NAZİ-Stalinist işbirliği Hitler İktidara Gelmeden Başlamıştı
1941 yılında yayımlandığında sadece ABD’de bir milyon satan Out of the Night (1941, Alliance Book Corporation, 2004, AK Press) adlı, döneme tanıklık eden çok önemli bir otobiyografinin yazarı olan Jan Valtin’in (esas adı, Richard Julius Hearmann Krebs) adını, özellikle Stalinizm konusunu yirmi beş yıldır en ince ayrıntısına kadar araştırmaya çalışan birisi olduğum halde, itiraf edeyim ki, bugüne kadar ben de bilmiyordum. Nasıl, Jan Valtin’in, genç devrimciler için derslerle dolu trajik yaşamı olağanüstü bir dönemde GPU-Gestapo ajan savaşlarının gizi ve gizliliği altında yok olup gitmişse, 1941 yılında sadece ABD’de bir milyon satmış bu kitap da, zaman içinde, çok dar çevrelerin dışında unutulmuş, unutturulmuştur.
Esas konuya girmeden önce Jan Valtin’in yaşamı hakkında, Wikipedia’dan alınmış kısa bir tanıtma yapayım: 1905, Almanya doğumlu Valtin, 14 yaşında komünist harekete katılır. Çocuk yaşta, kurye olarak Spartakist ayaklanmasında yer alır. 1923 yılında, Alman Komünist Partisi tarafından örgütlenen ve başarısızlıkla sonuçlanan Hamburg ayaklanmasında aktif örgütleyici görevlerde bulunur. Özellikle gemi ve dok işçileri arasında propaganda faaliyeti sürdüren Valtin, gözü karalığı ve çalışkanlığıyla dikkat çeker ve Alman Komünist Partisi içinde aktif olan Sovyet gizli servisi GPU tarafından ajan olarak örgütlenir. KP, Komintern ve GPU üyesi olarak ticaret gemilerinde komünist hücreler örgütler. Kaliforniya’da GPU’nun emriyle, hiç tanımadığı ve “suçu”nun ne olduğunu bilmediği birisini öldürür ve San Quentin’de üç yıl hapis yatar. NAZİ’lerin iktidara yükselişi sırasında Alman Komünist Partisi saflarında mücadele eder. Parti’nin ve KP’nin talimatları çerçevesinde, birazdan bazılarının ayrıntılarını kendi ağzından aktaracağım çeşitli eylemleri bizzat örgütler. NAZİ’ler iktidara geldikten sonra, GPU’nun yerleştiği Danimarka’ya kaçar. GPU tarafından, illegal çalışmaya katılması için yeniden Almanya’ya gönderilir. NAZİ’ler tarafından tutuklanır ve korkunç işkenceler görür. NAZİ zindanlarındayken, GPU, Valtin’le bağlantı kurar ve Gestapo’nun kendisine yaptığı ajanlık teklifini kabul eder gibi görünüp çift taraflı ajan olarak çalışması talimatı verir. Plan başarılı olur ve Gestapo, Valtin’i kendi ajanı olarak GPU içinde faaliyet göstermesi için Danimarka’ya gönderir. Bu arada, Valtin’in karısı ve çocuğu Gestapo’nun elinde rehine olarak tutulmaktadır. GPU’nun standartlarına uymayan aykırı davranışlarından dolayı GPU’nun (ki bu eskiden de sorun olmuştur) gözünden düşen Valtin, GPU tarafından, Sovyetler Birliği’ne gönderilip idam edilmek üzere tutuklanır. Valtin bir yolunu bulup GPU’nun elinden kaçar ve ABD’ye gider. Orada Amerikan Komünist Partisi’nin gazetesi Daily Worker‘da, Alman Komünist Partisi’nin liderlerinden Ernst Wolweber’i suçlayan bir yazı yazar. Bu arada, Valtin’in kendilerini aldattığını anlayan Gestapo, ellerinde rehin olarak tuttukları Valtin’in karısını öldürür. ABD’de beş parasız yaşamını sürdürmeye çalışan Valtin, bir çok işe girip çıkar, İkinci Dünya Savaşından önce er olarak Amerikan ordusuna katılır. Savaştan sonra, geçmişteki komünist faaliyetlerinden dolayı House Committee on Un-American Activities tarafından soruşturmaya uğrar, fakat aklanır. 1951 yılında, 46 yaşında, zatürreeden öldü.
Jan Valtin’in kitabı, 1920-1940 arası dönemde, Almanya’daki komünist ayaklanma girişimleri, Komintern’in ve GPU’nun Avrupa’daki komünist partileri yönetiş tarzları, GPU’nun Gestapo’dan ayırt edilmesi mümkün olmayan ajanlık faaliyetleri vb. açısından gerçekten çok ilginç anlatımlar içeriyor. Ben burada, daha önceden de bildiğim, ama ayrıntılarına vakıf olmadığım, NAZİ’lerin iktidarı öncesindeki NAZİ’lerle Stalinistler arasındaki fiili işbirliklerine ilişkin birkaç anlatıma (kendi çevirimle ve biraz da özetleyerek) yer vermek istiyorum.
Valtin’in anlattığına ve bizim de bildiğimize göre, o zamanki Komintern’in politikası, faşistlerden önce sosyal demokratlarla hesaplaşmaktır. Yani Komintern, aşağı yukarı NAZİ’ler iktidara gelene kadar sosyal demokratları baş düşman olarak seçmiştir. Bu da doğal olarak, zaman zaman Nazi’lerle Stalinistleri ortak eylemlere sürüklemiştir. Şimdi Valtin’in anlattıklarına kulak verelim:
“1931 yılının ilkbaharında, sosyalist Ulaşım İşçileri Sendikası, Almanya’nın batısında bulunan başlıca limanlardaki dok ve gemi işçilerini bir konferansa çağırmıştı. Konferans, Bremen’deki İşçievi’nde yapılacaktı… Komünist Parti, NAZİ partisinin merkezine bir kurye göndererek sendika konferansının dağıtılmasında işbirliği yapma önerisinde bulundu. Hitlerciler, bu gibi durumlarda hep yaptıkları gibi öneriyi kabul ettiler. Konferans açıldığında, salon, iki üç yüz kadar komünist ve NAZİ ile dolmuştu. Ben Komünist Parti’nin operasyonunu yürütmekle görevliydim, NAZİ’lerin fırtına birliklerinin başında ise Walter Tidow bulunuyordu. İki dakika içinde eylemi birlikte nasıl yürüteceğimizi kararlaştırdık. Konferans başlar başlamaz ben ayağa fırladım ve bağırarak bir tirada başladım. Salonun bir başka yerinden ayağa kalkan Tidow da aynı şeyi yaptı. Sendika delegeleri önce sessizce bakındılar. Derken konferans başkanı, olay yaratan bu iki kişinin dışarı atılması emrini verdi… Sendika delegeleri bizi atmak üzere yanımıza geldikleri an taraftarlarımız ayağa kalktılar ve bağırmaya başladılar. Salondaki iskemleler kırıldı, konferansa gelenler dövüldü ve salon harabeye döndü… Polis gelmeden dağıldık. Ertesi gün hem Nazi, hem de bizim parti basını, ‘sosyalist’ işçilerin, kendilerine ihanet eden liderlerine nasıl bir ders verdiklerini yazıyordu.” (s.224-225)
“Bir başka seferinde kurban, Alman liberalleriydi. Demokrat Parti, Alman Anayasasını savunmak üzere bir kitle mitingi düzenlemişti… NAZi partisi, Komünist Parti’ye, Demokratların toplantısını dağıtmak üzere işbirliği teklifinde bulundu. Kızıl ve Kahverengi gerillalar arasında bir anlaşma yapıldı. Her iki taraf da Demokratları politik haritadan silmekte istekliydi. Komünist güçlere liderlik etmeye ben tayin edilmiştim; NAZİ’lere yine Tidow kumanda ediyordu. Bizimkiler, Demokratlar salona doluşmadan yerlerini almışlardı. Gecenin baş konuşmacısı, Büyük Savaş sırasında Alman Doğu Afrika’sını savunan General von Lettow Vorbeck’di. Vorbeck’in konuşmasına yalnızca on dakika izin verdik. Derken, bir işaretle, salonun ön sıralarını tutmuş komünistler ve NAZİ’ler Generalin sözünü keserek bağırmaya başladılar. Polis ve Demokratların askeri örgütü “Young German Knights” üyeleri bizi susturmak üzere harekete geçtiler. Büyük bir arbede çıktı. Havada şişeler ve iskemleler uçuşuyordu… Tidow’un adamları olsun, benim adamlarım olsun, yanımızda kaşındırma tozu, koku bombası ve çok sayıda beyaz fare getirmiştik. Beyaz fareler özellikle kadın seyircileri kaçırdı… Sonunda polis bizi sokağa attı ama Demokratların toplantısı da başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.” (s.225)
Görüldüğü gibi, 1939 yılındaki Hitler-Stalin paktı, Almanya’da daha 1931 yılında başlamış. Türkiye’deki faşist-Stalinist ittifakının temelleri de buralarda yatmaktadır.
Gün Zileli
16 Eylül 2007