İktidar ve Muhalefet Bloklarının Rekompozisyonu…

images (3)

İktidar mıknatıs gibidir. Zıt kutuplar birbirini çeker. Aynı kutuplar birbirini iter. Bugün yaşadıklarımız bu mıknatıs metaforuna neredeyse tıpatıp uymaktadır.

AKP’nin RTE kutbu ile F.Gülen kutbu aynı olduğu için birbirini itti ve dolayısıyla iktidar bloğunun bu iki kutbu birbirinden uzaklaştı. Öte yandan, muhalefet bloğu içindeki ulusalcı kutupla Kürt ulusal hareketi kutbu, iktidar bloğuyla zıt oldukları için iktidar bloğuna doğru çekilmektedir. İktidar güçtür. Güç, hem çeker, hem de iter.

Bu kutupları ve buradan hareketle oluşan yeni bloklaşmaları tahlil etmeye çalışalım.
Başını D.Perinçek ve İP’in çektiği ulusalcı kutbun muhalefet bloğundan ayrılarak iktidar bloğunun çekim gücüne girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu konuda ilk adımı, Başbakan’ın “inlerine gireceğiz” söylemini yankılayan D. Perinçek ve İP verdi. Bu girişimin ardından CHP içindeki ulusalcı kesim harekete geçti. “CHP bizim” diye bir hareket başlattılar ve Kılıçdaroğlu’nun şahsında temsil edilen bugünkü CHP yönetimine ağır bir saldırıya giriştiler. Söyledikleri özetle şuydu: Kılıçdaroğlu ekibi, seçimlerde F. Gülen’le ve Cemaatle işbirliğine girmişti, CHP’nin son seçimdeki başarısızlığının ardında bu yatmaktaydı. CHP içindeki ulusalcılar, D. Perinçek kadar ileri gidip AKP ile aynı mevzilere girmeye çalışacaklar mı, bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz ama şu kadarını net bir şekilde söyleyebiliriz ki, CHP yönetimini Cemaatle işbirliği ile suçlamak, otomatikman bugünkü AKP yönetimine yaklaşmak anlamına gelmektedir. Çünkü şu aktüel durumda en sıcak savaş AKP ile eski iktidar bloğu arasında değil, eski iktidar bloğunun iki ana unsuru olan AKP ile Cemaat arasında cereyan etmektedir. Bu savaşta Cemaati esas hedef alan, ister istemez AKP’nin merkezini oluşturduğu iktidar bloğunun saflarına doğru hareketlenmiş demektir.

Tuhaftır ki, bir başka uçtan iktidar bloğuna doğru hareketlenmiş ve ona epeyce yaklaşmış olan bir diğer hareket de Kürt ulusal hareketidir ve bu hareket, iktidar bloğunun diğer ucuna yaklaşmakta olan ulusalcılara en uzak konumdadır. Kısacası, Türk ulusalcılarıyla Kürt ulusalcıları neredeyse birbirini bir kaşık suda boğacak ölçüde zıt konumdadırlar, ancak biri mıknatısın (iktidarın) bir ucuna yapışırken diğeri de diğer ucuna yapışmış bulunmaktadır.

Sorun, AKP iktidarının bu iki zıt unsuru kendi iktidar bloğuna nasıl eklemleyeceği ya da eklemleyip eklemleyemeyeceğidir. Elbette bu, iktidar bloğunun sorunudur. Bizi esas ilgilendiren, muhalefet bloğunun durumu ve bloğun alacağı tutumdur. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimlerine az kalmıştır.

Bugün muhalefet bloğunun ana unsurları şunlardır: 1. CHP (şu somut koşullarda muhalefet bloğunun merkezi konumundadır); 2. MHP (muhalefet bloğunun en sağ kanadını oluşturmaktadır); 3. F. Gülen ya da Cemaat (muhalefet bloğunun yeni sağcı bileşenidir); 4. Sol (muhalefet bloğunun içinde ayrıksı ve çok parçalı bir görüntüsü vardır ama son tahlilde bir bütün olarak muhalefet bloğunun içinde görülmelidir; hatta Gezi hareketiyle ve anarşist hareketle birlikte bu bloğun esas canlı dokusunu oluşturmaktadır).

Muhalefet bloğunun esas sorunu, tutarlı bir muhalefet platformundan yoksun olmasıdır, çünkü içinde çok sayıda birbiriyle uyumsuz öğe barındırmaktadır ve daha da kötüsü, bu bloğun merkezini oluşturan CHP yönetimi, tutarlı politikalar izlemek yerine “tutarlı” bir dengeciliği kendine esas almış görünmektedir. Yani “merkez”in, bırakın tutarlı politikaları, iktidarı şu ya da bu yoldan yıpratmak dışında genelde politikaları yoktur ve dolayısıyla tamamen muhalefet bloğunun ya da CHP’nin içindeki güçlerin dayatmalarına ve dengelerine göre bir yol izlemektedir. Öyle olunca da, iktidar bloğunun kendi içinde tutarlı politik saldırılarına karşı tamamen o andaki dengelerin ürünü olan tutarsızlıklarla ya da bazen iktidardan bile sağa kayan politikalarla cevap vermektedir ki, bu, muhalefet bloğunun en büyük zaafını oluşturmaktadır.

Bunun tipik örneği, muhalefet bloğunun Kürt sorununda takındığı tutumdur. MHP’nin bu konudaki reaksiyoner tutumu bilinmektedir. Muhalefet bloğunun yeni bileşeni Cemaatin uzak ve yakın geçmişte bu konuda çok olumsuz tutumlar takındığı ve üç yıl önceki KCK tutuklamalarında başı çektiği de bilinmektedir. CHP ise, bugüne kadar ulusalcı kanadının ağırlığı ve ısrarlarıyla Kürt sorununda neredeyse hiçbir olumlu adım atmamış, sonuçta Kürt ulusal hareketini iktidar bloğunun bu konuda rahatça manevra yapacağı bir alana neredeyse kendi elleriyle teslim etmiştir. Muhalefet bloğunun bu konudaki en olumlu unsuru soldur, ancak solun bir kısmı, Kürt ulusal hareketine olumlu yanıt vereceğim derken bazı kısımlarını HDP’ye kaptırmış, dolayısıyla solun bir bölümü, örneğin YSGP, DSİP, EMEP gibi partiler, HDP ile birlikte iktidar bloğuna doğru kaymaya başlamıştır. Kürt meselesinde görece olumlu bir noktada olan solun geri kalan kısmı ise, ne yazık ki, salt politik arenayı dikkate alırsak, bu konuda muhalefet bloğunun yönelimini belirleyecek güçte ve etkide değildir.

Bu manzara bize neyi gösteriyor? Belki yazdıklarım karamsar bulunacak ama bu manzara, iktidar bloğunun güçlendiğini, muhalefet bloğunun hem güç kaybettiğini, hem de muhalefet bloğu teknesinin Kürt sorununda iyice sağa doğru yattığını ve kısa vadede bu durumu değiştirecek ağırlıklardan yoksun olduğunu gösteriyor.

Kısaca yeniden belirteyim: İktidar bloğu, henüz bloğun bileşeni haline getiremese de Türk ve Kürt ulusalcılığını kendine çekmektedir. Elbette bu iki zıt unsuru kendine doğru çekiyor olmak iktidar bloğunun merkezini (yani AKP’yi) bileşenleri bir arada tutmakta epey zorlayacaktır ama şu anda böyle bir çekim merkezinin varlığını soğukkanlılıkla saptamamız gerekir.

Muhalefet bloğu, henüz tamamen olmasa da ulusalcı bileşenini karşı tarafa kaptırmak üzeredir. Daha da vahimi, Kürt ulusal hareketi her geçen gün iktidar bloğuna daha çok yaklaşmakta ve angaje hale gelmektedir. Dahası, Kürt ulusal hareketi iktidar bloğuna kayarken peşinden, geleneksel olarak muhalif olan bir kısım sol örgütü de sürüklemektedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine böyle bir rekompozisyon ortamında gidilmektedir. Eğer muhalefet bloğu Kürt sorunundaki saplantılarından kurtulan büyük bir atak yapamazsa Recep Tayyip Erdoğan, Kürt ulusal hareketinin desteğiyle Cumhurbaşkanı seçilecektir.
Hadi bu yazıda bunun Kürt ulusal hareketine getireceği büyük utancın ve prestij kaybının üzerinde durmayayım.

Gün Zileli
14 Nisan 2014
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

50 comments

  1. Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.Albert Einstein
    soğuk savaş dönemi kapanıyor geç de olsa türkiyede,siz bu treni kaçırıyorsunuz,büyük alt üst oluşlar yaşanıyor ve yaşayacak.emir kustirika nın undergrand filminde mahzende yaşayanlar gibisiniz.

  2. Abi uzun zamandır Kürt hareketi zaten gittikçe sağa kayıyordu. 2015’ten sonra büyük ihtimalle ya uysallaşıp Tayyip diktatörlüğüne evet diyecekler ya da tasfiye olacaklar. Ne diyelim kimlik siyasetinin sınırları bu. Ben CHP içindeki ulusalcılar AKP’ye övgüler düzebilir ama CHP aldığı oyun açık söyleyeyim yüzde 80’i alevi oyları zaten ben Tayyibe yakınlaşacağı ya da oy vereceklerine düşünmüyorum. CHP’nin de sola ve kürtlere açılması imkansız. Yalnız ben BDP/HDP hatta KCK ile bir iç çatışma ya da kopmalar olabilceğini düşünüyorum. Bakalım son çivimiz Tayyip’in C.başkanlığı ve son seçimimiz de 2015 olacak gibi gözüküyor..

  3. Kürt hareketinin AKPye yakın durması değerlendirmeniz, Aydınlıkçıların PKK eleştirileriyle çok örtüşüyor. Onlar da aynı cepheden eleştiriyorlar. (AKP-PKK kolkola ABDnin güdümünde diye özetleyebiliriz)
    Aydınlıkçıların AKP ile nesnel olarak yan yana düşmeleri çok garipsenecek bir durum değil. Ne var ki bu yaklaşım (baş düşman) siz de takdir edersiniz ki 40 yıldır bu hareketin en belirgin özelliği. Dolayısıyla Aydınlıkçılar ve Kürt hareketi AKP nin çekim alanında gibi toptan bir değerlendirme havada kalıyor.

  4. Muhalefet açısından durum umutsuz görünmekle beraber dış dinamiklerin dengeleri değiştireceğini düşünüyorum. İkincisi AKP çok enteresan bir şekilde pamuk ipliğinden bir kaidenin üzerinde denge sağlamayı başarıyor ama bu iplik heran kopabilir. Kürt tarafına söz verdiklerini yapması veya yapmaması sonucu denge bozulacak gibi görünüyor. Fakat yinede muhalefet cephesinde önderlik anlamında yeni bir dinamik göremiyorum.

  5. özgürlükçü

    giderek rezilleşeceğini biliyorduk zileli.sen kimsin????sen kendini ne sanıyorsun senin zekan bu tahlillere yetermi???sen kimi kandırdığını sanıyorsun?????geçmiş yazılarına bakıp utanmayı düşüneceğine kalkmış kendini fasulyeden sayıp ona buna yakıştırma yapma ulusalcıda millicide devletçide iktidarcıda egemen sistemin ideolojisinide geleneksel devlet siyasetininde asıl savunucusu sensin birde utanmadan ona buna iktidara yanaşmış ip faşizmi ile kürt özgürlük hareketi ve BDP-HDP çizgisini aynıymış millet ulusalcıymış ulusalcı blok varmış eee geriye kalan CHP-MHP seninle beraber olunca özgürlükçü devrimci bloğumu oldu???utanmaz adam asıl siz iktidarcı devletçi şöven faşist bloğusunuz ve sansürleyeceğin için MOK gibisin rezil herif tatava yapıp elde ettiğini edersin yakında CHP-MHP eski efendilerin derin devletçi özel harpçilerle birlikte akp karşıtlığında hizmete devam edersin sen değil anarşist sıradan demokrat insan bile olamasın sen yakında perinçeğin kirençisiz veli küçüklerin kirlenmemiş millici siyasetinin temsilcisi olursun bi daha HDP-BDP siyasetinin adını bile anma???????senin lafın bize küfürdür hesabını veremeyeceğin bilmediğin içinde olmadığın işlere karışma efendilerini yalamaya devam et utanmaz adam

  6. Ben cumhurbaşkanı adayımı açıklıyorum: Alper Taş ya da boykot. Olabilecek en kötü adaylar RTE’nin yanında SSÖ veya Mansur Yavaş gibi bir milliyetçi bir aday. En iyisi boykot herhalde. Siz ne düşünüyorsunuz?

  7. ahmet'in askerleriyiz

    kürtler tayyibe destek verince kötü ama gün zileli yerel seçimde mhp’ye oy basınca iyi. oh ne güzel dünya. nasıl olsa zileli’ye düşünsel anlamda hesap soran eden yok. hem anarşistim diye gezinir hem mhp’ye oy çağrısında bulunur hem kürtleri tam bir küçük burjuva beyaz türk’e yakışır sinizmle tatlı sert uyarır. harbiden iyiymiş.

  8. aydınlıkçılarla tam zıt yönde eleştirilerimiz. Aydınlıkçılar Kürtleri bölücü diye eleştiriyor. Ben ise AKP ile uzlaştığı için. Aydınlıkçılar Kürt hareketini Türk devletini bölmekle suçluyor.. Biz ise bugünkü siyasetleriyle Kürt hareketini devletle bütünleşmekle eleştiriyoruz.

  9. pamuk ipliği, evet, kesinlikle. Bu yüzden de benim yazımdakinden daha iyimser olmak gerekiyor sanıyorum.

  10. Özgürlükçü, küfürlerini bana ettiğin için sana küfür etme ayrıcalığını kendi adıma tanıyorum. Ama şu soruyu cevaplaman gerekir: Kürt siyasi hareketi C.Başkanlığı seçimlerinin 2. turunda RTE’ı destekleyecek mi?

  11. Aslında benim eğilimim de boykottan yana. Özellikle devlet karşı olduğum için onun başkanının seçimine karışmak bana doğru gelmiyor. Fakat şu var: Bu özel koşullarda boykot, (özellikle 2. turda) RTE’yi ya da AKP’nin adayını dolaylı olarak desteklemek anlamına gelecektir (boykot ya da boş oy hesaba katılmayacağından). RTE’nin karşısındaki aday eğer sağcı biri değilse ve Kürt sorununda da görece olumlu bir tutuma sahipse (örneğin Sami Selçuk), salt RTE kazanmasın diye karşısındaki olumlu adaya oy verilebilir diye düşünüyorum.

  12. CHP Kürt meselesinde biraz kıpırdasa, Kürtlerin haklarını destekleyen bir pozisyon alsa o pamuk ipliğini belki de kopartabilir. Ayrıca C.Başkanlığına göstereceği aday da çok önemli.

  13. Ahmet7i tenzih ederim asker arkadaşım ama söylediklerin ezbere dayanıyor. Ben MHP’ye oy basmadım, çünkü oy hakkım yok, vatandaş değilim. İkincisi, eğer oy verme hakkım olsaydı İstanbul’da CHP’ye oy basardım. MHP’liler de dahil herkesi elimden geldiğince buna teşvik ettim. Eğer bizim basgeç siyatemiz tam anlamıyla uygulanabilseydi MHP’nin oyları % 10’un da altına düşerdi. Biraz matematik bilgisi bunu anlamaya yeter. Bu siyaset sonuçta faşizmi gerileteceği için uzun vadeli olarak MHP’nin de aleyhinde olacaktı.

  14. toplumsal olaylari matematiksel hesaplarla cozmeye calismak deveye hendek atlatmaya benzer ve sonuc tam da gordugunuz gibi olur. Halk CHP’yi tutarsiz buluyor. Kurtlerin CHPye guvenmemesinin sebepleri belli, ulkucu isareti yapmakla ulkuculerin, camiye gitmekle muslumanlarin oylari alinmaz. Halk “gerceklerine” oy vererek “sahtelerinden” imtina etmistir. Cumhurbaskanligi seçimlerine gelince, bence fazla kafa yormayin. Secimlerin iki turlu olmasinin sebebi zaten ikinci turda “tehlikeli” gorduklerine karsi ittifak yaparak onlari devre disi birakmak istemelerindendir. Ama yine tatava yapmayin basina getirdiginizi goruyorum. Sizin bu durumunuzu bilenler, yani zayifliginizdan dolayi iplerinizi ellerinde tutanlar, her seçimde farkli bir bahane ile oylari bolmeyin soyle olmus boyle olmus diyerek oylarinizi alacaklar. Sonra bir bakmissiniz ki, toplumsal muucadele yukselmis, elbette sosyalistlerin lehine ve sosyalistler emek ve demokrasi guclerini temsil eden bir adayla secimlere girmisler. Yapilan anketlere gore sosyalist bayagi oy aliyor. Karsisinda da AKP’liler ve ya MHP’liler var. CHP ise ucuncu politik guc. Sizce CHP ne kimi destekler? AKP’yi veya MHP’yi devirmek icin sosyalist adayi mi destekler, yoksa sosyalistler iktidar olmasin diye AKP ve MHP’yi mi? Tuh unuttum matematiksel bir hesap olmadi. Olsun, en azindan biraz sosyoloji ve siyaset kokuyor.

    Not: bu gidisle biz bosuna gitmesin diye kendi adaylarimizdan feragat edip “sosyal-demokratlara” oy verecegiz valla.

  15. Farazi olarak söyledikleriniz doğru gibi görünüyor ama şu somut durumda zaten sözünü ettiğiriz türde bir aday yok, olsa da herhalde %1 oy bile alamaz. Eğer toplumsal hareket yükselişteyse etkili bir boykot tutumu mantıklı olabilir. Örneğin c.başkanlığı seçimine sadece %60’lık bir katılım, sistemin meşruluğunu oldukça sorgulanır hale getirir. %60’ın yüzde 51’i ülke nüfusunun yüzde yirmisine zor zoruna tekabül eder. Bunu sağlayabileceksek hiç durmadan bu alternatife omuz vermek mantıklı olabilir.

  16. Gün Hocam , yazınızda; KÖH ‘nin / CB seçiminde sadece Türkiye içindeki kazanımlarını düşünerek hareket edeceği üzerine kurduğunuz yazınız iki sonucu var.
    1-PKK /BDP ; Kürt hareketinin özellikle Suriye’deki hükümet politikalarını göz ardı etmesi anlamına gelir.
    RTE /CB secilmesi halinde pervasız tutumu artarak sürecektir.Bu durum PKK’nin Suriye’deki saygınlığını tartışılır hale getirir ve PKK buna yanaşmayacağını düşünüyorum.
    2-Yapılan CB pazarlıklarında bu durumda konuşulacaksa eğer RTE tüm Suriye , Irak , politikasını değiştirmesi anlamına gelecektir ki , bu RTE’nin durumunu daha da zorlaştıracaktır.
    Bence ; RTE , CB’dan vazgeçip 3. dönem kuralını değiştirerek BB devam edecektir.

  17. dediğin olabilir ama eğer RTE c.başkanlığına adaylığını koyarsa, Kürt siyasal hareketinin ona destek vermesi, bu hareketin intiharı anlamına gelecektir.

  18. Gun, Alper Tas CHP, Sosyalistler ve Kurtlerin birlikte hareket etmeleri gerektigini soylemis. ODPnson zamanlarda gerçekten çok olgun siyaset yapiyor. Senin son seçimlerinde savundugun da CHP-HDP-BDP ve sosyalistler yonundeydi sanirim?

  19. Kisiler uzerinden degil de toplumsal bir program uzerinden yapilan ittifaklar Alper Tas’in soyledigi tarzda çok etkili olabilir; eger sadece secimlerle yetinmez ve tabandan ozyonetime ve dogrudan demokrasiye dayali alternatif orgutlenmeler yaparsak (kooperatifler, ortak alanlar, isgaller, dayanisma evleri…) tabandan gelisen ve toplumsal donusumu saglayacak bir hareket yaratila bilinir.
    http://muhalefet.org/haber-odpden-cumhurbaskanligi-icin-ortak-aday-onerisi-12-10421.aspx

  20. Kürt hareketi yüksek ihtimalle ilk turda aday çıkarıp ikinci turda boykot diyecektir. 40 yılı aşkındir Türkiye muhalefeti içinde yer alıp bu muhalefetin temel dinamiklerinden kürt hareketini bu kadar eksik tanimaniz da gerçekten hayret verici. Hadi bu tutuma,uzaklığa, yabanciliga Türkiye solundan alışkıniz da bu gelenekten kopup anarşimden bakan biri için çok tuhaf cidden.

  21. Not: iki yorum ve bitisikteki linki gonderdim biraz once ama paylasilmadi. Benim ne soyledigimin onemi olmaya bilir ama en azindan bilgilendirme açisindan haberi paylasa bilirsiniz. Ustelik tartisma ile ilgili

    http://muhalefet.org/haber-odpden-cumhurbaskanligi-icin-ortak-aday-onerisi-12-10421.aspx

  22. evet Cem, öyle. Aklın yolu birdir. Alper’in görüşü gerçekten tam da benim bu yazıda anlatmaya çalıştığım şey olmuş. Fakat burada esas sorun CHP’yi Kürt düşmanı siyesetlerden vazgeçirebilmektir.

  23. Tuhaf olan nedin anlamadım. Kendileri destekleyeceklerini üstü kapalı bir şekilde söylüyorlar. ayrıca %7’lik Kürt oyunun boykot yapması otomatikman RTE’nin desteklenmesi anlamına gelir. Çünkü geçersiz oylar oy hesabına katılmıyor. Sadece geçerli oylar sayılacak. bu durumda oy vermeyenler dolaylı olarak %51’e hizmet etmiş olacaklar.

  24. http://t24.com.tr/haber/erdogan-tuzugu-degistirip-basbakanlikta-devam-edecek/256005

    RTE %50’yi yakalayabileceğine güvenmezse en temizi diyip başbakanlıkla devam da edebilir. AKP’nin kıytırık iç tüzüğünün buna engel teşkil edeceğini bir an bile düşünmeyin. RTE’nin hesabı mevcut iktidarı ile yetinmek ve güçlendirilmiş CB formülüyle daha da çok iktidar kazanabilmek arasındadır.

    BDP/HDP’nin en muhtemel tavrının ilk turda kendi adayını gösterip ikinci turda AKP adayına kazandıracak şekilde boykot olacağına katılıyorum. Eğer yerel seçimlerin kopyası gibi AKP CB adayı %45-50 arasında destek alırsa olacak budur. Bunu bedavaya yapcaklarını beklemeyin ama, mutlaka işin pazarlık boyutu olacaktır (bari bir “kazanımımız” o olsun zaten). Yüksek ihtimal senaryo bu. Yok eğer AKP adayının oyu %45’in altına düşerse BDP/HDP’nin bu adaya açık destek vermesi gerekecek kazandırmak için. Bu olursa kıyamet kopar işte. Bir kere pazarlık gücü çok yüksek olur BDP/HDP’nin, ama öte yanda “ihanet” tepkisi de çok yüksek, hatta geri dönülemez olur. HDP biter ve kopuşlar olur diye düşünüyorum. Bu ise düşük ihtimal senaryo.

    Bu arada bu rapora göre ABD’nin rahatsızlıkları arasında TR’nin Çin’den silah alma arayışı da var. Sanıyorum anti-ABD önceliği nedeniyle anti-Cemaat önceliğine ek olarak İP’ye bu da sempatik geliyordur.

  25. kürt hareketinin pragmatist tutumu yeni değildir. diğer taraftan ulusların kendi kaderini tayinide diyebiliriz. burda asıl olan sosyallist ve anarsistlere düşen görevdir. kürt hareketinin gölgesinde kalmadan ücüncü bir yolu inşa edebilmekteki yetenekleri kürtlerden ve ulusalcılardan sıyrıldıklarının göstergesi olacaktır. yoksa geçmiş yıllarda olduğu gibi kürtlerin ve devletin yaptıkları işlerden kendinerine pay cıkartacaklar ve sadece eleştirmen olarak olarak bir kenarda duracaklar. tabiri caizse filmi çeken, yöneten, senaryosunu yazan kısacası emek harcıyan başkaları iken eleştiren başkası olacaktır.

  26. güzel yazı olmuş gün ağabey. kürt hareketinin ve ip çevresinin akp’ye yanladığı artık aşikar. bu konudaki tespitlerin bence isabetli olmuş. fakat bir konuda şüphem var; chp’nin kürt meselesi’nde atabileceği net adımlar -kısa vadede- gerçekten olumlu sonuçlara yol açar mı? kürt hareketi’nin taban oylarının chp’dense akp’ye kayabileceğini düşünüyorum. onun dışında pkk dergahının serdengeçti alp-erenlerinin ithamlarına karşı da allah yardımcın olsun :))

  27. AKP’nin bir miktar kürt oyu zaten var. BDP-HDP RTE’yi desteklemezse belki az bir miktar o tdarafa kayar ama bence esasen partinin istediği yönde oy kullanırlar. Fakat benim chp’nin düzgün tutum alacağına inancım çok az. Böyle bir şey devrim niteliğinde olurdu. Daha bugün Kılıçdaroğlu, RTE’yi, “hani sen her türlü milliyetcçiliği ayaklarının altına almıştın” diye sıkıxtırmaya çalışıyordu. Kısacası pek umut yok. Kürtleri zorla AKP’nin yanına itiyor bu salaklar.

  28. http://muhalefet.org/haber-odpden-cumhurbaskanligi-icin-ortak-aday-onerisi-12-10421.aspx

    Uzun ama güzel bir yazıydı.. Özetledim…

    “ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, ETHA’nın sorularını yanıtladı:

    Yerel seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
    … AKP’nin yüzde 43 oy olması Başbakan’ın, cumhurbaşkanlığı seçimine adaylığının yolunu açtı. Seçimin genel tablosuna baktığımızda; AKP kaybetmedi ama mutlak bir başarısından söz etmek mümkün değil. Yıprandığı açık, yüzde 49’lardan yüzde 43’lere düşmesi önemli bir nokta. .. O yüzden AKP’nin mutlak bir başarısından söz etmemekle birlikte AKP’nin kaybetmediğini görmemiz gerekiyor.


    AKP’nin “başarılı” olabilmesinin en önemli nedenlerinden biri, karşısında güçlü bir sol muhalefetin, sol seçeneğin olmaması. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi sol bir seçenek oluşturamadı. Daha çok cemaat ve MHP ile görece ittifak yapan, daha doğrusu örtülü ittifak yapan bir parti olarak kitleler nezdinde algılandı. Gezi siyasetinin değil, tape siyasetinin bir parçası olarak algılandı. Doğal olarak Kürtlerden ve kendi solundan uzak duran bir Cumhuriyet Halk Partisi, AKP karşısında güçlü bir muhalefet olarak şekillenemedi…
    …Evet, Kılıçdaroğlu… sağ danışmanlarla merkez sağdan oy olabilir miyiz yaklaşımı ile oya oynadı. Cemaat’le de ortak bir görüntü verdi. Doğal olarak başlangıçtaki sol perspektifi ortadan kalkmış oldu…G erçek bir sosyal demokrat partinin, sol ve sosyalist fikirlerin gelişmesi açısından da önemli bir iklim yaratacağını düşünüyoruz… Sağcılaşan bir memleket tablosu var. Bu tabloda CHP… Buradan devam ederse olmayan sosyal demokrasinin tasfiyesi ile karşı karşıya kalacağız….İkincisi; Kürt hareketine yüzünü dönmüyor. .. yani BDP ile bir siyasal ittifak geliştirebilseydi başka bir tablo ile karşı karşıya kalabilirdik.
    …. Yani toplumsal bir çürümeyle de karşı karşıyayız… Bu halk gerçekliği ile hesaplaşmamız lazım. ..
    .. Biz de güçlü bir seçenek ortaya koyamadık. Cumhuriyet Halk Partisi, Kürt siyasi hareketi, sosyalistlerden ve ezilen bütün kesimlerden oluşmuş geniş bir ezilenler ve emekçiler ittifakı kurabilseydik, elbette ki insanlar tercihlerini başka türlü ele alabilirlerdi. Ama böyle olmadı. CHP, Sarıgül noktasında ısrar etti. Gezi’yi yaşamış İstanbul’da herhangi bir kimseyle bağ kurmadan çok yanlış bir adayı seçti. HDP yeni kurulmuş bir parti, bu basıncın altında seçime gitti. Bir de politikaları çok parçalı. .. TKP ve ÖDP’nin bir seçenek oluşturabilme imkanı, zaten toplumsal yapıları açısından mümkün değildi.

    Birleşik muhalefet hareketi tartışmasının yanı sıra, cumhurbaşkanlığı seçiminde, Türkiye’nin geleceği açısından kritik bir seçim olacağından hareketle, Türkiye’nin geleceğini ortaya çıkaran bir çalışmaya ihtiyacımız var. Bu da ancak Cumhuriyet Halk Partisi, Kürt siyasi hareketi ve sosyalistler ve emekçilerin geniş bir ortaklığı üzerinden gelişebilir.
    Yani kamucu, içeride ve dışarıda barışı savunan, Kürt sorununun demokratik çözümünden yana, ekolojik bir anlayışa sahip, cinsiyetçi olmayan bir anlayışa sahip, gerçek laikliğe inanan bir aday etrafında yan yana gelinmeli. Sadece aday etrafında değil, bir program etrafında yan yana gelinmeli. Yani bu çözülen Türkiye karşısında, Türkiye’yi yeni bir cumhuriyet anlayışıyla kuran bir program. CHP ve Kürt hareketi mevcut haliyle devam etmez, hepimiz yeni bir program ve aday etrafında yan yana gelebilirsek bu Türkiye’nin önünü açar. Yani cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettik diyelim, ama bu önemli değil. Biz Türkiye’nin geleceğini yan yanalıkla kazanmış oluruz. Bu bizim için önemli. (abç)

    …Herhangi bir siyasi partinin ana merkez olduğu ve insanların da etrafına dizildiği bir yapı da istemiyor. Kendisini özne hissedeceği, eşit hissedeceği, siyasete katılım olanaklarının olduğu, kendisine ait bir form ile bir yerde olmak istiyor. O yüzden biz bu ihtiyaca yanıt olarak antiemperyalist, antikapitalist bir eksende birleşik bir araç yaratabilir miyiz, birleşik bir kürsü yaratabilir miyiz…

    Pati Meclisi’mizde aldığımız karar doğrultusunda, Kürt hareketi, CHP, sosyal demokrat, sosyalistlerin bir aday etrafında birleşmeleri ve seçimlere ortak adayla girmeleri gerektiğini düşünüyoruz. ..Fikirlerimizi CHP’ye, BDP’ye ve diğer siyasi yapılara anlatmak ve böyle bir çabanın geliştirilmesi için görüşmeler yapacağız. Burada en önemli güç, sosyal demokrat parti olan CHP, ikincisi Kürt siyasi hareketinin partisi BDP. Bu ikisinin ortak bir zemin oluşturma konusunda biz sosyalistlerin elinden gelen çabayı yapması gerektiğini düşünüyoruz.

    … Kurultaylar örgütlenir, bir Türkiye programı oluşturulur. Türkiye programı, kalıcı bir program ve soldan program olur. Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin Kürtleriyle yeni bir cumhuriyet ekseninde birleşme programı olabilir.
    … Cumhurbaşkanlığı seçimine böyle bir siyasetle girmesinin, hem Kürt sorununun geleceği, Türkiye’nin geleceği ve AKP despotizmine teslim olmama, Türkiye’nin daha muhafazakarlaşıp daha dinsel motiflerle gündelik yaşamı ve devlet yaşamını dinselleştirmesine karşı, daha özgürlükçü ve aydınlanmacı bir perspektifle yeni bir sürecin açılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.”
    Desteklenmesi gereken bir analiz, süreç öneriyor… Umutların beklentilerin canı cehenneme… “Doğru” bir politika sürecinde olma çabasıdır asl’olan!

  29. kürt hareketi üzerine değerlendirme kolaycılığına kapılmadan ne çok yazan var? keşke mesela bu sorun da dahil, genel olarak demokrasi ve özgürlük mücadelemizde neden istenen noktada olamadığımız sorusuna daha başka cenahlar için de bu kadar kafa yorsaydık da belki bir ilerleme sağlardık. mesela alevilerin maruz kaldığı katliamlar konusunda, sunnilerin neden etkisiz kaldığını… ya da türklerin çoğunun kürt acıları için duygu yitimlerini… keza kadın katliamları için erkek duyarsızlığını….işçilerin, aydınların,heteroseksistlerin ve dahi her toplumsal katmanın doğa, cinsiyet, cinsel yönelim, kültürel soykırım, dinsel ya da yaşam tarzı dayatmalar vb vb bir sürü yetersizliği için sitem edebileceğimiz nedenler o kadar çok ki. keşke bunların tümündeki tavrımızı da kürt hareketi kadar sorgulayabilsek, eleştiri bir yana….

    kürtler daha baştan “olağan şüpheli ya da olası hain görülmeye” o kadar alıştı ki… daha ortada fol yok, yumurta yok; CB SEÇİMİ İÇİN HATTA DAHA ÖTESİ İÇİN ONLAR ADINA TAVIRLAR BELİRLENDİ BİLE…

    şimdi kürtler bu duruma bakarak ne düşünmeli? kimse zahmet edip, onların duygularını anlamaya çaba sarfetmezse, kürtler nasıl düşünsün?

    yıllar ve yıllar boyu en vahşi şekilde sürmüş bir savaş içinde onca ölüm, tecavüz, köy yakma, sürgün, işkence yaşamışken ve en önemlisi bu failler ortalıkta ve korunmaktayken…

    kürtleri anlamak isteyen için bir ipucu olarak burdan başlanmalı… “bu katiller, sapıklar, caniler aynı şeyleri yapmak için fırsat kollarken hala bizden, kürtlerden beklenti içinde olanlar… siz vicdanen ne kadar rahatsınız da bunu örneğin gezide biz kürtlerden bekliyorsunuz? size güvenmemiz için yeterince rahat mısınız ve yaşadıklarımızı tekrar yaşarsak yanımızda gerçekten “hiç değilse bu kez” olabilecek misiniz? ya da bu suçluların cezalandırılması için yapılanlar, yaptıklarınız, yaptıklarımız yeter mi bu güveni duymamız için”

    işte bunları düşünüyor kürtler ve biraz insaf diyor.

    peki yarın seçimlerde boykot ya da aday çıkarma yönünde bir tavır geliştirirse bu yazıları yazanlar bi nebze olsun, görüşlerini kürtler hakkındaki önyargılarını gözden geçirecekler mi?

  30. bir okur; bir dost

    sevgili kardeşim gün; çok sevgili ağabeyciğim.. bende senin okulun coğrafya tarafını bitirenlerdenim. dirseklerimle sıraları kazırken dolayısıyle biraz yorumculuk da öğrendim . ve 1976 dan beri seni tanırım. yazılarını okurum. en kötü şartlar altında umudunu yitirmiyen; az rastlanan insanlardan birisin. hep birlikte büyük bir heyecanla 30 mart yaşadık. bizim nasibimize yine yukarıdaki yorumunu yaptığın sonuç düştü. o oraya gidiyo, şu şuraya çekiliyo; kürt akp yi destekliyo; türk kürdü sevmiyo.. sol blok şunu dolaylı destekliyo… evet öyle.. ben merak ediyorum bazı illeri, ilçeleri soldaki seçime giren partiler ne kadar oy almış diye öğreneyim; 3-5 görmek istiyom, göremiyom.. ya sen oy kullandın mı? oy kullanan insanların % 30-40 bir kere seçmen değil.. seçmek için gitmiyor, o bilinç yok zaten, beyinsel ve zihinsel sağlığı bozuk, ruhsal dengesi bozuk, 3 kişi taşıyarak getiriyorlar sayıları az değil.. onları görünce ben korktum çıktım gittim. kullanmıycaktım, sonra 17.00 civarında kullandım. yukaruda yazdığın yorum harika.. ama işin birde diğer tarafı var. ben onlar içinde bir yazı yazsan nasıl yazarsın merak ederim doğrusu.. 3-4 ay evvel yazmıştın güzel bir yazı orada demiştin ki; insanlar neden mozart dinlemeyip, tatlıses dinliyorsa, akp ye de ondan oy veriyo ve devrimcinin kaderi bu demiştin.. ben seni okumaya devam edeceğim. kaderimize isyan etmeye devam edeceğiz.saygıyla…

  31. özgürlükçü

    kürt hareketi ve siyaseti kadar başına taş değil kaya düşsün??benim kürt olmadığımı laz olduğumu biliyorsun kürt hareketinin ne yapıp yapmayacağını bana değil bi zahmet kibrini yenip kürt özgürlük hareketine sor sen neden kürtler ne yapacak diye bu kadar zorluyorsunki???mit misin itmişin ispiyonmusun yoksa efendine ben bunu biliyorum diye hizmet etmek içinmi????kürtlerin kendi aklı vardır bu günlere seningibi karşı devrimciler ve derini sığı devlet ve sisteme rağmen bu günlere nasıl geldilerse kendileri olup karar vermesini bilirler sen adam olsan buna saygı duyduğunu yazıp bende onlar gibi kendim olacağım deyip eski efendiler CHP-MHP ye oy verin çağrısı yapmaz en azından kürtler gibi kendin olabilirdin kendin asıl iş birlikçi yalaka olduğun halde utanmadan kürtleri akp işbirlikçisi diye suçlama rezilliğini gösterdin onun için beş kuruş etmez rezilsin????ben olsam il turdada boykot yaparım bu seçim sistemi bütün anayasa gayrımeşrudur derim ne de olsa 1. ve 2. turda bizim hiç bir işevimiz olmaz senin gibi akp karşıtı chp-mhp linin seçilmesini solculuk devrimcilik saymıyorum tam tersine faşizme iç savaşa hizmet olarak görürüm bizim için fark etmez nasıl olsa akp devleti ile de mücadele ettiğim gibi karşıtı görünüp chp-mhp-ip-zileli sosyal faşist devleti ilede mücadele etmem gerektiğini bilen kendi olabilen özgürlükçü toplumsal devrimci tavrı göstereceğim partim HDP de bunun müzakeresinde 1. turda ve 2. turdada toptan boykotla sistemi gayrımeşru ilan etme tavrını savunup destekleyeceğim senin gibi efendilere hizmet etmeyeceğim ben küfür etmiyorum sana kişisel sözlerim en hafifi daha ağırlarınıda hak ettiğini biliyorsun

  32. Cevap yeterince aydınlatıcı. Teşekkürler.

  33. @18 soruYorum

    Kendi adıma “Kürtler” üzerine değil BDP/HDP üzerine konuştum. Daha önce “Kürt Hareketi” tabiri ile de bu partileri, belki PKK/KCK’yı da içerecek şekilde bu siyasi çizgiyi kast ettim.

    Etnik bir grup olarak “Kürtler” üzerine bir şey söylemedim, söylemem de. “Türkler şöyledir, şöyle davranır” gibi şeyler söylemediğim gibi.

  34. bir okur; bir dost

    Gün; içsel bir dürtüyle; senin daha önce kullandığın bir metaforunu kullanarak; birşeyler yazmak ihtiyacını içimde duydum. aslında yazmak eğilimim pek yoktur; okumayı daha çok severim. 30 mart seçimleriyle umutsuzluğa adım attım. katılım yüksek, sonuç kötü… hep böyle oluyor, hep böyle olmuştur. neden? cehalet beyin, kafatası seçim. kim cehalete sahip çıkmışsa, seçimi o kazanıyor. 1946 dan beri hep bu böyle oldu. 1946 da çok partili döneme geçen parti (lüks iş yaptığını sanarak) seçim kaybediyor. 1950 lerdeki parti, 1960, 1970, 1980 özal’ın hiç yoktan ortaya çıkıp ikdidar olması hep aynı şeyler değilmi? ; en acısı akp; hiç geçmişi olmuyan, hiç ideolojisi olmuyan bu partinin iktidar olması neyle izah edilebilir? bütün türkiye tek vücut olup chp yi, yada mhp yi; hdp yi desteklese; hiç fark etmez; iktidar olma şansları yok… olsa da kısa dönem belki bişey yaşanabilir. cehalet her fırsatta kendisine layık bir partiyi arar, bulur, destekler, kendisini yönettirir. bizim 65 yılımız hep böyle geçti. demokratik ülkelerde, seçim le yönetimin belirlendiği ülkelerde hiç gördünmü, yoktan bir parti kuruluyor, o parti seçim kazanıp iktidar oluyor. ben bilmiyorum. belki vardır ama 65-70 yıldır biz hep aynı kabusu yaşıyoruz. yoktan orjinal parti yaratılıyor, seçiliyor, bizi yönetiyor. ben burada seçime giren partilere hiç kötü şeyler kondurmak istemiyorum. bir ideolojileri var. kendilerine özgü duruşları var, o ideoloji ve duruş cehalet karşısında yeniliyor. benim pek umudum yok… ama senin söylediğin ”’Büyük ve Geniş Bir Toplumsal Muhalefet Hareketi İnşa etmek…”’ fikrine akıl yorup destek vereceğim.

  35. Çıkmamış candan umut kesilmez 🙂

  36. bir okur; bir dost

    geleneksel ama … süper… tebrik ederim. tanrı yetenek vermiş; güzel yorumluyorsun; güzel yazıyorsun. yazmak zahmetli, anlıyorsan iyi kötü yazım kurallarına uymak gerekiyor.. ben bu yüzden okumayı tercih ediyorum.

  37. Özgürlükçü
    Deniz’lerin idamında rolü olan Demirel’in adamı AP’li Şerafettin Elçi’yle aynı blokta siyaset yapan HDP’nin solculuğu ne kadar tutarlıdır? Elçi’nin Kürt hareketindeki olumlu rolünü inkar edemeyiz ama HDP’nin ne kadar devrimci olduğunu konuşuyoruz burada.

  38. Sıradan bir politikacının, padişah olma öyküsü

    Son okuduğum kitap, Antonia Fraser’in Cromwell biyografisi. 750 sayfa. Sıradan bir taşra politikacısının yükselip, diktatör ve padişah olma öyküsü.

    Birkaç gözlem.

    1- Devlet yönetmek biraz sanat, ama daha çok bilim, objektif şartları var. Maksat, otoriteyi kurmak ve korumak olunca, çok da fazla seçeneğin yok, belli bir yola giriyorsun. Hayalperest devrim fikirleriyle de başlasan, sonunda I. Charles’tan çok da farkın olmayan bir yere geliyorsun. Bkz: Napolyon. Bkz: Atatürk ve Abdülhamid

    2- Devrim, otoritenin çöktüğü yer. Alışılmış otorite çökünce, yenisini inşa etmek kolay iş değil. Her kafadan bir ses çıkar, sesini duyuramazsın. Duyurman -ve çoğu zaman kelleni koruman- için elinde sağlam, sadık ve silahlı bir güç olması lazım. Lenin’inki, Bolşevik Parti idi. Cromwell’inki, New Model Army.
    Kariyerinin dönüm noktası, 1648’de Putney’deki Ordu Konseyi. Çığırından çıkma eğilimi gösteren bir ortamda, ordunun en radikal taleplerine destek vermiş. Sonra adım adım aşırı unsurları temizlemiş, orduyu kendi iktidarının sakin ve muhafazakar bir aracına dönüştürmüş. (Ama sonuna dek, orduya gebe kalmış. 1657’de taç ve hanedan projesinden, ordudaki yoldaşlarının itirazı nedeniyle vazgeçmek zorunda kalmış.)

    3- Siyasette din, tarihin her çağında sahtekarlık unsuru. Üstelik, gözü olan herkes bunu görmüş. Fransa elçisi raporunda “hypocrite” deyip, geçmiş. (Ki, raporun muhatabı başvekil Mazarin de sonuçta kardinaldir.) Halk şairleri, Püritenlerin din bezirganlığıyla dalga geçmiş. Buna rağmen, halk nezdinde dini şarlatanlığın çağlar boyunca etkisini yitirmemesi, şaşırtıcı.
    Belki de oyunu riskli oynayan Lider’in, etrafındaki akil adamları baypas edip, halka gitmesinin yoludur. Gözlerini belertip, “Allah (cc) öyle emretti.” dedin mi, nazırlarına elbette susmak düşer. Ahali de bunu bilir, hisseder, Allah’ın emrettiğine inandığından değil; nazırların ezilmesi hoşuna gittiğinden, sana inanmış görünür.

    4- Büyük adamların kariyerinde belirleyici unsur: Şans. Büyük işler yapmak için, büyük riskler almak lazım. Objektif olarak bakarsan, bunların çoğu yanlış politikadır; yani kaybetme ihtimali, kazanma ihtimalinden büyüktür. O yüzden Lider’in çevresindeki akil adamlar her zaman “Abi etme, yapma, vazgeç” diye didinirler.Mantık ve ihtimal hesabı açısından onlar haklıdır. Ama tarih, kumar oynayıp kaybedenleri yazmaz ki! Marston Moor’da veya Naseby’de zar öbür türlü gelseydi, bugün Cromwell adını kaç kişi duymuş olurdu?

    Bundan iki sonuç çıkaralım.
    -Büyük Adam’ın etrafında bir süre sonra akil kimse kalmaz, şakşakçılar ile çanak yalayanlar kalır. Kaçınılmaz bir süreçtir. Tanım icabı, Büyük Adam = aklın sesine kulak asmayan adam
    -Zar aleyhte gelirse, bittin. Ama akil adamların itirazlarına rağmen zarı atıp, tutturursan; “Allah benimle” duygusuna kapılman, kaçınılmaz bir şey. Ondan sonra artık kimse seni durduramaz. Her başarıdan sonra, seni frenlemeye çalışan akil adamları biraz daha hor görmeye başlarsın.
    Yani, bir kere Büyük Adamlık kariyerine girdin mi, geri dönmek zor. Her rauntta oyunu büyütmek zorundasın, ta ki ayağın sürçünceye kadar.

    Büyük İskender dünyayı fethetmeye çıktığında, etrafındaki aklı başında adamlar, ne öğüt vermişlerdi sizce?

    http://nisanyan1.blogspot.ch/2014/04/sradan-bir-politikacnn-padisah-olma.html

  39. Kürt siyasetçileri hem ittifaksız hem iradesizdir.

    Hep kürtlerin birleşmesinden, kürt partilerinin ittifak etmesinden bahsedilir. Kürt partilerinin ittifakı milletin özlemi ve talebi olarak dillendirilir, öne çıkarılır. Bu özlemi dile getirenler milletin kalbi beklentilerine ve umutlarına tercüman olmaktadırlar. Talepleri kadar içtenliklerine de saygı duymaktayım.

    İttifak etmek bir milletin yada grupların sahip olduğu gücü bileştirmesidir, bundan amaç daha fazla gücün aynı amaca yönlendirilmesidir. O halde ittifak etmek önce ortak bir amacı gerektirir. Ortak bir amacınız yoksa ittifak etmenin koşulları yok demektir, siz ittifaka eğilimli olsanız bile ittifakınızı üzerine inşa edeceğiniz temelden yoksunsunuz demektir. Bu durumda bile ittifak gerçekleştirseniz, müşterek gücünüzü yönelteceğiniz ortak bir amacınız olmadığından gücünüz atıl kalacak, ittifaktan meram olunan sonucu elde edemeyeceksiniz demektir.

    Örnekle izaha çalışayım. Kardeşinizin ekip biçmek zorluğu olan bir tarlası var, sizin gücünüze ve yardımınıza muhtaç. Siz de kardeşinize sevgi ve sadakat hisleriyle dolusunuz. Kardeşinizin davetine uyarak tarlasına gittiniz ama esas amaç olan tarlanın sürülmesine yardım etmek yerine tarlanın kenarında oturdunuz. Sizin sadakatiniz bu durumda güçbirliği işlevi görmez, tarla yeşermez. İttifak hem güç birliğidir hem de işbirliğidir, bir işi başarmak için birleşmektir.

    Siyaset bir iştir, mücadele ve hele ulusal mücadele zorlu bir iştir. Siyasi kazanımlar aksiyonu gerektirir, güçlerinizi birleştirmeyi ve toplam gücünüzle aynı işi yapmayı gerektirir. Gönül birliği yetmez, iş ve güç birliğini gerektirir.

    Kürtlerin ittifakı vardır. Kürt milletinin kalbi beklentilerinde, umutlarında, haklı taleplerinde ayrılık, ayrıcalık yoktur. İstisnasız her kürt kendi devletinin olmasını, özgür ve onurlu bir yaşama kavuşmayı istemekte, umut etmektedir. Bu beklenti her kürdün hakkıdır ve her kürt bunun bilincindedir. Aksi olsa bir millet yüzyıllarca en kanlı yöntemlerle defalarca bitirilme teşebbüslerine rağmen ayakta kalamaz, yaşamaya devam edemezdi. Kürtlerin kahramanlıkları ve fedakarlıkları bu bilincin eseridir.

    O halde kürtlerin gücünü birleştirmesinin önündeki engel kürtlerin siyasi organizasyonlarıdır. Her biri bir yandan ve de milletin umumi beklentilerinin aksine kürtleri bir yana çekiyorlar. Kürtleri kendi milli beklentilerinde birleştimek yerine partilerinin ulusal taleplerden sapmış ve çoğu kez feragat etmiş politikalarına çekiyorlar. Böyle olunca kürtlerin birleşebilecekleri ortak amaçları arada toz oluyor, kürtler ittifak edecekleri temelden yoksun kalıyor, güçlerini birleştirme imkanından yoksun kalıyorlar.

    Bu partilerin birleşme kararı aldıklarını varsayalım. Ortak amaç için otonomidemi, konfederasyondamı, federasyondamı, “demokratik ulus” kurmadamı, yoksa Türkiye’ye demokrasi kurmadamı birleşecekler merakının karşılığı meçhul. Bir araya gelseler bile güçlerini hangi konuda ve hangi amacı gerçekleştirmek için birleştireceklerini bilemez durumdalar. Ortada amaç birliği yok, ortak bir strateji yok. Oysa siyasi birlik bunları zorunlu kılar. Buna karşılık PKD-I AKP ile ittifak edebiliyor, PKK BAAS ile ittifak edebiliyor. YNK BAAS’a ilaveten İran rejimiyle ittifak edebiliyor. Kürt partileri bir kendileriyle ittifak edemiyorlar. Kürtler, Türkiye ve Suriye ile stratejik ittifaka girebiliyor ama Kürdistan için birleşemiyorlar. Birleşmelerini bir yana bırakınız her birinin silahı ötekine çevrili ve kürtlerarası çatışmalara saniyelik mesafedeyiz. Kürt partileri kendi ulusuna ve ulusunun partilerine silah doğrultmaya, kendi soydaşlarıyla çatışmaya mahir bir pratik sergilerken işgalcilerine müttefik olmada “hayranlık” uyandıran bir yetenek sergiliyor. Kürt parti ve liderleri arasında farklı kamplarda yer almak ve halkı tercih ettikleri istikamete çekerek kamplaştırmak dışında hiç bir ortak özellik ve ittifak yoktur. Bu sonuncuda kürt siyasetçileri ve partileri ittifak ve el birliği halindedirler.

    Partiler ve yönetcileri ne kadar iddia ederslerse etsinler, birileri hamasetle bunlara sahip olmadıkları nitelikleri ne kadar yakıştırırsa yakıştırsın kürtlerin özlem ve taleplerini temsil edemekleri, ittifak etmesini beceremedikleri gibi kürtlerin gücünü bölüyor, kürt milletinin haklı taleplerinin kazanılmasına engel oluşturuyorlar.

    Kürtlerin önüne birden çok amaç konarak parçalanmalarına kayıtsız kalmayınız. Ortak bir amacınız olması size bu ortak amaç etrafında güçlerinizi birleştirme imkanı sunar. Çok amaçlılık ise milletimizin birbirine düşmesine, bölylelikle daha da güçsüz hale gelmesine neden olur ve olmaktadır da. Partilerin dayatmalarıyla kardeşlerinize hasım hale geleceğinize partilerin husumetlerine karşı kürtlerin tarihi özlemi ve haklı talebi olan devletleşmeyi dayatınız, bağımsızlık için birleşmeyi dayatınız. Milletler tesadüflerle değil irade ile yaşar. İrade gösteriniz.

    Partileri millet kurar, kendi siyasi taleplerinin yaşama geçmesi için kurar. Partiler bir araçtır, partilerin neyi savunup neyi savunmayacağına millet karar verir. Kürtlerde ise milletin hangi talepte bulunacağını yada bulunmayacağını partiler belirliyor. Üstelik bu partilerin hepsi bağımsızlığın altında bir talebi millete dayatıyor. Bu haliye hiçbir partinin kürt milletini temsile yetkili olmadığını söylemek sonuna kadar doğrudur.

    Bunları söylemek herhangi bir partiye yada lidere hakaret değildir. Bu söylenenler eleştiri de değildir, durum tesbitidir. Söylememek ise millete hakarettir. Bu ülkenin sahibi kürt milletidir. Bu millet hiçbir siyasetçinin yada partinin kölesi yada marabası değildir.

    Milletinize taraf olunuz. Milletin temel haklarına taraf olunuz. Kürdistan’ın devletleşmesine taraf olunuz. Kendi bireysel hak ve hukukunuza taraf olunuz. Bunu bile başaramayan bir siyasetçi ve organizasyon türünün öncülüğünde ancak hendeğe düşersiniz. Sizi bekleyen asıl hendek ise Rojava sınırında kazılan hendekten binlerce kez daha derindir.

    http://cebaxcor.blogspot.ch/2014/04/kurtler-hem-ittifaksz-hem-iradesizdir.html

  40. Ne zamandır bu köşede BDP/HDP ile AKP işbirliğini eleştiriyor kürtlerin faşist diktatörlüğe verdikleri desteği tartışıyoruz. Bunu kabul etmeyen bazı kürt veya solcu arkadaşlar aşağıdaki haberi okuduktan sonra yorumlarını yazarlarsa iyi olur. Ben sadece “no comment” diyorum.
    http://www.odatv.com/n.php?n=bu-aciklama-kurtler-icinde-bomba-etkisi-yaratacak-1604141200

  41. Bu Sırrı Sakık zaten her daim böyle sapıtır.

  42. Taraftar gözüyle devlet ve hükümet

    Eskiden İETT (İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri) diye bir takım vardı. Voleybol takımı mı, basketbol mu, hatırlamıyorum. Ama taraftarlarının yaptığı tezahüratı unutmam mümkün değil: “Çarp Elektrik! Çarp!” diye bağırırlardı.

    Bir de, Denizlispor taraftarlarının yaratıcılığı unutulur gibi değil. Bandırmaspor ile oynarlarken, Bandırmalıların “Bandırma! Bandırma!” diye bağırması üzerine, “Bandırcez! Bandırcez!” diye bağırdıkları rivayet olunur.

    Spor izleyicisinin tarafgirliği hem çok yaratıcı olabiliyor, hem de çok doğal. Ama bir zamandır memlekette siyaset meydanı da spor sahalarına benziyor. Kimse pek yaratıcı değil, ama herkes futbol taraftarı gibi.

    Üstelik, siyasetteki taraftarlık tamamen körü körüne bir bağlılık. Çocukluğumda Dolmabahçe’de maç izlerken arkamda oturan bir Fenerbahçelinin “Kanımı kessen sarı lacivert akar!” diye bağırması gibi. Arkama dönüp “Abi, kanını nasıl kesebiliriz, sıvı değil mi senin kanın?” diye sormak gelmişti içimden, ama ne dediğini anlamıştım tabii. (Ve sormamıştım!)

    Örneğin, hükümet-Cemaat kavgasında, Cemaat’i tutanlar her ne pahasına olursa olsun tutuyor, hükümeti destekleyenler her ne yaparsa yapsın destekliyor. Bu da bana insanın kanını kesmesi kadar garip geliyor.

    Hükümete oy vermeyi anlayabiliyorum. CHP-MHP koalisyonunu düşününce dehşete kapılanlar, başka alternatif olmadığı için vermiştir. Barış sürecinin devam etmesini isteyen ve CHP kazanırsa devam etmeyeceğini bilenler vermiştir. Ekonomik durumun iyi gittiğini düşünenler vermiştir. Tamam, bunları anlıyorum, ama hükümetin her yaptığını desteklemek nasıl bir şey?

    Hükümete karşı olmayı da anlamak zor değil. Hatta çok daha kolay. Ama Ankara Belediye Başkanlığı seçimlerinde olanlar gerçekten çok garip! CHP, ülkücü Mansur Yavaş’ı aday gösterdi. Karşısında da yine eski ülkücü olan ve yaklaşık 500 yıldır Ankara’da nefretleri üzerine toplayan Melih Gökçek. Seçim sonuçlarında hile yapıldığı iddiaları üzerine, Yavaş’ı destekleyenler sokaklara döküldü. Bir kısmı bozkurt işaretleri yapıyordu, bir kısmı solcuların kullandığı zafer işaretini! Yani Gökçek’in devrilmesini isteyen “solcular” faşistlerle omuz omuza duruyor, birlikte slogan atıyordu!

    Gökçek’e karşı olmak çok makul. Ama bir faşist için sokağa çıkmak, oy vermek, oy çağrısında bulunmak nasıl bir şey?

    Bütün bunlar, körü körüne hükümeti veya Cemaat’i desteklemek veya hükümeti devirmek için habis rakibini desteklemek, mevcut durumu olduğu gibi kabullenmek anlamına gelir. Mevcut düzen bize bu seçenekleri sunuyor, biz de bunlardan birini takım tutar gibi destekliyoruz.

    Gerçekten AKP’li veya Cemaat mensubu veya ülkücü olanlar için, sorun yok.

    Ama içinde yaşadığımız düzenin belli bir sınıfın çıkarları doğrultusunda düzenlenmiş olduğuna, eşitsiz ve adaletsiz olduğuna, değişmesi gerektiğine inananlar için, futbol taraftarlığını siyasete taşımak anlamlı değil.

    Toplumu değiştirmek isteyenler için, Cemaat’e karşı AK Parti hükümetini, Gökçek’e karşı Mansur Yavaş’ı desteklemenin hiçbir anlamı yok.

    Toplumu büyük emekçi kitlelerinin değiştireceğine inanıyorsak, bu kitlelere çözüm olarak AK Parti iktidarını veya Mansur Yavaş’ın zaferini göstermek olamaz herhalde bizim işimiz! Veya bizim bu kitlelere önerimiz, AK Parti’den kurtulmak için CHP’ye oy vermek olamaz. “Hükümetten kurtulmak için milliyetçiliğe, ırkçılığa, barış sürecinin kösteklenmesine oy verin” demenin ne anlamı olabilir?

    Bize düşen, emekçi kitlelerin taleplerine, özlemlerine tercüman olacak, bunları dile getirecek bir alternatif yaratmaktır. Düzenin önümüze koyduğu alternatiflerden birinin taraftarlığını yapmak değil.

    Roni Margulies

  43. Laik-modern milliyetçi-Kemalistlerin bindikleri dalı kesmelerinin, kendi özlerini kemirmelerinin nedeni şudur;
    Türk milletinin dini kimliği İslam olunca dinlerinin emirlerini yerine getiren insanlara karşı ne kadar laiklik, çağdaşlık, özgürlük, hoşgörü argümanları getirseniz buna engel olamazsınız. Artık Türk toplumunun önüne kimlik olarak İslam yerine ne ateizmi ve dinsizliği, ne de başka bir dini koymanın da imkanı kalmayınca akıntıya karşı kürek çekersiniz. Buna Kürt-Arap-Rum-Ermeni-Hıristiyan misyonerlik karşıtlığı da eklenince düşmanlarınızın çoğalması nedeniyle hiçbir yere varamazsınız.

  44. sakık konusunda Gün zileli gerekeni söylemiş. aynen katıldığımı belirtmekten öte ne söylenir ki…

  45. CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün, Twitter hesabından Cemaatçi polislere destek veren CHP’lilere yüklendi. “CHP 30 Mart seçimleri öncesi ABD ziyaretinden ‘tapeli propaganda’ kampanyasına, evveliyatında Fetullah Gülen’e ‘geçmiş olsun’ ilânı veren genel başkan yardımcılarından Kılıçdaroğlu’nun F Tipi yapılanmayı tek bir cümle dahi eleştirmemesine uzanan bir panoramada bir süredir ‘Fetullah Gülen ile ilişkili’ olarak niteleniyor. Genel Başkan seçimlerden sonra bu algıyı kırmak için Tayyip Erdoğan’a, ‘kanıtlamazsan şerefsizsin’ gibi sert sözler etti. Ancak bu imajın değiştiğini söylemek güç. ” diyen Aygün “Ancak ‘sol’ bir siyasi partinin, genel başkan yardımcısı ve milletvekili düzeyinde geçmişte pek çok ‘can yakmış’ bir dini cemaatin üyesi kişilere böylesine sahip çıkması ne anlama geliyor?” diye sordu.

    İŞTE HÜSEYİN AYGÜN’ÜN YAPTIĞI O AÇIKLAMA:

    “CHP 30 Mart seçimleri öncesi ABD ziyaretinden ‘tapeli propaganda’ kampanyasına, evveliyatında Fetullah Gülen’e ‘geçmiş olsun’ ilânı veren genel başkan yardımcılarından Kılıçdaroğlu’nun F Tipi yapılanmayı tek bir cümle dahi eleştirmemesine uzanan bir panoramada bir süredir ‘Fetullah Gülen ile ilişkili’ olarak niteleniyor. Genel Başkan seçimlerden sonra bu algıyı kırmak için Tayyip Erdoğan’a, ‘kanıtlamazsan şerefsizsin’ gibi sert sözler etti. Ancak bu imajın değiştiğini söylemek güç. Zira Ekmeleddin İhsanoğlu da cumhurbaşkanlığı kampanyasını aynı zeminde sürdürüyor. ‘Pensilvanya’ eksenli demeçler, Adnan Menderes’i ‘Diktatörlük dönemini bitiren adam’ olarak pohpohlamalar, Turgut Özal’ı öve öve bitirememeler, F Tipi polislere sahip çıkmalar derken bugün iki genel başkan yardımcısı ve bir milletvekili Çağlayan Adliyesinde sorgudaki polislere ‘insan hakları’ adına sahip çıktılar. Polislere ‘ters kelepçe’ takılması, ‘sıraya dizmeler’ elbette doğru değil ve kabul edilemez. Ancak ‘sol’ bir siyasi partinin, genel başkan yardımcısı ve milletvekili düzeyinde geçmişte pek çok ‘can yakmış’ bir dini cemaatin üyesi kişilere böylesine sahip çıkması ne anlama geliyor?

    Bazı sorular sorarak yanıtlar verelim:

    1) Haliniz böyleyken ‘Biz Cemaat ile işbirliği yapmadık, yapmıyoruz’ demeniz tutarlı mıdır?

    2) Siz halkı bırakın CHP tabanının dahi buna ikna olacağına gerçekten inanıyor musunuz?

    3) Eğer Cemaat ile bir ittifakınız varsa bunu dürüstçe söylemek daha erdemli olmaz mı?

    4) Sizce Ali Fuat Yılmazer Hrant Dink cinayeti ve kumpas davaları başta olmak üzere son yıllarda yaşanan tüm hukuksuzluklarda rol oynamış kilit bir kişi midir, yoksa bir ‘mağdur’ mudur?

    5) Çağlayan Adliyesi önünde ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘herkes için insan hakları’ diyen 1 kişi var mı?

    6) Çağlayan Adliyesi önünde ‘Yaşasın zalimler için cehennem!’ sloganı atıldı, duydunuz mu?

    7) Bu slogan 2 Temmuz 1993 tarihinde 10 yaşındaki çocuklar dahil 35 kişi Sivas’ta yakılırken atılıyordu, hatırladınız mı?

    8) Tutuklananların konuldukları hapishane için bile ‘DHKP/C’lilerle aynı yere koyulduk’ gibi yalanlar atan, bu yalan ile hâlâ kendini AKP’ye ‘kanıtlamaya çalışan’ bir zihniyet kime ne verecek?

    9) Bu çevrenin en etkili gazetesinin sözcüsü Ekrem Dumanlı, ‘biz askeri vesayeti kaldırmak için verdiğimiz mücadelenin arkasındayız, bugün olsa yine yaparız’ şeklinde konuştu, haberiniz var mı?

    10) Ekrem Dumanlı hâlâ, ‘kumpas’, ‘sahte deliller’, ‘gizli tanık’ ve diğer hukuksuzlukları cevvalce savunmaya devam ediyor, duyuyor musunuz?

    11) Halka, aydınlara, askerlere, Kürt politikacılarına, avukatlara karşı sahte deliller, ‘gizli tanıklar’ ile davalar açan ve bugüne kadar hiç bir ‘özeleştiri’ yapmayan bir dini örgütlenmenin yandaşlarına sahip çıkmayı ‘sosyal demokrasi’ veya ‘sol’ ile nasıl bağdaştırıyorsunuz?

    12) ‘Kan kardeşi’ AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a bile kılıcını çeken, telefonlarını dinleyen, sahte Selam-Tevhid Örgütü zırvalarıyla binlerce insanın hayatını tarumar eden bir cemaatçi grubun size veya CHP’ye bir ‘faydası’ olacağına gerçekten inanıyor musunuz?

    13) CHP tabanı ve aydınlar ısrarla ‘sola çek’ diyor, ‘sağa açılım’ diye diye kocaman bir partiyi ne hale düşürdüğünüzü göremiyor musunuz?

    14) Tutuklanan polisler geçmişte işledikleri suçlardan dolayı değil, ‘AKP karşıtı’ telefon dinleme gibi görece ‘hafif’ iddialardan tutuklandılar. AKP bunları gerçek suçlarından yargılamaz, Hrant’ı birlikte öldürdüler çünkü. Hal böyleyken iki ucu pis bir değneğin bir ucunu niye tutalım?

    15) Ali Fuat Yılmazer’e ‘Hrant davası’ açılması ve Cemaat-AKP ‘suçbirliği’nin tüm karanlık ilişkilerinin deşifre edilmesi için çaba harcamak daha doğru değil midir?

    16) Eğer Cemaat ile bir ‘derman’ bulacağınıza inanıyorsanız, varın Cemaat ile yürüyün, yolunuz açık olsun, ama bu yürüyüşten ülkeye bir fayda gelmez, demokrasi, özgürlük ve adalet hiç çıkmaz..”

    Odatv.com