Burada “sol” derken, buna Türkiye’deki anarşist akımı da kattığımı baştan belirtmeliyim. Türkiye’de anarşizmin yirmi yılı ancak aşan kısa bir tarihi vardır ve doğal olarak, sosyal mücadele açısından bu kısa dönemde anarşist bir gelenek yaratmak mümkün olamamıştır. Dolayısıyla, Türkiye’de anarşizm, henüz, “sol bahçesi”nin duvar dibinde biten bir ot olmaktan öteye henüz geçememiştir. Bunun yanısıra, Türkiye’de anarşizmin insan kaynağı soldur. Soldan hayal kırıklığına uğrayan gençler, edindikleri sol alışkanlıklarda köklü bir değişim yaşamadan anarşizme gelmektedirler. Bu yüzden de, anarşizm, kirlenen iç çamaşırının yerine temiz iç çamaşırı görevi görmektedir. Oysa onu giyen kişide hiçbir köklü değişim olmamıştır. Elbette bu da zaman alan bir şeydir. Anarşizme gelen gençleri suçluyor değilim.
Bu yazıda, solun köklü alışkanlıklarından, gösterişçiliğe değineceğim. Belki de bu köklü bir ulusal-kültürel özelliktir. Çocukluğumdan hatırlarım, yabancı ülkelerin devlet başkanları geleceği zaman yollar temizlenir, yıkanır, polis ve ordu mensupları başta olmak üzere devlet görevlileri en temiz ve yeni giysilerini giyerlerdi. Böylece toplum, “günlük ev halinden” resmi gösteri ve teftiş haline geçerdi geçici bir süre için.
Solun gösterişçiliğinin kökenleri belki de bu ulusal-kültürel özelliklere de dayanır ama bana kalırsa bunun daha başka siyasi nedenleri vardır. Kısaca söyleyecek olursam, solun gösterişçiliğinin temelinde iktidar sendromunu görüyorum. Ama bu eksik ve tuhaf bir iktidar sendromudur. Sol, ülkemizde hiçbir zaman gerçek anlamda iktidara yakın konumda olamamıştır. Hatta iktidardan hep uzak olmuştur. Bu da tuhaf bir şekilde, sola, kökenlerindeki iktidarcı teoriye ek bir iktidar hırsı kazandırmıştır. Bir şeye ne kadar uzaksanız, ona ilişkin özleminiz o kadar büyük olur.
Sol, iktidara çok uzak olduğu için, asıl kavgasını gerçek siyasal ve toplumsal iktidar için değil, sol içi iktidar için vermiştir. Bu kadar çok sol fraksiyon olmasının, sol içi kavgaların bu kadar yoğun yaşanmasının nedeni sanırım budur. Ama sol içi kavgaların her zaman şiddet içermesi söz konusu değildir. Sol platformlardaki iktidar çekişmeleri, gösterilerdeki sol içi gösterişçilik de bu kavganın şiddetsiz devamı olarak görülebilir. Mitinglere dikkat ediniz. Herhangi bir sol gruptaki militanlar ya da grup şefleri, sloganlarını halka duyurmaktan çok birbirlerine duyurma peşindedirler. İşte bu, gösterinin gösterişe dönüştüğü noktadır. Yani sol örgütlerimiz ve gruplarımız, aslında gösteri değil, gösteriş yapmaktadırlar. Halka değil, birbirlerine seslerini duyurmaktadırlar: “Ben daha güçlüyüm… Ben daha iyi bağırıyorum… Ben daha kalabalığım… Ben daha dövüşçüyüm… Ben daha kahramanım… vb.”
Buradan, son 1 Mayıs’a geçmek istiyorum. Bazı tarihi olaylar, amaçlananın ötesinde, hatta tersine sonuçlar verirler. Bizim sol ve anarşist gruplarımızın esas niyeti aslında hiç de AKP iktidarını teşhir etmek olmadığı, onların derdi daha çok, 1 Mayıs’ta, “ben daha kahramanım”ı ispatlamak olduğu halde, İstanbul’daki son 1 Mayıs olayları, amacının ötesinde bir sonuca yol açtı. Her iktidar gibi gölgesinden korkmaya başlayan AKP iktidarının ve Valisinin mağrifetiyle, 1 Mayıs 2008 olayı, AKP’nin zirveden baş aşağı düşüşünün başlangıcı oldu.
Ne var ki, “biz bize” konuşacak olursak, demin de dediğim gibi, anarşist gruplar da dahil solun esas sorunu bu değildi. Onların esas gayreti, “Taksim’de kim önce görünecek”ti. Ya da Taksim’de görünmek mümkün olmasa bile, “Taksim’in fethi” seferinde kimin daha ön planda yer alacağı, kimin ismini daha çok duyuracağı, dolayısıyla, soldaki kitleden kimin “kahramanlık beratını” alacağı idi. Şu Taksim’i fethetme tutkusu gerçekten tuhaftır. Ne var bu Taksim’de? Ne gibi olağanüstülüğü var Taksim’in? Taksim’de gösteri yapıldığı ya da Taksim’e girildiği zaman kimin başı göğe erecek. Böyle yapıldığı zaman ezilen işçi kitleleri birdenbire uyanıp sola mı akacak, Türkiye devrime bir adım daha mı yaklaşacak? Sağ partilerin etkisi altındaki kitleler solun Taksim’e girdiğini görüp ani bir bilinçlenme içine mi girecek? Tabii aynı soruları, iktidara oturdukça daha fazla yozlaşan ve aynı zamanda daha fazla aptallaşan iktidar mensuplarına da sormak lazım. Hayır, bunların hiçbiri olmayacak. Hatta, iktidar aptallaşmayıp, “buyrun, Taksim’de gösteri yapmak en demokratik hakkınızdır” deseydi, bu sol açısından hayal kırıklığı olurdu. Böyle bir iddialaşma üzerine gerilmiş kaslar anında pörsür, havaya kalkmış yumruklar boşlukta kalırdı.
Sol birbirine gösteri yapmaktan vazgeçmediği sürece, bırakın “iktidara yürümeyi” (solun en büyük iddiası budur çünkü), bulvarda yürümeyi bile beceremediğini geniş kitlelere ispatlamaktan başka bir şey yapmayacaktır. Şimdi bu noktada, izninizle, solun bir kesimini oluşturan anarşist arkadaşlarımıza da seslenmek istiyorum kısaca: Sol zaten iktidarcıdır. Bu yüzden, kendi içinde iktidar kavgası vermesi doğaldır. Peki, iktidarın her türlüsünden uzak olduğunu söyleyen anarşistlere ne oluyor? Anarşizmin görevi, her türlü iktidarı yok edecek bir toplumsal devrimin örgütlenmesine yardımcı olmak mıdır, yoksa solun yaptığı gibi küçük iktidar kavgalarının yol açtığı gösterişçiliğe kapılmak mı?
Gün Zileli
14 Haziran 2008