Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Anadolu Sağcılığını Ne Yener?

Siyasi Tahlil

Seçim sonuçları her ne kadar “blok”çuları memnun edecek nitelikteyse de, genelde devrimci güçleri pek memnun edecek bir sonuç yok ortada. AKP artı MHP’nin oluşturduğu Anadolu sağcılığının oranı, seçime katılmayanları ve iptal oylarını da hesaba katarsak %60’tır. Anadolu sağcılığının karşısında yer alan muhalefet (CHP artı BDP) ise, yine seçime katılmayanların ve iptal oylarının hesaba katılmasıyla %40 olarak hesaplanabilir. Şahsen beni parlamentodaki bileşim ya da AKP’nin milletvekili sayısından çok bu oran ilgilendiriyor.

Bu oran bize neyi gösteriyor? Anadolu sağcılığının egemenliğinin taş gibi yerli yerinde durduğunu gösteriyor. Bir gerileme yok, taşlaşma var.

Nedir bu taşlaşmaya yol açan? Bunda birinci rol, AKP’nin becerilerinden çok muhalefetin başını çeker gibi görünen CHP’nin beceriksiz politikalarıdır. CHP, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelmesinden sonra eski politikalarında değişiklik yapar gibi yaptı ama halka umut verecek hiçbir değişikliğe gitmedi diyebiliriz. Eski devletçi yönelimlerini bir kenara bırakmazken, aklı sıra ekonomik bazı sloganlarla halkın teveccühünü kendisine çekebileceğini sandı. Oysa insanların karnı ekonomik vaatlere, demagojilere ve yalanlara toktu. Diğer yandan CHP, geleneksel laikçi yöneliminde de radikal bir değişime gitmedi. Kısacası CHP, tutum olarak en yerinden kıpırdamaz, en hantal, en muhafazakâr parti olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu ve bunun karşılığını da oy oranında ancak %2’lik bir kıpırdanma sağlayarak aldı. Kılıçdaroğlu başarısız oldu.

Anadolu sağcılığı ile muhalefet arasındaki %60-%40 oranını tersine çevirecek (bu oran 1974-1977 yıllarında tersine çevrilebilmişti) atılımın unsurları ne olabilir?

Bence bunun iki hayati koşulu vardır:

Birincisi, laiklik-dincilik çekişmesinin yerine sınıf çatışmasını egemen kılmak. O zaman Anadolu sağcılığının demagojilerinin alt edilmesinin yolları açılacak, sağcı taşlaşma ortasından yarılacak ve İslam kültürünün etkisi altındaki yoksul kitleler devrimci yönde bir akış içine girebileceklerdir. Sınıfsal çelişme derken, CHP’nin son zamanlarda yaptığı gibi ekonomik demagojileri asla kastetmediğimi, tam tersine gerçekçi bir sınıf analiziyle, Anadolu sağcılığının üst kesimleriyle alt kesimleri arasındaki sınıf çatışmasını körüklemekten söz ettiğimi belirtmeliyim. İslam kültürü içinde de bir sınıfsal bölünme ve çatışmanın kaçınılmaz olduğunu, bu kültürün içinde yer alan kitlelerin homojen olmayıp, farklı çıkarlara sahip sınıfsal kesimlerden oluştuğunu bilmek gerekir.

İkincisi, Anadolu sağcılığına karşı topyekûn bir kültürel savaş açmanın zorunluluğunu kavramak gerekir. Kültürel savaş derken, kesinlikle CHP’nin ya da ulusalcıların yaptığı gibi bir laiklik-islamcılık kutuplaşmasından söz etmiyorum. Tam tersine, bu modası geçmiş çatışma kesinlikle terk edilmelidir. Ancak bunun terk edilmesi, Anadolu sağcılığına karşı bir kültürel savaşın da terk edilmesi anlamına gelmemektedir. Köhnemiş Anadolu sağcı kültürüne karşı yeni bir alternatif gerekiyor. Bu alternatif, ne  Alevilik ne laiklik, ne de Atatürkçülüktür. Bu alternatif, yepyeni bir devrimci kültürdür. Merkezine ekolojiyi, sınıf mücadelesini, kadını, anti-kolonyalizmi, bütün ezilenleri alan yeni bir devrimci kültür. Anadolu sağcılığının gerçek alternatifi olan bir sınıf kültürü.

Gün Zileli

13 Haziran 2011

gunzileli@hotmail.com

53 Comments

  1. Anonim

    Anadolu sağcılığı ile muhalefet arasındaki %60-%40 oranını tersine çevirecek (bu oran 1974-1977 yıllarında tersine çevrilebilmişti) atılımın unsurları ne olabilir?

    Yanlış hatırlıyorsun gün.

    CHP en yüksek oyu yüzde 41le gördüğünde dahi yine kabaca yüzde 60a erişen bir sağcı blok vardı karşısında.

    Bugün kinden farkı o zaman bu bloğun üç ana partiye bölünmüş ve kısmen birbirlerine düşürülebilmiş olmalarıydı.

    12 eylül sonrasında bu bölünmeye bir de ANAP eklendi.

    Bugün artık Erdoğan şahsında üç partinin (AP, MSP, ANAP) seçmen tabanını toplamıştır. Sağda bir bölen olarak, 70’lerden farklı olarak sadece MHP kaldı. Bugün onun aldığı yüzde 14 içerisinde 70lerde CHP ve Güven partisine meyleden milliyetçi kemalist seçmen de var.

  2. Anonim

    Sağı bölmeden bu iş olmaz kısacası.

    Ama burada tuhaf bir durum var. çünkü zaten bu seçim bizim seçiminiz değildi. Tek yol boykottu, zaten seçimler hiçbirşeyi değiştirmezdi, vs vs. Seçime giderken böyle yazılar yazdığınız için “anadolu sağcılığını ne yener” başlıklı bir yazı tuhaf kaçmış.

    size ne ki bundan….

    siz değilmiydiniz sol seçmeni oy kullanmamaya çağıran gün bey???

  3. kemal

    sayin zileli,
    anadolu sagciligina oy veren kitlelerin her siniftan katmanlari vardir. bu katmanlar icindeki emekciler cemaat kültürü icinde yer almaktadir. cemaat yapisindan sagladiklari cikarlari sinifsal cikarlarindan daha önemli görmektedirler, hatta sinifsal cikarlarinin farkinda dahi degildirler. sinifsal temelde ideolojilere karsi “komünist” alerjileri vardir. binlerce yilda bir meydana gelebilecek büyüklükte bir kirilma olmadigi takdirde, chp gibi partilerin bu insanlari sinifsal politikalarla kazanmasinin imkani yoktur. bu kirilma nasil yaratilacaktir? kürt sorununun cözümü yolunda bir kirilma bile, mesele kürtcü sövenistlerin tekelindeyken hic bir fayda etmeyecek gibi görünüyor. peki bu yeni devrimci kültüre meydan acacak kirilma nasil gerceklesecek?

  4. kemal

    Anomim,

    sagin kac parcadan olustugunu, gecmiste nasil bölündügünü, akp’nin sagi nasil birlestirdigini, tek ayri kalanin mhp oldugunu yazmissin. katiliyorum. hatirlatmak isterim ki, ecevit’in %41’inin icinde kürtler de vardi. simdi, topu topu 30 puan eden sol oylar ulusalcilik-kürtcülük cephelerine ayrildi ve asla birlesmeyecekmis gibi görünüyor. sagi bu denli kesin ayiracak benzer hicbir etken yok. fakat soldaki bu bölünme asla kapanmayacak gibi. asil mesele solun bölünmesi. o bakimdan, yeni devrimci kültür anadolu sagciligi icin bir tedavi degil de sol icin bir tedavi, bir ilac olabilir ancak. bu hapi yutmasi gereken sol, sag degil. bu tedaviyi de ancak chp gerceklestirebilir. chp ulusalci kitleleri devrimci kültürel degisime zorlamali.

  5. halil ektem

    Anadolu sağı sizce bu kdar basit bir şekilde mi diskalifiye edilebilir? Ortada bir Anadolu Sağı var ise, karşıtlığınun da Anadolu Solu olması gerekir. Kökenleri, tarihçeleri neledir? Sağ, sadece İslami Kültürden mi beslenmektedir? Kürt Bölgeleri için referans alınan bu olabilir belki ama yine de aynı anda hem Kürt hem de İç Anadolu gibi sağın merkezi olmanın da ötesinde MHP nin direği olan alanlardan alınan oyu açıklamaya da yetmez. Solun karşısına, binlercde yıllık bir birikim, yüzlerce kaynaktan beslenen kadim bir yapı varken, solun sadece basit ve dümdüz bir yeni sınıfsal çelişki tanımı ve propagandası ile bu yapıyı kırabileceğini iddia etmek, en hafifinden fazlaca iyiniyetli bir yaklaşım olur. Tüm tanımları, koşullara ve pratikteki konumlarına göre yeniden tanımlamadan -ki bu aynı zamanda yeni bir sol ve yeni bir devrimci anlayışı da tanımlamak olacaktır- yapının kırılması mümkün değildir. Bu oranda bir oydaşma sonucunu, sadece sol görünen ya da muhalif duruş sergileyen partilerin geri politikalarında, başarısız yönetiminde aramak da yanlış bana göre. Elbette bunların etkisi var ama tek başına bu hataların sonuca etkisi, belki 30 lara taşımasına engel olmuştur. İktidardaki yapının aynı zamanda kökeni Cumhuriyet ile belki de yaşıt olan, ve milim milim ilerleyen bir toplum MÜhendisliğinin sonucu olduğunu da yadsımamak gerektiğini düşünüyorum. Devlet Aygıtını kuşatan, sırası geldiğinde yok sayan, görmezlikten gelen, bulduğu her çatlaktan sızmayı başaran (bunu da en başta kendisine düstur edinen) bir yapı var karşımızda. BU basit bir tarikat örgütlenmesi olarak algılanmamalı. Bunun çok ötesinde bir çalışma. Dönüşümü tamamlamış ya da tamamlamak üzere olan bir toplumsal yapı ile karşı karşıyayız. Dünya genelinde görülen muhafazakârlaşmanın dışında bir durum bu. Bu durumda da, bu yapının yerleştiği tüm alanlarda günlük politikalarda izledikleri yola ilişkin tanımlamaları da buna göre yapmak gerekir.

  6. Dr.Can Güngen

    Dini bir üstyapı kurumu olarak gören ve doğrudan muhatap almayan Marksist analiz bakımından söylenenlere katılıyorum. Ancak bir de tersten yaklaşalım meseleye. %70 lik sağ oy oranı Anadoluda başı kapalı-tutucu müslüman kesimin oranı da olmasın sakın? Peki eğer öyleyse, sınıfsal çıkarlarının hatırlatılması oyunu sol partilere vermesine yetecek midir? Dinin salt üstyapısal, bir faktör olduğu varsayımı da ne derece doğrudur bilemiyorum. Batıda burjuva devrimlerinden de önce protestan reformu gerçekleşmişti örneğin. Böyle bir reform sunni müslüman geleneği içerisinde gerçekleşemedi. Cumhuriyet sonrası yukarıdan aşağıya böyle bir reforma zorlandıysa da halk ikna edilemedi. Bir umut akla gelen Alevi meşrebinin dinsel eksende özgürleştirici bir etkisi olamıyor ne yazı ki, zira aynı dine mensup kabul edilmiyorlar sunni çevrelerce.Yaşar Nuri Öztürk gibi bir figürün yapabileceği önemli işler olabilirdi dinsel kilidin açılmasında. Din ile içeriden uğraşan bir zat idi. Yeterince taraftar bulamadı kendi çevresinde. Turan Dursun önemli işler yaptı dinin sorgulanması yönünde. Dursunun yaptıkları kanımca önemsenmelidir. Üniversite çevrelerinde hangi yöne gideceklerini bilemeyen gençler Dursunun kitaplarını çokça tartışıyorlardı belki hala da tartışıyorlar.

    Diyeceğim şu ki, dinsel bağlarını kopartamamış ,en azından dinsel bir reformdan geçememiş halkın sol partilere oy vermesini çok uzun yıllar bekleyebiliriz daha. Gençleri kazanmak önemli. Yaşlıların fikri değişmez ancak gençler arasında dine karşı mesafeli tavır alanların sayısı arttıkça solun siyasette etkinliği artar diye düşünüyorum.

    Sınıfsal mücadelenin, sendikalar, okullar, dernekler üzerinden etkili bir şekilde yürütülmesinin yanısıra, eşzamanlı olarak dinsel bağnazlığı törpüleyecek, etkili karşı argümanlar geliştirecek CHP tarzı suya sabuna dokunmayan laik tavır yerine sert din karşıtı bir kampanya yürütülmelidir diye düşünüyorum.Yer yer kargaşaya neden olacak şekilde çok sert reaksiyonlar da alınabilir ancak böyle bir atak beklenmedik ölçüde şaşırtıcı, gençlerin düşüncelerini provake edici, dinsel ilişkilerden özgürleştirici olabilir.

  7. Kardelen

    Anadolu sağcılığının sadece AKP ve MHP’ye oy verenlerden oluştuğu söylemek ne kadar doğru?

    CHP’ye oy verenler Anadolu solcuları mı?

    Bir düşün istersen.

    Geleceğe diyalektik bir bakış atarsak:

    İslami kesim içerisinde (senin tabirinle anadolu sağcılığı) kaçınılmaz bir ayrışma bizi bekliyor. Nedir bu ayrışma:

    Sömürülen işçi-emekçi kesimin gün geçtikçe sömüren patronlar sınıfının farkına varması ve tepkisel olarak “emek ekseni” ile el ele vermeye çalışması.

    Ancak emek ekseni altında el ele verecek olan işçi sınıfı kurtuluşu; “allah-emek-özgürlük” sloganı ile doğan-doğacak olan partilere oy vermekte bulacaktır. Burdan hareketle “HAS PARTİ” ve benzerlerinin zamanla oylarını arttıracağı kanaatindeyim.

    Saygılar…

  8. Anatolia

    Anadolu Solculuğu diye bir tanımlama, Anadolu Sağcılığına karşıt bir kavram veya tanım olamaz. Türkiye yapısında bu yok. Normalize edilmişi, tıpkı Yakup Kadri’nin Yaban’ındaki gibi bir ayrım var ve Kemalist ideolojinin ‘modernist’ tepeden gelmişliği ile ancak bu kadar solcu olunabiliyor. Solda durabilmek için görece bir intelektüel duruşa sahip olmak gerekiyor ki serdar erener yalağının bu günkü radikaldeki ’empati’ soslu akp seviciliğinin de göstereceği gibi, solculuk için ne sadece okumak yeterli ne de vicdanlı olmak… Chp olsa olsa batı sosuna bulanmış kemalizm solculuğu olur.

  9. Araçlastirma/Enstrümantalizasyon

    Bir devrimci, özellikle bir anarsist için yiginsal mücadelelerin siyasal amaç için araç olarak görülemeyecek kadar merkezsel bir önem tasimasi gerekmez mi? . Zileli’nin yaklasimi tipki 1960’lardaki bir aydin çevrenin “kapitalist olmayan yoldan kalkinma” yaklasimini animsatiyor. Bu yaklasimda sosyalizm baslibasina bir amaç degil, ülkenin kalkinmasi, bagimsizligi ve güçlenmesi için bir araçti. Elbette o dönemde enternasyonalist ve vicdani bir yaklasimla özgür ve kardesçe bir yasam için sosyalizmi benimseyenler de vardi ama maalesef Türkiye’nin o dönemdeki ortaminda önemli sayidaki insanin sosyalizmi ulus devletin gönencinin bir enstrümani olark görenler epeyce fazla idi.
    Bugün, 2011 yilinda, Zileli sorunu su sekilde ortaya koymakta: “Anadolu sagciligini nasil sarsariz”. El cevap yiginsal mücadele ile. Bir de kültürel mücadele var ayni hedef ile. Demek ki neymis asil amaç “anadolu sagciligi”ni sarsmak imis. Aslinda bunu adi proje mühendisligidir. Daha açik söylersek demek istenilen sudur: Ak Parti’yi ve Erdogan’i sarsmak mi istiyorsunuz, o halde sinif mücadelesine ve ekolojik/sinifsal/özgürlükçü kültürel çalismalara destek olunuz. Hadi daha açik konusalim: Zileli zarf atiyor, Tüsaid’daki Boyner gibi is kadinlarindan, TSK’daki uyanik generallere kadar AK Parti’den rahatsiz parali, güçlü, zengin bir kesime yönelik proje bazinda çalisma yapiyor. Öyle olmasaydi hedefi bu sekilde ortaya koymazdi, belki de ne demek istedigini tam olarak anlatamiyor, bu durumda da bir an önce özlestiri ya da açiklama yapmali.

  10. Buda

    Gayet net anlatıyor ne demek istediğini. Sen anlamıyor olabilirsin… Yazdığın yorum son derece çocukça bir ‘Zileli’yi alt ettim’ komedisi… Zileli bir şirketin proje tasarımcısı da bizden mi gizliyor? Şu yukarıdaki harika alternatif tahlilin son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Eline sağlık Zileli. Gene en harika yerde durmayı başarıyorsun.

  11. Buda'ya

    Hindistan’da dolasirken Hindu tanrilarindan Gandi’ye restlamissin herhalde Kendi inancina göre öldükten sonra dirilince yeni hayatinda Zileli olarak dogacaksin galiba. Bu tahlilin neden harika , söyle basitçe anlatsan da biz de anlasak.

  12. Dr.Can Güngen

    Chp olsa olsa batı sosuna bulanmış kemalizm solculuğu olur.

    Alıntıda geçen “batı sosuna bulanma” islamda gerçekleşmemiş ama hıristiyanlıkta gerçekleşmiş reformizme gönderme yapıyor.İslami çevrelerde batıda gelişen alıcılar gelişmediği için böyle bir dinsel yaklaşım tuhaf ve yabancı karşılanıyor, allerjik reaksiyon oluşuyor.İslami reformizm İslamın içinden çıkmalı ve İslamı değiştirmeli önce…

  13. Buda

    kızdın mı birader?
    umarım bir sonraki yaşamda -varsa, neden olmasın ayrıca?- Zileli gibi biri olarak varolurum.

    Senin küstahlığına verecek cevabım yok. Takıl sen buralarda.

  14. Dr.Can Güngen

    Zileli zarf atiyor, Tüsaid’daki Boyner gibi is kadinlarindan, TSK’daki uyanik generallere kadar AK Parti’den rahatsiz parali, güçlü, zengin bir kesime yönelik proje bazinda çalisma yapiyor.

    Bu bakıştaki tutarsızlık hemen görülüyor.Şöyle ki sınıf çatışması temelinde önerilen AKP yi yıkım projesi “paralı,zengin,güçlü kesime ,Boynerlere vb. mi” önerilir…Boyner ne yapacak, komünist -anarşit parti mi kuracak?

  15. Önder

    Tamamıyla katılıyorum yazınıza. Çevremizde yaptığımız tartışmaların ekseninde de bu var. Siyaseti inanç/inançsızlık temelinden kurtarmak ve sınıf bilinciyle siyaset yapmak. Atatürkçüler, laikçiler bu halkın diniyle uğraşmaktan bıkmadılar. (Sosyalist solun da tamamı değilse de büyük kısmı bu hastalıkla malul.) Bana kalırsa uğraşmalarının temel sebebi, dindarlar o zihniyette olduğu müddetçe kapitalizm bu topraklarda yeşeremeyecekti. Eğitimi bu temel üzerine oturttular. Kapitalizmin protestan ahlakının ürünü olduğunu iddia eden Max Weber gibi düşünüyorum. Bu ülkede “bir lokma bir hırka” anlayışına sahip insanlar varoldukça tüketim toplumu olmamız çok zordu. Hala zorluyorlar. Modernleşme kapitalizmin kültürel ayağı ise eğer, ılımlı İslam ve modernci din anlayışları kapitalizme hizmet etmekten başka bir şeye yaramıyorlar. Halkımız ise geleneksel anlayışından vazgeçmemeye çalışıyor. Ne laikçilerin ne de islamcıların istediği gibi modernleşmiyorlar. Laikçilerimizin anlamadığı bir şey var. Bu halk AKP’ye oy verirken din devleti kurulsun diye oy vermiyor. AKP ve sağ politikacılar inançlarımıza karışmıyor, bizi aşağılamıyor diye oy veriyorlar. Sen sınıf siyaseti yapmaz da, insanların inançlarıyla, türbanıyla uğraşırsan bu ülkede her zaman sağ siyaset iktidara gelecektir. Bilmem yanılıyor muyum?

  16. Bardamu

    Seçimlere karşı olmak sonuçlarını tahlil etmeye engel bir şey değil. Bir şeyi eleştirmek ve tahlilini yapmak için katılımcısı olmayı şart koşmak kadar saçma bir şey olabilir mi? Ne yani Irak’ın işgalini konuşmak için Amerikan tankına mı binmek gerekiyordu bu anlayışa göre…

    Anadolu sağcılığı önemli bir konu. Mücadele edilmesi gereken bir olgu. Buna şüphe yok. Anadolu sağcılığını besleyen ve muhafaza eden cemaatlerin kontrolünde bir sermaye yapısı ve bunun şekillendirdiği bir toplumsal örüntü var. Oradaki mekanizmayı iyi çözümlemek lazım. Burada cemaatçi sosyal ilişkiler ve dayanışma biçimleri sınıfsal çelişkileri örtüyor.

    Sınıfsal çelişkilerin dışında cemaat sermayeleri arasında da bir rekabeti meydana getiriyor. Küresel sermaye ile daha bir bütünleşen ve AKP iktidarı boyunca holdingleşip merkezdeki sermaye arasında yerini alan hatta onunla da ilişkilenen cemaatler ile diğerleri arasında açık anlaşmazlıklar var. Bürokraside bile birbirlerini tasfiye girişimleri içindeler.

    İşte bu merkezi sermaye ile bütünleşen kesimlerin dayandığı toplumsal temelde, geleneksel ilişkiler çözülüyor ve sınıfsal çelişkiler daha bir bilinç düzeyine çıkıyor. Ama bu kesimlerin yöneleceği yer, mevcut tabloda asla CHP olmaz. Daha çok Has Parti ve Saadet Partisi gibi partilere, “Adil düzen” söylemine yöneleceklerdir.

    CHP’nin Anadolu sağcılığına teması ve oradan hayırlı bir sonuç çıkarması hiçbir koşul altında mümkün değil. Gün abinin, Anadolu sağcılığını dönüştürecek önerilerine katılıyorum ama bunları CHP dönüştüremez.

    Ancak şunun da altını çizeyim: Ben bu yazıdan, Gün abinin, CHP’yi Anadolu sağcılığını dönüştürecek bir aktör olarak algılamak ve sunmaktan çok, tam da tersini yaptığını düşünüyorum. Böyle değilse beni düzeltsin. CHP’nin harcı değil bu iş diyerek, CHP’nin sınırlarını ve bu sınırların nedenlerini sayıyor.

  17. Gün Zileli

    Bardamu’ya tamamen katılıyorum. Yazıda da var sanıyorum ama vurgulamamıştım. CHP’nin bunu yapması neredeyse imkansız. Bir kere bunun için kemalizmden tamamen kopması, laiklik zırvalığını bir yana bırakması, skınıfsal bakımdan elitizmden vazgeçmesi gerekir ki, bu da CHP’ye oy veren kitlenin neredeyse yarısından vazgeçmek anlamına gelir. CHP gibi tutucu bir partinin böyle bir radikal değişimi göze alması mümkün değil. Sonuçta iş yine başa düşüyor. Görev parlamentarist olmayan devrimcilerin.

  18. ertan

    Yorumların hepsini okumadım bile…Türkiye’nin geldiği durum yüzyılın başındaki Kemalist dalganın yerini, Zileli’nin “Anadolu sağcılığı” diye ifade ettiği, geleneksel Anadolu-Sunni gericiliğine bırakmasından ibaret durum. Evet, en genel anlamda, tüm dünyada, mevcut düzenle hesaplaşmaya koyulan tüm aydınlanmacı-ilerlemeci pratiklerin (sosyalist ve ulusal kurtuluşçu hareketler) 1970’lerden beri geri çekilmesinin sonuçları bunlar. Türkiye’de Özal’la beraber Kemalist devlet çözüldü, AKP ile yıkılıyor, en nihayetinde bu iktidarın toplumsal temeli de, her türlü gerici-kokuşmuş ilişkinin/ikiyüzlülüğün yatağı “Anadolu sağcılığı” olarak aslına zuhur ediyor.

    Kılıçdaroğlu’nun hamlesi (bu arada yazıda yüzde 2 denmiş ama yüzde 5 artırdı oyunu) ise bu gidişata verilen esnemiş bir tepki. Görüldüğü gibi işe yaramıyor.

    Esasen durumdan çok umutsuzum, yorum dahi yapmak istemiyordum.

    Ayrıca tüm ilerlemeci-aydınlanmacı pratiklerin acımasızca eleştirilmesi de bu kötü gidişatın bir getirisi.

    Şimdi toplumun ana gövdesi -ki bu yeni bir şey değil tabi, ama gördüğünüz gibi artık yüzde 50 ile ben geldim, her şeye hakimim diyor- kuran kursunda patlayan tüp sonucu ölen onlarca çocuk için suçlu arama gereği duymayacak büyük bir karanlığa hapsolmuş durumda. Aydınlanmanın anti tezi budur dostlar http://www.kanalturk.com.tr/haber-detay/20802-hicbiri-sikayetci-degil-haberi.aspx

  19. aynı nakarat

    Sonuçta iş yine başa düşüyor. Görev parlamentarist olmayan devrimcilerin.

    Gün siz zaten bunu 68’de yapıp, tip’i gömüp, türkiyeyi 2 darbeye sürüklemiştiniz.

    Seçimler ne işe yarar yazındaki tutarsızlığı sürdürmekte ısrarlısın. Parlamentarist olmayan devrimci diye bir tabir yok. demokratlar var.. Zaten, sen de örnek vereceğin zaman hep leninist örgütlerin silah bırakıp demokratik mücadeleye katılmalarının yanlışlığından dem vuruyorsun.

  20. Gün Zileli

    Lenin, sol çocukluk hastalığı kitabında parlamentoyu reddeden devrimcileri eleştirmiştir. Yani Lenin parlamentoyu reddetmediği gibi onu reddedenleri topa tutmuştur. Öte yandan parlamentonun “burjuvazinin ahıarı” sözünü beğenirim. Bir ahır olmanın ötesinde, yanılıp oraya girenleri dönüştürür, kendine benzetir. Parlamentoya girdiğin zaman devrime de elveda demek zorundasın kısacası.

  21. Gün Zileli

    “burjuvazinin ahırı” lafı lenin’e aittir, yukarda bunu atlamışım ve cümle düşük olmuş. Özür dilerim.

  22. aynı nakarat

    Parlamentoya giren parti, konumu gereği yasama ve yürütme organlarında ittifaklar kurar, ülke yönetiminde söz sahibi olmasının yolu açılır. Bolşevikler iktidar olduktan sonra enternasyonal’i sovyetlerin ihtiyaçları için bir enstürman haline getirmişlerdi.. Lenin’in avrupa komünist hareketinin parlamentolarda temsil edilmesini devrimin çıkarına bulmasının nedeni de budur… Tıpkı sonraları Stalin’in Çan Kayşek politikası , yahut türk komünistlerini kemalistlere tabi kılması gibi. Gerçi siz bunları bizden iyi bilirsiniz. Tıpkı türkiye 68’ini çok iyi bildiğiniz gibi. Ama hala içini leninist örgütlerin doldurduğu parlamenter olmayan devrimciler diye bir terkipten medet umuyorsunuz. 2 darbeden sonra hala..

  23. Anonim

    Anadolu sağcılığı diye kastettiğiniz şeyin üstesinden gelebilmek için önce onlarla diyalog kurabilmek gerekiyor. bu kesimin bilinci yılların islamlaştırma politikaları ile şekillenmiştir tamamen. hamasete dayalı çarpıtılmış bir tarih anlayışı ile hala 500 yıl öncesinin özlemi ile yaşarlar. İleri derecede cahildirler. Sosyalist kelimesinin s sine bile tahammül edemezler.
    bunların arasındaki sınıfsal çelişkilere dikkat çekmek için öncelikle gerektiğinde bunların arasına girebilmek gerekmez mi ? hangi sol yapacak bunu ? kürt alevi mahallelerine sıkışmış sol mu ? taksimde bira içen anarşistler mi gidip anadoludaki cami cemaatleri ile konuşacak ?
    kürt hareketi bile sınıfsal söylemini bıraktı artık ağalara ve islama dayalı özerklik istiyor.
    ben bu ülkedeki anadolu sağcılığını kırabilecek bir ilerici güç göremiyorum maalesef.

  24. zafer

    Kafalar ne kadar karışmış. Birisi de diyor ki “Bu halk AKP’ye oy verirken din devleti kurulsun diye oy vermiyor. AKP ve sağ politikacılar inançlarımıza karışmıyor, bizi aşağılamıyor diye oy veriyorlar.” Yahu; “ananı da al git” ve “aksırıp tıksırana kadar için” diyen adam mı aşağılamıyor sizi? Örtbas edilen Deniz Feneri, sınavlarda kopya-şifre iddiaları mı aşağılamıyor sizi? Pardon ama Anadolu sağcılığı falan hikaye. Bütün cemaatler ve tarikatlar Türkiye’de RTE için birleşiyor ve insanların cehaleti de gerçekleri görmelerini engelliyor. İnsan olma bilincinin dahi olmadığı bir yerde sınıf bilincinden sözetmek gereksiz. CHP, Doğu’da ve Anadolu’da %25-30 oy alsa dediğiniz gerçek diyebilirdik ama bakın Kürt illerinde CHP yoktur. İç Anadolu’da en fazla %15’dir. CHP’den Atatürk sebebiyle nefret eden bir Kürdün CHP’ye %2 oy verirken, bugün hükümetin başındaki devlet partisi AKP’ye %30-40 vermesi Anadolu sağcılıyla açıklanamaz. Dolayısıyla tarikat ve cemaatler ile savaşmadan kitle bilincini yaratmanız imkansızdır. Buraya yorum yazan, Atatürk’ten, CHP’den, bürokrasiden nefret eden sözde “devrimci, anarşist ya da solcu” geçinen kişiler, durup kendinize sorun tarikat ve cemaat işgaline karşı bugüne kadar ne yaptınız ve ne yapıyorsunuz? Suçu CHP’ye ve Atatürk’e atmaktan başka.

  25. Devrimi kim yapar?

    RTE ile 14 sene geçireceğimiz anlaşıldı, ama başkan olarak ama iki dönem cumhurbaşkanı olarak. RTE nin huylu huyundan vazgeçmez misali halkın yüzde ellilik kısmını pek memnun eden yarısını da geren aşağılama, kibir ve yandaşlara devlet imkanlarını peşkeş çekme tutumu devam ettikçe hele de kürtlerin giderek artan özerklik talepleri hesaba katıldığında sokaklarda epeyce ısınma görülecek.Sokaklara inen marksist, lenininst devrimci kesim olmayacak, olsada sayıca bir şey ifade etmeyecek kanımca. İnecek olanlar CHP seçmeni denebilecek ve nüfusun yüzde yirmi beş- otuzunu oluşturacak eğitimli, orta sınıf insanlar ve öğrenciler olacak. İşler iyice karışınca vaziyet ne gösterir, ordu müdahale edermi etmezmi göreceğiz.

    Her şey bir baskı ve aşağılama yeterince arttığı zaman ortaya çıkacak bir küçük bir ateşlenmeye bakar.Korku eşiği aşıldığında Yunanistanı pek de aratmayacak manzaralar görmeye hazırlanalım….

  26. Önder

    Zafer’e..
    Özde-sözde ayrımını yapma ve beğenmediklerinizi “sözde” sıfatıyla aşağılama hakkını nereden alıyorsunuz?
    Tam bir Kemalist CHP’li üslubu: “Herkes cahil bir ben her şeyi bilirim. Bu İslam’ı yok etmeden, bu halkı ateist yapmadan bu ülke ilerlemez.”
    Siz cemaatlerle-tarikatlarla uğraşmaya devam edin. Kendinizden menkul çağdaşlık tarifleriyle insanları aşağılayın. Cahil deyin bu halka, koyun deyin. Siz onlara koyun dedikçe, onlar da koyuyorlar, merak etmeyin.

  27. Tarikat, cemaat, Cindoruk

    Bizim tarikat sizin devrimci tarikatlardan kat kat daha demokratik, çagdas, insancil, dürüst, degisimci, esitlikçi, vicdanli, adaletli. Sizin Stalin-Lenin tarikatlari ise zorba, çagdisi, insanlik düsmani, sahtekar, tutucu, vicdansiz, adaletsiz.
    Bizim cemaat sizin Kemalist cemaat ile kiyas kabul etmez. Örnek : Cindoruk seçimden önce Istanbul’da Cetin Dogan fasistine, Izmir’de Perinçek fasistine oy verilmesi çagrisi yapti,ayrica Perinçek’i 1960’lardan beri devrimci bir genç olarak sahsen tanidigini söyledi, merak ettim Gün Zileli bundan haberdar miydi? Her neyse, bakin cemaate, Cindorum-Perinçek? Ne cemaati bu? Mason cemaati mi? Kemal cemaati mi?

  28. Egitim sart

    Biz çok cahiliz çok.
    Bize karanliktan kurtulus yok.
    Atatürk ortaokulu’nu bitiremedik.
    Ne mutlu türküm diyene’yi aklimiza getiremedik..
    Türküm, dogruyum, çaliskanim’i söyleyemedik.
    Nutuk’u anlamadik , Söylev’i ezber eyleyemedik
    10’uncu yi marsini belleyemedik,
    Baslar yukari, gözler ileri olmadi
    Bize Atatürk’ten sosyalizm mirasi kalmadi
    Elimizde Lenin kitabi semah yapmadik
    Ilkel camiyi birakip anitkabirde tapmadik ,
    Elifba degil sosyalizmin alfabesi
    Ilmihal degil Leninizmin Ilkeleri
    Mezhepler tarihi degil Sag ve sol sapmalar
    Islam tarihi degil SBKP tarihi
    Fikih degil Iki Taktik ile Devlet ve Ihtilal
    Okusaydik “insanlik bilinci”ne ulasacaktik
    30 Agustos Zafer’in dedigi gibi
    Zaten hepsini okumak haaasa revizyonizm ve günah

  29. aynı nakarat

    bugün (dün) ki aydınlık gazetesinin birinci sayfasına bayide rastladım…

    kocaman bir atatürk resminin üzerine, bütün bir sayfaya onun çakma Bursa nutkunu yerleştirmişlerdi..

    Hani şu, “taş, sopa elinize ne geçerse, kapın, devrimler için sokağa dökülün” çağrısı yapılan uydurma söylev..

    nasyonal sosyalist aydınlıkçılar da, tıpkı gün bey gibi, “parlamenter olmayan devrimcileri” göreve çağırıyorlar anlayacağınız..

  30. aynı nakarat

    izmir ulusalcılığın kalesi…

    ikinci bölge… Anketlere göre, İzmir’in, her 10 haneden 9’unun ulusalcı olduğunu beyan ettiği seçim bölgesi.

    seçmen sayısı, 1 milyon 477 bin..

    Perinçek’in aldığı oy: On üç bin..

    Yine cia komplosu herhalde..

  31. İsmail Cengiz

    Aslında hiç de yeni olmayan, ama pek de sonuçlandırılamamış bir tartışmanın orta yerinden girmek zorundayım. Bu topraklarda yaşayan halkların yaşam biçimlerinin, üretim ilişkilerinin, sınıfsal çelişmelerinin ve sosyal yaşamının (derinliğine) bir tahlili yapılmış mıdır?
    Hikmet Kıvılcımlı, Doğan Avcıoğlu ve Yalçın Küçük bu yolu açmışlar ancak “devrimci sol” küçümsediği ve bu nedenle polemik safhasına geçemediği için havada kalmış… TİİKP Savunma’sında oldukça sığ denemeler vardır. Hatta İbrahim Kaypakkaya ve Mihri Belli de bazı yazılarında Anadolu devriminin yolu için bazı tahlil girişimlerinde bulunmuşlar ama topyekün bir tartışma bir türlü açılamamış, yerini “kentten mi başlayalım, kırdan mı” aceleciliği almış.
    Anadolu halklarının aralarında ulusal bir çelişme yoktur ve hiç olmamıştır. Çelişme tüm emekçi halklarla (bana göre ticaret burjuvazisi ve feodal derebeylerinin oluşturduğu -ileride açmayı düşünüyorum bu tanımı-) hakim sınıflar arasındadır.
    Anadolu’nun emekçi halkları elbirliği ederek, hakim sınıfları altedecekleri yerde kültür dayatmaları ve milliyetçi söylemlerle parçalanmaya çalışılmaktadır. Temsili partilerin sınıfsal karakterine bakınız. Halkları temsil ettiği söylenebilir mi? Kafatasçı politikalar kullanılarak (bunların kimilerine solcu gömlek giydirseler de) hakim sınıflar hem katliamlarının hem de tarih boyunca yaptıkları sömürülerin hesabını vermekten kurtulmaya çalışmaktadırlar. Bu topraklarda yaşayan tüm halklar kardeştir. Ama gerçekten kardeştir ve tüm hakim sınıflar da milletleri, ümmetleri, mezhepleri ne olursa olsun “kardeş”tirler. Bizim amacımız bu elele sömürü düzenini sürdürmek için birbirine düşürülmek istenen emekçi halkları bir arada ve parçalanmadan tutmak olmalı. Geçmişte (DDKD, DDKO) çeşitli örgütlerde demokratik hakları için mücadele eden Kürt aydınlarının yanında dimdik duran, Kürt halkına kurşun sıkan faşist NATO kökenli silahlı güçlere birlikte karşı koyan, Faşist çetelerle ölesiye dövüşen devrimci gençlik günümüzde niye kökenlere göre ayrımcılığa boyun eğiyor.
    Bütün milliyetçiler gericidir. Bütün kafatası siyasetçileri uluslararası emperyalizmin ajanlarıdır ve halk düşmanlarıdır.
    Bu nedenle ne acılar çekilmiş olursa olsun bu acıları tüm Anadolu halkları birlikte çekmişlerdir. Her ölen çocuk sadece anasının yüreğini değil tüm anaların yüreğini yaralıyor. BDP veya kafatası siyaseti yapan diğerleri ilerici veya devrimci filan değildir.
    Ama öyle şiddetli bir rüzgar esiyor ki… Önünde kimse duramıyor.
    Anadolu topraklarının temel sorunlarından biri ise feodal üretim ilişkilerinin kapitalist görüntüyle örtülmüş olması (bana göre). Sakıp Ağa bir toprak ağasıdır ve biliriz ki ağalık gericidir. Ticaret burjuvazisinin kapitalizmin gelişmesine (neredeyse) hiçbir katkısı olmamıştır. Kapitalizm, üretici kentsoylunun üretimin önündeki engelleri zorlamasıyla gelişmiş. Endüstri devrimini üretici kentsoylu zorlamış. Ticaret burjuvazisi ise karakteri gereği tarih öncesinden bu yana efendilere mal taşımış hizmetli. Yani gerici.
    Unutmayalım ki emperyalist haydutlar sömürgeleştirdikleri ülkelerde en gerici unsurlarla işbirliği ederler.
    Ve unutmayalım ki, endüstri devrimini ıskalamış hiçbir ülke (gerçek anlamda) kapitalist üretim ilişkilerine ulaşamaz.
    Öyleyse bu topraklar emperyalizmin hizmetinde olan en gerici unsurların hakim olduğu yönetimlerce yönetiliyor.
    TSK doğrudan NATO’ya bağlıdır. Büyük işadamları doğrudan uluslararası emperyalistlerin bu ülkedeki acenteleridir.
    Toprak ağalarının torunları (üretim ilişkilerini asla değiştirmeden) “modern”leşiyorlar, ünlü okullarda okuyup feyz alıyorlar diye ağalıklarından fedakarlık ediyorlar anlamına gelmiyor.
    Bakınız. 1960’lardan bu yana devrimci hareket şaşkınlık içindedir. Halk karşısında politika üretmekten aciz duruyor. Tüm politik cepheleri hakim sınıflara ve onların (emperyalist efendilerince belirlenen) politikalarına terketmiş görünüyor.
    Çünkü (yine bana göre) bu topraklardaki yaşamın ciddi bir tahlili (geniş bir tartışma ortamı oluşturularak) yapılamamıştır. Örneğin dağılmadan önceki Fikir Kulüpleri ve Aydınlık Dergisi gibi.
    Biraz uzunca oldu ama kusura bakmayın.

  32. Gün Zileli

    Bugün veya en geç yarın etraflı bir seçim tahlili yazısı yollayacağım siteye.

  33. Anonim

    selamlar,
    yorumların tamamını okumaya vakit bulamadım. yazacaklarımı yazan varsa o arkadaşın da dediği gibi..
    anadolu solculuğu tanımlaması bana yanlış geliyor. coğrafi bir solculuk/komünistlik olmaz. trakya sağcılığı da var mı! toprakla tanımlanan siyasal duruş milliyetçilik barındırır.anadolu burjuvazisi de aynı muhakemeden hareketle yanlıştır. ticaret, sanayi vs burjuvazisinin adı topraklaştı. ve lütfen zorlamayın, chp gibi bir devlet patisi zaten solcu olmaz.
    kolay gele,
    ilker demir

  34. kemal

    siyasal islamci olmayan bir secmenin, akp’ye oy vermeye nasil karar vermis olabilecegini bir bana aciklayabilir mi?

  35. Te be devrim için lazimdir Trakya solcusu

    Te be vardir bizim Edirne’de solcu kizanlar. Vermislerdir Kemal agaya bol miktarda rey. Isterler kimse karismasin rakisina, sarabina. Istemezler er gün gitmek camiye. Ergün atariz biz göbekçik Binnaz ilen te be yavu. Te be karsiyizdir biz de irsiza, somuriya… er ne kadar kaçmisiz Bulgarya’dan , koministlik sisteminden, vardir bizde solculuk. Okumusuz bu sitede istemezler Anadoli sagcisini, biz gelmisiz buraya annadin mi Trakya solcusu .imza: USMEN AGA

  36. Orkun

    Merhaba,

    Gün Abi, Chp nin kemalizmden radikal bir kopuş gerçekletirmesi, kendi varoluş nedenini inkar etmesi anlamına geleceğinden, ” CHP’nin bunu yapması neredeyse imkansız. Bir kere bunun için kemalizmden tamamen kopması, laiklik zırvalığını bir yana bırakması, skınıfsal bakımdan elitizmden vazgeçmesi gerekir ki, bu da CHP’ye oy veren kitlenin neredeyse yarısından vazgeçmek anlamına gelir. CHP gibi tutucu bir partinin böyle bir radikal değişimi göze alması mümkün değil. Sonuçta iş yine başa düşüyor. Görev parlamentarist olmayan devrimcilerin” gibi bir cümle kurman bile “acaba” potansiyelini içinde barındırıyor. Hani bir şeyi olmadığı yerde neden arayalım ki..

  37. Zafer

    Ben Doğu’da CHP oy alamıyor deyince bazı salaklar beni de CHP’li sanmış. Mustafa Kemal deyince de Kemalist sanıyorlar. Tabii bu kafayla AKP’ye oy atmaları çok normal. Ama benim anlamadığım, dinci, Allahçı, Akp’li borazancıbaşları neden Gün Zileli’yi okuyor? Gidin Engin Ardıç okuyun, onu çok seversiniz. Buraya masturbasyon olsun diye mi yorum yazıyorsunuz anlamıyorum. Yahu, bırakın CHP, Mustafa Kemal’i, gidin Kars’a, Erzurum’a, Gümüşhane’ye bakın insanlar nasıl hangi koşullarda yaşıyorlar. Sonu emperyalist işgal de olsa burjuva aydınlanması er geç islam karanlığını yenecektir. Bundan kaçışınız yok. Bu teknolojide, bilimde ve kültürde böyledir. Ağlayıp sızlamanın anlamı yok. Ayrıca CHP’ye küfrederek AKP’ye attığınız oyların günahını çıkartmaya çalışmayın. Burada kimsenin CHP’yi savunduğu yok. Yazılanları bile kıçınızdan anlıyorsunuz. Siz arap şeyhlerinizle birlikte sosyalizmi recmetmeye devam edin. Bakalım nereye kadar.

  38. burjuva aydınlanması er geç islam karanlığını yenecekmis

    Yahu sen burjuva misin? Burjuvanin Islam’i yenmesinden sana ne? Gerçi bazi sosyalistlerin gerçekte kapitalizm asigi olduklarini biliyorduk da bu kadar açik sözlüsüne hiç rastlamamistik. Ayrica bu laf saçma, bana kalirsa sizin hayran oldugunuz tipteki burjuvazi islami yenecegim falan derken teknolojisiyle, kültürüyle,bilimiyle yikilip gitmekte, birazcik ABD’ye, AB’ye bakin, ne demek istedigimi anlarsiniz. Arap seyhler nereden çikti? Ne yine Kemalistlerin arap/sarap/çorap muhabbeti mi, yoksa Alevi mezhepçilerinin gizli gizli yaptiklari Iran tapinci mi? Bizim sosyalizmi falan recmettigimiz yok, bizim karsi oldugumuz “sosyalizm” adina kapitalizm, asker,CHP, ilkel mezhepçilik ve Tüsiad yanasmaligi yapanlar.

  39. Zafer

    Siz kimsiniz ya, kafanıza göre herkese yok burjuva, yok bilmem ne? Takunyalılar ve imam hatipliler çok seviyor anlaşılan Gün Zileli’yi? Gerizekalılar! Kullandığınız bilgisayardan, Kabe’yi aydınlattığınız ışığa kadar bugün herşeyi burjuva devrimlerine borçlusunuz. Biz sadece tarihi gerçekleri söylüyoruz, kimsenin burjuva toplumunu savunduğu yok. Sizin nesliniz dünyanın tepsi şeklinde olduğu masallarıyla uyutulurken gelişmişti burjuva toplumu. O yüzden burjuva devrimlerini aşağılamadan önce bilgi sahibi ol. İşçi sınıfı da burjuvazinin sayesinde devrimci bilince kavuşmuştur. Tüm karanlık diktatörleriniz gibi siz de tarihin çöplüğünde yerinizi alacaksınız merak etme. Ayrıca alevileri de aşağılamaya çalıştığına göre senin sahibin Fethullah olmalı. Selam söyle ona ve onun beslendiği ABD’ye.

  40. Fethullah ve Alevilik

    Fethullah Gülen hocanin haraketi bir cemaattir. Tabanda gruplar, onlarin basinda emirler, emirlerin üstunde seyhler ve en tepede de Hoca Efendi; Alevileri de tabanda gruplari, baslarinda dedeleri, daha üstte pirler, en tepede mursid-i kamil var. Bunlar teferruat da, mesele su ki, sosylal kontrol var, ôrgüt var, yapi var; Ben bunlara karsiyim. Bana gôre Fethullah Cemaati ile alevilik ayni, dis politikaya gelince alevi örgüt Almanya’ya , Fethullah ise Obama’ya (ABD) yakin. Burjuva mevzuu: Sizin tarihsel ilerleme teorisine inanmaya mecbur muyum? Cocuklarin sek sek oyunu gibi bellemissiniz 19’uncu yüzyildan kalma ilkel bir tabloyu, oynayip durmaktasiniz.

  41. Selim Melen

    Can alıcı can yakıcı bir soru.
    ANADOLU SAĞCILIĞINI NE YENER ?
    Hayatı anlamanın en etkili yollarından biri belki doğru soru sormaktır.
    Ve yazar burda doğru soruyu sormaktadır.
    Gericiliğin yobazlığın kıskacından bu toplum bu ülke nasıl kurtulur ?
    Seçimlerde de görüldü. Bazı yerlerde % 80 lere varan bir gericileşme , yazarın tabiriyle bir taşlaşma mevcut.
    Alında sorunun cevabı da basit belki.
    Anadolu gericiliğinin karşısında olanların, gericiler kadar istekli gericiler kadar saldırgan (!) gericiler kadar organize olması gerekmez miydi bugüne kadar ?

  42. Önder

    Zafer’e..
    Çok temiz bir ağzın var. Teşekkürler karakterini yalansız ortaya koyduğun için. Bana ettiğin iltifatları sana iade ediyorum. Sen ve senin gibiler dinle uğraşmaya harcadığınız enerjiyi sermayeye yönlendirmiş olsaydınız bugün durum çok farklı olabilirdi. CHP ve sosyalistlerin karşısında “yoksuluyla-zenginiyle bütünleşmiş dindar kesim”i değil de sadece tefeci bezirganlar ile kapitalistleri bulurdunuz. Taşlaşmış bir kafaya bu sözleri söylemek boşuna bir çaba. Ama neylersin.

  43. Atalay Mete

    Sorunun isabetli olup olmadığı konusunda endişelerim var.
    Sayın Zileli’nin önermeleri zaten sosyalist düşüncenin ilkeleri. Söz konusu koşulların gerçekleşmesi, en iyimser bakışla toplumun bir kaç neslinin eğitilmesi sürecini kapsıyor.
    Soru şu mudur?
    Madem acelemiz var,CHP nin seçmeninden %26 oy alacağımıza AKP seçmeninden %50 oy alsak daha iyi olmaz mı?
    Benim sorum da, neden ilkelerle partileri ikame ediyoruz? Ya da tersi?

  44. zafer

    Önder’e;

    Ne kadar uğraşsam da ağzımı şeyhiniz Tayyip kadar bozamam (ananı al git, alçak, şerefsiz, ölen adamın arkasından bilmem ne vb. vb.). Ancak siz ona bir peygamber gibi inandığınız için bunları sineye çekiyorsunuz. Sorun değil, bu dünya kimseye kalmadı, ona da kalmayacak, elbet gidecek.

    Ama din ve kapitalizme ilişkin epeyce kitap okuman gerektiği anlaşılıyor. Bunları Fethullah’ın, Adnan Oktar’ın kitaplarında, Sızıntı dergilerinde bulamazsın. Önce dinlerin sınıflı toplumlardan da eski bir olgu olduğunu kabullenmen gerekir. Dini duygular kullanılarak insanlar ilkçağdan bu yana korkutulmuş, köleleştirilmiş ve bilinçsizleştirilmiştir. O yüzden dinle mücadele etmeden ne anti-kapitalist ne anti-emperyalist olunabilir. Bugün ister ABD, ister Afrika, ister Orta-doğu, ister uzak-doğu bütün ülkelerde egemen üretim biçimi kapitalizm, dinleri kendi lehine kullanmakta, insanları dinle kandırmakta, aldatmakta ve sömürmektedir. Bunlar gerçektir dostum, gerçekler acıdır ama doğrudur, gerisi de hikayedir.

  45. ayhan

    türk insanı çıkarını iyi bilir.boşuna sebebi başka yerlerde aramayın.kim iyi işler yapar hizmet ederse ona oy verir.2003 den önceki rezalet unutulmadı.hortumlar kesilince insanlar hizmet almaya başladı.hizmet=oy yani rey.gerisi lafı güzaf..

  46. Anka_kuşu

    Bence önerileriniz çok yerinde Sayın Zileli.Türkiye’de sol-sağ ayrımı kültür üzerinden özellikle de din üzerinden gelişmiştir, bunun nedeni de Kemalizmin modernizm adına yukarıdan aşşağıya yapmaya çalıştığı kültür devrimidir.Kemalizme destek veren “asker-sivil aydın zümre” ve alevilerdir.Bunun dışında kalanlar ise çoğunluğu oluşturan “anadolu sağı” dindar anadolu halkıdır.

    Bu anlamda, önerdiğiniz gibi, siyasetin merkezini kültürden, sınıf siyasetine çekmek gerekiyor, ve tabi alternatif bir devrimci kültür ortaya konmalı ancak bütün bunlar için öncelikle chp ile , Kemalizm ile ve tüm modernist, jakoben siyasi odaklarla araya keskin bir çizgi, sınır koymak gerekir.

  47. çıracı

    Devlet Bahçeli’den AKP’ye destek: O bunu hep yapıyor!

    13.12.2011 – 15:21

    Devlet Bahçeli’den AKP’ye bir destek daha geldi. Bahçeli’nin, “AKP’deki çatlak Türkiye’ye zarar verir” şeklindeki açıklamaları, akıllara cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Ergenekon’a, Wikileaks belgelerinden türbana birçok kritik dönemeçte AKP’ye verdiği desteği getiriyor. Bahçeli bunu hep yapıyor…

    Hafızalarda ‘şike yasası” olarak yer eden ve Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa’da değişiklik öngören tasarının Abdullah Gül tarafından veto edilmesiyle başlayan ve “AKP’de çatlak mı var?” tartışmalarına neden olan süreç beraberinde Tayyip Erdoğan’ın hastalığı ile ilgili tartışmalar üzerine Devlet Bahçeli, Vatan gazetesinden Deniz Güçer’e verdiği mülakatta “Türkiye’nin bu kadar iç ve dış sorunlarının arttığı bir dönemde, tek başına iktidar olmuş bir partinin kaosa girmesi o partiden ziyade Türkiye’ye zarar verir” şeklinde konuştu.

    Bir yandan şike yasası üzerinden “AKP içinde çatlak mı var?”, “AKP-Cemaat ittifakı sona mı eriyor?” sorularının sorulduğu öte yandan Tayyip Erdoğan’ın kamuoyundan ayrıntıları hala gizlenen hastalığı nedeniyle “Tayyip Erdoğan’ın yerine kim geçecek”, “Erdoğan’ın yokluğunda parti mevcut gücünü koruyabilir mi?” sorularının gittikçe yaygınlık kazandığı bir dönemde Devlet Bahçeli’nin, AKP’nin “birliğine” bu denli vurgu yapması, “MHP’den AKP’ye bir destek daha” yorumlarının yapılmasına neden oluyor. Zira Devlet Bahçeli’nin bu desteği ilk değil. MHP lideri, AKP’li yılların birçok kritik dönemecinde AKP’ye açık destek vermişti.

    Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Devlet Bahçeli
    Türkiye 2007 yılında iki seçim birden yaşadı. Biri AKP’nin ikinci iktidar dönemini başlatan 22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri bir diğeri ise, 28 Ağustos’ta Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması ile sonuçlanan TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçimiydi. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na uzanması sancılı bir sürecin sonucu olmuş, Türkiye bir yandan cumhuriyet mitingleri ile çalkalanırken, diğer yandan devlet içinde Abdullah Gül’ü engelleme girişimleri kendisini göstermişti. Bu girişimlerden en fazla akıllarda kalanı 27 Nisan tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yayınladığı bildiri olurken bir diğeri de TBMM’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yeter sayısının 367 olarak açıklanmasıyla başlayan “367 krizi” idi. O dönem 340 milletvekili bulunan AKP için 367 yeter sayısına ulaşmak, bir desteği zorunlu kılıyordu ve o destek MHP’den geldi. TBMM’deki 1. tur seçimlerde Abdullah Gül için 357 kabul oyu çıkmış, ancak 367 yeter sayısına ulaşılamadığı için Anayasa Mahkemesi, CHP’nin başvurusu üzerine 1. tur oylamaları iptal etmişti. 6 Mayıs 2007 tarihinde TBMM Genel Kurul’da yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının bulunamayışı sebebiyle seçim yapılamamıştı. 22 Temmuz Seçimleri’nden AKP’nin 2. kez tek başına iktidar olarak çıkması üzerine devreye giren Devlet Bahçeli, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için AKP’ye el uzatmıştı. Seçimlerden bir kaç gün sonra yaptığı açıklamada Devlet Bahçeli “TBMM, Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemiyle toplandığında MHP Meclis’te yerini alacaktır. Eğer konu Anayasa Mahkemesi’nin son kararına göre 367 sayısı açısından değerlendiriliyorsa, MHP cumhurbaşkanlığı seçiminde orada olacaktır. Bizim anlayışımız budur” diyerek, AKP’nin “367 krizi” için ihtiyaç duyduğu desteği vereceğini açıklamış ve Abdullah Gül’e Çankaya yolu bu şekilde açılmıştı.

    Türban ve Devlet Bahçeli
    Tayyip Erdoğan 15 Ocak 2008’de İspanya’da yaptığı türban çıkışından sonra başlayan üniversitelerde türban serbestisi tartışmalarında da Devlet Bahçeli AKP’ye koşulsuz destek vermişti.

    15 Ocak 2008’de Tayyip Erdoğan İspanya’da verdiği bir demeçle, türban yasağının kaldırılması sürecine start vermişti. Tayyip Erdoğan konuşmasında “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz?” şeklinde konuşmuş ve hemen ardından üniversitelerde türban yasağının kaldırılması bir kampanya halini almıştı. Tayyip Erdoğan’ın konuşmasından 1 ay kadar önce, Yusuf Ziya Özcan’ın da YÖK Başkanı olmasıyla pozisyonunu güçlendiren AKP, üniversite operasyonuna türbanı da katarak hız vermişti.

    Türban operasyonuna MHP’den anında destek gelmiş, MHP desteğin de ötesinde “Üniversite yetmez, türban devlet memurlarına da serbest kılınsın” şeklinde açıklamalar yapmıştı. Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından 12 gün sonra, 27 Ocak’ta yaptığı açıklamalarda, yalnızca üniversitelerle yetinmenin “sorunun çözümü” açısından yeterli olmadığını, kamuda hizmet alan-hizmet veren ayrımını da kaldırmak suretiyle türbanın tüm kamu kurumlarında serbest olması için yasal düzenleme yapılması çağrısında bulunmuştu. Devlet Bahçeli bununla da yetinmeyerek, yargının bu konuda “ayak bağı” olmasını engellemek adına, AKP’ye yargının yetkilerini, yürütme lehine sınırlamak için de yasal düzenleme teklifinde bulunmuştu.

    Bu şekilde oluşan AKP-MHP’nin türban koalisyonu, DTP’nin de desteği ile, “Kimse, kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” gerekçesi ile üniversitelere türban serbestisi getirmeyi öngören kanunu 10 Şubat’ta meclisten geçirdi.

    AKP’ye kapatma davası ve Devlet Bahçeli
    Bahçeli’nin AKP’ye dönem dönem verdiği desteği meşrulaştırmak için kullandığı gerekçelerde “Son Türk Devleti’nin bekası”, “Bin yıllık devlet geleneğimizin gerekleri”, “Milli çıkarlar” gibi söylemler ilk sırada yer alırken, “demokrasi ve insan hakları savunuculuğu” da Devlet Bahçeli’nin başvurduğu söylemler arasında. Bir yandan, partisine “devlet terbiyesi almış, olgun muhalif” imajını vermeye çalışan Bahçeli, bir yandan da “Biz de demokratız” mesajı vermeyi ihmal etmiyor. Devlet Bahçeli’nin AKP’ye verdiği desteklere “partisinin demokrasiye bağlılığı” gerekçesini getirdiği en bilinen örnekse AKP’ye açılan kapatma davası süreci.

    Her zaman olduğu gibi “havayı iyi koklayan” MHP, dava süreci boyunca da bir çok vektöre göre hareket etmekten kaçınmadı. Bir yandan “rejimin hassasiyetlerinin farkındayız” mesajıyla devlet içindeki ulusalcı güçlere “alternatif parti” imajı sunan Devlet Bahçeli öte yandan “partiler kapatılmasın, bin çiçek açsın” tavrıyla AKP’ye de göz kırpmayı ihmal etmemişti. Devlet Bahçeli o dönem yaptığı bir konuşmasında, “İktidar partisinin kapatılması için açılan davanın sonuçları ve yansımalarının, hukuki alanla sınırlı kalmayacağını, bu sürecin çok derin siyasi etkilerinin olacağını” belirterek “dikkat anarşi çıkabilir” minvalinde bir uyarıyla AKP’ye desteğini belli etmişti. Devlet Bahçeli yine bir konuşmasında “Parti kapatmalara karşıyız” demiş, ancak “terör ve şiddet odaklı partiler bunun dışında kalmalı” diye ekleyerek desteğinin sadece AKP için olduğunu, DTP’nin sürecin dışında tutulmasını istediklerini açıklamıştı.

    Wikileaks ve Devlet Bahçeli
    Wikileaks belegelerinin yayınlanmaya başlanması ülkemizde de tartışma yaratmıştı. ABD Büyükelçisi’nin başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP kurmayları hakkında yaptığı değerlendirmelerden, Tayyip Erdoğan’ın Avrupa bankalarında sahip olduğu hesaplara kadar bir çok belge açıklanmıştı.

    Devlet Bahçeli, Wikileaks’in yayınladığı belgelerle ilgili olarak “kol kırılır yen içinde kalır” minvalinde değerlendirmelerde bulunmuş, ” Parti olarak, yabancı bir ülkedeki internet sitesine dayanarak ve sağladığı bilgilere bel bağlayarak, AKP hakkında hüküm vermeyiz ve iç politikamızın malzemesi olarak kullanmayız. AKP ne kadar yanlışa düşse de ve ihanete uzanan hatalar yapsa da bunları biz milletimizden başka kimseyle konuşmayız ve iç politikamıza dışarından müdahalelerin yapılmasına kararlılıkla karşı çıkarız” demişti.

    (soL – Haber Merkezi)

  48. çıracı

    Buradan ne anlıyoruz? Dünkü yorumlarımdan birinde AKP’nin içine girdiği kriz, sahip olduğu iç çatlaklar, Türkiye’de ve Ortadoğu’da AKP’ye olan memnuniyetsizliklerden söz etmiştim. MHP’nin (yani “uzlaşmaz AKP muhalifi” gibi görünen bu partinin) AKP’ye kritik dönemlerde destek vermesi, bu desteği “Türkiye’nin bu kadar iç ve dış sorunlarının arttığı bir dönemde, tek başına iktidar olmuş bir partinin kaosa girmesi o partiden ziyade Türkiye’ye zarar verir” şeklinde temellendirmesi, aslında Türkiye düzeninin ve iktidarın içinde bulunduğu krizin büyüklüğü konusunda ufak da olsa bir ipucu sağlıyor. Hadi biraz zorlama olacak ama bir çıkarsama da yapalım; Anadolu sağcılığını (en azından bürokratik zeminde) birleştiren unsurlardan biri, büyük sermayenin kriz, kaos ve sınıf mücadelesi (veya genel olarak “istikrarsızlık”) korkusudur.

  49. Devlet Bahçeli ne diyor?

    destekler görünürken köstekliyor, siyasetten defalarca sinifta çakmis olanlar da bunu “destek” zannedip üzerine analiz yapmakta, komik.

  50. çıracı

    Gün hocam,
    Size bir konuda birkaç sorum olacak. Bir-iki gündür kafamı kurcalayan bir mesele var, “halkın hassasiyetleri” meselesi. Türkiyeli devrimcilerde yaygın bir telaş vardır, “aman halkın hassasiyetlerine saygı gösterelim ki, geniş halk yığınlarından tecrit olmayalım”. Görünüşte iyi bir kaygıya benziyor ama bu kaygı devrimcilerin de giderek muhafazakar, şoven ve düzen-içi düşünmelerine, radikalliklerini yitirmelerine neden oluyor kanımca. Mesela, kimisi dindarların “hassasiyetlerine” toz kondurmamak için dinle ilgili eleştirilerini saklı tutuyor, kimisi kemalizmle ilgili eleştirilerini saklı tutuyor, kimisi Öcalan’ın lider kültü ile ilgili görüşlerini saklı tutuyor, kimisi “demokrat” görünmek amacıyla “halk ne dese haklıdır” teranesine uyup gidiyor, kimisi de maço toplumun suyuna gitmek için LGBTT bireylere yeterince sahip çıkmıyor. Bu durum nasıl tersine çevrilebilir? “Halkın hassasiyetleri” ne ölçüde önemlidir? (Veya önemli midir?) Hem devrimci odaklardaki muhafazakarlaşmaya, hem de halktaki muhafazakarlaşma ve şovenleşmeye karşı (bu yazıda da bahsettiğiniz) devrimci kültür hareketi nasıl yaratılabilir? Ve en önemlisi, bu verili duruma karşı mücadele ederken, “halktan tecrit olma”, “jakobenleşme” vb. tehlikeler nasıl giderilebilir? Bu konulardaki düşüncelerinizi merak ediyorum.
    Saygılar…

  51. Gün Zileli

    Devrimciler, ne yazık ki, iktidarcı olduklarından popülizmden bir türlü vazgeçememektedirler. Halkla iyi geçineceklerdir ki, günün birinde halkın sırtına basıp iktidara gelebilsinler. Tabii ki bu tutumun gerçek devrimcilikle ilgisi yoktur. Halkın değerleri ve önyargılarıyla çatışmadan tek adım atlak mümkün değildir. Elbette insanların duygularını rencide etmeden yapılmalı bu ama tok ve açık sözlü olmak şart.

  52. Iconoclast

    Yazı eski ama, konu hala güncel, bana göre de “asıl mesele”
    tam da bu.Türkiyede toplumun kabaca 3 te ikisi, muhafazakar.
    Bu oran tersine dönmemişse de Ecevitli Chp döneminde değişime uğramış.Öyleyse bu değişimin sebeplerini irdelemek günümüze ışık tutabilir;

    Ecevit’i %42 ile iktidar yapan sebepler şöyle özetlenebilir.;

    1- Zamanın ruhunun o dönem sol-sosyalist olması.68 kuşağı ve devamında yükselen devrimci hareket ve Ecevit’in Chp’yi sola kaydırması.

    2- Ecevit’in kişisel olarak darbe karşıtı tavır alması, 12 mart sonrası kurulan Nihat Erim Hükümetine karşı çıkması, bu karşı çıkış hem İnönü’yü devirmesine hem de askeri vesayetten bunalan halkın sempatisini kazanmasına neden oldu.

    3-Kıbrıs Barış hareketi ve abd’ye karşı tavrı, özünde anti-emperyalist olan halkın sempatisini kazanmıştır.

    Özetle Ecevit’i Karaoğlan yapan sebeeplerden ötürü 77 seçimlerinde anadolu sağı güç kaybetmiş.

    Bugünkü Chp ve günümüzün konjonktürü ele alındaysa ortada ne Ecevit gibi bir lider ne de sol-sosyalist bir rüzgar var.

    Ama elde gezi gibi büyük bir deneyim var, Bu deneyimin yarattığı bir özgürlükçü-çevreci ruh var.Dolayısıyla Zileli’nin yazısında belirttiği sınıf kültürünü sağlayabilecek bir kuşak var.Ama bu sefer chpnin bu dalgayı kullanmasına izin verimemeli, Chp’nin sınıfsal konumu da bellidir, dolayısıyla lideri değişse başına Fidel Castro da gelse durumu bellidir.

    Yeni muhalefet, tıpkı gezide olduğu gibi olmalı, yani devrimciler, kürtler,aleviler, anti-kapitalist müslümanların birliği şeklinde olmalı, ulusalcı, seçkinci chp anlayışı toplumsal muhalefeti öncülük emeyi bırakın engel olur.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑