Devrimci, Sorumlu Olandır
İnsanlar ne kadar yükseğe çıkarlarsa aşağıdaki gerçek hayatın ve insanların sesini o kadar duymaz olurlar.
Bu yüzden, özgürlüklerden yana olduğunu söyleyen iki partinin, CHP ve HDP’nin en tepelerdeki yöneticilerinin bugün özgürlük mücadelesi için zorunlu olanı yapıp ittifaka gitmeleri, AKP diktatörlüğüne karşı blok oluşturmaları çağrısına kulakları sağırdır. Doğal olarak, oy oranı çok daha yüksek olan CHP yönetimi, yüksekliğiyle orantılı olarak tamamen sağırdır. Böyle bir çağrıya yanıt bile vermemektedir. HDP yönetimi ise, CHP kadar “büyük” bir parti olmadığından, çağrıları biraz olsun duymakta ve cevap vermektedir ama o da duyabildiği kadarıyla çağrıyı yanlış duymakta (ya da yanlış duymuş gibi yapmakta), dolayısıyla çağrıya verdiği cevap da yanlış olmaktadır.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş T24’te Hakan Aksay’ın kendisiyle yaptığı röportajda, Aksay’ın, “bu arada seçim ittifakları arasında CHP’yi saymadınız” sorusuna, “saymadım, çünkü şu anda böyle bir seçenek gündemde değil” cevabını vermiş ve gerekçelerini şöyle özetlemiştir:
“Son yerel seçim sürecinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde CHP’yle ortak aday çıkarmayı denedik. Ama o dönem CHP bize ‘vebalı’ gibi davrandı…
“Cumhurbaşkanlığı için ortak aday göstererek 2015 genel seçimlerine birlikte girebilmenin ortak zeminini yaratalım. Bu illaki bizim adayımız olmak zorunda değil, sizin göstereceğiniz ve asgari ilkelere sadık kalacak bir aday olması durumunda, biz açıkça sizin adayınız için çalışacağız…
“Çok yüksek bir oy oranı çıkarmalıyız ki, kazanamasak bile 2015 seçimleri için CHP ve HDP olarak iktidara karşı güçlü bir ortak alternatif çıkarmış olabilelim. Ve biz birlikte 2015’te AKP’yi devirebiliriz, özgürlükçü bir iktidar kurabiliriz…” dedik, CHP, bu öneriyi de reddetti.
“Böyle bir partiyle beraber yürüyemeyiz. 2015 seçimlerine yönelik olarak da bir ittifak çıkmaz. Bu arada oyalanarak ve seçmenin de kafasını karıştırarak zaman kaybetmek istemedik.”
Demirtaş, CHP yönetiminin, yerel seçimlerde ve Cumhurbaşkanı seçimlerinde, HDP’nin ittifak çağrısını reddetmesini eleştirirken son derece haklıdır. Ne var ki, geçmişte CHP’nin ittifak çağrısını iki kere reddetmiş olmasından hareketle genel seçimler için ittifak çağrısı yapmayı “seçmenin kafasını karıştırarak zaman kaybetmek” olarak değerlendirmesi kesinlikle mantık dışıdır.
Eğer bu iki partinin AKP diktatörlüğüne karşı ittifak yapması objektif olarak mantıkiyse, üçüncü kez aynı çağrıyı yapmak neden yanlış olsun ve neden seçmenin kafasını karıştırsın? Tam tersine. Seçmenin kafasını karıştıracak olan şey, geçmişte iki kez ittifak çağrısı yapılmışken bu kez yapmamış olmaktır. Objektif olarak doğru olan durum ortadan kalkmadığına göre, devrimci sorumluluğa sahip olan bir parti ısrarla aynı çağrıyı yapmalıdır, yapmak zorundadır. Bu çağrıyı yapmadığı zaman bu, CHP yönetiminin yanlış çizgisini onaylamak, neredeyse ona hak vermek anlamına gelmemekte midir? Sen çağrını yaparsın, eğer karşı taraf reddederse o zaman insanlara, hatta CHP seçmenine de döner şunu dersin: “Bakın bu parti, özgürlük mücadelesi için gereken adımı atmıyor, biz geçmişte iki kez reddedilmemize rağmen, bütün iyi niyetimizle yapılması gereken ittifak için çağrıda bulunduğumuz halde, CHP bir kez daha sorumsuz davranarak çağrımızı reddetti. Bu durumda bize seçimlere bağımsız girmekten başka bir seçenek kalmıyor.” HDP seçmeninin de, halihazırda HDP seçmeni olmayıp böyle bir ittifakı özleyen insanların da netleşmesini ve HDP’yi tüm güçleriyle desteklemelerini sağlayacak tutum budur. HDP yönetimi, bu tutumu takınmayarak, haydi kendi seçmenini demeyelim ama HDP’ye karşı hiç de olumsuz bir tavrı olmayan kendisi dışındaki çok önemli bir potansiyeli, bir seçmen kitlesini, HDP’ye oy vermek konusunda kararsızlığa sürüklemekte, kafasını karıştırmaktadır.
Hele hele şu “zaman kaybetme” argümanı iyice saçmadır. CHP’ye ittifak çağrısı yapmak zamanla değil, niyetle ilgili bir konudur. Çağrıyı bir günde yaparsınız ve belki cevabınızı aynı gün içinde ya da en geç ertesi gün alırsınız. Bu nasıl bir “zaman kaybı” oluyor ki? Veya CHP sizi de duymazlıktan gelir, hiç cevap vermez. İyi ya, her iki halde de, yani CHP’nin (ilk iki deneyden yola çıkarak söyleyecek olursak) muhtemel red cevabı halinde de, hiç cevap vermemesi halinde de siz sorumlu davranmış ve görevini yapmış bir partinin vicdan huzuruyla çalışmalarınızı sürdürürsünüz. Böylece, böyle bir ittifaka umutla bakan insanları kazanmış, hatta onların CHP’den umut bekleyip “zaman kaybetmemesini” sağlamış olursunuz.
Aynı noktayı, HDP’yi tüm gücüyle destekleyen ama eleştirelliği elden bırakmayan Demir Küçükaydın da belirtmişti. Özetle söyleyecek olursak, “sen çağrını yap, karşı taraf reddetsin. Bu çağrıyı yapmadan neden baştan bağımsız gireceğini ilan ediyor, böylece CHP’yi teşhir etme şansını elinden kaçırıyorsun ki” anlamına gelecek bir eleştiri yapmıştı. Kısaca belirtecek olursak, HDP’nin yaptığı, seçimlere ittifaksız ve kendi adına girecek bir partinin taktikleri açısından bile yanlıştır.
Kaldı ki, benim önemle üzerinde durmak istediğim nokta, kendini devrimcilerin partisi olarak ilan eden ve soldan destek bekleyen HDP’nin hiç de devrimci sorumlulukla davranmadığıdır. Eğer sen özgürlüklerin değerini biliyorsan ve politikalarını belirleyen şey gerçekten diktatörlüğe karşı bütün güçleri seferber etmekse, en umutsuz durumdaki güçlere bile çağrı yapmak, onları özgürlük mücadelesi saflarında ortak mücadeleye seferber etmeye çalışmak zorundasın. Böyle bir görevi, “seçmenin kafasını karıştırmak” veya “zaman kaybetmek” gibi sudan bahanelerle geçiştirmeye çalışmak, sorumlu davranan devrimcinin değil, kısa vadeli hesaplar peşinde koşan fırsatçı politikacının tutumudur.
Bırakın bunları yapmayı, Selahattin Demirtaş, şu sözlerle CHP’yi MHP’yle işbirliğine teşvik etmektedir: “CHP’nin de tıpkı yerel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi, belki yine MHP ile ittifakı denemesi mümkündür.”
Kısacası Demirtaş, CHP, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi bu seçimde de MHP ile ittifak yapsa neredeyse zil takıp oynayacaktır. Neden? Çünkü o zaman, sol seçmen kitlesi, hatta CHP’nin tabanından önemli bir kitle CHP’den kopup HDP’ye oy verecektir. CHP’nin MHP ile işbirliğini yapmasını AKP de ister. Çünkü o zaman MHP tabanından da önemli bir kesim AKP’ye kayacaktır.
Bunu arzu etmek midir devrimci sorumluluk?
Gün Zileli
26 Şubat 2015
http://haber.sol.org.tr/turkiye/merdan-yanardag-hileyle-rejim-degismez-108739
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/tunc-sipahi/sosyalistlerin-secimlerle-ve-ittifaklarla-imtihani-108736
http://ilerihaber.org/yazarlar/ender-helvacioglu/dogmamis-cocuga-don-bicmek/865/
Demir Küçükaydın’ın bu yazısı Duyuru bölümünde yayınlanmıştır.
yahu gün zileli sen tatava yapma bas geç retoriğiyle yerel seçimlerde mhp’ye oy istemiş adamsın. şimdi hdp’nin barajı geçecek olması mı seni rahatsız eder oldu? genel seçimde akp’nin gitme ihtimali zaten yok. bu seçimin solcular açısından tek anlamı hdp’nin barajı geçerek 70 vekille meclise girecek olmasıdır. neden rahatsız olursun anlamak mümkün değil. yazılarının altına yapıştırılan tkp linklerini okuya okuya ulusalcı stalinistlerin yörüngesine girdin iyice.
Selam Gun
Iyi de butun elestirilerinde hakli oldugunu varsaysak bile sende devrimci sorumluluk gosterip arzu ettigimiz boy le bir secim ittifaki gerceklesmezse kosulsuz HDP yi desteklemek gerekir diyemiyorsun , ustelik bir anarsist olarak bir devlet partisi CHP île b butun ezilenlerin partisi oldugunu programinin merkezine koyan HDP yi ayni neredeyse ayni kefeye koymak tam bir devrimci sorumsuzluk ornegi degilse nedir? Sen bari yapma! Ayrica Chp-HDP ittifakinin da MHP yi %20 lere cikaracagi riskinden kimse nedense bahsetmiyor. AKP yi en cok zora sokan rakam HDP nin %10 barajini asmasidir ki sizin gibi kararsiz devrimcilerin HDP ye kararli destegi bu isin basarisini garantiye alan en belirleyici etkenlerden biridir aksi durumda olasi bir baraji asamamanin en buyuk sorumlulari sizler olacaksiniz . En icten selamlarimla
Başlığı görünce heyecanlanmıştım. Niyeyse… Eyy HDP, eyy CHP duysanıza GZ’nin feryadını. Şu tarihi ittifakı yapın da kurtarın insanımızı AKP diktasından. Biz de destek verelim mi Gün ağabey. Kurumsal olarak değil de, bağımsız ulusalcılar olarak, elimizde bayraklarımızla tek tek. Sonra türk bayrağı taşıyoruz ve ulusalcıyız diye faşist damgası yiyip dayaktan geçirmesin bizi KöH mensupları. CHP sizin istediğinizde ittifak edeceğiniz, istediğinizde kemalist beyaz türkler diyerek küçümseyeceğiniz bir parti mi? Bu partiye destek veren ulusalcı düşünen insanları aptal mı sanıyorsunuz. İttifak yapsanız ne olacak. Hedeflediğimiz gelecek ortak mı ki?
Yerel seçimlerde AKP’ye karşı en güçlü aday kimse ona oy ver dedim. Bu aynı zamanda HDP’yi destekleme çağrısıydı da. Neden meseleyi çarpıtıyorsun arkadaş… Eğer bu politika uygulanmış olsaydı AKP bugün sahip olduğu belediyelerin yarısını kaybedecek ve muhalefet büyük bir moral üstünlük kazanmış olacaktı. ayrıca bu uygulanmış olsaydı, MHP’nin yerel seçimlerde aldığı oy yarısının altına düşecekti. Biraz matematik hesabın varsa bunu anlarsın.
selamlar, HDP’yi CHP ile aynı kefeye koymadığımın en iyi kanıtı bu yazıda devrimci sorumluluk çağrısını CHP’ye değil HDP’ye yapmamdır. Böyle bir ittifak olduğu takdirde MHP’nin oylarının %20’ye çıkacağı argümanı ise parlamentarist bir bakışın ürünüdür. Olaya salt seçim penceresinden bakmaktır. Böyle bir ittifakın toplumda yaratacağı özgürlükçü sinerjinin gücünü göremiyorsun. Böyle bir sinerji AKP’yi olduğu gibi MHP’yi de ezer geçer.
“Sizin gibi kararsız devrimciler” ibaresine güldüm. Başkalarını bilmem ama şu yaşadığımız konjönktürde en kararlı devrimciler, hiçbir seçim hesabına girmeden birleşin çağrısı yapanlardır. Öte yandan, seçimlerde son tahlilde HDP’ye oy ver çağrısı yapmayacağımı nereden biliyorsun?
HDP’nin barajı geçmesi için çaba harcamak, AKP’ye karşı olma iddiasındaki herkes için çok basit bir aritmetik hesap yani iz’an meselesidir.
İdrak ve iz’an sahibi CHP’liler ve kararsızlar bu yönde oy kullanırlarsa AKP daha büyük oy ve milletvekili kaybına uğrar.
‘devrimci sorumluluk’lar falan geldi, yine seçim mevzularında arz-ı endam ediverdi!
chp tarafından otuz üç kez daha reddedilse de inanmazsınız siz hdp’nin devrimciligine de, sorumluluğuna da.
durup durup hdp’ye ders vermenin, laf geçirmenin cazibesi gerçekten “dayanılmaz” olmalı ki, hala ciddi ciddi böyle “çağrılarda bulunabiliyorsunuz.
devrimci sorumluluğunuzu siz geciktiriyor olmayasınız sakın?! (“son tahlil” miş!…………….)
Şimdi akp yi zayıflatmak için yerelde ne kadar faşist varsa oy atıyoruz…chp yi hdp ye yamıyoruz bu devrimci sorumluluk oluyor…tabi tarihte ne olmuş ne bitmiş chp ne demiş ne yapmış ne katletmiş önemli değil…kürt sorunu açısından chp akp nin attığı adımları atar mı sittin sene atmaz ama önemli değil chp yi demokratik bir parti olarak görüyoruz mazerette şu taban maban falan fistan…ha bu arada anarşistiz sokak boykot falan desek bırakın bu işleri ne sokağı ne boykotu gücün ne haddini bil denilecek…ama politika işte…maalesef eşek kardeşlerimi böyle kandırıyorlar önüne havuç koy yük taşıt…yahu politika yapsam biraz ahlakım da olsa direk şunu derim SINIRSIZ DESTEK HDP YE…bunu bile diyemiyorlar chp de chp…
Gün,meseleyi anlamıyorsun bi türlü,yaslandın galiba ezberler ve sığ yaklaşımlarla işlerin rayına oturacağını sanıyorsun.esas mesele iktidar değil,muhalefettir,muhalefeti sarsmak ,senin gibi yaslı alışkanlıklardan ,Çocuksu tutumlardan vazgeçirmektir.iktidarı değiştirecek olan muhalefettir ve en önce değişmesi gereken de muhalefettir.hdp stratejisini bunun üzerine inşa etmiştir ve de doğru bir tutumdur.akp bu muhalefetin Kodlarını çözmüştür,o sebep ile muhalefet değişmeli ve değiştirilmelidir,Dolaylı olarak da AKP ezberlediği muhalefet dışında bir durumla karşılaşınca bocalayacaktır.muhalefetin değişmesi de CHP ile ittifaktan Geçmiyor,aksine bu ittifak muhalefet statükosunun devamına ve muhalefet sinerjisinin manüplasyonuna yol açmaz mı?sonuçta ittifak nuhun gemisini inşa etmeye benzemiyor! Syriza Paşalı gerileyerek bir ölçüde var oldu mesela,biraz düşün istersen.
Pasok
Pasok U gerileterek Önünü açmadığı mı ,syrıza
sosyal demokratlarla azınlık milliyetçilerinin ittifak yapmasını en önemli toplumsal ve siyasi mesele gibi sunan anarşizm şahaneymiş.
anarşinin bizzat kendisi cisimleşip aday olsa yine de seçimle işimiz yok. bu toplumun hiçbir kurumu, ilişkisi ve değeriyle işimiz yok. bize gerçek hayata bir şey sunmuyorsunuz diyenler dünyada sosyal demokratların bin kere iktidarını gördük, sol görünümlü ulusal hareketlerin elli kere zaferini gördük ne değişti? ama bir kere bile anarşiyi görmedik. anarşistler kendi hedefleri dışında her saçmalığı mecburen, kendileri güçsüz oldukları için destekliyorlar. sonra da biz niye güçsüzüz niye hedeflerimiz gerçekdışı diyorlar. çünkü o hedefler için mücadele etmiyorsun çünkü gücünü gereksiz şeylere harcıyorsun da ondan… gün zileli şahsında bir kere daha görüldü ki hiçbir entelektüel, hiçbir eski solcudan anarşist olmaz.
Bir konuyu tam anlamıyorum genel seçim özelinde CHP-HDP seçim ittifakının somut ifadesi ne olurdu? HDP’lilerin CHP listelerinden seçime girmesi mi? Yerelliğe bağlı olarak bazı yerlerde bir partinin diğeri lehine kendi adayını geri çekmesi mi?
Yerel seçim ve CB seçimleri tek kazananlı olduğu için tek adayda birleşme baskısı çok yüksekti. Bu seçimde o kadar değil. Şimdilik görünen o ki, HDP barajı aşsın diye HDP’ye vermek mantıklı duruyor. Bunun ötesinde seçim üzerinden ittifak o kadar cazip görünmüyor bana. Birşeyleri atlamıyorsam tabii.
Esas önemli olan CHP ve HDP tabanlarını toplumsal mücadele zemininde kaynaştıracak adımlar. BHH bu konuda köprü olursa içindeki nice eski-sol eğilime rağmen önemli bir rol oynamış olacaktır. Bu sistem eğer öngörülemez bir şekilde yıkılmazsa sistem içinde kısa vadede (2019’a kadar diyelim) umulabilecek tek parlementer ferahlama CHP-HDP hükümeti kurulmasıdır. Bunu kabullenelim. Bunun için ise bunların MV toplamının 275 yani %50 olması gerekiyor. Baraj nedeniyle oy oranı olarak ise %45 civarı yeterli. Şu anda potansiyel 25+10 = 35 civarı. Ne zaman ki CHP aynı anda %30’u, HDP %15’i bulur o zaman bu iki parti de paşa paşa birbirlerine yanaşacaktır. Şu anda ittifak çıkmamasının sebebi doğrudan sonuç getiremeyecek olması. Yoksa ne CHP’nin “faşistliği” ne de HDP’nin “kürt milliyetçiliği” filan değil. Uzaktan bakışıyorlar şu anda ama iktidar ihtimali görüldüğünde büyük bir rüzgar birbirlerine itecek bu partileri. Şu anda çok zor. Şu anda önemli olan CHP’nin temsil ettiği modern yaşam tarzı, laiklik gibi değerler ile HDP’nin temsil ettiği barış, yerel demokrasi gibi değerler üzerinden fakat bu değerleri de aşarak kitleleri birleştirmek, sistemin kendisinin her zaman oportünizme zorlayacağı partileri değil. Yoksa AKP-HDP koalisyonu da CHP-MHP koalisyonu da gündeme gelir bağırır çağırırız boş yere.
Bu çağrının bence tek anlamı, AKP faşizmine karşı ittifak yapması gereken iki geniş kitleyi birbirine yaklaştırmak. Yani bana kalırsa bu politika, seçime değil, esasında seçim sonrasına yönelik. ayrıca, eğer politikacılar politikacı olmayıp gerçekten özgürlükçü ve devrimci olsalardı, seçimlerde de pratik bir işbirliği yapılabilirdi. Pratikte şöyle olurdu: CHP çatısı altında girilirdi. Güneydoğu ve doğudan HDP’ye 40 artı batıdan 10 kontentaj verilirdi. BHH’ye de belli yerlerden 10 kontenjan verilirdi. Böylece Meclise bu iki parti de güçleri oranında girerler ve CHP de bu seçimden oylarını %40’lara yaklaştırarak çıkmış olurdu. Ama bunun olmayacağını biliyorduk, biliyoruz. Bence bu ittifak çağrısı tabanda bir süre yankılansın, iki kesim birbirini biraz dinlesin, anlasın. ondan sonra; “AKP DİKTATÖRLÜĞÜNÜN BARAJI ALTINDA KALMASIN DİYE, HDP” sloganıyla sürdürülür kampanya. CHP de zaten sağırlığıyla bunu çoktan hak etti.
orta sınıfların kümelendiği sol sosyalist partilerin çaresizliğinin onları HDP ya da CHP peşinden sürükleyen. Yoksa devrimci sorumlulukları gereği bunu yaptıklarını düşünmüyorum. Sol sosyalist cennahta yığılan orta sınıf fraksiyonları, HDP içinde biriken orta sınıf fraksiyonları ile işbirliği yapıyor. Bu kadar basit. Ha şunu da hemen söyleyeyim: sınıf tahlilini sadece üretim Şekline göre değil, toplum ve parti içindeki pozisyonlara ve bireylerin sosyal, kültürel ve sembolik kapitallerine de bakarak analiz ediyorum.
Gün ,anla artık değişmesi gereken öncelikle kemikleşmiş sol ve muhalefet kesimi,bu kemik alışkanlıklar aşılırsa Dolaylı olarak iktidara da müdahalede bulunulmuştu olmaz mı? Söyle bakayım
Onceki secimlerdeki kadar chp li degilsin dilin biraz yumusamis .bu secimdede umduğunu bulamayinca sonunda anliycaksin.ben bir kürt olarak gunahımı vermem ulusalcı kemalist vatan millet sakarya diyenlere yeter artık sende anla birlesseler boykot ederim.sadece sen varsin kimse yok insanlarin cizgileti vardir herkes senin gibi ilkesiz olamiyor
Demirtas, 12 Eylul Referandumu’nda boykot karariyla zaten bir ittifaki reddettin. Insanlar yalvardi hayir atin diye, boykot ettiler. Ne oldu, iyi mi oldu? Gezi’de de ittifak olustu onu da darbeci diye reddettiniz. Bu da etti iki. Allah’tan Kurt halkindan gelenler vardi o meydanda. Sen de iki defa reddettin, ne olmus yani. Ucuncuyu teklif et, al reddi ki, biz de esi, dostu, akrabayi HDP’ye ikna edecek saglam bir arguman bulalim.
Son iki seçimde BDP ve S. Demirtaş’a oy veren insan olarak yazıyorum.
*
Kuşkusuz ki CHP içinde milyonlarca “iyi-değerli” insanın oy’larını taşısa da yaşadığı tarihsel dönemin önemini idrak edememiş, karşıt seçeneğini üretememiş bir “önderlik” tarafından yönetilmektedir.
S. Demirtaş çok güzel anlatıyor. “”…Kürtler yüz yıl önce ulus devlet kursalardı bu belki ideolojik olarak gerici bir durum olmayacaktı ama bugün, 21. Yüzyılda, üç yüz yıllık kapitalizm dönemi ve ulus devlet deneyimi yanlışlarıyla eksikleriyle ortadayken, siz bu yanlışta ısrar edip “biz de bu yanlıştan istiyoruz ” derseniz bu ideolojik olarak ilerici bir talep olmaz. Dolayısıyla bunu aşan, ulus devletin, kapitalizmin yarattığı bütün sorunları ve sıkıntıları da çözmeyi hedefleyen, en azından çözüm yoluna sokmayı hedefleyen bir paradigma ortaya koymanız lazım. Aksi taktirde milliyetçilikle aynı safta durmuş olursunuz, bu sol hareketin karakterine aykırıdır.
…
Bütün bunları düşündüğünüz zaman, ulus devleti aşma fikri ve demokratik özerklik Kürtler açısından ileri bir talep, ileri bir aşama olarak ortaya çıkıyor. Bağımsız ulus devlet talebinden geri gidiş değil bu, daha ileri bir ideolojik talebe dönüşmüş durumda. Buradan, Kürtler bağımsızlığı hak etmiyor, anlamı çıkmamalı. Hayır, Kürtlerin bağımsız bir devletleri olabilir, birden fazla da olabilir. Ama olsa bile, bir ulus devlet olarak yönetilmemeli. Grupların kendi özerklik hukukunun hakim olduğu, demokratik özerklik modeli ile yönetilen bir devlet olmalı, tekçi bir ulus devlet olmamalı. Kürt ulusu da kendi kaderini tayin hakkına sahiptir, kan dökülmeden, savaşlara yol açmadan onu kurabilecek, yaşatabilecek imkanı olursa bağımsız devlet kursun Kürtler, ama onun içini de özerklik hukuku ile doldursun. Çünkü Kürdistan coğrafyasında sadece Kürtler yaşamıyor, kaldı ki sadece Kürtler yaşasa bile özerk bölge yönetimleri, topluma verilmiş özerklik hakları iktidar üzerinde sınırlayıcı bir denetim gücü sağlar ve bu gereklidi. Diktatörlerin oluşmasını engeller, katı merkezi yönetimlerin oluşmasını engeller, tekelleşmeyi engeller. Böyle bir idari mekanizma kurulabilir. Sadece özerkliğin sağlanması yetmeyeceği için demokratik özerklik diyoruz. Sadece temsili demokrasi ile seçimden seçime onaylanan temsilcilerin yönettiği ve karar aldığı bir özerk parlamento da yetersizdir. Demokratik yerel sivil meclislerce denetlenmesi lazım. Mahalle meclisleri, sivil halk meclisleri, kent konseyleri, kadın meclisleri, gençlik meclisleri ile, parlamento üzerinde baskı kurabilen, kendi hakkını koruyabilen örgütlü bir toplum olmadığı müddetçe siz minik ulus devletler yaratmış olursunuz özerklik adı altında. Adı ister özerklik olsun, isterse federasyon olsun, ulus devlet gibi işlerse, neoliberal düzene entegrasyonda sorunu görmüyorsa o sistem…
Bizim önerdiğimiz model antikapitalist bir mücadeleyi de imkan dahiline sokuyor. Çünkü sivil meclislerle, kent konseyleriyle, kadın ve gençlik meclisleriyle, iktidar kim olursa olsun onun üzerinde baskı oluşturabilen örgütlü bir toplum, neoliberal sistemle rahat entegrasyonunu da engeller. Şöyle bir örnekle açıklayayım. Şu anda Milli Eğitim Bakanı tek başına Türkiye’deki milyonlarca okulu yönetebiliyor. Teknik olarak bakanın tek bir imzası ile bütün Türkiye’deki bütün okul sınıflarına aynı firmanın bilgisayarını satın alabilirsiniz. Bu durumda A firması gelip bakanla anlaşma sağlarsa Türkiye piyasasına milyonlarca bilgisayar satabilir. Bizim önerdiğimiz modelde Milli Eğitim Bakanı o bilgisayarın bütün piyasaya girmesine yetkili olamaz. Bölge meclisinde de yetki vardır, halk meclisinde de yetki vardır. Oraya yatırım mı yapılacak, arazi mi tahsis edilecek, belediye meclisi, kent konseyi, sivil halk meclisleri, çevre konseyleri, bütün bu denetim mekanizması devreye gireceği için A firmasının CEO’su onların hepsini ikna etmek zorundadır, bilgisayarını oraya satmak için. Bu da tekelleşmeyi ve piyasanın toplum üzerinde hakimiyet kurmasını zorlaştırır. Sosyalizm değildir, kapitalizmin tümüyle tasfiyesi değildir ama toplumun kapitalizme karşı direnme hakkını güçlendiren bir mekanizmadır diye düşünüyoruz, bu yönüyle antikapitalisttir. Ulus devletler o yüzden kapitalizm için muazzam işlevsel bir mekanizmadır; tekelciliği geliştiriyor, sermayenin tekelleşmesini kolaylaştırıyor, bu çoğu kapitalist ülkede olduğu gibi Türkiye’de de muazzam bir gelir uçurumuna yol açıyor.
Bütün bu bahsettiklerim yan yana geldiğinde, şu Ortadoğu hengamesinde, ırkçılığın, dinciliğin, emperyal müdahalelerin dayatıldığı bu coğrafyada, ilerici bir hamle yapmaya çalışıyoruz. Bu kıymetli bir şey. Rojava kantonları bunun denemeye çalışıyor. Etnik kimliği, mezhep kimliğini, cinsiyet kimliğini aşmaya… Özellikle kadın özgürlüğü çok önemli. Antikapitalist, çevreye duyarlı, cinsiyete duyarlı bir ekonomik model yaratmaya çalışıyorlar. 1900’lerin başındaki deneyimlenen sosyalizm deneyiminden sonra bence Ortadoğu’da en ciddi, en cüretkar çıkıştır bu. Sürdürülebilirse ve iyi anlaşılırsa, sahiplenilirse ilerici bir hamledir…” (HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la Söyleşi (II): “Özerklik Adı Altında Minik Ulus-Devletler Değil” Tanıl Bora 28.01.2015 ) ”
Ama biliyoruz ki, A. Öcalan, pragmatist birisi. 180 derece çark edebilir. S. Demirtaş’ın üzerini çizse kimse gıkını çıkartamaz!
Önderlik bu değil mi? Kitlelerin önüne “yem” atanlar, gün gelir önderliğin “yemi” oluverir! Bu sefil dünyada ne de kolay; Doğu’da politika bu değil mi? RTE’nin o sevgili en yakın yoldaşları şimdi neredeler? 2., 3. adamları?
*
Bu nedenle ve haklı olarak GZ bu söylemlere güvenemez; onca yıl D.Perinçek ile birlikte siyaset yapan insanın deneyimi gereği bu tür “çakallıkları” defalarca yaşamış insan olarak yaklaşımını haklı buluyorum. HDP, bu tek adamın iki dudağı arasında ise samimiyetini kanıtlaması için ısrarcı olmak zorundadır! Ve CHP’nin iç yapısı gereği, kendi ile ittifak yapmasındaki güçlüğü görmek zorundadır; mesle CHP değil çünkü, gidecek yeri olamayan çok insan CHP’ye oy verecekse, onların hatırına ve RTE’nin ipine güvenilemeyeceği için .. CHP yi ittifaka zorlamasını önermek de temel bir yanlış görmüyorum. Zaman gösterecektir; RTE ile birlikte siyaset yapılamaz; yapanların hali ortada… Ben ondan daha akıllıyım diyenler yanılır; sorun yalnızca akıl değildir. Makyavel’in secde edeceği bir siyaset “ustalığı”, insan denilen “türün” ötesinde de gerçekleşebiliyorsa eğer!
CHP, RTE’den daha iyi ve daha güvenilirdir…
Son üç seçimde! O. Miroğlu denilen adama bile oy vermişim! Düşünün artık!
HDP’nin siyasetinin güvenilir olmadığının kanıtıdır bu; Tek oyun kıymeti yok! Ama bir fikir versin diye yazıyorum; HDP siyaset bataklığı içinde giderek çamura daha çok bulaşıyor; RTE’nin 2003 meclis konuşmasına bakın… Ve bugünkü haline. “Papaz cübbesi” bile giyerim diyen ile “devlete hizmet etmek istiyorum” cümlesi arasındaki bağlantıyı görmek-anlamak gerekir…
Devrimci sorumluluktan bahsedeceksek bence devrimcilerin sorumluluğu bugünün acil sorunu olan diktatörleşen akp iktidarına karşı mücadeledir.Bu kriterle düşünürsek Akp ‘ye doğrudan uzlaşmadan muhalefet yapan, Akp’nin anti-tezi olan Gezi’dir.Gezide olan kitlenin birleşmesi ve ortak zeminde mücadelesi amaçlanmalıdır.Gezi ‘de Kürt Hareketi yoktu! Kürt Hareketi olsaydı şu an akp iktidarı diye bir şey de olmayabilirdi. Zira KÖH’ün önderi “Gezide Akp’yi ben kurtardım” demişti.Chp-
Hdp ittifakıyla geniş bir muhalefet cephesi oluşturma niyeti iyi ama şu an ütopik, zira chp hem kitlesiyle hem de yönetimiyle böyle bir ittifaka hazır değil, hazır olsa bile KÖH’ün önceliği
Akp ye karşı mücadele değil, bir eliyle akpyle yumruklaşırken diğer eliyle el sıkışmaktalar, bu haliyle bizim devrimci sorumluluğumuzu paylaşmaları mümkün değil…
Seçimlere 3 ay kadar kaldı. Bu saatten sonra tepeden strateji değişeceğini sanmıyorum. Ne CHP, ne de HDP kıpırdar.
Tercih şu ikisi arasındadır:
1) HDP’ye oy vererek barajı geçmesini sağlayıp, AKP ile kah anayasa değişikliği kah hükümet kurma gibi bir durum gündeme gelirse, dar çıkarları için genel çıkarlara ihanet etmemesini ummak.
2) HDP’ye 1’deki husus nedeniyle güvenemeyip CHP’ye oy vererek, bugünkü statükonun sürmesini ummak, yani AKP’nin tek başına iktidar olduğu fakat 367’yi bulamadığı, karşısında da kendisiyle uzlaşmaz duran CHP ve MHP’nin olduğu durum.
Parlementer araç bu ikisini sunuyor. Umut ile hareket eden 1’i, korku ile hareket eden 2’yi seçer. İkisi de riskli.
Oysa Demirtaş şöyle kamuoyunun karşısına geçip açık açık konuşsa, AKP ile ne koşullarda ne konularda el sıkışır, ne konularda uzlaşmaz, her şey çok daha kolay olacak. Ama yok, burjuva demokrasisi bu kadarını sunuyor, karşısındakini aptal yerine koyan tek başına iktidar olacağız (CHP bu seçim için, HDP 2019 seçimi için bunu dillendiriyor şaka gibi deği mi..) türü açıklamalar. SSÖ yerel seçimde İstanbul’da belediye başkanlığı seçimini kazanacağını iddia ediyordu seçimden önce hatırlıyor musunuz. %6 aldı. Seçimden sonra da biz taviz vermeden yarışmakla zaten kazandık vs. derler, seçimler öyle bir şeydir ki her seçimden önce tüm partiler kazanacağını seçimden sonra tüm partiler kazandığını iddia eder. Koca koca adamlar, çocuk gibi…
Öcalan’ın son çağrısından ve S.S. Önder’in hükümet erbabının önünde okuduğu açıklamalardan sonra, elveda HDP ile ittifak, elveda HDP’nin seçimlerde desteklenmesi.
Ben böyle düşünüyorum. Tabii eğer durumda büyük değişiklikler olmazsa bu 3 ay içinde.
Ya sen ne bicim adamsin cok istiyosan daga sen cik sen evinde sicacik oturup ziry atarken gencecik cocuklar dag basinda sogukta neler yasayip olduler sen bu savasin kurt tarafi degil niye barisiyorlar ne guzel oluyorlardi diyen turkcu milliyeyci biridin baris olucak insanlar olmucekcek diye uzulen taraf suriyede kac inssn oldu doguya hergun kac cenaze geldi haberin varmi allah askina oy verme chp ye ver bir de aday ol.senin gibi olu seviciler rahat yerinde oh mis sallamak guzel sen rakini yudumlarken hergun bir suru genc oluyor.tabi senin umurunda degil olu kurt sevici.
yeni gün zileli der ki: elveda hdp, merhaba tkp, merhaba vatan partisi.
arkadaş, böyle hakaretamiz laflar etmesi kolay. Ben barış sürecine ya da silah bırakılmasına karşı değilim. Benim karşı olduğum, HDP’nin tercihini AKP ile ittifaktan yana yapması. Bu dediğimi unutma. İlerdde ya da pek yakında hatırlayacaksın.
Hangi tercih suriyedeki kurtler olsun diye can atan sinirini elegedondurenlerin yaninda olmakmi yoksa silah birakacak diye uzulen mhp chp mi senin sorunun kurt hareketini sevmemek inanmamak klasik hain kurt algisi malesef senin ruhuna bile islemis en iyi kurt olu kurt deyilmi zileli hic utanmiyosun kurtleri olurken sevmeye bir suru insan var kobani isgal edildigi zaman gidip aylardir daha ne oldugu bilinmeyen ama bu senin savasin degildi senin savasin senin (çıkarıldı. admin) rahatligi internet ozgurlugu sığ sularda bogulmussun
PKK-Devlet Anlaştı; “Her Şey Türkiye İçin”
Adına çözüm süreci denilen ve PKK’nin silah bırakmasını öngören görüşmeler yeni bir aşamaya geldi. HDP-Hükümet heyetleri arasında yapılan görüşmeden sonra yapılan açıklamalarda taraflar arasında anlaşmaya varıldığı ifade edildi..
HDP adına açıklama yapan Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın PKK’ye yönelik çağrısında ‘PKK’nin silah bırakması için olağanüstü toplanmasını’ istediğini açıkladı. Önder’in açıkladığı ve anlaşma koşulları gibi sunalan maddelerde Kürdlerle ilgili hiçbir şey yok. Devetin yıllardır dillendirdiği ve Avrupa Birliği kriterlerinin de gerisinde olan genel talepler sıralandıktan sonra “ortak vatan” vurgusuyla esas amaç ortaya konulmuş oldu. Hükümet adına açıklama yapan Akdoğan da sadece PKK’nin silah bırakması üzerinde durdu ve açıklamanın sonunda “her şey Türkiye için” diyerek anlaşmanın özünü ortaya koydu.
PKK’nin amaçsız savaşının sona erecek olması Kürdler açısından olumludur kuşkusuz. Ancak bu anlaşmanın “Kürdler ile Devlet anlaşması” olarak sunulması tarihi bir tuzaktır. Anlaşma devletin piyasaya sürdüğü ve dönem dönem kontrolden çıkan karanlık bir örgütün yasal çerçevede devleti ile anlaşmasıdır. Demokratikleşme yönünde adım atan her devlet, kendisine bağlı karanlık örgütleri kontrol altına almaya başlar ve Anayasal çerçevede bu örgütlere yeni bir görev verir. PKK-Devlet anlaşmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor; tıpkı JİTEM-Ergenekon gibi karanlık döneme ait örgütlerin demokratikleşme sürecinde tasfiye edilmeleri gibi…
PKK-Devlet anlaşması amaçsız bir savaşı bitireceği için olumludur ve bu noktada Kürdlerin bir itirazı olamaz. Ancak Devlet PKK ile anlaşırken tüm Kürdleri de bu anlaşmaya ortak ederek “Kürd Sorunu’nun çözümü” gibi sunmaya çalışacaktır. Bu noktada herkesin dikkatli olması gerekiyor ve tarihi suça ortak olmaktan kaçınmaları gerekir.
Dikkat çekici nokta, PKK’nin sadece Türk devletine karşı silah bırakacak olmasıdır. Yıllardır ve ısrarla dikkat çektiğimiz nokta tam da burasıdır. PKK devlete karşı silah bırakıp silahlı gücünü koruyacaksa; Kürdler için karanlık ve kirli bir senaryo hayata geçirilecek demektir. Bu noktada, PKK devlete karşı savaştan vaz geçerek sadece ve sadece Kürdlerle savaşacak anlamı çıkıyor. PKK-Devlet anlaşması, PKK’nin devletin operasyonel gücü olması ve devletin çıkarları için savaşması demektir. Bu da PKK’nin Kürdlerle savaşmasından başka bir şey değildir.
PKK silah bırakacaksa tümden bırakmalıdır ve özellikle de Güney Kürdistan’da istikrarsızlığın en önemli nedeni olan silahlı varlığına son vermelidir. Duyarlı ve namuslu Kürdler “barış” oyununda kirli rol oynamamalıdırlar ve PKK’nin Kürdistan’da silahlı varlığının sona ermesi için çaba sarf etmelidirler.
PKK-Devlet anlaşması hayata geçirilirken, PKK içinde yer alan namuslu insanların da işgal devletine paralı askerlik yapmayarak onursuzca bir tutum takınma yerine, Pêşmerge saflarına katılarak onurlu bir yaşamı tercih etmelerini bekliyoruz.
Haber/Yorum
28.02.2015
http://www.nasname.com/a/pkk-devlet-anlasti-her-sey-turkiye-icin
http://www.nasname.com/a/yeniden-kuerdleme-kurdistanilesme-zamanidir
Gün hdp ye tepki gösterip oyunu AKP ye verirsin sen şimdi
🙂
oy kullanma hakkım yok. Olsa da kullanacağım bir yer yok.
Yatana yapma ,AKP ye bas geç kampanyası yaparsın
Sürecin ruhunu anlatan bir yazı;PKK silah mı bırakıyor/ Cahit mervan,anf
🙁
Çözüm Yok Süreç Yalan
Dünkü silahsızlanma açıklaması Hdp’nin Akp ile olan flörtünden vazgeçmeyeceğini gösteriyor.Hem de iç güvenlik yasasının meclisten geçtiği bir aşamada.Bu nasıl iş? Hem diktatörlük yasaları geçecek hem de KCK silah bırakacak. Bu işin altında başka bir şey yoksa, açıkça teslimiyetçi bir tutum ve seçim öncesi Akp’yi kurtaracak bir adım.
Ne yazık ki, Kürt hareketi bunu hep yapıyor.12 eylül referandumunda da boykot çağrısı yaparak, Kurulmakta olan Akp rejimine utangaç bir destekte bulunmuştu.Gezide de, başta destek vermeyip, sonradan öylesine bir destek vererek yani aslında çekimser kalarak, Akp’yi kurtarmışlardı. Dış politikada da , Türbe kaçırma operasyonuna destek oldular.Bütün bunların üstüne bugün, diktatörlük yasalarına karşın, Kürt Hareketi kendini pasifize edecek! Buradan çıkan sonuç açıkça, ikinci bir gezide Akp zorbalıkla batıda halkı ezerken , doğuda Kürt Siyaseti kendi ulusal menfaatlerinin peşinde koşacak.
Bir de üzerine, Demirtaş, Baraj altında kalırsak faşizm gelir haaa , diyerek bizden oy isteyecek. Valla pes, siz Chp’den de oportunist,Chp’den de politikacı çıktınız…
gün zileli;barış sürecinin dolmabahçe aşaması,senin belirttiğin gibi hdp ye oy vermeme ve desteklememenin gerekçesi olamaz,süreçte gelinen aşama devrimcilere ve demokratlara geniş bir manevra kabiliyeti kazandırma fırsatını ortaya koymuştur.
kes kopyala yapıştır gibi hdp-chp ve bhh itti fakı önermek apolitik bir tavırdır,süreci ve konjüktürü anlamamaktır.
sürecin geldiği aşama bir çok potansiyelin, imkanın ve enerjinin açığa çıkmasına fırsat ve zemin sunmaktadır.
http://www.facebook.com/notes/seyfi-cengiz/on-maddelik-paçavra-ve-sömürgeci-solun-rolü/894582210592809