Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

“Savcılar, Troçkist-Buharinist Terörist Ergenekon örgütü Hakkında Kesin Delillere Sahip”!!!

"Ergenekon" Üzerine Yazılar, Siyasi Tahlil

Stalin’in büyük temizliklerinin ünlü savcısı Vişinski’yi bu konularla ilgilenen herkes bilir. Temizlikleri 1934-36 yıllarında sürdüren, sonra da Stalin tarafından öldürtülen GPU şefi Yagoda; onun yerine geçip temizliklere 1936-38 yılına kadar sürdüren ve sonra da Stalin tarafından öldürtülen Yezhov; onun yerine geçip temizliklerin devamını getiren ve sonra da Kruşçev tarafından, Stalin’in ölümünden kısa süre sonra öldürtülen Beria da Vişinski kadar, hatta ondan da fazla ünlüdürler.

Sovyetler Birliği’nde “Troçkizme” karşı mücadele ilk başlarda, yani 1920’li yılların ikinci yarısında bir ideolojik mücadele gibi görünüyordu. Rejim baskıcıydı ama muhaliflere, baskı altında da olsa kısıtlı bir hayat hakkı vardı. En azından sadece “parti hattından sapma” ile suçlanıyorlardı. 1930’lara doğru muhalefete karşı mücadele iyice sertleşti ve gerçek Troçkist muhalifler tutuklanmaya başladı. Ardından “Buharinistler”in sapmayla suçlanması geldi ama onlar henüz tutuklanmamışlardı. Sıkı polis takibi altındaydılar ama henüz “sapma”nın ötesinde bir suçlama yöneltilmemişti onlara karşı.

1934 yılının 1 Aralık’ında, Leningrad parti şefi Kirov öldürüldü. Eugenia Ginzburg’un  Anafora Doğru(Pencere Yayınları, çev: Gün Zileli, 1996) adlı otobiyografisi şu cümleyle başlar: “1937 yılı, aslında 1934’ün 1 Aralık’ında başlamıştı.” 1937 yılı, 1930’lu yıllardaki Büyük Temizliklerin zirvesini temsil eder. Ginzburg da diğer birçok partili gibi bu tarihte tutuklanmıştır.

Büyük temizlik dalgası Kirov’un ölümüyle başlatıldı. Bugüne kadar ispatlanamamakla birlikte bu cinayetin Stalin’in GPU’su tarafından düzenlendiğine ilişkin çok güçlü emareler vardır, ancak cinayetin görünürdeki failleri, bu cinayet soruşturmasını yürüten GPU timlerinin elemanları ve en sonunda Yagoda bir iki yıl içinde ortadan kaldırıldığından konu üzerine konuşacak hiç kimse kalmamıştır.

Kirov’un öldürülmesiyle birlikte GPU bir örgüt imal etti: “Troçkist Terörist örgüt”. Stalin terörü birkaç yıl içinde Buharin ve taraftarlarını, hatta giderek önemli bir Stalin taraftarı kesimi de kapsayınca örgütün adı genişletildi: “Troçkist-Buharinist Terörist örgüt”.

Daha önce tutuklanmış gerçek Troçkist muhalifler Gulaglarda tutuldukları kamplardan yeniden Moskova’ya getirilerek bu örgütün varlığını ve örgüte üye olduklarını “itiraf” etmeleri için işkenceye tabi tutuldular. “İtiraf”ta bulunanların bir kısmı gösteri mahkemelerine çıkarılarak ölüme mahkûm edildi. “İtirafı” kabul etmeyenlerin çoğu ise GPU bodrumlarında kurşuna dizildi.

GPU şeflerinin ve Vişinski’nin imal ettiği örgütün “üye kayıt” işlemleri bizzat GPU sorgucuları tarafından yapılıyordu. Suçlananlar, sorgulananlar böyle bir örgütün “varlığından” ve bu örgütün “üyesi olduklarından” sorgulama sırasında haberdar oluyorlardı.

Yöntem aslında çok karmaşık değildi. Bir suç örgütü imal edersiniz, ondan sonra da parça parça birilerini o örgüte eklemlersiniz. Örgütün çekirdeğine, kimsenin Troçkist olduğuna itiraz edemeyeceği ve kendileri de zaten Troçkist olduklarını açıkça söyleyen insanları yerleştirirsiniz. Sonra bu örgütün bir takım terörist suçlar işlediği yönünde bir suç imalinde bulunursunuz veya gerçekten işlenmiş bir takım suçları (örneğin Kirov’un ölümünü) bu örgüte mal edersiniz. Bazı “örgüt üyelerinden” şantaj veya işkence yoluyla itiraflar alırsınız. Bazı ajanlarınıza örgüt üyesiymiş gibi “itiraflar” yaptırır, sonra onları da ortadan kaldırırsınız ya da ortadan yok edersiniz. Artık kendileri yoktur ortada ama suçlayıcı ifadeleri vardır. İnsanlar şöyle düşünür: “Evet bunlar Troçkist, zaten kendileri de Troçkist olduklarını kabul ediyorlar.” (bu arada partinin ve örneğinPravda’nın yoğun propagandası sonucu “Troçkizm” diye bir suç olduğuna inanmışlardır.) “Demek bu Troçkistler teröre de bulaşmışlar.” (İtirafların zorla alındığını ya da birilerine yaptırıldığını önceleri akıllarına bile getirmezler.) Birinci aşamada böyle bir suç örgütünün varlığı kabul ettirildikten sonra işler iyice kolaylaşır. Artık doğrudan Troçkist olmayan ama belli kuşkuları olan birilerini bu örgüte yamamak işten bile değildir. Onlar da tutuklanır ve sorgulanır, örgüt üyesi oldukları “kanıtlanır”. Tutuklanan bu kuşkucuları tanıyan insanlar şaşırır. “Yahu, tamam da bu insanların Troçkistlikle ne ilgisi var” diye düşünürler. İşte böyle düşündükleri an kendileri de doğrudan kuşkulular listesine girerler. Zaten onlarla görüşmüşlerdir, işyerinde arkadaşlık etmişlerdir. Acaba bu “Troçkistlere” karşı yeterince uyanık davranmışlar mıdır? Onların “Troçkist” olduklarını bildikleri halde ihbar etmemeleri bir hayli kuşku çekici değil midir? Ya ailece görüşmeleri ne anlama gelmektedir? Böylece onlar da içeri alınır ve buharlaşırlar. Partiye bağlı, hatta Stalin’i en büyük önder olarak gören Stalinistlerdedir bu sefer şaşırma sırası. “Olacak şey değil” diye düşünürler, “bu insanları tanırım, ne ilgisi var ki onların Troçkistlikle falan.” İşte bu sefer bu kuşkucu Stalinistler mercek altına alınır ve bu böylece zincirleme gider.

Bu noktada E. Ginzburg’dan uzunca birkaç alıntı yapmama izin verin. E. Ginzburg’un Kazan Üniversitesi’nde birlikte çalıştığı “kızıl saçlı profesör” diye bilinen profesör Elvov, Kirov’un ölümünden sonraki, tutuklama dalgasının bütün hızıyla sürdüğü günlerde telaşla E.Ginzburg’u görmeye, evine gelir:

“O gün Elvov’un gözlerindeki anlamı, daha sonraları sık sık gördüm. Acının, endişenin ve bir av hayvanının bitkinliğinin o tanımlanamayan karışımı vardı içlerinde ve derinlerde bir yerlerde  yarı deli bir umut ışığı. Sonraki yıllarda ben de böyle görünüyor olmalıydım, fakat o yıllarda aynada bir kez bile olsun yüzümü göremediğim için bir türlü emin olamıyorum.

‘Sorun nedir, Nikolay Naumovich?’

‘Başım belada… hepsi bu… Sana bir dakka için uğradım, hakkımda yanlış düşünme… Hepsi bir yığın yalan. Yemin ederim, Parti’ye karşı hiçbir zaman hiçbir şey yapmadım ben.’

Onu rahatlatmak için kullandığım basmakalıp sözlerden şimdi utanıyorum. Kesinlikle hiçbir şey o sözler kadar kötü olamazdı. Şu anın genel manzarası içinde olabilecek en kötü şey, gecikmiş olsa da bir kınama cezası almasıydı. Ve böylece…

Sözlerimi bitirince çok tuhaf bir şey söyledi.

‘Benimle işbirliği yapmaktan dolayı acı çekmen olasılığı yüzünden ne kadar üzgün olduğumu anlatamam. Böyle şeylerin olmasını dünyada istemezdim.’

Anlamamaktan gelen bir şaşkınlıkla baktım ona. Aklını mı kaçırmıştı? Onunla işbirliği yapmaktan dolayı acı çekmek! Ne işbirliğinden söz ediyordu? Ne saçma!

Ona, ne zamandan beri bir Sovyet üniversitesinde ve bir parti gazetesinde birlikte çalışmanın acı çekmeye yol açan işbirliği olduğunu sordum.

‘Ne olup bittiğini anlamıyorsun. Bu senin işini güçleştireceik, hoşça kal.’

Ertesi gün ders vermek için enstitüye gittiğimde, beni öğrencilik günlerimden beri tanıyan yaşlı kapıcı holde aceleyle bana doğru geldi:

‘Biliyor musunuz bizim profesör… Kızıl saçlı… Onu gece götürdüler… Tutuklandı.’”(s.15-16)

Şu satırlar da E. Ginzburg’un tutuklandıktan sonraki sorgusundan:

“Basit, hemen hemen rutin sorularına verdiğim yanıtları tutanağa ağır ağır geçiren bu sakin memur, terbiyeli bir insan olmalıydı: Şu şu yıllar arasında nerede çalışmıştım, şu ya da bu kişiyle nerede ve ne zaman karşılaşmıştım? İlk sayfa dolmuştu ve bu sayfayı imzalamam için bana uzattı. Ne demek oluyordu bu? Bana Elvov’u ne zaman tanıdığımı sormuştu, ben de ‘1932’den beri’ diye yanıtlamıştım. Fakat tutanakta soru ve yanıt şu şekilde yazılmıştı: ‘Troçkist Elvov’u ne zamandır tanıyorsunuz?’- ‘Troçkist Elvov’u 1932’den beri tanıyorum.’

‘Ben böyle bir şey söylemedim.’

Şaşkınlıkla baktı bana, neredeyse bakışları bütünüyle soru işareti biçimini almıştı.

‘Fakat o bir Troçkist!’

‘Olabilir ama ben bilmiyorum.’

‘Fakat biz biliyoruz. Saptandı. Sorgucular kesin delillere sahip.’” (s.57-58)

Savcı Zekeriya Öz’ün sanıklara sorularını ve Taraf gazetesinin Kütahyalı türü köşe yazarlarını okuyunca Vişinskileri, Yezhovları, Pravda’nın yayınlarını hatırladım.

7 Mart 2011

Gün Zileli

101 Comments

  1. Savci Gün Zileli daha mi objektif?

    Ellindze kesin delil olmadan , kendisini elestirenlere “polis” , “polis” diye saldiran, yaftayi asan ve bileti kesen Gün Zileli”nin Stalin’in savcisindan ne farki var? Bos konusmalar bunlar. Zileli, sen Dogu Perinçek’in mesela, gerçekten Veli Küçük ile hiçbir iliskisi olmadigina emin misin? Yok eger birazcik kuskun varsa nasil olup da böyle yazarsin be bu adamlari masum ilan edersin. Evet, yargilama sonuçlanana kadar herkes masum sayilmali ama yargilama bitmeden de ne kimseye ceza kesilmeli, ne de beraat karari verilmeli. Simdi kalkip “burjuva formalizmi” deme, çünkü sen bu düzeyden de kat kat geri oldugunu kanitladin. Elinde güç olsa sen de beni “polis” diye yargilardin, afaroz ederdin degil mi, uyanik.

  2. Can

    Altına imza atılacak enfes bir yazı.

  3. Gün Zileli

    Kullandığın saygısız dil dolayısıyla seni muhatap almazdım ama bazı şeyleri açıklamama fırsat vermişsin, o bakımdan teşekkür ederim:
    1. Aydınlık’ın ihbarcı yayınları ve bu konudaki sorumluluğum konusunu Havariler adlı kitabımda genişçe anlattım, bu yüzden burada tekrarlamaya gerek görmüyorum;
    2. Doğu Perinçek’in Veli Küçük’le ulusalcı bir ittifak içinde olduğu son derece açık ve zaten bunu kendisi de açıkça söylüyor. Ama ideolojik ortaklık başka şeydir, bir “terör örgütü” kurmak başka şeydir. Bu ideolojik ortaklığı ve ulusalcılığı herkesten çok eleştirmiş ve eleştiren biriyim, bu konuda kitabım bile var. Ama “terörist örgüt” saçmalığına katılmak başka bir şeydir. Bugün Ahmet Altanlar ve diğer Taraf taifesi yine paslanmış çakar almaz silahlarına davranıp “Ergenekon diye bir örgüt” var şarkısını aynı bıktırıcılıkla söylemeye devam ediyorlar. Ben de şunu diyorum: Ergenekon diye bir örgütün kurucusu AKP iktidarı ve savcısı Zekeriya Öz’tür. Nasıl “Troçkist-Buharinist terör örgütü”nün kurucusu Stalin ve GPU ise aynen öyle. Ne yani Veli Küçük ve D.Perinçek bir araya gelip “ergenekon adıyla bir örgüt kuralım” mı demişler. Bu adın nereden çıktığı bile belli değil. Belli ki esas kurucuları tarafından ortaya atılmış.
    3. Doğu Perinçek’in fikirlerine ne kadar karşı olursam olayım, onun silahlı eylemlere girişeceğine dünyada inanmam, kimse beni buna inandıramaz. D.Perinçek, tüm siyasi hayatı boyunca silahtan uzak durmuş birisidir. Örgütünün tek bir iç cinayeti yoktur. Bunları belirtmeyi de burada vicdani bir borç bilirim.

  4. Gün Zileli

    4. Ben seni ‘polis” olmakla suçlamadım. Zaten suçlasam da bunun bir önemi yok. Ne hapishanem var. ne savcım. Bu sadece bir nitelemedir. Polis olduğundan aşağı yukarı eminim. Ama polissin diye sana karşı bir tedbir bile almadık burada. Bak, yorumların da serbestçe giriyor. Bir tane yorumunu kaldırdık sadece, o da polis olduğun için değil, cinsiyet ayrımcısı berbat bir “fıkra” yazdığın için. ayrıca polis olmadığını anlarsam, böyle bir nitelendirmede bulunduğum için hiç tereddüt etmeden özür de dilerim senden. Ne de olsa polis olmak pek itibar kazandıracak bir şey değildir, bunu sen de biliyorsun.

  5. öncü gençlik

    Gladyonun 1 numarası Abdullah Gül

    2 numarası Tayyip Erdoğan

    3 numarası Fettullah Gülen’dir!

    Bir yalan dolan dönüyor Türkiye’de: Amerika Gladyodan vazgeçmişti! Asıl Gladyo şimdi çalıştırılıyor. NATO’cular gladyonun üstüne gidiyormuş. Güldürmeyin! Başımızda Obama, Fettullah Hoca, “2 sayfa 9 maddelik anlaşma yaptım” diyen Abdullah Gül ve “Diyarbakır’ı markez yapacağım” diyen Tayyip Erdoğan, F tipi polis kadroları. Bunlarla Gladyonun kökü
    kazınır mı! Bu adamlar Gladyo!

    “Yüksek Mahkemenize, sayın savcılara, avukatlara ve sanıklara sesleniyorum. Lütfen bana sorular sorun. Hiçbir karanlık nokta bırakmayalım! Savcılık makamı da sorsun, kanun dışı sorsunlar, hukuk dışı sorsunlar. Sorun ve bu işi burada bitireceğiz! Bu Ergenekon tertibini bütün boyutlarıyla,
    Türkiyemizi hedef alan bütün derinliğiyle kulağından tutup kamuoyunun önüne çıkaracağız. Tertibin suçlularını yargılayacağız burada.”

    İşçi Partisi Gn.Bşk. Doğu Perinçek, 22 Ocak 2008 tarihinde,
    Ergenekon yargılamasının 40. duruşmasında yukarıdaki sözlerle savunmasına başlar.

    Şimdi söyle bize polis efendi, sen bu 3 Gladyodan hangisinin
    adamısın?

  6. İ.T.Ü. - deniz feneri

    Bu polis, olsa olsa portakal tırından eroin çıkan ve Adana’da
    emniyetten dosyaları kaybolan DENGİR FIRAT’ın polisidir.
    Yüce divanda, polis ve şeflerinden de hesap soracağız.

  7. Zikrimce

    Ginzburg’un anılarını okurken de aynı isyan duygusuyla ağlamıştım. Politika denilen nedir? Kitle üzerinde istenen sonuçlara ulaşmak üzere atılan tohumlar, ‘öyle olduğuna inanmak üzere’ görülmesi sağlanan sanrılardır.

    Çok doğru ve haklı bir yazı. Ben de imzamı atıyorum.

  8. Böncü Gençlik'e

    Birseyler yazmisin patronunagzindan, “Diyarbakır’ı markez yapacağım” diyen Tayyip Erdoğan, F tipi polis kadroları.” vs.Vs. diye. Ne olurmus Diyarbakir merkez olursa, sani mi gerdi, nedir sikintin? Generallerin çok mu kizar? Ne yaparlar? Sen kiskirtmaya devam et böncü gençlik .

  9. "Ben seni polis olmakla suçlamadim"

    Dön bir daha ne yazdigini oku beyim. Yine de geri adim atmanda fayda var.

  10. Gün Zileli

    Ayrıca Diyarbakır zaten Kürtlerin başkentidir. kimsenin onu şu ya da bu yapması gerekmez.

  11. Gün Zileli

    Baktım. Polis olduğunu söyledim ve söylüyorum. Bu bir suçlama değil, tespittir. Olmadığını anlarsam özür dilerim. Şu ANDAKİ KANAATİM POLİS OLDUĞUN YÖNÜNDE.

  12. "Suçlamadim"..."Söyledim"..

    Benim de senin hakkindaki kanaatim ne dedigini ve ne yaptigini bilmeyen biri oldugun seklinde. Bu da bir suçlama degil tesbittir.

  13. Kimin "polis"olma ihtimali daha fazla? "Ergenekon" diye bir örgüt yok

    Imza , Agir Ceza Hakimi Gün Zileli.
    -Nereden biliyorsunuz?
    -Ben bilirim.” Ne yani Veli Küçük ve D.Perinçek bir araya gelip “ergenekon adıyla bir örgüt kuralım” mı demişler”
    – Ikisinin biraraya gelmesine gerek yok ki, iki küçük adam, esas liderler orgeneral veya büyük is adami düzeyinde
    -“Bu adın nereden çıktığı bile belli değil.”
    -Ziverbey koskunde “biz ergenekonuz” diyenler kimdi? Erol Mütercimler’e konuyu anklatan general örgütün 1960’da kuruldugunu söylüyordu.
    -Ben anlamam, bunu kurduysa Stalin, pardon AKP kurmustur.
    -Ne yani Italya’da Gladyo, Ispanya GAL, Beneluks’de Stay Behind vs olacak da Nato ülkesi Türkiye’de olmayacak, senin neyin avukatligini yapmaktasini birader, sen ergenekoncu polis misin nesin?

  14. sivil faşist hükümetin polisine

    Senin sahiplerin boynuna takmış tasmanı evladım. Sıkıyorsa o
    başkentte sahiplerinle elini kolunu sallayıp dolaşabiliyor musun
    ya da vazgeçtim Diyar-ı bekirden; meydanlarda,stadlarda
    dolaşabiliyor , halkın arasına katılabiliyor musunuz?

    Korkuyorsun, korkuyorsunuz. Sonunuz yakın, bunu anladınız,
    işte telaşınız bundan teravalli…>

  15. Gün Zileli

    Hakkındaki tespitinle bir ölçüde gerçeğe yaklaştın. Ne yapacağım belli olmaz. örneğin tuttuğum futbol takımı 1-0 öne geçtiğinde rakip takımı tutmaya başlarım aniden. Sonra diyelim ki rakip takım 2-1 öne geçti. O zaman yeniden benim takımı desteklerim. Anlayacağın tuhaf bir adamım.

    Elbette devletin gizli örgütlemeleri var. Bu örgütlenmeler özellikle Kürtlere ve Kürt olmayanlara da, solculara vb. karşı çok sayıda faili meçhul cinayet işledi, işkence yaptı, öldürdü, ve bugün de işbaşında. Üstelik de şu anda da AKP yönetimi altında faaliyetlerine devam ediyor. ama bu örgüt Ergenekon değil. Ergenekon örgütünün yaratıcısı da bu gizli devlet örgütü, tabii ki muhalefeti bastırmak amacıyla.
    Ziverbey’de alınan ifadeleri tanık göstermen komik. Orası bir işkencehaneydi, sen nasıl bilmezsin ama belki o yıllarda küçüktün.

  16. öncü gençlik

    Niye patronlarımızın ağzından yazalım…bizim, senin gibi patronlarımız yok ki…General dersen, dışarıda genaral mi kaldı? Ama sakın üzülme, sizin, bizi dinlediğiniz, fişlediğiniz gibi; bizim devrimci subaylarımız da sizin valilerinizi, emniyet müdürlerinizi, alayınızı diniliyor, fişiliyor.

    Senin kaybedeceklerin olacak, bizim kaybedecek bir şeyimiz yok, işte ondan gücümüz. Sen yatıştırmaya devam et satılmış polis.

  17. Ergenekon adi Ziverbey'de geçti

    Komik, momik diyorsun ama Ergenekon adinin geçtigi yerlerden biri Ziverbey’di, sen Türkçe anlamadigin için Ingilizce bir metni “paste” yaptim.

    Mütercimler said he heard of the original organization’s existence from retired general Memduh Ünlütürk, who was involved in the anti-communist Ziverbey interrogations following the 1971 coup.[27] Major general Ünlütürk told Mütercimler that Ergenekon was founded with the support of the CIA and the Pentagon.[28] Mütercimler was detained during the Ergenekon investigation for questioning before being released.[25]

  18. Nazan Aksoy

    Bütün dünya kadınlarına sağlık, mutluluk ve güzellik dolu günler diliyor, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Ayrıca AKP döneminde erkek egemen baskılarla öldürülmüş kadınlarımıza rahmet, geride kalanlara sabırlar diliyorum.

    Nazan Aksoy

  19. Ali Görgün

    Konuyu bilenlerle bilmeyenlerin anlatamayacakları kadar anlatılmış olmasını, anlamayanlar için kalemini oynatan G.Zileli yi yargılamaya çalışıyor.? Niçin?
    Basit olan kolay anlaşılıyor diye.
    Yani bir projenin detaylarını soran olmuyor.
    Deveye hazırlop. yada oltaya alabalık. takıntısı
    Bir proje vardır.Iktidar..! Her kim ki siyasal alanda projesiz oyalanirsa; havası güneşi bedava beslenmesi samandandır.
    Döneklerinde iş ortaya saçılnca,içinden çıkılmaz oluveriyor.
    Hayır,hayır Suni çelişkileri sınıf çelişkisi gibi sunmayı marifet biliyorlarmış.Başaramadılar.Zayiatı da çok oldu.
    Savunma içgüdüsü devreye girer,bir adım geri,sürekli yenilgi sürekli bir adım geriyi getirir.
    Anlamak isteyen, anladığı kadarı doğru,yanlış özümser.
    At izi it izine karıştı diyenler, bunların ancak dört te biri. Çeyrekler yani.Sıra kendine gelince çeyrekten tama geçecek.
    Geride kalanların üçte birinden biraz fazlası savunmaya omuz verenler.
    Hapishaneye girenler ve girecekler, siyasal merkezi yapının farkında olanları ile taraftarları arasındaki fikrin dışa vurması.
    Zebarı ile yatga girecekler gerisini hesab etmeli idiler.
    Buradan ders almak. Yakına omuz vermek.
    yani bazen Balgata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaktır.
    iktidar hevesi başka bahara kaldı,kelle kurtarılırsa,süreç değişebilir????
    Zor ama böyle. Matamatikle çözülebilir belki?anlatımı matematiğe vurmak ..zor iş vesselam.

    Gün Zileli nicin konuyu Bolsevik örgütlenmesinin icinden örnekliyor diye soruyorum, ama kendime de soruyorum.
    Daha hic kimse teslim olmadi….
    saygilar.

  20. Sivil fasist hükümet diyen askerciye

    Halktan 0,02 degil de, 0,03 oy al ondan sonra halk adini agzina al. Ayrica sen ve senin gibiler hem tehditler savurursunuz, hem de zoru görünce mizildanip holding medyalarinda gözyasi döker taaa AIHM’e kadar kosarsiniz. Tipki “ordu göreve” diye sloganlar attiktan sonra ordu “göreve” gelince Avrupa’ya (nedense sosyalist ülkelere degil de hep oraya kaçtilar) kaçip “fasist ordu” diye bagirirsiniz. Mesela simdi devrimci subaylar bizi dinliyormus,fisliyormus falan… beyefendi bizim zaten konumumuz belli , ama suna emin ol ki o “devrimci subaylar” ellerine en ufak güç ve olanak geçse önce sizlerin isini bitirir,hem de mehel olsun diye sizi konu mankeni yaparlar her darbede oldugu gibi, bunu da hâlâ anlamadiysaniz ben size ne diyeyim. Bakin ülkücüler bile bu isleri anladi da kendilerini kolay kolay kullandirtmiyorlar, siz ise teskere birakmis gibisiniz, Allah islah etsin.

  21. hayloooo

    20 inci yorumunda haklısın…

  22. Hurşit abi

    Haydaaaaa bunlar birbirlerini dinliyorlarmış yahu… al birini vur öbürüne…

  23. Gün Zileli

    Sayın Nazan Aksoy, şahsınızda ben de kadınlar gününüzü kutluyorum.

  24. hitler yüzde kaçla iktidar olduydu?

    kurttan post, polisten dost olmaz

  25. Kemal Hitler

    Kurttan post olur, sen önce Türkçe ögren sonra yaz.

  26. Hurşit abi

    Ne polisten, ne ordudan dost olur

  27. olu olur

    dost olur da emekçiye değil…
    biliyorsunuz sahiplerine sadık dost olurlar:))

  28. Kemal Hitler

    Ona bakarsan Kemalist rejimin tüm memurlari polis, subay, disisleri mensubu, yargi mensubu ve digerleri …hiçbirinden dost olamz. Burada da epeyi subay, polis ve memur çocugu var. Zaten Türk solunun yüzde 60’i subay çocugu.

  29. Dev-Pol'den emekli bir polis

    Ne yapalım beyler emekçilerin çocukları için başka şans var mı…ya polis olacağız, ya subay.Kirlenmeden emekli olabilirsek
    emekli olacağız…olamazsak sayfadaki gibi şahin kesileceğiz.
    Yapmayın,küçümsemeyin çocuklar.

    Muhittin Temiz

  30. Pol-Der degil miydi?

    Dev-Pol nereden çikti?

  31. Dev-Pol'den emekli bir polis

    Evet Pol-Der’di,yazmaya elim bile gitmedi ,hayatımız 1970’lrde
    sürgünlerle geçti.Karşımıza Polbir’le çıktılar.O günkü gençlerin
    birbirini kırmaması için geçti hayatımız roman gibi evladım.
    Bunları yazsam,size fayik türün paşaları anlatsam nelere
    şahit olduk,neler yaşadık.bunlar hep vicdan meselesi çocuklar.

  32. Can

    Sitedeki bazı yorumlar sırf mizah olsun diye yazılıyor sanırım. Gerek zeka düzeyi olarak gerek entelektüel düzey olarak felaket mertebesinde mesajlar okuyorum; tek amaç faşizan bir zihniyetle ucuz polemik sürdürmek, karşısındakine laf sokmak. Gün Zileli’nin solculuğunu beğenmeyenlerin aşırı sağcı olması kadar büyük ironi olabilir mi?

  33. Hurşit abi

    Pol-Der’li Muhittin bey… gerçekten beni duygulandırdınız. Siz bu çocukların kusuruna bakmayın kasıtları da o değildir herhalde. Kimsenin aklına tek tek polis veya subayları karalamak gelmez. Önemli olan kuruMLARDIR. yANİ POLİS KURUMU, ORDU KURUMU Kİ, BUİNLAR BİZZAT POLİSLERİN Ve subayların suyunu çıkarır bir kenara atarlar. Saygı ve sevgilerimle.

  34. Can'a

    E o halde biz bu AKP’yi hak ediyoruz.Mustahak bu millet…

  35. Müstehakiz

    Biz çöldeki arabin dinine inanan, geri kalmis , örümcek kafali halk ayagimizda takunyalarla abdest almakta gelirken, islak ellerimizde su damlata damlata, kalin, killi bacaklarimizi ve göbegimizi kasiyarak, bidon kafamizi saga sola sallayip bizi bizim adimiza kurtaracak yeni bir atatürk’ün, lenin’in, ya da kropotkin’in gelmesini bekleriz, AKP bize müstehak, zaten hayret içindeyiz bizim adam olmamiz mümkün degilken bu kadar özel kumastan dokunmus, üstün insanlar bizi kurtarmak için niçin ugrasir? Acaba bizim anlamadigimiz bir niyetleri mi var, du bakali nolacak? Yine böyle kalitesiz, ilkel bir yazi oldu bu , çok ayip olacak Can Beyefendi’ye.

  36. sertan

    Sarkozy fıkrası ne kadar bizimkine benziyor arkadaşlar :))

    Suite à son interview Sarkozy consulte une voyante : La voyante très concentrée ferme les yeux et lui dit : – Je vous vois passer dans une grande avenue, dans une voiture, le toit ouvert, le peuple brandissant. Sarkozy sourit et lui demande : – Alors la foule est heureuse ? – Oui comme jamais. – Et les personnes qui courent après la voiture ? – Oui, autour de la voiture comme des fous. La police a du mal à se frayer un chemin. – Les gens porteurs de drapeaux ? – Oui, drapeaux et bannières de France avec des mots d’espoir et d’un meilleur avenir. – Vraiment ? Et les gens crient, chantent ? – Oui les gens crient des phrases d’espoir : “Oh! Maintenant, tout ira mieux !!!” – Et moi, comment je réagis à tout cela ? – Je n’arrive pas à le voir. – Pourquoi ? – Le cercueil est fermé.

  37. iklil

    29 no’lu mesajdaki sözlere dikkat çekmek isterim : ”..Ne yapalım beyler emekçilerin çocukları için başka şans var mı…ya polis olacağız, ya subay …”

    27 Mayıs tartışmasında Ordu mensuplarının ESASEN HALK iÇiNDEN GELEN lerden oluştuğunu , askerliğin ‘babadan oğula’ geçmediğine dikkat çekmek istemiştim …Teyid eden bir yorum olmuş .
    Bunu hiç yoksayamadım ömrüm boyunca . Ne kadar ‘Toplum Mühendisliği’ yapılsa da , kişi (en azından birçoğu) geldiği yeri , doğduğu köyün kokusunu unutamaz /inkar da edemez . Hamurundaki benliği reddedemez …
    Sadece bir tespit

  38. biraz daha emptaiye ne dersiniz?

    ülkenin kaymağını yiyip de posasını halka aktaran hiçbir “işidüzgün” buralara gelip de çene çalmaz. Burada tartışanlar farklı görüşte görünüyor olsalar da, mevcut egemenler karşısında aynı değere sahipler.
    Egemenler tarafından kiralananlar ikiye ayrılır:
    1-geçim zorunluğundan dolayı yalnızca emeğini kiraya verenler,
    2-hem emeğini hem de çenesini kiraya verenler.
    Özellikle 2. guruba çok şey borçlu egemenler de, çene kirası karşılığında “afferin çok yaşa”ya kanıyorlar, hepsi bu.
    Ergenekullisi de aynı, “cemaatçiler” de…. yeşil sermatyenin de giri sermayenin de kara sermayenin de ortak yanı aynı değil mi!

    34’de Can’a hak veriyorum:
    mesajın doğru anlaşılmasını (hatta anlaşılmamasını) sağlayan alete CEMIR denir. Yani frekans karıştırıcı… burada bazı mesajcılar, cemır görevi üstlenmiş gibi geliyor bana!
    Bunların nedenleri var elbette, sonra söylerim:)

  39. hiç fena olmaz derim doğrusu

    Burada yazanların ritimi -genelde- Gün Bey’in düşüncesini betimler gibidir, daha çok diyalektikden nefretini. Hepsi doruğa tırmanırken uçuruma inanır. Hiç kuşku yok ki burada kısır döngünün çok- anlamlı bir deneyimi söz konusu. Senin dışında, bilen çok yanılır ve Revakta muhakkak Böyle Buyurdu Senin anlayamadığın şarkısının “An”ı düşünülür, “Görüş ve Muamma” Üzerine. Nihayet, Sen çıkıp estetiği üzerine bir çalışma bir yandan ışıma ve aydınlatmanın, öte yandan yeraltı ile derinliklerin karşılıklı ilişkisine bağlanabilirsin. Bence mahsuru yok. Senin dünya görüşün uranyen ve ştonyen ile birliktedir. Bu yüzden “Tan Kızıllığı”nın (yürek parçalayıcı) ilk cümlesine şaşırmak mı gerekir: ” Bu yazıda, toprağı delen, oyan, yıkıp çökerten işçilerden birini bulacaksın…bu sen olmadığına göre, bakiye herkes…Boş ver, sen, kendi an’ını yaşa…Onlar, kendi gizli ittifakının tadını çıkarsınlar..

  40. şimdi herkes birbirine hak vermeye başladı ya

    benim bildiğim: “hak verilmez, alınır.”

  41. liberal ikiyüzlülük

    bir ara gazetelerde haberi vardı. microsoft bir araştırma yaptırmış, msnin yeni sürümünün promosyonu için.

    buna göre dünyadaki her bilgisayar kullanıcısı, msn arkadaşlık listeleri üzerinden kurulan bağlantıyla 6 kişiden sonra birbirleriyle arkadaş olabiliyorlarmış. en uzak iki insan bile…
    a kişisinin arkadaşı b kişisi,

    b’nin c

    c’nin d,

    d’nin e,

    derken f artık HERHANGİBİRİ…

    Son yazısında Ahmet Şık için “onlar tutuklanabiliyorlarsa ben de tutuklanabilirim” diye yazmış Murat Belge.. İsmet Berkan da “Ahmet ergenekon üyesiyse ben de öyle olmalıyım” yazmış..

    Bu şahıslar polemik yürüttükleri ulusalcı soldan isimler, “ergenekon terör örgütü” diye birbirleri ardına tutuklanırken inanmakta hiç zorluk çekmiyorlardı savcılığın sızdırdığı fantastik hikayelere..

    28 Şubatta genelkurmayı dinleten polis şefini ergenekon üyesi diye aldılar da memleketin liberal entelektüeli arkasından “zaten işkenceciydi” diye yazdı..

    Bence Murat Belge de olabilir.. Radikalden ergenekon operasyonları başladıktan kısa süre sonra ayrılıp, Taraf’a intikal etti.. Neden acaba????

    Nedim Şener ve Ahmet Şık ergenekonun uyuyan ajanları olabilyorsa pekala bazı “liberal” ergenekon destekçisi entelektüeller de olabilir..

    Sizin ne ayrıcalığınız var beyler?

  42. Anonim

    polisin karşısında askeri savunmak kadar aymazlık olamaz devrimciler güçlerini halktan alırlar ve halkla beraber halk düşmanlarına karşı savaşırlar .bugün ülkemizde yaşananlar aslında daha çok önceleri olalıydı.tüm işkenceciler yargılanmalı kimse korunmadan akp nin yaptıklarının bazıları doğru bazıları yanlış beyler yanlışlarınıda biz devrimciler doğru hale getirelim tümüne karşı olmak ben ce geçmişe ihanettir.akp yapıyor diye bazı olaylara karşı çıkılmanın bir anlamı yok . doğu perinçek beyefendi eylül öncesi açığa çıkarttığı devrimcilerin hesabını verdimiki .tutuklanan paşalar doğuda yapılanların hesabını verdilermi.veli küçük işlediği cinayetlerin hesabını verdimi . bırakın sonuna kadar gidilsin ha bu arada suçsuz kişilerde yanacak nasıl olsa bir gün onların suçsuz oldukları ortaya çıkar .sen yanmasan ben yanmasam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. ve enson şunu diyeyi bu arada devrimciler burda taraf olmamalı. iki ucu boklu değnek misali. bırakalım derin devlet hasaplaşsın

  43. ertan

    Ben de imzamı atıyorum bu yazının altına.

    Bir de alakasız olacak ama Ali Tereli diye bir vatandaş vardı önceden güzel güzel yazardı…

  44. Ali Tereli (gazeteci-Yazar)

    sağol beni hatırladığın için ertan abi ellerinden öperim. buradayım abim sağolasın ama yani ben izliyorum bütün yazıları herşeyi inannınki yorumlarda dahil ama biraz kırğınım abi siz hatırladınız ama bunun dışında kimse demediki bir yazarınız vardı ne oldu burada hala köşesi var bu adam öldümü kaldımı. abicim saygılyarımı sunuylorum. şu anda antalyada inşaat işçiliği meşgulüm ekmek parası ne ylaparsın ama bu mücadeleyi bırakmış değilim. eğver gün abimden bir ktalep gelirse uzun bir ayrılıktan sonra yeniden köşeme dönebilirim. bütüan sevgili abilerime ve sayın türkiyea veatandaşların saygı cve hürmetlerimi sunuyorum. yakında görmük üzere.

  45. ertan

    Ben yorum ve köşe yazılarını bekliyorum Tereli kardeşim.

  46. her hangi birisi

    ali tereli arkadaşım, ben de sesiz takipcilerindendim. yazıların
    güzel olduğu kadar doğru tespitleri içeriyordu. Kırılmak yok,
    kırılmayı nereden çıkardın…önemli olan doğru tavır, doğru fikirden daha önemlidir çoğu kez. yazmanı bekliyoruz.

  47. Anonim

    İKALILAR’IN ERGENEKON POLİSLERİNE VERDİĞİ EĞİTİMİN BELGESİ

    Yarbay Mustafa Dönmez, Zir Vadisi’nde bulunan askeri mühimmatın sorumlusu olarak 2 yıldan beri tutuklu. Ergenekon üyesi olmakla suçlanıyor. Dönmez bugün savunma yapmaya başlayacak.
    Aşağıda Dönmez’in yargılandığı davayla ilgili olarak sizi şok edecek 3 video bulacaksınız.
    Ancak videolardan önce bugün davada savunmaya başlayacak yarbay ile ilgili önemli bilgiler verelim…

    SAKINCALI PİYADE
    Yarbay Mustafa Dönmez, TSK’nın içindeki “sakıncalı piyade”lerden. 68 kuşağından gelen bir babanın çocuğu olan Dönmez, 1980’de ODTÜ’de öğrenciydi. Üniversitede sol görüşe yakın olan Dönmez, bir eylemde yaralandı. Bundan sonra okulu bıraktı. Ailesinin desteği ile Kara Harp Okulu sınavlarına girdi. Sınavda 6. oldu. Harp Okulu’na girdi ve 1985 yılında mezun oldu.
    Mustafa Dönmez, muharip değildi. Karargahta görev yapıyordu. Tutuklandığında “ikmal subayı” olan Dönmez, bugüne kadar milyonlarca liralık satın alma gerçekleştirdi ve bilinen usulsüzlüğü olmadı. Aziz Nesin’den Attila İlhan’a kadar pek çok isimle tanışıklığı olan Dönmez’in kendisinin de pek çok dergi de yazısı çıktı. Dönmez’in son yazısının başlığı “Mustafa Kemal ve Tam Bağımsız Türkiye”. Dönmez’in yazdığı dergi, tutuklanmasının ardından kapatıldı.
    Peki Dönmez’in başına bunların gelmesini sağlayan başka bir özelliği var mı?
    TSK’DAKİ CEMAATE KARŞI
    Mustafa Dönmez, orduda cemaate karşı kişiliği ile biliniyor. Cemaate mensup pek çok subayı deşifre eden Dönmez, TSK içinde mevcut yapılanmanın ev toplantıları ile örgütlendiğini ortaya çıkardı. Cemaate alternatif olarak TSK’da kültür çalışmaları yapan Dönmez’in hayatı 2009 yılının Ocak ayında önce Sapanca’daki yazlık evinde, ardından da orada bulunan bir kroki aracılığıyla Zir Vadisi’nde askeri mühimmat bulunduğu iddiasıyla değişti. Dönmez bu nedenle tutuklandı.
    Şimdi size Dönmez’in adının gündeme gelmesine neden olan Zir Vadisi kazılarıyla ilgili üç görüntü izletelim…
    AMERİKALILAR KURS VERDİ
    İlki Zir Vadisi’nde bulunan bir mühimmat ile ilgili. Bombanın adı “datasheet” okunuşu “detaşit”. Zir Vadisi’nde bulunan malzemenin içinde çıkan bu bomba türünü Türk polisi tanımaz diyebilirsiniz. Gerçekten de polisin bu bombayı aldığı eğitimle tanıması mümkün değil. Ancak aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde bu bombayı tanıma konusunda polisin Zir Vadisi kazısından sadece 2 gün önce Amerikalı uzmanlardan eğitim aldığını bizzat polislerin ifadesi ile izleyeceksiniz.

    İnsan sormadan edemiyor. Polis iki gün önce ABD’lilerin aldığı eğitim sayesinde tanıdığı bombayı iki gün sonraki kazıda nasıl buluyor? Bu ne tesadüf. Mustafa Dönmez de kazının olduğu gün Zir Vadisi yakınlarındaki 5 ABD’li istihbaratçının ne işi olduğunu soruyor haklı olarak?
    Bu kadar değil…
    YOUTUBE’A BİZDEN ÖNCE KOYMA
    Aşağıda izleyeceğiniz görüntülerde ise polis, Amerikalı eğitmenlerine “Abi” diye hitap ediyor. Ve içlerinden biri cep telefonuyla mühimmatın görüntülerini çekiyor. Bir diğer polis çeken polisi uyarıyor: “Youtube’a bizden önce atmayın!”

  48. BaranaS

    Sn Zileli bu tür kaba devrim düşmanı yazılarınız ruhunuzdaki ezikliği kurtaramaz.
    Hele Ergenekon tertipcilerine olan desteğinizi hiç örtmez.
    F.Başkaya ve G.Zileli değilm miydi Savcı Özleri destekleyen ?
    Ergenekon Tertibinde neredeyse tanıklık yapacaktınız.

    Gün Zilelilerin desteklediği Ergenekon Tertibinde tetikciler bile itirafa başlayınca sıranın sizlere de geldiği görülüyor.

    Bakınız İtirafcıların itiraffları :

    Osman Yıldırım şöyle diyor :
    “Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayını ve Danıştay saldırısını ben gerçekleştirdim.
    Alparslan Arslan üstlendi. El bombaları ve glock tabancalar da bana ait.
    En ağır cezayı talep ediyorum. Gazi Mahallesi’ndeki kahvehaneyi de ben taradım.
    Necip Hablemitoğlu’nu ben öldürdüm.
    Ergenekon’un tüm sanıkları masumdur.
    Doğu Perinçek’in tespitleri doğrudur. Kendisinden özür diliyorum. Herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum”

  49. Gün Zileli

    Ah Baranas sen adam olmayacaksın (veya kadın olmayacaksın). Faşist ve karşıdevrimci mantığın, Stalinist reaksiyonerliğin olayları kavramaktan aciz kılıyor seni. Ve hayret ediyorum. Bu İP gerçekten böylesi keresteler yetiştirmiş olabilir mi diye. Hatta bazen kendini kamufle eden bir AKP’li olabileceğin bile geliyor aklıma. GPU sorgucuları ve Stalin savcıları kadar iftiracısın. Fikret Başkaya hiçbir devlet gücüne tanıklık etmeyecek onurlu bir devrimcidir. Kendim için bir şey söylemeyeyim daha iyi. Vicdanlı insanların neyin ne olduğunu değerlendireceğine inanıyorum.

  50. KaraKarga

    hocam cevap verme şuna hala ne ciddiye alıyosun anlamıyorum. Kötü niyetli bunlar abi, yorma kendini ciddiye alma şunları. Dertleri provokasyon saçmalamak. Bende eskisi gibi atlamıyorum her komedilerine. bırak üfürsünler, ortalık serinliyor

  51. KaraKarga

    bunların miladı dolmuş raflarda çürüyorlar ondan böyle hırslanmış kutikler gibi düşmüşler senin peşine

  52. Komedi gibi.

    Gün Zileli ulusalci Baranas’i elestiriken “Hatta bazen kendini kamufle eden bir AKP’li olabileceğin bile geliyor aklıma” diyor. öte yandan AKP’linin de polis oldugu tesbitini yapiyor. Bu kadar kuskucu ve suçlamaci olan Gün Zileli bir de kalkmis “GPU sorgucuları ve Stalin savcıları kadar iftiracısın” seklinde bir cümle telaffuz etmiyor mu, iste orada kopuyorum. Hayatta bu kadar komik bir site görmedim, çok egleniyorum.

  53. Medyada kadin ve sözde feministlerin suskunlugu

    “Somut örneği şudur, bizzat bana yaşayan tarafından anlatılan şey olduğu için: Büyük bir medya kuruluşunda, bir gazetede sayfa sekreteri bir kadın, “çok fazla gösterişli olmayan” diyeyim, sekiz sayfa yapıyor günde. Bir çocuğu var, çocuğunu bırakacak yeri yok. Maaşı düşük olduğu için kreşe de veremiyor ve çocuğuna da bakmak zorunda gazetede. Aynı işi yapan “daha gösterişli” bir gazeteci hanım var. Günde iki sayfa falan yapıyor. İki-üç kat fazla maaş alıyor, ona sürekli zam yapılıyor, buna yapılmıyor. Bu hanımcağız gidip de bir üstündeki başka bir hanım yöneticiye, kendi durumunu anlatıp niye yapılmıyor denildiğinde, “E sen de biraz kendini göster şekerim” cevabını alıyor…

    Rıdvan Memi: Kime gösterecek kendini ?

    Ahmet Tezcan: Bilmem artık.

    Rıdvan Memi: Genel yayın yönetmenine mi ?

    Ahmet Tezcan: Bilmem artık.

    9 Mart günü TRT’de yayinlanan Kozmik Oda programi, tabii sözde feministler bu gibi konulara hiç deginmezler, çünkü bu kartel medyasi onlarin ideali, kendilerini göstermek istedikleri yer.

  54. General ve amiral esleri bayragi devraldi

    Nilüfer Çetin, konuşmasının sonunda eşi Tümamiral Semih Çetin’in Hasdal Cezaevi’nde yazdığı ’Balyozname’ adlı şu şiiri okudu:

    BALYOZNAME

    Camiler bombalanacaktı diyerek,

    Taraf’ta başladı Balyoz safsatası.

    Şerefli Türk Subayını lekeleyerek,

    Gerçekmiş gibi yutturuldu çetenin palavrası.

    Ne olduğunu anlamadı başlangıçta hiç kimse,

    Yargıdır hukuk sürecidir diyerek beklediler nedense.

    Poyrazköy, Kafes açmıştı demek gözleri,

    Tarihe ibret oldu kimilerinin boş sözleri.

    Amiraller, Genaraller Hasdal’a götürüldü,

    Sanmayın ki buna herkes çok üzüldü.

    Yaşam devam etti hiç bir şey olmamış gibi,

    Beklediler canım ülkenin boylamasını dibi.

    Tutuklamalar sürüyor dalga dalga,

    Bir içeri bir dışarı sanki gemide bir vardiya.

    Sonunda gerçeği anlayacak bu millet,

    Çeteye dur demezse bitmeyecek bu zillet.

    Delil denen CD’ler verilmiyor savunmaya,

    Hemen servis ediliyor bir kısım medyaya.

    Yaşasaydı Emile Zola haykırırdı dünyaya,

    Bu sahte dava yakışmıyor yargıya.

    Gözlerden ırak kilometrelerce ötede,

    Sonunda başladı mahkeme Silivri’de.

    Gördü herkes adalet yok bu celsede,

    Haykırdı kadınlar ’İş Başa Düştü Görev Bizde.’

    Televizyonlara, gazetelere çıktılar,

    Halkı uyandırmak için ne gerekiyorsa yaptılar.

    Dediler ki ’Artık Vardiya Bizde’

    Savulun çeteler korkma sırası sizde.

    Kemal’in askerleriyiz yıldıramazlar bizleri,

    Boşuna uğraşmasınlar çöktüremezler dizleri.

    Başımız dik alnımız açık, masumuz diye haykıracağız,

    Kalleşlerden birgün mutlaka hesap soracağız.

  55. KaraKarga

    Feminist arkadaşlarında anarşist arkadaşlardan hiç farkı yok. Herkes birbiriyle küs. Diyorum insan yoldaşına küsermi? Ama yok herbirimiz iktidar peşindemiyiz, yoksa kompleksli olmaktan ölecekmiyiz bilmiyorum ama feminist arkadaşlar birbirini yemekten tek ses olupda bir manifesto yazamaz veya toplumu etkileyecek düzlemde bir aktif hareket başlatamazlar. Bir kaç iyiniyetli arkadaşı-oluşumu saymazsak bizim anarşist tayfada öyle..Benim inancım bu yönde.

  56. KaraKarga

    yav arkadaşım hak-hukuka uymayan biçimde içerde kalmalarına bizde ses çıkarıyoruz ama bu kemalin askeriyiz söylemi nedir?
    Şu ulusalcı ahgamlarla ne yapacağız nasıl edeceğiz?

  57. KaraKarga

    okumadığım yorumlar vardıda bakındım, ne kadar saçmasalak insanlar var şu hayatta. Gün abi tuhaf adamsın sahiden siteye denetim koymamaktaki inadını anlamıyorum! Onlar gibi olmamaksa sıkıntın, dert etme istesende onlara benzemessin.

  58. BaranaS

    Sn Zileli’nin durup durup arasıra “Stalin canavardı” diye yazması sanılmasın ki devrimci bir eleştiri ihtiyacındandır ?
    Zileli,güncel olarak da tarihsel olarak da gericiliğe dayanmanın gerekçelerini sıralıyor.
    Teslimiyetcilik ve sağcılık hep Stalin’e (eleştiri değil) küfür yazılarıyla başlar.
    Başkaya ve Zileli,AKP’nin en hızlı destekcilerindendir.
    Ergenekon Tertibine olan destek yazılarının ibretlik olarak bu sitede duruyor.
    O utanç yazılarını kaldıracağınız günler de gelecek.
    Stalincilik eleştirisi,Zileli’nin yaptığı gibi –aslında komünizm düşmanlığı temelinde– salt Stalin’e kaba saldırı değildir.
    Zileli’nin mantığı Stalin’den çok daha kabadır.
    “Komedi gibi” adıyla yazan bunu güzel açıklamış.

    Hele Başkaya,feodal despotizme övgüler düzecek kadar tarih ve toplumbilim cahilidir.

  59. KaraKarga

    Baranas aferincilikle ömür geçmez, sen hele göster bakalım o ergenekona destek yazısını çamuru ölüler bile atar mağrifet değil. Cevap ver bakalım neredeymiş o destek yazısı? bu bir. Fikret hocanın da feodal despotizm övgüsü diye bir şeyi asla kabul etmiyorum. Kendisinden, yasaklanan paradigmanın iflasından çok şey öğrendik. Üfürme, yaz. Bende sana karşı yazıları örnekleyeyim.

  60. KaraKarga

    ergenekon soruşturmasına destek yazısını diyorum cevap bekliyorum

  61. hayloooo

    zileli ve başkayaya olan bu kin aslında onların ne kadar doğru ve yerinde tespitler yaparak türkiye solunun arka planını çok iyi deşifre etmelerindendir. bu çevrelerin onlara saldırısı ise , onların yazdığının değerini artırır, azaltmaz…
    kapitalizmin türkiyedeki en ciddi ve kapitalizme aşkın olarak eleştireni olan başkayayı akp gibi neoliberalizmin temsilcisini savunuyor demek, olsa olsa iflah olmaz milliyetçi “sol”un işidir…
    onlardan solun ne olması gerektiğini öğreniyoruz.
    ama sizde lazımsınız sizin sayenizdede her zaman solun ne olmaması gerektiğini öğreniyoruz…
    hepiniz saolun var olun…

  62. KaraKarga

    ‘iflah olmaz milliyetçi sol’ çok doğru tanımlama. Ses gelmiyor yoksa iflahmı oluyorlar dersin? :))

  63. Birçok yorumdan daha düzeyli bir yorum

    Bodrum konserindeki sözleriyle ilginç bir ceza alan Demet Akalın ‘5 sayfalık’ cezasını yerine getirdi:

    Demet Akalın’a, Bodrum konserinde “Diyarbakır’dan mı geldiniz? Dağdan mı? Moron moron bakıyorsunuz” sözleri nedeniyle İstiklal Marşı’nı iki sayfa yazma ve beş sayfa da yorum yapma cezası verilmişti. Vatan’da yer alan habere göre; Akalın, cezasını yerine getirdi ve yazdığı yorumu, ünlülerin avukatı Ersan Taştekin aracılığıyla Bodrum 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne verdi. İşte beş sayfalık yorumdan bazı pasajlar:

    ‘Düşman karşısında bir ocak kalsa dahi hiçbir kuvvet vatanını ve bayrağını korumaktan alıkoyamaz bizleri’

    *Türk milletinin evlatları vatanlarını, yaşadığı toprakları kanından canından daha fazla seven insanlardır. Biz Türkler için vatan bayrak atalarımızdan almış olduğumuz kutsal emanetlerdir. Düşman karşısında bir ocak kalsa dahi hiçbir kuvvet vatanını ve bayrağını korumaktan alıkoyamaz bizleri.

    *Damarlarımızda dolaşan kan Hun imparatorluğundan Selçuklulara, Osmanlılara son olarak da cumhuriyetimizi kuran bütün dünya milletlerine ön ayak olmuş, Kurtuluş savaşımızla bize özgürlüğü kazandıran yüce Atatürk ve silah arkadaşlarından gelen kandır.

    *Bizim geçmişimizde ne soykırım nede başka uluslara, milletlere insanlık suçu işlememiş bir tarih vardır. Bulunduğumuz coğrafyada hiçbir zaman savaşlar eksik olmamış, kavimler arası çatışmalar bazen aylarca sürmüştür.

    * Atalarımız için söylenebilecek en kısa tarif hiçbir zaman hiçbir koşulda bayrağını yere düşürmeyen, vatanını işgal ettirmeyen bu uğurda gözünü kırpmadan canını verebilecek insanlardır denilir.

    *Ben ve mensup olduğum Türk milleti atalarımdan aldığım asil kan ve aynı düşünce ile vatanımızı hiçbir zaman sadece bir toprak parçası olarak göremeyiz.

    *Benim gitmediğim ülke yok diyebilirim. Ama herşeyinde vatanıma döndüğümde göklerde ilebelet dalgalanacak bayrağımı farkettiğimde hissettiğim tek şey bu ülkede doğmak ve bu ülkede büyümek bana yüce Allah’ın verdiği en büyük nimettir.

    *Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Anamur’a kadar kutsal vatanımızın her karış toprağı için binlerce şehit verilmiştir.

    *Bu vatan toprağımız yüzyıllardan beri tüm dünyanın gözü üstünde olan son derece kritik ve jeopolitik bir durumdadır.

    *Benim maddi ve manevi tüm varlığım bu ülkede bulunduğum ve yaşadığım için yapılanabilmiştir.

  64. hayloooo

    bak karakarga cevap geldi, onaylandı…

  65. KaraKarga

    öff ne yaptın babam sen sabaha kadar ancak okurum, haklısın hayloooo bunlar iflah olmaz… dur bir okuyayım hele.

  66. KaraKarga

    valla başını görmem yeterli geldi, ne şimdi bu cevapmı?
    saçmalığın bu kadarı…

  67. KaraKarga

    yav afedersin ama ana-avrat-ata-dede küfürlerinin hava uçuştuğu bir ortamda ‘çok düzeysizsiniz’ diyip kıçını açarak protesto etmeye benzedi şimdi senin bu yorumun baranas : )))))))) ki küfürleri havada uçuşturanda gene bizzat o kişinin kendisiyse dahada komik.

  68. hayloooo

    birde anlamadığım eleştireceksenizde adamları gerçekten okuyun ve gerçekten söyledikleri üzerinden o iflah olmaz milliyetçi sol yorumlarınızı yapın değil mi?

  69. hayloooo

    adam demet akalın yorumları okuyor, buradaki yorum ve yazıları okumaya nasıl zamanı oluyor, anlamadım…
    onu oku bizi eleştir…

  70. KaraKarga

    burayı okuduğu yok ki, buraya gıcığı var nefreti ve öfkesi var. Demet akalıncılığını bozuyoruz arkadaşın buraya yetişemediği için öfke nöbeti geçiriyor. Yürü git babam ne okuyorsan oku senin yolun ayrı.

  71. Bardamu

    BaranaS hani nerede hakikaten o sözünü ettiğin yazılar. Şu yazıları bir göster de bakalım.

    BaranS, Aydınlık’a, Kızıl Elma koalisyonundan sonra katılanlardan her halde. İnsan, düzeyin (ahlaktan bahsetmiyorum, o harekette ahlak çok uzuuuunnn zaman önce kalmamıştı da zeka düzeyinden bahsediyorum) bu kadar düşmüş olduğuna inanmak istemiyor. Böyle işkembe-i kübradan sallamadan önce, “bu yazıları göster” derler diye bir düşünseydin. :))

  72. kadir_izmir

    gün zileli eski sol gelenekten geldigini dikkatle takip ettigim bir insandır fakat üzüldügüm nokta bizler anarşistler solcu degiliz eger solu sitelerimize koyar prim verdirrsek rusyada devrimci anarşitlerilerin solcular taraından nasıl katlediklerini görürüz.Bizler bu dünyanın bilim ve mülkiyetinin insanlara cok acılar verdıgını soayalizminde bunun taseronlugunu yaptıgını gören insanlarız.Bizler hayatımzıı mülkiyetsiz ortklasa kuracagımız bir dünyanın pesindeyiz içimdeki binlerce devrim fikri hayatımıızı daha nasıl güzel kuracagımzıın fikirlerini içimizden hiç eksik olamaycak.sagcıdan yar solcudan yoldaş olmaz.

  73. Anonim

    bütün solcuları , elbette marksistleri ve kavramlarını ehh liderlerini unutarak başkaldırmak,yaratmak o kadar zor ki.Ama yapılması gereken tek şey.

  74. bir işçi..

    bir sosyalistin görevi askeri darbelere de derin tarikat örgütlerine de karşı mücadele vermek, demokratik ve özgür bir türkiye talebini öne çıkarmaktır.

    şeyh bedrettinlerden mustafa suphilere ,15lerden denizlere erdallara devrolan bu devrimci mücadele geleneğini kavramak ve içinde yer almak öncü gençliği de dsip gibi yardakçıları da gün zileli beyi de aşar..

    buralarda üfürülen onca sözün emekçilere, işçilere gitmedikçe hiçbir anlamı yoktur..asıl olan sınıftır..sınıfın kalbinde olma çabasıdır.

    son olarak staline asmış kesmiş gün bey..
    stalin e küfür etmek sizi daha uzun boylu yapmayacak..bu burjuva demegosileriyle saldırmak size hiç yakışmıyor. şunu iyice belleyin stalin herzaman dünya halklarının devrimci önderlerinden biri olarak kalmaya devam edecek..sizlerin gücü bu inancımızı bu saygımızı söküp atmaya yetmez..gerçek devrimcidir..

  75. Zikrimce

    Stalin’e küfrü onu hiç irdelemeyen, yaptığı kıyamları cinayetleri görmezden gelip sadece ‘devrimci’ ilan eden sizin gibi inanmış arkadaşlar yüzünden yapıyoruz belki de…. Onun yaptıkları bu kadar ortadayken hala onu böylesi sahiplenmeniz (sizin üslubunuzdaki iyiniyetli inanmışlık örneğin) çıldırtıcı derecede asabi yapıyor beni. Gün hoca Stalin’i boş yere boks çuvalı yapmıyor hala yazık ki cinayetlerini görmezden geliyorsunuz…. Az bile söylüyor.

  76. Zikrimce

    Bu arada ‘bir işçi’ ayağı da iyi ayak. Hepimiz işçiyiz ne olmuş yani, bu seni daha mı haklı yapacak? Sen işçiysen ben de işçiyim ne olmuş yani?

  77. bir isçi, iki isci,üç isçi, dört isçi, on dört isçi

    “Seyh Bedrettin’ tarikatçi degil miydi? O kadarcik çeliski de olacak. Bir tek Hasan’dan, Hüseyin’den bahsetmedigin kalmis.

  78. Sosyalist kardesim

    Türkiye’nin hakiki tekelci komprador kapitalisti Mustafa Koç’u tanirsin. Bak Wikileaks belgelerine Amerikalilarla neler konusmus, ne kumpaslar kurmuslar birlikte. çok çok ilginç diyaloglar var.
    Türkiye ekonomisinin can damarlarini elinde tutan ve halen ekonominin en büyük bölümüne tekelci olarak yön veren (bakmayin muhafazakar kapitalistlere, onlarin sayisi çok ama parasi az, yani sap çok, dene az) TÜSIAD’i tanirsin, ne gibi gizli planlar içinde olduklari, nasil her darbeye destek, her demokratiklesme adimina köstek olduklari ortaya çikiyor.
    Bos, bos konusanlara aldanma, tarikatmis, seriatmis, TC’de ekonomik iktidar Tûsiad’in, askeri iktidar (siddet tekeli) TSK’nin elindedir, halk çogunlugu siyaset yoluyla, cesur savci ve hakimler yoluyla bu tekelci kapitalist düzeni sarsmaya çalisiyor , kendine sosyalist diyen bazilari da bu basit gerçekleri örtbas ediyor, hele hele kendine marksist diyen, marksist metod uyguladigini söyleyenlerin Koç’u, Tüsiad’i, generalleri, derin devleti bir yana birakip “badem biyik”la, “türban”la ugrasiyor. Sünnilerin hepsini yezit zanneden bazi aleviler de kendileri yezitlesip bunlarin pesine takiliyor, yezitlesmek nedir, bunun tanimi var.

  79. oportünistsavar

    HÂLÂ MI ANTİSOVYETİZMDESİNİZ GÜN ZİLELİ SİZ HİÇ BÜYÜMEYECEK MİSİNİZ?

    Bravo dememizi beklediğinizi düşünerek Gün Zileli, size ilk bravoyu ben diyorum; evet bravo size, ne güzel de bağlantı kurdunuz, Sovyet sosyalizminin ve Stalin’in yokluğunda dahi, anti Stalinizm, anti-Sovyetizm yapmanız ve dahası, Troçkizmin artık tarihe karıştığı ama Troçkistlikte direnmenin ise, sadece hatırladıklarınızda ve hatırlattıklarınızda yaşadığı bir zamanda, hatırladıklarınızla ve hatırlattıklarınızla Troçki’den çok, Troçkizm’e ve hâlâ anti-sovyetizm ve anti -Stalinizm üzerinden anti sosyalizme güzelleme yapabildiğiniz için bravo size. Belki siz farkında değilsiniz Gün bey ama böyle yaparak, Troçki’yi hortlatamayacağınız için, Troçkizm’i yaşatma çabası içinde olduğunuzu akıl taşıyan ve aydınlığa gözlerini bilerek kapamayan yani yaşayan herkes görmektedir. Ve emin olun ki, sizin kafanızın da, Hitler ile Stalin’i bir tutan, körlüğü bir marifet ve aydınlıksızlığına kılıf sayarak,”şecaat arz ederken, sirkatini söyleyen mert kıpti” misli, sahtekârlığını örtmek için, ahmaklığa yatan sahte aydınların kafası gibi çalışmaya hüküm giymiş olduğunu artık sıradan insanın bile fark edeceği sınırdayız. O nedenle bence cümlelerinizi boşa harcamayın, tarih sayfaları artık aydınlığa doğru dolmak üzere açılmakta ve açılırken de, karanlıkla aydınlığı aynı kefeye koyanların onca zamandır tek bir adım bile atamadıklarını, lanetlediklerinin yerine tek bir aydınlıkla yüklü modeli koyamadıklarını gösteren sayfalarını tarihin kara lekeleri başlığı ile aydınlıkla topyekûn hesaplaşma günlerine kadar arşivine kaldırmaktadır. Kaldırırken de, sizin göstermeye çalıştıklarınızın, cenneti zindan suretinde göstermekten ibaret olduğunun ipucunu vermektedirler. Gün bey, size daha önce de, sizin içinden ve çeperinden çıkamayacağınız bir düşünce sistemine hüküm giymiş olduğunuzu gösteren ve kimisini bizzat sizin adınızla açılmış olan sitenize gönderdiğim eleştirilerime, dediklerimin yanlışlığını gösterecek, dediklerimdeki doğruları çürütecek şekilde cevap vermekten kaçındığınız ve üzerime zavallı müritlerinizin hışmını saldığınız için, ayrıca bu alanda da yazdıklarınıza gönderdiğim eleştirileri duymazdan geldiğiniz için, şimdi de bir cevap vereceğinizi sanmıyorum. Ama ben sizin dediklerinizi arşive kaldırmak için açılan tarih sayfalarına yine de notumu düşeceğim. Hangisini isterlerse onları arşive kaldırmak tarih sayfalarının inisiyatifindedir. Tanıklıklar ise notlar düşer düşmez ve her yerde biçilmektedir.
    Biliyorum, sizi takip edenler,”inanıyorum öyleyse doğru söylüyordur” yaklaşımına hapsoldukları için, işiniz uzun zamandır kolay. Yani ne deseniz bal damlatıyorsunuz bu yaklaşımda olan takipçilerinizin düşünce dinamiklerine. Böyle besliyorsunuz yani Troçkizm’i, anti Stalinizm’i ve bunun üzerinden yaydığınız anti Leninizm yanında anti sosyalizmi. Size kalsa, tıpkı Bernstein gibi bir delikanlılıkla asıl derdinizin Stalin olmadığını, sosyalizme düşmanlık olduğunu, en azından Lenin’in adına yazılan Sovyet sosyalizmine düşmanlık olduğunu itiraf ederek, açıktan Avrupa komünizmini işaret ederdiniz ama bunu yapamayacak denli hüküm giymiş durumdasınız.
    En kapsamlı Stalin eleştirisini ortaya koyan Isaac Deutscher bile Stalin’i eleştirirken, hakkını vermişken, siz, en kaba saldırı ile kin kusuyorsunuz ki, zamanlıdır. Yükseleni düşürmenin en örtülü yolu anti-Stalinizm veya Troçkizm oluyor. Ayrıca belirtmeliyim ki, anti-Stalinizm’e mahkûm edilmiş olanların ortak noktası, Stalin üzerinden Lenin’i olumsuzlarken, Troçki’yi yükseltmekten ibaret olmuştur. O nedenle anti-Stalinizm olan her yerde anti Sovyetizm yan yana olmakla, Troçki’ye en azından gönderme yapmak usuldür. Burada çok cesur olanların, oklarının ucunda Lenin’in ve Leninizm’in olduğunu saklamadıklarını da hatırlatmalıyım. Troçkizm, Troçki’den sonra bile kapitalist dünyanın Anti-Sovyet yazılarıyla beslenmiştir ve beslenmeye devam ettiğini sayenizde bir kez daha hatırlamış oluyoruz. Rusya’da devrimi başlatmanın kolay olduğunu ama sürdürmenin önünde devasa engeller olduğunu Lenin dile getirmemiş olsaydı bile, bu gerçeklik, akıl taşıyan herkesin görebileceği uzaklıkta idi. yani bunun için bir dahi olmak gerekmiyordu. Dolayısıyla bunu Troçki’nin de gördüğü açıktır. Ancak bu gerçeklik, Troçki’nin yaptığı gibi, Ekim devrimini ve bu devrimin özneleri olan işçi sınıfını küçümsemeyi haklı kılmıyor. Düşmanlık ise, kesinkes kabul edilemez. Troçkistler,Stalin’i eleştirirken,hiçbir zaman kapitalizme yöneltmedikleri kadar kin kusarak Stalin’in eylemlerini abartmışlardır.hiçbir bilimsel yanı olmadığı bir yana,Sovyetler birliğinin gerçeklerine de uymamaktadır ama daha çok yalan üzerine kurulu bir abartı söz konusudur ki,bu gün çok daha net olarak bu abartılar dünya sosyalist kamuoyunun gözlerinin önüne serilmektedir.
    Stalin ne yapmalıydı ve yapmadı ki ya da ne yaptı ki, Sovyet sosyalizmi onun yapmadıkları ya da eksik yaptıkları ya da, tek ülkede sosyalizmin pratiğinin mahkûm ettiği politikaların, sosyalizmin genel teorik yaklaşımı olarak yapışıp kalan pratiği nedeniyle yıkıldığı halde, hâlâ dünyanın en kötü bahtlı günah keçisi yapılmasında diretilmektedir. Ve en çok sosyalizmin doğasına aykırı olarak ama pratiğin zorlamasına teslim olduğu için uyguladığı eşit işe eşit ücret politikası üzerinde tek kelime edilmezken, bu politikayı Brejnev değiştirdiği ve hemen sosyalist ilke düzeyine çektiği halde, anti Stalinistler, anti Stalinistliklerinin gerçekte anti Sovyetizm olduğunu kanıtlarcasına, Brejnev’e de Stalin’le aynı düzeyde olmasa bile, kinlerini kusmaktan kendilerini alamamışlardır. Ve hepimiz gördük, Sovyet sosyalizmi yıkılırken, “ben demiştim” diye üzülen olmamıştır. Aksine öteden beri, ekim devrimi gerçekleştiğinden beri, Batının sabah akşam,”fazla yaşamaz” dediği ama 70 yıl yaşayan Sovyet düzeni yıkılırken “biz demiştik” naralarıyla zil takıp oynamışlardır. Sosyalizmin yıkılması nedeniyle zil takıp oynayanları da, artık emperyalizmin himayesine alması kaçınılmaz olmuş ve Troçkistler, Troçki’nin bile kemiklerini sızlatırcasına artık emperyalist düzeneklerin antikomünist silahları olarak tarihte yerlerini almışlardır.
    Evet, Sovyet sosyalizmi yıkıldı, ama yıkanlar ne Stalin’dir, ne de Brejnev’dir, ne de bir değişimci bürokratik sınıf yıkmıştır. Yıkanlar, Sovyet sosyalizmini içerden kemiren, bir türlü sosyalizme inanmamış ve kapitalizmden ümidini kesmemiş çift inançlı kapitalizm özlemcileridir. Baş aktör bunlardır ve her yerde olduklarını Sovyet sosyalizmi yıkıldıktan sonra daha net görmekteyiz.
    Gorbaçov, kendini sonuna kadar gizleyebilenlerdendir ve Gorbaçov’dan az vardır. Ama Saharov türü aydınlar çoktur ve model olmuştur. O kadar öyle ki, ABD başkanı olan kovboy Reagan ile Sovyet Bilimler akademisinde görüştürmek üzere sürgünden azleden Garbaçov bunu “insan hakları”asına ilan etmiştir. Çok bekledikleri özgürlük, Sharov üzerinden Reagan yani ABD eliyle gelmiştir ki, bekledikleri özgürlüğün kapitalizm özlemleri olduğu artık pek açık görülmektedir.
    Ve Gün Bey, sizin gözlerinizi kapayarak vazifenizi yaptığınız o kadar açıktır ki, Sovyetler birliğinin çözülmesi ve sosyalizmin yıkılması Troçkistlerin ve anti-Sovyet suç ortaklarının savlarını, dolayısıyla var olma nedenlerini tümüyle çökerttiği halde, hâlâ aynı tarihi aktörlükte diretmeniz akıl taşıyan hiç kimsenin aklını bozamamaktadır.
    Ayrıca akıl bozucu o kadar çok dinamik vardır ki, size emperyalist kampın hali hazırda ihtiyaç duyacağını da sanmıyorum. Ve bunu siz de bildiğiniz halde, bu aktörlükte diretiyorsanız, sizinkisi ezelden beri sosyalizme düşmanlıktan olmalıdır. Yani bir türlü sosyalist olamamış durumda olduğunuzun ifadesidir.
    Lenin, neredeyse 100 yıl önce, burjuvazinin devrilmesinden hemen sonra,”işçi sınıfının iktidarı ele almasından yıllar sonra da, sınıflar her yerde var olacaktır” derken,”burjuvazinin dokuz canlı olduğunu” da vurgulamakta idi. ama daha çok, bu vurguda küçük burjuvaziye, küçük meta üreticilerine çektiği dikkat vardı. Bunu,”sınıfların ortadan kaldırılması, sadece göreceli bir kolaylıkla başarılan, toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin ortadan kaldırılması demek değildir. Sınıfların ortadan kaldırılması, aynı zamanda küçük meta üreticilerinin ortadan kaldırılmasıdır ve bunlar sökülüp atılamaz veya ezilemez, bunlarla birlikte yaşamasını öğrenmek zorundayız” sözleriyle pekiştirmiştir. Yani Lenin’in, Ekim devrimi sonrasında işaret ettiği en önemli ve sosyalizm kuruculuğu boyunca mücadele gerektiren sorunun, kapitalist yenileme ve bunun kaynakları olan küçük meta üretimi olduğunu biliyoruz. Ve proletarya diktatoryası da bunun için vardır. Ama ne kadar anti-Sovyetizm yanlısı varsa, ister anti-Stalin üzerinden, ister anti-Lenin üzerinden, isterse Sovyetler birliği yönetimini bir bürokratik revizyonizme indirgeme üzerinden olsun, isterse apaçık proletarya diktatörlüğüne kaba yaklaşımlar üzerinden olsun, hepsi proletarya diktatörlüğünden kaçışı ve küçük meta üretimine özgürlüğü ortak nokta bellemişlerdir. Oysa apaçık ortadadır ki, Sovyet sosyalizminin çözülmesi ve yakılması, tamı tamına proletarya diktatörlüğünün gereklerinin tam olarak yerine getirilmemesindendir. Başka ifadeyle, uzun bir zamanı dolduracak olan küçük meta üretimi ile birlikte yaşamasını becerirken, aynı zamanda onunla, onu tam olarak ortadan kaldıracak biçimde mücadele edilmemesindendir. O nedenle de, Troçkistler ve bilumum anti -Sovyetizm taraftarları, Sovyet sosyalizminin yıkılmasına zil takıp oynarken, bu kaçışlarını örtülemek için, kapitalist yenileme gerçekliğini telaffuz bile etmemişlerdir.
    Şimdi Gün Bey, sizin yaptığınız, bu tarihsel ve apaçık ortada duran gerçekliği örtülemeye devam ederken, hem sosyalist hareketin önüne engeller koymaya model kapılar açmaktır ve hem de, Stalin-Troçki ve Sovyet sosyalizmi üçlemesindeki yaklaşımınızla bu coğrafyada oynanan oyunların üzerine bambaşka bir örtü germektir.
    Ne diyelim, size kolay gelmesin diyelim ve işinizi zorlaştırmanın, en azından tarihin doğru sayfalarına not düşmenin de bizim boynumuzun borcu olduğunu hatırlatalım. Çünkü işinizin akıl bozuculuk olduğu ve sosyalizm düşmanlığı olduğu, en azından tarafımızdan görülmektedir ve göstermeye çalışmakla işinizi zorlaştırdığımızın bilincindeyiz. Ve size önerim, ( her ne kadar gözlerinizi kapalı tutmaya hüküm giydiğinizi düşünsem de, mutlaklığı bozmak adına) engin bilgilerinizle donattığınız düşünce sistematiğinize içerdiğiniz bir kin varsa, o kinin adresinin, Stalin üzerinden Sovyet sosyalizmi ve Lenin olmadığını, adresin tamı tamına ve hâlâ kapitalizm ve kapitalizmi benimsetmeye çalışanlar olduğunu görmeye çalışmanızdır.
    Lenin’in deyişiyle, kapitalizme duyulan kinin, tüm akıl çözümlemelerinin ve devrimci sosyalist hareketin mücadelesinin anahtarı olduğunu hatırlayın. Stalin, ne abartılı biçimde eleştirilmeyi gerektirecek, ne de abartılı ölçüde övülmeyi gerektirecek ve fetişleştirilecek bir tarihi aktörlük göstermiştir. Sadece ve sadece, Lenin’in işaret ettiği güçlüklerin, yapılabilecek en üst başarıyla üstesinden gelmeye tarihin pratiğinin mahkûm ettiği bir aktördür. Ve Troçki bizzat itiraf etmiştir ki, Engels’in deyimiyle, bu ekşi elmayı ısırmayı, yani Sovyet sosyalizmini yönetmeyi hiç bir zaman istememiştir. Hatta kabul etseydim, çok çabuk silinirdim demiştim. Yani sürekli olarak,”sürekli devrim” sayıklayan Troçki, ekim devriminin sonrasındaki sosyalizm kuruculuğunun da bir sürekli devrim olduğunu görmek istememiştir. Ama aynı zamanda, hem ekim devriminin başarılı olacağına ve hem de işçi sınıfına inanmaz, güvenmez, hatta küçümserken, aynı zamanda sürekli devrim sayıklarken, devrimin sürekliliğine başka coğrafyalarda katkı sağlamak üzere, Che Guevara’nın yapacağını yapmayı da aklına getirmemiştir. Bunu da devrim sırasında ve iç savaşta gösterdiği başarıları görmezden gelmeden hatırlatmış oluyorum. Yani ne Troçki peygamberdir, ne de Stalin ama Troçki’nin hep kaçtığı ve hiç inanmadığı, devasa engellerle karşı karşıya olan Sovyet devriminin ilerletilmesi görevini en üst seviyede başarı göstererek yürüten Stalin olmuştur. Ve Stalin, hiç bir zaman Troçki’yi de, Troçkistleri de günah keçisi yapmamış, Sovyet düzenini yerleştirmek için başvurduğu, proletaryanın, küçük meta üretiminin ideolojik-politik olarak örgütlenmesinin önüne geçmek yanında, sınıf olarak ortadan kaldırılmasına yönelik, tarihsel olarak da, nesnel olarak da mecbur olduğu egemenlik aracını çalıştırması demek olan önlemleri alırken, Troçkistleri kullanmamıştır ama bu önlemleri gerektiren sosyalizm karşıtı dinamiklerin içinde Troçkistlerin veya Troçkistleri kullananların olmadığını söylemek mümkün değildir. O nedenle bu gün olanları, Stalin’in Troçkistler üzerinden oyun tertipleyerek “diktatörlüğünü” pekiştirdiği savlarınızla tanımlamaya çalışmanız baştan çökmeye mahkûmdur. Ama bir gerçeği görmemiz için biçilmiş kaftandır, sizin asıl amacınızı hangi kabalıkları incelterek örtülemeye çalıştığınızı görmemizi kolaylaştırıyorsunuz demek istiyorum. Ama artık gerçekleri örtmek için örtüler yetersizdir ve bunu siz de biliyorsunuz ve son çırpınışlarınızla örtü imalatçılarının dünyasında olduğunuzun mesajlarını veriyorsunuz. Ve emin olun ki, sizi ancak biz duyabiliyor, ne yapmaya çalıştığınızı ancak biz görüyoruz. İnce hünerlerinizi sergileyen o kadar aktör var ki, belki size sıra gelmeden, örtüler tümden ortadan kalkacaktır. O nedenle ya kestirmeden, dobra dobra hangi sınıfsal konuma doğru adım biriktirdiğinizi, yukarda vurguladığım gibi ve Bernstein gibi itiraf edin, ya da artık beyinlerimizi bu hiçbir maddi temeli ve de ilgisi olmayan ince yalanlarla sinkaf etmeden, bırakın sevenleriniz sizi eski de olsanız, yiğit bir anarşist olarak anmaya devam etsin, onların da örtülerin altındakilerini, örtülemek istediklerinizi, size olan sevgi ve inançlarına rağmen, görmek üzere soru biriktirmelerinin kaçınılmaz olduğunu şimdiden görün ve onları hayal kırıklığına uğratmayın.
    Bitirirken, Beria’nın Kruçev tarafından temizlenmesine gönderme yaparak, Beria’nın da Stalin diktatörlüğünün bir aktörü olduğuna vurgu yapmış ve Stalin’in hanesine yazdığınız suç örgütünü Beria’ya kadar eklemlemiş oldunuz ama ondan önce Jdanov var ve Jdanov’un ki, Stalin’in varisi sayılmaktadır, ani ölümünü atlamışsınız, bunu da size ben hatırlatmak isterim. Hatırlayamazsanız, Jdanov’un kim olduğunu da ben açıklarım buradan.
    Ayrıca, savcı Öz’ü, Vişinski’ye mi, Yagoda’ya mı yoksa Yezhov’a mı benzettiğinizi ve Stalin’in “diktatörlüğü” ve derin mekanizması ile açıkladığınız, Troçkist-Buharinist Ergenekon dinamiği ile örtüştürdüğünüz dinamikte sizin yerinizin neresi olduğunu ve Stalin’in “diktatörlüğü” yerine, hangi diktatörlüğü koyduğunuzu da anlamak isterdik. Ve sakın “sadece tespit yaptığınızı ve tarihsel gerçekleri hatırlattığınızı” söylemeyin, kimseyi inandıramazsınız.

    Fikret Uzun

    8 Mart 2011

  80. hayloooo

    Fikret uzunun bu uzun yazısını okuyan arkadaşları diyecekki Gün zileliyi nasıl paylamış gördünüz mü?
    tabi kendide..

    bir defa yazının başlığı çelişkili…
    büyümediniz mi diyorsun ya…
    insan stalini ancak gençken kanı kaynıyorken falan yanılıp savunabilir. olgunlaşıp okudukça falan ne mal olduğunu anlar ve uzaklaşır. yazının başlığındakini söylerken sovyetik demedim. çünkü o fikretin manüplasyanu. stalini eleştirmek anti sovyetçi yapmaz tam tersi sovyetçi yapar. çünkü zaten sovyetlerin düşmanı stalindir. sovyetleri sovyet olmaktan çıkaran kendi diktatörlüğünün emrine koşan.
    bir de yeni duydum(bu nasıl yükselen trendse)stalinizm yükseliyormuş, o nedenle Zileli hemen mücadeleye başlamış.
    ve zileliyi zaten kimse duymuyormuş gene duyarsa fikret uzun ve yedi stalinistler duyuyormuş. madem öyle niye adamın yazdıklarından bu kadar rahatsızsınız.
    sayın fikret uzun kısa kısa yazda fikirlerinden faydalanalım. çünkü sen zileli gibi değilsin seni herkes duyuyor. işçiler, köylüler herkes senin yazdıklarından bahsediyor…

  81. Enver Hoca yolumuzu aydinlatmaya devam ediyor.

    Türkiye’de revizyonizmin re-vizyonsuzlugu önce Enver Hoca’ya yöneltilen al-çakça saldirilarla basladi. Dünya sosyalizminin biricik kalesi, tek gerçek (oslovak) sosyalist ülke ve tek ve öz ve hakiki ve yilmaz ve en büyük ve en mega ve en giga ve en galaktitik (galaksiye degin demek) lider, big brother et garnd timonnier, halaskar gazi, akaretler, ortaköy ve etiler , ulu önder Enver Hoca ‘ya yöneltilen revizyonist saldirilar daha 5 yaslarinda bir çocuk iken ve arkadaslariyla daha o yasta, sinif özelliklerini ortaya koymus bulunarak , revizyonist küçük burjuva oyunlar oynayan Gün Zileli’nin bir keresinde mori pirasa diye bagirmasindan anlasilmis bulunmakla, bu ifadenin semantik ve semiotik ve psikolojik ve psikanalitik ve sosyo ekonomik ve kemik tahlili neticesinde ve ilk tahlilde degil son tahlilde revizyonizmin en oportünist asamasinda tek ülkede sosyalizmin gerçeklesmeyebilecegi seklindeki emperyalist umut ve beklentilerin çizgisinde troçkist ve buharinist ve tayyipist ve ayni zamanda zaharia proprist (zekeriya öz) ihanetin kalici ardicilliginda ve devrimin sanli yolundaki Vishinski visne ve kiraz yoldaslarin ki çocuklarina kiraz adi verenlerin ne kadar Vishinski hayrani olduklari buaradan da belli olmakla bu noktanin altini çizmekle tarihe bir not koymus bulunmaktayiz. Uzun uzun kavaklar, dökülüyor yapraklar, ben Stalin’e doymadim, doysun kara topraklar, Beria, Beria kalksana, lambalari yaksana, Stalin elden gidiyor , çaresine baksana.

  82. oportünistsavar

    Hayloo ya bir haydaa diyerek başlayalım,Hayloo, telekulak tekniği ile donanımlı herhalde,hani sakıncalı kelime vardır da,o kelime duyulunca, ortalıkta bir telaş ve kasetler dönmeye başlar ya o misal yani; Hayloo da,Stalin sözcüğüni duynca başka söze hacet kalmamış,döndürmüş kafasındaki kaseti, ahkam kesmeye başlamış. Sulandıracak ya. çok ilginç ,büyük bir ciddiyetle ve ciddi bulunan bir yazıya karşı ,o yazıda var olan neredeyse bütün momentlerde bir çöküş yaşatacak denli ortaya konan bir eleştiriye, ti geçerek yaklaşmak, herhalde bir kaçış olsa gerek. Eleştiriye tahammülsüzlüğün örtülü bir göstergesi . Ama gene de iyidir, çünkü bu eleştiri, Fikret Uzunun da yazdığı bir sitede ,Gün Zilelinin paylaştığı yazısının yorum kısmına ,yine Fikret Uzun tarafından asılmış idi. Gün Zileli, bu eleştiriye cevap vermedi,Fikret Uzun’un daha önceki eleştirilerine de cevap vermemişti. Genl bir taktiktir ve burjuva ideologlar, laboratuar ideologları sık sık başvurur. Yazın terminolojisinde, sessizlikle söndürmek ya da öldürmek anlamındadır. Ama görülen o ki,Fikret Uzun pek öyle sessizlikle söndürülecek gibi görünmüyor. Ayrıca, söz gümüş ise,sükut altındır derler ya Gün bey,bu özdeyişe fena kaptırmış kendini, önce bir sürü söz söylüyor ki, içinde anti-sovyetizm,anti stalinizm ya da Troçkizm ,hatta anti Leninizm bile bulabilirsiniz,tabii bunun için Mürit gibi okumayacaksınız,satır aralarına kadar didikleyecekesiniz, gümüşleri kapıyor,sonra da yani eleştiri gelince de susuyor,o zaman da altınları kapıyor. Ondan sonra da,bütün,yeni Dühriglere olduğu gibi,önünde bir kalkan oluşturan müritleri işi boğuntuya getirerek,Gün Zilelinin program dahilinde söylemesi gerekenleri,zihnini dağıtmadan söylemeye devam etmesi için alanı açık tutmaya çalışıyor.
    Bakın Fikret Uzun,Gün Zilelinin, sanki ergenekon davası konusunda eleştirel yaklaşıyormuş ve Ergenekonu mahkum ediyormuş gibi göstermeye çalışmasını ciddiye bile almamış. Onun yüklendiği misyon,anti -Stalinizm üzerinden ,anti-sovyetizm üzerinden gençlerin aklını bozmaktır. Fikret Uzun da,bunu göstermeye çalışmış. Ama dağ taş, körler ve sağırlar diyaloğuna programlandığı için,bu program dahilinde, söylediklerine ve işaret ederek gösterdiklerine karşı, görmemeye ve duymamaya hüküm giymiş olanlar, diyalog bozulduğu için ne yapacaklarını şaşırıp,işte böyle işi boğuntuya getirerek geçiştirmeye çalışıyorlar. Daha önce de, Fikret Uzunun yazdıkları ki, daha çok eleştiri yazılarıdır, ustaların dediği gibi, polemiği ince ve kaba çizgileriyle harmanlayıp,ciddi eleştiriyi hakedenlerin önüne koymasının da ifadesidirler, bu polemiklere nefesi yetmeyen ismi önde gidenleri kollamak,karizmayı çizdirmelerini önlemek için, ” Bizim adamımız seni kağıt gibi buruşturup çöpe atar,dünkü çocuk sen de ” yollu feveranını haykırır ama dediklerinin tek satırını çürütmeleri mümkün olmazdı. Yeni Dühring rolündeki, peygamberleri ise, her zaman sessize yatarlardı.
    Doğru, Gün Zileli gibi, Fikret Uzun, aklını kurnazlığa çalıştıramıyabilir,belki onun kadar zeki de değildir ama görünen o ki,taşıdığı en ileri ve en bilimsel teori ile her zaman öne geçiyor ve sadece Gün Zilelinin değil, onun gibi, tekellerin ideolojik hegemonyasının yarattığı sis bulutuna katkı sağlayan tüm sahte sol gömlekli aktörlerin ideolojik saldırılarına karşı, söylenecek mutlaka bir kaç çift sözü olacaktır.. Oluyor da zaten. Hem de düzinelerce,okuma özürlü ahkam kesicileri bıktırırcasına cümle sarfediyor.
    Gün Zileli oldum olası, gençken de,ihtiyarlamaya yüz tuttuğunda da anti-Stalinist,anti-sovyet idi. Çok yer ve dava arkadaşı değiştirse de,bu ikisinden hiç ayrılmadı. Yani Fikret Uzun,onun bu çocukluğundan söz etmiyor, kafa yapısının Büyümemiş çocukluk hastalığı ile muzdarip olmasından söz ediyor.
    Belki Gün Zilelinin ,onca anti-sovyetik aktör varken büyümemiş çocukluk hastalığı haber değeri taşımayabilirdi ama günümüz yani 21.yy. sovyet sosyalizminin yıkıldığı ve Troçkizmin de,anti Stalinizmin de altında kaldığı bir zaman dilimidir. O nedenle, büyümemiş çocukluk hastalığında diernip,iyileşmemek için ayak direyen bir GÜN zileli haber değeri taşır.
    Ama asıl önemli nokta, Gün Zilelinin plağındaki bozukluğun neden hala sürüyor olduğu sorusundadır.
    İşçiler ,emekçiler, memurlar,gençler,esnaflar,emekliler,kadınlar,çocuklar, 21. YY da çok mu ilgileniyor Anti-Stalinizmle,ya da ortada bizim bilmediğimiz,Stalin misli yönetilmeye hazır bir sovyet düzeni girişimi mi var? Var da,bulaşıcımıdır ve işçileri neresi korkutıur ki, Stalinin İşçi düzenini içerde küçük burjuva denizine karşı korumak ve sovyet devletini,dış dünyaya,yani emperyalist saldırıya karşı korumak için ortaya koyduğu ve kaynağını M-L den aldığı önlemler mi korkutacak. Yoksa trübinlerde olanlar başkaları mı? Fikret Uzunun,Stalin eleştirilerine karşı çeşitli eleştirel yazıları var,onlardan yararlanabilirsiniz diyeceğim ama siz zaten,sağır ve kör diyaloğunda olduğunuz için yersiz bir öneri olacaktır. Ama yine de hatırlatmak isterim ki, Stalin eleştirisi yapılacak ise, bütün tarihsel gerçeklik masaya yatırılmalı ve öyle yapanlar da geçmişte olmuştur ki,en sadık troçki yandaşı olduğu ifade edilen,ISAAC DEUTSCHER böyle yapmış ve söz uygunsa,eleştirirken,sezarın hakkını sezara vermiştir. Yani Stalin eleştirisini, sovyet sistemini ,Batıdaki sosyalist harekete yüzünü dönmüş kitlelerin gözünden düşürme çabası ile yapmamış ve elbette batıdaki ve sosyalizm sınırları içindeki kapitalizmden hiç ümidini kesmemiş olanların ümidini perçinlemek için yapmamıştır. Belki de öyle yapmıştır ama o kadar üsturuplu ve bir tarih araştırıcısı yaklaşımı ile ele almıştır ki, görmek ,bundan bu yönde medet ummak mümkün olmamıştır.
    Ayrıca,Sovyet arşivleri açılmış ve o koca koca nobel adayı yapılan Anti -Stalinist sovyet yazarlarının kitaplarına resmettikleri gerçeklerin abartısı karşısında ,herkes sus pus olmuştur. Hatta Gün Zileli de mutlaka diline pelesenk etmiştir, Stalinin ,Türkieyden toprak talep ettiği yollu uydurma ama bir çok solda görünen çevrenin ,çoğu anti-Stalinist,anti-Sovyet çevredir, kolaylıkla inandıkları hikayenin de palavra olduğu ortadadır.
    Hala anti-Stalinizmden medet ummak, sosyalizmden hala korkanların haleti ruhiyesinin yansımasıdır. Bu haleti ruhiye de emperyalist kapitalizmde hiç bitmez ve her açıdan,bu korkularını bastırmak için,ellerinden gelen çabayı sarfederler. İşte açılardan biri de, Stalini diktatör göstermek,Hitlere benzetmek,öyleyse iki düzen arasında ne fark var dedirtmek. Bu amaçla da,anti-Stalinizm üzerinden sosyalizme vurmak. Bunu Gün gibi bir dağa taşa yazı asacak kadar engin bilgisi olan bilmez mi? Bilir ama mahkumiyeti bu yöndedir. Bilemeyecek,görmeyecek, dinlemeyecek ve Anti -Stalinizme devam edecek..
    Eğer bir toplumda, ideolojik saldırının dozu, tek bir kapıyı açık bırakıp,diğer bütün kapıları kapatacak denli, akıl bozucu,akılları tutsak edici, hafıza kaybettirici bir dinamikle ve özellikle de sol gömlekli sahtekarların asistanlığı ile şiddetle yüklü ise,ozaman akıl bozucuların ,ismi önde giden sahte sol gömleklilerin alanları ,her zaman açık olur. Çünkü diğer bütün kapılar kapalıdır, açık kalan tek kapı vardır ve o kapı,bu sahtekarların alanına çıkmaktadır. Yazanların cephesinde de bu böyledir,bu saldırı öyle bir saldırıdır ki, yazanlar,o alanlara açılan hangi kapılar açık ise,o kapıların üzerindeki şartnameleri ezberlerler ve o şekilde yazınlarını biçimlendirirler. Bu yöndeki İşleyişin otopsisi budur. Ama görüldüğü gibi,artık kapatılan kapılar kapalı kalamıyor, sahte sol gömleklilerin alanları da öyle pek fazla dolup taşmıyor. Gömleklerindeki sahte sol renk ise büsbütün solmuş ve asıl rengine çalmaya başlamıştır. O nedenle de,ismi önde gitmek de para etmiyor.
    Fikret Uzun’un eleştiri yazısı Gün Zileliyi paylamak için değildi ve arkadaşların da öyle değerlendirmemiştir ama Bu cevap, tam da seni paylamak içindir,arkadaşlarına artık ne söylersin sen düşün. Eminim,senin nezdinde ,uzun da olsa,bu yazı, karizmayı çizen bir yazıdır ama sen yine eminim ki, daha çok taze bir Gün zileli hayranısın,o nedenle karizma filan umurunda olmaz,ne de olsa peygamberinin karizması daha önemlidir senin için.
    Ayrıca sen bu cevabi yazıyı da mutlaka hızlandırılmış okuyacaksın ve bunu marifet sayacaksın ama öte yandan doğru dürüst okumadığın bir yazıdan sonuçlar çıkarıp,ahkam kesmeye devam edeceksin. Başka türlü okuma özürlü olduğunuzu nasıl perdeleyeceksiniz ki?
    Yanılıyormuyum yoksa?

  83. hayloooo

    yanılmıyorsun bu yazıyıda üstünkörü okudum.tıpki öteki yazı gibi.
    çünkü daha öncede dühring meselesi bir yazı yazmıştı fikret uzun.
    Başkayaya ve Zileliye saldırmıştı.
    benim yalakalığıma gelince aynı düşünceleri paylaştığım için savunuyorum.
    sen fikret uzunmusun, sende uzun uzun yazıyorsun.
    aslında uzun yazıları okurum. ama hani bir şeyler söylerse …
    ama kalkmış, stalini öven, bir uzun güzelemeyide özümseye özümseye okuyacak değilim. valla solun çocukluk hastalığı deniyorya, ki sende açıklama yapmışsın sanki ben neden bahsettiğini anlamamışım gibi. ben o hastlığın olduğuna inanıyorum. ama başka belirtileride var.yeni yetme solcuyken( ki bu ancak sovyetler sürerken ki çocuklar için geçerli ) insan iyi yaptı emperyalizmin ajanlarına, karşı devrimcilere falan diyebilir. işte solun çocukluk hastalığı bu…
    ama sende fikret uzun gibi gençsin herhalde… hala bu hastalıktan müzdaripsin…
    bu arada beni fena halde payladın, sen de fikret uzun gibi “en ileri ve en bilimsel teori” ile.
    bütün arkadaşlarım bunu yüzüme vurdu, bende çok utandım…

  84. hayloooo

    enver hocacı arkadaş:))))))

  85. hayloooo

    Gün Zileli benim aklımı bozmuş, enver hocacı arkadaşın yazısına gülmekten mahvoldum…
    fikret uzun da “neredeyse bütün momentlerde bir çöküş yaşatacak denli ortaya konan bir eleştiriye” sahip birisi olarak, bütün momentlerimi yıktı. bu arada moment bir an demek değil mi?
    haklısın fikretin yoldaşı, bu moment çöktürücü yazıya cevap vermeye çapım yetmediği için ti geçerek durumu kurtarmaya çalışıyorum. ama senin o keskin stalinist gözlerinden de bir şey kaçmıyorki…

  86. Alay etme arkadas, elestir

    Gülmek, alay etmek bir burjuva davranisidir. Devrimci ciddiyet burjuvazinin sulu mizahina karsidir. Yoldaslar, siz hiç alninin terini sildikten sonra sinif kini ile baltasini bileyen “bir isçi”nin güldügünü gördünüz mü? Ne demis 1930’lardaki TKP’li yoldaslarimiz ? “Biz çikariz Uludag’a bir kucak odun için, onlar gezer oralarda zevk için oyun için, Yesil Bursa kurtulacak Kizil Bursa olunca, Olursa degil mutlaka Kizil Bursa olacak”. Evet, bugün biz gülmüyoruz, fakat devrimden sonra karnimiz doyunca , bos vaktimiz olunca gülmeye baslayacagiz. Ama bu da bir burjuva gülüsü olmayacak, proleter gülüsü olacak. Hem gülüs olacak, hem de bu gülüs düsündürücü olacak. Örnegin, en ciddi gazetemizdeki karikatürler gibi, birinci kare demir kapi, ikinci kare kapidan kus firliyor. Bakin ne kadar komik, hiç gülmediniz? Demek ki sizde hiç sinif bilinci yok. Gülünecek, gülünüz, gül….Olmadi gülmediniz, simdi daha bilimsel yöntemlere geçelim, GIDI, GIDI, GIDI….

  87. Can

    Bizim internet polisi buraya da salça olmuş. Arkadaş nasıl bir psikolojik haldir seninki, Freud bile teşhis koyamaz. Sanırım karakter bölünmesi diyorlar buna; kişi kendini birden fazla benlik içerisinde yaşamaya çalışıyor. Bu arkadaş da işine geldiğinde solcu, işine geldiğinde polis, işine geldiğinde AKP’ci… İmamın ordusu var da İmamın hastanesi yok mu acaba, oraya yatırsınlar, tedavi olursun…

  88. hayloooo

    bu arada bilimsel teori ne demek?
    yani bir teori labarutuvarda deneyden mi geçiyor. bu teoride mikroskop falan mı kullanılıyor.
    eğer böyle ise teorilerin deneyleri göz önünde bulundurularak bilimsel hale geliyorsa. sovyetler birliği deneyi yapıldı, ve tek ülkede proleterya diktatörlüğünün tutmadığı anlaşıldı. o zaman bilim adamı fikret ve yedi stalinistler hala niye iddialılar.
    gerçi şöyle düşünürsek şimdi stalinizm deneyimi bu teste tabi tutulduğu için bilime uğramış bir teori ,olur mu , olur.
    ama eğer bilimsel teori şöyle anlaşılıyorsa hani test edildi, deneylerden geçti insanlara bir zararı yok, insanları iyileştiriyor, o zaman herkes kullansın deniyoprsa. o zaman stalinizm yan etkisi fazla bir teori çünkü bırak başka yerleri kendi halkı bile istemedi, çöktü.
    anlamıyorum nedir bu bilimin yüceltilip din haline getirilmesi. ne bilimi, hangi bilim buluşu mutlak doğrudur. bilimin bütün kabul ettiği mantığa uygunluktur. bu gün mantıklı geliyor, yarın başkası o konuda bir şey söylüyor, o da mantıklı geliyor, bir önceki çürümüş oluyor.
    newton fiziği yerçekiminin olduğu bir çok alanda hala geçerliliğini koruyor, ancak kuantum fiziği onu alt üst etti, deniyor ama şimdilik.
    bilimi kesin doğru sayıp sonra teorimize bilimsel deyip kesin doğru yapmaya çalışıyoruz, ama öyle değil. bütün teoriler özneldir. ona inanan için mantık kurgular.

  89. odunkıran

    son 10 yıldır, daha öncesi de var ama bu son yıllar daha belirgin olarak, ahmaklık ve zavallılık,bir meslek haline gelmiş durumda. Ahmak olmak işleri çok kolaylaştırıyor, çünkü istenildiği gibi,en abuk yaklaşımlar,hatta tarihselliğini yitirmiş,iflas etmiş yaklaşımlar,- Stalin karşıtlığı gibi,Troçkist takılmak gibi,hatta parlamentoya aday olunurken, parlamentoyu inkar etmek ve boykot rüzgarına savrulmak gibi- velhasıl Tekellerin hükümranlığına,ideolojik hegemonyasına yarayacak her türlü yaklaşımları ortaya savurup,alıcı bulmak kolaylaşıtığı gibi, akıl bozmak da o oranda kolaylaşıyor. Zavallılık ise,kendisini ciddiyetten uzak,ipe ,sapa gelmez şaka gibi yorumlarla yerlerde süründürme dinamiği olarak karşımıza çıkıyor. Bu ikincisi,özellikle Gün Zileli gibi,bilinçliolarak,onu solda görenlerin aklını iyice karıştırmak için yazdığı ve dağıtımını yaptığı sitelerde söz konusu. Burada olduğu gibi yani. Herkes baksın diyeceğim ama muhtemelen ,bir suret,birkaç sanal sureti taşımaktadır, o nedenle olaki ,ilerde birileri bu siteyi de karıştırırsa,bu abukluğa dikkat çeken birisi çıkmış derler diye ,aynı yre bu dinamiği deşifre edici işareti veren düşüncelerimi aktarmayı gerekli gördüm.
    Diğer yandan bir de,eleştirileri, eleştirinin temel noktalarının üstünden atlanarak ve dayanaklarını çürütme zahmetine bile katlanmadan,sonraki satırlarında tek bir dayanak göstermeden karşı çıkmak dinamiği hakim kılınmaya çalışılmaktadır. Mesela,Stalin diktatördür. neden,bir kaç tane veya olaki,bir düzine,emperyalizm tarafından satın alınmış olan ve şimdilerde emperyalizmin kucağında zıpladığı herkesçe görülen çift inançlı yani asıl olarak kapitalizmden umudunu kesmemiş ama kuetlar gibi ulumak misli,sosyalist görünen sahte aydının ısmarlama yazdığı ya da böyle yazarak kendini emperyalizme pazarladığı için mi.
    Devam edeceğim ama bana ne kulp takılacak bir görmek istiyorum.

  90. hayloooo

    kıranı çıkar gerisi senin kulpun.

  91. odunkıran

    demek bu kulpu buyurdunuz. ne yalan söyleyeyim,hayal kırıklığına uğradım. sizin hayal gücünüz bile yok. Ama üzgünüm,sizin hayaliniz bile sığ iken,ben nasıl olur da kıranı çıkartabilirim ki. Hem siz böyle oynamak istemiyormusunuz. Yani,ciddi konulara gelemiyorsunuz, şaka ile işi boğuntuya veriyorsunuz. Ama başkası ciddiyeti de elden bırakmadan, yüzünüze ayna tutunca,sadece kulp takmayı biliyorsunuz. O da kendi hayal gücünüzle takabildiğiniz bir kulp olmuyor, kopye çekiyorsunuz. Demek bu grupta sözde politik-teorik tartışma yapanların yaş ortalaması oldukça düşük ya da oldukça fazla. Yanlış hayal kuruyorsunuz,ya da hayaliniz bile, kuru yapraklar gibi, sonbaharı hatırlatıyor. Sonbaharda kuru yapraktan başka bir de kuru odunlar yayılır etrafa. Ne mangala gelir,ne sobaya sığar. O nedenle balta ile kırmak gerek. Ama ne kadar kırarsan kır ,her parçası maalesef odundur. Ve kıymaktan hiç kaçınmadan,ya mangal tutuşturmaya,ya da sobayı ısıtmaya hazırlanır. Eh işte,faydası olup olacağı bu kadardır ve oldukça yararlı bir işlev yüklenmiş olsa da, sonunda ısıttığı kadar değeri vardır ve sıcaklık geçince,mangal keyfi bitince,dönüp kimse yüzüne bile bakmaz, bir sonraki ısınmaya veya mangal keyfine kadar yine durduğu yerde ağırlık yapmaya devam eden bir odundur. Hepsi bu. Kızmaca yok, kendi sureti ile,düşünce beyan edemeyenler,ya yoktur,ya da düşüncesine kendisi de inanmıyordur. senin de çapın bundan öteye gidemez; ” kıranı çıkar gerisi senin kulpun olsun” .Öyle değil mi hayloo !
    Sırf sizin bu kıldan tüy den fikirlerinizle dalaştığınız için, onca yazısını okudum adamın. Ve çıkardığım sonuç şudur,siz ne zavallısınız,ne de ahmaksınız. Hatta ne kör ,ne de sağırsınız. Siz sadece ve sadece akıl bozmaya çalışan sahte aydınların kuyruğuna takılıp , bir gün onların yerini almanın hayalini kuran sahte ahmak,sahte kör ve sağırsınız. Buna,bizim yerel deyişimizle ,sahtekarlığı açık etmemek için,ahmaka yatmak denir. Bütün bu yaklaşımlarınızın izahı budur ve siz Fikret Uzun denilen adamdan değilse bile,söylediklerinden pek çok korkuyorsunuz. çünkü sizi bütün çıplaklığınızla ele güne rezil ediyor. Hadi anlatın da anlayalım,Stalin öleli yıllar olmuş, dünyanın solcularının,en azından türkiyenin solcuların bundan başka derdi yokmudur. Ayrıca,sovyet sosyalizmini yıkan Stalinmidir ki o kadar öfke duyuyorsunuz. Yıkımın asıl müsebbiplerine tek kelime etmiyorsunuz. Ayrıca,sovyet sosyalizminin yıklılması sizin Bürokratik revizyonizm olarak ortaya koyduğunuz tespiti bile kabul etsek Stalinin Uyguladığı politikanın bu revizyonizm ile ne ilgisi var. Revizyonizm Marksizm-Leninizmden sapmadır. Sosyalizme giden yolda,yan çizmektir. Oysa Stalinin,böyle bir sapması nerede var gösteremezsiniz. Ynai ilkembeden konuşuyorsunuz ve bu konuştuklarınızı sizin işkembenize peygamberleriniz sokmuyorsa, siz birer sahteakrsınız. Sahteakrlığınız sol görünmenizle bağlıdır. Diğer yandan, eğer beyin taşıyor olsa idiniz,abur cubur yüyen işkembenin çıkardığı sesler misli mesnetsiz konuşmazdınız. Öte yandan, Gün Zileli ye de sorun, ya da yazdığı kitapları inceleyin, Anti-Stalinizminizin en önemli dayanak noktası, Stalinin uyguladığı Proletarya diktatörlüğüne nefret duymanızdır. Ne yapmalıydı da,bu nefretinizi üzerine çekmeseydi acaba. Zaten ekonomik alanda Kapitalizmin ilkelerine geri dönmek zorunda olan Lenin’in, NEP ‘ini sürdürmek zorunda kalan Stalin, İdeolojik mücadeleyi de bıraksamıydı. O zaman ne gerek vardı ki,işçilerin iktidarı burjuvaziden almasına,daha başlangıçta,ki Lenin karşıtlarının hepsi bunu istiyordu,iktidar burjuvaziye teslim edilse idi,işçiler de ,bolşevikler de iltidara ortak olsa idi. Bu neyi değiştirecekti, demokrasi dediğiniz ya da,demokratik sosyalizm dediğiniz tam da bu değil mi ,behey beynini çalıştırmak zahmetine katlanmayıp,, işkembeden konuşan politik,ideolojik ahmaklar. Ama ilerleyen zamanda Sovyet sosyalizminin,küçük burjuvaziyle ve sürekli kapitalizm üreten küçük üretim ile ideolojik politik olarak mücadele edeceğine,başka ifadeyle, işçi sınıfının ,sosyalizmi kurmak için verdiği sınıf savaşımını küçük burjuvazinin demokratik ve giderek siyasal taleplerini demokratizm adına karşılamayı ilke olarak benimsemesi ve bunu yaparken,sosyalizmin ilkelerinden sapıp,kapitalizmin ilkelerinin hayat bulmasına kapı açması, zaten sosyalizme hiç inanmamış ama kurtlarla ulumasını bilen sahte sosyalist aydınlar,hatta sahte aydınlar ve parti içindeki hiç sosyalist olamamış ve hiç bir zaman kjapitalizmden umudunu kesmemiş iki inançlı kadrolar gençliği de yönlendirererek sosyalizmin içerden kapitalist restorasyonunun gerçekleşmesinin yolunun taşlarını döşemişlerdir. O kadar öyle sessiz ve derinden harket etmişlerdir ki, tıpkı bugünün sahte aydın ve sol gömlek giymiş sahtekarları gibi,solun içinde,solun aklını ve solun yükseleceği alanların sosyalizm yönelimini bozacak denli sinsice ideolojik şaşırtma yaptıkları gibi, partinin en önemli organlarına yükselene kadar,gerçek inancını belli etmeden ,sinsice hareket etmişler ama kapitalist restorasyon için,politik olarak güçlenmenin araçlarını geliştirmişlerdir. Ve her birisi de, Stalinin en yakınında olduğu halde ve iktidara geldiğinde Stalin için timsah gözyaşları dökmekten geri durmadığı halde,hatta yolunun Leninin ve Stalinin yolu olduğunu deklare ettiği halde, çok kısa zamanda Anti-Stalinizm üzerinden iktidarını güçlendirmeye çalışırken, yanında iken,Stalinin politikalarına tek kelime etmediğini,hatta yalakalık yaptığını,hatta ve hatta belki de Stalinden çok Stalinci kesilip hareket ettiğini unutuvermiştir. Onlar unutabilir ama tarih unutmaz ve buna rağmen sizin gibi ot beyinli olduğu söylense kıyameti kopartan ahmak solcular,hala Anti-Stalinizm üzerinden tekellerin kucağına olan hasretlerini dile getirmek demek olan ,iler tutar yanı en azından bu gün kalmamış olan yaklaşımlarını ortaya saçmaları bir kara mizah değilse nedir. Hal böyle iken, gerçeklere dikkat çeken yazılar yazanı,muhatapları yok sayarken,siz kulları sadece ve sadece işi gırgıra alarak sözde eleştirmeniz ya da savlarını çürüttüğünüzü sanmanız,ya da sizin savlarınızı çürütüttüğünü görmezden gelmeniz ahmaklık değilse,sahtekarlık değilmidir.
    Sizin dediğiniz,özellikle 2.savaş sırasında Fransız komünistlerinin pek çok üzerinde durduğu ve kutsallaştırdığı, barışçıl yol ile sosyalizme geçiş mümkün olsa idi,önce Fransız Euro Komünist yoldaşlarınız başarılı olurlardı. İki dönem,Komünistler ve sosyalistler ortak hükümet programı ile Fransayı iktidar olarak yönettiler. Ne oldu da,tekelleri sıkıştırıp,yok edip,sosyalizme geçişi sağlayamadılar. Üstelik,şimdi,tekellerin koltuk değneğidirler. Bu rüzgar,bizim ülkemize fırtına gibi gelmiş ve demokrasinin,kutsallaştırılarak, sosyalizmin üzerini bir şal gibi örtmesi, bütün sahtekarların, tekellerden alacağı fiyatı yükseltmekten başka işe yaramamıştır. Demokrasi ise hiç bir zaman gelmemiş ama sahteakarlar demokrasi hayaleti üreterek ama bir mesih misli emekçi kitlelerin kafasına kakarak,hiç gelmeyecek bir demokrasinin peşinden kitleleri sürükleyecek STK dinamiğini kurmuşlardır. Anti-komünist laboratuar örgütlerinin , manipulatif örgütlerin,karşı devrim üretim merkezlerinin fonları ile ihya olmuşlardır. Görünen gerçek ,bu STK misli örgütlenen örgütlere yerleşen sahtekarlar için,zaten sosyalizm yakalanamayacak uzaklığa kaçmıştır,bari demokrasi ile oyalanırız ve aynı zamanda ekonomik olarak da,kariyer olarak da namımız yürür. İşte sizin ahmaklığınız,değilse,ahmaklığa yatmanız,bazılarına belli oranlarda ekonomik ve politik güç sağlamış ama tekelleri tatmin etmesi şartı kaydıyla bu sürmüştür. İşte sizlerin hep birden,peygamberlerinizden çok,anti-Stalinizm çığırmanız bundandır. Bu dinamiğin, bir küçük alanıdır. Anti-Stalinizm solun aklını bozacak, demokrasiye ya da demokratizme sol daha kolay hapsedilecek. Böylece,sosyalizm için mücadele ediyorum görüntüsü ile, Tekeller için ehilleştirilmiş sol görünümlü dinamikler,kitleleri ama daha çok yüzünü sola dönmüş gençleri, tekellerin kucağına düşürecek. Sonra da,bu sahte solcuların mezbelelliği olan STK lardan,sendikaları da içinde sayıyorıum,hatta somut olarak DİSK te aynıdır ve hikayesi uzundur, kimi aktörler,tekellere verdikleri hizmet oranında mükafatlandırılmak ve son demlerine biraz güvence zırhı sağlamak ama bu arada bu şekilde de biraz etilerinden sütlerinden yararlanmak için çeşitli burjuva partilerden milletvekili seçilir ve sanki sendikal ve toplumsal alanda kitleleri müthiş bir mutluluğun içine sokmuşlar gibi, artık politka yaparak,halkımıza hizmet edeceğiz şarkısı ile yeni görevlerine başlarlar. Her tarafımız sahtekar kaynıyor ama kitlelerin habarı yoktur. İşte sizin gibi sahtekar çömezlerinin işlevi de bu noktadadır. Kimsizniz nesiniz,in misiniz ,cinmisiniz,yoksa uzaylımısınız bilinmez, takarsınız yüzünüze bir abuk suret, girersiniz,peygamberinizin gölgesinin altına,gençlerin aklını bozmak için bin dereden su getirirsiniz ve sizin anlayacağınız dili konuşanlara ise müthiş öfke duyar,onu da bütün çömezliğinizi açık edercesine ortaya dökersiniz ve işte böye,sabah akşam sahte suretlerle fink atan sizler, sizin anlayabileceğiniz şekilde sıretlerle karşınıza çıkanlara hemen dişlerinizi gösterirsiniz. Niye gocundun ve bozuldun HAYLOO suretli sahte sol gömleğini bile üzerine tam oturtamamış şaklaban, tam isabet mi kaydettim,suret seçerken. Vah vah acıdım şimdi haline.demekki ne olduğunuz o kadar sırıtıyor ki, kendinize suret bulmadan,burada takılamıyorsunuz. Bence,bırakın bu şaklabanlıkları da,eğer yüreğinizde sahteakrlıktan uzak bir küçük nokta bile varsa,şu Fikret Uzun isimli şahsın dediklerini yabana atmamayı deneyin zararlı çıkmazsınız. En azından, sahteakrlıkalrınız dikiş tutmamaya başladığını bilincine varırsınız. Helal olsun Fikret Uuzun’a ama Gün Zileliyi onca mars etmiş,Gün Zileliden çıt yok. Siz ise,o kadar sığ imişsiniz ki,işi gırıgıra boğuyorsunuz.
    işte böyle Hayloo suretli birader, kulp sanırım elinde patladı, odunluğa bile razı olur bir haleti ruhiye içine girdin değil mi?
    Odun kırmanın neresi kötü ki,bu kadar alındın ve odunluğu hemen üzerinden atma telaşına düştün. Odun kırmak,Odunu soyutlamaktır ve her bir soyutu ile somuta ilerlemektir. Sizin sahte yüzünüzü göstermek için mükemmel bir suretmiş meğer.
    Bu arada,Hayloo birader, Moment ; bir an demek değil maalesef. Bu kadar da tembelsiniz. Belli ki,uykunuz bile internetin içinde geçiyor ama zahmet edip moment nedir bakmıyorsunuz. Ve ne kadar acz içindesiniz ki, sizi eleştirileri ile yerden yere vuran adamı anlamını bile bilmediğiniz bir sözcükle vurmaya çalışıyorsunuz. Sizin çapınızı tartmış demekki. O nedenle başka da bir şey yazmaz burada. Çünkü bu siteye takılanların aklı yeterince bozulmuş gibi görünüyor. Artık ne yapılsa fayda etmez. hadi işiniz rast gelsin çömez sahtekarlar. Sizden bir baltaya sap bile olmaz.

  92. hayloooo

    sevgili odun-kıran, sen kulp takın dediğin ve kullandığın isimlede hakeret ettiğin iççin öyle dedim, hayal gücüm çok geniştir. senin başlangıcına yeterdi o kadarı.
    kocaman yazmışsın, hangi biriyle dalga geçim bilemiyorum.sondan gideyim momentle dalga geçmiştim işim bu ya…
    ikincisi Fikret uzun bu kömürü bulanmıydı, yo pardon o uzun mehmetti. herneyse işte. sen o musun çünkü daha öncede bu sitede “suretli adam ” lafını çok kullanıyordu.neyse fikret uzun suretli adam.
    sen hikayeyi baştan yanlış kurguluyorsun. stalinin “sosyalizmi” koruma adına yaptığı yanlışları savunmak için avrupadaki seçimle iktidara geleceklerin baskı kurmadıkları için sosyalime geçemediklerini anlatmışsın ki, bu gerçekten şaka gibi.
    ben seçimle ya da silahla iktidar alınmasını ve sürdürülmesini doğru bulmuyorum. zaten stalin efendinin yaptığı onca şeyin nedenide oydu, yoksa kişisel olarak psikopat değildi ki.
    adam “sosyalist anavatanı” korumak gerektiğini bunu korumanında kendilerine düştüğü iddiasıyla yaptı bunca şeyi. korumanın yolunu o biliyordu, o zman onun dediğinin dışında şeyler diyenler, meksikada bile olsa bulunup öldürülmeliydi.
    stalinizm niye ısrarla eleştiriliyor, çünkü fikret uzun ve senin gibiler hala stalinizmi anlamamış da ondan. yani stalinizm ölmedi hala sizin yüreğinizde yaşıyor.
    sizin gerçekten özgürlükçü olabilmeniz için uğraşılıyor. ama nafile. sanırım Zilelide bunu biliyor ki, fikret uzun ve 7 stalinistlerle birebir uğraşmıyor.
    daha öncede fikret uzuna demiştim, biz çömezlerle tartışacaksanız buyrun, ama zilli muhatap almıyor ne diyelim.
    ama sizinle tartışılması gereken daha elzem şeyler var. mesela özgürlük nedir, sosyalizm denince ne anlıyorsunuz.

  93. hayloooo

    Zileli olacaktı özür dilerim

  94. hayloooo

    neyse devam edelim…
    biz ne o fikret uzundan ne düşünceleirnden çekinmiyoruz ne de rahatsız oluyorsunuz. adamın yazdıklarını(salladıklarını, i düşünce özgürlüğü var yazabilir) buraya birileri ya da kendi taşıyor, oradan haberimiz oluyor. ve beni eğlendiriyor şahsen. hala bu devirde stalinist kafalardan alacak bir şeyimiz yok.
    hiç mi işe yaramıyor, eee valla yarıyor. onun sayesinde hala düşündüklerimde stalinist bir yön olup olmadığımı anlamaya yarıyor.
    ve birilerinin yazdıklarından rahatsız olduğumda hemen şunun uşağı, emperyaliimzn ajanı, küçük burjuva falan dememeyi öğreniyorum.
    son olarak kim kimden rahatsız oluyor. sen hiç zilelinin şu fikret uzun meselesi diye bir yazı yazdığını gördün mü?
    o onun ilham aldığı yeri yerle bir etmiş. bir rahatsızlık varsa o da stalinistler zileliden rahatsız.
    yani rahat ol, eğerki uzunun uzun yazılarını buraya taşımazsan admaın varlığından haberimiz olmayacak. biz stalinin kendisini aşmışız, uzun ve yedi stalinistler ne olur ki…

  95. AKP ve Fethullah GÜLEN

    ABD’deki Northeastern Üniversitesi Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Berna Turam, Ocak 2011’de çıkardığı yeni kitabı ‘Türkiye’de İslam ve Devlet’te, Gülen cemaatini ve AKP’yi inceleyerek Türkiye’deki değişen İslami söylemleri anlattı. Gülen cemaati ile AKP arasında fikir ayrılıkları yaşandığını söyleyen Turam, ‘Mavi Marmara ve ardından süregelen tartışmalar, bu fikir ayrılıklarını en çok su yüzüne çıkaran meseleler oldu’ dedi. Doç. Dr. Turam’ın AKŞAM’a yaptığı çarpıcı açıklamalar şöyle:

    – Yeni kitabınız ‘Türkiye’de İslam ve Devlet’ ne anlatıyor bizlere?

    Devletin ve dindar Müslümanların birbirleriyle iletişim, etkileşim, pazarlık ve işbirliği sonucu bu dönemde nasıl karşılıklı dönüştüklerini anlatıyor kitap. Siyasi dönüşümün her zaman planlı programlı ve stratejik olmadığının altını çiziyor. Hem devletin birçok katman ve kolunun, hem dindar grupların aslında bambaşka konu ve projelere odaklanırken, birbirleriye olan tamamen sıradan temasları sonucunda karşılıklı nasıl etkilenip değiştiklerini analiz ediyor. Kitabı yanlış okuyanlar, devlet ve Müslüman dindarlar arasındaki bu angajmanları demokrasinin koşulu olarak saydığımı düşünebilirler. Oysa detaylı ve hassas bir okuma, bu angajmanların demokratikleşme sürecine katkısının kazara olduğunu, İslami aktörlerin de bahsi geçen Türk devletinin laik devlet aktörlerinin de ‘demokrat’ tanımını tam anlamıyla hak etmediklerini eleştirel bir şekilde ortaya koyacaktır.

    KADINLAR ARASINDA KÖPRÜ KURULAMIYOR
    – Kitabınızda laik devlet ve İslami aktörler arasında yükselişe geçen uzlaşma ve işbirliğinden bahsetmişsiniz?

    Türkiye’nin tarihi dindar kitlelerin ve siyasi İslamcı olarak görülen hareketlerin laik devletle arasındaki çatışmalar ve güvensizliklerle doludur. Malum 1990’lı yılların ortalarında bu gerginlik iyice artmıştı. Dindar Müslümanlar ve devletin laik aktörleri, aslında kendilerinin dile getirmedikleri kadar çok konuda hemfikirler. Ama siyasi güç çekişmeleri yüzünden bunu kabul etmek ya da telaffuz etmek istemiyorlar.

    – Müslümanlar ve laikler hangi konularda hem fikirler?

    Örneğin başörtüsü, eşcinsellik, evlilik dışı seks konularında uzlaşma içinde olan dindar ve laik erkek elitler var. Cinsiyet politikaları, ‘tutucu’ diye adlandırabileceğimiz bu gruplar için, aralarındaki bağları güçlendirmek için bir platform teşkil etmekte. Bu konular bu iki grup arasındaki erkek-merkezli ataerkil bağları güçlendirirken, kadınları devlet-toplum arasındaki angajmanların dışında bırakıyor.

    DEVLETLE GÜÇLÜ BİR ANGAJMAN İÇİNDE
    – Aynı ittifak İslami kadın aktörler ve laik kadın seçkinler arasında da var mı?

    Makro düzeyde yok ama küçük çaplı denemeler olmuyor değil. Ama grupların çoğu politik, ideolojik veya günlük pratiklerinin farklılığı nedeniyle bölünüp dağılıyor hatta kırılıp birbirlerine darılıyor. Bu farklı kadın grupları, cinsel kimlik politikalarındaki ortak çıkarlarını taban tabana zıt siyasi görüş ve yaşam tarzlarının önüne koymakta zorlanıyor veya başarılı olamıyorlar.

    – Kitapta Gülen ve AKP iktidarını mercek altına alıyorsunuz. Neden Gülen ve AKP?

    Araştırmaya ilk başladığımda dini veya laik birçok grup, organizasyon ve hareket arasında dolaşıp durdum. Ta ki bana çok çelişkili ve ilginç gelen bir konuyu fark edene kadar. Gülen hareketinin dikkatimi çekmesinin ilk nedeni devlete olan farklı konumlanmasıydı. O dönemde, devlete meydan okumayı, başkaldırmayı reddeden bir İslami hareket bana entelektüel olarak çok ilginç geldi. Hareketin lideri ve birçok takipçisi, Türk ordusunu başlarının üzerine koyuyordu. Şimdi siz bana söyleyin, bu belli bir laik kesimle, İslami hareket arasındaki benzerliklere güzel bir örnek değil mi? Bence, cemaati en iyi belirleyen özellik, kendilerini reklam ettikleri ‘medeniyetler arası diyalog’dan ziyade, devletlerle kurdukları güçlü angajman ilişkileridir.

    – AKP ile Gülen cemaati arasındaki ilişki için ne diyeceksiniz?

    AKP’nin mensupları ve Gülen hareketinin takipçileri ve parti üyeleri aynı insanlar değil. Türkiye’deki bütün dindarları aynı kefeye koyan hatta bir ‘saf’ olarak gören bakışın tersine, bu gruplar oldukça farklı siyasi görüşlere sahip. Hem ulusal politikalar hem de uluslararası platformda, Gülen hareketi ve AKP’nin birçok konuda çelişki ve fikir ayrılığına düştüğü ancak son yıllarda yavaş yavaş fark edilip anlaşıldı. Bu iki gruba aynı araştırmada odaklanmamın asıl nedeni, bunların birbirinden farklı ve ayrı olmasına rağmen, 1997-2006 dönemindeki devlet-toplum ilişkilerinde ve dönüşümde çok benzer roller oynamaları oldu.

    CEMAATİN OYLARI ALTERNATİFSİZLİKTEN AKP’YE
    – Ortak yönleri var mı?

    Gülen Hareketi orta sağ partilere oy vermesiyle bilinir. Son on sene, cemaatin oy çoğunluğunun ANAP’tan AKP’ye kaydığı bir dönem oldu. Bu değişim, AKP’nin İslamcılıktan milliyetçi orta sağa kaymasıyla açıklanabilir. Uzun vadede cemaatin oylarının çoğunun AKP’ye gitmesinin asıl nedeni, oy verecek bir alternatif parti bulamamalarından kaynaklanmaktadır.

    – Hangi konularda ayrıldıklarına inanıyorsunuz?

    Hikayenin bu kısmı çok tatsız bence. Dindar olmayan seçmenlerden de bu nedenlerle AKP’ye oy verenler olduğunu biliyoruz. Gülen cemaati ve liderleri her zaman İslami bir parti kurma fikrine soğuk ve eleştirel baktılar. Bu AKP ile aralarındaki farklardan sadece bir tanesi. Uluslararası politikalarda, Gülen cemaati AKP’yi birçok konuda eleştirdi. Mavi Marmara ve ardından süregelen tartışmalar, bu fikir ayrılıklarını en çok su yüzüne çıkaran meseleler oldu. Cemaatin her türlü çatışmaya karşı duran, devlete başkaldırmamayı prensip olarak koyan görüşü, AKP hükümetinin son yıllarda sergilediği tutum ve üsluplarla taban tabana zıt. Türkiye’de liberal demokrat bir muhalefetin yükselememesi, aslında birbirinden hiç de haz etmeyen İslami kesimlerin, özellikle Ergenekon meselesi söz konusunu olunca, birbirlerine yakın durmalarına yol açtı.

    – Bugün laik kesim ile İslami kesim arasında bir kutuplaşma var mı?

    Kutuplaşma var tabii de ama ben bunu laik ve dindar kesim arasında görmüyorum. Tam tersi birçok ortak görüş ve işbirliği var. Diğer yandan laik-dindar kutuplaşması o kadar klişeleşmiş ki kafamızda, bunun ötesinde bir şey görmekte zorlanıyoruz.

    – İslami aktörlerin yaşam biçimlerini kabul ettirebilmek için seslerini yükseltmeye başladıklarından söz ediyorsunuz. Kimdir bu aktörler?

    Gülen hareketi, inanç odaklı hayat tarzlarına laik devletin politik düzeninde yer açma amacı güder. Ama takipciler arasında, oldukça sert ahlaki kuralları var. Bununla birlikte AKP’nin tabanı da lider kadroları da çok daha heterojen. Cemaatin mecra, dernek ya da okullarına giriş çıkış serbesttir. İçeriyi boğucu bulan çıkar, nitekim çıkanlar da çok oluyor. AKP içinse mesele giriş ve çıkış özgürlüğü değil. Partinin sesinin çok fazla yükselmesi meselesinde bir suçlu arayacaksak, ben bu kadar uzun bir dönemde, çeşit çeşit laik kesimlerin nasıl olup da yeni, taze, dinamik bir muhalefet çıkaramadığı probleminde takılı kalıyorum. En yüksek sesli eleştiri ve muhalefet de yine Gülen cemaatinin sivil örgütlenmesinden geliyor.

    – Fethullah Gülen, Türkiye’ye dönmesi durumunda karışıklık olacağını söylemiş. Nasıl bir karışıklık olur?

    Bu ülkede her üç beş ayda bir bu konu patlak veriyor. Gülen’in Türkiye’ye dönmesi, bu sansasyonların en büyüğü olur, drama ayyuka çıkar.

    – Gülen Hareketi ile laik sivil toplum kuruluşları arasındaki çatışma neden kaynaklanıyor?

    İşin bu kısmı biraz kara mizah aslında. Türkiye’de çok geniş kapsamlı bir dönüşüm yadsınıyor. Kemalist gruplarda yaptığım söyleşilerde hala başörtülü kadın deyince evine temizliğe gelen kadını örnek verenler oluyor. Özellikle ‘Kemalist aktivitsler’in, İslami kesimin eğitim yoluyla başardığı, sınıfsal ekonomik ve şehirli-kültürel dönüşümü anlayıp anlamdırmakda zorlandıklarına şahit oluyorum. Bu gruplar arasındaki gerilim ve çekişme çoğu zaman zıtlıktan değil, çok daha çetrefilli benzeşmelerden kaynaklanıyor.

    – WikiLeaks belgelerinde Gülen hareketi ile ilgili ortaya atılan iddialar için ne diyeceksiniz?

    Cemaat devletin birçok birimiyle çok uzun zamandır flört ediyor ama polisteki varlıkları diğer birimlerden daha kalıcı. Ne parti kurup başa gelmeyi, ne de ülkeye şeriat getirmeyi amaçlıyorlar. ‘İslamcı’ parti kurandan da şeriat duzenini getirenden de hiç haz etmiyorlar. Türk siyasi liderleriyle farklı yakınlıklarda ilişkileri oluyor. Bu ilişkiler sağ ve sol yelpazeyi kapsadığı gibi, yurt dışında Türk diplomatlarla ve bulunduklari ülkenin siyasi liderleriyle de iyi ilişkilerini devam ettiriyorlar. Tabi bütün bunlar, devletle ilişkilerinde hata yapmadıkları anlamına da gelmiyor. Mesela Amerika’daki hukuk devletinin kurallarını, oraya götürdükleri öğretmenlerin çalışma izinleri konusunda ihlal ettikleri gerekçesiyle açılmış olan FBI soruşturması hala sürmekte.

    Polisteki varlıkları diğerlerinden daha kalıcı
    Cemaat devletin birçok birimiyle çok uzun zamandır flört ediyor ama polisteki varlıkları diğer birimlerden daha kalıcı. Ne parti kurup başa gelmeyi, ne de ülkeye şeriat getirmeyi amaçlıyorlar.’İslamcı’ parti kurandan da şeriat düzenini getirenden de hiç haz etmiyorlar.

    Devletin Gülen’le işbirliği yapan kurumları var
    Devlet çok katmanlı ve çelişkileri olan hatta ayrılıklara düşebilen bir yapı. Devletin, Gülen hareketiyle çeliskiye düşen kurumları olduğu gibi, işbirliği yapan kurumları da var. Etkileşimin iki yüzünü de hesaba katmak gerekir

  96. odunkıran

    Hayloo maskeli özverili çocuk, öncelikle Fikret Uzun’un kimi ifadelerini kullanmamda bir tuhaflık yoktur. Ve gayet normaldir, Fikret Uzunun bir çok yazısını, Gün Zileli eleştirilerini ve hatta Dühring eleştirisi ile paralellikler kurarak ortaya koyduğu eleştirilerini dikkatlice okudum. katılmadığım noktalar vardır elbette ama ilk planda katılmamaış olmamın temel nedeni bilgi eksikliğimd olduğunu ve bilgi eksikliğimi giderdikten sonra ise katılmamanın elde olmadığını gördüğümü itiraf etmeliyim. İşte bu nedenl yani oldukça dikkatli okuyorum ki ve belki siz Gün Zilelinin yazılarını bile o kadar dikkatli okumuyorsunuzdur, haliyle bazı ifadeleri benim için de kullanımı hoş bir durum yaratmaktadır.
    İkinci olarak, Anti-Stalinizm Sovyetler Birliğindeki özellikle Krusçevle birlikte iktidar savaşlarının merkezine oturtulmuş bir manipulatif yaklaşımdır. Ancak elbette Stalinizm de, henüz Stalinin sağlığında bile Sovyet toplumunda kabul görmüş bir olgudur. Ancak, bu olgu,sizin temcit pilavı gibi öne sürdüğünüz ,Stalinin Diktatörlüğü değildir. Ve ben bunları Fikret Uzun’un yazdıklarından aldığım işaretle inceleyip edindiğim bilgiler olarak aktarmak isterim ama biraz uzun ve sizin o önyargıyı bir mahkumiyet derecesinde taşıyan kafalarınızın alacağını sanmıyorum.
    Ve bu konuda size katılıyorum ki, Fikret Uzun,sizin gibi,aklını kullanamayan, hiç bir bilgisi olmadan ,ısmarlama düşünceleri ortada dolaştıran ve Gün Zileli gibi, ezelden düzen yanlısı hareket eden ve muhtemelen, laboratuar teorilerinin rüzgarı ile beslenen aktörlere aklını teslim etmiş olan,binbir suratlı,ki suret ile arasında kıl kadar ince bir ayrım vardır,sahte solculara nafile çaba sarfederek doğruları anlatmaya çalışıyor.
    Gerçi Fikret Uzun,sık sık, bu yazdıklarını tarihe kaydetmek için yazdığını ifade ediyor ama yine de sizin sayfanızda bu çabayı sürdürmesini ben de nafile çaba olarak görüyorum.
    Ama yine de, onca müridi olan ve dağa taşa yazılar yazan, kendi sitesinde ilan edildiği kadarıyla gördüğüme göre,epey bir tıklayıcısı olan Gün Zileli,madem ki söylediklerine yürekten inanarak yazıyor, neden Fikret Uzun eleştirilerinden kaçıyor da sizin gibi müritleri öne sürüyor pek anlamış değilim.
    Staline dönersek ve birlikte “özgürlükçü”,”demokratik” “sosyalizm” i ele alırsak, Stalinin bu kavramların taşıdığı olgulara ya da Sovyet Sosyalizmindeki Demokratizm dinamiğine,ki bu dinamik,Lenin’in ifadesiyle küçük burjuva denizinden gelmektedir, dinamit attığını ama attığı dinamitlerin yeterli gelmediğini söylemekle başlayabiliriz.

    “Özgürlükçü Sosyalizm” size göre sosyalizm olabilir ama Gün Zileli ,en azından şimdi,pekala biliyor ki, bu bir sosyalizm değildir. çünkü ” özgürlükçü sosyalizm” olgusu, işçi sınıfının ya da hadi genelleştirelim, sömürülenlerin,burjuvaziden yani sömürenlerden aldığı iktidarı,yine burjuvazi ile yani sömürenlerle paylaştığı bir düzeni anlatır. Öyle olunca da, düzen sosyalizm değil,her halukarda kapitalizm olacaktır. Sonrasını biliyorsunuzdur herhalde, kapitalizmin geçirdiği evreler,sıçramalı olarak hayat bulacak ve son aşamasına kadar ilerleyecektir. Dolayısıyla sömürenler yine yeniden iktidar olup,sömürülenleri daha bir kinle ama daha bir ince yöntemle sömürmeye ,köleleştirmeye devame decektir. “ddemokratik sosyalizm” in de bundan ayrı yanı yoktur.
    Oysa, sosyalizm kurulana kadar, varlığını sürdüren küçük burjuva denizinin kurutulması için,hem amansız ve hem de akılcı bir sınıf mücadelesi zorunluluğunu,tarihsel ve nesnel ilerleme çizgisi dayatmaktadır.
    Ne yazık ki, Gün Zileli ve onun gibiler, Leninin özellikle üzerinde durduğu ve kökü Marksizm’de olan bu gerçekliği vurgulu bir şekilde dile getirmekle kalmayıp, aynı zamanda pratiğe de en akılcı bir biçimde uygulamasından hiç ama hiç hoşnut değildir.
    Gerkçeleri bellidir,anarşist geçmişi ile,her türlü devlete ve iktidara karşı olmasını, sonucu boşver ,hareket herşeydir yaklaşımını öne çıkartmış ve buradan varacağı yere vararak, Komünistlerin, dolayısıyla işçi sınıfının hep muhalefette kalması gerektiğini, iktidarı almasının yanlış olduğunu,çünkü iktidarı alınca,bozulacağını öne sürmektedir. Lenin de ona göre eli sopalı bir diktatördür. Savunulacak bir yanı yoktur.

    Stalin ise, Hitleri aratmayan çelik sopalı bir diktatördür.

    Neden,çünkü Leninin bıraktığı iktidarı,ki kendisi de pekala bilir,Leninin gönlünde Troçky vardır ama Troçky gönülsüz davranınca,ihale Staline kalmıştır, Stalin olabilecek en yüksek yetenekle sürdürmüş ve işçi iktidarını, işçilerden oluşan sovyetleri,şuraları, burjuvazi ile paylaşmadığı için ve burjuva görüşleri ,sovyet sosyalizmine tehlike arzedecek biçimde örgütlemeye çalışanların üzerine,ufkunu Marksizmden alan Proletarya Diktatörlüğünü sürdüğü için.
    Üstelik, Troçkizmden hala medet uman Gün Zileli, Ruh ikizi Fikret Başkaya gibi, Kronstad ayaklanmasının bastırılmasındaki yanlışlığı,Leninci iktidarın yanlışlığına gerekçe yapmak isterken, Kronstad ayaklanmasını Troçky’nin bastırdığından bi haber görünmektedir.
    Troçkizmin neredeyse tümüyle iflas ettiği bir tarihsel süreçte , Troçkizmden medet ummak,elbette emperyalist gizli servislerini sevindirir ve Troçkizm için her türlü imkanı sunarlar .
    Yani Troçkizm yanında Anti-Stalinizm,her halukarda fiyatı yüksek bir alıcı bulacaktır ve buluyor.

    Ve bu gün Stalinizm yoktur ama Jakoben yaklaşımlar daha çok öne çıkmaktadır ve birikmektedir. Dünyanın böylesine ihanet ve ruhsuzluk çukuruna gömüldüğü bu gün, oluşan kir denizini ve bu kirlerle Emperyalist burjuvazinin gerçekleri örtme çabalarını ve imkanlarını Stalinizm değil,Proletarya Diktatörlüğü bile temizleyemez.

    Öyleyse, ortada Stalinizm dinamiği değil, Stalin üzerinden yani Stalini ,onca gerçekler ortaya dökülmüşken,hala Hitler misli Faşist bir Diktatöre benzeterek, Emperyalist burzuvazinin Sosyalizm ülküsünden korkularını bastırma dinamiği var.

    Ama bu,korkunun ecele faydası yoktur ,hüküm mahiyetindeki, özdeyişi hatırlamamızı engellemiyor ve Stalin eleştirilerine karşı çıkmak yanında,o eleştirileri çürütmek,Sosyalizm ülküsüne bağlılığın gereği oluyor.

    Saldırı Staline değildir aslında, saldırı Stalin üzerinden Sosyalizmedir.

    Bu saldırıların yarattığı siz bulutundan da, sosyalizm mücadelesine,iktidar perspektifinden uzak bakanlar etkileniyor. Bu etkiyi artırmak da, Gün Zilelilere düşüyor.

    Bri sorun bakalım, Gün Zileli askerliğini yapmış mı? V e neden isiçreden ya da İsveçten sınırdışı edilmiştir? ve neden ,geçenlerde basından ve TV lerden izledik, 90ına dayanmış bir delikanlıyı,hem de askerliğini yapmış olduğu halde,asker kaçağı olarak ararlarken, Zileli neden ihtiyar sayılabiliyor?

    Gün Zileli, yayınlanmamış bir kitap için bile yaptırım uygulanan bir rejimde, bu rejimi kızdıracak bir kelam edebilir mi?

    O nedenle bozuk plak gibi, 24 saat takıldığı yerden aynı nakaratı sürdürüyor. Demekki ki,rejim tarafından kabul görüyor ve alıcı bulmasından da seviniliyor.

    Siz eğer,bunları göremediğiniz için,böyle anti-stalinizm ve özgürlükçülük havarisi kesilebilirsiniz ya da Gün Zileli nin gözetiminde bu havariliği yayabilirsiniz ama görmeniz için her türlü argüman önünüze serilrken,hala görmemekte direniyorsanız, o yüzünüze taktığınız suretleri karanlığı sevdiğiniz için takıyorsunuzdur. Saklanmak,karanlığı sevmektir.
    Diğer yandan,araştırmaktan ısrarla kaçıyorsanız,ortada yanlışlık olduğunu biliyorsunuz demektir.
    İşte bu nedenle suret sözcüğü cuk oturmaktadır. İşte bu nedenle bu sözcüğe fena alıştım.
    Siz bilgiden de,blinçten de yoksun bir düzenbazlığı yüzünüze taktığınız sanal ve abuk suretlerle gizlemeye çalışıyorsunuz.
    O nedenle ne kadar düzenbazlıkla bezenmiş olsanız da, ne çeşit suretlerle dolaşsanız da, kendinizi ele veriyor ve sığlığa ve ahmaklığa bulanmış sahteakrlığınız sırıtıyor.
    benim gördüğüm budur ve sahteakrlığınızı besleyen ise, kapitalizmden umudu kesmemiş olmanız ve bu umutla fiyatını yükseltme çabanıza gelecek fiyat misli takdirlerdir.

  97. Odunkiran Ilyas mi?

    odun kiriciydi adi ilyasti
    yanastim yanina yuzunu asti
    Stalin kim dedim bir kufur basti
    arkasindan baltasini biledi

    bana bak arkadas dedim, dedi ne?
    dedim sen bir sosyalistin, dedi he
    dedim katliam var, dedi cekil be
    arkasindan baltasini biledi

    dedim partin nere senin, dedi ki tsip
    dedim muhalefet, dedi yagli ip
    dedim demokrasi, dedi kim sahip?
    arkasindan baltasini biledi

    dedim insan haklari, dedi onlara gore
    dedim kotu mu ki, dedi bin kere
    dedim hak adalet, tu dedi yere
    arkasindan baltasini biledi

    dedim Stalin’in ocagi sone
    acildi gozleri atildi one
    dedim dur bakalim, dedi ne gune
    arkasindan baltasini biledi.

  98. hayloooo

    odun kıran maskeli kütük,
    bütnü bu yazdıklarını bağladığın yere bak. sanki kapitalistler bir devlet kapitalisti stalinden rahatsızmışta, onu eleştirenleri destekliyormu7ş gibi. onlar stalin gibi “sosyalist”leri isterler. yok olsun istemezler. çünkü onun gibiler yüzünden emeği emkçiyi daha rahat olumsuzlarlar.
    düşünmen için sana tavsiye madem fikret tarihe not düşmüş ve sende onu dinliyorsun az biraz da beni dinle.
    -bir maoculuğun sahip çıktığı iki çizgi teorisi nedir. niye böyle bir şey tercih edilmiştir.
    iki hep bir mi olmalıdır. yoksa bir hep ikiye ayrılır.
    – zapatistaların mücadelesi hiç iktidar talep etmiyor ancak iyi kötü bir komünal yaşam sürüyorlar. sovyetler birliğinin bir türlü geçemedği. hep geçiş aşaması denilen proletrya(adına parti) diktatörlüğünde kaldığını…
    – üç, sovyetlerin troçki ve blimum muhalefete dedikleri ile, tc nin muhaliflerine dedikleri arasında fark var mı.
    – dört, antagonizma kapitalist iktidarla -sosyalist iktidar arasında mı olmalı, yoksa kapitalist iktidarla özyönetim arasında olmalı.

  99. hayloooo

    türkçem kötü düzeltme yapayım.
    bir hep ikiye mi ayrılır. olacaktı.
    özyönetim arasında mı olmalı.
    kusura bakma köy enstitüsü mezunu yada devamı öğretmen okulu mezunu , modernist ,disiplinli, stalin gibi öğretmenler öğretememişler.

  100. odunkıran

    iyi iyi,sen de kapmışsın Fikret Uzun jargonunu, İlerleme var ama yazdıklarının her satırından odunluğun dökülüyor be birader. ben ne diyeyim sana, hem kütük bile senin gibi odundan daha yararlı.
    Ama ne yaparsın,cephane kısıtlı olunca,edebiyat da,odunlaşıyor. Ne yapalım,kader utansın diyelim ve en iyisi sen odunluğuna devam et,ben odun kırmaktan vazgeçeyim. Çünkü senin gibi odunları kırmak da yorucu be birader. Her tarafında budak fışkırmış. O nedenle boyuna bina okuyorsun. Almıyor ama kaçırıyor odun kafan.
    Hadi uğurlar olsun,böylece de,”bir kaç soru sordum, cevaplayamadı kütük” diyerek arkadaşlarına hava atarsın.
    Benim odunlarla uğraşmaktan daha önemli işlerim olabilir,mesela Fikret Uzunun dediklerini ,biraz daha derinlemesine incelemek gibi.
    Sin gibi odunlara çok takılmıyorsa ,bir bildiği vardır elbet. Ben niye takılayım ki. Gün Zilelinizden bulun.kütük,pardon,odun.

  101. hayloooo

    burada saçmalamak kadar saçmalayıp kaçma özgürlüğünede sahipsin.
    hadi güle güle.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑