Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Fatih Atila/“Ankara Edebiyatçıların arayıp da bulamadığı ‘Yeraltı Şehri’.”

Duyurular, Konuk Yazılar, Röportajlar

 

Temmuz ayında Habertürk Gazetesi Ankara ekinde yayınlanan,Adnan Gerger’in romancı Fatih Atila ile yaptığı söyleşi.

 

Fatih Atila;

“Ankara Edebiyatçıların arayıp da bulamadığı ‘Yeraltı Şehri’.”

 

 

1- Ankara’nın edebiyat dünyasındaki yeri nedir?

 

Çeşitli açılardan ele alınabilir.Dünya edebiyatında kentler ve onların  ilham verdiği bir edebiyattan hatta ana temanın,atmosferin  o kent tarafından çizilen-yapılan bir edebiyattan   sözedilebilir…Proust ve döneminin Paris’inden ,Dickens döneminin Londra’sından ,Necip Mahfuz’un Kahire’sinden sözedebiliriz…Ankara genç bir kent ama son yüzyılda nerdeyse 150 kat büyüyen Dünyadaki birkaç kentten biri.Genç Cumhuriyetin başkenti.Bu yüzden Ankara’da bir edebiyat dünyasından ne anlamda söz edilebilir,edilmeli?Onlarca darbe girişimi olmuş,askeri ihtillaler görmüş bir kent.Devlet, bürokrasi ağırlıklı…ama buna karşı kendi dünyalarını oluşturmaya çalışan taşralı genç şairler,öykücüler,dergiciler…bunlara katılan bağımsız akademisyenler…Kentsel dönüşüme uğrayan,uğratılan varoşlar…acısıyla tatlısıyla trajedisiyle…Devlete mal satmaya çalışan binlerce yabancı firmanın rüşvetçi temsilcileriyle,devrimci üniversiteleriyle,devletine bağlı,sadık memurlarıyla,konur sokağıyla,sakarya caddesiyle…Engürüsüyle…Eski restaurant ve barları,tiyatrolarıyla.Ankara yaşadığım kent…iyi günü kötü günüyle bizi kabul etti.

 

2- Sizin dönemizde ODTÜ’de edebiyatın etkisi nasıldı, şimdi nasıl?

 

Benim ikinci üniversitem ODTÜ. 12 Eylül sonrası girmiştim…Karanlık ve baskıcı bir dönemdi.Herkes kuşkuluydu ve baskı altındaydı.Ama üniversitenin özgür havası hala yaşıyordu.Entellektüel ve okuyan ODTÜ öğrencileri olarak bizler “Beşeri Kantini’ni” üs seçmiştik.Çok keyifli ve eğlenceli günlerdi.Sonra bu ortam gelişti,güçlendi.ODTÜ,büyük oranda   yoksul ve orta halli ailelerin en parlak-zeki çocuklarının okuludur.Bu nedenle duyarlılıkları yüksektir.Edebiyata -sanata-tiyatroya eğilimlidirler.Çok yazar çıkardı bilirsin.

 

3- Bu kentin öyküsünü ve romanını nasıl anlatırsınız?

 

Daha yazılmadı ki!Ankara benim deyişimle “Odacılar ve Kapıcılar Cumhuriyeti”dir.Geri ilişkiler,geri fikirler yönetiyor kenti ve ülkeyi ne yazık ki.Tabii çok yoğun bir malzeme var.Geçenlerde Tayyip Erdoğan bir konuşmasında”Ankaranın Dehlizleri’ne” atıfta bulundu.Ankara onlarca büyük roman,yüzlerce öykü yazdıracak malzemeyi bu dehlizlerinde,koridorlarında,caddelerinde biriktiriyor.Ankara edebiyatçıların arayıp da bulamıyacağı bir “yeraltı kenti”dir.Tutunamayanlar’da bir devlet kurumu sahnesi vardır Oğuz Atay’ın,inanılmaz bir şeydir.Yılmaz Güney’in “Ulucanlar”da-şimdi müze – yatarken yazdığı “Soba,Pencere Camı ve İki Ekmek istiyoruz”u vardır,inanılmazdır.’80 sonrası iyi öyküler yazıldı.Benim Sivas Kitabım “Ölü Canlar” iyi bir Ankara romanıdır.Sevgi Soysal’ın “Yenişehirde Öğle Vakti”,Fakir Baykurt’un bazı öyküleri sayılabilir.Bence şairleri daha iyi Ankara’nın hiç olmazsa kendilerini yazmaya hakları var,çünkü şairane bir hayat sürüyorlar.İçiyorlar ve yoksul hayatlarını ve aşklarını yazıyorlar.

 

4- Ankara’da öykü mü daha ileride, roman mı?

 

Cevap vermek zor,ama bence  Şiir ve şairleri.Çünkü “şiir şiirdir” dönüştüremezsin.Üstelik Persler,Türkler,Ruslar şair millettirler.İran’da bilge kişiye “şair” denir,bizde “ozan”… biliyorsun.Halbuki öykücülerin hepsi roman yazdı,çünkü moda ve kendini sunmanın daha güçlü yolu günümüzde.Ama yanıldılar ve romanı anlayamadılar.

Alberto Moravia’nın İtalyan yazarları için söylediği gibi yazarlar ile romancılar iki farklı kategori oluştururlar.”Yazarlar sayfa  ve tümcelerle ilgilenirler,romancılar ise kurgu ve öyküyle…Nasıl yazacakları önemliydi onlar için ama ne yazacakları önemsizdi.Bu yüzden Ankara’da her zaman  çok “yazarımız” oldu.Ancak şairler açısından zengin ama romancılar ve öykücüler açısından yoksul bir kent Ankara.

 

5- Ankara’daki öykünün ve romanın dönüşümünü yorumlar mısınız?

 

Bir gözlemci olarak cevap vereyim,çünkü çeşitli oluşumların içinde aktif olarak yer almadım ben…

’80 sonrası bir dalga yaşadı Ankara.Sanatseverler Derneği,Edebiyatcılar Derneği,Ankara Öykü Günleri…dergiler,yayınevleri vb.Bir çok yazar çıktı.İyi oldu,ayrıca başlangıç olarak iyiydiler.Sonra birçok etmen girdi devreye.”Postmodern  Dalga ve Proje Edebiyatcılığı”, çoğunu sarhoş etti.Kimi kendini Cekhov,kimi Kafka zannetti.Bazı akademisyenler ve eleştirmenler de gaz verdi tabii,onlar da öyle kendilerini gösterdiler.Erdal Öz bunlar için bir yerde”Öyle şeyler söylüyorlarki hiç aklıma gelmeyen şeyler bunlar”demişti.Manipülatif bir edebiyat anlayacağın.Çünkü “Postmodern Kahramanlarının” yalnız kalmaması gerekiyordu.Böyle bir dönemde kendi gerçeklerinden uzaklaştı Ankaralı yazarlarımız,kendilerini roman kahramanı,yazdıklarını eşsiz romanlar olarak gördüler.Gerçekte Ülke yanıyordu,Ankara bunu yaşıyordu.Son otuz yılda ülkemizde yaşananlardan 10 büyük roman ve romancı  çıkmalıydı en azından.Şimdi neredeler,hiç olmazsa çok kuvvetli öyküler yazılabilirdi.

Manipülatif edebiyat sonlarını getirdi.Bu gün kimse herhangi bir konuda düşüncelerini sormuyor bile.Üstelik ülke ,bütün Ortadoğu yanıyor…Eskiden yazarlar,şairler böyle miydi?Ne diyecek diye ağızlarına bakardık.

 

6-  Ankara’dan bir-iki iyi öykü yazan kendini neden İstanbul’a bağımlı hissediyor?

 

Bu sorunla devam edebiliriz; burda sevdiğim iki kişi temel hatalar yaptılar.

Biri ErdalÖz yayıncı olarak.İkincisi Fethi Naci eleştirmen olarak.Saygıyla anıyorum ikisini de.

 Erdal Öz, bir yazar fabrikası gibi çalıştırdı Can Yayınları’nı.Ticari tarafa ağırlık vermeyebilir bir ikinci Yaşar Nabi olabilirdi.

Fethi Naci postmodernizme ,manipülasyonlara ve proje romancılığına meydan okuyabilirdi.Manüpülasyonu ve amacını gördü sanırım ne yazık ki enerjisi yetmedi.Ama sözgelimi O.Pamuk için ciddi bir yazı bile yazmadı,edebi olarak önemsemedi onu,sadece Kara Kitap’la ilgili “İntihal”üzerine bir yazısını hatırlıyorum.

Ankaralı arkadaşlarımız da bu akıntıya severek ,isteyerek belli ödüller karşılığında kapıldılar tabii ki.”İnekçi” çalışkan  talebeler gibiydiler.Ankaralılar her zaman İstanbul’da yer edinmişlerdir kendilerine.

7- Ankara’da Öykü Dergileri yayınlanıyor. Geçmişte çıkanlar neyse ama yeni çıkan iddialı dergilerden bazısı hemen silindi. Sizce gerekçesi nedir?

 

Bizim ODTÜ de İngilizce Hazırlık Okulu vardır,çok disiplinlidir geçmek zordur.Başaramazsanız atarlar okuldan.Bu dergileri bu okula benzetiyorum… amacına ulaştığınızda ya da ulaşamadığınızda unutursunuz,silersiniz anılarınızdan.Bu bir zıplama tahtasıdır.Kendileri de unutulur,silinir gider zaten.Şöyle ya da böyle artık ihtiyaç kalmamıştır.Ayrıca herkes Yaşar Nabi ya da Mehmet Fuat olacak diye bir şey yok tabii.

 

8- Ankara’da bazı öykücülerin İstanbul’daki edebiyat çevrelerine biat etmesinin gerekçesi nedir?

 

Güç tabii.Güç,para,ün orada,eleştirmenler,medya,iyi ve etkili yayınevleri orda.Bu 1000 yıldır böyle.İstanbul bir dünya kenti,hız ve pazarlama kenti.Orada kendini sunarsın,pazarlarsın.Yoksa “Godot’yu Bekler”gibi keşfedilmeyi beklersin.O da bazen gelir bazen gelmez,bilirsin.

10- Ankara’da romanın ve yazarın geleceğini nasıl görürsünüz?

 

Şiir matineleri son bulunca şiir öldü! Heryere yanınızda TV taşıyamıyacağınıza göre roman yaşayacaktır.Üstelik daha zor bir form olan öyküyü aşmıştır çünkü daha manüpülatif bir edebi türdür.Günümüzde-lütfen alınganlık yapma-çok gazeteci,diplomat,öykücü,ünlü ve”soylu”kişi,tarihçi …roman yazdı ,yazıyor,yazacak.Romanın geleceğinin çok parlak olduğunu sadece bu bile gösteriyor,ama ruhunu anlamak gerekiyor.Roman mimariye,müziğe benzer…bir tasarım ve proje işidir.Matematiksel bir hesabı ve senfonik bir sesi vardır…Ankara’ da da inanılmaz malzeme.Ankaralı gazetecilerin yazdığı aktüel kitapları inceleseler bunu göreceklerdir.

 

9- Ankara’da özellikle öykücülerin bir grup oluşturmaları, iyi üretemedikleri için mi? Başka nedenleri var mı?

 

Bu da işinizi ve kendinizi  sunmanın pazarlama ve üretmenin bir yolu,bir seçim tabii.Edebi bir  çevre oluşturursan

etkiniz artar.Bunun en iyi örneği Ankara Öykü Günleri’dir geçmişte,bu etkinliklerden onlarca yazar çıktı bilirsin.Bazı arkadaşlar bu yolu deniyor ama bence işlerine yoğunlaşsalar çok daha etkili ve kalıcı eserler yaratabilirler.Çünkü malzeme çok biliyorsun,bir gazeteci olarak.

1 Comment

  1. Anonim

    taşradan gelen idealist gençler, yazın olsun sahne olsun, halkevleri ,köy enstitüleri duyarlılığıyla olanakları ölçüsünde geleceğe güzel yapıtlar bırakabiliyorlar. ama kafe ortamları yeine mülkiyeliler, ulusal eğitim derneği vb ortamlarında buluşsalar

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑