Bu yazı, devrimcidemokrat sitesinden alınmıştır:
Tarih: 2 Kasım 2010 Salı
Bugüne kadar hangi örgütün saflarında (topu topu bir örgüttü bu) faaliyet yürüttüysem,en sert eleştirileri içinde çalıştığım partiye yönelttim;
‘Benim içinde bulunduğum havlu,benim ellerim temiz olmadıkça,başkalarını nasıl eleştirebilirim ?’ mantığıyla.
Laf aramızda başıma gelmedik kalmadı bu yüzden. Zaten hiç büyümeyen, küçücük olan rütbelerim defalarca söküldü.
En az dört sefer ‘sempatizan’ ilişkisine düşürüldüm.İki sefer ‘kitle ilişkisine’ indirildim.’Üç Sefer parti Düşmanı ilan edildim’,gazete ve dergilerde ‘nihayet oturdu’ diye isim vermeden (herkes kim olduğunu zaten biliyordu) teşhir edilip dalga geçildim…(üsttekilerin nasırına basıyordum sürekli olarak)
Bu tür her saldırya karşı cevap vermekte gecikmedim; bazen yeniden örgütlendim,rutbesiz sorumluluklarım yine doruğa çıkınca ve fırsatını bulunca ‘dört sefer’ arka arkaya açık eleştiriler(kamuoyu önünde) yürüterek’istifa’ edip açık eleştirlere yöneldim.
Baktılar yine susmuyorum,ayrıldıkça sesim daha çok çıkıyor, tekrar gelip beni ‘azınlığın,çoğunluğa uymasını kabul etmem’ şartıyla yeniden örgütlediler.
(sadece elimi kaldırıp indirecektim bu pozisyonda ve sonra kuzu kuzu ‘çoğunluğun’ kararına uyacaktım.) Durumu yaşayıpta fark edince redettim.
Şimdiki durumum; bazılarının sevdiği ama yaklaşamaya cesaret edemediği,sol camianın büyük çoğunluğunun ise tepkisini çeken,papalık tarafından aforoz edilmiş Kazancakis gibiyim.
Bütün sol örgütler benden uzak durmaya başladı sonunda,selamı sabahı da kestiler bu arada.
Nedeni de şu;’olmayaki bu adam,yarın ‘ben sizdenim’ deyip bize yanaşa? Al başına püsküllü belayı,gitki bunu zaptedesin..’ endişesiyle.
Aslında radikal bir örgüt bulsam,beni ‘örgüte’ kabul etmeseler bile uzaktanda olsa peşlerine takılacağım ama malesef bunlarda yok. (hele bakın içine düştüğümüz duruma)
Bizim ülkelerimizde ki;’Genel Ayaklanmacılar’;silah patlatmak için İsrafilin borozanını üflemesini bekliyorlar elli yıldır,yüksek sütünlar üzerine çıkıp tanrıyı bekleyen Cizvit papazları gibi. Radikal mücadeleden öcü gibi korktukları için, vuslat başka bahara kalıyor herzaman,en fazla uyku tabletlerini kullananda bunlar.
Keza,bizim Maoistler ve Halk Savaşçıları’ ise; Peru’yu,Nepal’i, PKK’yı desteklemekten,alkışlamaktan fırsat bulup,kendi verdikleri sözleri yerine getirmeyede yanaşmıyorlar. Bunlar hep Tribünlerde oturuyor,devrimin ve sınıf mücadelesinin seyircisi konumununu koruyorlar (tek tutarlılıkları bu) otuz yılı aşkın bir zamandır… (bunlar,otuz yılı aşkın bir zamandır ‘oturmalarına’ rağmen,benim adımı ‘oturan adama’ çıkardılar.Aslında hep beraber oturuyorduk.İsim bana,tadı,rahatı onlara kaldı.Biz,rutbesiz ‘oturmanın’ kurbanlarıyız)
…GELDİK BU GÜNLERE …
‘Şan ve şöhret;bazen olası yumruklardan korur insanı.Bazen de,zafer sarhoşu yapar,sokak kadınları gibi sokağa düşürür adamı’
-Stefan Zweig-
Bir devrimci kadro düşünün;içinde bulunduğu örgütün bütün faaliyetlerinin her alanında bulunmuş ve alnının akıyla çıkmış olsun bütün deneylerden ama eleştirileri çekilmediği için defalarca rutbeleri sökülmüş olsun…
Bir devrimci kadro düşünün;içinde bulunduğu örgütün birçok teorik sorunlarını,çıkmazlarını araştırıp incelesin,ön açıcı olsun ama ha bire yönetici kademelerden düşürülüp,(bununlada sınırlı kalmayıp) ‘parti düşmanı’ ilan edilsin, kendine özgü düşünceleri var,diye,teşhire tabi tutulsun…
Bir siyasi kadro düşünün;kendinden sonra saflara gelen sempatizanları eğitsin,yetiştirsin,kendi yetiştirdiği bu kadrolar,parti MK’ (MerkezKomitesi) sına gelsin ama kendisi ‘sempatizan’ dahası, ‘kitle ilişkisi’ pozisyonunda bırakılıyor olsun yıllarca…
Bir siyasi kadro düşünün;hayatı dahil, bütün olanaklarını içinde faaliyet yürüttüğü örgüte sunsun ama ‘üste evet efendim’ dedikleri için,elini sıcaktan sovuğa vurmamış kimseler,gelip bu kadroya ‘önderlik’ etsin, hatta bu kadroyu yargılasın…
Uzatmayacağım ama, bu tablo sadece benim değil,binlerce siyasi kadronun hayat hikayesidir. Ve bu bir şeyi daha gösterir bize;suç? Bu örgütlerde değil kendi başına,kabullendikleri,savundukları rejim ve partilerde, kişilerde..
LENİNİST ve MAOİST PARTİLERDE DEMOKRASİ OLMAZ !
Yukarıda işret etmeye çalıştığımız anti-demokratik tutumlar. Her farklılığı; burjuva ideolojisi olarak görüp gösteren zihniyetler, kendilerinden başkalarının düşüncelerine tahammül edemezler.
Ya, böylesi kadroları istifaya zorlarlar.Ya; kendileri fırlatıp atarlar. Yada; fiziki olarak imha ederler,etmişlerdir de bugüne kadar.
Çünkü;kendilerine örnek aldıkları ‘rejim’ ve ‘parti şekillenmesi’ Leninist parti ve rejimdir.
Böylesi partilerde ‘demokrasi’ olmaz! Tıpkı,böylesi rejimlerde ‘demokrasi’ olmadığı gibi.Mao’nun zaten ‘parti’ anlayışı farklı değildir Lenin’den.(kısa örnekler verelim)
LENİN RUSYA’SI
Çarlığa ve ‘geçici burjuva hükümete’ karşı mücadelede ve o dönem, Rusya’yı işgal eden emperyalist güçlere,Çarlık atamanlarına karşı duran vede bütün bu badireleri bunların desteğiyle atlatan Lenin, iktidara geldiğinin hemen üçüncü yılında (iktidarını sağlama aldıktan sonra, 1920 yılında),bütün muhalefeti ‘yasa dışı’ ilan etmekten,tutuklatmaktan ve sürgün etmekten (kimi fiziki olarak yok edildi)çekinmemiştir… İktidardaki Lenin,hiçbir yanıyla muhalefetteki Lenin olamamıştır..(Stalin Rusya’sı değil bu anlattığımız)
MAO ÇİN’İ
Lenin takipçisi Mao,savaşta gösterdiği üstün yeteneklerini, sosyalizmi inşada ve ‘demokratik bir rejim kurmada’ gösterememiş,tıpkı Lenin gibi,Totaliter bir rejimin (Rus devrimi sonrası yapılanların aynısını taklik ederek) arkasına sığınarak gizlemiştir kendini ve ‘tek parti’,’tek adam’ sultasını yerleştirmiştir..
Bir tek şefin ağzından yapılan açıklama ile; dün devrimi yapan kadrolar bile ‘devrim düşmanı’,burjuvalar ilan edilerek yok edilmişler, bu fiziki ve siyasi tasfiyelerin adınıda ‘kültür devrimi’ sloganıyla cilalamaktan çekinmemişlerdir.
‘Yüz Çiçek Açsın,Yüz Düşünce Birbiriyle Yarışsın’ adı altında, bizzat kendi başlattığı kampanya sonunda kendisine muhalefeti ortaya çıkararak kelleleri birer birer koparmış,kimilerini ise Domuz ahırlarına yollamıştır.
Göstermelik bulunan (kendi deyimi ile bunlar; ÇKP’nin proğramını kabul ediyorlarmış,birkaç çatlak ses dışında. ÇKP’nin yada herhangi farklı bir partinin proğramını kabul eden,bir diğer ‘parti’ farklı örgüt veya parti sayılamaz.Kemalist rejimde de böyle partiler vardı,halada var.Bunun adı;’çok partili sistem’ olamaz) ‘birkaç parti’ dediğinide az ileride yine Mao’nun bizzat kendi kapatmıştır..(hikaye uzun,ayrıntılar;yakında çıkacak olan,kitabımızda)
TUHAFTIR ?
En fazla ‘demokrasiden’biz bahsetmemize rağmen,bizim sahiplenip,yıllarca kendimize bayrak edindiğimiz,uğruna mücadele ettiğimiz rejim ve partilerin kendilerinde ‘demokrasinin’ kırıntısı bile yok!
Ama biz? Kendimize DEMOKRASİ SAVAŞÇISIYIZ adını takmaktan çekinmiyoruz (?..)
T.C gibi askeri faşist,sömürgeci bir rejimde bile,kendisini teşhir ve tecrit edeceğimizi bile bile bizlere ‘miting’,’yürüyüş ”izni’ veren T.C kadar bile bizde esneklik yok-muş ! (emperyalist ülkeleri saymayalım artık)
Burjuvazinin bize tahammül ettiği kadar,(ne tuhaftır ki?) biz; bizimle en çetin devrimci badireleri göğüsleyen (bırakın kitleyi),kendi yoldaşlarımıza bile tahammül edemedik, ‘oportünist’,’revizyonist’,’sosyalizm düşmanı’ yani,’burjuva’ vb.vb.. diyerek imha ettik,edenleride alkışladık yüz yıldır..
Ama;’en geniş demokrasi’ (arkamızdaki kocaman mezarlığa rağmen) yinede bizdeymiş (?)
BİZ, BU KÜLTÜRÜN KURBANLARIYIZ !
‘Düşünceler bir neden-sonuç zinciri içinde sürüp gider..Öyleyse,sırayı titizlikle kovalarsam,doğru olmayan bir düşünceyi doğru sanmaktan sakınarak düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam, doğru olana ulaşabilirim. Bu durumda benim için kesin olan tek şey şüphe etmektir,bütün bilgilerden şüphe etmek gerektiği benim için şüphesizdir. Şüphe etmek,düşünmektir;düşünmekse var olmaktır. Öyleyse,var olduğumda şüphesizdir.Düşünüyorum,şu halde varım’.
-Descartes-
Binlerce devrimci kadroyu,ne Cunta,nede faşizm yok etmedi. Bizi, ‘sosyalist miras’ diye kabullenip, aynısının tıpkısını uygulamaya çalıştığımız bu ‘kültür’ vede bu mantığı uygulayan,içinde çalıştığımız örgütler yok etti.
Şimdiden,koskocaman bir ‘devrimci kadro mezarlığıdır’ Türkiye ve Kürdistan.
Ya yarın? Eğer ‘sosyalist miras’ diye gözü kapalı kabullendiğimiz bu kültür ve bunları savunanlar iktidara gelirse? Stalin Rusyasının yada Çin’in aynısın tıpkısını yaşayacak toplumun ve kendi başımıza çok daha beter işler açacak,elimiz ‘yoldaşlarımızın ve toplumun kanıyla’ yıkanacaktır biz istemesekte.
İşte,Rusya,işte Çin,İşte Arnavutlukta işlenen cinayetler,insanlık suçları ve demokrasi düşmanlığı…
Burnumuzun önünde duruyor, Küba ve Castro;85 yaşında,hastanede ama kıçıyla (af edersiniz) bile,1959’dan beri bir tek O konuşuyor Küba’da. Sanki Küba’da başka kimse yaşamıyor.
Ya diğerleri ? Çok mu farklıydı!..
Mademki varız ? Düşünmeyi,şüphelenmeyi,sorgulamayı öğrenmeliyiz artık!
SONUÇ YERİNE
Benim, ‘ben’ diye anlattığım,binlerce devrimci kadronun hayat hikayesi,hayal kırıklığı ve içerisine düştükleri çıkmazlardır.
Ben,demokrasi kavgasında tercihimi yaptım.Ölüler şehrinde kral olmaktansa, Kalemimi,arı kovanının içine sokarak,diriler köyünde çobanlığı seçtim.
Gelecek kuşaklar bizim çektiklerimizi çekmesinler diye.
Yıllardır düşünüyor ve yazıyorum,Evet,düşünüyorum da,zaman zaman, şöyle bir sonuca ulaştığım oluyor; ‘düşünüyorum? Öyleyse ne işim var bu Sol’da?’ diye.
Sizde düşünün vede var olduğunuzu ispat edin.Unutmayınız;düşünce, sadece özgür insanda vardır ve düşünmek yaşadığınıza inanmaktır,insan olmaktır.
Tek çiçekle baharı düşlemeyin.Danton’un, ‘cürret,cürret,cürret’ diye haykırışını örnek almalı,devrim ve demokrasi düşlerimizi ancak böylelikle sahiplenebiliriz.
Kelimeyi yanlış seçerim,diyede korkmayın(herkes yeterinden fazla hata yapıp suç işliyor,işledi bu yüzyılda),yüksek sesle düşünün;
ama er, ama geç;bir başka sosyalizm mümkün !diye.
2 Kasım 010- Oturan Adam
Not; kimse söylemeden ben söyleyeyim; ‘Oturan Adam,’komünizm düşmanlığına devam ediyor hala’.
Bu sözlere ‘eklemim’ var; Siz, hertürlü demokrasiden uzak bu totaliter rejim ve ‘tek adamla’ yönetilen parti ve ülkeleri, ‘sosyalizm’ yada ‘komünizm’ olarak göstermeye çalıştığınız müddetçe,düşmanlığım devam edecek hala..
Düşünüyorum o halde yokum bu sol’da…
Düşündüğün için, liderler adamı böyle yapar bu sol’da.
O halde selam olsun “Oturan Adam”a…
yaaa bu ne hoş bir başlık! Tebrikler Halim Kar, yazıyı okumadım henüz ama başlık anlatıyor her şeyi.
Türk solu feodal bir kalintidir. Kemalizmin bir yan ürünü olarak varligini sürdürür. Kemalist darbecilerin bir bölümü 1960’tan sonra sol bir maskeyle ortaya çikmislardir ve maskeli balo hâlâ devam ediyor. Türkiye’de kendine solcu diyenlerin çogu yönetmeye ve yönetilmeye bayilirlar. Askerlik gibi alt-üst kültü vardir. Zaten Kemal Atatürk’e hayran olanlarin Lenin, Stalin, Mao, Castro, Kim-Il-Sung gibi diktatörlere de hayran olmamasi için hiçbir neden yok. Ermeni soykirimini da savunacak kadar göazü dönmüs olanlar hakkinda bu söylenenler az bile. Hizli laikçi ve cumhuriyetçi geçinir, yeri geldiginde de osmanli sultanlarina da övgüler düzerler. Atilla Ilhan “bir mehter marsi çalinsin, en hizli komünistin bile duygulari kabarir” dememis miydi? Feodal kalinti nitelikleriyle etnik ve mezhepsel milliyetçileri devsirirler. Sünnilige ve Türk etnisine tavir alirken, Aleviligi putlastirir, Türkler disindaki etnik gruplara yalakalik yaparlar (gerçi gizli gizli Türk irkçisidirlar) . PKK ortaya çikip, kürtler de safini belli ettikten sonra bugün hâlâ kendine solcuyum diyenlerin yüzde 95’i de zaten kalben ve zihnen Alevidir. Aleviler dedelik adi verilen ilkel ve konfliktüel bir sisteme sahiptir, alevilik mezhepi de ugranan baskilardan dolayi iyice karmasik, müphem ve mültiform bir görünümdedir. Bu sebeplerle ve diger bazi tarihsel sebeplerle aleviler arasinda korkunç bir hizipçilik hastaligi vardir. Bu hastalik sol tabani olusturmalari nedeniyle Türk sol hareketine de siçramistir. Tipki CHP’ye siçradigi gibi. Üç alevinin yanyana oldugu bir örgütten en az dört örgüt çikmasi olagandir. Kendini Lenin veya Stalin zannetmeyen her “devrimci” en azindan bir dede gibi davranmaya bayilir. Böyle bir tabana ve feodal inançlara dayanan bir akimin demokratik olamayacagi da tabiidir. Kisacasi Türk solundan gerçek sol adina cacik olmaz. En iyisi mevcut solun, radikal cumhuriyetçi, alevici, laiklik yanlisi gruplar olarak kendini gerçekçi ve dürüst biçimde yapilandirmasidir. Bu yapilandirmaya girmeyenlere de bir sol alan açilmis olacaktir. Öyle ya, “ya oldugun gibi görün, ya da göründügün gibi ol”.