Bu toz duman içinde gün be gün değişen güç mevzilenmelerini ve potansiyel ittifakları tahlil etmeye çalışalım.
Dün gece CNN’de DBT programını izledim. Oradan bazı ipuçları çıkarmak mümkün. Öncelikle AKP cephesini tahlil etmeye çalışayım.
Nagehan Alçı’nın ve Yalçın Akdoğan’ın konuşma ve yazılarından şu sonuç çıkıyor: Çaresiz kalan AKP kurmayları, geçmişteki “yargı mağduriyetleri”ni işaret ederek orduya, yargılanan ordu mensuplarına, hatta Ergenekon mağdurlarına ve hatta genel olarak ulusalcılara, savaş halinde bulundukları Cemaate karşı ittifak öneriyorlar. Dünkü MGK toplantısında da bu yönde bir şeyler konuşulmuş olabilir. Şu var ki, bu ittifak önerisi karşılıksız değil. Doğu Perinçek’in bugünkü yazısında bu üstü örtülü ittifak çağrısına cevap veriliyor ve mealen, “hükümetin elini tutmayın, bırakın cemaatin inlerine girsinler” deniyor. Buna ek olarak, operasyonların ardında ABD’nin bulunduğu da söylenerek ittifak çağrısına ulusalcı yanıt netleştirilmiş oluyor. Hatta hızını alamayan Doğu Perinçek, yakında iktidar olacaklarına o kadar inanmış olmalı ki, bu yazısında, “Atatürk Cumhuriyetini yıkma davasından vazgeç… O zaman iyi ilişkilerimiz olur” diyerek ABD’ye bile mesaj yolluyor. Belirtilere bakacak olursak, AKP ile ulusalcılar arasında bir ittifakın örülmekte olduğu anlaşılıyor. Örneğin sosyal medyayı izlediğimizde, TGB’den gelen “hükümet istifa” çağrılarının kesildiği dikkat çekiyor. Aynı şekilde, bu akşam Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla Taksim’de yapılacak gösteri konusunda da İP-TGB cephesinden hiçbir çağrı yok. Çok çok ilginç bir gelişme.
Nazlı Ilıcak, Cemaatin sözcüsü olarak görülebilir mi bilmiyorum ama o da dün geceki konuşmasında Recep Tayyip Erdoğan’a tuhaf bir ittifak önerisinde bulundu. Satır arasından söyledikleri kısaca şuydu: Devletin içinde gerçekten bazı gizli güçler, örgütlenmeler olabilir, hatta bu örgütlenmeler, eski Ergenekon örgütlenmesinin de devamı olabilir. Belki de bunlar MİT içinde yuvalanmışlardır. Bunlar, Ergenekon vb. yargılanmalarını itibardan düşürmek için bazı planlar içinde olabilirler. Belki de bunlar Recep Tayyip Erdoğan’ı tuzağa düşürdüler ve yanlış yönlendiriyorlar. Tayyip Erdoğan bu tür planlara karşı uyanık olmalı ve oyunu bozmalıdır. Yani yeniden ulusalcıların ve gizli Ergenekoncuların üzerine yürümeli ve bizimle (yani Cemaatle) bozulan ittifakını onarmalı, AKP gemisini batmaktan kurtarmalıdır (hep birlikte boğulmadan).
Görüldüğü kadarıyla sağa sola saldırma istidadında azgın bir boğa vardır (Başbakanın kendisi) ve bütün taraflar bu azgın boğayı birbirinin üzerine saldırtmaya çalışıyor.
Diğer yandan, CHP-MHP-Cemaat cephesinin kurulduğu da bir gerçektir ve şu anda bu cephenin en önde gelen silahşörü, CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’dur. Seçim ittifaklarını kurmanın memnuniyetiyle Mart 2014 seçimlerine hazırlanmaktadır. Görebildiğim kadarıyla, şimdilik hükümeti istifa ettirmek gibi bir niyetleri yok. Ona esas darbeyi Mart 2014 seçimlerinde indirmeye hazırlandıkları açık.
Hükümetin düşmesinden ve hatta Mart 2014 seçimlerinde esaslı bir darbe yemesinden en fazla telaşa kapılan ise, tuhaftır ki (bilmem tuhaf mı!) Kürt ulusal hareketi. Yoksa Ertuğrul Kürkçü’nün, “bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü” kabilinden kalkıp, erken seçim önermesinin başka ne gibi bir anlamı olabilir. Kürt hareketi, öyle anlaşılıyor ki, AKP’nin istenmedik ölçüde kötü duruma düşeceğinden ve bunun AKP’nin oylarında dramatik bir düşüşe yol açacağından, dolayısıyla “çözüm süreci”nin bu durumdan bir hayli zarar göreceğinden endişeli. Yaptıkları çağrı şu anlama geliyor: “Oyların düşecek. İyice düşmeden erken seçime git de durumu uzunca bir süre kurtar.” Yani anlaşılan, Kürt hareketi, azgın boğayı, sağa sola saldırmaktansa, gücünü toplamaya çağırmaktadır. Eh, bu da bir taktik sayılabilir.
Gezi hareketiyle temsil edilen toplumsal devrimci muhalefet ne yapıyor? Şu anda Gezi’de olduğu gibi topyekûn sokağa çıkıp çıkmamak konusunda bir tereddüt ve iç tartışma yaşandığı açık (sosyal medyadan izleyebildiğim kadarıyla). Benim bu konudaki görüşüm şöyle: Şu anda sahnede azgın boğalar, çift hörgüçlü develer, yırtıcı kuşlar vb. kozlarını paylaşmaktadırlar. Bence sahneye çıkmanın zamanı değildir. Bu koz paylaşımının ilk sonuçlarını bekleyelim ve uygun bir an geldiğinde (o an bizi çağıracaktır zaten) figüran olarak değil, baş oyuncu olarak sahneye çıkalım ve bütün toplum düşmanlarına bir kez daha Gezi’nin gücünü gösterelim. Ama şimdi değil, şimdi değil…
Not: TGB ve İP’in Taksim’deki gösteriye katılmak istemediği tahminim doğru çıkmamıştır. Bu örgütler gösteriye katılmışlardır. G.Z.
Gün Zileli
27 Aralık 2013
bildiğim kadarıyla tgb ve ip bu akşam “hükümet istifa” eylemi düzenliyorlar. eksik bilgi var.
Ben Taksim’i söylemiştim ama hatalı bilgiyse düzeltirim.
Daha once hic kafa yormamis bir kitlenin, sokagi bir siyaset alani olarak tanimasi Gezinin en onemli kazanimlarindan biri kanimca. Bu kadar toz duman varken, rusvet, yolsuzluk, hak ihlalleri apacik goze sokulurken, insanlarin evde oturmasi, sokaktan yeniden uzaklasilmasina sebep olmaz mi?
Izleyici konumundan kalmamak, hayatini belirleyecek bir surecin her asamasinda aktif rol almak, sesini duyurmayi hak olarak benimsemek, uzun vadede en az zamanlama kadar onemli degil mi?
Ayıp be kardeşim, tamam sevmezsin, eleştir ama TGB ve İP kaç gündür bas bas bağırıyor “hükümet istifa eylemleri- yer ve saatleri” Ulusal Kanal sürekli yayın yapıyor, TGB’liler falan Taksim’de şu an basın açıklaması yaptı İP yarım saat önce vs vs… AKP teröründen en çok çeken adamlar İP’liler en azından saygı duyun ve biraz araştırın!
Tebrikler. En sonunda dogru bir laf ettin…. Aynen durum bu. Hatta RTE de kendisine yapilanin cozum surecine darbe oldugunu itiraf etti. Yani durum kisaca yeni bir Oslo fiyaskosu RTE-AKP icin. O nedenle Aydinlik ile FG bu saldirida ortaklar. Biri yolsuzluktan öbürü İmralı üzerinden vurdu. Kader ağlarını ördü…Turkiye yeni bir aydinlanma, siyasal temizlik, temsilde adalet ve halk da huzur, iş ve aş istiyor. boş laf değil.
Peki TGB ile ilgili tahminimi geri alıyorum. Ama Doğu Perinçek’in şu satırlarına ne diyeceksin: “ellerini En son Tayip Erdoğan cenahından “İstiklâl Savaşı” beyanatları dahi veriliyor. Bu açıklamalara karşı, “Zaten sen de Amerikancısın”, “Kumpası birlikte kurmadınız mı” gibi tavırlarla Millî Hükümet hedefine ilerlenemez. Kim olursa olsun, bırakın ABD emperyalizmine karşı söyleyeceği bir laf varsa söylesin, ağzına tıkmayın. Bırakın yapacağı bir iş varsa yapsın. Bırakın Fethullahçı Gladyo’nun inlerine girecekse girsin. tutmayın”
Daha bir saat önce TGB Kızılay’da “hükümet istifa, hırsız Tayyip” sloganlarıyla gösteri yaptı ve Karanfil sokağa cekildi. Devletin bütün baskı aygıtlarının felç olduğu şu anda kitle hareketi mesafe almalı ve çatışan güçlerin dengesini bozmalı. “Gezi”nin gücü ya şimdi ya da hiçbir zaman.
Ne zaman yazdı bunu bilmiyorum, ama günlerdir RTE’nin “inlerine” dalmasını ben de bekliyorum. Gladyo bugün Cemaat halinde örgütlenmiş, Dİnk cinayeti dahil bir sürü olayda parmakları var. Hocam, Tayyip zaten gitti, bu iş bitti fakat CHP ile birlikte Cemaat halkın (AKP karşıtı) gözünde meşruiyet kazanmaya başladı. Çok tehlikeli! Yani benzer kaygıları ben de taşıyorum ve Tayyip’ten “madem ben yandım Cemaat de yansın” hamlesini günlerdir bekliyorum. Aklın yolu bir.
Sn Zileli,okuduğunu anlamakta zorlanıyor.
Perinçek-in çözümlemesi çok önemli ve yol gösterici.
Perinçek GLADYO MERKEZİNİ hedef alıyor.
Ne Fetullah-ın AKP-ye tavrına karşı çıkılyor ne de AKP-nin Fetullaha tavrına karşı çıkılıyor.
Asıl Zileli nerde duruyor ? Ona yanıt versin.Anarşistler AKP-nin yanında konumlanıyor.
Amiyane bir şey söyleyeyim kırk yılda bir: “Başkasının şeyiyle gerdeğe girilmez.”
Bayraktar’ın şeyiyle gerdeğe girdik ama? “ben yandım tayyip de yansın” demedi mi ve bu da en mühim delillerden biri olmadı mı?
Araba aşağı doğru yuvarlanıyor önünde cemaat var, durdurun arabayı demek yerine çekilin önünden yuvarlanmaya devam etsin demek çok daha mantıklı kanımca. Zira araba nasılsa duracak cemaat demek cia demek! ABD Tayyip’i terk etti, bir kamikaze haline gelen Tayyip bakarsın bir işe yarar son anda…
dilerim öyle olur. Haydi hayırlısı…
Sahneye çıkmanın şimdi zamanı değildir görüşünüze katılmıyorum.
http://www.facebook.com/notes/seyfi-cengiz/istiklal-m%C3%BCcadelesine-ihtiyac%C4%B1-olanlar-erdo%C4%9Fanc%C4%B1lar-de%C4%9Fil-k%C4%B1rmanciye-ve-k%C3%BCrdista/661987987185567
http://www.sendika.org/2013/12/kurtlerin-tarihsel-yol-ayrimi-oguzhan-kayserilioglu/
Kısaca cevap vereyim azgın boğa ezilenlere saldıracak..Bugün AKP ile Cemaat arasında bir ateşkesin sinyallerini aldık hem Erdoğan’ın konuşmalarından hem de H.Gülerce’nin tweetlerinden…Şimdilik 2015’e kadar yolu açık görünüyor…Büyük bir Ekonomik Kriz olmazsa…
Eldeki araç yalnızca saf sokak gösterisi olursa, o da epi topu bir iktidarı bile düşüremezse, ulusalcısından anarşistine herkes aynı aracı kullanıp farklı amaçlar peşine düşerse, tabi ki cemaatle AKP’nin kapışmasını pasifçe izlemek normal hale gelir. Elimizde cemaat-ABD gibi devletin bir kısım da olsa ikna ve zor aygıtları mı var? Yok. E gösteriler Gezi büyüklüğünde ve direngenliğinde olmayınca bu adamlar bunları takıyorlar mı? Hayır. Gezi’den sonra ona da şerbetlendiler zaten.
Birileri çıkmış, aktif olmalıyız, seyirci kalmamalıyız diyor. Eldeki bu çalışmayan tek araçla aktif olarak müdahale etmek ne demek ki? O araçla en bi aktif müdahale etsen ne oluyor? Kimse bu soruyu sormuyor. Şu anda adeta azgın nehir bizi sürüklerken akıntı yönünde kulaç atıp, yüzüyoruz zannedip kendimizi kandırıyoruz. Gezi öncesine geri döndük.
-AKP’nin yolsuzlukları açığa çıktı!
-Üstelik cemaat bunlara fena kafayı taktı. Zaten Amerika var cemaatin arkasında. Amerika AKP’yi sevmiyor.
-AKP çökecek gidecek.
-Ne güzel! Hemen bir gösteri yapalım da AKP bitsin.
Artık sokak gösterilerinin yanına başka araçlar aramanın, bulmanın, yaratmanın, zorlamanın zamanı gelmedi mi? Ekonomik krizi beklemeyelim. Artık şu grev sözünü ağzımıza almaya başlayalım. Uyuyan uyanmalı…
anarşistlerin nerde durduğu açık; DEVLETİN KARŞISINDA… HEM DE NİTELİĞİNE BAKMADAN “HA SOSYALİST, HA KAPİTALİST HA İSLAMCI HA DA KEMALİST…
Kİ HEPSİ SONUÇTA HALKA KARŞI DARBEDİR!
Anarşistler devletin karşısındaymış !!!
PEH PEH PEH….
Bal gibi gerici devletin yanındasınız.
1917-den beri karşı-devrimci girişimlerrin tümünde anarşistler var.
Faşizme karşı birleşik cepheye karşı çıkarak İspanya-yı terkeden anarşist kim ?
kimmiş?
Ayip ouyor hocam haa!!
Sizlerde olsaydi ““ Ahhanda kültür devrimi” oluyor derdiniz.
Su dinci takimlarin arasina giripde; firsat bu firsat demekte solculara degil.. Tipik aydinlikcilara yakisan harekettir.
Nerde cirkinlik,nerde pislik varsa onlar ordadir..
Sonuna kadar dürüst,gercekci olalilim..
ABD nin tayyipi basa gecirmesinde ne etkisi olabilir?
ABd yönetimi oyveriyor Türkiyenin sandiklarinda?!
Kimi kandiriyorsunuz? Batinin en istemedigi sey islamci,dinci egilimin Türkiyede egemen olmasidir..
Gizli gücler,komlo teorilerle bir yere artik varamiyacagimizi anlayalim!
Hocamiz giciglik vermege devam ediyor.. Su tutarsizligiyla tarihe gececek adaminindan söz etmeden duramiyor..
Biraz agir olalim.. Yolsuzluga karismis olanlarin saflarinda yer almak cok ayip bir seydir..
bir kac gün sonra bir yas daha büyüyeceksiniz.. biraz ha sabir..
E.Goldman,Faşizme karşı savaşıma önce SSCB-ye tavır alarak cephe aldı.
İspanya-ya gitti.İspanya-da Frankoya karşı cepheye anarşistler de katılınca İspanyayı terketti.
Goldman savaşımın dışında kalmayı yeğledi.
Anarşizm düzene teslim olmanın ideolojisidir.
En ünlü anarşist ideolog da ÇAR-a teslim oldu.
Rus Çar-ına BABA deyip secdeye vardı.
Bunlar tanıdık manzaralar değil mi Sn Zileli?
Sayın Zileli, herkes sokağa çıkmaktan bahsediyor da, hangi sıfat ve amaçla, hangi somut talebi ve zayıf noktayı zorlayacağız? “Hükümet İstifa” bile bence yeterli bir talep değildir; yarın için kimin ne hazırlığı var? Yoksa istim arkadan mı gelecek? Benim fikrim, bunların en büyük korkularının, taraftarlarının da, her türlü bloğun da çözülmesini sağlayacak tek şeyin ülke ekonomisinin şalterini indirmek olduğunu düşünüyorum. Çünkü bunların canını al, parasına dokunma. Bu açıdan ise sendikaların ve bazı sivil toplum örgütlerinin 11 Aralık için yaptığı miting çağrısından başka bir hareket göremiyorum. Ne yazık ki emeğin bu çapta bir örgütlenmesi de yok.Tamam sokaksa sokak, ama bence sokağa hergün çıkmanın sonunun enerji kaybına ve kitlelerde yılgınlığa yol açacağını düşünüyorum. Bir de, büyükleri ödevlerini iyi yapamadı diye gençlerimizin kırdırılmasını kabul edemiyorum.
Sokak gosterileri haliyle tek basina etkili olmuyor. Ama Gezi vesilesiyle bir sekilde sokagi hayat deneyimine yeni eklemis bir suru insan var. Fikirini soyliyecek alan, dinleyecek insan bulamamaktan kendi fikir uretmeyi unutmus olanlar bunlar. Hukmedenlerin karsisinda bunu sureklilestirmek, normal hayat pratiginin icine sokmak cok onemli. Bugun icin, yolsuzluga karsi cikmak cok basit ve genel kabul goren bir itiraz. Bu yuzden insanlari yolsuzluga karsi bir kez daha sokaga cagirmak dogruymus gibi geliyor.
anarşistler sokaktaki eylemleri memlekete sahip çik gibi millileşmesinden kurtarıp özgürleştirme peşinde 92 gezi tutuklısu için hırsızlar içeri tutsaklar dışarı gibi daha özgürlükçü sloganlarla azınlıkta kalmasına rağmen bütün iktidarlar hırsız ve katildir demekte sen ne yapmaktasın asıl toplumsal devrimci alternatifimizi(HDK-HDP)YALAN yanlış bilgilerle itibarsızlaştırma işiyle meşgul olup sistemin efendileri yani eski efendilere hizmetine devam etmektesin kür hareketi ve HDP akp nin yıpranmasından rahatsızmış????nasıl olacak izmitte bütün HDP liler hükümete karşı yapılan eylemlerde yıpranmaması için katılıyoruz utan utanmaz adam HDP açıklamasını siteye koymasan rezilsin???neresinde hükümetin akp nin yıpranmasından rahatsızlık var seni rahatsız eden bu açıklamada akp nin alternatifi onun gibi hırsız düzen partileri(chp-mhp-cemaat-tkp)olamaz asıl alternatif biziz deyip HDP olarak erken seçim isteyip seçime hazır olduğumuzu alternatif biziz demek akp nin yıpranmasından endişe değil dahada yıpratıp tüketecek olan biziz anlamımı çıkar yoksa senin dediğinmi???sizin gibi itirafçı ihbarcılık yapmayıp azgın boğayı onun bunun üstüne salmayıp meydan okuyup asıl karşıtın ve rakibin benim demesinden neden rahatsız oldun zileli????boğanın asıl saldırdığını kim olduğunu sen daha iyi bilirsin senin gibiler eski efendi millicileri ve cemaatı kaale bile almaz asıl yıllardır özgürlükçü toplumsal devrimci alternatifi engellemek için 10 binlerce tutuklama yaptığını hatırla HDP parti meclisinde 27 yıl ve 20 yıl cıvarında hapis yatmış onlarca insan olması sana ne hatırlatıyor?????dışarı kaçıp gizlenmeyimi???utanmaz adam yukardaki son iki paragrafı yazarken utanmadınmı kime hizmet etmek için yaptın bunları sen anarşistsen biz ne oluyoruz????kürt özgürlük hareketi ve HDK-HDP hakkında bilip bilmeden yazılarında birdaha itibarsızlaştırmayı yapma diye kaç kere ikaz ettim HDP son açıklamasını kürkçünün,sebahatın,sırrının dediklerini kaynağından yada anf den siteye koymazsan bereketli toprakların en büyük yalancısı olduğunu ilan edeceğim yalan yazma?????
“İktidar için papaz cübbesi giyerim” demiş miydi Tayyip? Ama diyebilecek karakterde olduğunu biliyoruz. T. Erdoğan ile her hangi bir siyasal ittifaka girenin aklından da karakterinden de, siyasi kişiliğinden de şüphe duyulmalı…
Bir makyavel ile iş pişirmeye kalkışanın sonu ya manevi intihar ya rezilliktir!
Onurlu bir ebeveynin dedesinin-dayısının karışamayacağı evladına, kızlarının nasıl yaşayacağına söz söyleme haddini kendinde görebilen, hem de o “liberal” ebeveyni tiksindirici bir bayağılıkla aşağılayarak “geçmiş olsun” diyebilecek bir neolitik çağ insanına, evlere polisle baskın yaptırtan adama (bu ‘psişik terör’ yüzünden dün bir genç öldü), kadınların ne kadar doğuracağına, kürtaj olup-olamayacağını saptayan, insanların mahrem dünyalarına bir dikizci, kendi iki yüzlü ahlaklarının arsız bir ahlak polisi olarak müdahil bir adamın acınası haline el uzatanın siyasi karakterinden değil, insanlık değerlerinden bile şüphe duyulmalı…
Bu adam değil mi, Gezici İsyancılarının üzerine “evlerinde tuttuğu” milyonları salacak… Palalı ile giriş yapmıştı… Israrla ve utanmadan “camide içki içtiler” yalanı ile tutturamadığı linç harekatını yediremeyince, tencere, tava çalanları, yani muhaliflerini yani insanların selamlaştığı, “nasılsın-günaydın” dediği komşularını polise ihbar ettirmeye teşvik eden Hitler-Stalin bozuntusu…
Fethullah Gülen-ABD operasyonuymuş bu! Evet; kesinlikle doğru!
(İşe yarıyor mu bilmem, Tayyip ağzıyla konuşalım) Yahu, son 67 yıldır, olmadı 63 yıldır bu ülke zaten ABD emperyalist politikalarının kuklaları ile yönetilmedi mi ? Ama bu kuklalar,bizi kendileri gibi bir siyasal kukla yapmayı denedilerse de hiç olmazsa Tayyip gibi üstüne üstlük kişisel, en mahrem alanlarımızda olsun kukla yapamaya kalkışmadılar! En azgın kukla T. Özal’a bile rahmet okutan bir adamı siyaseten destekleyenlerin siyasi çizgilerinin “idealizminden” kuşku duyulmalı… (Bir mayıslarda olanları anımsayalım… T. Erdoğan’ın “Komünist” sözcüğünün seslendirilmesindeki A. Türkeş’in tonlamasının benzerliğini duyanlar oldu mu? )
Diyorlar ki, “gelen gideni aratır!” Hadi oradan diyorum… Bektaşiye sormuşlar. “hocam, sen şaraptan anlarsın. Şu iki kadeh şaraptan hangisi daha iyi?” Hoca ilk bardağı içmiş ve içmediği kadehteki şarabı göstererek yanıtlamış. ” Bu daha iyi!” Meraklılar atılmış “Ama hocam bu şarabı tatmadın ki!” Bektaşi “Gerek yok” demiş. “Daha kötüsü olamaz!” T. Erdoğan, o tadılmış şarap, yani sirkedir. O’nun hesabı aslında Gezi’de görüldü! Bundan sonra gelecek olanlara da ders olsun!
Ne çabuk unutuyoruz; Roboski’de, Reyhanlı’da, Gezide öldürülenlerin sorumluluğu T. Erdoğan’a ait değil mi?
Canı cehenneme! F. Gülen ve çetesine de sıra gelir elbet!
Sonu her ne olacaksa olsun, bir totaliter, bir makyavel, bir haddini bilmez kasaba esnafının hak ettiği sonu erteleyenin insanlığından da insancıl-politik iddialarından da kuşku duyulmalı..
Sırasıyla… Elbette bu “çete” Tayyip’ten daha az “kötü” değil… Olsun. Böyle denk geldi! İyi oldu! Daha “iyi” olması da “kitlelerin” çabasına bağlı değil mi? Olmadı mı? O zaman hak etmişizdir! O. Gürsel
Biri bu ayanoğluna kitap versin.cahilliği ayan beyan.
Su IP ve TGP kac kisi.
Oyle abartiyorsunuzki duyan binler, on binler, seller gibi geliyorlar.
Arkadaslar IP dedigin 70 milyon kisinin icinde en fazla 1500 kisi
Gezi 5 milyon kisiydi. DHKPC toplansa 15 000 kisi eder. Tum anarsist ve ML toplami istanbulda 20-25000 kisi eder. Hepsi birlikte bir tukurse IP.CHP,AKP tukurukten bogulur.
Bu sureci IP gibi cok az taraftari olan bir partiyi buyutup gundemin belirleyicisi yapiyorsunuz. Hepiniz gizli IP limisiniz, ne siniz?
Gun gezi gibi isyan 3 ayda demisti. Sozunde duruyor.
Sistem curuyor. iktidarda gedikler acildi. Simdi bu durumda bize vurmak dusuyor.
Suan isyan olmasa hic bir zaman olmaz.
IP gibi karsi devrimcilerinde savurmalarinin zamanidir
Ayanoglu ; Sen ispanya ic savasini okumamissin. Sana tavsiyem ispanya ya bir uzan gorursun oralarda neler oldugunu. Youtube dende izleyebiilrisin bir cok ispanyol ve catalan dokuman var.
Ispanya daki liselerde o donem tarihi okutuluyor. Anarsistlerin nasil sonuna kadar savastigini , stalinin ve yaftasinin nasil yalan soyliyerek anarsistleri oyaladigini yaziyor.
Sana uzuldum, ama gercekten uzuldum.
nazli ilicak cemati temsil edermi?Bence hayir.Nazli hic bir seyi temsil etmez.ama bir tazidir iyi koku alir.kokuya göre konumlanir.nazlinin bu yönünden dolayi ancak gelismelrin seyrini anliyabiliriz daha fazlasi degil.
akp nin ipnin cekildigi ortada.Dolayisiy la bir karsi cephenin olusturulmasida anlasilir bir sey,görünen oki bu cephenin gücleri cemaat chp,mhp simdilik ama bu güclere eklemlenmek istiyenlerde olacaktir.BUnu dalasmanin getirecegi güc dengeleri belirleyecektir bence.Ulusalcilar ve kürtlerin konumlanmasi konusunda erkenci tahliler yanilgiya yolacar cünkü ikiside ilkesizdir ve siyasetlerini pragmatizm belirler.Evet dogrudur su an olan biteni kürt cephesi cözüm karsitligi olarak sunuyor ama cemaate öcalanin sürekli yolladigi selamlari unutmiyalim,akp sallanirsa cok rahatliklan
Öcalan saf degistirir yeterki karsilik görsün,o her Zaman Güclü olanin yaninda saf tutar.Perincege gelince,gladyoya karsit olusu komik kaciyor.kendi gladyonun adami ama tek sermayesi abd karsitliginda ifade sini bulan” anti emperyalist”lik cilasinin sürdürülmesi..yoksa gerisi hikaye ve o her Zaman subjektifdir ve ömrü boyunca iktidar ruyalari gören bir tavuktur ve ordusuz asla yapamaz..
Evet RTE, “azgın boğa” gibi ama bu bence RTE’nin bilinçli bir tercihi…
“Hükümet, yıkıldı-yıkılıyor” diyenler, nasıl bir analiz yapıyor? Tahmin etmek ya da anlamak mümkün değil.
Serinkanlı bir çözümleme yaparsak;
• TBMM’DE AKP’NİN 276+46 “ADAMI” VAR.
• AKP’DEN 50 KİŞİ İSTİFA ETMEDİĞİ TAKDİRDE, AKP DIŞINDA HÜKÜMET KURULMASI MÜMKÜN DEĞİL.
• BU DURUMDA, YEREL SEÇİME KADAR, HÜKÜMETİN İSTİFASI, SÖZ KONUSU DEĞİL.
Yerel seçimlerde AKP’nin oylarında en az % 9-10 gerileme olursa, bu durumda AKP’nin bölünmesi ve AKP’den ayrılanların; CHP+MHP ile ortak “koalisyon hükümeti kurması” gündeme gelebilir.
Bence, Kılıçdaroğlu bu beklenti nedeniyle yerel seçime kadar, “istifa” konusunda bastırmayacak. Esasen; siyaset açısından bu beklentiyi anlamlandırmak zor değil.
Kılıçdaroğlu’nun çizgisi, “BATI’nın AKP-RTE’ye alternatif yaratmak politikası” ile de uyumlu.
BATI (ABD+AB) RTE’nin üzerini çizdi ama AKP’ye karşı bir alternatif yaratmadan, niçin ve nasıl harekete geçsin ki?
BATI, yerel seçim sonuçlarına göre, yeni bir politika belirleyecek.
Başka bir deyişle AKP’nin oylarında % 10’a yakın bir gerileme olursa, BATI, genel seçimlerde barajı aşacak “yeni bir merkez-sağ parti” kurulması için harekete geçebilir ve sonuç alabilir.
Bu mantığa göre; yerel seçimlere kadar, RTE “azgın boğa” görüntüsü ile cemaati ve AKP içindeki muhalefeti sindirmeyi başaramadığı takdirde, başbakanlığı kaybeder. Aksi halde, “VEYL MAĞLUPLARA!”
öyle bir isim yaz ki kimse şu soğuk espriye kimseyi maruz bırakmak zorunda kalmasın:
“yalan beyan ayan oğlum”
cevaba bire gerek yok bu palavralar için.
tu hertim dı dilé medeyi ROBOSKİ!
Özgürlükçü,HdP’nin açıklamalarını yolla, siteye koyayım.
http://ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=haberdetay&idhaber=5990
Yanılmazlık iddiası yanılgıların en büyüğüdür.
Barış Gümüşbaş’ın kaygılarına aynen katılıyorum. Yöntemimiz, gücümüz bu kadar. Atılacak bir sonraki adıma ilişkin hiç bir akılcı plan yok. Üstelik sol içinde buna niyet de yok.
Çalışan sınıfın öne atılması durumunu düşünelim. Bu nasıl olabilir? Birincisi kendiliğinden hareketlenme olur. Ekonomik krizdir, tam tersi ekonomik canlanmadır vs. İkincisi bunun iradi olarak gerçekleşmesi durumudur. Bu olasılık tamamen yok sayılıyor. Sanki orada o güç yok, o olanaksızmış gibi algılanıyor. “Ezilenler” denen çorba kategoriler, sınıf örgütlenmesinin bir an önce sağlanması çağrılarından daha çok yüz buluyor.
Ben bu noktadan sonra bütün çağrıların, çalışan sınıfa yapılması gerektiğini düşünüyorum. Burada çağrı derken Althusserci bir “özne olamaya çağrı” kullanmak zorunda kalıyorum. Ama durum bu. Elimizde daha çok böyle düşünen insan oldukça, Althusserci çağrıdan, Sorelci iradi fikre, ondan sonra da daha güçlü çağrılar yapanlara geçebiliriz. Ama ilk elde yapılması gereken şey, bu gibi geliyor.
Tamam insanlar sokağa çıkmayı öğrendiler, bu güzel. Peki de bir işe yaramadığı görüldükçe oluşacak geri çekilmeyi, moral bozukluğunu bundan sonra atılması gereken adımı göstererek aşmak, engellemek yerine, iyi iyi daha öğrensinler diyebilir miyiz? Elimizde yüzde kaçın öğrendiğine, ne kadar öğrendiklerine ilişkin veri yok. Zaten öyle bir veri olamaz. Dolayısıyla yapılması gereken bir sonraki adımı göstermektir. Yani ya sokak ve ardından sınıfsal bir tarafı olmayan bu sebeple de kolaylıkla yedeklenebilecek bir isyan çağrısı ya da çalışan sınıfın varlığını hissetmeye başlaması ve ardından olacaklar. İstediğimiz kadar “çubuğu bükelim”, gerçek hayatta bu ikisinin birbirine girişeceğini biliyoruz. Ama artık ikinci olasılığın dillendirilmesinin, çubuğu sınıfa çağrıya bükmenin zamanı gelmedi mi?
Zileli’nin “Bence sahneye çıkmanın zamanı değildir. Bu koz paylaşımının ilk sonuçlarını bekleyelim ve uygun bir an geldiğinde (o an bizi çağıracaktır zaten) figüran olarak değil, baş oyuncu olarak sahneye çıkalım ve bütün toplum düşmanlarına bir kez daha Gezi’nin gücünü gösterelim. Ama şimdi değil, şimdi değil…” sözlerine katılıyorum.
Yusuf cemal’in yazdıkları da (grev cümleleri hariç) doğru.
Tepişmede figüran olmamalıyız.
Kayda değer gücümüz varsa zaten etkili olurduk. Gücümüz yoksa da sürekli yırtınıp dursak yine etki edemeyiz. Ama çalkantılı denizde, ters bir dalgada batarız.
Sakin… Bekle… Şimdi değil… Peki ne zaman? Bu kirli ağlar yakında iyice açığa çıkıp yırtılacak. Ortaya bir açıklık çıkacak. Daha iyiler ve saflar, aynı yerde toplanacak.
Peki ne yapmalı? Yusuf Cemal’in dediği gibi; elimizde başka hiç mi araç yok (ama grev değil)? Sürekli gerçekleri açıklamak ve hakikatleri yansıtan bir faaliyet yürütmek. Bunu da kutuplaşmayı güçlendiren bir tarzda değil, aksine tüm toplum kesimlerinden dürüst ve iyi niyetli insanları çekebilecek sağduyuya sahip bir dil ve tarzla yapmak. Kutuplaştırma ancak CHP ve IP gibi tepeden konmak isteyenlerin yöntemi olabilir. Oysa kapsayıcı olmak, en geniş biçimde kitlelere nüfuz edebilmek anlamına gelir. Bu tarzla kimler kitlelere nüfuz edebilir? Doğruları ve hakikatleri en tutarlı ve kararlı biçimde savunabilen sosyalistler tabii.
Güçlenmek isteğe bağlı değil, nesnel koşulları var.
http://www.firatnews.com/news/guncel/hdp-hukumete-talip-erken-secim-istedi.htm
Eğer dün Taksim’de bulunmuş ve oradaki heyecana şahitlik etmiş olsaydınız, parçalanmış iktidar bloğunun parçaları arasındaki it dalaşı karşısında Gezi muhalefetine suskunluk, geri çekilme öneren bu yazınızı yazmazdınız sanıyorum. Önerinize esastan katılmak mümkün değil. Çünkü gene, büyük ölçüde kendiliğinden gelişen isyana birtakım taktik hesaplarla dur diyebilmek, önüne set çekebilmek mümkün değil. Toplumsal muhalefet gelişerek yükselecektir. Siz isteseniz de, istemeseniz de. Gezi patlaması hakkında önceki yazdıklarınızı unutmayın, gündelik kaygılarla bazı şeylerden kolay vazgeçmeyin.
yukardaki haberi şimdiyedek okumadan işkembeden yukardaki makaleyi yazıp HDP suçlaması yaptığın belli oldu zileli bu sana yeter bir daha oku anlamadıysan anlatalım?????herhalde bir özür yazarsın öz eleştiri diyelim geçmişini senin gibi olumlu tüketebilenimiz çıkmadı en iyi öz eleştiri sana yakışır tafsiyem sık sık duvara toslamaktansa bilmeden yazma hele toplumsal muhalefetin özgürlükçü politik örgütü HDP hakkında hiç yazma yazacaksanda bari sorarak gerçeği yaz bizide üzme seni ne çok sevdiğimizi anlamadınmı?????
fıratnews açılamıyor. sanırımm yasak konmuş. Taraf’tan aldığım haber şöyle: HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü, şöyle konuştu: “Hükümet içindeki koalisyon, halka yaptıklarını kendilerine yapmaya başlamıştır. Halka yaptıklarını memnuniyetle destan diye söz eden Başbakan, kendilerine yapılınca canı yanarak bağırıyor. Çözüm diye cemaatin CHP ile anlaşarak yeni bir düzen kurması öğütleniyor. Doğrudan, açık herhangi bir ara vermeksizin erken genel seçimlere gidilmesinden tarafız. Bütün seçimler birleştirilebilir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, genel seçimler ve yerel seçimler birarada yapılmalı. Bu çürümüş parlamentonun kendini ortadan kaldırması, demokratik özgürlükçü siyasi partiler ve seçim yasasıyla seçim yapılmalı.”
Bana devrimci bir öneri gibi gelmedi.
Tam tersine, sokaklara çıkmanın tam zamanıdır. Halk muhalefetini, yolsuzluğu ayyuka çıkmış Akp’ye karşı örgütlemek çok daha mantıklı.
şu anda masamda anf açık senin işine gelmeyince açamazsın zaten HDP nin yolsuzluk basın açıklamasını taraftan izlemen bile kendinle çelişmen değilmidir???ne zaman öğreneceksin biz senin hakkında başkalarını dinleyip izleyip yorum yapsak telef olurdun ne yapıyoruz bizzat senin cümlelerinden cevap veririz bi zahmet HDP hdk sitelerindende açıklamayı izlesen o yalan yanlış itibarsızlaştırmayı yapamazdın devrimci öneriyi senin gibi karşı devrimcidenmi öğrenecektik utanmaz adam aynı erken seçim çağrısını ödp de yapmadımı bu sistemin bütün düzen partileri hırsızdır ve seçenek değildir demek seçenek benim demek devrimci değil senin gibi chp-mhp-cemaat-tkp-ip önermek utanmadan faşistlere oy verin demek devrimciliktir değilmi?????nasıl HDP eş başkanı 9 yıl hapis aldı hani HDP parti meclisinde 10-27 arasında hapis yatmış onlarca insan var senin gibi kuyruğunu kıstırıp kaçanlar yok senin neren devrimci düş anarşizmin yakasından hala HDP ye laf edemezsin millici zillici zihnin özgürlükçü toplumsal devrimcileri anlamaz iyisimi sen hiç lafını etme ip-chp-tkp-mhp-cemaat-devlet-efendilerin mustafa kemalin askerleri ile devam et habertürke daimi yorumcu olursun hürriyetede baş yazar hele HDP yi solcu ayağına eleştirebilen olabilirsen hemen terfi edersin bu yaptıklarından utan
http://www.firatajans.com/news/guncel/kurkcu-ve-onder-yohttp://www.bestanuce1.com/haber/75593/kurkcu-ne-akp-ne-cemaat-halkin-iktidarilsuzluga-karsi-taksim-ve-kadikoy-e.htm
http://birgun.net/etiket/ertu%C4%9Frul%20k%C3%BCrk%C3%A7%C3%BC
http://www.turnusol.biz/public/haber.aspx?id=17567&pid=32&haber=Ertu%F0rul+K%FCrk%E7%FC%3A+HDPye+kat%FDlmayan+sosyalistler+CHPnin+%E7ekim+alan%FDnda
ne utanmaz adamsın bula bula tarafın haberinimi buldun bi zahmet goguldan 20 tane haber bulabilirdin linkleri gördünmü??????? onlardamı açılmıyor ??????????
http://www.kocaelipusula.com.tr/butun-iktidarlar-hirsizdir.html
http://www.kocaelipusula.com.tr/author/sinan
Es lebe Blanquist Marksismus, Es lebe Leninismus….bundan baska bir devrimcilik oldugunu düsünenler bizden ozak olsunlar…….
Niçin grev değil Emma? Neden?
Bir emperyalist ülke türkiyeyi isgal etsede su solcularin,dincilerin,hertürlü milliyetcilerin cenesinden kurtulsak!
http://birgun.net/haber/hdp-ve-odpden-erken-secim-cagrisi-9134.html
Neden kurd dusmanisin. Erken secim isteyen partiler varken neden HDP nin erken secim haberini yayinliyorsun.Bu aceleciligin ne
Ergenekoncular la, turk ozel hareketcilerle, Genel kurmay baskaniyla, irci turk CHP millet vekileriyle, istiklal mahkemesiyle , IP ve MHP lilerle ayni yere dusuyorsun. Herkes laik olduguyla anilir.
Senin icin, kurd dusmani irkci turk diye soylerler. Turkluk kanina islemis. Korkuyorsun, kurdler senin topraklarindan parca koparacaklar diye. Kurdugunuz cumuhuriyette kurdlere oyun yaptiniz. lozan da yok saydiniz. Izmir iktisat kongreleriyle avrupali ,amerikali sermayeye turkiyeyi peskes cektiniz.
Dersim de , kockiride, agrida, diyarbakirda, Roboski de oldurdugunuz kurdler yetmedi de simdi de ergenekoncu generalerin hapisten cikmalari icin CHP yi destekliyerek , yeni bir katliam mi istiyorsunuz.
Sizlerin artik yuzu aciga cikti. Bu topraklar sadece siz Turklere ait degildir. Isgal ettiginiz kurdistan topraklarinda ozgur, kolektif, federatif, oz yonetimli kurdistan kurulacaktir.
Yol yakinken siyasetle ilgili yazmayi birak, tekrar yazarligina don.
Eskiden aydinlikci anilirdin, kendin aydinlikci olmadigini soyledin.
Anarsist oldugunu soyledin. Anarsist olmadigini bu sefer kitle soyluyor.
ulusalci olmadigini soyledin, yazilarin milliyetci oldugunu soyluyor.
Dogan Tarkan senden daha devrimci durus sergiledi. Cunku o irkci degildi.
Sen hep boyle saclarmisin. Arkadaslarin, esin, dostun sana nasil hitap ediyorlar.
“Aynanin onune gecip bak simdi nasil bir yalan uyduracagim, bu yalana kendimde inanacagim ”
diyorsundur.
Sen kendine yeni bir mizah dergisi cikarsana. Ben abone olurum. Simdiden bir musterin oldu. ha ha ha
Sana kizamiyorum. Ne yapalim her sitenin senin aynaci lari var. Bu site de de olsun . Renk katiyor.
devrimciler barikatta mücadele ederlerken gün zileli gibiler alenen eylem kırıcılığı yapıyorlar. mücadele eden insanlara hangi yüzle bakacaksın bundan sonra ey zileli? dün taksim’de bedel ödeyip göz altına alınan 70 kişiye hangi yüzle bakacaksın? bu kadar düşebileceğini tahmin etmezdim. barikatın arkasında bekleyen kara bayraklı gençlerden utan. ya da seçimlerde chp ittifakından medet ummaya devam et, sana öylesi yakışır. gün zileli karşı devrimcidir. aslına rücu etmiştir. ayrıca yalan söylemektedir. toplumsal devrimci muhalefet, Gezi’de olduğu gibi topyekûn sokağa çıkıp çıkmamak konusunda bir tereddüt ve iç tartışma yaşamıyor. tereddüt yaşayanlar ve eylem kırıcılığı yapanlar internet dedikoducuları ve sivil polislerdir. bütün devrimci örgütler ve bireyler dün akşam sokaktaydılar. gün zileli gibi eylem kırıcı karşı devrimciler hariç.
Blanquist Marksis Anonim
Sizden olmayanlarin, sizden uzak olmasini istiyorsun.
Site senden uzak duramiyacagina gore, sen bizden uzak durup,bu siteden gitmelisin.
Kimse sana yalvarip ne olur bu sitede cevap yaz demiyorki. Kendini davet ediyorsun, sonrada benden uzak durun diyorsun. Sen hic yanan soba ya elini deydinmi?
35, 36, 37, 38,39,40 Ozgurlukcu arkadas
Sen de savas ucaklari gibi durmadan bombaliyorsun.
Dikkat et Turk lerin kafasina gonderdigin linklerdeki yazilar duser.
Amanin . sonra Kurdler bize ucaklardan soz bombalari attilar
Soy kiyimi var deyiveririler.
Senin adin cok hosuma gitti
bundan sonra bu isimle yorum yazacagim.
sevgiler ve saygilarla
AYANOĞLU neredesin
Bir kaç dakikadır, şu yazıya acaba bir şey yazsam mı diye düşünüyorum. Hazır önümde çayım, yarım paket sigaram varken ve ortalık sakin, benim de yapacak başka bir işim yokken vazgeçmeden bir iki kelime edeyim, hemen.
Dün, hiç de bakmadım, çağrıyı kim yapmış, kimler yapmış diye, sokağa çıktım ben de. Dün geceden gördüğüm iki şey var özellikle dikkatimi çeken. Önce onları söyliyeyim;
bunlardan biri ve en önceliklisi, “gezi” diye anlatmaya çalıştığınız, üzerinde halen teorik çözümlemelerini bitiremediğiniz şey, çoktan farklı bir duruma geçmiş. Dünkü “gezi” geçen yazki gezi değil artık. Level atlamış. Ortalıkta bir sürü “çocuk” gördüm, henüz 13 yaşlarında, 18’e kadar açılan yelpazasiyle bir sürü genç insan. Burada/ve orada Perinçek ne dedi, Stalin kimlere mandik attı, aslında eski aydınlıkçılar eskiden de karanlıktı gibi dünya devrim tarihine geçecek tartışmalar sürdürürken, o çocuklar kendi örgütlülüklerini kurmuş, yoldaşlık sahiplenmelerine şimdiden haşır neşir olmuş olarak ara sokaklarda, en babasından “beyoğlu esnafının” gözüne baka baka dükkanların önüne barikatlarını kuruyor, senin benim aklıma gelmeyecek kadar tumturaklı sloganlarını kalkanların ardında dikilen polisin yüzüne bağırıyorlardı, “çoluğunun çocuğunun ekmeğini çalıyorlar, sen onları koruyorsun, geleceğine sahip çık.” Tüylerim diken diken oldu, ben de tuttum kaldıramadıkları kadar ağır kalasların ucundan. Ne kahrolsun faşizm, ne oligarşi, ne emperyalizm, ne ıvır ne zıvır. Tam da söylenmesi gereken, lafı çok bilmişliğe dolandırmadan. Tertemiz. Amentü.
Geçen yazdan kalma ilk geziciler de hemen tarihsel yerlerini almışlar ve türkiyeden alışık olduğumuz eski tüfek konumlarına yükselmişler şimdiden, çoktan taktisyen olmuşlar “bak şimdi oradan gelecek, bak sıkacak …” Onlar da level atlamış bir nevi. Polis de levelini atlatmış görülüyor. Anlayacağınız bu iş, eski çözümleme üstadlarının aklının alamayacağı kadar hızlı bir şekilde akıyor.
Hatırlarsınız, ilk başlarda herkesin dilinde aynı cümle vardı, hatta öyle lanet bir cümle ki, geziden sonra başlayan o güzelim forumların yarısı eline mikrofonu almak için bir saat bekleyen katılımcıların dilllerinde bu cümleyle katloldu. “Ah, gençlik, size ne kadar teşekkür etsem azdır, ölmeden önce ülkemi böyle gördüm ya, artık gözüm arkada kalmaz. Ama beni şaşırttığınız da söyliyeyim, bu nesilden bilgisayarlarının başından kalkıp, sokağa çıkacaklarını hiç beklemezdim.”
Şimdi buna bakınca, sanırsın ki, kendisi hergün sokağa çıkmış, eve hiç gitmemiş. Bana sorsan, dünyaya hiç çıkmamış. Ya kardeşim, o bilgisayar dediğin şey, hala çocukların elinde. Dedelerimizin lambalı radyoları nasıl cebe giren walkmanlar olmuştu, onun gibi bir şey. O çocuklar bilgisayarlarını bırakıp gelmediler ki, bilgisayarlarını alıp geldiler, ceplerine koydular, sokağa çıktılar. Örgütleri de o bilgisayarın içindeydi. Facebooktaki arkadaşları, twitterdaki takipçileri. Yanlarında taşıdılar, burgerkingin önünde buluştular.
“Örgütsüz gençlere örgütlenmenin önemini anlatmalı” Kim anlatacak? Bir zamanlar “örgütlü” olmuş olanlar. Ya bizim olduğumuz örgütlerde adamın adını bilmezdik, kadının ki bacıydı zaten. Oysa bu çocukların bilgisayarlarında örgütleri, burun kıvırdığımız facebooklarında yediklerinden içtiklerine, en sevdikleri müziklerden, ilk aşklarına kadar herşeylerini yıllardır paylaştıkları arkadaşları var. Alın okuyun Oğuzhan müftüoğlunun en son biyografisini, adam o en cafcaflı zamanlarda bile evden çıkmamış. Diğerleri farklı mıydı sanki. Oysa bu çocuklar resmen hayatlarını, hayatı, hayatın akışını, onlardaki değişimi, etkileşimi paylaşmışlar. Doğum günlerini, sevgililerini, gelecek hayallerini, öngörülerini, isteklerini, en açığından, gizlisi, saklısı olmadan paylaşmışlar, tanışmışlar. Hızlı, kısa ama etkin. Şimdi de sokakta sınanacaklar. Hem kendileri hem arkadaşları. Hiç benzer mi diğer örgütlere.
Sokağa çıkmayı örgütsel, taktiksel, zamanlamasalar eşliğinde teorik olarak süslemeye çalışmak faydadan çok zarar verir. Sokağa tek bir insan çıktıysa bile en azından sadece o insan için sokağa çıkma vakti gelmiştir. Bunu yaparken de hiç öyle burada yapıldığı gibi, iktidar sahiplerinin kendi aralarındaki kapışmalarında zayıf bir anlarını bulup araya kafayı sokmaya çalışma planları yapmadan sokağa çımıştır. O yüzden yazıdaki Günün sözü “şimdi değil sonra” hiç de öyle anarşizan bir söz gibi gelmedi bana. Zaten yazının tamamındaki eski “tahlil” ve iktidar mücadelesi alışkanlıklarını özetleyen bir söz olmuş. Ocuların bucuların sokağa çıkma kriterleri üzerine o kadar karaladıktan sonra yine onların yaptığını yapmış, sokağa nerede, kimlerle, ne zaman, nasıl çıkılacağını vermiş.
Bence bırakın (yada farkına varın) artık bu eski alışkanlıları. Bırakın öngörümlerde yüksek tahlillerde, varsayımlarda bulunmayı. Perinçek hakkında söylenecek şeyler iki kelimeye sığdırılabilir, fazlası gerekmez, ziyan. Örnek olsun diye perinçek diyorum, başkaları için de geçerli bu. Yormayın güzel kafanızı, sokağa çıkın, sokakta güzel ve taze bir hava var. Gençler kendi geleceklerine sahip çıkmak için sokaktalar, sizin eski kavgalarınızda kim haklı kim haksızmış diye görmek için, aranızdan birini seçip heykelini dikmek için değil.
Dışarı çıkın. Bırakın, zamanlama taktiklerini falan, şimdi değil, daha zamanı var, o gün gelince zaten kendini belli eder, bırakalım şimdi bu adamlar birbirlerini iyice bir yıpratsınlar sonra biz çıkarız demeyi bırakın, o günün bir sürü insan için çoktan gelmiş olduğunu görün ve dışarı çıkın.
Bakın zaten yeni bir çağrı yapıldı. Bu hafta içi taksime yine çıkılacak. Tüm dünyada gösterecekler, an be an “türkiyede yılbaşı kutlamarına polis böyle saldırdı” diye. Çok istiyorsanız muktedirler tarafından bir hata, alın size hata. Adamların ajandalarında böyle günler olmadığından, iki gün sonra yılbaşı olduğunu, kitlenin meydana akacağını ve durduramayacaklarını göremediler.
Noel baba çağırıyor. Gelecek misiniz? Ortalık çok güzel olacak, “gezi” zirveye çıkacak. Kaçırmayın derim. Bırakın tombalalarınızı da gelin. –iki de bira getirin-
yorumunuzu küfürsüz yollayın yeniden. ADMİN.
stalinler durup dururken cikmaz stalinler bir takim sol ipneliklerden toplu intikam almak gibi biseydir…
Böyle yazı yazmak, yorumlarda falan bulunmak pek alışkanlığım değildir ama hadi başlamışken, yukarıdaki yorumuma ve Günün Yazısına tamamlayıcı bir iki şey daha yazayım.
“Kızgın Boğa kime saldıracak” diye soruluyor ardından da ocular bucuların yaptıklarından düşündüklerinden tahliller yapılıyor, asıl konuşulması gereken erdoğan cephesinin nasıl bir kavgayı göze aldığı konuşulmuyor.
Ona dair iki kelime;
Her şeyden önce kabine değişikliği tam da erdoğanın istediği/ihtiyaç duyduğu bir zamanda gerçekleşti Bu değişiklik, geziden sonra oluşmaya başlayan yeni duruma uygun bir hale getirilmeliydi, öyle de yapıldı. Yeni içişleri bakanı, Efkan Ala’ya bakılınca, yeni durumun ne olduğu ve iktidar cephesinin neleri göze aldığı ve neler yapacağının ortaya çıkıyor. Bu, “kızgın boğa” yakıştırmasından önce, benim aklıma, neden bu adam diye sormak ve “saldırgan köpek” tanımlamasından başka bir şey gelmiyor.
Açayım biraz;
Bu adam, diyarbakırda valilik yaparken dişlerini fazlasıyla göstermiş, yarın büyüyünce nasıl bir şey olacağını belli ederek daha o zamandan seçilmiş. Şu Orwelin meşhur, hayvan çiftliğini hatırlayın. Domuzların yavru köpekleri nasıl karanlık bir odaya kapattıklarını ve yeri gelince de ortaya nasıl saldıklarını. Kanımca Efkan Ala’nın muazzam diyarbakır performansından sonra, ankaraya alınmış, gözden uzak tutularak, aklımız jöleli danışmanlarla kurcalanırken, zamanı gelince karanlık odalardan çıkarılarak daha da vahşileşmiş bir şekilde önümüze konuldu. İleride neler olacak diye sorduğumuzda, bu adamın şimdi içişleri bakanı olarak keskin dişleriyle sırıtmasından daha büyük bir sinyal göremiyorum ben.
[“1 HAFTADA 10 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ
Gerilla cenazelerinin getirildiği 28 Mart-3 Nisan tarihleri arasında, cenazelere sahip çıkan halka, polis silahlarla saldırdı. Bir hafta içinde 5’i çocuk 10 kişi öldürüldü. 199’u çocuk 500’ü aşkın kişi gözaltına alındı.
Çocuklar götürüldükleri karakollarda sistematik bir şekilde işkenceden geçirildi.
Öldürülen 10 kişinin isimleri şöyle:
“Mehmet Akbulut (18), Halit Söğüt (78), Tarık Ataykaya (22), Mehmet Işıkçı (19), Abdullah Duran (9), Enez Ata (8), Mahsum Mızrak (17), Emrah Fidan (17), İsmail Erkek (8) ve Mustafa Eryılmaz (26).”
Katliamın ardından Diyarbakır Barosu ve İHD, polisler hakkında davalar açılmasını istedi. Ancak, Efkan Ala’nın başında bulunduğu Diyarbakır Valiliği hiçbir polis hakkında soruşturma dahi açmadı.
ÖLÜM MANGALARINI EĞİTTİ
Yeni İçişleri Bakanı Ala’nın ismi, gerilla bölgesine gönderilen ve “Ölüm mangaları” denilen ajanlarla da gündeme gelmişti.
Ala’nın Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirildiği ilk günlerde “JİTEM’in Zehir Oyunu” adıyla ANF’de yayınlanan JİTEM ajanlarının anlatımları Efkan Ala’nın sözünü ettiği “yeni yönetim tekniklerini” özetliyordu.
Mehmet Sait Yıldırım adlı ajan, JİTEM tarafından nasıl ajanlaştırıldığını anlatırken, Diyarbakır’da bulunan MİT binasında Temmuz 2006 tarihinde yaptıkları bir eğitim toplantısına Efkan Ala’nın da katıldığını anlatmıştı.
Ala’nın ismi son olarak Haziran ayaklanmasında da geçti. Ala’nın polis müdürlerini arayarak, “Protestocuları dümdüz edin” dediği, “Çadırları ateşe verin” dediği öne sürüldü.”]
Yukarıdaki alıntının linki;
http://www.etha.com.tr/Haber/2013/12/26/guncel/protestoculari-dumduz-edin/
Öncelikle BDP, HDP ve diğer sol örgütlerin bu adam hakkında iki kelime etmemelerini de anlayabilmiş değilim. Bundan büyük körlük olamaz. Körlük değilse de böyle bir sicili olan bir adamın böyle bir zamanda ortaya çıkması kaşısında susmak ya andavallıkır yada hiyanettir.
Neden bu adam ve neler olabilir;
Erdoğana bakın, nasıl da esiyor gürlüyor değil mi? Normaldir. Zira dünya tarihinde diktatörler kaçtıkları son dakikaya kadar böyle bağırır çağırır, cesaretlerinden, güvenirliliklerinden bahsederler. Sonra sabah halk bir uyanır ki, adam kuş olup uçmuş. Günlerce, haftalarca nereye, hangi ülkeye kaçtığı bile bilinemez. Erdoğandaki haleti ruhiyede budur. Heran arkasını kollamaktadır, iş çığırından çıkar çıkmaz tası tarağı toplayıp, çoluk çocuk kaçacaktır. Bakın karısının hastahane zinciri satıldı, nakde çevrildi bile. Bilal Erdoğanın da gemileri sattığı anlatılıyor sağda solda (ki sanmam, zaten panama bandıralılar). Kaçacak bu adam, ama kaçmadan her diktatörün yaptığı gibi sonuna kadar direnmeye, her yol mübah bir saldırıya girişecektir. İşte bunun için de askeriyle, polisiyle tam bir kontole sahip olması gerekirdi, onu da bu operasyonla becerdi. Başlarına da yıllarca yanında beslediği bu adamı çıkardı. Seyreyle cümbüşü. Bu savaşmaya hazır bir hükümet, savaş hükümeti. Lamı cimi yok.
Yani bu kavga, bizim görmek istediğimiz gibi cemaatle Akp’nin kavgası falan değil aslında. Erdoğanı böyle davranmaya zorlayan sokak oldu. Bir önlem alması gerekiyordu ve bir diktatör olarak alabileceği tek önlem de bu oldu, başka da bir şey olmazdı zaten, doğasına aykırı kaçardı.
Bizim şimdiden, erdoğan sonrası diye kısaca konuşup, hemen harekete geçmemiz, önceliği yeni bir eğitim anlayışından (sokaktaki çocuklarla, gençlerle beraber) başlayarak, hayatın her alanına yayılacak dayanışma, yıkma ve yeniden inşa etme, yayma, koordine etme, yaşatma çabalarına girmemiz gerek.
Eğitimse, eğitimi atanmayan genç öğretmenlerin eline vermeli, dersaneleri toptan kapatmalı, üniversite sınavlarını kaldırmalı, kentsel dönüşümse, söz belediyelerden, tokilerden alınmalı, gazi mahallesindeki devrimci gençlerin eline kazma kürek vermeli, ana babalarının üç kuruşluk işçi maaşlarıyla yaptıkları gecekonduları kendileri yıkmalı, mimarlar odasının, üniversitelerdeki genç akademisyenlerin destekleriyle daha yaşanabilir, daha toplumcu yeni mahalleleri yine kendilerinin inşa etmelerinin önü açılmalı, başka mahallelere örnek, destek olmalı, işçiye, emekliye, kürde, laza, romana söz söyleme, iş eyleme hakkı sonunda hayata geçmelidir vs vs. AMA önce yeni bir EĞİTİM, BARINMA, ÇALIŞMA ve SAĞLIK anlaşıyı acilen hayata geçirilmelidir. Zaten sonrası kendiliğinden gelir.
FAKAT her şeyden önce, ülkeden çalınan paraların, bizim paramız olduğu haykırmalı ve şimdiden tüm dünyaya, erdoğanın yanında kaçırdığı, kaçıracağı paranın bizim paramız olduğu, ve her halukarda o parayı hangi ülkede olursa olsun geri alacağımız ilan edilmelidir. Zira o para bize, yeni bir ülke kurmak için lazımdır. (geçende bir arkadaşın yaptığı hesaba göre, bu para tek tek vatandaşa bölüştürülse, kişi başı 3 milyar ediyormuş!)
İşte bu yüzden sokak çok önemlidir. Hem yönetimi bu hale, yönetemez hale getirme gücü olduğunu gösterdiğinden önemli, hem de yeni bir hayat kurmanın mümkün olduğunu, o hayatların tohumlarının yine sokakta atıldığını, atılabildiğini, atılabileceğini göstermek açısından, tüm dünyaya bunu ilan edebilmek için önemlidir.
Yarın ülkede yeni bir yönetim boşluğu dolduğunda değil, şimdiden ne istediğimizi söyleyenler olarak dışarıda olmalı, şimdilik konuşabiliyor olmasak bile, yan yana durma şansını elden kaçırmamalı, varlığımızı dosta düşmana göstermeliyiz.
Şu meşhur, lenin sözü geliyor aklıma, grevler işçi sınıfının okullarıdır diye. Bu söz şimdilerde sokaklar için geçerli. Sokaklar yeni okullarımız, çok şey öğrendik ve daha da bitmedi öğrenilecekler. Hayat sokakta örgütlenecek.
Haydin.
ek;
Yunan direnişinden bir açıklama;
(kusura bakmayın ingilizce, biri çevirse ne güzel olur)
Dear friends, brothers and sisters,
We are the ones that have fought for a month at Syntagma square in Athens. We organize ourselves with direct democracy excluding all political parties. Our voice is our everyday people´s assembly.
We are indignant because others decide for us without us and mortgage our future; they impose loans that do not benefit the people but the banks and governments’ interests. We are indignant because they terrify us using the deterrent of bankruptcy. Not only do they try to scare us but they also try to set people against each other.
– We do not want any more support loans.
– We do not want public property to be sold off.
– We do not want the medium-term program to pass.
– We do not want the socialization of losses and privatization of gains.
– Unite your voice with ours.
– They are using our sacrifices and yours so that few acquire wealth.
– We are here today, you will be here tomorrow.
– We take to the streets everyday.
– Every Sunday hundreds of thousands of citizens gather at the squares of all Greece, Syntagma being the core.
– The medium-term austerity program will not pass.
– Journalists hush, we do not.
– We urge all the people of Europe and all trade unions to organize solidarity and mutual support actions on the day of the medium-term program vote.
– All together, so that we take our lives in our hands
*
***
A WARNING TO TROIKA, BANKS AND LOCAL
OR FOREIGN PROSPECTIVE INVESTORS
WHO DREAM OF OBTAINING
GREEK PUBLIC PROPERTY
A revoked and dictatorial government that doesn’t represent the people of this country has just passed bills (Midterm Agreement, Implementation law) to sell up Greek public property and land, against the will of the vast majority of the people.
We inform those who look forward to an investing opportunity that we will, in a very short time, overthrow this government and all responsible will answer for their crimes against the people and the country. Their bills and signatures are not valid. They have not been validated by the Greek people and they will not be recognized by the people.
We warn any investor not to even think of coming near an auction or sale of our public property or land and furthermore not to purchase them. When we will regain the sovereignty of our country, they will lose whatever they purchased, and the money they paid in that illegal transaction will not be refunded.
Moreover we warn them that until we regain control of the country, in the process of defending our rights, as they are mentioned in the Greek Constitution and in the internationally recognized Peoples’ Rights, we will proceed to all necessary actions (through our self-organization) to annul and sabotage their investment
No prospective investor should, therefore, dare to go on with any bargain shopping of public property and land in Greece, unless they realize the high risk of their investment. In this case, their investment will be “welcomed” in the country where any time someone takes away the freedom of
the people, someone like Kanaris is born or a bridge is blown up, like that over Gorgopotamos river.
*The People’s Assembly Syntagma 3/7/2011*
—-Gün, resim linki; indirir buraya koyarsan güzel olur—
http://2.bp.blogspot.com/-uxHFqcBAKX8/TiNfphx5azI/AAAAAAAAAHI/uNI0Wd5g7NA/s320/greek-riots-4.jpg
– As the march reached parliament, about 200 leftists attacked former conservative minister Kostis Hatzidakis with their fists, stones and sticks, shouting: “Thieves! Shame on you!” –
bakış açınızdan yararlandım. Gerçek dediğiniz gibiyse buna sevinirim.Benim görüşlerimin yanlış çıkmasının bir önemi yoktur.
Noel babanın düşündüğü şey 31 Mayıs günü de gerçekleşmişti. Nerden bilsinler hayırlı Cuma’nın çalışan insanların çoğu için Taksim’e çıkıp eğlenme zamanı olduğunu? Yılbaşında da benzer şeyin gerçekleşeceği, Taksim’in bir şekliyle “politikleşeceği” aşikar. 2000’deki en fazla 100 kişinin dahil olduğu the Marmara önündeki zengin nefreti patlamasını saymazsak erkek egemen Dionisosçu bir dağıtma orgisiydi Taksim’de yılbaşı. Bu kez farklı olacak.
Ama Noel Baba, bir sonraki level’ı gösteremeyeceği için hatalı. Evet, sokaklarda alınan nefes “politik” anlamda zihin açıcı. Evet, yeni insanlar da kopup geliyorlar. Ama ya gerisi? Nasıl yeneceğiz arkadaşlar? Kitle hareketini tınlamayan, bizi gaz sıkarak püskürten bu iktidarı nasıl yeneceğiz? Eğer sokak eylemleriyle yanıtını veriyorsanız, artık bir sonraki adımın adını koymanın vakti geldi. Açıkça adını koyalım. Yüzeyde sınıfsal olarak nötr bir “halk” ayaklanması mı? Nedir yapılması gereken millet? Sizden cevap bekleyen insanlara ne anlatıyorsunuz siz? Nasıl çözülecek bu gordion düğümü?
Noel baba, bu soruları yanıtlamayarak ne yazık ki soldaki Dionisosçu eğilimleri devam ettiriyor.
-Bu yaptığımız “iyi” mi?
-İyi.
-O halde yapmaya devam.
-Ama ya yedeklenme ihtimali? Ama ya bir süre sonra bunun işe yaramadığınını görülmesi problemi? Bir süre sonra Gezi’deki gibi bir yılgınlık durumu?
-Boşver, düşünme bunları. Endorfini hisset.
Hayır. Yok böyle bir hayat. Ertesi gün çalışması gereken herkes on kere daha düşünecek. Düşüneceğiz. Ve buna göre tavır alacağız.
46. yorum içinse, yine aynı hastalık nüksetmiş demekten başka bir şey söylenemez. Kendi kafasında çelişki olmayabilir. Ama eylemden önceki iki gün Beşiktaş’taki yürüyüşlerde de, Kadıköy’deki eylemlerde de, bizim nabzını tutmaya çalıştığımız işyerlerinde de belirgin bir tutukluk vardı. Zaten o tutukluk, o kafa karışıklığı, o “Bekleyelim görelim” ruh hali Taksim’deki nicelikten belli oldu.
Saksıyı çalıştırmadan, kendini bir “ana ilke”ye bağlayıp, “yapılması gereken”i yapmak, ruhunu temiz tutmak, görevini ifa edip, görevini yapmayanlardan ne kadar üstün olduğunu hissetmek, görevini yapmayanlara “karşı devrimci” demek, ne de güzel bir ruh halidir. Ama bir saniye, aynı ruh hali geçmişin kafasız parti aparatçiklerinin de ruh hali değil miydi? Burada da Apollonculuğa indirgenmiş görev saçmalığını görmemek mümkün mü?
Usta Yusuf Cemal
Hallk ayaklanmasindan bahsediyorsun. Ciddimisin?
Ac tavuk misalimi bu? Yahu once bir bak bakalim, halk savasina katilacak milyonlar varmi? Yoksa oncu guclerden mi Bahsediyorsun?
Gun Zileli aslinda olaya dogru yaklasti.
Acele etmeden toparlanarak ve akli selim bir sekilde, olaylarin akisi akabilinde sokaga cikilmalidir. Aksi taktirde turk bayraklari ve IP ile aynikorteji paylasip, AKP yikilsin CHP ve IP iktidara gelsin siari ile saf tutmus oluruz. Yedek guc olarak zaten kulandilar.
Gezi eylemlerinden sonra IP, TGB, Kemaller , turk bayraklilar oldukca buyuyup mesrulastilar. Bizler ise ayni kaldik. Bu bir ispat degilmidir. Bu yukarida saydiklarimin hangisiyle gezi eylemlikerinden once yanyana geldik ki?
Bu ulusalci fasistleri biz buyutuk ve cesaret verdik. Yedek lastik olmayalim .
Bizler barikat direnisi baslatmak istiyorsak, iktidarin muhalefetleri disinda, top yekun devleti red eden bakikatlarin arkasinda olmaliyiz.
Eylemlerimizin siari; tum devletcilere karsi oldugumuzu. bayrak, millet ,ulus , yonetici, kavramlarinin yaratigi sistemleri alasagi etmek istedigimizi belirmeliyiz.
Taksim gezi sekreteryasi, sendika agalari, sivil orgut yoneticileri ve anternatif partiler gibi burokratik, elitist mantigi da unutmamaliyiz.
İşgal.
Evet bir sonraki levelin adı bana göre işgaldir, işgal merkezleri oluşturmaktır. Barikatlar nasıl şehir ayaklanmalarında hayati ve simgesel bir öneme sahipse, işgaller de farklı değildir. Gezi sırasında sokakta kurulan barikatlerin uzun süre orada kalamayacağı, kolay bir şekilde yıkılacağı aşikardı. Ancak yine de kurmak gerekiyordu. Yani, bu yaptığımız iyi mi, iyi. O halde devam. Ömrü kısa mı, kısa, o halde bir yenisi.
İşgaller, daha uzun süreli dayanabilecek birer barikatlardır aslında. Üzerinde çatısı, tuvaleti, iki yatağı, kırık sandalyeleri, açık mutfağı, açık kütüphaneleri olan birer barikatlardır ve şu an en ihtiyaç duyulan barikatlardan, bir araya gelme, direnme, üretme, yaratma, yaşatma, konuşma, tanışma, mücadele ve konser, dans ve nefes alanlarıdır. Gezinin tam da ihtiyaç duyduğu aparatlardan biridir. Olmazsa olmazıdır, ve zamanı çoktan gelmiş olmasına rağmen bir türlü uygulanamamıştır, akla gelmemiştir. Oysa, dünyanın bir çok şehrinde bol bol örneği bulunmaktadır.
Biran önce “gizli” bir işgal komitesi kurulmalı, gençlerin öncülüğünde, “sabah işe gidenlerin” desteğinde işgaller başlamalıdır. Görün bakın çok şey değiştirecektir.
ikinci neol baba zihnin neden zehirlenmiş????Efkan ala için HDP-BDP lilerin bir şey demediğini neden uyduruyorsun???neden zihniniz bu şekilde çalışıyor????milli duygulardan olmasın????o yaşananları yazabildiğine göre bi zahmet siteyede linkini gönderdiğim HDP yolsuzluk basın toplantısında Sebahat alanın sicili dıyarbakırda bozuk deyip seninde bildiklerini söylediğini görmeden neden peşinen itibarsızlaştırmak için HDP yi yıpratma kampanyası yapan sistemin istediklerini neden yaparız anlamış değilim sanki ondan daha özgürlükçü toplumsal devrimci seçeneğimiz varmışta bizmi göremedik tek seçeneğimizide kendini devrimci diyenlerin yalan yanlış itibarsızlaştırması ironidir.ayanoğluya gelince sen ırkçısın ben türk düşmanı değilim lazım ne türk ne gürcü anadili olan laz ama insanım senin gibi ırkçı olsam soykırımları inkar ederdim
Taksimli, yazdıklarımı tam tersi anlamda anlamışsın. Valla iyi ki sizi hakim felan yapmıyorlar, yoksa Hrant’a yaptıklarından daha beter yaparsınız adamı.
Diyorum ki, şu andaki haliyle saf sokak gösterileri çıkmaz sokak. Bize başka araçlar da gerek. Ve eğer “Hayır! Sokak bize yeter!” diyorsanız, o çıkmaz sokağın tek çıkar yolu bir “ayaklanma”dır. Bir başka çıkmaz sokak. Ama ilerlemiş olursunuz. Gösterilerden bir şey çıkmayacak diyen insanlara bir sonraki hamleyi söylemiş olursunuz. Hiç değilse yani.
Oysa bu çıkmaz sokaklar silsilesini seçmek yerine, iradi bir müdahale ile çalışan sınıfı hareketlendirmeyi denememiz gerek. Nasıl mı? Öncelikle ruh çağırma seansı şeklinde görülebilecek Athusserci özne yaratıcı jesti, çağırmayı kullanabiliriz.
-Hey çalışan tip, işçisi, memuru, mühendisi, beyaz yakalısı… Ortam yıkılıyor. Senin bu konularda bir fikrin yok mu? Vardır elbet. Ama sana özgü bir fikrin yok mu? Kendi yaşamından kaynaklanan? Son onyıldır patronundan usta başına, İnsan Kaynaklarından müdürüne kadar herkes AKP gibi davranıyor dikkat ettin mi? Seni mahveden, karabasan gibi üstüne çökmüş o çalışma yaşamı denen hadisenin bu kadar iğrenç olmasının nedeni, AKP’nin politikalarına özenip aynısını uygulamaya çalışan patronlar/yönetimler. Yapamayacakları sözler verip, durumu senin hard core çalışman sayesinde yapılabilir kılıyorlar değil mi? Burunlarından kıl aldırmayıp, yemek molanı bile kısıtlamaya çalışıyorlar değil mi? Adam atıp, sonra işler yolunda mavraları okuyorlar değil mi? Sen kendi yönetimine karşı çıkmadan AKP zihniyeti yıkılmayacaktır. Ve AKP zihniyeti tasfiye edilmeden sen yine aynı çukurda debeleniyor olacaksın. Onun için iyisi mi, atılmayı bekleme, ekonomik krizi bekleme, işyerinde kendin gibi düşünenlerle birlikte kendi cemaatini, işyeri birliğini kur ve diğer çalışanları kazanmaya, mücadeleye başla.
Eğer anarşistler, devrimci marxistler vs. bu işe girişirlerse, sınıfın bir bölümünde reaksiyona neden olacaklardır.
Bundan sonra soyut ruh çağırma yönteminden Sorelci sınıfa karşı sınıf söylemine geçebiliriz. Sorelci diyorum, çünkü stalinizm eliyle şu sınıfa karşı sınıf, burjuva partilerine karşı stalinist partiler anlamına gelir hale geldi.
-Tamam, muhalif çalışanlar olarak ortaklaştınız. Ama yetmez. Sizin en sert düşmanınızın AKP olmadığını hatırlıyor musunuz? Sonuçta AKP sizden elde edilen karların, sizden çalınan vergilerin nasıl afiyetle yenileceğini organize eden bir parti. Oysa sizden kar elde eden sizin patronlarınız. Sizden vergi alan sizin devletiniz. Eğer bu hayatta bir şeyler elde etmek istiyorsanız, onlar için de mücadele etmeniz gerek.
Ve sonrasında da daha keskin jestler. Bilmem, şimdi anlatmak istediğimin bir ayaklanma olmadığını anlatabildim mi?
Upgraded Noel Baba, ne Occupy hareketi ne de Biz %99’uz hareketleri sınıfla bağ kuramadı. Bizim burdakiler Amerika’ya bakıp böyle bir şeyin olduğuna inanmak için çok şey yaptı. Ama bu imkansız. Çünkü, çalışan insanlar bunu henüz göze alamazlar. Özellikle de işyerlerinde. Daha müdürüne, ustabaşına “Ne takıyon lan kaffana?” diye soramayan bir durumdalar. Dolayısıyla, bize politik bir jest gerek. Ve tabi ki, biz %99 felan değiliz. O %99’un belki üçte ikisi sistemden direk nemalanan kapitalist hiyerarşi insancıkları, İKsından müdürüne, ustabaşından imalat sorumlusuna kadar, ya da tükkancı tayfası. Biz azınlığız ama herşeyi biz yaratırız.
Son olarak, Özgürlükçü, bir insana “sicili bozuk” demekle, “Bu adam katildir ve siz bir katili içişleri bakanı yaptınız, yoksa sizin niyetiniz savaşı sürdürmek mi?” demek arasında niteliksel bir fark yok mu? Bana “peşin hükümlü olmama” düşüncesi daha ağır basmış gibi geldi. AKP şu anda her türlü yardıma muhtaç, dolayısıyla Kürt hareketine karşı oldukça “sevimli” davranıyor. Sokakta değil elbet, soyut söylemde. Zaten genel söylemde sevimli, gerçekte diktatör olmayı iyi beceriyor AKP. Generallere bile sevimli davranmaya çalışan bir durumda adamlar. Ama gücü yeniden bir kez daha hissettiğinde, mesela bir hiper erken seçimde köprüleri tamamen atabilirler. O durumda Efkan Ala, sicilini bir kez daha konuşturmaya çalışabilir. O sebeple, şimdiden Kürt hareketi tarafından “Persona Non Grata” ilan edilmesi daha yerinde olacaktır. Bence bir körlük ya da bir ihanet söz konusu değil tabi ki. Ama bugün için geleceğin ipotek altına alınması söz konusu. Ve bu tarz çok pragmatik bir tarz. Sence?
doğrudur Yusuf akp sadece şimdi değil yıllardır kürt özgürlük hareketine sevimli davrandı sadece akpmi?haşa devlet çok sevimli birlikte sevişmeye bile başladık yuh artık 10 bin aktif başarılı demokratik siyasetçisini akp nin hapsetsen akp kalmaz be siz hala devlet-iktidar kürt hareketi ilişkisinin asıl mantığını anlamamışsınız başarılı mücadele kararlı mücadele çok ağır bedellere rağmen sürekli mücadelenin geldiği yeri sevimli davranışla açıklanırmı??akp bilmezmi sistem-devlet-efendiler bilmezmi asıl alternatiflerinin kürt özgürlük hareketininde içinde olduğu HDP olduğunu bir türlü çağırıp sokağa getiremediğin sınıfıda sınıfsızıda bütün sistem mağdurları ve kent yoksullarınıda sokağa getirecek olanı efendiler öğrendide bir biz öğrenemedik 30 marta hatırlatırım
Yusuf Cemal arkadas
Iyi iyi sen sokaga cik AKP yi yik.
Sonrasi mevcut parti buyuklerimiz, yeni ,temiz iktidar kurarlar. Bu sekilde gorevde tamamlanmis olur.
Kardesim neden savasini iktidardaki partiye endeksleniyorsun. Senin dusmanin devletir ve onun tum kurumlaridir. Parlementer politikalara bakarak ozelikle milletvekilerinin, bakanlarin kimligiyle yola cikarsan ve buna paralel, kendine ayaklanma tahlil yaparsan, iste o zaman oportenizmin ortasinda kendini bulursun.
Ayaklanma da ne oluyor.
Kiminle proleterler ve onlarin oncu sinif partisi ile mi?.
Duzenli ordu , kizilordu ile mi olacak.
En iyisi Mahir in PASS teorisi ile ayaklanma yapilmali.
Yo, yo turk bayrakli fasistlerle en iyisi olur.
Isyan devrim anarsi yada haydi barika da haydi barika da.
http://www.youtube.com/watch?v=w-NC3HdDMoM
Taksim Dayanışması’nın çağrısı üzerine Berkin arkadaşımız için, Lise Anarşist Faaliyet olarak Çağlayan Adliyesi’nin önündeydik. Polisin abluka altına aldığı adliyenin önüne Çağlayan metrobüs durağının oradan kara bayraklarımızla yürüyüşe geçtik. Adliyenin polis bariyerleriyle kapalı olan ve özel güvenlik bekleyen kapılarını açarak adliyenin D kapısının önüne geldik. Bu sırada adliyenin A kapısının karşısında bulunan Adalet Çay Bahçesi’nin orada toparlananlara polis müdahalesi gecikmedi. Daha sonrasında bizlerin bulunduğu D kapısına doğru polis müdahalesi başladı. Bizler polisin fişeğiyle yoğun bakımda olan Berkin arkadaşımız için oradaydık. Berkin olup direndik polisin müdahalesine. Eylem boyunca ”Katil Devlet Yıkacağız Elbet”, ” İsyan, Devrim, Anarşi” sloganlarımızı attık . Okmeydanı ve Bomonti’ye kadar süren çatışmaların ardından eylemimizi sonlandırdık.
Şimdi dinlesinler LAFımızı; gaz atanlar, jop sallayanlar, katledenler Berkin bugün Çağlayandaydı. Hemde bir Berkin değil yüzlerce Berkin vardı. Bizler yüzlerce, binlerce Berkiniz. Şimdi korkun bizden. Çünkü bir Berkin’den korktunuz, vurarak öldürmek istediniz; Ali İsmail gibi, Ethem gibi, Mehmet gibi, Ahmet gibi, Medeni gibi, Abdullah gibi, Hasan Ferit gibi, Behzat gibi. Evet korktunuz çünkü yanıldınız. Onlar vurularak ölmez. Berkin’ler uyumaz. Ellerimizde taş, yüzlerimizde peçe, yüreklerimizde cesaret ve sizin korkunuz sürecek.
İsyan, Devrim, Anarşi
LİSE ANARŞİST FAALİYET
Yusuf Cemal,
yazarken eksik kalmış. İşgal derken, ev, bina, fabrika vs gibi içinde olabildiğince uzun süre kalınabilecek, yaşam alanlarına dönüştürülecek, zamanla diğer ilçeler ve şehirlerde ortaya çıkacak başka işgal eylemleriyle bağlar kurabilecek yerlerin işgalini kastetmiştim.
Yurt dışında örnekleri var derken de, occupy wallstreeti falan değil, yunanistan, italya, ispanya, almanya, şili arjantin vs gibi ülkelerdeki işgal evlerini söylemek istemiştim.
Gerçi ilk adım olarak kadıköydeki don kişot evini görebiliriz ama biraz utangaç kaldılar gibi bir görünüm edindim.
Özgürlükçü’ye de güzel demişsin. Ben de öyle, dediğin gibi düşünüyorum.
ardından CEVAP d,iyerek adımı kullanarak yazanları tanımıyorum.
Noel baba, yok insanları dönüp yazılanları okumamakla eleştiririm ama bu sefer ben seni doğru dürüst anlamamışım. Kusura bakma. Ama bana “İşgal Evleri” çözümü de, Occupy kelimesini Diren kelimesinin birebir çevirisi olarak kullanmayı bırakmak da aynı yol görünüyor.
Evet, bu söylediğin gerçekten de Türkiye için yeni bir şey olur. Belki sokak gösterilerinin yanında yeni bir soluk. Belki de pragmatik aklım bunlarla AKP diktasına karşı mücadeleyi birleştiremiyor. Batı’daki örneklerde, bu yolun muhalif hareketlere daha büyük manevra olanağı sağladığını biliyorum. Ama 2. Dünya Savaşı ertesinde sahipsiz kalan binlerce ev ve evsiz kalan binlerce insan durumunu yaşamamış, bunun yerine yok edilen Ermeni ve Rum topluluklarının binalarını işgal etmiş bir ülkede bu tutar mı bilemedim şimdi. Kültürel kodlar açısından söylüyorum tabi ki. Ama yine de hem AKP’ye karşı hem de sisteme karşı mücadele ile bunlar arasında bağı kuramadım.
60 nolu anti-tez arkadaşım. Gıcıklık mı yapıyorsun bilemedim şimdi. “Bilmem, şimdi anlatmak istediğimin bir ayaklanma olmadığını anlatabildim mi?” demişim değil mi? Ayaklanmaya, partiye püsüre daha var, daha var. Sakin… Sen de anlattığımı tam tersi anlamda anlamışsın. Belki de cümleleri daha sade yazmak lazım. Ne bileyim.
Ama sokak gösterilerinin çıkmaza girmeye başladığı ve sınıfsal olanın öne çıkarılması gerektiği konusunda sakin felan olamam. Acilleşiyor durumlar. Rota işyerlerine, muhalif çalışanlara çevrilmeli bir an önce.
Noel Baba 3,buçuk ve Yusuf Cemal
Sizlere isgaller hakkindaki yazimi yolluyorum.
Bu yazi 19 ekim 2013 https://www.facebook.com/groups/6689532871/ yesil anarsist sayfasinda, isgalevleri nedir basliktaki yaziya cevaplarim.
Sabirla okursaniz memnun olurum.
isgalevleri direnisle kazanilmis yerler degildir. isgal edip kalabilecegin zamana kadar kalip, isgal bitince cikip baska yerler ararsin. kultur sentruma cevirecek olursan devletle anlasmak zorunda kalirsin ki bu da isgal olayindan cikar. avrupa da boyle yerle var ve onlar isgalevi olarak gecmiyor.mesela Squat ve isgalevi ayri seylerdir.
isvicre de . 2 yildir polis isgalevlerini zaman zaman basmakta, hatta sivil kisiler tarafindan sozlu tehtit edilmektedir. Bazen isgalevi basilip herkesden DNA testi icin ornekler alinir..Tabiki direnebildigin yere kadar polise karsi direnirsin.
isvicre enfazla isgalevlerine sahipdir. isgalevlerin de insanlar yatili kalmaktadir. Buyuk isgaler de kultur ve politik aktiviteler surekli olmalidir. Bazi eski isgalevleri yasal kultur merkezleri haline geldi. Tabiki bu yasalik kendi icinde komitelesmeyi. gizli otoriterligide getirdi. Reformist cizgideki bu eski isgaller yasamlarini surdurmektedirler. Uzun suredir (devletten), vilikler , belediye ve muhtarliktan butce de almaya basladilar.
Avrupadaki isgalevleri turkiye de yanlis tanimlaniyor. Avrupada nufusa gore en fazla isgalev isvicre olup enfazla isgal sayisi ise ispanyada dir. isvicrede herhafta bir isgal eylemi olmakta ya da isgalevleri organizeli yuruyusler , tartismalar yapilmaktadir. Hicbir isgal evinde devleti temsil eden veya ulkeyi temsil eden bayrak bulunmaz veya o bayragi sahiplenler isgalevlerinde bulunmaz. Evet orasi avrupa ,burasi turkiye tabiki ayni olmamali. avrupaya benzemek gibi komplekse kapilmadan, isgalevimizi kendimiz adlandirp calismaliyiz.
almanya, avusturya da, belcikada, holanda, yakin yillarda cikan yasaya gore isgale hapis cezasi uygulamasi var. Yani bu ulkelerde isgal binasi (Roteflora haric) bulunmamaktadir. 2010 da holanda da son isgal binasi da bitmis bulunmaktadir Eski isgal binalarin bazilari yasal kultur merkezleri haline donusmustur. almanya da bazi isgalevleri direnmektedir.
yunanistan da durum cok degistir. isgaller once ev ihtyaclarin karsilanmasi daha sonra acik eylem alanlarina donusmustur.
Universite ozerkliginin getirdigi isgalle karisik otonomi yasami yapilmaktadir.
ispanya da isgalevleri iki turludur.politik calisama isteginden dogmayan yatili ev isgalleri ; ailelerin, kisilerin ev ve barinak ihtiyaclarindan dolayi yapilan isgaller . Politik isgaller ise ; yine ev ihtiyaci ve politik calisma alanlari icin yapilmaktadir. Kultur binalari da mevcuddur. Mesela 10 yila varan barselona da okul binasi devam etmektedir..
fransa ve ispanya sinirinda onlarca terkedilmis koyler bulunmaktadir.Avrupanin bircok ulkesinden tarim ve koperatifcilik yapmak icin eko aktivistleri, antinukleer, ilkelciler, veganlar tarafindan isgal edilmektedir.
fransa da isgal cok renklidir. dogayi korumak icin ormanlar, agaclar isgal edilmektedir. Evsizler, ilticailar, anarsistler, anti kapitalistler, feministler cesitli isgalevlerine sahiptirler.
danimarka da avrupanin en buyuk isgali nin durumu; su anda bazi bolgeleri isgalcilerin yatacak alani , barinma yeri olarak devam etmekte. buyuk bolumu turizme acilip ticarethanelere donusmustur. Christiania su haliyle pek isgal gibi gorunmemekte ve anarsistler tarafindan sorgulanmaktadir. Tipki isvicre deki rota fabrik gibi.
italya da cenova daki 3 isgal binasi dan en buyugu kulturmerkezi gibi calismaktadir. Napoli deki buyuk kultur binasi olarak gecen isgal binasi bulunmaktadir. ayni durumda, milano, roma dakiler ev ve kultur politik etkinliklerle ic icedir. guney italyadaki isgaler ve isgalbinalari neonaziler tarafindan tahdit altinda olduklari icin kapali bir sekilye yasamlarini surdurmektedir. italya da isgal evleri fasistlerin ve polisler in tehditi altindadir.
isgaletmek mucadelenin bir parcasi olup devami da gelmelidir.. bu isgal avrupa dakilerine benzetmek veya emsal gostermek cok yersizdir.
kisacasi istanbulda ki yeni isgalevi yatacak sorununu haledip ve onun yaninda isgalci, antikapitalist politik aktivitelerde devam ederse, bu isgalevi uzun sure yasaya bilir. Aksi taktirde sadece kultur merkezli halka acik bir yer olacaksa, orada komitelesme, sozsahipligi, otoriterligi,hatta devletten hak ve yardim almaya kadar gidebilir.Isgal mantiginini altinda kapitalizmden ,sistemden olabildigince uzak kalmak, komunal, kolektiv yasamanin ilk adiminin olmasi, evsizlik ve artan ev kiralari tepkilerin olmasi dir
Yada avrupanin degisik yerlerinde yapilan kisa sureli gunluk isgaller: 1 gun ile 1 hafta suren isgaller kultur amacli yapilmaktadir. Eski fabrikalar, bos terkedilmis binalar vb
Direnis icin kulanilan isgallerler stratejik olarak uygun degildir. Gezi direnisine destek amacli propaganda icin yapilir, isgal bir kurum veya kapitalist isyeri kisa sureligine isgal edilebilinir. Propagandani ve ajitasyonunu yaparsin, hatta ilk gece herkesi davet edip 1 geceligine korsan eylence yapabilirsin.
Isgalar rastgele yapilmaz. Uygun bina, fabrika ,ev bulmalisin insaat projesi olup olmadigini veya ruhsat durumunu arastirirsin.Dogal olarak sahibini de arastirmalisin. kamu ya mi , vakifa mi, kisiye mi, sirkete mi ait oldugunu arastirmalisin.
Gecen gun LAF taksimde binanin ustune cikip, pankart acip propaganda yaptilar. Iste o bir isgaldir.
Gün Bey, yazılarınızdan, kitaplarınızdan çok şey öğrendim, öğrenmeye devam ediyorum.
Ama burada ulusalcılara biraz haksızlık ettiğinizi düşünüyorum, Perinçek’in zig zagları malumdur, eleştirilecek yanı elbette az değildir..
Ancak,
“Atatürk Cumhuriyetini yıkma davasından vazgeç… O zaman iyi ilişkilerimiz olur”
Bu sözden dolayı “ABD’ye mesaj yolluyor, AKP ile ittifak kuracak” demek yanlış.
Yani ne desin, “ilk işimiz New York’u işgal etme olacak” mı desin. Yapmayın, etmeyin, bu işler öyle yürümez, siz daha iyi bilirsiniz. Chavez Venezuella’sının petrollerinin bir numaralı müşterisi ABD olmuştur, bu hiçbir zaman değişmedi. Chavez haklı olarak bu ticari ilişkiyi bitirmeyi hiçbir zaman göze alamadı. Alamazdı da.
Bodoslama bir ABD, NATO karşıtlığı sonuç vermiyor, vermez, bu defalarca görüldü.
Bu nedenle ulusalcılara karşı biraz insaflı olmak gerekir.
mesele insaflı olmak değil. Eğer insafsa bunu rahatlıkla yapabilirim. Belki o yazıda bunun yeri değildi ama değinmeden edemedim. D. Perinçek, bir devlet başkanı gibi konuşmayı seviyor. “Seninle de iyi ilişkilerimiz olabilir.” Bu bir devlet söylemidir ve devletin başına geçmiş biri için, örneğin bunu Chavez söylese gayet normaldir. Ama hapisten böyle bir mesaj komik kaçmıştır. öte yandan, ulusalcıların “anti-emqperyalizmi”nin de öyle pek tutarlı bir şey olmadığını göstermesi bakımından ilginçtir bu nokta. Bir diğer şey, ben bunu AKP ile ulusalcıların uzlaşmasının bir donesi olarak ileri sürmedim. Tersine, şu sıra ABD ile AKP’nin arası iyi değil, yani AKP bugün ABD’yi temsil etmiyor. Şu var ki, D. Perinçek’in bugünkü yazısını da okursanız, Cemaatin inine girmek anlamında ulusalcıların ağzının sulandığı ve bu amaçla AKP ile gizli bir ittifak aradıkları bir gerçektir.
Güç ve İktidar arayışının “bilinen-sınanmış” yöntemleri vardır…
Çok “iyi” Niyetler ve “iyi” dilekler çoğu kez “siyasi taktiklerin” büyük hesapların “buzlu sularına” atılan cesetler olmuşlardır. ..
Siyaset, kitleleri harekete geçirme yeteneği ise en güzel, en “iyi”, en fedakar insanlar insanlığın daha iyi yaşaması adına kendini feda etmek üzere ileri atılırlar; parsayı da egosu şişmiş, ebedi önder-siyasetçiler ve “yorgun-kul-biatçı adamlar” toplar! Bu “taktik” ne kadar çok yinelendi; yazık ki her zaman işe yarayan bir yöntem oldu… Yaramaktadır…
Katı önderliklere biat edilerek yapılan en “güzel” en “başarılı” bir iş bile yalnızca kulluğumuzu derinleştirir; özgürlüğümüzü çalar; geleceğimizi karartır! Burjuva-kapitalist düzene isyan eden herhangi bir insan, “kendisini “kurtuluşa” götüren “şanlı önderi” önünde secde edenden” daha faydalıdır; kendi olarak daha “insan” gibi yaşama şansı çok daha fazladır!
***
Tarihte, Parti-Örgüt Kurdurma ve sonuçlarına ait net’ten bir kaç alıntı yapıyorum…
“HDP bu çizgide sadece taktik bir manevradır. Geniş alana değil dar alana yönelen bir açılım sadece göstermelik bir girişim olarak kalır.” …
“BDP’li Diyarbakır Milletvekili Altan Tan,… “Bu işi yürüten arkadaşlarımız sadece marjinal solla sınırlı kaldılar Türkiye’de… Dolayısıyla, HDP projesi bütün liberal demokratları, Müslüman demokratları, Kürt halkının büyük bir kısmını içine alması gereken bir projeyken, maalesef sadece marjinal Türk soluyla sınırlı kalan, kadük, dar bir proje haline geldi.”
“Programında “kalkınma, refah, büyüme” sözcüğü hiç geçmeyen, “mücadele(ci)” (106 kere), “eşitlik(çi)” (15), “ezilen(den)” (15), “özgürlük(ten)” (20), “demokratikleşme(den)” (3) yana kitle partisi olabilir mi?..
“… yani BDP hayli güçlü ve ilgi odağı iken, hatta siyasal Kürt hareketi tarihi macerası boyunca böyle bir meşruiyete ilk kez kavuşmuşken, neden mevcut ve hedeflenen tabanın aklını karıştıracak bir hamle ile yeni bir parti kurulduğu çok iyi anlaşılamamıştı. Gerekçe bir ‘Türkiye partisi’ olmak ise, BDP zaten bilhassa son yıllardaki performansıyla bunu neredeyse yakalamıştı…”( Y. Danzikyan)
“Atatürk 18.Ekim 1920’de “resmi” Türkiye Komünist Fırkasını (Partisini) kendi kurmaylarına kurdurarak 23. Nisan 1920’de kurulan ilk mecliste bu resmi partinin mebuslarına yer vermiştir. Amaç, İşçi Sınıfının öncü kolu olarak Marksçı-Leninci ilkeler Türkiye Komünist Partisi’nin önünü kesmek idi.”
“Ülkemizdeki ilk “Komünist Parti” Atatürk’ün talimatıyla kuruldu. “Danışıklı TKP” olarakta adlandırılan bu sahte TKP’nin adı o dönemde Türkiye Komünist Fırkası’ydı. Atatürk’ün kurdurduğu bu sahte TKP … daha doğrusu ülkede gelişen Komünist hareketi denetim altına almak ve önünü kesmek amacıyla Atatürk’ün talimatları doğrultusunda kuruldu.”
“1934 Haziran’ın son iki gününde bizzat Hitler’in yönettiği operasyonla SA’lara karşı saldırıya geçildi. SA’ların şefleri… Tarihe “Uzun Bıçaklar Gecesi” diye geçen bu olay, Nasyonal Sosyalist hareket içinde büyük sermaye ile orta sınıfların temsilcilerinin çatışması ve ikincilerin (orta sınıf etkisinin) tasfiye edilmesidir… Hitler, Göring ve Himmler kişisel düşmanlarını, diş bilediklerini veya sevmediklerini, bu arada Nazi aleyhtarı bir çok burjuva siyasetçiyi de ortadan kaldırmışlardır. (Marksist Org)
O.Gürsel
Önceki yorumu Yanlışlıkla buraya koymuşum. Pardon. “S. Tuncel” yazısı altında yayınlanması daha uygun.
Güzel bilgiler Kaan. Özellikle Avrupa’daki örnekleri farklılaştırarak burada sunanlara karşı. Bakalım durumlar nereye doğru ilerleyecek.
K. Doğan
öncelikle işgal evleri tartışmasının bir şekilde başlamış ve senin gibi konuya kafa yormuş olanların olduğunu görmek çok sevindirdi beni.
Yazını okudum ve katılıyorum.
isgaletmek mucadelenin bir parcasi olup devami da gelmelidir.. bu isgal avrupa dakilerine benzetmek veya emsal gostermek cok yersizdir.
(çok doğru, burası avrupa değil, her şeyimiz farklı o nedenle işgal evleri de mutlaka kendi öznel yolunu bulacaktır. -elbette, avrupadaki devrimcilerin mücadele deneyimlerinden faydalanmayı da göz ardı etmeden- Bırakalım avrupaya benzemeyi, kötü kopyalar olmayı, örn. istanbulda beyoğlundaki bir ev, okmeydanındaki bir eve bile benzemeyecektir. İşgal evleri direniş merkezleri değildir demişsin, orada biraz katılmıyorum, çünkü bence her mücadele biçimi bir direniş, her direniş biçimi bir mücadeledir, diye görüyorum.)
kisacasi istanbulda ki yeni isgalevi yatacak sorununu haledip ve onun yaninda isgalci, antikapitalist politik aktivitelerde devam ederse, bu isgalevi uzun sure yasaya bilir. Aksi taktirde sadece kultur merkezli halka acik bir yer olacaksa, orada komitelesme, sozsahipligi, otoriterligi,hatta devletten hak ve yardim almaya kadar gidebilir.Isgal mantiginini altinda kapitalizmden ,sistemden olabildigince uzak kalmak, komunal, kolektiv yasamanin ilk adiminin olmasi, evsizlik ve artan ev kiralari tepkilerin olmasi dir
(her kelimesine katılıyorum, özellikle yatacak yer meselesi hayati önem taşıyor. Çünkü yatacak yer demek, yaşam alanı demek oluyor, bu da yanında -açık- mutfak, çamaşırhane, banyo, kütüphane, oturma, toplanma vs alanları demek oluyor.)
Isgalar rastgele yapilmaz. Uygun bina, fabrika ,ev bulmalisin insaat projesi olup olmadigini veya ruhsat durumunu arastirirsin.Dogal olarak sahibini de arastirmalisin. kamu ya mi , vakifa mi, kisiye mi, sirkete mi ait oldugunu arastirmalisin.
(işte, yukarıdaki yorumlarımdan birinde “gizli işgal komitesi” derken tam da bundan bahsetmiştim. Bu komitenin işlerinden biri de bu olmalıdır, yani, işgal edilecek mekanları araştırmak, bulmak. Ne bileyim örneğin, evin elde tutulabilir olması, politik çalışmanın genel karakterine uygunluğu, yaşanabilir olması, katılımın yüksek olması, göz önünde olması gibi gibi bir sürü can alıcı kriterin karşılanabilmesi için önemlidir)
Bu konunun devam etmesini isterim. Acaba hazır burada başlamışken, Gün bu tartışma için ayrı bir sayfa oluşturabilir mi? Böyle yorum sayfalarında güme gitmeyecek kadar önemli görüyorum. Ne dersin, Gün?
Antiparantez; LAF’ı da seviyorum, içlerinden okuyan varsa duysun istedim.
sen bir yaz yaz bu konuda. Duyuru kısmına koyayım.
Noel Baba 3,buçuk
İşgal evleri direniş merkezleri değildir.
Evet isgalevlerin de anarsist ve otoritersiz bir yasam bulunmaktadir. Ama direnis merkezi degildir. Direnisin merkezi yoktur. Isgalevleri sadece bu mucadelenin kucuk bir parcasidir. Ben isgalevinde kalmaktayim. Yukaridaki ulkelerdeki isgalevlerinin hemen hemen hepsini gordum. Birsekilde oralarda arkadaslarim bulunmaktadir. Gun Zileli bunu bilmektedir. uzun yillardir isgalevlerinde bulunmaktayim.
Isgal ne icin yapilmalidir. Kimlerle ve ne kadar sure icin olmalidir. Bu ortak kararla alinmalidir. Isgal uluorta , herkese acik bir sekilde davetiye gonderilmemelidir. Bu kulturu tasiyacaklarla onceden gorusulup, yapilacak yer tespit edilir.
Sonrasi malum. Isgalkomitesine ne gerek var. Katilanlarin hepsi ayni olcude yer almalidir. isgalgecesi herkese is dusmektedir. Bunun icin ayri bir elitistlige ihtiyac yoktur. Isgal once ev amacli olmali ve kulturel faliyetlere acilmalidir. Ust katlar yatacak yerler alt kat veya zemin katin duvarlari yikilip konser, toplanti vs salonu yapilmali. Ortak mutfak olusturulmalidir. Yiyecekler kontaynir dan ( MigrosGibi firmalarin)alinmalidir. yapilacak isgal buyuk olursa icinde sinema salonu , atelyeler ( bisiklet tamir veya demir kaynak isleri, terzi isleri gibi) acilmalidirki, kapitalist iliskilerden uzak durulmaliyiz. Sebze ihityaclarini direk cifcilerden bulmaya calismaliyiz.
Bu tecrubeleri Gun zileli de bilmektedir. isgalevlerini iyi bilir.
gordu ve kulturel faliyetlere katildi.
Bugun 31.12.2013 bu gece labiski isgalevine gidiyoruz. Konser ve parti hazirladik. Sizleride cagirmak isterdim ama istanbula cok uzak
Herkese ozgur, saglikli, anarsi yasam dilegiyle
Ben seni taniyorum. Sen sacladikca bende senin sacmaladiklarin duzeltiyorum. Yani senin ikizinim.
Ne zaman sacmalamaktan vaz gecersin ,bende otomatik olarak senden ayrilirim.
kal saglicakla adasim benim
m.aliŞér CEVAP buranın eski müdavimlerinden bi laciyi hatırlatıyor.oda çıracının ikizi gibiydi aynısı.tıpkı.admin bunun ipsini ver bulduralım bunuda.
Anonim arkadas
m.aliŞér CEVAP i bulmak icin sectigin yontem cok cirkin.
Gun Zileli ozelikle yorum yazanlarin kimligini serbest birakmis.
Sen ne hakla bu anarsist site yi ihbarcilastirmaya calisiyorsun.
Sen neden kendini anonim adiyla adlandiriyorsun.
Gercek kimligini gizliyorsun.
Kimse kimsenin kimligini bura da sorgulayamaz.
Gun Zilelinin olgunluguna erismek istiyorsan onu iyice tanimalisin
bir süre yazmama kararındayım. adım kullanılarak yazılacaklardan sorumlu değilim. selamlar…M.aliŞéR
73 Anonim
Benimi ariyorsun. Bulunca ne olacak. Istiyorsan kadikoy de bulusabiliriz. Yakama kirmizi gul takarim yada elimde girgir dergisiyle boga hekelinin onunde dururum. Hadi bana ihbarciligi, surekavini, iz surmeyi ogret. Ya da ihbari, fislemeyi, ogret
Yazmayin kardesin bu siteye bu kafayla. Bu site kendisinin alehinde yazilanlari, kufur edenleri, sapote edenleri dahi arastirmadi.
Ne hakla kirletiyorsun burayi.
m.aliŞér saldiri bicimdeki dilini duzeltigi an bende bu ismi kulanmiyacagimi belirtim. Baski ve santaj yapmiyorum. Gayet anarsist bir sekilde davraniyorum. Kufurde etmiyorum. Gun Zileli ye bu adamin yazilarinin sansur edilmesi icinde talepde de bulunmuyorum. Ben direk aksiyon yapiyorum. Kimsenin canini acitmadan ve baski yapmadan.
Bu ahlak , bu ilkelilik sana birsey ogretmedimi?
Şu an kalacak yerim olmasa ve Kadıköy’deki işgal evine gitsem, anahtarı(!) kimden alacağım? 🙂
Malefes Kadikoydeki isyeri isgalevi olmadigini dusunuyorum.. Anahtari organize edenlerde bulursun. Seni tanimiyorlarsa anahtarida vermezler.
En iyisi surlarda yatarsin. Gecede sarap ,muhabet oh.. deyme keyfine.
Cumhurbaşkanına Mektubu Nedeniyle Oya Baydar’a Açık Mektup
Değerli Hocam,
Siz benim İstanbul Üniversitesi Sosyoloji (Gece) Bölümü’nde hocamdınız.
Hazreti Ali’nin “bana bir kelime öğretenin kulu olurum” dediği rivayet edilir.
Elbette üzerimde hakkınız vardır.
Tam da bu hakkınız nedeniyle sizi bir öğrenciniz olarak uyararak, en azından bir parça borcumu ödemeye çalışayım.
Henüz İstanbul’a yeni gelmiş bir üniversite öğrencisiyken, genç ve sosyalist bir asistan olan sizin derslerinizi seve seve izlerdim.
Dün sizin Cumhurbaşkanına yazdığınız mektubu okuyunca[1], acaba bu Oya Baydar ile o insan aynı mı? Acaba bildiklerini mi unuttu? Hafıza kaybına uğramış olmasın diye düşünmeden edemedim. Bunun üzerine bu mektubu kaleme alma ihtiyacı duydum.
Bırakalım bir sosyalisti bir yana, bir tutarlı bir demokrat olmanın koşulu, ulusu (ya da politik olanı, ya da devleti hepsi aynı yere çıkar) bir dille, dinle, kültürle, tarihle vs. tanımlayan bugünkü pahalı, baskıcı, bürokratik, militer ve merkezi cihaz parçalanmadıkça veya yıkılmadıkça en küçük bir demokratikleşme olamayacağını kabul etmektir.
Böyle bir kabulden hareket eden bir demokrat, bu devleti ya da yapıyı ya da mekanizmayı düzeltilecek bir araç olarak görmez. Çünkü böyle cihazlar ezilenlerin ve demokrasinin aracı olamazlar.
Bu nedenle, o mekanizmayı ele geçirmek isteyen güçler arasındaki savaş, bir demokratı üzmez, aksine sevindirir.
Çünkü bu binlerce yıllık, Firavunlar, Nemrutlar çağından kalma; tüm toplumu köleleştiren; ikiyüzlü ve sinik yapan; bir ur gibi tüm toplumun kanını emen bu devlet zaafa uğramadan, zayıflamadan, ezilenlerin tekrar cesaret bulup başlarını kaldıramazlar ve demokratik organlar örgütleyemezler.
Bu gerçek en son Gezi’de bir kez daha görüldü. Eğer Hükümet tecrit olup Devlet’in polisini Taksim Gezisi’nden çekmeseydi, oraya katılan gençlerin hala özlemle hatırladıkları o bir iki haftalık “Taksim Komünü” gerçek olamazdı. Böyle bir yaşamın olanaklılığı hayal bile edilemezdi. Hükümetin peş peşe yaptığı yanlışlar olmasaydı, bunca insan sokaklara çıkmaz, bunca farklı güçler bir araya gelemezdi.
Tarih her zaman bu devletlerin büyük krizler, devletlerarası savaşlar veya devlet içi savaşlar (örneğin taht kavgaları vs.) sırasında ve sonrasında var olan devletlerin zayıflamaları, zaafa uğramaları durumunda ezilenlerin kafalarını kaldıracak gücü ve cesareti bulduklarını göstermiştir.
Timur’un orduları Bizans’tan ve Pers Uygarlığından devralınmış birinci Osmanlı devlet cihazını parçalamasa; şehzadeler arasındaki taht kavgaları kalan devleti de iyice zaafa uğratmasa Şeyh Bedrettin’ler, Börklüceler, Torlak Kemal’ler isyan edemez; İsyan çağrılarına köylüler cevap veremezlerdi.
Birinci Dünya Savaşı Rus, Avusturya Macaristan, Alman, Osmanlı vs. devletlerini iyice yıpratıp yıkılışın eşiğine getirmese, ne devrimler olurdu ne de geçici de olsa demokratik yönetimler ortaya çıkardı.
Şimdi Türkiye’de var olan Firavun ve Nemrutlardan kalma devleti ele geçirmek isteyen; ikisi de birbirinden gerici güç arasındaki savaş biraz olsun bu devlet üzerinde Timur’un ordularının veya başka bir savaşın yapabileceği türden bir yıpratma ve sarsıntı yaratıyorken; bir demokratın bu mücadelenin sertleşip daha yıkıcı olmasını umması gerekirken; siz oturmuşsunuz Cumhurbaşkanına mektup yazıp “Devlet krizine müdahale” etmesini istiyor ve “asıl vahim olan, devletin çürümüşlüğü” diye üzülüyorsunuz.
Bu devletin çürümesine üzülmek, müdahale istemek size mi kaldı?
Bırakın buna Baykal’lar üzülsün.
Bir demokratın bütün bu olanlara sevinmesi gerekir.
Siz eğer bir demokrat iseniz, devlet başkanına bu yıkımı engellemesi için değil; halka “henüz müdahale etmeyelim” bırakalım iyice birbirlerini güçten düşürsünler ondan sonra devlet hakkındaki yanılsamaların dibe vurduğu devletin en zayıf olduğu noktada kendi öz yönetim organlarımızı oluşturalım; şimdiden bunun için hazırlıklar yapalım vs. diye mektuplar döşenmeniz gerekir.
Bildiğiniz her şeyi unutmuşsunuz.
Hâsılı, siz farkında değilsiniz belki ama yerinizi devlet partisinin safları içinde seçmişsiniz. Bırakalım sosyalistlik iddialarınızı (bilmiyorum hala öyle bir iddianız var mı?) demokratlık iddialarınızı bile eski bir elbise gibi fiilen çıkarıp atmışsınız.
Demokratlığın ilk şartı ulusun bir dille, dinle, tarihle, sola, kültürle tanımlanmasını reddetmektir.
Demokratlığın ikinci şartı bürokratik, merkezi, militer, pahalı devleti reddetmektir.
Yani bugünkü Türkiye’deki devleti reddetmektir.
Siz ise bu devleti savunmaya başlamışsınız.
Eğer bir demokrat olduğunuzu düşünüyorsanız, yapacağınız tek şey, o yazdığınız yazı nedeniyle, bu memleketteki emekçilerden, demokratlardan açıkça özür dilemektir.
Demir Küçükaydın
05 Ocak 2014 Pazar
[1] http://t24.com.tr/yazi/cumhurbaskanligi-korkuluk-degildir-sayin-gul/8213
http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/cumhurbaskanina-mektubu-nedeniyle-oya-baydara-acik-mektup-45225
Oya Baydar’ın Eleştiriye Cevabı
Bir iki gün önce Sayın Oya Baydar’ın “Cumhurbaşkanlığı Korkuluk değildir Sayın Gül” başlıklı yazısını konu eden ve eleştiren bir yazı yazmıştım.
Sayın Oya Baydar bir cevap ve karşı eleştiri yazısı yazıp yolladı. Eklediği kısa notta:
“ İstersen kendine sakla istersen sitede yayımla. Yayımlayacak olursan lütfen tam metin olsun, belli bölümlerini çıkartma.” diyordu.
Hem Sayın Baydar’ın cevap hakkı; hem de okuyucunun Sayın Baydar’ın görüşlerini bilme hakkı nedeniyle, aşağıda Sayın Oya Baydar’ın cevabını olduğu gibi yayınlıyorum.
Demir Küçükaydın, 07 Ocak 2014 Salı
Oya Baydar’ın Cevabı:
“Sevgili Demir,
Gezi yorumlarının tümünü okuyamadım, ama sitende son yayımlanan yazındaki devrimci radikalizmle kof slogan devrimciliği/radikalizmi konusunda yazdıklarına ve daha birçok noktaya içten katıldığımı yazacaktım ki “Oya Baydar’a açık mektup”un geldi. Tabii ki Açık Mektup’taki ağır ifadelerin ve hak ettiğimi düşünmediğim saldırın, Gezi yorumların hakkında düşündüklerimi zerre kadar değiştirmedi. Bu vesile ile, birçok konuda sana katıldığımı tekrarlamak isterim. Hocalık hakkına gelince, çok abartmayalım; boynuzun kulağı geçtiği gibi bazen öğrenciler de hocalarını aşarlar. Marksizm ve sosyalizm konusurda teorik olarak benden ilerde olduğunu, konuyu tek uğraşın haline getirip derinleştirmeye çalıştığını düşünüyorum; bu yönünle de bana Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı hatırlatıyorsun. (Tutkulu ve çok uzun yazmak yönüyle de)
Mektubun beni 45 yıl öncesine götürdü. Sosyoloji bölümünün gece derslerinden seni, bir de Mehmet İncili’yi çok iyi hatırlıyorum. Gece derslerine devam eden öğrenciler emekçi-işçi kesimlerinden gelirlerdi çoğunlukla ve gündüz öğrencilerinden çok daha ilgili, çok daha dikkatli olurlardı. Ben ise kendimin de yeni yeni öğrendiğim (ve o zamanlar epeyce yüzeysel olan) Marksizmle, sosyalizmle ilgili bilgileri senin ve Mehmet’in gözlerinizin içine bakarak anlatırdım, çünkü orada karşılık bulurdum, ışıltı bulurdum. Sonra nice yıllar, nice olaylar geçti, nice bedeller ödendi, belki en fazla da sen… Bu yazdıklarım işi duygusallığa vurup birşeyleri yumuşatmak için değil; konuya gelelim:
Haksızlık ettiğini; ne düşündüğümü, hatta daha önce ne yazıp çizdiğimi kâle almadan, bir köşe yazısını bence hurufîce yorumlayarak hüküm biçtiğini, ceza kestiğini düşünüyorum. T24’te üç yazı önceki “Ne Cemaat ne Hükümet, çürümüş devlet” başlıklı yazımda, “Devlet aparatının parçalanmasını, devletin sönümlenmesini hedef alan Marksist-sosyalist teoride egemen sınıfların baskı aracı olarak tanımlanan devlet bugün de varlığını ve gücünü koruyor.” Satırlarından sonra, devletin ancak bir hizmet ve toplumsal örgütlenme aparatı olarak kabul edilebileceğini ifade eden bölümler var. Böyle de düşünüyorum, çünkü despotik, bürokratik, baskıcı, militer devlet parçalandığında yine de çeşitli fonksiyonları ve toplumsal ihtiyaçları gidermeye yönelik kurumları düzenleyici bir aparata ihtiyaç olacak. Senin daha da iyi bildiğin gibi, Marksizm hiçbir zaman bir toplumsal kaos teorisi değildi ve (burjuva) devletin parçalanıp tümüyle sönümlenmesinin ancak komünizmin bir dünya sistemi, bir yaşam tarzı, bir ahlak olarak yerleşmesiyle mümkün olabileceğinin ipuçlarını verdi bize. Sovyet deneyi ve sonraki “reel sosyalizm” uygulamalarının bize gösterdiği gerçek: burjuva devletinin (ya da arkaik başka bir devlet biçiminin) yıkılmasının sosyolojik bir antite olarak devleti ortadan kaldırmaya yetmeyeceği gibi, en az eskisi kadar despotik, bürokratik, militer bir devletin eskisinin yerini aldığı; yani devlete hakim olanların değişmesinden başka sonuç vermediğidir.
Çok uzun tartışmayı, bütün devlet teorilerini tarihsel pratiklerin ışığında yeniden değerlendirmeyi, ezberlerden kurtulmayı, yeni dünyanın yeni toplumsal örgütlenmelerinin nasıl olabileceğinin temrinlerini yapmayı gerektiren bir konu bu. Kendimi yeterli görmüyorum, ama bu yönde çalışmalar olduğunu biliyorum, biraz da izliyorum.
Özele geçmeden önce, açık mektubundaki, “Bırakın birbirlerini iyice gözden düşürsünler….o mekanizmayı ele geçirmek isteyen güçler arasındaki savaş bir demokratı üzmez, aksine sevindirir…” türünden görüşlerinin “Bırakın birbirlerini yesinler” mantığıyla örtüşmesine şaşırdığımı söyleyeyim. Çünkü hayat teoriden ibaret değil, bütün olup bitenler hepimizi, bütün halkı/halkları ilgilendiriyor; çünkü güçler arasındaki savaşta atla katır tepişirken olan aradaki eşeklere oluyor. 1917’de değiliz, devrimci durumun kimi unsurlarının varlığı, özellikle de yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği apaçık gerçekse de, yönetilenlerin çoğunluğunun yönetenlere ve bu devlete karşı olduklarını bilmem iddia edebilir miyiz! Birbirlerini gözden düşürmeleri hiç umurumda değil ama bu dalaşta kurumların iyice çeteleşmesi, demokrasi kırıntılarının bile ortadan kalkması umurumda. Çünkü, hepimizin asıl çıkmazı, iktidara aday bir gücün ne halihazırda ne de yakın gelecekte ufukta görünmemesi. Devrimci durumun devrime varmasının olmazsa olmaz “iktidarı almaya hazır ve aday” gücün varlığı koşulunun gölgesinin bile bulunmaması.
Bana yönelik eleştiriyi çok aşan, yer yer kişi yıpratmasına, saldırıya varan satırlarına gelince:
“ Bırakalım bir sosyalisti, tutarlı bir demokrat olmanın koşulu ulusu bir dille, dinle, kültürle, tarihle, v.b tanımlayan bugünkü baskıcı, pahalı, bürokratik, militer, merkezî cihaz yıkılmadıkça veya parçalanmadıkça demokrat olunamayacağını kabul etmektir” satırlarına atıfla, bu kaddar şiddetli ve celalli üslup kullanmasam da her yazımda ve sözümde özde bundan başka bir şey düşünüp savunmadığımı hatırlatmak, bilmiyorsan da bildirmek isterim.
Sana birşeyler öğrettiğimi söylüyorsun, teşekkürler; ama galiba insanları, fikirleri kendi kafanda biçtiğin yere göre, söylemedikleri, düşünmedikleri şeyleri onlara atfen değerlendirmemek gerektiğini öğretememişim.
Sosyalistlik iddiasına gelince; sosyalistlik bir iddiadan ibaret değil, bir sistem olmanın yanısıra öncelikle bir ahlâk ve insanî-vicdani bir duruştur bana göre. Bu duruşumu da sen dahil kimsenin değerlendirmeye, yargılamaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Fikirleri tartışmak başkadır kişiliği tartışmak başka.
Kendimi amasız demokrat ve özgürlükçü sosyalist olarak tanımlıyorum müsaadenle. Böyle olduğum için de “proletarya diktatörlüğü de diktatörlüktür” diyorum ve “sıkı devrimci”lerden eleştiri/hakaret görüyorum. Böyle olduğum için “Vesayetçi, darbeci, militarist devlete karşıyım, darbeciliğe karşıyım” diyorum ve darbeci ulusalcı kesimlerden hakaretlere maruz kalıyorum. “Var olan durumu çürümüş, çeteleşmiş devletin krizi” olarak nitelediğimde de senden ağır ithamlar duyuyorum. Çünkü çoğumuz kendi doğrularımızdan başka doğru tanımıyoruz ve demokratlığı da sosyalizmi de kendi kişilik paradımızı görkemli kılmak için araçsallaştırıyoruz.
Bir de özür dilemeye çağırman var ki, kimden, ne için? Kürt halkının ve Kürt siyasal hareketinin yanında yer aldığım için mi? Kemalist oligarşik vesayetin, darbeci zihniyetin karşısında olduğum için mi? Sosyalizmin ezberlerden kurtulması, kaynaklarındaki değişim, yenileşmeye, somut durumun somut tahlili ilkelerine uygun gelişmesi üzerine kafa yorduğum için mi? Benden farklı düşünene de kulak verdiğim, dogmatik olmadığım ve farklı düşündüğü için kimseye hakarete kalkışmadığım için mi?
Böyle olduğum için çevreme verdiğim huzursuzluk nedeniyle gerçekten özür dilerim.”
Demir Küçükaydın
demiraltona@gmail.com
Yasama ve yürütmeyi elinde tutan, mutlak iktidar oluyorsa, Türkiye tarihindeki üç buçuk darbeler yürütmeye rağmen nasıl gerçekleşti?
O zaman ordu, yürütmenin de üzerindeydi. Şimdiki durumdan farklı olarak.
Tamam ordunun konumu değişti (ki burada da tam olarak Tayyip-Necdet Özel otoritesinden söz edemeyiz, çünkü genç subaylar AKP karşıtı eğilimdeler, hele Ergenekon-Balyoz davalarından sonra) ama polise ve yargıya ne diyeceğiz? Polis ve yargıdaki cemaat tekeli de yeni bir vesayet odağı değil midir? CIA’in cemaate operasyonel desteğini, CHP’yi, TÜSİAD’ı da sayarsak. Bunların tümünün bileşkesi AKP-MİT-Necdet Özel ittifakından üstün değil midir?
bence değildir. Polisteki ve yargıdaki cemaat etkisini gün be gün kırıyorlar. Çünkü dediğim gibi, son tahlilde yürütme belirleyicidir (ordunun da yürütmenin kontrolüne girdiği koşullarda). üstelik yakında Cemaate karşı ergenekon benzeri operasyonlara girişileceği de kesindir ki, bundan sonra cemaat safınrdaki bazılarının tırsıp RTE safına geçmesi büyük olasılıktır. Benim öngörüm böyle. Çok yakın gelecekte neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Siyasette ne zaman ve ne söylediğinin” hayati önemde olduğunu düşünüyorum. Var’sın veya yok’sun! O denli!
Yıllar oldu; özgürlükçü’nün yere göğe koyamadığı E. Kürkçü… Sandığı gibi bir adam değil o! “Kötü” demiyorum; bazı şeyler için “çapı” yeterli değil!
H. Özdemir sabancı öldürülmüş. Ortalık çok karışık. Saatler sonra, saat 22 dolaylarında o zamanın kanal 6’sı sanırım. E. Kürkçü canlı yayınma o da ne? Kıvırtıyor… “Bu bir cinayettir” diyemiyor… Oysa bir süre önce Sakıp sabancı, Türk, Kürt meselesinde “bir mozaik” sözüne karşılık A. Türkeş yanılmıyorsam “ne mozaiği ulan” demişti. Ve sonra bu cinayet… Oturduğum yerde kıvranıyorum. “Bu bir cinayet” demesi için… “Bu tür cinayetler, sosyalistlerin işi değil” demesini… Hayır… Muğlak, önemsiz ayrıntılar. Sunucu bu sözü dedirtmek için deniyor ama başaramıyor… Sosyalistleri büyütmek, adına tek bir “dürüst”, samimi bir cümle kuramıyor… (Sonra ne oldu? Ne acıklı değil mi? Mustafa Duyar vs…. Her şey zamanında ve yerinde!)
*
Sonra Hanefi Avcı… Zamanında çok istedim; o zaman istedim ki, seçilecek bir yer ve listeden CHP’den milletvekili olsun! Ezber bozmak adına! (Bir sosyalist parti adına da isterdim… Sonra da istemiyorsa bağımsız olarak istifa etmesini de saygıyla karşılayarak! )
Olmadı… Adam sağcı mı? Evet! Muhafazakar mı? Evet! Eski bir işkenceci mi? Evet! Ama sonra ne oldu? biliyorsunuz adam bir “devrimci” örgütün, yardım ve yataklığından mahkum edildi. Bu topraklarda hiç rastlanmamış bir “öz eleştiriyi” sergileyen bir adamdı; hiç bir görüşüne, davranışına katılmasanız da “tuhaf”, “orijinal” ve özel ve sınırlı da olsa bence saygıya değer bir adam… (Haliç’te Simonlar kitabını okumadan bu konuda lütfen değerlendirme yapılmasın! Yorum yapılmasın! Aşağıdaki röportaj… Biz (dönemsel-çağsal da olsa) dürüstlüğü, sahiciliği neden “sağ’a terk ediyoruz!)
http://www.gazeteoku.com/frame.php?url=http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AliBayramoglu/hanefi-avciyla-film-gibi/48122
Bizim tarafta denir ya… “Ezber bozmak…” Bunu diyenler de çoğu kez bir bu lafın bir ezbercisi.. Biliyorsunuz U. Uras bu cümleyi severdi! İşte bu ezber bozan bir adamdı!
Ne hoş olurdu! Şimdi, evet şimdi… Bu yapılmış olsaydı, “insanlık ve ilkeler” adına “sol tarafın” kazanacağı “itibar”, “güven” ne olurdu?
*
Hayat çok “akıllıca” çok “derin”, çok “müthiş” analizlerle değil, “uygun” zamanda “en doğru” reflekslerle “size ait” oluyor! Alt yapınız bu “en doğru” refleksleri verdirerek sizi “güvenli, inanılır” kılıyor…. Gerisi gevezelik! Biz sosyalistler bunu beceremedik! Hala beceremiyoruz! Sanırım bunu Anarşistler yapmak zorunda!
İşte “Gezi Parkı İsyanının” güzelliği de buradaydı; o yüzden andıkça “içimizin yağı eriyor”! Çok güzel bir refleksti! Ne acı ki, Sosyalistlerin bu işte “ateşi” yoktu; ne mutlu ki devrimcilerin, sosyalistlerin bu işte epeyce bir “tuzu” vardı…
http://www.cagdaskocaeli.com.tr/yazi/4398-hdp-buyuksehir-adayi-nilay-etilerin-ziyareti.html
https://twitter.com/nilayetiler
http://www.kocaelipusula.com.tr/hdp-adayi-nilay-etiler.html
http://www.ozgurkocaeli.com.tr/haber/hdpden-buyuksehire-iddiali-onemli-aday-cikti-150906.html
http://www.ertugrulkurkcu.org/haberler/hdp-butun-kentlerin-ozerkligini-istiyor/
http://www.ozgurkocaeli.com.tr/haber/hdpliler-leyla-atakanin-mezarinda-150987.html
http://www.ozgurkocaeli.com.tr/makale/gunahlarinla-barismak-151016.html
mükemmel insan yoktur?hele senin gibi en mükemmel en doğru en iyi bilip yapan umarım tayip gibi kibrinin kurbanı olmazsın.insan ne yapar????bildiğini tabiki bilmediğini yapması mümkün değil ertuğrulunda çok eksiği olabilir ama en büyük eksiği kibrinden kıl aldırmayan en leri dinlememek olmalı iş tutarken elitistlerden çok kent yoksullarına odaklanması olabilir nedense ….adam…..çapı … yetersizle geldiğimiz yeri düşününce o.gürsel gibilerle devrim bile yapabilirdik belkide işte bizim eksiğimiz yanlışımız yada yetmezliğimiz de bu olmalı
I have learn a few just right stuff here. Definitely price bookmarking for
revisiting. I wonder how much effort you place to make this kind of excellent informative web site.
I got this web site from my pal who shared with me on the topic of this site and now
this time I am visiting this site and reading very informative articles here.
I couldn’t resist commenting. Well written!
It’s wonderful that you are getting ideas from this article as well
as from our argument made at this time.