Gün Zileli’nin Hayali Devrimi: Komün! (Haydar Karataş)
Yazan: Haydar Karataş
Gün Zileli’nin ‘Komün’ üne başlarken elimde, Hans Werner Richter’in ‘Ein Julitag’ (Bir Temmuz Günü) adlı romanı vardı. Richter’in bu enfes romanın Türkçe çevirisi var mıdır bilemiyorum.
Ancak bir anlatı roman olan “Ein Julitag” ikinci dünya savaşında, bir komünist olan Christian Wahl’ın, maceralarla dolu hayatını, onu bir ülkeden ötekine, sonradan Demokratik Almanya ve Sovyetler Birliğine kadar sürükleyen öyküsünü konu alıyor.
Christian Wahl’ın hayatına böylesine kendimi kaptırmışken, Gün Zileli’nin son romanı “Komün” elime geçti. Uzakta yaşamanın bizde, Türkçe’ye karşı meydana getirdiği özlemden midir bilmem ancak, biz Türkçe romanları Nurşen’le sesli okur, bir birimizin sesinde romanın geçtiği atmosferi hayal eder, yaşarız.
Gün Zileli’nin romanına da böyle başladık. Ama ne başlama, birden Richter’in “bir Temmuz günü”nü bir tarafa bıraktım ve Gün Zileli’nin ‘hayali devrim’ine kendimi kaptırdım…. hem de ne kaptırma? Bakın bu zaman kulvarında, Türkiye’ye nereye varmıştır…
Köprünün altından çok sular geçmiştir. Türkiye başka bir Türkiye olmuştur. İkici Cumhuriyet (2024) ilan edilmiş, federatif bir rejime geçilmiştir. Ancak olayların yaşandığı 2064 yılında Federatif Cumhuriyet hala Avrupa Birliğine alınmamıştır.
Dersim-Zaza Eyaletinde,
Konya Özerk Eyaletinde,
Trakya Rumeli Eyaletinde
komünal yönetimler kurulmuştur.
Ve Gün Zileli’nin 2064 İstanbul 8. bölgede bir araya gelen devrim komününde işler fazlasıyla karışıktır. Karalar giymiş gençler, toplantı salonun önünde, darbukalar çalmakta, genç kızlar topuklu ayakkabılarını yere vurarak, havada uçuşan etekleriyle, kendilerini çevirmiş bir coşku çemberinin içinde rüzgar gibi dönmektedirler…
Toplantı salonunda ise bir başka fırtına esmektedir. 8. bölge devrim komünün toplandığı salonda, devrimciler Komün’ü rayına sokmaya çalışıyorlar. Ancak işler çetin, çünkü toplantıda seçme ve seçilme hakkı, fraksiyon üyelerini yasaklanmıştır. Toplantıya sadece, fraksiyon gömleğini çıkaranlar katılabilmektedirler.
Kendi kendime, ‘oldu mu şimdi? diyesim geldi. Örgütlerimiz yoksa, bir devrim başarıya ulaşır mı? Devrim dediğin lideriyle anılır, lider konuştu mu onun dudakları arasından çıkan her sözle, salondakiler hop oturup hop kalkmalı.
Ancak bu başka bir devrimdir, 1968 kuşağı devrimcilerinin yoğun tartışmalarının içinden gelmiş, örgütün tepesine kadar çıkmış, ardından en diptekilerin arasına dönmüş Gün Zileli’nin hayali devrimidir!
Dışarıda, sokaklarda, gençler heyecanlı. Salonda, her renkten devrimciler var, salonun bir yanından Kaypakkaya Üniversitesi öğrencilerinin heyecanlı sloganları duyulmakta, balkon locasından yasaklı fraksiyonların laf atmaları… Fraksiyonların “gizli” ajanları ise, salonda, toplantıyı sabote etmeye çalışmaktadırlar…
Yani anlayacağınız Gün Zileli’nin devrimi böyle bir kaosla başlıyor. Bense satırların arasında Gün Zileli’yi arıyorum. 2005 yılında Zürich 1 Mayısında yüzleri maskeli, iki yüz, üç yüz anarşistin arasında, bir polis barikatı önünde, üstünde gri, ilk bakışta insana, Deniz Gezmiş’in o ünlü parkasını anımsatan parkasıyla duran Gün Zileli’yi arıyorum…
Sonra, 1991 yılında İstanbul’un ilk legal 1 Mayıs’ı olan ve o zamanın Sosyalist Partisinin izin aldığı ve konuşmak için kürsüye geldiğinde, kendisini yuhalayan kitleye, kendini tutamayıp, “yuh sizin babanıza ulan!” diyen Doğu Perinçek ile Gün Zileli’yi karşı karşıya getiriyorum…
Saflar netleşti, dünyanın pek çok ülkesinde kurulu düzenlere karşı gelenler, kurulu düzenin safına geçtiler. Kimileri ise Gün Zileli gibi, sokaklara, en dışlanmışların safına katıldılar…
Gün Zileli’nin romanını okurken, tüm bunları hayal ederek okuyorum. Bu sebeple, Gün Zileli’nin İstanbul 8. Bölge Kömün taplantısını, Türkiye İşçi Partisi’nin son toplantısına benzettim nedense. – Hani Yalçın Küçük’ün, kankası Serdar Turgut’la kürsüden naralar attığı, Doğu Perinçek taraftarlarının bastığı o kongre toplantısını- * Belki Gün o gün bu toplantıyı basanlar arasındaydı ve Komün romanıyla o toplantıyı yeniden canlandırıyordur. Hem de bunu bir zaman tünelinde, geçmişte bitmemiş bir rüyanın yeni bir versiyonu olarak yazıyordur…
Gün Zileli romanın kurgusunu, en dışlanmışların, kendisinin de içine savrulduğu, sokağın marjinal dünyasının gözünden kuruyor. 1971 devrimci çıkışında, hem devleti ve hem de geleneksel sol örgütlerin bakış açısını karşısına alan arkadaşı İbrahim Kaypakkaya’nın ismini ise, ironik bir tarzda bir Üniversiteye vererek bunu yapıyor..
Türkiye bu değişimi yaşar mı, bilemeyiz. Ancak Gün Zileli, bu gidişatın varacağı yeri kendi hayal dünyasının süzgecinden geçirmiş ve bunu “Komün” romanında sanatsal bir üretiye çevirmiştir.
Katılır katılmazsınız, kızar ya da seversiniz, ancak, hayalsizliğin yaşandığı, insanların sokağa bakmak yerine, mevcut rejimlere sarıldığı, kapitalizmin bu karanlık çağında okura, geleceğin hayalini kurabilmesi için, pencerenin perdesini aralıyor Gün Zileli. Bak, sende kendi hayalini kur, der gibi bir edayla..
Toplumları özgürleştirecek olan şey, onların geleceğe dönük kurdukları hayaldir… Gün Zileli bunu yapmış Komün’de…
Not: henüz bitirmediğim Gün Zileli’nin “devrim hayalini” yani “Komün” romanın heyecanını sizlerle paylaşmak istedim. Keşke eleştirmenlere bırakmadan, bu romanın değerlendirmesini biz yapabilsek. . .
Haydar Karataş
30 Ekim, 2007