri değişitikçe, bu siyasetlerine de yansıdı-yansıyor.

    şöyle noktalamak gerekiyor:
    devletler var oldukça sermaye toplumsallaştığı oranda mülkiyet olarak aksine, bireyselleşir, şirketleşir, sınıfın mülkü olur. ve doğallıkla da temerküz eder. yani çevrede bağımsız devinen küçük sermayecikleri yutar. tabi onların bekçiliğini ettiği devletciklerini de. bunların görünürde var olması, gerçek oldukları anlamına gelmez.

    dolayısıyla sınıf mücadelesi mülkiyet kadar ve aynı zamanda devlet karşıtı yürütülmelidir. zaten bu iki ayrı alan değil, bir gerçekliğin iki yüzü, görünümüdür.

  39. ayşe gülden

    durumu manipüle ediyorsun.insanları dövmüşler diyorsun.yalan söylüyorsun.parti cepenin yalanını tekrarlıyorsun.
    parti cepeliler gidip yurtseverlere sataşınca kavga çıkıyor ve dayaklarını da yiyorlar.ama sonra gidip özür dileyenler de yine parti cepeliler oluyor.
    bu sana bir şey göstermiyor mu? hatalı olan özür diler değil mi? ve parti cepe bunu hep yapıyor.özür diliyor ama aynı şeyleri yine tekrarlıyor.alışkanlık haline getirmiş adeta bunu.

    kaldı ki parti cepe sadece kürtlere böyle yapmıyor diğer sola da güçlü olduğu yerlerde siyaset yaptırmıyor ve saldırıyor.

    peki bu mu bir devrimci örgütün ahlakı? bundan rahatsız olunmuyorsa bu da bir sorundur.

    bu beni rahatsız ediyor.parti cepenin mahalenin kabadayısı gibi racon keserek siyeset yapmaya çabalaması her samimi devrimciyi rahatsız etmelidir diye düşünüyorum.
    ama bunları söyleyince hemen hamaset nutuklarıyla susturuluyor insanlar.
    araya ölüler,kahramanlıklar sokuşturuluyor.

    durun arkadaşlar!bi düşünelim.devrimci diye gördüğümüz bir yapı kendi dışındaki siyasetlere ”burası çayan mahalesidir.bizden izin almadan bir şey yapamasınız.çünkü burayı biz kurduk,burada bedel ödedik v.s” diyerek posta koyaca ve biz de buna sessiz kalalım,öyle mi?
    bu söylediklerim üzerinden bi daha düşünüp cevap verin derim.
    bir de acelecilik yapıp eleştirenleri karşı devrimcilerin savlarına yollama kolaycılığına da kaçmayalım derim arkadaşlar.

  40. rojava

    gün abe,, iyisin xoşsun ama kürtlere dair yorumların tutmuyor tutmazda, ama sen ısrarla yazıyon niye?
    kürtlere dair yazacaksan herşeyden evvel otur öcalanı anla çünkü kürt hareketini başından sonuna yonlendiren ve hatta politikasını ureten odur. ama senin ocalana karşı fikirlerin de türkiye ana akım medyasının süzgeccinden geçmiş malesef… spinozanın dediği gibi gözlüğü parlatmak gerek

  41. çıracı

    Sosyalist Kürt partisi ÖSP’nin Gezi’ye bakışı :
    http://www.rojnameyanewroz.com/gezi___s._%C3%A7ifty%C3%BCrek-haberi-TR-48-4.html

  42. x

    Rojava’da Güç Dengeleri: Kürt Örgütleri, Emperyalist Politikalar ve Türk Devleti

    Suriye’nin Halep kentinin güneydoğusunda bulunan ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Tel Aran ve Tel Hasıl köylerine, El Kaide ile bağlantılı El Nusra çetelerinin yaptığı saldırılar sonucunda en az 50 sivil hayatını kaybetmişti. Bölgeden gelen katliam haberleri dünya basınında yer aldı, ancak Türk medyasının katliamı görmezden gelen ikiyüzlü tutumu nedeniyle bölgede yaşananlar Türkiye’de yeterince gündeme getirilemedi.

    Katliamın öncesinde çoğunluğunu kadınların ve çocukların oluşturduğu 20 kişinin, Arfin’e göç etmek için bindikleri kamyona yapılan saldırı sonucunda yaşamlarını yitirmesi ve son köy baskınları ile birlikte bölgedeki ölü sayısı 70’e yükselmiş durumda. ABD, Batılı ülkeler, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’den mali ve askeri destek aldığı bilinen Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) ve El Kaide bağlantılı El Nusra çetelerinin Kürt bölgesindeki saldırılarını arttırması halinde yeni katliamların yaşanması ise muhtemel.

    Bu aşamada, bölgedeki siyasi ve askeri güçlerin dizilimini ele almakta fayda var. Örneğin, emperyalizm destekli ÖSO ve El Kaide bağlantılı El Nusra’nın saldırılarına karşı savaşan Cephetül Ekrad (Kürt Cephesi) sadece Kürtlerden meydana gelmiyor. Bu oluşumun içinde Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Asuri, Ermeni vb. farklı etnik ve dini kökenden gelen savaşçılar var. Şimdiye kadar bu gruplarla Cephetül Ekrad arasında birçok çatışma gerçekleşti. Tel Aran ve Tel Hasıl köylerindeki katliamlar sırasında rehin alınan ve öldürülen insanlar arasında Cephetül Ekrad üyelerinin anneleri, babaları ve çocukları vardı.

    Daha önce Esad’a karşı ÖSO ile birlikte hareket eden Cephetül Ekrad, Kürtleri hedef alan saldırıların artması ile birlikte saf değiştirdi. Farklı etnik grupların bir araya gelmesinden meydana gelen Cephetül Ekrad sözcüleri, ilk amaçlarının “Kürtleri ve Kürt bölgesindeki diğer etnik grupları korumak” olduğunu, ikinci amaçlarının ise “Esad rejimini yıkmak” olduğunu iddia ediyor. Cephetül Ekrad gibi yerel direniş örgütlerinin karmaşık yapısı, bu türden örgütlerin amaçlarının anlaşılmasını da doğal olarak güçleştirse de önceki dönemde ÖSO ile aynı cephe içinde Esad rejimine karşı savaşan Cephetül Ekrad’ın, iç savaşın derinleşmesi ve Kürtleri hedef alan saldırılar sonrasında, kendisini hızla bölgesel bir savunma gücüne dönüştürdüğü anlaşılıyor.

    ÖSO, El Kaide bağlantılı El Nusra ve Cephetül Ekrad arasındaki gerilimin kökleri Derik, Rımelan, Girkê Legê, Çilaxa, Qamişlo, Serêkaniyê ile Tel Abyad’daki çatışmalara kadar uzanmakta. Öte yandan, Cephetül Ekrad, ÖSO ve cihatçı gruplara kıyasla çok daha laik (seküler) bir yapıya sahip ve içinde Müslümanlar dışında Hristiyanlar da var. Örgüt dış kaynaklı Cihadi anlayışın Kürt bölgesinde etkili olmasına karşı direniyor ve bu yüzden de sürekli olarak iç savaşta Esad’a karşı savaşan İslamcı örgütlerin hedefi haline geliyor.

    Cihatçı grupların gerçek amacı, Kürt bölgeleri dâhil olmak üzere tüm Suriye çapında İslami temelde bir devlet kurmak. Ülke genelinde ve Kürt bölgesinde yaşayan çeşitli etnik gruplar, özellikle de laik Araplar, Hristiyan Süryaniler ve Ermeniler ise bu plana karşı çıkıyor. Bu yüzden El kaide bağlantılı En Nusra vb. taşeron örgütler, kendi planlarına engel oluşturabileceğini düşündükleri etnik grupları hedef tahtasına yerleştirmekten kaçınmıyorlar. Bugüne kadar gerçekleşen tüm etnik provakasyonların arka planında, bu kesimler arasında korku salma isteği de yatıyordu.

    Kürtler kimin yanında ya da karşısında durursa dursunlar, gerçekte Rojava (Batı Kürdistan) bölgesinin otonom bir yapıya kavuşması için mücadele ediyorlar. Bu durum onları, hem Esad rejimi için hem de ÖSO ve El Kaide bağlantılı El Nusra için potansiyel bir tehdit haline getiriyor. Başka bir deyişle, bölgesel ve yerel savunma pozisyonundaki burjuva ve küçük burjuva Kürt milliyetçiliği ile Arap milliyetçiliği ve Cihatçı ideoloji arasında Batı Kürdistan’ın denetimi konusunda -özünde ekonomik tabanlı- ciddi bir rekabet yaşanıyor. Özellikle de bölgede çıkan petrolün gelecekte kimin kontrolünde olacağı konusu çatışmanın ana eksenini oluşturuyor.

    Esad rejimi ve “muhaliflerden” farklı olarak Suriye Kürtlerinin kendilerine ait özel bir gündemleri de var; o da Suriye’deki iç savaşın sonunda Kürt bölgesinin otonomi elde edip edemeyeceği sorusu ki Kürtlerin bu hedefe ulaşabilmek için bölgede yaşayan diğer etnik ve dini gruplarını da kapsayacak biçimde, seküler ve “çok kültürlü” bir siyasi yapı inşa etme gayreti içinde oldukları gözleniyor. Askeri bir yapı olsa da, Cephetül Ekrad gibi geniş “cephe örgütlenmeleri”, otonomiyi hedefleyen bir siyasi perspektifin izdüşümü olma özelliğine de sahip. Başka bir ifadeyle, Cephetül Ekrad, Rojava bölgesinde farklı dini ve etnik kökenlerden gelen insanları ÖSO ve El Kaide bağlatılı El Nusra’ya karşı birleştiren ve bölgesel yönetim için mücadele eden bir “çatı örgütü” görüntüsü veriyor.

    Neden El Kaide bağlantılı El Nusra, böylesi bir katliam yapmaya gereksinim duydu? Bu sorunun cevabını verebilmek için bölgesel güç dengelerini doğru okumak şart. Bölgede halen şiddetli bir iktidar savaşı sürüyor. Özellikle Esad karşıtı muhalefetin Arap milliyetçiliği ve Cihatçı ideolojiye sahip kesimleri, sadece otonomi meselesinde değil, en basit demokratik-kolektif haklar bile söz konusu olduğunda, Kürtlere karşı ortak hareket etme eğilimi içindeler; zira Kürtlerin bu süreçten kazançlı çıkması hem BAAS rejimini hem de emperyalizm destekli İslamcı grupları kaygılandırmaya devam ediyor.

    PKK/KCK’nın Suriye kolu Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim’in Türkiye’yi ziyaret ettiği sırada Tel Abyad’da PYD’ye bağlı milisler ile El Nusra militanları arasında çatışmalar yaşanmıştı. Saldırıdan hemen önce ise Suriye Kürtlerinin önde gelen isimlerinden biri olan İso Huso uğradığı suikast sonucu öldürülmüştü. Kürt tarafı eylemden İslamcı militanları sorumlu tutmuştu.

    Rojava bölgesinde Hem PYD’nin askeri kanadı olan Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) karşı hem de Cephetül Ekrad’a karşı üstünlük sağlayamayan ÖSO ve El Kaide bağlantılı El Nusra, savaş alanındaki başarısızlıklarının acısını sivillerden çıkarmaya çalışıyor; zira onlar, 16 Temmuz’dan itibaren Derik, Rımelan, Girkê Legê, Çilaxa, Qamişlo, Serêkaniyê ile Tel Abyad’daki çatışmalarda ağır darbeler almışlardı. Cephetül Ekrad ve YPG’nin etkili olmadığı yerlerde ise sivillere yönelik katliamlara girişen çeteler hem intikam almanın hem de bir Kürt-Arap çatışması yaratmanın peşinde.

    PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Milliyet gazetesine yaptığı açıklamada, “Halep’e bağlı köyler ve Tırbesipi bölgesinde çatışmalar sürüyor. Bu bölgede Arap köyleri var. Zorla bu köylere giriyorlar saldırıyorlar. Amaçları Arap-Kürt çatışması çıkarmak.” demişti. Hiç kuşkusuz çetelerin amacı sadece intikam ve etnik çatışma çıkarmak da değil; Salih Müslim’in Türkiye ziyaretleri bazı kesimleri ciddi manada rahatsız etti. Özellikle de Türk hükümetinin -küresel sermayenin de desteklediği- “demokratik açılım” projesi kapsamında PKK ile yürüttüğü müzakerelerin bir benzerini PYD ile yürütmeye başlaması hem ÖSO hem de El Kaide bağlantılı El Nusra içinde huzursuzluk yaratıyor. Bu açıdan son gelişmeler, Türkiye’deki “Kürt açılımı”nın ya da “AKP-PKK Barışı”nın, Suriye’de emperyalizm destekli devam eden iç savaş dinamiklerine bağlı olarak şekilleneceğine de işaret ediyor.

    Şimdiye kadar Esad’a karşı yürüttüğü taşeron savaşında El Kaideci unsurlara para, silah ve kamp veren Türkiye’nin Rojava’da PKK’nin kolu olan PYD ile görüşmeler yapmaya başlaması, Cihatçı gruplar tarafından tepkiyle karşılanıyor. Diğer yandan, bütün bu tepkilere karşın Türk devletinin ve istihbaratının hem Kürt gruplarını hem de El Kaideci grupları kendi ulusal ve bölgesel çıkarlarına göre yönlendirmeye çalıştığı da anlaşılıyor. Türkiye Kürtlere karşı olmadığı izlenimi yaratma çabası içinde; ancak bir yandan da Suriye’de Kürtlere karşı “muhalifleri” desteklemeye devam ediyor. Ayrıca Ankara, PYD’nin Kürt bölgesinde güç kaybetmesi durumunda, -yedek bir plan olarak- El Kaide ile bağlantılı El Nusra’yı ve ÖSO’yu bölgede -silah ve para yardımıyla- daha fazla güçlendirme hazırlıkları da yapıyor. Kısacası her iki tarafı da kendi çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde idare etme politikası güdüyor.

    Salih Müslim’in Türkiye ziyareti bölgesel güç dengeleri açısında önemli bir gelişmeydi. Ancak bu görüşmelerden, Türk hükümetinin ÖSO ve El Kaide bağlantılı En Nusra’ya verdiği siyasi ve askeri desteği keserek Kürt tarafını desteklemeye başlayacağı sonucu çıkarılmamalıdır; bilakis iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Suriye’deki iç savaşta Esad’a ve Kürtlere karşı koçbaşı olarak kullandığı temel güç hala ÖSO ve El Kaideci unsurlar olmaya devam ediyor.

    Türkiye burjuvazisinin, Kürtlerin Suriye’de yeni bir statü kazanması noktasında, derin korkuları var. Batı Kürdistan’ın özerkliğe doğru ilerleyişi Türk egemenlerini ve milliyetçi kamuoyunu kaygılandırıyor. Irak’da ABD destekli Barzani liderliğindeki özerk bölgeden sonra Suriye’de de otonom bir Kürt bölgesinin ortaya çıkması Türk hâkim sınıflarının uykularını kaçırıyor. Kürtlerin Irak’tan sonra Suriye’de de -PKK dolayımlı bir önderlik altında- mevzi kazanması ihtimali karşısında Türk hâkim sınıfları, panik halinde daha saldırgan ve yayılmacı bir siyaset izleme yoluna gidebilir; kuşkusuz bu türden militarist bir politika hem siyasi hem de askeri açıdan Ankara içinde beklenmedik sonuçlar doğurabilir.

    Tel Aran ve Tel Hasıl köylerini hedef alan saldırıların Salih Müslim’in Türkiye ziyaretine bir tepki olarak gerçekleştirilmiş olma ihtimali ise çok yüksek. Siyasi ve askeri alanda Kürt bölgesini denetim altına alamayan ÖSO ve El Kaide bağlantılı El Nusra hem Kürt tarafına hem de Ankara’ya mesaj vermek için bu kanlı eylemleri gerçekleştirmiş de olabilir; zira PYD’ye bağlı YPG, AKP iktidarının 2 yıldır silah ve mali destek verdiği El Kaide bağlantılı İslamcı örgütleri, hem siyasi hem de askeri açıdan bölgeden -özellikle de Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı sınır noktalarından- büyük ölçüde tasfiye etmeyi başarmış gözüküyor. Bir başka seçenek ise, doğrudan doğruya Türk istihbaratının desteği ve yönledirmesi sonucu Cihatçı çetelerin -belirli siyasi amaçlar için- sivillere yönelik bu katliamlara girişmiş olma olasılığı; ancak bu türden eylemleri kim yaparsa yapsın, esas amacın bölgeyi daha da istikrarsız hala getirmek ve etnik gruplar arasında kaos çıkarmak olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

    Ankara’nın, Washington’un ve gerici Körfez monarşilerinin desteği ile Suriye’de İslamcılar eliyle sürdürdüğü gerici politika bütünüyle iflas etmiş durumda. Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarının ABD-Batı destekli bir askeri darbe sonucunda devrilmesi sonrasında, AKP iktidarı için iç politika açısından “çemberin iyice daraldığı” bir konjonktürde, Suriye’de Kürtlerin etkisini arttırıyor olması, Türk elitlerinin daha da telaşlanmasına neden oluyor. Ankara hükümetinin istemeye istemeye de olsa, PYD’nin bölgede artan gücünde dolayı, artık Kürtlere dönük daha ılımlı mesajlar vermeye başlamasının arka planında ise, Irak ve Libya’da olduğu gibi, bu defa oyunun dışında kalmama isteği yatıyor; zira burada mevzu bahis olan, sadece AKP’nin değil, bir bütün olarak Türkiye burjuvazisinin küresel ve bölgesel çıkarlarıdır.

    Ankara’nın Irak, İran ve Suriye kürtleri üzerinden bölge genelinde siyasi ve ekonomik bir birlik inşa etmek gayretleri hem emperyalist merkezler hem de Türk burjuvazisinin farklı kanatları tarafından desteklenmekte; zira Suriye’ye dönük muhtemel bir askeri müdahale öncesinde Suriye’nin kuzeyinde görece istikrarlı bir bölge inşa etme isteği, daha önce Irak işgali öncesi Irak Kürtleri ile yapılmak istenen ama yapılamayan işbirliği girişiminin de bir benzeridir. Türkiye burjuvazisi bu defa Irak’ta yapılan hatanın yeniden tekrarlanmamasını istiyor ve gerektiği oranda PKK’nin Suriye kolu PYD ve diğer Kürt örgütleri ile olan ilişkilerin AKP öncülüğünde geliştirilmesine de ön ayak oluyor.

    PYD’de, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ve Türk hakim sınıflarının bölgeye dönük planlarına eklemlenme noktasında hiç de boş değil; örneğin YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’nun açıklamaları bölgesel düzlemde gerçekleşen yakınlaşmanın da bir başka ifadesi: “Gelip Ortadoğu’da Kürtlere de danışabilirler, onların da fikirlerini alabilirler. Eğer Kürtler Ortadoğu’da ilerlerse Batı ülkeleri ve ABD de bölgede rahata kavuşacaktır.”

    Öte yandan, BBC, CNN vb. bazı emperyalizm yanlısı basın kuruluşları, Salih Müslim’in Türkiye ziyaretine fena halde kızmış olan ve Türk hükümetinin kendilerini aldattığını düşünen El Kaideci unsurların yakın zamanda Kürt bölgesinde -Irak’takine benzer bir şekilde- bombalı eylemler yaparak kitlesel katliamlar yapacağını yazmıştı. Bu türden olumsuz haberler, Kürt bölgesindeki sinirlerin daha da gerilmesine neden oluyor. Yakın zamanda Rojava bölgesi yeni bir etnik provakasyon dalgası ile karşı karşıya kalabilir.

    Sadece Rojava bölgesi değil, Suriye’den İran’a tüm Ortadoğu coğrafyasında savaş çanları çalmaya devam ediyor. Küresel sistemin her geçen gün daha da çalışmaz bir hale geldiği, istisnasız tüm kapitalist ekonomilerin “hiç bitmeyecekmiş” gibi gözüken bir mali kriz altında ezildiği, milyonlarca insanın artık eskisi gibi yönetilmek istemediği bir dönemde, eski düzeni ayakta tutulabileceğini sanmak büyük bir yanılsama olacaktır; aksine bütün bu olup bitenler gerçekte dünya çapında yeni bir devrimci dönemin de ön habercisidir.

    Ne var ki kapitalist sistem bir yandan kendi çöküş koşullarını hazırlarken, diğer yandan da kendi açmazlarından kaynaklı bedeli dünya halklarına ödetmeye devam ediyor; Ortadoğu’da yaşanan mezhepsel çatışmalar ve sivil katliamlar, bu uzun süreli kriz halinin bir ürünüdür. Bölge halklarını savaş tehlikesi ile yüz yüze bırakan bütün bu gelişmeler karşısında, işçi sınıfına ve sosyalist-devrimci güçlere düşen öncelikli görev, Rojava’ya yönelik her türlü etnik provakasyon girişimine ve askeri operasyon tehdidine karşı Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Asuri ve Ermeni emekçilerinin enternasyonalist birliği temelinde, anti-militarist, savaş ve işgal karşıtı kitlesel bir barış hareketini inşa etmek olmalıdır.

    Kapitalist barbarlıktan kaynaklı savaşları ve sivil katliamları sonsuza kadar durdurabilmenin tek yolu, köhnemiş kar sisteminin, işçi sınıfı ve ezilen haklar tarafından tarihin çöplüğüne atılması ve insan ihtiyaçlarını temel alan, planlı ekonomiye dayalı sosyalist bir sistemin dünya çapında kurulmasıdır.

    Serhat Nigiz

    14 Eylül 2013

    https://twitter.com/serhatngz

    http://serhatnigiz.tumblr.com/post/61159065686/rojavada-guc-dengeleri-kurt-orgutleri

  43. kaos pasha

    Gözünüzü seveyim, Bookchin’in neyi hangi perspektifte yazdığını, neyi ne için yazdığını bir anlayalım da ondan sonra “Ama Bookchin” diyelim, bir zahmet

  44. Sevda Suner

    KÜRDİSTAN’DA REFERANDUM !
     
    Önümüzdeki dönem, Kürtler’in temel sorunlarını ilgilendiren alanlarda önemli kararlar almanın zamanıdır.

    Irak ve Suriye’deki muğlak durum, TC’nin Kürt politikasının 1920′ lerden daha geriye gitmesi ile oluşan yeni durum, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı için Kürdistan’ın dört parçasında referandum yapılmasının zorunluluğunu ortaya çıkarımıştır.
    Kendi kaderini tayin hakkı”nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan üç ayrı kararla güvence altına alınnasına rağmen TC Hükümetleri ile oyunlar oynamanın gereksizliği meydandadır. Kaldı ki bu hak ayrıca uluslararası mahkemeler tarafından da kabul edilmiştir. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (CSCE) 1975 yılında Helsinki, 1993 yılında Paris, Birleşmiş Milletler’in 1993 yılında Atina’da düzenledikleri konferanslarda kendi kaderini tayin hakkının en merkezi insan hakkı olduğu, temel insan hak ve özgürlüklerinin yaşama geçirilmesinin temel koşulunun bu hakkın tanınmasından geçtiğini vurgulamışlardır. Hala Irak adını taşıyan kağıt üzerindeki devlette kalan Güney Kürtleri bağımsız bir Kürdistan devleti ilanına geçebilirler, bu kıvılcım diğer 3 parçayı hemen harekete geçirecektir. O zaman AKP’nin sahte açılım, süreç gibi yalanları da çöpe atılacaktır.
    Belirtilen sözleşme ve alınan kararlara rağmen Kürt halkının en temel haklarının inkar edilmesi, Kürtlerin, bin bir yalan ve dolanla oyalandırılması kaybedilen zaman olarak görülmelidir…
    Kurdistan’ın büyük bir bölümünün bulunduğu Türkiye’de Kürtlerin varlığı neredeyse yüz yıldır inkar ediliyor.
    Kemalizm adına Kürtlerin kaderini tayin etme manevrasına giren, Kürtlükle alakası olmadığı halde kendisini Kürt diye tanıtan İsmet İnönü, 12 Aralık 1922 tarihli Meclis oturumda, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümetidir. Çünkü Kürtlerin gerçek ve meşru temsilcileri Millet Meclisi´ne girmiştir. ” demiştir.
    Şimdi ise roller değişmiş, İsmet İnönü’nün devamı olan K. Kılıçdaroğlu kendisini Türkmen ilan etmiş ve İnönü gibi Kürtleri kandırma görevi ise AKP lilere verilmiştir. O zamanki demogojileri şimdi de duymaktayız. AKP ve diğer TC temsilcileri, içlerindeki Kürtleri bahane ederek kardeşlik adına Kürtleri doğal haklarından mahrum bırakmak istiyorlar.
    Aynı İnönü, Ankara’nın Kürt milletvekillerine gelince, onların nasıl seçilmiş olduklarını çok iyi biliyordu…O dönemde halkoyu ile seçilmiş tek milletvekili yoktu! Bütün bu insanların doğrudan doğruya atanmış oldukları ve bunların çoğunun Türkçe bilmedikleri için Meclis’in çalışmalarına katılmadıkları herkesçe bilinmektedir. Bu sözde Kürt temsilcileri, kendilerine vaat edilen, savaş bittiğinde kendilerinin olacağını sandıkları Kürdistan otonomisini ( onlar o dönemde bağımsızlık anlamında kavramışlardı…) almak için Kemalistlerin telkinlerine kapılmış ve lafta vekil gibi görünüp heykel gibi orada görünmüşlerdir. Kemalistler, kandırdıkları bu ağaları, savaşı kazandıktan sonra tasfiye etmişlerdir.
    İslamcılık boyası süren Türk ordusu Kürtleri fiziken, Kürt boyası süren AKP‘yse siyaseten tehdit ediyor. Ordu öldürerek, AKP tasfiye ederek bitirmek istiyor.

    Türk ordusu esas olarak bu yüzden AKP’yi iktidarda tutuyor. Aralarında çelişki olsa da AKP’ye Kürtleri tasfiye edeceği umuduyla destek veriyor.
    Kürtler önce AKP’nin yedeğine düşürülmek, sonra da Türk-İslam sentezi içerisinde eritilmek isteniyor. Denize düşenin yılana sarılması misali Kürtler karşısında açmaza düşen ordu AKP’ye bu nedenle yapışmış, bırakmıyor.
    Kaldı ki AKP Kürtlere Kürdistan’ı Türk-İslam kılıcıyla yeniden fethetmekten ve onları Ortaçağ karanlığına gömmekten başka bir şey vaat etmiyor.

    AKP, TÜRK ORDUSU VE CHP’NİN KÜRT POLİTİKASINI SÜRDÜRMEYE KARARLI.
    Akp’nin Kürt politikası 100 yıla yakındır sürdürülen ırkçı CHP politikası ile örtüştü. CHP’nin yeni ağır topu Sarıgül, Tayip Erdoğan’ı dünya lideri ilan etti…
    Türkiye demokratikleşme değil, geriye gidiyor. Başından beri Kürt düşmanlığı temelinde Suriye’de Sunni İslam adına hareket eden AKP iktidarı, Suriye’deki İslamcı tetikçi çetelere finansman, silah, eğitim ve lojistik desteğini sağladığı gibi, Kuzey Kürdistanda’ da Türk ordusunun yeni borazanı olmuştur. Irkçı CHP ve TC ordusunun kırmızı çizgilerini Kürtler’e dayatan AKP, Sanki yeni bir şeymiş gibi, Kürtler adına, Erdoğan’ın ozel hafiyesi Hakan Fidan’ın cezaevi hücresinden planladıkları senaryolarla işi oldu bittiye getirme kararlılığını sürdürüyor!
    TC rejimi henüz Kürt meselesinin çözülmesi gerektiği aşamasında değildir. Kürtlerin haklarını tanımak konusunda, Başbakan da dahil, ciddi bir direnç mevcut. Erdoğan daha ırkçı, eski İnönü gibi bile konuşamıyor. Kemalciler meclisde kürsüden Kürt, Kürdistan kelimelerini rahatça kullanırken, şimdiki Erdoğancılar, Kürt kelimesini tabu olarak görmeye devam ediyorlar. Ne yazık ki, demokratikleşme paketi denilen şey zaman kazanmaya yönelik bir hamle gibi görünüyor. 
    Kürt Hareketinin politik etkisini kırmak için devlet olanaklarını sonuna kadar kullanan AKP özellikle, Kürtleri kendi içerisinde bölmeye ve parçalamaya çalışıyor. Bunu başardığında esas hedefine varmış olacak ve bugün Kürtlerin lehine olan politik tablo tamamen yeniden şekillendirilecek. AKP’nin bütün planı, bugüne kadar askeri ve politik olarak yenemediği Kürt Hareketini, Kürt kitlelerini farklı politik eğilimlere yönlendirerek içte parçalamaktır. Bu planın başarısız olması bir yana, devletin Kürtlere yönelik izlediği politikilar bakımından ciddiye alınması gereken önemli bir noktadır.
    Kürtler söz konusu olduğunda Tayyip Erdoğan, Ariel Şaron’u aratmıyor. ”Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır‘ diyen başbakanın elinde 2006 yılında Amed’te vahşice katledilen 9 Kürt çocuğunun kanı duruyor.
    Kimse AKP’yi allayıp pullamasın. Kimse kendini de kandırmasın; Kürt meselesi çözülecekse eğer AKP’nin de CHP ve MHP gibi Kürtler karşısında iflası yaşamasıyla çözülecektir.
     
     
    KÜRTLER KİMİNLE KARDEŞ OLDUKLARINI KENDİLERİ BELİRLEMEMİŞLERDİR.

    Bilindiği gibi I. dünya savaşının sonunda Kürdistan toprakları Kürt halkının rızası dışında dört parçaya bölünüp, her bir parçası ayrı bir yabancı egemenliğe teslim edilmişti. Kardeşlik yalanları ile çizilen sınırlar ile Kürdistan ve Kürt Halkı parçalamış, Kürdistan Halkına demokratik bir ülke ve devlette birlikte yaşamaları için gerekli şartlar ortadan kaldırılmıştır.
    a- Kürtler, nereden bölündüklerini bile bilimiyorlar, sınırları kendileri çizmemişlerdir. Çoğu Kürt ailesi içki masalarında çizilen sınırlar yüzünden, tel örgülerce bölünmüştür. Ailenin bazı fertleri Irak, bazıları ise Suriye tarafında kalmıştır.
    b- Bölenler, şimdiki sömürge valileri değil, batı devletleri idi. Yani ingiliz ve Fransızlar Kürtlerin kiminle kardeş olmaları gerektiğini Kürtler’den bağımsız olarak belirlemişlerdir!
    Birinci Dünya savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’ni kuran ülkelerin Kürtlerin taleplerine karşılık vermedi, aynı tutumun İkinci Dünya savaşı’dan sonra kurulan Birleşmiş Milletler tarafından da sürdürüldü. Bu yıllarda Asya, Latin Amerika ve Afrika’da büyük değişiklikler olup 67 yeni devlet kurulup, cemiyetlerce tanınırken, onlarca halk teker teker bağımsızlıklarını kazanırken, Kürdistan’da bir şey değişmedi ve Kürtler’e statü verilmesine amansızca karşı çıkıldı.
    Bugün Dünyada 208 devlet var. Bunlardan 193’ü Birleşmiş Milletler’in üyesi. Kürtler ise statüsüz…
    Bugünkü TC hükümeti de bunu örnek alarak Kürtlere insanca bir statü vetrmeye yanaşmıyor!
    Yabancı devletlerce çizilen sınırlar içerisinde, tanımakdıkları kardeşilerini bulan Kürtler, sömürge valilerince acımasızca ve cok insafsızca katliamlardan geçirildi. Kürtler tarafından buna karşı görkemli çıkışlar olmasına rağmen başarı sağlanamadı.Kürtlerin biribirlerine gidiş gelişleri engellenemeyince,Zahodan Hataya kadar araya tel örgüler çekilmiş, sığınaklar kazılmış,askeri gözcü kuleleri dikilmiş bu da yetmeyince mayın tarlaları döşenmiştir.
    İran, Irak, Suriye ve Türkiye, Kürtlerin dostu değil, düşmanları olduklarını ispatlamışlardır.
    Şimdi bu şekliyle, Kürt Halkı dört devlet tarafından eziliyor, bugün, oluşan şartlar altında, bunlara kendisini sonsuza dek ezdirmeme sinyalini, tek liderlik altında birleşerek vermelidir…
    Kürt halkı; dört ülkede kardeşlik adı altında, kendisine düşmanlık yapan bu işgalcilerle beraber yaşayamaz. Bunun maddi temelleri ortadan kalkmıştır.
    Birlikte yaşama yüzyıllardan beri deneniyor,yeniden fantaziler kurmak, insanları kandırıp, başka dilden masallar uydurmak abes kaçmaktadır. TC ve diğer 3 devlet yeterli zamanlarını kullandılar, sonuç tam bir fiyasko olduğuna göre daha fazla zaman geçirmemek gerekir. Kürt halkı 4 devlet tarafından kardeşçe değil, düşmanca muamele gördü. 4 devletin ortak zulmüne karşı birleşik Kürdistan olarak mücadele etmek başarılı olmanın ana şartıdır. Kürtlerin birliği zafer için kaçınılmazdır.
     
    KÜRDİSTAN İÇİN KAMPANYA
     
    ETNİK TEMİZLİĞE KARŞI OTONOMİ VEYA BAĞIMSIZLIK!

    Kürtler, bugün kendilerini işgal altında tutan ülkelerle birlikte mi yaşamak, yoksa ayrı bir devlet kurmak istediklerini belirleyebilmek için Birleşmiş Milletler gözetiminde Kürdistan’ın dört parçasında bir referandum yapılmasını şart koşmalıdırlar. Bu, demokratik anlamda tek yoldur.
    Türkiye ve diğer müteffikleri böylesine demokratik bir referanduma karşı çıktıkları müddetçe bağımsızlık talebi tekrarlanmalıdır.
    Kampanya için daha fazla imza gerekiyor. Güney Kürtlerini bağımsızlık yolunda yalnız bırakmak hainlik olacaktır. Bütün Kürtler birleşmeli ve Newroz’da bağımsız Kürdistan’ı ilan etmelidir.

    Sevda SUNER, Lyon Fransa
     Xweşhal biminin

    İMZA için klikleyiniz:
    http://www.change.org/tr/kampanyalar/birle%C5%9Fmi%C5%9F-milletler-g%C3%B6zetiminde-k%C3%BCrdistan-%C4%B1n-d%C3%B6rt-par%C3%A7as%C4%B1nda-referandum-yap%C4%B1lmas%C4%B1-demokratik-anlamda-tek-yoldur?share_id=gkLpBoVUoR&utm_campaign=autopublish&utm_medium=facebook&utm_source=share_petition
     
    Sipas

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑