Devrimciler ve Üslup (Sadık Varer)

Dilinizin ayarını bozarak en iyi dostlarınızdan bile düşman yaratabilirsiniz. Uygun koşullarda kötü bir üslup kullanarak ilişkileri gerebilir ve gerilimli anlarda provoke edici bir dille çatışmaları başlatabilirsiniz…
Devrimciler dünyasında ideolojik mücadele kaçınılmazdır; kaynağını, hayatın çelişkiyi kaçınılmaz kıldığı gerçeğinden alan bir doğrudur bu. Doğru olmayan ise ‘devrimin çocukları’ arasında yaşanan ideolojik mücadeledeki üslup bozukluğu yüzünden devrimcilerin birbirlerini ideolojik ve siyasi muarızlar şeklinde ‘konumlandırmaya’ başlamalarıdır.

Mesele budur; kendilerini doğruluğuna inandıkları yol ve yöntemlerle ifade eden devrimcilerin kaygı verici bir bölümü hesapsızca kullanılan revizyonist, oportünist, reformist, pasifist, goşist, teslimiyetçi ve benzeri kavramlarla birbirlerini ‘karşıt’ haline getirme ‘becerilerini’ başarı hanesine yazmakta herhangi bir sakınca görmüyorlar.

Sanırım bu durum en çok da yerli yersiz kullanılan söz konusu kavramlarla birbirlerini ‘muarız’ haline getirmeyi ‘başaran’ devrimcileri hiç bir ayrım yapmaksızın sırasıyla yok etmeye ‘yeminli’ olan sermayeyi mutlu etmektedir.

Bu dışlayıcı, ötekileştirici ve giderek de düşmanlaştırıcı üslubu nereden öğrendik sorusunun yanıtını ortak tarihsel geçmişimizde aramamız lazım. Tarihimizin her sayfasında bolca ve hoyratça kullanılmış revizyonist, oportünist, reformist, goşist ya da teslimiyetçi benzeri kavramlara rastlarız. Kuşkusuz bu konuda Moskova – Pekin merkezli ideolojik ‘mücadele’nin uluslararası devrimci hareketteki tezahürü özel bir yere sahiptir. Ne var ki bugün, vakti zamanında ‘en komünist’ sayılan ve düşmanca kurulan saldırgan bir dille birbirlerini tarihten silmeye çalışan o ‘model partiler’in aynı ‘makus kaderi’ paylaştıklarını görebiliyoruz. Artık şu gerçeğin teslim edilmesi gerekiyor; geçmişte yaşananlara dostlar arasındaki ideolojik mücadele falan denilemez; yaşananlar, adı konulmamış bir ‘ideolojik savaş’tı ve o ‘savaş’ uluslararası sermaye güçlerine değil, emek güçlerine zarar vermiştir…

Bir işe yarar mı bilinmez ya, üslup meselesinde kendimde gerçekleştirdiğim değişimi paylaşmak istiyorum:

On bir yılı aşan tutsaklığı yüzlerce devrimci ile birlikte yaşadım. Herkesten farklı olduklarına ve ‘tek doğru’ çizgiyi savunduklarına inanan pek çok devrimci ile birlikte yıllarca ve gün yirmi dört saat aynı koğuşlarda kaldık. Devrimci hareketin ortalama kadrolarını ve önderlerini yakından tanıdım. Tanıdığım ve kendilerini Marksist, Leninist, Troçkist ve Anarşist olarak tanımlayan bu devrimcilerin çoğunun içtenlikle özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi ortak değerlerimizi savunduklarını, kapitalizmi tasfiye edip emeğin ve insanlığın özgür geleceğini kurmak için mücadele bahsinde ‘imanlı’ olduklarını gördüm. Amacımız ortaktı, amaca ulaşmada izlenmesi gereken yol yordam konusunda ise farklılıklarımız vardı. Velhasıl, aramızdaki fark dil farkı değil, şive farkıydı. Onları, farklılıklarımıza rağmen kardeş saymaya başladım. Ve zamanla bu kardeşlerimle süren yazılı ve sözlü tartışmalarda revizyonist, oportünist, reformist ya da teslimiyetçi benzeri kavramları kullanmadan önce onlarca kez düşünmek gerektiğini öğrendim… Evet; öğrenilebilir, öneriyorum!

Şurası açık ki, sömürü, iktidar ve istismar biçimlerinin bütününü ortadan kaldırıp emeğe ve insanlığa yakışan özgürlükçü bir düzen kurmak amacıyla aklı erdiğince ve de elinden geldiğince mücadele eden devrimcilerin birbirleriyle tartışırken kullandıkları dile özen göstermeleri keyfiyet değil zorunluluktur. Devrimcilerin dünyasındaki ideolojik mücadele, devrim kardeşliğinin derin anlamı göz ardı edilmeden sürdürülmelidir; ancak böylece farklılıklarımıza rağmen ortak amacımızı gerçekleştirebilmemiz açısından elzem olan devrimci cephe ve enternasyonal birlik için uygun bir ideolojik kültür oluşturabiliriz…

Sadık Varer

(*) Fotograf: Alexandra Kollontai

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

Comments are closed.