Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Devrim Üzerine Anarşist Düşünceler…

Anarşizm üzerine Yazılar, Devrim ve Sosyalizm Sorunları, Kitap Tanıtım

 

David Graeber, Anarşist Bir Antropolojiden Parçalar, çev: Bengü Kurtege-Sefer, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Ağustos 2012

 

Yale Üniversitesi’nde yardımcı doçent olan David Graeber’in yazdığı ve yakın bir zamanda Türkçeye çevrilen bu kitaba önce uzaktan uzağa baktım. Hani olur ya, sokakta rastladığınız, göz aşinalığınız olan birisine selam verip vermemekte tereddüt edersiniz, öyle bir duygu işte. Ama kitapla selamlaşır selamlaşmaz samimi olduk. Hatta oturup karşılıklı birer kadeh bile attık!

Sonra da bu samimiyete dayanarak arkadaşım kitabı tanıtmaya karar verdim.

Üzerinde durmak istediğim en önemli nokta, kitabın ana eksenini oluşturan bugünün anarşist devrim anlayışı. Ama bu ana noktaya girmeden önce dikkatimi çeken bir noktaya değinmek istiyorum.

 

Anarşizm Yayılmakta…

 

David Graeber, 2007’de yayımladığı kitabının hemen başında şu dikkat çekici saptamayı yapıyor günümüz anarşizminin dünya çapındaki pratik durumuna ilişkin:

… bir siyaset felsefesi olarak anarşizm şu sıralar hakikaten bir patlama yaşıyor. Anarşist ya da anarşizmden esinlenen hareketler her yerde güç kazanıyor. Geleneksel anarşist ilkeler – otonomi, gönüllü birlikler, kendiliğinden örgütlenme, yardımlaşma, doğrudan demokrasi – bir yandan küreselleşme hareketi içinde örgütlenmenin temelini oluştururken, öte yandan her yerde her türden radikal hareket içinde aynı rolü üstleniyor… anarşizm şimdilerde, Marksizmin 1960’lardaki toplumsal hareketlerde elde ettiği konumu büyük oranda devralmış bulunuyor: kendilerini anarşist olarak görmeyenler bile kendilerini ona dayanarak tanımlıyorlar ve onun fikirlerinden besleniyorlar.” (s. 8 )

Bu gözlem bana çok önemli geldi. Benim, bu sitede yayımlanan, 20 Ağustos 2012 tarihli, “Saint-Imier Toplantısı” yazımdaki tespitlerle tamamen örtüştüğü için sevindim de. Ben de yukardakine benzer bir şekilde şöyle yazmıştım o yazıda:

Bence Saint-Imier toplantısı, anarşizmin dünya çapında yükselmeye ve güçlenmeye devam ettiğini ortaya koymasının ötesinde çok daha büyük bir gerçeği ortaya koyuyor. ‘Batı demokrasisi’ ya da ‘parlamenter düzen’ denilen şey miadını doldurmuş. İnsanlar artık bu tür rejimlerden bir şey beklemiyorlar, onun dışında bir şeyler arıyorlar. Kapitalizmin neo-liberal uygulamaları insanları ister istemez yeni arayışlara yöneltiyor ve bu arayış giderek yayılıp fiili komünal uygulamalara bile yer yer dönüşebiliyor.

 

Devrim ve İktidar

 

Şimdi gelelim, 102 sayfalık bu kısa kitabın içeriğinin ana eksenini oluşturan yeni devrim anlayışı mevzuuna. David Graeber, kitabının kimi yerlerinde devrimin iktidarın ele geçirilmesi olarak anlaşılmaması gerektiğini şöyle açıklıyor:

Meksika, Arjantin, Hindistan ve diğer ülkelerde devrimciler artık iktidarı ele geçirme meselesini konuşmaktan dahi kaçınmakta ve devrimin ne anlama geldiği üzerine radikal anlamda farklı düşünceler üretmeye başlamaktalar.” (s. 8 )

Yeni toplum, iktidarın zorlamasıyla ya da devlet iradesiyle inşa edilemez:

Mauss sosyalizmin asla devlet iradesiyle inşa edilemeyeceğine, ‘eskinin kabuğu içinde’ karşılıklı yardıma ve kendiliğinden örgütlenmeye dayalı bir toplumu inşa etmeye ancak aşağıdan yukarıya doğru ve aşamalı olarak başlanabileceğine inanıyordu.” (s. 22)

 

Devrim ve Ulus Devlet

 

Zaten, yazara göre, ister “devrimci bir iktidar” yoluyla olsun, isterse aşağıdan komünal ağların örülmesiyle olsun, herhangi bir ulus devlette devrimci bir uygulamaya çevredeki devletler izin vermeyeceklerdir:

Hiç kimse bir anarşist devlet örneği – bu terimler kendi aralarında çelişkilidir – gösteremeyeceği için, aslında bizden istenen hükümetin bir şekilde sökülüp atıldığı bir modern ulus-devlet örneğidir. Kanada hükümetinin devrildiği ya da bir nedenden dolayı kendi kendini ortadan kaldırdığı ve hiçbir şekilde yerine yeni bir hükümetin geçmediği, bunun yerine bütün eski Kanada vatandaşlarının kendilerini özgürlükçü kooperatiflerde örgütlemeye başladığı bir durum rastgele bir örnek olarak ele alınabilir. Böyle bir şeyin olmasına asla izin verilmeyeceği açıktır. Geçmişte bu olabilir gibi gözükmüşse de – bunun en mükemmel örneği Paris Komünü ve İspanya İç Savaşı’dır – aşağı yukarı civardaki her devletin başında bulunan siyasetçiler, böyle bir durumun oluşması için çaba sarf edenler yakalanıp kurşuna dizilene kadar, kendi aralarındaki farklılıkları askıya almayı tercih etmişlerdir.” (s. 40)

Yani David Graeber, ulus devlet sınırlarına hapsolan bir uygulamanın başarısını hem olanaksız görüyor, hem de bunu reddediyor. Öte yandan eskisi gibi bir toplu dünya devrimi de düşünmüyor. Bütün bunların yerine, ulusal sınırları aşan, binbir çeşit örgütlenmenin oluşturduğu ağların zaman içinde dünya çapında yaygınlaşıp alternatif bir dünya toplumuna dönüşmesini öngörüyor:

Buradan çıkış yolu, anarşist örgütlenme biçimlerinin devlet gibi bir şeye benzemeyeceğini kabul etmektir. Bunlar, akla gelebilecek her düzeyde, hayal edebileceğimiz her şekilde… çakışan ve kesişen topluluklardan, birliklerden, ağlardan ve projelerden oluşan sonsuz bir çeşitliliği içine alacaktır. Bazıları oldukça yerel, bazıları ise küresel olacaktır. Belki de bütün ortak noktaları, hiçbirinin içinde elinde silahlarla ortaya çıkan ve herkese çenesini kapamasını ve söylenileni yapmasını buyuran bir kişiyi barındırmamasıdır. Aynı zamanda, anarşistler aslında herhangi bir ulusal toprak içinde iktidarı ele geçirmeye çalışmadıkları için, bir sistemin diğeriyle yer değiştirmesi bir tür devrimci tufan – Bastille’nin sarsılması, Kışlık Saray’ın işgal edilmesi – biçimini almayacaktır. Daha ziyade, mecburen aşamalı olacak, dünya çapında alternatif örgütlenme biçimlerinin, yeni iletişim biçimlerinin, yaşamı örgütlemenin yeni, daha az yabancılaşmış yollarını yaratmak biçimini alacaktır.” (s. 40-41)

O halde devrim=ayaklanma anlayışının da değişmesi gerekmektedir.

 

Devrim ve Ayaklanma

 

David Graeber, bugüne kadar süregelen, devrimi sarsıcı bir kopuş ve ayaklanma ile neredeyse özdeşleştiren devrim anlayışını sorgulayarak şöyle demektedir:

… dünyayı ya da toplumu bütünleştirici bir sistem (her unsurun ancak diğerleriyle ilişki içinde önem kazandığı bir sistem) olarak tanımlayan düşünce alışkanlığı, neredeyse kaçınılmaz olarak devrimlerin sarsıntılı kopuşlar olduğu görüşüne yol açmaya meyillidir. Çünkü nihayetinde, bütünleştirici bir sistemi aynı türden tamamen farklı başka bir sistemle değiştirmek sarsıntılı bir kopuştan başka nasıl mümkün olabilir ki? … Dünya çapında devrim çok uzun zaman alacaktır. Ama zaten gerçekleşmeye başladığını kabul etmek de mümkündür. Zihinlerimizi bundan kurtarmanın en kolay yolu devrimi bir şey – büyük bir sarsıcı kırılma – olarak görmekten vazgeçip bunun yerine ‘devrimci eylem nedir?’ sorusunu sormaktır… Devrimci eylem bir iktidar ya da tahakküm biçimini reddeden ve dolayısıyla da ona karşı koyan ve bunu yaparken de toplumsal ilişkileri – topluluğun kendi içinde bile – bu ışıkta yeniden kuran her toplu eylemdir. Devrimci eylemin zorunlu olarak hükümetleri alaşağı etmesi gerekmez. Örneğin, iktidarın karşısında özerk topluluklar – burada Castoriadias’ın tanımını kullanırsak: kendi kendilerini kuran, kendi kurallarını ya da işleyiş ilkelerini kolektif bir şekilde yapan ve devamlı olarak bunları yeniden ele alan topluluklar – yaratma girişimleri, tanım itibariyle devrimci eylemler olacaktır. Tarih bize böyle eylemlerin sürekli birikiminin (hemen hemen) her şeyi değiştirdiğini gösterir.” (s. 44-45-46)

Eski tür, fedaya dayanan devrimciliğin bizatihi zorbalık ve acıya yol açtığı geçmiş deneylerle kanıtlanmıştır:

Anarşistler, otonomcular, durumcular (situationists) ve diğer yeni devrimciler arasındaki ortak inanış şudur: eski türden gaddar, kararlı, kendini feda eden ve dünyayı sadece ıstırap çekme çerçevesinde gören devrimcinin kendisi de en nihayetinde sadece daha fazla ıstırap üretecektir.” (s. 71)

Oysa acımasız çatışma ve savaşlarla ya da meydan okumalarla baskı ve gerginlik yaratmak ve devrimcilerin giderek karşıtlarına dönüşmesine yol açmak yerine mümkün olduğu kadar barışçı ortamlarda “bildiğimizi okuyarak” devrimci mekânları geliştirmek ve devrimci ilişkileri fiilen yaygınlaştırmak çok daha akılcıdır:

Neo-liberal devletler yeni feodalizm biçimlerine doğru ilerledikçe silahlarını giderek daha çok kapalı sistemlerde topladıkça, bizlerin hakkında bilgi sahibi bile olmadığımız isyankâr mekânlar açılır… Bazı zamanlar, yapılabilecek en aptalca şey kırmızı ya da beyaz bir bayrak kaldırmak ve meydan okuyan bildiriler dağıtmaktır. Bazen akıllıca olan sadece hiçbir şey değişmemiş gibi davranmak, devlet temsilcilerinin saygınlıklarını sürdürmelerine izin vermek, hatta onların ofislerinde boy gösterip form doldurmak, ancak diğer zamanlarda onları görmezden gelmektir.” (s. 62)

Devrim, bugünden yeni toplumsal ilişki ağlarını örmekten başka bir şey değildir.

 

Gün Zileli

3 Kasım 2012

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

17 Comments

  1. NehirAdnan

    Burjuvaziye kendi durduğu yerden baktığımız da, anarşist alternatif yaklaşımlara pek de öyle önemsemeyecek bir biçimde bakacaklarını sanmıyorum..Burjuvazi,Emperyalist Burjuvazi gidişatın nereye doğru evrilebileceğini anlayacak ve değerlendirebilecek bir perspektife her zaman sahip olmuştur..David Graeber’in yaklaşımları bana oldukça hafif geldi…Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki bugüne dek süren amansız çelişkiyi ve çatışmayı unutmuş görünerek, meseleyi hafif ve basit bir anlayışla ele almış gibi geldi bana…Ya da kendi değerlendirmemi şöyle de koyabilirim ve özeleştiri de yapabilirim tabii ki;Ya bizim dünyada olanlardan,bitenlerden haberimiz yok ya da David Graeber’in gördüğü ve değerlendirdiği varyosyonları biz göremiyoruz…Sizce hala dünya halklarının kanını nasıl emeriz diye olağanüstü bir kurgunun planlarını yapan Emperyalist Burjuvazi’ye Anarşistler böylesi bir hafif eylem planıyla mı yanıt vereceklerdir Gün Zileli…

  2. ARG

    Tersi denenmedi mi? Bana kalırsa anarşitleri hafiflikle suçlayacak karar hafif bir düşünce. Yazar da zaten hemen bu gün ya da bugünkü konjoktürde gerçekleşeceğini söylemiyor. Böylesi bir “devrim” anlayışını hiç savunmuyor. Tabii insan eski şablonlarla düşününce, yeni sorular soramaz hale geliyor. Soru diyorum, zira, soru sormak; soruya yanıt bulmaktan daha önemlidir.

  3. Ayanoğlu

    Zileli,hala devrime,toplumsal ilerlemeye nasıl karşı olunur,düşüncesi üzerine övgüler düzüyor.
    Yani devrim yok,iktidar yok.
    Halka kölelik vaad ediliyor.
    Düzeni kutsamanın en açık hali.
    Düzene bağlılığın,düzenin kıyısına demir atmanın kılıfı anarşizm oluyor.
    Değişen bir şey yok.
    ANARŞİZM DÜZENİN HAS İDEOLOJİSİ.

  4. can

    Bu metni önceden okumuştum.

    Asıl savunduğu akademik çevrelerde ‘solcu’ ((ki Amerika’ya göre haliyle)) adı verilen hareketlerin aslında anarşizm olarak anlatılması gerektiği idi.

    Bir çeşit anaşizmi diskurun içine çekerek diskurun ((Amerikan akademik şekliyle)) kendisini biraz daha sola kaydırma çabası olarak görmüştüm.

    Yine de güzel bir metin. Çevirisi de orijinali kadar iyi ise hepsini okumanızı tavsiye ederim. Genel amacı ise zaten dünya devrimine yol çizmek değil, daha faydalı bir akademik yaklaşım üretmek.

  5. NehirAdnan

    Anarşizmin felsefi yaklaşımı,yaklaşımları bir kez yada fazlasıyla sulandırılmaya başladığında, sistemin amansız anaforun da kulaç atmaya çalışan kurbağalara döneriz…Burjuvazinin ya da dünya burjuvazisinin kapalı kapılar ardında yaptırdığı bir küçük çalışma gibi geldi bana…Her ne kadar niyet okumaya ırak olan bi insan olsam da….Ama biz biliyoruz ki burjuvazi bu işleri çok iyi biliyor…Türkiye yerelinde baktığımızda Çetin Altan’ın yıllardan beri sermaye ile olan dirsek temasında da görürüz bunu…Emek devriminin öncülüğünü burjuvazinin misyonları arasına sokuşturmaya çalışmıştı neredeyse….

  6. Cetin Altan kim?

    Tarihte padisahlarin kardeslerini bogdurtmalarini pek bir Fransiz Fransiz elestirirken, cuntanin Menderes’i asmasini alkislayan Türk solunun “büyük” düsünürü mü? Birakin bunlari geçin bir kalem, Türk solunun en iyisi fasistin en berbatindan daha berbattir, hiçbiri adam olmaz.

  7. anka

    o zaman bugünü degiştiremeyenlerin, yarınlarıda bügün gibi olcak diyebiliriz.
    Nehir Adnan arkadaşımız bunu hiç bir şey ifade etmediğini emperyalist blogun ve onu işbirlikçilerinin bu en basit ve kansız yapılanmalara izin vermeyeceğini vb. dile getirmiş ne yapalım o zaman klasik yöntmlerle işe başlayalım

    Yasal koşullar sonuna kadar zorlandığında başarılı örgütlenmeler yaratılabilinir artı emperyalizim olgusu her iş yayapmanın önüne çıkartılırsa gizle örgütlenmelere gizli siyast yapmalara kapı aralıyor. silahlı mücadele yöntemi en eski siyaset yapma yöntemidir eger devrimciler, anarşistler, komünislertler bir dönüşümden yana olmak istiyorlarsa silahsız ve kansız biçimlerini bulmak zorundalar

    Toplumu arkasına alan bir güç oluşur, büyük yığınların iktidar hedefi engellenir o zaman silalı mücadele meşru bir mücedele olur ve yıgınlar o aşamada en iiyi şavaşçılığı ortaya koyarlar bunun dışındaki silahlı siyasetler, gizli bolşevik yapılanmalar küçük bujuva devrimciliğinin ötesine gidemez
    Türkiye devrimci haraketi bugün nerdeyse bin parçaya bölünmüş alfabede kullanılmadık harf kalmamamış bu olumsuz, moral bozucu bu durum tabiki sonsuza kadar devam edemez
    Bugün yeni Fatsa’ların çıkmaması için hiçbir engel yok yeterki samimi bir irade ortaya çıksın

  8. ah be gün

    Tüm dünyayı değiştirmeyi hedef almayan ve eylemini bu şekilde uygulamayan hareketler yenilmeye mahkumlardır.ulus devlet içinde kalanlar da,otonom hareketler de..tek yol yok,çok yol var.. pasifizm de bir eylem biçimidir ama savaşlara ölümlere sessiz kalmak değildir.bu fedaysa feda etmeye değer bence be gün.ölüm de yakışır bize..yaşamak için ölmek sırası biz de..

  9. ''yeni devrimci''

    az çok öğrenci hareketinin içinde biri olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim: güncele dair tespitlerin tamamı doğru. kendini anarşist olarak tanımlamasa bile anarşizmin ilkelerinden esinlenen, örgütlenme şekline ve eylemlerine anarşizmin ciddi katkı yaptığı bir güç yükseliyor, saygınlık kazanıyor! çünkü üretiyor…

    karşısında elbette faşist düzen var ama kapitalizme karşı açtığımız en ufak cephede dahi o kalıplaşmış! betonlaşmış fikirleriyle sekter solcuların baskısını da hissediyoruz…

    bu rüzgar güncel siyasetin sorunları falan derken nereye kadar ilerleyecek bilemiyorum ancak temelleri sağlam, hem pratik hem ideolojik anlamda üretken bir güç olduğu kesin bu da yıkılmasını güçleştirir diye düşünüyorum.

    son olarak; yarın devrim olacak diyemem ama her geçen gün kendini burada tanımlayanlar için daha güçlü ve rahat geçecek gibi duruyor çünkü bu akım kendine kapitalizm karşıtı- alternatif yaşam alanları yaratıyor. artık kendine ve çevresine ”ıstırap üretmekten” vazgeçmiş onun yerine hayat üretmeye başlamış görünüyorlar.

  10. Yusuf Cemal

    “Yeni toplumsal ilişki ağlarını örmek” şu an yapılabilecek en önemli şey. Tabir-i caizse en “devrimci” görev. Ama devrimin kendisi tabi ki değil. Bu bir abartma.

    Histerik karşı çıkışlardan oluşan ayaklanmalar ve ardından kendisine yeni bir efendi bulan devrimlerden istemiyoruz sanırım. Yani gerçek bir toplumsal devrim, dönüşüm istiyoruz. O halde gelecekteki toplumu yaratacak bu yeni toplumsal ilişkiler ağlarının yaşadığımız toplumun işleyişine alternatif olabilmesi gerek. Yoksa tercih edilmeyeceklerdir. Eğer tercih edilmeyeni zorla dikte etmeyeceksek -ne bileyim mesela Pol Pot gibi-, o halde istediğimiz şeyi tercih edilebilir hale getirmeliyiz. Ya da toplum başka çare yok durumuna gelmeli. Belki her ikisi birden.

    “Başka çare yok” senaryolarını bir kenara koyarsak, bu tercih eilebilirlik için, kapitalizmin ana olayının, yani üretimin, bizim elimize geçmesi gerekiyor. Bu ise konuyu, alternatif yaşam şekillerinden, bireylerin mutlu olduğu komünlerden vs. uzaklaştırıp, mevcut kapitalist işyerlerinin ortasında kurulacak ve kapitalist hiyerarşiden çok daha “verimli” olacak, aynı zamanda gerçek mücadeleler yapabilecek kolektif-sade-rasyonel çalışan birliklerine getiriyor.

    Kısacası, şu an deklaselikten bile çıkmış, binlerce parça halinde ekonomik bir sınıf olarak bulunan çalışan sınıfı adım adım yeniden örmek gerekiyor. Bu sefer, şefler, liderler, köy ağaları olmadan, olabildiğince bireylerden oluşmuş ama kolektif, ama sade, ama rasyonel düşünebilen mücadele odakları olarak. Ancak böyle çalışan sınıf odakları, gerçek bir devrimi zorlayabilir.

  11. çıracı

    Oluşturulacak olan yeni toplumsal ilişki öbeklerinin, bulunduğu yerellerde (köy, mahalle, semt vs.), bu öbeklerle (veya nüvelerle) doğrudan rabıtalı olmayan “sıradan” insanların sorunlarına da doğrudan müdahale etmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii burada “müdahale”den kastım, bu yerellerde yaşayan insanların neoliberalizmle ve/ya onun yürütücüsü merkezi ve yerel otoritelerle doğrudan çelişme yaşadığı konularda (eğitim, sağlık, barınma vb. hak mücadeleleri, lokal çapta grevler veya kırsal alanda çifçilerin ve topraksız köylülerin sorunları… örnekler uzatılabilir), bu meselelerin mağdurlarını erklendirme ile onların dayanışma, mücadele ve öz-örgütlenme bilincini yükseltme bağlamında bir müdahaledir. Bu tarz müdahalelerin olası faydalarını kabaca şöyle sıralayabiliriz:
    * Kurduğumuz/kuracağımız komünal yaşam nüvelerinin, donuk ve sekter yapılara dönüşme, geniş kitlelerden tecrit olma riski azalır.
    * Emekçilerin kuru kuruya ajitasyon, propaganda ve “entelektüel gevezeliğe” teveccüh etmediklerini hatırlayacak olursak, onların kendi güncel mağduriyetleri üzerinden mücadeleye atılmaları, sınıf bilincinin kendiliğinden gelişmesi için faydalı olacaktır.
    * Yerel çaptaki bu mücadelelerin örgütlenme şekilleri ile kurduğumuz komünal yapıların örgütlenme şekilleri birbiriyle örtüşebilirse ve bahsettiğim bu yerel mücadeleler somut kazanımlar elde edebilirse; hem emekçiler arasında yatay-örgütlenme tiplerinin “popülerliği” artar, hem de elde edilen somut demokratik kazanımlar sistemde gedikler açarak (fakat diğer yandan bunların sistemi restore etme riski de vardır!) komünal yapıların rahat nefes alması ve kendi ağlarını daha kolay yaygınlaştırması için uygun ortamın oluşmasını sağlar.

  12. çıracı

    Ek (açıklama) : son maddede “emekçiler arasında yatay-örgütlenme tiplerinin” derken kast ettiğim salt mücadele odaklı örgütlenmeler değil, daha çok yaşam alanıyla alakalı örgütlenmelerdir.

  13. çıracı

    Konumuz hakkında oldukça faydalı bir yazı:
    http://www4.yenidendevrim.org/genel/bizden_detay.php?kod=2761&tipi=23

  14. Yusuf Cemal

    İşyerlerinde çalışanların alanlarını kapitalizm aleyhine geliştirmelerini sağlama, bu yolla mücadeleleri yükseltme odaklı beyaz yakalı deneyimleri için de şuna bakabilirsiniz:

    http://dazayn.blogspot.com/

  15. anaya

    Aşağıdaki linkten düzenin has ideolojisine mensup ve kapalı kapılar ardında kitap yazdırılan Graeber’ın kim okulduğuna kısaca göz atalım:
    http://en.wikipedia.org/wiki/David_Graeber#Activism

  16. Anonim

    Devlet denilen aygıtın iki işlevi vardır: 1) Sınıfsal baskı ve sömürü. 2) Toplumsal hizmetler. Devlet ortadan kalkınca, bunların ikisi de ortadan kalkacağı için toplum yok olmaz mı? Şimdiye kadar reel sosyalizmin veya tek ülkede sosyalizmin bir dönem başarılı olmasına rağmen anarşizmin ve troçkizmin başarısızlığının nedeni bu mudur? Bu kesimlerin hedefi ütopik midir?

  17. çıracı

    Yeni toplumsal ilişki ağlarını örme konusunda iki zengin kaynak:
    http://www.youtube.com/playlist?list=PL90F5D4D0EC748823
    http://www.youtube.com/playlist?list=PL7D473D4467CDC079

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑