Sol’da Medyaterapi…

 

Bugün Türkiye’de solun başarıyla yapabildiği tek şey günlük gazete çıkartmaktır. “Sol” olduğu iddiasıyla çıkan Taraf  ya da Radikal gazetesinden söz etmiyorum. Doğrudan sol örgütlerle (ya da bir zaman sol olduğunu söyleyen ve kendince hâlâ bu iddiayı sürdüren örgütlerle) ya da sol çevrelerle doğrudan doğruya bağlantılı sol gazetelerdir söz konusu etmek istediğim: Evrensel, Birgün, Aydınlık ve son olarak Sol. (Bir de Kürt mücadelesinin gazetesi Özgür Gündem var ama sol bir gazete olsa da bu gazeteyi Kürt mücadelesiyle bağlantılı olarak ayrıca ele almak gerekir.)

Ne var ki, bu ilginç ve hatta bir yerden bakınca başarılı (Aydınlık’ın trajının 50 bin civarında seyrettiği söyleniyor) görülebilecek gelişmenin hiç de solun başarısını gösterdiği kanısında değilim. 1960’larda sol, Türkiye tarihindeki en başarılı ve coşkulu dönemini yaşarken tek bir günlük gazetesi yoktu ve sol o günün mütevazı basım masrafları koşullarında bile günlük bir gazete çıkartmayı hayal etmemişti, edemezdi. Bütün solu etrafında toplayan TİP, meclise 15 milletvekili sokmuş, son derece prestij sahibi bir örgüttü ama, en fazla haftalık Sosyal Adalet gibi mütevazı bir dergi çıkartabilmiştir o günlerde.

Bugün ise sol, toplumda o zaman yarattığı heyecanın ve kazandığı prestijin yüzde biri noktasındayken nasıl oluyor da 4. Gazetesini çıkartabiliyor? Hem de bir günlük gazete çıkartmanın maliyetleri ortadayken.

 

Bunun nedenleri üzerinde biraz durmakta fayda var. Sol örgütler, toplumsal düzeydeki itibarsızlıklarının yol açtığı faaliyetsizlik nedeniyle potansiyellerini boşaltabilecekleri bir alan arıyorlar ve bunu da, en iyi yapabileceklerini düşündükleri yayın ve basın alanında buluyorlar. Solun ve sol örgütlerin çevresinde çok sayıda okumuş yazmış eleman ve kadro vardır ve üstelik bu insanlar, sol adına güzel bir şeyler yapılabilsin diye ücretsiz ya da çok düşük ücretlerle çalışabilmektedirler.

Sol örgütler, geçmişten devşirdikleri kadrolarıyla birlikte adeta donmuşlardır.  Ama bu donmuş halleriyle bile çevrelerinde kaliteli bir kümeleşme vardır ve bu insanlar gerek abone olmak yoluyla, gerekse de sadık günlük gazete okuyucuları olarak örgütlerinin çıkarttığı gazeteye destek vermekte bir an bile tereddüt etmemektedirler.

Öte yandan, sol örgütlerin ya da çevrelerin, özellikle bu donmuşluk ortamında biraz heyecana ve canlılığa, görüntüsel de olsa başarıya ihtiyaçları vardır. Durgunluk ve toplum dışılık durumunun kronikleşmesi orta vadede bu örgütleri iyice katılaştırır ve taraftarlarının kendilerinden umut kesmesi sonucunda ölüme giderler. Kısacası, toplumdan tecrit durumdaki sol örgütlerin sahte ya da görüntüsel başarılara ihtiyaçları vardır ve bu başarıyı sağlayabilecekleri en iyi, en parlak alan basın, günlük basın alanıdır.

Bir de şu nokta var. Söz konusu örgütlerin temel kadroları ve taraftar kitleleri artık orta yaşı bile geçmiş, iş güç sahibi, gelir düzeylerini bir hayli yükseltmiş insanlardır. Bu insanlar gençliklerinin devrimci hatıralarından kopmamışlardır ama bugünkü yaşam tarzları ve gelir düzeyleriyle bu hatıralar ve somut devrimci pratik bir hayli çelişmektedir. Bu yüzden, bu insanların vicdanlarını rahatlatmalarının en iyi yolu, örgütlerinin çıkarttığı günlük gazetelere destek vermeleri, ona abone olmaları, satın almaları, hatta çevrelerindeki birkaç kişiye tavsiye edip satmalarıdır. Böylece hem düzenleri bozulmadan devrimcilik yaptıkları ilüzyonu içinde olacaklar, hem de örgütlerinin gazete çıkarttığını görmenin mutluluğuyla yürekleri tazelenecek, gözleri yeniden devrimci umutlarla ışıldıyormuş gibi olacaktır.

Kısaca belirtecek olursam, sol örgütlerin günlük gazete pratikleriyle toplumsal pratikleri ters orantılıdır; ya da şöyle belirtelim: Sol örgütlerin, toplumsal alandaki sıkışmışlıklarıyla günlük gazete alanındaki atılımları doğru orantılıdır. Toplumdan ne kadar tecrit olmuşlarsa, gerçek bir sınıf mücadelesinden, emekçi kitlelerden, mücadele alanlarından ne kadar uzaksalar, günlük gazetelerle çıkarttıkları gürültü o kadar artmakta, hem örgüt, hem yöneticiler, hem de taraftarlar topluca tatmin olup görevlerini yaptıkları inancıyla yataklarında rahat rahat uyuyabilmektedirler.

Bu gazetelerin tirajlarını toplasanız hiç de az değildir üstelik. Diyelim ki Evrensel örgüt desteğiyle ve abone sistemiyle 10 bin satıyor olsun; Birgün için de 10 bin gibi bir tahminde bulunabiliriz, biraz daha az olabilir belki ama ben küsurattan hiç hoşlanmadığım için 10 bin diyeyim; Aydınlık’ın 50 bin tiraja ulaştığını belirtmiştim. Sol da yine esas olarak abone sistemiyle 20 binlik bir satışa oturabilir. Toplarsak; 100 bine yaklaşan bir tiraj. Yine küsurattan kaçınmak için 100 bin diyelim. Az şey midir bu? 100 bin insan her sabah uyandığında sol olan ya da sol olduğu tasavvur edilen bir gazeteyi alıp okuyor; oradaki makaleleri hazmediyor; yönelimleri benimsiyor; emperyalizme karşı bilinçleniyor; hükümete karşı bileyleniyor vb.

Az olmasına az değildir ama bence önemli bir eksiklik var. Sol hâlâ yükselişte değil, inişte, gerçekçi olmak gerekir. Hem iniş ve sönüş var, hem eskime ve ihtiyarlama; hem coşku eksikliği ve durgunluk var hem düzen içi olma ve bütün sol söylemlere rağmen sistemin kenarlarında tutunma hali. Bir şekilde solu benimsemiş insanlar daha canlı bir ruh hali içinde olabilirler ama toplumda sola yönelik bir heyecan yok. Bu heyecanın olmaması soldaki insanların heyecanını da söndürüyor, bıkkınlığı getiriyor. Belki, dönem böyle denecektir. Dönem böyle ve bugünkü esas görev ayakta kalabilmek, sol düşünceleri yaşatmaktır, denecektir.

Evet ama ben bu gazetelerde sol düşünceleri yaşatmak adına da pek bir şey bulamıyorum, açık söyleyeyim. Evrensel’i pek seyrek alıp bakarım. Bakarım diyorum, çünkü okunacak ilgi çekici hiçbir şey bulamıyorum. Ne kültür sayfaları kültür sayfası, ne kitap sayfası. Birgün’ün muhalif konumunu beğenirim, AKP karşıtlığıyla Kürtlere dostluğu birleştiren mütena bir sol gazetedir ama onda da okunacak yazı pek az. Kitap sayfasını geçiştiriyorlar, manşetleri ilginç olmaya çalışan bir monotonlukta. Daha doğrusu, bu manşetler, erkeklerin ilgisini çekmek için frapan şeyler giyip kendini rezil eden kızların durumuna fazlaca benziyor. Her iki gazetede de iç eleştiri diye bir şey yok, tartışma yok, fikri cesareti teşvik edecek bir tutum yok. Monolitikler.

Aydınlık’ın hali malum zaten, onunla ilgili çok fazla şey söylemek istemiyorum bu yazıda.

Sol’a gelince… Valla baştan heveslerini kırıyor gibi olmayayım ama “Evrensel, Birgün varken neden böyle ayrı bir gazeteye ihtiyaç duydular” diye sormaktan kendimi alamadım. Mesela başlığın farkına varmasam özellikle iç sayfalarını pekala Birgün niyetine okuyabilirdim. Farklı bir gazete çıkıyorsa farklı bir söyleyeceği olduğu için çıkmalı, öyle değil mi? Yok, öyle değil: Farklı örgüt, farklı gazete.

Bu gazeteler solu yükseltmek ya da solun toplumsal planda etkili olması için çıkmıyor. Örgütü yaşatmak için çıkıyor. Bir tür kalp masajı aleti.

 

Gün Zileli

1 Ekim 2012

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

Yeni Harman‘ın Ekim 2012 sayısında yayımlanmıştır.

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

78 Comments

  1. Gun Zilelinin bu yazisina iki nedenden katilmiyorum, Sol gazetesi beklenenin uzerinde bir kalitede cikiyor ve ilgi uyandiriyor, Birgunu ve Evrenseli asla rencide etmek istemem, ama bu uc gazeteyi de okuyan bagimsiz bir arkadasim Sol icin ka
    t be kat iyi dedi, ikinci ve asil neden evet dogrudur sol hareketin genel olarak prestijinin en yuksek oldugu noktada degiliz ama yeni bir on yilin esigindeyiz ve iki farkli toplumsal dinamikten son derece mucadeleci adimlar atiliyor, bu momentte sosyalistlerin de kendi cikislarini orgutlemeleri hayal degil ilk defa cok olasidir!

  2. Kucuk bir ek, solun gazetelerini yaristirmak asla istemem, Birgun ve Evrensel’de de bir canlanma yasaniyor ve yasanacak, yani bu gazetelerin soL gazetesinin olumlu etkisiyle bir ronesans yasama ihtimali ve sol hareketin toplumsal etkisinin artmasina donuk olumlu sinyaller Gun abi tarafindan kabul edilecektir diye dusunuyorum, sevgilerimle…

  3. “’Cumhuriyet Bayramı Kutlaması’ fevkalade kullanışlı bir kamuflaj elbisesiydi.

    Ankara’nın, son yıllarda Türkiye’nin yıldızını parlatan milli politikaları, kimleri rahatsız ediyor?

    Hürriyet’in Aydınlık’la; CHP’nin İşçi Partisi ile (son tahlilde) nerede, nasıl buluştuğuna dikkat buyurunuz!

    Aslında kardeştirler.

    Babaları mı?

    ‘Kaybedenler Kulübü’ndeki Baronlar’dır!”

  4. Daha doğrusu, bu manşetler, erkeklerin ilgisini çekmek için frapan şeyler giyip kendini rezil eden kızların durumuna fazlaca benziyor

  5. Eh, doğrusu biraz öyle olmuş. Kabul ediyorum.

  6. Adi gecen tum gazete ve dergilerin buyuk emeklerle ve umutlarla ciktigini biliyoruz ve saygi duyuyoruz.Icerikle ilgili fikir yogunlugu, zenginligi gazete ve dergi yoneticileri kadar biz okuyucularinda gorevidir.adi gecen yayinlarin marjinal kalisinda toplumsal dinamiklerin izlerini surememe ve gorememenin getirdigi dar bir bakisa saplanip kalmasi ve orda patinaj yapmasidir.Perspektif daralmasi gecmisi asmayla birebir baglantlidir,anlamli ve sonuclar cikaran bir yuzlesmenin olmamasi mevcut kosullari dahada agirlastirmaktadir. sosyalistler kiblelerini hayallerini kaybettiler,yukselis donemlerindeki gibi heyacan ve dinamizimi bugun beklemek zaten mumkun degildir,yaslanan kusaginda etkisi var kanimca bu belirleyici degil,yaz-boza donusmus kafalarin berrakliga kavusmasi herkese guc verir mucadele azmi verir,diyorlarya ”allah icin bugun ne yaptin” bizlerde kendimize toplum icin bugun ne yaptik sorusunu cevaplamamiz gerekir.

  7. Örgütü yaşatmak için çıkıyor varsayımıyla örgütün öldüğü saptaması lazım. Örgüt ölsün mü? Bu örgütler ne yapsınlar, kendilerini tasfiye mi etsinler? Bu gazeteleri çıkaranların saydığınız meseleleri çok da farklı değerlendirmediğini bildiğinizi varsayıyorum. Eleştirilecek büyük yanları da her zaman olageldi, olacak. Sol gazetesini çıkarıp çıkarmama konusunun TKP’de yıllarca sizin değindiğiniz meseleler dolayısıyla tartışıldığını ben biliyorum. Hadi kalp masajı demeyelim de içerinin gazını almak diyelim. Ama çıktıdaki ihtimaller neden denenmesin dedirtiyor. Kimsenin rahat uyuduğu yoktur bu yüzden.

  8. Gün Zileli hocam, muhalif mizah dergileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu dergileri takip edip etmediğinizi bilmiyorum ama onların partilerüstü yapıda olmaları (istisnalar hariç) ve sol-muhalif fikirleri seyrelterek, apolitik konularla harmanlayarak vermelerinin avantajları ve dezavantajları hakkında ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Soldaki öznelerin geniş kitlelere ulaşması ve bu kitlelerin dönüşümüne katalizörlük etmesi için mizah alanında yapılabilecek çalışmaların faydası olabilir mi?

  9. Bu arada arkadaslarim hakli bir sekilde yaziyi gazete cikmadan yazmanizi elestirdiler, ben tarihi gormemistim,ben de katiliyorum onlara, olmamis gercekten, uzuldum!

  10. olur tabii hem de çok güzel olur ama ben bu konuda bir şey söyleyibelcek durumda değilim. izlemiyorum Çıracı kardeşim.

  11. Hayır, Sol gazetesini okuduktan sonra yazdım yazıyı. Çıkış tarihi 1 Ekim’dir.

  12. Daha baslarken Turkiye’de solun en basarili oldugu seyin gunluk gazete cikarmak oldugu tespitinin buyuk bir yanlislik oldugunu dusunuyorum. Yazida anilan sayilarla(yuz bin) dahi (Adrese dayalı nüfus sayımına göre Türkiye’nin nüfusu 2011 yılında 74 milyon 724 bin 269 kişi) toplumun %0,13’une tekabul eden bu degere basarili diyebilmek icin (kendini devrimci olarak tanimlayabilen)insanin ya ideallerinin yerlerde surunuyor olmasi ya da unutulmaktan korktugu ve elinden baska birsey gelmedigi icin iki satir karalamis olmasi gerekiyor.
    Kaldi ki ; Sol örgütler, toplumsal düzeydeki itibarsızlıklarının yol açtığı faaliyetsizlik nedeniyle potansiyellerini boşaltabilecekleri bir alan arıyorlarsa ve bunu da, en iyi yapabileceklerini düşündükleri yayın ve basın alanında buluyorlar ise Solun ve sol örgütlerin çevresinde çok sayıda okumuş yazmış eleman ve kadro varken ve üstelik bu insanlar, sol adına güzel bir şeyler yapılabilsin diye ücretsiz ya da çok düşük ücretlerle çalışabilmekteyken bu gazetelerde sol düşünceleri yaşatmak adına nasil oluyor da pek bir şey bulamıyorsunuz, neden okunacak ilgi çekici hiçbir şey bulamıyorsunuz? Onca okumus yazmis eleman ve kadro, onca aydin, ogrenci, gazeteci dusunur… Kuf mantarlari midir nazarinizda? Bu kadar mi yuce bir zat-i sahanesiniz? Oyleyse neden olmek uzere , yerlerde surunuyor idealleriniz?
    Nasil olur da sol örgütlerin ya da çevrelerin, özellikle bu donmuşluk ortamında biraz heyecana ve canlılığa, görüntüsel de olsa başarıya ihtiyaçları oldugunu dusunebiliyorsunuz? Siz tarikat ile sol orgut kavramlari arasindaki farki algilayabiliyor musunuz yoksa en geri seviyedekilerinin dahi kendince bir DEVRiM perspektifine sahip oldugu ve hem kendilerine hem cevrelerine bunu tekrarlayip duran yapilarin gunluk basarilarla! tatmin olabilecegine gercekten inaniyor musunuz? Peki ya sosyoloji ne gune duruyor?
    Sol örgütlerin, toplumsal alandaki sıkışmışlıklarıyla günlük gazete alanındaki atılımları doğru orantılı olduguna kismen katilmak mumkun , nihayetinde olcegini buyutmek maksadindaki her yapinin kendini asabilmek icin belirli donemlerde belirli araclar gelistirmesi kacinilmazdir ve gunluk gazete de bu araclardan sadece ve sadece bir tanesidir. Maksada ulasmakta gunluk gazetenin faydasi olabilecekse bu sizde neden RAHATSIZlik uyandirir anlamak mumkun degil. Bilakis memnuniyet verici bir durum degil midir duzenin besikten mezara kadar suren ideolojik bombardiman gunlerinde , ideoljik bir siginak yaratabilmek?
    Tuhaftiniz ya, son zamanlarda pek bir tuhaflastiniz vesselam… Kalp masaj aleti mi demisti birileri …

  13. Koskoca partileri olan bu örgütlerin bir de gazeteleri olması gerekiyordu ve oldu. ÖDP’nin ‘Birgün’ ü varsa, EMEP’in de Êvrensel’i olmalydı. EMEP’in ‘Evrensel’i varsa, TKP’nin de ‘Sol’u olmalıydı. Dün TKP’nin ‘Sosyalist Cumhuriyet’ adlı bir toplantısı vardı.Sabah saat 10’da başladı bir sürü konuşmacı konuştu, saat 16.00 gibi bir partilinin yaptığı “Kürtler ve cumhuriyet” konuşmasından sonra bir yaşlı parti üyesi dayanamadı ve, ” yahu açlık gevinde bir sürü insan ölümle penceleşirken bari bir kez olsun onları ansaydık” dedi. Bunun üzerine divan başkanı ayıp olmasın diye bir iki cümleyle açlık grevindekilere selam yollamayı akıl edebildi. Bana ve diğer partili olmayanlara hiçbir söz hakkı verilmedi. Panelde de sorular yazılı alınacak” dendi. Verilen öğle arasında Salondaki koltuklarda ve yerdeki sırt çantalarında sadece ‘Sol’ gazetesi vardı. Başka bir gazete yoktu.

  14. Bu teyyare basininda çalisanlarin çogu günün birinde medya adi verilen büyük tuvalet kagitlarina veya genelevlere kapagi atma plani içinde bir yandan hayali devrimi bir yandan da Tüsiad’in kilit adamlarini kollayarak geçinir giderler, bugünkü medya düzeninin en azili tetikçileri buralardan yetismistir, muhalefetmis, hadi canim sende, Türkiye’de kapitalizme muhalefet yok, sadece camii’ye, ya da kisla’ya muhalefet var.

  15. “Türkiye’de kapitalizme muhalefet yok, sadece camii’ye, ya da kisla’ya muhalefet var.” diyen balkabağının asıl derdi bunu gölgelemek:
    http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/akp-butceyi-savasa-ve-diyanete-ayirdi-haberi-61383

  16. Polis bey, “Türkiye’de kapitalizme muhalefet yok, sadece camii’ye, ya da kisla’ya muhalefet var.” diyor. ‘Kapitalizme muhalefet’ yapmaya pek hevesli görünüyor. Tutmayın küçük enişteyi! 😀

  17. aydınlık sol mu be !

  18. Aydınlık gazetesini sürekli, Sol’u zaman zaman alıp okuyorum. Aydınlık aslında tam olarak sol bir gazete sayılmayabilir daha çok ulusalcı. Sabahattin Önkibar’ın yazdığı bir gazeteye sol denemez sanırım. Ancak muhalif gazeteler arasında (Sözcü’yü saymıyorum) en çok tirajı olan Aydınlık. Çünkü durduğu yer çok net, cumhuriyeti sahipleniyor. Sol’da beğendiğim sayfalar var ama bir heyecan eksikliği de göze çarpıyor. Bu yüzden tirajı 30 binle başladı 18 bine kadar düştü. Halbuki TKP’ye oy verenlerin yarısı alsa tirajının en az 30 bin olması lazım. Bence öz eleştiri yapmaları gerekiyor. Cumhuriyet’ten de bahsetmek lazım, sadık kemikleşmiş okuru olmasa ayakta zor dururlar, çünkü çizgilerini kaybettiler.

  19. “Yurt Gazetesi” de fena değil. Yazar kadrosunda, Nihat Behram, Hakan Gülseven, Rana Ulaş, Merdan Yanardağ, İnci Hekimoğlu, İzzettin Önder, Necdet Saraç gibi sağlam duruşa sahip sol muhalifler de var. Gazetenin diğer yazarlarını çok iyi tanımıyorum. Sonuç olarak, Yurt Gazetesi’ni de okumanızı öneririm.

  20. frustratıon……..ğün zileli* ye…* tuhafsınız ya., son zamanlarda pek bir tuhaflaştınız vesselam…..diyor tunç adlı arkadaş.bazı ğözlemleri olmuş benim ğibi. son avrupa anarşistler toplantısından beri sizde bir ğariplik olduğunu ben de ğözlemliyorum. 3-4 ay kadar önce yazdığınız tartışmacı, aydınlatıcı tecrübe dolu ………, ğeleceğe dönük yazılarınızdan 180 derece dönüş yaptınız ğibi bir izlenim oluşmaya başladı bende.**yazdığınız **parlementer faşizm** yazısını pek beğenmiş., olumlu ğörmüş., sitenizde bununla ilğili bir hararetli .,seviyeli ,öğretici tartışma yapılmıştı.biz bu konuyu açmanızı., mücadele ve deneyim dolu ekstra yazılarınızı beklerken. bambaşka konulara., beğenmemezlik., solun acizliği, yankı bulamaması üzerine döktürmelere başladınız. son olarak da üç beş ğazeteyi. örğütlerin suni teneffüsü olarak ğösteriyorsunuz. şöyle veya böyle bu ğazeteler muhalif bir odak oluşturmaya., hoşnutsuzların, sesi olmak için amansız uğraş vermektedirler. bunu yakından bildiğim **birğün **için rahatlıkla söyleyebilirim.sitenizi ve yer yer yazılarınızı beğenen bir kişi olarak. söylediklerimi bir eleştiri olarak ğörmenizi dilerim.selam ederim.

  21. Sait, geçmiş olsun sana. telefonla aradım ama çıkaramadım. Neyse. Benden dolayı herkesin hayal kırıklığına uğraması mümkün. Çünkü ben herkesi eleştiriyorum, kendim de dahil. Birgün’le ilgili yargılarımda, bir arkadaşın eleştirdiği gibi biraz fazla ileri gitmiş olabilirim. Ama eleştiriye neden bu kadar uzaksınız, gerçekten anlamıyorum. Bütün ÖDP’liler senin gibiyse yandık. Yahu durun bir, ufak bir eleştiri yaptık hemen tukaka ilan ediverdiniz. Bu soylun eski alışkanlığı, geleneği ne yazık ki. Eleştiri yapandan hoşlanılmaz. Oysa ben senin yerinde olsam bana kızmadan önce adamın söylediğinde yüzde beş de olsa bir doğruluk payı var mı diye düşünürdüm. Bu tavrın hiçbir şekilde eleştiriye teşvik edici değil, onu söyleyeyim. Ben yılmam da, daha az tecrübeli arkadaşları sindirirsiniz bu tutumla, bak açık söyleyeyim. Öte yandan, ben senin eleştirilerinden yararlandım. Şimdi düşünüyorum, gerçekten düşyünüyorum acaba bende Saint imier toplantısından sonra bir değişiklik oldu mu diye.

  22. Ben bu yazıyı çok isabetli buldum. Belli başlı konulara doğru bir biçimde değindiğini düşünüyorum. Buradaki eleştiriyi son derece yapıcı ve solun bugünü ve geçmişiyle ilgili kıyaslama ile tespitlerini de son derece doğru bir hat üzerinden düşünmeye davet edici buldum. Buna karşı çıkanlar olabilir tabii ki ama sadece örgütlerine, örgütlerinin gazetelerine söz ettirmemek penceresinden bakan, dar görüşlü karşı çıkışları ve eleştiriye tahammülsüzlükleri, zaten içinde bulunduğu koşulları kavramayı reddetmek olarak görürüm. Örgütlerin ve genel olarak da soldaki tıkanmışlığını, atıllığını ve belki de tükenmişliğini kabul etmeyenler mevcut durumdan hoşnutlar her halde. Ama, bu hoşnutluk da parlamenterizmi benimseyenler için birkaç on bini aşmayan oy, bunun dışındakiler için de varlıklarını bile sürdürmekte yaşadıkları güçlük halinden başka bir şey değil. Kimse solun topluma yön verdiğini iddia edecek durumda değil her halde. Bırakın topluma yön vermeyi ve güçlü bir mevzi olmayı, solun ciddi sorunlarından birisi “kuyrukçuluk” tabir edilen durum maalesef.

    Bunda elbette Türkiye’de ve dünyada yaşanan süreçlerin solu zorbalıkla toplum dışına atmaya yönelik müdahaleleri etkili olmuştur ama sol da bunlara yanıt verme konusunda iyi bir sınav veremedi. Solun içinde yaşadığı toplumsal ve tarihsel gerçeklikle ilişkisini kurduğu kavrama araçlarını kutsallaştırması ve bağnazlaşmasının etkisinin büyük olduğunu düşünüyorum. Böyle şeyler söylendiği zaman solda bir içe kapanma hali ortodoksiye daha da bağlanma hali ortaya çıkıyor. Üstelik bu tür önerileri dile getirenleri de derhal sistemle uzlaşmacı ilan ediyorlar. Ancak gelinen noktada sol, bırakın “pratikleriyle” (?!), kendi içlerinde ve ölçülerinde sistemin yeniden üreticisi konumuna gelmiş olmalarını, bizatihi düzenle uzlaşı içindedirler. Bu tutarsızlığı da gözden kaçırmak için söylemde son derece keskinlik içindeler.

    Sol gazetelerin gündemi de makro siyasetten geçilmez. Bölge politikaları, AKP-Fethullah Cemaati arasındaki çatlak, kavga billmem ne, CHP’nin AKP ile çekişmesi vs. var. Burjuvazinin belirlediği gündem üzerinden kimin tarafına destek verileceğine dair derin derin analizler, yön tayinleri… Bir sayfada da işçi eylemleri haberleri, emek örgütlerinin temsilcilerinin demeçleri. Burjuva basınının bire bir kopyası. Onlar şirketleri ve patronları haber yapıyor farklı olarak…

    Tabii ki bir sürü olumlu ve iyi ki var şeyleri görmezden gelmiyorum. Burada genel duruma ilişkin olumsuzlukları sıralıyorum sadece. Yoksa elbette küçük çaplı da olsa gelişmeler oluyor.

    Gazete konusuna değinmen ve eleştirmen ayrıca şundan dolayı önemli. Bugün biz de metropolleşmiş bir yaşamı sürdürüyoruz. Metropol insanının bir diğeriyle ilişkisi neredeyse tamamen teknolojik aygıtların ve kitle iletişim araçlarının dolayımıyla gerçekleşiyor. Oturduğumuz sokağın köşesinde cinayet işlense akşam TV’den haber alıyoruz. Bu sadece bizim öznel tavrımızla alakalı bir durum değil. İktidar aygıtı (iktisadi, siyasal, toplumsal, kültürel, ideolojik vs.) insanları ürettikleri, üredikleri, yaşadıkları ve var oldukları her alanda atomize ediyor ve buna uygun tahakküm araçları geliştiriyor ve bunlarda da gittikçe uzmanlaşıyor. Postmodern bir ifade olacak ama sınırlılık içinde kullanmakta bir sakınca yok bence, bir “simülasyon” evreninde bizi yaşatmaya çalışıyor. Mesela Chomsky’nin “medyakrosi” diye bir tabiri var. Pek çok durumu karşılayan bir kavram. Gerçekten bir “medya ‘demokrasisi” içinde yaşıyor ve orada varsak adeta var oluyoruz. Ama bu uyum sağladığımız sürece gerçeklik kazanan bir durum. Gerçeklik bu değil oysa. Bu arada Chomsky de zaten bunu eleştirel olarak kullanıyor, tavsiye olarak değil.

    Dolayısıyla insandan insana ilişkiyi doğrudanlaştırmadıkça, dolayımları ya da yabancılaşmayı ortadan kaldırmayı hedef alan bir yol tutmadıkça solun bildik refleksleriyle bu durumla başa çıkmak mümkün olmayacaktır. Bu sadece gerçeklik algımız ile gerçekte yaşadığımız şeyin arasındaki uçurumu gittikçe açacak ve bu da solun etkisini bugün olduğundan da aşağılara çekecektir.

    İnsana, bir diğerimize, diğer ezilene, emekçi olana, proleter olana, hatta olmayana değmemiz ve yaşamımızdaki sorunlara ortaklaşa, katılımcı, eşit ve özgürlükçü bir yanıtı birlilkte bulmamız tek yol. Bunu hedefleyen örgütsel biçimlere (birbirimizle ilişki biçimimiz) sahip olmamız gerekiyor. Belki de işe bugün olduğumuz şeyi reddederek başlamamız gerekiyor. Egemenler bizi tahakküm altında tutmak için paradigmalarını sürekli değiştirdiler, değiştiriyorlar. Biz hem buna karşı direnecek, direnirken de başka bir şeyi kuracak, örecek yolu bulmalıyız. Yani toplumsal değişimi, devrimi hedeflemeliyiz. Solun devrim gibi bir amacı var mı? Sözden bahsetmiyorum…

    Kitle iletişim araçlarına sahip olmak tek başına yeterli bir şey değil. Solun tek yaptığı gazetelerle buna sahip olmak. Kitle iletişim araçlarıyla söylem üretilir ve o söylem dolaşıma sokulur. O söylemi de içinde bulunduğumuz gerçeklikten kopuk olarak üretemeyiz. Dolayısıyla da örgütler tıkılıp kaldıkları yerden bir söylem üretiyorlar ve o söylem de devrimci bir özü maalesef taşımadığı gibi, dolaşıma da sınırlılık içinde sokuluyor. Çünkü bulunduğu yerde tıkılı kalan solun dolaşıma soktuğu söylemi etkinleştirmesi için de o tıkılı kaldığı yerden çıkması gerekiyor.

    Ne dersek diyelim, ister örgütümüze laf söyletmeyelim, ister bir ilüzyon içinde rüyalar görelim; yaşadığımız gerçeklik ortada.

  23. eğri oturup doğru konuşalım evrensel kültür sanat alanında pek başarılı olmayabilir. hatta yer yer cidden sığ da kalabilir. eksikleri vardır, çoktur olacaktırda. ama bugün bu ülkede nerede bir işçi direnişi, nerede bir hak alma mücadelesi varsa evrensel yanlarındadır ve genel anlamda haberleride bunlardan beslenir. evrenseli alıp bakınca birşey bulamıyorum diyen bir sosyalistin işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin hayatlarına, mücadelelerine dair hiçbirşeyi merak etmiyorum demesi değilmidir bu biraz da? böyle bir sosyalistlik olur mu? malum evrensel genelde haberlerini yerel muhabirlerinden alır ki bu haberleri yapan insanlar yanlışı ve doğrusuyla gönlünü ezilenlerin mücadelesine vermiş insanlar değil midir? bir ara evrensel hep işçileri anlatıyor sıkılıyorum diyen bir yazı okumuştum, şimdide kürtleri çok anlatıyor diye rahatsız olanlar çıkmaya başladı ve bir siz eksiktiniz o işçi direnişlerinin, hak alma mücadelelerinin önemi olmadığını, o greve, direnişe gidip işçilerin çayını içen destek gösteren yerel muhabirin emeğinin karşılığının ne yazık ki bir ergen sığlığıyla “of çok sıkıcı bakıyorum sadece” tepkisi olması üzücü. evrensele birgüne yada sol gazetesine vuralım ama alanları yine bunlar doldursun öyle mi? bunlar dayak yesin, gözaltına alınsın, itilsin kakılsın ama onca emekle çıkardıkları gazeteler küçümsensin. kumalım ki bu bir kibir belirtisi olmasın.. gelelim “sol düşünce” meselesine. sol düşünce adına birşey göremiyorum dediğiniz nedir allah aşkına? kültürlü, asil ve çok bilen solcu abilerin buralarda yazmaması mı? sol ezilenlerin davasının bir neferi olmak değilse nedir? evrenselde yazan insanlar bu ülkede hasbelkader insanlık için emek veren insanlardır. islamcı yazarıda vardır, yetmez ama evet diyen yazarıda vardır, bdpli, yazarıda vardır. ki yazarlarının çoğu emeplide değildir. bu ne demek? bu ülkede harika yazılar -size göre- yazamasa da bu cesaretle ezilenler kimsesizler için mücadele eden insanlar yazmayacak da kim yazacak demek. solun aydın sorununu, edebi yeteneğini tartışabiliriz ve sanırım fazlaca sıkıntılı bulabiliriz. fakat mütevazi çabalarla emekçilerin sesi olmaya çalışan ve bu sese haber göndermek için çabalayan bütün o gönüllü muhabirlere söyleyecekleriniz buysa sayın zileli. aynı sosyalizmin çocuğu değiliz demektir. değerli birisiniz benim gözümde keşke olsaydık ama o büyük kulelerinizden bizleri anlamanız zor gözüküyor..

  24. Gün Zileli bügün üç, dört tane sol yazılar yazan gazetelerin toplam tirajını yüz bin olarak verdi
    12 Eylül öncesi Devrimci Yol dergisinin tirajı 120 bin’i geçiyordu. ve o dönem tüm solu kasıp kavuran (MDD, SD)hararetli tartışmalar o dergiler aracılığıyla insanlara ulaşıyordu
    Peki türkiye solcusu, sosyalisti, anarşişti, aydını vb.bu günkü manzaradan çokmu memnun? degil diyebiliriz
    Sol gazetesi yeterlimi degil ama daha iyi yayınlar çıkarılabilir

  25. Okumuş işçi arkadaşa cevap: Yapılanları küçümsemek gibi bir tutumum olamaz elbette. İşçi mücadelesinin haberlerini vermek gerekir ama bu hiçbir şeyi kurtarmaz. Ben gazetelerin ideolojik tutumlarına girmemiştim. Oraya girersek iş iyice sarpa sarar. Örneğin Evrensel’in geçmiş sosyalizm deneyleri konusundaki tutumu nedir? Stalin diktatörlüğü konusunda ne düşünüyorlar. İşçi haberi yapıyorlar ama işçi sınıfını amansızca sömürmüş, işçilerin şehirden şehire gitmesini bile pasaporta bağlamış Stalin rejimi hakkında tek kelime etmiyorlar. etmiyorlar çünkü kendileri de Stalinist bir rejimin peşindeler. İşçi haberleri yaparak iktidara gelirler, ondan sonra da en önce işçileri ezerler, hem de eskisinden bile çok daha beter bir biçimde. işçi arkadaşım, okumak yetmez, işçi sınıfı tarihini de gerçekçi bir şekilde irdelemelidir. Öte yandan ben sosyalist değil, anarşistim.

  26. ne demişiz? yani ezilenlerin mücadelesinin yanında siper yoldaşı olan bir gazeteye “bakıyorum sadece” demenin doğru olmadığıdan dem vurmuş, anarşist yada sosyalist farketmez verilen bunca emeğin ve çabanın sizin tavrınızla hiçe indirgendiğini, evrenselin yazar kadrosunun ve muhabirlerinin ezilenlerin haklı mücadelesinde emek veren insanlar tarafından oluşturulduğunu söylemişiz. peki ne cevap aldım ; “pis stalinistler zaten işçileri daha çok ezmenin peşindeler” miş.. kusura bakmayın da bunun adı “çamura yatmakdır” bizim oralarda. ezilenlerin haklı davasına karşı bakış açınızı ve emek karşısındaki etiğinizi sorgulamaya çalışıyorum karşıma stalinle geliyorsunuz. stalin tartışmasının yeri olduğunu düşünmüyorum. şöyle bir sonuca ulaştım ben sevgili okumuş , aydın arkadaşım ; evet okumak yetmez aynı zamanda kibirlide olmamak gerekir, yoksa mazallah ezilenlerin haklı davasına kör ve sağır bir anarşist olabiliriz…

  27. Hiçbir zaman kibirli olmadım, bunu kabul edemem. Hiçbir anarşist de ezilenlerin davasına duyarsız değildir, öyle olmadıkları tarihçe kanıtlanmıştır. Ama Stalin’in işçilerin ve köylülerin amansız düşmanı olduğu da kanıtlanmıştır. O halde bir işçi nasıl olur da Stalinizmin yanında durur?

  28. sayın zileli kendimi dedemle konuşuyor gibi hissettim sizinle konuşurken. kendisiyle 90 lı yaşlarında sohbet ettiğimizde ne konuşsak 2. dünya savaşı sırasında suriye sınırında yaptığı askerliğe bağlardı konuyu. siz ne derseniz diyin o “4 yıl askerlik yaptım ben” derdi 🙂 hadi o yaşlıydı ve artık beyni başka türlü çalışır olmuştu sizin bahaneniz nedir? eleştirdiğim şey emekçilerin davası karşısındaki küçümser tavrınız, emekçilerin sesini duyurmaya çalışanlara karşı “üff sıkıcı” düzeyindeki eleştirileriniz. neden her söylediğime “ama stalin çok kötü biri” diye yanıt veriyorsunuz anlamak mümkün değil 🙂 böyle yapmayın bakın bu durum beni kaygılandırıyor aklım dedeme gidiyor, aman diyim sağlığınıza dikkat ediniz. stalin sizde obsesif bir hal almış gibi gözüküyor. stalini falan takmayın bu kadar, yine anarşist olun , bilgili,kültürlü,işçilerin direniş haberlerinden sıkılan bir aydın olun bir şey demiyorum fakat kendinizi yıpratmayın bu kadar, hayat güzel, kuşlar falan.. iyi dileklerimle..

  29. Gün Zileli sosyalist degil mi, bireyselci anarsist mi, liberal anarsist mi?

  30. Gün Zileli tarafından yapılan açıklamada, “bugüne kadar Stalin’ e düşmandım, bu düşmanlık yüzünden Türkiyede Sosyalist mücadele çizgisinde mücadele eden ve gazete çıkaranlara da haksız eleştiriler yaptım , halkımdan özür dilerim. bunca yıllık Anarşistim ama biz Anarşistlerin ülkede tek bir dikili taşı yok çünkü haktan kopuk ve entellektüelizme batmış durumdayız. ilk işim estetik ameliyat ile yüzümü Stalin yüzüne çevirmek olacaktır sonrasında TKP ye üye olmayı düşünüyorum.” dedi. Açıklama sonrasında “Yaşasın Stalin” diye bağıran Zileliyi basın mensupları kaygı ile izlediler.

  31. marksizmin anlaşılır bir devlet teorisi olmadığı için, marksistler stalin mevzusunun bu teori yokluğuyla ilintisini kuramıyorlar. sorun devlete bakış açısındaki bulanıklıktan kaynaklanıyor. emeğin mücadelesinin önemini anarşizm değil görmezden gelmek, bu mücadelenin iktidar tuzağına düşmeden ve komünalist öz örgütlemelerle en özgürlükçü tarzını savunan harekettir. asıl konuşulması gereken burasıyken, stalin üzerine konuşmak nafile bence.

  32. Allah sana uzun ömür versin, sen bu geri zekalilari 50 sene daha ugrassan ikna edemezsin, zaten bunlarin sosyalistligi falan da palavra, hepsi hotzotçu ilkel Kemalist bozuntusu.

  33. Yok olacağından korktuğun şeyin, bir nefes daha alabilmesi için ne ürettin?
    “ölümsüzlüğün sırrını keşfetmiş adam” pozlarına girme, kendini toplumdan da akıllı gösterme, kendi kendini kutsama hali, özünde bakarsanız, bütün bir hayatı kendi ruhu ile yüz yüze, toplum dışında, kendi kendine yaşamaya dayalı bir derin pasifizmin ta kendisidir.
    Oturduğun yerden, kimseyi beğenmemekle, en aydın, en ilerici, en devrimci gibi görünüyorsun ama aslında hiçbir şey yapmıyorsun.

    Ne toplumun ilerlemesine katkın var, ne de ortadan kalkacak endişesini taşıdığın tarihsel, toplumsal kategorinin, tarih önünde direnmesine!
    derin melankolik bir ruh hali ile hiçbir şeyi beğenmeme, sürekli kendinden ve yoldaşlarından başka herkesi ve her şeyi haksız ve yanlış görme, giderek kutsanmış bir kendinden geçme bir yeniyetme nihilizmi… (alinti 🙂 )

  34. Emegin tarafinda olan, yonelimi ne olursa olsun calisan, ureten kisiler elestirilemez yani? Elestirilemez olanlarin listesi pek kalabalik degil ama. Sakin elestirilmedikleri ya da elestiriye kulaklarini kapattiklari icin ya da elestiriyi “biz emegin yanindayiz, ona gore ha” diyerek gecistirdikleri icin az olmasin sayilari?

    Burada savunma stratejisi siradan aslinda. Cok oldumuz zaman “emekten yanayiz,cogunluguz o halde dogru yoldayiz” diyerek kulaklari elestiriye kapariz. Azaldigimiz zamansa “az kisi kaldik, emekten yana cabaliyoruz, elestiri bizi daha da zayiflatir” deriz. Bu sekilde goz gore gore yapilan hatalar silinir gider.

    Su “isci sinifindan gelen ses” demagojisinin hala var olmasi da ayri bi mevzu. Eh ben de oradan geliyorum ve isyerlerinde direk politik orgutlu olmayan cogunluk solcularindaki solu elestirme mantigini tasiyorum. Ne olacak simdi?

  35. Ben köleyim ve köle olmaktan çok mutlu oldugun için herkese kendimi okumus bir köle diye tanitiyorum, okumusum ama sorun bakalim ne okumusum bir kölenin okumasi gereken herseyi okumusum, sahib…, sahib…, sahip…, patron,…, babababababab, agu mugu gugu, ne kadar sirinim degil mi?

  36. ne yapsın sol, gazete cıkarmasın mı, orgutlenmesin mi? oturup internet ortamında blog acıp elestiri yazıları mı duzsun? iyi ben anarsistim, ne guzel… zaman gazetesi yazılarımı basıyor ne guzel.

  37. Yanlış bir değerlendirme.

    Gelişen teknoloji ve azalan maliyetler gözardı edilmiş.

    1970’li yıllarda, yasal olarak mümkün olmasa da, TV kuracak babayiğitlere az rastlanırdı büyük burjuvazi içinde. Ucuzlayan teknoloji ve yasal düzenlemelerle bugün ne olduğunu biliyoruz.

    Aynı şey diğer yayınlar için de geçerli. Günlük gazete çıkarmanın maliyeti çok daha az, reklam gelirleri çok daha fazla. Az sayıda ve fedakar çalışanlarla çok daha kolay gazete çıkarılabiliyor. İP ve EMEP’in kanalı bile var. Bunlar da mı bir “ideolojik çöküşün” işareti?

    Zaten söyleyeceği şeyi söylemek için yazılmış bir yazı.

    İkinci bir konu önerim var. Sol hareketin tarihsel düşüşüne zıt bir şekilde 2000’li yıllarda sol duvar yazılarının sayısında belirgin bir artış var. Sakın “çürüyen sol” enerjisini bu yolla boşaltıyor olmasın? Hayır canım, ucuzlayan ve sprey boyalardan değildir, kesin sol çürüdüğü içindir.

  38. Gün Zileli’nin şu tespiti çok iyi:
    …bu insanların vicdanlarını rahatlatmalarının en iyi yolu, örgütlerinin çıkarttığı günlük gazetelere destek vermeleri, … çevrelerindeki birkaç kişiye tavsiye edip satmalarıdır. Böylece hem düzenleri bozulmadan devrimcilik yaptıkları ilüzyonu içinde olacaklar, hem de … gözleri yeniden devrimci umutlarla ışıldıyormuş gibi olacaktır.

    Kendi işyerimde arkadaş olduğu herkese çıktığı zamanlar Yurtsever satan arkadaşlar vardı. Ama akıllarına işyerinde bir mücadele ağı kurmak, örgütlenmek gelmemişti. Belki riskli diye bilinçaltına bastırmışlardır. Belki sendika gelsin bizi kurtarsın diye bekliyorlardır. Düzenleri bozulmadan, riske girmeden devrimcilik yaptıklarını düşünüyorlardı yani. Şimdi de Sol satıyor olabilirler. Ama çıkmadık candan umut kesilmez. Şef, müdür neyin olmadılarsa bir yoklamak lazım.

  39. Gün Zileli dostumuz 1 gün bile bekleyemeden sol gazetesinin çıktığı ilk günden (1 ekim) kendisini tutamayıp hemen karalamaya girişmiş böyle dostluk olur mu?

  40. Zileli sol basını değil,aslında solu eleştiriyor.
    Bu ne bitmek tükenmek bilmez sol düşmanlığıdır.
    Zileli,Berktay,Çalışlar-ın bu eleştirileri yeni değil.
    1985-lerden beri dönüp dönüp sola veryansın ederler.
    O zaman da,bu zaman da aynı yerdeler.

  41. Zileli zaten ZAMAN gazetesinden de “aferi” almış.
    Zileli-nin sola düşmanlığı ancak Zaman -da yankı buluyor.
    http://www.odatv.com/n.php?n=gun-zileli-zamana-nasil-haber-oldu-0111121200

  42. Margaret Buber-Neumann’ın kitabı çıktı mı?

  43. Bu ay çıkıyor, birkaç güne kadar.

  44. Benim bildiğim kadarı ile günlük bir gazetenin amacı okuyucusuna haber ulaştırmaktır, mümkün olduğunca çabuk ve doğru, yani demem o ki günlük bir gazetenin ilk işi iyi haberci olmaktır, haberi olduğu gibi verirsin yorumu köşe yazarlarına bırakırsın, sen eğer bir gazeteden, Birikim vs. gibi bir dergi görevi yapmasını bekliyorsan her şey bir yana kendi anarşist tutumuna ters düşüyorsun. Ha bu arada bir lafım da fikir üretmeyip küfür üretenlere, beyler hakaretle küfürle bir yere varamazsınız bence biraz okuyun ayanoğlu beyan oğlu gibi olmayın.

  45. Gün abi, solun yaşlısı genci eleştiriyi sevmez, eleştiriye düşmandır. Sen bunlara “gaz vereceksin”, “Sizden iyisi yok, en büyük sizsiniz, devrime yürüyorsunuz, eli kulağında devrimin” diyeceksin, bak gör senden iyisi var mı, seni omuzlarında taşırlar o zaman. Ama sen ne yapıyorsun, eleştiriyorsun! Peh…. 🙂

    O zaman, bu arkadaşlara daha somut gerçeklerden konuşalım. Burada işçi mücadelesi diye anlatan EMEP’li arkadaş mesela, önce şu Hey Tekstil işçilerini nasıl yüzüstü bırakıp, oradan kaçtıklarını anlatsın da dinleyelim. Evrensel’in bu son durum hakkındaki tutumunu yazsın dinleyelim.

    Birgün’e laf söyletmeyen Dev-Yol’cular mesela… Ankara’da Cansel Malatyalı’yı polise ihbar eden, çadırını söktürten İMO yönetimini aklayan o rezil yazıları nasıl yayınladıklarını, işinden kovulmuş ve hakkını arayan bir emekçi Cansel Malatyalı’yı nasıl da saldırgan olarak gösterdikleri haberler yaptıklarını da açıklasınlar.

    Bırakın kardeşim burada yalan dolan boş lafla kahramanlık taslamayı. Adam olumlu yanınızı da görüyor, eleştiriyor da. Bu ne rezilliktir yahu!

  46. Sosyalistler nicel büyüklüklerini ve maddi imkanlarını düşünmeden niçin başarısız olması kuvvetle muhtemel günlük gazeteler çıkarıyorlar? Bunu anlamak gerçekten güç, şayet günlük bilgi ve haber akışı bu gün gayet başarıyla internetten sağlanabiliyor. Üstelik geçtim partiyi derneği falan, blog açıp bireysel yayın yapacak kadar monolitikleşme imkanını da sağlıyor bu.
    Denebilir ki emekçi mahallerindeki insanlar internet türü yayınlara erişim imkanına sahip mi vb.? İyi de, partilerin aldığı oy sayılarından daha az tirajı olan gazeteler, yeni insanlara seslenebiliyor mu. (Diğer) emekçilere ve ezilenlere seslenmekse derdiniz; gider proaktif yollarla günlük hayatlarına katılır, işsiz gençlerle bilgilerinizi paylaşmak için atolyeler kurar, meslek liselerindeki sempatizanlarınızla aktif dayanışma gösterir ve her alanda “imkanı olmayan” insanların yapıcı çalışmalar gösterer alternatif yaşam pratikleri geliştirmesine yardımcı olursunuz. Yoksa mahalle bakkalına satılması için bir tomar yazılı kağıt yollayarak bir şeyleri değiştirmeye çalışmassınız.
    Ertan arkadaşın yukarda söylediği şu maliyetler mevzusuna gelirsek… Geçen yaz düzenli olarak Birgün ve nadiren Evrensel almıştım. Malum soluk ve birbirine yapışmış sayfalar, içeriği boşaltırcasına yerleştirilmiş-kapitalizmin kriziyle ve insanlığa zararlı eğilimleriyle ilgili bir yazının altına kondurulmuş “yatırım danışmanlığı” şirketlerinin reklamları gibi.

  47. Gün abi merhaba,

    Yazdıklarına katılıyorum. Ama bu gazetelerin olması, olmamasından bence çok daha iyidir. Gün gelir konjonktür değişir, “kitleler” sola, devrime yönelir ve bunlar ya da benzer yayınlar birer örgütlenme aracı haline gelirler. Bence bu yayınların sürmesinde bu da atlanmaması gereken bir motivasyondur. Bu şu an çok uzak gözüken bir ihtimal olabilir ama imkansız değildir.

    Bu yayıların baskı kalitesi, tashihsiz çıkmamaları, özensizlik dikkat çekicidir. Çok daha kaliteli baskı ve özenli bir editoryayla hallolabilir. Özellikle “Birgün” için yazıyorum bunları, çünkü en çok onu okuyorum.

    Bir de interaktif bir haber sitelerinin yokluğu da ciddi bir eksikliktir kanısındayım. İnternet çağındayız, sol malesef potansiyelinin çok altında kullanıyor bu mecrayı.

  48. Bardamu…
    Elestirme hakkinin sadece yazinin sahibi pasifist anarsiste ait olduguna inanmiyorsaniz eger, elestirinin elestirisine dair tahammul sinirlarinizin su anda oldugundan kat-kat fazla olmasi gerektigi kanaatindeyim. Yeterince saglam argumanlariniz olmadigindan yazinin ne kadar bos ve yazanin art niyetine delil sayilabilecek itirazlara cevap vermek yerine PADISAHIM COK YASA tadinda teskinler dokulmekte klavyenizden.

  49. bardamuya**ğün zilelininyazısına yazmış olduğum., 30 ekim tarihli yazımdan ve aldığım yanıttan sonra., buğün siteye ğirdiğimde yazınızı okudum**ğün abi., solun yaşlısı ğenci eleştiriyi sevmez., sen bunlara ğaz vereceksin. sizden iyisi yok, en büyük sizsiniz devrime yürüyorsunuz, eli kulağında devrimin, diyeceksin, bak ğör senden iyisi varmı. seni omuzlarında taşırlar o zaman., ama sen ne yapıyorsun eleştiriyorsun,,,,peeh.,,,bırakın kardeşim burada yalan dolanlaflarla kahramanlık taslamayı., adam olumlu yanınızı da ğörüyor, eleştiriyor.,bune rezilliktir yahuu*……….şimdi ben bu yoruma ne diyeyim .,,,,,,rezillik,,,yalan dolan., kahramanlık taslamak,,,bunlar nasıl sözler., sana söylenecek çok cevap var ama bize yakışmaz.,,,,,,., ğerçekten bize burada cevap, yakışmaz..ne pohpoha., ne kahramanlığa ihtiyacımız yok.**hele rezillik** lafı..bana dokundu,,,.sözlerinize dikkat edin.,iyi ki yanımda değildiniz…………ğün zileli bir yazı yazmış..,,ğörüşümüzü bildirmişiz., doğru yanlış.,,ama rezillik değil..,,,zilelinin bazı yazılarını beğenir., olumlu ğörürüz., bazılarını uyğarca eleştiririz.,,size mi kaldı., zileliyi savunmak., padişah dalkavukluğu yapmak., o bana cevabını verdi., . kullandığınız kelimelere dikkat edin. bunu söylemek istemezdim ama yaşım 63., ., bu sözler bana dokunur.,,,bunları ğençliğine veriyorum., selamlar.,,,,,,,,,,,,,ğün zileliye bakıyorum sizi öven, destekleyenlere kullandığı sözler için en ufak bir öğretide., eleştiride bulunmuyorsunuz. pohpohlanmak hoşunuza ğidiyor ğaliba., bence bu kişiye ilk önce siz yanıt vermeliydiniz **rezillik**konusunda.,selamlar.

  50. Sait arkadaşım. bence şahsen boşuna üzerine alınmışsın. Bardamu’yu yakından tanırım. Kimseye hakaret edecek bir arkadaş değildir, hele senin gibi bir arkadaşa hakaret etmek aklının köşesinden bile geçmez. “Rezillik” diyerek biraz ileri gittiği düşünülebilir ama orada da kastettiği, sözü geçen örgütlerin çifte standartlı tutumlarıdır. Ben senin yerinde olsam, alınmak yerine, arkadaşın ileri sürdüğü iddiaya cevap vermeyi yeğlerdim. Yine de bütün arkadaşlara ortamı gerginleştirmemeyi öneririm. Burada saygıyla tartışmak mümkündür. Bunu bile başaramazsak vay halimize.

  51. Sait Tabak’a… Ben burada eleştiri yapanlara “rezil” demiyorum. O yazdığım notta Birgün’ün Cansel Malatyalı hakkında yayınladıklarından, EMEP’in Hey Tekstil işçilerini yüzüstü bırakmasından ve Evrensel’in de bu konuda yazdıklarından söz ettim. Rezillik dediğim bunlardır. Bunlar yokmuş gibi davranıp, sürekli olarak bir tür hamaset edebiyatı yapılmasından bahsettim. Yoksa kimseye ya da genel anlamda bu gazete ve o siyasi çevrelere yönelik bir laf etmedim. Yeterince açık ifade edememişim, yanlış anlamaya mahal vermişim demek ki.

  52. bardamuya**okuduğumuzu.,,anlayabiliyoruz.yazınızı aynen tekrarlıyorum.***bırakın kardeşim….burada……yani bu sitede,,yalan dolan boş lafla kahramanlık taslamayı. adam olumlu yanınızı ğörüyor, eleştiriyorda. bu ne rezillik yahu. burada yazan kişiler yaşlısı ğenci bizleriz.,,başka yerlerde birşeylerin olmuş olması buradaki insanların bilğisinde olmayabilir., bu tartışmanın dış ve uzak cephesidir., ben yanlış anlamadım veya alınğanlık etmiyorum.,,beklediğim özür değil tartışmalardaki yanlışınız.selamlar: *** sizin zileliyi veya zilelinin sizi savunmasına hiç ğerek yok.

  53. Sait Tabak’a… Ben sizin ne yazdığımı anlamadığınızı ileri sürmedim, ben yeterince açık ifade etmemişim diyerek, eksik ifade ettiğimi belirttim. Yeniden açıklamaya çalıştım. Basit iki satırlık bir notun anlaşılıp anlaşılmaması üzerine bir tartışma yürütmeyeceğim. Aralara (…) koyarak o metinden her anlamı yaratabilirsiniz. O yüzden “okuduğumuzu anlıyoruz” diye not düşmeniz demagojinin şahı. Anlamışsınız tabii ki, buna hiç şüphem yok. Anlamışsınız da anladığınız şeyi kabullenmek pek hoşunuza gitmiyor anlaşılan.
    Yukarıda yazılan yorumların bütününü okusaydınız, boş kahramanlık ve suçlamalar yöneltenleri görürdünüz.
    Ben gayet somut örnekler saydım ve “rezilliği” de bunlarla ilişkili söyledim. Hala da aynı yerdeyim. Sizin hoşunuza gitmese de böyle. Birgün’ün, “performans yetersizliği” gibi bir gerekçeyle İMO’dan atılan ve işini geri almak için bir direniş başlatan emekçi Cansel Malatyalı’yı polise ihbar eden, çadırını çevik kuvvet polisine söktüren, polis şiddetini teşvik eden ve defalarca göz altına aldıran İMO yönetimini savunan haber ve yazıları rezilliktir, dahası alçaklıktır. Bu somut bir örnektir. Gün abinin yazdıklarına “sol düşmanlığı” diye yukarıda saldıran ve bir takım boş lafazanlıktan ibaret kahramanlık taslayanlar, bunları nasıl görmezden geliyor, işaret ettiğim budur. Burada gereksiz demagoji ve lafazanlığın gereği yok. Rezillik budur, bunu böyle görüp görmemek de sizin sorununuz.
    Somut örnekleri gözardı edip, naatlarla, kahramanlık destanlarıyla bir ilüzyonu yaşamak isteyen, müridlik davranışı sergileyenler rahatsız oluyor. Duysunlar…

  54. Sait Tabak’a… “İyi ki, yanımda değildin” demişsiniz ayrıca… Eee… Yanınızda olsaydım ne olacaktı! Kabadayılığa meydan mı bırakacağımı düşünüyordunuz. Çok korktum. Seviye öğretmeye kalkana bak!

  55. Orta sınıf “vicdan solcularının” muhalifliği, tek atımlık bile değilmiş meğer. Acı ama, bunların “muhalifliğine” çok güvenen BirGün’cülere ders olsun:
    http://t24.com.tr/haber/birgunun-kapagina-guven-mavioglu-temelkuran-ve-siktan-tepki/218278

  56. “Vicdan solcularının” bugünkü BirGün manşetinden nem kapmaları iyi oldu; bu iyi bir doğal-seleksiyon örneğidir. BirGün’cü arkadaşların, daha sağlam muhalifler seçebilmesi için bir fırsattır bu.

  57. buğün 23 aralık– pazar. ğün zileli arkadaşın birğün pazar ekinde tayyipist faşizme doğru ve direniş komiteleri üzerine benim beğendiğim bir yazısı çıktı……..yukarıdaki yazıyı ve tartışmaları anımsadım ve yüzümde bir ğülümseme belirdi…..yazısını binlercekişi okumuştur sanırım., ne ğüzel.,,,ayrıca birğün ğazetesinin bir işe yarıyor olması ise bin kere ğüzel.,,selamlar.

  58. Bugünkü Yurt gazetesini, RED dergisi yazarları tabir yerindeyse “basmışlar” 🙂
    Siteye bir bakmanızı tavsiye ederim; Hakan Gülseven, Yavuz Alogan, Gürkan Haydar Kılıçarslan yazı yazmışlar…

  59. Doğrusu, insanın kendini solda görmesine rağmen (aslında öyle zannediyor bence) bütün zamanını solu eleştirme gayreti, olsa olsa geçmişe yönelik bir kafakarışıklığının ürünü yada insanın aklını solla bozması anlamına gelir, oysa hertürlü burjuva gericiliğin canla başla yoketmeye çalıştığı, 12 Eylülcü generellarin bitirdik diye diye günlerini geçirmelerine rağmen nedense bitmeyen bu sol yada sosyalist güruhun elbette düşmanları oturup kalkıp ahkam kesmeye devam edecekler. Ama sormak lazım, madem böylesine bitik bir yapıyı ne diye kurcalayıp gündeme getirme çabasına giriyorsunuz, merak konusu. Bırakın kendi bataklarında yok olsunlar sizde rahat bir nefes alıp kurtulduk diye. Başkasını ahkam kesmekle suçlayıp, üstelik tamda oturduğu yerden sıktığı belli bir yazıyı kaleme almak çelişki ama kimin umrunda, dostlar alışverişte görsünler. Yazınız baştan sona yerden yere vurulacak yargılarla dolu, incelemelere dayanmıyor ve elma ile armudun ayırdında da değil. Ülkemizde sanki herkes okumuş ve aydınlık kafaya sahip de ülkede yolunda gidiyormuş gibi Zilelinin tek derdi kalmış, aslında sol eleştirisi üzerinden Stalin’e ve onun düşüncelerine sahip çıkmalarına vurmaya çalışmak ancak bu durum olsa olsa gerçekleri tersyüz etme becerisi olur ki yerine oturmaz ama Zileli için ne gam, onun için bir kere işçi düşmanı mertebisine erişmiş Stalin, şimdi bu bakış açısının kendine yedirilmiş bir burjuva anlayışı olduğunu anlatmaya çalışılsa kim dinler, başta kendisinin bir çok bahanesi vardır ama başkasının Stalini sahiplenmek için bir gerekçesi neden olabilir bunu anlamak için Zileli olmak gerek sanırım.

  60. Haydi Alasoz, yerden yere vur o zaman. Hepsini ayni anda vurman gerekmez, kafana gore birinden basla, hadi…

  61. Üzücü bir haber: Burada yazılarını sıkça paylaştığım Mustafa Sönmez’in Cumhuriyet Gazetesi’ndeki işine son verildi.

    Sürecin nasıl geliştiğini ve gazete yönetiminin bürokratik tutumunu merak edenler şu linklere bakabilir:
    http://www.medyatava.com/haber/cumhuriyet-yazari-gazetesini-topa-tuttu
    http://www.medyatava.com/haber/cumhuriyet-hangi-kose-yazarinin-yazilarina-son-verdi-genel-yayin-yonetmeni-yazara-boyle-bildirdi
    http://www.medyatava.com/haber/cumhuriyet-te-yazilarina-e-mail-le-son-verilen-mustafa-sonmez-ne-yorum-yapti_86468
    http://mustafasonmez.net/?p=2817

  62. solu saklıyorlar esnaf satmıyor solun bigisine yaladan satılmadı diye geri iade ediyolar.

  63. sol gazetesini severek okuyorum ama yazıları çok küçük .diyer gazetler gibi biraz daha büyük yazarsanız çok seviniriz.başarılar.

  64. iyiki sol var .allah bizi tayıpta korusun defolup gider inşahla.

  65. odtü deki kardeşlrimizide allah yardım etsin ve korusun mücadeleye devam .

  66. izetin doğan alevi olmaz onun yeri tayıbın yanı artık beraber suriyeye giderler. iki side utanc verici.

  67. izetin doğan akp nin yalakacısı utanıyoruz ondan akılmiş nasıl akılı oldoğu beli oldu .

  68. sol gazetesi bugün yine bi harikaydı.

  69. sol birinci yılıniz kutluyorum budan sonra daha çok haber.akp faşistime geçit yok.

  70. izetin doğan dün yiyne iyi bi şekilde yuhlandı yuhlayanada helal olsun .

  71. izetin doğan hala yaşıyormu

  72. etemin hesabını elbet birgün soracaklar bakim akp ozaman nasıl hesap verecek. gericiler.

Comments are closed.