Geleni gideni çoktur buranın! Çok “sultanlar” gördük biz!

(Bir sultan daha ‘gömmek’ iyidir. Sıradaki gelsin!)

 

Toplumların yerleştikleri coğrafyaların bir kaderi var… Derler ya, “insanın karakteri kaderidir.” Ama doğduğumuz coğrafyanın kaderi de kaderimizdir! Kürt’lerin ebedi kaderi…  Sonra da Ermeni’lerin, Türk’lerin, Arap’ların…

MÖ yüz bin yıllarında kuzeye göç eden ilk insanların yolu Mezopotamya’ya vardığında bu havzada yerleşenler, buraların nasıl bir “yol geçen hanı” olacağını bilemezlerdi… On binlerce yıl sonra Türk olarak anılanlar, kim bilir hangi yıllarda, kaç bin yıl burada konaklayarak Asya’ya göç ettiler. Milattan 1000 yıl sonra da “eski yurtlarına” dönmeye karar verdiler!

Ve 1000 yıl daha geçti…

Burası bir kavşak! Kavşaklar hareketli noktalar; “Kavşak coğrafya” toplumları süreçleri hızlandırılmış olarak yaşıyor. Bu yetmezmiş gibi! “Lanet olsun!” Ortadoğu’da büyük petrol havzaları varmış! Onlarca kabilenin, üç dinin ve onlarca mezhebin itiş kakışı,bu kara altın petrolün kışkırttığı emperyal hırslarla da birleşince, “bizim”, Ortadoğu halklarının acılı, kanlı hikâyesi ve bugünkü manzara ortaya çıktı…

*

AKP de bu Kara Altın Petrol hırslarının tipik “Kara” organizasyonlarından biri. Takiyeci Arap-İslam medreselerinden eğitim-ders alarak büyümüş. ABD’nin dönemsel gereksinimlerine uygun, alel-acele kotarılmış, bir “mutant” parti. Önündeki “ırmağı” geçerken çıkarttığı “gömleği” yeniden giymek için can atan adamlar topluluğu! Her “köprüde”, her “dayıya” eğilen…Sonra tipik bir orta-doğulu olarak “Dayı’nın” arkasından işler çeviren… (“Dayı” yemez tabii; buralı değil ya! “Lan, bana da mı takiye!)

“Kavşaklarda” yaşayanların “sürprizleri” beğenmeme keyfiyeti yok! Coğrafyalarının Kader’i ne ise onu sevmeleri gerekiyor! “Hoşuna gitmeyeni” bu kavşaktan def ederken, yerine gelecek olanın daha “iyi” olacağını ummadan yaşamayı öğrenmiş; “bulduğunu” yeniden sınayacak.

*

Standart işbirlikçi’lik bir yana, dün, çok insan nefretle andığı TC-TSK’nın genelde sinsi, zaman, zaman açık totaliterliğini aşağılamışken,  bugün de AKP’nin apaçık totaliterliği ile yüzleşmek zorunda kaldı. Aynı şekilde Laikçi sermayenin, “renksiz-modernimsi” talan ve sömürüsünden şikayet ederken, bugün de aynı açgözlü ama bu kez “yeşile” boyanmış sermayenin sömürüsü altında inler buldu. Dün kentli-köylü kitleler birlikte sömürülürken, “köylü” kitleler fırça yiyordu; bugün ise kentli kitleler aşağılanıyor; fırça yiyor ama yine birlikte sömürülüyorlar…

AKP bu; değişim de bu kadar işte…

***

İğne ile kuyu kazılır mı? Sanırım, insanlığın toplumsal sürecine katkı yöntemi de böyle bir şey. Bu “evrimsel” gelişmeyi fazla öne çıkartma, devrim’leri inkar anlamına gelmez. Devrim, “deprem’dir”… Yer kabuğunun sessizce biriktirdiği gerilimin büyük kopuşu… Kopma, zaten “o fay hattında” iğne ile kuyu kazanların dolaylı katkılarıyla mümkündür; onlar olmasa o “fay da” “o gün” kopmazdı. Bugün AKP-Erdoğan’ın çukurunu ‘demokratik yollarla’ kazmak, o “fay hattındaki” faaliyettir! Yanlış anlaşılmasın; AKP’nin çukurunu kazmanın  elbette “devrimle” hiç alakası yok. En fazlasından 3,5 şiddetinde bir sarsıntı, ‘yerleşme’ yalnızca! Zaten demode bir Arap siyaset oyunculuğunun; Emperyal siyaset eş başkanlığı yapılırken, anlaşmada bulunmayan kendi hesabına bir kazanç-popülarite devşirme numaralarına girişmiş bir “dönek Arabistanlı Lawrence” entrikacısının; “gezi isyanından” ders almayarak bu “Kavşak coğrafyayı” hiç anlamadığı kanıtlanmış olanın, nice “Al Capone’nin” hesabını görmüş emperyal deneyime mafyatik yöntemler “ustalığı” sergileyenlerin gömüleceği çukur, zaten kazılmıştı! (Belki çukur dibinde kalan son topraktan bir kaç avuç daha boşaltılacak!) Daha önemlisi bu “sefil” anti-Laik siyasetin, Fakir Baykurt romanlarından çıkmış, ülkeyi yönetmeye kalkmış bir köy imamı dünya görüşünün, bir kez daha iktidar dışına çıkartılmasıdır! (” Tanrım!” Bu işi daha kaç kez yapacağız! Kim bilir? “Diğer imam” sırada beklerken hem de!)

*

AKP gittikten sonra, artık bu ülkeyi biz yöneteceğiz-biz yağmalayacağı diyenlerin dışında kalanların, iktidarın düşüşünün gecikmesine üzülmelerine gerek yok! Her geciken ay veya yıl içinde, “inanç” adına politika yaptığını yırtınarak bağıran iktidarın, aslında din ideolojisini maske olarak bu ülkeyi yağmalamak için taktığı daha çok açığa çıkacak. “Suçluların telaşı” içinde ne kadar zalim, ne kadar riyakar, ne kadar aciz ve ahlaksız olabildikleri de görülecek.

Tüm bir hayatı insani-ruhsal sefalet içinde geçmiş olan, ölürken tüm dünyayı da kendisiyle birlikte “cehenneme” götürmek ister ya! Bu adamların iktidar inişlerindeki her duraklama, her gecikme, bize bu çaresiz arzu içindeki ‘küçücük-sefil’  insanlara ait çok şey öğretecek.  Önümüzde güzelim coğrafyamızın, acımasız yönetmeni “Tarih Ustanın” bize sunduğu tarihsel bir “dev prodüksiyon” var. Kaçırmayalım!

O. Gürsel