Kadri Gürsel / Katliamın altındaki imzayı tanıyoruz
12/10/2015 21:24
kadrigursel@diken.com.tr
Ankara’da 10 Ekim’de 100’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan çifte intihar saldırısının soruşturması IŞİD üzerinde yoğunlaştırılıyormuş.
Öyleyse unutun gitsin.
Bu Türkiye’de, bu soruşturmadan sonuç alınacağına dair bir beklenti içine girmenin lüzumu yok.
5 Haziran’da Diyarbakır’daki HDP mitinginde bomba patlatıldı; beş kişi öldü, 50’den fazla kişi yaralandı. Adıyaman’daki ‘İslam Çay Ocağı’nda sosyalleşirken IŞİD saflarında savaşmak üzere Suriye’ye gidip geldiği söylenen bir kişi olayın faili olarak yakalandı da ne oldu?
Aradan dört aydan fazla bir süre geçti; failin suç ortakları ve azmettiricileri yakalandı mı? Bombanın izi sürüldü mü?
Hayır.
İşte size hükümetin cevabını veremeyeceği sorular
Ya Suruç katliamı?
Teröristin parçalanmış cesedi dışında elde ne var bilmiyoruz. Bu saldırganın da IŞİD’e katılmak için aynı çay ocağından kalkıp Suriye’ye gittiği söyleniyor.
Diyarbakır ve Suruç saldırılarını başkalarının izlemesini önlemek için bugüne kadar IŞİD’e karşı hangi operasyonlar düzenlendi, kaç kişi örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle gözaltına alınıp tutuklandı?
İşte size hükümetin cevabını veremeyeceği sorular…
Gözlem ve tecrübeyle sabittir: Bu tür karanlık terör eylemleri hakkında yürütülen soruşturmalarda alınan gizlilik kararlarının asıl sonucu, olayın gerektiği gibi soruşturulmaması oluyor.
Dolayısıyla katliamların üzerine IŞİD şalı örtülerek soruşturulmaması, Ankara katliamının da bihakkın soruşturulmayacağına dair güçlü bir karine oluşturmaktadır.
IŞİD rumuzunu taşıyan bombalı saldırıların hususiyet ve zamanlamasına bakınca, bu eylemlerin PKK ile ilgili bir Suriye ya da Irak hesabının Türkiye’de görülmesini amaçlamaktan ziyade, doğrudan ülkemizdeki seçim gündemiyle alakalı olduklarını görüyoruz.
Başka türlü düşünmek mümkün değildir.
IŞİD’in kendi gündemiyle ilgili doğrudan bir beklentisi olabilir miydi?
Diyarbakır’daki HDP mitingine karşı seçimlere iki gün kala girişilen bombalı saldırı, PKK’yı Rojava’da zayıflatmayı ya da yıldırmayı amaçlıyor olamazdı.
Suruç katliamı da öyle.
Bu katliam, PKK ile hükümet güçleri arasında üç yıla yakın bir süredir devam eden çatışmasızlığın 1 Kasım seçimleri öncesinde bitirilmesine hizmet etti.
Ankara katliamına işte bu zeminde geldik.
1 Kasım seçimlerine üç hafta kala, akan kanın durması ve seçimlere güvenlik ortamında gidilmesini talep etmek için Ankara’da bir miting düzenlemek isteyenlere saldırıp onları öldürmekten, IŞİD’in kendi gündemiyle ilgili doğrudan bir beklentisi olabilir miydi?
Velev ki IŞİD, PKK’nın Suriye’ye teksif ettiği dikkat ve gücü dağılsın diye Türkiye’deki çatışmanın sürmesini ister olsun…
Bir an için Ankara katliamının böyle bir maksadının olduğunu varsayalım.
Peki Türkiye’deki reel iktidar, çatışmanın durmasını istiyor mu?
Öyle olsa, bu iktidar ‘IŞİD engeli‘ni bertaraf etmek için acil, etkin ve çok yönlü güvenlik tedbirlerini almaz mıydı?
Bu ‘IŞİD‘, canlı bombalarını böyle elini kolunu sallayarak insanların içine gönderebilir miydi?
Bu imzayı çok yakından tanıyoruz
Bakınız, çok enteresan…
Türkiye’de solculara, Kürtlere, muhaliflere ve demokratlara karşı önlenemeyen saldırıların aynı zamanda aydınlatılmayan saldırılar olması bir tesadüf değildir.
Türkiye’de bir cinayet önlenebileceği halde önlenememişse, bilin ki aydınlatılmayacaktır. Türkiye’deki düzen karanlığının sahibi değişebilir ama değişmeyen imzası işte budur. Ve biz, faili meçhul cinayetlerin mahalline bırakılan bu imzayı çok yakından tanıyoruz.
Rumuz değişebilir. 70’lerde başkaydı, 2015’te IŞİD oldu. İmza aynıdır. Ankara’da etrafa saçılan vücutların üzerinde bu imza vardır.
İmzayı atanların amacı ise politik psikoloji uzmanı Dr. Murat Paker’in 12 Ekim tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan söyleşisinde ifade ettiği gibidir:
“Hedeflenen, toplumu duyarsızlaştırmak, kabuğuna çekmek, evine kapatmak, yıldırmak, geleceğinden endişe eder hale getirmek. (…) Muktedirler öteden beri umarlar ki, söz konusu güvenlik olduğunda, insanlar mevcut statükoyu muhafaza etmek lehine davranırlar. Siyasi olarak dönüşüm potansiyeli taşıyan toplumları bu dönüşüm potansiyelinden caydırmak için geniş kitleleri apolitize edecek, korkutacak, sindirecek bu tür açık terör eylemlerinin yapıldığı bir gerçek.”