Bugünün Anarşizmi ve Şiddet
Nasıl “hatasız kul olmaz“sa, hatasız bir düşünce akımı ve felsefe de olmaz. Hele hele belli bir düşünce akımını pratiğe uygulamak isteyen insanları hatasız varlıklar olarak düşünmek iyice saçma olur. Bu saptamalardan hareket edecek olursak, kısaca mutlak özgürlükçülük olarak tanımlayacağımız anarşist düşüncenin de, diğer düşünce akımları gibi birçok kusur ve hatası vardır; öte yandan, diğer insanlar gibi birçok insani zaafla malûl anarşistler de hem anarşizmin hatalarından hem de kendi insanî, toplumsal ve kültürel zaaflarından kaynaklanan çok sayıda hata ve zaaf barındırmaktadırlar, doğal olarak.
Modern çağın diğer radikal akımı Marksizmle kıyaslayacak olursak, Marksizmin iktidarcılık sendromundan kaynaklanan çok temel zaaf ve kusurlarına göre, anarşizmin çok daha iyi bir noktada olduğunu ve yüz elli yıl boyunca iktidar yozlaşmalarından ve sisteme entegre olan reformculaşma eğilimlerinden oldukça uzak kalma yetisini gösterdiğinden söz edebiliriz.
Anarşizm belki de Marksizm gibi doktrinleşmediğinden, bir sarkaç gibi zıt uçlara çekilme ve zıt uçlarda sallanma eğilimi gösterebilmektedir. Doktrinleşmemek bir avantajdır, iyi bir şeydir ama onun da böyle sakıncaları vardır.
Örnek verecek olursam, anarşizm şiddet konusunda iki zıt uçta salınıp durabilmektedir: Mutlak pasifizm ve bireysel şiddet.
Veya; komünizm ya da komünalizm diye ifade edilebilecek aşırı toplumsalcılık (Kropotkin’in aşırı toplumsal dayanışmacılığı arı ya da karınca topluluklarını örnek almaya kadar varmıştı) ile aşırı bireycilik (Stirner’in egoizmi) arasında bir salınma.
Veya; toplumu bir fabrika örgütlenmesi biçiminde ele alan sendikalizm
ile sanayi ve teknolojiyi bütünüyle reddeden ilkelcilik arasında gidip gelen bir sarkaç.
Veya; özel mülkiyeti tamamen reddeden mutlak ortaklaşmacı anarşist görüşlerle özgürlüğü bireysel mülkiyetle özdeşleştiren kapitalist-anarşist savrulma arasında gidip gelmeler. vb. vb
Bu yazıda, yukarıda çok özetle bahsettiğim bu sarkaç salınımlarının hepsini ele almak ve tahlil etmek mümkün değil elbette. Ancak bu yazıda , bugün yaşanmakta olan gelişmelerden ve pratikten hareketle anarşist sarkacın bir tezahürünü ele alacağım: Anarşizmle şiddet yanlılığının ve buna bağlı olarak anarşizmin dar gizli örgütlenmelerle ilişkisi.
Anarşizm, ilk gençlik çağında (yani 19. Yüzyılın sonlarında ve 20. Yüzyılın başında) „terörizm“le flört eden bir akım olarak parladı ve kitleler nezdinde daha çok bu yönüyle şöhret yaptı.
Ne var ki, anarşizmin, daha doğrusu o zaman şiddetle iştigal eden anarşistlerin „terörizm“inin bugünkü bilinen, örgütlü „terörizm“le neredeyse hiçbir benzerliği yoktu. O zamanki bireysel şiddet eylemleri, anarşist fikirleri benimseyen genç insanların tamamen bireysel bir öfkeyle, kendi silahlarını bile kendi olanaklarıyla temin ederek ortaya koydukları şiddet eylemleriydi. Bu gençler, o zamanki Rusya’da icrai-faaliyette bulunan bulunan Narodnikler kadar bile bir gizli örgütlenme içinde değillerdi. Bu eylemleri, kendi zamanlarındaki ve daha sonraki, gizli örgütlenmelerle gerçekleştirilen örgütlü şiddet eylemleriyle karıştırmamak gerekir. Anarşizmin hiçbir otorite tanımayan mutlak özgürlükçülüğüyle konspiratif gizli örgütlenmelerin mutlak ve sorgulamasız itaat ve disiplin talep eden yapısı tam bir kan uyuşmazlığı içindedir. Sorgulamasız itaat ve disiplin derken, illâ görünmeyen ya da bilinmeyen bir „Merkez Komitesi“nden emir almayı kastetmiyorum. Kararların ortak iradeyle alındığı, kendi içinde çok „demokratik“ bir yapıda da en azından eylem aşamasında mutlak itaat ve disiplin zorunludur. Örneğin bu aşamada grubun bir üyesinin herhangi bir nedenle eylemden cayması ve itiraz etmesi halinde o üyeyi bekleyen şey arkadaşları tarafından infaz edilmektir. Çok uzağa gitmeye gerek yok. İttihat Terakki içinde böyle infazlar yapıldığı romanlara bile yansımıştır.
Örneğin bu öfkeli gençlerden biri olan Michele Angiolillo, İspanya halkına zulmettiğini özellikle anarşist yayın organlarından öğrendiği İspanyol Başbakanı Canovas del Castillo’yu öldürmeyi kafaya koyuyor, kendi olanakları ve ilişkileriyle bir tabanca temin ediyor, o dönem devletler bu tür bireysel terör eylemlerine karşı pek fazla tedbirli olmadıklarından Başbakan’ın Santa Agueda’daki yazlığının kapısını çalıyor, kapıya çıkan eşine Başbakan’ı görmek istediğini söylüyor, içeri giriyor ve Canovas’a silahını ateşliyordu.
Elbette öfkeli anarşist gençlerin bu tür bireysel suikast eylemleri aynı dönemlerde başka başka amaçlarla ve motivasyonlarla hareket eden farklı suikastçı grupların, örneğin Rus Narodniklerinin ve Nihilistlerinin ya da Sırp milliyetçilerinin veya Ermeni komitacılarının silahlı eylemleriyle birbirine karışabilmiştir, en azından genel halk yargısı açısından böyle bir durum doğmuş, burjuva basını bu yargıyı pekiştirmiş, zaman içinde silahlı eylemcilik ya da suikastçılıkla anarşizm insanların zihninde birbiriyle örtüşen kavramlar haline gelmiştir.
Böylece öfkeli anarşist gençlerin eylemleri, anarşizmin, örneğin Tolstoy’la, Gandi’yle ya da Avrupa ve Amerika’daki pek çok pasifistle temsil edilen pasifist damarının en azından kitleler tarafından görülebilmesini engellemiştir. Örnek verecek olursak, Tolstoy ünlü bir romancı olarak Türkiye’de tanınır ve okunur; Gandi ünlü bir direnişçi olarak yıllardır bilinir ama bu iki düşünürün aynı zamanda pasifist anarşistler olduğu ancak son zamanlarda idrak edilebilmiştir. Hatta bu idrak bile sadece dar çevreler için söz konusudur.
George Woodcock’un belirttiği gibi, İspanya devriminin yenilgisi, en kitlesel pratiğini bu ülkede, özellikle 1930’lu yıllarda ortaya koyan anarşizm için bir nevi, bir bitkisel hayat dünemini başlatmıştır. Anarşizm, vazettiği özgürlükçü fikirler bağlamında hiçbir zaman yok olmamıştır; tam tersine, Sovyet sosyalizminin Stalinizmle tam bir devlet despotizmine dönüştüğü koşullarda parlak bir şekilde doğrulanmıştır ama anarşizmin fiili varlığı bir anlamda buharlaşmış gibidir 1938-1968 arasında.
1968 canlanışı ve devrimi anarşizme yeniden bir hayat öpücüğü etkisi yapmış ve anarşizm yeniden somut olarak vücut bulup yaşayan bir varlık olarak kendini ortaya koymuştur.
Ne var ki, bu dönemde „yaşayan anarşizm“in başına bir talihsizlik daha gelmiştir. Anarşizmin yeniden hayat bulduğu dönemle 1968 devriminin yenilgi, geri çekilme ve kitleselliğin bitip küçük silahlı grupların ileri atılma (ileri kaçma) dönemi aynı zamana rastgelmiş ve İtalya’daki Kızıl Tugaylar veya Almanya’daki Baader-Meinhof gibi örgütlü şiddete başvuran grupların eylemleri, anarşizmin eski meşum şöhretiyle bağlantılandırılarak anarşizm olarak nitelendirilmeye başlanmıştır. Elbette bunda, bir taşla iki kuş vurmakta pek mahir olan burjuva basınının ve burjuva devlet-polis aygıtlarının da belirleyici rolü olmuştur.
Bu nitelendirme öylesine yerleştirilmiştir ki, 1968 yenilgisinin ardından 1970’li yıllarda yeniden yükselen devrim dalgasıyla ortaya çıkan örgütler ve mücadeleler anarşist düşünceyle doğrudan hiçbir ilgileri olmadığı (hatta anarşizme tamamen karşı oldukları) halde hakim sistem tarafından anarşizm ya da anarşistlik olarak nitelenmiş, egemenlerin laneti anarşizmin üzerinden bugüne kadar eksik olmamıştır.
2000’li yılları anarşizmin dördüncü canlanış dönemi olarak görebiliriz (1. dönem: 20. Yüzyılın başındaki bireyci şiddetlerle ünlendiği dönem; 2. dönem: İspanya’da 1930’larda kitleselleştiği dönem; 3. dönem: 1968 devrimiyle canlandığı, bu devrimin yenilgisiyle birlikte bireysel şiddet uygulayan gruplarla karıştırıldığı dönem). Bu yeniden canlanış döneminin tipik özelliği, anarşizmin anti-global hareket içinde yeniden kitleselleşme eğilimi olmuştur. Bu dönemde anarşizmin yolu bir kere daha ama bu sefer İslami radikalizmin şiddet eylemiyle kesilmiştir. İslam radikalizminin ikiz kuleleri vurmasının ardından başlayan kapitalist karşı saldırı, Cenova’da zirvesine ulaşmış anti-global hareketi duraklatmış, hatta geriye sürmüştür.
Ne var ki ağır kapitalist sömürü, dünya çapında sosyal çelişkileri derinleştirmeye devam etmektedir. Anarişmin bugünkü sorunu, her yerde yükselen toplumsal tepkileri devrime kanalize edebilmektir. Anarşizmin özgürlük ve özörgütlenme vizyonu ne kadar parlaksa, kitlesel bir özyönetimsel örgütlenmeyi hayata geçirme pratiği o kadar başarısız ve sönüktür. Anarşizmin bu iç çelişkisini çözmesi ve özgürlükçü vizyonu özgürlükçü bir kitlesel örgütlenmeye dönüştürmesi gerekiyor.
Böyle bir örgütlenme asla dar ve gizli bir örgütlenme olamaz. Özgürlükçü bir kitlesel örgütlenme her türlü ideolojik sınırlamadan uzak, çoğulcu, serbest ve alabildiğine açık olmalıdır. Artık dar yuvarlardan çıkmanın zamanıdır. Kitlelerin anarşistler hakkındaki önyargılarının yenilebilmesi için öncelikle anarşistlerin kitleler hakkındaki önyargılarını yenmeleri gerekiyor. Tabii daha da önemlisi, anarşistler hakkındaki büyük önyargının kırılması, kitlelerle aramıza yüz yıldır çekilmiş barajın yıkılması açısından çok önemlidir. Burjuvazinin „terörist“ suçlamasından korkmayız; sadece sosyal çelişkilerin harekete geçirdiği ezilen kitlelere ulaşmamızı engelleyecek demagojileri bertaraf edememekten korkarız. Bugün böylesi demagojilere güç verecek her türlü eylem, ne kadar iyi niyetlerle yapılırsa yapılsın sadece ve sadece bizi devrimcileşen kitlelerden kopartmak isteyen burjuvazinin, onun provakatör polisinin işine yarayacaktır. Bu bağlamda, teknolojiye karşı mücadele adına Avrupa’nın kimi ülkelerinde yapıldığı ya da yapılmaya teşebbüs edildiği iddia edilen bombalı şiddet eylemlerinin anarşizmle hiçbir ilişkisinin olamayacağı belirtilmelidir. Bu tür eylemleri gerçekleştirmek için zorunlu olan gizli konspiratif örgüt yapısının anarşizmin doğasına yabancı olması bir yana, bu tür eylemlerin, örneğin bombalı paketi taşıyan posta işçisine ya da paketi alıp açmakla görevli insana zarar verme ihtimali bile, felsefesinin temeline insanı ve canlıyı koyan ve özsavunma dışında her türlü şiddeti reddeden (pasifist anarşistler o kadarını bile reddederler) anarşizme taban tabana zıttır.
Liberalizme ve reformizme karşı direnmek bugün devrim için nasıl bir zorunluluksa, bireysel ya da örgütlü şiddete karşı çıkmak da bir o kadar devrimci görevdir.
Ve dünya çapında yeni bir anti-kapitalist kitlesel devrimci yükseliş çok uzak değil.
Gün Zileli
25 Nisan 2011
Nasrettin Hoca gibi “ben yaptim oldu” tavri. Daha dün anarsist olmus, 40 tandans degistirdikten sonra, simdi de anarsizme ayar veriyor, sevsinler seni.
Gandi Güney Afrika’da iken irk ayrimina temelden karsi çikmamis, sadece Hintlilerin beyaz sayilmasini istemis, siyahlara karsi ayrimcilik yapilmasini desteklemistir. Demek ki o da Zileli gibi anarsistmis, kendisini Beyaz Türk olarak kabul ettirmek isterken, siyah Türklere karsi yapilan ayrimciligi destekliyor (anadolu gericiligi diyor, ne demekse?).
İstenildiği kadar, “Pasif” tanımı yapılsın, dünyada olumlu sonuç almış tek anarşizm, Gandi direnişidir… Hiç böyle teori parçalamaya gerek yoktur. Kendinizi bu kadar kasmayınız efendim. Biz sizin nasıl bir bilgi denizinin içinde yüzdüğünüzü zaten biliyoruz:)))))))))))
Devrimcilerin, anarşistlerin en önemli yönelimlerinden biri, kapitalizmin tüm veçheleriyle sonuçlarını, nedenleri ile ortaya koyarken, mizahla olan ilişkileri olmalı diye düşünürüm hep. Potansiyel devrimci unsurlar ve ezilen halkla diyalogda mizahın ne derece etkili işlevi olduğunu, en azından mizah anlamında gırgır dergisi göstermişti. Bu yetinin 90 lardan sonra tükendiğini ya da daha çok burjuva esintileri altında örneğin, “yurdum insanı” gibi kalıplarla içinin boşaltıldığını görüyoruz. Gülmek anlamayı kolaylaştırıyor ve anlamakta belirli bir bilinç sıçramasına tekabül ediyorsa, soğukluk, ciddiyet ve iftira taşıyan yorumlar yerine kahkahanın en etkili bomba olduğunu düşünüyorum.
Gandi Gündi arkadaş bir başlangıç yapmiş. Seni tebrik ediyorum.
Gün hocam, nihayet anarşizm hakında yazdın, diğer anarşizm yazılarını hatim ettik ama son makalelerinde reel-politikaya dalmıştın. Şikayetimiz yok ama yine de sevindim anarşizm hakkında yazdığın için. Öncelikle teşekkürler. Bir Kürt anarşisti olarak şiddet ve anarşizm üzerine senin gibi düşünmekle birlikte, ki içinde bulunduğum arkadaş çevresi bu konuda çok sık fikir ayrılıkları yaşar- uluslaşamayan bir halka anarşizmi anlatmak paylaşmak çok zor. Anarşistliğini ifade etmek, son derece züppelik olarak algılanıyor. Türkçe öğretmeniyim, bu yüzden ancak hafta sonları arkadaşlarla buluşmak üzere yakın bir ile geçiyorum. Bdp’ye son yaşananlardan sonra oy verip vermemeyi tartışma konusu yaptık kafa göz yarmaya kadar vardı olay. İnsan yanlış anlaşılma korkusundan kendini ifade edemiyor. Acaba, bu türden küçük gruplar içerisinde başlamak üzere kendimizi ifade edemeyişimizin de payı yok mudur şiddete meyil etmede? Selamlar
Gandi Gündi, beni de güldürdüğünü eklemeyi borç bilirim arkadaş.
Çiyan söylediklerine ben de katılıyorum ama asıl bir halk uluslaştıktan sonra ona anaşizmi anlatmak daha zor olmaz mı? “Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı” nı, yeni bir devlet kurup, uluslaşarak berbat etmeleri bir yana, yeni yeni karşıdevrim süreçlerini başlayacaksa , topyekün sistemin kendisini eleştirmek, Gün ün yazısında belirttiği gibi, anarşistlerin, potansiyel unsurları devrimci sürece kanalize etmesi sanırım en etkili yol! Etnik ve dini kimlikler, cinsiyetçi tutum, şu veya bu devrimci parti yerine tüm anti-kapitalist unsurları kapsayan genel bir muhalefette mücadele etmek ve mücadele sırasında şekillenmek daha doğru geliyor.
Oy vermek sadece parlamenter sistemi meşrulaştıryor. İnsanı ve doğayı temel alan hiçbir hareketin meclislerde kaybedecek zamanı olamaz.
Merhaba Anonim, cevabın için teşekkür ederim.
Ben de senden farklı düşünmüyorum elbette oy vermek o çarka bir ve en kolay şekilde dahil olmak demek. Benim demek istediğim şey, etnik köken farklılıkları olan topluluklarda işte bu ‘kendi kaderini tayin’ edemeyişten, ‘tarihten uluslaşma hakkını’ alamayıştan kaynaklanan bir yargı var o da sen çıkıp da anarşizm hakkında paylaşımda bulundukça seni tam anlamıyla maço ve ataerkil bakışla yargılayıp ”mücadeleden kaçtı” gibi gerçeklikle ilgisi olmayan yaftalar yapıştırılması. Gerçi Gün hoca bundan da bir cümleyle bahsetmiş aslında buydu demek istediğim şey.
”Sadece sosyal çelişkilerin harekete geçirdiği ezilen kitlelere ulaşmamızı engelleyecek demagojileri bertaraf edememekten korkarız.” Korkmak demeyelim de korkmak zorunda bırakılmak diyelim buna. İnsanların akılları almıyor devletten vaz geçmeyi. Doğu’da çok daha zorlaşıyor bu önyargıları kırmak bunu belirtmek istemiştim. Selamlar
bengi yıldız batmanda esti gürledi. haklıyken haksız olmakdenen bu olmalı. Çadırlarda anarşizm çağrısı yapmaya çalıştım usulca:) ama çok zor arkadaş bizim gundiler alay ediyor bizimle senin kaygılarını anlıyorum çiyan. İşimiz zor arkadaş.
Gandi gundi sana gülmemek elremi? sen samimmi olsan iyiniyetli insan olsan gün abinin harika yazısına onunla yarış yapmak yerine yaklaşık şeyler söylerdin, Şiddetten senin canında vijdanında yanmamış demekki. bengi yıldıza bakma sen o çadırlarda genede senden daha iyiniyetli bdpliler var onlar hiç değilse insanı durup dinliyor barış için ne yapmalı diye soruyor tabiya ateş düştüğü yeri yakıyor. Sen neden sorasınki?
Gün zileliye teşekkür ediyorum.
tavrını özgürlükten yana koyduktan sonra değişmemek değil değil, değişmek erdemdir. değişmeyenler doğmatiklerdir.
herkesin anarşizme söz söyleme hakkı vardır, eleştirme hakkı vardır. anarşistler kaç kişlerse o kadar kişi vardır. “marksistler gibi bir kişi değildirler(çünkü onlarda sadece örgüt lideri vardır, gerisi ya onun kopyası ya da onun kötü birer taklitçisidir).
Gandi gündi diyen ve kargaları kendine güldüren(karakarga hariç)ve otistikabi bu konuları biraz düşünün.
herkesin anlatsa ne hikayesi vardır asıl böyle 40 kere değiştin çığırtkanlarının hikayesin merak ediyorum. Böyle kin dolu söylemi kimlerin söylediğini iyi biliriz. Dönüşmekten korkmayan içsesini dinleyen bir fikre körükörüne saplanmayan tüm yoldaşlara selam olsun! sizin nefesiniz yetmez kimseyi devirmeye. anarşizmde babanızın malıymış gibi ahkam kesmeyin. Anarşizme en büyük zararı verirsiniz zaten kitleler sizin gibiler yüzünden gün abinin dediği terör algısıyla görüyor bizi. gölge etmeyin anam babam kandırmayın kimseyi
Gün abi, şöyle bir tespitte bulunmuş; “Bu yeniden canlanış döneminin tipik özelliği, anarşizmin anti-global hareket içinde yeniden kitleselleşme eğilimi olmuştur. Bu dönemde anarşizmin yolu bir kere daha ama bu sefer İslami radikalizmin şiddet eylemiyle kesilmiştir. İslam radikalizminin ikiz kuleleri vurmasının ardından başlayan kapitalist karşı saldırı, Cenova’da zirvesine ulaşmış anti-global hareketi duraklatmış, hatta geriye sürmüştür.”
İlk olarak, anarşizmin son dalgası olarak gördüğünüz bu “son dalga” çok sorunlu. G-7 zirvelerinden birinde, ismini hatırlayamayacağım bir üst düzey yetkili, G-7 ve küreselleşme karşıtı protestolarının çok yararlı, demokrasinin bir getirisi ve çok iyi hatırlıyorum, bu zirvelerin bir rengi olduğundan dem vuruyordu. Ortalık biraz yakılıp yıkılsa da, bir kaç bankanın kepenkleri çizilmiş olsa dahi, esasında kapitalist sistem içinde “özgürlükler”, “protesto hakkı” bağlamında okundu ve değerlendirildi. Yani bir bakıma son küreselleşme dalgasının evcil tepkileriydi onlar. Nitekim asla ama asla ciddi br kaygı oluşturamadı, hiçbir sonuç alınamadı.
İkincisi ise İslami radikalizm. Bunu G-7 eylemleriyle karşılaştırmak çok gereksiz bence. Esasında, hiçbir şekilde onaylamayacağımız, hiçbir değerini paylaşmayacağımız İslami radikalizm ise küresel kapitalizme ciddi bir meydan okumadır. Herkesin bildiği, soğuk savaşın bitişi ve Batı ve İslam toplumlarının yeniden “nihai olarak karşı karşıya gelmesi” durumu bu tepkiyi doğurdu. Doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmıyorum tabi. Fakat son yıllarda ve özellikle “El Kaide”yle özdeşleşen o tepki, gerçek sunni radikalizmi ve ABD derin devletinin iç içe geçmiş, kontrolsüz dışa vurumuydu. Neyse, siz tabiki o ikisi arasında bir bağ, sebep-sonuç ilişkisi vb. kurmadınız ama mevcut durum içinde İslam radikalizmi yanlış da olsa bir meydan okumadır, anti-küreselleşme hareketi ise “demokrasinin bir gereği”.
Üçüncüsü, anarşistleri oldukça dışardan gözlemleyen biri olarak şunu söyleyebilirim ki radikal solumuz nasıl Kürt-Alevi nüfüsu içinde dar bir çevreye sıkışmış ve toplumun diğer kesimlerinden geri döndürülemez biçimde soyutlanmışsa, anarşistler de bu memlekette, tüm insanlara o denli yabancı, çok dar bir orta ve orta üstü kesimde özellikle çok genç (tam olarak toy anlamında-dünyadan bir haber, bireysel ya da toplumsal hiçbir sorunun altına elini koymamış) insanların çok nadiren de olsa rağbet gösterdiği insanlardan ibaret. Dışardan bakınca tabi.
Merhabalar, benim de gözlemlerim sonucu vardığım kanı şu; elbette şart değil herhangi bir örgütten en nihayetinde anarşizme varmak ama türkiyedeki anarşist topluluklar benim beyoğlu ortamlarında tanıştıklarım en azınan tamda ertan’ın dediği gibi kendi örgütlerini oluşturmuş ve birbirine laf atan, kendileri gibi olmayan herkese de düşman olan ve onlardan olmayanın adı isterse Bakunin olsun gene de ‘sen anarşist değilsin’ yaftalarıyla insanı iten yapıya sahipler. Anarşizmin Marksizm gibi bir doktrin olmayışı, insan özgürlüğü ve özgünlüğüne açık bir yaşam-fikir biçimi oluşu bizleri anarşizme yöneltti. Sistemin ne kadar karşısında durursak o kadar temiziz diyerek. Anarşist Örgütlenme gibi bir komedi afişe rastladım, bu arkadaşlar ya gerçekten düşünmeden hareket ediyorlar ya da bu kadar… Anarşist arkadaşların çok fazla okumaya ihtiyaçları var bence, yaşam deneyimine de.
Umarım sadece asıp kesmeyi ezberleyen arkadaşlar şiddetle olan meselelerini bir kere daha düşünürler. Yazı çok iyi.
Ezilen halk yığınlarının burjuva medyasının dezenformasyonu altında ne olup bittiğini anlamada ciddi bir sorunu bulunuyor. “Anarşizm” terimi ,Gün hocamızın belirttiği tarihsel bir sürece işaret ediyor.Bu süreç ,rus anarşistlerinin kişisel terör eylemlerinden kızıl tugayların organize terör eylemlerine kadar uzanıyor.Pasifist açılımları da var ,anti küresel eylemlere uzanan günümüz direnişine de atıflar var.Ben,anarşizm sözcüğünün yarattığı çağrışımlar ile sosyalist düşünceye ikna olabilecek insanlara ulaşmanın imkanı olmadığını düşünüyorum.Zira bu sözcüğün ilk elden yarattığı çağrışımlar “düzen tanımazlık” ve “şiddet” olmakta.Oysaki devrime ikna olabilecek bireyler dahi kaotik dönemin katlanılabilir bir süre ile sınırlı kalmasını,kapitalist rejimin devrilmesini takiben hakça yeni bir düzenin tesis edilmesini isterler.Aslında anarşizm,ne düzen tanımazlıktır ne de nihai maksat olarak şiddeti benimsemektedir,bunları biliyoruz..Anarşizm ,özyönetimsel unsurların egemen olduğu,”kurum-birey” ve “birey-birey” arası tahakküm ilişkilerinin en alt düzeyde çalıştığı- hiç olmaması mümkün müdür Foucault un mikro-iktidar kavramına hak ettiği önemi veren birisi olarak bundan emin değilim- bir toplumsal düzenek hedefler.Ancak anarşizm sözcüğünün yaygın ve yerleşik yan anlamlarından kaçış o denli mümkün değildir.Bu bakımdan anarşizmin içerdiği özgürlükçü yan anlamları terk etmeden ve hatta aşırı vurgulamaya dikkat ederek “sosyalizm” şemsiyesi altında birleşmekte fayda görmekteyim.PKK ve Öcalan bile bu gün federatif –geniş yönetimsel katılıma imkan veren çözümlerden söz ederek,radikal demokrasi kavramını parlatmaktadır.Radikal demokrasi,kanaatimce hak ve özgürlükler ile kitlelerin yönetime katılabilme olanakları bakımından umut vaat eden bir açılıma sahip.Ancak burjuva demokrasisinin alt yapısına dair -yani özel mülkiyet ve kolektivizme dair-unsurların re-organizasyonuna dair yeni bir şey söylememekte. Bu bakımdan kimi yazarların da tercih ettiği “özgürlükçü sosyalizm” terimi, radikal demokrasi alternatifine nazaran daha geniş bir kavramsal çerçeveye gönderme yapabilme kabiliyetine sahiptir diye düşünürüm.Özgürlükçü sosyalist ideoloji ,özünde şiddet barındırmayan anarşist düşünce ile iyice harmanlandığında ,sözcüklerin ima ettiği tarihsel olumsuz çağrışımların ötesine geçebilir ,güçlü bir heves ile olumlu maneviyat hissi telkin edebilir,burjuva demokrasisinin hegemonik güçleri ile medyatik düzeyde başa baş mücadeleye kalkabilir..
CHP’deki eski iktidar, yeni muhalif hizip 13 Haziran sabahi mücadeleyi yeniden baslatmayi planlamis ve sloganlarini bile hazirlamis: “Yeniden CHP”
Bu haber beni gelecekteki muhtemel sol sloganlari düsünmeye zorladi:
CHP 2023: “3’üncü uzay istasyonuna karsiyiz”,
IP:”Topraklarimiz Merihlilere satilamaz”
ÖDP/TKP/vs.vs.: Ne seriat, ne seriat, tam bagimsiz darbe.
Gün Zileli: En Gandi yine Gündi, Gandi ile kilo almaz, Gündi metodu ile sosyal yardimla yasayabilirsiniz..
2023 akp si: nasılda herkes bizi müslüman sandı.
-türbanı siyasi malzeme yapıp nasılda serbest bırakmadık.
– kapitalizme nasılda hizmet ettik.
-kirlenmiş devleti, nasılda temizlermiş gibi yutturduk.
2023 ün kemalistleri:
-tüh darbeyle olmadı, seçimle denedik genede ikitidarımızı keybettik, serbest piyasa işte akp kapitalizme daha iyi ülkeyi arz etti onlar kazandı. ırz-talep meselesi.
2023 ün mazlumları: tüh be iki tane aynı şey için nasılda birbirimize düşman olduk.
-filler tepişti biz arada ezildik.
TSK’NIN SEÇİME YÖNELİK KURUM İÇİ EĞİTİM SEMİNERLERİ-1
EĞİTİMCİ: GARNİZON KOMUTANI ALB.ENGİN KABADAŞ
DİNLEYİCİLER: SUBAY EŞLERİ
ORİJİNAL SLAYTLARLA EŞLİĞİNDE
BU TÜR KONFERANSLARI ALDIĞIMIZ EMİRLER GEREĞİ UYGULAMAK ZORUNDAYIZ
SAYGIDEĞER HANIMEFENDİLER. KONFERANSA İLGİLİZDEN DOLAYI HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. PLANLI KONFERANSLARIN UYGULAMASINA BAŞLADIK. DEDİK BİRDE BURDAKİ SİNAMA SALONUNDA TOPLAYALIM. EŞLER OLMADAN BÜYÜK BİR KATILIM OLSUN. BİR PLANLAMA YAPTIK VE BU UYGULAMAYA BAŞLADIK. BU TÜR KONFERANSLARI ALDIĞIMIZ EMİRLER GEREĞİ UYGULAMAK ZORUNDAYIZ. BİRAZ EVVEL TUG. KOMUTANIMZLA GÖRÜŞTÜM BEN. O DA YAPTIĞIMIZ FAALİYETİN İYİ OLDUĞUNU VE FAALİYETLERE DEVAM ETMEMİZ GEREKTİĞİNİ, BURADA DAHA KOLAY UYGULADIĞIMIZIİZAH ETTİM BEN.
BU KONFERANSLARI SUBAY, ASTSUBAY, UZMAN ERBAŞLARA VERİYORDUK ŞİMDİ EŞLERİNEDE VERMEMİZ EMREDİLDİ
SİZLEREDE BEN SELAMLARINI İLETİYORUM TUG. K.NIMIZIN. ŞİMDİ TABİ BU FAALİYETLER PLANLI OLAN, BİZLERE, İŞTE ÜST KOMUTANLIKLARDAN GELEN HEDEF KİTLE DEDİĞİMİZ SUBAYLARA, ASTSUBAYLARA, UZMAN ERBAŞLARA ERBAŞ VE ERLERİMİZEC, YEDEK SUBAYLARA VERMEMİZ GEREKEN KONFERANSLAR. BİRDE, HEDEF KİTLE OLARAK GÖZÜKEN SB ASTSB. AİLELERİNE VERİLMESİ GEREKEN PLANLI KONFERANSLAR VE VERİLMESİ EMREDİLEN KONULAR. ÜLKEMİZ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLARDA SİLAHLI KUV. PERSONELİ VE AİLELERİ OLARAK NE GİBİ OYUNLAR OYNANDIĞINI GÖRÜN, BİLİNÇLİ OLUN, ÇEVRENİZİ AYDINLATIN.
ÜLKE GÜNDEMİNDE NELER OLDUĞUNU BİLİP UYANIK OLMALIYIZ, YOKSA ÜLKE ELDEN GİDER
BAZI ŞEYLERE GÖZÜNÜZÜ KAPATMAYIN, BAZI ŞEYLERİ DUYMAZLIKTAN GELMEYİN BİLİNÇLİ OLUN DİYE BUNLARI YAPMAK ZORUNDAYIZ. EĞER YAPMADIĞIMIZ TAKDİRDE SADECE KENDİ KABUĞUMUZU GÖRÜYORUZ, KENDİ ÇEVREMİZDEKİNİ GÖRÜYORUZ, KENDİ EVİMİZİN İÇİNİ GÖRÜYORUZ. AMA BİZ T.C.NİN EN DEĞERLİ KURUM OLAN SİLAHLI KUVVETLER OLARAK VE AİLELER OLARAK HER ZAMAN UYANIK, DİMDİK AYAKTA OLMAK ZORUNDAYIZ. EĞER, BİZ DE YIPRANIRSAK Kİ YIPRATMAYA ÇALIŞIYORLAR ÜLKE ELDEN GİDER. VE BAZI OLAYLARINDA SİZLER DE FARKINDASINIZ. UYANIK OLMAMIZ LAZIM, DİKKATLİ OLMAMIZ LAZIM. ŞİMDİ BEN SİZLERE ÜLKEMİZİN GÜNDEMİNDE NELER OLDUĞUNU, HEPİMİZİN GAZETELERDEN, İNTERNETTEN OKUDUĞUNUZ, FAKAT BELKİDE İÇİNİZDEN BAZILARININ FARKINDA OLDUĞU BAZILARINIZIN FARKINDA OLMADIĞI KONULARI ŞİMDİ SİZE BEN YANSI ÜZERİNDEN BAZI KONULARI SÖYLEYECEĞİM.
BEN GARNİZON KOMUTANI OLARAK PERSONELİMİ AYIKDIRMAK DURUMUNDAYIM
SADECE BEN BURANIN GARNİZON KOMUTANI OLARAK KENDİ PERSONELİMİ BAZI KONULARDA AFFEDERSİNİZ AYIKDIRMAK, UYANDIRMAK DURUMUNDAYIM. BAZI GÖRDÜĞÜM TESPİTLERİ SÖYLEMEK ZORUNDAYIM. ÇÜNKÜ BURADA TSKYI TEMSİL EDEN BEN VE BENİM EMRİMDEKİ OLAN PERSONELDİR. BUNLARI GÖRÜRSENİZ, BİLİRSENİZ OLAYLARA DAHA BİLİNÇLİ YAKLAŞIRSINIZ DİYE DÜŞÜNÜYORUM. SADECE BASİT GÖRÜNTÜLERLE, HEPİNİZİN ÇOK YAKINDAN BİLDİĞİ YANSILAR. ŞİMDİ BEN BUNLARI SİZE BİR İZAH ETMEYE ÇALIŞIYIM.
EĞER MALUM PARTİ İMAR YASASINI ÇIKARIRSA %67 İLE SEÇİMİ KAZANIR
EVET, GAYET BASİT, HÜKÜMETİ BAŞARILI OLARAK GÖRÜLEBİLECEĞİ BİR GÖRÜNTÜ. AMA BANA GÖRE BÖYLE DEĞİL ARKADAŞLAR. DEĞERLİ HANIMEFENDİLER. NEDEN DERSENİZ HÜKÜMET BUNU BABASININ HAYRINA ÇIKARMIYOR. BUNLARIN ÇOĞU VAROŞLARDADIR. HÜKÜMETİN DAHA DOĞRUSU MALUM PARTİNİN 23 TEMMUZ SEÇİMLERİNDE ALMIŞ OLDUĞU OY ORANI BELLİ. YÜZDE 47. ÖYLE DEĞİLMİ? NEREDEYSE İKİ KİŞİDEN BİR KİŞİ OY VERDİ. 10 MİLYON KAÇAK BİNA. YEREL YÖNETİMLER DE BİLİYORSUZ BU PARTİNİN YÖNETİMİNDE. AMA BURADAKİ AMAÇ FARKLI. BAKIN 10 MİLYON BİNA. HER BİNADA AİLE BAŞINA DÜŞÜNÜRSEK 3 KİŞİ OLSA NORMAL ŞARTLARDA KAÇ KİŞİ YAPAR? OTUZ MİLYON. BU 30 MİLYONDAN, BUNDAN HADİ SEÇİM YAŞINDA OLAN ATIYORUM BEN, ON MİLYON KİŞİ OY KULLANACAK. BAKIN ON MİLYON TANE OY DEMEK. YÜZDE 47 İLE DEĞİLDE, YÜZDE 67 İLE SEÇİMİ KAZANIR. ÖYLEMİ? ÖYLE.
SİVİL ANAYASA DEDİKLERİ TÜRBANIN SERBEST KALMASI
EVET, SİVİL ANAYASA TARTIŞMASI VARDI. YOK KAMPLARA GİTTİLER ABANTLARA GİTTİLER. ORDA ÜNİVERSİTE HOCALARI TOPLANDILAR. VS VS VS. BASINA YANSIYAN KADARIYLA, İŞTE TÜRBAN MESELESİ DENDİ. İŞTE RESMİ GÖRÜŞ DEĞİL DENDİ. SADECE TARTIŞMAYA AÇMADIK DENDİ. AMA BAKIN BU ZAT BU KURULUN BAŞINDAYDI AÇIKLAMASI BAKIN TÜRBANIN ÜNİVERSİTEDE SERBEST BIRAKILMASI. SİVİL ANAYASA DEĞİL YANİ. T.C. KURULDUĞU GÜNDEN BERİ ANAYASASI YOKMUYDU SİZLERİN TAKDİRİNE BIRAKIYORUM.
ANAYASAMIZ VAR KILIK KIYAFET DEVRİMLERİ VAR HERŞEY VAR. VAR OĞLU VAR. AMA AMACIN NE OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ. ZATEN DİKKAT EDİN CUMHURİYET REJİMİ VE ONUN İMKANLARINI ÇOK İYİ KULLANIYORLAR. HEP DİKKAT EDİN KONUŞMALARDA, DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLER DİYORLAR. DEMOKRASİ DİYORLAR. DEMOKRASİNİN KURALLARI DİYORLAR VS VS. AMA HİÇ CUMHURİYETİN İMKANLARI DEMİYORLAR. DEDİĞİM GİBİ DEMOKRASİ ZATEN CUMHURİYETİN İMKANLARI NETİCESİ OLAN BİR HUSUS.
TÜRBANI GATA’YA SOKMAK İSTEMELERİ MASUMANE GÖRÜNÜMLÜ BİR PLAN
EVET, YİNE SİZE MASUMANE BİR HUSUSU SÖYLÜYORUM. YİNE HEPİNİZ BİLİYORSUNUZ TİYATRO SANATÇISI NEJAT UYGUR ANKARA’DA BİR GÖSTERİ YAPTI. GÖSTERİDEN SONRA FENALAŞTI FELÇ GEÇİRDİ FİLAN DİYE YANLIŞ HATIRLAMIYORSAM BAŞKENT ÜNİVERSİTESİNE KALDIRILDI.
ORADA BAŞBAKANIMIZ KENDİSİNİ EŞSİZ OLARAK ÜNİVERSİTEDE GİTTİ, ZİYARET ETTİ. O ZAMAN NİYE EŞİNİ GÖTÜRMEDİ HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ. AMA BAKIN GATADA ASKERİ MEKAN ÇOK MASUMANE BİR ZİYARET AMA BASINA YANSIYIŞI NASIL. DOLAYISIYLA ÇOK MASUMANE BİR YAKLAŞIMLA TÜRBAN MESELESİNİ SANKİ HASTA ZİYARETİNE GİDİYORMUŞ İŞTE BİZ HASTAYI ZİYARET ETMEK İSTİYORUZ AMA BAKIN İŞTE ENGEL ÇIKARIYORLAR GİBİ LANSE EDİYORLAR. OLAYIN GÖRÜNTÜSÜ BU.
BÜLENT ARINÇ’IN EN ÖNEMLİ GÖREVİ ÜLKEYİ KARIŞTIRMAK
DEVAM, YİNE MEŞHUR, BİLİYORSUNUZ BU GEÇTİĞİMİZ DÖNEM MECLİS BAŞKANLIĞI YAPAN KİŞİ. Kİ, EN ÖNEMLİ GÖREVİ ÜLKEYİ KARIŞTIRMAK OLDUĞU İÇİN BU ŞAHSIN MEŞHUR İFADELERİ VAR BİLİYORSUNUZ CUMA GÜNLERİ TATİL OLSUN DEMİŞ. NEDEN DİYOR TABİ. İŞTE MİLLETVEKİLLERİ ÇOK YORULDUĞU İÇİN EL KALDIRMAKTAN ÇOK YORULUYORLARMIŞ İŞTE CTS PAZAR DİNLENEMİYORLARMIŞ BİR DE CUMA GÜNLERİ OLSUN DEMİŞ. VE CUMA GÜNLERİNİN TATİL OLMASINI TALEP EDİYOR. VE TEKLİF YAPIYOR. AMA TABİ BU MASUMANE. CUMA GÜNLERİNİN TATİL OLMASININ SEBEBİNİ HERALDE TAKDİR EDİYORSUNUZ. CUMA GÜNLERİ NAMAZI KILMAK İÇİN. İŞTE MECLİSTE MİLLETVEKİLLERİ BAŞLAYACAK ONDAN SONRA BELEDİYELER BAŞLAYACAK SONRA VALİLİKLER BAŞLAYACAK. VS VS. YANİ NE KADAR MASUMANE GÖRÜYORSUNUZ.
CUMHURİYETÇİ ÖĞRETMENLERE BASKI YAPILIYOR
EVET, BUNU GENE OKUDUNUZ. TÜRKİYENİN NE DURUMDA OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ. BU DA İÇİMİZDEKİ OLAN ÖĞRETMENLER GİBİ BİR TANE ATATÜRKÇÜ ÖĞRETMEN. BAKIN BAŞINA GELEN. CUMHURİYET MİTİNGİNE KATILMIŞ VE CUMHURİYETE SAHİP ÇIK YAZILI TİŞÖRT GİYDİRMİŞ ÖĞRENCİLERİNE VE SORUŞTURMA AÇILMIŞ VE MAAŞ CEZASI ALMIŞ. BAKIN TÜRKİYENİN GELDİĞİ DURUM. DEĞERLİ HANIMEFENDİLER. YANİ SİZLER DE ÖĞRETMENSİNİZ. BÜTÜN GÜN ÇALIŞAN BAYANLAR VAR. ÜLKEMİZ NERELERE GETİRİLMEK İSTENİYOR. NELER YAPILMAK İSTENİYOR NE GİBİ DAVRANIŞLARA KALIYORUZ BUNLARI GÖZÜNÜZÜN ÖNÜNE SÜRÜYORUM.
MİLLİ EĞİTİMDE TÜRBANLI, PERUKLU BAYAN VE BIYIKLI ERKEK ÖĞRETMENLERİ HEPİNİZ GÖRÜYORSUNUZ.
DEVAM, YİNE BAKIN AMASYADA BİR TANE, LİSEDEKİ OLAY. DÖRT TANE KIZ ÖĞRENCİ YANLIŞ HATIRLAMIYORSAM. HABERDE OKUDUĞUM KADARIYLA. OKULDAKİ YAŞIYORSUNUZ TÜRBANLI ÖĞRETMENLER VAR PERUKLU ÖĞRETMENLER VAR. OKUL YÖNETİMLERİNİN ERKEKLERİN BIYIKLARININ NASIL OLDUĞUNU BİLİYORSUNUZ. VE BU BASKILARIN NERELERE GELDİĞİNİ GÖRÜYORSUNUZ.
CUMHURİYET TARİHİNDE HİÇ OLMAMIŞ OLAYLAR BU PARTİ İKTİDARA GELDİĞİ ZAMAN OLMAYA BAŞLADI VE ASKERİ ŞURADA ŞERH KOYDULAR
DEVAM. ASKERİ ŞURALAR BİLİYORSUNUZ ŞU ANDA CUMHURBAŞKANIMIZ OLAN GÜL İLK BU PARTİ İKTİDARA GELDİĞİ ZAMAN 2002 YILINDA ÜÇ AY BAŞBAKANLIK YAPTI. BU DÖNEMDE YÜKSEK ASKERİ ŞURA OLDU. TABİ TÜRKİYE C. TARİHİNDE SİLAHLI KUVVETLER KURULDUĞUNDAN BERİ HİÇ OLMAMIŞ OLAYLAR, YAŞANMAMIŞ OLAYLAR BU PARTİ İKTİDARA GELDİĞİ ZAMAN, BU ŞAHIS BAŞBAKAN OLDUĞU ZAMAN YAŞ KARARLARINA ŞERH KOYDU.
CUMHURBAŞKANIN, ERDOĞAN’IN VE UNAKITAN’IN OĞULLARI MİLYON DOLARLARLA OYNUYORLAR
EVET ,BİRDE BİLİYORSUNUZ MEŞHUR ÇOCUKLAR VAR. BAKIN BU MALİYE BAKANIMIZ MEŞHUR, ONUN OĞLU, BAŞBAKANIMIZIN OĞLU, CUMHURBAŞKANIMIZIN OĞLU. BU DA BAŞBAKANIN OĞLU. BU BİLİYORSUNUZ GEMİCİ KALDI. BUNUN MISIR YUMURTA FİLAN ÖYLE FABRİKALARI VAR. BİR SÜRÜ YUMURTA SATIYOR ORADAN İTHALAT İHRACAT YAPIYOR. BENİM KARDEŞİM ŞU ANDA ORDUDA İŞSİZ KALDI. İŞ BULAMIYOR YANİ. AMA 16 YAŞINDAKİ ÇOCUK NEREDEYSE BENİM YAŞIMIN ÜÇTE BİRİ. MİLYON DOLARLARLA OYNUYOR.
TAYYİP ERDOĞAN BİZE ASKERLİK YATMA YERİ DEĞİL DİYOR KENDİ OĞLUNA ÇÜRÜK RAPORU ALIYOR
DEVAM,İŞTE BUNU GENE BİLİYORSUNUZ. ASKERLİK YATMA YERİ DEĞİLDİR DEDİLER. AMA KENDİ OĞLUNA ÇÜRÜK RAPORU ALDIRILDIĞI ZAMAN CEVAP VEREMİYOR.
GÜL, ÇANKAYA SOFRASI İLE ATATÜRK’Ü TAKLİT EDİYOR AMA MASASINDA ŞARAP YERİNE SU VAR
DEVAM,YİNE İŞTE ATATÜRK TAKLİTÇİLİĞİ ATATÜRKE ÖZENME GENE ÇIKIYOR YANİ GÖZÜNÜZÜ BOYAMA NE KADAR MASUMANE BİR DAVRANIŞ GİBİ YANSITILMAYA ÇALIŞILIYOR. AMA BAKIN BÜYÜK ÖNDER ATATÜRKÜN MASASINDA TARTIŞILAN KONU. HALBUKİ ATATÜRK BİLİYORSUNUZ O ÇANKAYADA EVDEKİ KİTAPLARDAN BİLİYORSUNUZ. ÜLKENİN İLERİ GELENLERİNİ TOPLAYIP SAVAŞTAN SONRA KADINLARA NASIL ÖZGÜRLÜK VERİRİZ. EĞİTİM NASIL DÜZELİR. SEÇİM NASIL OLACAK CUMHURİYET REJİMİ NASIL OLACAK
ÜLKEMİZİ NASIL İDARE EDERİZ ZİRAATI NASIL YAPARIZ GİBİ KONULARI TARTIŞIYOR. AMA BAKIN TAKLİT EDİLİYOR BUNLAR DA İLERİ GELEN BİLİM ADAMLARIYMIŞ PROFESÖRLER. AMA TARTIŞILAN KONU BAKIN BU. ARTI BİZİM MEDYAMIZDA NASIL YER ALIYOR: ATATÜRK SOFRASI. AMA ATATÜRK SOFRASINDA BAKIN BURDA TAMAM O TERCİH MESELESİDİR O AYRI KONU AMA BURADA SU VAR BURADA GÖSTERMELİK ŞARAP KADEHLERİ VAR FİLAN FİLAN. AMA BAKIN BU GELENEĞİ CANLANDIRDI DİYOR. GELENEK İSLAM CUMHURİYET GELENEĞİ DEĞİL. TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ NASIL MÜREFFEH DURUMA GETİRİRİZ ONUN ÇALIŞMALARI.
GENKUR BAŞKANIMIZ HARİÇ DEVLETİN ZİRVESİNİN EŞLERİ TÜRBANLI
EVET, BU DA ÇOK İLGİNÇ BU DA ÇOK HOŞUMA GİDER. GEÇTİĞİMİZ KONFERANSIMIZDA BEN SİZE HATIRLARSINIZ ÜLKEDEKİ İLK BEŞ ALTI KİŞİNİN EŞİNİN GENKUR BAŞKANIMIZ HARİÇ EŞİNİN NASIL TÜRBANLI OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİM. İŞTE BAKIN TÜRKİYEDEKİ DEVLETİN TEPELERİNE ATANANLAR ARANAN HUSUSLAR. HANIMI TÜRBANLI OLACAK, İHL MEZUNU OLACAK.
ATATÜRK LAİKLİĞİ BU ÜLKEYE BOŞA MI GETİRDİ.
DEVAM, AMA BAKIN BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK NE DEMİŞ. ZAMANINDA. OKUYORSUNUZ. DİN İŞLERİNİ MİLLET VE DEVLET İŞLERİYLE KARIŞTIRMAMAYA ÇALIŞIYOR. KASIT VE FİİLE DAYANAN TUTUCU HAREKETLERDEN SAKININ. NE ZAMAN SÖYLEMİŞ 1930 YILINDA. YOKSA ATATÜRK LAİKLİĞİ BU ÜLKEYE BOŞUNAMI GETİRDİ. YANİ O KADAR T.C.Nİ KURMUŞ SAVAŞLAR KAZANMIŞ. KAZANDIKTAN SONRA ÜLKEMİ NASIL GELİŞTİRİRİM NASIL MODERN DURUMA GETİRİRİM DİYE KAFASINI PATLATAN, İŞTE O MEŞHUR ÇANKAYADA ATATÜRK SOFRASI DENEN SOFRALARI KURAN SABAHLARA KADAR UYKUSUZ KALAN İNSAN.
ATATÜRK KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR DERKEN BAŞBAKAN ANANIDA AL GİT DİYOR
EVET, HATIRLIYORSUNUZ BU CÜMLEYİ, ATATÜRK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ. NE KADAR İLGİNÇ. YANİ ATATÜRK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ, BAKIN GÖZLERİNDEKİ DİKKATİ, KÖYLÜYLE KONUŞMASI, SAYGIYLA GÖZLERİNE BAKMASI VS.VS.VS. ŞU FOTOGRAFA BAKIN BİR DE ŞU FOTOGRAFA BAKIN. TEHDİT, AŞAĞILAMA, HER ŞEY VAR. SÖYLENEN CÜMLE. FARKI GÖRÜN DİYE ANLATMAYA ÇALIŞIYORUM.
DEVAM, DİĞER BİR BAŞLIK ÜLKEMİZİN İÇ SİYASETİ ÜZERİNDE YABANCILARIN, ETKİSİNİ NİSPETEN, BURDA İZAH ETMEYE ÇALIŞIYOR. ÜLKEMİZİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ DURUMU GÖRÜN. EVET, YİNE BAKIN BUNLAR HEP PLANLI, BİLİNÇLİ YAPILAN İŞLER. YİNE 30 AĞUSTOSTA, İŞTE RESEPSİYON GİBİ.
YOK KÜRT KARDEŞİMİZ YOK KÜRT REALİTESİ FİLAN FİLAN, ÜLKE KÖTÜYE GİDİYOR
DEVAM, YİNE BAKIN ÜST KİMLİK, ALT KİMLİK, YOK KÜRT KARDEŞLERİMİZ, KÜRT REALİTESİ FİLAN FİLAN. AMA ATATÜRK GÖRMÜŞ HEPSİNİ, ATATÜRK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ BURDA İŞTE.
EVET YİNE BAKIN, SÖYLEDİĞİ İKİ KONU, MİLLİYETÇİLİK VE LAİKLİK. ŞUANDA TÜRKİYE’DE TARTIŞILAN İKİ KONU. ÜLKEMİZİ PARÇALAMAK İÇİN MİLLETİMİZİ DAĞITMAK İÇİN BUNLAR TARTIŞILDI. ÜLKEMİZİN İÇİNDE OLDUĞU DURUMU BEN ARKADAŞLARIMA BURDA İZAH ETMEYE ÇALIŞTIM. ŞİMDİ SİZE İZAH ETMEYE ÇALIŞTIM. SİZLERDE ÇEVRENİZDE BU OLUŞUMLARI GÖRÜYORSUNUZ. FARK EDİYORSUNUZ. NE KADAR DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ, NE KADAR BİLİNÇLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ EĞER SİZLER BİLİRSENİZ. ÇOLUĞUMUZU ÇOCUĞUMUZU KORURUZ. ÇÜNKÜ YAŞADIMIZ SÜREÇ İNANIN HEP BÖYLE OLUMSUZA GİDİYOR.
TSK YI PASİFİZE EDİYORLAR. T.C’Nİ YAŞATAMAMA SIKINTIMIZ VAR
T.C’Nİ YAŞATAMIYORUZ SIKINTISI OLUYOR. GÜNDEN GÜNE SİLAHLI KUVVETLERİ PASİFİZE ETME SENARYOLARI UYGULANIYOR. ÇEVREMİZDEKİ OLAYLARI GÖREMEDİĞİMİZ TAKDİRDE İNANIN UÇURUMA DOĞRU YUVARLANIYORUZ. BAKIN SON KALE OLARAK SİLAHLI KUVVETLER KALDI.
MİLLİ EĞİTİMDE TÜRBANLI ÖĞRENCİLERİ KÜRSÜYE ÇIKARIYORLAR
HEDEF BİZİZ. HEP MASUMANE YANLIŞLAR. GÖZÜMÜZ BOYANIYOR. BAKIN GENE GÖSTERDİM BEN SİZE GAZİANTEPTEKİ OLAYLAR. BURADA DA BİZİM İÇİN GEÇERLİ. İŞTE TÖRENLERE KATILIYORUZ RESMİ TÖRENLERE. SALONDA HEMEN TÜRBANLILAR VAR. HEMEN ÇIKARTTIRIYORUZ. BURDA TABİ AVANTAJIMIZ ŞU: ÇANKIRI VALİSİ ALLAHTAN CUMHURİYETÇİ AYDIN ATATÜRKÇÜ BİR ÇİZGİYE SAHİP BİR KİMSE. YARIN ÖBÜR GÜN O DA BURADAN ALINDIĞI ZAMAN ARTIK İŞİMİZİN BENİM VE BENİM GİBİ OLAN ARKADAŞLARIMIN DURUMUNUN NE OLACAĞINI HERALDE KESTİRİYORSUNUZ. ONUN İÇİN LÜTFEN ÇOK DİKKATLİ OLALIM ÇOK AKILLI OLALIM. ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM. ÇOK MASUMANE OLARAK YAKLAŞILAN DAVRANIŞLARIN ALTINDA MUTLAKA BİRŞEYLER ARAYALIM.
ÇOLUK ÇOCUĞUNUZA SAHİP ÇIKIN. SİVİLLERİN ÇOCUKLARI BİLE BAŞÖRTÜLÜ
İŞTE HEPİMİZİN ÇOLUĞU ÇOCUĞU VAR. DERSANELERE GİDİYOR. DERSANELERİ MUTLAKA VE MUTLAKA ÇOK İYİ ARAŞTIRIN. ÖĞRETMENLERİ ÇOK İYİ ARAŞTIRIN ARKADAŞLARINI ÇOK İYİ ARAŞTIRIN. DİKKATİMİ ÇEKİYOR. ÇOCUKLAR SEVİYESİNDE DAHİ BAŞÖRTÜSÜ VAR. BUNU SİZ DE YAŞIYORSUNUZ BELKİ OKULUNUZDA VE ÇEVRENİZDE. YANİ OKULA GELİYOR BAŞINI AÇIYOR OKULDAN ÇIKIYOR DAHA KÜÇÜCÜK ÇOCUKLAR. NEREYE GİTMEYE ÇALIŞIYORUZ.
ÇOKTAN MALEZYA OLDUK BİLE
HANİ BİR ARA TARTIŞILDI YA MALEZYA OLUYORMUYUZ DİYE. BEN DİYORUM Kİ MALEZYA OLDUK. ONUN İÇİN LÜTFEN TSKNIN PERSONEL EŞLERİ OLARAK HEM DE BEN BURANIN GARNİZON KOMUTANI OLARAK BURANIN PERSONEL EŞLERİ OLARAK SİZLERİ ÇAĞDAŞ OLMAYA Kİ ÖYLESİNİZ ZATEN ÇEVRENİZDEKİLERİ GÖRMEYE BİLİNÇLİ OLMAYA DAVET EDİYORUM. BENİM SİZE SÖYLEYECEKLERİM BU.
“KREMALI BİSKÜVİ”Yİ DOĞRU YAZAMAYAN HALK OY VERİYOR VATAN ELDEN GİDİYOR
AMA İŞTE BAKIN TÜRK İNSANININ NASIL OLDUĞUNU DA ŞİMDİ GÖRELİM.
EVET.BAKIN. HALAMIN SÜLÜMAN TUR. TÜRK İNSANININ NASIL BİR İNSAN OLDUĞUNU ALGILAYIN.
DEVAM
BAKIN BU ŞAHİN MARKA ARABA. TRAFİK KURALLARINI HİÇE SAYARAKTAN. HEPİMİZİN ÇOK SEVDİĞİ MUZLARI EVİNE PAZARA NASIL GÖTÜRÜYOR.
EVET. HEPİMİZ EŞYA TAŞIYORUZ. ARABAYI BU ŞEKİLDE HİÇ TAŞIMADIK. BUNDAN SONRA BÖYLE TAŞIYACAĞIZ HERALDE. YANİ TRAFİK KURALLARINA UYUN DİYOR.
EVET
BU DA TRABZONDAN. TRABZONLU HEMŞERİLERİMİZ OKEY OYNAMAYI ÇOK SEVİYORLAR DEMEKKİ NAMAZA DA GİDECEKLER. CAMİ UZAKMIŞ ONUN İÇİN VAKİT KAYBETMEMEK İÇİN HEP BERABER BİR CAMİ YAPTIRMIŞLAR. ZATEN OKUL YAPTIRMAZLAR HEP CAMİ YAPTIRIRIZ.
EVET, BU DA KAPI OTOMATİK KAPI EVET.
BU DA KARPUZCUMUZUN YARATICI DÜŞÜNCESİ. MALLARINI BUNA KATEGORELENDİRMİŞ. KARPUZ ALIRKEN BUNDAN SONRA DİKKAT EDELİM FİYATLAR.
BİR DE BİR BİSKÜVİ ÇIKMIŞ YENİ. BENİM HABERİM YOK SİZİN HABERİNİZ VARMI BİLMİYORUM. BU BİSKÜVİ REYONU. KIREMALI. FİYATIDA BU.
EVET. SONUÇTA BİRAZ EVVEL ARKADAŞIM DA SÖYLEDİ. DEĞERLİ HANIM EFENDİLER İŞTE TÜRK İNSANI BU.
BİRAZ EVVEL SÖYLEDİĞİM İNSANLAR. BUNLAR OY VERİYOR. ONDAN SONRA VATAN GİDİYOR ELDEN.
AKILLI OLMAZSAK SONUMUZ İRTİCA OLACAK
İŞTE BİZ DİKKATLİ OLMAK ZORUNDAYIZ. AKILLI OLMAK DURUMUNDAYIZ. BAKIN RAHAT YAŞAMA YOLLARINI ARADIĞIMIZ MÜDDETÇE SONUMUZ BU. SONUMUZ BU.
DEVAM.BAKIN 1930’LAR. BUDA, BİR RESEPSİYON, İŞTE YANINDAKİ AÇIK, MODERN ÇAĞDAŞ BAYANLAR. AMA ÜLKEMİZİN NEREYE GETİRİLMEK İSTENDİĞİNİ GÖRÜYORSUNUZ. İŞTE YAŞADIĞIMIZ SÜRECİ BEN GÖZÜNÜZÜN ÖNÜNE GETİRMEYE ÇALIŞTIM. BENİ SABIRLA DİNLEDİĞİNİZ İÇİN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM.
Yorum: Hepsi içeri atilmali.
Bu metnin burada ne işi var? Bizim Binbir Surat bu kez de ordu içindeki saçmalıkların propagandasını sol sitelerde yapan misyoner kılığına büründü. Bir insanın bir tane kimliği olur, hadi diyelim ki hastalığı varsa iki olur üç olur; bunda ucu sonu yok. Bu arkadaşı tedavi edecek psikiyatr henüz dünya üzerinde görülmedi.
Yakalım bu dünyayı bu fasıtlerin zalimlerin katil devletlerin elinden kendimize bir dünya kuralım tüm insanlıgın ortaklaşa paylasacagımız pisliklerden arınmıs bir dünya kuralım bü dünayanın kıvılcımını yakmak lazım arıkk yeter yeterr yeterrr yeterrr
Günümüz Anarşist ve Marksist akımları onlarca parçaya bölünmüş (her iki akım ayrı ayrı) ve aynı kabın içinde özgül ağırlıkları bir olmasına karşın karışmadan durmayı başarmaları takdir-i şayandır. Bir biçimde solcu olmaya karar vermiş ya da potansiyeli olan bir kişi en yakınındaki ki Anarşist ya da Marksist tarafından örgütlenince, bu kişi kendisini örgütleyenin bir taraftarı olmak durumuyla karşılaşıyor. Hangi akıma katılırsa katılsın asla özgürleşemiyor. Zira içine girdiği grup, onun ne okuması gerektiğine, nelerin doğru nelerin yanlış olduğu konusunda ha bire yönlendirmekte olup kişinin özgürleşmesine engel olmaktadırlar. Kiş kim bilir kaç yıl geçtikten sonra (genellikle de orta yaşlarda) özgürleşebiliyor. Özgürleşemeyen insanların, (özellikle de gençlerin) insanlığın özgürleeşmesine katkısı nasıl olabilir merak ediyorum.
Sanırım Marksizmin ve Anarşizmin ilk kurucuları, mıknatısın aynı kutuplarının bir birlerini itmesi gibi itişmişler ve birisi kurumsal olarak merkeziyetçi ve iktidar odaklı bir yapıya bürünmüş, diğeri ise kurumsallaşmayı reddederek bireysel özgürlüğe yuvarlanmıştır. Günümüzde ise her iki akım kendi içinde itişip kakışmakta olup, Güya kitleleri örgütleyebileceklerini hayal etmektedirler.
Sanırım her iki akım savrulduğu uçlardan kurtularak Ortak bir zeminde buluşmanın yolunu bulmalı. Bunun mümkün olduğunu düşünüyorum.
Not: Bu sitenin TOPLUMSAL PROJELER bölümünde “Tüzük” başlıklı bir çalışmam var. Tek bir kişiden tepki aldı. Sanırım herkes polemik yapmayı çok seviyor ama ciddi bir çalışma hakkında tek kelam edilmiyor. Hass…..ir bile dense bir tepkidir ve kabulümdür.
“Gandi ünlü bir direnişçi olarak yıllardır bilinir ama bu iki düşünürün aynı zamanda pasifist anarşistler olduğu.. ” Gandi bir anarsist degildir, anglosakson ekolünden bir liberterdir, ogretisi asiri derecede Hint kulturune dayanir, o yuzden milliyetci oldugu bile soylenebilir. Eger hukumete laf eden herkesi anarşist zannedeceksek Reagan da anarşist o zaman..
Bu sitedeki Hint anarşizmi yazısına bakmanızı öneririm.
Gandi pasifist anarşisttir.
Gün Zileli de ulusalci anarsisttir
Zileli’ye saldıran AKP’liler de liberal anarşist.
Liberal anarşist olabilir de, milliyetçi anarşist olabilir mi? Bakunin gerçekten Rus çar rejimini destekledi mi?
neden olmasın?
Şu bizim Binbir Surat’ın ne ayak olduğunu en sonunda anladım. Ruh sağlığı açısından söylemiyorum canım, o konuda evvelden teşhisimi koymuştum zaten. Fakat aynı zamanda arkadaşın bu işe profesyonel bir uğraş olarak baktığını anladım. Gerçi daha önce de kendisinin polis teşkilatına bağlı bir “internet birimi” olduğunu sanmıyor değildim; keza “internet birimi” kısmı doğru fakat bağlı olduğu merkez başkaymış. Dün Habertürk’te Söz Sende programına AKP İstanbul İl Başkanı katıldı, internette sosyal medyada kendileri adına yorum yazan birimler görevlendirdiklerinden bahsetti. Binbir Surat’ın ipi böylece pazara çıkmış oldu. Gün abi bu arkadaşın IP adresinden hangi ilden bağlandığını anlayabilir zaten.
Gün Zileli’ye polisiye tavsiyelerde bulunuyorsun. Derin Devlet’in hangi birimindesin? Burada görevli misin? Zaten sen de itiraf edersin.
Necip Hablemitoğlu’nun üzerinde çalışırken öldürüldüğü, ölümünden sonra notlar halinde yayınlanan son kitabında (Köstebek), “İNTERNET ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLEN OPERASYONLAR” bölümünde bu gibi tiplerle ilgili bolca örnek var. Kitap İnternette birkaç yerde mevcut. O bölüme bakarsanız, bunun gibi “anonim” tiplerin ta o yıllardan beri internet forumlarına dadandıklarını farkedeceksiniz..
Hablemit gibi olur, ergenekon aparatçiklerinden solcucan
Ulusalci, Kemalist solcu oulp da Hablemitçi, Ergenekoncu olmayan var mi?
yeni birşey söyle
Ne istiyorsunuz yeni bir sey olarak? Ahmet Altan’in ne kadar acimasiz bir ABD yandasi oldugunun tekrarlanmasini mi? Ilkel ve ticari bir ABD militarizmini savundugu gerçeginin,
onun vicdansiz oldugunun ve ölümlerden, cinayetlerden beslenen ABD muzafferiyetine alkis tuttugunun yinelenmesini mi? Bunlarla yetinip mutlu oldugunuzun haykirilmasini mi? “Ben de katiliyorum, ben de ayni görüsteyim, yalniz… ” deyip “pardon yanlis anlamisim”lari mi, sen benim sirtimi kasi, ben de senin sirtini kasiyayim…tavirlarini mi? Solun yenilmezligini mi, liderin yanilmazligini mi? Ayrica su soru: Gerçekten yeni seyler duymaya hazir misiniz?
Yahu şu adamı tartışmayın artık, resmi ya da değil polis, polis vatandaş işte, çok mu mühim resmi olup olmaması…Gönüllü polislerden de korkmak gerek…Ama şu adamı konuşmayınız artık rica edeceğim.
Yorumlarinda hiç kuskuya yer birakmayacak sekilde TSK’yi, Kemalist rejimi ve Ergenekon cuntasi’ni savunan birinin tanimadigi kisiler hakkinda plois suçlamasi yapmasi onun itirafçi nitlegini zaten yeterince gözler önüne seriyor. Memlekette asker de var polis de. Ikisini de sevmem, ama ne de olsa ikisi de devlet memurlugu ve bazen ekmek parasi için bu isleri yapan emekçiler de var ve bazen içinde demokrat görüste olanlar da olabilir. Ama Ertan’in konumu apayri, hiçbir meslek onun pozisyonuna alçalamaz, o bir itirafçi ve bu yazilarindan da apaçik belli.
Daha önce de demiştim, “boku ne kadar çok karıştırırsan o kadar koku çıkar”, sevgili arkadaşlar bu eleman cin olmadan adam çarpmaya çalışan zavallı biri. Ciddiye almayınız.
Kemal tarafindan bombalandiktan sonra bombalananlar içindeki itirafçilarin pek memnun olup çocuklarina Kemal ismi koyduklari, bir kismi mücadeleye Kürt milliyetçisi saflarda devam ederken bir kisminin da Kemalist itirafçi oldugu, kendine kürt demekle beraber nedense Türkçe kafiyeli atasözu uyduran sadece siyasi görüsünü degil, ruhunu, kisiligini, kimligini de itirafçi yapmis olan Itirafçi Kemal’in kendisi gibi küfürbaz itirafçi çetedasinin memleketinden çikmis düzey ortaya koyan bir ifade.
Bravo hiç olmazsa hafızan yeteri kadar gelişmiş. Sen çok iyi bilirsin gez göz arpaçıktan sana kimin selam gönderdiğini…Ruhu faşist, aklı kabız kişilik…Her zaman karşınızdaydık, karşınızdayız, karşınızda olacağız. Senin gibiler de bunu hazmedemeyip kabız olacak, saçmalayacak Osmanlı’nın zavallı torunu…
Gez, göz, arpacikmis. Pusularda mi? Sakin sinsice konulmus bombalar, bubi tuzaklari olmasin. Militaristlerin selamini almiyoruz. Yakilan bebelerinin hesabini sormayip müslümanlarla ugrasanlarin selamini almiyoruz. Asilan dini liderlerinin hesabini sormayip demokratik yiginlarla ugrasanlarin selamini almiyoruz. Magaralara doldurulup atese verilenlerin hesabini sormayip fasist generallerle birlesenlerin ve kendi kimliklerini korumak, hak aramak yerine Cetin Doganlarla birlikte Suriye Baas usulü azinlik militarist rejim kurma hayalleri içindeki zavalli itirafçilarin selamini almiyoruz, hiçbir seyden utanmiyorsaniz köylerinden kopartilip fasist Kemal’in adi subay karilarina köle olarak satilan kizlarinizin hesabini sorun, ama nerdeee, siz Sidika Avar gibi insan ve köle tacirlerinin ve Banu Avarlarin pesinde , Kemal’in askerlerine yol gösteren, kilavuzluk yapan “iyi kizilderililer” olarak kirinti hayatiniza devam edersiniz, yasamaniza izin vermeleri de Kemalist efendilerinizin size en büyük ve tek iyilikleri olur.
Faşitliğini Kemalistlerin suçlarıyla örtemezsin kabız kişilik. Dersimlilere ne yapmasını gerektiğini öğretecek en son kişi senin gibi asker şemsiyesi altında serpilmiş postal çocuğu, 12 Eylül’cü emperyalist beslemeleridir. Yalnız Dersim halkına karşı değil, tüm halklara karşı işlenen suçların hesabı sorulacak bundan emin olabilirsin, gerçekler gün yüzüne çıkar unutma, sen de tecavüzcü AKP’lilerin de ikiyüzlü Kemalciler de hakettiği yere konacak. Unutma senin onlardan farkın günümüzdeki finoluk görevini daha azimle gerçekleştirme isteğindir. Senin yalanların bize sökmez, yalanını al da git…
“Postal çocugu”, “12 Eylül” laflari da nereden çikti? Bildigim kadariyla postali da, 12 Eylül anayasasini da çok severdin. Hele böyle laflari kullanmazdin. Ne o sen de çarkçi Kemal gibi çark mi ettin? Gerçi sizin bu akillar, bir baska akillar, genel kurmay akillari bunlar, siz degismezsiniz, Kamer Genç asiretinden degil misin sen?
Yüzsüz herif sen kimin sözcülüğünü yapıyorsun içi kof aklı kıt insan….Senden ala postal yalakası mı olur? Sende azıcık cibiliyet olsa Kenan paşanızı savunmaktan korkmazsın. 12 Eylül düzeni tam da seni bu halkın başına bela etmek için yapıldı. “American boys”, çakma Osmanlı, Tayyip Erdoğan gibi her şeyin çakma senin, öfken, anti militaristliğin…Küresel düzenin tetikçisi, tarihin çöplüğünde yerin hazır. Özal’ı öp Kenan paşanın huzurunda diz çökmeye devam.
Sen simdi küresel düzeni filan bosver de Dersim için ne yaptin, onu söyle. Seninkisi gazetelerde dis haberleri okuyup da, kendini dünya siyasetine ayar veren adam zannedenlere benziyor. Dersim köylerinde emperyalizmi , ABD’yi, AB’yi tartisip da gidip karisini kizini dövenlerin durumuna benziyor. Veya daha basiti: Kendini sosyal demokrat olarak ilan edip kizkardesinin okula gitmesini yasaklayan Kemal’in kiliç artigi Kemal Kiliçartigi’nin durumuna benziyor. Soru: Dersim 1938 için ne yaptin? Cevap. Tisssss.
Sen beni, ailemi, yaptıklarımın nerden biliyorsun şerefsizin çocuğu?
Iste buradan biliyorum, belli zaten.
Bu sorunun cevabını bir gün yüzyüze görüşürsek alırsın. İkincisi sen bir polissin, ip numaramdan kim olduğuma ulaş da biraz da öyle fikir edinmeye çalış. Hatta bir gün polislik mesleğini icra ederken Dersim katliamına karşı Dersimlileri nasıl “bilinçlendirdiğini” de anlatma fırsatı bulursun. İnternet çıktı çıkalı senin gibi ciğersizlere gün doğdu.
Polis miyim, AKP internet timi miyim,Gün Zileli düsmani miyim? Tipik çocukça tavirlar, yaygara ile, suçlama ile , küfür ile durumu örtbas etme tutumu. Hem “bir gün görüsürsek” diyor , hem ‘sen polissin” diyor, ya ciddi degilsin sözlerinde, ya da sik sik polislerle görüsmektesin, alismissin ve de kendini ele vermektesin. Vah, vah…
Polis olmanla AKP’nin internet timinden olman ya da Gün Zileli düşmanı olman arasında muhtevada bir fark mı var? Hepsi aynı anda olabilir. Benim inceleme şansım yok, olabilirsin de olmayabilirsin de. Kanaatimce polis olma şansın ciddi anlamda yüksek, çünkü mental açıdan az gelişmişliğin ve sürekli aynı stereotiplerle yanıtlar verip saldırman senin belli başlı öğretilmiş sınırlar dışına çıkmanı engelliyor ve bu bence tam da bir polis davranışıdır. Ama doğruyu kesin olarak bilme imkanımız yok.
İkincisi, hiçbir ama hiçbir kanıta, akıl yürütmeye sahip olmadan beni polis olarak itham etme durumun tam da yukarda bahsettiğin “kendini ele verme” durumunun bir kanıtı.
Senin gibi bir polis, gönüllü polis ya da her ne boksan işte ona bu güzel günümün güzel bir parçasını ayırıp heba ettiğim için pişmanım. Şu dakikadan itibaren zaten eşeğin bir yerlerine kaçmış itibarını dikkate alıp tek bir cevap yazmayacağım. Zira ortalığı çok fena kokular kapladı.
Simdi tekrar kemalist subay-bürokrat efendilerinin yaninda takindigin Tuncelili (Dersimli degil) aydin, okumaya önem veren, saygili hademe, müstahdem tavrini takindin, böyle devam et.
Başka zaman polis bile olsa emekçi vs. anlayışı sıçarsın ama bir Dersimli’nin okuması dahi hümanist maskeni düşürüp gerçek Osmanlı artığı faşist yüzünün ortaya çıkmasına yetiyor. Subay-bürakrat, zengin yeşil ve pek sevgili batı sermayesi karşısında iyi niyetli islamcı rollerini güzel oynuyorsun, düzenin tüm pisliği sende vücut bulmuş…
Ben Dersimli’nin okuyup kendi kimligine sahip çikmasindan ancak mutlu olurum, ama bir Tunceli’nin hademe olmasina sadece üzülürüm. Anliyorsun pekâlâ da anlamazdan geliyorsun. Sendeki Osmanli allerjisi ne peki? Birak kaliplasmis laflari, Kemalistlerin Alevileri kandirmak için icad ettigi söylemleri. Ya da “aman ha, sakin ha biz Osmanli degiliz, biz de sizdeniz” diyerek Ingilizler karsisinda civiklasan Kemal’in yavelerini. Benim Osmanli sempatim yok da senin nefretin neden? Yoksa Safevi sevgisinden mi geliyor? Bizde Osmanli, Safevi, Abbasi, Emevi yok beyefendi, bizde insani degerler var. Kimi solcular senin gibi Alevi kültüründen gelen insanlari kaziklamak için sahte bir Dersimofili gelistirmisler, onlari dinleye dinleye alismissin, bugüne dek objektif bir diskur da isitmemissin bundan dolayi sasirmaktasin, normal. Sunu bil ki evet, bende Dersimofili yok, ama Dersimofobi de yok. Neyse o. Dersimli de her Türkiyeli insan gibidir, ne ayrimcilik dogrudur, ne de imtiyaz talebi.
Sizin sahip olduğunuz şeyin adı Dersimofobi değil zaten Alevifobi, tepeden tırnağa genlerinize işlemiş. Yeni çakma Osmanlı hegemonyanıza Alevileri dahil etmekte gösterdiğiniz kusursuz başarısızlık çenenize vuruyor, Zaman’dan RTE’ye ve tabi oranın değersiz bir unsuru olarak sana kadar kimi zaman bilinçli kimi zaman bilinçsizce kusuyorsunuz pisliğinizi. Sen yeni düzenin sadık bir finosu olmuşsun, bence önce kendi acınacak halini bir görmeyi dene.
Son dönemde adeta moda olan “Stockholm Sendromu” ya da “Aleviler cellatlarına tapıyor” söylemleri işte bu nedenlerle yanlıştır. Aleviler-Dersimliler eğer “cellatlarına tapıyorlarsa” 500 yıllık kıyım dönemi boyunca -bir kere bile- niçin Osmanlı’ya tapmadılar? Kabul Kemalistler Koçgiri’de ve Dersim’de büyük suçlar işledi ancak diğer taraf olumlu anlamda bugüne kadar ne yaptı? İslamcılardan Alevilere-Dersim’e dönük tek bir özgürlük adımı geldi mi? Örnek olsun, İslamcılar Madımak’ta katledilenlere hala “Sivas’taki hotel yangınında ölenler” diyor.
(Hüseyin Aygün’den)
Bir zaman moda olmustu, Aleviler, Dersimliler hakkinda konusuldugunda, onlarin ne kadar isbirlikçi olduklari, kemalistlestikleri hakkinda anlatilir da anlatilirdi, bunlar sanki sadece Dersimin bir özelligiymis gibi sistemli olarak insanlarin kafasina koyuldu. Canerik’te bu yazida bunu tekrarliyor, haksizlik yapiyor. Dersim’in yasadiklarini Kürtler yasamadi.
Diger yandan, Kürtlerde isbirlikçi yok mu, köy koruyucusu, Hizbullahçi, Kemalist yok mu? Bunlar sadece Alevi toplumunda mi var? Sömürgelestirilen halklarda ortaya çikan bu yoksulluk Kürtlerde misliyle yok muydu! Ve bu devam etmiyor mu! Kürtlere benzememek neden Kemalist olmak anlamina gelebiliyor.
(Alişan Karsan’dan)
Dersimlilerin ve Zazaların kendi ulusal kimliklerini artık açık ve giderek güçlenen bir biçimde ortaya koymaları; Apocuları ve diger Kürt milliyetçilerini oldukça rahatsız etmektedir. Onlar elbette çok şeylerin degiştigini ve kontrolün elden kaçtıgının farkındalar. Son zamanlarda Apocuların yayın organı „Yeni Özgür Politika“ gazetesinde ve bazi internet sitelerinde çesitli imzalarla, ama hep aynı ruh ve söylemle yazılan kin, nefret ve aynı zamanda korku yazıları, kaybedilen gücün ve kontrolün yaratıgı panigin ürünleridirler.
Apocular eskiden Dersimlilerin gecelerini ve diger etkinliklerini engelliyebiliyorlardı. Ancak şimdi; Dersim’de, Türkiye’de ve Avrupa’da Dersimliler, Zazalar istedikleri etkinlikleri yapabiliyorlar. Yani, Apocu baskılar sökmedi. Dersimliler ve Zazalar devletin yasakları gibi Apocuların yasaklarını da aştılar.
Apocular eskiden birilerini „ajan, hain“ diye damgaladilar mı, o kişler toplumdan tecrit olup, sinerlerdi. Bu kural da degişti. Artık gerçek biliniyor, ajanların bizzat Apocu hareketin yönetiminde yer aldıkları ortaya çıktı. Buna ragmen onlar, son günlerde devletle yaşanan silahlı çatışmaların verdigi güçle, son bir hamle yaparak belki tutar diye yine eski yöntemlerini devreye sokuyorlar. Onlar „Zazacılık ve Dersimcilik’ kimin hizmetinde ?“ (Engin Dogru, dersimpost.com) şeklinde sorular soruyorlar ve yine bildik „ajan, hain“ nakaratlarını tekraralıyorlar. Fakat tek farkla; bugün artık bu propagandaları kimse takmıyor.
Bu soruları soran kişlerde birazcık aydın namusu olsa, önce yakalandıgında devlete „hizmete hazırım“ diyen ve devletle iliskisi konusunda açık itirafı ve tanıklar bulunanan önderliklerini sorgulalardı. Bunu yapsaylardı, bugün Dersim-Zaza Hareketi’ni sorgulama hakları olurdu.
Esas sorgulanması gerken Apoculuktur. Ve esas soru sorması gerekenler Dersimliler ve Zazalar’dır. Cünkü, Dersimliler ve Zazalar magdur, Apocular suçludur.
Işte soruyoruz:
1- Öcalan, „Dersim’in boş bırakılmaması” için devletle birlikte Dersim’de gerilla birkilması kararını aldı mı almadı mı?(1)
2- Öcalan “Daha dışardayken kontrol ve denetim yanı ağır bassa da, ‘96‘lardan itibaren MGK konseptlerinde payıma düşeni TV programlarında yoğunca işleyerek yanıt vermeye çalıştım. Örgütü bu yönlü hazırlamaya çalıştım.”(2) Dedi mi demedi mi?
3- Avni Özgürel, A. Öcalan’i Ankara’da bir MIT bürosun’da gördü mü görmedi mi? Öcalan bu iddiayı yalanladı mı?(3)
4- Işkence bir insanlık suçudur. Peki, PKK, Resul Altınok’u işkece ile öldürdü mü öldür medi mi? Öldürdüyse; PKK, TC’nin polisi ve askeri ile aynı konuma düşer mi düşmez mi?
5- Masum sivilleri topluca katletmek bir savaş ve insanlık suçudur. Peki; PKK silahsız sivil insanları (Pınarcık, Basbaglar, Mazgirt-Bagin ve daha pekçok yerde oldugu gibi) topluca katletti mi etmedi mi? Katlettiyse; PKK, TC’nin güvenlik güçleri ile aynı konuma düşer mi düşmez mi?
Fazlasına gerek yok, bu kadar yeter. Dersim-Zaza Hareketi’nin meşruyetini sorgulamaya kalkışanlar önce bu soruları cevaplandırsınlar, ondan sonra başkalarını sorugulasınlar.
Su gerçegin alıtını da bir kez daha çizmek istiyoruz: Dersimin degerleri ile Apocu zihniyet asla ve asla badaşmaz. Cünkü; barındırdıgı geri yanlara ragmen, özünde Dersim Kültürü çogulcudur; tek tiplestirmeyi, asimilasyonu red eder. Tüm kimliklere ve kültürlere saygılıdır, farklılıklarla birlikte yaşamaya dayalıdır. Dayatma, ötekileştirme, hegomonya özellikleri taşımaz. Dersim Kültürü’nde biat yoktur. Tanrıya bile, diger müslümanların anladıgı biçimde biat edilmez. Şeflik ise, Dersim’de hiç sökmez. Yaşanan bütün zulme ve katliamlara ragmen şiddet, kin, düşmanlık Dersim Kültürü’nün temel bileşenleri olmamişlardir.Yani, Dersim Kültürü’ün temel dayanakları özgürlük, barış ve çogulculuktur. Bu degerlerini bütün egemenlere ve zorbalara karşı bugüne kadar koruma mücadelesi veren Dersim, bu nedenle sakin görünüşünün aksine direnisçi ve inatçıdır.
Apocu zihniyete gelince: Tek tipçidir, şefçidir, şefe mutlak biat ister. Farklı fikirleri, kimlikleri, kültürleri tehdit ve düşman olarak görür. Hak, hukuk, adalet tanımaz. Masum-suçlu, haklı-haksız, sivil-silahlı ayrımı gözetmez. Insan canını önemsemez.Direnisçi gibi görünür, ama ne zaman teslim olacagı belli olmaz.
Açıktır ki, bu iki degerler sistemi birbirileri ile asla badaşamazlar. Daha dogrusu, Apocu zihniyet, insanlıgın degerleri ile bagdaşmaz. Bu nedenle Apoculukta israr insanlıktan uzaklaşma yani insanlıga yabancılaşmak demektir. Bu yolun sonu da, insan uygarlıgının birikim denizi degil, tarhin çöp tenekesidir.
Ekler ve dipnotlar:
——————————————————————————-
(1) Öcalan‘ın 2006 13 Mayıs Avukat Görüşme Notlarından,
„Bakın, bunlar ben olmasam orada çoktan ABD İsrail ittifakına yem olmuşlardı. Siyaset bilmiyorlar, Dersim‘den çekilme kararı aldılar. Dersim bırakılır mı, böyle şey yapılır mı? Devlette değişiyor, hassasiyetimizi anlıyor, Dersim‘i kaybetmenin Kürtlerde yaratacağı tahribatı iyi biliyor. Bana hemen bildirdiler, Sayın Ecevit‘e de bu konuda mektup yazdım.
Dedim buradan çekilmek olmaz, bir iki birlik sayıları 200, 300 geçmeyecek bir gücü orada tutmak lazım. Burada (DERSİM‘i Kast ediyor FR) ortaya çıkacak bir boşluk başkaları tarafından doldurulur. Biliyorlar, Sayın Atasagun bildirmiş, demiş bizde istemiyoruz o bölgeden tamamen çekilmesine. Yani şimdi Cuma, siyaset yaptığını sanıyor. Beni tuzağa düşürmek istiyorlar aklı sıra.
Dersim‘de bir Baran pratiği var, hepiniz biliyorsunuz. Dersimcilik yapmaya başladı, orada ayrı bir tarz geliştirerek bizi tasfiye etmeye çalıştı. Neydi amaçları, orada bir özerklik kurmak, olmaz bu Kürtleri böler dedik. bu ta başından beri böyle, Şahin Dönmez pratiği var, ta ilk kongrede karşımıza çıkartıldı, Yıldırım vardı, Romanya da fırıncılık felan da yaptı. Hüseyin Yıldırım, Şener pratiği var. Semir bu partideki en büyük tasfiyecilikti. İkinci kongrede, Dersimce diye bir öneriyle geldi bana, tabii hemen fark ettik tehlikeyi. Kendiside çekindi, kongered açıklamaktan… „
(2) A. Öcalan‘ın, Yargıtay Başkanlığı ve 9. Ceza Dairesi‘ne sunulan Savunma‘sı, Serxwebun, Ekim 1999. Tarihli yazı.
(3) 27. 10 2003 tarihli Radikal Gazetesi, NEŞE DÜZEL, Avni Özgürel röportaji
“Apo: Bu çatışmayı bitireni bitirirler
Öcalan‘a göre de Kürt sorunu para işine dönüştü. ‘Bu işi bitireyim desem, beni bitirirler. Türkiye‘deki en güçlü kişi bitireyim dese, onu bitirirler‘ dedi. Jitem‘in hepsi asker ve polis değildi. Bu özel timlerde, ‘Yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup içindekileri öldürdük‘ diyen adamlar bile vardı Derin devletin içinde solcular da var. Derin devlet bir trendir. İçinde hukukçusu, üniversite öğretim üyesi, gazetecisi, işadamı ve tetikçisi var.
NEDEN? Avni Özgürel
Türkiye korkunç günlerden, kanlı bir çatışmadan geçti. Binlerce çocuğumuz öldü. Ama kimse bu olayların nasıl başladığını, niye o kadar uzun sürdüğünü, sorunların kansız çözümlenme imkânlarının niye gündeme gelmediğini açıkça tartışamadı. O dönem kanlı olduğu kadar karanlık bir dönem olarak da kaldı. Geçenlerde anıları yayımlanan Abdülmelik Fırat, Avni Özgürel‘in kendisine, ‘Abdullah Öcalan‘ı MİT‘le irtibatlı bir yerde gördüğünü‘ söylediğini yazdı. Hürriyet gazetesi bu haberi büyüttü. Ama sonra, arkası gelmedi. Halbuki o kadar büyük acılara neden olmuş bir dönemin arka planı hakkında ipuçları verebilecek böyle bir iddiayı bu toplumun kurcalaması gerekiyordu. Gazete yazılarından ve televizyondaki programlarından, devletin yapısıyla ilgili detaylı bilgilere sahip olduğunu gördüğümüz araştırmacı yazar Avni Özgürel‘le bu iddiasını, Öcalan-MİT ilişkisinin nedenlerini, Güneydoğu‘daki savaştan kimlerin yararlandığını, bu savaşın niye o kadar uzun sürdüğünü, derin devletin
iç yapısını ve uzantılarını konuştuk. Özgürel, Uğur Mumcu‘nun öldürülmeden
önce hangi derin devlet bağlantılarını açıklamaya hazırlandığını da anlattı.
________________________________________
Siz, Abdullah Öcalan‘ı MİT‘e bağlıbirşirkette çalışırken görmüşsünüz okuduğuma göre.Doğrumu bu, gördünüz mü gerçekten?
— Benim gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965‘te üniversite öğrencisiyken Türk Ocakları‘ndan ayrılıp İkinci Kuvayı Milliye diye kendi derneğimizi kurduk. Biraz MHP‘ye, biraz Adalet Partisi‘ndeki sağ milliyetçi kanada yakın bir öğrenci hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entelektüeldi, sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde Türkiye‘de, özellikle gençlik arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda, ‘milliyetçi‘ diye isimlendirdiği gençlerin örgütlenmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı materyeller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.
Bu yayınların size devletten geldiğini biliyor muydunuz?
— Tabii. Bu yayınları veren kuruluşlardan biri de Refik Korkut‘un Fikir Ajansı‘ydı. Bu tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu. Ankara‘da İzmir Caddesi‘nde bir binanın bodrum katındaydı.
Siz oraya niye gidiyordunuz ?
— Hem dağıtacağımız neşriyatı almaya gidiyorduk, hem de bildirilerimizin çoğaltma işini orada yapıyorduk. Bizim yaşlarda bir genç vardı. Ajansa gittiğimde onu orada görüyordum. 1966, 1967 yıllarında ajansta gördüğüm o genç, hayal meyal hafızamda kalmış. Yıllar içinde Abdullah Öcalan‘ın resimlerini medyada gördüm ama insanlar yaşla birlikte değişiyor tabii. Ancak 1993‘te Öcalan‘la yüz yüze geldiğimizde bende birtakım çağrışımlar oldu.
Bu yerin MİT‘e ait bir yer olduğunu nereden biliyorsunuz?
— Biliyoruz. O dönem sadece bu ajanstan değil, başka kurumlardan da bu nevi yayınları alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlar da oldu o dönemde. Mesela Türkiye Çiftçi Teşekkülleri Federasyonu gibi birtakım kuruluşlar kuruluyor ve bunlar komünizme karşı özel yayınlar çıkarıyordu.
Daha sonra Öcalan‘la, o PKK‘nın başındayken karşılaştınız mı?
— 1993‘e kadar hiç karşılaşmadım. 1993‘te gazetecileri Bekaa‘ya basın toplantısına davet etti. Panaroma‘nın genel yayın yönetmeni olarak ben de gittim. Bizimki haftalık dergi olduğundan, basın toplantısından sonra Öcalan‘la dergi için özel söyleşi de yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum. ‘Ankara‘da İzmir Caddesi‘nde Fikir Ajansı diye bir yer vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama birden bir şey çağrıştırdı. Bende seni orada gördüm gibi bir his uyandı‘ dedim. Bana, ‘Yoo, doğru hatırlıyorsun. Ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım‘ dedi.
Peki o ajansta bulunan biri mutlaka MİT elemanı mıdır?
— En azından MİT‘le irtibatlıdır. Türkiye‘de güvenlik birimlerinin kurduğu bir organizasyonun içine, bir insan, hangi amaçla olursa olsun gelip gidiyorsa ve onun orada oturup kalkmasına kimse ses çıkarmıyorsa, o insan ya güvenilir biridir ya da görevli biridir. Başka ne olabilir ki? Başka şey olamaz.
Öcalan, eski eşi Kesire‘nin babasının MİT‘le ilişkisi olduğunu söylemişti. Öcalan‘ı siz MİT‘le irtibatlı bir büroda gördüğünüzü söylüyorsunuz. PKK‘nın kuruluşunda rol alan pilot Necati‘nin MİT ilişkisinden gene Öcalan söz etmişti. PKK‘nın kuruluş aşamasında bu kadar çok MİT bağlantısından söz edilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Abdullah Öcalan ideolojik formasyonu zayıf biri. Ama Türkiye‘de o dönemde İbrahim Kaypakkaya diye ideolojik formasyonu çok güçlü biri de vardı. Eğer Kürt hareketi düşünce planında onun gibi radikal bir kadronun kontrolünde olsaydı, Türkiye‘de çok ciddi sıkıntı yaşanırdı. Onunla mücadele etmek zorlaşırdı. Oysa Öcalan her türlü işbirliğine gelen pragmatik biri. Onun, Kürt hareketinin başında olması bizim devletin de işine geldi.
Sizce devletin bazı birimleri, PKK‘nın kuruluş aşamasındaki her gelişmeyi biliyor muydu?
— Hiç şüphesiz, biliyorlardı. Öcalan‘ın en yakınındaki insanlar üzerinden biliyorlardı. Ama PKK Suriye‘ye geçtikten sonra üzerlerinde bir devlet kontrolü olduğunu sanmıyorum.
Eğer devlet PKK‘nın kuruluşunun her aşamasından haberdar idiyse,
niye devlet bu örgütü kontrol edemedi ve bütün bu süreçte 40 bin insanımız öldü?
— Bence kontrol etmek istemediler. Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu. Eğer PKK hareketi, sana sınırsız örtülü ödenek kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa… Bazı insanlara da, dehşet estirme gücünü sağlıyorsa… Ki bazı Jitem mensupları ne asker, ne de polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdanabit adamlardı. Bu timlerin içinde, ‘Yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup içindekileri öldürdük‘ diyen adamlar bile vardı. Bir de tabii Güneydoğu‘da uyuşturucu işi de çok ciddi bir gelir kapısı haline geldiyse… Sonuçta bütün bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler var demektir. Güneydoğu‘daki bu tablo, Türkiye‘de birçok yapıyı besledi. PKK‘dan ele geçirilen silahlar tekrar PKK‘ya satılıyordu. Hatta son dönemde PKK, Makina Kimya‘nın mermilerini kullanıyordu. Bu kanalları kestiğin anda, peş peşe çok şey devriliyor tabii.
Uğur Mumcu da cinayete kurban gitmeden önce, MİT-Öcalan ilişkisini açıklamaya hazırlanıyordu sanırım. Mumcu‘nun elinde bu konuda geniş bilgi var mıydı sizce?
— Uğur‘la Ankara‘da evlerimiz çok yakındı. Bekaa‘dan döndükten sonra
Uğur‘a gitmiştim. ‘Öcalan‘ın MİT‘le irtibatlı olabileceğini öteden beri yazıyorsun, bende de böyle bir bilgi var, bunu da bil‘ dedim. Uğur‘daki bilgi, Öcalan‘ın iki bağlantısına ilişkindi. Biri Kesire‘nin ailesiyle alakalıydı. Eski eşinin ailesinin MİT‘le ilişkisini Öcalan da kabul etmişti. Diğeri, Öcalan‘ı Ankara‘dan Diyarbakır‘a götüren pilot Necati‘nin MİT ilişkisiydi. Ki bu ilişkiyi Öcalan da daha sonra açıkladı. Hatta Uğur‘un öldürülmesinden sonra bir söyleşisinde Öcalan, MİT‘in parasıyla devlet aleyhine bir eylem hazırlanmasını komik bulduğunu bile anlatmıştı.
‘Düşünün‘ demişti, ‘Onların parasıyla, onlara karşı PKK hareketi… Adamların parasıyla, adamların elemanlarıyla yaptığım politikaya bakın…‘
Peki Mumcu‘nun öldürülmesi, bu ilişkiyi açıklamaya hazırlanmasıyla ilgili olabilir mi?
— Hayır. Uğur‘a yönelik suikastın arka planına, sadece Öcalan‘ın MİT‘le ilişkisi diye bakılmamalı. Bu öyle çok da delilleri bulunabilir bir şey değil çünkü. Bizim orada yapacağımız, o insanların kimlikleri, kişilikleri üzerine dikkat çekmekten ibarettir sadece. Uğur‘un derin devletin öfkesini üzerine çekmesinin ve öldürülmesinin altında bence iki şey yatıyor. Ağca olayı ve Behçet Cantürk olayı. Uğur bu iki cinayetin arkasındaki devlet bağlantılarının farkına vardı. Gerçi ‘derin devlet‘ denilen şey şimdilerde çözüldü ama, Uğur o dönemde derin devletin kodları üzerine kafa yormaya başlamıştı.
Türkiye‘de derin devletin artık zayıfladığını mı düşünüyorsunuz?
— Derin devlet MİT veya Özel Harp Dairesi‘den ibaret değildir. Derin devlet bir trendir, kompartımanları vardır. Bunun içinde hukukçusu, üniversite öğretim üyesi, gazetecisi, işadamı, mafyası ve tetikçisi var. Karar mekanizması nasıl çalışıyor derseniz… Bileşik kaplarda olduğu gibi, bir tanesinden bir şey basıldığı vakit, hepsi otomatik olarak aynı ayar noktasına geliyorlar. Hepsi de ani bir refleksle birbirleriyle dayanışma içine giriyorlar. Mesela Abdullah Çatlı uyuşturucu iddiasıyla Fransa‘da yakalandığında, avukatlık işi için hapishanede ilk kimi aradı biliyor musunuz? 12 Mart döneminin sol liderlerinden Sarp Kuray‘ı.
Ne demek istiyorsunuz?
— Söylemek istediğim şu. Derin devletin sol unsurları da, sağ unsurları da var. Yapının bütün unsurları bütünleşmiş. Yani o sağcı, ben solcuyum. Ya da ben sağcıyım, o Kürtçü diye bir ayrım yok. Bu devasa yapı Türkiye‘de operatif eylemler yaptı. Bu operasyonlar, Susurluk ve sonrasında iç çatışmalara sebep oldu. Çünkü biri konuştu, diğeri kendini kurtarma derdine düştü derken, bu yapıda çözülme oldu. Bakınız, o dönemin kimi önemli gazetecileri şimdi önemsiz oldu. Kimi önemli işadamları şimdi ya battı, ya önemini yitirdi. Kimi önemli polisleri şimdi ya yaşamıyor ya da bir kenara itildi. Bu yapının çözülmesinde bir de tabii Türkiye‘nin Batı dünyasıyla entegrasyon sürecine girmesi de rol oynadı. Türkiye bugün ciddi bir değişim içinde. Gerçi derin devletteki irtibatların tortuları hâlâ yaşanıyor, adam askerden emekli oluyor, gidiyor bir mafya babasına danışmanlık yapıyor ama… Gene de derin devletin bu kısmı beş yıldır sıkıntıda. Kendi işlerine gelen eylemleri yapamıyorlar.
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi‘yi öldüren, Papa‘ya suikast yapan Ağca‘nın arkasında Bulgar mafyasının ve devletinin olduğunu söyledi hep. Mumcu, Ağca‘nın Türkiye‘de devletle irtibatını düşünmekte neden bu kadar geç kaldı?
— Uğur esasında devletperest biridir. Devleti sorgularken çok hassastır. Bu yapının devlete zarar verilmeden arınmasını istiyordu. Ama ben biliyorum ki, o, Ağca‘nın ve Cantürk‘ün arkasındaki bağlantıları yazmaya hazırlanıyordu. Elinde bilgiler vardı. Uyuşturucu tüccarı Cantürk‘ün arka planında mutlaka devletin içinde bir yapılanma vardı. Ama iş öyle çığrından çıkmıştı ki, devlet Çatlı ve Cantürk gibi adamlar üzerindeki kontrolünü kaybetmişti. Ben şunu biliyorum. Cantürk‘ün öldüğü haberi ulaştığında, ‘Senin bu işten bilgin var mı, bu işi senin adamların mı yaptı‘ filan diye sormaksızın, Mehmet Ağar‘ın Emniyet genel müdürü
olarak, MGK‘da alnından öpülüp tebrik edildiğini biliyorum.
Öcalan‘ı, MİT‘le irtibatlı yerde gördüğünüzü ilk kime söylediniz?
— Uğur‘a söyledim. Ama onun, Fikir Ajansı‘nın arka planını ortaya çıkarabildiğini sanmıyorum. Çünkü Uğur‘un sadece o dönemdeki MİT mensuplarıyla münasebeti vardı. Bütün çabasına rağmen, mesela bu organizasyonları bilen 1970‘lerin MİT Müsteşarı Fuat Doğu‘yla görüşememişti. Bir de Uğur kitaplarında analitik değildir. ‘Savcı iddianamesi gibi yazıyorsun‘ dediğimde, ‘Ben mümkün olduğu kadar çok materyel aktarıyorum. Bunların bir kısmını nereye yerleştireceğimi, ne anlama geldiğini ben de bilmiyorum. Ama bir gün bu isimler gündeme geldiğinde, insanlar o isimlerin bağlantılarını hiç olmazsa benim kitaplarımda bulur ve puzzle çözülebilir‘ demişti.
Peki bazılarını bilmediği bütün bu isimler ve bilgiler Uğur Mumcu‘ya nereden geliyordu?
— MİT mensuplarından, bazen MİT‘te çalışmış ve tekrar Genelkurmay‘a dönmüş subaylardan, onların bağlantılarından geliyordu. Veya emekli olmuş MİT mensuplarından da geliyordu. Başka yerden gelmesi mümkün değil.
Öcalan‘ı bir MİT bürosunda gördüğünüzü söylerken, bu sözlerinizin Öcalan‘ı küçük düşürmek için hazırlanmış bir psikolojik savaş oyunu olarak değerlendirilebileceğini hiç düşündünüz mü?
— Türk devletinin şu anda Öcalan‘ı küçük düşürmek işine gelmiyor. Aksine Kürt hareketinin Öcalan‘ın kontrolünden çıkması Türkiye için sıkıntı doğurur. Ben de bu kanaatteyim. Devlet açısından rasyonel bakıldığında, Türkiye ile işbirliği halindeki bir Öcalan, Türkiye ile pazarlık masasındaki bir başka liderden çok daha avantajlıdır. Öcalan‘ın kendisi de pazarlıklara açık olduğunu söylüyor. ‘Lüzumundan fazla Kürtçülük yapmak istemiyorum. Dozunu düşüreceğim bu Kürt milliyetçiliğinin‘ diyor. Böyle pragmatik biriyle işi götürmek devletin işine geliyor olabilir. Geçmişte işine geldi. Ayrıca Öcalan, Güneydoğu‘daki rant organizasyonunu yapanların da işine gelmiş olabilir. 1993‘teki söyleşimizde, ‘Güneydoğu meselesi, Kürt meselesi bir rant, bir para işine dönüştü mü?‘ diye sordum.
Ne dedi?
— ‘Evet‘ dedi, ‘Bu kolay kolay bitmez.‘ Hatta sohbetimizde daha ötesini söyledi. ‘Bu işi ben bitireyim desem, beni bitirirler. Türkiye tarafında en yüksekte buna karar verecek emir noktasındaki insan bu işi bitireyim dese, bitirtmezler, onu bitirirler‘ dedi.
Sizin Öcalan‘ı MİT bürosunda gördüğünüzü açıklamanızdan sonra Öcalan‘dan ya da PKK/KADEK yönetiminden bu konuda bir açıklama ya da yalanlama oldu mu?
— Hayır. MİT‘ten de bir şey gelmedi, Zaten ben bunu daha önce de açıkladım. Öcalan-MİT ilişkisi bağlamında Radikal‘de üç yazı yazdım.
Eğer Öcalan MİT görevlisi ise, hangi amaçla PKK‘yı kurdu?
— Öcalan MİT görevlisi değil. Ama bir irtibat bir şekilde var.
Eğer MİT‘le irtibatlı biriyse hangi amaçla PKK‘yı kurdu peki?
— 12 Mart‘taki solcu subaylar örgütlenmesi de devletle irtibatlıydı. Halbuki bir darbe çekirdeğiydi orası. Ben 12 Eylül‘de Mamak‘ta yargılanan önemli birini, seneler sonra Özel Tim‘in danışmanı olarak gördüm. Mesela şu da seneler sonra ortaya çıktı ki, bir sol örgütün, PKK değil bu.. Bu sol örgütün yönetim kadrosu yani merkez karar kurulunun tamamı, Emniyet istihbaratı tarafından tayin edilmişti. Böylece o elemandan hem o grupla ilgili bilgi alabilirsin, hem de o kişi üzerinden o grubu etkileyebilirsin.
Ama belli noktadan sonra ipleri elinde tutamayabilirsin. Problem de bu noktada kopuyor zaten. MİT‘in, Jitem‘in, Emniyet‘in irtibat kurduğu insanların önemli kısmı sonradan kontrolden çıktı. Çatlı ve Ağca böyledir. Öcalan da belki bunlardan bir tanesidir. Bilemezsiniz… Kontrol edeceklerini zannetmişlerdir, ama hiçbirini kontrol edememişlerdir.“ (Radikal, 27. 10. 2003)
http://288757.forumromanum.com/member/forum/entry.user_288757.2.1111262387.apoculukta_srar_tarihin_%C3%A7oep_tenekesine_goetueruer-piya.html
“Aleviler cellatlarına tapıyor” diyenler su katılmamış gerizekalılardır. Alevi ve özellikle Dersim toplumu hakkında hiçbir şey bilmiyorlar. Sadece durdukları yerden, bulundukları konjonktürde Dersim’i ve Alevileri yanlarına çekemeyenlerin uydurdukları bir söylem. Özellikle Aleviler hiçbir zaman Sünni İslam ve Kürt şafiiliğiyle yanyana gelemez. Onlar o kimliklerinden sıyrıldıkları ölçüde Dersim’de varlık gösterebilirler. Katliama rağmen laik ve Osmanlı’dan kopuşu simgeleyen Kemalizm o nedenle biraz varlık gösterebildi. Kürt hareketi Marksist olduğu ölçüde varlık gösterebildi. En nihayetinde sosyalist hareketler Kemalist aydınlanmaya alternatif olabildiği ölçüde Dersim’i silip süpürdüler. Her toplumu olduğu gibi Dersim’i de bilmeyip hakkında ahkam kesenler ancak saçmalar.
Baskalarini rahatlikla Islamcilikla suçlayan Ertan, sen Alevi misin? Ateist misin, agnostik misin? Bu bir.
Dersim’le ilgil yazdigin ütöpist seyler ancak bir yerel milliyetçinin kullanabilecegi seyler, ayni tür söylemleri Kürtler kullaninca Kürt milliyetçisi oluyor, Türkler kullaninca Türk milliyetçisi oluyor, sen kullaninca sen ne oluyorsun? Bu da iki.
Dersimcilik yaparak kendini ele veriyorsun, senin gibi insanlarla aslinda evrensel konular tartisilmaz, çünkü sen üniversalist degil, relativistsin. Bakis açin dar, hizipçi ve bölgeci. Senden tüm insanlik için geçerli olabilecek fikirler çikmaz, Dersim’deki yerel yapinin çikar ve degerleri çevresinde dönmekte söylediklerin. Vah, vah…
Alevileri ergenekonun etkisinden yeterince kurtaramadik, dogrudur. Bunda Alevi liderlerinin 28 Subat döneminde generallerle Suriye Baas tipi bir rejim kurma konusunda anlasmalari yaninda bizim de (Ak Parti ve onu destekleyenlerin) hatamiz vardir. AK Parti tabani ve yöneticilerinin asirlardir süren önyargilardan arinmasi kolay degil. Ama ilerlemeler var, sonunda bu da olacak. Burada Alevilerin de kendi taleplerini önyargilardan kurtararak açik seçik dile getirmelerinde yarar var. Ak Parti’nin de konuyu daha genis planda ele almasi gerek, bunu için seçimden sonrasinda bazi ilerlemeler olacak. Örnegin, Cem Evleri.Cem Evleri’nin ibadet yeri olup olmadigi seklindeki kisir tartismanin asilmasi geregi bir yana (ki bu mekani kullananlar ne diyorsa o dogrudur), Tekke ve Zaviyelerin kapatilmasiyla ilgili Atatürk “devrimi”nin derhal ilga edilmesi gerek.
Tabiki inanmıyorum ama köken itibariyle Alevi’yim. Ama bu demek değildir ki Alevi’lerin yüzyıllardır yaşadığı Sünni baskısına karşı çıkmayacağız. Senin gibi İslamcılara karşıyım evet, Alevicilere karşı olduğum gibi. Tabiki Alevicilik İslamcılıkla karşılaştırıldığında oldukça sınırlı ve masum, ona aynı şiddetle karşı çıkamayız. İslamcılıktan kastım ise insanların dini özgürlüklerini kısıtlamak değil, tarikat vb. oluşumlara karşı mücadele etmektir. Şahsım olarak bir kadının başörtüsünden, camilerden ve namazdan rahatsız değilim. Ama başörtüsü hegemonik bir hal alır ve örneğin başını özellikle örtmeyen Aleviler ya da diğer kesimler üzerinde bir baskı unsuru olursa -ki Türkiyye’de olan bu, karşı çıkarım. daha da önemlisi toplumun dini kurallara göre düzenlenmesine karşıyım. Bu nedenle emperyalizme göbekten bağlı, ılımlı İslamcı koyu piyasacı AKP hükümeti, onların Alevi çalımına karşıyım, karşı olacağım. cemevi.com ile Alevileri kandırma planlarınız beni güldürdü 🙂
Senin devrimci fikirleri anlayabilmen için öncelikle AKP cenderesinden kurtulman gerek. Bu kafayla, bu “ergenekon” söylemiyle ancak bu sitedeki gibi fiili polis rolünü icra edebilirsin.
Aleviler cellatlarına âşık kurbanlar mı?
“CELLAT” CHP imiş, Aleviler de “kurban”…
Çünkü CHP, Dersim’de Alevileri katletmiş, fakat buna karşın Aleviler CHP’den bir türlü vazgeçemiyormuş.
Bu tam da bir “Cellatlarına “âşık kurbanlar” vakası imiş…
Aleviler bir tür “Stockholm Sendromu” yaşıyorlar imiş.
İşte buraya yazıyorum: Bu tez külliyen yanlıştır ve saçmadır.
* * *
Cumhuriyet’i kuranlar, “Türk”, “modern” ve “seküler” bir ulus-devlet kurmaya çalışıyorlardı. Amaç buydu.
Bu amaca ulaşmak için gerekirse göz karartılıyordu.
Çıkan yerel isyanlarda uygulanan ölçüsüz şiddetin gerekçesi buydu.
Cumhuriyet rejimi için Dersim’de meydana gelen kalkışma, bir “Alevi isyanı” falan değildi, yerel bir isyan hareketiydi…
Bu yüzden ne rejimi kollayanlar, ne de Aleviler, Dersim’de yaşanan katliamı “Alevi katliamı” olarak nitelediler.
* * *
Aleviler, cellatlarına âşık kişiler falan değildir.
Onların CHP’li olmalarının nedeni basittir:
Çoğunluğu Sünni olan bir toplumda kendilerini hep tehdit altında hissettikleri için, “Seküler bir Cumhuriyet ideolojisi”ni kurtarıcı olarak gördüler.
Sünni bir toplumda Alevi olarak yaşamanın ne anlama geldiğini gayet iyi biliyorlardı:
“Osmanlı”da çoğu zaman muzır görüldüler, bazen kılıçtan geçirildiler.
“Sağcı ve muhafazakar anlayış”, onlara çoğu zaman “sapkın mezhep mensubu” muamelesi çekti.
“Mukaddesatçılar”, Cumhuriyet ideolojisine sahip çıkmaları nedeniyle Alevileri “rejim bekçisi” diye aşağıladılar.
Yani Alevilerin CHP’li olmaları, marazi nedenlerden kaynaklanmıyor, psikolojik bir bozukluğun eseri falan değil. Sapasağlam gerekçeleri var.
* * *
CHP’li Onur Öymen’in bağışlanamaz hatası şudur:
2009 yılında devletin bir isyan hareketini bastırmak için Dersim’i örnek alması gerektiğini önermesidir.
Buna “ilkel bir anlayış” denilir, “otoriter anlayışa saplanıp kalmış” denilir, “çağı anlamamış” denilir…
Ama olaya “CHP Alevi celladıdır / Aleviler de cellatlarına âşıktır” diye yaklaşılırsa, mevzu külliyen saptırılmış olur…
Böyle “baskın basanındır” ya da “el çabukluğu marifet” propagandalarıyla Alevileri AK Parti’nin kucağına doğru itmeye çalışmak yerine…
AK Parti’nin “Sünni çoğunluğun sesi” olarak, Alevileri “sapkın bir mezhebin mensupları” olarak görmediğini esaslı bir şekilde ortaya koymasını sağlamaya teşvik etmek çok daha anlamlı olur.
Hem böylece birilerinin de çıkıp, “Kardeşim siz de Alevileri kesen Yavuz için ‘Biz Yavuzların torunlarıyız’ diyorsunuz. Ne iş?” demelerine…
Ya da…
“Dersim katliamında başka parti mi vardı? Celal Bayar da CHP’liydi, Adnan Menderes de CHP’liydi” demelerine karşı söyleyecek bir sözünüz olmaz.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13027209&yazarid=131
Yaziniz sizin su katilmamis bir Kemalist ve CHP’li oldugunuzu kanitliyor. Su satirlar tipik bir Kemalist savunmadir ve bastan asagi yanlistir:
“Cumhuriyet’i kuranlar, “Türk”, “modern” ve “seküler” bir ulus-devlet kurmaya çalışıyorlardı. Amaç buydu. Bu amaca ulaşmak için gerekirse göz karartılıyordu. Çıkan yerel isyanlarda uygulanan ölçüsüz şiddetin gerekçesi buydu.
Cumhuriyet rejimi için Dersim’de meydana gelen kalkışma, bir “Alevi isyanı” falan değildi, yerel bir isyan hareketiydi…
Bu yüzden ne rejimi kollayanlar, ne de Aleviler, Dersim’de yaşanan katliamı “Alevi katliamı” olarak nitelediler.”
Kemalizm fasist bir diktatörlüktü. Moderncilik vs, sadece bir justification bahanesiydi. Dersim harekatinin bir Kürt ve Alevi tenkil harekati oldugu resmi belgelerde yazili, gizlenemez. Dersim katliami biliçli bir Kürt ve alevi katliamidir. Tabii ki Dersim halki içinde serefli isyancilar oldugu gibi serefsiz hainler de vardi. Seyit Riza’yi da zaten yegeni yakalatmisti. bugün CHP’li olanlar iste bu yegen’in devamidir. Seyit Riza’yi yasatanlar Kemalizm’e bas kaldiranlardir. Kemalizmi masum göstermek bir insanlik suçudur? Bu sekilde Dersim katliamini savunamazsin. Biz özel olarak Yavuz’un torunu falan degiliz, hem Yavuz’un, hem Sah Ismail’in, hem Mevlana’nin , hem de Haci Bektas’in torunuyuz. Bizim söylemlerimizi baska yerden dinleme, bizden dinle. Kemalist egitimin verdigi sahte Osmanli düsmanligi gözünüzü boyamis, gerçegi bilmek istersen 1800’den sonra Osmanli zaten köhnemis, çökmüstü ve onun gerçek devamcisi , Kemal, bugunkü CHP’liler ve bürokratik kafadaki solculardir.
Yahu niye cevap veriyorsunuz ki Binbir Surat’a? Sevabına rehabilite edelim, hayır duası alırız diye düşünüyorsanız havanızı alırsınız nasıl olsa. İmamın Ordusu yememiş içmemiş, bu siteyi sabote etmek için hasta bir arkadaş görevlendirmiş, daha geçen gün AKP İstanbul İl Başkanı itiraf etti. Peki burada yapılan tartışmaların yazıcıdan çıktısını alıp İl Başkanı’nın önüne koyuyorlar da beyefendi feyz mi alıyor? Yooo. Maksat Türkiye soluna kılçık olalım, mesele o. Benim size tavsiyem, Binbir Surat yokmuş gibi davranınız. Toplum tarafından dört duvar içinde bir ekranın karşısına izole edilmiş olan bir garibi tedavi etme görevini üstünüze almayınız. Üstelik de sırf hast aolsa neyse, fakat ırkçı bir hastayı tedavi etmek bizim işimiz değil tıbbın işidir. Reisi meydanlarda din-iman edebiyatı yapıp Alevilere saydırıyor, bu garibim de onu kendi benliğine adapte ederek var olmaya gayret gösteriyor. Allah bunun anasına babasına sabır versin, böyle hastalıklı bir evlada ömür boyu bakmak büyük külfet, ama ne yapacaklar, atsan atılmaz satsan satılmaz. Sizden ricam, Gün Zileli’nin sitesini abuk subuk polemiklerle doldurmayınız, bu en başta Zileli’ye saygısızlıktır. Bu sitenin alan ücretini İmamın Ordusu finanse etmiyor.
Imamin ordusu finanse etmiyormus, kim finanse ediyor? Isviçre Sosyal Yardim Fonu. Seni kim finanse ediyor Can? Ergenekon mu?
Eben.
anan zaaaaa xd xd xd
Gün abi anarsızmın 4 dönemi analızın harika. Sılahlı eylemcılere neden anarsıst denıldıgınıde ogrendım.güzel yazı.
Ertan usta fena ayar veriyor bınbır suratsıza. Gün abının sabrı harıka. Bu arada bınbır suratın iş adreslerinı paylasayım dostlarla:)
eskı)ankara koc bank genel merkez zemın katı
yenı) yesılköy hava lımanı özel kuvvetler bınası üst katı
yakında tasıncak)gazıosmanpasa
telecom
şubeler: ankara ,ıst em.müd
genel merkez:pentagon
anarşizm şiddet karşıtıdır.ama bu dünyada sadece iyi insanlar olmadığından şiddet kullanır.kötü insanlar emekçi olmayan ve diktatörlük kurmak isteyen kişilerdir. anarşizmin düzgün tek pratiği mahnovşçinadır.