Devrim Devrim Dedikleri…

Devrimler yalnız ortalığı karıştırmaz, kafaları da karıştırır. Bugün de bunu yaşıyoruz. Özgür Üniversite’de ayaküstü sohbet ettiğim bir arkadaş, “acaba aniden böyle bir kalkışmanın arkasında bazı güçler olamaz mı? Mesela Amerika. Ortadoğu batı ajanlarıyla kaynıyor.” dedi. Ona göre, bu hareketlenme ABD’nin Büyk Ordadoğu Projesini hayata geçirmek için planladığı bir şey olabilirdi pekâlâ. “Orduyu iktidara getiren bir devrim olur muymuş” fikriyatını ise bundan önceki Mısır’la ilgili yazımda yanıtlamıştım. Ulusalcı düşünce yapısından etkilenen arkadaşlarda bu ve buna benzer sorular bir hayli.

Öte yandan, tam zıddı uçta yer alan anarşist arkadaşlardan da olaya bir hayli kuşkucu yaklaşanlar var. “ABD’nin devrim dediğine devrim diyebilir miyiz” sorusu örneğin. Hemen ardından bir başka soru: “Herkesin banka hesaplarını sıfırlamayan, yani fiiliyatta parayı ortadan kaldırmayan bir devrim devrim olabilir mi?”

Daha güncel gelişmelerle ilgili olarak söylenenler de var: “Bakın, daha devrim denen şeyin ikinci gününde ordu meydandakilere cop sallamaya başladı.”

Birincisinden başlayayım. “Bunun arkasında ABD olabilir ya da vardır” argümanını fazlaca komplocu bulduğum gibi, ABD’yi fazla kadir-i mutlak gören bir anlayış olarak değerlendiriyorum.

Aslında ABD böyle bir durumu, bırakın hazırlamayı, hiçbir şekilde öngöremedi bile. Ve tamamen el yordamıyla, gün be gün politikalar geliştirmeye çalıştı. Önce Mübarek’i kurtarmak için çabaladı. Baktı olmayacak, Mübarek’in yakın adamını destekleyip orduyu ve rejimi koruma yolunu seçti. Mübarek’in yakın adamı da tutunamayınca bu sefer devrime boyun eğip rejimi yangından kurtarmanın yollarını aramaya girişti ve şu anda da durum budur. Ortada ne bir ABD komplosu vardır ne bir şey. Sadece olaylar karşısında şaşkına dönmüş ABD’nin bocalamaları vardır. Ajanlar mı? Bu, bizim eski dost Bolşeviklerin insanları korkutup kendilerine tabiyeti sağlamak için ortaya sürdükleri çok kadim bir gerekçedir. Orada elbette her devletin ajanı vardır. Ama milyonların hareketini üç beş ajanın yönlendirebileceğine inananların fazla James Bond filmi seyrettiklerini söylemekle yetineyim.

Hemen “ABD’nin devrim dediğine devrim denebilir mi” argümanına geçeyim. ABD’nin “kriz” dediğine kriz diyoruz ama. Ya da başka bir örnek. ABD, Kuzey Kore’ye diktatörlük dedi diye biz demekten vaz mı geçeceğiz. Bu, sitedeki tartışmalarda bir arkadaşın belirttiği gibi, ABD kediye kedi diye bizim kedi demekten vazgeçmemiz kadar saçma bir şeydir bu.

Aslında ABD’nin Mısır Devrimine devrim demesi, sadece ve sadece tek bir şeyi gösterir: Devrimin muazzam gücünü. Artık o bile inkâr edememiş ve bizim anarşist arkadaşlarımızdan daha akıllı olduğu için gerçeği teslim etmek zorunda kalmıştır. Elbette bu, ABD’nin bu devrimi saptırmaktan ve kendi çıkarları yönünde kanalize etmekten vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Tam tersine. Bu büyük güç, gerçeği teslim ederek, bu gerçekliği istediği yönde dönüştürmek için de akıllıca bir adım atmış oluyor.

Devrimin daha ikinci gününde ordunun meydandaki göstericilere cop sallaması, hiç de “bu devrim değildir” diyenleri destekleyecek bir olay değildir. Daha iyi ya işte. Devrim devam ediyor ve bu yüzden, benim bundan önceki iki yazıda da belirttiğim gibi ordu ile devrim güçlerinin karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz. Yarın öbür gün, ordu göstericilere doğrudan ateş açarsa hiç şaşmayalım.

Paranın kalkması ise daha temel bir tartışmadır. Bir devrimin, daha devrimin ikinci gününde parayı ortadan kaldıracağını sadece hayal edebiliriz ama hiçbir devrim bunu başaramamıştır bugüne kadar. Neden? Birincisi, devrim dünya çapında olmadığı için; ikincisi, devrim yapan halkın henüz böyle bir perspektifi olmadığı için; üçüncüsü, geçmiş devrimlerde belirleyici olan “devrimci öncüler” böyle bir amaçtan reel koşullar dolayısıyla çabucak vazgeçtikleri için.

Gerçekten de bir devrimin nihai zaferi, paranın ortadan kalkmasıyla mümkündür ama bu çok uzun bir süreçtir ve kapitalizmin merkezi yapısını dağıtacak çok büyük bir dünya ya da en azından bölgesel devrime bağlıdır. Tek ülkede zafer mümkün değildir. Diyelim ki, siz parayı kaldırdık deseniz de, gayriresmi para dolaşımı anında devreye girecektir. Barselona’daki devrimin ilk günü anarşistler bankaları boşaltıp şenlik yaparak paraları yaktılar ama ikinci gün yine parayı kullanmak zorunda kaldılar. Bu, çok zorlu bir süreçtir ama elbette parayı kaldırma pespektifi terk edilmemelidir. Bu bir karar meselesi değil, büyük dünya devriminin kapitalizmi yıkması meselesidir.

Gün Zileli

14 Şubat 2011

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

3 Comments

  1. Desenize Troçki’nin bir bildiği vardı sürekli devrim derkene…

  2. Misir Devriminin Anatomisi

    Misir devrimi bilinen ezberin disinda gelistigi icin cogunlugun anlam veremedigi ya da manüpüle edilmis gazete basliklarinin bir yansimasi olarak analiz edilmis ve yorumlanmistir.

    Hic kimse yanlis yorumladim diye kendi yanlisinda israr etmessin ve degistrimekte sakinca bulmasin. Cünkü en büyük strateji merkezlerinin yada siyasi bilimcilerin analizleri bile Tahrir meydanindaki saat basi gelismler karsisinda bosa ciktigini belirtmek isterim

    Tahrir Meydanina Götüren Sürece Kisaca Tarihsel bakis.

    Araplar ,Osmanli döneminin sonuna kadar ümmet mefhumu egemendi. 600 yil Osmanli gemenliginden sonra 1916 Sykes Picot Antlasmasiyla ( bugünkü Arap haritasinin cetvelli düz cizgilerinin nedenini olusturur) Emperyalistler arasinda bölsülür. Cezayir ,Libya, Tunus, Fas in … ciddi direnisleri karsinda geri cekilen emperyalist gücler , kimi antlasmalar ve provakasyonlar sonucunda bölgede parcalanmis Arap cografyasi ve isbirlikci Asiretler biraktilar. Bu Asiretler günümüze kadar bir ulus devlet mefhumuyla degil. Bir asiret aile egemenligi ile yönetim olusturdular. Baba ogul ve sülalenin talani üzerinde sekilenmis isbirlikci gerici rejimlerdir.

    Neden öyle gelisiyor?

    Bunun Araplarin tarihsel, sosyolojik yapisinin irdelenmesinde cevap bulmak mümkün. Araplarda feodalizim tekildir. Ortak beyliklerden olusmuyordu. Ganimetler basta halife asiretinin sonra ona tabi olan asiretler en son onu destekleyen asiret arasinda aslan payi kücülerek paylasiliyordu. Günümüz Arap rejimlerine baktiginiz zaman bunun bir benzer versionu oldugunu görürüz. Ailenin elinde akrabalar bittikten sonra sira digerlerine geliyor.Sisitem Klasik ulus devlet mefhumundan ya da oligarsik yapidan farklilik arz ediyor.

    Emperyalistlerin bölgede enerji kaynaklarina hakim olmak icin Araplari sürekli geri pozisyonda tuttugu ve tüm gelismelere set cektigi de bilincimizde yer almalidir.

    Buradan bir sicrama yapip asil konumuz olan Misir´in Nasir la baslayan ve H.Mübarek le son bulan sürece kisa bir bakis atalim.
    Misir´in ,Mübarek dönemini kapsayan ve dönüm noktasi sayilan 1952 Hür Subaylar hareketi askeri bir diktatörlüktü. Krala karsi gerceklesen bu ayaklanma Misir ve bölge icin bir dönüm noktasi olusturuyordu.

    Darbeden sonra, Cemal Abdulnasir önderligi ele gecirip kurumsallastirdiktan sonra, Sovyet yanlisi bir politika izleyor. Arap önderligine soyunan Nasir´in tek basarisi ülkeyi ve Araplari yenilgiden yenilgiye götürmekti. Bu yenilgiler halki, bölgedeki direnis örgütlerinin kurulmasina ve desteklenmesine götürdü.

    Nasir 1973 Arap Israil savasi öncesi süpheli bir sekilde ölüyor.Ölüm nedni simdiye kadar bilinmiyor. Yerine gecen Enver Sedat ,73 savasi döneminde Israil´le tek tarafli antlasmaya girip ve daha sonrasi 1978´de 1.Camp David anlasmasiyla Israil´i taniyarak Misir önderliginde Araplarin teslimiyet dönemini baslatti. Arkasindan Vadi Araba Anlasmasiyla Ürdün izledi.
    Enver Sedat bununla yetinmeyip Yörüngeyi ABD´ ye yönlendirdi. Hayin olarak islamcilar tarafindan Katledildi. Yerine Mübarek geldi. Yukarda belirtigimiz Askeri diktatörlük bekistirilmis olarak Mübarek Tarfindan devam ettirildi. Sürece Saudi Arabistan, Israille ikili iliskiler gelistirmeden Amerika üzerinden bu sürece ortak oldu.Ortadogudaki seytan ücgeni denklemi bu sekilde gerceklestirldi. Bu sürecin bilinmedigi icin degil, bölgenin insayatfi nasil CIA ve MOSSAD´a birakildigini aciklamak icin geri dönüsü gerekli gördüm. Bu iktidarlar salt kendi emniyet gücleriyle degil, ayni zamanda MOSSAD ve CIA tarafindan özenle korunuyorlardi.

    Gelismelerin hic kimsenin beklemdigi ve tahmin edemedigi bir sekilde gelismesi bu rejimleri savunmasiz brakmistir. ABD bu ülkelerle iliskisi iki bagimsiz ülke seklinde degil , Sömürge valisi seklindeydi. Direktif veriyordu ve bu ülkler uyguluyorlardi. Bu yüzden rejimlerin halk destegi sifirdi.ABD nin katliyama evet dememesinin tek nedeni de buydu. Ezmeye yönelik bir karari olsaydi, simdi yapmaya calistigi gibi devrimin üstne yatma taktigi ve zamani bulamayacakti.

    Bu devrimler bölgeye ne getirecek?

    1) Herkesin korkutuldugu islamcilarin gelismesi degil; orta uzun vadede zayiflamasini gündeme getirecektir. Radikal islamin emperyalist politikalrin sonucu oldugu akildan cikarilmamalidir.
    2) Bölgede Irak savasindan sonra insiyatif kaybeden Bati ve Amerika´nin yeniden restorasyona gitmesi cok zor görünüyor. Orta dogu artik eski ortadogu degildir. Taslar yeniden düzenlenecek. Kazanan tarafin ABD, Israil karsiti direnis örgütleri olmasi olasiligi büyüktür. Cünkü Bati uygarligi sürekli zayiflayan konumdadir. Icte ve dista sönen bir bati izlemeye devam edecegiz.
    3) Devrilen rejimlerin halki anti Amerikancidir. Bu durumda yeni bir 2. Latin Amerikayla karsi karsiya kalmak olasi bir durumdur.Tunusta koministler,trockistler, baas ve ulusalcilar ortak cephe kurdular.Sloganlari halk filistinin kurtulusunu istiyor.
    4) Devrimin taleblerinin citasi hergün yükseltiliyor.
    5) Bu gelismelerin bati ve dogu Avrupada gelismesi ve beklenmesi olagan bir durumdur.Her isyan artik daha güclü bir özgüvenle baslayacak

    Devrimin özgünlügüne iliskin Kisa notlar

    – Devrim hicbir ideolojik parti ve örgütün önderliginde gelismedi.
    – Ayaklanma dönemi ve sonrasinda iki ülke icin gecerli, bireysel önderlik ve ya kahraman yaratmadi.
    – Strateji ve Siyasi bilimcilerin cogu analizlerde saat basi cuvalladi.
    – Eylem sirasinda rejimin devrimi bosa cikartma taktikleri karsisinda genel bir ayaklanma olmasina ragmen kitlenin cevabi bir iki dakikayi asmiyordu. En kritik anlarda bile süre bes dakikayi gecmiyordu. Idelojik önderlikler olsaydi bu mümkün olabilirmiydi?
    – Calisan isciler sinif anlaminda devrimin en son gününde katildilar. Polisler devrimden iki gün sonra ücret artirimi icin eyleme katildilar.
    – Emperyalistlerin barbar olarak tanittiklari oratadogu halklari belleklerin tersine barbarlarin rejimine, devrim yürüyüsünde bile batililara ders vercek oranda medeni ve bir o kadar da kararliydilar.
    – Facebook ya da Twiter devrimin esasi degil iletisim araciydi.
    – Eski ezberin disinda bir geilisme oldugu icin Türkiye sosyalist hareketi sürece bir anlam veremedi. Hatta basta Araplardan devrimmi olur? düsüncesi hakimdi. Almanyadaki destek eylemlerine(bulundugum bölge itibariyle) tek kisi katilmamistir.Kürt ulusal hareketi ayni tavri takinmistir.

    Türkiye halki ve sosyalist hareketin Araplar üzerindeki ön yargilarinin kökeni nedir?

    Araplar 600 yil boyunca Osamanli egemenligi altindayken kendi öz dinamikleriyle ulslasma sürecine girememistir. Islam dönemi ve sonrasi ümmet yapisini asamamistir. Buna ragmen Osmanli üzerinde, Arap kültürü cöküs dönemine kadar baskin özelliktedir. Kitap,defter,kalem,din,edebiyat,hukuk terim ve icerik olarak arapcadir. Bu özellik ittihat ve terakkinin Türk ulus mefhumunu yaratmaya calistigi sürece kadar sorun yaratmiyordu. 1912 balkan ayaklanmalari sonrasinda Türk ulusunun olusmasinda iki sorun vardi Ermeniler ve Araplar.Ermeniler iktisadi olarak sorun yaratiyordu.Araplar ise Kültürel sorun. Bu yüzden 1900 lü yillarin basindan itibaren ittihatcilar Araplari asaglayan kanunlar ve propagandalar yürütmeye basladilar. Bu sürec günümüze kadar devam etmektedir. Cumhuriyet dönemi dahil Araplarin kaldirimlarda yürümesi yasaklanmistir. Hayvanlara ayrilan yollarda yürümelerine izin verilmistir(bunu bizzat yasamis yasli bir akrabamin dilinden duydugumu belirtirim). Zorunlu durumlarda Bir Türk ve Arap ayni yolda yürümek zorunda kalmislarsa Arap´in Türkün solunda yürümesi zorunludur. Pis Arap, anladiysam Arap olayim, Arap saci, Ne samin sekeri ne Arap´in yüzü…. gibi söylemler o dönemden günümüze kadar söylenen irkci hakaretlerdir.Ittihat ve teraki hareketinin devamcisi olan Kemalizimin durduk yerde harf, kilik kiyafet, sapka …gibi dünyada sadece bize özgü devrimlerin sirri da buna dayanir.

    Solun bölgeye ve devrimlerine yabanciligi bu ön kabullere dayanir.

    Yazi uzun ve Türkce klaviyesiyle yazilmadigindan ötürü hepinizden özür diliyorum.

  3. Güzel, birçok sorunu açıklamayı hedefleyen, en azından hatırlatan ciddi ve saplantısız bir inceleme yazısı. Daha uzun da olsa okurdum.

Comments are closed.