ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ / “Anti-semitizm ve anti-Siyonizm ayrımını bilmek!”
“Anti-semitizm ve anti-Siyonizm ayrımını bilmek!” BASINA VE KAMUOYUNA
Edirne Valisi Dursun Ali Şahin, 22 Kasım 2014 günü kentte restorasyonu gerçekleştirilen tarihî sinagoga ilişkin bir açıklama yapıp, dedi ki: “Mescid- i Aksa’nın içinde savaş rüzgârları estiren, bizzat savaş tatbikatı yapan o eşkıya kılıklı insanlar orada Müslümanları katlederken, biz de onların burada sinagoglarını yapıyoruz. İçimde büyük bir kinle söylüyorum bunu…” Türkiye Hahambaşılığı’ndan, Türk Musevi Cemaati’nden ve genel kamuoyundan gelen tepkiler sonucu ve muhtemelen “yüksek yerlerden” de kulağı çekilince geri adım atmak, suçüstü yakalanan bütün devletlûlar gibi “sözlerim yanlış anlaşıldı/saptırıldı” te’viline başvurmak sorunda kaldı. Sorun bu değil… Sorun, Türkiye’nin, Siyonist İsrail devletinin işlediği suçlar için Türkiyeli Yahudileri cezalandırmayı düşünecek kertede nefret suçuna yatkın yöneticiler, bürokratlar tarafından yönetilmekte olduğu gerçeği. Biliyoruz ki bu “münferit” bir olay değil… Bugün Cumhurbaşkanlığı mevkiini işgal eden kişinin, Başbakanlığı sırasında “Ermenistan başka ülkelerin parlamentolarından soykırım kararı geçirmeye çalışırsa biz de Türkiye’deki kaçak Ermenileri geri göndeririz,” dediği hatırlardadır. Bunlar “nefret söylemi”nin bu ülkenin bütün yönetim kademelerinde işlerlikte olduğunu gösteren “lapsus”lardır. Söz konusu olan “gayrımüslimler” olduğunda sık sık su yüzüne vuran bir lapsus… Kırımlardan, mübadelelerden, sürgünlerden artakalan gayrımüslimlerin bu ülkede, en iyi olasılıkla, “hadlerini bilmeleri”, “düşük profilde yaşamaları” ve “millet-i sadıka gibi davranmaları” koşuluyla “hoşgörü gösterilen” unsurlar olarak gören bir “büyük devlet” kompleksi… “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!” diye haykıran Mahmut Esat Bozkurt’a kaç adım kaldı? Ankara Düşünce Özgürlüğü Girişimi olarak Türkiye Musevîlerinin, bu ülkenin, Siyonist İsrail devletinin suçlarından hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacak eşit ve tam yurttaşları olduğunu devletlûlara bir kez daha hatırlatmak zorunda kaldığımız için utanç duyuyoruz. İşgal ettiği topraklarda Yahudilerden başkasına yaşam hakkı tanımayan Siyonist fikir ve pratiğe karşı olmak, yani anti-Siyonist olmak başka şey, anti-Semitizm ya da Yahudi düşmanlığı başka şeydir… AKP yönetici ve bürokratlarının gayrımüslimlere yönelik olarak her fırsatta yineledikleri bu nefret söylemini, bir “devlet tavrı” olduğu bilinciyle, şiddetle protesto ediyoruz.
ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ
Fikret Başkaya, İsmail Beşikçi, Baskın Oran, Doğan Özgüden, İnci Tuğsavul, Sibel Özbudun, Pınar Ömeroğlu, Nalan Temeltaş, Gül Gökbulut, Nadya Uygun, Fusun Erdoğan, Temel Demirer, Rafi Hermon Araks, Şanar Yurdatapan, Ümit Kurt, Mahmut konuk, Necati Abay, Attila Tuygan, Muzaffer Erdoğdu, Serdar Koçman, Fatin Kanat, Mehmet Özer, Ramazan Gezgin, Bülent Tekin, Bora Balcı, Mete Koçak, Aysel Baytar Önsel, Senay Sevan Özköylü, Eflan Topaloğlu, Yalçın Ergündoğan, Oktay Etiman, İbrahim Seven, Haldun Açıksözlü, Atilla Dirim, Abut Can, Nivart Bakırcıoğlu, Zeliha Özdencanlı, Muteber Öğreten, Celal İnal, Aziz Tunç, Ahmet Kuzik, Hatice Çevik, Kenan Yenice, Mert Kaya, Anjel Dikme, Şaban İba, Kadir Akın, Ertuğrul Gümüş, Sait Çetinoğlu, Recep Maraşlı, Erdal Doğan, Hıdır Karakuş, Ömer Faruk Hatipoğlu, Nüvit Eseryel, Meral Sözer, Yusuf Özden, Hakan Yücel, Cemil Aksu.
Korku içinde yaşama hakkı – Roni Margulies
Din ve İnsan Hakları Çalıştayı’nın “Barış Hakkı” konulu konferansına katılmak için geçen hafta Konya’daydım. Her azınlıktan bir kişi olsun diye düşünülüp “Yahudi kontenjanından” davet edildiğim yerlere genellikle gitmem, “Siz dindarsınız, Yahudiliği benden iyi bilirsiniz” deyip savuştururum. Ama Konya’ya epeydir gitmemiştim, daveti kabul ettim. Konuşmacı veya dinleyici olarak davetli olan yaklaşık yüz kişinin arasında akademisyenlerin yanı sıra epeyce din adamı, müftü, müderris de vardı.
Bana verilen konunun başlığını duymazdan gelip “Yahudi olarak davet edildiğime göre, ben size Cumhuriyet Türkiye’sinde Türk ve Müslüman ve Sünni olmayan azınlıkların ‘barış veya huzur hakkı’ filan olmadığını, sadece korku içinde sessizce yaşama hakları olduğunu anlatayım” dedim, anlattım.
Ulu Önder Atatürk’ün “Devletin Hıristiyan ve Yahudilere karşı tedbirli davranma ihtiyacı ancak bunlar mukadderat ve talihlerini Türk milletine arzularıyla rapt ettikten sonra ortadan kalkacaktır” sözünden başlayıp günümüzün “Afedersiniz Ermeni” sözüyle bitirdim, arada da hiç ayrıntısına girmeden, Rumların mübadeleyle gönderilmesinden, 1934 Trakya olaylarından, Varlık Vergisi’nden, 6-7 Eylül olaylarından, 1964’te İstanbullu Rumların bir gecede sınırdışı edilmesinden söz ettim.
Böylesi bir tarihi yaşayan, toplumsal belleklerine böylesi olaylar kazınmış olan insan topluluklarının “Ya yine olursa!” korkusundan hiç kurtulamayacaklarını, tüm bu tarihle yüzleşilmeden “barış hakkı” gibi bir şeyin söz konusu olamayacağını, ırkçılığın devam edeceğini anlattım.
Bana soru soranlar arasında, hacı mıdır, hoca mı, her neyse, bir adam vardı. Önce Yahudilerin bütün dünyayı kendilerine hizmetkâr etmeye çalıştığını anlattı, ardından Yahudilerin (Siyonistlerin değil, tüm Yahudilerin) Filistinlileri öldürdüklerini anlattı, sonra “Siz bu konularda ne düşünüyorsunuz?” dedi!
Hacıya hocaya hakaret etmek adetim olmadığı için, cevap vermeyi reddettim.
Yahudilerin amacı herkesi kendilerine hizmetkâr etmekse, her Yahudi Filistinli öldürme çabası içindeyse, bundan ancak tek bir sonuç çıkarılabilir: Yahudi’nin katli vaciptir, her Yahudi her görüldüğü yerde derhal katledilmelidir. Bütün dünyanın hizmetkâr olmasına, bütün Filistinlilerin öldürülmesine göz yumulamaz elbet.
Bu düşüncelere sahip insanların bulunduğu (ve çok bulunduğu) bir memlekette Yahudilerin nasıl bir “barış hakkı” olabilir?
Devletin bir Vali’sinin İsrail ordusunu cezalandırmak için kendi Yahudi vatandaşlarından intikam almaya çalıştığı bir memlekette, İsrail devletinin politikaları nedeniyle Edirne’deki bir sinagogu ibadete açmayı reddeden Valilerin bulunduğu bir memlekette, barış hakkı bir yana dursun, azınlıkların yaşama hakkı olduğu bile kuşkuludur.
Roni Margulies
http://marksist.org/korku-icinde-yasama-hakki-roni-margulies.html