Ukrayna Meselesi ve Devrim
Kiev
Odesa
Ulusalcı cenahtan, Rusya yanlısı (muhtemelen İP’li ya da TKP’li) bazı arkadaşlar, Odesa’da sağcıların, bir sendikaya sığınan emekçi insanları canlı canlı yakmaları olayının ardından bana tarizde bulunan bazı twitler attılar. Twiterde, “ateist” olduğunu ifade eden bir başka arkadaş da, hakkımda “insanları yakan Nazileri destekleyen kişi” mealinde laflar etmiş.
Siyasi mücadelede meselenin özünü anlamaya çalışmadan yapılan yaftalamalara ve çarpıtmalara bir hayli alışığımdır. Bu yüzden, bu tür nitelemelere gülüp geçebilirdim ama iddia sahiplerinin böyle saçmalıklara gerçekten de inanmış olabilecekleri ihtimaliyle irkildim doğrusu. Bir de şu var: Demagojinin muazzam bir yayılma gücü vardır. Eğer zamanında müdahale edilmezse çok sayıda insan demagojiyi gerçek gibi kabul edebilir. Daha kötüsü, böyle bir bakış açısının çok sayıda insan tarafından benimsenmesi, önümüzdeki dönemde devrim mücadelesinin önüne büyük bir handikap olarak dikilebilir.
Tarihten örnekler vermek zorundayım.
Toplumsal devrim öyle büyük bir toplumsal altüst oluştur ki, içinde, ilerde, hatta belki de kısa sürede kendini ezecek ya da bastıracak birtakım güçleri de barındırır. 1789 devrimi, içinde devrimcilerin kellelerini uçuracak Milli Selamet Komitesini ve daha sonrasında devrimin bayrağını, Fransız milliyetçiliğinin işgalciliğinde kullanacak Napolyon diktatörlüğünü potansiyel olarak barındırıyordu. Ama sonradan bunlar oldu diye kimse 1789 devrimini suçlamadı. Ya da “bakın, gördünüz mü desteklediğiniz devrim nelere yol açtı” demedi. Ya da bunu diyenler sadece, devrimin devirdiği krallık taraftarlarıydı.
1917 devrimi, çarı ve burjuvaziyi deviren büyük bir toplumsal devrimdi. Fakat ne yazık ki, bu devrim de içinde kendini yok edecek unsurları barındırıyordu. Savaş komünizmindeki, köylülere kan kusturan ürünlere el koyma müfrezeleri, hem devrimin hem de devrimin bastırılmasının ürünüydü; milyonları ölüme gönderen Stalinist diktatörlük de öyle. Devrimden sonraki yirmi yıl içinde bütün olup bitenlerden dolayı bizzat 1917 devrimini suçlayanlar, sadece Çarlık rejiminin kalıntısı karşıdevrimci Beyaz Muhafızlardı. Oysa bu olup bitenler, karşıdevrimcilerden çok daha fazla devrimi ve devrimcileri yok etmişti. Yani devrimcileri, kendilerini yok eden devrim sonrası karşıdevrimci uygulamalar nedeniyle suçlamak büyük haksızlıktı ve son derece saçmaydı.
Daha yakın zamanlara gelelim.
Büyük bir halk ayaklanmasına dayanan 1979 İran devrimi, Şahın diktatörlüğünü yerle bir etti. Bu devrim de içinde kendini yok edecek karşıdevrimci güçleri barındırıyordu. Nitekim devrimden hemen sonra mollalar diktatörlüğü kuruldu ve en önce devrimcileri duvarın önüne dizdi. Bu böyle oldu diye 1979 İran devrimini, yıkılan ve ülke dışına kaçan Şah yanlılarıyla birlikte suçlamak mı gerekiyordu? Ya da mollaların yaptıklarından dolayı 1979 devrimini mi suçlayacaktık? Mollaların duruma hâkim olması ihtimali var diye İran’daki ayaklanmanın dışında mı kalınacak, dolayısıyla objektif olarak Şah’ın yanında mı yer alınacaktı? Aynı şeyleri, Romanya’da Çavuşesku diktatörlüğüne son veren 1989 Romanya devrimi ve sonrasıyla ilgili olarak da söyleyebilirim.
Mısır’da bundan birkaç yıl önce halk, Mübarek diktatörlüğüne karşı ayaklandı ve sonunda Mübarek’i devirdi. Fakat bunun ardından Mısır’da ordunun ve İhvan’ın ortak diktatörlüğü kuruldu. Halk, bu sefer İhvan diktatörlüğüne karşı ayaklandı. Rejimin tehlikeye girdiğini gören ordu, ortağı İhvan’ı deviren bir darbe yaptı ve Mübarek diktatörlüğünü aratacak ölçüde bir idam rejimini yürürlüğe koydu. Bu böyle oldu diye, Mübarek’e ve İhvan’a karşı ayaklanmamak gerekirdi mi demeliyiz? Ya da bugünkü idam rejimine bakıp bu ayaklanmaların yanlış olduğunu mu söylemeliyiz? Veya bugünkü idamlardan dolayı, Tahrir Meydanı mı suçlanmalıdır? “Bakın, sizin ayaklanmalarınız sayesinde iktidara gelenler neler yapıyor? ‘Sizinkiler’ bakın insanları nasıl ölüme mahkûm ediyor” mu demek gerekiyor? Unutulmamalıdır ki, Mısır’daki bugünkü ordu diktatörlüğü, geçmişteki ayaklanmaların en büyük düşmanıdır ve bastırdıkları, en başka devrimin kendisidir.
Son örneği de Gezi’den vereyim. Gezi de diktatörlüğe karşı büyük bir devrimci ayaklanmaydı. Bu ayaklanma da pür değildi, doğal olarak. Diktatörü yıkacak olsaydı, içinde, bizzat kendini ezecek ve hatta yıktığı diktatörü aratacak unsurları barındırıyordu: Ulusalcıları, aşırı ulusalcıları (Türk Solu) ve hatta bir kısım MHP’liyi. Ama buna rağmen, içinde böyle güçlü bir kanat var diye, Gezi mücadelesine omuz vermemezlik etmedik.
Belki de bu kadar örnek yeterlidir. Ukrayna’da halk, şıp demiş bizim diktatörün burnundan düşmüş Yanukoviç diktatörlüğüne karşı ayaklandı ve keskin nişancıların mermilerinin üzerine kahramanca yürüyerek ve çok sayıda ölü vererek diktatörü devirdi. Bu ayaklanmada elbette sağcı unsurların (İran’da molların olduğu gibi) önemli bir ağırlığı vardı. Fakat bu gerçek, bizi diktatörlüğü devirme mücadelesinden alıkoymamalıydı. Alıkoysa ne olacaktı? O zaman ya ayaklanma yenilecek ya da ayaklanmada sağcıların ağırlığı daha da artacaktı ve iki alternatif de kötüydü (Gerçi, ulusalcı arkadaşların Yanukoviç yanlısı olduğu açıktır). Peki, diktatör yıkıldı da ne oldu? Diğer devrimlerin birçoğunda olduğu gibi, devrim karşıtı unsurlar, sağcılar yine duruma hâkim oldu. Bu elbette olumsuz bir durumdur. Ama devrim durduğu yerde durmaz ya da tamamen sönümlenip gitmez. Sağcıların azgınlıkları ve karşıdevrimci eylemleri, ayaklanmayla diktatörleri devirmenin tadına ve kendi gücünün farkına varmış insanları bir kere bir kere daha ayağa kaldıracaktır.
Bugün Ukrayna’da manzara şudur: Halk devrimi geri çekilmiş ve Ukrayna’nın batısında, geriye, batı yanlısı sağcı güçler bırakmıştır ve bizzat bu sağcı güçler artık devrimin düşmanı ve bastırıcısıdır. Karşılarında, Ukrayna’nın doğusunda yoğunlaşmış, Rusya’dan fiili destek alan Rus yanlısı güçler vardır ve bunlar da rakipleri Ukrayna milliyetçileri kadar karşıdevrimcidirler. Artık Ukrayna, iki emperyalist kampın, belki de yeni bir dünya savaşına yol açacak bir savaş alanına dönüşmüş durumdadır. Bu durumda devrim her iki emperyalist kampı da hedef alır.
Dolayısıyla, Ukraynalı sağcılar, yaşanan genel vahşet ortamında, ister Rus yanlısı olsun, ister başka bir şey yanlısı, emekçi insanları bir sendikada sıkıştırıp yaktıkları zaman buna en temelden ve en yürekten karşı çıkanlar devrim yanlıları olacaktır.
Bu yazıyı, bu iki kamptan birinde, Rusya kampında yer alan ve bana demagojik dokundurmalarda bulunan ulusalcı arkadaşların gerçek duruşumu ve bakışımı anlamaları ve demagojilerinden vazgeçmeleri dileğiyle kaleme aldım.
Gün Zileli
6 Mayıs 2014
42 yıl önce bugün, içimizden alınıp idam sehpasına götürülen arkadaşlarımız, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ı saygı ve sevgiyle anıyorum.
Suriye meselesine nasıl bakıyorsunuz?
Onu da örnek verecçektim ama uzatmayayım dedim. Suriye’deki ayaklanma da başlangıçta diktatöre karşı haklı bir ayaklanmaydı ama kısa sürede emperyalist güçlerin işin içine girmesiyle yozlaştırıldı ve bugünkü kan banyosuna dönüştürüldü. O kadar ki, artık görece diktatörü bile olumlu görecek noktaya geldik ne yazık ki.
Gün hocam merhaba, Özgür Üni.deyken Devrimi Yeniden Düşünmek seminerlerinize katılmıştım. Bir ara Stalin üzerine epey sorular sormuştum size.Gezi’den sonra özellikle o seminerlerdeki anlatımlarınızın yani halkın ayaklanmasının önemini bir kere de bilfiil yaşayarak gördüm. Odesa-Ukrayna özelinde benim de kafam karışıktı o dönemde de yazılarınızı takip ettim. Bu yazıdan da çıkardığım sonuç şu, sizin devrim kavramını nasıl ele aldığınız önemli ve zaten o seminerlerde de ”diktatör-rejim-ayaklanılan her ne ise ayaklanma amacına ulaşana dek devrimdir ” diyordunuz. Sonrasında ”devrimci güçlerden bir kısım iktidarı ele geçirir ve iktidar oldukları anda devrim de biter.” Demem o ki, Gezi sizin devrim, halk ayaklanması bakışınızı doğruluyordu. Bugün Odesa da öyle. Sizi yıpratmaya çalışan arkadaşlara yapabileceğiniz en güzel şey bu tür seminerler yoluyla ya da yazılarınız yoluyla devrim kavramını tekrar tekrar ele almak olacaktır. Elinize sağlık. Saygılarımla.
sağol Zaza kardeşim. Elimden gelmdiğince anlatmaya çalışıyorum ama bir de şu var: Bir başka yazı konusu ama, devrimi sırf bir büyük ayaklanma ya da altüst olarak da anlamamak lazım. Devrim, toplumun içinde gün be gün oluşmaktadır. Küçük bir arkadaş dayanışma komünü bile küçük bir devrimci dokuyu oluşturur. Bunların milyonlarla çoğalması devrimin toplumsal olarak bir anlamda gerçekleşmekte olduğunun göstergesidir. sevgilerimle.
Kiev Otonom İşçiler Sendikası’nın Odessa trajedisi üzerine açıklaması
http://sosyalsavas.org/2014/05/kiev-otonom-isciler-sendikasinin-odessa-trajedisi-uzerine-aciklamasi/
Devrim yapmak isteyen insanlar rasyonel tartışmanın politik çelişkileri çözmenin en uygun aracı olduğuna inanmazlar. Sonuçta politik muarızlarına şiddet uygulamayı zorunlu ve en etkili yol olarak görürler. Seninle şiddet uygulamadan tartışmayı ancak belli bir süre için (bazı “objektif ve subjektif koşullar”ın bir sonucu olarak) doğru bulurlar. Bunlar en yakın müttefiklerini bile nihayetinde haklamayı düşünürler. Her grup kendini genellikle Ekim Devrimi öncesindeki Bolşeviklerin pozisyonunda görür. Diğerlerine biçilen ömür en fazlasından Menşeviklerin veya Sosyalist Devrimcilerin ömrüdür.
Ne Türkiye’de ne de Avrupa’da bu gibi “devrimciler”in bir kıymeti harbiyesi vardır. Bunların fikirlerini ve radikal retoriğini kimse ciddiye almamaktadır. Bunların marjinal dünyasına girmek bir züldür. Politika yapacaksanız politik güçlerle ilgilenmek ve onların düşünce ve programlarını esas almak zorundasınız. Politik dünyada esamesi okunmayan marjinal kişi ve gruplarla uğraşmanın mantiki, rasyonel bir açıklaması yoktur.
a) Devrim büyük ve tehlikeli bir projedir. Devrimcilik öldürmek yetkisini talep etmektir. Barbarlıktan sonra neyin geleceği belli değildir. Bütün devrimler barbarlıkla sonuçlandı. Devrimin liderleri birbirlerini bile yediler. İnsanlığı koşulsuz bir biçimde bu liderlere teslim etmek çılgınlıktır. İşleri şiddet aracılığıyla çözmeyi program edinenlerin kirleneceklerini ve normal insan olmaktan uzaklaşacaklarına inanıyorum, b) Türk toplumu devrim istemiyor. Tüm devrimci çalışmalar sonuçsuz kalıyor. Türk toplumunun 70 yıldır bir türlü emaresi gözükmeyen gelecek devrimciligini nerden biliyorsunuz? Siz tanrı mısınız? Devrim ve komünizm kaçınılmaz değildir
http://www.geocities.ws/dersimsite/dersimsorunu.html
Şu nasıl bir ifade : “rusya yanlısı güçler…”.. Kiev’deki ayaklanmacıların hiç birine “AB yanlısı güçler..” ya da “ABD yanlısı güçler..” ya da “Polonya yanlısı faşistler..” demediniz.. onlar halktı, ama bunlar “Rusya yanlısı güçler” öyle mi? Sizi kınıyorum, batı medyasının sunduklarını bu kadar sorgusuz kabul etmenizi aklım almıyor.
Neredeyse bu ölümler için ölenleri suçlu çıkarcaksınız, neredeyse değil basbayağı bunu söylüyorsunuz. Anlıyorum ki CNN’nin haberleri ve Zocci’nin linkini verdiği sözde anarşist aslında fanatik ukrayna birlikçisi üç beş kişinin aklı da size kılavuz oluyor. Hayret verici.
Odessa’da diri diri yakılan insanları anlattığınız yazınıza görsel olarak Maidan kurbanlarını da koymanız nasıl bir talihsizliktir peki? Aklıma yıllarca her köy yakma haberinden sonra Türkiye medyasının Başbağlar katliamının görüntülerini servis etmesi geldi. Ya da her soykırım konusu gündeme geldiğinde hemen ortaya saçılıveren Hocalı fotoğrafları. Bu son derece yanlış bir tutum. Etik olarak sonuna kadar sakat.
Sizi eleştirenlere kısa yoldan ulusalcı demenizi de yadırgıyorum. Sizin de şikayet ettiğiniz yaftalamanın aynısı değil mi bu? Onlara yanıt vermek başka bir şey etiketlemek başka bir şey. Kabul etmek zorundasınız Ukrayna konusunda çok kötü bir sınav verdiniz.
Fransız Devrimi: İlerici burjuva sınıfı, emekçi sınıfını da kendine bağlayarak gerici toprak sahibi sınıfın iktidarını ve onun monarşik iktidar aygıtını devirdi. Sloganı Özgürlük Eşitlik Kardeşlik idi.
1917 Devrimi: İşçi ve asker sovyetleri önce Çar’a sonra burjuva milli partilerin iktidarına son verdi ve bu sovyetlere dayanan bir düzen getirmeye çalıştı. Sloganı Toprak, Ekmek, Barış idi.
Ukrayna: Batı yanlısı oligarklar Rus yanlısı oligarkların hükümetini milliyetçi ve faşist sağ milisleri araçsallaştırarak devirdi. Sloganı Ukrayna Über Alles.
Tezatın keskinliği açısından önce bunları ayırmak istedim. Diğer örnekler biraz daha akla yatkın olmakla beraber yine yanlış.
İran: Şah’ın batı yanlısı diktatörlüğüne karşı islamcı ve solcuları da içeren anti-emperyalist veya ulusal bağımsızlıkçı bir de facto ittifak ayaklandı ve rejimi devirdi. Daha sonra bu ittifak içindeki İslamcı unsur egemen olup kendi gerici diktatörlüğünü kurdu. Mesele kabaca petrol gelirinin batılı tekellerce mi İran halkınca mı değerlendirileceğiydi ve cevabın İran halkı olması gerektiği esasen haklı bir talepti. İslamcılar daha güçlüydü ama sol da ciddi bir güçtü. Neticenin böyle olacağı belli değildi.
Mısır: Ulusal bağımsızlıkçı / Pan-Arap milliyetçisi Nasır’ın aksine batı yanlısı Mübarek’in dikta hükümetinde cisimleşmiş ordunun egemenliğine karşı neredeyse evrensel bir halk ayaklanması patladı. Siyasi eğilimi net değil ancak popülist, özgürlüklerden yana ve emekçi çıkarlarının iyileştirilmesi mücadelelerini de içeren unsurlar hissediliyordu. Müslüman Kardeşler bu ayaklanma içinde en ciddi örgütlü güç olmakla birlikte halk üzerinde hegemonya kuracak güce sahip değildi (AKP’nin halk desteği benzeri ürkek, kuru kalabalık). Ordu kendi iktidarının sallandığını görünce Mübarek’i feda edip seçimlere izin verdi. Müslüman Kardeşler yani Mursi başa geldiğinde tıpkı AKP’nin seçilmiş diktası gibi kendi dikta rejimini kurmak istedi. Ordu Mursi ile beraberdi bu noktaya kadar. Fakat ayaklanma tekrar patladı ve ordu Mübarek’i feda ettiği gibi bu sefer de Mursi’yi feda etti ki ayaklanma kendisine ulaşamadan tatmin olsun. Sisi yani ordu bizzat başa geçti ve kendi diktasını sürdürüyor.
Türkiye’yi anlatma gereği duymuyorum. Gezi’deki ulusalcı unsurlar marjinal, MHP’liler ise görünmez derecede azınlıktaydı. Kitlenin çoğunluğu CHP seçmeni çizgisindeydi ancak pratikte sosyalistler ve anarşistler gibi eylediler. Sol harekete tam bir hegemonya kuramadıysa da çatışmada öncülük ve fikir önderliği etti. Hareketin merkezi yani Gezi Park’ında bu sol ve özgürlükçü nitelik en belirgindi.
Ukrayna’da ise Maidan’da kısa sürede en radikal sağ unsurların dışlayıcı egemenliği kuruldu. Sol-liberal pasifist öğrenciler, anarşistler ve sosyalistler dövülerek ve kovularak atıldı Maidan’dan. Ayaklanmanın politik liderliğini de ABD/AB yanlısı oligarkları temsil eden burjuva ve milliyetçi partiler elde etti. Rusya en azından ucuz doğal gaz satıyordu Ukrayna halkına, AB kredi dışında ne vaad ediyor Ukrayna emekçisine, işsizine?
Tüm bunların altında elbette halkın eski hükümete karşı haklı tepkileri vardı. Ancak bu tepkiler Nazileri iktadara getiren Alman halkından tutun, AKP’yi iktidarda tutan Türk halkına kadar her zaman vardır zaten. Önemli olan “altlarda bir yerde halkın tepkisinin olması” veya “halkın ne kadar fedakarca ve cesurca yürüdüğü” değildir. Her bir Nazi askeri de kahramanca ve cesurca savaştı, ama korkunç idealler ve iğrenç bir iktidar için. Halk her zaman kendi tepkileri ve ihtiyaçları manipüle edilerek berbat gerici burjuva çıkarlar için “kahramanca ve fedakarca” kullanılır zaten. Bu birşeyin kanıtı değildir.
O zaman Perincek’i RTE’ye cemaat ile mucadele konusunda destek verdigi icin elestirmediginizi varsayiyorum? Bu mantikla gidersek gerici unsurlara karsi mucadelede icinde gerici unsurlar var diye destek vermemek olmaz sanirim?
başınızı ağrıtma pahasına bir de şunu yazmak istiyorum : mülayim sert’in tespitleri büyük oranda doğrudur.
gün zileli yazdıklarını sürkeli bir polemik unsuru olarak kullanıp oradan buradan kendisine saldıranlara değil, yazdıklarını ciddiyetle okuyan ve onunla yapıcı tartışmalar geliştirmekten keyif alan, bu şekilde ilerleyen insanlara kulak vermelidir. size haksız yere ya da orantısız bir biçimde saldıranlara duyduğunuz -haklı- öfke sağlıklı bir özeleştiri yapmanızı engelliyor. ukraynada ab’ci faşistlerin yaptıklarını görmeniz sizi rusçu ya da ulusalcı yapmayacak, bundan korkmayın 🙂
Bu Gun Zılelı Bey hem cok akıllı hem de cok zekı bır beyefendı olmalı. Ukrayna konusunda da kendisi gibi düsunmeyenlerin alayını İP’li ve TKP’li ilan edip bir cuvala koyma becerisi hususunda kendisini huzurlarınızda tebrik ediyorum zıhnının acık uyanıklıgının her daım olmasını cenabı haktan dılıyorum.
Bu sayfadakı Odesa fotografında da dız coken sakallı muhterem beyefendı de Gun Zılelı bey mı olurlar kendılerı?
Çok fark var. Sorunun bel kemiği diktatörlükle mücadeledir. D. Perinçek, diktatörlükle işbirliği yapıyor. Ukaryna’daki ayaklanma ise o sırada Yanukoviç diktatörlüğünü hedef alıyordu. Baükın, ben ulusalcıları ve D. Perinçek’i Ergenekon davaları sırasında destekledim. Neden? Çünkü o sıra onlar da diktatörlüğün baskısı altındaydılar. Keza onların Gezi’de yer almalarını olumsuz bulmamıştım. Çünkü sonuç olarak onlar da diktatörlüğe karşı mücadele ediyorlar. Ukrayna’da Yanukoviç devrilip iktidara sağcılar geçtiği anda devrim bitmiştir. artık o andan itibaren yeni iktidara geleneler de devrimin düşmanıdır. Ben böyle düşünüyorum. Buradan böylece Ayhan’a ve Mülayim’e de cevap vermiş olayım. Ha bir de Ayhan “Rus yanlıları” dememe neden kızmış anlamadım. Zaken bir kısmı doğrudan Rus ve Rus devletinin hizmetinde, Ukrayna’nın Rusya tarafından ilhak edilmesini savunuyorlar. Bir kısmı Ukraynalı ama Rusya ile işbirliğinden yanalar. Öbürlerine batı yanlısı demedim mi? Dediğimi hatırlıyorum. Zaten benim dememe gerek yok, ayaklanma daha baştan Yanukoviç’in AB anlaşmasını feshetmesi üzerine başlamıştı. Ayaklanmanın batı yanlısı olduğu açıktı. Ama bir başka şey daha vardı. Halk Yanukoviç diktatörlüğünden nefret ediyordu ve ayaklanmayı bu kadar güçlü kılan ne batının komploları ne de sağcıların güç gösterileriydi. Eğer bir voylkan gibi patlayan bu özgürlükçü öfke olmasaydı ne batı ne sağcılar bir şey yapabilirdi. Öbürlerine sadece Rus yanlısı dilorum, doğru, çünkü onlarda Rus yanlılığının ötesinde bir şşey göze çarpmıyor. Bugünkü sağcılarda bugün batı yalakalığından başka bir şey görünmediği gibi. Bu yüzden ikisine de karşıyım. Ama şunu bir kez daha vurgulayayım: Hayatımda hiçbir özgürlükçü ayaklanmayı karalamadım, hangi ideoloji adına olursa olsun (aslında partiliyken İran devrimine karşı çıkmıştım ama onu saymıyorum). Bugün de Ukrayna devrimi karalamam. Ama bu, bu devrimin de düşmanı olan sağcılara veya sağ sektöre karşı amansızca mücadele edilmesini savunmayacağım anlamına gelmez. Tam tersine.
Çok fark var. Sorunun bel kemiği diktatörlükle mücadeledir. D. Perinçek, diktatörlükle işbirliği yapıyor. Ukaryna’daki ayaklanma ise o sırada Yanukoviç diktatörlüğünü hedef alıyordu. Baükın, ben ulusalcıları ve D. Perinçek’i Ergenekon davaları sırasında destekledim. Neden? Çünkü o sıra onlar da diktatörlüğün baskısı altındaydılar. Keza onların Gezi’de yer almalarını olumsuz bulmamıştım. Çünkü sonuç olarak onlar da diktatörlüğe karşı mücadele ediyorlardı. Ukrayna’da Yanukoviç devrilip iktidara sağcılar geçtiği anda devrim bitmiştir. artık o andan itibaren yeni iktidara geleneler de devrimin düşmanıdır. Ben böyle düşünüyorum. Buradan böylece Ayhan’a ve Mülayim’e de cevap vermiş olayım. Ha bir de Ayhan “Rus yanlıları” dememe neden kızmış anlamadım. Zaten bir kısmı doğrudan Rus ve Rus devletinin hizmetinde, Ukrayna’nın Rusya tarafından ilhak edilmesini savunuyorlar. Bir kısmı Ukraynalı ama Rusya ile işbirliğinden yanalar. Öbürlerine batı yanlısı demedim mi? Dediğimi hatırlıyorum. Zaten benim dememe gerek yok, ayaklanma daha baştan Yanukoviç’in AB anlaşmasını feshetmesi üzerine başlamıştı. Ayaklanmanın batı yanlısı olduğu açıktı. Ama bir başka şey daha vardı. Halk Yanukoviç diktatörlüğünden nefret ediyordu ve ayaklanmayı bu kadar güçlü kılan ne batının komploları ne de sağcıların güç gösterileriydi. Eğer bir voylkan gibi patlayan bu özgürlükçü öfke olmasaydı ne batı ne sağcılar bir şey yapabilirdi. Öbürlerine sadece Rus yanlısı dilorum, doğru, çünkü onlarda Rus yanlılığının ötesinde bir şşey göze çarpmıyor. Bugünkü sağcılarda bugün batı yalakalığından başka bir şey görünmediği gibi. Bu yüzden ikisine de karşıyım. Ama şunu bir kez daha vurgulayayım: Hayatımda hiçbir özgürlükçü ayaklanmayı karalamadım, hangi ideoloji adına olursa olsun (aslında partiliyken İran devrimine karşı çıkmıştım ama onu saymıyorum). Bugün de Ukrayna devrimi karalamam. Ama bu, bu devrimin de düşmanı olan sağcılara veya sağ sektöre karşı amansızca mücadele edilmesini savunmayacağım anlamına gelmez. Tam tersine.
okulda da iyi bir öğrenci değildim Ayhan 🙂
bunu bir arkadaş daha sordu. Benziyor muyum?
devrim büyük ve umutlu bir projedir. Hatta diyebilirim ki insanlığın tek umududur. Devrim yoksa hayat da bitmiş demektir bence.
Mülayim kardeşim,
Sloganların ve isimlerin bir önemi yoktu. Ritüellerin de. Nazi partisi “sosyalist” adını taşıyordu. Hatta “R-Devrim”den söz ediyorlardı. Bence muhtevaya bakmak daha doğru olur. Muhtevada olan, Fransız devriminin de, Ekim devriminin de, onun içinden çıkan güçler tarafından ezilmesi ve saptırılmasıdır. Ukrayna devriminde öyle parlak sloganlar yoktu ama diktatörü yıkma azmi vardı. Buna neden sırt çevireyim ki. Ukrayna ayaklanmasının sloganı “toprak, eşitlik, özgürlük” olsaydı da yine bugünkü olumsuz sonuç çıkmasydı sonucun pek de farklı olmadığını görürüz. Hatta bugünkü durum daha iyidir denebilir. En azından o devrimci sloganlar kirlenmemiştir ve karşıdevrimci yeni iktidar sahiplerine karşı şimdi bu sloganlaryla yeni bir devrim için koşullar vardır.
Maidan kurbanlarını koymakta ne sakınca var ki. Örneğin Stalin kurbanlarıyla ilgili bir fotoğrafın yanına Beyazların öldürdüğü kızıl savaşçıların resimlerini koysam bundan rahatsız olur muydun?
Kaşla göz arasında TKP’yi de “ulusalcı” yapmışsınız. Beğenmediğiniz her yönelimi değersiz kılmak için ulusalcılıkla yaftalıyorsunuz. Ayıptır! STP/SİP/TKP geleneğinin tarihi, bir yönüyle, her türden MDD-ciliğe karşı ideolojik mücadelenin tarihidir. En temel konularda (sınıf uzlaşmacılığı, Kürt sorunu, Birinci Cumhuriyetin niteliği, orduculuk, Ermeni sorunu, Avrasyacılık) TKP’nin İP’den çok farklı olduğunu bilmez misiniz? Bilirsiniz de, kronikleşmiş alerjiniz galebe çalar.
bizdeki yöneticiyi diktatör olarak nitelemek ne kadar doğru? siz 12 eylül’de kenan evren için de de böyle kolay kullanabiliyor muydunuz bu kelimeyi? tabii yurtdışından değil, buradan…
yani bana kalırsa siz de en az o eleştirdiğiniz ip’liler ve tkp’liler kadar demagojik yaklaşıyorsunuz bu konuda. aşırı bir kavram bozulmasına yol açıyor bu ve gerçek diktatörler içine başka bir isim bulmak gerekecek galiba.
eskiden diktatör kelimesi, sıradan bir yönetici anlamı taşıyormuş. sonradan bu çağdaş anlamı kazanmış. sizler eski içeriğine döndürmek için çalışıyorsunuz galiba. 🙂
Tabii ki bilirim ve bu ayrımı da bütün yazılarımda yaptım. TKP’yi ulusalcı görmüyorum, yazının girişinde bu konuda dikkatsiz bir ifade kullandığımı kabul ediyorum, özür dilerim. TKP ulusalcı olmamakla birlikte Türk bayrağı savunuculuğu yaptığı da bir gerçektir.
🙂 valla bizde diktatöre diktatör denir. Kenan Evren iktidardayken ülke dışında değil, buradaydım. 1980-90 arası on yıl kaçak yaşadım. İlk yıllarında diktatör olduğunu söylemek kolay değildi elbette ama daha sonraki yıllarda yavaş yavaş söylenebildi bu. Bu dönemde artık diktatörlükler de nitelik değiştirdi. Eski tür totaliter diktatörlüklerin yerini otoriter diktatörlükler aldı. örneğin Yanukoviç, Aynı RTE gibi otoriter bir diktatördü ve parlamentoya dayanıyordu. Diktatör olarak da nitelenebiliyordu. Kısacası, yeni dönemin diktatörlük tarzını iyi tanımak gerekir. Bugünün diktatörleri parlamentolu rejimlere dayanırlar ve bunlar bazı totaliterlik belirtileri gösterseler de ağırlıklı olarak otoriter rejimlerin mafyatik tipte liderleridir.
Ukrayna konusunda gelgitler yaşasam da büyük toplumsal ayaklanmaların içinde gerici unsurlar da olabileceğini ve bu gerici unsurların halk kalkışmalarını tümden karalamak amacıyla demagoji materyali olarak kullanılabileceğini bizzat yaşayarak son dönemde gördüm. Gün Bey’in ‘şahsına’ yaftalamada bulunanlar çoğunlukla şucu bucu olduklarından genel bir ‘ulusalcı’ mimlemesi yapsa da büyük resimde ben de Ukrayna halk kalkışmasındaki gerici unsurlara ve tehlikelere dikkat çeken herkesin ‘ulusalcı’ diye etiketlenmesine karşıyım. Bu şekilde hiç bir şeyi açıklığıyla tartışamıyoruz, irdeleyemiyoruz. Esasında tartışma zeminini demagoji ve yaftalama ile eritme mevzusu çok değerli bir tespit ve tartışma ve başlı başına bir yazı konusu. Bunu CHP oyları gasp edildiğinde bu oyları takip eden insanlar kemalist diye yaftalandığında gördük ya da birleşik antifaşist cephe olanaklarını sorgulayan herkes ‘ilkesizlikle’ itham edildiğinde.Anlam kaymaları üst üste binerken Ahmet Kaya Tayyibin yoldaşı oldu ya da Aleviler tümden ulusalcı. Yolsuzlukların hasır altı edilmesini protesto eden halka cemaat işbirlikçisi darbeci barış süreci düşmanı denildi. Daha fazla uzatmayayım benim asıl derdim sizden bir rica da bulunmak. Bugün sosyal medyada ‘MDD’ci olduğu için Deniz ve arkadaşlarının ulusalcı diye yaftalandığını gördüm, bunu da kendisine anarşist diyenler yaptı. Hapis yatmış sürülmüş iki sosyalistin yetiştirdiği bir anarşist olarak hicap duydum. Yarılma kitabınızdan okuduğum kadarıyla solun o dönemdeki ulusalcı sağa sapmaya evrildiğini göremeden zaten asıldılar Deniz ve arkadaşları. Kitap da tavsiye ettim arkadaşlara ama politik hafızası tarihsiz antikemalistlik ile başlayanlar için yakın siyasi tarihi anlatan kitaplar tavsiye etmek biraz naif kaldı sanırım. Sizden ricam lütfen bu konuyla ilgili acil bir yazı üretin ve oradan tartışmaya devam edelim. Bunu KÖH’ini dışlayan solu aklamak için istemiyorum kesinlikle. Sadece bütün sosyalistlerin ulusalcı ve Stalinist olmakla itham edildikleri tarihsiz bir demagoji ortamına referans olması için bir anarşist olarak talep ediyorum. Bu konuda yazınnnnn!!!!
Bir “anarşist”, bir “özgürlükçü sosyalist” için siyasal süreçlerde temel ilkeler ne olabilir?
1. Kitleler, halk, kendi kaderini kendi eline, kendi iradesiyle almalıdır.
2. Bu irade ile aldığı iktidarı emekten ve özgürlükten yana kullanmalıdır.
Kitlelerin bir diktatörlüğe karşı ayaklanışı, her seferinde aynı umutla “bu tarafta” bir “heyecan” yaratır! Sonra bir hayal kırıklığı daha! Yine “uyarlar hainin iğvasına!” ve hemen birileri çıkar; “biz demiştik!”
Evet hepimiz 60-80 yıllık bir dönemin insanlarıyız. Her şey gözümüzün önünde olsun bitsin; insanlığın binlerce yıllık hasretinin “müddet-i ömrümüzde” gerçekleşmesini istiyoruz. Haklıyız; bu süreçler gözümüzün önünde yüreğimizi paralayan, insanı yaşadığından utandıran bebelerin, kadınların, mazlumların cesetlerinden veya acılı göz yaşlarından akan kanın, su’yun denizinde yaşıyor-kulaç atıyorken olup bitiyor. Ve bu acıları en aza indirmenin telaşı, kaygısı, öfkesi ile birbirimizi acımasızca, insafsızca eleştiriyoruz; sanıyoruz ve doğrudur da, burada hemen anlaşamazsak bu acılar büyüyecek, bu sonsuz acılar denizi büyüyecek, hep birlikte “manen” boğulacağız! Bağzıları hariçtir elbette! Ama bu “sol yakada” büyük çoğunluğun birbirine yönelttiği eleştirilerin öfke ve acımasızlığının altında bu saygı duyulması gereken, “insanca” güzel duyguların olduğuna inanıyorum.
Ve Ukrayna meselesi…
Birinci ilke “Kitleler, halk, kendi kaderini kendi eline, kendi iradesiyle almalıdır.”
Burada bir yanlış var mı? Hayır; ikincisinin gerçekleşmemesi hiç bir zaman ilk ilkeyi yanlış kılmamalı!
Bir Diktatöre karşı halk ayaklandı… Sonra mı? “Biz biliyorduk!”
Bir insan kanser olduğunda, ölüme yaklaştığında da ölümü geciktirmek, son aylarını daha “insanca” geçirecek umudu ile tedavi yine de sürdürülür! Yüzde bir ümit bile varsa o insan hayatı için çaba harcanır; yüzde 99 gerçekleşince, yüzde bir için harcanılan çabaya “boşunaydı” denilemez!
Ukrayna’da olup bitenleri biz “faniler” çok aceleci yargılıyoruz; bu’nun yanıtı belki elli yıl sonra verilecek! Hala 1789 da halkın, Röbespiyer’in ve diğer güçlerin üzerinden “ne olmalıydı” konuşulabiliyor! 1917 üzerine hala “nasıl olmalıydı?”, “neden istenildiği gibi olmadı?” konuşuluyor…
Yaklaşık 5000 yıldır süregelen “mülkiyetçi düzen’in” kötülüğü üzerine kalem oynatmak ne kadar kolay? Geçtiğimiz günlerde bir yorumcu bir anlamda “ilkel komünal toplumda mutluyduk ama…” anlamında düşünce belirtti. O zamanlar ortalama yaşın 20-25 olduğunu, örneğin evladı gözünün önünde ölürken bir “ilkel’in” çektiği acıyı düşündü mü? Bilmiyoruz; ama tarih böyle ilerledi! Daha da müthiş olan bir şey, artık gerçekten bundan sonra bu mülkiyetçi tarihin yarattığı ileri üretim düzeyi ile bundan böyle gerçekten bir “özgür insanlık hali” örgütleyebilmek imkanları önümüzde duruyor! Makineler çalışacak!
Ama bu imkanı değerlendirmek için de ilkeler değişmiyor;
1. Kitleler, halk, kendi kaderini kendi eline, kendi iradesiyle almalıdır.
2. Bu irade ile aldığı iktidarı kendi için emekten, özgürlükten yana kullanmalıdır.
Ukrayna’da veya dünyanın her hangi bir yerinde her zaman bir halk’ın, kitlelerin bir diktatörü değiştirme iradesi desteklenmeli, alkışlanmalıdır. Ve yine dünyanın her toplumunda bir halkın milliyetçi, faşist bir iktidar arayışı, kişiliksizce “Batı’nın” uydusu, sömürgesi olma arzusu aşağılanmalıdır…
Tüm bu süreç her koşulda, her ne olursa olsun “ilk ilkenin” yanlışlığına kanıt olmaz…
12 eylül döneminde gırgır mizah dergisi, türk bayrağı kıyafetiyle sabah akşam trt kanalında “türkiyem türkiyem cennetim” şarkısını söyleyen kadını karikatürize etti diye bir ay kapalı kaldıydı.
bir de “bay netekim” diye bir karikatür dizisi vardı. bay netekim’in kenan evren olduğunu ancak bilenler biliyordu veya tahmin ediyordu. evren’in sıkça “netekim” deyişinden geliyordu bu isim.
1987’de bile açık açık söylenemiyordu bu tipin evren’i karikatürize ettiği. 12 eylül darbe yönetimi sözde bitmiş, özal’lı normal demokratik sisteme geçilmişti.
yani “sonraki yıllarda yavaş yavaş” söylenemedi. veya epey sonraki yıllarda epeyce yavaş söylenebildi bu söz. ama şimdi sizler maaşallah, pek rahat söyleyebiliyorsunuz. 🙂
Ben diktatöre diktatör demem, diktatör diktatör gibi olmayınca
Rahmetli Sezar diktatördü ama kaliteli adamdı. Cömertliğin, cimrilikten daha etkili bir yönetim aracı olduğunu bilenlerdendi.
Roma’nın en puşt şairi Catullus kahredici bir hicviye (1) yazıp kendisine “ibne Roma oğlanı” (cineade Romule), “rezil, rüşvet yiyici ve kumarbaz” (impudicus et vorax et aleo) deyip, “küçük beyaz bir kumru gibi Roma’da her yatak odasına konan” (perambulabit omnium cubilia ut albulus columbus) Mamurra’nın eşcinsel sevgilisi olduğunu ima ettiğinde ne yaptı? Suetonius tarihinden (2) öğrendiğimize göre, Catullus’u evinde akşam yemeğine davet etti. Yemekte, kendisinden 16 yaş küçük olan şaire, “evladım, orta yaşlı bir politikacının götüyle neden ilgilenirsin” diye sorduğu rivayet edilir. Catullus muhtemelen o yemekten sonra “ak mısın kara mısın Caesar, bilmiyorum, beni ilgilendirmiyor da” diyen şiirini (3) yazıp diktatörün peşini bıraktı. Sonraki yıllarda Caesar’ın destekçisi oldu.
Olayın geçtiği eksi 55 yılında Caesar altı-yedi yıldan beri Roma’da iktidarın fiili sahibi durumundaydı. İmperator (başkumandan) ve Pater patriae (Atarum?) unvanlarına sahipti. Bir süre sonra damadı Pompeius tarafından iktidardan uzaklaştırıldı, bir müddet taşraya gitti. Bir darbeyle geri geldi, ömür boyu Dictator unvanını aldı. 44’te Senato’da bıçaklanarak öldürüldü.
Halen kullandığımız “diktatör” sözcüğünü meşhur eden bu zattır.
NOTLAR
(1) Carmen 29, http://www.perseus.tufts.edu/hopper/text?doc=Perseus%3Atext%3A1999.02.0003%3Apoem%3D29
(2) Suetonius, Iul. 79. http://www.gutenberg.org/files/6400/6400-h/6400-h.htm
(3) Carmen 93.
http://nisanyan1.blogspot.com.tr/2013/08/ben-diktatore-diktator-demem-diktator.html
http://libcom.org/news/statement-odessa-tragedy-autonomous-workers-union-06052014
https://www.wsws.org/en/articles/2014/05/06/ukra-m06.html
gün hocam kinayenizi görüyorum, size öğretmenlik yapmak gibi bir niyetim yok haddim de değil. ama kullandığınız ifade kendinize yanlış rehberler seçtiğinizi gösteriyor. bunu söylemek zorundayım.
fotoğraf konusunda yanıtımı bilmek isterseniz, evet rahatsız olurdum. stalin terörünü anlatan bir yazıda neden öldürülen komünistler kullanılır? amaçtan bağımsız olarak bunun tek bir sonucu olur : suçu hafifletmek, önemsizleştirmek, ona gerekçe bulmak.
kaldı ki stalin dönemi biteli çok oldu ama ukraynada ordu hergün sivilleri öldüremeye devam ediyor.
Rus ordusunun ve yanlılarının da pek geri kaldığı söylenemez ayhan.
Iyi Despot diyelim o zaman. Diktatör olmak yürek ister, bilek ister, göt ister!!!
bu kazma stalinistlere medeni şekilde laf anlatılmaz. onların diliyle konuşmak lazım. sen de onlara hakaret et. bunu yapacağına celladına gülümsüyorsun adeta. cellatlarına “durun yahu gelin akıllı uslu tartışalım” diyorsun. yoksa ip ve tkp’yi akp karşıtı kampta yer aldıkları için önemsiyor musun hâlâ? 29 ekimde miting yapan, 30 ağustos bayramını kutlayan tkp’yi ulusalcı olarak görmemen de takdire şayan. ne de olsa akp karşıtı cephede sana lazım onlar değil mi?
Siz haklısınız ne zaman bir yerlerde ayaklanma olsa ip ve tkp gibi örgüt ve partiler hep diktatörlerin ve zulmedenlerin yana olmuşturlar.
Siz haklısınız ne zaman bir yerlerde halk ayaklanması olsa ip ve tkp gibi örgüt ve partiler her zaman diktatörlerden ve zulmedenlerden yana olmuşturlar.
Gün hocam yazılarızı ve arkadaşlarında yazılarını okuyorum size karşı eleştirileri dikkate alırım bakarım ama bunlar eleştiri degil tarihde insanların hayat için mücadelelerini açık ve net olarak izah ediyorsunuz. aRKADAŞlar insanlar ya devrimci olur yada dünyada ki tüm halk ayaklanmalarının kanburu olur(anarşizm)
tkp ulusalcı değil de “sınıfsalcı mı? YOKSA ulusolcu mu demek daha doğru? ulusalcı olan ip mi?
peki ulusal-cılık ne?
ulusalcılık, ulusal olanın (ulusun ortak kimliğini dil, kültür, tarih, soy, pazar vb etmenler üzerinden inşa etme ) politik olanla (yani devlet-iktidar) çakışması değil mi?
sonunda hepsi de “devletçi-iktidarcı” ise arada kaale alınır bir fark var mı?
Hocam konuyu dağıtmanıza gerek yok. Rus ordusu da bir ordudur ve insan öldürmek için kurulmuştur. Ama şu anda kendi halkını öldüren Ukrayna ordusudur. Ukrayna’nın doğusunda yaşayan Ukrayna vatandaşları (Rusya yanlısı güçler değil, cebinde Ukrayna kimliği olan sivil yurttaşlar) ordu tarafından öldürülüyor. Ordu faşistleri “özel birlikler” adı altında istihdam etmiş durumda. Faşistler tıpkı Sivas’ta yaptıkları gibi insanları yakarak öldürüyorlar. Lafı sağa sola çekmek ve bu suça mazeret üretmek yerine çıplak gerçek hakkında neden konuşmuyoruz? Ukraynada katledilen insanların haklarını teslim etmek için bilmem ne tarihinde yapılmış falan devrimin şablonuna uygun bir tablo mu çıkması gerekiyor? Siyaset ahlaka bu kadar düşmansa hiç olmasın daha iyi.
haklısın valla. Orada devrim bittiği için son olayları da pek iyi izlemedim. Anlaşılan Suriye’ye döndü orası da. Ne yanlısı olursa olsun bir devlet gücü ya da onun yedeğindeki faşist bir güç insanları katlediyorsa elbette o insanların yanındayım. Bundan hiç endişen olmasın.
https://www.youtube.com/watch?v=MEeDPlF-rOY
Görüntüler Odessa’dan. Kiev yanlıları ile Rus yanlıları (bu tanımlar için affola) görünen kısmın dışında çatışıyor. Odessa polisi Rus yanlıları ile birlikte saf tutuyor ve taş yağmuru altında zor durumdalar ve ağır ağır geriliyorlar. Videoyu izlerseniz bir süre sonra birkaç Rus yanlısı sivil kaçarak polislerin hattına sığınıyor. Odessa polisinin arkasında ilerleyen dakikalarda Rus yanlısı silahlı bir birey de göze çarpıyor.
Bu manzarada sempatiniz ne yöne? Peki polis hattına yüklenen Kiev yanlısı sivillerin bir binaya sığınan Rus yanlılarını ateşe verip 40 kişiyi katlettiğini de hesaba kattığınızda? Benim hiçbir yana sempatim yok.
Şimdi bu videya bakınca GZ’nin bir süre önce “ben her durumda polisin karşısında olanları desteklerim” şeklindeki talihsiz açıklamasını bir kez daha hatırlatıyorum, düşünün.
Bir tarafta Kiev hükümeti, Kiev hükümetinin ordusu, faşist milisleri ve Kiev yanlısı siviller. Perde arkasında ABD/AB. Diğer tarafta yerel polis, Rus yanlısı milisler ve Rus yanlısı siviller. Perde arkasında Rusya.
Böyle rezil bir saflaşmada, sıradan halkın birbirini kırdığı bir çatışmada taraf tutulur mu? “Polis neredeyse karşısını desteklerim” diye politik çizgi mi olur..
Biz bunu Şubat’ta da görüyorduk. Her polise saldıran bizden değildir. Sınıf bilinci ve somut bir özgürlük anlayışı olmayanların eylemleri sırf kaos sevdası ile desteklenemez.
Bu yangın sönmezse genişleyecek. Moldova’dan Rus yanlılarının hareketlendiğine dair duyumlar geliyor. Karşılıklı ölümler, şiddet ve provokasyonlar durmazsa Rus müdahalesi gelecek. NATO büyük ihtimalle Kiev’deki derme çatma hükümeti satacak. Satmazsa önce proxy savaşına, sonra Allah korusun başka bölgelere yayılırsa açık savaşa dönüşecek. Ucu bize kadar gelir.
Bu koşullarda tek umut Rus-Ukraynalı demeden oligarklara karşı sert bir çıkış yapılmasıdır. Bu Kiev yanlılarından da Rus yanlılarından da çıksa fark etmez. Böyle bir girişim ya yapılır ve karşı taraftakiler “bir dakika ya, bunların derdi bizle değil zenginlerle” diyip iç savaşa değil sınıf savaşına yakıt taşır ya da Yugoslavya veya beteri geliyor.
son paragraftaki tutum doğru göründü bana. Benim kim polisin karşısındaysa onun yanında olurum diye bir tutumum yok. Sadece Kiev’de diktatöre karşı büyük bir halk ayaklanması söz konusuydu ve desteklenmesi gerekirdi. Ama şimdi durum senin özetlediğin gibi.
Belki seni şaşırtacağım Mülayim ama, o anda orada olsaydım, polise saldıranların karşısında, polisin yanında olurdum. Seyrettiğim video bana bunu söyletti (o silahlı adama rağmen).
Olaylari nedenselliginden ayirip tek basina degerlendirmeye karsi durdugunuzu düsünüyordum. Zira secim konusundaki tavrinizdan, Suriye’deki söylediklerinize kadar cikarimim buydu. Neden Ukrayna konusunda, sonuclarindan bagimsiz düsünüp halen bu kadar savunmaci oldugunuzu anlayamiyorum.
Ister Ukrayna solunun büyük hatasiyla, ister Ukrayna saginin kurnazligi direniste oynadigi rol sonucunda, su an gelinen noktada bir emperyal gücün yerine bir baskasi gectigini ve Ukrayna halki icin büyük bir degisim olmayacagini görebiliyoruz. Dolayisiyla bu bir devrim degildir. Devrim olup olmadigini sürec belirleyecek. Aynen Misir’dakinin bir devrim olmadigi gibi.
Var olan düzeni alasagi etmedikce bir devrimden bahsedemeyiz. 1917 devrimi, Iran devrimi ya da Fransiz ihtilali söz konusu toplumlarda köklü degisimlere sebep oldu. Dolayisiyla bunlar devrimdir. Ama sizin verdiginiz diger örnekler (Misir,Ukrayna) ne ekonomik, ne toplumsal ne de idelojik düzeyde birer devrim degildir. Ukrayna’da yasananlar emperyal güclerin birbiriyle catismalarini aleni hale getirmis ve milliyetciligi körüklemis, iki taraftan yüzlerce insanin ölümüne yol acmistir ve görünüse göre daha da acacaktir. Bu Yanukovic diktatöründen kurtulunmamaliydi anlamina gelmiyor. Bir halk hareketiyle CHP ya da MHP, AKP yerine gelse nasil buna devrim diyemezsek Ukrayna icin de ayni seyi söyleyemeyiz.
Anarsist ruhunuzu takdir ediyor olsam da halk hareketlerine biraz daha mesafeli yaklasmak gerektigi düsüncesindeyim. Her halk hareketi devrim yaratmaz. Ukrayna’da özgürlükleri icin sokaklara dökülen, asiri sagcilarin disinda kalan halk belki bir sonraki seferde bagimsiz Ukrayna devrimini yapacaklardir. Ama bu sefer bunu basaramadilar.
Communists expelled from Ukrainian parliament
6 May 2014 – 12:41pm
The Communist Party of Ukraine has been expelled from the parliament, RIA Novosti reports.Oleg Lyashko, a candidate for president, called it a historical event and expressed hope that the party will be banned in the country.Vladimir Aryev of the Fatherland Party fraction in the parliament confirmed booting of the Communist Party for its separatist attitude.The Communist Party condemned law enforcers for the counter-terrorism operation in the east and accused them of mass murders. The Party of Regions backed the communists’ accusations, ITAR-TASS reports.
The Communist Party of Ukraine has been expelled from the parliament, RIA Novosti reports.
Oleg Lyashko, a candidate for president, called it a historical event and expressed hope that the party will be banned in the country.
Vladimir Aryev of the Fatherland Party fraction in the parliament confirmed booting of the Communist Party for its separatist attitude.
The Communist Party condemned law enforcers for the counter-terrorism operation in the east and accused them of mass murders. The Party of Regions backed the communists’ accusations, ITAR-TASS reports.
Bati emperyalizminin pazari koruma ve genisletme savasini devrim olarak analiz etmek bir trajedi benim icin. Saldiriya ugrayan Rusya yi hakli görmek ve saldirgana karsi olmak hata, statukocu olarak nitelemek daha büyük bir trajedi.Olaya salt ideolojik acidan bakmayin birazda vicdan ve adalet kapisindan bakin.
ben de öyle yapmaya çalışıyordum Nidal
Suriye meselesinde ilk defa bir solcunun Suriyelileri insan gören, Suriye devrimi hakkında Esatçılık yapmayan bir yorumuna şahit oldum. Başından beri Suriye devrimini destekleyen bir Müslüman olarak Gün beye teşekkür ediyorum.
Öncelikle Zocci’nin verdiği linkte “http://sosyalsavas.org/2014/05/kiev-otonom-isciler-sendikasının-odessa-trajedisi-uzerine-aciklamasi/”
verilen haberin doğruluğu ve tarafsızlığını teyit ederim.
Bir misafirimi karşılama ve küçük bir Odesa gezisi için orada idim. Ukrayna da naklen stream veb tv yayınları devreye girmişti.Olaylar değişik açılardan mobillerden ekranlara aktarıldı.
Ayrıca, Ukrayna’da son durumlar şöyledir.
1- Rusya gece paraşütçü indirmesine devam ediyor.
2- Ukrayna ordusu yapılanma içinde ama techizat ve eğitim eksikliği var bu yüzden tüm sınırlarına sahip çıkamıyor.
3- Vatana ihanet almış başını gidiyor
a- Polis benim için fark etmez diyerek olaylara arkasını dönüyor.
b- Asker içinde devamlı kullandığı araç ve silah ile Ruslara ve yanlılarına katılanlar var.
4- Halk milislerini oluşturarak polise güvenmeden askere destek olmak ve kendini korumak durumunda.
5- Her gün yapılan aramalarda mutlaka bir Rus askeri yakalanmakta.
6- Doğuda Ukrayna kendi halkı ile değil Rus özel kuvvet ve silahlandırılmış Rusya yanlıları ile uğraşmakta. Mi-24 yani Skorsky tipi helikopteri düşürebiliyorlar.
7- Anti semitizm yok burada Odesa’nın %30 u yahudi dir ve Ukrayna’dan yanadırlar tabiri yerinde ise “Maydancı”dırlar.
8- Odesa’da sendika binası sendikacılar diye bir başka dezenformasyon daha var ona da şu bilgiyi vereyim “eski sendika binası” son 20 yıldır ise her odası bir küçük şirkete kiralanmış sahibinin kim olduğu bilinmeyen çok amaçlı bir bina. Kimsenin kaygısı olmasın bu ne Sivas’benziyor ne de içinde sendikacılar yandı. Ölenler orada işi olan Ukraynalı vatandaşlar ve ayrılıkçılar ile üzerinden Rus kimlikleri çıkan provokatörler.
Hiçbir izm için hiçbir can gitmemeli ama Ukrayna da “at izi it izine karışmış” durumda.
Evet Rusya ve yanlıları Ukrayna içinde her türlü provokasyonu yapıyorlar ama buda Ukrayna’nın her geçen gün ulus devlet olma yolunda adımlar atmasını sağlıyor. Gittikçe Rus ve slav bağlarından kopmasını sağlıyor bilmiyorum belki de Putin’in amacı budur.
Öte yandan hala teorilerle ve kötü pratiklerle örnekler vererek ve Rusya Today (Rusyanın sesi – Putinin sesi) haberlerine bakıp Rus emperyalizminin yanında yer alanları anlamakta zorluk çekiyorum.
içeride rusların ya da rus yanlılarının olması, elbette bu korkunç eylemi aklamıyor Gosti, öyle değil mi…
Haklısın Gün, ben sadece tespitlerimi ve yazmaya çalıştım ve –“hiçbir “izm”in insan canının önünde olamayacağı”nı yazdığımı sanıyordum, tekrar baktım yazdığıma iyi vurgulayamamışım.
Evet Eylem en az Kiev Maydan’da devletin sniperleri tarafından öldürülen 80 protestocu kadar korkunç.
Ama ne yaparsınız burada kaos var ve at izi it izine karışmış durumda.
Öte yandan Stalinist Borotba örgütünün lideri Alexey Albu’nun insanları binaya sokup kendisinin girmemesi soru işaretlerini artırıyor.
Ayhan Kırdar, buralarda Rus yanlıları Ruslardan beter derler.
Yazında ;
“Hocam konuyu dağıtmanıza gerek yok. Rus ordusu da bir ordudur ve insan öldürmek için kurulmuştur. Ama şu anda kendi halkını öldüren Ukrayna ordusudur. Ukrayna’nın doğusunda yaşayan Ukrayna vatandaşları (Rusya yanlısı güçler değil, cebinde Ukrayna kimliği olan sivil yurttaşlar) ordu tarafından öldürülüyor. Ordu faşistleri “özel birlikler” adı altında istihdam etmiş durumda. Faşistler tıpkı Sivas’ta yaptıkları gibi insanları yakarak öldürüyorlar. Lafı sağa sola çekmek ve bu suça mazeret üretmek yerine çıplak gerçek hakkında neden konuşmuyoruz? Ukraynada katledilen insanların haklarını teslim etmek için bilmem ne tarihinde yapılmış falan devrimin şablonuna uygun bir tablo mu çıkması gerekiyor? Siyaset ahlaka bu kadar düşmansa hiç olmasın daha iyi.” demişsin.
Rus yanlısı hükümetin sniperleri tarafından öldürülen ve maydan’daki binalarda yakılan 100 lerce protestocu için söylersen anlarım ama o zamandan beri terör yaratan artık halka da korku veren bir oluşumu bir başka devletin bütünlüğünü parçalayacak bir oluşumu alkışlamamızı mı bekliyorsun.
Yukarıda yazdıklarının % 90’ı dezenformasyon.
Burada örgütlü bir faşizm yok örgütlenmeye çalışan “olabildiğince” demokrat bir “ulusal” yapılanma var. Yıllardır dillerine, Ukraynalılıklarına ve var olmalarına yapılan baskıya sömürüye başkaldırı var.
Putin hala Ukrayna’nın varlığını yok sayıyor. Cahilce konuşup oralar Rus diyor.
Üzerinde oturduğu diğer 23 Cumhuriyet yakında patlayacak onu kimse kurtaramayacak.
1. Peter ( deli Petro) ile başlayan Rus yayılmacılığı o zamanki düşünülen sınırlarına 2. dünya savaşında Stalin ile ulaşmıştı.
Putin’in derdi bu yoksa halkı kim düşünüyor.
Russia Today gibi konuşuyorsun dostum biraz gözlerini aç yada çık gel seni gezdireyim burada..
Korkma faşist yok.
Devlet başkanlığına en büyük adayı bir Yahudi içişleri bakanı bir Ermeni.
Devletin önemli yerlerinde Rusya ile akraba olan insanlar oturuyor.
Amaçları Ukrayna’nın tarihte de belli olan sınırlarını parçalatmamak.
Evet teklifim açık kim istiyorsa gelsin gezdireyim konuşturayım durumu görsün.
Ayrıca Odesa olayları bir provokasyon hemde Rus yanlıları tarafından düzenlenen ama onlara bu düzeni hazırlayan Stalinist Borotba (savaş) örgütü.
Yananlar daha önce gaz ile zehirlenmişler ve orada kalmışlar içeride ölenlerin Rus yanlılığı bulunamadı 5 katlı binanın 1. ve 2. katlarında kalmışlar yukarı çıkamamışlar “nedense”. Üst katlarda yangın yok. yangın izlerine bakıldığında çok kuvvetli bir ateşleyici olması gerekiyor yani molotof kokteyl ile bu ısıda güçlü yangın çıkaramazsın.
Şüpheler, bu cinayetler yangın ve provokasyonla gizlendiği.
Doğuda ise artık “terorist” olarak anılan Rus ve Rus yanlıları halkı araya koyarak Ukrayna güçlerine karşılık veriyorlar cinayet işliyorlar. Tabii ki Russia today’den haber alan sizler bunları bilmiyorsunuz. BBC yide dinlemez okumazsınız sanırım.
Argümanlarınız Rus argümanları gelin buradan bakın birde…
Sağlıcakla,
Zaposkal68 haberinde Komunist partinin parlementodan ihraç edildiğini nedenininde doğuda terorle mücadeleyi kınadıklarını yazmışsın.
İşte başa bir dezenformasyon. Evet Parlamentoda bu konuda tartışma hatta kavga da çıktı ama yöntemin eleştirilmesinden çok ayrılıkçıların savunması ve Rus savunmasıydı yapılan.
Ve asıl önemli olanı ihraç edilen kimse yok.
Bizdeki MHP kısmi CHP ve AKP deki gibi aşırı milliyetçilere kalsa edilebilirdi ama neyse ki bunlar azınlıkta hatta bizim meclis oranından daha az ve nedense herkesin ağzında.
Hayır ihraç mihraç YOK.Parlamentoya eksiksiz gelip gerçekten Ukrayna yarına olacak işlerde parlamentonun iş yapmasını engelliyorlar. Yıllardır da Rusya’dan emzikli gibi beslendiler ve Rus yanlısı devlet den…
Bahsi geçen ilkyazımdaki link ise, zaten Zocci nickli arkadaş önce vermişti.
http://sosyalsavas.org/2014/05/kiev-otonom-isciler-sendikasinin-odessa-trajedisi-uzerine-aciklamasi/
ben size İngilizce sürümünü de vereyim.
http://libcom.org/news/statement-odessa-tragedy-autonomous-workers-union-06052014
Savaş çığırtkanı karşıdevrimciler hakkında ibretlik bir yazı: http://www.wsws.org/en/articles/2015/03/11/npau-m11.html