Doğu Perinçek’in Stratejisi ve Trajedisi!

Biliyorum, şimdi pek çok arkadaş “yine mi Doğu Perinçek”, “vallahi takmışsın bu Doğu Perinçek”e diyecek. Haklılar da. Gerçi sitedeki “portreler” bölümüne baktığımızda bu konuda birincilik hâlâ Halil Berktay’da (17 yazıyla); Doğu Perinçek, bu yazı da dâhil, 16 yazıyla ikinci durumda. Onu, 13 yazıyla Oral Çalışlar izliyor.

İnanın, Perinçek hakkında yazı yazmayayım diye kendimi zorluyorum bile. Ama öyle şeyler yapıyor, öyle şeyler söylüyor ki, insan kendine hâkim olamıyor. Dün gece yatmadan önce kanallara şöyle bir bakayım dedim. Favori kanallarımı sırasıyla dolaştım, bir iki dakikalığına: CNN Türk, İmcTV, HayatTV, YolTV, HalkTv, KanalA, 24 derken Ulusal Kanal’a gelip takıldım.

Doğu Perinçek, kendisine soru soran iki genç muhabirin sorularını yanıtlıyordu. Muhabirler, çoğunlukla izleyicilerden gelen soruları aktarıyorlardı Perinçek’e. Doğrusunu söyleyeyim, “sahibinin sesi” olmakla objektif olmak arasında bir yerlerdeydiler. Örneğin Cumhurbaşkanı’nın röportajcılarından daha cesur olduklarını, izleyicilerden gelen eleştirel soruları aktarmakta çekingenlik göstermediklerini söyleyebilirim (Cumhurbaşkanı karşısında ayak ayak üstüne atmaktan korkan Melih Altınok’tan farklı olup olmadıklarını anlayamadım, çünkü ekran sadece üst kısımlarını gösteriyordu). Fakat soruları sorarken, Doğu Perinçek tarafından ikna edilmeye çok hazır bir ruh hali içinde gördüm onları. Doğrusu çok da kızamadım. Hepimiz benzer yollardan geçtik. İleride, gençliklerindeki saflıklarını ya da aymazlıklarını kendileri de eleştirecektir belki ya da çarka kapılıp gideceklerdir.

Biz esas gelelim Doğu Perinçek’e. Uzun uzun aktaracak değilim söylediklerini. Özeti şu:

TSK ve AKP, el ele, ABD işbirlikçisi PKK’ye karşı bir “vatan savunması” savaşı açmış. Bu savaşın ilan edildiği tarih de 24 Temmuz’muş. (Yani Suruç’ta 34 gencin MİT bombalamasıyla öldürülmesinin hemen ardından Kandil’in bombalanmaya başlanmasının tarihi).

Bu “vatan savunması” savaşının öncüsü Vatan Partisi’ymiş.

CHP, “PKK’nin parlamentodaki kolu” HDP’yi kolladığı için ABD ile işbirliği yapıyormuş. Zaten bu yüzden Vatan Partisi ile ittifaka yanaşmamış. Bu ittifaka yanaşsaymış ABD işbirlikçisi olmayacakmış.

24 Temmuz’a kadar ABD ile işbirliği yapan AKP, bu tarihten itibaren ABD işbirlikçisi PKK’ye ve HDP’ye karşı savaş açarak ABD karşıtı bir yola girmiş ve bu yönelimiyle ulusal cephede yer alıyormuş artık.

Doğu Perinçek, her zamanki basit mantığı ile güçleri şöyle konumlandırmış:
ABD artı ABD işbirlikçisi PKK artı HDP artı CHP bir tarafta.

TSK artı Vatan Partisi artı AKP artı MHP (Vatan Partisi’yle uzlaşmaya yanaşmayan sekter tutumuna rağmen) öbür yanda.

İkinciler, aynı “kurtuluş savaşı”nda olduğu gibi, birincilere karşı “vatan savunması” savaşı vermekteymişler.

Tayyip Erdoğan’la işbirliği yapması konusunda gelen eleştirel bir izleyici sorusuna verdiği yanıtta ise D. Perinçek, sık sık başvurduğu “kurtuluş savaşı” analojilerinden birine başvurdu ve Tayyip Erdoğan’ı Atatürk’e benzetti. Kendi paradigması açısından biraz gaf gibi görünen bu analoji şöyleydi: Atatürk’ün de zaafları vardı. Zaafları var diye onun kurtuluş savaşına önderliği reddedilmiş miydi? Dolayısıyla bugün ABD’ye karşı savaşa girişen Tayyip Erdoğan’ın zaaflarını da fazla sorun etmemek gerekirdi. Kısacası Doğu Perinçek, kendi taraftarlarının da kafasını karıştıran bir şekilde, daha dün ittifak teklif ettiği (aslında ben bu ittifakın olmasını istemiştim. VP, CHP ile ittifak yaparsa belki AKP ve MHP’den bir nebze uzaklaşır diye ummuştum), Ergenekon davası falan gibi saçmalıklara karşı çıkmış olan CHP ve Kılıçdaroğlu’nu, sırf sarayın savaşına destek vermedi ve VP’nin ittifak çağrısını kendi istedikleri şekilde karşılamadı diye ABD işbirlikçisi, kendisini beş yıl içerde tutmuş ve bütün iktidarlar gibi doğal olarak ABD’nin müttefiki (elbette bütün iktidarlar gibi onunla anlaşmazlıkları da olan) ve NATO’nun ortağı AKP diktatörlüğünü ve bu diktatörlüğün başı olan Tayyip Erdoğan’ı milli kurtuluşçu ilan etmişti. Dahası, ona göre Tayyip Erdoğan, Atatürk gibi bir milli kurtuluş önderiydi. Doğrusu, Tayyip Erdoğan’a bu kadar iltifatı kendi yandaşları bile yapmaya cesaret edememişti. Kısaca saptayacak olursak, Stalinist ve ultramilliyetçi D. Perinçek, 1 Kasım seçimlerinde 40 bin oy bile alamayacağı kesin olan VP, küçük bir bileşen olarak iktidar blokuna eklemlenmiştir.

Buna benzer şeyleri geçmişte de yaptığını hatırlıyorum. Örneğin, sırf ÇHC’nin gözüne girme ve egemenlerle ortak bir cephede yer alma hevesiyle o zamanki Sovyetler Birliği’ni baş düşman ilan edip ABD’yi “Sovyet sosyal emperyalizmine” karşı müttefik yapmaya kalkmış; Türkiye solunu, Maocu kanatları da dâhil olmak üzere “Sovyet sosyal emperyalizminin Türkiye’yi yıkma planlarının” destekçisi bir “sahte sol” olarak hedefe koymuştu. Aslında mantık aynıdır. Doğu Perinçek’in hastalıklı kafası, gerçeği sirkteki aynalar gibi çarpıtmakta ve dostları düşman, düşmanları dost haline getirmekte, bunun sonucu olarak, kendisi de düşman safına geçmektedir.

Tamam, iktidar ihtirasıyla hastalanıp dostu düşman düşmanı dost haline getiren bir beynin sahibine bir şey demiyorum da. Ya bu hastalıklı beynin peşinden sürüklenen, onun her dediğini bir kelam gibi kabul edip kendi beyin hücrelerine karşı savaş açanlara ne diyeceğiz?

Strateji peşinde koşanların trajediye dönüşen kaderi…

Gün Zileli
28 Eylül 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

68 Comments

  1. Gün sen bırak şimdi Perinçek’i Merinçek’i bir kenara da,
    senin “GSS prim borcun var mı? Yok mu?” öğren bakalım!

    30 Eylül’e kadar en yakın SGK kurumuna başvurup “gelir testi” yaptırmazsan her ay şu parayı ödemen gerekecek:

    Dönem II (1 Temmuz 2015 – 31 Aralık 2015): Brüt asgari ücret (BAÜ): 1.273,50 TL

    Aylık Prim Hesaplama Formülü: (1273,50 x 2 x 12/100)

    [BAÜ’den hesaplanıyor: (1273,50 x 2) TL’nin %12’si = 305,64 TL]

    Aylık Prim Tutarı: 305,64 TL parayı şahsın kendisi devlete ödeyecek.

    EĞER HER AY ‘305,64 TL’NİN BİRİKMESİNİ İSTEMİYORSANIZ, ‘GELİR TESTİ’NİZİ YAPTIRACAKSIN. TEST’TEN ÇIKAN SONUCA GÖRE ÖDEMEN GEREKEN GERÇEK MEBLAĞI SANA BİLDİRECEKLER!

    https://onlinetahsilat.sgk.gov.tr/WebTahsilat/index.jsf

    Yukarıdaki adrese girerek, şu an birikmiş borç miktarın var mı, yok mu öğrenebilirsin.

    SGK’nın yapacağı ‘gelir testi’nin sonucuna göre; 4 (dört) tane kategoriden bir tanesine devlet seni dahil edecek:

    Aylık gelirin (424,50 TL)den az ise GSS prim borcun yok.

    Aylık gelirin (424,50 TL) ile (1.273,50 TL) arasında ise = (50,94 TL)yi her ay sen devlete ödeyeceksin.

    Aylık gelirin (1.273,50 TL) ile (2.547 TL) arasında ise = (152,82 TL)yi her ay sen devlete ödeyeceksin.

    Aylık gelirin (2.547 TL)nin üzerinde ise = (305,64 TL)yi her ay sen devlete ödeyeceksin.

    Brüt Asgari Ücret (BAÜ) miktarı her yılın Kasım-Aralık aylarında yeniden hesaplanarak güncelleniyor. Kasım-Aralık 2015’te; 2016’nın miktarı açıklanacak. Enflasyondaki yükselişe göre belirlendiğinden; miktar da 1.273,50 TL’yi aşacaktır. Böylece GSS prim borçları da, gelir testi kategorileri de otomatikman yükselmiş olacaktır!

  2. Anakin Skywalker’ın… şey pardon Doğu Perinçek’in trajik dönüşümünü güzel özetlemişsiniz.

  3. Gün abi, Vatan partisi için 40 bin oy bile alamayacağı kesin demişsiniz ama son seçimde 161.625 oy almışlar. Bu kadar dramatik bir düşüş yaşanır mı? Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?

  4. gün hocam sana samimi bir soru: perinçek devlet ajanı mıdır?

  5. bir umut oy verenler bu sefer vermeyecekler. Oyumuz boşa gitmesin diye CHP’ye verecekler. İkincisi, VP’nin AKP yanlılığı 7 Haziran’da bui kadar ayyuka çıkmamıştı. Şimdi ise açıktan eklemlendi. VP’ye oy verenlerin çoğu AKP KARŞITI. bU YÜZDEN DE ÇOĞU VERMEYECEK. yÖNETİM KURULLARI VE AİLELERİ VERİR, onlar da eh işte 40 bini ancak bulur. 40 bin bile işimser bir rakkam. Bu satırlar burada duracak. Bir ay sonra bakarız duruma.

  6. Hayır, kesinlikle devlet ajanı falan değil. Devletin gönüllü savunucusu. D.P. kendinden başka kimsenin ajanı olmaz. izlediği çizginin nedeni de bu kadar benmerkezci olmasıdır. Yani iktidar hırsı.

  7. Bu,saplantınızdan kurtulmanız için,daha kaç yıl geçmeli?yada,nasıl bir Yardıma gereksinmeniz var?Saplantılarınızdan vazgeçebilmeniz ciddi bir iyileşme sağlayacaktır,hem kendiniz,hem bir çok insan için

  8. Seçimlerde dönemine göre SHP, CHP, DSP gibi partilere oy vermiş bir seçmendim. Hangisi o süreçte güçlü gözüküyorsa ona. Mesela DSP birinci parti olduğu seçimde (Ecevit dönemi) DSP’ye oy vermiştim. CHP-SHP-DSP çizgisi partileri çok mu benimsiyor veya çok mu solcu görüyordum? Tabii ki hayır. Bu partilere oy veren bir kısım seçmen gibi benim için de gerekçe : – daha tutarlı, sol olmaya yakın olarak gördüğüm partilerin önünde seçim barajı engeli vardı
    – TKP, ÖDP gibi örneklerde görüldüğü gibi bu partiler sürekli iç çekişme ve bölünme halindediydiler. hala da öyleler.
    Son seçimde VP’ye oy verdim ve pişman oldum, ama VP’yi de doğru, tutarlı ve olumlu bulduğumdan değil. CHP’nin sırayla bir MHP’nin bir HDP’nin dümen suyuna girmesi, ilkesizliği, giderek artan tutarsızlığı gibi nedenlerle kızdım CHP’ye. Ama yine de şunu da belirteyim, oy kullandığım hiçbir seçimde VP’ye verdiğim oydan duyduğum kadar pişmanlık duymadım.
    1 Kasım’da büyük ihtimalle CHP’ye yönelik eleştirilerimi saklı tutarak CHP’ye oy vereceğim. Kerhen ve mecburen.
    Ve şunu da ekleyeyim Gün Bey, aynı fikirdeyim, VP 40 bin oyun bile çok çok altında kalacak. Yayın organları olan gazetenin gerçek tirajı da aslında basına yansıyan tiraj verilerinin çok çok altına inmiştir.

  9. kurtulamıyorum bir türlü.

  10. Yalnız “trajedi” kafiyeli olsa da pek uymamış. D. Perinçek’ten ancak komedi çıkar bundan sonra. Daha doğrusu, en bayağı örneklerinde olduğu gibi melodram komediye dönüşür. Sarayın yeni soytarısı Doğu Perinçek.

  11. Bu ülkede ne çok siyaset üretiliyor. Çoğumuz bu hevesimizi , enerjimizi bir bilim alanında harcasak ne güzel şeyler olabilirdi. DP de GZ’nin kitaplarından anlaşılacağı gibi evin şımartılmış, egosu şişirilmiş, bencil, dünyanın kendi çevresinde dönmesini isteyen erkek çocuğu rolünü sürdürüyor. Bu hırsı ile çok insanın canını yaksa da siyasette geldiği yer acınmanın da ötesine geçmiş görünüyor; “meczup” mu denilirdi?

  12. Son söyleyeceğimi en başta belirtmek, durduğum yeri cümle aleme ilan etmek ve imzasını çeken arkadaşlar dışında, dimdik duran sevgili dostlarımı selamlamak adına ilan ediyorum:

    -Sanatçılar Girişimi’nin bildirisi altında imzamın bulunması, kızıma, gelecekte olacağını varsaydığım torunlarıma, milletime ve gelecekteki “bizlere” sunduğum en değerli armağandır, onur duyuyorum…

    Evet, okumadıysanız, satır satır bir kez daha okuyun, okumadıysanız, sindirerek, üstünde düşünerek okuyun ve hazmedin, bu bildiri namuslu, yürekli, her daim dik durmasını bilmiş, bu ülkenin gerçek aydınlarının gelebilecek her türden baskı ve zorbalığa karşı gözünü kırpmadan imza attığı bildiridir…

    Evet, bu bildiri “saray savaşı değil, vatan savaşı” uyutmacasına karşı, yalnızca yüreğini değil, bedenini de taşın altına koymuş Cumhuriyet aydınının imzasını taşıyan, önümüzdeki yüzyıllara ışık tutan bir başkaldırı metnidir…

    -Ve sanıyorum, şu yukarıdaki satırlar, niçin Vatan Partisi adaylığından, Aydınlık gazetesi yazarlığından ve Ulusal kanal Ana Haber Sunuculuğundan ayrıldığımı anlatmaya yeter…

    * * *

    Gelelim sadede…

    Ülkemizde şu anda yaşanan kaos, bir vatan savaşı değil, diktatörlüğünü sağlama almak isteyen, Büyük Devrimcinin ismi dahil, tüm mirasını bir kabile devletine dönüştürmeye yeminli yobaz kafanın, esir aldığı cumhuriyeti tam anlamıyla “köleler cemaatine” çevirme yolunda oynadığı son perdedir…

    Türk Silahlı Kuvvetleri, 2007’de “Oval Ofis” te ABD Başkanı Bush ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatlı muhterem arasında alınan kararla bir kaç yıl içinde tüm cenahlarıyla çökertilmiş, oyunu Türk milletine anlatabilecek aydınlar ise alçakça iftiralarla Silivri zindanlarına tıkılmıştır. O gün “ben bu davanın savcısıyım” diyen kişinin, bugün “aldatıldık” sözleri ise en hafif tabirle ancak çadır tiyatrolarına yakışır!. Bunu en iyi tahlil edebilecek kişilerin başında ise sanırım 6 küsur yılını Silivri zindanında geçiren Doğu Perinçek gelmektedir…

    Şimdiii… Orduyu, yargıyı, bürokrasiyi, medyayı kızgın demirden çember içine almış ve bu çemberi gün be gün acımasızca daraltan muhteremin kendi ikbali, yakın çevresi ve sponsorlarını kurtarma, anayasa ve yasaları hiçe sayarak yani bir seçim kararı alma, insan topluluklarını boğazlaşmaya götürme harekatı söyler misiniz, nasıl oluyor da “Vatan Savaşı” kutsiyetine sokulabiliyor?!..

    Bunca yürekli aydına, yurtsevere, her daim dik durmuş şairine, tiyatro, sinema oyuncusuna, ressama, heykeltıraşa, gazeteciye “yazıklar olsun” diyerek, “Cenap Şehabettin” aşağılaması yaparak saldırırken, hiç mi düşünmüyorsunuz gün geldiğinde Hürriyet İtilaf, Ahrar Partisi ayarına inebileceğinizi, “Artin Kemal” diye kuyruğunuzda teneke sokaklarda koşturabileceğinizi?..

    Yakışır mı, Türk tarihinin gelmiş geçmiş en ahlaksız 13 yılına, bir diğer deyişle “Fetret Devri” ne imza atmış, yarın sizin yargılandığınız Silivri Mahkemelerinde “el aman” diyerek, el etek öperek, “vallahi ben yapmadım, o yaptı” zavallılığına sığınacak olanlarla saf tutmak?..

    Yalnızca saf olmaktan bile aşağıda olanların kanacağı, bir yandan PKK’ya savaş açmış, diğer yandan Suriye’deki PKK uzantısıyla, sizin “emperyalist” diye yaftaladığınız ABD’nin emriyle kol kola giren bir iktidarı “vatan savaşı” etiketiyle desteklemek bağımsızlık mıdır, özgürlük müdür, Mustafa Kemalcilik midir, söyler misiniz nedir???

    Hiç kuşkunuz olmasın; o bildirinin altında imzası olan yiğit yurtseverler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekten girişeceği “Vatan Savaşını” kanlarını, canlarını en ufak tereddüt göstermeksizin ortaya koymasını da çok iyi bilirler.

    Son olarak; neredeyse çocukluğumdan beri tanıdığım, tanımaktan müthiş bir onur ve gurur duyduğum, sevgili Ataol Behramoğlu’na seslenmek istiyorum:

    -Kardeşim dersin bana, gurur duyuyorum… Senin gibi asla eğilmemiş bir yurtseverin şahsında tüm imza sahibi dostlarımı, bir devrimcinin asla sönmeyen ateşiyle kucaklıyorum…

    Ümit Zileli, 28 Eylül 2015
    http://odatv.com/umit-zileliden-dogu-perinceke-zehir-zemberek-yanit-2809151200.html

  13. Ben Doğu Perinçek’in iç dünyasını ve varsa gizli ajandasını elbette sizin kadar bilmeme imkan yok.. Açık kaynaklardan normal bir Türk insanın okuyup da anlayabildiği ve kendince yorumlayabildiği kadar Doğu Perinçek bilgisine sahibim… Ve ayrıca fiilli olarak da Vatan partisinin kayıtlı üyesi de değilim. Ancak yazınızda da gördüğüm kadarı ile psikolojik bir iklimde sırf yargılama ve itibarsızlaştırma kokan bir durum var…

    Bir anarşist olarak, bugün ülkede dökülen kanın, gelinen noktanın, nerdeyse bir iç savaşın eşiğindeki bu durumda sizin durduğunuz yer neresidir?

    2003 sonrası ülke tezgahlanan oyunu, büyük fotoğrafı görmeyip, olayları ve olguları doğru dürüst çözümlemeyip, nedenleri ve sonuçları düşünmeyip sadece kendi kafamızda oluşturduğumuz ideolojik yapılanmaya uygunluğu ve uygunsuzluğu bazında olaylara bakışımızı şekillendirirsek, olmazların içinde debelenip durur ve olayların çözümünü sadece ve sadece kişilere indirgeriz ve sonunda fikri sefaletimiz ortaya bir stratejiden çok trajedi olarak çıkar….

    AKAPE ve dahi CEHAPE ve dahi MEHAPE ve dahi HADEPE büyük fotoğraftaki başrol ve yardımcı rolleri paylaşmış birer figür sadece…. Burada kurumsal olarak her partinin tabanındaki üyeleri ve sempatizanlarını bir kenara koyarak yönetim kadroları ve parti içi diktanın sahiplerini ve söylediklerine bakmak, eylemlerine bakmak yeterlidir nasıl bir demokrasi oyunun sergilendiğini görmek için…..

    Hangisi MİLLİ , hangisi gayri MİLLİ seçmek ayıklamak zor olsa gerek…

    Bugünkü basın ile Mütareke basını arasında bir fark var mıdır? Ve biliyoruz ki, halkı bilgilendiren, yönlendiren bu basın değil midir? Çağ olarak yüz yıl öncesinin teknolojik yapısı ile bugün çok farklı bir duruma gelmiş olmasına rağmen temelde düşünce ve uygulama arasında bir fark var mıdır?

    Dolayısı ile olayı topluma sunma biçimi, toplumu yönlendirme biçimi hep yanı kaldı ve emperyalizmin en önemli silahı olan toplumsal mühendislik; geldiğimiz son noktada ayrışmanın oldukça büyük boyutlara geldiğini göstermektedir…

    Ülkeyi kuran fikrin partisi olan CEHAPE bugün sorosçu vakıfların işgali altında değil midir? TR 705 ler kimlerle işbirliği yapmakta ?

    Dolayısı ile dizayn edilmiş muhalefet ile bir ve beraber olmak ne derece doğrudur?

    Bugün, terörle mücadeleyi bırakıp, müzakere edenlerin siyasi ikbal uğruna yol verdikleri PKK ile mücadele ediyor görünmesi yeni bir iktidar olma hamlesidir…

    Doğu Perinçek teröre karşı TSK’nın yanında yer alması bence onun AKAPE ile işbirliğinden ziyade , onun orducu olduğunu gösterir….

    Bir kişinin orducu olması veya olmaması ayrı bir tartışma konudur, ancak bugün iç savaş istemiyorsak, özellikle TÜRK-KÜRT çatışmasını önlemenin tek yolu TSK dır.

    Ancak Türk milleti bu oyuna hiç bir zaman gelmedi ve gelmeyecek…..

    Mustafa Kemal tarafından Cevat Abbas Bey’e yazdırılan Amasya genelgesindeki maddeler :

    1.Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.

    2.İstanbul hükumeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gösteriyor.

    3.Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

    4.Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.

  14. milliyetçi önyargılarınızla hesaplaşmanız gerekiyor.

  15. Benim önyargım yurtseverliktir. E tabi vatansız düşüncelere sahip olanların da yüzleşip, nereden nerelere savrulduklarını da göz önüne alıp yeniden çözümlemeler yapmaları da doğru olmaz mı?

  16. Gün,

    11_murat’a ‘milliyetçi önyargılarınızla hesaplaşmanız gerekiyor.’ diye cevap vermişsin ama,

    Kürt Militer Hareketleri içinde de,
    Kürt Sivil (ve Siyasi) Hareketleri içinde de,
    “milliyetçi” önyargılar yok mu?
    Evet, var!

    Yanlış anlama, maksadım çamur atmak değil. 7 Haziran’da HDP’ye oy verdim, 1 Kasım’da da HDP’ye oy vereceğim.

    Fakat sen de 1960-70’leri yaşamış bir figürsün, tecrübelisin:
    Kürt Militer ve Sivil Hareketleri içindeki “milliyetçi” unsurları, tohumları, palazlanmaları ve benzerlerini de tartışmanın zamanı gelmedi mi sence?

    Evet, bir konu doğru:
    T.C.’de; “Türk” çoğunluk, “Kürt” azınlık satatüde; bugün de böyle.

    Fakat “Kürt”ler her ne kadar azınlık statüde olup, bu meşruiyetlerini gerekçe göstererek mücadele ediyorlarsa da, bu konuda haklıysalar da; “Kürt”ler “sol içtihat ile yoğrulmuş” bir harekettir. “Milliyetçilik”in ne denli tehlikeli olduğunu bilirler, “azınlık milliyetçiliği”nin bile tehlikeli olduğunu bilirler.

    Bu konularda neler dersin Gün?
    Bir cevap yazar mısın?
    Ya da, sana zahmet olmazsa, ayrı bir yazı yazıp konuyu gündeme taşır mısın?

  17. Bu konuyu ayrıca yazmak isterim, yazacağım da ama kısaca şunları söylemek isterim:

    Kürtlerin içindeki milliyetçi eğilimler küçümsenmeyecek orandadır. Twitterde en ufak bir eleştiride nasıl katı bir şekilde saldırdıklarını görmek bunu anlamaya yeter. Elbette Kürt milliyetçiliği ile de mücadele edilmelidir. Kaldı ki, bugün yürütülen savaşta PKK’nın işbirlikçi rolüne her yazımda değindim. Milliyetçi eğilimdeki kürt arkadaşlark PKK’nin bu savaşta AKP ile kirli bir işbirliği içinde olduğunu kabul etmek istemiyorlar. Ama bu bir gerçek.
    Kısacası, Kürt milliyetçisi eğilimleri ihmal etmek söz konusu değildir. Ne var ki Türk milliyetçiliğinin baskısı, bunu tartışmamıza bir türlü fırsat vermiyor. Onlar şöyle bir kenara çekilseler, Türk devletinin ve AKP hükümetinin azgın saldırıları biraz gerilese bu konuyu daha rahat tartışabiliriz.

  18. Bu arada Ümit Zileli’nin son durumuna Doğu Perinçek’e II. Zileli darbesi diyebilir miyiz ?

  19. Ümit daha önce de birkaç kere ayrılmıştı Aydınlık’tan. Tabii çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. Hızla çözülüyorlar, çözülecekler… işbirlikçilik kimseyi ihya etmez.

  20. Perinçek partisindeki Kürt ve Alevi kökenli yöneticileri orada kalmaya nasıl ikna edebiliyor, hayret ediyorum. Onlara “devrimden sonrası” için ne vaat ediyor acaba?

  21. kariyerizmin ve memur zihniyetinin milliyeti olmaz. Adam kırk yılını oraya bağlamış. Çıkamıyor artık. Gideceği bir yer yok. Bir yere yamanarak yaşamaya da alışmış.

  22. 13 numarada yazılanların doğru olmadığı görüşündeyim. Milliyetçilik, bağımsız bir ulus devlet, en azından otonomi demek olduğundan ortada böyle bir Kürt milliyetçi hareketinden söz etmek zor. Burada tabii Türkiyeli Kürtlerden bahsediyorum. Irak veya Suriye’deki koşullar farklı. Fakat İran’daki durum da Türkiye’ye benziyor. Kürtlerin bu iki Asya despotu devlete karşı mücadelesinin desteklenmesi doğrudur. Tabii ki eleştiriler de olacak.

  23. “Millî”lilerden “millî” beğenmek
    M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

    “Millî”lik üzerine başlayan güncel tartışma toplumumuzda mevcut “millîlikler”in bir “biz” yaratılması alanında yetersiz kaldığının itirafı anlamına gelmektedir

    Millî, toplumumuzdaki değişik söylemlerde yoğun biçimde kullanılan kavramların başında gelmektedir. Üzerine güncel bir tartışma başlatılan bu kavramın geçirdiği evrim, yakın dönem tarihimize egemen olan temel siyaset yaklaşımlarının özeti gibidir.

    Millî ve din
    “Millî” sıfatı asırlar boyunca “millet” adı verilen dinî cemaatler etrafında örgütlenen bir toplumda bu niteliği taşıyan aidiyetlere atıfta bulunmuştur. Dolayısıyla “millî,” “Müslüman milleti,””Rum milleti” “Yahudi milleti,” “Katolik milleti” benzeri yapılara yönelik, etnik kökenden bağımsız aidiyetleri yansıtmıştır.
    Örneğin, Müslüman bir Arap “Müslüman,” Ortodoks bir Arap “Rum,” Katolik bir Arnavut ise “Katolik” milletinin üyesi olmuşlar, devlet de onlara bu sıfatları çerçevesinde yaklaşmıştır.
    Bu “milletler” arasında hiyerarşik bir ilişki varolmuş, “millet-i hakime”yi oluşturan “Müslümanlar” en üstte yer alırken “mahkûm milletler” de kendi aralarında eşit olmamışlar, bir merâtip çerçevesinde sıralanmışlardır.
    Nüfûs tezkirelerinde “milleti” hanesi karşısında “İslâm,” “Rum Ortodoks” benzeri dinî aidiyetler belirtilmesinin imparatorluğun sonuna kadar sürdürüldüğü Osmanlı toplumunda buna karşılık “millet” ve “millî” süreç içinde farklı anlamlar kazanmaya başlamıştır.
    Milliyetçilik çağında “millî,” geleneksel “dinî cemaate ait” anlamının yanı sıra değişik etnik grupların oluşturduğu yapılar için kullanılmaya başlanmış, on dokuzuncu asrın son çeyreğinden itibaren ise artan bir ivme ile imparatorluğun “Türk unsuru” ile ilişkilendirilmiştir.

    İttihadçı “millî”lik
    İttihad ve Terakki Cemiyeti, yasa dışı faaliyet sürdürdüğü dönemin son yıllarında “millî” ile “Türklük” arasında bağlantı kurmaya ve Türkleri, Tanzimat öncesinin “millet-i hakime”sine benzer şekilde tanımlamaya başlamıştır. Ancak bu tanım ile “dinî” anlamda “millîlik” ve seküler mânâda “Osmanlı milletine ait olma” içiçe geçebilmiştir.
    Örneğin, Cemiyet 1908 İhtilâli sırasında dağa çıkarttığı isyancı birliklere “Millî Tabur,” “Millî Alay” benzeri unvânlar vermiştir. İttihadçı liderler bununla temel olarak “Osmanlı milleti”ni temsil iddiasını vurgulamak istemişlerdir. Buna karşılık Müslüman köylüler, çoğunluğu Arnavut gönüllülerden oluşan bu birlikleri “Elhamdülillah, millet askerini çıkarttı” diyerek karşıladıklarında “millî”liğe din temelinde yaklaşmışlardır. İmparatorluğun değişik bölgelerindeki Türkçüler ise bu “millî”liğin Türklük temelli olduğunu düşünmüşlerdir.
    İttihad ve Terakki iktidarında farklı “millî”likler varolmakla birlikte “Türklük” merkezli “millî”lik tedricen güç kazanmıştır. “Millî” sıfatının yerel banka adlarından Millî Ta’lim ve Terbiye Cemiyeti benzeri derneklere, Millî Mahsûlat Şirketi gibi kuruluşlara ve “Millî İktisad” siyasetinin güzel bir örneği olduğu temel politikalara eklendiği İkinci Meşrutiyet döneminin egemen “millî”liği “Türklük” merkezli bir yaklaşımı yansıtmıştır. Örneğin “İslâm medeniyeti ve Türk harsı”nı araştırmayı hedefleyen Millî Tetebbu’lar Mecmuası,son tahlilde, etnik vurguları fazlasıyla güçlü bir “millî”liği temsil etmiştir.
    Bu “millî”lik yaklaşımının İttihad ve Terakki tarafından yoğun biçimde kullanımı, ulus-devlet refleksleriyle hareket eden bir çok uluslu imparatorluk yaratarak merkezin diğer anâsırla ilişkisini fazlasıyla gerginleştirmiştir.
    Cemiyet’in önde gelen muhaliflerinden birisinin ifadesiyle “Millî sıfatı mevsufuna büyük bir câzibe ve kuvvet-i teshîr” veriyordu. Ancak bu “büyüleyici kuvvet” çok uluslu bir imparatorlukta önemli sorunları da beraberinde getiriyordu.

    “Mücahede”den “Mücadele”ye
    Mondros Mütarekesi sonrasında şekillenen Kongre İktidarları döneminde yükselen Müslüman milliyetçiliği aşağıdan yukarıya gelişen, katılımcı ve dar ölçekli bir Panislâmizm girişimini yansıtmıştır. Bu hareketin Müslüman “millet”i adına başlattığı “Mücahede-i Millîye” süreç içinde sadece “aşağıdan yukarıya” karakterini kaybetmekle kalmamış, askerî zafer sonrasındaki ulus-devlet inşa edilmesi sürecinde Sosyal Darwinist vurguları kuvvetli bir “Mücadele-i Millîye”ye dönüştürülmüştür.
    Bu yapılırken de sadece “cihad” vurgusu yapan “mücahede”nin yerine “yaşam savaşı”nın altını çizen “mücadele” geçirilmemiş, dinî anlamdaki “millî”, en güçlü vurgusuyla etnik temelli ve hiyerarşik “millî”ye çevrilmiştir.
    Cumhuriyet resmî ideolojisi “millî” kavramını dinî bağlantılarından bütünüyle arındırılarak inşa edilmeye çalışılan “ethnos” ile ilişkilendirmiştir.
    Süreç içinde bakanlık adlarından ders kitapları başlıklarına uzanan bir alanda kullanılan “millî” sıfatı, egemen etnik gruba aidiyeti vurgulayan, buna katılmaya yanaşmayanları dışlayan bir işlev görmüştür. Buna itiraz ederek karşıt ethnos tasavvurları geliştirenler ise alternatif “millî”likler yaratmışlardır.

    “Dinî”nin ihyası
    Çok partili hayata geçiş sonrasında yeniden örgütlenen, 1970’lerden itibaren ise toplumsal tabanlarını genişleten İslâmcı hareketler uzun yıllar boyunca unutulan dinî anlamda “millî” kavramını yeniden ihya etme gayreti içine girmişlerdir. Millî Selâmet, Millî Nizam benzeri parti adları, “Millî Görüş” gibi toplum tasavvurları bu gayreti ortaya koymuştur.
    İlerleyen yıllarda resmî ideolojinin bütünüyle etnik bir “millî”likten “Türk-İslâm Sentezi” yaklaşımında mündemiç bağdaştırmacılığa yönelme zorunda kalması bu çabaların toplumsal tabanda ciddî karşılık bulduğunu göstermektedir.
    Bu çerçevede Türkiye, egemen etnik gruba aidiyet temelli “millî”lik, karşıt etnik “millî”likler, dinî referanslı “millî”lik ve bunlar arasında gerçekleştirilen bağdaştırmaların beraberce yaşadığı, zaman zaman da çatıştığı bir toplum özelliği kazanmıştır.

    “Millî”lik ve “Biz”
    Çatışan “millî”liklerin toplumsal tabanlarını genişletmeye çalıştığı Türkiye’de yeni bir “millî” kavramsallaştırılmasına ihtiyaç duyulması doğaldır. Bu aynı zamanda varolan “millî”liklerin bir “biz” yaratılması konusunda yetersiz kaldıklarının da kabûlü anlamına gelmektedir.
    Yeni bir “millî”lik yaratma girişimi gerçekleştirirken, düşülebilecek hata mevcut “millî”liklerin “biz” yaratılmasını engelleyen yaklaşımlarında ısrar edilmesidir. Böylesi bir “biz,” bunun yanı sıra, kapsayıcı olabilmek için, mevcut “millî”likleri “ortadan kaldırma”yı değil onların üzerinde olabilmeyi hedeflemelidir.
    Dolayısıyla hiyerarşik ilişkiler yaratan ya da dışlayıcı “millî”likler veyahut bunların sentezleri yerine “eşitlik” temelli ve kapsayıcı bir “millî”liğin tasavvur edilmesi gerekmektedir. Bu da ancak “millet”in “eşit vatandaşlık temelli bir siyasal toplum” olarak kavramsallaştırılmasıyla yaratılabilir.
    Böylesi bir “millî”lik etnik ve dinî “millî”lerle çatışmadan, buna karşılık herhangi bir hiyerarşi kurmadan ve kimseyi dışlamayarak bir “biz” yaratabilir. Son tahlilde “millet” inşa etmenin amacı da bundan başka birşey değildir.

    http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2015/10/04/milllilerden-mill-begenmek

  24. 19 Anonimin paylaştığı Şükrü Hanioğlu yazısının son kısmını buraya aldım bence pek anlamsız ve sadece olsa olsa , yayınlandığı gazete de göz önüne alındığında bayağı bir ısmarlama ve yeni anayasacı, 2. Cumhuriyetçilerin ve dahi bölücülerin ortaklaştığı bir “Milli” ve “Millet tanımını yazmış…. Yani yersen diyor sanki 🙂 “Dolayısıyla hiyerarşik ilişkiler yaratan ya da dışlayıcı “millî”likler veyahut bunların sentezleri yerine “eşitlik” temelli ve kapsayıcı bir “millî”liğin tasavvur edilmesi gerekmektedir. Bu da ancak “millet”in “eşit vatandaşlık temelli bir siyasal toplum” olarak kavramsallaştırılmasıyla yaratılabilir.
    Böylesi bir “millî”lik etnik ve dinî “millî”lerle çatışmadan, buna karşılık herhangi bir hiyerarşi kurmadan ve kimseyi dışlamayarak bir “biz” yaratabilir. Son tahlilde “millet” inşa etmenin amacı da bundan başka birşey değildir.

    “Ümmet” eşittir “Millet” sanki bu yazıda “Din Milleti” kavramı bir biri ile tamamen zıt iki kavram “Milli” lik ve “Din” … “Katolik milleti” “İslam milleti” ne kadar sakat kavramlar… Bir dinin bileşeni olsa olsa “ümmet” olur..

    En basit millet tanımı, ortak dil, ortak kültür, ortak geçmiş, ortak gelecek, ve dini kapsar
    ama olmazsa olmazı ” Ortak dil”dir….

    Bugün bir Alman da Müslüman olduğu zaman aynı milletten mi oluyoruz? Böyle saçma sapan bilim dışı bir Milli ve Millet açıklaması görmedim. Zorlama ve ısmarlama olunca böyle oluyor sanırım.

    Aynı vatanda yaşayıp da ortak geçmiş ve gelecek sahip etnik farklılığı, nüansları ne olursa olsun hukukun gerçek manada yaygın biçimde geçerli olduğu/olacağı ülkemde tüm yurttaşlar eşit yurttaşlardır…

    Kimse karnından konuşmasın, lafı evirip çevirmesin, asıl amaç neyse ortaya döksün, kavramları eğip bükerek topluma mesaj vermeye gerek yok…..

  25. Murat’in tarihten zerre haberi olmayan bir zir cahil oldugu hemen anlasiliyor. Bu toplumun cogunlugu boyle sadece o degil. 19. Yuzyilda “nation” kavrami ortaya cikmadan once mIllet kavraminin din cemaatleri icin kullanildigini bile bilmeyen cahiIlerle ne konussan bos.

  26. 21 Anonim kötü söz sahibinin sesidir 🙂 Türk Milleti kavramı 19. YY da mı ortaya çıktı. Orta Asya bozkırlarında hangi dini topluluktan bahsediyorsun ? Yoksa sadece orta doğudaki dinsel hareketleri mi dikkate alıp konuşuyorsun ki o zaman bile ırk, millet kavramı vardı. Sadece 19 YY da bilimsel tanımlamadan bahsetmek , öncesini inkarı gerektirmez .. Orhun yazıtlarını tekrar okursan cehaletin biraz olsun azalır ha ne dersin

  27. Türkiye her şeyi ithal tarihsiz bir toplum. Düşünsel ve maddi yapılarını hep başkalarından alıyor. Bu sitede tartıştığımız sol ideoloji dahil bütün ideolojik, siyasi, kültürel, ekonomik yapısını Avrupa’dan almış. Geçmişte de Arap, İran ve Bizans uygarlıklarından alması gibi.

    “Bugünkü Türk toplumu, ataları on binlerce yıl eskile­re giden insanların torunlarıdır, dıştan içe göçmeler bu top­lumu oluşturan kurucu öğeleri tümden değiştirememiştir, doğa buna elverişli değildir. Bu nedenle Anadolu insanını birkaç yüzyıllık geçmişle başlatmak, düşünmek olanaksız­dır. Yeryüzünde bütün geçmişinin kökünü silerek, yeni kök­ler yaratan bir toplum yoktur en çağdaş sayılan toplumun bile yaşadığı toprağın derinlerinden gelen birtakım birikimler, kalıntılar taşıması doğaldır. Peki bu doğal duru­mun, hangi etkenlerle, dışına çıkılıyor, en azından on beş-otuz bin yıllık bir geçmiş, birden birkaç yüzyıla indirgeni­yor?
    Anadolu insanı, ilkçağda inancını kendi yaratan, yönü­nü kendi seçen bilinçli bir varlıktı. Kazıbilim buluntuları, top­rağın altında birkaç Anadolu’nun daha varlığını kanıtlıyor. Türk insanında, daha açığı Anadolu ulusunda, ilk bunalım tektanrıcı dinlerle başlamıştır. Tektanrıcı dinler Anadolu in­sanını, inanç kaynaklarından koparmaya, ilkçağdan kalan tarih varlıklarını yıkmakla başlamış. Anadolu insanı, yapay tarihinden kaynaklanan bir anlayış eksikliğiyle, varlığını İslamla bütünleştirmenin yollarını aramış, İslamdan öncekini kendinden saymamış, ayaklarını üzerinde yaşadığı toprağa basamamış, yürürken salındıkça, sarsıldıkça başkalarından değnek almaya başlamış. Bugün çağdaş dünyada, dinini, inançlarını başkalarından ödünç alan ulusların çoğu bunalım içindedir. Dinini, üzerinde yaşadığı topraktan alamayan bir ulus kendi kendine yetmiyor demektir. Osmanlı toplumu inançları şöyle dursun, düşünsel besinlerini bile başkaların­dan almıştır, gelecek kuşaklara kendine yetmenin, kendi dü­şünsel ürünleriyle yetinmenin, onları düzenli bir yöntemle geliştirmenin bilincini aktaramamış, aşılayamamıştır. Os­manlı yalnızca çağıyla yetinen, geleceği olmayan bir toplum­du. Bu düşüncemize karşı çıkanlar, sanat alanında ortaya ko­nan değerli ürünleri önümüze sürebilirler, ancak yalnızca ca­mileri, türbeleri süslemek, paşa konaklarını donatmak uygar­lık alanında kendini bulmaya yetmez. Sanat inancın deneti­mi altına girerek, önüne yasaklar konursa gelişme olanağı bu­lamaz, sanatın bir dalında büyük başarı geleceği kurtaracak nitelikte bir üstünlük sağlamaz. Bütün ağırlığını yasaklan­mış sanatların dışına çıkarak, tek boyutlu bir yaratı alanında yoğunlaştırmanın arkasından bunalım gelir.”
    https://turandursunkutuphanesi.files.wordpress.com/2013/05/nakc59fibendc3a3c2aelik-ismet-zeki-eyc3bcboc49flu.pdf

  28. Murat sen git otomobilini satıp Orta Asya bozkırlarına at sür, şaman ol, kopuz çal, kımız iç, üzerindeki Avrupa kıyafetini çıkar Göktürk giysileri giy, Arapça olan adını da değiştir Kültigin veya Tonyukuk gibi Göktürkçe bir isim al. Türklükle hiçbir ilgin kalmamış. Kimsenin kalmamış. O bozkır çağında kaldı, insanlık sanayi çağında uzayda koloniler kuracak.

  29. Aslında bu sana az bile. Orta Asya’dan da geriye git Afrika’ya. Oradan ağaca dön, ağaçtan da suya geri git ilk canlıya kadar. Madem geçmişini sahiplenen bir milliyetçisin, tek hücreli milliyetçiliği sana uygun.

  30. 24-25 Anonim gülerim acınacak haline… 🙂 Fikri sefalet içindesin… 🙂 Ne bu ezberlediğin ideolojik kitaplardan papağan gibi döktürdüğün felsefi söylemlerine ne oldu ? 🙂 Ancak doğru söylemişsin benim hiç olmazsa gidebileceğim Orta Asya’da Ata yurdum var …

    Peki senin gidebilecek bir yerin var mı? Benim giyebilecek Göktürk giysilerim var peki ya senin hangi giysilerin var ? 🙂

    Haymatlos ta zor be birader …. Hep itilir kakılırsın , ikinci ve hatta üçüncü sınıfsındır… 🙂 Eğer mensubiyetinden hicap duyuyorsan neden hala Türk pasaportu, kimliği taşıyorsun ki? Kendini mensubiyeti ile yüksek derecede mutlu hissedeceğin bunca “Millet” varken neden bu “Millet”in ekmeğini yer, hala bu “Millet” e küfredersiniz ki ? Kimse sen ve senin gibilere “Millet” i sev, milliyetçi ol demiyor, ama kimse de sana bu “Millet” i aşağılama hakkı da vermiyor ….

    Bunu git bir herhangi bir ülke de o ülkenin “Milli” kimliğini aşağıla bakalım nasıl cevap alacaksın ?

    Nicelerini gördük, bu vatana küfredip, kendini İngiltere’ye, Almanya’ya, Rusya’ya iltica yolu ile atıp ama ne hikmetse tilkinin kürkçü dükkanı meselesi gibi yine dönüp dolaşıp bu vatana geldiklerini…

    Benim adımın Türkçe olup olmadığını bırak da kendi adınla neden yazmayıp , saklanma ihtiyacı duyuyorsun sen ondan haber ver 🙂

  31. Vatanım dünya milletim insanlık. Dünyadaki bütün ulus devletlerin yıkılıp bir dünya cumhuriyetinin kurulmasından yanayım. Başka da bir şey söylememe gerek yok. Hiçbir düşünce üretmeyen, kendi iradesiyle seçmediği köküyle, ırkıyla, toprağıyla övünerek başkalarına üstünlük taslayanlar, kaba kuvvetten-içgüdüden başka bir şeyi olmayan hayvanlardan farksızdır. Adımdan da sana ne? Devletin sayın muhbir vatandaşı mısın? Daha doğrusu devletin gönüllü kölesi misin?

  32. Şimdiye kadar burada olman da hataydı ayrıca. Kendini Türk görüyorsan sadece Türklerin ürettiğiyle yaşamalısın. Bilgisayarını da kapayıp çöpe at o zaman. Kendini evrensel uygarlığa ait görmeyip bu uygarlığın ürünlerini kullanman sömürücülüktür.

  33. 27-28 Anonim “Vatanım dünya, milletim insanlık” ne salakça bir söylem 🙂 Bilimsellikten uzak, unutma anonim sadece hayvanların milliyeti yoktur. Öncelikle Medeniyet- Kültür farkı veya benzerliğini öğren sonra kalk bilgisayarı çöpe at falan martavalına sarıl… Sen bu uygarlık ürünlerini bırak ta beynini kaplayan hangi fikirlerin yerel olduğuna kendi fikirlerin olduğuna bak. Sen ne kattın bu medeniyete- kültüre sen ona bak eğer ki kof fikirlerin tarihin derinlerinde sana bay bay diyorsa sen daha neyin savaşındasın… Vatanı dünya, milleti insanlık olan ne olduğu meçhul arkadaş sen boş ver “Milli” “Millet” Türk Milleti” kavramlarını başkaları ilgilenir . Sen kendini ne görüyorsan ona devam et ….. Biraz daha büyüyünce abilerin gibi sende kapitalist olursun bakarsın.. “Millet” leşirsin de 🙂

  34. “sen de”, böyle ayrı yazılacak. sende dersen iyelik olur. Yani “sen de gelecek misin” derken buradaki “de” dahi anlamındadır ve ayrı yazılır. “Kalemim sende mi?” derken buradaki “de” iyelik, yani sahiplik anlamındadır ve bitişik yazılır. Önce dili öğrenmeye çalışmakla başlamak lazım.

  35. Evet haklısınız Gün bey, internet ortamında böyle hatalar yapmamak gerek… Dili öğrendik çok şükür de, henüz daha sanal alemde hatalar yapıyoruz, editörlük de size düşüyor kusura bakma… Ancak önce dili öğrendiğini düşün çağdaşlarından hangilerinden bahsettiğimi belki anonim anlamamış olabilir ama siz anladınız…. Ayrıca bu uyarınızı unutmayacağım ve editörlüğünüz için de ayrıca teşekkürler….

  36. Ne çok ayrıca yazmışım değil mi? 🙂 “Ancak önce dili öğrendiğini düşündüğün …… ” olacaktı yine hata yapıp aceleden belki ” düşün ” diye yazmışım özür dilerim

  37. http://www.ntv.com.tr/dunya/dogu-perincekaihmde-kazandigi-soykirim-davasini-degerlendirdi,OLfPuOapL0Gj2dfIyPr3Og

    DP, çok önemsediği ifade özgürlüğü konusunda Ermeni Soykırımı’nı inkar etme özgürlüğünü başarıyla savunarak önemli bir kazanım elde etti. “Avrupa’nın özgürlük geleneği”nden dem vurdu. Konuyu alakasız şekilde sürekli PKK’ya Kürdistan’a filan getirmeye çalışırken izleyebilirsiniz.

  38. Ayrıca, büyük bir yüzsüzlükle, düşünce özgürlüğü kapsamında kazandığı davayı, Ermeni Soykırımı’nın gerçek olmadığı yönünde bir karar çıkartmış gibi pazarlamakta kendisi. Tiksinç.

  39. ben de dinledim, rezalet.

  40. Evet bu da bir garip. Karar sadece, sen fikrin neyse ifade edebilirsin konusunda.

    http://www.gunzileli.com/2007/03/12/gercek-mahkumiyet-2/

  41. Sizce D.Perinçek, ilerleyen süreçte,Öcalan içinde “vatan savunmasına ‘gelmek zorunda’ kaldı” dermi?
    Tayyip’in, tek başına iktidar, formülünde ki, kürt kartının Öcalan olduğunu düşünürsek.

  42. Şu sıra bunu demesi mümkün değil. Ama yarın neden olmasın…

  43. ‘Yarın’, seçimden sonra ki birkaç ay içinde olabilir.

  44. Doğu Perinçek kadar taş düşsün kafanıza desem…içim soğumaz… Can YÜCEL diyorum anlayın siz….

    Bu kadar mı çarpıtılır her konu… hele rte denen çapsız ile eşleştirme gayretiniz ne kadar sahte ve mesnetsiz.

    Sizlerin sahne ömrü kelebeğin ki kadar olacak haliyle, Doğu Perinçek tarihe kazınacak bir aydın, bilim adamı, yazar, lider, örnek bir aile babası, yetiştirdiği evlatları birer değer…

    Hiç mi utanma yok sende zileli, ne kadar bel altı vurmaya hazırmışsın… etrafında gaz veren üç-beş vatansız bulunca kendini fazla ciddiye almışsın… geç bunları bir kalemde adam ol git elini öp özür dile sayın Perinçek’ten…

  45. doğu perinçek ‘chp vatan partisiyle ittifak yapmadı çünkü abd ve pkk’den kopamadı’ deyince ‘tu-kaka’..:) siz chp xatan partisiyle ittifak yapsaydı akp ve mhp’den uzaklaşırdı’ deyince ‘derin analiz’..:) ??!! alkışşş..:) diğer saçmalıklarınıza değinmiyorum bile..! içinde bulunduğunuz çukurun necasetini perinçek’e sıçratmaya çalışmışsınız..! başarısızzz..! 🙂 o necasette boğulun..:) muhtemelen boğuluyorsunuz da..:)

  46. çalışırız.

  47. Gün, bence mükemmel bir yazı olmuş. Kıskananlar çatlasın. Senin sayende İşçi Partisi hakkında epey şey öğrendik. Ellerine sağlık.

  48. Zileli sen Sayın PERİNÇEK’LE uğraşacağına ergenekonda akp ye destek olan y-chp’yi ypg terör örgütü değil vatanını savunan insan topluluğu diyen kemal’i ATATÜRK’E soykırımcı katil diyen bekaroğlunu CIA ajanı pkk’nin gönüllü avukatı tanrılulunu hdp meclise girsin diye böğürerek oy dilenen kemal ve ben ve tüm ailem hdp ye oy verdik diyen y-chp genel başkan yardımcınızı Türkler ermenilere soykırım yapmıştır diyerek ermenilere avukatlık yapan İstanbul 2.ci bölge 1.ci sıradan m.vekili yaptığınız selina doğanı pkk’ya yardım ve yataklık yapan ve pkk’lı 80 tane y-chp’den m.vekili yaptığınız pkk’ları iç güvenlik yasası adı altında çıkan dayatmalrda kemal’in red oyu vermeye yollamadığı vekilleri Türklük kaldırılsın diye anayasaya ilk müracaat eden kemal’i işid liderlerinle suriyede görüşen y-chp gençlik kollarını TC’ler Andımız İstiklal marşımız kaldırılırken susan göz yuman kemal ve y-chp vekillerini apo posteri altında yürüyen y-chp vekillerini Türkler ermenilere soykırım yapmıştır pankartı arkasında poz veren yürüyen şafak paveyi anayasanın değiştirilmesinde akp’ye destek olacağını söyleyen kemal’i konuşsana senin karşında küçümseyerek eleştirdğin koca yürekli mert VATAN SEVER Sayın DOĞU PERİNÇEK’İ eleştirmek sana mı kaldı bugün Sayın DOĞU PERİNÇEK hükümetin muhalefetin yapadığı bir çok başarıya imza atmıştır bu yazdıkların gazeteciliğe gazeteci kimliğine hiç mi hiç yakışmadı

  49. Bir faşist nasıl konuşur diye merak edenlere örnek olsun diye yayınlandı…

  50. ayrıca ben gazeteci değilim.

  51. Sayın Gün Zileli,
    D.Perinçek’i eleştirmek sanamı kaldı diyen zavallılar geçmişi bilmediklerindendir. Bence Perinçek’in babasının Adalet Partisi kurucu üyelerinden başlayıp, D.Perinçek ve Ferit İlsever’in İngiliz Prof. (ajanının) evinde kiracı olarak kaldıkları ile başlarsanız, solu parçalayan olarak devam ederseniz belki anlarlar diyeceğim…

  52. Ayrıca dayısı Emekli Tümg. Turhan Olcaytu 12 Mart’ın etikin isimlerinden biri. Emekli Tümg. Cemal Madanoğlu ise D.Perinçek’in ilk eşinin eniştesi olduğu ve en önemliside 1991 ve 1992 yılının Kara Kuvvetleri Komutanı olan Muhittin Füsünoğlu, 1968-70 yıllarında Şam ve Beyrut’ta askeri ateşelik yaptığı zamanında yaşadığı olayı, “Apolet Kılıç ve İktidar” isimli eser için yazar Faruk Mercan’a anlattıyor; “…. Beyrut’ta görevdeyken italyan ateşesi bana kürt toplantısı olduğundan bahsetti… Bana 4 nisan 1970 tarihinde Beyrut’ta Türkiye’den önemli 4 kişinin katılımıyla merkezi Diyarbakır olmak üzere, Türkiye, Suriye, Irak, İran‘ın sınırlarını içine alacak bir şekilde Kürdistan kurulmasına karar verilmiştir.“ diye bahsederken önemli 4 kişinin Türkiye’den katılımında bir ailenin gazeteci ve siyasetçi olarak önemli aile olduğunu söylemesi Perinçek ailesinimi işaret etmektedir bilemiyoruz ama PKK’nın kuruluşunda etkili olduğunu Perinçek’in Öcalan ile resimleri anlatmaktadır.

  53. senin patronlara bir sorsana. Onların arşivlerinde vardır.Yani Mit arşivlerinde demek istedim.

  54. Arşivden mi?

  55. ABD ergenekon davalarıyla Perinçek ve İP komuta kademesini içeri tıksın, Siz hala kafanızı kuma gömmeye devam edin.

    Hala mı anlamadınız, Ergenekon Balyoz operasyonlarını yapan aynı el, bu sefer RTE ye yükleniyor.

    PKK ve Cemaate bu derece saldırıldığı bir zamanda son vuruşların yapılması engellenmek isteniyor.

  56. bir akp yorumcusu.

  57. Dogu Perincek stalinist degildir. Bu sarlatani Stalin’le ozdeslestirmeyin lutfen. Stalin nefretinizi baska elestirilerde okumayi isterdim ancak Stalin, en azindan Perincek gibi anadolu tipi koylu kurnazi tasra devrimcileriyle bagdastirilamayacak kadar saygiyi hak ediyor.

  58. Doğu Perinçek Stalinisttir. 1980’lerde bu konuda aramızda bir mücadele geçmiştir. Stalin konusunda kitabı vardır (Düzleyici Stalin). Stalin, çoğu Stalinist binlerce komünisti ölüme göndermiştir. Saygıyı falan hak etmez.

Comments are closed.