Dünya yüzünde, bugüne kadar bilinen üç karşıdevrimci odak vardır: Birincisi, emperyalist-kapitalist bloktur; ikincisi, yerel oligarşiler ve iktidarlardır; üçüncüsü, devrim adına devrime el koyan ve bastıran bürokrasilerdir.
Devrimler, ya yerel oligarşi ve iktidarların polis ve ordu güçleriyle; ya emperyalist-kapitalist güçlerin ambargo ve fiili müdahaleleriyle; ya da devrimi içerden ele geçiren bürokrasilerin tek parti yönetimleriyle sona erdirilir. Bu üç karşıdevrimci güç zaman zaman kendi aralarında da çatışmakla birlikte, son tahlilde, devrimi bastırmakta işbirliği halindedirler.
Fransız Büyük Devrimi’ni fiilen bitiren, devrim adına savaştığını iddia eden Jakoben diktatörlüğü olmuştur. Bu karşıdevrimci güç, giderek Bonapartizme evrilmiş ve Rusya’ya kadar uzanan karşıdevrimci bir işgal ordusuyla kendi milliyetçi ideolojisini yaymaya girişmiştir.
1848 devrimlerini bitiren ve ezen, ülke burjuvazilerinin hizmetindeki karşıdevrimci ordular olmuştur.
Paris Komünü, işgalci Prusya ordusuyla Versailles’deki Fransız karşıdevrimci iktidarının işbirliğiyle bastırılmıştır.
Sovyet devriminin bastırılması daha da karmaşıktır. Sovyet devrimi, önce batılı emperyalist-kapitalist güçlerle Çarlık kalıntısı Beyaz güçlerin işbirliği, ambargo ve iç savaş yoluyla boğulmaya çalışılmış, ancak başarısız olmuştur. Fakat iç savaş süreci, devrim yapan Rus işçi, köylü ve asker kitlelerini yormuş, bürokrasi bundan da yararlanarak tüm inisiyatifi ele geçirmiş ve devrimi içerden boğmuştur. Kronstadt’ın top gümbürtüleri ve Mahno’nun köylü gerillalarının naraları, bir anlamda, hem dış hem de iç karşıdevrimci güçlerin elbirliğiyle boğulan Büyük Sovyet Devriminin imdat sireni olarak da duyulabilir.
İspanya’da devrim, yukarda sözünü ettiğimiz üç karşıdevrimci odağın işbirliğiyle bastırılması açısından çok ilginç bir deneyim olarak incelenmelidir. Devrim öylesine güçlü (bence Rusya’dan da güçlü) bir kitle potansiyeli ortaya koymuştur ki, bastırılabilmesi ve yenilmesi için üç karşıdevrimci odağın da devreye girmesi gerekmiştir. Bir tarafta, hem yerel karşıdevrimi, hem de dış müdahaleyi (Fas’tan devşirilmiş sömürge ordusu) temsil eden Franko güçleri vardır; devrim onunla göğüs göğüse bir savaşa girmiştir. Öte yandan, Nazi Almanya’sı ve faşist İtalya, dış müdahaleci emperyalizm olarak Franko’nun yardımına fiilen koşmuştur. Bu da yetmemiştir. Kapitalist “batı demokrasileri” “müdahalesizlik” kararı alarak dolaylı bir şekilde Franko’ya yardımcı olmuşlardır. Dahası, Cumhuriyetçi saflardaki sağ sosyal demokrat Negrin hükümeti ve bu hükümete sızmış Stalinistler, devrimi içerden çökertmek için ellerinden geleni yaptılar. Devrimciler, anarşistler, Franko’nun eline düşmeden önce Stalinistler tarafından işkence ediliyor (POUM lideri Andreas Nin) ya da katlediyorlardı (İtalyan anarşisti Berneri). Anarşistlerin kurulmasına önayak oldukları kolektifler, daha Franko birlikleri oralara ulaşmadan Stalinistler tarafından yıkılmışlardı.
Sovyetler Birliği’ndeki karşıdevrimci bürokratik güç, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir bürokratik iktidarlar bloğunun kurulduğu koşullarda, sadece devrimi içerden bastıran bir güç olmakla kalmadı, aynı zamanda, aynı emperyalist müdahaleciler gibi dış müdahaleci bir güce de dönüştü. Artık Sovyet Kızıl Ordusu’nun yeni görevi, aynı emperyalist ordular gibi, ülke devrimlerini bastırmaktı. 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya devrimleri, Sovyetler Birliği ve müttefiki ülkelerin ordularıyla, dış müdahale yoluyla bastırıldı.
Bu yazının yazılmasına esin kaynağı olan Libya’daki son duruma gelecek olursak, devrede, birbiriyle çatışma halinde olan iki karşıdevrimci odağın olduğunu söyleyebiliriz: 1. Kaddafi’nin temsil ettiği yerel karşıdevrimci odak; 2. Batılı kapitalist-emperyalist blok.
Birleşmiş Milletler’in kararı, batılı emperyalist bloğun (sonuçta devrimi bastırmak için) harekete geçtiğini gösteriyor. Bu durumda devrimin Kaddafi’den önce batılı emperyalistlerce sona erdirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu müdahale, Kaddafi’ye karşı devrimin haklılığını fiilen ortadan kaldırmış bulunuyor. Devrimci güçlerin kaçınılmaz olarak emperyalist müdahalenin himayesine girmesi, devrimin yozlaştığının, hatta sona erdiğinin açık işareti olacaktır.
Devrim sadece ruhla yaşar. O ruhu öldürdüğünüz zaman geriye sadece bir et ve kemik yığını kalır. Kaddafi’ye karşı ayağa kalkan bu ruh, daha düne kadar Kaddafi’yle ittifak halinde olan emperyalist-kapitalistlerin müdahalesiyle ve ondan medet umarak ölmüştür artık.
Yazık oldu!
Gün Zileli
18 Mart 2011
“Devrim sadece ruhla yaşar. O ruhu öldürdüğünüz zaman geriye sadece bir et ve kemik yığını kalır. Kaddafi’ye karşı ayağa kalkan bu ruh, daha düne kadar Kaddafi’yle ittifak halinde olan emperyalist-kapitalistlerin müdahalesiyle ve ondan medet umarak ölmüştür artık,” diye yazmış sn.zileli.
Doğrudur, ancak bu kadar da kırılgan olmamalıdır zannımca.
Somut anlamda, devrimciler küsebilir, kırılabilir, bıkkınlaşabilir;
Soyut anlamda, “devrim”in ölmediğini, yarı uyanık uykuya
yattığını düşünmek istiyorum, daha doğrusu temenni ediyorm.
Devrim profesörü müsün be adam? Bu kadar karmasik konular bu kadar basit, vülger ve kestirmeci formüllerle çözümlenebilir mi? Bu saçmaliklari yazmaktan utanmiyor musun?
yorum mu yapıyorsun küfür mü ediyorsun…varsa alternatif değerlendirmen onu ortaya koy…fikirlere ben de katılmıyorum da,utanmazlık da neyin nesi,ne alakası var….
bir önceki yorum bana ait(komedi yi eleştirren yazı)
özet geçin, okumadım
“…..birakin kendini sol,sosyalist,devrimci olarak tanimlayanlari,demokrasinin D`sini kavrama yetisine sahip saglikli düsünen insana “küsmek” yakismaz,yakismiyorda!…hassas ve dikkatli olmak gerekir!….o zaman toplumsal sorunlarin saglikli cözümüne katki sunma becerisi gösterebiliriz!….daha saglikli düsünmemize firsat taniyan yorumlarinizi beklerdim!…sayin “YORUMCU” lar!….nereye baktigin degil,nereden baktigin önemlli olan!……”
abi, yani şimdi ’emperyalist müdahalelere’ karşı Kaddafi diktatörlüğüyle ‘biz’mi olmak gerekir? Ulusalcılık olacak buda? Anlamıyorum bu nasıl bir şey. Öyleyse devrim çok kısa sürmek zorunda her halukarda. buradan bu sonuç çıkıyor. Bak Libyaya füze yağdırmaya başladı adamlar zaten bahane arıyolardı. Petrol alacaklar ya konacaklar başına zenginliğin. Devrimi savunuyorum ama hep kısa sürecek bir devrimi ne yapmalı nasıl yapmalıda sürekliye çevirmeli? Aşka benzetmemdeki neden buydu bazı dangalak sansar anonim beyinlilerin alaylarına aldırmıyorum. Seninde aldırmadığını biliyorum. Cürümleri kadar yanıyor herkes. Moralim bozuldu Hocam. Devrimin makus talihi!
Komedyen, ağır ol molla desinler! Yorumlar arası arsızlık ödülünü sana verirler. Arsız, ahlaksız. Bak gördünmü bu kadar kolay küfür etmek hem ben senden daha yatkınım sabahtan akşama bilardo salonundan çıkmadığım zamanlardan kalma cebimde küfürler isimli bir kitap yazıcam. Anladınmı körtopal komedyen arkadaş? Topla ağzını, ağzın kokuyor
Karakarga, durum gerçekten karmaşık. emperyalistler bir kere daha devrime müdahale ettiler ve bence öldürdüler. Devrimci halk güçlerinin emperyalistlerle müttefik gibi bir konuma düşmesi devrim için olabilecek en kötü durumdu. Kaddafi’ye yenilselerdi daha tercih edilir bir şey olurdu bu. Bu devrimin en kötü bir şekilde ölümüdür ne yazık ki. Şimdi umut Mısır’da, Yemen’de, Bahreyn’de.
hocam iyide emperyalistler müdahale etmeseydide kaddafi, halkı öldürecekti böyle bir ihtimal vardı en azından. Öyle olsaydıda devrim öldürülmüş olmayacakmıydı? Hangisini neye tercih edeceğiz? Bu ne yaman çelişki abi. İnan ekrana yapıştım haberleri izliyorum çok üzgünüm.
Kaddafi devrimi zor yoluyla bastırabilirdi ama devrimci ruh yaşardı. emperyalist müdahale ise devrimi ruhen öldürüyor. en kötüsü de bu.
Devrim ölmedi ama biz ölüyoruz çok umudum yok hocam. Umutsuzluk ektiler içimize dediğin gibi belkide hedef buydu!
Buradaki petrol tesisine gidip kendimi yaksam küllerimi Mısıra Libyaya savursanız benden selam olsun tüm yoldaşlara! Vurun ulan vurun devrim kolay ölmez!!!!!
Devrim kolay ölmeyeceği gibi, yapılanlardan daha da etkin,
bıçkın çıkmayacağını….bu yapılanların diğer bölge halklarına bazı tespit ve önlemler için örnek olmayacağını kim söyleyebilir? Biraz daha sabır, bazı tespitler için çok erken.
Şu dilinin altındaki baklayı artık çıkarsanız !
Sn Zileli için sıra artık tümden devrimlerin inkarına geldi.
Tüm devrimlere karşı çıkan ve devrimlere sağcı konumdan saldıran Sn Zileli daha cesur olmalı.
Zileli’ye de böylesi cesaret ruhu yakışır.
Bu karşı devrimci savları hala savunmak için bin dereden su getirmeniz de yetmiyor.
Artık sağcı kimliğiniz tümüyle ortada.
Çin’in Rabia Kadir gibi bir entellektüele yaptıklarıda olmalıydı
yazıda.o zaman dört dörtlük bi yazı olurdu.kutllarım Zileli’yi.
Yıllar geçsede seviye değişmemiş, bunlar nasıl yorumlar, okurken utandım…
libyadaki isyana yapılan müdahaleyi gerekçe gösterip emperyalistler daldı ülkeye.ve görünüyor ki zamanla libya da “ehlileşecek”.şimdi kafaya takılan şu:sizin devrim dediğiniz isyanlar görülüyor ki emperyalistlerin işine geldi.acaba bu emperyalistler bu devrimin(isyanların) oluşmasında etkili oldular mı?ama işin aslı onlar çıkarsada da isyanlar haklı meşruydu.emperyalist-kapitalistler türkiyede ki ulusal-liberal dayatmasının başka bir türünü libyaya dayattı.şimdi sorun şu:bu kendiliğinden isyanlar büyüyor,gelişyor,meşru kitlesel oluyor,ama devrim olabilmesi için örgütlü bir halk gerekir mi demek gerekiyor.örgütlü bir halk olmadan veya onu yönlendiren öncül olmadan devrim olamaz mı.tüm bunlar bunu mu gösteriyor.yoksa tüm bunlar evrim dönemiydi de nesnel şartlar mı uygun değildi devrime?ne oldu be gün abi.nasıl olacak bu devrim.”devrim geleceğe aittir ama onun kadar geçmişe ve şimdiki ana bağlıdır.”
Arap toplumu degisim yasiyor. Ben basit bir örnek vereyim. Mart 2006’da wikipedide 10.000’den fazla maddesi olan dillerin arasina zar zor girmisti. 200 milyon Arapca konusan olmasina ragmen Arapca 12 bin maddeye ulasabilmisken, Türkce wikipedi 20 bin madde iceriyordu.
2011’e gelindiginde, yani 5 yil icinde, Türkce 156 bine ulasirken, Arapca 144 bine ulasmis, yani asagi yukari Türkceyi yakalamis durumda. Daha da önemlisi Arapca’nin derinligi. Derinlik, makalelerde yapilan degisikliklerin sikligini, yani üzerinde ne kadar calisildigini gösteriyor. Arapca 100.000’den fazla madde iceren 36 dil icerisinde Ingilizce ve Ibraniceden sonra 3. sirada. Bu üc dilin ardindan da sirayla Türkce, Ispanyolca, Fransizca ve Persce geliyor.
Devrimlerin ilk olarak basariya ulastigi Tunus ve Misir da ilgimi cekti. Bu ülkeler en cok turist ceken (Avrupa’da herhangi bir seyahat acentasindan en ucuz tatili Misir, Tunus ve Türkiye’den alabilirsiniz) ve iletisim araclarinin en yaygin kullanildigi ülkeler.
Filistin’de seküler bir örgütlenmenin FKO’nün zayiflayip islamci bir örgütlenmenin HAMAS’in güclenmesi muhtemelen birincinin politik yenilgisinden kaynaklanan politik bir sürecti, ama yeni devrim dalgasinin arkasinda sosyal bir degisim var. Bu degisim kalici bir degisim oldugu icin de, politik manipülasyonlarla bu degisimin yokedilebilme sansi bence yok.
Kisacasi, bence gözümüzü devrimin kendisine degil de, degisimin anlamina dikmeliyiz. Degisim kendi araclarini yaratir, kimi zaman devrim seklinde, kimi zaman baska sekillerde.
olgular birbirine karışmış ve komplex arap sosyolojik yapılarda
adına ne dersek diyelim,devrim/hareket/baş kaldırı,doğaçlama
gereksinim üzerine ortaya çıkmıştır.bunun şimdilik fazla bilimsel irdeleme gerektirdiğine inanmıyorum.konjektör günlük
ve hatta dakikalık değişiklikler göstermektedir.örneğin,rusya
bir kaç saat önce net tavrını koydu.diğer arap ülkelerinini tavrı da bilinmektedir…savaşın uzaması ve bölme istemlerinin
sonucu batılıların yenilgisiyle sonuçlanır.haçlı sefereleri papa
ubarus döneminden beri devam etmektedir.
hamaslar,hizbullahlar bunun sonucu ortaya çıkmıştır.son bir tespit,akp şimdilik soğukkanlı ve tedbirli gitmektedir.RTE
dönüşünde daha radikal söylemlerle nato’ya karşılık yeni bir
ortadoğu paktı için rusya ile anlaşmaya giderse,batının bütün
hesapları altüst olur.geçmiş devrimlere bakıldığında salt hiçbir
liderin etkisi yoktur.halklar,şartlara göre doğaçlama devrimleri
yapmıştır
“Dünya yüzünde, bugüne kadar bilinen üç karşıdevrimci odak vardır” Bu ifade ne anlama geliyor, bir anda bambaska , bililmeyen bir odak ortaya çikabilir mi? Bugüne kadar ise neden tarihteki diger odaklar yok, örnegin Vatikan, Haçlilar vs?
çünkü vatikan ve haçlılar zaten kapitalist emperyalist odaklara dahildirde ondan…
Duygu’ya katılmakla birlikte, halkların bu değişimini fırsat bilen emperyalist güçlerin de bu durumu (isyanı, devrimi,vb.) kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirip (belki de en başından beri) fiziki müdahalelerini de meşrulaştırarak devrimlerin ruhunu öldürdüklerini ve daha da kötüsü, sonrasında bu ülkeleri petrol, yeraltı zenginliği, ucuz iş gücü, vb. şekilde sömürdükleri çok net! Ancak bu noktada “Devrim ölmez! Yakın beni küllerimi savurun heheyt!” gibi gaza gelmeleri de sözde komünist ergen tripleri olarak görüyorum. Dünya gerçeklerini daha net görebilmeliyiz… Kötümser olmak istemem ama devletler olduğu sürece, hele ki yaşadığımız çağda, devrimlerin uzun sürmesi ancak dünya gerçeklerine sırtını dönmeden mümkündür.
Son olarak çok beğendiğim bir söz:
”Eğer; 20 yaşinda iseniz ve komünist değilseniz kalbiniz yok demektir… 40 yaşinda hala devrimci iseniz kafanız yok demektir…”(George Bernard Shaw)
Yukarıdaki sözü hakaret anlamında yazmadım, lütfen kişisel algılamayın. Yalnızca kelimelerinden bağımsız özüne indiğimizde vermek istediği mesajı belirtmek istedim. Saygılarımla.
Anarsistler olarak bu dünyaya vercegimiz en güzel cevap ya onların bu pislik savaslarına savasmamakla onlara katılmamakla yada bu pis çarkın yerine hayatımızı tüm insanlıgın kuracagımız dünya olsuturmaktır.Benim paradoksum fasizm nasıl kutsal sayılmıssa anarşizm için kuracagımız dünya için bu virüslerle savasmak ve mutlu sona ermek en dogru karar olacak.Güzel dünyamızı güzel insanlara bırakmak en onurlu davranısımız olacak
Zannederim Bernard Shaw’in sadece bu sözünü begenmektesiniz. Zira bu adam hem Stalinci, hem fasizm hayrani, hem ilerlemeci ve hem de din düsmani olmayi becerebilmis bir alafarnga Kemalisttir. Bugünkü Turkish solun ve Kemalistlerin prototipi, kelimenin tüm manasiyla….AK Parti’nin de tam ziddi.
Libya’da Misir ve Tunus’tan farkli olarak asiret yapisi oldukça güçlüdür. Baslica asiretlerden Trablus’da güçlü olan Kaddaf asireti Muammer Kaddafi’yi desteklerken Bingazi’de güçlü olan Warfala asireti muhalefettedir bu iki güç çatisirken daha mütedeyyin insanlardan kurulu olan Zuwaya ise bir anca önce iki tarafin anlasmasini istiyor, siddete son verilmezse Bati’ya petrol ihracatinin durdurulmasini talep ediyor. Kaddafi karsiti gösterilerde her ne kadar diktatörlük elestirisi mevcutsa esas harekete geçirici güç asiretçilik olmustur, dolayisiyla Libya’da sosyal bir devrimden söz edilemez (karsilastirmak gibi olmasin ama Kürt milliyetçilerinin kendilerine “devrimci” demesi ne kadar kabul edilebilirse, asiretçilerin devrimcilikleri bu kadar bile kabul edilebilir degildir). Libya isyanlari asiretçi nitelgine ragmen belki siyasal bir devrim hareketi olarak baslangiçta kabul edilebilir olsa da Bati ülkelerinin müdahalesi olayin bir “petrol komplosu” sekline dönüsmesine neden olmustur. Tabii batililar ve onlarin isbirlikçileri, ABD bile “amaç Kaddafi’yi devirmek degil” derken, “diktatör bombalaniyor” seklinde mansetler atarak Papa’dan daha fazla Katolik, ABD Genel Kurmay Baskani’ndan daha ABD’ci olduklarini kanitlamislardir. Bu da bu sözde liberallerin gerçekte tekelci Tüsiad’in, tek disi kalmis olan sömürgeci canavarin pesinden gittiklerini kanitlamistir.
fransa – abd arasında gizli bir ittifak olduğunu düşünmekteyim.
bütün ortadoğu/arap ülkelerinde abd düşmanlığı arttığı için,abd
kurmayları fransayı taşaron olarak kullanmıştır kanısındayım.
Batinin Libya ya müdahelesi sadece libya devrimini öldürmek degil; gerceklesen ve gerceklesebilecek devrimlerinlerin bir bütün ölümü icindir.Bati acisinda bu müdahalenin olmamasi büyük bir stratejik hata olurdu. Fakat beni iyiser düsünmeye iten sey batinin eski güce sahip olmamasi ve direnisciler acisindan desifre olmasidir. Halkin yüzde doksani en az diktatörler kadar batidan nefret etmektedir.
22 Mart 11 / 7pm’e:
Bernard Shaw’la ilgili bilgi vererek benim sadece bu sözünü bildiğimi, sizinse daha çok şey bildiğinizi göstermek istediniz galiba. Yalnız maalesef sizin gibi olaylara tek ve sınırlı bakış açısıyla bakan kişiler “etiketler” üzerinden konuşmayı seviyorlar. Shaw’ın Stalinci, faşist hayranı, din düşmanı, vb. olması beni ilgilendirmiyor, sadece beğendiğim bir sözünü dile getirdim ama içerikten ziyade şekle ve etiketlere takıldığınız için yorumunuz da niteliksiz kalmış. Bu yanıtı da size tavsiye niteliğinde yazıyorum. İnsanlara etiketler takıp durmayı bırakın artık. Varsın kişi hem Stailinci, hem faşist hayranı, hem de din düşmanı olabilsin. Nasıl ki başka bir insan da hem hümanist, hem vatansever, hem sosyalist, hem milliyetçi, hem de dindar olabilirse! Kimse dünya düzeninin yarattığı etiketlerle sınırlanmak zorunda değildir. Ben yaşadığım toprağı, üzerinde yaşayan milleti bir İngiliz’den ya da Koreli’den daha çok seviyorsam bu benim faşist olduğum anlamına gelmez. Sosyal demokrasi istiyorsam da bu dinsiz olduğum anlamına gelmez… eyse ki herkes sizin gibi etiketlere bağlı yaşamıyor da özgür düşünce dolaşabiliyor beyinlerde…
iyi ki türkiye’de petrol yok!
Türkiye’yi petrol üreticisi Arap ülkeleriyle karsilastirmayiniz, ortada petrol falan yokken de Türkiye tarihte o ülkelerden farkli idi.
Kimseye etiket falan yapistirdigimiz yok, merak etmeyin yazdiklarinizla etiketi kendinize siz taktiniz.
Kendini sevmeyen özgür olabilir mi…kendisini sevmeyen insanlari sevip hümanist olabilir mi…yurdunu, vatanini sevmeyen baska halklari sevebilir mi?Kendi halkina, tarihine bitmez bir düsmanlik besleyenler ne kominist,ne anarsist,ne globalist,ne liberalist,ne su,ne de bu olabilir. “Ozgür” bir beyin hepsinden nasibini alir. Düsmanlarimiz kapimiza gelip dayanmis,free kürdistan planlari ortada.İcimizdeki Amerikancilar bu tehlikeyi görmemiz icin ellerinden geleni yillardir yapiyorlar.Ermeni acilimi,Kürt acilimi,Kita sahanligi acilimi,Türk Ordusu Ergenekon Tertipleri ile yok edilmeye calisiliyoruz.Bunlarin hepsi emperyalist oyunlari ama biz farkinda degiliz.Adeta sizofreni olmusuz toplumca uyutuluyoruz.
Bu gün Libya,yarin Türkiye.
Ne yazik!
ayşe hanım,
kürtlerin özgürlüğü sizi niye rahatsız ediyor.
türk orsusu dediğiniz cumhuriyetten beri zaten emperyalistlerle işbirliği içindeydi. şimdi sadece görev değişikliği var ona direniyorlar. beni kullan beni kullan diye yalvarıyrlar. ancak kapitalizmin yeni kılığına uygun olmadıkları için dışlanıyorlar. zaten meşhur umut beslediğiniz ordunuz, iktidarın tarafına çoktan geçti bile…
militarizmden medet uman bir “özgürlük” …
bu tam bir oxymore durumudur. militarizm ve özgürlük…
hala etiketi siz yapıştırdınız diyo yaa çok komik 😀 anonim ne demeye çalışıyor bu ne anlıyor… okuyup düşünmeden yorum yapma arkadaşım, düşünebiliyorsan tabi
Ege’de tütün köylüsü,Giresun’da findik köylüsü, Adana’da pamuk köylüsü ne kadar özgürse veya fakirse Kürtler’de öyledir.İzmir’e gelin 50km ilerideki köyleri görün.Amerika Büyük Orta Dogu sinirlari icin gelip bölücülük tohumlarini icimize atti.Cok üzülüyorum cok.Yazik oldu!!!
Bitmis güzelim memleket.
Türkiye’de kendi kendine her etiketi istedigi gibi takabilen , milliyetçi-komünist, ergenekoncu-hümanist, kürt düsmani-demokrat, orducu-cumhuriyetçi insanlar gani. Bati taklitçiliginin bir sonucu da ne idügü belirsiz böyle sekilci , “ben yaptim oldu”cu inasnlarin ortaya çikmasidir. Esas sorun Kemalizmin, ordusuyla, ideolojisiyle, siyasetiyle, kurumlariyla, a’dan z’ye tasfiye geregi…aksi halde bu topraklarda hiçbir bir sey olmaz, igrençlikten baska…
Türk ordusunu savunan hümanist olabilir mi? diye soran şahıs senin ne olduğun belli… Gücünüze gidiyor di mi Türk ordusu! Bebek Katili Apo’nuzu hapse tıktı, sizin zulümlerinize de karşı geliyor diye! Savunuyoruz var mı diyeceğin!
Evet TSK “gücümüze gidiyor”, çünkü kemalist diktatörlügün bir araci olan bu ordu Türkiye halklarina, onlarin kültür, inanç ve kimliklerine düsman bir devsirme ordusu , isgal ordusu olarak ortaya çikmis, Kemal ve Ismet gibi önderleri zamaninda kendi halklarina bir iç sömürge gibi davranmis, daha sonra da ABD ve Nato’nun emrine girmis, 1993’ten sonra da Israil’in kuklasi ve masasi olmustur. Evet, TSK
bir isgal ordusudur, yabanci güçtür, 27 Nisan bildisinde bizzat
kendisinin altini çizdigi gibi halkin düsmanidir ve düsmani olarak kalacaktir. Evet göreceksiniz, demokratik yoldan TSK’yi
dagitacagiz, ilga edecegiz. Hafta sonlarini aliecek Israilli komutanlarla geçiren, ABD’nin emir kulu, eski Cercle d’Orient olan Büyük klüplerin, 5 yildizli otellerin Maslak golf klüplerinin
müdavimi, oyak patronu, Tüsiad beslemesi generallerle bizim isimiz olamaz, ayrica sizin ordunuz 30 yildir “bir avuç çapulcu” diye kendisin adlandirdigi PKK karsisinda hiçbir basari elde edememis, Israil ve ABD’nin istemleriyle davranmis, ne disa karsi ne de siddet hareketerine karsi hiçbir varlik gösteremezken ve süt dökmüs kedi gibi iken sadece ve sadece Türkiye halkina ve insanlarina karsi baski, iskence, faili meçhuller yapmakla kendini birsey zanneden kof kabadayi , somun pehlivani, yine orduculardan biri olan Süheyl Batum’un itiraf ettigi gibi kagittan kaplandir.
http://www.youtube.com/watch?v=aIbmFBIMqQU
”Türk ordusunu savunan hümanist olabilir mi? diye soran şahıs senin ne olduğun belli… Gücünüze gidiyor di mi Türk ordusu! Savunuyoruz var mı diyeceğin!’
Savun babam, devam et! Katiller bile savunmuyor artık sana ne oluyor????
http://www.youtube.com/watch?v=aIbmFBIMqQU
ayşe hanım,
sanki yazdıklarınız şaka gibi. gerçekten öyle düşünüyor olamazsınız değil mi?
Siz uzayda mi yasiyorsunuz allahaskina.
Sizin yasadiginiz ülkenin ordusu yok mu?
Bi tane ordusuz ülke gösterin,ya da onlarin ordusuna saldirin!!
Zaten bütün ordulara saldırıyoruz. Uzayda yaşasaydık oradaki ordulara da saldırırdık.
bütün orduların allah belasını versin…
ayrıca ülkelerde ki odular o ükenin egemenlerine hizmet için vardır. hani şimdi işyerlerinde özel güvenlik olur ya, ordularda o ülkenin sermayesinin özel güvenliğidir…
Bir tane ordusuz ülke gösteremiyoruz. Çünkü bir tane bile sermayesiz, egemensiz, sömürüsüz ülke yok.
yazida deniyor ki “bu müdahale, Kaddafi’ye karşı devrimin haklılığını fiilen ortadan kaldırmış bulunuyor.” bu ifadeyi dogru kabul edince gozumde, tepelerinden gecip hedeflerine bombalar yagdiran nato ucaklarini sevincle karsilayan, bombalar patladikca sevinc cigliklari atan bir libya halki canlaniyor. bu belirli bir kesim icin dogru olabilir, fakat baskiya isyan edenler sadece onlardan ibaret degil. yazidaki bu kesin ifade ile libyadaki kaddafi karsiti antiemperyalistlere haksizlik yapildigini dusunuyorum. en azindan su an icin..
Birazcik sol ideoloji, birazcik sol düsünce ve sosyalist hareket tarihi insanlara her olay hakkinda ne kadar komplike olursa olsun ahkam kesme hakkini veriyor Türkiye’de. Sol düsünce sihirli bilgi olarak kabul ediliyor. Bu da Kemalizm’in ilerlemeci paradigmasinin sonucu, solcular ilerleme teorisine inaniyorlar ve en ileri dolayisiyla en “dogru” düsünce sisteminin sol düsünce oldugunu iddia ederek bunu her kapiyi açan sihirli bir anahtar saniyorlar. Aslinda bu paradigma bastan basa yanlis olmakla kalmiyor, sol düsünce dünyada yasanan her olayda arkaik niteligini, madrabazligini, saçmaligini ortaya koyuyor. Bu Libya konusunda da böyle, Misir konusunda da, Tunus konusunda da. Örnegin Libya’daki asiretler gerçeginden söz edildi burada, somut bir gerçek oldugu için hiç ilgilenen olmadi, hamaset veya laf kalabaligi olsaydi ilgi en üst düzeye varirdi.
evet gençler bizim kosta rika’da ordumuz yok. bol muhabbet, bol neşe ve güzel vakit geçirmek için bekleriz buyrun kosta rika’ya. misfirperver halkımızın kapısı hepinize açık.
”Siz uzayda mi yasiyorsunuz allahaskina.
Sizin yasadiginiz ülkenin ordusu yok mu?
Bi tane ordusuz ülke gösterin,ya da onlarin ordusuna saldirin!!”
Biz uzayda yaşıyoruz ayşo bacım! Ama beynimiz çok şükür yerçekimine kafa tutuyor, başımızda öylece. Seninki nerede bilmiyorum ama ordu ve ülke kavramları bile buram bıuram ulusalcılık kokar heleki birde bunu savunuyorsanız yazık diyorum yazıkki ne ordunun ne devletin haksızlıklarından haberdar değilsin. Gel birde Batmanda dört gün yaşa heval, ülkenide devletinide görürsün yakından. Orduevinde oturup 50 kuruşa en babasından bir dilim pasta yiyerek kaföründe 1 liraya fön çektirerek ülke ordu savunması olmaz, reddediyorum! Ölünceye dek reddedeceğim!!! Ülkende ordunda senin olsun milliyetçi konformistlik sizin olsun!!! Hiçbirinizi kabul etmiyorum!!!!!
ahmet kostarika ben gelmeye gönüllüyüm heval bir gün orda buluşmak dileğiyle.
eskiden ordunun fatsası vardı, onu severdik şimdi oda yok…
daha orduyu nasıl sevelim…
ayşe hanım,
biliyorum hanım demem zorunuza gidiyor çünkü tayyip kadın demiyor özellikle hanım diyor, ama sanada ayşe hanım yerine ayşe kadın dersem fasulye ismi oluyor, o nedenle hanım diyorum kusura kalma…
bir kadına militarizmi hiç yakıştıramıyorum…
nedense kadın bende barış çağrıştırıyor…
hayloooo Fatsa kıymetliydi sahiden terzi fikret yoldaş önemli birisiydi sayesinde sevdik bağırımıza bastık dediğin gibi. Ama çok eskilerdemi kaldı nedir artık ordunun osu allerji yapıyor bünyede. Ağırıma gidiyor. Kadınlar çiçek gibidir ne güzel dedin barışın sembolüdür güzelliğin sembolüdür kadınlar resmi ideoloji bile ‘ve kadınlar bizim kadınlarımızı’ kıymetle anar. Ayşo bacı hanfendi bendede eril bir duruş izlenimi bırakıyor yazık hiç aşık olunmamış kadının hali ne üzücü
yukardaki yorumlardan bazı alıntılar:
ayşo bacım
fasulye
hiç aşık olunmamış kadın
bir kadına militarizmi hiç yakıştıramıyorum
Ayse Terelli’nin görüşüne katılmıyorum ama hakkında yaptığınız içten içe seksizm ve cinsel ayrımcılık kokan yakıştırmalar ve yorumlar inanın o insanın görüşleriyle kıyaslanmayacak derecede mide bulandırıcı.
yücel bey kardeşim,
kadına militarizmi yakıştırmamanın kadın barış çağrıştırıyor demenin seksle ne alakası var, sanırım bu benzetmeyi yapabilmekte marifet yani herşeyi sekse yorabiliyorsunuz.
fasulyeye gelince tayyibin hanım demesine atfen ayşe ismiyle bir leşince kadın ayşe kadın diye bir fasulye var. espriyle tayyibe atıfta bulunduk o kadar.
ayşe hanıma bir hakaret söz konusu değil. ancak görüşleri çok erkeksi. oda ayrı mesele…
kaldı ki o kadın olduğu için onu eleştirmemek kadına yapılan ayrımcılığın kendisidir.
karakarganın söylediklerini ise bende biraz gereksiz sertlikte buldum…
selamlar yücel bey umarım yanlış anlamanıza bir açıklık getirmiş oldum…
selamlar…
ayrıca kadın konusundaki duyarlılığınız ise takdire şayan…
selamlar. ilk mesajımda ‘seksizm ve cinsel ayrımcılık’ demişim yanlış olmuş, ikisi de aynı anlama geliyor, yani argo anlamında seksle alakası yok. demek istediğim bir konu tartışılırken cinsiyetin ön plana çıkarılması ya da herhangi bir şekilde dile getirilmesi bana kötü niyetli bir davranışmış gibi geliyor, ayrıca hiç gerek de yok. fikirlerin cinsiyeti yok biliyorsunuz. kadına militarizmi yakıştırmama lafını ben daha çok erkeğe militarizmi yakıştırma olarak algıladım, ki gayet de o anlam çıkıyor o laftan, zira kadına ya da erkeğe değil insana yakışmaz militarizm. sözün özü cinsiyet farkları bu tarz tartışmalarda değinilecek son şeydir bence, hatta hiç üstünde durulmaması gereken birşey…
ilk mesajımda mide bulandırıcı lafını kullanmışım o anlık sinirle, biraz ağır olmuş, kusura bakmayın.
evet dediğiniz gibide düşünülebilir ancak toplumsal rolller gereği savaş eril bir şey erkeksi birşey yani. yoksa elbette militarizmin kadın erkek farkı olmaz. kaldıki ayşe hanımla olanda kdınlık konusunun açılması birazda hani erkekler askerlik mecburi, militarizme bulaşıyor bir şekildedee, hiç öyle bir durum yokken kadının orducu yaklaşımı garip değil mi sizcede…
Yucel, ben Ayşe Terelinin bir kadın yorumcu olduğuna inanmadığım için öylesi bir dil kullandım gırgır geçtim diyelim. Bu sitede çoğuna yaptığımız gibi. Dediklerin doğru ama dediğim gibi kadın duyarlılığı olmayan bir söylemi var bilmiyorum buda cinsiyetçi bir yaklaşımmı oldu dahamı beter etdim: ) Sanıyorum hayloooda öyle düşündüğü için biz tutturduk burdan bir dil gittik. haylooonun yazılarından takib ettiğim kadarıyla onunda kendiyle uğraşan kendini yenileyip geliştirmeye çalışan bir arkadaşım olduğunu biliyorum yani senin dediğin yorum haklı bir tutum ama sanıyorumki bizler için geçersiz. Ama dersenki yorumunuzdan bu çıkıyor ortaya onun için bir şey diyemem. Bizim niyetimiz ortada çünkü. Sitedeki yorumlarımızı tümden takib edenler espri alay… gibi tonlarıda algılar sanıyorum. Cinsiyetçilikle mücadele etmeye çalışırken bununla itham edilmek elbette üzücü. Elbette yer yer bizlerinde oluyordur cinsiyetçi cümleleri ama uğraşıyoruz dediğim gibi. Selamlar
Vicdani redle ilgili oyun yazmış bir kadın arkadaşımız var. Gruptaki bir çok kişi senin ne derdin var askere gitmiyosunki gibi birşeyler söylemişti ve bu konuda rahatlıkla en çok tartışan kişinin ben olduğumu söyleyebilirim. Sonuç: o cümleleri eden erkek arkadaşların çoğu askerlik yaptı döndüler ve gruptan elelrini eteklerini çektiler. Oyun yazan arkadaşımız hala böyle duyarlı işler yapıyor. Yani dediğin gibi militarizmin kadın vede erkek olmakla bir ilgisi yok. Antimilitarizminde öyle. Bizlerde aksini söylüyor değiliz.
yani ayşo bacının kadın olduğuna inanmadığım için aşık olunmamış kadın lafını ettim. değiştireyim, aşık olunmamış insanın diyeyim, yanlış anlaşılmak istemem tüm bu yorumlarımın altında benim ayşe terelin bu siteye düzenli aralıklarla yazan tayfadan biri olduğuna inanıyorum. isbatlayamam elbette ama bu yorumlarda bu inancımdan ötürü çıktı ortaya. yani ayşe yorumcusu kadın olmadığı için aşık olunmamış kadında olması mümkün değil.
karakarga son yorumuna katılıyorum. bende öyle hissettim ama yinede ayşeyle ilgili değil, yücel arkadaşın yorumladığı konu önemli ona dair açıklama yapmış olduk…
ayrıca bana ettiğin laflarada çok sevindim…
sendejî öylesin:))
Dünya istiyorum hayatımızı bir bütün olup kuracagımız sevgi saygının oldugu hayata dair güzelige karsı bütün kararlarını kendimizin vercegi geçmiş tarihin acılarından kurtulup daha özgür daha dayanısmacı bir dünya istiyorum .arkadaslar ordusuz dünya olur mu? ordularıda yaratan insanlardır.onu da biz anarşistler kaldıracagız.Mutlu kavgasız dünyamız için
Konu devrimden açılmışken nerelere gelmiş tartışma , anlaşılır gibi değil . Zamanı dar olanlar için bu gidişata bir yön vermek belki doğru olabilir???
sizin zaman dar herhalde arasıra gözüküyorsunuz. siz bir yön verin…
Hayloo… ben nasıl yön vereyim. Evet zamanım kısıtlı şu sıra ama arkadaşlar kendilerine hakim olsalar iyi olur.
hocam size demedim, iklil adıyla yazan kişiye dedim…
yoksa kısıtlama yapın falan demiyorum.
öbür yazıdaki tartışmadaki küfürler ise, sinirlenin içindeki maganda dışarı çıkıyor…
ama tabi gerçekten konu tartışmak bizim için zihin açıcı olur. ama gelin görün ki …
bizim orada bir hikaye vardır. adamın biri ormanda ayıyla kapışır, ayı adamı telef eder…
adam artık ayıdan o kadar korkmuş ve olaydan o kadar etkilenmiştir ki, köyden kim ne konu konuşursa konuşsun o arada bir: “ayı mı? off çok güçlü bir hayvan” der, durur.
bu sitede bir kısmı ergenekon, öbürü akp…
b,z de iktidar der dururuz ve tartışmalar 3-5 yorum sonra yazıdaki konudan ayının güçlülüğüne geçer…
Sol-liberaller ve açıktan-AKP’liler, “kelle avcısı” Orhan Pamuk’un imajını kurtarma derdinde:
http://haber.sol.org.tr/medya/liberaller-ve-gericiler-yine-pamukta-birlesti-haberi-64045
TKP ve onun profösyonel teorisyen kadroları; aylardır “bıyıksız sakallıların”, “CIA ajanlarının”, “sol liberallerin”, “çabulcuların”, “çetecilerin”, “teröristlerin”; kısacası Esad rejimine karşı olanların kellesini istemekte, Baas’ın -Rusya ve İran devletlerinin devam eden açık silahlı desteğiyle- ayaklanmayı işkenceler ve toplu katliamlarla ezmesi ve her türlü muhalefeti ortadan kaldırmasını savunmaktadır. Bu, onların Orhan Pamuk türü “aydınlarla” tersten ne kadar benzeştiğini ortaya koyuyor.
Doğru olan; uluslararası “muhalif” siyaset teknokratlarına ve askeri bürokrasiye, el-kaide ve kısmen körfez destekli cihatçılara ve Baas rejimine karşı Suriye halkının Gerçek Özgür Suriye idealinin yanında durmaktır. İşte o zaman “dış müdahale” fikrine karşı samimi bir tutum alınabilir.
“Doğru olan; uluslararası ‘muhalif’ siyaset teknokratlarına ve askeri bürokrasiye, el-kaide ve kısmen körfez destekli cihatçılara ve Baas rejimine karşı Suriye halkının Gerçek Özgür Suriye idealinin yanında durmaktır. İşte o zaman ‘dış müdahale’ fikrine karşı samimi bir tutum alınabilir.”
Bahsettiğiniz tutum Suriye’de yaşayan ve orada mücade eden ilerici-demokratik muhalefet kesimleri (DDUKK, PYD vs.) için doğru bir tutumdur. Ancak bizlerin, yani Türkiye’de mücadele etmekte olanların birinci önceliği, pro-emperyalist savaş aygıtını (özellikle AKP’nin yıkıcı, müdahaleye zemin hazırlayıcı ve savaş çığırtkanı faaliyetlerini) geriletmek olmalıdır. Aksi takdirde Türk-egemenleriyle, istemeden de olsa yan yana düşmüş olursunuz. AKP ve emperyalizm tarafından desteklenen “katliam mangaları” yüzünden maalesef Suriye halkının büyük bir bölümü şu anda Esad rejimini “ehven-i şer” olarak kabul etmektedir. Bu yüzden bu pro-emperyalist savaş aygıtının geriletilmesi aynı zamanda Suriye’de gerçek bir kitle muhalefetinin daha da gelişmesinin önünü açacaktır. Olaya bu açıdan da bakmak gereklidir.
Tam tersi açıdan da bakarsak, Türkiye’de Suriye’ye müdahaleye karşı çıkan bir çok sol örgütün, savaş karşıtlığını gerçek anlamda “Esadçı” bir kaygıyla yaptığını görüyoruz. Suriye ordusunun operasyonlarını fanatik bir tonda destekleyen mi ararsın, üç haberinden birini SANA’dan alan mı, “Arap Baharı”na soytarılık diyen mi? Bu yapıların tek derdi; Rusya, İran, Çin, Venezuella gibi yükselen emperyalist devletler, Suriye devletine her türlü “meşru” desteği sağlarken, sınır komşusu ülkelerin kapılarını mültecilere kapatması ve muhalif grupların bütün silah sevkiyatının kesilerek askeri yollardan ezilebilmesi; sonuçta Esad güçlerinin ülkenin mutlak hakimi haline gelmesi…
Bu çizgiye “anti-emperyalist” olarak görmek ve “savaş karşıtlığı” gerekçesi ile ödün vermek, pro-emperalistleri geriletmek falan değil, düpedüz Baasla dayanışmak demek olacaktır. Savaş karşıtı olmanın ötesinde; Suriye halkıyla ve Ortadoğu halklarının anti-monarşist ve anti-otokratik mücadeleleriyle dayanışma gösteren bağımsız bir bakış açısı geliştirilmelidir.
Ayrıca Esad rejimi kendi içinde ciddi bir çözülme yaşamaya da başlamıştır, ancak rejim düştükten sonra iç savaşın “muhalif grupların” kendi arasında daha da sertleşeceği ve tabandaki baas dinamiklerinin de varolmaya devam edeceği(Libya örneği unutulmamalıdır) göz önünde bulundurulmalıdır. Suriye’de daha şimdiden güçlü devletlerin hegemonya savaşına dönüşmüş olan ve çoğu siyasi unsurun arkalarındaki güçlü devletlere göre anıldığı bir ortamın da, halkın öz-insiyatifini engellediği doğrudur. Bu yüzden, sosyal ilerlemenin önünü açacak uzlaşmalar için de çabalanması gerekiyor.
Esad rejimi desteklenmelidir. Çünkü (şu an Şam’daki son saldırıdan da görüleceği üzere) rejimin yıkılacağı kesindir ve emperyalist destekli muhalif teröristlere karşı ömrü mümkün olduğunca uzatılmalıdır.
* Türkiye’de savaşa (dış müdahaleye) karşı çıkan sol örgütlerin “Esadçılığı” (?) beni ilgilendirmiyor, benim emperyalist-müdahaleye karşı çıkmak için kendimce nedenlerim var (daha önceki yorumumda kısaca bahsettim). Ayrıca bütün bu örgütleri “Esad sevicisi” ilan etmek doğru olmayacaktır; bu daha çok AKP-Cemaat medyasının, sol-liberallerin ve/veya DSİP’lilerin her zamanki kara çalma politikasıdır.
* ABD-İsrail bloğunun politikası bellidir; basitçe özetleyecek olursak, İran-Irak-Suriye-Hizbullah(Lübnan)-Filistin cephesinin kilit taşını oluşturan Suriye’yi ekarte ederek hem İran’ı kuşatma politikasında yol almak hem de Lübnan-Hizbullahı ile Filistin’deki örgütlerin arkasındaki Suriye desteğini yok ederek Siyonist yayılmacılığın elini rahatlatmak, bunun için gerekirse bölgedeki müslüman nüfuslu bütün ülkeleri kana bulayacak bir savaşı göze almak… Tek başına bu bile, emperyalist-müdahaleye karşı çıkmak için yeterli bir gerekçedir. Onların (ve Türkiye ile Körfez ülkelerinin) desteklediği ÖSO lejyonerlerinin herhangi bir özgürleştirici-muhteva taşıyan programı yoktur. Bu gerçekleri teslim etmek “Esadçılık” değildir.
* Rusya, Çin, İran vb. emperyalist ülkelerin de Esad rejimini canhıraş destekledikleri apaçık doğrudur. Esas önemli nokta ise, o ülkelerdeki devlet aygıtını geriletme görevinin, o ülkelerde yaşayan, o ülkelerde mücadele yürüten devrimcilere (veya en genel tanımıyla “sola”) ait olduğudur. Siz ABD-İsrail bloğuna dahil (veya müttefik) bir ülkede (mesela Türkiye’de) yaşıyor ve savaşın karşı cephesindeki ülkelere saldırıyorsanız, ister istemez kendi yaşadığınız ülkenin egemenleriyle yan yana düşmüş olursunuz. Gün Zileli’nin “Yenilgicilik!” başlıklı yazısı bu konuda çok aydınlatıcıdır. Tekrar olacak ama, Türkiye’de mücadele yürüten devrimcilerin bu konudaki asıl görevi, Türk-egemenlerinin savaş politikasını geriletmektir.
* Bütün bunlar, Ortadoğu halklarının uyanışına ve bölgede özinisiyatife dayalı bir toplumsal devrim fikrine karşı olduğumuz anlamına gelmez (ki ÖSO’cu lejyonerlerin ve Libya’daki lejyonerlerin insanlık dışı faaliyetleriyle; Tunus ve Mısır’daki demokratik halk hareketlerini birbirinden ayrı değerlendirmek sanırım en doğru tutum olacaktır. Konu hakkında iyi bir dosya: http://www.yarinlar.net/sayi-37-mayis-2012/ ) Suriye özelinde ise, desteklenecek muhalif arıyorsanız, bunlar kiralık katil gibi hareket eden ÖSO/SUK zevatı olmamalı; gücünü halk inisiyatifinden alan DDUKK ve PYD gibi demokrat/ilerici/özgürlükçü muhalifler olmalıdır.
Suriye’de emperyalist-müdahaleye zemin hazırlama faaliyetlerinin en yeni halkası:
http://www.globalresearch.ca/the-syria-chemical-weapons-saga-the-staging-of-a-us-nato-sponsored-humanitarian-disaster/5315273
-Bazı sol örgütlerin Baas güçlerinden yana tutum alması Esad’a cinsel istek duymalarıyla ilgili değildir. Bunu somut ideolojik gerekçeleri vardır:
1-Baas’ın ve Arap milliyetçiliğin tarihteki sol kökeni.
2-İşçilik ve Köylülüğün Suriye Anayasasında tanımlanmış olması ve mecliste yarı-yarıya temsil hakkı verilmiş olması.
3-Suriye’nin yıllarca p/c ya da pkk gibi bazı silahlı gruplar için sığınak görevi görmesi.
4-Suriye’nin İsrail devletiyle Golan Tepeleri sebebiyle olan düşmanlığı ve 2006 direnişin başarıya ulaşmasını sağlayan Lübnan Hizbullah’ına destek vermesi…
Burada tabi babadan oğula geçen devlet başkanlığı sisteminin sorgulanamaz olması ya da devlet başkanının meclisi iki aylığına kapatma yetkisi olması çok önemsenmiyor.
Rejimin İsrail için yine de istikrarlı bir komşu olduğu, Türkiye’yle kısa süre öncesine kadar istikrarlı ilişkileri olduğu, birinci körfez savaşına desteği vb. de.
– ÖSO merkezileşmiş tek bir organı değil, çok sayıda silahlı müfrezenin toplamını ifade eder. Öte yandan iç muhalefette önemli yeri olan ÖSO/YKK temsiliyeti kendisini uluslararası güç dengelerine dayandırmış sorunlu bir noktadadır. Ancak PYD/DDUKK’nın da gücünü tamamen halktan aldığı ya da almak istediği tartışmalıdır.
Suriye’de geçen olayları gerçekten anlayacaksak, kanımca önce bir Suriyeli gibi düşünmek daha sağlıklı olabilir.
Daha önce de dediğim gibi Türkiyeli sol örgütlerin “Esadçılığı” (!) beni ilgilendirmiyor, OBJEKTİF olarak doğru bir tutum içindeler. Eğer Suriye’de, İran’da, Rusya’da vb. bir ülkede “Esadçılık” yapsalardı işte bu yanlış olurdu. ÖSO’nun niteliği ise defalarca kez ispatlanmıştır.
“ÖSO merkezileşmiş tek bir organı değil, çok sayıda silahlı müfrezenin toplamını ifade eder. Öte yandan iç muhalefette önemli yeri olan ÖSO/YKK temsiliyeti kendisini uluslararası güç dengelerine dayandırmış sorunlu bir noktadadır. Ancak PYD/DDUKK’nın da gücünü tamamen halktan aldığı ya da almak istediği tartışmalıdır.” demişsiniz.
Tabii ki %100 oranında özinisiyatife dayanan bir örgüt yoktur. Ben sadece ÖSO çeteleriyle (bunlara “çete” demekte sakınca görmüyorum), sol-demokratik muhalefet kesimleri arasında bir kıyaslama yaparak kimin daha çok halk inisiyatifine dayalı olduğunu söylemek istedim.
Senin mezhepci katillerinle mucadele ettikleri icin mi cete oldular eset ve est in mezhepci yandaslari katildir, insanlik suclusudurlar, hesap verecekler. Zaten yalaka ruhlusunuz sizi kesen kemalistlere bile yalakalik yaptiniz . Ilerde neye yalakalik yapacaginiz belli olmaz