Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Doruktaki Cindoruk

"Ergenekon" Üzerine Yazılar, Siyasi Tahlil, Uncategorized

 

 

Bazı genç arkadaşlar, anarşizmi hovardaca bir mirasyedicilikle karıştırırlar ve bu yüzden de hayatları boyunca tutarlı bir demokrat tutum sergilemiş, üzerlerine titrememiz gereken çok az sayıdaki insana gereken değeri vermezler. Oysa ne kadar değerlidir onlar, içinde debelendiğimiz bataklıkta tek başlarına ışık saçarlar, insana umut verirler, bak işte, her şeye rağmen dürüst kalınabiliyormuş bu hayatta dedirtirler, insanın özgürlük tutkusuna güç verirler.

“Nikita Tayyip” yazımın sonunda Altan Öymen’le ilgili yazdığım satırların kimi arkadaşlarca biraz tuhaf karşılandığının farkındayım. Bir gazeteci ve politikacı olan Altan Öymen’e dudak kıvırıyorlar. Evet ama Altan Öymen, CHP’lilerin çoğunda rastlayamadığımız tutarlı bir tavır sergiliyor bugün; Ergenekon tutuklamalarına da, KCK tutuklamalarına da karşı çıkıyor. Aynı Nuray Mert gibi.

Şimdi bu tutarlı insanlar listesine Hüsamettin Cindoruk’u da eklemek gerekiyor. Daha doğrusu o, zaten eskiden beri bu listenin başında yer almayı hak eden birisidir. Çünkü, ne kadar sağdan gelen bir politikacı olursa olsun, uzun soluklu bir tutarlı tavrın temsilcisidir. Bu satırları, bugünkü Radikal gazetesinde Ezgi Başaran’ın kendisiyle yaptığı röportajı okuyunca yazmak geldi içimden.

Hüsamettin Cindoruk, 27 Mayıs darbesinden sonraki baskıcı uygulamalara karşı çıkmış ve yargılanan DP yöneticilerinin avukatlığını yapmış bir şahsiyet. 12 Eylül döneminde, diğer politikacılarla birlikte Zincirbozan’da “zorunlu ikamete” tabi tutulmuş, yani 12 Eylül’e de teslim olmamış. Bugün de Ergenekon uydurmacılığına karşı çıkıyor ve bu davadaki hukuk dışı uygulamaları teşhir ediyor. KCK tutuklamaları konusundaki tutumunu bilmiyorum ama eminim bu tutuklamaların da hukuk dışılığına karşı çıkıyordur.

Bugünkü röportajından bazı satırları buraya aktarmak istiyorum. Örneğin şu satırlar, bugün “demokrasi” adına AKP hükümetinden daha fazla tutuklama bekleyenleri, “sivilleşme” adına Yassıada gezileri düzenleyenleri düşündürmesi, hatta biraz da utandırması açısından çok önemli:

“Yassıada  ve Silivri birbirine çok benziyor. Yassıada’da hakimler ve savcılar tecrit edilmişti, Silivri’de de ediliyor. Şehre 80 km. uzaklıkta mahkeme mi olur? Amaç, siz ayrı hakimler, ayrı savcılar, ayrı sanıklarsınız diyerek korkutmak.”

Cindoruk, Silivri tutuklularıyla dayanışma içinde olmasına rağmen onların hastalıklı Atatürkçülüğünden ne kadar uzak, şunları söylerken:

“Atatürk’ün bilgisi yoktu, o sırada hastaydı diyenler doğru söylemiyor. Başka bir karine daha Sabiha Gökçen’dir. Kendisi askeri pilot da değildi. Sizce Atatürk’ün manevi kızı olarak onun bilgisi dışında böyle bir harekâta katılması mümkün mü? O nedenle işi İnönü’ye veya Bayar’a yıkmak son derece yanlış. Atatürk’ün ölmeden evvel Tunceli’yi Cumhuriyet topraklarına katma iradesi var işin içinde… Dersim’de yapılanlar baştan aşağı haksızlıktır. Ve Seyit Rıza’nın dediği gibi zulümdür. Cumhuriyetin zorbalığıdır.”

Ve Cindoruk, içinden geldiği DP geleneğini de asla kayırmaya kalkmıyor:

“Evet, belki CHP egemen partiydi ama o sırada sadece İnönü ve Bayar mı var? Menderes, Köprülü milletvekili. Demokrat Partili bir sürü vekil var. Eğer orada bir siyasi mesuliyet varsa, herkesindir. Sadece CHP’nin değil, Demokrat Partinin de.”

Elbette “Nikita Tayyip” de nasibini alıyor Cindoruk’un açık sözlülüğünden ve gerçeğe bağlılığından:

“Başbakan’ın, iktidar olduğu süre boyunca Dersim konusunu ancak bir Dersimli Zaza Kürdü olan Kılıçdaroğlu CHP’ye genel başkan seçildikten sonra açması siyasi hesaplara dayanıyor. Acı bir dramı kullanıyor.”

Ve Cindoruk’un en önemli saptaması şimdi geliyor. Bu, benim “Nikita Tayyip” yazımda anlatmaya çalıştığım ama birçok kişi tarafından yadırganan, Tayyip Erdoğan’ın artık bir Atatürkçü olarak görülebileceği tezimle tamamen örtüşen, hatta benden de güçlü ifadelerle ortaya konmuş bir saptama:

“Seçimleri AKP kazandı ama ideolojisi kaybetti. Yola çıkarken ne diyorlardı, şimdi ne diyorlar. 1991-95 arasında Abdullah Gül’ün ve Salih Kapusuz’un Meclis’te yaptığı konuşmalara bakarsanız, ne demek istediğimi görürsünüz. O iddiayla aldıkları oy yüzde 10-11’di. Başlangıç noktalarından başka bir yerdeler şu anda. En büyük ‘beyaz Türk’ bugün Tayyip Erdoğan’dır çünkü Cumhuriyet onu yoğurdu. (abç. GZ)”

Bin teorisyenin, bin akademisyenin yapamayacağı büyük bir tarihi saptamadır bu.

Bravo Hüsamettin Cindoruk. Gerçekten bir doruk bu. Ne güzel bir şeydir, insanın ömrünü hiçbir manüplasyona, hiçbir yutturmacaya, hiçbir hapishaneci kliğe teslim etmeden, eyvallah etmeden tamamlayabilmek yolunda güvenli adımlarla ilerleyebilmesi.

Gün Zileli

28 Kasım 2011

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

10 Comments

  1. Halim

    Çevirilerinizin değerli olduğunu düşünen, sitenizi bir süredir takip eden, ve kimi yazılarınızı ilginç bulan, kimilerinin ise belirli sorunları ve düzen politikalarına kaçamakları olduğunu düşünen bir enternasyonalist komünist olarak, internet sitenizde Hüsamettin Cindoruk gibi bir burjuva siyasetçisinin, demokratların vb. güzellemesini göreceğimi zannetmezdim.

    Rubicon’u geçtiniz.

  2. Gün Zileli

    Halim arkadaşım, Rubicon’u bilmiyorum gerçi de, burjuva siyasetçileri övülmez diye bir kural olduğunu da bilmiyordum. Burjuva siyasetçisi de olsa bir insan iyi bir şey yapıyorsa, genel hukuk açısından tutarlı bir tavrı sergiliyorsa, yani iki yüzlü burjuva siyasetine alet olmuyorsa övgüyü hak eder bence. Günümüzde o kadar az ki.

  3. özgürlükçü

    cindoruk gibi sistemin,devletin,sermayenin ve hegemonyasının savunucusuna güzelleme yapıyor eleştirisini doğru bulmuyorum.sistemin aktörünün bile yapılanların yanlışlığını söylemesi önemli olabilir ama akp ninde neo-kemalizmin kutsala soslanmış devamı olduğunu söylemekte önemli olabilir unuttuğumuz bunların çokdaha önce söylenip 2 ana siyasi akım itteatçı,vesayetçi,darbeci,devletçi klasik gelenek(chp-mhp-dsp-)devletçi,liberal,muhafazakarkemalist-kutsala soslu kemalist (dp-anap-akp) nin 2 sininde aslında sistemin yeniden üretilme aktörleri olup 3.özgürlükçü,eşitlikçi,demokratik seçeneğin inşası gereği ile toplumsal muhalefeti inşa çabalarını görmemeye çalışmak bile sistemin içinden seslenmek anlamına geleceğidir.aslında bu yazıda zileli cindoruğun kim olduğunu bildiğinden açıklamalarının önemine işaret etmiştir bunu fark etmemiz gerekirdi.bir eksiği var kim olduğunu bildiğimiz cindoruğun bunu neden yaptığıdır asıl soru budur 100 puanlık uzmanlık sorusu sayılmaz şimdi sistem,devlet,iktidar,sermaye ortak hegemonyası eleştirisi ile iktidar dar anlamda akp eleştirisi farkını anlayabilirsek toplumsal muhalefetin akp karşıtlığı üzerinden inşa edilemeyeceğinide anlayabiliriz.zileli cindoruğun akp karşıtlığı muhalefetini sistemin kendini yeniden üretmesi için kendi gibi sistemi daha iyi tahkim edebileceklerin varlığına işeret etmesinide fark etmiştir sanırım.yineden gerek cindoruğun ifşaatı gerekse zilelinin bu ifşatın önemine dikkat çekmeside önemlidir sanırım

  4. Anonim

    sayın zileli
    yukarıdaki makaleniz ile ilintili değil ama bir sorum olacak. cevaplarsanız memnum olurum. sorum proletarya diktatörlüğü üzerine. işçi sınıfının iktidarı ele geçirdiği ülkelerde proletarya diktatörlüğünün vazgeçilmezliğinden bahsedilir. çoğunluğun azınlığa baskısı manasında. sorum şu olacak. işçi sınıfının iktidarı ele geçirdiği bir yerde burjuvazinin varlığı kendiliğinden sönümleniyor. ekonomik gücü elinden alınan burjuva sınıfı varlık nedenini kaybediyor. yani ortada fiili anlamda bir burjuva sınıfı kalmadığı halde neden azınlığın çoğunluğa diktası olarak lanse ediliyor. misal rusya da tek bir burjuva dahi kalmamışken lenin en keskin çözümlemelerini bu kavram üzerinden yapıp içerideki baskı koşullarını iyice sıkıştırıyordu. saygılarımla… iyi akşamlar.

  5. Gün Zileli

    işçi sınıfı iktidarı diye bir şey yoktur, böyle bir şey hiç olmadı. Sadece işçi sınıfını temsil ettiklerini iddia edenlerin iktidarı söz konusudur. Bu bakımdan bu tür rejimlerde, Lenin dönemi de dahil, baskı altına alınan burjuvaziden çok işçi sınıfı ve köylülerdir. Hatta diyebilirim ki, burjuvazi sınıf olarak mülksüzleştirilmiş olsa da (bunun yerini devlet mülkiyeti almıştır) burjuva uzmanlara bu rejimde büyük ayrıcalıklar sağlanmıştır. Gerçi bunlar da, Stalin döneminde milyonlarca işçi ve köylüyle birlikte ölüme gönderilmişlerdir, o başka. Sonuç olarak Proletarya diktatörlüğü denen şey proletarya üzerinde diktatörlük olarak özetlenebilir.

  6. sebo

    Cindorugun “doruklarina” gözlerinizi dikmissiniz. “cin” liklerini
    ise kaale almamissiniz. Bu adam Demirel`in sag kolu,emanetcisi degil miydi. Bu adam hangi saflarda?
    Varsa bile bir tutarliligi bunun ezilenlere faydasi ne?

  7. ertan

    cindoruk iktidarda olsa ne olurdu? bu lafları edebilir miydi?

  8. Anonim

    sayın zileli
    öncelikle soruma cevap verdiğiniz için çok sağ olun. sorumun devamı niteliğinde bir soru daha sormak istiyorum. gene cevaplarsanız memnum olurum. eylemin yozlaştırmadığı manada proletarya diktatörlüğünü nasıl tanımlamalıyız. yani tüm gücünü sermayesinden alan burjuvazi bu gücünden men edildiğinde ondan geriye ne kalır ki daha da diktatörlük uygulayacak kadar ileri gidilsin? saygılarımla…

  9. Gün Zileli

    Proletarya diktatörlüğü diye bir şey olamaz ve olmamıştır da. Proletarya çalışan bir sınıftır ve çalıştığı sürece de devlet iktidarını yönetemez. Zaten devlet iktidarı denen şey proletaryanın doğasına da aykırıdır. Proletaryanın polislik yapacak, hapishane gargdiyanlığı yapacak durumu yoktur. Burjuvazinin mülksüzleştirilmesi elbette gereklidir ama bunun içzin bir diktatörlüğe hiç gerek yoktur. Toplum gerçek anlamda bir toplumsal mülkiyeti pekala yaratabilir. Tek tek burjuvalar da toplumun birer ferdi olarak ve eşit toplum bireyleri olarak yaşar giderler. Kimseye burjuva sınıf kökeni dolayısıyla baskı ve zulüm yapılmasına da gerek yoktur ve böyle şeyler yanlıştır. özgür bir toplum gerçekleştirebilir gerçek eşitliği.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑