Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Tarihin Büyük İronisi!..

80’lerde Sosyalizm Tartışmaları, Devrim ve Sosyalizm Sorunları, Gün Zileli, İşçi Sınıfı, Kronstadt, Lenin, Leninizm, Sovyetler Birliği, Sovyetler Birliği'nde Devlet Terörü ve Gulaglar, Stalinizm

 

 

 

Marksizm-Leninizmin veya sosyalizmin bunalımını Türkiye’de ilk hisseden solculardan biri olarak 1980 yılından bu yana, 45 yıldır Sovyetler Birliği, Lenin, Stalin vb. meselesiyle uğraşıyorum. Bu konuda kitaplar yazdım, çevirdim. Burada bunların listesini vermeyeyim. Merak eden, Vikipedi’ye bakabilir:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Gun_Zileli

 

45 yıl sonra vardığım sonuçlar şöyle:

 

Lenin: Monolitik tek parti diktatörlüğü

 

Ekim 1917 darbesiyle iktidarı ele geçiren Bolşevik Partisi’nin lideri Lenin, öncelikle Bolşevik Partisi’nin başta gelen “işçi denetimi” vaadini rafa kaldırdı ve Petrograd gibi büyük kentlerin  fabrikalarında üretim yapan ağır sanayi işçileri başta olmak üzere işçi sınıfını baskı altına aldı, fabrikaları tek kişi yönetimine teslim etti, işçilerin grev hakkını ortadan kaldırdı.

Aynı zamanda, Çarlık rejimine karşı mücadele etmiş devrimci muhalefet partilerini (sağ ve sol Menşevikler, sağ ve sol SR’ler, Maksimalistler vb.) yasa dışı ilan etti. SR’ler karşısında seçimi kaybedince Kurucu Meclis’i zor yoluyla kapattı. 1917 Şubat’ında doğmuş Sovyetleri hiçbir yetkisi olmayan göstermelik bir organ haline getirdi. Kurduğu Çeka polis örgütü aracılığıyla terör estirdi. Basın özgürlüğünü ortadan kaldırdı. 1919-21 “Savaş komünizmi” döneminde köylünün ürününe zor yoluyla el koydu. 1921 yılında bütün bunlara başkaldıran Kronstadt bahriyelilerinin isyanını kan dökerek bastırdı. Aynı günlerde toplanan 10. Parti Kongresi’nde hizip yasağı getirerek tamamen monolitik bir tek parti diktatörlüğüne gitti.

Kurucu Meclis’in zorla kapatılmasına itiraz eden muhaliflerle ve Çarlık yanlısı güçlerle üç yıl süren İç Savaş’ta ülke ekonomisi yıkıma uğrayınca, aynı 10. Kongrede köylülükle “ateşkes” ilan edip “savaş komünizmi”ne son verdi, köylünün malını pazara sürmesine olanak tanıyan NEP’i (Yeni Ekonomik Politika) ilan etti.

NEP politikası 8 yıl kadar sürdü. Görece istikrarlı bir ortamda Leninist parti, bir başka adla nomenklatura denen ayrıcalıklı yönetici sınıf iktidar olanaklarından sonuna kadar yararlanıp palazlandı.

 

Stalin: Merkezî Devlet Diktatörlüğü

 

Ne var ki, köylülükle uzlaşma ve nomenklaturanın işçilerden sızdırılan artı-değerle palazlanması, Lenin’in ölümünden sonra başa geçen Stalin’in temsil ettiği merkezî Sovyet devletinin (ya da bürokrasisinin) “hızlı sanayileşme” hedefiyle çatışmaktaydı. Merkezî Sovyet bürokrasisinin düşüncesine (yani Stalin’e) göre, muazzam bir artı-ürün deposu olan köylük alanlardan sanayiye gerektiği gibi kaynak aktarılamıyordu. Keza, yine Stalinist merkezi bürokrasiye göre, Leninist (ya da Bolşevik) ayrıcalıklı nomenklatura, kaynakların önemli bir kısmını, sanayiden çok kendi ihtiyaçlarına harcıyordu.

Bunun da dışında, yine merkezî devletin satraplarına göre, hızlı sanayileşme ve atıl durumda olan zengin kaynakların (örneğin Kolima’daki altın madenlerinin) işlenmesi için uzak bölgelerde yoğun emekle, yok pahasına, ölümüne çalıştırılacak işçi gücüne ihtiyaç vardı. Merkezî devlet (ya da Stalin), bu işgücünün, topraklarına el konan köylülerden, ulusal özlemleri bastırılmış iç halklardan ve ana kaynağını esasen tutuklanmış nomenklatura mensuplarının oluşturduğu mahkûm kölelerden (zek) elde edileceğini düşündü. (Stalin tarafından idam edilen Bolşevik teorisyenlerden Preobrajinski de “sosyalist ilkel birikim” derken aşağı yukarı bunu öngörmüştü. Elbette zek statüsüne indirilmiş nomenklatura mensupları hariç.)

Böylece, 1930 yılından itibaren “kulakların tasfiyesi” adına köylülüğün toprağı ve malı müsadere edildi, köylüler köle-işçi olarak çalıştırılmak üzere uzak bölgelere sürüldü. 1930 “kolektifleştirme ve hızlı sanayileşme” programının temel unsurlarından biri budur.

İkinci olarak, iç halklar da toplu sürgünlerle zorunlu çalışmaya tabi tutuldu. (Bu, özellikle 1945 yılında II. Dünya savaşının sonundan itibaren yoğun olarak uygulanmıştır.)

Üçüncü olarak, tutuklamalarla tasfiye edilen Leninist nomenklaturaya mensup kadroların öldürülmeyenleri ve yakınları uzak doğudaki Gulaglara sürülerek orada kölece çalıştırıldı. 1937-39 yıllarındaki milyonlara varan Büyük Temizlik’in anlamı, Leninist nomenklaturanın devlet kademelerinden sökülüp atılması, köle emeği olarak kullanılmasıdır.

 

Kruşçev: Partili-Leninist Nomenklatura’nın rehabilite edilmesi ve Leninist Restorasyon

 

1953 yılında Stalin’in ölümüyle birlikte merkezî devlet diktatörlüğü sona ermese de önemli bir gevşemeye ve gerilemeye uğradı. Şu hayatın cilvesine bakın ki, Kruşçev’den önce, Stalin’in suçlarını ilk açıklayan, Stalin’in en yakın adamı ve polis şefi olarak bilinen, o sırada İçişleri Bakanı ve Başbakan yardımcısı görevinde bulunan Lavrenti Beria oldu. Beria, Stalin’in ölümünün daha ertesi günü, Stalin tarafından hazırlanmakta olan Yahudi doktorlara karşı davanın (“doktorlar komplosu”) uydurma olduğunu açıkladı ve doktorlar serbest bırakıldı. Daha Stalin ölmeden “verimsiz” olduğunu açıkladığı Gulagların tedricen boşaltılması işlemlerini başlattı. Mahkûmlara işkence yapılmasını yasakladı. “Çalışma Kampları”nı, başında bulunduğu İçişleri Bakanlığı’ndan Adalet Bakanlığı’na devretti. “Dayak yiyen kişi tabii ki sorgucunun istediği itirafları imzalar” dedi. Stalin’in siyasi tutuklulardan işkenceyle itiraf alınmasını istediğini kanıtlayan belgeleri Merkez Komitesi’ne sundu. Macaristan’da Stalinist Rakosi’yi görevden alıp yerine halkın sevdiği İmre Nagy’i getirdi. (Kruşçev ise, Macar ayaklanmasının ardından Macaristan’ın Varşova Paktı’ndan çıktığını açıklayan aynı İmre Nagy’i idam etmiştir.) Doğu Almanya’nın Kızıl Ordu’nun desteğiyle ayakta duran yapay bir devlet olduğunu ileri sürdü ve Kızıl Ordu’yu Doğu Almanya’dan geri çekme hazırlıklarına girişti. Galiba bu da sonu oldu. Bu kadar “ileri gidilmesi”ne razı olmayan Kruşçev, Mareşal Jukov’la işbirliği yapıp Beria’yı tutukladı ve uyduruk bir yargılamanın ardından idam etti. (Bkz: Sean McMeekin, Dünyayı Alaşağı Etmek, çev: Nurettin Elhüseyni, YKY, 2025, s. 250)

Bununla birlikte, Politbüro’nun onayını kazanan Kruşçev değişimden vazgeçmedi. Eski Leninist nomenklatura önemli ölçüde rehabilite edildi ve hakları yeniden tanındı, nomenklatura düzeni restore edildi.  Elbette Lenin tarafından köleleştirilen işçi sınıfının gaspedilmiş hakları, örneğin grev hakkı; keza muhalif siyasi güçlere ve Stalin döneminde baş düşman ilan edilen Troçkistlere özgürlükleri geri verilmedi.

Bütün bunlara rağmen Stalinist merkezî devletin bu dönemde epey itibar kaybettiğini ve örselendiğini tespit etmek gerekir.

 

Brejnev: Stalinist merkezî devletin restore edilmesi ve Leninist nomenklatura ile “barıştırılması”

 

1963 yılında devrilen Kruşçev’in yerine gelen Brejnev, örselenen ve itibar kaybeden Stalinist merkezî bürokrasiyle, 1950’lerde restore edilen Leninist nomenklaturanın “barıştırılması”nı temsil eder. Bu dönemin “durgunluk dönemi” olarak bilinmesinin nedeni, iyice köhnemiş Sovyet düzeninde örselenmiş ve itibar kaybetmiş Stalinist merkezî devletin 1930’lardaki dinçliğine, öte yandan 1930’larda ağır darbe yemiş Leninist nomenklaturanın da 1920’lerdeki özgüvenine kavuşamaması, dolayısıyla örselenmiş Stalinist bürokrasiyle sakatlanmış Leninist nomenklaturanın birbirlerine dirsek atsalar da yekdiğerine üstünlük sağlayamamasıdır. Sonuçta, bu uzlaşma, her iki kesimin de isteklerini dayatamaması statükonun korunmasına, dolayısıyla durgunluğa yol açmıştır.

 

Gorbaçov: Bunalım reformu, tek parti yoluyla reform çabası yıkımı getirdi

 

Köhnemiş Sovyet sistemi, bu iki kesimin birbiriyle “iyi geçinme” ve uzlaşma çabasının da katkısıyla çok önceleri başlayan büyük bunalımın 1980’lerde açıkça hissedilmesine yol açtı. Bunalım, kaçınılmaz olarak rejimi kurtarmak üzere köklü bir reforma gitmeyi, dolayısıyla Gorbaçov’u iktidara getirdi.

Gorbaçov, Leninist nomenklaturanın temsilcisiydi. Dolayısıyla nomenklatura, 1920’lerden beri, 60 yıl sonra ilk kez yeniden inisiyatif kazandı ve iyice güçten düşmüş Stalinist merkezî bürokrasiyi kenara itekleyerek radikal bir reform hareketine girişti. Ama bu “radikalizm”de çok önemli eksikler söz konusuydu: 1917’den sonra hakları gasp edilmiş işçilerin grev ve sendikalaşma vb. haklarının geri verilmesi; zor altında tutulmuş milliyetlerin ulusal haklarının iadesi; toprakları ve malları müsadere edilmiş ve sürülmüş köylü kitlelerinin haklarının ve topraklarının geri verilmesi ya da köylü nüfusa tazminat ödenmesi; 70 yıl boyunca yasa dışı ilan edilmiş muhalefete legalite sağlanması, siyasi partilerin faaliyetlerinin serbest bırakılması, adil bir serbest seçime gidilmesi, basın özgürlüğü önündeki her türlü engelin kaldırılması.

Gorbaçov, belki de tek parti rejiminin kendi liderliğinde devam etmesinin, yapmayı düşündüğü reformlara dayanak olacağını düşünmüştü. Veya belki sözü edilen hakları kısmen de olsa tanımayı düşünüyordu da, bunun için koşulların iyice olgunlaşmasını bekliyordu.

Ama kimi zaman sabırlı olan tarih bu sefer beklemedi. Sovyet sistemi, öncelikle Sovyetler Birliği’nde değil ama Sovyet bloku içinde yer alan Polonya’da işçi sınıfı tarafından yıkıldı. 1981 yılında, Gdans’taki, ironiktir ki “Lenin Tersane”sinde örgütlenmeye başlayan ve 10 milyon üyesiyle tarihteki en büyük işçi sendikasını oluşturan Solidarnoş, 8 yıl süren mücadelenin sonunda rejimi dize getirdi ve Sovyet sistemi içinde ilk kez serbest seçimlerin yapılmasını sağladı, Solidarnoş, seçimlerde Polonya Komünist Partisi’ni hezimete uğrattı. Böylece proletarya, “proletarya diktatörlüğü” rejimine son verdi. Tarihin büyük ironisi!

 

Gün Zileli

12 Kasım 2025

www.gunzileli.net

gunzileli@hotmail.com

 

 

 

 

37 Comments

  1. akkotakko

    Stalin lenin’den devraldı sistemi.
    Peki lenin’in başlatıcı olduğu sistem ne kadar marx’ın öngördüğü sistemdi sizce?marx sizce leninin uyguladığı sistemi mi teorize etti sizce?
    Yoksa lenin marksizmden bir sapma mıydı?!

  2. Gün Zileli

    Marx herhangi bir sistem tasarlamış değil. Otoriter bir kişiliği vardı ama yaşadığı dönemde bir “sosyalizm tahayyülü” yoktu doğal olarak. Sadece toplumu dönüştürücü güç olarak işçi sınıfını görüyordu, iktidarı ele geçirecek (belki de seçimle) işçi sınfının devleti kaldıraç olarak kullanıp sosyalizmi kurabileceğini düşünüyordu. Bu devlet meselesi Bakunin’le çatışmasına yol açtı. Çünkü Bakunin herhangi bir devlet iktidarının ne adına olursa olsun zorbalığı getireceğini öngörmüştü. Kısaca, Marx’ın, bütün devletçi yönelimlerine rağmen Lenin’in kurduğu türden bir totaliter düzeni tahayyül etmesi imkânsızdı. Herhalde mezarından kalkıp görse bir hayli şaşırır ve üzülürdü.

  3. Anonim

    Beni affeder misiniz?

    Ben sizi hep; köktenci, kesin, keskin, nefret ve öfke dolu bir “Anti-Marx” zannetmiştim.

    Ama yeri geldiğinde, Marx’ın bile haklı olduğu konular olduğunu söylüyorsunuz.

    Özür dilerim sizi yanlış anladığım için, umarım beni affedersiniz…

  4. Gün Zileli

    yok yahu, affedecek bir şey, hepimizin önyargıları var. Beni anladığına sevindim tabii ki.

  5. Cevabınızı sabırla bekliyorum

    Gün bey,

    Size, “1 saat 4 dakika”lık bir video “link”i gönderiyorum:

    https://www.youtube.com/watch?v=F74xFkF-qYM

    Lütfen bu videoyu izlerken acele etmeyiniz. Mimar “Michael (Mike) Reynolds”un yaşadıklarını dikkatle dinlemenizi öneririm.

    Size sorum şu:

    Bu videoda anlatılan yaşam şekli; “anarşizm” mi?

    Eğer değilse;

    Toplu para biriktirebilecek kadar imkâna (ve sabra) sahip olan insanların, “şehir telaşı”ndan kaçmak için kendilerini kandırdıkları bir yaşam şekli mi?

    Hemen cevap yazmak zorunda değilsiniz. Ama sizin cevabınızı öğrenmeyi çok isterim. Sabırla bekliyorum…

    Saygılarımla

  6. Gün Zileli

    Anarşizm yaşam tarzıyla izah edilemez. Ama bu arkadaşlar hiç de kendilerini kandırıyor değil. Ben de olanağım olsa böyle bir yerde yaşamak isterdim.

  7. Pipsqueak

    1. “İroni” önceleri “sahte cahillik” demekti. Sokrat’ın “saflık ve cahillik” numaraları yaparak, etrafta bu site bilgelerine benzer büyük beyinlileri gibi zamanın en son modalarına hemen ayak uyduranlara yönelttiği sorular “ironi” anlamına misaldi.
    2. Bu yazıdaki anlamı ise “zamanla beklenen ile gerçekte olan arasındaki zıtlık”. Kısacası enayi ruhani dinci peygamber kurtarıcılar ve zamanına uyup akıntıya yüzen tüm laik-seküler, “saf ve cahil”in tam tersine, maşallah! cambaz “-izm”ci peygamber kurtarıcılara hemen katılan, çok bilgili ve modern bilimciler ve taklitçi yamakları.
    Bir tarihi örnek ne demek istediğimi daha iyi anlatır.
    Mısır firavunun cariyelerinden biri halihazırda akıma katılmış bir Yahudi bebeği kurtarır. Musa Saray’da büyür, Yahudi olduğunu öğrenir. Mısıra ilk kapitalizmi getiren (bolluk-kıtlık rüyaları falan filan) Hiksoslarla Mısıra gelip sonra köle edilen Yahudilerin “kurtarıcısı” olur. Musa firavuna “halkını” serbest bırakmasını ister, malum ya, Saray’da büyüdüğü için hemen pasaportlar verilir. Zavallı Yahudiler kurtuluşun yarattığı bolluk hayallerine dalarlar. Musa ise tıpkı Marks, Lenin, Troçki, Stalin, Mao ve zamanın son akımına katılan devrimciler gibi Saray hayalleri kurarlar.
    Uzatmadan, beni kahkahalara boğanı anlatayım. Saray kurma hayalleri içinde olan Musa, çölde bolluk hayalleri içindeki bolluğa kavuşma hayalleri içindeki Yahudilere kuyruklarını kovalatırken, Yahudiler çadırlarında mırıldarlar: “Yahu, Mısır’da yeteri kadar mezarlık yok muydu, bizi buralara ölmeye getirdin?”
    Trump’dan sonra bile hala bu bolluk hayalini en şahane başaran Kapitalizm ve pe*zevenk taklitçileri solcu/sağcı devrimci politikacılarının, sözüm ona, politikacı olmak isteyenlerin aldanmışlık masalları zamanımız utanmazlığına çok uyar.
    Çok sevdiğim Hindistanlı yazar Arundhati Roy “God of Small Things” kitabında bunu benden çok daha güzel ve hiciv dolu anlatır:
    “Komünist Parti’nin Kerala’da Hindistan’ın hemen hemen her yerinden çok daha başarılı olmasının nedenini tam olarak açıklanamıyordu.
    Birbiriyle çelişen birkaç teori vardı. Bunlardan biri, eyaletteki Hristiyan nüfusunun yoğunluğu. Kerala nüfusunun yüzde yirmisi, Diriliş’ten sonra Doğu’ya seyahat eden Havari Aziz Thomas’ın Hristiyanlığa çevirdiği yüz Brahman’ın soyundan geldiklerine inanan Suriyeli Hristiyanlardı. Yapısal olarak Marksizm, Hristiyanlığın basit bir ikamesiydi. Tanrı’yı Marks’la, Şeytan’ı burjuvazi ile Cennet’i sınıfsız bir toplumla, Kilise’yi Parti ile değiştirin ve yolculuğun biçimi ve amacı aynı kaldı. Sonunda bir ödül olan engelli bir yarış.
    Bu teorinin sakıncası, Kerala’daki Suriyeli Hristiyanların büyük ölçüde zengin, mülk sahibi, feodal beyler olmasıydı ve komünizm onlar için ölümden beter bir kaderdi. Her zaman Kongre Partisi’ne oy vermişlerdi.
    İkinci bir teori ise bunun eyaletteki nispeten yüksek okuryazarlık oranıyla ilgili olduğuydu. Ancak bu yüksek okuryazarlık oranı büyük ölçüde Komünist hareketten kaynaklanıyordu.
    Asıl sır, komünizmin Kerala’ya sinsice sızmasıydı: Kast sistemine dayalı, son derece geleneksel bir toplumun değerlerini asla açıkça sorgulamayışı. Marksistler, mezhepsel ayrımların içinden hareket ederek ne onlara meydan okudular, ne de meydan okumaz göründiler. Bir kokteyl devrimi sundular. Doğu Marksizmi ve Ortodoks Hinduizm’in, bir tutam demokrasiyle harmanlanmış, baş döndürücü bir karışımı.
    Komünistler Eyalet Meclisi seçimlerini kazandı ve Nehru 1957’de onları hükümet kurmaya davet etti.
    Kerala’da Marksizmin gösterişli Brahmin başrahibi Yoldaş E. M. S. Namboodiripad, dünyanın ilk demokratik olarak seçilmiş Komünist hükümetinin başbakanı oldu. Komünistler aniden kendilerini, eleştirmenlerin saçma bulduğu, hem halkı yönetmek ve hem de devrimi kışkırtmak gibi olağanüstü bir durumda buldular.” Yoldaş E. M. S. “”Komünizme Barışçıl Geçiş” tezini ileri sürdü. Ama yıl bitmeden Barışçıl Geçişin Barışçıl kısmı sona erdi.
    Her sabah kahvaltıda bir baba, Kerala’yı sarsan isyanlar, grevler ve polis vahşeti olaylarının gazete haberlerini okuyarak, büyük beyinli ve her “-izmci” gibi daima Saray hayalleri içinde yaşayan ve daima ölü balıklar gibi akıma yüzen olan, daima devrimci olan, oğluyla alay ederdi.”
    Yapım safha ve araçlarından asla söz etmeyen, yarım milyon dolarlık evler dolandırıcısının videosu ve bunun yutan iki büyük beyinli de anlattıklarımın çok güzel bir örneği.

  8. Pipsqueak

    Adından hızlı devrimci olduğu belli ” Akkotakko 16 Kasım 2025″ sorar:
    “Yoksa lenin marksizmden bir sapma mıydı?!”
    Devrim uzmanı cevap verir:
    “Marx herhangi bir sistem tasarlamış değil. Otoriter bir kişiliği vardı ama yaşadığı dönemde bir “SOSYALIZM TAHAYYÜLÜ” YOKTU DOĞAL OLARAK.”
    Gerçek ANARŞİZM devrimcilerinin gerçek dünyada kavuşmak istedikleri sevgilisi GERÇEKTEN ANARŞİST GERÇEK dünyada olanlar yine bir hayal kırıklığına sürükleyecek galiba:
    Friedrich Engels: “Socialism: Utopian and Scientific”
    Türkçeye çeviri:
    Friedrich Engels: “Sosyalizmin Ütopyadan Bilime Gelişmesi”
    Önsözler:
    1- Fransızca İlk Baskıya Önsöz (1880) KARL MARX
    (“SOSYALİZM TAHAYYÜLÜ” olmayan zavallı bolluk peygamberi Karl Marks! Ama devri uzmanı haklı! O sosyalizm tahayyülü peşinde değil. O DOĞAL olarak GERÇEK SOSYALİZM peşinde!)
    2- Almanca Birinci Baskıya Önsöz (1882) Friedrich Engels

  9. Pipsqueak

    17’nci yüzyılda başlayan ve 19’ncu yüzyılda zirvesine erişen laik-seküler Modern Bilim (bolluğa kavuşma) dininin müritleri sayısız. Ancak müritler asla bir defaya mahsus geleneksel ruhani dinlere kıyasla kendi dinlerinin ilerleme ve değişme özelliği taşıdığını belirlemezler. Müritler arasında en fazla gürültü yapanlar bilim adam-kadınları ve ilerici sağ-sol devrimciler ve ne yazık ki, ilerici anarşistler gelir.
    Bir daha ne yazık ki, asıl yararlananlar 17’nci yüzyılda kök alan Modern Bilimin yarattığı Teknolojinin kökü çok daha geçmişte atılan temellere dayanan Devlet-Banka ile birleşmesi ile zirveye ulaşır. Yazı, bürokrasi, ticaret-tüccarlar, … ve özellikle Medeniyetin içerde baskı dışarıda fetih gücü birikimi ile tüm dünyaya egemen olur.
    Bu birde üç, üçte birin eski/yeni adı SARAY! İlaveten, SARAY içindeki asalaklar ve sağ/sol devrimciler gibi içeri girip asalak olmak isteyenler de var. Bu sapıklar tüm dünyayı kendilerine benzetir: Tüm dünya SARAY sakinleri gibi anlamdan yoksun NİHİLİZM yaşar. Marks ve müritleri bu sapıklar arasında.
    Benim sorum şu: İroni mi yoksa ironi maskesi ile bu hiçliği evcilleştirme mi? Çünkü ben bu İRONİYİ bir laf oyunu, bir ayıp donu, bir yalana ad takma görüyorum.
    Tarihte olmuş sayısız benzerlerinden bir ünlüsünü seçtim.
    Hristiyanlık İsa ile doğdu. Etrafta dolaşıp gördüğü durumu sözlere vurarak anlattı, bir şey yazmadı. Ama devrimcilere benzeyen Aziz Paul ile günümüz Hristiyanlığı doğdu. Aziz Paul yazıp Hristiyanlığı biçimine soktu. Bilenlerle bilmeyenler, Büyük Beyinlilerle Küçük beyinliler türedi.
    Üstelik Aziz Paul tıpkı Aziz Marks ve sayısız sağ/sol devrimciler gibi tatlı dilli, bakın, maşallah, ne der: “Bizim savaşımız et kemikli canlılarla değil. Savaşımız yönetimlere, otoritelere, bu karanlık dünyanın güçlerine ve göksel bölgelerdeki kötülüğün ruhsal güçlerine karşıdır.”
    Hristiyanlar katıldıkları kolonicilerle kolonilerde ölüm saçtılar, yüz binlerce küçük çocukları bile seks zevkleri için kullandılar, insanları ve doğayı soyup soğana çevirdiler, her bastıkları yer, günümüzde artık apaçık olmuş, insan-doğa çölü oldu. Tarihleri binlerce benzeri şatafatlı dille ironisi dolu!
    Aynısı veya benzer alçaklıkları Marks müritleri becerdiler! Nasıl şimdi Trump’ı pompalayan Hristiyanlar, Aziz Paul’un yarattığı Hristiyanlık gibi, gücün kaldıracı olan Paraya tapıyorlarsa, Marks müritleri de çıplak Güce taptılar. Ne yazık ki, günümüzde, ister istemez herkes, bu radikal nihilizm tanrısı Paraya tapmak zorunda

  10. Anonim

    Gün hocam,

    Öğretmenler gününüz kutlu olsun, sizi çok seviyoruz.

    === Anarşist öğrencileriniz ===

  11. Gün Zileli

    🙂

  12. Anonim

    “Öğretmenlik” mesleğine gerek var mı hâlâ?

    Artık “ChatGPT” sayesinde her şeyi öğrenebiliyoruz.

    Biliyorsunuz; “öğretmenler” her sene 3 ay (Haziran-Temmuz-Ağustos) yatarak para kazanıyor, bu adil mi?

    Bu kadar maaşı “öğretmenler”e boşu boşuna vermektense, onları AVM’lerde temizlik görevlisi olarak çalıştırsak daha verimli olmaz mı?

  13. Gün Zileli

    🙂

  14. anonim

    Hem öğrenim hem de yapay zekâ hakkındaki yorumu okuyunca, düşündüğüm biriki hususu ilave edeyim dedim. Bir yapay zeka fırtınası estiriliyor (Küreselleşmeyi de böyle estirmişlerdi; eleştirel bir söz söylemek çağdışılıkla hatta geri zekalılıkla eş hale getirilmişti). Yapay zekaya yüz milyarca dolar yatırım aktı, akmaya devam ediyor. Bütün bu fonlar artık getiri bekliyor. Teknoloji devleri ve yapay zeka şirketlerinin (Meta başta olmak üzere Google, Apple, Microsoft, Amazon, Nvidia, Anthropic, AMD gibi şirketlerin) yapılacak yapay zekâ düzenlemeleri ve ilgili konular hakkında yoğun lobi faaliyet ve harcamaları yaptığı, Washington’daki etkilerini artırdıkları – yalnızca Kongre’de değil, Beyaz Saray ile Ticaret, Savunma ve Adalet bakanlıkları nezdinde de girişimlerde bulundukları- haberlere yansıyor. Konunun parasal boyutunu aşan yönleri olduğunu varsaymak gerek (Biz varsaymasak da düşünenler vardır). Bu devasa olanaktan, sınırlarını çizmek koşulu ile faydalanmak ayrı. Diğer yandan yapay zeka sistemlerini en başta değerlerinizle ilgili karar verici yapmanın; bu sistemi kurgulamış olanlara (ayrıca müdahale etme olanağına sahip bulunan veya algoritmasının nasıl çıktılar üreteceğini bilenlere) olağanüstü olanaklar/ve doğal ki üstü örtük olanaklar sağlayacağı açıktır. Ekonominizin tüm göstergelerini girdiniz ve gidişat hakkında bir değerlendirme istediniz. Eğer pareto analizi yapıyor ise, gelir dağılımındaki bozukluk yerine kaynakların ne kadar etkin kullanıldığını esas alacaktır (Yani alttakilerin canı daha çok çıkıyor olsa da ekonomi iyi yoldadır). Ama sizin bakış açınız, aslında gelir dağılımındaki bozukluğu gösteren Gini katsayısının esas alınmasını gerektiriyor olabilir. Sorduğunuz konunun çok hakimi de değilseniz, ipin ucunu iyice kaçırırsınız. Kamu politikası/hukuk düzenlemeleri gibi sosyal konularda mutlak doğrular yoktur. Dünya görüşü/ideoloji/nereden baktığınıza göre doğru değiştir. Aklını yapay zekâya kaptırıp söndürmek, köleliği bir adım daha ileri götürecektir.

  15. Pipsqueak

    Sayın “14 Anonim 24 Kasım 2025 at 20:06”
    “Kamu politikası/hukuk düzenlemeleri gibi sosyal konularda MUTLAK DOĞRULAR YOKTUR. Dünya görüşü/ideoloji/nereden baktığınıza göre doğru değiştir.”
    Yanıtım daha çok “MUTLAK DOĞRULAR YOKTUR” ile ilgili. İşittim! Ulan kısa kes! Enerji sarfiyatı yapma! Buna MDY de gitsin! Karşısındaki çaresizlik, daha doğrusu ağlamak, yerine gülmek çaresine başvurmak daha iyi. Kısa keseyim, “Dünya görüşü/ideoloji/nereden baktığınıza göre doğru değiştir” lafınızla oynayacağım ama asıl amacım sizi de gülümsetmek.
    Bence MUTLAK DOĞRU VARDIR (MDV) ve bu cambazlığı DAİMA MUTLAK YALAN SÖYLEYEN POLİTİKACILAR, yani Devlet çarklarını yağlayanlar, şerbet seçimlerle çoğunluk avcılığı yapanlar… Kısacası DAİMA DOĞRU KONUŞANLAR becerirler.
    Bir masal.
    Evvel zaman içinde MUTLAK DOĞRU VARDIR, gerçi tarihin kendisi benzeri avcı yemiyle mürit toplayanlar tarihi ama bu yazı çok uzar, MDV inançlı faşistler her şeyin izafi, MDY, olduğunu ileri süren bir yararlı enayiyi “yanlış” anlar ve öldürmek isterler. Enayi, sadece görünüşte MDY ama aslında MDV olduğunu anlatınca bırakırlar.
    Yararlı enayi “Yani alttakilerin canı daha çok çıkıyor olsa da ekonomi iyi yoldadır” lafınızın çok doğru olduğu demokrasi mekanı ABD’ye gider. En ünlü ve en sağlam demokrasisi olan ABD’de halk, kendi kendini yönettiği demokrasi sayesinde, altta olmayı ve canlarının çıkmasını şerbet seçimlerle seve seve ve gönüllü tercih eder. Orada da politikacılar önce “yanlış anlar” uyuz olurlar ama masal bittiğinde “doğru anlarlar”, hoşlarına gider ve “daha çok masalların varsa anlat” derler. Enayi çok ünlü bir üniversitede püfürpüfür-eser olur.
    Halk ve insanlıktan tamamıyla kopmuş modern bilimci-teknisyen adam ve kadınlar, modern bilim-teknik doğalı, 4-5 yüz yıldır, MDY ineğini sağıp dururlar ve hatta gurur duyarlar.
    Sanırım eninde sonunda Yapay Zeka da aynı hokkabazlığa başvuracak. Hatta şimdi bile Yapay Zeka çarkını yağlayan, büyük beyinli Yapay Zeka EMEKÇİLERİ arasında gürültü eden şamatacılar var.
    Ben, pipsqueak, sonsuz küçük beyinliyim, böyle konular beni çok aşar. En iyisi “bu, her zamanki gibi, yeni ve daha iyi malın sürümünün daha BAŞLANGICI” deyip ilerde ne olacağı kahve fallarına bakmayayım. “Yetiş Ya Hızır” diyerek Nietzsche’nin öğüdüne uyacağım: Böyle konular buzlu suda yıkanmaya benzer; hemen girip hemen çıkacaksın.
    Aynı öğüt, büyük beyinli, büyük zekalıların buzlu su dolu küveti için de geçerli. Küvettekiler: “çoktandır dünyada en ucuz meta fikirdir”, “yapay zeka bilgi değil enformasyondur” ve yüz binlerce benzerleri.
    Geleyim bir Yapay Zeka EMEKÇİSİNİN çetrefilli ve şatafatlı Yapay Zeka eleştirisine:
    “https://www.theguardian.com/news/2025/nov/18/what-ai-doesnt-know-global-knowledge-collapse”.
    Bu büyük beyinli Yapay Zeka EMEKÇİSİ kara cahil ama en azından sıradanlardan sonsuz daha üstün zekalı. Lütfen içinde yaşadığımız cahillikle sonsuz büyük zekalı olmanın bir arada olduğu gerçeğini hafife almayın. Bu kara cahil cin gibi maşallah! Üstelik her devrimci gibi çok iyi kalpli. Çoktan yapay olmuş bilgiyi reform etmek peşinde. Büyük beyinli emekçi, daha henüz kendisi gibi canavarın öpücüğünü tatmamış olanların da öpülmesini istiyor. Herif o kadar cahil ki, tarihin böyle muhabbet tellallığı yapanlar tarihi olduğunu bile bilmiyor. MATERYAL teknisyeni Marks’ın ikizi RUH teknisyeni Freud’ın kurbanı olan EMEKÇİ, “ha MDY ha MDV yeter ki SATIŞI olsun” dediğinin farkında bile değil. Tarih boyunca daima daha iyisini arama peşine düşmüşlerin daima aynı çarkın içinde dönüp durduklarını da bilmez. Bence, bu enayi EMEKÇİ en azından işin içinden kimin karlı çıkacağını biliyor ve daha yüksekte uşaklığa hazır olan bir EMEKÇİ olduğu reklamını yapıyor.
    Her neyse, biraz Yapay Zeka tarihini kurcalıyım.
    Sümerlilerle ticaret yapanlar Sümerlilere “beyinlerini ceplerinde taşıyanlar” adını taktılar.
    Tarih atlaması.
    Francis Bacon (1561- 1626) modern bilim babası olarak bilinir. O bile altın yumurtasına “Novum ORGANUM” adı verir. Yani bilim bile hala bir ORGAN, bir yaşayan varlık UZUVU!
    Daha sonra kalpleri yerine beyinleriyle dünyayı anlayan EMEKÇİ üst zekalılar, şahane bir kuyruğunu kovalama dolandırıcılığı icat ettiler: KURTULUŞ PEYGAMBERİ ve TUTULAN YOLDA İLERLEME. Halk arasında: “Ölme eşeğim yaz gelsin!”
    Asırlar atlayıp kısa keseyim.
    – 19’ncu yüzyılın en ünlü mantıkçısı “doğru/yanlışı TEK ve TEK emir veren AMİR bilir” dedi.
    – En güvenilir olduğuna inanılan matematik ve mantığın da çelişkisiz olmasının imkansızlığı çoktan ispat edildi.
    – Fizikçiler “ya doğru, ya değil” önerisinin doğru olmadığını çaktılar ve teknolojisini çoktan ebedi tanrılarına, severek uşaklık ettikleri politikacı efendilerinin hizmetine soktular.

    Modern zamanları bayağılar devri olarak tanımlayan bir tarihçi filozofa (Ortega y Gasset) göre bayağılığa en uygun insanlar bilim-teknik (algoritma) adam-kadınları! Bu kara cahiller cahilliklerinden gurur duyarlar.
    Zaten, Modern Bilimde asla son söz imkansız. Sonsuz yok ama “sonsuza dek” var ve devasa bir güç oldu. Bu açıdan bakınca, bilimci şarlatanlarla, sözüm ona karşıtları olan, ruhsal dinci şarlatanlar arasındaki fark sadece müritleri arasındaki fark: İnançlarının yanlış veya doğru olduğu, MDY ya da MDV olduğu, SONSUZUN SONU geldiğinde bilinecek! Haydi, İNŞALLAH!

  16. Deng Marksist-Leninisttir.

    Pazar Sosyalizmi cennettir.

  17. Anonim

    Şimdi o proleterya ağlıyor

  18. Gün Zileli

    yıktığı rejime değil, kaderine ağlıyordur.

  19. Gün Zileli

    🙂

  20. Ahmet O.ŞEN

    Sonuçta geldiğiniz nokta “keşke Çarlık rejimi veya Osmanlı rejimi ayakta kalsaydı, onlar daha iyiydi”, hakikaten acınası bir yer. Fes takıp “Marx’a Kapital’i şerir cinler fısıldadı” diye vaaz etmeye çeyrek kalmış. Ferhan abi sağ olsa ne dalgasını geçerdi…

  21. Gün Zileli

    “Görece iyiydi” demek o rejimiler ayakta kalsaydı iyi olurdu, demek değildir. Mesela, 1908 devrimi son derece güzel bir devrimdir, çünkü Padişah diktatörlüğüne son veren bir halk devrimidir. Fakat bu devrim sayesinde iktidara gelen İT, ondan da beter bir diktatörlük kurmuştur. Bu durumda halkın, “yahu, sultan yönetimi bunlar kadar diktatör değildi” demesi neden yanlış olsun. Ferhan Şensoy’u severim. Arkadaşım olurdu. Hâlâ ayağımda ayakkabıları vardır, biraz parçalandılar ama anı olarak koruyorum. Ferhan dalgasını geçse de hiç alınmazdım. Bir düzeltmea yapayım: Türkçede “vaaz etmek” diye bir kullanım yok. Bu çok sık yapılan bir hata. Vaaz vermek var , bir de vazetmek var. İkincisinin “vaaz”la ilgisi yok. “Ortaya koymak” anlamında kullanılır. Burada da sanırım bu anlamda kullanılmış.

  22. Gün Zileli

    Eğ er “vaaz anlamında kullanılmışsa o zaman “vaaz vermek” demek gerekir.

  23. anonim

    “Deng Marksist-Leninisttir.
    Pazar Sosyalizmi cennettir.”
    Çin’e nasıl bakmalı? Memuriyette iken Çin’e birkaç günlüğüne gitme fırsatım oldu (sanırım 2008). Pekin Havalimanına indik. Üniformalı güzel Çinli kızlar pasaport ve geçiş işlemlerini yapıyorlar. Yüksekçe bir kabindeler. Benim işlemim bitip geçerken, -görevli kızın göremeyeceği biçimde yerleştirilmiş- yanda üç tane düğme gördüm. Üzerlerinde (emoji mi diyorlar) resimler var. Biri gülümsüyor, bir asık suratlı, diğeri ifadesiz. Size yapılan muameleden memnun kalırsanız gülümseyene basıyorsunuz (benim yaptığım gibi). Duruma göre diğerlerine… Zaten gelişmiş bir ülke, ben bu esnada da epey yol almış olduklarını düşündüm. Rusya büyük bir beceriksizlik sonucu çöktü ve parçalandı. Gorbaçov denilen adam, ülkeyi yağmalattı (Mafyanın her türlüsü, Marc Rich/ Mogileviç gibi büyük yağmacılar…). Rusya adına utanç verici bir durumdu bence. Çin gerekli manevraları yaparak düze çıkmış ve eskisinden daha güçlü görünüyor. Sistemin birincil amacı nedir ki zaten? Varlığını korumak (ve gelişmek). Çin Komünist Partisi bunu başardı. Piyasa ekonomisi uygulamasında çok kritik bir durum var bence. Piyasa ekonomisi Çin Komünist Partisi’nin bir ihsanıdır. Yani inisiyatifini kaybetmiş değildir. Bu çok önemli. Abd merkezli küresel kapitalizm bunu istemiyor. Kimsenin kontrol edemediği -yani kendisinin tam patron olduğu, risksiz sömürebileceği bir piyasa istiyor-. ÇKP kendi açısından (ve bence ideolojisi açısından da) “mümkün olan” en iyi noktada görünüyor. Bir anlamda tez-antitez-sentezlerle ilerliyor diyebiliriz sanırım.

  24. Anonim

    Tekrar merhaba Gün bey,

    Size bir tavsiyem daha olacak:

    Önyargılı biri değilsiniz.

    “Yanis Varoufakis” ismini duymuşsunuzdur diye tahmin ediyorum.

    Kendi siyasî referanslarını nereden alıyor, bugün söylediği ve savunduğu şeylerin kökleri nerelere dayanıyor; bütün bunları derli-toplu bir şekilde, herhangi bir yüceltmeye ve/veya yermeye yönelmeden, gayet samimî bir şekilde anlatmış.

    Sizin otobiyografi kitaplarınız gibi bir yapıya sahip:

    • “Raise Your Soul: A Personal History of Resistance”

    https://www.amazon.com.tr/dp/1847929079/

    Müsait olduğunuzda okumanızı öneririm.

  25. Gün Zileli

    koşullarım içinde almam biraz zor görünüyor. Yiine de aklımda tutacağım.

  26. Anonim

    anonim
    27 Kasım 2025 at 17:45
    Ben şaka yapmıyordum zaten. Belki ML kısmı şaka olabilir ama Deng’in reformları Çin’i görece diğer ülkelere göre cennete çevirmiştir. Bu sistem ve felsefeden bağımsız bir bakış açısıdır.

  27. Anonim

    Hatırlatma:

    “Flu TV” YouTube kanalındaki son videonuzun altına gelen yorumları okumanızı tavsiye ederim:

    https://m.youtube.com/watch?v=kY96hWOHaPY

    Özellikle “Bartu Bölükbaşı” ile konuşma yapmanız ile ilgili talepler epey çok.

    Bartu bey’i kısaca tanıtayım:

    Mesleği “illüstratörlük”. Fakat bugün yanlış bir şekilde yansıdığı hâliyle; kof, sırf eğlenceye yönelik çizimler yapan biri değil. Özellikle “mitoloji(ler) tarihi” ile ilgili derin araştırmalar yapıp, oralardan esinlendikleriyle yarattığı nitelikli çizimler mevcut.

    Şahsî instagram profilinde, sizin videonuzdaki açıklamalarınıza istinaden birkaç yorumda bulunmuş, takip edebilirsiniz eğer isterseniz:

    https://www.instagram.com/bartubolukbasi/

    Bartu bey, tartışmaya açık birisi. Kişisel saldırılara (karakter saldırılarına) asla yanaşmıyor. Daima, “söylenen & yazılan & beyan edilen argümanlar” üzerinden tartışmaları yapmaya özen gösteriyor. Ölçülü ve sağlam birisi. (Kısacası; “beton kafalı solcu” tipinde biri değil.)

    Sadece SSCB tarihi değil; asya tarihiyle ilgili de geniş bilgiye sahip. Konuşmalarında yer yer “milletlerin sembolleri”yle ilgili epey ayrıntılı tarihî bilgiler aktarır, fakat kendisi “milliyetçi” değildir. (Sağcı veya solcu bütün “kahraman kültleri”nin birer siyasî taktikler tarihi olduğunun farkında. Aldanmış biri değil.)

    “Türkiye’deki 1968 kuşağı” ile ilgili de, genç yaşına rağmen epey “nötr (manipüle edilMEmiş)” bilgi sahibi olabilmiş.

    “Anadolu Üniversitesi: Güzel Sanatlar Fakültesi: Animasyon” bölümünden mezun.

    Eğer Bartu bey de kabul ederse, onunla bir progam yapmanızı çok isteriz Gün bey.

    Ne dersiniz?

  28. Pipsqueak

    Arada bir ABD ile Çin arasındaki yarışma hakkında bilgiyi böyle en yetkili ve ilk ağızdan öğrenmek, hele Marksist-Leninist ve devlet memuruysa ve dolayısıyla emir alıp yerine getirmeye alışmış biriyse, insan bu dünyayı sarsan konularda ne kadar cahil olduğunu anlıyor. Beni aydınlığa kavuşturdu, memur beye minnettarım.
    Üstelik Memur Bey kendisinin hayatta ilerleme diyalektiğini kullanmış:
    Tiz Okula gir.
    Antitiz Okuldan çık.
    Sentiz Bir iş bul, hayatını doğmakla değil çalışmayla kazan.
    Not: İnşallah memur bey Çince bildiği kadar Arapça da biliyordur.
    İlerleme konusunda çok ilerde bu memur bey. Tek daha ilerde olanlar sürüyü güdenler. Ha sürüye katıl Ç(ok)K(aka var)P(opomda) desinler, ha A(rkama gir)B(al)D(olu). Seyirci toplumunda doğup büyüyen için önemli olan maça seyirci olmak.

  29. Anonim

    Hatırlatma:

    “Flu TV” YouTube kanalındaki son videonuzun altına gelen yorumları okumanızı tavsiye ederim:

    https://m.youtube.com/watch?v=kY96hWOHaPY

    Özellikle “Bartu Bölükbaşı” ile konuşma yapmanız ile ilgili talepler epey çok.

    Bartu bey’i kısaca tanıtayım:

    Mesleği “illüstratörlük”. Fakat bugün yanlış bir şekilde yansıdığı hâliyle; kof, sırf eğlenceye yönelik çizimler yapan biri değil. Özellikle “mitoloji(ler) tarihi” ile ilgili derin araştırmalar yapıp, oralardan esinlendikleriyle yarattığı nitelikli çizimler mevcut.

    Şahsî instagram profilinde, sizin videonuzdaki açıklamalarınıza istinaden birkaç yorumda bulunmuş, takip edebilirsiniz eğer isterseniz:

    https://www.instagram.com/bartubolukbasi/

    Bartu bey, tartışmaya açık birisi. Kişisel saldırılara (karakter saldırılarına) asla yanaşmıyor. Daima, “söylenen & yazılan & beyan edilen argümanlar” üzerinden tartışmaları yapmaya özen gösteriyor. Ölçülü ve sağlam birisi. (Kısacası; “beton kafalı solcu” tipinde biri değil.)

    Sadece SSCB tarihi değil; asya tarihiyle ilgili de geniş bilgiye sahip. Konuşmalarında yer yer “milletlerin sembolleri”yle ilgili epey ayrıntılı tarihî bilgiler aktarır, fakat kendisi “milliyetçi” değildir. (Sağcı veya solcu bütün “kahraman kültleri”nin birer siyasî taktikler tarihi olduğunun farkında. Aldanmış biri değil.)

    “Türkiye’deki 1968 kuşağı” ile ilgili de, genç yaşına rağmen epey “nötr (manipüle edilMEmiş)” bilgi sahibi olabilmiş.

    “Anadolu Üniversitesi
    Güzel Sanatlar Fakültesi
    Animasyon” bölümünden mezun.

    Eğer Bartu bey de kabul ederse, onunla bir progam yapmanızı çok isteriz Gün bey.

    Ne dersiniz?

  30. Gün Zileli

    Her türlü tartışmaya varım. Yalnız Bartu arkadaşın yorumunu okuyamadım. Buraya atabilir misin?

  31. Anonim

    Merhaba,

    “Bartu Bölükbaşı”nın instagram profili:

    https://www.instagram.com/bartubolukbasi/

    Eğer bilgisayardan giriyorsanız:

    Profilindeki “Reels” kısmına tıklayabilirsiniz.

    Bulamazsınız, İlker bey’in personeli “Yaren hanım”a sorarsanız Bartu bey’in yorumunu bulmanıza yardımcı olacaktır.

    Bartu bey ile program yapmanızı da temenni ederim Gün bey. İlker bey’le görüşürseniz, randevu tarihi ayarlayacaktır.

  32. Gün Zileli

    Yorumunu hâlâ okuyabilmiş değilim. Bartu’nun yorumunu buraya copy past yapıp neden atmıyorsun ki?

  33. Gün Zileli

    Osman Bölükbaşı’nın torunu mu? Tanırdım kendisini.

  34. Pipsqueak

    “30 Anonim 29 Kasım 2025 at 09:10” Ne Demek İstiyor?
    Modern çağlarda (ünlü devrimlerden bu yana) sadece iki ideoloji başarılı oldu ve tüm dünyaya yayıldı: Nasyonalizm ve Kapitalizm.
    Türkiye önce Nasyonalizmi ithal etti ve Atatürk mideyi dolduracağına ki zaten istese de beceremezdi, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganı ile beyinleri doldurdu.
    İkincisi, Kapitalizm, Japonya hariç, hiç bir yerde tam bir başarıya ulaşamadı.
    Her fakir/geri kalmış ülke gibi Türkiye Kapitalizm bolluğuna Marksizm/Komünizm kestirme yolla varmak istedi.
    Şimdi Türkiye bir çeşit Türk-İslam, İslam/nasyonalizm, çorbası.
    Sizin verdiğiniz isim en azından tedirgin edici.
    Mayıs 1960 darbesinden sonra bazı nasyonalist subaylar benim bulunduğum şehre “vatandaş Türkçe konuş” sloganı ile geldiler ve sonra da, beklendiği gibi, FAŞİST bir parti kurdular.
    Kültürler ve diller arasındaki tamamıyla doğal farkları masum bilgi satışına, diğer bir deyişle, politik alana sokanlar temelde faşist ruhlu insanlardır.
    Mitleri en derinden inceleyen ve bu konuda dünya çapında ünlü olan Mircea Eliade bu tuzağa düştü.
    Marksizm hayal kırıklığına uğrayanları, sanırım bilmeyerek, benzeri tuzağa düşürmek mi istiyor sununuz?
    Unutmayın, 1920’lerde bir düşünür “insanlar güzellikle kafayı fazla yemişler, bu faşizmin geleceğine delalettir” dedi. Ve dediği doğru çıktı. Günümüzde, özellikle elektronik medya sapıkları arasında, aynı şey çok bariz ve faşistlerin estetiğe sonsuz önem vermesi bilinen bir olgu.

  35. Anonim

    Pipsqueak’e:

    “Kültürler ve diller arasındaki tamamıyla doğal farkları masum bilgi satışına, diğer bir deyişle, politik alana sokanlar temelde faşist ruhlu insanlardır.

    Mitleri en derinden inceleyen ve bu konuda dünya çapında ünlü olan Mircea Eliade bu tuzağa düştü.”

    • Bu iki paragrafınızı biraz daha açar mısınız?

    Mircea Eliade’nin; kültürler ve diller arasındaki doğal farkları “siyasîleştirdiğini (politikleştirdiğini)” mi söylüyorsunuz? Düştüğü tuzak bu mu?

    “Siyaset (politika)” denen şey; zaten, birkaç kişinin bir araya gelebilmesiyle ortaya kendiliğinden çıkan bir olgu değil mi? Yani; tek kişi (sadece “bir” kişi) siyaset yapamaz çünkü etrafında kimse yok. Ama kişi sayısı çoğaldıkça (insan sayısı arttıkça) “siyaset” kendiliğinden ortaya çıkmaz mı? Bu konudaki görüşünüz nedir?

    (Not: Dikkat ediniz; “ideolojiler”den bahsetmiyorum. Sadece “siyaset [politika]” olgusundan bahsediyorum.)
    _____________________

    “Günümüzde, özellikle elektronik medya sapıkları arasında, aynı şey çok bariz ve faşistlerin estetiğe sonsuz önem vermesi bilinen bir olgu.”

    • Bu cümlenizi de biraz daha açar mısınız?

    “Mitolojiler tarihi” ile ilgilenen kişiler, eğer buralardan esinlenerek çeşitli çizimler (“illustrate”) yapıyorsa; bu duruma “faşistlerin estetiğe önem vermesi” demek kestirmeci, kolaycı bir yorum değil mi?

    “Mitolojiler tarihi” ile ilgilenen kişileri; “sağcılık” veya “solculuk” kategorilerine sokmak kestirmeci, kolaycı bir yorum gibi gözüküyor.

    Sizin ne demek istediğinizi anlıyorum (“Leni Riefenstahl”, “Martin Heidegger”, vb.); fakat estetik meselesini salt faşistlere vehm etmeniz yanlış gibi. Ne dersiniz?

    Arjantin’deki “Cueva de las Manos (Eller Mağarası)”nda keşfedilen “el çizimleri”ni yapan insanlar, “faşist” değildi:

    https://en.wikipedia.org/wiki/Cueva_de_las_Manos

    Fransa’da “Pech Merle” mağarasında keşfedilen “el çizimi”ni yapan insan, “faşist” değildi:

    https://en.wikipedia.org/wiki/Pech_Merle

    “Faşizm”e elbette kızabilirsiniz, kızmalısınız da.

    Fakat; “estetik”in kıymetini faşizm çukuruna dökmeyin lütfen.

  36. Pipsqueak

    Ben bu siteyi daha titiz bilirdim. Galiba “TEK ALLAH kusursuzdur!”
    Bir itirafım var: Trump gibi bir faşistin tüm dünyaya egemen olduğu bir devirde, daha doğrusu, tarih boyunca enayileri meşgul eden Devlet-Din vb ayıp donlarına ihtiyaç kalmadı! Artık tek TANRI: HER ŞEY GÖRECE!
    İki örnek ve bunu utanmadan bu siteye aktaranlar.
    Bir yanda Çin’e giden memur beyin (“23 Anonim 27 Kasım 2025 at 17:45”) bitpazarından aldığı bir gözlükle gördüğü Çin. Diğer yanda, tam tersi, ultra modern kantik-elektronik-trumpik-medya pazarından aldığı bir beyinle gören “Anonim 28 Kasım 2025 at 12:15”. Çemberde en uzak ve en yakın aynıdır.
    İkincisin kaynağı: TikTok, Zhang Yiming tarafından kurulan Çinli teknoloji şirketi ByteDance Ltd.’ye aittir.
    Şimdi zaman içinde… Ölüleri dirilten “23 Anonim 27 Kasım 2025 at 17:45” memur bey ve TikTokçu muhabbet tellalı “Anonim 28 Kasım 2025 at 12:15” medya artisti hem varmış hem (inşallah) yokmuş.
    ‘100 ameliyat geçirdim ve asla durmayacağım’ – Çin’deki estetik cerrahi patlamasının iç yüzü
    Çin’deki estetik cerrahi çılgınlığının iç yüzü: 100’den fazla ameliyat geçiren Abby Wu, Çin’in estetik cerrahi etkileyicilerinden (influencers) biri.
    Şu anda 35 yaşında olan Abby, YARIM MİLYON DOLARA mal olan 100’den fazla estetik ameliyat oldu.
    Allah, Marksist-Konfüçyüsist, pardon Marksist-Komünist Çin’i, her TEK tanrılı dünyada doğmuş büyümüş, TEK olmak için çırpınan faşist ruhlu elektronik medya artistlerine bağışlasın! AMİN!
    Her köşede Gözetim Kameraları (Kapalı Devre Televizyonu) olan Çin’de, nedense aşağıdaki Marksist-Leninist-Kapitalist rezillik gözden kaçmış olacak!
    Her yıl 20 milyon Çinli estetik operasyonlara para veriyor.
    Ameliyat olmak isteyenlerin büyük çoğunluğu, yüzde sekseninin ortalama yaşı 25 olan GENÇ KADINLARDIR. (Sanırım Türkler MAÇO olduğundan “Anonim 28 Kasım 2025 at 12:15″in reklamını yaptığı “influencers” gibi erkekler de var!
    Allah, bu yalnızlar kalabalığını mezarlığa, pardon muradına eriştirsin! Amin!
    Yıllar boyunca en çok aranan özellikler BATI İDEALLERİ, (tıpkı KAPİTALİZM gibi değil mi? Ama neden olmasın ki?) İlk bilim erkeği ne dedi? IT WORKS! (ÇALIŞIYOR!)
    Bu ve diğer güzellik trendleri, ünlüler ve sosyal medyada etkili kişiler tarafından paylaşılıyor ve teşvik ediliyor; bu da arzu edilen ve normal kabul edilen şeylerin hızla değişmesine neden oluyor.
    Şanghay’da lisanslı bir kozmetik cerrahi kliniğinin sahibi ve plastik cerrah olan Dr. Yang Lu, son yıllarda başarısız operasyonları onarmak için ameliyat olmaya gelen insan sayısının arttığını söylüyor.
    GÜNÜMÜZ ÇİN’İNDE, İYİ GÖRÜNMEK PROFESYONEL BAŞARI İÇİN ÖNEMLİDİR. Türk Devlet memur beyin yaşayan çirkin ruhuna fatiha!
    Resepsiyonist pozisyonlarından biri adaylardan “en az 160 cm boyunda ve estetik” olmalarını isterken, idari bir pozisyon için “çekici bir görünüm ve zarif bir duruş” gerekiyor.
    Hatırlatma: TEK tanrılı memurun “23 Anonim 27 Kasım 2025 at 17:45” “Çin’e nasıl bakmalı? Memuriyette iken Çin’e birkaç günlüğüne gitme fırsatım oldu (sanırım 2008). Pekin Havalimanına indik. Üniformalı GÜZEL ÇİNLİ KIZLAR pasaport ve geçiş işlemlerini yapıyorlar.”
    Allah böyle faşist ruhluları Marksist-Leninist TEK tanrısına bağışlasın! Amin!

  37. Pipsqueak

    Anonim 30 Kasım 2025’e
    En başta uzun cevabınız için teşekkürler. TikTok ve “Sosyal” Medya diktatörlüğünden çok farklı bir yanıt. tekrar ve tekrar teşekkürler!
    Sorularınız yerinde ve haklı! Ama amacım doğru/yanlışı ayırt etmek değil. Bilgi sınırlarım içinde dünyada çok yaygın olan akımlara karşı yüzmek. Tek kesin bildiğim çok az. En başta gelen de doğru/yanlışı ayırt edenlerin sonsuz alçak şarlatanlar olduğu. Hepsi o kadar!
    Yazınızdaki sorulara SONSUZ GENEL bir cevap: Önemli olan fikirler değil, fikirlerle ne yaptığınız.
    Basit örnekler.
    Bitkiler böcekleri çekicilikle tozlaşmaya alet ederler ve böylece insan için en temel hatta tek temel olan yiyecek sağlarlar.
    Çok yaşa Kropotkin! Hala tüm dünyada g*tü yalanan Saray uşağı Darwin dinle! Kral-Kraliçe g*tlerini yalamana devam et!
    Kuşlarda erkekler güzellikle dişileri çekerler, insanlar arasında ise dişiler erkekleri. Gerçi, bence, bu daha çok medenileşmiş toplumlarda doğru. Gılgamış destanı, tapınak fahişeleri vb. Diğer ve kesin bildiğim de var: Kolonilerde fahişelik beyazların, sarışın mavi gözlülerin, gelmesiyle başlar. Bence, en temel biyolojik bir olgunun “ayıp ve günah” olması bir sapıklık.
    Mitolojiler için de aynı şeyle denilebilir: Mitoloji ile ne yapıyorsun?
    Eliade, aynı zamanımızdaki Marksist-Leninist-Komünist safsatalarına inanıp hayal kırıklığına inananlar gibi şimdi MODİ alemi olan, “mistikler” dünyası Hindistan’a gider ve sonra hayal kırıklığına uğrar. Aynı Eliade, birkaç kez Rumen Hıristiyan faşist örgütü Demir Muhafızlar’ı destekledi.
    Yanlış yoruma karşı bir ek: Kitaplarının hepsini okudum ve çok beğendim.
    Üstelik kendimin beğendiği düşünürler arasında faşistlikle kırıştıranlar oldu. Mademki Heidegger’in adını verdiniz. Çok sevdiğim düşünür Hannah Arendt onun sevgilisiydi ve sevmeye devam etti.
    Diğer bir ek: Bence antropoloji çok önemli ve medeniyet denilen şeyi doğal ve normal görmek en azından çok sorunsal.
    Bu bahaneyle bildiğim bir miti anlatayım.
    Havaililer tanrıların ve kralın (not: aralarından birinin kral olmasının tuhaflığı ima edilir!) denizden geldiğine inanırlar. Bir gün Kaptan Cook gelir demir atar. Kayıklar, kadın erkek dolu, gemilere giderler. Tayfalar yarı çıplak kadınları gürünce, aynı şimdiki seks açlığı içinde olan erkekler gibi, kafayı yerler. Kadınlar seve seve tanrılarla birleşirler. Mitlerinde, krala yaptıkları gibi tanrıları evcilleştirip akraba etmek inancı var. Kralın da işlerine karışmasın diye etrafını kadınlarla doldurur, bol bol yedirir şişko ederler. Her neyse. Tayfalar medeni, alış-veriş dünyası ucubeleri. Kadınlara hediyeler verirler. Erkekler hemen adaya döner daha çok kadın getirirler. Uzatmayayım, kasap et derdinde koyun can derdinde, Kaptan Kraliçnin g*tünü öpme derdinde tayfa seks derdinde, vahim durumu gören Saray uşağı kaptan demirleri çeker.
    Diğer bir ek: Bence sağ ve sol arasında fark yok. Özellikle modern çağlarda. Bunlar farkında bile olmadan, bilgi ticaret sanayisi değirmenine su taşırlar. Hele “taş devri, bolluk devri” kitabından sonra bu işin ticaretini yapanlar!
    Geleyim siyaset ve sayılara.
    İlk önce, nicelikler. Ok ve yayla öldürülen sayısı başka, sapıkların atom bomba maslahatlarını sallayarak dünyaya meydan okuyup tüm canlı ve cansız varlıkları yok etme ile korkutması başka.
    Politika kelimesinin kökeni olan yer aynı zamanda demokrasi kelimesinin doğduğu yer. Politika kelimesinin kökeni (polis) şehir, yani birbirleriyle ilişkileri dolaylılaşmış olanların adı. Demokrasi kelimesinin kökeni ise beraber yaşayanların kendi idarelerini birlikte yapmaları.
    Bence bu anlamlara karşı “iyi ama iş işten geçti, artık maslahatlarını sallayanların dünyasında medya gevezeliği etmekten başka bir çaremiz kalmadı, en iyisi işi bilenlere bırakmak” diyenler ile “her şey Tanrı’nın elinde” diyenler arasında zerre kadar fark yok. Tarımın doğduğu yerde aynı zamanda bu p*zevenk muhabbet tellalları tanrıların ve özellikle ve radikal iyi/kötü ayırımın doğduğu yer olduğu bence doğru. Daha sonra olanları doğal, kaçınılmaz, normal ambalajı ile sarıp enayi avcılığı yapanları faşist ruhlu görmek o kadar da kötü bir şey değil.
    Benim temel sorunum çok basit: Neden bazıları kalbi ile bazıları beyni ile düşünür? Büyük beyinliler diliyle söylersem, ahlak kökeni nerede filizlendi. Politika ve Demokrasi kelimelerinin çıktığı yerde bile “Göze göz, Dişe diş”ten güzel konuşanların aracılık (p*zevenlik) etmesine geçişine karşı çok piyesler yazıldı. Çok daha önce gelen ve sözüm ona “Göze göz, Dişe diş”e dayanan Hammurabi yasalarında bile Hammurabi, sosyal sınıflarla, kıvırdıkça kıvırır, maşallah!
    Ucuz bilgiçler ve şarlatanların özeti: TEK TANRI HER ŞEY GÖRECE!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑