Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

MAHMUT ALINAK/GAZ BOMBALARINA VE TOMALARA KİLİT VURMAK

Berkin Elvan, Direnişler, Duyurular, Konuk Yazılar

 

                Polisin attığı gaz fişeğiyle öldürülen Berkin Elvan’ın sonsuzluğa uğurlanışından sonra, Gezi parkına karanfil bırakmak isteyen kitleye polisin gaz bombaları ve tomalarla saldırması artık bu meseleye bir çözüm bulunmasını zorunlu hale getirmiştir.

                Çözümün hükümetten gelmeyeceği ortadadır. Çünkü diğer ülke hükümetleri gibi AKP de halkın alanlara çıkmasından korkuyor. Alanların bir süre sonra devrim kalelerine dönüşerek hükümetleri alaşağı ettiğini görüyor ve biliyorlar.

                O halde alanları cehenneme çeviren bu gaz bombalarını ve tomaları durdurma işi bize kalıyor. Ya gaz bombalarını ve tomaları durdurup ölümlerin ve sakatlanmaların önüne geçer ve meydanları halka açarız ya da sürüp gidecek bu devlet terörü.

                Peki bunu nasıl yapacağız?

                Gençlerin enerjilerine hayran olmamak elde değil. Polis gaz fişeği atıp basınçlı su sıkınca, gençler haklı olarak o bölgeden çekiliyor, beş on dakika gibi kısa bir zamanda yine toplanıp başka bir yerde polis ordusunun önüne dikiliyor. Polisler savaş alanındaymış gibi tekrar hınçla saldırıya geçiyorlar. Gençler bu saldırılarda ölümcül darbeler alıyor, sakatlanıyor, topluca gözaltına alınıyor ve bazıları da tutuklanıyor.

                Neredeyse her gösteride böyle oluyor. İşin içine ajan provokatörler de girince saldırıya geçmek için can atan polisin işi daha da kolaylaşıyor.

                Ancak bunun artık böyle gitmeyeceği ortada. Daha doğrusu gitmemeli! Bu konuda aydınlara ve siyasetçilere büyük iş düşüyor.

                Bir zamanlar İran Şahı da meydanlar da böyle terör estiriyordu. Azgın bir aygır gibi halka saldırıyor, meydanları ceset tarlasına dönüştürüyordu. Halkın tek silahı meydanlardı, oralar da             – şimdiki Gezi parkındaki işgal gibi- Şah’ın asker ve polisinin işgali altındaydı.

                Mollalar müttefikleri Kürt siyasetçiler ve komünistlerle birlikte birbirlerine zincirlenerek çıktılar alanlara. Saldırıya geçen asker ve polislerin önünde etten bir kaleye dönüştüler. İsteseler de kaçamazlardı. Bazıları öldürüldü, ancak arkadaşlarına zincirli olan cesetleri oracıkta kaldı. Önderleri kaçmayınca halk ordusu da kaçmadı. Daha da bilendi. İşte o tarihi an Şah’ın ölümcül bir darbe aldığı andı. O günden sonra yıkılmaz sanılan monarşi hızla baş aşağı gitmeye başladı. Şah kendisini birkaç hafta sonra avucunda bir miktar ülke toprağıyla İran’dan kaçarken buldu.  Bindiği uçakta havadan Tahran’a son kez baktı, sürdüğü o akla ziyan sefahat bir rüya olarak kaldı arkasında. Mısır’a sığındı, yapayalnız bir insan olarak öldü.

                İran halkı bir mantar tabancası dahi patlatmadan meydanların sihirli gücüyle diktatörü aşağı indirmişti.

                Bize düşen görev!

            Biz aydınlar ve siyasetçiler bu gaz bombası ve toma meselesini halka ve gençlere bırakmadan meydanlarda çözebiliriz. Hükümetin yasakladığı Gezi parkında veya Diyarbakır Valiliği önünde kendimizi gaz bombalarına ve tomalara karşı birbirimize zincirlersek, yani daha açıkçası bedenlerimizi halka siper edersek gaz bombaları susmak, tomalar da kontak kapatmak zorunda kalırlar.

                Sözü fazla uzatmayacağım. Kendisini benimle zincirleyecek arkadaşlar arıyorum. Mail adresim ve telefonum aşağıdadır.

                Kimseye kahramanlık taslamıyorum, lütfen böyle düşünülmesin. Bir macera peşinde de değilim. F tipinde enfeksiyon kapan akciğerlerimdeki rahatsızlığım hâlâ sürüyor. Almak istediğim riskin farkındayım, o zehirli gazdan ölümcül bir şekilde etkileneceğimi de biliyorum.  Ancak gençlerin ölmemeleri ve meydanların halka açılması için başka çare yok. Bugün çocuklarımın, yarın da torunlarımın gaz bombalarına ve tomalara hedef olmasını istemiyorum. Esenlik dileklerimle               15 Mart 2014      

alinakmahmut@hotmail.com                    Tel: 0546 518 86 86

TARİHE NOT: Herhangi bir olayda tüfek veya tabancayla oluşan öldürme ve öldürmeye teşebbüs suçu neyse, öldürme potansiyeli taşıyan gaz fişeklerinin yol açtığı öldürme ve yaralamalar da hukuken odur. Gaz fişeği hedef gözetilerek atıldığı için her yaralama öldürmeye tam teşebbüstür. Nitekim bu öldürücü fişeklerden birçok genç ölmüş, yüzlercesi de yaralanmıştır. İç hukuk kilitlenmiş olsa da, bu suçların uluslar arası hukuktaki karşılığı binlerce yılık hapis cezasıdır. Bu keyfi suçların azmettiricileri başbakan ve onun külhanbeyi içişleri bakanıdır. Yani tetikçilerle aynı cezanın muhatabıdırlar.

4 Comments

  1. O.Gürsel

    Olabilir ama henüz zamanı değil… Yerine konulacak olan şekillenmeden olmaz! Sonra önümüzdeki seçim beklenilmek zorundadır…
    Zamanı geldiğinde yapılabilir… Bu tür “pasifist”, şiddet içermeyen ama iradenin en üst düzeyde gerçekleşeceği eylemler “geleneği” olduğunda egemenlerin işi gerçekten çok zor olacak…
    Kürt isyanının, silah yerine öncelikle bu tür isyan geleneği olsaydı… daha iyi olmaz mıydı? “Zayiat” daha az, “kazanç” çok daha yüksek ve Bu “kazanç”, insanlığa büyük bir armağan olurdu…

  2. Mülayim Sert

    Cesaretinizi ve yaratıcılığınızı takdir ediyorum. Bu tarihten örnek almak ne benim aklıma geldi, ne de kendimde bu söz ettiğiniz cesareti bulabilirdim. Kaderimi düşmanın iradesine, vicdanına veya rasyonel hesabına bırakmak konusunda içimde büyük bir direnç var. İnsanların naifçe, enayice ölmesine dair bir korku da diyebiliriz buna.

    Ancak daha önemlisi naçizane uyarım şudur ki stratejik olarak bu hamle uygun değil gibi gözüküyor. Neden? Çünkü Haziran 2013’te biz meydanları zaten almıştık.

    Sendika.org’da gördüğüm kalp atışlarımı hızlandıran şu 1 Haziran’daki başlığı dün gibi hatırlıyorum:
    “Üç büyük kentin merkezi halk muhalefetinin elinde, iktidar panikte” http://www.sendika.org/2013/06/uc-buyuk-kentin-merkezi-halk-muhalefetinin-elinde-iktidar-panikte/

    Biz buna rağmen devleti yıkmak şöyle dursun hükümeti devirmeyi bile başaramadık. Demek ki sokaktaki taktiklerimizden öte eksik birşeyler var.

    Ben bu eksiği birbiriyle ilintili iki noktada görüyorum. Birincisi halkın AKP’yi destekleyen kısımına yeterince etki edemedik. Bu bizi %50 vs. %50’ye hapsetti. İkincisi ise işyerlerine dayalı, üretimden gelen gücümüzü kullanamadık. Kitleler olarak gündüz işe gidip akşam meydanlara çıktık, sendikalar da iş işten geçtikten sonra (sanıyorum Haziran 16’sıydı) kıytırık bir sembolik grevimsi gerçekleştirdi. Sonuç olarak ekonomik mücadelede çuvalladık. Oysa bu bizi %50 vs. %50’den %99 vs. %1’e, hiç olmadı %80 vs. %20’ye taşıyacak anahtardı. Evet Divan Oteli’nin desteğini kaybedecektik ama bir ülkenin desteğini kazanabilirdik.

    Bugüne geldiğimizde durumun yeterince değiştiğini düşünmüyorum. Yani hala halkın çoğunluğu vs. devlet haline getiremedik bu işi. Kendi saflarımız sağlam duruyor bunu gördük ama geri kalanları kazanamadık. Bu kazanımı yapamadan da dediğiniz radikal pasifist taktiklerle de olsa, radikal silahlı taktiklerle de olsa biz bu işi başaramayız diye düşünüyorum.

    Ancak bir yeni patika da açılıyor gibi. Kazova ve Greif gibi iki önemli yaşayan örnek var önümüzde. Son zamanlarda işyeri mücadeleleri işgaller şeklinde yaşanmaya başladı. Geçen 9 ayda birkaç sonuç alıcı işgal de yaşandı. Şimdi Moda’da çorap fabrikasından ses gelmeye başlıyor. Bana bunlar yayılabilir gibi geliyor, özellikle ekonomik kriz vurursa bu iş ciddiye binebilir. Ve buralardaki mücadelelerde AKP’ye oy verenler iki günde dönüşüp militanlaşabiliyor. Bu sonucu diğer alanlarda kültür savaşları mevzilerinde ya alamıyoruz (CHP’ye yakın orta sınıflar ile AKP’liler arasında karşılıklı aşağılamalara dönüşüyor) veya tırnağımızla kazarak ve ancak uzun soluklu alabiliyoruz (feminist hareket, LGBT hareket gibi).

    Uzun lafın kısası, biz bu işi devrime götüreceksek önümüzde çözülmemiş bazı ciddi sorunlar olduğunu, bunların şu veya bu taktiksel tercih ile aşılamayacağını düşünüyorum. Saygılar.

  3. Yusuf Cemal

    Mülayim Sert’in analizine doğrudan katılıyorum. Bu bir stratejik tercihtir. Dünyayı nasıl algıladığımızla ilgili bir stratejik tercih. Şu İran içinse bir şey söylemek gerekiyor.

    Meydanların sihirli gücü felan yoktur. Bu tam bir saçmalık. Alınak’ın arka planda görmek istemediği, Şura’larıyla, grev komiteleriyle, Ortadoğu’nun en büyük kitle grevi fırtınasıyla koskocaman bir işçi sınıfı hareketi.

    Mahmut Alınak gibi düşünenler; Asef Bayat’ın “Sokak Siyaseti : İran’da Yoksul Halk Hareketleri” kitabına bir göz atsınlar. Ya da şu aşağıdaki linkteki kitapçığı bir okuyuversinler.

    http://dazayn.org/uploads/3/3/1/8/3318819/iran.pdf

    “Her seye karsın, basta kalifiye ve yarı-kalifiye isçiler olmak üzere, isçiler arasında özgüvenin artmasıyla birlikte pek çok fabrikada birer isçi aktivistleri ağı ortaya çıktı. 1978-79 Devrimi sırasındaki fabrika örgütleri üzerine genis bir arastırma yapmıs olan Assef Bayat, çok sayıda isçinin gayri-resmi bir biçimde ve ‘yeraltı’ faaliyetini esas alan bir temelde örgütlenmis olduğu, isverenlerin ‘on yıllık bir dönem içinde kendiliğinden filizlenip oy atmıs gizli hücrelerle yüz yüze kaldıkları’ sonucuna varıyor.68 Parçalı bir yapı arz eden isçi örgütlülüğü – 1973 ile 1979 yılları arasında artıs gösteren grevlerin de isaret ettiği gibi – yeniden ortaya çıkıyordu.”

    Bu işin özü. Meydanlar, sokaklar diye övgü cümleleri kuracağınıza, bu dünyanın mistik güçlerle çalışmadığını, gerçek insanların, gerçek korkularının, gerçek arzularının çarpıştığı bir cehennem olduğunu kabul edin.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑