Ulusalcılığın Tuhaf Halleri…
Özellikle şu günlerde ulusalcı olmak istemezdim ya da en azından ulusalcılığın içinde bulunduğu tuhaf çelişkiler çözülünceye kadar ulusalcılıktan istifa ederdim. Neden mi? Ulusalcıların AKP aleyhtarlığıyla AKP’nin izlediği ulusalcı çizgi iyiden iyice çelişmeye başladı da ondan.
Suriye meselesini ele alalım. Açık yüreklilikle belirteyim ki, Suriye’deki ayaklanmadan bir devrim beklentisine giren ben ve benim gibi düşünen arkadaşlar yanıldık. Bu noktada başından beri – diktatör Esad’ı anti-emperyalist görme yanılgısı içinde olsalar da – bu ayaklanmanın emperyalist güçlere hizmet edeceğini söyleyen ulusalcılar haklı çıktı. Haklı çıktı ama onulmaz çelişkileri de tam bu noktada başladı.
Bu çelişkiler günlük basınlarında açıkça yansıyor. En düşük seviyeli ulusalcı organ Sözcü’ye bakalım. Hem Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı çıkar gibi görünüyor, hem de AKP’yi Suriye’ye karşı gerektiği kadar dirençli, hatta saldırgan olmamakla eleştiriyor. Ah AKP şu subaylarımızı içeri atmasaymış da ordu”muz” zaafa uğramasaymış, o zaman Türk ordusu neler neler yapmazmış Suriye’nin saldırganlığı karşısında. AKP iktidarı güçlü bir Türkiye konusunda blöf yapmaktaymış. Yani Türkiye blöf yapmayıp emperyalistlerin teşvikiyle Suriye’nin üzerine yürüse memnun olacaklar. Nerede kaldı “anti-emperyalist” Suriye’nin savunulması? “Büyük” ve “güçlü” Türkiye vizyonuyla anti-emperyalizmin çeliştiğini görmüyorlar, görmek istemiyorlar. AKP’nin tutumunda bir çelişki yok. O, bölgesel hegemonyacılığa dayanan bir ulusalcı siyaset izlemekte, bunun gereklerini yapmaya çalışmakta. Bu bölgesel hegemonyacı saldırgan siyaseti yeterince saldırgan bulmayıp eleştirebilirsiniz ama o zaman da anti-emperyalist olduğunu iddia eden bir siyasetten vazgeçmelisiniz. Bizim ulusalcılarımız ise ne yardan ne de serden geçiyorlar.
Aydınlık gazetesi Sözcü’ye göre biraz daha tutarlı gibi. Bu gazete her şeyi AKP’nin NATO yanlılığına yıkarak AKP karşıtlığı ile anti-emperyalist bir ulusalcı çizgide diretmeye çalışıyor. Evet ama, Aydınlık da içinden çıkılmaz bazı çelişkilerle malûl. Hem NATO’nun ordusunu destekleyip hem de anti-emperyalist olmak mümkün değil. “Biz Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, dolayısıyla ordunun NATO ordusu olmasına son vermek istiyoruz” diyebilirler. Bu kadarını deseler tutarlı olurlardı. Ama ABD’nin NATO üyesi Türkiye’yi parçalamak ve Ortadoğu’daki en güçlü NATO ordusunu zayıflatmak ve dağıtmak istediğini ileri sürmeleri hiç inandırıcı değil. Oysa gördüğümüz gibi, ABD ve NATO, Türkiye’yi ve ordusunu sürekli olarak desteklemekte, onu Ortadoğu’da güçlü bir kale haline getirmek istemektedir. Bugün AKP’nin yaptığı da zaten bunu yerine getirmekten ibarettir: Bölgesel hegemonyacı bir Türkiye devleti yaratmak. Sonuç olarak, gerçek bir emperyalizm karşıtlığı ile gerçek bir Türkiye ulusalcılığının birbiriyle bağdaşmaz şeyler olduğunu, bu noktada en tutarlı ulusalcının Tayyip Erdoğan olduğunu söyleyebiliriz.
Kürt meselesine gelelim. Kürt hareketinin emperyalizmin yedeğinde olduğunu ileri süren ulusalcılar, bugün AKP iktidarının Kürtlere karşı yürüttüğü saldırgan siyaseti nasıl izah edeceklerini bilemiyorlar, hatta bu konuda nasıl bir tutum takınacakları konusunda da şaşkınlık içindeler. Bir yandan AKP’yi baskı siyasetlerinden dolayı eleştirmek gereğini duyuyorlar doğal olarak, ama bir yandan da bugün almış başını gitmekte ve artık kitle örgütlerini de içine almakta olan kitlesel KCK tutuklamaları karşısında ne diyeceklerini bilemiyorlar. Eğer Kürt hareketi emperyalizmin maşasıysa, ulusalcılığın gereği olarak – demokrasinin ulusal çıkarların yanında sözü bile edilmez – AKP iktidarının KCK saldırılarını desteklemeleri gerekir. Ama böyle yaparlarsa bu sefer de AKP’nin anti-demokratik tutumunu onaylamış ve hatta genel olarak AKP’nin yanında yer almış olacaklardır. Ama desteklemezlerse de bu sefer Kürtlere karşı ulusalcı girişimleri baltalar bir pozisyona düşeceklerdir.
Ulusalcıların iddialarından biri de ABD emperyalistlerinin, Ortadoğu’da İsrail gibi yeni bir üs devlet yaratmak amacıyla “Büyük Kürdistan” projesini geliştirdikleridir. Ulusal sorunlarla benden daha yakından ilgilendikleri için ukalalık etmek istemem ama biraz mantık yürütecek olursak, böyle bir projenin ABD için bugün pek o kadar da elverişli bir şey olmadığını düşünebiliriz. Çünkü ABD, halihazırda Ortadoğu’da, Türkiye gibi, müttefiklikte İsrail’in hemen arkasından gelen zaten güçlü bir müttefike sahiptir. Neden hiçbir istikrar vaat etmeyen, ne olacağı belirsiz “Büyük Kürdistan” gibi bir projeye girişsin ki. Şu başka bir şey elbette. Emperyalistlerin her zaman A, B, C planları vardır. Örneğin Mısır’da nasıl Mübarek yıkılınca, ordu artı Müslüman Kardeşler planını devreye sokmuşlarsa, diyelim ki günün birinde sadık müttefiki Türkiye devletinin fazlasıyla zaafa uğradığı koşullarda devreye sokacağı böyle bir “Büyük Kürdistan” projesi de olabilir. Ama böyle yedek bir proje başkadır, şimdiden, üstelik durup dururken, hele hiç de istikrar vaat etmeyen bir coğrafyada, arayışları ve delidoluluğuyla emperyalistlere hiç de güven vermeyen bir halkla böyle maceracı bir projeye girmek yine çok başkadır. Ulusalcıların en büyük hatası ya da ulusalcılıklarından kaynaklanan yanlışları, Türk devletine fıtrî bir anti- emperyalizm atfetmeleridir. Üstelik bu varlık doğduğundan bu yana emperyalizmin beşiğinde sallandığı halde.
Ulusalcılar bazı şeylere net bir şekilde karar vermelidirler. Gerçekten anti-emperyalist olmak istiyorlarsa, emperyalist işbirlikçisi Türk devleti ve ordusuyla olan samimiyetlerine son vermek zorundadırlar. Gerçekten AKP ile mücadele etmek istiyorlarsa, AKP iktidarının en şedit saldırıları altında bulunan Kürt hareketine karşı dostça bir tutum almak zorundadırlar. ABD emperyalizminin desteğindeki Türk devletinin ve AKP iktidarının bölgedeki provokasyonlarına karşı gerçekten direnmek istiyorlarsa, “güçlü Türkiye” yavelerinden vazgeçmeleri gerekir.
Aslına bakacak olursanız, bazı durumlarda amansız çelişkilerden kurtulmanın en iyi yolu kendi varlığına kendi eliyle son vermektir.
“Ulusalcı kendini neden öldürdü?”[1]
Gün Zileli
28 Haziran 2012
Veya şöyle de denebilir: Gerçekten anti-emperyalist olmak istiyorlarsa, “milliyetçi kitleleri kazanma” omurgasızlığına son verip, gerçek ezilenlerle birlikte gerçek bir emek ve özgürlük mücadelesi yürütmeliler. Yani zahmetli olan yolu seçmeliler.
bak bu da çok iyi bir katkı.
Ulusalcılık kavram olarak kulakları biraz tırmalayan bir kavram. Ulusculuk, İngilizce tabiriyle nationalismden türetilmiş bir kavram. Bugün genelde burjuvazinin orta ve üst katmanları kendilerini “milliyetçi” olarak tanımlamaktan utanıyorlar. “milliyetçi”lik sarkık bıyıklı, siyah takım elbiseler içinde dolaşan, ne işle meşgul oldugu belli olmayan,geçmişi karanlık bir siyasi parti üyelerine ait bir kavram bu kesimler için.İşte bu noktada “ulusalcılık” kavramı bu kitlelerin imdadına yetişiyor. Milliyetçiliğin halk arasındaki deyimiyle makyajlanmış,”yeni kasa” kavramıdır ulusalcılık bence. Sol ile milliyetçiliğin asla bağdaştığını düşünmüyorum ve asla da bu fikre ikna olamayacağım. O nedenle ulusalcı kesimin kendilerini solcu olarak lanse etmeleri de özürlü bir sol anlayışı beraberinde getiriyor. Ulusalcılar açıkça “Biz ulus devletin yeniden inşasını hedefimize koyduk, yeniden bir ulus devlet kuracağız. Katı laik, elitist, solidarist bir toplumsal sözleşme ile planlanmış yeni bir devlet kuracagız, ancak emeği de piyasacı iktidarlar kadar sömürmeyeceğiz” gibi bir programla yola çıksalar bence daha inandırıcı olacaklar.Kitlelerden bu kadar kopuk, sadece opera ve tiyatro salonlarında yer alan bir anlayış ne yazık ki. Bunu vicdani bir rahatlıkla yazıyorum çünkü yıllarca “ulusalcı” siyasi yapı ve derneklerde çalıştım…Bir vicdani muhasebedir yazdıklarım…
Aslinda ne ulusalcilarda ne de sizde çeliski var? Türkiye’de Avrupa hayat tarzi ile Türk hayat tarzi arasinda bir kamlasma var. Siz duvarin öteki tarafindasiniz, hepiniz.Ulusalcilar da, siz de hepiniz tek bir hedefe kilitlenmissiniz. AKP. Nedeni de basit:
1. Müslümanlara düsmansiniz.
2.Müslüman oldugu için RTE’ye düsmansiniz.
3.Müslüman halka düsmansiniz.
4.Müslüman tarihe düsmansiniz.
5.Avrupa yasam tarzini seviyorsunuz, Avrupa’daki hiristiyanlar ve Israil’deki Yahudiler size Türkiye’deki ve Arap üklelerindeki müslümanlardan daha sempatik geliyor.
6.Yanlis ülkede yanlis zamanda yasamaktasiniz.
7.Tüm hayatinizi özelestiri, pismanlik ve uyumsuzluk içinde geçirmeye mahkumsunuz.içinde yasadiginiz toplum size yabanci, anlamaniz mümkün degil.
8.Bir sabah kalktiginda kendini hamamböcegi olarak gören Kafka gibisiniz. o hristiyan ve anti-semit bir toplumda yasayan bir yahudi idi, siz de müslüman ve bati karsiti bir toplumda yasayan batililarsiniz.
Not: Gün Zileli dikkat et; Bu bir hakaret degil, sadece bir benzetmedir. Size böcek falan demiyorum. Yanlis anlama, bosu bosuna sansürcü damgasi yeme.
“çeliski yok, üzülme, tutarlisin” sorularım:
1- Müslüman Başbakan , Telafer’de “gavur” Amerikalıların kursunlarıyla ölen müslüman Türkmenler için neden kılını kıpırdatmadı?
2- “Peygamber Ocagına benzetilen ordunun subaylarının başına çuval beçirdiklerinde “gavur” Amerikalılar, neden müslüman Başbakan çıkıp haddini bildirmedi ABD’ye?
Sizce neden?
Sen hâlâ anlamamissin.
Tayyip ne yaparsa yapsin müslümandir. Sen ne yaparsan yap duvarin öteki tarafindasin.
Basit gerçek: Avrupa yasam tarzi ile Bati’ya karsi olma iddiasi inandirici degildir. Bir takim mezhepçi aleviler inanmis görünseler de onlar da samimi degil.
Bu arada “subaylarin basina çuval geçirilmesi ” tasalanman da çok ilginç, tam sosyalist konusmalar bunlar, ama duvarin öteki tarafindan.
Güzel yazı.
Gün Zileli’nin kendini silkeleyip toparlaması güzel. Yakına gelesiye iyice dağıtmıştı çünkü. Son yazıları, güzel.
===========================================
Her neyse.
========================================== Bugün Cumhuriyet’te Hikmet Çetinkaya’nın yazısı okuyunca, kendi kendime dedim:
Yahû, “Büyük Kürdistan”ın, ABD-AB açısından ne gibi getirisi/kârı olacak!.. (Aksine, zararı olur.)
ABD-AB, kapitalist olduğu ve ezilen herhangi bir halkın yardımına koşacak bir İsa olmadığına göre, doğal olarak, sadece ve sadece kâr etmeyi düşünecektir. Yani; tek öncelikleri (ve “sonralıkları”) ve tek düşündükleri, kâr, kâr, kâr ve yine kârdır.
Diyelim ki, ABD-AB “Büyük Kürdistan”ı kurdu; kürtlerin, ll Dünya Savaşı’nda Atom Bomba’sını yiyip tamamen ABD yörüngesine dahil olan japonlar gibi olacağının garantisi ne?..
Yok, böyle bi’garanti. Kürtlerin alt-sosyo-kültürel, alt-sosyo-psikolojik yapılarını, afganlar, türkler ve Pakistan’lılarınkinden (kısaca: Sünniler) farklı kılan, nedir? Yok böyle bir fark. Tek farkları, dilleri. E, bundan da, halk (türkler) halka (kürtler) düşürülemiyor; onca akan kana rağmen! Ve saire ve saire…
==============================================
Zbigniew Brzeziński familyasının, “Büyük Kürdistan” gibi kârsız işlerlerle uğraştıkları falan yok. Kârlı bi’plan üzerinde çalışıyorlar: [A] Şiî (Şiîlik’in kardeşi Alevî/Nusayri) ve [B] Sünnî hattı. Eyleme çoktan koyuldular. (İranlı bir imamın Hz Ömer aleyhine sözler söylerek va’az verdiği videosu [!], TV’de dönmeye başladı.)
Sonuç, ne mi olacak? İki mezhep, birbiriyle savaşmak için bol bol silah alacak ve bu yardıma(!) karşılık ‘sökül paralı’. Para tükenince: yeraltı ve yer-üstü zenginliklerinin (su, petrol vs.) kapılarını sonuna kadar aç. (Al sana: “Kürdistan, Filistan, Türkistan, Belucistan, Pakistan” ve daha “bilmemneyistan”)
=============================================
Ulusalcı arkadaşlara diyeceğim, şu; eğer Ulusalcılık’tan 19.Y.Y. Fransız ve Alman Aydınlanmacılık’ını (İdealizm) kasdediyorsanız:
A- Sizin Ulusalcılık’ınız içinde bal gibi etno-sentrizm, var. Önce bundan vaz geçeceksiniz. Olası bir ulusalcı manifestonuzda, ‘kürt’ kelimesine itiraz ettiğniz gibi, ‘türk’ kelimesine de itiraz edebilecek misiniz?
B- Mesela, olası bir anayasada şunu diyebilecek misiniz:
“Madde-1: Cumhûriyetin tüm yurttaşları eşittir.
Madde-2: Her yurttaş, anadilinde eğitim yapma hakkına sahiptir ve devlet bu hakkı, ayrım göstermeksizin, sağlamakla mükelleftir.
Madde-3: Kamu görevinde bulunacakların; anadili, ister çoğunluğun anadili olsun, ister olmasın, bir diğer çoğunluğun anadilini bilmek zorundadır.
Madde-4: Cumhuriyet yurttaşlarının dilleri, devlet koruması altındar.
Madde-5: (işte şimdi yapıştır, anasını satayım) Ülkenin parçalanması, teklif dahi edilemez:)”
===========================================
Yani demek istediğim, ulusalcı arkadaşlar, tutarlılığınız yok. Tutarlılık sorunuz, var.
türkiyede avrupa hayat tarzı ile türk hayat tarzı mı varmış?
bu cümle bile senin aslında birilerine düşmanlık taşıdığını göstermiyor mu? kaldı ki tayyip’e düşman olmayı nasıl gerçek müslümanlara düşmanlık anlamında algılayabiliyorsun?sanırım burada da aristo mantığın devreye giriyor.tayyip müslüman olduğu için ona karşı olunmaz;tayyip kudurmuş biri olduğu için,otoriter bir devletin muktediri olduğu için,ırkcı,faşist bir kişiliği olduğu için ona düşmandır bu kadar insan.sokağa çıkıp haykıran hangi insandan duydun böyle çarpık bir düşmanlığı?bu ancak senin milliyetciliğinden türemiş olabilir.
zilli son günlerde kendini aşmaya başladı yalnız şimdiden tarihin çöplüğüne gittiği belli olanlarla uğraşıp enerjisini gereksiz tüketmesini anlamıyorum yoksa tükenenlere akıl verip kendilerini yeniden üretmelerrinin yolunumu göstermek istiyor anlamadım.ulusalcılık bal gibi millicilik olup devletçi bir projedir 80 yıllık egemen ideolojinin hegemonyasıyla zehirlenmiş zihinlerin özgürleşebilmesi için bizim söylemlerimizden çok kendilerinin pratik hüsranlarıyla özgürleşebilirler.bu arada büyük kürdistan ın abd projesi olma konusuna gelince bu tarz komplo ve bildik tahlillerin içine giren zileli çok komik oluyor.bölgedeki kürtlerin 100 yıllık ağır bedellerle verdikleri mücadeleyi hepimizden iyi zileli bilir kürtlerin bu gün elde ettiği bir gramlık siyasi kazanım ve başarıda egemen efendilerin lütfünden çok egemen efendilere karşı verilmiş mücadelenin payı olduğunu anlamamak için kör olmak lazım.akp li müslüman tayip hayranına gelince ihsan eliaçıktan dahamı fazla müsliman tayıp müsliman ise inancını hatta kendi inancı müslümanlığın özgürleşmesi ve müslimanlarca yeniden üretilmesini neden engelleyip devlet eliyle yeniden üretilmesini ister ne biçim müslümanlık akp li yorumcu kendi kutsalının sorunlarındanda bi haber kimliklerin,inançların,cinsiyetlerin,çevremizin ve zihnimizin özgürleşmesinin projesi tarihteki örnekleri gibi toplumsal muhalefetin politik programıyla olur bu gün buna en yakın program egemen eski yeni bütün efendilerin devlet iktidar zülmüne mecbur ve mahkum değiliz artık bir seçeneğimiz var diyen HDK halkların demokratik kongresidir
Dinle polis efendi!
Senin gibi Muaviye-tipi, Yavuz Sultan Selim-tipi, RTE+Gülen-tipi müslümanlar, EVET, bizim düşmanımızdır.
Ancak, Hz Hüseyin gibi, Şeyh Bedreddin gibi, Ali Şeriati gibi, İhsan Eliaçık hoca gibi müslümanlarla birlikte, senin patronlarına karşı omuz omuza mücadele etmekten asla kaçınmayız!
“müslüman-antimüslüman çatışması” diye feryat etmen boşuna… Senin patronların öyle Karunlaştılar ki, artık yoksul müslümanları da eskisi gibi kolay kolay konsolide edemeyeceksiniz. Sizi AKP’nin şu malum “Numan Kurtulmuş açılımı” bile kurtaramayacak.
Ulusalcılık deyimini ilk kullananlardan biri benim sanırım. Bu adla bir kitabım da var. Tabii ki her deyim gibi bunun da sorunlu yanları var, belirttiğin gibi. ancak ulusalcılık, klasik milliyetçilikten farklı bir şekilde soldan gelen bir akım olduğu için milliyetçilikten ayırt edilebilmesi açısından elverişli bir deyim gibi geliyor bana.
Sanılmasın ki Zileli ulusalcılık eleştirisi yapmış;Zileli aslında yine AKP’yi savunmuş.
AKP gericiliği olumlanmış.
Zileli’nin gericilik ve faşizmle,emperyalizmle savaşım diye bir sorunu yok.
Ayrıca artık bu tür sözde çözümlemeleri de bir yenilik ve özgünlük taşımıyor.
Zileli’nin ideolojik ve politik olarak daha geri konumlara savrulduğunu saptayabiliyoruz.
Yorumunuz, her şeye rağmen fikri bir içerik taşıdığı için kaldırılmayacaktır, merak etmeyin.
1973’ten itibaren Bület Ecevit’e yakın kalemler (özellikle Ali Gevgilili) tarafından “milliyetçi” anlamında kullanılan sözcük, 1995’ten sonra Mümtaz Soysal ve Doğu Perinçek’in öncülük ettiği bir siyasi akımın adı oldu.
http://nisanyansozluk.com/?k=ulusalc%C4%B1
baranaS hangi emperyalizm ve faşizmle savaştığını anlayamadık.galiba hasretinden prangalar eskittiği eski efendileri millici faşistleri kastetmediği kendi milli duygularından belli oluyor.gelelim bu güne bu günün emperyalleri ve faşistleriylede savaşmaya mecali kalmadığındanmı bilinmez piyasada göremedik pardon ara sıra piyasa yaparlar milli ve zilli gündemlerde bayrak sallamayı emperyaller ve faşistlere karşı mücadele sanıyorsan bayrak sallarken sağına soluna bakarsan faşistleri görürsün gerçek toplumsal muhalefet dinamikleri milli zilli bütün emperyallerle faşizme karşı sürekli mücadele içindeler bu arada baranaS gibi uzantıları ilede meşgul olmak zorunda kalmasalar belkide daha başarılı olacaklar
Yakın Asya’nın nispeten her açıdan gelişmiş olan bu coğrafyasında Ulusal Devrim tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Bu nedenle başta ”Ulusalcı”lar olmak üzere hemen her kesimin kendini bulamayışı bu sürecin doğası gereğidir. ”Müslüman-Batı” çatışması, Milliyetçilik, Faşizm, Ulusalcılık, Kapitalizm vb. her doktrin ve ideoloji siyasal literatürden çok uzak bir anlamda algılanmaktadır. En ”aydın” kesim olarak görebileceğimiz Ulusalcıların bu saatten sonra kendini net olarak bulması imkansızdır. Çünkü, dünyanın bu günkü koşulları Ulusalcılık kavramını aşmıştır. Tek gerçek, emperyalizme karşı devrimci mücadeledir. Gerisi yalandır, boşa kürek çekmektir.
ulusalcılığın soldan gelmesinden ziyade meseleye kendini solcu zannedip cazibesi ve yeni dilinden etkilenip sol hareketler cıvarında bulunmuşların egemen sistemin devasa hegemonyasındanda etkilenerek milli duygularıyla buluşup sisteme yeni gibi eklemlenmesi olarak bakarsak daha açıklayıcı olabiliriz.zatan fazla sürmez tez vakitte ulusalcıların eski efendilerle şimdiden başlayan yakınlığı onlarıda kısa sürede egemen efendilerin saflarına götürdüğünü görünce gerçek yerlerini bulduklarını göreceğiz.bu arada tkp gibi toplumsal muhalefet dinamiği olduğunu söyleyip ulusalcı refleksler gösteren ödp,halkevi,halk cephesi gibi organizasyonlardada eskiye rağmen ulusalcı reflekslerden uzaklaşıp özgürleşme çabalarının yükselmesi gibi olumlu gelişmeleri gözlemledikçe özgürlükçü-ulusalcı ayrışmasının toplumsal muhalefet açısından olumlu tüketileceği inancındayım.bu tarz yazıları bu işlevin görülmesi ve özgürleşmeye hizmet için yazıyorsa zileli iyide yapıyor ama birazdaha yoğunlaşmakta fayda olabilir
Yapmayiz,etmeyiz falan diyorsunda , siz kimsiniz orgut musunuz, grup musunuz, hareket misiniz, kac kisisiniz ? Birkac aleviyi kafakola alacaginizi da sanmayin, mezhepciligi kullandigini sananlari aslinda mezhepciler kullanir, tipki kurtculerin de bazilarini kullandigi gibi…zengin yoksul muhabbetine ise sakin girme, turk solu zenginlerin ve zengin cocuklarinin hareketidir, zengin mahallesinde destek bulur, fakirler sinif duygusuyla sizin aslinda kendilerine dusmanoldugunuzu hemenanlarve sizden her zamannefreteder dogrusubu nefreti de hak ediyorsunuz. Aliseriati yi anlamak icin bir firin ekmek yemeniz gerek ki bugunku hayatinizda bu size nasip olmaz, size ertugrul ozkok yeter de artar.
Bunu ”tersten” okuyun!
”Bugün yeryüzünde en büyük fitne kaynağı materyalizm ve materyalizmden türeyen çeşitli ideoloji ve akımlardır. Tüm bu akımların hepsinin sözde bilimsel çıkış ve dayanak noktası ise Darwinizmdir. Darwinizm, komünizm, materyalizm, şiddet ve terör birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. İnsanları isyana, kavgaya, başıbozukluğa, sevgisizliğe, bencilliğe ve ahlaksızlığa yönelten Darwinizm yok edilmeden terörün önlenmesi, insanlar arasında dostluk ve kardeşliğin tesis edilmesi mümkün değildir. İnsanı insan yapan değerlerden uzaklaştırılan, hayatın mücadeleden ibaret olduğu yönündeki Darwinist yalanlarla yetiştirilen insanlar için ailenin, din ahlakının, namus ve şerefin bir önemi kalmamakta, bu insanlar her türlü sapkın ideoloji ve akımın peşinden gidebilmektedirler.”
Bir yerde yerel ve küresel sorun/sorunlar varsa, kaynağı kesinlikle halk/halklar değildir.
Bunu görmek için ”üstün insan” olmaya da gerek yok.
”Türk Solu” ulusalcı/nasyonal bir harekettir.
Sizlere nacizane önerim: Önce Ezen-Ezilen çelişkisini kavrayın, sonra Ali Şeriati ve diğerlerini anlamya çalışın.
İnançlar konusunda da, birinin direkt diğerini yargılaması ise saçmalıktır. Aleviler ve diğerleri hakkında yorum yapmak yanlıştır. ”Halife Ömer Kasedi” ise, sanıldığı gibi değildir. O kasette konuşanın anlattıklarının doğru tercümesine bakılması birçok önyargıyı da yıkacaktır.
DİN VE MİLLİYETÇİLİK DAMARI YOK EDİLMEDİKÇE, BU DEVRAN SÜRER GİDER…
Finans kapitalin en son oyunlarindan biri modasi geçmis fasizm, nazizm ve antisemitizm yerine islamofobyayi sahneye sürmek oldu, ne kadar sosyalist geçinen ahmak varsa hepsi bu çetenin gönüllü ajani oldu. Islama küfret malum lobiden “aferin” al, sora da kalk devrimden falan bahset, komik.
tayyip’e hayranlığın sende akıl tutulmasına neden olmuş.görme yetini sakatlamış.gönül gözünü kapatmış.
buyüzden sap yiyor saman sıçıyorsun.
”İnsanları isyana, kavgaya, başıbozukluğa, sevgisizliğe, bencilliğe ve ahlaksızlığa yönelten Darwinizm yok edilmeden terörün önlenmesi, insanlar arasında dostluk ve kardeşliğin tesis edilmesi mümkün değildir.”
bu nasıl bir akıl? bunları yazarken hiç mi düşünmedin?senin ne dostluk ne de kardeşlik düşüncen vardır.insanları kavgaya yönelten darwinizm değildir onların muktedirlere karşı olan öfkesidir,otoriteye,bağnazlığa,sömürüye,ırkcılığa olan içten gelen özgürleşme arzusudur.isyan canlı olamanın göstergesidir,yaşama sahip çıkmanın adıdır, otoriter saldırgan yapılara başkadırının neşesidir; yoksa itaat etmenin, çürümüş geleneklere boyun eğmenin yolu değildir.
”insanlar için ailenin, din ahlakının, namus ve şerefin bir önemi kalmamakta, bu insanlar her türlü sapkın ideoloji ve akımın peşinden gidebilmektedirler.”
benim için ailenin bir değeri yok çünkü senin bu kutsal kurumunda kadın sömürülüyor,çocuklar itaate etmeyi öğreniyor,çıkarı,sahtekarlığı,sevgisizliği yani kendi kandaşlarının dışında sevmemeyi,paylaşmamayı öğreniyor; kutsal vatan için öldürmeyi, büyük devlet olmak için yok etmeyi ve tanımadıklarına düşman olmayı şeref olarak görüp büyüyor.bunlara rağmen senin dostluk ve kardeşlik dediğin kutsalların bu bataklıkta mı yaşam bulup boy verecek?insanı insani(ki bu kavramın kendisi bile insan merkezci) değerlerden koparıp alan darwinizm mi yoksa riyakarlığın fabrikası olan bu kutsal ailen mi acaba? kaldı ki hiç okumadığın ama abilerinden hep duyup ezberlediklerinle bir düşünceye karşı böyle nefret söylemleri üretmenin ötesinde bir yere varabileceğini sanıyor musun?
Sosyal darwinizm nazizimin, fasizmin, irkçiligin, yoksul düsmanliginin kaynagi olan ideolojidir. Insanlik, halk , kültür ,gelenek ve yoksul düsmanliginin ideolojisi olan marksizm-leninizmin ve onun bir varyanti halindeki gerçekte sorumsuz marksizm olan anarsizmin sosyal darwinizmle iliskisi olagandir. Tüm totaliter ideolojiler gibi, nazizm de, stalinizm de, finans kapitalin emrindeki burjuva anarsizminin de aile düsmanligi yapmasi da olagandir. Diktatörler aileye düsmandir, fraksiyon sefleri de ayni sekilde, onlar kendilerine itaat disinda baska bir baglilik istemezler.
Ben ulusalcilarin bugun ugradiklari haksizliklar yuzunden (sayesinde) zaman icinde diger ezilen kesimlere (solcular, Kurtler gibi) yaklasabileceklerini ve modernist bir ortak alanda uzlasabileceklerini dusunuyorum. Daha dogrusu umuyorum.
Tabii, tabii sener pasa, hursit pasa, diger pasalar ve sen …yakisirsiniz birbirinize, basta veli pasa, onun da onunde yalcin kucuk siyasal komiser ve en onde maresal dogu, oyle ya bu kervan onundeku bu ……ile hedefe ergec varir, varmasa da yolunda can verir,sen onu birak da fasist generallere olan bu sempatin nereden geliyoronu soyle,gerci belli ama,solcu olup da postal yalamayan var mi ki, bu utanc da size yeter (mi )?
tek tanrıcı inançlar da kendine itaat eden insanları pek severler.soyal darwinizmi eleştirirken bunu da unutma.tanrı,peygamber,imam üçlüsü insanları geleneklerine sahip çıkmaları,onları korumaları üzerinden güder.diktadörler aileye düşman değildir ona aşık görünür çünkü onun bireylerini bu sahte sevgi kurumuyla yöneterbileceklerini iyi bilirler.örnek:tayyip-gülen diktatörleri…
”ailenin gücü, toplumsal aracılık işlevinden gelir.aile,her toplumsal kuruma hayli denetlenebilir bir tarzda örnek olarak,bütün sömüren toplumlarda yönetici sınıfın etkin iktidarını pekiştirmektedir.bu nedenle ailenin biçiminin,fabrikada,sendikada,okulda(ilk ve orta öğretimde),üniversitede,iş kuruluşunda,kilisede(camide;bunu da ben ekliyorum),siyas
al partilerde,hükümet aygıtında,silahlı kuvvetlerde,genel hastaneler ve akıl hastanelerinde var olan toplumsal yapıda kopya edildiğini görürüz. …aile,toplumsal olarak değişime uğradıkça,herhangi bir kurumsal yapı içinde birlikte çalışan ya da birlikte yaşayan insanları adsız hale getirir.etkili bir tavırla,otobüs kuyruğuna sokar gibi sıraya dizer onları.bu sıralamaya,içinde her ”gerçeek kişi”nin her öteki ”gerçek kişi”yle elele vererek çalıştığı dostça bir gruplaşma süsü verilmiştir.”
david cooper,”ailenin ölümü” adlı kitabında ailenin kirli tarihini bu güzüde tesbitleriyle açığa vuruyor.
kitap kıyı yayılarından çıkmış.1988 basımı.saaflarda bulunabilir.
Her okudugun kitabi da oldugu gibi kabul etme. Hitler, Stalin, Mao bunlarin hepsi aile kurumuna karsi idi. Fethullah Gülen Hocaefendi’ye gelince onu da hiç bilmeden basmakalip suçlamalar yapmaktasin. Sik sik yayinlanan vaazlarinda ailesini anlatir, gençliginde kendisine baski yapmis olmalarinda sikayet eder ve gençlere aile yerine davayi tercih etmelerini önerir. Tipki sol totaliter liderler gibi.
Aile kurumu insanlari atomize etmeyi amaçlayan, her türlü dayanismayi yok etmeye çalisan, pazarin gücü önünde her türlü insani iliskiyi engel olarak gören kapitalizmin yok etmeye çalistigi bir kurumdur. Kepitalizm karsiti isen aile kurumunu hedef almaman gerekir.
lenin’in devrminden sonra kaldırdığı aileyi stalin geri getirmiştir.başkalarını basmakalıpcılıkla suçlayacağına kendi fikirlerinin doğrulunu sınasan daha iyi edersin!kaldı ki o kişiler aileye karşıkar diye ben bu davrımdan vaz geçmem.onların aileye yaklaşımıyla benimkisi aynı değildir.aileyi reddederken yerine başka bir kurumu koymuyorum:bir örgüt, bir dava ya da çekirdek aile vb.
insanlara, bir şeyi yanlışlarken kendi doğrumu dayatmıyorum.bu beni ilgiledirmez.toplum muhendisliğine soyunmuyorum.başkalarının değerlerine karşı çıkma hakım olduğu gibi onların da benimkilere karşı çıkma haklarını savunuyorum.
kapitalizm hiçbir zaman aileyi hedef almamıştır,hedef aldığı şey ise canlısal olan her şeydir.sen bunu karıştırıyorsun.dahası aileye dair tutucu yaklaşımın ona eleştirel yaklaşmanı engellediği gibi ,atfettiğin olumlu değerlerin de yerlerini yani varlık nedenlerini başka
mekandan alıp ailenin içine yerleştirme imkanı sağlıyor sana.
ben şuana kadar ailesinden büsbütün olumu olarak söz eden birtek kimse tanımadım.gülen efendin de olnardan biri sadece.ama her ezilenin yaptığı gibi o da ezen konumuna geçtiğinde ezilenlere reçeteler yazma görevini yerine getirirken onları sadece biçimsel olarak faklı bir ailenin içine
çekerek gene tuzağa düşürüyor.
kapitalizm,aile,mülkiyet,devlet,sömürü,otorite,tahakküm,gerontokrasi daima hedefimde olacak!!
Çıracı arkadaşın 9. yorumuna katılıyor ve verdiği örneklere aşağıdakini de eklemek istiyorum:
http://www.youtube.com/watch?v=Kgzcaq7V-Gw
(İP’yi sevmem ama yiğidi öldür hakkını ver)
ABD askerine çuvallı saldırı girişimi
Antalya Limanı açıklarında demirli bulunan uçak gemisi ‘USS Abraham Lincoln’ün alışveriş için çarşıya çıkan askerlerine, İşçi Partili (İP) bir grup saldırıda bulundu.
Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan İşçi Partili bir grup, ABD uçak gemisi USS Abraham Lincoln’ün Antalya Limanı açıklarına demirlemesini protesto etmek istedi. ABD karşıtı sloganlar atan gruptaki bazı kişiler, bu sırada yanlarında taşıdıkları çuvalları çıkardı.
Cumhuriyet Meydanı’nda gruplar halinde gezen Amerikan askerlerine yaklaşan 7 İP’li önce sözlü sataşmada bulundu, ardından yanlarında getirdikleri çuvalları ABD ’li askerlerin kafasına geçirmeye çalıştı. İP’lilere, Cumhuriyet Meydanı’nda güvenlik önlemi alan polis ekipleri hızla müdahale etti.
ABD ’li askerler uzaklaştırılırken, başlarına çuval geçirmek isteyen 7 İP’li gözaltına alındı. ABD ’li askerleri protesto eden grup, sorgulanmak üzere Yenikapı Polis Merkezi’ne götürüldü.
Antalya Emniyet Müdürlüğü’nün, uçak gemisinin kentte bulunacağı 5 gün süresince işlek caddeler, alışveriş merkezleri ve eğlence mekanlarında geniş güvenlik önlemleri alacağı belirtildi. (ajanslar)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1094457&CategoryID=77
AKP’nin son aylarda Kürtlere ve Alevilere yönelik, sokaklardaki “gündelik faşizm” uygulamalarını sistemli bir biçimde desteklediği konusunda sanırım çoğu muhalif kişi hemfikirdir (bu konuyla ilgili bazı yazı ve haberleri bu sitede paylaşmıştım). AKP’nin bu uygulamalardaki temel hedeflerini sıralayacak olursak:
1. Dış politikada: “Esad’ın Alevi olması” ve “Esad’ın PKK kartına oynaması” temaları üzerinden Türkiye kamuoyunun Esad-karşıtlığına doğru yönlendirilmesi, kamuoyunun Suriye’ye yönelik doğrudan veya dolayı bir emperyalist müdahaleye razı edilmeye çalışılması amaçlanıyor. Nitekim, anketlere göre, AKP tabanının da bir bölümü dahil Türkiye halkının çoğunluğu, Suriye’ye müdahale fikrine karşı çıkıyor.
2. İç politikada: AKP’nin faşist-diktatörlük kurma çalışmaları, üst yapıda ve/veya devlet aygıtı içerisinde başarıya ulaşmış olmasına rağmen halk tabanında dikişleri tutmamıştır. Hem halihazırdaki muhalifleri (ulusalcılar, sosyalistler, Kürtler, Aleviler vs.) daha sert bir muhalefet geliştirmeye başlamış, hem de AKP’nin dindar-emekçi seçmen tabanında da muhalif eğilimler uç vermeye başlamıştır (“Antikapitalist-Müslümanlar” olgusu, 23 Mayıs memur eylemlerine Hak-İş’e bağlı sendikaların taban zoruyla katılımı, yakın zamanda Gaziantep’te ve birkaç muhafazakar Anadolu kentinde patlak veren kitlesel grevler vs.). AKP, hedeflediği rejimini inşa ederken faşizme taban bulabilmek için, Kürt-düşmanlığı ve Alevi-düşmanlığı üzerinden kendi tabanını (ve yanı sıra MHP ve BBP tabanını da) konsolide etmesi gerekecek.
İP’ye gelecek olursak: İP’lilerin Suriye’de emperyalist müdahale karşıtı eylemlerde ve diğer girişimlerde en fazla rol alan (hatta aşırılığa vararak Esad yanlılığına varan) bir örgüt olduğunu; AKP’ye karşı da öteden beri en sert muhalefet yürüten örgüt olduğunu da hesaba katarsak, İP’lilerin bugün yürütmesi gereken en acil politikalardan biri, hitap ettikleri tabanın Kürt-düşmanı ve BDP-düşmanı reflekslerini törpülemek olmalıdır (bugünkü şartlarda İP’nin Kürt özgürlük hareketine yaklaşabilmesi pek mümkün görünmüyor, ancak en azından tabanlarındaki -ve müttefiklerindeki- şoven eğilimleri törpüleme imkanına sahipler). Aksi halde İP, AKP’nin yukarıda belirttiğim Suriye’ye müdahaleye rıza üretme(1) ve faşist-diktatörlüğe taban bulma(2) politikalarına istemeden de olsa destek verir konuma düşeceklerdir; hatta kendilerinin de istemedikleri bir etnik ve mezhepsel iç savaşa su taşır konuma düşeceklerdir. Fazla mı karamsar oldu?!
Somut durum analizi yapma ve taktikçilik gibi yetenekleriyle çok övünen İP’liler, umarım saydığım gerçekliklerin de farkındadırlar.
‘Ulusalcılar önümüzü kesemeyecek’
Başbakan Erdoğan, “Bu ülkede ulusalcı geçinenler önümüzü kesmeye çalıştılar, kesemediler, kesemeyecekler” diye konuştu.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25415397/
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/hanioglu/2013/01/27/ulusalcilik-milliyetciligin-turkcesi-midir