Kim Kârda, Kim Zararda: “Size Nasıl Geliyorsa Öyledir”
Ortalık savaş uzmanlarından, çok bilir akademisyenlerden, MİT güdümlü “terör” uzmanlarından, hayatında savaş görmemiş emekli subaylardan geçilmiyor. Eline bir değnek alan geçiyor haritanın başına. Aslında bu kadar zahmet etmelerine gerek yok. Zaten ne diyecekleri başından belli ve hepsi sonuçta aynı şeyi söylüyor: “Türkiye Barış Pınarı harekâtıyla büyük bir zafer elde etti.” Yandaş basın ihavalarda uçuyor. Yere konmaya da hiç niyeti yok. “Muhalif basın” ise birkaçı istisna, CHP’nin peşinden gidip harekâta verdiği desteğin mahcubiyeti ile sonuçtan pek memnun değilmiş gibi yapıp yeniden eski muhalif mevzilerine dönme çabası içinde.
Neyse, bunlar o kadar önemli değil. İktidarlar her zaman böyle çürük ürünler yaratırlar ve tarih bunları yazmaz ya da sadece birkaçını müptezellik örneği olarak anar. Benim esas üzerinde durmak istediğim, harekâtın durdurulmasından sonra herkesin olayı kendi açısından değerlendirmesinin ortaya çıkardığı garip durum. Çünkü herkes kendisinin galibiyetini ilan etmiş bulunuyor. Bir kumar masası düşünün. Masadaki herkes oyunu kazanmışsa peki kim kaybetmiştir? Kazananı bol ve kaybedeni olmayan tuhaf bir oyun!
Ben ise bu oyunda herkesin ufak tefek bir şeyler kazandığını, fakat aynı zamanda yine bütün tarafların stratejik planda kayda değer şeyler kaybettiğini ileri süreceğim. Tek tek bakalım:
Türkiye’deki iktidarın kazançları:
Suriye topraklarının bir kısmına girdi ve yerleşti.
Suriye topraklarında ve Suriye sorununda bir oyuncu olarak kendini kabul ettirdi.
Muhalefeti bölüp parçaladı ve etkisiz hale getirdi.
Kayıpları:
Batı’da ve Doğu’da, müttefiklerini kaybetti, İran gibi müttefiklerini ve potansiyel müttefiklerini uzaklaştırdı. Şu anda uluslararası planda güvenebileceği tek bir müttefiki yok denebilir (Katar, Pakistan gibi birkaç ülkeyi saymaya bile değmez).
Dünya kamuoyunda Türkiye saldırgan bir ülke damgasını yedi.
YPG’yi “terörist” olarak ilan etme çabaları sonuçsuz kaldı. Büyük güçler olarak geçen ABD ve Rusya da YPG’yi “terörist” olarak damgalamaktan uzak durdular.
Bizatihi “Barış Pınarı Harekâtı” Suriye rejimi ile YPG’yi yakınlaştırdı ve daha önemlisi rejimin, Suriye’nin kuzeyinde daha büyük inisiyatif kazanmasına ve Kürt bölgelerine yerleşmesine yol açtı.
ABD’nin kazançları:
Askerlerini Ortadoğu ve Suriye bataklığından çekerek Suriye rejimini, Kürtleri ve Rusya’yı Türkiye ile baş başa bıraktı, bir anlamda bataklıktan kendini çekmiş oldu. Şimdi oyunu daha uzaktan ama bir hegemonyacı dünya gücü olarak daha hâkim tepelerden izleme ve gerektiğinde yönlendirme şansına sahip oldu.
Kayıpları:
Bölgeden askerlerini çekerek esas inisiyatifi Rusya’ya bırakmış oldu.
Desteğindeki YPG’yi rejimin ve Rusya’nın politikalarına teslim etti.
Türkiye ile arasındaki mesafe daha da açıldı ve Türkiye Rusya’nın hegemonik alanına daha çok kaydı.
Rusya’nın Kazançları:
ABD askerî gücü bölgeden çekilince bir hegemonik güç olarak bölgede büyük bir inisiyatif ele geçirmiş oldu.
ABD etkisi altındaki YPG’yi kendi “koruyucu” kanatları altına aldı.
Desteklediği rejim güçlerinin bölgede alan genişletmesini sağladı.
Türkiye’nin ABD etkisinden daha da uzaklaşıp kendi etkisine girmesini sağlamış oldu.
Kayıpları:
Türkiye’nin Suriye topraklarında yerleşmesini ve “meşru” bir güç olarak faaliyet göstermesini kabul etmiş oldu. Bu, Rusya açısından bir ilktir ve gelecekte Suriye rejimiyle, hatta İran’la arasının açılmasına yol açabilir.
Suriye Rejiminin Kazançları:
Son durumda, uzun süredir denetimi dışındaki topraklara adım attı ve yerleşti.
Kürtlerle müttefik konumuna geldi ve Kürt bölgelerinin “hami”si olarak belli yerlere asker kaydırma olanağını buldu.
Dünya çapında Suriye’nin meşru rejimi olduğunu daha çok kabul ettirdi.
Kayıpları:
Kendisine düşman olan Türkiye’deki iktidarla, yakın müttefiki Rusya’nın yakınlaşmasını önleyemedi.
Türkiye’nin silahlı güçleri kendi topraklarına yerleşti ve bu yerleşme Rusya tarafından da onaylanarak “meşruluk” kazandı.
Türkiye’nin baskısına karşı koyabilmek için ister istemez Kürtlerin özerklik isteklerine görece göz yummak zorunda kaldı.
YPG’nin Kazançları:
Türkiye tarafından “terörist” olarak tecrit edilmesi çabalarını sonuçsuz bıraktı.
Suriye rejimi ve Rusya ile ittifaka girdi ve bölgedeki varlığını şimdilik sağlama aldı.
Kayıpları:
Elinde tuttuğu bölgeler Suriye rejiminin himayesi altına girdi.
ABD’nin somut desteği önemli ölçüde azaldı.
Sonuç olarak, herkes kendi açısından kazançlı, karşı taraf açısından ise kayıpta olduğundan Shakespeare’nin ünlü oyununun başlığını kullanacak olursak, “size nasıl geliyorsa öyledir!”
Peki ya, Araplar, Kürtler ve diğer bölge halkları?
Gün Zileli
25 Ekim 2019
Şimdilik böyle bir muhasebe çıkarmak mümkün.ama konu kapanmadı.yeni bir dönem süreç başlıyor.
Türk askerını tek başına kimse oraya sokmaz.yanında rus askeriyle korka,korka burda terörist varmı diye devrıye dolaşacak.oda sınırlı bölgede,10 km.lik ıcıne kadar.ve de zamadı sınırsız degıl..
en pasıf almanyada artık erdoğana haddını bildirmek istiyor.
Nato dan atılmasını,gümrük birlıgınden çıkartılması gibi öneriler ortaya atılıyor..
Öyle ya,eyyy battı! Peygamberin kıtaplardaki,eyy keafirler,eyyy cahıller dedıgı gibi,hırlıyorsan,ne işin var batıda? Ne isin var avrupada,natoda? Defol git..
Önümüzdeki süreç türkiyenin yargılandığı,rojavanında dahada destek alacağını gösteriyor.RUSLAR ROJOVA HALKININ,yani pyg nin haklı davasına,kendı kenilerıni yönetmesine asla karşi çıkmayacak hatta destekleyecektir.
Abd,avrupa,arab ligası,kısacası tüm dünyadan destek alacaktırda..
Rojovalıların barıŞcı tutumuda süreci hızlandıracaktır.
“Öyle ya,eyyy battı! Peygamberin kıtaplardaki,eyy keafirler,eyyy cahıller dedıgı gibi,hırlıyorsan,ne işin var batıda? Ne isin var avrupada,natoda? Defol git..”
Çok güzel özetlemişsiniz olayı.
Yazıdan daha iyi bence.
Bir şey daha eklemek isterim.
Batı bunları henüz kovmamışsa bir süre daha ihtiyaçları olduğu içindir.
Mesela Suudiler de böyle. Özellikle Kaşıkçı cinayetinden sonra tıpkı bizimkine olduğu gibi tepkileri iyice açığa çıktı bu çağdışı rejime.
Onlardan farksız İran molla rejimini bertaraf etmek için adamları kullanacak, sonra da bir çöp gibi atacaklar.
Yani ABD’nin Suudlara olan sevgisi değil mesele. Hele Amerikan halkının hiç.
Suud ekonomisi zaten – tükenecek olan – petrol dışında bir tek hac turizmine dayalı. Geçenlerde çıkan bir haber Suudların turizm gelirini artırmak için başka bazı ülkelere ilk kez izin verdiğini söylüyordu. Mekke-Medine hariç tabii. Düşünün, hac dışında doğru düzgün bir turizm sektörleri bile yok.
Böyle “ey kafirler…!” diye herkesi dışlarsan turizmden de ekmek yiyemezsin tabii.
Trump’ın Suriyeli Kürtleri petrol bölgelerine yönlendirme hesabı
26 Ekim 2019
Sedat Ergin
ABD Başkanı Donald Trump, geçen çarşamba günü Beyaz Saray’da Türkiye ile ‘güvenli bölge’ konusunda varılan mutabakatın başarıyla uygulandığını açıkladığı konuşmasında bir ara sözü Suriye’deki petrol yataklarına getirerek şöyle dedi:
“Petrolü emniyet altına aldık. Dolayısıyla petrolün bulunduğu sahada küçük bir ABD askeri gücünü tutacağız. Petrolü koruyacağız ve bununla (petrol) ilgili ne yapacağımıza gelecekte karar vereceğiz.”
İlginçtir ki, Trump’ın Türkiye ve Suriye konularında en çok danıştığı siyasi şahsiyet olan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, aynı gün Suriye konusunda yazılı bir açıklama yaparak, Türkiye ile varılan ‘ateşkes’ mutabakatını övdü ve ardından o da sözü petrol meselesine getirerek şunları söyledi:
“Suriye’deki petrol sahalarının kontrolünü elimizde tutmaya devam ederek Esad ve İran’ı hiç ummadıkları bir parasal nimetten yararlanmaktan mahrum edeceğiz. Petrol sahalarında üretimi arttırarak, IŞİD’i ortadan kaldırmak için bu kadar cesaretle savaşan müttefiklerimiz Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yardımcı olacağız. Gelecekteki satışlardan elde edeceğimiz gelirin bir kısmını Suriye’deki askeri yükümlülüklerimizin maliyetini karşılamak için de kullanabiliriz.”
Senatör Graham, “Amerikan askeri gücünün akıllıca bir kullanımı” çerçevesinde ‘küçük ancak yetenekli bir askeri gücün’ SDG unsurlarıyla askeri ortaklığı üzerinden, IŞİD’in yeniden ortaya çıkmasının önlenebileceğini, aynı zamanda tutuklu IŞİD savaşçılarının kontrolünün de sağlanabileceğini söyledi. Ancak bu hedefler için ABD’nin Suriye hava sahasını kontrol etmeye devam etmesi gerektiğini de belirtti Graham.
‘KÜRTLER PETROL BÖLGESİNE YERLEŞSİN’
Trump ile Graham’ın görüşleri arasındaki büyük benzerlik, konuyu aralarında yakın bir şekilde danıştıklarına işaret ediyor.
Ve derken önceki gün Trump’tan aynı düşüncelerin devamı niteliğinde olup pek çok çevreyi şaşkınlık içinde bırakan yeni bir tweet mesajı geldi.
Trump, yaptığı bir tweet paylaşımında, ABD’nin Suriye’de IŞİD’in kontrol ettiği petrol yataklarını bu örgütün elinden Kürtlerin yardımıyla aldığını belirterek, “Yeniden organize olmuş bir IŞİD’in bu sahaları almasına izin vermeyeceğiz” dedi.
ABD Başkanı, daha sonra gönderdiği ikinci bir mesajda (SDG/YPG komutanı) “General Mazlum Abdi” ile çarşamba günü gerçekleştirdiği telefon görüşmesinden duyduğu memnuniyeti belirtti. Trump, sözlerine devamla “Bizim yaptıklarımızı takdir ediyor, ben de Kürtlerin yaptıklarını takdir ediyorum” dedi ve dilinin altındaki baklayı çıkardı:
“Belki de şimdi Kürtlerin petrol bölgesine doğru gitmeye başlamalarının zamanıdır…”
Bu cümlenin özü aktarılmak istenirse, “Gidin oraya oturun” mesajını veriyor Başkan Trump.
PENTAGON TANK SEVKİ TASARLIYOR
Trump’ın bu sözleri herhangi bir yorum gerektirmeyecek kadar açık. YPG, Türkiye’nin Barış Pınarı harekâtının sonucu olarak Fırat’ın doğusunda sınır boyunca 30 kilometrelik derinlikte geniş bir alandan çekilmek zorunda kaldı. Bu gelişmelerin ertesinde ABD Başkanı’nın Suriyeli Kürtlerden ülkedeki petrol sahalarının güvenliği için yararlanmak gibi bir düşüncesi var. Bunun karşılığında Senatör Graham’ın belirttiği gibi, kendilerine petrol gelirinden pay verilmesi de tasarlanıyor.
ABD Başkanı’nın bu çıkışının önemli bir yönü daha var. Son dönemde slogan haline getirdiği “Sonu gelmeyen savaşları sona erdiriyoruz” mesajları eşliğinde ABD’nin Suriye’den askerlerini çekeceği yolunda yaptığı bütün açıklamalara karşılık, Trump’ın aslında bu ülkeden hiç de tümüyle çıkmak niyetinde olmadığı anlaşılıyor. Sadece kuzeyden çıkıp, daha güneydeki petrol bölgesine iyice yerleşmeyi düşünüyor.
Trump Suriye’deki petrol bölgesinde kalmaya o kadar niyetli ki, dün ABD medyasında çıkan haberlerde Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) petrol bölgesinde tutulacak askeri birliklere ilişkin bir dizi seçenek üzerinde çalıştığı bildiriliyordu.
Hatta prestijli Wall Street Journal gazetesinde çıkan habere bakılırsa, bu hazırlıklar çerçevesinde -nihai karar verilmemekle birlikte- ABD’nin petrol bölgelerine “düzinelerce tank” sevk etmesi bile tasarlanıyor. ABD’nin ‘Suriye’den çıkıyoruz’ açıklamalarından sonra Kürt gruplarla askeri işbirliğine devam etmek üzere petrol bölgesine tankları sürmeyi tasarlaması, kuşkusuz muazzam bir U dönüşünü gösteriyor.
Tabii ABD, petrol bölgesinde kalarak, buradaki askeri varlığını, petrol faktörünü Suriye’nin geleceğine dönük müzakerelerde kendisi için etkili bir pazarlık kartı olarak kullanmak isteyecektir.
‘ŞOKE EDİCİ CEHALET’
Trump’ın bu sözleri, çok uzun yıllar hem kendisinin hem de ABD’nin Ortadoğu politikası konusunda uluslararası alanda iz bırakacak bir niteliktedir. ABD’nin bakışında petrolün, paranın her şeyin önüne geçtiği algısını iyice pekiştirecektir.
Bu sözlerin ABD’nin Kürtlere bakışıyla ilgili bir tartışma yaratması muhtemeldir. Trump’ın sözlerinin bu boyutuyla ilgili en sert eleştirilerden biri geçen yıl sonuna kadar DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyon nezdinde ‘ABD Başkanı özel temsilcisi’ olarak görev yapan ve Trump’ın aralık ayındaki ilk Suriye’den çekilme açıklaması üzerine istifa eden Brett McGurk’tan gelmiştir. ABD’nin YPG politikasının en önemli mimarlarından olan McGurk, Trump’ın Suriyeli Kürtlere dönük tasavvuru konusunda şöyle diyor: “ABD Başkanı öyle anlaşılıyor ki, Kürtlerin topluca çöle göç etmeleri ve küçücük bir petrol sahasının üzerinde kendilerine yeni bir yerleşim alanı kurmaları çağrısında bulunuyor. Tarih, coğrafya, hukuk, Amerikan değerleri, insan edebi ve şerefi açısından şok edici bir cehalet…”
Bu tartışmada öncelikle Suriyeli Kürtlerin Trump’a vereceği yanıtı bekleyip görmemiz gerekiyor.
Kendinizi ABD/AB’nin yerine koyarak şu soruları sorun:
Bölgedeki müttefiklerimden hangileri denize düştüklerinde beni her an satabilirler?
Hangilerine her zaman güvenebilirim? Ya da beni satmaları için bir nedenleri olmayanlar hangileri?
Bölgedeki rakiplerime karşı, küçük ama profesyonel, güvenilir, etkin vurucu güçler mi işime daha çok gelir?
Yoksa, çok daha büyük ve güçlü, fakat kuruluşlarından bu yana kendi içlerindeki ciddi bölünmeler ve kronik iktidar krizleri yüzünden kendilerini bile tehlikeye sokan müttefikler mi?
TR-Basınında gazetemi kaldı?gazetecımi kaldı?
Hepsı faşist ıktıdarın pençesinde.çok azıda kamyonun altında kalmış gibi yazıyor..
Gün zileli bile haklı olarak özgürce yazamıyor..
Insan haklarının,özgürlüğün Olmadığı ülkede ulusların,halkların,azınlıkların da hakkı,özgürlügü olmaz..hic olmaz.
Zavallı gazeteci ” men özgür degilemki Kürtlere özgürlük verem..
Bunların coğuda gönüllü esir..alçaklık dada yarış yapıyorlar…
Bakın yazılanlara..Hiçbıri kürtlerin haklarından bahsetmez,bölücü,terorıst,haın derler.. Yutturmak içinde kardeşiz demeyide unutmazlar..
Batı ise kürtlerin haklarını vurgular…detekler.sen öldür,onlar yaşatmak.kardeş de öldür sen!
fark bu.durum bu. bu durumda böyle devam etmez..
ABD Emperyalzmi 8 trilyon dolar harcamış orta doğuda WAmperyazme karşı..askerlerin ölümü hariç. Orta doğudan çıkacak petrol bırakın bu paranın faizini o bölge ıhtiyaclarını bile karşılamaz.TR.bütcesi 130-150 milyar cıvarında..
Yüzeysel sloganlarla siyaset yapmak 3.dünya ülkelerinin 3.sınıf gazecilerini hep wamperyalime götürmüştür.
Terörizm / Bölücülük
Emperyalizm / Kapitalizm
Medeniyet / İlerleme
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sitki-sukurer/kulturpark-senleniyor-41360226
—–
Her koşulda demokrat olabilmek
BAŞKAN Tunç Soyer, Haberci Gazetesi’ne iki yıl önce verdiğini söylediği demecinde “Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakmak lazım. Kaderlerini kendileri belirlemeli. Ben iki halkın barış içinde yaşamasından, birlikte karar üretmesinden yanayım” demişti.
“Ne zaman” değil, “ne” söylediğinin ön plana çıkması gereken bu sözleri ancak hakiki manada sosyal demokrat bir zihin ifade edebilir.
Hele geleneksel olarak Türkiye ortamında hassasiyetlerin hamasetle sıvandığı göz önüne alınırsa, böylesi bir hesapsız samimi söylem hem “cesaret” hem de “omurga” ister.
Bu ülkenin kanaat önderlerinin ağırlıklı kısmı kendilerini çağdaş olarak nitelemeye bayılır.
Ancak, maalesef onların çağdaşlık anlayışı koşulludur, sınırları vardır, temkinli ve neme lazımcıdır.
Hal böyle olunca Başkan Soyer gibilerin sözleri maalesef olumlu yankı bulmaz, hatta eleştirilir.
Esasında Türk aydını “ulusalcı” olmakla “demokrat” olmak arasında ikilemde kaldığında hep “devreleri yanmıştır”.
O sebeple “karışık akılların” tedbirli sükûnetlerine şaşırmamak gerekiyor.
Wamperyalizme karşı Yurtsever Cephe!
6ʼya bakar 3 görür, rüzgâr türbinine bakar yeldeğirmeni görür, b*kuna bakar boncuk görür.
– Bunun adı ne?
– Boncuk.
1. Terörizm / 2. Bölücülük
3. Emperyalizm / 4.Kapitalizm
5. Medeniyet / 6. İlerleme
Işid liderinin ölüm haberini bir gazete böyle duyurmuş
Altı veya Üç, sonuçta ortada Yeldeğirmenleri olduğunu, yani kendilerinin onlara savaş açan Don Kişotlar olduklarını itiraf ederler.
Tıpkı Yeldeğirmenleri gibi, Don Kişotların da sayısı önemli değildir.
Önemli olan “[Don Kişot] olmak veya olmamak”. İşte bütün mesele bu.
“Toplum” diye bir şeyin olup olmadığı, onun yerine “topluluklar”ın mı olduğu tartışılmıştı.
En azından bazı ülkelerde “toplum” olmadığı söylenebilir.
Çünkü bu ülkeler aslında “ülke” değildir.
Örneğin “Türkiye”de her ülkede olduğu gibi “topluluklar”, dernekler, cemaatler (ve “Cemaat”), partiler ve saire vardır. Fakat bir “toplum” yoktur.
Çünkü “Türkiye” bir “ülke” değildir.
Çünkü “Türkiye”de bir “şehir” yoktur, iki tane “başkent” vardır. Yani başkentlik dışında bir işlevleri olmadığı için daha önce Byzantion ve Ankyra adlı önemsiz birer “kasaba” olan yerler.
Buralardan çıkan “kasaba siyasetçisi” belediye başkanları da bu yüzden iktidara yerelde bile alternatif olamazlar.
Genelde değil fakat yerelde alternatif olabilecek tek isim ise bir “şehir” olmaya aday olabilecek tek yer olan Smyrna’nın belediye başkanıdır. Bazı muhalif açıklamalarından da görüldüğü gibi.
Tüm medyayı taradık ama Türkiye medyasında hiç bir yazı son günlerdeki baş döndürücü hızla gelişen ve değişen olayların yorumları, sizin, Hortlakʼın ve diğer yorumcuların derin ve geniş analizleriniz kadar net değildi. Analizlerinizde en ince ayrıntılar bile apaçık, hemen görülüyor.
Teşekkür ederiz.
‘Don Quixote (Don Kişot)’mu olmak gerekir?
‘Sancho Panza (Sanço Panza)’mı olmak gerekir?
Hangisi?
Cevap: Elbette, Don Quixote.
Uyarı: Miguel de Cervantes’in bu muhteşem eserinin işaret ettiği uyarılar, kasıtlı olarak saptırılıyor. Bu davranıştan vazgeçilmelidir.
Daima Don Quixote olmak gerekir, doğru davranış budur.
Kürt kıyımı Ermeni soy krımının ispatıdır.
Bazı yönleriylede daha kapsamlı. TIBKI hitller gibi,nerde kürt var,Kürtler harekete geçti orda baskı,zulüm,ölüm uygulanıyor. Taa ki abd de yaşayan Kürtlere kadar..
Abd nin ermeni soykrım yasasını kabul etmesi tamda bu günlere denk getırmesi müthiş bır olaydır.vede üstüne üstlük yatırım kararlarıylada taçlandırmıştır.!
Ayrıca Rojavalı komutanında kanadada ödül alması olayların bir başka boyutu.
Söylermisiniz dünya tarıhınde hem terörıst denilecek hemde dünyadan böyle destek alacak biri,benzeri kişi varmı?…!!
TEmel yola ters gıdıy…soytarılık,katlıam,yalancılık,inkarcılık,iftıracılık,alcaklık=TR nin temel polıkasıdır. Buda temellerın hep ülkeyi yönetmesine yol acıyor.
Sayın Zileli,
Lübnan, Şili gibi ülkeler, coğrafi ve kültürel olarak birbirine pek benzemese de, insanların isyan ettiği noktalar birbirine çok yakın, bazen aynı.
Sebepleri sizce neler olabilir? Sistemik bir krizin, kanserin olduğu söylenebilir mi?
Son olarak:
Sizce, ‘ekonomi’, insanların hayatında önemli bir yer tutuyor mu?
Partimizin sosyal medya taramalarında medyada ʻʻDEAŞ (IŞİD) terör örgütü lideri Ebubekir El Bağdadi öldü!ʼʼ haberinin en mükemmel yorumu, Sayın Zileli, sizin sitenizde. Tebrik ederiz.
ʻʻ10 Vahşi’nin sonu 28 Ekim 19 / 9pm
Işid liderinin ölüm haberini bir gazete böyle duyurmuşʼʼ
Bu arkadaşın köpek Ebubekir El Bağdadiʼyi vahşi olarak nitelemesi de çok uygun ve çarpıcı.
Başkan Trump, ülkesinden alçak ve yıkıcı komünistleri temizleyen atalarının misyonuna, Orta Doğuʼda, komünistler gibi yıkıcı, fanatik ve bölücülerin kökünü kazma ile Türkiyeʼye de büyük bir yardımda bulunmuştur. Ülkemiz de aynı vahşiliğin din ve milli bütünlüğümüze saldırısına hedefi oldu ve olmakta.
Sayın Zileli, sitenizde ʻʻ10 Vahşi’nin sonuʼʼarkadaşınkine benzer yazılara sık sık şahit olmaktayız. Genellikle ʻʻHortlakʼʼrümuzu kullanan ʻʻ10 Vahşi’nin sonuʼʼ arkadaşı parti toplantılarımıza bekleriz.
Fransız Devrimi’nden Jakoben Cumhuriyetçilik ithal eden Kemalist Ulusalcılık,
Bolşevik Devrimi’nden Marksizm-Leninizm ithal eden Devrimci Sol,
ve İran İslam Devrimi’nden Siyasal İslamcılık ithal eden Dinci Sağ,
taklitçi oldukları için yeni siyasetler üretemezler.
Sayın Zileli,
Amerika, Orta Asya gibi coğrafyalar, coğrafi ve kültürel olarak birbirine pek benzemese de, insanların benimsediği inanç sistemleri birbirine çok yakın, bazen aynı. Örneğin; Şamanizm.
Sebepleri sizce neler olabilir? Sistemik bir krizin, kanserin olduğu söylenebilir mi?
Son olarak:
Sizce, ‘ideoloji’, (örneğin; Şamanizm, Animizm, Liberalizm, Kapitalizm ve diğerleri) insanların hayatında önemli bir yer tutuyor mu?
Veya Bu sitedeki maymunların maymunluğu.
ʻʻKürt kıyımı Ermeni soy krımının ispatıdır.ʼʼ
Trump ile Kürtlerin IŞİD kıyımı ve Marksist Xi Jinpingʼin Uygur kıyımı, Hortlakʼın Marks amcasının afyon yutanlara karşı yaptığı zevzekliğin ispatıdır.
Dev kültürlülerin, cüce kültürlüleri kıyımının ispatıdır.
Komünistlerin 100 milyonların kıyımlarına rağmen komünist olan Hortlak ve vahşi olmayan medeniler gibi sapık ruhlu olanların bu dünyada çoğunluk olduğunun ispatıdır.
Hortlak gibi insan kıyımına karşı olmayan adi politikacıların bir birlerinin aynısı olduğunun ispatıdır.
Hortlak gibi özgürlük alemini seçeceğine parti üyeleri toplama gerekliliğini seçenlerin çoğunluk olduğunun ispatıdır.
Bu Hortlak gibi hayatı saray etrafında gezmekle geçenlerin saray içindekilere benzediği ʻʻüzüm üzüme baka baka kararırʼʼ lafını eden, yazma ve okuma bile bilmeyen, çok alçak ve cüce kültürlü olanların haklı olduklarının ispatıdır.
ʻʻSöylermisiniz dünya tarıhınde hem terörıst denilecek hemde dünyadan böyle destek alacak biri,benzeri kişi varmı?…!!ʼʼ diyen Hortlakʼın sonsuz tarih cahilliğinin ispatıdır,
Günaydın, hayatı saray etrafında geçmiş, Hortlak!
ʻʻSöylermisiniz dünya tarıhınde hem saraya girme hayalleriyle yasamıs hemde dünyada ve bu sitede böyle destek alacak biri,benzeri kişi varmı?…!!ʼʼ
Hortlak, senden mükemmel bir örnek bulmak imkansız.
Her gün medyada milyonları aşanlardan birini örnek alalım. Hindistan-Pakistan sürtüşmesi ve hatta nükleer savaş olanağı. Her iki tarafta, girmek için can attığın saraydakiler, diğer taraftaki saraydakiler ve peşlerine taktıkları halklar için aynı şeyi söylemekle kalmaz, imha etmeyi amaçlarlar. İşte senin gibi saray meraklılarıyla tarihte ʻʻgerçekçiʼʼ bilinenler arasındaki fark.
Bu durum karşısında benim sevdiğim insanlar tiksinir, benim gibi Don Kişotluk yapacaklarına senin gibilerle aynı türden olduğuna utanır, bu pis kokan siteden uzaklaşır ve hatta göz yaşı dökerler. Sen ve sana benzeyen saray meraklıları ise, haberlerin böyle banal anal-izciliğini yaparsınız. Sizler bilim adam-karıları ve ʻʻhackerʼʼlere de benzersiniz: Becerilerini sergileyerek saraya girmeye çalışanlar.
Ben senin yerinde olsam, aşağıdaki Marksistʼin bir alıntısını okuduktan sonra, eğer geçekten Marksist olsam intihar ederim, yok senin gibi soytarılık ediyorsam, wahsi mahsi lafıyla cevap verir, diğer soytarılara kendini alkışlatmaya devam ederim.
“There is no document of civilization which is not at the same time a document of barbarism. ”
Walter Benjamin
Not: İnşallah, senin gibi bir cahil “tarih” kelimesinin salt belgelere geçenler için kullanıldığını veya en azından “Tarih Sümer’de Başlar” kitabından haberdardır. Amin!
Ama, bir bakıma, senin gibi soytarıların varlığı, Marksizmʼin neden soytarılar tarafından soytarılığa çevirtilmesinin ispatıdır.
ABD Temsilciler Meclisi’nde bugün kabul edilen “sözde Hrant Dink suikasti” kararını şiddetle kınıyoruz!
Bu taraflı karar, tarihin siyasete alet edilmesinin utanç verici bir örneğidir!
Sözde Hrant Dink suikasti üzerinden Türkiye’ye şantaj yapacak olanların, öncelikle kendi geçmişleriyle yüzleşmeleri, Talat Paşa ve Cemal Paşa suikastlerinin hesabını vermeleri gerekmektedir.
Bir anket.
Atatürk Bayramı 29 Ekim, BİR gün
Lenin Bayramı 24-25 Ekim, İKİ gün
Xi Jinping Bayramı 28-31 Ekim, DÖRT gün
Marksist Tutkusu Partisi Merkez Komitesi Ekim Bayramlarını Tartışma Toplantısı (kısaca, MTPMKEBTT) devam etmekte. Bazı içinden çıkmaz bataklıklardan çıkmak için bu bataklıklarda tecrübeli devrimci sosyal medya dostları arasında dijital bir anket yapmaya karar verdik.
Her üçüne ortak EKMEK fiilinden türeyen EKİM kelimesi bir tesadüf mi? Evet/Hayır
Lütfen bunu halk arasında sık sık söylenen ʻʻulan alçak, gelecek diye söz verdi, bizi ektiʼʼ manada algılamayın. Önemli olan Teori. Pratik ardından gelecek.
EMEK, İLERLEMENİN MOTORU olduğundan bayram sürelerini kısa tutmakla zaman kazanmak mı iyi yoksa daha çok alkış toplamak için uzun tutmak mı? Kısa/Uzun
Anket sonucu, Özgür Üniversite, Sosyal Mühendis ve Siyasi İlimler Türk- Kürt- Dünya Haberleri Fakültesi, Dünyaca Ünlü İstatistik Uzman Analizci Marksist Hortlakʼın (kısaca, ÖÜSMSİTKDHFDÜİUAMH) analizinden sonra çıkınca yayınlanacaktır.
Hemen, hatta hiç okumadan kısaca, Evet/Hayır ve Kısa/Uzun düğmelerine basarak teorik sosyal medya dijital kişisel özgürlüğünüzü pratiğe çeviriniz.
Veya Bu sitedeki maymunların maymunluğu.
ʻʻKürt kıyımı Ermeni soy krımının ispatıdır.ʼʼ
Trump ile Kürtlerin IŞİD kıyımı ve Marksist Xi Jinpingʼin Uygur kıyımı, Hortlakʼın Marks amcasının afyon yutanlara karşı yaptığı zevzekliğin ispatıdır.
Dev kültürlülerin cüceleri kıyımı, Hortlak gibilerin sapıklığınının ispatıdır.
Komünistlerin 100 milyonların kıyımlarına rağmen hâlâ komünist olan Hortlak, vahşi olmayan medeni sapık ruhluların bu dünyada çoğunluk olduğunun ispatıdır.
Hortlak gibi insan kıyımına karşı olmayan adi politikacılar, bu dünyayı kasıp kavuran politikacıların varlığının ispatıdır.
Hortlak gibi özgürlük alemini seçeceğine parti üyeleri toplama gerekliliğini seçenler, çoğunluğun köleliği tercih ettiğinin ispatıdır.
Bu Hortlak gibi hayatı saray etrafında gezmekle geçenlerin saray içindekilere benzemesini ʻʻüzüm üzüme baka baka kararırʼʼ lafıyla ifade eden, yazma ve okuma bile bilmeyen, çok alçak ve cüce kültürlü olanların haklı olduklarının ispatıdır.
ʻʻSöylermisiniz dünya tarıhınde hem terörıst denilecek hemde dünyadan böyle destek alacak biri,benzeri kişi varmı?…!!ʼʼ diyen Hortlakʼın sonsuz tarih cahilliğinin ispatıdır,
Günaydın, hayatı saray etrafında geçmiş, Hortlak!
ʻʻSöylermisiniz dünya tarıhınde hem saraya girme hayalleriyle yasamıs hemde dünyada ve bu sitede böyle destek alacak biri,benzeri kişi varmı?…!!ʼʼ
Hortlak, senden mükemmel bir örnek bulmak imkansız.
Her gün medyada milyonları aşanlardan birini örnek alalım. Hindistan-Pakistan sürtüşmesi ve hatta nükleer savaş olanağı. Her iki tarafta, girmek için can attığın saraydakiler, diğer taraftaki saraydakiler ve peşlerine taktıkları halklar için aynı şeyi söylemekle kalmaz, imha etmeyi amaçlarlar. İşte senin gibi saray meraklılarıyla olanlarla tarihte ʻʻgerçekçiʼʼ bilinenler arasındaki fark.
Bu durum karşısında benim sevdiğim insanlar tiksinir, benim gibi Don Kişotluk yapacaklarına senin gibilerle aynı türden olduğuna utanır, bu pis kokan siteden uzaklaşır ve hatta göz yaşı dökerler. Sen ve sana benzeyen saray meraklıları ise, haberlerin böyle banal anal-izciliğini yaparsınız. Sizler bilim adam-karıları ve ʻʻhackerʼʼlere de benzersiniz. Becerilerinizi sergileyerek saraya girmeye çalışanlar.
Ben senin yerinde olsam, aşağıda bir Marksistʼin alıntısını okuduktan sonra, eğer geçekten Marksist olsam intihar ederim, yok senin gibi soytarılık ediyorsam, wahsi mahsi lafıyla cevap veririm.
“There is no document of civilization which is not at the same time a document of barbarism. ”
Walter Benjamin
Ama, bir bakıma, senin gibi soytarıların varlığı, Marksizmʼin neden soytarılar tarafından soytarılığa çevirtilmesinin ispatıdır.
Ermenistan ile kavgalılar.
Suriye ile kavgalılar.
Mısır ile kavgalılar.
İsrail ile kavgalılar.
Yunanistan ile kavgalılar.
Kıbrıslı Türkler dahil Kıbrıs ile kavgalılar.
Irak, Irak Kürdistan yönetimi, İran, Suudiler ile bir kavgalı bir barışıklar.
Dün Rusya ile, bugün de ABD ve AB ile kavganın eşiğindeler.
Ee, geriye kim kalıyor?
Kim olacak? Azerbaycan, Katar, Pakistan, Ukrayna ve en önemlisi Siyonist işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze şeridi gibi diğer süper güçler tabii ki.
Kıbrıs’taki kukla hükümet de ABD’nin Ermeni kararını kınamış. Hiç şaşırtıcı değil.
Müçtehidlerin (mezhep imamlarının) içtihadları,
fakihlerin (fıkıhçıların) fıkıh kitapları,
müftülerin (fetvacıların) fetvaları,
müfessirlerin (tefsircilerin) tefsirleri,
muhaddislerin (hadisçilerin) hadisleri,
mütekellimlerin (kelamcıların) kelam ilmi,
mutasavvıfların (sufilerin) tasavvuf nazariyeleri,
müderrislerin (medrese hocalarının) medreseleri,
mücahidlerin (cihadçıların) cihadları,
hilafetin (halifeliğin) şartı olan Kureyş kabilesi mensubiyeti,
kendilerini yeniden üretme yeteneğinden yoksun oldukları için tükenmiştir.
https://t24.com.tr/haber/baris-pinari-harekati-turk-amerikan-iliskileri-son-10-yilda-nereden-nereye-geldi,846109
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/abd-kongresindeki-tablo-cok-rahatsiz-edici-41363355
wahsiyi birtürlü ehlileleştıremedik gitti. Gitti gitti sonunda ısıdcı oldu.
Birtürlü damdan indiremedik.gaypa bakıp bolbol sayıklıyor.
İndirene 10mılyon dolarlık ödül$$$!!
Isıdın şefi teorıde bizim wahşi kadar wahşi değildi. bu tam tamtamcı yamyam..wahsıler de korkar bundan…
Deli wahşi.. Dünya ileriye gitmesin.geriye gitsin.böyle buyurur bizim deli wahşi..gayplardan duyduğu seslerlede peygamberlik taslıyor..
Gün
Sen ihtiyarlamışsın, eskimişsin, küflenmişsin.
Yeniliklere adapte olamıyorsun…
Saptırma dediğiniz, eğer yanılmıyorsam, en yaygın yorum. Ama ben saptırma olduğuna inanmıyorum. Ben bu yoruma inananların sapık olduğuna bütün varlığımla inanıyorum. Elimden geldiği kadar kısa keseceğim. Tüm dünyada bu sağ/sol lağım fareleri arttıkça artıyor, her zaman çoğunluktalar.
Asıl sorun başka: bu düzensiz vahşi dünyanın anarşistliği. saymakla bitmez: Bakire Marksizm bunların elinde ʻʻ#MeTooʼʼ oldu. Hristiyanlık ʻʻ#MeTooʼʼ, İslam ʻʻ#MeTooʼʼ, European Universalism ʻʻ#MeTooʼʼ, Universal Capitalism ʻʻ#MeTooʼʼ, Kemalizm ʻʻ#MeTooʼʼ diğer bakirelik sapıklarının elinde. Dünya bu sitenin Orta Sınıf Marksistlik ve Anarşistiği gibi uslu, evcil, terbiyeli, düzenli değil.
Evcillerin bütün varlıklarıyla inandıkları enayi yorumu hayal dünyalarını gerçeğe çeviren şairler, sanatçılar, ressamlar, yazarlar için de yapılabilir. Bu yorumu yapanlar çok iğrenç insanlar, başta Hortlak, hepsi ʻʻsolcu devrimci Marksist anarşistim, bakire isterim, bakire isterimʼʼ ilahisi çeker dururlar. Eğer mantık açısından bakarsak, bu yaygın yorumu yapanların gerçek gerçeği bildikleri şarlatanlığı yaptıkları besbelli olur. Bu kuru kellerin kafasına okulda eski ve günümüzdeki bilimsel kurgulara övgüler tıka basa sokulmuş ama bunlar televizyon önünde büyüdüklerinden sevmedikleri program çıkınca hemen kanal değiştirmeye alışmışlar.
Eğer ben, bu bilgeler sitesinde olduğumu bir an unutursam, Platoʼnun, ilk ʻʻütopyaʼʼsı olarak bilinen Cumhuriyetʼine şairleri sokmak istemediğini; sitedekilerin çoğunu tam şapşallaştıran Erdoğanʼın putu Muhammedʼin şairlerden nefret ettiğini hatırlatırdım. Site enayilerinin çoğunluğunun putlarından biri Leninʼin fikirlerine yön vermede edebiyatın çok büyük bir rol oynadığını bile bilmez bu yamalardan oluşmuş modern insan döküntüleri.
Ayrıca, aynı Platonʼun ile gerçek, ilk bilim adamlarına ilham kaynağı aynı Platonʼun olduğunu anlatır, mağaradakiler gibi bolluğa bakıp gerçeği gördüklerini eklerdim
da anlatır bollukla gerçeği karıştırdıklarını, ilham kaynağı olduğunu büyük beyinlerine iğ öeiğ bollukdım bu
ʻʻHayalʼʼ dünyasında yaşayan Don Quijote ve gerçekçi Sancho Panza yorumu saptırma değil, düzenin ruhu. Bu yoruma katılanların iğrençliği bunun farkında bile olmamaları.
Ütopyaların dinci veya sağcı kokan bir eleştirisini yap bak nasıl bu azılı gerçekçiler unuturlar gerçekçiliklerini, enayi taraftar toplayıcı ʻʻgüzel günler gelecekʼʼ ilahi hortlakları ağızlarından fışkırmaya başlar.
Şimdi de bazı basit ama hemen aklıma gelen benzeri hayal/gerçek ünlü örnekler vereyim.
Anton Chekhoʼun ʻʻThe Cherry Orchard.ʼʼ
Satyajit Rayʼin ʻʻThe Music Room.ʼʼ
Bernardo Bertolucciʼnin ʻʻBefore the Revolution.ʼʼ
Son örnek bu site devrimcilerini çok daha doğrudan canlandırır.
Hortlak en güzel bir örnek ama, tipik Türk Marksisti maskara K. Okuyan daha da güzel bir örnek.
Eğer biraz gülmek isterseniz ʻʻhttps://icp.sol.org.tr/interviews/okuyan-there-no-such-thing-local-marxismʼʼ sitesinde soytarı Okuyanʼın ‘There is no such thing as “local Marxism” ‘ zırvalamalarını okuyun.
Eğer bu yazıda Marksizm yerine Hristiyanlık, İslam, Avrupa Aydınlık Evrenselliği (bak mesela, ʻʻEuropean Universalism: The Rhetoric of Powerʼʼ by,Wallerstein), Kapitalizm (bak mesela, ʻʻUniversal Capitalism or Regional Planningʼʼ by Karl Polany) gibi diğer evrensellik iddiaları koyarsanız aynı laklak olur.
Ben bu çeşit inanışların saptırma olduklarına inanmıyorum. Mesela bu sitedeki Marksistler ve eskiden Marksist olup şimdi anarşist olanların saptırıcı değil, sözde karşı oldukları, özel mülkiyetle başlayan bekarlık saplantılı sapıklar.
Beyinlerini kamaştıran, balıklar gibi katıldıkları İlerleme akımında ölü olmadıklarının tek kanıtının somut örnekleri makine, uçak, deniz altı, telefon gibi emzikleri ağızlarına tıkanlar, Don Quijote gibi hayalciler değil, bu soytarıların göz bebekleri Leonardo da Vinciler, Francis Baconler, Jules Verneler ve binlerce diğer putlar. Bunları uslandırıcı, evcilleştirici emzikler dağıtanlar. Günümüzde benzerlerine verilen cici bici isim ʻʻbilimsel kurguʼʼ bile bu bilgelere neden Don Quijoteʼyi hayalci, kendi hayalci putlarını gerçekçi gördüklerini düşündürmez.
Solcu devrimci Marksist anarşistler üzüm üzüme baka baka saray içindekilerle aynı olduklarını hiç göremezler.
Bu inanışlar sapıklık, saptırma değil.
Çoook ayıp edersiniz eger benim gibi yakutistan üzerine pek bir şey bilmiyorsanız!
Üstelik türkiyeden 4 misli büyük.
Bu koskoca turki- cumhurıyetin nüfusu 400 bınden fazla. Yarısı başka mıllıyetlendenmiş.
Putin bızim ıstakozları sochi ye davet edeceğine yakutistana buyur etseydi orda buzgibi ülkenin buzgibi gerçeğini gösterirdi..
400 binlik nüfusu,yarısı başka milliyetlerden türki yakutlar cumhuriyet kuruyorlar Kürtler,Rojavalı Kürtler 4 milyon,kuramaz.hemde tr.dışinda!
Hangi mantık,hangi kitap,hangi vıcdan,hangi hukuk..
HANGİ ALLAH BUNU KABUL EYLER!
Bizim böcek kafalı deli wahşide müjdeleyelim. Bu toprakların % 90 ı wahşi topraklar olup ınsan ayağı girmemış.
Git orda yaşa.toprak 5 metre dibe doğru donmuş.yazın avladıgıylada 10-20 mt.topragın altında köstebek gibi cok emnıyetli,rahat,mutlu yaşarsın.
Yanınada erdoganı al.ısıdcıları al,yamyamları..
OR LITTLE BIG PIPSQUEAKʼS THESES on REAL REVOLUTIONARIES
Çaylak broşür satıcısı mürit ʻʻ11 İtirafçılarʼʼ bu sitede devrimci solcuların ruhlarının ruhunu, farkında olmadan, açığa vurmuş. Hepsi Don Kişot gibi enayi olmak istemeyen ve gerçekçilere karşı gerçekçi olmak isteyen gerçekçi gerçek solcu devrimciler.
Somut Marksist modeller Hortlak, Marxist Argüman falan filan.
Somut Anarşist modeller yeniden anarşist doğan iki eski Marksistler, Zileli, Başkaya falan filan.
Bunları daha iyi anlamak isteyen K. Okuyan, Y. Küçük, Elif Bacı, Sünger Sevran gibi 60ʼlar ve ardından gelen sapıkları okusun ve dinlesin. Lenin, Troçki, Stalin, Maolar becermişler, bu sapıklar onları dikizleyerek boşalıyorlar.
Bunlar, doğduklarından beri saray etrafında geze geze saray içindekiler gibi dolandırıcı olmuşlar. Her türlü ayaklanmada, nasıl ayaklanmayı bastıranlar taraftar avcılığı yaparsa, bu gerçekçiler de taraftarlar avcılığına çıkarlar. Ayaklananlara 2-3 YÜZYILLIK efendilerinin, pratiği hiç olmamış, teorilerinin vaazlarını utanmadan tekrarlarlar.
Daha önce TEORİ, TEZ, İPOTEZ, PARADİGMA TAKLA ATMA cici bici isimlerle İLERİYE sürdüğüm birinci iddiamın ikinci tekrarı : ʻʻSAPTIRMA YOK, SAPIKLIK VARʼʼ
Bunların gerçek dünyası: bastıranların gerçekliği!
Bunların gerçekçiliği: bastıranlar gibi taraftar toplayacaksın!
O halde SAPTIRMA YOK.
Peki, bastıranlar, daha güçlü, daha yüksek kültürlü, daha zengin, erkekleri ve karıları daha güzel ve daha zeki, bilim-teknolojileriyle İnsanlık Medeniyetʼin İlerlemeʼsinde sonsuz katkıda bulunmuşlarsa, kendileri gibi bok çukurlarında büyümüş değillerse neden bu dolandırıcılar daha üstünlere katılmıyorlar? Yoksa bu hokkabazlar, birden meta-gerçekçi veya gerçeküstücü falan filan mı olurlar?
O halde SAPIKLIK VAR!
Bir ihtimal daha var: Ben hata edip bunları insan sanıyorum. Bunların saraydakilerin klonları olduğunu unutuyorum. Örneğin Trump adlı bir dolandırıcı ve sayıları gittikçe artan, Erdoğan gibilerin sapıklığı bu sitedeki solcu devrimcilerin ruhunun ruhu değil mi?
İkinci bir ihtimal daha var: enayi ʻʻ11 İtirafçılarʼʼ hâlâ klasik mantık kullanıyor: Önemli olan “[Don Kişot] olmak veya olmamak” zevzekliği yapmış. Şefleri bu çaylağın ağzına biber sürecekler.
Önemli olan dolandırıcı şefleri devrimciler gibi diyalektik mantık bilmek:
“[Don Kişot] olmak VE olmamak”.
Mesela ʻʻ11 İtirafçılarʼʼ enayinin Trumplarla sidik yarışı yapan şeflerinden biri Kemal Okuyan soytarı, DON KIŞOT OLAN ve DON KIŞOT OLMAYAN.
ʻʻ21 October 2019, Co-hosted by the Communist Party of Turkey (TKP), The 21st IMCWP has been completed after four days. The next meeting is going to be held in Pyongyang, the capital of the DPRK. GS of the Communist Party of Turkey (TKP) Okuyan said, “our debt lak lak lak…ʼʼ and her come the bakla: ʻʻ…there is another POWER in the world, I am sure and I believe this will happen.ʼʼ
YAPTIM
BAKIN
Üçüncü ʻʻ14 Don Kişot mu? Sanço Panza mı?ʼʼ ve Sapıklar
OR LITTLE BIG PIPSQUEAKʼS THESES on REAL REVOLUTIONARIES
Don Kişot değil, geveze olmak veya olmamak
ʻʻSolcu devriciyim, o halde daima haklıyımʼʼ
Önce uyarı: Hortlak, Hayvanları Seven ve Koruyan Solcu Devrimci Anarşistler Cemiyeti Başkanı (HSVKSDACB) Zileli, köstebekle adi vahşiyi aynı seviyeye soktuğun için kulaklarını çeker, ağzına biber sürer. Hemen özür dile.
Sonra bir soru: Hortlak, bakire, bozulmamış, el değmemiş Marksizmʼe inandığın için mi, kendin de bakire, bozulmamış, el değmemiş bir saf çaylak olmuşsun?
Daha geçen gün biri senin bu bakirelik saplantını gören çok ünlü Marksistʼen bir alıntı aktırdı:
“There is no document of civilization which is not at the same time a document of barbarism. ”
Walter Benjamin
Tarihi gazetelerle televizyondan öğrenen, hayatı medya Newspeakʼin anal-izciliği ile geçmiş, Marksizmʼi gençliğinde sol broşürleri satmakla öğrenmiş bok çukuru Marksist Hortlak ne der:
ʻʻ Hangi mantık,hangi kitap,hangi vıcdan,hangi hukuk..ʼʼ
Hortlak, senin gibi saflarla gece gündüz yatsa bile daima bakire kalan hurileri, aradığın mantık, kitapı, vicdan ve hukuku (zaten ʻʻsok kıçına hukukuʼʼ derim) bulmaktan sonsuz daha kolay.
Çünkü, Hortlak gibi solcu devrimciler boynuzluya benzerler, hakikati en son onlar öğrenir. Ama bir ihtimal daha var, Hortlak gibi solcu devrimciler sadece ve sadece bakireliğe, yani teorisine, inandıkları için, pratikte olanlar asla teorinin bakireliğini bozamaz. Hortlak demek mantık varmış!
Hortlak, senden de hızlı ve hatta idama mahkum edilmiş ama dürüst ve zeki bir solcu devrimciye yeni tanıştığım Müslümanların bilgiye kendilerinden çok daha hürmetli olduğunda söylediğimde bana cevabı:
ʻʻAman dikkatli ol! Bizi on dakikada affederler ama seni asla!ʼʼ
Ben eminim, eğer ayak takımı askerlerin yerine, kafası çalışan bir şef eline düşerseniz sizlerdeki cevherş hemen görür, sizleri iş başı eder. Zaten din değiştirenlerin dincilerden çok dinci olduğu tarihte çok iyi bilinir.
Sen bir Kürtlük ineği bulmuşsun, sağıp duruyorsun. Anal-izciliğinle medyadan bulup yediklerini de burada tıpkı senin gibi medya hastaları cahillere kusmaktan başka yaptığın bir şey yok. En basit bir analizde bile bilinenle medya haberi arasındaki ilişki kurulur.Bir de utanmadan mantık arıyorsun.
Mantığın medya mantığı: az ve öz. Önemli olan yoldaşlarla aynı yolda olmak. Hem de, bu kadar boku enfarmosyonu bu kadar az zamana nasıl sığdırabilirler? Hem de, aynı bu sitede olduğu gibi, seyircilerin canı çok çabuk sıkılmıyor mu?
VEYA değil, VE be hödük. Söylenenleri anlamadan acıdan cıyak cıyak bağırman sana battığını kanıtlar. Bir de utanmadan yobazları kınarsınız.
İlginç bir yorum, okumamış olanlar için alıntılamaya değer:
Necip 3 Ocak 18 / 4pm
“Takiyye İslamcıların karekteridir.”
‘Takiyye’nin kimlerin ‘karakter’i oldugu konusunda boyle kesin hukumler vermeden once, ‘takiyye’nin ne oldugunu bilsek daha iyi olmaz mi?
‘Takiyye’, dinsel yansimalarindan bagimsiz olarak, ‘kamufle olmak’ ya da ‘kamuflaj’ anlamina gelir.
Yani, her mucadelenin ayrilmaz bir parcasi olan stratejilerden birisidir. Sadece insanlar arasinda da gorulmez; dogada baska neredeyse her canlinin kullandigi savunma ya da saldiri yontemleri arasinda yer alir.
‘Doga’yi bir yana birakalim; sadece ‘Islamci’lara mahsus da degildir.
Mesela, Turkiye Komunist Partisi ile ilgili hatiralari filan okursaniz, bir kisim insana parti uyesi olmak yerine ‘legalde kalmak’ yoluyla hizmet etmesi talimatlarinin verildigini gorursunuz. Ayni seyi, ister PKK, ister DHKP-C, isterse de diger ‘sol’cu orgutler icin arayin, bolca bulabilirsiniz.
Bunu bilirseniz, Baskaya’nin (‘hanim kirinca kaza, hizmetci kirinca kabahat’ misali), sanki munhasiran Islamcilara aitmis gibi konumlandirdigi onermesinin havada kaldigi da asikar olur.
Birilerini iblislestirmek icin yola cikip kendi cenahini da ayni cuvala koydugunun farkinda olmayisini yazisinin geri kalan kisminda da gorebiliyoruz malesef.
“Fakat, Politik İslamcılık söz konusu olduğunda, din bir amaç değil, araçtır.”
Evet, bunu da asagida (yazisinin devaminda) ‘Son tahlilde din bir ideolojidir’ diyerek mesrulastiriyor. Ama, yine de, ideolojilere tanidigi hareket sahasini, nedense, ‘din’lerden esirgiyor.
“Asıl amaç sözde bir dinî referansla iktidar olmak, bütçeyi, hazineyi, ülke zenginliğini yağmalamaktır.”
Yani, ‘ideolojilerden pek de farki yok’ diyebilir miyiz?
“Din her zaman bir egemenlik aracı olmuştur. Sömürüyü, yağma ve talanı, baskıyı ve zulmü meşrulaştırmanın etkin bir aracı olmuştur. Bir de tabii dinin bireyi ve bireyin özel yaşamını angaje eden yanı var…”
Ayni seyin ideolojiler icin de gecerli oldugunu da soyleseydi, daha tutarli olacagini dusunuyorum. Bu haliyle, tek tarafli bir yazi olmaktan ileri gidemiyor, malesef.
“Son tahlilde din bir ideolojidir ve yoruma tabidir. O işi de burnundan kıl aldırmayan din alimleri, ulema yapıyor.”
Evet. Burada, bu yazida da kolayca gorebilcegimiz uzere, ‘burnundan kıl aldırmayan’lar arasinda Baskaya’yi da sayabiliriz rahatlikla. Cunku, ‘onlar oyledir, onlar boyledir’ diye kesin hukumler verirken, kendisinin daha da beterini sergiledigini durup dusunmek ihtiyaci bile duymuyor.
“Dolayısıyla, yazılı, başı-sonu belli uyulması gereken evrensel değerlere ve kurallara orada yer yoktur. Yorum daima iktidardakilerin, güç ve iktidar sahiplerinin çıkarını gözetecek şekilde yapılır… Ulema tayfasının el üstünde tutulmasının nedeni budur… Yoksullardan/ezilenlerden yana tavır koyana asla yaşama şansı tanınmaz… ”
Ben, Baskaya’nin hangi evrende yasadigini merak etmek zorunda kaliyorum; cunku ‘basi sonu belli evrensel kurallar ve degerler’den bahsediyor. Neredeymis, ne zaman var olmus bu ‘evren’? Marksizmin hakim oldugu bir yerlerde mi, mesela? Eger oyleyse, orada, ezilenlere yasama hakkini taniyan evrensel kurallar gecerli miymis?
Şu da güzel tespit:
Anonim 13 Ocak 18 / 5am
Başkaya Hocam, zamanında “Paradigma’nın İflası” diyerek güzelce kritize ettiğiniz ve yıktığınız “Eski Türkiye”den boşalan yere bir şey idame ettiremediniz (ki bu dünyanın her yerinde, 1950’lerden beri süregelen postmodern paradigmaların temel sorunudur) ve sizler, kürtler, anarşistler, sosyalistler, liberaller (2. Cumhuriyetçiler) vb. aranızda tartışıp-spekülasyonlara boğulmuşken, Siyasal İslam yıktığınız arsaya kendi apartmanını dikiverdi. Olay budur. Kendinizi boşa paralamayın.
Bir bok bilmeyenlerin özgür ve özerk köpekler ülkesine yağan tğkğrğkler.
Ek notlarım [] içinde.
Not: Köpekler asıl köpekler değil, Stalinʼin köpekleri.
Biraz da gülelim.
Hortlak asks: Who is Stalin, is he virgin Marksist or what?
Savage answers: Or what, Flesh (ʻʻ-izmʼʼ)-Peddler Hortlak the Schmuck
Critics maintain that the impulse that prompted Miguel de Cervantes (1547 – 1616) to begin his great novel was a satiric one: He desired to satirize chivalric romances. As the elderly Alonso Ouixano the Good (if that is his name) pores over the pages of these books in his study, his “brain dries up” and he imagines himself to be the champion who will take up the vanished cause of knighterrantry and wander the world righting wrongs, helping the helpless, defending the cause of justice, all for the greater glory of his lady Dulcinea del Toboso and his God.
As he leaves his village before dawn, clad in rusty armor and riding his broken-down nag, the mad knight becomes Don Quixote de la Mancha. His first foray is brief, and he is brought back home by friends from his native village. Despite the best efforts of his friends and relations, the mad old man embarks on a second journey, this time accompanied by a peasant from his village, Sancho Panza, who becomes the knight’s squire. The Don insists on finding adventure everywhere, mistaking windmills for giants, flocks of sheep for attacking armies, puppet shows for real life. His squire provides a voice of down-to-earth reason, but Quixote always insists that vile enchanters have transformed the combatants to embarrass and humiliate him. Don Quixote insists on his vision of the ideal in the face of the cold facts of the world; Sancho Panza maintains his proverbial peasant wisdom in the face of his master’s madness.
In their travels and adventures, they encounter life on the roads of Spain. Sometimes they are treated with respect— for example, by ‘the gentleman in green” who invites them to his home and listens to Quixote with genuine interest—but more often they are ridiculed, as when the Duke and Duchess bring the knight and squire to their estate only for the purpose of mocking them. Finally, a young scholar from Quixote’s native village, Sampson Carrasco, defeats the old knight in battle and forces him to return to his home, where he dies peacefully, having renounced his mad visions and lunatic behavior.
While it is necessary to acknowledge the satiric intent of Cervantes’ novel, the rich fictional world of Don Quixote de la Mancha utterly transcends its local occasion. On the most personal level, the novel can be viewed as one of the most intimate evaluations of a life ever penned by a great author. When Don Quixote decides to take up the cause of knight-errantry, he opens himself to a life of ridicule and defeat, a life that resembles Cervantes’ own life, with its endless reversals of fortune, humiliations, and hopeless struggles. Out of this life of failure and disappointment Cervantes created the “mad knight,” but he also added the curious human nobility and the refusal to succumb to despair in the face of defeat that turns Quixote into something more than a comic character or a ridiculous figure to be mocked. Although there are almost no points in the novel where actual incidents from Cervantes’ life appear directly or even transformed into fictional disguise, the tone and the spirit, the succession of catastrophes with only occasional moments of slight glory, and the resilience of human nature mark the novel as the most personal work of the author, the one where his singularly difficult life and his profoundly complex emotional responses to that life found form and structure.
If the novel is the record of Cervantes’ life, the fiction also records a moment in Spanish national history when fortunes were shifting and tides turning. At the time of Cervantes’ birth, Spain’s might and glory were at their peak. The wealth from conquests of Mexico and Peru returned to Spain, commerce boomed, and artists recorded the sense of national pride with magnificent energy and power. By the time Don Quixote de la Mancha was published, the Spanish Empire was beginning its decline. A series of military disasters, including the defeat of the Spanish Armada by the English and the revolt of Flanders, had shaken the once mighty nation. In the figure of Don Quixote, the greatest of a richly remembered past combines with the hard facts of age, weakness, and declining power. The character embodies a moment of Spanish history and the Spanish people’s own sense of vanishing glory in the face of irreversible decline.
Don Quixote de la Mancha also stands as the greatest literary embodiment of the Counter-Reformation. Throughout Europe, the Reformation was moving with the speed of new ideas, changing the religious landscape of country after country
The book also represents fictionally the various sides of the Spanish spirit and the Spanish temper.
In the divisions and contradictions found between the Knight of the Sad Countenance and his unlikely squire, Sancho Panza, Cervantes paints the two faces of the Spanish soul: The Don is idealistic, sprightly, energetic, and cheerful, even in the face of overwhelming odds [4 YÜZYIL SONRA BIR UTANMAZ ANALŞIT SITESINE BU RUHLA SÜSLER AMA DOLANDIRCILIĞINI, ASLINDA SANCHO OLDUĞUNU SURATINA TÜKÜRENE KARŞI HAVLAYANLARA KATILIR], but he is also overbearing, domineering SANCHO, WHO IS EARTHY, SERVILE, AND SLOTHFUL [NOT: BAŞTA ANALŞİT VE MARKSİST HORTLAK BENDEN NEDEN NEFRET EDERLER, ACABA?]. The two characters seem unlikely companions and yet they form a whole, the one somehow incomplete without the other and linked throughout the book through their dialogues and debates. In drawing master and servant, Cervantes presents the opposing truths of the spirit of his native land.
The book can also be seen as a great moment in the development of fiction, … Until that time, character in fiction had existed in service of the story, but now the reality of change and psychological energy and freedom of the will became a permanent hallmark of fiction, as it already was of drama and narrative poetry. The title character’s addled wits made the new freedom all the more impressive. The determination of Don Quixote, the impact of his vision on the world, and the world’s hard reality as it impinges on the Don make for shifting balances and constant alterations in fortune that are psychologically believable.
… The long exchanges between Don Quixote and Sancho Panza provide priceless humor but also convey two different realities that meet, struggle, and explode in volleys of words. In giving his characters authentic voices that carry ideas, Cervantes brought to fiction a new truth that remains a standard of comparison.
Don Quixote de la Mancha is also as modern as the most experimental of later fiction. Throughout the long novel, Cervantes plays with the nature of the narrator, raising constant difficult questions as to who is telling the story and to what purpose. In the riotously funnv opening page of the novel, the reader encounters a narrator not only unreliable but also lacking in the basic facts necessary’ to tell the story. He chooses not to tell the name of the village where his hero lives, and he is not even sure of his hero’s name, yet the narrator protests that the narrative must be entirely truthful.
In chapter 9, …In the second part of the novel, the narrator and the characters themselves are aware of the first part of the novel as well as of a “false Quixote,” a spurious second part written by an untalented Spanish writer named Avallaneda [SİTEDE KENDİNLERİNİ ŞAİR VE YAZAR OLARAK TANITAN MARKSİST HORTLAK VE ANALŞİT? VE İNANAN ENAYİLER] who sought to capitalize on the popularity of the first part of Don Quixote de la Mancha by publishing his own sequel. … These shifting perspectives, the multiple narrative voices, the questionable reliability of the narrators, and the “false” second part are all tricks, narrative sleight of hand as complex as anything found in the works of Faulkner, Vladimir Nabokov, or Jorge Luis Borges.
Early in the novel, Cervantes begins to dilute his strong satiric intent. The reader can laugh with delight at the inanity of the mad knight but never with the wicked, unalloyed glee that pure satire evokes [SİTEDE HAVLAYAN KÖPEKLER?]. The knight begins to loom over the landscape; his madness brushes sense; his ideals demand defense. The reader finds him- or herself early in the novel taking an attitude equivalent to that of the two young women of easy virtue who see Quixote when he arrives at an inn, which he believes to be a castle, on his first foray. Quixote calls them “two beauteous maidens .. . taking air at the gate of the castle,” and they fall into helpless laughter, confronted with such a mad vision of themselves as “maidens.” In time, however, BECAUSE OF QUIXOTE’S INSISTENCE ON THE TRUTH of his vision, they help him out of his armor and set a table for him. They treat him as a knight, not as a mad old fool; he treats them as ladies, and they behave as ladies. THE LAUGHTER STOPS, AND, FOR A PURE MOMENT, LIFE TRANSFORMS ITSELF AND HUMAN BEINGS TRANSCEND THEMSELVES [HORTLAK, ANLAŞİT SİTEDE YORUM YAPANLARIN ÇOĞU, DAHA ÖNCE ADLARINI VERDİĞİM 68ʼİN BOK ÇUKURU ALÇAK RUHLU SOLCU DEVRİMCİLİK SİMSARLARI, GERÇEK SATMAYA DEVAM EDERLER.]
This mingling of real chivalry and transcendent ideals with the absurdity of character and mad action creates the tensions in the book as well as its strange melancholy beauty and haunting poignancy… the reader “does not know whether to laugh or cry, and does both.” This old man with his dried-up brain, with his squire who has no “salt in his brain pan,” [SİTEDE ʻʻDEVRİM=ORTA SINIF OLMAKʼʼ SATAN PEZEVENKLER] with his rusty armor, his pathetic steed, and his lunatic vision that changes windmills into giants and flocks of sheep into attacking armies, this crazy old fool becomes a real knight-errant. The true irony of the book and its history is that Don Quixote actually becomes a model for knighthood. He may be a foolish, improbable knight, but with his squire, horse, and armor he has ridden into the popular imagination of the world not only as a ridiculous figure but also as a champion; he is a real knight whose vision may often cloud, who sees what he wants to see, but he is also one who demonstrates real virtue and courage and rises in his rhetoric and daring action to real heights of greatness.
… Quixote has attacs a funeral procession, seeking to avenge the dead man. Death, however, cannot be overcome; the attempted attack merely disrupts the funeral, and the valiant knight breaks the leg of an attending churchman. The bookʼs other name “Knight of the Sad Countenance” fits Quixote’s stance here and through much of the book. Many of the adventures he undertakes are not only misguided but also unwinnable. Quixote may be Christlike, but he is not Christ, and he cannot conquer Death.
[AMA GERÇEKÇİ MARKSİSTLER VE ANARŞİST PEZEVENKLER, HER ZAMAN BOLLUK VE MUTLULUK GERÇEKÇİ VAATLERİYLE KÖPEKLERİN AĞIZLARINI SULANDIRIRLAR. OLMASA DA , DAHA DA AZILI PEZEVENKLER, ʻʻBAKİRELİK BOZULDUʼʼ DER, VAATLERE DEVAM EDERLER. SAĞ SOL AYNI OLUR.]
When, at the book’s close, he is finally defeated and humiliated by Sampson Carrasco and forced to return to his village, the life goes out of him. The knight Don Quixote is replaced, however, on the deathbed by Alonso Ouixano the Good. Don Quixote does not die, for the elderly gentleman regains his wits and becomes a new character. Don Quixote cannot die, FOR HE IS THE CREATION OF PURE IMAGINATION [SİTEDEKİ SOLCU DEVRİMCİLER DE KENDİLERİNE BENZEYEN KÖPEKLERLE HAYALLERİNDEKİ PİPSQUEAKʼE SALDIRIRLAR]. Despite the moving and sober conclusion, the reader cannot help but sense that the death scene being played out does not signify the end of Don Quixote. The knight escapes and remains free. He rides out of the novel, with his loyal companion Sancho at his side, into the golden realm of myth. He becomes the model knight he hoped to be. He stands tall with his spirit, his ideals, his rusty armor, and his broken lance as the embodiment of man’s best intentions and impossible folly. As Dostoevski so wisely said, when the Lord calls the Last Judgment, man should take with him this book and point to it, for it reveals all of man’s deep and fatal mystery, his glory and his sorrow.
[14 Don Kişot mu? Sanço Panza mı? 30 Ekim: ‘Don Quixote (Don Kişot)’mu olmak gerekir? ‘Sancho Panza (Sanço Panza)’mı olmak gerekir? Hangisi?
Cevap: Elbette, Don Quixote. Uyarı: Miguel de Cervantes’in bu muhteşem eserinin işaret ettiği uyarılar, kasıtlı olarak saptırılıyor. Bu davranıştan vazgeçilmelidir.
Daima Don Quixote olmak gerekir, doğru davranış budur.]
Neden bu arkadaşlar görüyor da Marksistlik ve Anarşistlik muhabbet tellaları dolandırıcılar görmüyor ?
Israr ediyorum, bu sitedekiler saptırmıyor kendileri sapık. Saray yakınında dolaşa dolaşa saray içindekilerle aynı olmuşlar: Ucuz ruhlu sahte, televizyon dizisi Don Kişotlar.
Küfürbaz olmak veya olmamak
Fiiliyata geçirdiği kötülükler bakımından değil, fakat içinde barındırdığı kötülük, nefret, zalimlik ve acımasızlık bakımından ne Hitler, ne Stalin, ne Erdoğan, ne de IŞİD dünyanın en kötü insanı olan şahsın eline su dökemezler.
Ona vahşi demek, vahşilere yapılacak en büyük hakarettir.
Yoksa ʻʻ38 Anonimʼʼin kendine benzerlere aktardığı alıntı mı?
19. yüzyıl süt inekleri bilgeler, sadece süt vermezler. Örneğin iki Türk bilge, emek de vermişler, tezek için ham madde de serpmişler. Biri eski Marksist (zaten başka solcu var mı?) şimdi analşit TEK TARAFLI Siyasi Bilimler Püfürpüfüreseri F. Başıkaymış; diğeri elden düşme araba satıcısı tüccar ve siyasi bilimler anal-izcisi İKİ TARAFLI Necip.
Bir de bu sitede en sık rastlanan, dikkate bile almaya değmez, yorumsuz yorum yapan tipik bir kes-yapıştırcı ʻʻ38 Anonimʼʼ var. Bu, kendisi gibi okumamış olanlara, kendisi gibi daima bildiklerini okuyanlara yardım etmek isteyen bir hayır sever.
Siyasi Bilimler Püfürpüfüreseri F. Başıkaymış:
“Din her zaman bir egemenlik aracı olmuştur. Sömürüyü, yağma ve talanı, baskıyı ve zulmü meşrulaştırmanın etkin bir aracı olmuştur. Bir de tabii dinin bireyi ve bireyin özel yaşamını angaje eden yanı var…”
Erdoğanʼın dalkavuğu Necip, Başıkayanın hatasını hemen tespit eder, ʻʻUlu Başıkan Erdoğan, Başıkaymışʼın SOL-TEK TARAFLI ideoloji ile dinin ÇİFT TARAFLI ve gerçek DEVRİMCİ SAĞ-SOL diyalektik sentezini yaptı.ʼʼ der ve kapanır ticaret klavyesine:
ʻʻAyni seyin ideolojiler icin de gecerli oldugunu da soyleseydi, daha tutarli olacagini dusunuyorum. Bu haliyle, tek tarafli bir yazi olmaktan ileri gidemiyor, malesef.ʼʼ
Hangi saray dalkavuğunun saraya girme olanağının daha yüksek olduğu belli değil mi?
Cici bici yeni ismiyle iş adamı, cin gibi esnaf Necip, öyle sıradan bir tüccar değil. Necip, aritmetik, matematik, fizik, avcılık devşiricilik, iktidarın tek başına gezen kadınların anne olmasıyla başladığı teorisinin telif hakkının sahibi, evrim, simülasyon, evren fal denklemleriyle her şey teorisini bulanla el sıkışmış (hadi dua etsin ben de Hortlak (=Necip?) ticaret klavyesi kullanmıyorum) falan filan gibi bir sürü beyin kamaştırıcı şeyler bilen bir Türk. Necipʼin IQʼsü Hortlak, Zileli, Başıkaya ve falan filanların toplam IQʼsünü geçen bir dahi. Necip, İnternetʼte aldığı fizik derslerinde, küçülür küçülür küçülürsen, saraya İKİ DELİKTEN (yani İKİ TARAFTAN), aynı anda girilebileceğini öğrenmiş. Yalçın Küçük sadece isimle kalmış. Zaten tüm 68 Türk-Kürt solcu devrimciler sadece klasik fizik biliyorlar, saraya hep BİR DELİKTEN girmeye çalışıyorlar.
Püfürpüfüreser F. Başıkaymış bu klasik solcu devrimcilerden. Hayatı, beyin yıkayan, düzene faydalı salaklar ÜRETEN, aklı sıra alternatif iş ve işçi bulma kurumu Özgür Üniversitelerde geçmiş bir memur.
Bu örnek, belki, Kapitalizmʼin neden dünyaya egemen olup sağ, sol ve sağ-solu arkasından koşturan köpeklere çevirdiğini açıklar, inşallah!
Anlayana sivri sinek saz, saraya girme iştiyakıyla birbirlerini ayak altında ezen bu sapıklara davul zurna az da olsa, az bir bilgi eklemekle can çıkmaz.
Dünyanın düzenli olmadığı bilinci çok eskiye gider ama beyin yıkama fabrikaları olan okul ve üniversitelerde Platon’un ʻʻdüzenli ideler alemiʼʼ ve ʻʻ düzensiz sürekli değişen, güvenilmez alemiʼʼ öğretilir. Sağ, sol ve sağ-solun Allahı modern bilimin kurucuları ilhamlarını Platonʼdan aldılar. Sağ, sol ve sağ-sol sosyal mühendisleri için ʻʻSosyal Mühendislik El Kitabıʼʼnı da aynı Platon yazdı.
BİLİNMEDİĞİ gibi, tarih, önce saray dalkavukları sonra da üniversitelerde yazılan kazananlar tarihi. O halde, acaba, düzenli dünya aşkı daha önce doğmuş olabilir mi?
Dünyayı Düzenleme, çok daha doğrusu Düzme, sağ, sol, sağ-sol cambazlarının ruhu, özü. Bu Düzeni elde tutan saraya girmek için can atma Sosyal Mühendislik sapıklığı 14 bin yıl önce filizlenmeye başlar. Nedeni ne (son moda) ekolojik, ne de artık en salak bilim adamlarının bile ciddiye almadığı 19. yüzyıl modası materyalizm. Sağcı ve solcu dahiler gibi çok büyük beyinli değilsen milyonlar arasından bazı sonsuz basit örnekler yeter artar bile. Petrolün olsa da eğer nasıl çıkarıp işlemesini bilmesen bir boka yaramaz; herkesin ağzında sakız olan ʻʻenerjiʼʼ, yani (kısa zamanda) iş yapma gücünün maddeden daha önemli olması; her yıl kutlanan ve sağın alkışladığı, solun alkışlamadan katıldığı ʻʻnasıl yapılırʼʼı bilenlerin Amerikalar ve diğer kıtaları ʻʻbuluşlarıʼ; işletim sistemi olmayan en güçlü bilgi sayarı dostlar görsünler diye oturma odasına koy veya at gitsin; yapay zeka çılgınlığı falan filan, falan filan.
Her neyse, 9-10 bin yıl önce, Neolitik Devrimʼde, insan beyni dünyayı, dinsel düşünce ve sembollerle hiyerarşik bir düzen içinde algılamaya başlar, dünyayı düzene sokar. Orta Doğu ve Akdeniz etrafında gelişen yerleşik toplumların düzene girmiş ʻʻemir ver-emir alʼʼ hayatlarının düzenli ve hiyerarşik düşüncesi Avrupa ve diğer yerlere hızla yayılır.
17. – 19. yüzyıllar arasında, her yerleşik toplumda üç ana direk, ʻʻSaray-Tapınak- Pazarʼʼdan Sarayʼın hizmetçisi Tapınakʼın uzantısı okullarda yetişen sosyal bilimciler, hemen hemen her zaman ırkçı temel fikirlerle, topluma ve geçmişe ışık tutan bilgiler üretirler.
Sağ, sol ve sağ-sol Sosyal Mühendislerin diyalektik ʻʻbeğendim/beğendim ama daha iyi olabilirʼʼ, ne yardan ne de serden geçerim, üstü kapalı ırkçı, süslü püslü, devrimci dırdırları 17. – 19. yüzyıllar arasından kalma. Kökeni Platonʼdan çok daha eskiye giden totaliter ve faşist düzen zihniyeti.
Batlililar türk tarafinin laflarini ciddiye alipta cevap vermiyorlar.
Kizim sana söylüyorum diyor trump,ikinci dünya savasinda son derece korkak ikili oynayan türkler icin diyor,bizim gelin Bitch oldugundan anlamiyor da..
Abd bir ileri bir geri,sag sol,yukari asagi yaparakta delileri iyice deli ediyor..
100 bin nufuslu kibrisa devlet kurmaga kalkanlar 50 milyonluk kürte yasaklarlarsa bu dünya tarihinde görülmemis irkciligini gösterir.. bunlarla niye tartisilsin. anliyoruz,sizi anliyoruz,ne kadar korkak ve deli oldugunuzu der dururlar…
Salaklik tabiki bizimde böyle tartismaya girmemiz…
ayni salakligi bizim deli wahsiylede yapmamiz.
Mantiga karsi Mantik yürütür,teoriye karsi teori,bilime karsi bilimsel laflar ederek aslinda bu hayatini bosuna harcamis.
onu tv.de bilgi yarismasina sokup para kazanip bu paraylada wahsileri egitmek icin kullanmak gerek.. onun icinson anlamli hayat ..
İçlerindeki nefreti kusarak siteye yapıştırmaktan başka bir şey yapmayan “kus-yapıştırıcı” çenebazlar, hiçbir argüman üretemedikleri için “kes-yapıştırcı” gibi kulağa hoş gelen lafları kullanarak bir cevap verdiklerini zannederler.
Wahsi:
Bütün insanlık ilkel hayata geri dönmeli
Jabba the Hutt:
Ho ho ho ho ho ho ho!!!
Böcek beyinli adam. Bu hayatta herkes bir şeyler yaratmaya çalışır. Sense her şeyi yok etmeye.
Aslında türünün tek örneği de sayılmazsın. Aynı sakat mantık, aynı kavrayışsızlık başta bu sitedeki arkadaşın olmak üzere solun genelinde var. Ama hiç olmazsa onlar çok daha anlayışlılar.
Ulan bana ne Soma’da ölüp RTE’yi iktidar yapan işçilerden, Afrika’daki açlardan, bilmem nerede sefalet çekenlerden? Şunun şurasında iki günlük ömrün ardından hepimiz aynı kaderi paylaşacağız, bir de sizin dırdırlarınızla mı vakit öldürelim? Ben mi dünyayı böyle yaratıp bu kuralları koydum? Yettiniz be! AKP’li Necip sizin yanınızda çok daha melek kalıyor. Keşke dönüp iki çift laf etse diyeceğim ama nafile olacağını biliyorum.
“Selefilik, “altın çağ” ve “altın nesil” özlemiyle tarihin herhangi bir dönemini kutsallaştıran, eski kuşakları yeni kuşaklara karşı tercih eden ve geleneğe yapılan bütün yeni eklemeleri yozlaşma ve sapıklık olarak gören muhafazakar ve tutucu bir zihniyettir. Bu nitelikleri itibariyle selefilik sadece İslam kültür ve düşünce tarihinde değil, hemen hemen bütün dinlerde, ideolojilerde, siyasi ve sosyal hareket ve oluşumlarda görülen bir düşünce tarzıdır.
Selefilik, geçmişte yaşanan tecrübelerden yararlanmayı ve tarihten ders almayı savunan normal bir muhafazakar tavırdan, kendisinden başka bütün diğer düşünceleri dışlayan ve hatta onların hayatlarına son vermek isteyen radikal (köktenci) ve teröristçe bir yaklaşıma kadar geniş bir hareket alanına sahiptir.”
“İslam’ın ilk nesillerinin yaşadığı döneme öykünen ve onların görüş ve uygulamalarını bir savunma ve dayanışma platformuna dönüştüren selefiler geçmişi muhafaza ederken “dün”ü dün olarak görememiş, onu “şimdi” ve “geleceğin” de mutlak belirleyicisi haline getirmişlerdir. Böylece “geçmiş”, şimdi ve geleceği esir almış ve selefilik koyu bir muhafazakarlık ve katı bir gelenekselciliğe dönüşmüştür. Tarihte şayet İslam düşüncesi kendisini geliştirememiş, tekrara düşmüş ve yüzünü geriye dönmüş ise, bunun en önemli sebeplerinden biri, erken sayılabilecek bir dönemden itibaren “selefilik” denen “tutucu”lukla ma’lul olmuş olmasıdır.”
İslam Düşünce Tarihinde Selefîlik: Tarihsel Serüveni ve Genel Karakteristiği
Antropologların bulgularını ve tespitlerini bu sitede sert bir üslupla hatırlattığı için, bahsi geçen kişiyi; ‘wahsi’, ‘vahşi’, ‘ilkelci’, ‘ölüm tanrısı’ ve benzerleriyle nitelemek yanlış.
Pipsqueak’in sorduğu temel sorular şunlar:
(1) ‘Medeniyet’i savunanlar (ve uygulayanlar); tarih boyunca, öteki olarak damgaladığı ‘ilkel’leri niçin katletti?
(2) ‘Medeniyet’in getirdikleri yüceltilirken, götürdükleri niçin saklanıyor?
(3) İletişim araçları (smartphones, whatsapp, instagram, twitter, facebook vb.) yaygınlaşırken; ‘iletişim’in bizzat kendisi niçin azalıyor? İnsanlar niçin hâlâ yalnız hissediyor?
(4) ‘Medeniyet’ yolculuğunda bir istasyon olan ‘Google’ aracılığı ile bilgiye erişim hızlanmış ve kolaylaşmışken, ‘hikmet sahibi olmak’ niçin erozyona uğruyor?
Bazı cevaplar:
‘Kızılderililer Nasıl Yok Edildi?’ (Bartolomé de las Casas)
https://www.babil.com/kizilderililer-nasil-yok-edildi-kitabi-bartolomeo-de-las-casas
‘Yerlilerin Gözyaşları: Yerlilerin Yok Edilişinin Kısa Tarihi’ (Bartolomé de las Casas)
https://www.kitapyurdu.com/kitap/yerlilerin-gozyaslari-amp-yerlilerin-yok-edilisinin-kisa-tarihi/136699.html
‘Tüketim Toplumu’ (Jean Baudrillard)
https://www.kitapyurdu.com/kitap/tuketim-toplumu/61520.html
‘İnsanın Eskimişliği: İkinci Endüstri Devrimi Çağında İnsan Ruhu Üzerine’ (Günther Anders)
https://www.kitapyurdu.com/kitap/insanin-eskimisligi-1-cilt-amp-ikinci-endustri-devrimi-caginda-insan-ruhu-uzerine/447282.html
‘İnsanın Eskimişliği: Üçüncü Endüstri Devrimi Çağında Yaşamın Tahribatı Üzerine’ (Günther Anders)
https://www.kitapyurdu.com/kitap/insanin-eskimisligi-cilt2-/480455.html
‘Yalnız Kalabalık’ (David Riesman)
https://www.kitapyurdu.com/kitap/yalniz-kalabalik/410091.html
Son not:
‘İlkellerin nasıl yaşadıkları ve başlarına gelen katliamlar’ ile ilgili yazılar yazmak, sert bir üslupla uyarılar yazmak; ‘ilkelci olmak’, ‘vahşiliği savunmak’, ‘mutsuzluğu savunmak’, ‘ölümü savunmak’ ve benzerleri değildir.
Kitap: Tahıla Karşı: İlk Devletlerin Derin Tarihi
‘Barbar’ olarak adlandırılan kavimler, ‘insanlıktan nasibini almamış uygarlık düşmanları’ mıydı; yoksa, tarımsal üreticinin ürün fazlasına el koymak için asıl devletle yarışan bir ‘gölge devlet’ miydi?
Uygarlık tarihi, gerçekten, kitaplardaki gibi mi yaşandı; yoksa, zamanımızı kendilerini ‘uygar’ görenlerin kendileri hakkında yazdıklarını okuyarak mı geçiriyoruz?
Neolitik devrim, insanlığın tarihindeki en büyük atılım mıydı; yoksa esasen, çoğunluğun azınlığa hükmetmesinin vesilesi mi olmuştu?
Uygarlık; Mısır’ın, Yunan’ın, Roma’nın ve diğer parıltılı egemenliklerin uç uca eklenmiş hâli mi; yoksa, asıl insanlık binlerce yıl bu anlatının dışında mı yaşadı?
Her bir uygarlığın ‘çöküşü’, insanlığın geri dönülmez kayıplar yaşadığı bir trajedi miydi; yoksa, kaçınılmaz bir son, hâttâ bir ‘layığını bulma’ hâli miydi?
Tahıla dayalı beslenme ve kentlere toplanmış nüfus, mümkün olan en iyi yaşantı biçimi miydi; yoksa, egemenler açısından en uygun olan bu muydu?
Antropolog James C. Scott, ‘Tahıla Karşı’ adlı kitabında, anaakım tarih anlatısıyla yüzleşmemizi sağlayacak sorular soruyor.
(Kitabın İngilizce adı: ‘Against the Grain: A Deep History of the Earliest States’)
Yazan: James C. Scott (Antropolog)
Çeviren: Akın Emre Pilgir
Yayınevi: Koç Üniversitesi Yayınları
( https://www.kitapyurdu.com/kitap/tahila-karsi–ilk-devletlerin-derin-tarihi/511503.html )
Günümüzde ‘ilkel’ olarak nitelenen gruplar yok denecek kadar azaldı. O meşhur ‘teknoloji (!)’ sayesinde; insanların vücutlarının yaydığı ısı tespit edilip, ‘ilkeller’in dünyanın hangi bölgelerinde ‘medeniyet’ten saklanarak yaşadıkları belirlenebilir. Bulmak zaman alır, ama artık imkânsız değil.
‘İlkeller’, hâlâ, taş-sopa ve benzerlerini araç-gereç olarak kullanıyor olsalar da; hayattalar, sayıları çok azaldı ama yine de varlar.
‘Anonim 47’ ise, ‘kadercilik’ içinde. ‘Nasıl olsa, hepimizin sonu ölüm olacak. RTE hegemonyasını, AKP’lileri, Soma’da katledilen madencileri, Afrika’da sefil yaşayanları, hayatı niye umursayayım ki…’ boşvermişliğinde sürekli savrulan biri.
‘İlkeller’, en azından, taş-sopa kullanarak hayatta tutunmaya çabalıyor; ‘Anonim 47’ ise etrafı teknolojik aletlerle çevrili olduğu hâlde, ‘medeniyetin oyuncakları’ndan rahatça istifade edebildiği hâlde kılını kıpırdatmaktan bile imtina eden biri, (metaforik olarak) ‘Yaşayan Ölü (The Walking Dead)’.
Ulan yobazlar Pipsqueakʼe verdiğiniz cevaplar bile sizlerin, onun deyişiyle, sapık, faşist ruhlu, insanları güç ve üstünlük ve aşağılık merdivenine koyan ırkçı, düzene ama alternatif ve iyi düzene tapanlar olduğunuzu kanıtlar. Sizler gibi Medeniyetʼe hiç bir katkısı olmayanları hor görüp artık saklamaya bile gerek görmeyen size b*k çukurunda bağırsak solucanı der ama siz hâlâ evcil köpekler gibi söyleyenin güç kaynağından payınızı almak için 3 yüzyıldır tekrarlanan insan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlik salak klişelerini tekrarlamaktan başka bir b*k yemiyorsunuz.
Pipsqueakʼin son bir veya tek bir yazısını okuyup kendinize ayna tutuğunu hissederek bazı medya öcülerinin adını sıralayıp cahilliğinizi utanmadan sergiliyorsunuz.
Anlamdan saptıracağınız bir gözlem: ʻʻNovelty is an irrational impulseʼʼ
Hadi ilkokul beyin yıkama derslerinizi hatırlayıp saldırıya geçin Stalin köpekleri.
Bu köpekleri iyi tanıyan bir eski Marksist şimdi bakire anarşistin bile sizleri desteklemesi sizlerin ne kadar yararlı salaklar olduğunuzu fazlasıyla ispatlar.
ʻʻNovelty is an irrational impulseʼʼın aynısını televizyon vari tekrarlayayım: ʻʻHayvanlar konuşabilir. Ama sözüm ona sizleri şu sefil yaşamınızdan kurtaracak emekçi edilmekten korktuklarından konuşmuyorlar.ʼʼ
Utanın be! Zengin ülke emekçileri aynı siz silik ruhlu orta sınıflar gibi bilmedikleri insan kıyımlarına boş verip, Medeniyetʼin nimetlerini şükür edip, diğerlerinin canı cehenneme dediler ve demekteler. Zaten başka ne beklenir ki? Böyle şeyler Devlet-Kapital ve hizmetçisi Bilim-Teknoloji becerileri. Siz hâlâ her türlü Medeniyet nimetlerine konunca yoldan çıkanları şimdi moda olan kadıncılığın bile utandırmadığı, mülkiyetin temeli olan bakirelik peşinde koşma dırdırlarıyla kafa şişirip duruyorsunuz. Asıl selefiler sizlersiniz.
Pipsqueakʼin sizlere verdiği ʻʻSosyal Mühendislerʼ adından, en yobaz selefilerin sizler olduğunuzu bile anlamayacak kadar hödüksünüz. Kabul etmek zor değil mi?
Marks bile yorulamadan tekrarladığı özdeyişi ʻʻcehennem yolu iyi niyetlerle döşenmiştirʼʼ ile sizin gibi silik iyi kalpli orta sınıflılardan kaçınma öğütü verir.
İnsan olarak sürekli değişen dünyayı bazı mit, din, ideoloji ve teorilerle basitleştirmek, dondurmak kaçınılmaz ama sizler gibi yobazlar onların verdiği rahatlığı gerçeklikle karıştırmakla kalmaz size bunu yorulmadan hatırlatan Pipsqueakʼten nefrete sürükler.
Zileli bu sayıda cahil hödükleri bir araya toplama nobel ödülünü rahat kazanır.
Bakın Pipsqueakʼi anlayan ne der: ʻʻNeolitik devrim, insanlığın tarihindeki en büyük atılım mıydı; yoksa esasen, çoğunluğun azınlığa hükmetmesinin vesilesi mi olmuştu?ʼʼ
O yoruma bir daha bakın ve yobazlığınızı görün!
Sorun kendi kendinize veya şu sitede hava atan bakirelik masalları anlatan solcu devrimci küflenmiş salak bilgelere, hiç biri şu son 50-60 yılda Medeniyet ʻʻinsan neʼʼ temel varsayımlarının yanlışlıklarını işleyen eserleri okumuş mu? Avrupaʼnın maddi üstünlükle dünyaya egemen olması, Darwinʼin hayatı ʻʻgüçlü kazanırʼʼ teorisi, Yahudi-Hıristiyan-İslam kurtuluş kurgularla (tesadüf mü acaba b*kun çıktığı yerde olmaları?) o devirde yaşayan ve kendinden önce gelen diğer orta sınıf düşünürlerle girdiği sidik yarışmasıyla beyni dolan en mükemmel orta sınıf düşünürü olan Marksʼın, yaşanan rezilliğin nedeninin maddi olduğu bakire teorisinin yanlış olduğunun ispatlarını okumuş mu bu solcu devrimci bakirelik imamları?
O da önemli değil. Nihayet her teori gibi yeni buluşlar teoride eksiklikleri tamamlar, değişikliler yapar ve hatta hiç değilse tekrar devreye girene kadar çöpe atar. Çok daha önemli olan hem dünyada hem Türkiyeʼde fakir fukaraları peşine takan alçakları ve sizin gibi fakir fukaranın gam yükü tüccarlığı ve simsarlığını yapanları baş belası etmesi.Yüzlerce milyon insanların kıyımında kendileri kadar alçak olanlardan geri kalmamaları.
Siz yobazlığınız sonsuzun ölçüsüsünüz. Alçak ve vahşi Afrikalılardan bir örnek:
Kuraklık olunca dua ederler, kurban keserler, dans ederler falan filan. İşe yaramazsa, toplarlar bütün allahlarını (siz küçük beyinliler ve diğer büyük beyinlilik osuranların beyinlerini yıkayanlar bunlar fetiş derler. Yani bu insanlar cami veya kiliseyle allahı karıştırmış) ʻʻulan biz, bize düşeni yaptık, canınız cehennemeʼʼ der atarlar hepsini nehirlere. Sizin kafeslerinizde ʻʻinsan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlikʼʼ ilahilerinizle asıl sizlerin dinci ve dinin ruhunuzda ne kadar derinlere indiğini gösterir. Bir bakıma Marks haklıydı. Sizler ʻʻself-fulfilling prophecyʼʼ kendi kendini gerçekleştiren kehanetin mükemmel misallerisiniz. Bir elde sopa, bir elde havuçla düştüğünüz acınacak halinizi kabul etmeniz imkansız! Haklısınız da!
Pipsqueak kaç defa sizler ve benzerlerinize sordu: ʻʻNerede, ne zaman, hangi devrim ile ʻinsan hakları, demokrasi, özgürlük, eşitlikʼ yaşandı?ʼʼ. Sizin bu cahilliğinizi Erdoğan düşmanlığı ile örtbas etmeniz tiksindirici. Emevi sarayındaki şairler bile her özgürlük imgesine gönderme yaptıklarında Bedevieri seçtiler. Pezevenklerden cevap yok. Pipsqueak kaç defa toplum mühendisleri ilerici pezevenklere çok daha basit bir soru sordu: ʻʻyürümek otomobilden daha hızlıʼʼ neden? Bu sözüm ona toplumcular, işi pişmiş kelle pişkinliğiyle cevap vermemekle sizin gibi enayilere yutturdular. Yani cahilliklerini hasır altı ettiler. Otomobil çıktığında bunun ispatını yapan çok düşünür oldu ama anarşist eğilimli ʻʻMarksistʼʼ Simone Weil en çarpıcı örnek.
Not: Sayın politically correct eşcinselci, kadıncı ve hayvan severci Zileli Bey. ʻʻBakireʼʼ kelimesi, fiziksel seks temasları anlamda degil, politically correct, yani politika ideolojisi hâlâ pür anlamında kullanılmıştır.
Sosyo-ekonomik-politik-medya anal-izcisi Hortlak son ciktigi izcilikte topladiklarini ʻʻwww.gunzileli.comʼʼ bakire ʻ-izmʼʼcileri parti toplantisinda diger parti uyeleriyle paylasmis.
Bakire Marksist oldugundan daima bilim-teknolojinin keskin ucunu izleyen Hortlak, mutat sagdigi sut inekleri kurt-turk-abd–batililer-taraftar ve sairelerin etrafa serptikleri marksist-materyalist-dogal-bilimsel tezek ham maddelerini genetik kes yapistirmayla hazmi kolay cikarmasi guc ama tadi guzel tezege ceviren Hortlakin raporunu yoldaslari iki saat ayakta alkisladilar. Hortlakin daha bitmedi daha bitmedi cigliklari alkislar arasinda duyulmadi. Yoldaslar sikici konusmalari durdurma yolunu bulmuslar galiba.
Alkislar bitince Hortlak kendinin sordugu yoldaslarinin cevap verdigi fasila baslar. H: bir karsi devrimci reaksiyoner benim bakire olmadigimi soyluyor dogrumu
Y: hayir Hortlak, hayir
H: bir karsi devrimci reaksiyoner Hortlak materyal olamaz diyor dogrumu
Y: hayir Hortlak, hayir
falan filan falan filan falan filan
H: Alcak wahsi hortlakla yoldaslari ne zaman wahsi kelimesini duysalar hemen havlamaya baslarlar diyor dogrumu
Y: hav hav hav hav hav hav hav hav
VİP, dil, kültür ve fiziksel kıyımla hızla azalan biz vahşilerin haklarını savunan, bir organizasyundur.
ʻʻDünyanın en kötü insanına vahşi demek, vahşilere yapılacak en büyük hakarettir.ʼʼ tespitinizi çok beğendik. Son siyasi-sosyal-ekonomik parti toplantımızda size üyelik teklifini oyladık ve teklif oybirliğiyle onaylandı.
Bize katılmadan önce size bazı bilgiler vermenin yaralı olacağına inanıyoruz. Biz vahşiler, Hitler, Stalin, Erdoğan, IŞİD ve benzerlerinin Medeniyetʼin doğal ürünleri olduğuna inanıyoruz.
Sizin gibi bize katılan geniş ve yüksek bilgililer sayesinde bizler de okuma yazma öğrendik ve şimdi okullarımız var. Medeniyet tarihini inceleyen tarihçilerimize göre aranızda asla iyi bir şef olmamış, daha doğrusu bizim anladğımız anlamda yani ʻʻiyi şef, olmayan şeftirʼʼ anlamında bir şefiniz hiç olmamış. Eğer sizin anladığınız anlamda iyi şefiniz olmuşsa lütfen bize yazın veya geldiğinizde isimlerini getirin.
Yine tarihçilerimize göre bu acınacak durumun nedeni, aranızda yaygın iş bölümü ve özellikle emir verenler/emir alanlar ayırımından dolayı yaratılan bir kurum olan Devletʼi ele geçirmenin artık bir gelenek olması. Bizim açımızdan ele geçirenin iyi veya kötü olması önemli değil. Önemli olan ele geçen emir verme imtiyazının varlığı. Zaten, bizlerde, sizin anladığınız anlamda emir veren olamaz, hatta emir verse de emrini kimse dinlemez çünkü emrini uygulayacak polis, jandarma, asker olmadığı gibi yazılı yasa, yazılı din olmadığından ve insan belleği zayıf olduğundan birinin hatırladığını diğeri hatırlamaz, aramızda günlerce dırdır ederiz. Nihayet ya herkes bıkar ya millet sürtüşmenin nedenini unutur ya sürtüşme önemini kaybeder ya da karar almama kararı alınır. Biz de oylama da yoktur, herkes hani karara varıldığını bilir. Hatta bu çeşit durumlar genellikle festival veya karnavala dönüşür hepimiz eğleniriz.
Sizde ise emir alıp verme ölüm/kalım kadar ciddidir. Şefinizin elinde büyük güçler olduğundan ister iyi olsun ister kötü, nihayet o da insan, sizler bizim gibi onu kontrol altında tutamadığınızdan gücünü istediği gibi kullanır. Hatta bu ʻʻisteyenin istediğini diğerlerinden bağımsız, istediği gibi kullanma kavramını kavramamız ço, çok uzun sürdü. Cahillik olacak. Her halükârda, biz vahşiler arasında, eğer şef olsa da, onu kontrol altında tutan sayısız metotlar var, tabii en önemlisi ona emrini yerine getirmede fiziksel güç vermemek. Çeşitli diğer örnekleri aramıza katıldığınızda siyasi bilimler derslerinde öğrenirsiniz. En yaygınlardan bir örneği, belki şef olmayı düşünürsünüz de uyarıyım diye vereceğim. Toplumun iradesini simgeleyen şef, toplantılarda daima toplumun isteklerini dile getirir. Eğer yeniliklerden söz etmeye başlarsa henüz sizler gibi medeni olmadığımızdan veya hâlâ vahşi olduğumuz için etrafını çevirir atalarımızın ülkesine göndeririz.
Tabi bu basitleştiriyorum. Ben tarihçi değilim, parti sekreteriyim. Geldiğinizde çok daha derinlere inersiniz.
Bir konuda daha sizi uyarmak isterim. Aramızda yeniliklere ayak uyduramayan bazı reaksiyoner vahşiler var. Bu reaksiyonerler, başımıza gelen felaketlerin tarihini ve doğal olduğu bilimsel bilgilerden yoksun oldukalrından, suçu Medeniyetʼte bulurlar. Sizler gibileri Medeniyetʼin başını çekenlerin kıçına girenler veya Medeniyet başını çekenler gibi olmak için her türlü b*k yiyenler olduğu yanlış düşüncesiyle size nefretle bakabilirler. Ama korkmayın şimdi bizim de polisimiz var.
Şimdi de asıl konuya değinmek istiyorum.
Sizin gibi tarafımızı tutanlara ihtiyacımız var. İlhamımızı Ekolojik-Turizminden alıp Vahşi-Doğal-Ortam-Tatil-Turizmi (VDOTT) başlattık. Reklam hedefimiz zengin ülkelerdeki orta sınıflar. Ama tarihçilerimize göre, şimdiki başkanınız Erdoğan, Atatürk ile başlayan ve Marksʼın ʻʻüretim allahımızdırʼʼı , uzaktan da olsa, duyanlar sayesinde her üç lideriniz ve aralarını dolduranların ideali kapitalist olmada hız kazanmışsınız. Sizin gibi rahat, iyi maaşlı, iyi diplomalı, iyi vazifeli, yazlarını tatil köylerinde geçiren orta sınıfı iyice artmış. Eğer fazla paranız size batıyorsa, çalıştığınız yerde sinirleriniz bozuluyorsa, karınız ve çocuklarınız var da onlarla devamlı sorunlar yaşıyorsanız, trafik yoğunluğu sizi rahatsız ediyorsa, pis hava çok temiz içinizi kirletiyorsa, vahşiden çok vahşi olanlar tertemiz yıkanmış beyninizi pisliklerle dolduruyorsa, seks açlığı yaşıyorsanız, daha yüksek zekalı daha yakışıklı daha güzel daha zengin daha güçlü olmak istediğiniz halde olamıyorsanız, bilim ve teknolojide geri kalmış bir ülkede yaşadığınız için kes-yapıştır teknolojisinden yararlanamıyorsanız, kısaca çok uzun ve sayılmakla bitmez b*klar içinde yüzüyorsanız, VDOTT ideal bir tatil yeri. Gerçi çevrede bizler veya daha ilerde olan sizler gibi daha henüz evcilleşmemiş vahşiler var. Ama bazı keskin zekalı gençlerimize burs verip gelişmiş ülkelerde turizm, ekonomi, muhasebecelik öğrenimine gönderdik. Bu gençler aynı zamanda yapay zeka, robotik gibi en son teknolojileri geri getirdiler. Ellerinde akıllı algıyacılarla ormana girip resimler çekerler ve bu resimlere sizin kamp yerinizde çektikleri resimleri ekleyip dosta ahbaba gösterecğiniz biçime sokarlar.
Eğer siz gelemezseniz bile bize en büyük yardımı dost ve tanıdıklara VDOTT reklamını yapmanız. Unutmayın VDOTTʼnin asıl gayesi kazandığımızı parayla gelecek nesil vahşileri eğitimle vahşilikten kurtarmak sizler gibi medeni etmek. Böylece vahşilerin çocukları da sizin gibi keskin zekalı olup vahşilerden bile daha alçak varlıkların olduğu bilincine erişip, sahte tanrılar yerine sizin gibi asıl tanrılar Kapital-Devlet-Bilim- Teknolojiye dua ederler.
Bir sorun daha var. Tarihçilerimiz, Türkiyeden çok daha ilerde, asıl Medeniyetʼin asıl başını çekenler arasında yaşadıkları için asıl Medeniyetʼin ufak tefekleri de peşine taktıklarını, tüm insanlığı olası hiçliğe (nihilizme, sizin hayatınız gibi tamamen anlamsızlığa) süreklediklerini iddia eden düşünürlerin varlığından söz ederler. Bu bizi başımıza halihazırda geldiği için doğal olarak bir daha olması ihtimali karamsarlığına kapılmak istmiyoruz.
Tabii sizin keskin zekanızla gördüğünüz gibi bunu görenler dünyanın en kötü insanı gibi olanlar. Fiiliyata geçirmeyenler. Salt beyinlerinde barındıranlar. Bunlar çoktan beri zehirlerini etrafa yaymaktalar.
Bunların bir adı ʻʻ dystopiaʼʼ yazarları. Biz bunları sizin ʻʻDünyanın en kötü insanıʼʼndan bile dah kötü buluyoruz.
Bakın mesela bunlardan biri ve son günlerde ödül de kazanan biri, M. Atwood ne der.
ʻʻI would not put any events into the book that had not already happened . . . nor any technology not already available. No imaginary gizmos, no imaginary laws, no imaginary atrocities.”
Diğeri, William Gibson, “The future is here, it’s just unevenly distributed.” der.
Tabii Medeniyet tarihi, tarihçilerimizin anlattıklarına göre, fiiliyata geçirilecek kötülükleri önceden gören, sizin gibi öküzlere anlatmak isteyenlerle dolu. Sizin gibi medyayı dolduran isimleri sıralayarak bir b*k bildiği pozu verenlerden nefret eden, sizin gibi boş konuşan cheerful robotlardan tiksinen, ʻʻDünyanın en kötü insanıʼʼ hiç değilse sizin gibi cahil ineklerin suratına tükürüp serinletip uyandırmış.Ama sizler gibi ırkçı ve faşist ruhluların, bir pezevenkten ʻʻgüzel günler gelecekʼʼ lafını durar duymaz, enayi ve kendiniz rahat olduğunuzdan, inanıp kıçına gireceğinizi çok iyi biliyor.
Senin gibi vahşiler hakkında eksi sonsuz bilgili hödüklere milyarda bir ve televizyon dizisine çevirerek verdim. Hadi göster bakalım vahişler hakkında ne bildiğini. Bir b*k bilmiyorsan, gocunacağına kes pis sesini, dön sitedekiler gibi yerli medya haberlerinin dedikodusuna.
Bu beceriyi en güzel Devletler, Devlet Bürokrasileri ve Solcu Devrimciler Başarır. Solcu devrimcilerin hünerini hokkabaz Kemal Okuyan ile anlatacağım.
Neden acaba bu 3 yüz yıldır tekrarlanları tekrarlayan iğrenç mahluk K. Okuyan ciddiye alınır?
Bir cevap Beyaz Avrupalılar ile ilk tanıştıktan sonra Kuzey Amerika Kızılderililerin ünlü lafı: ʻʻBeyazlar, aynı anda hem yalan hem doğruyu söylerler.ʼʼ
Bu gözlem, tiksindirici varlık K. Okuyan hakkında yazanı tanımlar ama neden yazdığını açıklamaz. Bu yazı, bir tarihçinin bir tiranı veya diktatörü anlamaya çalışması değil, bu bir aile içi kavgası. Aynı temel sosyal mühendislik metot ve fikirlerin iki değişik tezahürü.
Bengal şair Tagoreʼnin anlattığı bir hikaye değişik bir cevap getirir. Tarih 19. yüzyıl, coğrafya sarışın İngiltereʼnin kolonisi o zaman karamsı, şimdi Türkler gibi, sarışın olmak için canlarını veren gençlerin Hindistanʼı. Bir subay yelkenlisiyle kendinin buharlı gemisini geçen yerliyi öldürür ve yelkenlisini batırır.
Tagore sayfalar tutan neden olasılıklarını sayar, inceler ve hepsinin doğru veya yanlış olabileceği sonucuna varır. Ama ekler: ʻʻTek kesin kes doğru olduğunu bildiğimiz, İngiliz subayın cezalandırlmayacağı .ʼʼ
Bu hikaye solcu devrimcilerin hem durmaksızın akan ırmağın sürekli değiştiği övgüsü ile kafa şişirme şarlatanlığı hem de aynı balığı iki defa yakalama becerisine güzel ışık tutar. Okuyanʼa değer vermek, değer verene değer verir.
Okuyanʼın ‘There is no such thing as “local Marxism” dırdırını okudum ve şarlatana bir soru yönelttim:
ʻʻ Could your arguments be used to defend the idea that ‘There is no such thing as “local STATE” ‘?
Climate change, environmental and ecological devastations, a very high probability of a impending nuclear war(s) [ SEE: It is still 2 minutes to midnight, 2019 Doomsday Clock Statement, Bulletin of the Atomic Scientists, https://thebulletin.org/doomsday-clock/current-time/#.%5D that may destroy all life, trade war(s), robotics, artificial intelligence, transhumanism, genetic manipulations and engineering such as CRISPR-Cas9 etc. may be cited as supporting reasons for a necessity of a UNIVERSAL STATE that respects the local States responding to the concrete specific conditions formed by their local histories.
Could you also please explaşn how you would distinguish Universal/Local Marxism from other claims to universalities that failed precisely by the same problematic such as Universal/Local Christianity, Universal/Local Islam, Universal/Local Capitalism?
Best regards,ʼʼ
Tabii gık çıkmadı. Ama bu şarlatan ilk değil, tek düşünceye hizmet eden ve tek dil konuşan 68 atıklarının hepsi vurdumduymazlık ettiler. O halde tek kalan yol Tagoreʼyi taklit etmek. Vurdumdumazlık nedenleri yüzü de aşsa, kesin kes bildiğimiz Okuyan ve Okuyanʼı insan yerine koyan, kendi sırtını sıvazlar. Böylece sapıklıkları doğal ve alışılan dünya olur, kendilerinin dolandırıldıklarını görmezler, vurdumduymazlıkları nasır tutar.
Çünkü nesnellik ve bilimsellik açısından bakarsak benim sorularım günümüzde insanları ve düşünürleri en fazla ilgilendiren, endişeye sokan, heyhat, korkutan olasalıkları ve gelecekten haberler içerir. Ve bu soytarılar, aynı akan ırmak metaforu gibi, gece gündüz nesnelliğe ve bilimselliğe methiye ilahilari çekerler ama inanmazlar.
Okuyan ve 68 Türk ıslah edilmiş solcu devrimciler, Hoca gibi anahtarı ışık olan yerde ararlar. 19. yüzyıl sosyal mühendislik fikirlerini ciddiye alıp kral, büyük iş adam, devlet başkanı olurlar.
Ölen milyonlar, gelecekteki genç nesillere solcu devrimci, Marksist-Leninist-Anarşist olmayı sağlar.
Wahşi sıkışınca dahada homurdanıp bağrıyor.
Neden ılkel toplumlar yok edilmiş?..
Bunları medenilermi yapmış?
İlkel oldukları için yok oluyorlar.yok edildiklerinden değil.
Medeni dediğin toplumlarda bir zamanlar onlardanda ilkel,wahşiydi.
Bugünün toplumu da hala geri ,ilkel,wahşidir. Teknolojidede böyle.dün hayranlıkla alıp kullandığın handy bugün ilkel oluyor.
Senin sattığının pazarı bura degıl.sen doğru ğidceen gerici,yobaz,dinci,milliyetçi,ırkçı ,akp li,mhp li,feytocu….bir yığın bohtan yerlere..işi gücü atalarıyla övünüp öyle olmak,yaşamak,zorlada yaşatmak isteyen faşistlere git.
Lıder ,peygamber olursun belkim.
Parayıda,garılarda vurursun..
Bu iyiliğimide unutmaa haa…yani. yani anlarsın…!
Kıvırmayacağım, ağzımın bozuk olmasının asıl nedeni sizler gibi güzel yazamamam. Eksiği bahanelere kapatacak değilim ama her şeyde bir ʻʻamaʼʼ var.
ʻʻAmaʼʼlar:
Ben bu Medeniyet savunuculardan çok daha derinden ilk-el medeniyim. Freud ʻʻTaş atacağına küfür eden Medeniyetʼin ilk temel taşını attıʼʼ der.
İyi bir düşünür: ʻʻzehir ve nefreti üsluplu eleştiriler içine sıkıştırmayı iyi biliyoruzʼʼ
47ʼnin Necipʼi, doğru ki, birbirleriyle köpek kavgasına girmiş sağ/sol bataklığında temel benzerlikler ve solculardaki çelişkileri güzel tespit eder. Ne var ki, kendisi bataklığa burnuna kadar batmış, tarihte hiç görülmemiş sonsuz dinci mükemmel modern insan modeli. Beyni bilgelik, elitlikle dolu ama bilmediği konularda akıl almaz soyutlamalarla bulutlara çıkan tipik bir modern. Defalarca dediklerinin ideoloji mahsulü öznel kurgular olduğunu ve bazı araştırmalara bakmasını söyledim. Tam uçtu, nesnel kamuya açık araştırma sonucu bulgulara yanıt vereceğine, öznel modern kazazede dünyasına daldı, ʻʻo da kimmiş?ʼʼ gibi çocukça konuşmalar ve mutlak göreceliğe başvurdu.
Bilmediği modern bilim, matematik, fizik, simülasyon, evrim, kapitalizm, iktidar ve benzeri yıllardır sayısız insanı meşgul eden konularda bile aynı numaraları çekti. Neyse, atlayacağım. Nihayet, hatalarını arka arkaya belgelerle yüzüne vurunca bana ʻʻkütüphane memuruʼʼ adını takarak işin içinden sıyrıldı. Dediklerimden rahatız olan 47 de, tıpkı Necip gibi külahından ʻʻx, y, yʼden bana ne?ʼʼ çıkardı.
Necip gibilerin allahları ve kıvırma payları sıfır kadar az olan, matematik ve bilimde hatalarını suratına vurunca aynı diğer büyük beyinliler gibi cevap vermeye bile tenezzül etmeme numaraları yaptı. K. Okuyan, F. Başkaya, Nişanyan, Elif Bacı ve benzeri yobazlar da aynı taktiğe başvurdular. Zaten Zileli malum. Hâlâ sarayda ilk memurluk ümidi bakireliğini ʻʻbozanʼʼ ilk babası Prinç-tüccarı ve ardından gelenlerle hesaplaşıyor. Seçtiği yeni İNSANLIKʼI KURTARMA ideolojisinin sarhoşluğu içinde.
Bakın dürüst şahane şair Can Yücel bin dereden su getirmeden ne der:
itiraf
Konuşurduk da babamla bir zamanlar
Siyasetten-miyasetten
Halk Partisinden…
«Oğlum yüreğim sıkışıyor,
Beni öldüreceksin,» derdi babam.
Şimdi düşünüyorum da ne o parti var
Ne de babam
Kendimden başka öldürecek…
Diğer bir sorun da şu. Ben, bu ilkellik/medeniyet konusunu çalışmaya 1970 sonlarında başladım. Bu sitede siz ve diğer bazı belki yine sizler olanlar hariç, yazdıklarımı kendi aralarındaki yarım anladıkları ʻʻ-izmʼʼ didişmelerine çevirdiklerini hemen görüyorum. Bence, seleflik dırdırı eden 47=Necip, 48, Zileli, Başkaya, K. Okuyan arasında fark yok.
Örnek: 48, ilerinin geçmişten daha iyi olduğuna inanmasa ʻʻSelefiʼʼ düşüncesindeki yanlışlık anlamını kaybeder. O halde altın çağ ha başlarda ha sonlarda, fark ne? İlericiliğe ve sosyal darvinizme inanmayan ama ileriye gitmeyenlere 19. yüzyıl klişe ʻʻreaksiyonerʼʼ adı takan Zileli de öyle. Bu cüceleri ʻʻben reaksiyonerimʼʼ diyen anarşist Ellul ile kıyasladığımda, solcu devrimcilerle laklaklarını besleyen düşmanları arasında zerre kadar fark olmadığını görüyorum.
Bak mesela 1976ʼda 68ʼliler saraya girme sevdası içinde yanıp tutuşurken SELEFİ şair Gülten Akın ne der.
YÜKSEK EVDE OTURANIN TÜRKÜSÜ
Evleri yüksek kurdular
Önlerinde uzun balkon
Sular aşağıda kaldı
Aşağıda kaldı ağaçlar
Evleri yüksek kurdular
Onbin basamak merdiven
Bakışlar uzakta kaldı
Uzakta kaldı dostluklar48 IŞİD
Evleri yüksek kurdular
Cama betona boğdular
Usumuzdaydı unuttuk
Topraklar uzakta kaldı
Toprağa bağlı olanlar
Buda, Konfüçyüs, Lao Tzu, Chuan Tzu, Upanişadlar, Hesiod… Hatta İsa da SELEFİ çünkü babasının eski yolundan çıkanları yola sokmaya çalıştı. Köylü ayaklanmasında ʻʻAdam baba kazar, Havva anne örerken, Efendi neredeydi?ʼʼ diyen John Ball da.
Bakın solcu devrimcilik+aşırı dincilik bu kara cahilleri ne hale sokmuş. Geçende iki solcu devrimcinin 60ʼlar ve sonrası canlarını veren kahramanların acıklı yiğitliği methiyelerini okudum. Günümüzde aynı amaca, bolluğa kavuşmaya, çalışanların can vermeleriyle ilgili birkaç yazıyı okuyup anlasalardı, kendi yiğitleri gibi ASIL CENNETE varma kahramanlığı yerine gaddarlık ve ölümden kaçıp alçak ama asil gönüllü insanlara rastlayınca çiçekler gibi açılanlardan bazı çok önemli şeyler öğrenirlerdi.
Bakın şu materyalist bilimsellik cakası ile şişmiş içi hava dolulara.
Dinin toplumu yansıttığını bilmeyen püfrpüfüreser Başıkaya gibiler, cennet hikayesinde bile daha eski tarihte (here is that ʻʻseleflikʼʼ again) gerçekten olanların dinsel ifadesini görmeyecek kadar sersemleşmişler. Kapitalistler, Aydıncılar, Atatürk ve Marks ʼın kuyruğuna yapışmış, yeni ve ileriye işaret edilen tam hayali yola inanan-ama-inanmayan, anti-reaksiyoner tam dinci olmuşlar. Kısacası, duruma tarihsel ve eleştirici gözle bakacaklarına 19. yüzyıl ideolojilerinin süzgecinden geçirirler.
Daha geçende 68ʼlilerin 1917 devriminin fiyaskosunu bas bas bağırdığını, bağıranların Batıʼda zenginlikle; Türkiye gibi fakir ülkelerde Batıʼyı taklit eden (zaten sol devrimi hep fakir ülkelerde oldu ama tesadüf galiba) Sovyet ve Çin gibi zenginlik vaadi edenler tarafından ıslah edildiklerini yazdım. Cevap hakaret ve kısa.
Zileli, kötü Bolşeviklerin bakireliğini nasıl bozduklarını anlatıp duruyor. Başıkaya başka bir alem. Bu da Zileli gibi eski Marksist yeni bakire anarşist. Aynı dersleri vere vere çetrefelli üslup dilini hafızlamış ama uyanmamış. C. W. Mills 23 yaşında bu dile henüz hakim ama içi boş bir zevzeklik olduğunu anlar ve dünyanın okuduğu bir düşünür olur. Başıkaya sol devrimci, hem de profesör ama daha henüz reklamını yaptığı Aydınlık devrinin Marksist Frankfurt School’u yorumunu duymamış! (Lévi-Straussʼun Aydınlık devri üzerinde tespiti daha da ağır ama eklemeyeceğim). Bu işte en usta Kapitalist rejim ardında taklitçileri Faşistler, Naziler, totaliter, Sovyetlerle şimdi Çin (günümüzde mantar gibi bitenleri eklemeye gerek yok) rejimler, Aydınlık Devriʼnde doğan (açıkça ifade edilen) sonsuz başarılı Doğa Mühendisliğini, yani Doğa Irzına Geçmeyi, sosyal ortamda taklit ederler ve etmekteler. Bunlar, her yerde, daha önceki ulusalcılık gibi, saray yakını bereketli topraklardan (okullardan) fırlayan sağ/sol Sosyal Mühendisler.
Akademide bu faşistliğin en güzel tezahürü sosyal bilimlerin aritmetik-istatistik -üç boyutlu geometri olması. Nicelik niteliği boğar. Bu sitede buz dolabı, hastaneleri falan filanları olan sıfır değerliler kendilerini olmayanlardan üstün görürler.
Ben gerçek araştırma yapan bilim adam-karılarının çoğunun adi dalkavuklar olduğuna inanıyorum. Tabii asıl nedeni kendi konuları dışında cahil olmaları veya cahillik can kurtaranlarına sarılmaları. Onların ışığından pay çıkarmak isteyen yerli malları , Necip ve Ogürsel falan filanlar gibi, Türkiye ve dünyanın her yerinde rastlanan cheerful robotlar.
Biliyorum bu dediklerim çoğu için boş laf ama vazgeçmek de istemiyorum. Çok sevdiğim Fredy Perlman bu soytarıların nakaratını çok güzel özetledi: ʻBu kadar biliyorsan, neden zengin değilsin?ʼʼ
Aynı kalıp, bazı kelimeleri değiştirirsen bu sitedeki ırkçı, faşist ruhlulara mükemmel uyar. Ayrıca, ben, bu dolandırıcıların ırkçılığını, faşist ruhluluğunu kapitalistler, dinciler, teröristler, selefiler, Işid gibi medyada vızır vızır dolaşan kelimelerle örtbas ettiklerine de inanıyorum. Ama akıl var, mantık var, kabul ederler mi? Asla!
Mesela Arap dünyasında ve İslamʼda ırkçılık, salt eski değil şu an, çok yaygın ama pratiğini yapanlar asla ırkçı olduklarına inanamıyorlar. İslam, Hıristiyanlık, Marksizm, Batı Medeniyeti, Kapitalizm gibi evrensel.
Bakın, ʻʻThe ugliness of racism in Arab mediaʼʼ
https://www.aljazeera.com/programmes/listeningpost/2019/10/blackface-ugliness-racism-arab-media-191020132103614.html
Aynısı Hindistanʼda da çok yaygın. Türk-Kürt solcu devrimciler de öyle ama İNSANLIĞI kurtarma peşinde oldukları için görmeleri imkansız.
Bu İNSANLIK için insanların canı cehenneme çok yaygın. Bunların tam tersini düşünen, yüzbinlerce düşünürler var. Wittgenstein, Blake, Henrich Böll ve binlerce diğer hayran olduğum insanlar tarih boyunca uyardılar ama nafile.
Son yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan, binlerce çok tanınan düşünürleri etkileyen Wittgenstein, şu çok sevdiği hikaye ile özetler.
Hıristiyan dünyasını ve, bu site salaklarının Marksizmi ve anarşistliği gibi, evrenselliğinden dolayı evreni bilen bir piskopos, nehir kenarında yürürken küçük bir adadan Allahʼa yöneltilmiş yanlış dualar işitir. Bir kayığa biner, düzeltmek için adaya gider. Adada inzivaya çekilmiş üç kişi piskoposu karşılar. Piskopos dualarıyla Allahʼdan ne istediklerini sorar. Onlarda Allahʼdan birbirlerinin sağlıklı, mutlu, uzun ve neşe dolu bir hayat yaşamalarını istediklerini söylerler.
Piskopos Allahʼa döner, ʻʻAffet biz günahkarları Allahımʼʼ der kayığına biner, sahile döner.
Bu dev Wittgensteinʼin yanında hep birlikte bile görünmeyecek kadar küçük olan Başkaya, Zileli, Necip, Hortlak, K. Okuyan, Y. Küçük gibiler tıpkı piskopos gibi bütün İNSANLIĞI kurtarma sevdasına düşmüşler. Bu sapıklar Lenin, Stalin, Hitler, Mao, Xi Jinping, Putin, Merkel, Trump, Atatürk, Erdoğanlara akıl hocaları olmak veya saraya girmek için, tıpkı aynada yansıları politikacılar gibi İNSANLIK adına laklak eder dururlar.
Bu çılgınlıkla alay edenlerden eşsiz biri de Chuan Tzu! Ünlü tarihçi Sima Qian ʻʻChuan Tzu, Devlete ve İmparatora hiç faydası olmayan boş laflarla doluʼʼ der. Chuan Tzu, bu iki yüzlü şarlatanlar gibi sürekli değişen dünyayı durdurma çığırtkanlığına katılacağına, değişen dünyayı tasvir edip can simidine sarılanlarla alay eder.
Aslında bu son cümle yazımı özetler. Ben ilkelleri tasvir ettim, hepsi o kadar. Sitedeki isyancı kitleler, can simidine sarılmış çoğunluk, benim de kendileri gibi bir can simidine sarılmak istediğim yorumu yapmakla sadece kimlik gösterdiler.
Bu yobazlar gibi, selefilerden nefret eden bir dinci ve ırkçı Müslümana, Portekizliler Batı Afrika kıyılarında aşağı inerken rengarenk değersiz cincik boncuk karşılığı çok pahalı değerli taşlar aldıklarını söyledim. O da bu site laik dinci, ırkçı, selefi sevmeyenlere benzer bir yorumla, tasvirimde siyahların geri zekalı olduklarının kanıtını gördü.
Tarihçiler, bu alış-verişte, Afrikalıları daha kazançlı bulduklarını yazarlar.
Üslubumu değiştirme cambazlıkları yaparak, Marksist falan filan dırdır dili meta mühendislik yüksek eğitimi yapmış, büyük beyinli Marksist-anarşist Zileliʼye, tarihçilerin bu yorumu hakkında ne düşündüğünü sormayı becerdim. Hiç bir şey anlamayan bilge Zileliʼnin bilgiç cevabı: ʻʻTarihçilerin kitaplarını görmek gerekir.ʼʼ
Anlayan için yaşadığımız dünya özeti, anlamayan salaklar için akademik bilimsel tarih uzmanlığı numarası.
Son ama asıl ve çok vahim sorun.
Ben, bana saldıran solcu devrimci Marksist, anarşist, Hortlak, 42, 45, 47, 48 ve benzerlerini çok iğrenç buluyorum. Bunlar emzikleri düşünce ciyaklayan bebekler. Selefilik, altın çağı zırvalayan 48, emziğini alanın milyonları kırımdan geçirenlerden daha kötü olduğunu zırvalayan 42 bunların hepsini şahane temsil ederler.
Bunların kafaları saman dolu olsa bile diyeceğimi anlarlar ümidim olurdu ama kafaları ideoloji dolu. Bu fanatikler, düşmanlarının fanatik inançlarının tıpkısına inanmadıklarından, fanatik değiller! Aynı kapitalistlerin Kapitalizm hariç hiçbir şey kutsal değil inancı gibi. O yüzden tamamıyla ümitsizim.
Çok basit ve bilimsel bir örnekle anlatayım. Medeniyet öncesi, insan tarihinin %90ʼundan uzun. İlkellik hem daha öncesi hem de daha sonra olan ve hatta Medeniyet içinde bile çoğunluğu kapsayan bir isim.
Benim veya her hangi bir kimsenin bu uzun insan tarihinde guruplar arası ve kendi içlerinde (gel bu salaklarla alay edip hepsi aynı dili konuşurdu, aynı yemeği, aynı zamanda yerdi, aynı anda aynı erkek veya kadınla sevişirdi gibi milyonlarca cümleler katma) asla sürtüşme, çatışma, çekişme olmadığını savunduğunu düşünen bu enayiler, sadece ve sadece bu konuda eksi sonsuz bilgili ve kendi yutup inandıkları ʻʻkuyruğumuza girin, sizi yeryüzü cennetine götürüyoruzʼʼ dolandırıcılığını açığa verirler. Ve farkında bile değiller. Aynı enayiler hemen sonra kuyruklarına girdiklerinin papağanı olur, o zamanların altın çağlar olmadığını kusarlar. O zamanlardan kalan mitlerden utanılacak kadar bihaber olan bu bilim-bilgi-sever enayiler, günümüzde bile var olan ilkellerin kendi kendilerini boyamalarında, hayvan ve kuşa benzetmelerinde insanın, — bence, hayvanlar ve bitkilerin bile verdiği — ʻʻBEN, HEM BENİM VE HEM BEN DEĞILİMʼʼ mesajını anlamayacak kadar aptallaşmışlar.
ʻʻBize eğitim lazım efendim! Halkımız cahilʼʼ diyenlerin sonsuz cahilliğine bakın.
Bu iğrenç mahluklar, Altın çağı ve benzeri düşünceleri tarih dışı anlarlar. Modernlerin tarih dışı (ahistoric) olduğu yüz binlerce defa tekrarlandı. Diğer yandan din tarihçilerinin, din tarihinde modernler kadar dinci insan olmadığı tespiti de çoktan bilinir. Bu zaman dışı düşünenler düşmanlarının dinciliğini kınarlar ama kendi derin dinciliklerinin farkında bile değiller.
Hatta zamanı ne zaman nicelik yerine niteliklerle ifade edersen dincilik etmiş olursun ama bu bilime tapan yobazlar sitesinde emzikleri ağızlardan çıkarma olur.
Gelismeler güzel ve ilginc..
Ruslarda kürtlere sılahlı yardım yapıyor..
Sanırım ruslar esadıda ıkna eder rojava cumhurıyeti ıcin.
Türk tarafıda farkında.ruslar,abdliler anlaştılar,bıze oynuyorlar ,dıye…
Ehh türkıler anlamışsa bızler cok daha fazlasını anlarız..
İlk kez mazlum kobeniyi okudum.
Rojavanın güzel isminden başka fazla bir şey bılmezdim..
Okuyunca kımse kalkıpda rojavalılara akıl vermeğe yeltenmesin.. dedim kendime..her alanda,askeri,sıyası,insani tamamen işini biliyorlar..
Şaşırtdı…
Tüm rojavalılara ,ayrım yapmaksızın bırlige çağırması müthiş.tr.ye karşı birlik.rojavanın düşmanına karşı birlık,beraberlik.tüm rojavalılar türkiyeye karşı..kimin terorıst olduğu olduğunu en acık bıcımde vurgulanıyor.
Tr.göre tüm rojavalılar terorıst..bu Kahramanlar ıse ülkeyi ,halkını kurtarıyor..tüm halkıyla bırlikte..
Surıyede kürt sorunu çözülürse surıye sorunuda çözülür.
Ruslar şimdide esada diyecek,budalalık yapma…anlaş..
Rojavalılarla ıtıfak eden surıye dinci terorıstlerin üzerinden bıranda gelir..
bakalım…
Noam Chomsky ,ABD Kürtleri korumak için Suriyede kalmalidir demis. Ne diyorsunuz Zileli kulaginizin uzerinemi yatacaksiniz? Aslinda bu zat , Irak Libya meselelrindede ABD ye karsi çikan bir pozisyonda degil elestiren bir pozisyondaydi. Zileli nin bu sahis (anarsist düsünür demeye dilim varmiyor) hakkinda ne dusunur Zileli. Gecenlerdede bu Chomsky nin `takim arkadaslarinin`Ingiliz ordusu ve gizli servisine Afganistan da kitle harektlerine mudahale konusunda Brifingler verdigi ortaya cikmisti, haberi paylasmistim, Sansürledi bu Zileli:) Kiyamadi Chomsky sine:)
Ortadogulu Politik kisiligin bir gecede taraf degistirebilecegini unutmasaydi Zileli, oldukca objektif .üzerinden yorumlar fikirler uretilebilecek veri olabilirdi Zilelinin yazisi. Ama talihsizligi bu iste . Ortadogunun karakteri. ABD ben geri dönüyorum Petrol kuyularina dedi( Trump i Pentagon tehdit etmis olmali)ABD askerleri geri seyirtti , Maresal Kobane zaten hiç kollarinda olmaktan hoslanmadigi Rusya ya (telekonferansta Mazlum Kobane Rus Savunma bakaniyla görüsüsrkenki vucud dili, bagiriyordu bunu) calimi atip eski dostunun kollarina kosuverdi, ustelik simdi oradan Rusya ve Suriye ye nank yapiyor dalga geciyor.Biz anlasma yapmadik sadece konustuk diyor, özerklik otonomi isitiyoz diyor otonomi ve özerklik tanimi ayri Devlet kurmaktan daha Ileri, ayri ordu ve ayri dis Politika; yani öyle bir otonom bölgegi ki orada Pyd ABD ile askeri isbirligine devam edebilecek:)) Kazanan kaybeden? Bu son durumda söyledir. Amerika kazanmis diger hepsi kaybetmistir.(aslind Zileli yazinin sonunda ABD nin ileride manevra yapabilecegini söylemisti hakkini yememk gerek) Pyd yi kazanan kaybeden hesaplarinda degerlendirmiyorum. Artik ABD isbirlikciliginden ABD aparati olmaya hak kazandi.(artik ABD dolayimi ile kazandir,bagimsiz bir aktor olarak degil) ABD nin bir diger kazanimi su: on yillarca gerici fasist diktatörluklerle islamci gerici cihatcilarla imaji bozulmus bir ABD Pyd ile uluslarasi solu bile etkilemek sansina sahip oldu. Yinede iyi bir yazi idi Zilelinin yazisi. En azindan Petrol bekciligi ISID gardiyanligini bize Muhtesem Rojava devrimi diye sokusturmaya kalkmadi.
mutlaka bel altı vuruş vardır. Yoksa fikri sansürlemem.
fikir ifade edilmemisti haber paste idi:)
60. ya ek.Diger bir deyisle PYD nin Suriyeye dayattigi ayri ordu ayri dis Politika,( Kürtler icin birsey talep ederken asil olarak Suriyeye ABD askeri gücünün Suriyedeki varligini mesru olarak Kabul etmesini dayatmakta .Yani sanki ABD sufle etmis,ABD icin PYD talep etmis, bunu görmemek icin ultra naif olmak gerek. Truva ati bile daha gizli idi.
bir ek daha, Pyd nin ABD iliskileri o boyuttadirki, ABD deki Politik çatismlarda bile bir tarafin tarafinda olabilmektedir. Yakinda su mealde bir Pyd savunusu duyarsaniz sasirmayiniz,`rojava devrimi o kadar güçlüdürki, yillarin Emperyalist ABD sinin içinde bir kesimi Uluslarasi planda demokratik ilerici rol oynamaya itmistir“Petrol yagmasi? El cevap.Yerel halk Petrolu isletmektedir ortada bir hirsizlik yoktur.Petrol olan bölgelerde Kürt nufusunun azligi? e zaten biz kürt örgütü degilizki?:) Derlermi bence derler. Yutulurmu? Bence yutulur. Ama yutanda bilir islerin böyle olmadigini.
o zaman yanlışlıkla yapılmıştır.
Geveze ilkelcinin Hortlak elinde hezimeti.
Nesil veya soy tükenmesi, bir tür organizmanın veya bir tür grubun, genellikle bir türün sona ermesidir.
Dünyada şimdiye kadar yaşayan beş milyardan fazla türe sahip olan tüm türlerin yüzde 99’undan fazlasının öldüğü tahmin edilmektedir.
Evrim yoluyla türler, bir ekolojik niş bulup kullanabilecekleri zaman yeni organizma çeşitlerinin ortaya çıktığı ve büyüdüğü yerlerde türleşme sürecinden doğar – ve türler değişen koşullarda veya üstün rekabete dayanamadıklarında soyu tükenir.
ʻʻNeden ılkel toplumlar yok edilmiş?..
Bunları medenilermi yapmış?
İlkel oldukları için yok oluyorlar.yok edildiklerinden değil.ʼʼ
Hortlak (56 Hortlak 6 Kasım)
66 anonim, doğa tarihindeki türler evrimi teorisi Darwinizm ile insanlar arasındaki sosyal darwinizmi bir tutmuş, bu yanlış bir algı.
Hortlak, ʻʻİlkel oldukları için yok oluyorlar.yok edildiklerinden değilʼʼ önerisiyle toplumlar arası rekabette sosyal, ekonomik, kültürel, teknolojik gelişmelerde geri kalanların eninde sonunda tarihten silindiklerini kastetmekteler.
Zileli daha önce böyleleri için reaksiyoner demişti.
https://thegrayzone.com/2019/10/03/leftist-regime-change-activist-gilbert-achcar-academics-train-uk-military/
İngiltere’de “Marksist” olarak tanınan bazı akademisyenlerin Afganistan, Kenya ve Bosna Hersek gibi ülkelerde bulunan İngiliz ordusu mensuplarına eğitim verdiği ortaya çıktı.
The Grayzone’dan Ben Norton’un makalesine göre, üniversitelerde görev alan “siyasi aktivistlerin” İngiltere Savunma Bakanlığı mensubu askerlere “karşı ayaklanma” eğitimleri verdiğini gösteren İngiliz hükümetine ait belgeler ortaya çıktı.
Söz konusu akademisyenlerden çoğunun Londra’da bulunan School of Oriental and African Studies’te (SOAS) görev yaptığı, bunlardan birinin Noam Chomsky ile birlikte bir kitap hazırlamış olan ve Jacobin dergisine editöryal katkı sunan Profesör Gilbert Achcar olduğu belirtildi. Yaklaşık 3 ay önce, SOAS’ın Savunma Bakanlığı’na yüzbinlerce sterlin karşılığında “kültürel tavsiyeler” verdiği iddia edilmişti.
İstanbul’un Fatih ilçesinde, dört kardeş, ekonomik kriz nedeniyle intihar etti
İstanbul’un Fatih ilçesinde, kapısına ‘Dikkat siyanür var’ yazılı not astıkları evlerinde ölü bulunan dört kardeşe yapılan ön otopside, kardeşlerin siyanürden dolayı zehirlendikleri ortaya çıktı.
15 yıldır aynı evde oturdukları söylenen, yaşları 45 ile 60 arasındaki kardeşlerin oturduğu binanın altında bir bakkal dükkânı işleten Yusuf Deniz BBC Türkçe’ye, kardeşlerin 15 yıldır kendilerinden alışveriş yaptığını, son zamanlarda da maddi sıkıntı yaşadıklarını söyledi.
Deniz, evlerinde ölü bulunan kardeşlerden Oya Yetişkin’in kendisinden veresiye ile alışveriş yaptığını, genellikle ayın başında borçlarını ödediklerini, ancak birkaç aydır ödeme yapamadıklarını belirtti.
“Her gün 6-7 tane ekmek alıyorlardı. Bazen 10 tane aldıkları bile oluyordu. 2.260 lira veresiye borçları vardı” dedi.
“Cuma günü bana borcunu ödeyecekti, ödeyemedi, dedi ki ‘Maaşıma haciz koymuşlar.’ Pazartesi günü alışveriş yaptığında ertesi gün bana para vereceğini söyledi. Gelen giden olmayınca biz de merak ettik, telefonu açmayınca şüphelendik, çıktık baktık, sonra da polisi aradık” diye konuştu.
Dün gece saat 23.00 sıralarında adrese giden ekipler, özel kıyafetler giyip, maske takarak girdikleri evde, 48 yaşındaki Cüneyt Yetişkin, 54 yaşındaki Oya Yetişkin, 56 yaşındaki Yaşar Yetişkin 60 yaşındaki Kamuran Yetişkin’in cansız bedenlerini bulmuştu. Cesetlerde yoğun siyanür kokusu olduğu bildirilmişti.
Olay yerine gelen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileri, şimdiye kadar ulaştıkları verilere dayanarak, BBC Türkçe’ye dört kardeşin adına oluşturulmuş herhangi bir sosyal yardım talebine ya da kaydına rastlanmadığını söyledi.
Bakanlık yetkilileri, dört kardeşin yaklaşık üç yıl önce hayatını kaybeden annelerinden kalan yüklü miktar bir borcu ödemeye çalıştıklarını bildirdi.
Oya Yetişkin’in Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde model olarak çalıştığı, Yaşar Yetişkin’in motorlu kuryelik yaptığı ve kısa süreli işlerde çalıştığı öğrenildi. Kardeşlerden diğer ikisinin çalışmadığı, Cüneyt Yetişkin’in ise sara hastası olduğu belirtildi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Kazım Akşahin de şu ana kadar toplanılan bilgilere dayanarak hayatını kaybeden kardeşlerin İBB’den herhangi bir sosyal yardım almadıklarını aktardı.
Komşuların birbirini çok yakından tanımadığı, bazı dairelerin ofis olarak da kullanıldığı anlaşılan binanın birinci katında dört kardeşin yaşadığı dairenin kapısı olay yeri inceleme ekiplerinin ayrılmasının ardından mühürlendi.
Polislerin olay yerinden ayrılmasının ardından, Çarşamba günü saat 09.30 sıralarında ise Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ (BEDAŞ) ekipleri eve gelerek, 607,16 liralık elektrik faturasının iki aydır ödenmediği gerekçesiyle elektriği kesti.
BEDAŞ, daha sonra yaptığı açıklamada dairenin elektriğinin kesilmesinin ‘acı bir tesadüf’ olduğunu ve elektriği kesen ekiplerin olaydan habersiz olduklarını belirtti, daireye yeniden elektrik verildiğini bildirdi.
Oya ve Kamuran Yetişkin’in arkadaşı sahne sanatçısı Serpil Alkan, kardeşleri 33 yıldır tanıdığını, beraber de çalıştıklarını söyledi. Bir süredir geçim sıkıntısı çektiklerini bildiğini ve kardeşlerin bir süredir antidepresan kullandıklarını söyledi.
“Uzun süredir annelerinden kalan borcu ödemeye çalışıyorlardı, tüm ailenin ekonomik yükünü Oya taşıyordu, ancak yetişemiyordu. İş yerinde de sıkıntıları vardı” dedi.
Alkan, daha önce devletten sosyal yardım talebinde bulunmalarını tavsiye ettiğini ancak arkadaşlarının sosyal yardımı kabul etmediklerini söyledi ve “Diyecek kelime bulamıyorum, böyle bir şey olmaması lazımdı. Yeşil kart alalım diyordum. İstemiyorlardı. Aç dolaşıyorlardı ama yardım istemediler” dedi.
7 Kasım 2019 Perşembe
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50322797
ʻʻİlkel oldukları için yok oluyorlar.yok edildiklerinden değil.ʼʼ Apaçık sosyal darwinizm.
Zileliʼnin reaksiyoner lafı da kökeni ilericilik, ırkçılık temele dayanan 19. yüzyıl Avrupaʼsının dünya başkenti olduğu günlerde türeyen sosyal mühendislerin ütopya jargonundan.
Ben bu sitedeki faşistlik ve ırkçılığın tarihsel kaynaklarına az değinerek sol ve sağın aynı ırkçı ve faşist-totaliter ruhlu olduklarını göstereceğim. Rakip ama aynı.
Irkçılık, deri rengi, kültür seviyesi, uluslar falan filan çeşitli adlarla hortladı durdu. Sosyalist edebiyatı ve sapık ruhlarında daima büyük yer aldı.
1877 yılında Engelsʼin Anti-Dühring’e Notlarından:
ʻʻkalıtımla kazanılmış nitelikler bireyden türe uzar, örneğin aramızda, 8 yaşındaki bir çocuk birikmiş kalıtım sonucu, matematik aksiyomlarını hemen anlar ama bir ʻʻbushmanʼʼ veya Australyalı zenciye öğretmek çok zor.
Bu yazı ünlü öjenist Francis Galton’dan 16 yıl önce.
ABDʼde iki ünlü sosyalist de, Sidney ve Beatrice Webb, 1913ʼde, yüksek ırklar arasında düşen doğum oranlarından dolayı dünyanın Zenci, Kaffir (Arapçaʼdan türeyen, Türkçeʼde kafir, hakaret anlamda ve Zenci yerine kullanılır) , Çinliler veya diğer renkli ırkların eline geçebileceğine yakınarak uyardılar.
Türk-Kürt solcu devrimcilerin her zaman olmak istedikleri, gerçek solcu devrimci Che Guevara, 1952ʼde “Zenciler tembeldir ve paralarını hoppalık ve havai şeylere harcarlar. Avrupa ise ileriye dönük, organize olmuş ve zekidir.ʼʼ dedi.
1849ʼdan Hitler ölene kadar soykırımı savunanların hepsi aynı zamanda sosyalistti.
1849’da Engelsʼin, Marx’ın gazetesi ʻʻNeue Rheinische Zeitungʼʼda makalesi:
ʻʻAvusturya’nın bütün büyük ve küçük ulusları arasında, yalnızca üç bayrak taşıyan Almanlar, Polonyalılar ve Magyarlar tarihte aktif bir rol oynadı ve hâlâ öyle. O yüzden şimdi de onlar devrimci. Diğer tüm karşı-devrimciler, büyük ve küçük milletler ve halklar çok geçmeden devrimci dünya fırtınası önünde yok olacaklar. ”
“Avusturya Alman ve Magyarları özgürlüklerine kavuşacak ve Slav barbarlardan kanlı bir intikam alacaklar. Bir sonraki dünya savaşı, sadece REAKSİYONER sınıflar ve hanedanlarlıklar değil, aynı zamanda bütün REAKSİYONER halkları da yeryüzünden silecek.
[REAKSİYONER UZMANI ZİLELİ, bak olmamış, benim gibi aşırı reaksiyonerler sizlerin hâlâ orta sınıf rahatınızı bozuyor! Eğer siz 68 Türk-Kürt hızlı solcu devrimciler kaşınıyorsanız elimde benzeri daha çok belgeler var. Hem siz burjuvaların burjuva alahınız Karl Marxʼın ciltlerinden (Collected Works ve Capital ve Grundrisseʼdan]
Her halükârda, Engels, bakireliğini kaybeden Sovyetler dahil, 20. yüzyıl totaliter rejimlerin pratikten önceki teoricisi.
Sizlerin hep olmak istediğiniz Stalin, Engelsʼin bu makalesini çok sevdi ve sizin gibi etrafta tur atanlara, faydalı salaklara tavsiye etti. Bakirelik elden gitmeden önce okumuşunuzdur muhakkak.
Stalin’e acımasızlığı nedeniyle, siz, eski/yeni (Hortlaklar misali) marksist yoldaşlarınız gibi, hayran olan ve ona “dahi” diyen Hitler de Marx’tan çok yararlandı. Hitler, “Marksizmden çok şey öğrendim, itiraf etmekte tereddüt etmediğim gibi gençliğim boyunca Marksistlerle düşüp kalktığını itiraf ederimʼʼ der. Ve ekler “küçük burjuva Sosyal Demokrat asla Ulusal Sosyalist olamaz ama Komünist her zaman olacaktır. ”
Falan filan, falan filan. Aslında bu siteyi ve Türk-Kürt solcu devrimcileri benim gibi okuyanlara bu söylediklerim gereksiz, ne mal olduğunuz apaçık, ama kaşındınız. Solun sağ kadar alçak olduğunu kanıtlayan belge sayısı sayısız. Ben hazırım, az az da olsa, suratlarınızı serinletmeye.
Madem ki, sizler ve özellikle büyük beyin Zileli, teori pratikten sonra gelir gevezeliğine inanıyorsunuz, Hitler’in marksizmle bağı daha çok pratik. Marksizmle rekabet içine girince girdi ve rakibini yok etmek için benzeri pratiklere girdi. Yine de sizlerde çok dürüsttü, ʻʻulusal sosyalizmin temeli Marksʼʼ, der.
Nazi Almanyaʼnın, etrafı gizli polis dolu (şimdi başta İngiltere ve Çin ama REAKSİYONERLERİ uyutucu teknolojik Newspeakʼçe ʻvideo cameraʼ) olmakla Sovyetlere benzemesi pek tesadüf değil.
Auschwitz Komutanı, Rudolf Hoess’in 1947’deki otobiyografisi:
ʻʻBiz Almanlar, Sovyetlerin halihazırda 1939ʼda devlet düşmanlarını zorla çalıştırarak imha etme programını biliyorduk.ʼʼ
Tabii, daha sonra Zileli ve diğer kaytarıcılar bakirelik bahanesiyle uzaklaştı ama K. Okuyan gibi iğrençler hâla iftiharla bağlılar,
Savaş sona erdikten sonra Stalin, Almanların Sovyet kamp sistemi ve Sovyetlerin (Zileli bayılır böyle isimlere) Molotof-Ribbentrop Paktı’nın imzalanmasından sonra fethettikleri bölgelerde işlediği suçların ifşa edileceğinden endişeliydi. Stalin’in Büyük Tasfiye programının (1936-1938) (her zaman olmak isteyip bir türlü olamadığınız) büyük beyni (yine Zileliʼnin seveceği bir isim) Andrey Vyshinsky’yi, Nürnberg savaş suçları mahkemesini şaşırtıp uygunsuz kurcalamalardan uzaklaştırmaya yolladı.
Irk Nefreti mi Sınıf Mücadelesi mi? Bu dandik ayırım, Hortlak ve diğer iğrenç mahluklar kadar garip, değil mi?
Marks merdivenini kurdu, herkesi yerleştirdi. En üstlerde burjuvalar, sonra ilkellikten ödünç alınan Newspeakʼçe komünist burjuvalar. Bilimsel sosyalizm soytarılığı. Engels bir vaazinde, Slavlar, Basklar, Bretonlar (siz solcu devrimciler arasında, Engels gibi pis ruhludan çok daha değerli Armand Robinʼsi tanıyan var mı?), ʻʻHighlandʼʼ İskoçları tarihin çöp tenekesine, torunu Trump b*k çukuruna atar.
Ama bir fark var. Komünistlerin mağdurları ve gaddarlığına uğrayanlar çok daha rengarenk ve çeşitli. Naziler Yahudilere yoğunlaştılar.
Na var ki, şeyh-ül-marks ve şeyh-ül-19.yüzyıl anarşisler başbelaları hâlâ hamam böcekleri kadar çok. Temizlik sevmekten olacak.
Bir tanesi ʻʻhonorable manʼʼ siteye ruhsal buyurmuş: fırıldak kukla Chomsky. Hele Bookchin, boşu boş ver gitsin! Antik Grek-Aydınlık bataklığında. Ama o da ʻʻhonorable manʼʼ. Kürtlerin fırıldak kurtarıcı Öcalan’ın mürşiti.
Öcalan, bir arkadaş için bir yazıyı Türkçeʼye tercüme yaptığımda öğrendiğimi hatırladığım kadar, bir zamanlar ilhamını Maniʼde bulmuştu. Arayan bulurmuş.
Yine de ve doğrusu, eğer hindi gibi kabarmaslar, bu ʻʻyürek yakan modern insan manzaralarıʼʼ harabelerine katılır beraberce ağlardım. Ama sadece midemi bulandırıyorlar.
66 ve 67 ye teşekkürler…
Tabiki güçlü olanın iyi,ileri olduğunu ıddıa etmek yanlıştır.
Ermenililerin cok daha medenı,egitımli olduğunu herkesin kabul eder.konstantin de barbarlarca hunharca yok edılmiştır.
Eski yunanlarda erşimedin öldürülüldügü savaş…
Tersinden örnek verirsek,kürtlerın yok edılmege calısılmasını doğa kanunu deyip gecemeyiz…
Dil bir toplumun tüm kültürünü medenıyetını yansıtır..ılkel toplumlarda birkaç yüzü geçmeyen kelimelik dille medenı ülkelerin birkaç yüzbın kelimelik dille boy ölçüşemezdi.
Kaldıki bu kültürlerde yok olmuş degıl..
Kavboy,çizgi romanlardan bıliyoruz venütü dansı,trambet sigara..
Milliyetcı,ırkçı,faşist kesim bizi bin,iki bin sene öncesine götürmek ıster.
Faşist dinciler ise taa peygamberlerin gerisine…
Bizim wahşi nin geçmişi ise….hay ge..
Hortlak 56’ya,
Anonim 66’ya,
Anonim 67’ye:
‘toplumlar arası rekabette sosyal, ekonomik, kültürel, teknolojik gelişmelerde geri kalanların eninde sonunda tarihten silindiklerini kastetmekteler.’
Bu çok kesin, net, kolaycı bir teşhis çabası.
Toplumlar, evrimsel süreçle değerlendirilebilir, toplumların nasıl doğduğu-büyüdüğü-yıkıldığı üzerine evrim temelli analizler yapılabilir; fakat buradan ‘kesin sonuçlar’ çıkarılamaz.
İnsanlar da rekabet eder. Fakat ‘insan’ın diğer türlerden farkı; rekabet ederken ‘öldürmek-yıkmak’ konusunda kendini kontrol edebilme yeteneğine sahip olmasıdır.
Diğer türlerle kıyaslandığında gelecek tahayyülü konusunda daha kabiliyetli olan ‘insan’ türü, ‘öldürmek-yıkmak’ konusunda temkinlidir. (Elbette tarih boyunca katliamlar yapmıştır, bugün de yapmaktadır. Fakat bu katliamların hiçbiri, ‘insan’ adlı türü, ‘sadece’ evrimsel bakış açısıyla analiz etmek kıskacına sokamaz.)
‘Toplumsal değişim, dönüşüm’ analizlerinde, ‘iktidara erişen bloklar’ın nasıl davrandıkları üzerine kafa yormak daha makûldür. Bazen, sayıca küçük bir zümre iktidarı elde ettiğinde, toplumun geneline zorbalık uygulayabilir. Bazen de, toplum genelinden destek alarak yükselen zümreler iktidarı elde ettiğinde, yine toplumun geneline zorbalık uygulayabilir. Bloklar arasındaki bütün bu cereyanlar, ‘sadece’ ilerici ve-veya ‘sadece’ gerici sonuçlar doğurmaz.
İktidar sarhoşluğuna kapılanlar, ‘sosyal, ekonomik, kültürel, teknolojik gelişmeler listesi’nde en üst sırada da olsalar, en alt sırada da olsalar, iktidarlarını kaybetmemek amacıyla; çeşitli boyutlarda çatışma, teknoloji temelli birimleri sabote etme, yıkım, etnik kıyım, savaş ve benzerlerine başvurabilir. Bu hamleler, ‘ilerici’likleri de ‘gerici’likleri de kökünden yok eder; hiçbir kıyaslama kıstasını hayatta bırakmaz. (Örnek: ‘Hiroshima’ ve ‘Nagasaki’ye atılan atom bombaları.)
Unutmayınız:
‘İktidar hırsı’na karşı mücadele etmek gerekir.
Suriyede çözüm olusuncaya kadar Amerika kalmalidir demis Maresal Kobani. Yani söyle demis, Suriyede sorun çözülene kadar `sorun` kalmalidir…Hiç düsünmuyorlar, bu kadar açik aleni Amerikan isbirligi ile ,Amerikanin güç kaybettigi günlerde bölge halklari ve bölge güçlerinin bu kadar nefretini kazanmis bir halk nasil yasiyacak ortadoguda.Kafalarindaki Amerika imaji tanri gibi birsey. Amerikanin destegini kaybetmek derin depresyon yapiyor, destegi kazanmak eroin almis Eroinman gibi mutlu kiliyor onlari. (ayni Türk muadilleri gibi)Batidaki sisirilmis Imaj baslarini döndürmüs, Rojava denilen yer Almanya Fransa sinirina yakin bir yer degil. Eger Ulusalcilarin iddia ettigi gibi bir Kurda-El ise amaç, bu Kürt halki için bir kazanim sayilabilirmi gerçekten?Komsu halklarin sonsuz nefretini kazanmis, sadece Emperyalist destekle varolabilen bir yapi bir kazanimmidir gercekten? En azindan sol bir bakis açisiyla.Milliyetciligin her türlüsü Amerikasiz yapamiyor bu çagda.
Suriye Rejimi???????kimin Jargonu bu?
Herseyin basina Demokratik yazip satan bu arkadaslar ,Suriyede RevOILution islerini dahada gelistirirlerse tarihin en Demokratik SAVAS AGAligi örgütü olarak övünebilecekler.
Eger anarsist olarak söylenecekse Suriye devleti denmeliydi .Suriye devleti demek yerine Suriye rejimi demek diger devletlerin yaninda daha az mesru bir iktidari ifade etmiyormu. Bu diger bir takim devletlerin iddiasi degilmi?
Rejimle devlet aşağı yukarı aynı şeydir. Türkiye rejimi dediğimiz zaman bu Türkiye devletini de kapsar.
Fikir,düşünce kalmayınca kelımelerden medet umuyor.
Çağımızın en büyük wahşetinı yapmış wahşi nazı hitleri büyük düşünür yaptı bizim wahşi..
Wahşi İdeolojilerde en büyük wahşi bızim wahşi.
O kabile ırkçısıdır. Kabılecıkıst ırkçıdır.
Daha öncedende kültürün milliyetcıligi olmaz.
İki nazi eğilimli yabancıya sormuştum. Neyin milliyetçiliğini savunuyorsunuz?
Bilimde,matematik,fizikte milliyetcılık olurmu? Olmaz dediler
Yemede içmede olurmu? Olmaz..
Müzikte,sanaatda? olmaaz dediler..
Teknıkte? olmaz dediler!
Ya aşk da?!! o oo. Hıç olmaaaz dediler..
Yani kültürcülük,ırkçılık,hele hele kabilecilik boş,zararlı,wahşi görüş sonucuda wahşet..
Bu ıkı zekı alman nazıyı ikna ettimde ıkı dakikada şu bizim wahşiyi yıllarca ikna edemedik..maymunu ikna ederdik..
Bence, Hortlak (56 ve 71), 66, 67 arkadaşlar yanlış anlaşılmış.
Hastalıkların kendiliğinden, büyü sonucu veya tanrıların cezası olduğuna inanıldığında, hastalık yanlış mı tanımlanıyordu ? Sadece bilimsel gerçek nedenleri bilinmiyordu. Hortlak (56 ve 71), 66, 67 arkadaşlar doğa ve insan tarihinde biriken bilgilerle varılan gerçekleri ifade ediyorlar. Bilim alanında ‘kesin sonuçlar’ geçici çıkarılabilir. Daha sonra sonuçların kapsamı gelişir, yeni bulgular sonuçları zenginleştirir, katkılarla birikim artar.
70, Engelsʼin 1877 tespitini kendi fikri olan ‘solcu ve sağcılarda ırkçılık’ savına uygun yorumlamış. Engels, Hortlak, 66, 67 bilim sonucu tespitlerde bulunmuşlar. Mesela Horlak beyin dediği, ʻʻDil … boy ölçüşemezdiʼʼ bilimle kanıtlanan bir sonuç.
İş yerleri, üniversiteler, devletler bir eleman aradığında rekabet sınavlarında en başarılı olanları tercih ederler. Türkiye veya dünya siyasi durumunu inceleyen birini ararsanız, kelime hazinesi birkaç yüzü geçmeyen bir ilkeli seçmezsiniz. Toplum içi veya toplumlar arası eşitsizlikleri bilimle ifade eden Engels, Hortlak, 66 ve 67 ʻʻyanlış tanımlamaʼʼ yapmıyorlar, tam tersi.
Tübitak bilişim teknolojisiyle eğitimde en etkin öğretme metotları araştırmaları yapıyorum. Davranış psikolojisi ve dijital teknolojisi sentezi metotla anlatacağım.
İnsanlar ve ilk canlı varlıklar, çok az da olsa, ortak genler paylaşırlar.
Bilim, bu genlerin bazılarını, davranışlarında benzerliğinden metaforik anlamda, pezevenklik genleri adıyla tanımlar. Genellikle bu genlere politikacılar, dünya liderleri, liderlerin yaltakçıları, saray etrafında gezen sosyal mühendisler, ideoloji ve din savunanlar arasında rastlanır. Hortlak genel olarak ve bilhassa 71 yazısıyla mükemmel bir örnek.
ʻʻDil bir toplumun tüm kültürünü medenıyetını yansıtır..ılkel toplumlarda birkaç yüzü geçmeyen kelimelik dille medenı ülkelerin birkaç yüzbın kelimelik dille boy ölçüşemezdiʼʼ
Önce bütün ırkçı faşistlerin bildiği gerçeği ağzından sıç*r: ʻʻİlkel oldukları için yok oluyorlar.yok edildiklerinden değil.ʼʼ
Hemen ardından, aklına Kürtlerin politik simsarlığı yaptığı gelir. Doğal ki kendi iradesiyle konuşmaz, evrimde kaytaran bilimsel doğal pezevenklik genler konuşturur ve yine ağzından sıç*r:
ʻʻKaldıki bu kültürlerde yok olmuş degıl..ʼʼ ;
ʻʻTabiki güçlü olanın iyi,ileri olduğunu ıddıa etmek yanlıştır.ʼʼ ;
ʻʻ Tersinden örnek verirsek,KÜRTLERIN yok edılmege calısılmasını doğa kanunu deyip gecemeyiz…ʼʼ
Bu Kürtlük simsarı hangi doğa kanunlarının hangi insanların yok olmasını seçtiğini bilen bir fenni üfürükçü, bir bilimsel falcı.
Doğa kanunlarını bilen Hortlak şarlatan, gel girelim senin taptığın rekabete. Ben senin bilim hakkında hiç bir bok bilmediğini ispat etmeye hazırım.
Hemen başlangıçta seni uyandırayım salak Hortlak, doğanın yasası mı olur? Sen doğayı bile kendin gibi uslandırmak mı istiyorsun? Çoktan ʻʻşu veya bu teoriye göreʼʼ kullanılır ama eski dil kolaylık sağlar. Sen dil zenginliği pezevenkliği yapıyorsun ama dil alışkanlığı ile hakikati karıştırıyorsun. Ulan hödük, doğa düşünüldüğü gibi çıkmasa, doğayı mahkemeye mi vereceksin? Sen tam bir, bok çukuru bilim osur*an püfürpüfüresersin be Hortlak. Bilim, senin gibi hödüklerin kabaklığından dolayı matematik dilini kullanır. Bunu bile bilmediğin bes belli.
72 arkadaşlar, Howard Zinn hakkında bilgim az ama tanıdığım kadar çok beğendim. Fakat her zaman ezilenlerin yanında olan, fırıl fırıl dönüp dolaşarak nesnel bilim ve mağdurların yamalamalarıyla oluşan ʻʻGod Bless Americaʼʼ ilahisine ʻʻalternativeʼʼ, ʻʻbilimselʼʼ, ʻʻtarihselʼʼ hatta ʻʻgenselʼʼ katılan Chomsky gibi birinin aynı bu sitedekiler gibi hayaliʼʼ dünyalarla savaşan Don Kişotlara ʻʻget real, manʼʼ dediğini görmedi.
Belki görüp kibarca hatırlatmıştır, bilmiyorum. Biliyorsanız işitmek isterim. Bildiğiniz gibi ben pek kibar değilim.
Başa döneyim.
66 ve 67 bendim, Hortlakʼın parodisini yaptım ve amacıma ulaştım. Hortlak gülünçlüğünü köküne kadar yuttu. Hortlak gibi ırkçılık ve faşistliğin de kibarca bilimsel çalışmalarla kanıtlandığını bilmediklerinden ʻʻignorance is blissʼʼ dünyasında yaşayanlar sayısız.
Sonsuz basit bir örnek. Evrende rastlanan en tembel bir memeli var. Neden tembel? Çok basit. Bu pezevenkler gibi ʻʻhayat bir kavgadırʼʼ ilahisiyle ırkçı merdivende basamak atlama reklamcılığı yapacağına vücudunu saran tüyleri bitkiler gibi kullanıp fotosentezle kendi gıdasını üretir. Bakın ʻʻhayat bir kavgadırʼʼa karşı ʻʻbilimsel imkansızʼʼ yerlerde yaşayan varlıklar listesine ve lütfen hatırım için, bu ʻʻget real manʼʼ diyen iki yüzlü ırkçı, ilerici, faşist, Marksist, anarşist pezevenklerin her iki pis suratlarına, sanal da olsa, tükürün.
ʻʻDil bir toplumun tüm kültürünü medenıyetını yansıtır..ılkel toplumlarda birkaç yüzü geçmeyen kelimelik dille medenı ülkelerin birkaç yüzbın kelimelik dille boy ölçüşemezdiʼʼ diyen Hortlakʼın bilim suratına binlerce defa tükürün, çünkü bütün dil bilimcileri bütün dillerin tam ve mükemmel olduğunu ve Hortlak gibi konuşanların ırkçı yobazlar olduğunu söyler dururlar. Hortlak tıpkı Trump gibi konuşmuş. Belini, başta Zileli ve benzerleri site solcu devrimci enayiler çoğunluğuna dayamış. Hatta daha da rezil, Kürtlük simsarlığını yaptğı için bazen Trump bazen Putin bazen … daha iyi.
Bazı hatırlatmalar:
Sümerler Trump, Putin falan filana ʻʻşişkoʼʼ derlerdi. Avustralayı aborijenler sarışın İngilizlere ʻʻbossʼʼ; aşağı sınıf İngilizler, asıl sarışın ve Zileli gibi büyük beyinlilere ʻʻgovernorʼʼ derler.
Marksist Hortlak ve anarşist Zileli gib solcu devrimciler mal zenginliği gibi dil zenginliği isterler:
ʻʻ kral, sultan, emir, şah, shāhanshāh, padişah, imparator, caesar, monarch, hükümdar, halif, baron, çar (czar), (Kayseri pastırması) kaiser, han (khan), şeyh, ağa, magnate, mikado, maharajah, majesty, pasha, potentate, rajah, sovereign, başkan, Atatürk …ʼʼ
Amerikaʼda sıradanlar ʻʻshit happensʼʼ derler. İlkeller buna ʻʻtrickster derler. Dinlerde şeytan, iskambilde Hortlak gibi joker olur. Solcu devrimcilerin bilimcileri 17. yüzyıldan bu yana, bu boş beyinlilerin üssel artışından ʻʻsupply and demandʼʼ doğa kanuna uyarak, gece gündüz dırdır ettikleri beş para etmez sosyoloji, ekonomi, jeoloji, biyoloji, epistemoloji, bolşevikoloji, aydınlayıcı, devrimoloji zırvalamalarıyla doldururlar..
Binlerce daha dil ve mal bolluğu örnekleri var ama kısa keseceğim.
G. M. Young : Victorian England, Portrait of an Age
“ … We leave behind us the world of historical ironmasters and banker-historians, geological divines and scholar tobaconnists, with its genial watchword : to know something of everything and everything of something : and through the gateway of the Competitive Examination we go out into the Wasteland of Experts, each knowing so much about so little that he can neither be contradicted nor is worth contradicting.
Saray etrafında gezenlerin her bolluk peşinde heyecanla koşturmaları da bir doğa kanunu: ʻʻokul arttıkça yaltakçılar artarʼʼ tarihsel doğa kanunu.
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Tzipi Hotovely, İsrail Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, İsrail devleti olarak, Suriyeli Kürtlere yardım ettiklerini açıkladı.
Tzipi Hotovely, parlamentoda yaptığı konuşmada “ülkesinin Suriyeli Kürtleri bölgede İran’ın etkisine karşı denge olarak gördüğünü ve Kürtlerin ABD ile diyaloğunu teşvik ettiğini” belirtti.
Hotovely, konuşmasının devamında şu noktalara dikkat çekti:
“İsrail, çok sayıda insani ve diplomatik yardım talebi aldı. Kürtlerin yaşadığı derin sıkıntıları anlıyoruz ve biz onlara farklı kanallardan yardım ediyoruz.”.
“Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin çökmesi, İsrail açısından tehlikeli ve olumuz bir senaryo oluşturur. Bu durumda İran’ın etkisindeki olumsuz unsurlar güçlenir.”
Rejim Devlet ile ilgili aciklamanizi samimi bulsamda animsatmak isterim, suriye rejimi deyimi onu mesru bir Devlet olarak görmeyen devletlerin jargonu.sanirim dilinize yerlesivermis.
“Devlet” dediğimizde onun hakkında iyi bir şey demiş olmuyoruz ki.
ʻʻ72 ‘İnsan’ı yanlış tanımlamaya yıllardır alıştırılmakʼʼ yazınızdaki bir paragraf hayvanlar üzerine yapılmış hayli araştırmalardan bir uyanını gönderme isteği yarattı.
Sonsuz bir gayretle Hortlak, Necip ve diğer bilimde kara cahil oldukları kadar faşist ruhlu site çoğunluğu solcu devrimci Marksist, anarşist faşit ruhlulara pis dil uzatmadım.
Ayrıca, Fransızca biliyorsunuz ve tercümem iyi değildir diye aslını [] içinde ekliyorum.
ʻʻİnsanlar da rekabet eder. Fakat ‘insan’ın diğer türlerden farkı; rekabet ederken ‘öldürmek-yıkmak’ konusunda kendini kontrol edebilme yeteneğine sahip olmasıdır.ʼʼ
Gönderdiğim yazı, bir bakıma, ʻʻtam tersiniʼʼ gösterir. Diğer yandan, bence, siz haklısınız. Neden?
İnsanlar sayısız defa, öldürmek ve yıkmada yeteneklerinden yoksunlara karşı ayaklandılar, isyan ettiler, başkaldırdılar ve hatta Medeniyet içindeki tarımcılar gibi 17. yüzyıla kadar nazik bir anlaşmayla ʻʻbarışʼʼ sağlamayı başardılar. Ben bu direnmelerin, tabii seçerek, çoğunu canım kadar severim. İlkellere daha ciddi ve yeniden bakış bu girişimlerin başarılı olmadığından doğdu. Ümit ederim bu yazı, hiç değilse kısmen de olsa, sitedeki allahı kaybolmuşların televizyon dizi dırdırlarını neden tiksindirici bulduğumu açıklar. Yazı, ilkel insanlarla ilgili bulgulara değinmez bile ve hayvanlarla ilgili salt bir bulguyu içerir.
***
Sembolizm ve ritüel
Hayvanların yaşadıkları alanı organizasyon ve savunması insanlardan farklı değil. Alan, hayvanın yaşamının aslını, özünü simgeler. Yaşadığı bölgeyi akranlarına karşı sınırlamayan, avucunun içi gibi bilmeyen, gözünün bebeğiymiş gibi savunmayan omurgalı veya omurgasız bir hayvan yok denilecek kadar azdır. Doğal olarak alan hayvanın büyüklüğüne, aslan ve fare farkı misali, göre değişir. Meşru sahip alanının sınırları özel salgılar veya çoğu zaman dışkı ile belirler. Bölgede özel alanlar da var, örneğin su içilen ve hatta kaşınılan yerler.
Bir hayvan kendi bölgesinde kavgaya girdiğinde, aşağı yukarı, asla yenilmez ama dışında, az çok, kesinlikle yenilir. Akranının basit bir tehdidi ve hatta sıfır kadar olasılı bir tehdidine şiddetle tepki gösterir ama akranı olmayan, bölgesini rahatça paylaşabileceği bir hayvanı hiç umursamaz.
En önemli nokta, saldırıların çoğunun, hayli ritüel olması: kasılmalar, kesin ve belirli tavırlarla aynı kasılma ve tavırlarla yanıtlar. Çok sık bu kavgalar tamamıyla sembolik. Her halükârda, yenilen kaçablir ve ardına düşülmez. Bu çeşit kavgaların hayvanat bahhçelerinde sık rastlanan cinayetle sona ermesinin nedeni kaçacak yer olmaması. Diğer bir önemli nokta daha var. Aslan ve kaplanlar arasında görüldüğü gibi, ısırılan yerler, can alıcı organların olmadığı kalın deri ile korunan, örneğin omuzlar. Kürk değerini düşürdüğünden, kürkçülerin böyle yara izlerini saymada gösterdikleri özen istatiği bunu kanıtlar.
Bölgenin bu savunması ve tehdit varlığındaki bu sembolik davranışlar, arılar veya karıncalar gibi omurgasızlarda bile vardır; Rakibine saldıracak cırcırböceği ritüeli ile memelilerin savaşı aynıdır.
Sembolik tehdit, ritüelleşmiş mücadele, çoğu zaman ölüme ne de hatta ciddi bir yaralamaya kadar gidilmemesi, yenilenin kaçmasına izin verilip arkasına düşülmemesi havyanların, hayvanlar lehine, insanlardan farkı.
[Symbolisme et rituel
La perception de la menace chez l’animal ne se distingue pas de l’organisation et de la défense du territoire. Le territoire caractérise essentiellement la vie animale : il est très rare de trouver un vertébré ou même un invertébré qui ne dispose pas d’un espace dont il a délimité les frontières, qu’il connaît parfaitement et qu’il défend jalousement contre les agressions de ses congénères. Le territoire a une extension variable qui tient en premier lieu à la taille de l’animal : celui d’un lion est évidemment plus développé que celui d’un rat. Les frontières sont marquées par le légitime propriétaire par des sécrétions spéciales ou souvent par le dépôt d’excréments. A l’intérieur, se trouvent des zones spécialisées pour boire, par exemple, ou pour se gratter.
Lorsqu’un animal combat sur son propre territoire, il est pratiquement invincible, mais, en dehors, il est à peu près sûr d’être vaincu. L’animal réagit très violemment non seulement à la simple menace, mais à la lointaine possibilité d’une menace de la part d’un congénère ; en revanche, il reste calme à l’approche d’un animal d’une autre espèce que la sienne, qui pourra parfaitement partager son territoire.
Le point important est que la plupart des attaques sont hautement ritualisées, avec des postures de menaces caractéristiques auxquelles on doit répondre par des gestes ou des attitudes déterminées ; et, souvent, le combat est purement symbolique ; en tout cas, le vaincu peut s’enfuir, il n’est pas poursuivi. La raison des meurtres répétés dans les jardins zoologiques, c’est que la possibilité de la fuite n’existe plus. Les parties du corps qu’on peut attaquer sont celles où la blessure n’est pas mortelle, par exemple, chez les lions et les tigres, les épaules protégées par une peau épaisse qui ne recouvre aucun organe vital. On le sait tout simplement par les statistiques des cicatrices que les pelletiers comptent avec grand soin, car elles déprécient les peaux.
Cette défense du territoire et ces comportements symboliques en présence d’une menace existent même chez les invertébrés, comme les abeilles ou les fourmis ; le rituel du grillon qui va attaquer son rival est du même type que le combat des mammifères.
Menace symbolique, combat ritualisé, la plupart du temps non poussé jusqu’à la mort ni même jusqu’à une blessure grave, autorisation de fuite sans poursuite pour le vaincu : voilà une suite de caractères par lesquels les animaux se distinguent de l’homme, bien fâcheusement pour ce dernier.
Rémy Chauvin, Professeur à la Sorbonne]
Bence, bir şey gün gibi aşikar ve tarih örneklerle dolu. Tarih boyunca sarayı ve içindekileri korumakla görevliler veya bu solcu devrimci gibi saray civarında tur atanlar ve hatta saraydan nefret edip saldıranlar, Medeniyet şu gizli olmayan gizemini bilirler:
ʻʻİçeri bir gir, gücü bir ele geçir, gerisi kolay. Tüm dahiler, bilim adam ve karıları, zenginler kul kölen olurlar, haşmetini paylaşmak için her boku yerler. ʼʼ
Döner surat olduğunu bıliyorumda bu kadar fırıldak surat olduğunu bilemezdim.
Ahlaki bakımdanda düşük ve ılkel..iğrenç
Rekabet kelımesı(kavram)ı nazilerden almışsın tıpkı Türkeş 9 ışıkda kopyaladığı gibi..
Son yazdığın dürüstçe.git hayvanlar alemine onlara ;sizler ınsan ,ınsanlar hayvan oldugunu açıkla.böcekler imparatorluğunu kurdur.karıncalar kurmuş zaten.
Sıneklerde iyi.en iyisi balıkların yaşamı.en kolayı onlarınki..
Bugün ırkçı olduğumu belirteyim.
Gevezelikde senden altda kalmayan karadenız kaçığının demeclerını okuyunca ırkçı oldumbirden.
Nato üyeleri natonun ruhuna ters gelen davranışları varmışmış!
NTonun kuruluşun nedeni rusyaydı.hernekadar eskı Sovyetler olmassada nato hala rusyayı potansıel rakıp,tehlıke olarak görmektedir.
Sen git onlardan sılah al artı bız ruslarla daha iyi anlaşıyoruz de.sonra bu lafı et!
no yorum…
hele Şuna ne dersiniz?
Trumpa ermeni kararını şikayet etmiş. Oda nasıl oldu bu?!!!
Demiş
Oda anlatmış bir güzel.sanato,kommısyon,obama busch falan filan.
trumpda haberim yok araştıracağım demiş!!!
Gülmekten ölünecek tiyatro.
no no comment..
abd meclısının ıc ıslerıne karış.
ırkçıyım bu gün ben..bu ne aptal millet bunu başında tutuyor.
İki Nazi eğilimli yabancıları bulup telefonla görüştük. Biraz zaman aldı ama Hortlakʼı hatırladılar. Anıları aşağıda:
ʻʻBatıda ırkçılık, milliyetçilik ve her ikisini bir araya getiren faşist ve Nazi ideolojileri çok güçlendi ve hızla yayılmakta. Doğal olarak, gezdiğimiz ülkelerde faşist veya Nazi partileri kurmak isteyen veya olan partilere katılmak isteyenler bizim bu akımların kaynaklarından geldiğimizi öğrenince bilgi edinmek istediler. Hortlak bunlardan biri.
Doğrusu, biz Avrupalılara kıyasla çok alçak bir kültürden geldiği için aptalca soruları bizi şaşırtmadı. Ama milliyetçiliği matematik, bilim, fizik, yemek yemek, su içmek, müzik, sanat, teknik ve aşkta arayacak kadar kelek olan bu Hortlak, gazeteler ve internet sitelerinde dünya ve özellikle Orta Doğu politika anal-izciliği yaptığını, şair ve yazar olduğunu söyleyince dünyanın bu alçak kültürlülerden temizleme milliyetçilik ideolojimizin doğru olduğuna inancımız daha da arttı. Çünkü milliyetçilik bu et kafalının sorduklarında yok ama besbelli ki milletler arasında var. Böyle bir salak ve bu salağı suratına tükürmeden okuyup dinleyenlerin çok alçak bir kültürden geldikleri apaçık.ʼʼ
MATEMATİK
ʻʻ3ʼʼ, Türkçe ve Kürtçeʼde aynı değil.
Türkçe ʻʻüçʼʼ, ʻüʼ ile yazılır, Kürtçe Hortlak ve 3 anlamına gelen ʻʻseʼʼ ise ʻsʼ ile yazılır.
BİLİM
Vahşi BİLİMİNE göre Hortlak = Ayrancı Faşist. Türk-Kürt BİLİMİNE göre Hortlak = Kız oğlan kız, el değmemiş, Alamancı Marks aşkı içinde yanıp tutuşan bakire Kürt simsarı Marksist.
FİZİK
Sahil sarışını Türkler arasında su 100 derecede kaynar. Dağ kaba sarışını Kürtler arasında 97 derecede kaynar.
SU ve YEMEK
Yiyecek içecek bulamıyan milletler, can pahası, Hortlak gibi haddinden çok yiyip, sınırda Hortlak gibi haddinden çok osurarak gelenleri geri tepen Batıʼya girmeye çalışırlar.
MÜZİK
Dünyanın her yerinde, Hortlak ve Zileli misali, gerici ve reaksiyoner görünmek istemeyen gençler, AMERİKAN MÜZİĞİ dinlerler. Hatta Hortlak ve Zileli misali İlerici, solcu devrimci, Marksistler bir zamanlar köpekler gibi sınırlara işer kendilerini ʻʻkültürel emperyalizmʼʼden korurlardı. Here is that famous “Akan ırmak, katılan ölü balık business.” again.
SANAT
Bundan 15-20 yıl önce Tokyoʼda milletler arası sanatçılar sergisinin anal-izciliğini yapan Le Monde, farkında bile olmadan, tüm eserlerin birbirlerine benzediklerini yazdı.
Bu defa Hortlakʼın aşkı ile yanıp tutuştuğu Marks nihayet, ama emekçilerden vazgeçip, dünya sanatçılarını BİRleştirmiş.
TEKNİK
Vahşiler dumanla iletişim yapar, Hortlak gibi sarışın medeni (tabii eğer bu sersem Hortlak Maxwell denklemlerine inek tren bakar gibi bakmamışsa ve hatta hiç duymamışsa) ışıkla iletişim yapar.
Vahşi, ateşi etrafta bulduğu çalı çırpıyla yapar. Enayi Hortlak, el ayak g*t öper, kölelik eder, para kazanır, parayla yüksek kültürlülerin kaktırdıklarıyla iletişim zevki yaşar.
AŞK
Almancı Marks, Rus Lenin, Troçki, Stalinler; Çin Maolar ve diğer çeşitli milletlerden olanları sevmiş. Kürt-Türk Hortlak ve köylü Elif Bacı ve sayısız 68ʼliler hâlâ bakirelik derdindeler.
YALTAKÇILIK
Yaltakcılıkta milliyetcılık, olurmu?
Olur. Hortlak saray adayları Kürt liderlerinin elini ayağını öper, Zileli ve Başkaya Türk, K. Okuyan Kuzey Kore falan filan.
EMEK
Emekte milliyetcılık, olurmu?
El emekçileri için, BİRleşene kadar olur; Hortlak, Zileli, Başkaya gibi büyük beyin emekçileri için olmaz.
MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçilikte milliyetcılık, olurmu?
Olur. Enayi ile dolandırcı kardeş olur.
Sayın Pipsqueak, Hortlak en azından bilimde sıfır olduğunu biliyor, onun için cevabı kendisi gibi boktan. Sırf o yüzden bırak zavallıyı, kafayı yedikçe daha çok yiyor.
Acı ona, biraz da taklit et. Birkaç defa yuttu baksana işi gücü medyadan salaklıklar toplamak. Senin korkundan artık marksist falan filan bile olmaktan laf etmiyor.
Hortlak dışında düzgün düşünen bir tane başka yorumcu göremiyorum bu sitede.
Ülkenin genelinden farksız. Kendine muhalif ve solcu diyen bir ton yobaz kaynıyor.
Bu site bile böyleyse halkı artık siz düşünün.
“bu ne aptal millet bunu başında tutuyor.”
Eksik.
Bu ne aptal entelektüeller. Halktan farksız. Sadece halkın değil bunların yüzünden de başımızda.
İlkelciyi söylemeye gerek yok. O zaten aptal ötesi bir şey.
“Bilimde,matematik,fizikte milliyetcılık olurmu? Olmaz dediler
Yemede içmede olurmu? Olmaz..
Müzikte,sanaatda? olmaaz dediler..
Teknıkte? olmaz dediler!
Ya aşk da?!! o oo. Hıç olmaaaz dediler..”
Harika tespitler.
Bilim, kültür, müzik, sanat falan bütün bunlar nerelerde en çok gelişmiş?
Dinciliğin, etnik milliyetçiliğin, tek parti ve tek adam rejimlerinin egemen olduğu Paris, New York, Kaliforniya gibi yerlerde değil.
Erdoğan’ın Türkiyesinde, Suudların Arabistanında, mollaların İranında ve Talibanın Afganistanında tabii ki.
Aşk hakeza.
Aşk veya namus cinayetleri diye bir kavram bile yok buralarda.
Halbuki burka içine hapsedilen New Yorklu, Parisli, Kaliforniyalı kadınların hayatını Afganistanlı kadınların özgür hayatıyla mukayese etmek kimsenin aklına bile gelmez.
Bir keresinde şöyle buyurmuştu;
Erdoğan’dan A’raf Suresi ile cevap
Başbakan Erdoğan Batman’da yaptığı konuşmasında Araf suresi’nden alıntı sözler kullandı.
Başbakan Erdoğan konuşmasında; “Kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır gerçekleri söyleyemezler” dedi.
Yine kendine yormuş aklınca.
Bu sözleri kim söylemişti?
Medeni, yani Medine’li, şehirli, uygar Muhammed.
Kimlere?
Puta tapan ilkel, vahşi çöl bedevilerine.
Artık putperestlik ortadan kalktı. Ama ilkel, vahşi zihniyet hala devam ediyor.
En fenaları da baştaki ile sitedeki.
Mantıga karşı,bilime karşı,herşeye karşı.
Nasıl bu adamla başa çıkacağız.
Deli dilini bilmem. Dil konusundada perişanım..
Hayvan dilinimi öğrensek? Hangisini?
Deli,wahşi deliyi anlamak zor. Ama onu düşündüğümden bu gün 300 yıl önce yaşamış fransızın sözünü lıke kedim.
Laf yetiştirmekten kendini yetiştirememiş.. Demiş.
Bizimki lafdanda anlamaz..
Kürt sorunu ,pkk terör konusuna devam edelim….
Pkk ye terörist olduduğunu esas olarak kürt halkının haklı davasına dayandırıyor bizimkinler.
Heryerde bu böyleydi.böyledir.
Bu noktada batı pkk yi terorist göremez.tam tersine kurtarıcı olarak görür.
PKK nın gerçekten kabul edilemez başlangıctakı zorba hareketlerini bahane ederek batının pkk yi terorist demesi hala onun soğuk savaş döneminden kalma polıtıkasıdır.
Tüm savaşlarda kabul edimeyecek zorba,ıntikam gibi olaylar olmuştur.
Abd nın askerlerı yapar,rusda,fransızda..
en az 25-30 senedir de pkk bu eylemlere karşida mücadele etmiş.
Batı artık pkk yıde pyg gibi desteklemelidir.
PKK sayesındekı bugün kürt halkının sesi duyuluyor hatta türkiyede bile bazı haklar elde ediliyor.
Bırşeyler bahane edilerek pkk nin bölgede esas rolünü dışlanılamaz.
Pkk nin mücadelesi haklıdır.haklı olduğunu batıda bilmektedir.
Onu,bunu bahane edilerekde destek yerine tr.tarafına düşmeside olacak bırşey değil.
Benı en cok heycandıran olayda ısrailin Kürtleri desteklemesidir..
İsril dünyanın kalbidir. Kalbsiz dünyanın kalbi…
( bu cümleyi k.marks din için kullanmış.ama tersi anlamda.
Ne yüreksiz yüreğin,ne kafasız kafan var anlamında..
maalesef yanlış anlaşılmış.acıklamaları,metnin tümüne göz önünde bulundurursak bu sonucu çıkarmak gerek)
Analitik felsefecilere (daha önce, logical positivism) göre dil beynin aynasıymış. Hortlaklar bunu mükemmel kanıtlar. Hortlakʼın hevesle sergilediği dünya ve yerel anal-izleri bile sanki ağzından çıkan ishal, üstelik sanki gözüme girmek için internetten sinek, karınca, böcek möcek gevezelikleri toplamış. Her neyse, tahmin ederim aynı Hortlak, ʻʻ59 Anonim 7 Kasımʼʼı da yazmış. Bu iki, hakiki halk diliyle yazan ve kullandıkları daktilolarından çok koca kelle oldukları belli olan politika ve sosyal yüksek mühendislerinin çağıldamalarını inşallah doğru anladım.
Evvel zaman içinde, Zileli Marksist-Leninist-Stalinist-Maoist iken, Hortlak satamadığı gazetelerden ʻʻçocuklar için Marksizmʼʼokur iken, daha henüz, saray ertafında büyümüşlerin başını tutup çeken kovboy Abd-Allah Uç-Olanʼın işçisiz işçi partisi gazetelerini satmaya başlamadan önce, Kürtçe bilen Kürt dede-nenelerini feodallikten kurtarıp proletya etme ilahilerini hafızlamadan önce, Kürtlerin de senfoni orkestrası, Kürtlerin de üniversite, Kürtlerin de konserve-tunaları olup çağdaş dev kültürlü yeni dünyada yerini alma hakkını savunma fahri laf kalabılıkçısı olmadan önce…masalim burada başlar.
Bir arkadaşım allahlardan vazgeçip genlere tapan yobaz birine kızınca, yobaz yanıt verdi: ʻʻ Chomsky anarşist ama o da doğuştanlığa ve kalıtsallığa inanıyor!ʼʼ.
Arkadaş suratına sanal tükürdü: Evet biliyorum ʻʻFor Chomsky is an honourable man!ʼʼ
[Ara fasıl. Solcu devrimcilerin ağzına koyulan bir sakız var, çiğnemekten yorulmazlar: Doğu Despotizm (Oriental Despotism).
Bu salaklar ʻʻChomsky çok kitap yazmış, sen ne diyorsunʼʼ; Amerikaʼyı nobellerle ʻʻGod Bless Americaʼʼ yapmış sineklerin toplandığı bok ʻʻMITʼde ordinari-ass püfürpüfereser, sen ne diyorsun?ʼʼ; ʻʻ daha sonra din değişitiren Gün abimiz gibi, anarşizmin ne olduğunu yazıp biz gençliğe yol gösterdi, sen ne diyorsun?ʼʼ; ʻʻChavez sarayına girip maskara oldu, sen ne diyorsun?ʼʼ… derler ama neden, aynı bakirelik peşinde koşma ilahileri gibi, bu ilahileri tekrarladıklarını bilmezler.
Kim demiş, Başıkaya & Co. nın Aydınlık ampulleri çıkalı, putperestlik karanlıklara karıştı? Sadece ayıp donu laiklik giydi.]
Chomskyʼyi tanı: Oku.
1. ʻʻ200 Chomsky Lies.pdfʼʼ, ısınma babında.
2. Daniel Everett ʻʻLanguage:The Cultural Toolʼʼ
ʻʻDilin temel yapı taşı topluluktur, … dil görüşüm, Chomsky’nin doğuştan, kalıtsal görüşünün tam tersi, … biz insanlar, diğerlerle kıyasla, en sosyal bir türüz, topluluk oluşturmak ve yaşamak için gereken iletişim sorununu çözmemiz gerekir. Dil, bu sorunu çözmek için icat edilen araçtır.…ʼʼ Daniel Everett
Chomsky, bazı Brezilya üniversitelerinde püfürpüfüreserlik eden, bir zamanlar öğrencileri olanların yardımıyla, Brezilya hükümeti vasıtasıyla Everettʼin araştırmalarına son verdirmeyi sağladı. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, tam bu site laiklik safsatasıyla (Everett ormana misyoner olarak gitmişti). Daha Bolsonaro = Erdoğan yoktu, Atatürk-Marks = Temiztaş = İmamhatipoğlu vardı: ORDEM E PROGRESSO]
3. Cahil Anarşistler ve Marksistler çeşit çeşit
Modern dilbilimciler, dilin harika yetenekli bir demokratik kolektif tarafından yaratıldığını keşfettiler ama kimseye söylemediler.
Chomsky’nin teorileri, çocukların dil edinimi olan fenomen hakkındaki ustaca bir açıklama. Chomsky, altına eden, altına işiyen, yemek yiyemeyen bebeklerin, etrafları — bizim iki koca kelleler Hortlak ve ʻʻ59 Anonim 7 Kasımʼʼ gibi kırık dökük konuşma numaraları yapanlar değil, benim anne babalarım ve kardeşlerim gibi, gerçekten doğru dürüst konuşmasını bilmeyenlerle — çevrili olmalarına rağmen bazı ve hatta çok sayıda dilbilgisel yapıları ustaca kullanmayı öğrendiklerini görünce, elma büyük beynini barındıran koca kellesine düşer. Fazla uzatmayacağım.
Selefilik kanında olmalı, iyice geriye gider ve soluğunu ilk sosyal mühendislerden biri olarak tanınan Platonʼda alır. Sokratın annesinin ebe olduğunu hatırlar. Daha henüz modern ve temiz hastanelerde, bebekleri tahsilli ve beyaz bluzlarıyla bilim adamı-karısına benzer doktorların kibarca çekip çıkarmadıklarını, daha o meşhur İLERLEME olmadığından ʻʻGod Bless Americaʼʼya varılmadığını düşünür.
Not: Hatta 20. yüzyılda anarşist ama alçak dinci Illich, Meksikaʼda sizler gibi temizlik seven orta sınıflılarla kenar mahallelerdeki pislik içinde bebek doğuran genç kadınları anlatır. Ama sakın okumayın, İLERİCİ değil, ahlakınızı bozar.
Tabii, biraz KAZANMAYANLAR tarihini okuyanlar, Hortlak, Zileli ve Başkayalar gibi bakire aramakla kendi kendilerini ve diğer enayileri kandırmak için anlattıkları çok şekerli Aydınlık, Atatürk, Marksist Anarşist masallarını yutmaz.
ʻʻWitches, Midwives, and Nurses A History of Women Healersʼʼ by Barbara Ehrenreich and Deirdre English Detroit, Black & Red Anarchist Printing Co-operative.
Bu kitap 17.yüzyıldan sonra aydınlığa kavuşanların cadı avcılık ve toplaycılığını, KAZANMAYANLARIN tarihini anlatır.
Chomsky, mahalledeki kaba cahil koca karı ebelerin, temiz Platon ʼun hayal ettiği gibi, bebekleri kazma kürekle çıkardıklarını düşünür ve şoka uğrayan bebeklerin bildiklerini unutup sonra hatırladıkları parlak sonucuna varır. Gerisi, benim bile bir ara öğrettiğim, cesur yeni dünyanın doğurduğu bebek bilgisayarın matematiksel dilbilgisi cambazlığı.
Çok parlak ve satışı iyi oldu ama yanlış. Nöroloji, genetik ve dilbilimindeki son gelişmeler tam tersi sonuca varır: Çocuklar dili de, diğer tüm becerilerini öğrendikleri gibi, deneyimle öğrenirler. Chomsky çöp tenekesine atılır.
Ama bu arada, Chomsky’nin rasyonelist varsayımlarının kabulü, ünikorn aramayla, dil bilimi alanında birçok önemli yanlar tamamıyla ihmal edildi. Örneğin, çocukların dil edinimindeki çevresel etkiler. Daha da acil olan, tahminen, 7.000 dilin % 95’inin ölme tehlikesi var.
Faşist Hortlak ve yandaşlarını duyuyorum : ʻʻbırakın şu alçak kültürlüler geberip gitsinler, bırakın işi materyalist, diyalektik, Marksist, Zileli-Başkaya vari anarşist doğal doğaya, tek önemli olan simsarlığını yaptığımız ezilen emekçiler, DEV KÜLTÜRLÜ KÜRTLER ve daha da dev kültürlü düşmanlarımız Müslüman Erdoğancılarʼʼ
Hepsinden kötüsü, Chomskyʼnin cebirsel dil cambazlığı, dil ile kültür ve toplum (Newspeak, topluluklar, belki?) arasına bir uçurum koydu. Dilbilgisi, laboratuarlarda teknik mesleki dil (jargon) konuşan, beyaz bluzlu teknisyen bilim adam-karılarının önce kara tahtada, sonra bilgisayarlarda oynadığı bir çeşit oyalanma, bilimsel vakit öldürme oldu. Geriye kalanlar, ki yaklaşık tüm dilbilimcilerinin %10-15i, geleneksel dil koruyucusu, kıçları sıkı sınır polisleri, doğru/yanlış bürokratları. Bunlar dünyanın tüm ülkelrinde olduğu gibi bırakırlar salt sarışınlar geçsin sınırı.
Daha 19. yüzyılda, Marks amcasının emekçilerinden ʻʻbahsetmediğiʼʼ için büyük beyinli Marksist Eagletonʼun gazabına uğrayan Dickensʼin ʻʻHard Timesʼʼı okuyun, bu gramercileri görürsünüz. Bu arada, Türk 68 solcu devrimcileri, Hortlak, Zileli, Başkayaları da.
yalan yok, sosyalist komunist bir ütöpik ulkem olsaydi, tek bir yahudi, tek bir arnavut, tek bir kürt istemezdim.
umarim herkes benim kadar direkt olur.
Sn. Zileli
Sizce bütün bir devlet, rejim hatta ülke ve toplum sadece baştaki kişinin değişmesiyle çok kısa sürede radikal bir biçimde değişebilir mi?
Farzedelim, hemen yarın, talihsiz ve trajik bir kaza sonucu baştaki kişiyi kaybettik.
Bu durumda, bütün iplerin onun elinde olduğu rejim de hemen kısa sürede değişebilir mi?
Ya da, benzer bir durum, mesela İkinci Dünya Savaşının tam ortasında veya Ekim devriminin hemen ardından gerçekleşseydi olaylar tam zıt yönde gelişebilir miydi?
Laik Kemalist Özdemir İnce: ABD gerici bir Hıristiyan toplumudur (!)
TÜRKİYE’DE DİN ÖZGÜRLÜĞÜ YOKMUŞ
19 ARALIK 2009
HÜRRİYET
ABD ileri gelenleri her yıl birkaç kez “Türkiye’de din özgürlüğü yok!” ya da “Türkiye’de dini kısıtlamalar var !” türünden demeçler verirler, bu türden cümlelere yer veren resmi raporlar yayınlarlar. Ertesi gün bizim İslamcı basın bu demeç ve raporların üzerine balıklama atılır, bunlardan kendilerine manşetler, sürmanşetler çıkartırlar.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2009 Dini Özgürlükler Raporu’nda Türkiye gene eleştiri konusu olmuş.
***
İlkin Hıristiyan (Katolik, Ortodoks, Protestan, haydi Süryani, Nasturi, ve Marunileri de sayalım) ve Musevi vatandaşlarımızın durumunu ele alalım. Dinsel özgürlükleri olmadığını söyleyeceklerini sanmıyorum. Bizim Mersin’de şu anda bir Ortodoks, bir de Katolik kilisesi var. Belki de yüz yıldır. Dileyen kilisesine gidiyor. Rahip ve papaz imamla birlikte Asri Mezarlık’ta cenaze kaldırıyor !
Rum Ortodoks vatandaşlarımızın Kilise ve ibadet sorunu olduğunu sanmıyorum. Tabii Patrikhane’nin ökümeniklik sorunu ve Heybeliada Ruhban Okulu dışında. Bu iki politik sorunun din özgürlüğüyle, dinsel sınırlanmayla hiçbir ilişkisi yok.
Musevi tarafından herhangi bir şikayet duymadım. Elbette İslamcı ve ırkçı kesimlerdeki geleneksel antisemitizm ve Yahudi düşmanlığından söz etmiyorum.
Buraya kadar yasal haklardan söz ettim. Peki gayri Müslimler üzerinde mahalle baskısı yok mu ? Var ! Din adamları ve mabetleri saldırıya uğramıyor mu ? Uğruyor !
Ancak bunlar ve bunlardan çıkan olaylar adi suç bağlamına girer : Trabzon’da öldürülen rahip, Diyarbakır’da öldürülen misyonerler, İstanbul’da saldırıya uğrayan Sinagoglar.
Günümüz Türkiyesinde Sünni-Hanefiler dışında kalan Alevilerin, gayri Müslimlerin, ABD raporlarında yer bulamayan ateistlerin kendilerini güven altında hissetmeleri epeyce zordur. Bu doğru !
***
Söz konusu raporda, devlet memurlarının ve öğrencilerin kamu binalarına ve üniversitelere türbanla girememesi eleştiriliyor. Devlet dairelerinde ve okullarda beş vakit namaz kılınamaması kınanıyor. “Başörtüsü takan kadınlar ve yasağa meydan okumalarda onlara aktif destek verenler, ya disiplin cezalarına çarptırıldılar ya da hemşire ve öğretmen olarak kamu sektöründe işlerini kaybettiler” deniliyor.
Bu eleştiri ve kınamalar, ABD’nin resmi hükümet çevrelerinden geliyor. Bilen bilir ki : ABD bir laik devlet değildir, ABD toplumu gerici bir Hıristiyan toplumdur. Bu gerçeği bir yana bırakalım : Rapor, Fethullah fatihleri ile Ilımlı ve Pasif İslam fesatçılarının ürünüdür.
***
Müstebit ve küstah ABD kendi sekülarizmi ile Türk-Fransız laikliği arasındaki temel uçurumu nedense görmek istememektedir. Sekülarizm, kilise ve halkın devlete karşı (devleti sınırlandırmak, onu iğdiş etmek için) yaptığı işbirliğinin, ortaklığın ürünüdür.
Türk-Fransız laikliği ise dinsel kuruma (kilise, cami) karşı devlet ve halk dayanışmasıdır. Böyle bir laik dayanışmanın başlıca amacı kamusal alanı (okulları, devlet dairelerini) dinsel simge ve imgelerden arındırmak, yani kamusal alanı steril tutmaktır. Bu nedenle okullarda ve devlet dairelerinde hiç kimse beş vakit namaz kılamaz, kamusal alanda türban ile bulunamaz. Çünkü bu türden eylemler vatandaşların yasalar önünde eşitlik ilkesine ve evet, demokrasiye aykırıdır !
http://ozdemirince.com/turkiyede-din-ozgurlugu-yokmus/
‘Türkiye’den iyi haber’ imiş…
Özdemir İnce
08 Kasım 2019 Cuma
Reis Trump, “Türkiye’den iyi haber” tiviti yazdı diye yerli “ortak akıl” tayfası mutluluktan göbek attı. Yahu önce yazma ve okuma öğren: Trump Reis’in Türkiye’den gelen habere istediği, dikte ettirmek istediği şeyler gerçekleştiği için sevindi. Bu yerli yüzsüzler de Çazgır Trump’ın sevinmesine seviniyor. Bre! Trump için iyi olan şey Türkiye için iyi olur mu? Güya Müslümancı bunlar! Kuran’da, mealen, “Gâvurla dost olma, bulduğun yerde öldür!” diye yazmıyor mu? Neden adamın kıçının dibinde duruyorsun!
Yorum dünyanın en zor işidir! Dilbilim, yorumbilim, felsefe bilgisi ister. Kondu Saray’da imzalanan o sözleşme bir tür Sèvres Anlaşması. “Terörist” dediğin haşaratı temizledin mi? Temizlemedin! Silahsızlandırdın? Hayır! Hapse attın mı? Hayır! Yargılayabilecek misin? Hayır! Adamlar silahlarıyla birlikte 32 kilometre güneye indiler. Dinlenecekler ve istedikleri zaman kuzeye çıkacaklar ve yeraltına inmiş yoldaşlarıyla birleşecekler ve misyonlarına devam edecekler. Zafer kazanan kim?
Beni “Ateist Yazar” olarak “tasnif ve tefsir eden” bir yazıcısı bulunduğu inden şöyle döktürüyor:
“Aynı günkü gazetede, Özdemir İnce ‘Suriye ve değersiz yalnızlık’ başlığı ile Türkiye’nin sözüm ona içler acısı halini anlatıyordu… Ama yazı daha yayımlanmadan… ABD’nin yalvar yakarışı sonucunda… Dünya ülkelerinin ‘Siz operasyonda neyi hedefliyorsanız, hepsini size taahhüt ediyoruz… Yeter ki 120 saat verin bize’ talepleri sonrasında… ‘Türkiye’nin yalnızlığı’nın değil… ‘Türkiye’nin liderliğinin, otoritesinin, tekliflerinin değerliliği’nin dünya tarafından kabul edilmesi gerçeği ile tanışmış oluyoruz. / Cumhuriyet’in ateist yazarının son cümlesi de şöyle: ‘Esad düşmanlığı ülkemizi uçuruma sürüklüyor!’ Uçurum, yazarın kendi uçurumu oluyor… Esad ile konuşulmadan… Türk askerini de riske atmadan… Türkiye, istediği her şeyin taahhüdünü alıyor. Gerçekleştirilmediği takdirde, 5. gün itibari ile kaldığı yerden operasyona devam edeceğinin ikazını da, muhataplara yapıyor…” (19 Ekim 2019)
Bu adamlar işkembeleriyle düşündükleri için ne adlarının ne de yazdıkları çöplüğün adının önemi var. Ne oldu, Efendi Trump’un başarı kazandı mı? 120 saat sonra terörist din kardeşlerin teslim oldu mu? Hayır! Ne oldu? Trump Coni’nin yanından kalkıp “İvan” Putin’in yamacına oturdun. Şimdi bir kolunda Coni, bir kolunda İvan var! Seni istedikleri yere, Şam’a karga tulumba götürüyorlar. Tıpış tıpış gidecek ve küsünle barışacaksın! “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü!” diyemezsin. Dua et de “Şamlı Esad” nazlanmasın. Böyle bir durumda, bizim memlekette, “Yürrü kereste müdürü!” derler, arkasından zort çekerler!
Neymiş, “Türkiye’nin liderliğinin, otoritesinin, tekliflerinin değerliliğinin dünya tarafından kabul edilmesi gerçeği ile tanışmış oluyoruz”muşmuş… Küçük at da civcivler yesin!
Bu din esnafı yazıcı taifesi, kucaklarında huriler, sanki Hasan Sabbah’ın Haşhaşi cennetinde yaşıyorlar, gerçekle hiçbir ilişkileri yok. Suriye maceranda seni kim destekliyor. Azerbaycan: Müslümanlığından değil Türkiliğinden dolayı. Arap ve Müslüman Katar’ın nüfusu hangi otelde kalıyor? Mağrip’ten Maşrık’a bir tek dostun yok. Seni düşündükçe akıllarına Kuran’daki Yecüc ve Mecüc geliyor.
Soçi’de ne oldu? Ama önce şu soruya, “Suriye’de ganimet paylaşımına bodoslama atlayan Başyüce’nin amacı Esad’ı devirip iktidara Müslüman Kardeşleri getirmek değil miydi” sorusuna cevap verilsin? Aradan 8 yıl geçti, bunun ham hayal olduğu anlaşıldı. AKP parayı bastı ama karayı bulamadı. Soçi’de, ense tıraşı yapıldı ve saçın rengi belli oldu! Uluslararası Kırkpınar’da baş pelvan olmak kolay değil.
Eyy! Hamamda şarkı söylerken beni “Ateist” olarak tarif eden işkembe sahibi! “Ateist olmak” tek başına, katkısız insan olmaktır! Yürek ister! Safrasız, çıplak, çırılçıplak!
Suriye’nin Esad’ı ile, Esad’ın Suriyesi ile aynı masaya oturmak için tıpış tıpış yürüyecek senin efendin; kurtarılmış bölgeye 250 metrekarelik villalar değil tek bir gecekondu bile yapamayacağını öğrenecek. Ama sen bu bozgunu, işkembe derdinden, “zafer” olarak ilan etmek zorundasın!
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1700739/turkiyeden-iyi-haber-imis.html
Hiç de öyle değil
Özdemir İnce
01 Kasım 2019 Cuma
Türkiye’nin son yıllarda tarihi bir mücadelenin içinde olduğunu belirten Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajda: “Millet ve devlet olarak, varlığımızı ve geleceğimizi korumak amacıyla son yıllarda yine tarihi bir mücadelenin içindeyiz. (…) Türkiye, bağımsızlık mücadelesini en başından en sonuna kadar milli iradenin temsilcisi olan Meclis’i eliyle yürütmüş bir ülkedir.(…) Terör örgütlerinin saldırılarından 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar yaşadığımız tüm hadiseler, bu tarihi mücadelenin tezahürleridir. Suriye’de yürüttüğümüz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve son olarak Barış Pınarı harekâtları da yine bu mücadelenin birer parçasıdır. Bundan bir asır önce başlattığımız ve yeni devletimiz Cumhuriyetimizi kurarak taçlandırdığımız İstiklal Harbimizin bir benzerini, farklı görüntüler ve yöntemlerle veriyoruz.” (Hürriyet, 29.10.2019)
Cumhuriyet tarihini biraz bilenlerin bu sözlere inanması ve temelindeki düşünceyi paylaşması olası değil. Evet, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ve Cumhuriyeti kuran Büyük Millet Meclisi’dir ama Türkiye’nin Suriye politikasını tek başına AKP Genel Başkanı Erdoğan yürütüp yönetmektedir. Askeri harekâtta Genelkurmay Başkanlığı’nın herhangi bir yetki ve etkisi yok.
R.T. Erdoğan, ülkenin Kurtuluş Savaşı ile Suriye macerasını neredeyse özdeşleştirmekte! İzlenen siyaset Cumhuriyet Devleti’nin geleneksel siyasetine tamamen karşıt olup bir siyasal partinin özel amaçlı ham siyasetidir. Kurtuluş Savaşı, bağımsızlık ve çağının çağdaşı olan yeni bir bir devlet kurmayı amaçlıyordu.
İslamcılar, Osmanlı’nın istemezükçüleri, tarih boyunca ulusal bilinçten uzak kalmışlar ümmet bataklığında yok olmayı kurtuluş ve özgürlük sanmışlardı. Dinsel yozbazlık gözlerini kör etmiş, mutluluğu öteki dünya afyonunda aramışlardı. Bu nedenle bu dünyada yollarını bulamamışlar; karşılarına çıkan Cumhuriyet fırsatını değerlendirmeyi bilememişlerdi. Cumhuriyet’in açtığı özgür insanlık kapısından geçmeyi reddettiler, Arabistan çöllerine doğru tersine (geçmişe) doğru zaman yolculuğuna çıktılar.
Kurtuluş Savaşı’nda Gazi Meclis’in karşısında neredeyse yedi düvel vardı. Kimliğini örseleyip yok etmeye çalıştıkları TSK’nin karşısında şimdi kim ve kimler var? Emperyalizm mi? Gazi Meclis’in askerleri savaşta, ardından Cumhuriyetin akılcı siyaseti bozguna uğratmamış mıydı? Cumhuriyetin “Yurtta barış, dünyada barış” siyasetini pısırıklık sanıp (sayıp) yeniden Osmanlı olmaya kalkıştılar. İktidara geldiklerinde komşu devletlerin tamamıyla dostluk ilişkileri sürmekteydi, sadece Yunanistan’la aramız biraz şekerrenk idi. Ermenistan’ı saymıyorum. O kadar. Şimdi, anlamsız ve saldırgan siyaset yüzünden tek bir dost komşunuz yok.
AKP ve MHP’ye göre Türkiye’nin PKK kaynaklı bir “beka” ve bölünme sorunu var ? O halde benim Türkiye’nin Sırat Köprüsü Açılım Masalı’nın (Tekin Yayınları) 128. sayfasını okuyalım:
“Prof.Dr. Hüseyin Pazarcı’nın ‘Uluslararası Hukuk’ (Turhan Kitabevi) adlı kitabı var. Sadece devletlerle ilgili sayfaları (140-185) okurlarsa, ‘halkların kendi kaderini tayin hakkı’nın sadece sömürgelerle ilgili olduğunu öğreneceklerdir (…)
‘En başta, şunu hemen vurgulamak gerekmektedir ki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun anılan 1970 Bildirisi sömürge rejimi altında bulunan ülkeleri sömürgeci devletin ülkesinden saymamaktadır.’ (s. 143) Ve Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırları dışında herhangi bir sömürgeye sahip değildir.”
Bu nedenle, üniter bir devlet olan Türkiye’de hiçbir etnik topluluk, evrensel hukuka dayanarak ülkeyi bölmek hakkına sahip değildir. PKK de zaten böyle bir şey yapamaz.
Türkiye için (iç ve dış) tek tehlike AKP’nin peşinden gittiği İslamcılık siyasetidir. Cumhuriyetin laik devlet ilkesine içtenlikle dönerlerse hiçbir tehlike kalmaz. Türkiye’nin yaptığı Kurtuluş Savaşı ile başarısız terör mücadelesini eşitlemek tarihsel gafletten başka bir şey değildir. Milli Mücadele ve Cumhuriyete ait sıfatları hiç kimse hiçbir başka yerde kullanamaz. Bir de şu var: İktidarın selameti “vatan”ın selameti değildir!
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1572772/hic-de-oyle-degil.html
“Bu nedenle, üniter bir devlet olan Türkiye’de hiçbir etnik topluluk, evrensel hukuka dayanarak ülkeyi bölmek hakkına sahip değildir. PKK de zaten böyle bir şey yapamaz.”
Yapmasına da gerek yoktur.
Adamlar kendi ülkelerini kendi aptallıklarıyla bölme yolunda hızla ilerliyorlar zaten.
Bu “Deli Wahsi” aynı son Joker filmindeki “Deli Joker” gibi.
Joker’i böyle anlatmaları hoşuma gitmemişti gerçi.
Fakat bir kahraman / kötü adam filmi olarak değil de psikolojik bir film olarak çok güzel.
Oyunculuk da müthiş. Adam kesinlikle Oscar’ı hakediyor.
Bizim “Deli”yi de çok güzel oynardı haliyle.
Bir de şöyle bir şey vardı Joker’den bahsetmişken;
4 ekim 2018 batman saldırısı – ekşi sözlük
batman jokere mi saldirmis dedirten saldiri. 04.10.2018 14:08
Günah keçisi ve hayali düşman “emperyalistler”
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Seyid Abbas Musevi, “Sayın Erdoğan’ın karışıklıkların diğer ülkelere de sıçrayabileceğine yönelik açıklaması yerinde ve önemli bir uyarıdır çünkü bazı gizli eller İslam ülkelerinde ihtilaf ve karışıklık çıkartmak istiyor. Erdoğan bu gizli elleri doğru bir şekilde görmüştür. Uyardılar, bu nedenle kendilerini takdir ediyoruz.” dedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-Macaristan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin dördüncü toplantısına katılmak üzere gittiği Macaristan dönüşünde cuma günü uçakta gazetecilerle yaptığı söyleşide, “Irak’taki bu ayaklanmaların arkasında kimler yatıyor? Biz kimler tarafından yapılabileceği veya yapıldığına yönelik tahminde bulunuyoruz. Tabii bunun İran’a sirayet etme noktasındaki durumlarını da tahmin ediyoruz çünkü dert İslam dünyasını bölmek, parçalamak ve birbirine düşürmek.” ifadelerini kullanmıştı.
Cemel Savaşı, Sıffin Savaşı, Hakem Olayı, Kerbela Olayı ve Osman’ın, Ali’nin, Hüseyin’in katledilmesi gibi olaylarla “İslam dünyasını bölmek, parçalamak ve birbirine düşürmek” cinayetini işleyenler de “emperyalistler” miydi?
Yoksa, emperyalistler olsun olmasın, “bölünmek, parçalanmak ve birbirine düşmek” her zaman “İslam coğrafyası”nın “kader”i midir? Hani “coğrafya kaderdir” diyorlar ya.
Coğrafyanın kaderliği tartışılır.
Fakat “emperyalizm”in günah keçiliği ve hayali düşmanlığı artık ayan beyan ortadadır.
Dinciler ve “düşman kardeşleri” olan solcular bunu yutmaya devam etse de.
İlber Ortaylı yazdığı son Atatürk ve Kemalist cumhuriyet güzellemesinde Kemalistlerin en çok kullandığı “dönemin şartları” argümanını – yine – tekrarlamış.
Biz de biliyoruz İlber hocam. O dönem bütün kıta Avrupasında otoriter veya totaliter rejimler hakimdi. Belirttiğiniz gibi Kemalizm de bunların “en az kötü” olanlarından biriydi.
Öyleydi de, artık birilerinin de şunu söylemesi gerekmiyor mu?
“Dönemin şartları”nı aşamayarak çağdaşı olan benzerlerini geçememiş bir rejim ve ideolojisi – ve de kutsallaştırılan lideri – neden bugünün ve yarınların Türkiye demokrasisine model – ve hem de tek model – olmak zorunda olsun?
Eğer Kemalizm kendi döneminin genel eğilimine uymayıp çok partili bir parlamenter “burjuva demokrasisi”ni daha o yıllarda kurabilmiş olsaydı, günümüzde de model alabilirdik.
Daha doğrusu alamazdık, çünkü o zaman “Kemalizm” diye bir şey olmazdı.
Ben kurtulmayan ilkel ve vahşi putum. Her köpek gibi sınırlara işeyip belirlemişsin.
Ben bilgiyi ciddiye aldığımdan bu yana (bayağı geç oldu, 20-25 yaşı arası başladım, ama önemli değil,), İslamʼı başka putlara tapanların saldırılarına karşı savundum. Özellikle en son din-allah ve cici bici adlarla süslenmiş devlet-para putperestleri müminlere karşı. Ben yüzde yüz eminim sen bu modern putperestlerdensin. İspat etme tartışmasına hazırım ama bazı şartlar da var. Şartları yazımdan bul çıkar ama belirlemeye çalışacağım. Çünkü konu sen, başbokkokan Er-Doğan (inşallah Arapça ʻʻerʼʼ ne demek bilirsin) ve diğer paraya tapan şarlatanların düşündüğü kadar basit değil. En basitini dile getireyim.
Sen ve tıpkı sen olan komünistlik, ateistlik, sosyalistlik, materyalistlik, anarşistlik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, Kuranʼda Yazılı (unutma kara cahil 90, eğer Kuranʼda yazılanlar senin gibi kabakların hemen anladığı kadar kolay olsaydı milyarlar yorumlar, kavgalar, hatta Müslümanlar arasında savaşlar ve anlaşmazlıklar olmazdı), Marksistlik, laiklik, Aydınlık Çağıcılık, devrimcilik, Atatürkçülük, demokrasicilik, kapitalizmcilik ve binlerce diğerleri aslında düşünme ve dert edinmeye değer ama sizler için bu saydıklarım putlar sadece sidik yarışına girmek veya Allahın verdiği müthiş zekanızı göstermeye vesileler. İşte bir somut örnek.
Cebrail Muhammedʼe ʻʻokuʼʼ der. Muhammed, sözde, ʻʻokuma bilmiyorumʼʼ der.
Bunu öğrenen senin gibi hemen sidik yarışına girip Bak başkalarının putları üzerine işemek isteyen zevzek ne der?
Peki, Allah bu kadar kebirse, ʻʻneden hafızanı sonsuz genişletip sözlü anlatmamış?ʼʼ
Not : Hatta bir bakıma genişletmiş bile, Muhammed vahiyleri açıkladığında katipler kayda geçirmişler.
Not : Edebiyat açısından Kuranʼın güzelliği, senin gibi yobaz ama başka putlara tapanlar hariç, herkes tarafından kabul edilir ve Muhammedʼin şairleri sevmediği de bilinir (yani o zamanların bağlamında o bir edebiyatçı değildi).
Not : Arabistan yarımadasında çalkantılı devir çoktan sürmekteydi. Yukarıda Cebrail ile anlattığımda sidik yarışına giren, tıpkı sen ve başıbokkokan Er-Doğan gibi pezevenk olmayan, Muhammed gibi çok sayıda derin hisler yaşayan vardı. Laik yobazlar bunlara şair, yaratıcı falan filan derler, isim değişir laik alçaklar boşalır.
Not : Sen ve başıbokkokan Er-Doğan gibi milyonları anlatan bir din filozofundan. Er-Doğan duyar, görür gerçeği söyler. İLK ÖNCE okula gider, sonra İLK ÖNCE politikacı pezevenk olur, sonra İLK ÖNCE para biriktirir, nihayet sen ve diğer kendi gibi diğer inançlı dolandırıcıları etrafına toplar ve sorar: ʻʻPeki, İLK ÖNCE ne gelir?ʼʼ Dolandırıcılar enayi değil, korkudan altlarına etmekteler, dilleriyle g*tlerini tıkarlar, bırakırlar pezevengin kendisi cevap versin. Er-Doğan cevap verir: ALLAH!
Şimdi de benim beğendiğim, sayısız İslam düşünürlerinden bazılarının kesin bir konuda kullandığı bir akıl yürütme misali vereceğim.
Giriş açıklaması: Taş istediği kadar kalkıp yürümek istesin, yürüyemez. İnsan yürür. O halde, insanda bir çeşit ve çok az da olsa, hatırla kara cahil cahş ʻʻ90 Anonimʼʼ, İblisʼin başkaldırmasını, ‘ʻilahiʼʼ güç var. İnşallah Arapça cahş ne demek biliyorsun.
Düşünürler bu sitedeki salak materyalistlere benzeyen hödüklere sorarlar, ʻʻtaş ne ?ʼʼ. Başlar bu ilkokul bebekleri, aynı senin gibi sidik yarışına. Molekül, atom, proton, neutron, elektron, quark ve quarkın bebekleri falan filan. Doğru ama soruya cevap yok. Hâlâ ʻʻmadde ne?ʼʼ. Eğer fizikte de sonsuz kabak değilsen, Muhammedʼin Çinine git. Bu ʻʻfield theoryʼʼ veya temel kuvvetler ve madde ile açıklanır. Hiç değilse ilkokulda yeni din bilim kuranında öğrendiğin ʻʻatalet ilkesiʼʼni hatırla be öküz. Biraz da boş kafan yerine dolu cebini kullan. Para parayı çeker! Bırak ʻʻpara çekimiʼʼ, senin tıpkın Hortlak (c.c.) yobazın ʻʻdoğa yasasıʼʼ nı ihlal etmemek için parayı cebine düşürsün. Aynı doğa yasası, çek çek gelir, sayesinde başbokkokan pezevenk senin gibi maskaralarla düşmanlarınız olan laik devrimci maskaraları uzay izotropik (what the f*ck is that? is that in China too?) olduğundan kendine çekip hepinizi Er-Doğan etmiş. Bence, Trump, bu herif ve benzerlerinin tüm dünyayı kendilerine benzetmeleri, benim bildiğim tek gerçek mucize, tek inanmaya değer mucize.
Uzatmamak için atlamaya mecburum.
Muhammed bilgi için Çinʼe git demiş. Farz edelim sen de gözlerini para putundan çevirdin, para çoğaltmanın pezevenkler dergahı Tü-putu-takʼa gittin ve sordun : ʻʻşimşek ne?ʼʼ Anlatacak değilim, git biraz öğren!
Şimdi de, başıbokkokan gibi, mümin çoğaltma pezevenkleri dergahına git ve sor: ʻʻputperestler şimşeği nasıl anladılar?ʼ Sen ve başıbokkokan gibi eski allahın pezevenkliğini yapan, bir defa bile Çinʼe gidip ʻʻyahu aradan bu kadar zaman geçti, şimdi biz şimşeğin neden olduğunu biliyoruz, o halde, bu doğa olayını putlaştıranlar nedenleri bilmediklerinden aynı bizler gibi ʻʻbir bilen vardırʼʼ deyip ASIL DERTLERİNE dönmüş olabilirler mi?ʼʼ diye sormaz. Soracağına ASIL DERTLERİ olan para avcılığına çıkarlar. Zaten senin gibi avanakların beyinlerine üfürenler de para peşinde koşmaktan geri zamanı olmayan bilgi seven dümbükler, çok eski din-allah dümbükleri.
Ben gittim Çinʼe ama Çin komünist olmuş. Asıl neyin satıldığını çok iyi biliyorlar. Asıl bilgileri robot, yapay zeka falan filan ile uğraşan ve Hortlakʼtan bile iğrenç bilim adam-karılara bırakmışlar. Her köşede asılı videolarla beni incelemişler. Bakirelik sapıkları dünyasından geldiğimi bulup çıkarmışlar. Hatta Türkiyeʼde, hem Müslüman hem de laiklerin sarışın mavi gözlüler için mejnun olduklarını bile biliyorlardı. Bana Türkiye sarışın mavi gözlü seks oyuncağı huriler satış temsilciliği teklif ettiler. Tabii hemen kabul ettim. Çünkü yukarıda para hakkkında atıp tuttuklarım benim büyük beynlilik gösterim. Ben çok küçük beyinliyim, parayı allahtan bile çok severim.
Arayan mevlasını bulurmuş, para da az yaramadı. Din tarihçilerini buldum, araştırmalarıyla vardıkları sonuç — ki beni de rahatsız eder ama senin gibi ibiş dahilerin gazabına uğramak istemem, anlatmayacağım: İlahi güçlere inanmaktan doğa güçlerine inanmaya geçiş, dinlerde bir dejenerasyon, yozlaşma, soysuzlaşma.
Tabii çoğu Çin kadar uzakta ama gavur, sakın inanma, çarpılırsın, wa allah-i bi-illahi. Senin gibi beyni temizlerin beyninde kuranda şifre ile yazılı ampül yanar: ʻʻtertemiz çevremizi asıl kirleten putperestler!ʼʼ
Benim de beynimde de ampül yanar: aklıma tıpkı senin gibi Müslüman faşist ama İslam düşmanı laik faşist Hortlak gelir. Doğa yasasıcı Hortlakʼa ve Türkçeʼde –mış/miş eklerine şükür, putperestler kendiliğinden ölü ölüvermişler.
Laf lafı açarmış. Duyup, görüp, gerçeği söyleyen başıbokkokan-sen gibiler ve solcu devrimcilere çok benzyenler, Amerikalarda gördükleri insanların, sizler ve kendileri gibi g*t yalayanlar olmadıklarını, çok tuhaf bulduklarından olacak, da ekleyerek, hemen zamanlarındaki başpezevenk Trumplara gönderdikleri sayısız raporlarda ʻʻ Kralsız, Allahsız, Yasasız, İmansızʼʼ olduklarını yazarlar.
İşin acınacak tarafı bundan dolayı kırımdan geçirildiler. Tabii, bir pezevenkler pezevengi ateist Marksiste göre ʻʻkendi kendilerine ölMÜŞler, her şey yeni bilimsel allah evrimin elinde, yeni kader!ʼʼ
Eğer salaklığının dibi yoksa, biliyorsundur, rivayetlere göre, Muhammedʼin ölümünde bile sinirden gülme olmuş. Bana da tek o kalıyor.
ʻʻ Kralsız, Allahsız, Yasasız, İmansızʼʼ olmanın asıl nedeni putperest olduklarından değil, dillerinde K, A,Y, İ harfleri olmaması.
Ulan dümbelek, bu geriye dönüşü, selefiler gibi, altın çağına yeniden varışı, atıldıkları cennete yeniden giriş adını veren, senin gibi yeni din allah paraya tapanların hoplayıp zıplayarak çiğnedikleri sakız, hazırlık çocuk düşürmesi, sonralara asıl temel olan RÖNESANSʼI da mı duymadın? Buna büyük bir iştiyakla ʻʻpaganizmeʼʼ ve , putperestlikʼʼe dönüş derler, duymadın mı? Ulan ibiş, İslamʼın bu devire hazırlıkta büyük katkılarıyla övünen sen, kıçına başınla girdiğin başıbokkokan gibi paraya tapan, treni kaçıranların gönlünü okşayan gerçek Müslüman bilgelerini de mi duymadın? Suçu el-Gazzâlîʼde bulanları da mı duymadın be öküz?
Ara fasıl: Ulan, sizlerin sonsuz cahilliğiniz insanı gerçekten hem sonsuz güldürüyor hem de sonsuz yoruyor.
Her neyse inşallah dilimin altında yatanı sezdin be enayi dümbeleği ʻʻ90 Anonimʼʼ, Rönesans ile ilk asıl, ilk asıl asıl, ilk asıl asıl asıl, ilk asıl asıl asıl asıl gücün ʻʻdoğaʼʼ olduğu etrafta sen ve başıbokkokan da dahil bas bas bağırılmakta. Peki bu yeniden bulunan doğa ile ne yapacağız? Önce açık açık duyuldu, görüldü, söylendi. Doğa kadına benzer, tatlı lafla razı olursa ne ala, hık mık ederse zorla ırzına geçeceksin. Şimdi de bunu yapanlardan medet umuyorlar. Tüm eski allahlar bir araya gelse bile bu ilerici ve iyimser sağ/sol devrimci pezevenklerle başa çıkamazlar.
Dediklerimi biraz anlaman için, sen ve bu sitede solcu devrimci adını taktığım tıpkı senin gibi kuklaları simgeleyen olmuş bir olay anlatayım. Olay, pezevenk Sovyetlerin pezevenk Kapitalistlerle evreni bile ele geçirme ve hatta tüm yaşama son verme pahasına bile olsa kim daha fazla uzağa işer sidik yarışının en hızlı zamanında cereyan eder. O zaman, 68ʼlerde Türkleri bolluğa kavuşturma kahramanları solcu devrimciler de en hızlı günlerini yaşamaktalar. Kendilerini faydalı salaklar olarak görenleri şakşaklarlar. Sen, sana bok dağıtan kusursuz Müslüman Er-Doğanʼı şakşaklayan faydalı salaksın.
Uzaya giden Marksist, dinsiz, allahsız yaltakçı astronot aynı sen ve devrimci solcular gibi kıçlarını girip şakşakçılığını yaptığı maslahatı evren boyu büyükler önünde, ʻʻAllahʼı her yerde aradım, bulamadımʼʼ der. Tabii, sen ve aynada yansıyan yalatkçılar kahkaha atarlar. Bir beyin cerrahı ayağa kalkar, ʻʻ ben de yıllardır beyin açıyorum ama düşünceyi görmedimʼʼ der.
Çok daha daha da derinden bir ses. Sayısız başka dinden ama İslam ruhaniliği (maneviliği) , felsefesi, bilim tıp ve tekniğe katkısı, mimarisi, müziği, Medeniyetʼe katkısını, hatta laik yobazların ağızlarında artık bok kokan demokraside bile çarpıcı özellikleri saygıyla araştıran, inceleyen düşünürleri okudum. Okudum da ne oldu? Doğrusu, sadece sen, başıbokkokan sevgilin Er-Doğan ve bu sitedeki solcu devrimciler gibi beynimdeki beğendim/beğenmedim düğmesine basmadım. Saygıya değerlerle sen ve sitedeki maskaraları ayırt etmeyi öğrendim.
Not : Bu son paragrafları sen ve sitedeki diğer iğrenç yobazlara bana saldırmalarında kolaylık olsun diye ekledim.
Not : Eğer bu yazdıklarımın yanlış, haksız yargı, yalan, belgeler dayanmayan diyorsan, ben tövbe etmeye hazırım. Ama yok bu sitedekiler gibi laf olsun diye saldırmışsan, aynı onlar gibi toz ol! Bana yanıtını, hiç bir bilgi eklemeden tıpkı diğer kopyaların korkak köpekler gibi bir iki satırlık hakaretle kapat gitsin.
Kim Zararda? Boş ver gitsin, satışı olmaz.
Daha önce, logical positivism sonra analitik ʻʻfelsefeʼʼ (doğrusu felsefi yöntem) dilin beynin aynası olduğunu iddia eder. Hortlaklar bunu mükemmel kanıtlar. Hortlakʼın hevesle sergilediği dünya ve yerel anal-izleri bile sanki gözüme girmek için internetten topladığı sinek, karınca, böcek möcek gevezelikleri. Her neyse, tahmin ederim aynı Hortlak, ʻʻ59 Anonim 7 Kasımʼʼı da yazmış. Bu iki, hakiki halk diliyle yazan ve kullandıkları daktilolarından çok koca kelle oldukları belli olan politika ve sosyal yüksek mühendislerinin çağıldamalarını inşallah doğru anladım.
Evvel zaman içinde, Zileli Marksist-Leninist-Stalinist-Maoist iken, Hortlak satamadığı gazetelerden ʻʻçocuklar için Marksizmʼʼokur iken, daha henüz, saray ertafında büyümüşlerin başını tutup çeken kovboy Abd-Allah Uç-Olanʼın işçisiz işçi partisi gazetelerini satmaya başlamadan önce, Kürtçe bilen Kürt dede-nenelerini feodallikten kurtarıp proletya etme ilahilerini hafızlamadan önce, Kürtlerin de senfoni orkestrası, Kürtlerin de üniversitesi, Kürtlerin de konserve-tunaları olup çağdaş daha da dev kültürle yeni dünyada yerini alma hakkını savunma fahri laf kalabılıkçısı olmadan önce…
Masal aslında burada başlar.
Bir arkadaşım allahlardan vazgeçip genlere tapan yobaz birine kızdı. Yobaz yanıt verdi: ʻʻ Chomsky anarşist ama o da doğuştanlığa ve kalıtsallığa inanıyor!ʼʼ.
Arkadaş suratını serinletti: Evet biliyorum ʻʻFor Chomsky is an honourable man!ʼʼ
[Ara fasıl. Solcu devrimcilerin ağzına koyulan bir sakız var, çiğnemekten yorulmazlar: Doğu Despotizm (Oriental Despotism).
Bu salaklar ʻʻChomsky çok kitap yazmış, sen ne diyorsunʼʼ; Amerikaʼyı nobellerle ʻʻGod Bless Americaʼʼ yapmış sineklerin toplandığı bok ʻʻMITʼde ordinari-ass püfürpüfereser, sen ne diyorsun?ʼʼ; ʻʻ daha sonra din değişitiren Gün abimiz gibi, anarşizmin ne olduğunu yazıp biz gençliğe yol gösterdi, sen ne diyorsun?ʼʼ; ʻʻChavez sarayına girip maskara oldu, sen ne diyorsun?ʼʼ… derler ama neden, aynı bakirelik peşinde koşma ilahileri gibi, bu ilahileri tekrarladıklarını bilmezler.
Kim demiş, Başıkaya & Co. nın Aydınlık ampulleri çıkalı, putperestlik karanlıklara karıştı? Sadece ayıp donu laiklik giydi.]
Chomskyʼyi tanı: Oku.
1. Isınma babında ʻʻ200 Chomsky Lies.pdfʼʼi oku.
2. Daniel Everett ʻʻLanguage:The Cultural Toolʼʼ
ʻʻDilin temel yapı taşı topluluktur, … dil görüşüm, Chomsky’nin doğuştan, kalıtsal görüşünün tam tersi, … biz insanlar, diğerlerle kıyasla, en sosyal bir türüz, topluluk oluşturmak ve yaşamak için gereken iletişim sorununu çözmemiz gerekir. Dil, bu sorunu çözmek için icat edilen araçtır.…ʼʼ Daniel Everett
[Marksist anarşist falan filanist 19. yüzyıl peri masalları anlatmaya deveam eden site büyük beyinlilerine bir not:
ʻʻdört ayak üzerinden iki ayak üzerine geçiş nedeni kültürel, biyolojik değil.ʼʼ
Max Planc Instituteʼde Paleontolojist]
Chomsky, bazı Brezilya üniversitelerinde püfürpüfüreserlik eden, bir zamanlar öğrencileri olanların yardımıyla, Brezilya hükümeti vasıtasıyla Everettʼin araştırmalarına son verdirmeyi sağladı. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, tam bu site laiklik safsatasıyla (Everett ormana misyoner olarak gitmişti). Daha Bolsonaro = Erdoğan yoktu. Atatürk-Marks = Temiztaş = İmamhatipoğlu vardı: ORDEM E PROGRESSO]
3. Cahil Anarşistler ve Marksistler çeşit çeşit
Modern dilbilimciler, dilin harika yetenekli bir demokratik kolektif tarafından yaratıldığını keşfettiler ama kimseye söylemediler.
Chomsky’nin teorileri, çocukların dil edinimi olan fenomen hakkındaki ustaca bir açıklama. Chomsky, altına eden, altına işiyen, yemek yiyemeyen bebeklerin, etrafları — bizim iki koca kelleler Hortlak ve ʻʻ59 Anonim 7 Kasımʼʼ gibi kırık dökük konuşma numaraları yapanlar değil, benim anne babalarım ve kardeşlerim gibi, gerçekten doğru dürüst konuşmasını bilmeyenlerle — çevrili olmalarına rağmen bazı ve hatta çok sayıda dilbilgisel yapıları ustaca kullanmayı öğrendiklerini görünce, elma, büyük beynini barındıran koca kellesine düşer. Fazla uzatmayacağım.
Selefilik kanında olmalı, iyice geriye gider ve soluğunu ilk sosyal mühendislerden biri olarak tanınan Platonʼda alır. Sokratın annesinin ebe olduğunu hatırlar. Daha henüz modern ve temiz hastanelerde, bebekleri tahsilli ve beyaz bluzlarıyla bilim adamı-karısına benzer doktorların kibarca çekip çıkarmadıklarını, daha o meşhur İLERLEME olmadığından ʻʻGod Bless Americaʼʼya varılmadığını düşünür.
Not: Hatta 20. yüzyılda anarşist ama alçak dinci Illich, Meksikaʼda sizler gibi temizlik ve düzenlilik seven orta sınıflılarla kenar mahallelerdeki pislik içinde bebek doğuran genç kadınları anlatır. Ama sakın okumayın, İLERİCİ değil, ahlakınızı bozar. Diğer taraftan, modern zamanlarda salgın derecesine varmış hastalıkları pislik içinde yaşayanlarda bulamayınca, bizim 70ʼlerde şimdi artık tam salgın olmuş ve ekeonomide petrol kadar kâr getiren sağlık çılgınlığı/şarlatanlığı çıktığındaki ʻʻçok sağlıklı olmak sağlıklı değilʼʼ sloganımızı duymuş olmalı, bazı araştırmacılar bağışıklık sisteminde buldular. Ah şu bitmez tükenmez bilimsel buluşlar. Ne kadar çok bulunsa o kadar bilime tapan salaklar artıyor.
Milliyetçilik bilimde yok ama para çok gibi.
Yine diğer yandan, biraz KAZANMAYANLAR tarihini okuyanlar, Hortlak, Zileli ve Başkayalar gibi bakire aramakla kendi kendilerini ve diğer enayileri kandırmak için anlattıkları çok şekerli Aydınlık, Atatürk, Marksist Anarşist masallarını yutmaz.
ʻʻWitches, Midwives, and Nurses A History of Women Healersʼʼ by Barbara Ehrenreich and Deirdre English Detroit, Black & Red Anarchist Printing Co-operative.
Bu kitap 17.yüzyıldan sonra aydınlığa kavuşanların cadı avcılık ve toplaycılığını, KAZANMAYANLARIN tarihini anlatır.
Chomsky, mahalledeki kaba cahil koca karı ebelerin, temiz Platon ʼun hayal ettiği gibi, bebekleri kazma kürekle çıkardıklarını düşünür ve şoka uğrayan bebeklerin bildiklerini unutup sonra hatırladıkları parlak zeka sonucuna varır. Gerisi, benim bile bir ara öğrettiğim, cesur yeni dünyanın doğurduğu, İLERLEME dininin daha da ileriden haberler veren ışık hızıyla büyüyen bebek bilgisayarın matematiksel dilbilgisi cambazlığı.
Chomskyʼnin dilbilimi, politika anal-izleri ve analşitliği kadar iyi satar ama yanlış. Nöroloji, genetik ve dilbilimindeki son gelişmeler tam tersi sonuca varır: Çocuklar dili de, diğer tüm becerilerini öğrendikleri gibi, deneyimle öğrenirler. Chomsky çöp tenekesine atılır.
Ama bu arada, Chomsky’nin rasyonelist varsayımlarının kabulü, ünikorn aramayla, dil bilimi alanında birçok önemli yanlar tamamıyla ihmal edildi. Örneğin, çocukların dil edinimindeki çevresel etkiler. Daha da acil olan, tahminen, 7.000 dilin % 95’inin ölme tehlikesi var.
Faşist Hortlak ve yandaşlarını duyuyorum : ʻʻbırakın şu alçak kültürlüler geberip gitsinler, bırakın işi materyalist, diyalektik, Marksist, Zileli-Başkaya vari anarşist doğal doğaya, tek önemli olan simsarlığını yaptığımız ezilen emekçiler, DEV KÜLTÜRLÜ KÜRTLER ve daha da dev kültürlü düşmanlarımız Müslüman Erdoğancılarʼʼ
Hepsinden kötüsü, Chomskyʼnin cebirsel dil cambazlığı, dil ile kültür ve toplum (Newspeak, topluluklar, belki?) arasına bir uçurum koydu. Dilbilgisi, laboratuarlarda teknik mesleki dil (jargon) konuşan, beyaz bluzlu teknisyen bilim adam-karılarının önce kara tahtada, sonra bilgisayarlarda oynadığı bir çeşit oyalanma, bilimsel vakit öldürme oldu. Geriye kalanlar, ki yaklaşık tüm dilbilimcilerinin %10-15i, geleneksel dil koruyucusu, kıçları sıkı sınır polisleri, doğru/yanlış bürokratları. Bunlar dünyanın tüm ülkelrinde olduğu gibi bırakırlar salt sarışınlar geçsin sınırı.
Daha 19. yüzyılda, Marks amcasının emekçilerinden ʻʻbahsetmediğiʼʼ için büyük beyinli Marksist Eagletonʼun gazabına uğrayan Dickensʼin ʻʻHard Timesʼʼı okuyun, bu gramercileri görürsünüz. Bu arada, Türk 68 solcu devrimcileri, Hortlak, Zileli, Başkayaları da.
90’dan 100’e
Eğlendirici yazınız için teşekkürler.
Tamamen okuduğumu – daha doğrusu okuyabildiğimi – söyleyemem gerçi.
Fakat sabit kafalardan çıkan sesleri duymak her zaman eğlendiricidir. Tam ne dendiği anlaşılmasa bile.
Lütfen bu yolda devam edin. Evet. Tek doğru düşünen sizsiniz. Başka herkes yanlış yolda.
Böyle düşündükçe kafanızdan çıkan her şey çok eğlendirici oluyor. Sakın dönmeyin bu yoldan aman ha!
Bayılacagın bir müjdeli bilgi vereyim.tanrısal bilgi.sırlı.
Cok gizli.
Tanrısal diyorum,çünkü bilindiği gibi asyada yaygın ınanışlardan biride ,tanrı öldükten sonra sucuna göre nasıl bır canlı olarak canlandırıyormu
İnternetten edindiğim bilgi.
Artık ınsanların genyle,dnı yla oynayıp istenilen hayvan olabiliyorsun!
Istersen arslan ol.yok cok sıkıcı,kartal ol yok cok heycanlı,inek ol yok herkes beni yer diyorsan kaplumbağa olursun.
Balık adam olursun hayatın tatil Olur.
Bu bilgiler gizli tutuluyor..
Bir tarafın güçlenip yayılması ancak diğer taraf(lar)ın bölünerek zayıflaması ile mümkündür.
Yeni kurulan Arap (İslam) devleti nasıl bu kadar hızlı yayılabilmişti?
Dönemin iki süper gücü olan Bizans ve İran’ın hem birbirleriyle, hem de kendi içlerindeki çatışmalarla zayıflamaları sayesinde.
Abbasiler Emevileri nasıl devirebilmişlerdi?
Hem Emevilerin son yıllarında kendi içlerinde iktidar kavgalarıyla bölünmeleri, hem de onları meşgul eden diğer başarısız isyanlar sonucunda zayıflamalarıyla.
Haçlılar başarılarını en çok neye borçluydular?
O yıllardaki Şii-Sünni bölünmelerine.
Selçuklu ve Osmanlılar Anadolu ve Balkanlara yayılabilmelerini en çok neye borçluydular?
O yıllardaki Katolik-Ortodoks ve daha sonraki Katolik-Protestan bölünmelerine.
Kürt hareketi Irak ve Suriye’deki kazanımlarını neye borçlu?
Yukarıdakilere benzer nedenlere.
Peki Türkiye’de ve İran’da bundan sonra elde edebilecekleri kazanımları?
Yine benzer şekilde.
Wahsi Fiyaskosu…
Cehaletin mi yanlış düşünceyi beslediği, yoksa yanlış düşüncenin mi cehaleti körüklediği sorusu her zaman kafamı meşgul etmiştir. Galiba bunun genel cevabı, her ikisinin de birbirini beslediği yönünde olmalıdır ama hangisi daha ağır basar, hangisi önceliklidir, işte bunun içinden çıkamıyordum.
Wahsi’nin bugün çıkan yorumlarıyla kafamdaki bu ikilem çözüldü: Evet, ağırlıklı olarak, yanlış düşünce cehaleti körüklüyormuş.
Wahsi’yi epey zamandan beri tanırım. Kendisi büyük bir filozoftur, sanırım esasen de filozof olarak tanınır, ne yazık ki sonradan dedikodu-magazin yazarlığı gibi kötü bir mesleğe intisap etti.
Anlayacağınız, Wahsi ile ilgili birkaç anım hoştur. Dedikodu-magazin yazarlığına intisap ettikten sonra birkaç yazısını okumaya gayret ettim. Bu yazılarda bir filozof duyarlığındansa kendini ilkelcilik dümenine bağlamış bir çarkçıbaşının gayretkeşliğini görmek beni üzmedi desem yalan olur. Yine de rastladıkça yazılarına şöyle bir göz atmaktan kendimi alamadığım sayılı dedikodu-magazin yazarlarından biriydi.
Wahsi’nin bugünkü yorumları iyice üzücü. Eski bir tanıdık olarak onun adına endişelendim. Cahil bir insan olmadığını biliyordum. Ama kapıldığı azgın ilkelci sular onu hızla cehalet uçurumuna doğru sürüklemekteydi. İşte beni üzen ve endişelendiren bu oldu.
Wahsi’nin yaklaşımı, “ilkelleri korumak adına” bütün medenileri katletmeyi savunan ve bu şekilde tarihe geçmek isteyen, gaddar bir ilkel kabile şefininkinden çok farklı olmazdı.
Umarım Wahsi de tarihe bu fiyaskosuyla geçmez.
■■■
Son zamanlarda yazdığım yazıların kişilere yönelik yazılar olması, bazı arkadaşlar tarafından, Sitedeki “Küçük beyinler kişileri, orta beyinler olayları, büyük beyinler fikirleri tartışır” mottosuna aykırı hareket ettiğim gerekçesiyle eleştirildi. Oysa benim, adları geçen kişilerle hiçbir sorunum yok ve zaten ben o yazılarda kişileri tartışmıyorum. Kişilerden yola çıkarak fikirleri ve yönelimleri tartışıyorum, bu yazıda olduğu gibi. Fikirleri kişiler ifade ettiği için onları söz konusu etmek kaçınılmaz oluyor.
Yazılarımı sansasyonel gazeteci üslubuyla iktibas eden İlkelTV ve oraya yorum yazan çoğu ilkelci yorumcu da belki benim karşı oldukları kişilerle uğraştığımı düşünerek ellerini oğuşturuyorlar ama hatırlatayım ki, ilkelci zırvalamalarına devam ettiklerine göre bir gün sıra onlara da gelecektir.
88&89&90&91&93&97&102&103&104&106
106ʼyı daha önce bir arkadaş Hortlakʼa istinaden yazmıştı. Hortlakʼı incitmiş olmalı, kendi yerine Pipsqueakʼi koymuş.
Arkadaşlar, Pipsqueak sizinle kedi fareyle oynar gibi oynuyor. Kendinize gelin. Eski bir savaş taktiği kullanıyor. Size istediğinizi yaptırıp sonra tokatı atıyor.
Küfürlerle sizi tuzağa düşürdü ve nihayet Freudʼdan alıntıyla asıl kendinin medeni olduğunu, size güldüğünü açıkladı.
Etraflı, referanslı, belgelerle donanmış uzun yazılar yazdı. Boş olduğunuzu kendi kendinizin açıklaması tuzağına düşürdü. Her hangi bir konuda, her hangi birine karşı söylenecek bir iki satır kalplarla yanıt verdiniz. Ne kadar boş olduğunuzu kendiniz bilimsel kanıtladınız. Bu arada, göklere çıkardığınız bilimselliği size karşı kullandı.
Siz, partiler arası tartışmalar ve politikacılık dünyasında büyümüşsünüz. Oyun ve kalıp fikirler hem çok klasik hem de ezbere bilinenler. Onun oyunu değişik. En azından, insan ve insan kurumları tarihi felsefesi alanında klasik eserlerden başta gelenlerden ikisini okusanız fena olmaz.
Johan Huizinga: ʻʻHomo Ludensʼʼ
Roger Caillois: ʻʻLes Jeux et les Hommes : le masque et le vertigeʼʼ
İkinci kitap size daha uygun, çünkü Pipsqueak dengenizin kaybolmasına neden oluyor.
Eğer bu kitaplar alıştığınız söylemlere benzemediğinden ağır gelirse, bazen kıtalar bazan medeniyetlere göre sınıflandırlan oyun çeşitlerine bir baksanız da olur.
“sizinle kedi fareyle oynar gibi oyn”adığını zannederek, asıl oynananın kendisi olduğunun farkına bir türlü varamayarak kendi hayal aleminde eğleniyor.
Zavallı ilkelci!
“İlkelci” kelimesini bir küfür olarak – hem de çok ağır bir küfür, Nasnamecilere göre “Kemalist” gibi – kullananların kendisiyle nasıl eğlendiklerini bir bilse!
Mesela, en çok tiksindikleri diğer düşmanlarına bile “ilkelci” diye küfretmeye ihtiyaç duymazlar. Demek ki onu çok daha tiksinç bir yaratık olarak görüyorlar.
Adam ilkel hayattan yana değil ki!
Zaten kendisi de o hayatı yaşamıyor.
Tek istediği, sözüm ona başkalarının ne kadar cahil ve kendisinin ne kadar akıllı olduğunu temcit pilavı gibi tekrarlayarak kendi kendini tatmin etmek.
Adamın yaptığı tartışmak değil, kendi kendini galip ilan ettiği sözde tartışmaları defalarca dikte etmek.
Neden Batı ileriyken Doğu geri [kalmaya mahkum] ?
Doğu’da, “Kâinatın Efendisi ve Allah’ın Elçisi (s.a.v)”, veya “Ülkenin Yaratıcısı ve Milletin Atası Ulu Önder” gibi Tanrılar hala politik sistemin temelini oluşturuyor.
Batı’da ise, Kilise ve Devlet’in ayrılması sonucunda, “Tanrı’nın oğlu ve bizzat kendisi” olan Tanrı artık sadece bir inanç sisteminin temelini oluşturmakta olup politik sistemin belirleyicisi olmaktan çıkmıştır.
synthroid online prescription zithromay best tadalafil brand levitra discount 54899 prednisone buy prednisolone clomid india tadacip 20 mg price propecia over the counter canada cipro 500 mg tretinoin cream cost robaxin 500 mg tablets suhagra 100 furosemide 20 mg proscar uk online pharmacy no prescription viagra metformin 250 mg tablet amoxicillin 875 mg tadalafil 5mg online india fluoxetine 20 mg cost
yorum 80 zilelinin yaniti 80 .Asagi yukari anlatmak istedigim sey o, Devlet dediginizde iyi birsey olmuyor. Yani sizin acinizdan Suriye devleti demekte bir sakinca olmamali. Ama güncel Politik söylemde, Suriyeye çullanan devletler, Suriyeye sen Devlet bile degilsin bir gayri mesru rejimsin, bizler ise mesru devletleriz diyor. Sizde Rejim dediginizde kendi Bakis acisinizdan degil onlarin Bakis acisindan konusmus oluyorsunuz. Suriye nin iyi yada kötü diger devletlerden farki yoktur. Onlar Kadar mesru onlar Kadar gayri mesrudur. Hatta bazi acilardan onlardan daha mesrudur.
CHP Fiyaskosu…
Cehaletin mi yanlış düşünceyi beslediği, yoksa yanlış düşüncenin mi cehaleti körüklediği sorusu her zaman kafamı meşgul etmiştir. Galiba bunun genel cevabı, her ikisinin de birbirini beslediği yönünde olmalıdır ama hangisi daha ağır basar, hangisi önceliklidir, işte bunun içinden çıkamıyordum.
CHP’nin bugünkü politikalarıyla kafamdaki bu ikilem çözüldü: Evet, ağırlıklı olarak, yanlış düşünce cehaleti körüklüyormuş.
CHP’yi epey zamandan beri tanırım. Kendisi ana muhalefet partisidir, sanırım esasen de ana muhalefet partisi olarak tanınır, ne yazık ki sonradan iktidar destekçiliği gibi kötü bir mesleğe intisap etti.
İktidar destekçiliğine intisap ettikten sonraki politikalarını analiz etmeye gayret ettim. Bu politikalarda bir muhalif duyarlığındansa kendini devlet dümenine bağlamış bir çarkçıbaşının gayretkeşliğini görmek beni üzmedi desem yalan olur. Yine de rastladıkça haberlerine şöyle bir göz atmaktan kendimi alamadığım sayılı partilerden biriydi.
CHP’nin bugünkü politikaları iyice üzücü. Eski bir tanıdık olarak onun adına endişelendim. Cahil bir parti olmadığını biliyordum. Ama kapıldığı azgın ulusalcı sular onu hızla cehalet uçurumuna doğru sürüklemekteydi. İşte beni üzen ve endişelendiren bu oldu.
Umarım CHP de tarihe bu fiyaskosuyla geçmez.
rejimler de öyledir. Rejimle devlet arasında fark yok. Rejim devletin halihazır durumudur.
“Suriyeye çullanan devletler, Suriyeye sen Devlet bile degilsin bir gayri mesru rejimsin, bizler ise mesru devletleriz diyor… Suriye nin iyi yada kötü diger devletlerden farki yoktur. Onlar Kadar mesru onlar Kadar gayri mesrudur. Hatta bazi acilardan onlardan daha mesrudur.”
HDP’ye çullanan partiler, HDP’ye sen parti bile değilsin bir gayrımeşru terör örgütüsün, bizler ise meşru partileriz diyor. HDP’nin iyi yada kötü diğer partilerden farkı yoktur. Onlar kadar meşru onlar kadar gayrımeşrudur. Hatta bazı açılardan onlardan daha meşrudur.
Sezai Temelli: Çözüm aranacaksa bunun adresi İmralı’dır.
Bir ulusal sorundan,bir ulustan bir halktan bahsediyoruz bir kisinin iki dudaginin arasinda muhatabi. Bunu bir solcu söyluyor. Ayni solcu RTE yi tek Adam olmaklada elestriyor. En solcu partimizin esbaskani bu ise??????
Uzatmak istemiyorum, su an aktuel olarak Suriye rejimi söylemi, Suriye rejiminin gayri mesru oldugu ve mesru Devletlerden farkli olarak yikilmayi hakettigi anlaminda kullaniliyor, Bunda anlasilmayacak ne var?
https://haber.sol.org.tr/turkiye/sezai-temelli-cozum-aranacaksa-bunun-adresi-imralidir-274158
Simdi bir Kemalist çikip deseki; bir ulusal sorunun çözümünün muhatabi tek bir kisiyse eger, ortada bir ulus bir halk yoktur, bir fraksiyon bir mezheb vardir. M.Kemal bile yeterli yetersiz bir meclise ihtiyaç duymustu. neresinden tutacagiz. Modern bir aganin solcu marabalarinin aciklamalarini.Bu kafa Barzaniden bile geri.
tabii eger rejim ler genelde kütüdür devletler kötüdür o zaman anti emperyalizmede çok takmamak lazim biz Rev-OIL-utiyon a bakalimin yolu yapiliyorsa o baska, pardon ben kalin kafaliyimdir geç düstü:)
http://www.ydh.com.tr/HD16053_mazlum-kobani–abd-siyasi-cozume-kadar-suriyede-kalmali-.html
SDG Komutanı Mazlum Kobani, şöyle dedi:
“Herkes biliyor ki Amerika’nın petrole ihtiyacı yok, Onlar bu petrolün IŞİD’in eline, Suriye rejiminin eline veya başkalarının eline geçmesini istemediklerini söylüyorlar. Amerikalılar, bu dengenin bir parçası olarak burada kalmalı”
“M. Kemal Paşanın sağlığında, asıl ismi olan Moiz Kohen’i gizleyip buram buram Türklük ve millîlik kokan Tekin Alp takma adıyla Türkçülük kitapları yazan Yahudi; Kemalizm ideolojisini kurmak istemişse de kaba ve derme çatma bir eskiz denemesinden öteye geçmemiştir.
Kemalizm, Paşanın ölümünden sonra Vesayet rejiminin Dönmeleri tarafından tedric yoluyla oluşturulmuş bir ideoloji taslağıdır. Ona Nazizm, Faşizm gibi tam teşkilatlı ideoloji demek pek mümkün değildir. Vecizelerden, sloganlardan ibarettir. Şapka, Latin yazısı, Alafranga takvim, Beynelmilel Erkam, İslam Medreselerinin, Tasavvuf Tekkelerinin kapatılması, Tevhid-i Tedrisat, Anayasaya Paşa’nın ölümünden önce konulan Laiklik ve diğer Beş Ok, Yurtta Sulh Cihanda Sulh… Bunlarla sistematik bir ideoloji olmaz.
…
İkinci dünya savaşından sonraki yıllarda Batı dünyasında resmî ideoloji kalmadı. İspanyada Frankizm, Portekizde Salazarizm biraz direndi, onlar da tarihe karıştı. Sovyet Birliğinin yıkılışı ile doğu blokunda da Marksizm-Leninizm ideolojisi çöktü.
Şu anda Çin’deki sistem Marksist görünüyor ama gerçekte öyle değildir. Orada hakim olan ideoloji vahşi kapitalizm ve alabildiğine liberal ekonomidir. Mao’nun resimleri, heykelleri duruyor, lakin pabucu çoktan dama atılmıştır.
Bence, Kuzey Kore’den başka tam ideolojik devlet kalmamıştır dünyada.
Resmî ideoloji ile demokrasinin, temel insan haklarının, hukukun üstünlüğü prensibinin birlikte yürüyemeyeceğini bizim Kemalistlere nasıl anlatmalı bilmem ki.
Bu ideoloji, 1938’den bu yana Türkiyemizi çok kösteklemiş, çok geri bırakmıştır.
Japonya’nın ayaklarında, bizdeki Kemalizm gibi bir bukağı olsaydı, o ülke bu kadar ilerleyebilir, güçlenebilir miydi?
Ülkemizin, devletimizin önünü açmak istiyorsak, Kemalizmi resmî ideoloji olmaktan çıkartıp, özelleştirmeliyiz. İnanan inansın, inanmayan inanmasın.
Kemalistler, arzu ederlerse Atatürk Partisi (AP) kursunlar, seçimleri kazanırlarsa iktidara geçsinler. Lakin bize, Paşanın ölümünden sonra çıkartılmış ve günümüzde fosilleşmiş ve batıl bir din haline gelmiş ideolojilerini, sistemlerini din gibi kabul ettirmeye çalışmasınlar.
…
İtirazı olan var mı?”
Resmî İdeoloji Kösteği – Mehmed Şevket Eygi
Atatürkçülük-Kemalizm Kültü
ATATÜRKÇÜLÜK ve Kemalizm: Mustafa Kemal Paşa ile isminden başka ilgisi olmayan, onun ölümünden sonra, 1938’den sonra üretilmiş bir ideoloji ve külttür.
Kimler tarafından?.. Beyaz Türkler, Sabataycılar, Kriptolar ve Benzetilmişler tarafından.
Bu ideoloji Türkiye halkının evrensel haklarına, hürriyetlerine uygun mudur?..Değildir.
Demokrasiye uygun mudur?.. Değildir.
Türkiye’nin kimliğine ve millî kültürüne uygun mudur?.. Değildir.
Bu ideoloji Türkiye’nin resmî ideolojisi midir?.. Evet, şu anda onun kavgası yapılmaktadır.
Bu ideoloji Türkiye’yi Japonya, Güney Kore gibi ilerletmiş, güçlendirmiş midir?.. Bu sorunun cevabını hür fikirli, hür vicdanlı insanlar versin. İster sağcı, ister solcu…
Türkiye’de bir Atatürk kültü (tapınma) var mıdır? Kemalistler Anıt-Kabir’i bir tapınak haline getirmiş midir?
Türkiye’deki millî eğitim resmî ideoloji üzerine kuruludur. Onu yaşatmak ve ayakta tutmak için faaliyet göstermektedir.
Dünyanın medenî, demokrat, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, evrensel insan haklarına bağlı ve saygılı ileri ve ciddî devletlerinde resmî ideoloji var mıdır? Hiçbirinde yoktur.
Türkiye’deki “fabrike” Atatürkçülük ile İslâm dini bağdaşır mı?.. Bağdaşmaz.
Vesayet sistemi taraftarları resmî ideolojiyi kullanıyor mu?.. Kullanıyor.
Türkiye’yi ziyaret eden yabancı devlet başkanları Anıt-Kabri ziyaret etmeye mecbur mudur?.. Mecburdur. Sadece İran Cumhurbaşkanı ve Suudî Arabistan kralı ziyaret etmez.
Bir din gibi empoze edilen resmî ideoloji ile din ve inanç hürriyeti bağdaşır mı?
Atatürk’ü Koruma Kanunu âdil bir kanun mudur? Değildir. Çünkü şahıslar için kanun yapılmaz.
Atatürkçülüğü ve Kemalizmi tenkit etmek suç mudur? Bazılarına göre suçtur ve onlar bu suçu işleyenlerin cezaevine tıkılmasını isterler.
Resmî ideolojiyi ne yapmak lazımdır?.. Resmîlikten çıkartmak, özelleştirmek lazımdır. İnanan inansın, inanmayan inanmasın, hiçbir vatandaşa bu konuda baskı yapılmasın.
Milletvekili olmak için yapılan yemin âdil midir, doğru mudur?.. Bence değildir.
Atatürk kültü hak mıdır, bâtıl mıdır?
Atatürkçülere veya Kemalistlere şunu tavsiye ederiz: Atatürk Partisi (AP) adında bir parti kursunlar, yurt çapında teşkilâtlansınlar, seçimlere girsinler, kazanırlarsa iktidar olup ülkeyi idare etsinler… Lakin, kesinlikle halkın temel hak ve hürriyetlerini kısıtlamasınlar. Atatürk partisi kurulursa yüzde kaç oy alır dersiniz?.. Hele bir kurulsun, seçimlere girsinler, o zaman bu sorunun cevabı bilinir.
Düzmece Atatürkçülük ve Kemalizm en fazla kime zarar veriyor?.. Mustafa Kemal Atatürk’e zarar veriyor.
Mehmed Şevket Eygi
Lavrov, Suriye’deki Kürtlerin siyasi diyalogda yer almaları gerektiği değerlendirmesinde bulunarak, şunları kaydetti:
“Ama Suriye’deki Kürtlerin tutarlı olması gerekiyor. ABD’nin desteğine güvenerek Rojava federasyonunu kurdular. Bu ayrılıkçı karara ABD’nin daima destek olacağını varsaydılar. Biz ise Şam ile konuşmalarını anlatmaya çalıştık ama onlar ilgilenmediler. Şimdi Kürtler Şam’la diyalog için bizden yardım istiyorlar. Biz yine de buna destek vermeye hazırız ancak ABD şimdi petrol için dönünce yine diyalogla ilgilenmiyorlar. Tutarlılık gerekiyor. Kürtler Cenevre’deki komitede temsil ediliyorlar ancak bunda PYD yok, Türklerin de PYD’ye yaklaşımını biliyorsunuz. Bu konunun oldukça detaylı şekilde ele alınması gerekiyor. Ancak Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde, masada tüm kilit oyuncuların yer alması gerekiyor.”
Yanlış bilgi ve iddia
Özdemir İnce
12 Kasım 2019 Salı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından düzenlenen Atatürk’ü anma töreninde konuşmuş ve “Sürekli Atatürk denilerek onun mirasına sahip çıkılamaz. Sürekli Cumhuriyet denilerek Cumhuriyet güçlendirilemez. Cumhuriyete en büyük katkıyı şahsımın başında bulunduğu hükümetler yapmıştır. (…) Son günlerde yine birileri ağızlarına sakız ettiler. Osmanlı’da okuma yazma oranı çok düşükmüş. Osmanlı’nın kendi silah sanayii yokmuş. Osmanlı yönetimi altındaki halklara zulmedilmiş. Hepsi de yalandır, iftiradır. (…) Osmanlı’ya, Selçuklu’ya haksızlık etmemek gerekir” demiş.
Kompozisyon olarak yanlış bir konuşma. Toplantının amacı Cumhuriyetin, yani tarihin ilk ve tek Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak ve bu vesile ile onu değerlendirip övmek idi. Ama AKP Genel Başkanı anmayı vesile yaparak Cumhuriyetçileri ve Cumhuriyetin dünya görüşünü, dolayısıyla da Atatürk’ü eleştirdi. Bir cumhurbaşkanı asla böyle bir konuşma yap(a)maz.
Ruhsatsız sarayda yapılan törenlerde tarihteki 16 Türk devletinin askeri kıyafetlerini giyen askerler de yer alıyor: Büyük Hun İmparatorluğu, Batı Hun İmparatorluğu, Avrupa Hun İmparatorluğu, Ak Hun İmparatorluğu, Göktürk Kağanlığı, Avar Kağanlığı, Hazar Kağanlığı, Uygur Kağanlığı, Karahanlı Devleti, Gazne Devleti, Büyük Selçuklu Devleti, Harezmşahlar Devleti, Altın Ordu Devleti, Timur İmparatorluğu, Babür İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu…
İyi de, bu devletlerin hiçbirinin adında Türk sözcüğü yok. Göktürk Kağanlığı’nın ancak yarısı Türk. Bu nedenle tarihte bir tek Türk devleti vardır, adı Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Anadolu Selçukluları, Farsçayı edebiyat ve devlet dili olarak kullanıyordu; siyasal ve kültürel bakımdan İran’ın etkisi altındaydı. Keykubat, Keyhüsrev, Keykavus gibi unvanları kullanan Selçuklu sultanları, yönetimde İran asıllı kimselere görev veriyordu. Halkı Türkmendi ama devlet Türk devleti değildi. Adı devletle özdeşleşmiş büyük vezir Nizamülmülk bir Fars idi. Türkmenler sonunda isyan etmek zorunda kaldı: Babai isyanları.
Dünyada bir ailenin adıyla anılan tek devlet Osmanlı Devleti’dir. Devleti kuran Kayı boyu Türk idi ama Osmanlı Devleti yıkıldığı zaman hanedan aile (dil, duygu, zihniyet olarak) artık Türk değildi. Kimi tarihciler Osmanlı Devleti’ni “Slavo-Greko-Türk” olarak tanımlarlar. Osmanlı Devleti Türk olsaydı, sıbyan mekteplerinde, medreselerde öğrenim dili Arapça olur muydu? Devleti kuran halkın dili Türkçe ama devlet dili, edebiyat dili sentetik Osmanlıca… Bu nasıl iş?! İşte bu nedenle, Yörük-Türkmenlerin Osmanlı ve Selçuklu’ya istediği kadar hakaret etmeye hakkı var. Karamanoğullarına ise sonsuz saygı.
AKP Genel Başkanı aynı yanlış konuşmada: “Gazi Mustafa Kemal Samsun’a bir Osmanlı subayı olarak çıkmış, Ankara’daki Meclis’i yine Osmanlı adına faaliyete geçirmiştir. Cumhuriyetin inşası da Osmanlı’dan devralınan mevcut idari sistem çerçevesinde gerçekleşmiştir. Tarihimiz bizim yörüngemizdir. Yörüngeden çıkan bir gök cismi yok olmaya mahkûmsa toplumlar da öyledir. Bugüne kadar milletimizi kadim tarih yörüngesinden çıkarmaya kimse muvaffak olamadı” diyor. Gazi Mustafa Kemal elbette Osmanlı subayı idi. Ama Türklüğünü unutmamış bir Türk idi. Yaptığı işler, kurduğu devletin adı bunun en önemli kanıtıdır.
AKP Genel Başkanı, “Tarihimiz bizim yörüngemizdir. Yörüngeden çıkan bir gök cismi yok olmaya mahkûmsa toplumlar da öyledir. Bugüne kadar milletimizi kadim tarih yörüngesinden çıkarmaya kimse muvaffak olamadı” diyor. Ki bu da yanlış! Uyduların yörüngesi olur. Yörünge, bir gök cisminin başka bir gök cisminin çevresinde dolanırken izlediği yol. AKP’ye kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin elbette yörüngesi yoktu. Akla dayalı ulusal siyaseti ve yolu vardı. AKP Genel Başkanı, ne yazık ki, gene yanılıyor: Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’nin “kadim” (ıskarta) yörüngesini bilinçli olarak terk etti; Çağdaş Uygarlık Takım Yıldızı’na katıldı. 18 yıllık engele karşın hâlâ orada. Tarihin arabasında “geri vites” yoktur! Geçmiş ola!
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1701460/yanlis-bilgi-ve-iddia.html
Dünya Serbest Pazar Demokrasisi Enayileri Birleşin!
Beğendim/Beğenmedim Düğmenize Basın Yeter
Big Brothers:Google, Facebook, WhatsApp, Twitter, Amazon, Apple, Silicon Valley
Geri kalanını becerenlerin anal-izciliğiyle boşalan enayilere bırakın. Bunlar boynuzlu koca gibi hakikati en son öğrenenler.
Bu sitede ve diğer tüm diğer sitelerde uzun uzun özgürlük, demokrasi, eşitlik havaları çeken dolandırıcı anal-izcilerin hepsine sordum: Nerede? Ne zaman? Hangi toplumda bu simsarlığını yaptığınız oldu? Hepsi pis yalancılıklarını yanıt vermemekle kapattılar. Sana da aynı sorular. Kim kendini tatmin etmeye çalışıyor? Pipsqueak belgelerle bazı örnekler veriyor. Sizi ve anal-izci pezevenkler rahatsız oluyorsunuz. Hepsi bu. Zaten, hiç olmamış bir şey ha ilkel ha medeni ne farkı var? Ulan hödükler kümesi, Pipsqueak mantık bilmediğinizi kaç defa pis suratlarınıza tükürecek?
Düğmeye basanlar {88, 89, 90, 91, 93, 97, 102, 103, 104, 106} listesine iki serbest Pazar demokratı enayi daha katılmış: 108, 109. Bu gidişle Pipsqueak tüm siteyi listesine katıp köşeyi dönecek.
Eğer aranızda, methiye ilahilerinden zerre kadar fazla matematik, bilim veya mantık bilen olsa, yazacaklarım daha kısa olurdu.
Bakın mesela beyni saman dolu ʻʻ109 İlkelci değil kendini tatminciʼʼ diyen enayi dümbeleğine. Şimdiye kadar bütün kabaklar aynı ezanı okudular:
ʻʻZaten kendisi de o hayatı yaşamıyor.ʼʼ
Komünist komünist hayatı yaşayacak, anarşist anarşist hayatı yaşayacak, demokrasi savunan demokrasi yaşıyacak özgürlük isteyen özgür yaşayacak falan filan. Gel bu burnuna kadar bok çukuruna batmışlara saygılı ol.
Bir de utanmadan ʻʻAdamın yaptığı tartışmak değilʼʼ der. Ulan kabak senin gibi bir hödükle tartışma mı olur? Sen mükemmel bir modern, kara cahil, yobaz, laik dinci fanatiksin. Seninle nasıl tartışılır? ʻʻPipsqueak gösteri yapıyorʼʼ ve benzeri kolay girip zorla çıkan yiyecekler gibi cümleleri ne kadar zorlarsan zorla yine de çıkmıyor. Sen ve diğer mankafalar Serbest Pazar Demokrasisi mağduru zavallılarsınız. Trump ve gittikçe artan kopyaları bile sizi bu Serbest Pazarından altındaki görünmez “ne derse o doğru” allahın varlığına uyandıramıyor.
Sana acıyorum.
Hiçbir zaman iyiliği, sevgiyi, arkadaşlığı bilemeyeceksin.
Biraz önce izlediğim Harry Potter filminin son sahnelerinden şimdi yine aklıma gelen cümlelerdi bunlar.
İzlerken neredeyse ağlayacaktım.
Sen ise şimdi bununla da dalga geçip güleceksin.
Sana da bu yakışır zaten.
“neresinden tutacagiz. Modern bir aganin solcu marabalarinin aciklamalarini.Bu kafa Barzaniden bile geri.”
Welcome to the real world.
Biraz daha sorgulayınca inandığınız her şeyin boş olduğunu farkedeceksiniz.
Grinin bütün tonlarını tanıyacaksınız.
Siyah-Beyaz olmayanlar sadece Türkler-Kürtler veya Kemalistler-Apoistler gibileri değil.
Sağ ile sol
Esad ile muhalifler
Devletler ile “terör örgütleri”
“İşgalciler” ile “direnişçiler”
Zenginler/kapitalistler ile yoksullar/emekçiler
ve grinin daha onlarca tonuna mensup her kesimden insanlar.
Kemalizm ile Apoizm kıyaslamalarında ve eleştirilerinde gözden kaçırılmaması gereken nokta:
Bir açıdan “diktatör” sayılabilecek olan ve Atatürk’ün aksine halen yaşadığı için “şahsen” etkin olan Öcalan’a mürit olan ve onu putlaştıranlardan çok daha fazla sayıda, nefret eden ve dahası alenen sövenler yok mu?
Peki, sağ olmamakla beraber mevcut devletin temellerinden birini teşkil eden Atatürk’ü putlaştıranlar karşısında, söv(ebil)mek şöyle dursun, ona karşı olduğunu açıkça söyleye(bile)nlerin sayısı ne?
Aşağıdaki, okumaya başlar başlamaz hemen bir dolandırıcı pezevenk tarafından yazıldığını gördüğüm bir yazı. Tabii, yazı, karman çorman ve salakları rahatça, bilerek veya bilmeyerek, medyada dolaşan anahtar kelimelerle dolu yazılmış uyutacak nitelikte. Yazanının ideolojik tutumunun kaynağının İsrail ile ilişkisi çok çirkin. Eğer isteyen olursa bütün kaynakları verebilirim.
Bu yazıyla, inşallah, neden pezevenklere ve dolandırıcılara pezevenkler ve dolandırıcılar dediğime güzel bir örnek olur ama mucizelere inanan biri değilim.
9 aylık bir Japon bebek ʻʻlʼʼ ile ʻʻrʼʼyi ayırt edemiyor. Antropologlar saçlarını yoluyorlar bazı toplumları anlamak için, 30-40 kitap yazmış büyük bir yazara sorulduğunda ʻʻben bir tek kitap yazdımʼʼ der … ama bu site götü boklularının, kalıp ideolojilere şükür, bilmedikleri bok yok.
Her neyse işte sizlere çok benzeyen birinin kahramanlık hikayesi ve çok ufak yazılarla satır aralarına sıkıştırılmış çirkin ideolojisi.
***
Suriye’de Kürtlerle DAEŞ’le savaştım.
Zalimlikle mücadeleye katılmak için okulu bıraktım. Beklediğimden çok daha fazla şey öğrendim.
“Suriye ve Kürdistan’dan ayrılıyordum” savaşçısı Zagros, “Yahudiler ve Kürtler, Orta Doğu’da yalnızız” dedi. “İsrail’e geri dön ve İsrail’deki Kürt Yahudilerine, buraya, Kürdistan’da aramıza hoş geleceklerini söyle.”
Altı ay boyunca, Kürt askerleri ile birlikte DAEŞ’le savaşıyordum. Bir yıl önce, Kudüs İbrani Üniversitesi’nde siyaset ve sosyoloji üzerine yüksek lisans öğrencisiydim.
Kürdistan’daki Yahudi tarihi yüzyıllar öncesine dayanıyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun ilk savunma bakanı Yitzhak Mordechai bir Kürt idi.
Son yıllarda, IŞİD’e karşı savaş, Iraklı Kürtler ve İsrailliler arasında çok sembolik tesanüd uyandırdı. Bu dostluğun sebepleri ortak değerler paylaşma i ve tarihi bağlar ve İslam terörün karşı ortak düşmanlılık.
Suriye Kürdistanı’nda kullanılabilir bir havaalanı olmadığından Rojava’ya ulaşmak için önce Irak Kürdistanı’na inmek zorunda kaldım.
Orada, benim gibi, YPG’ye katılmak için Rojava’ya girmeyi bekleyen yaklaşık 15 Batılı ile bir transit kampta kaldık. Aynı hisleri paylaşanlarla tanışmak çılgın olmadığımı kanıtlayarak bir rahatlık kazandırdı.
Oraya üç farklı tür yabancı dövüşçü ile tanıştım.
Üçüncü grup, sosyalist veya anarşist ideolojilerin güdülendirdiği kişilerdi. Bu idealistlerin çoğu ABD ve Avrupa’dan ʻʻLa Revoluciónʼʼa katılmaya gelenlerdi. Ne var ki, Suriye Kürdistanʼının hayallerindekinden farkı bunları çabucak hayal kırıklığına uğrattı. Suriyeli Kürtler, gerçek bir devrim yaratma ideali içinde değillerdi. Böyle bir tutum uluslararası sosyalistlere çekici gelmezdi tabii. Örneğin tanıştığım böyle bir ideologdan biri Londra’dan anarşist bir aktivist idi. Her gece ütopik devrim fikirlerini dinleyerek uyuya kalırdık. Başka bir dövüşçü, Süleymaniye havaalanındaki gümrükte savaşa katılmaya gelen birinin başına geleni anlattı. Valizi Anonim gurubu sembolü olan Guy Fawkes maskeleri ile doluymuş. Bu aktivistin, YPG’yi Anonim ordusuna çevirme tuhaf romantik fikirleri vardı. Bununla birlikte, anarşistlerin hepsi böyle Don Kişot özlemli değildi. Politika ötesinde doğru ve insani kaygılarından dolayı savaşa katılmışlardı.
Rojava’ya geldiğimde, orada bulduğum ruhun Siyonist öncülerinin ruhuna ne kadar benzemesi beni şaşırttı. Kürtlerin bazılarının yaptığı gibi, ideolojik bir telkinimiz yoktu. Yine de, kısa bir toplantı ile, Suriyeli Kürtlerin politik hedeflerini açıklandı.
Her sabah mutfağa girmeden önce, şu anda Türkiye’nin hapse attığı Kürt lider ve filozof Abdullah Öcalan’ın devasa bir yaşam resmi ile karşılandık. Öcalan Kürtler tarafından sevgiyle Apo (“amca”), takipçileri de Apoçi veya Apoists olarak bilinir.
Bugünün Kürt savaşçıları ile İsrail Devletini ilk yıllarında inşa eden ve koruyan öncüler arasında çok ortak yön var.
Bu ortak yönlerin çoğu Öcalan’ın kişisel felsefesinden kaynaklanır. Öcalan, Marksist-Leninist teoriyle başladı ama daha sonra reddetti.
Kesinlikle komünist değillerdi ve otoriter bir hiyerarşiden mahrumlardı, ama buna rağmen kesinlikle anarşist değillerdi.
Bu Kürtler kibbutzniklerdi. Artık her şeyi anlamaya başladım.
Bu Kürt arkadaşlığının faydaları stratejik olduğu kadar ekonomiktir. Irak Kürdistan’ı gibi, Rojava da petrol bakımından zengin. İsrail’in Irak Kürdistan’ı ile ekonomik ittifakı o kadar verimli oldu ki, İsrail’in petrol arzının yüzde 77’si bölgeden geliyor. Maalesef, bir Türk ablukası nedeniyle, Rojava’nın petrol rezervleri Batı tarafından henüz keşfedilmedi.
Yıllarca Türkiye Batı ülkelerini PKKʼnın terörist olduğuna inandırdı ise de şu an PKK terörist örgüt olma kriterine uymuyor. Nitekim, Nisan 2008’de, bir Avrupa mahkemesi, bu nedene dayanarak PKK’nın terörist listesinden çıkarılmasını emretti.
PKK, İsrailli sivillere açıkça saldıran ve Türkiye’de serbestçe faaliyet gösteren bir örgüt olan ama terörist olarak adlandırılmayan Hamas ile kıyaslanamaz. Türkiye ve İsrail yakın ilişkilere sahiplerdi (BAK AŞAĞIDAKİ *NOT), ancak bugün bu ilişkiler tamamıyla dejenere olup ortadan kalktı. Türkiye ile kopmuş bir ilişkiyi düzeltmek için Kürtlerle ittifakı feda etmek çok garip.
İsrail, Türkiye, Suriye ve İran’daki Kürtler Apoistine ulaşmak zorunda.
Kudüs kendisini yalnızca Erbil’de marjinalleşmiş bir hizip ile sınırlayacak mı? Yoksa tüm Kürt halkına mı ulaşacak?
* On yıllar boyunca, İsrailli siyasetçiler Yahudilerle Kürt halkı arasındaki sıkı ilişkiyi tekrarladılar. Egemen İsrail anlatısına göre, Kürtlerle bir siyasi ve ahlaki ortaklık olduğu vurgulanır. Ancak daha yakından bakınca, İsrail’in ittifakının saf kolaylık icabı olduğunu gösteriyor.
2000’li yıllar boyunca İsrail, Suriye ve Irak’ta eğitim de dahil olmak üzere Kürt kuvvetlerini askeri olarak destekledi. Aynı zamanda, Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) Silah Transferleri Veri Tabanına göre Türkiye’ye 688 milyon dolar değerinde 170 M60T tank sattı.
Bu satışın açıklandığı yıl – 2002 – aynı yıl Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, ülke genelinde okullarda ve üniversitelerde Kürtçe dersler yasakladı. Bu değişikliğe karşı protesto yapan 100’den fazla Kürt tutuklandı. Yine o yıl, Türkiye Kürt yanlısı bir televizyon kanalını yasakladı ve AB, 80’li yılların başından beri Türkiye’ye karşı silahlı bir isyanla mücadele eden Kürt ayrılıkçı PKK’yı, Türkiye’nin isteğine uyarak kara listeye terör örgütü olarak ekledi. Hepsi İsrail’den hiçbir eleştiri olmadan.
2009 yılında Türkiye, İsrail’in en büyük silah müşterisiydi. Aynı yıl Türkiye anayasası mahkemesi, Türkiye’nin önde gelen Kürt milliyetçi partisi olan Demokratik Toplum Partisi’ni yasakladı ve ardından liderlerini terörle yargılandı. Genel olarak, 1.400 DTP üyesi tutuklandı ve hükümetin partiye yaptığı baskıda 900 kişi gözaltına alındı.
Bununla birlikte, o yıl İsrail ile Türkiye arasındaki askeri bağları kesme nedeni Kürt milliyetçiliği üzerine yapılan baskı değildi. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, savaşın ülkeler arasındaki askeri ilişkilere zarar vereceğini söyleyecek kadar ileri giderek, Dökme Kurşun Operasyonu’na karşı olduğunu söyledi. İsrail, 2010 yılında Türkiye’ye silah ihraç etmeye devam etti, ancak 2011’de İsrail’in Gazze filosuna saldırmasının ardından İsrailli-Türk diplomatik ilişkilerini askıya alan sekiz Türk vatandaşının öldürülmesine neden olan bir başka satış düşüşü yaşandı.
Büyüyünce büyüyücüler gibi olmak isteyen ʻʻ88 Anonimʼʼ Özgür Üniversite Siyasi Bilimler Siyasi Para-Dikmeler Fak-U(gavur dilinde YU okunur)ultesi (ÖÜSBSPF) hazırlık dersleri öğrencisi. Amacı Evren-Dünya-Türkiye-Uluslarası (EDTU) Anal-izcisi olmak.
Hocası: Siyasi Bilimler Teori ve & Pricksiz Püfürpüfüreseri (SBTPP) Hortlak
İlk öğrendiği: televizyon, gazete, internet ve sosyal medyada EDTU gerçekleri avcı ve devşiriciği yapmak. Hocası gibi gerçekleri Marks amcasının sevdim/sevmedim kalburundan geçirip kendisi gibi gerçek gerçeğe susamışlara olduğu gibi aktarmak. Akıttığında, modern insanın beyninin aynı kendi beyni gibi allak bullak olduğunu, neye inanacağını neye inanmayacağını bilmediğini aklından çıkarmıyacaksın.
Gerçi (SBTPP) Hortlak, haşa huzurdan, dinci minci değil. O uyuyanlar yerine daima uyanık, daima inançtan yoksun inanca inanır. Ama pedagojik açıdan bilgi akıtmasında yararlı diye gerçek etrafında döne döne sarhoş olan dervişleri örnek verir. Dervişler, uzayda sayısız noktalardan birini seçip etrafında döner dururlar. Hortlak, kafasında Marks ayetlerini tekrarlayarak, Kürtlük merkezi etrafında dolup dolup boşalır. Yani, her şeye bir çeki düzen vereceksin.
Kafası, vahiylerini bizimle paylaşmadığı, Hortlak Aposunun ayetleriyle doluʻʻ88 Anonimʼʼ, Özgür Üniversite reklamcılığı ödevini sitede yapmış.
Buraya kadar her şey tamam. Mürşit Hortlak da, mürit ʻʻ88 Anonimʼʼ de hak yolunda. Ne var ki, hak yolu dönmeler yolu. Hem mürşit hem de mürit asıl etrafında dönülen asıl asıl MÜRŞİT MARKS APOYU unutmuşlar. Marks her sıkıştığında — iyi ki, Hortlak ve diğer anal-izciler gibi mesleği medya avcı-devşiricilikteki yoğun rekabet icabı sürekli gavur klavyesi kullanmıyorum. Aslında klavyem medeni kafir icadı klavye ama bu pezevenkler kadar alçak ve terbiyesiz değilim —ʻʻYetiş Ya Hızır!ʼʼ (deus ex machina) DİYALEKTİKʼİ imdada çağırır. Enayi dümbeleği ʻʻ84 Hortlakʼʼ siyasetin ruhu olan dönmelere şaşırmış kalmış. Bakireliğin cilveleri.
Mürşit Hortlak ve mürit 88 MARKSʼIN APOSU Hegelʼin ʻʻeskiden sabahları halk İncilʼi okurdu, şimdi gazete okuyorlarʼʼ lafını da duymamışlar.
Doğal ki, Batı eğitim endüstrisi ile rekabete giren Türk akademik Marksistler, Marksʼdan bile çok Marksist olurlar. Örneğin Özgür Üniversite Bilimsel Siyaset Fakultesi Rahipleri Rahibi, dünyanın neresine gidip bir taş kaldırsan çıkan sayısız sayılı medeniler yetmez gibi, politically correct Newspeakler yetmez gibi, yeni bir medeniyet icat etmiş: ʻʻBurjuva Uygarlığıʼʼ.
Hadi artık burjuva yok bir tarafa, bilimi en temel ilkesi olan ʻʻOckham’ın usturasıʼʼ nerede?
Diğer yandan, bunlar, reaksiyoner olmayan, her akıma yüzen İLERİCİ!
Öğrenci ʻʻ88 Anonimʼʼ, ʻʻsevdim/sevmedimʼʼ düğmesine basman yetmez. Heyecandan mı, yoksa sitede senin gibi anal-izcilerin bıraktıklarının içine batmış, çıkmak için çırpındığından mı anal-izini bırkmamışsın?
İlkeller yok olmuyor sadece her toplum yok olup gidiyor..
Çok komplekse kapıldığın,düşman olduğun abd de 30 yıl öncesinin abd si degıl. 100 öncesinin abd si hiç degıl.
New york un ismi bile new Amsterdam dı yüz yıl? Öncesine kadar.
O.pamukta masumiyet. Medeniyet kıtabında,müzesinde ıstanbulun mazisini,yok olan mazısini anlatıyormuş..
Belki hüzünlü..
Her değişim geçmişin üzerinde yeşeriyor.yok olmak,acılı..
Bir gün sende yok olacaksın..ağla…
Amerıkadan ıngılızi,almanı,ıtalyanı,japonu,cini,meksıkalısını,afrıkalısını ,hındisini,kıpkızıl derilisini,rusunu,tabıkiki türkü,yahudisini.arabını…… cıkar
Geriye senın gibi ılkel wahşi kalır..
Hicbır toplum kalıcı,üstün değildir.boşuna tasalanma yada övünme veyahutda dövünme..
40 senedır kafaya bukadar cöp doldurmuş..
Konuların üzerinede tamtam calıp ateş dansı yapıp duruyor..
https://haber.sol.org.tr/turkiye/koc-holding-mahkeme-kararini-tanimadi-koyun-ortasinda-altin-madeni-icin-sondaj-calismasina
Gün Bey, bu insanların sesini duyurmalıyız, lütfen destek..
Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı Pınar Gözü köyünde mahkemenin aksi yöndeki kararına rağmen altın arama çalışmasına başlandı.
Koç Holding’e bağlı Demir Export Madencilik tarafından başlatılan sondaj çalışması, ÇED raporlarında yapılan küçük değişikliklerle köyün 150 metre yakınına kadar geldi.
Şirketin yapılan ufak değişikliklerle mahkemenin durdurma kararının etrafından dolaştığı belirtiliyor.
Bakırtepe Çevre Platformu’ndan Hüsnü Koçyıldız, Sendika.Org’a yaptığı açıklamada, yedi ay önce şirketin yine sondaj için geldiğini ancak köylülerin eylemleri neticesinde çalışmanın durdurulduğunu açıkladı.
Koçyıldız, villa yapılacağı vaadiyle köylülerin kandırılmaya çalışıldığını söyledi.
Geçtiğimiz günlerde şirketin köylülerle toplantı yapmak istediğini söyleyen Koçyıldız, “Geldiler toplantı yaptılar. ‘Bizim yaşam alanımıza müdahale ediyorsunuz. 1956’dan köyümüze 2-2,5 km uzaklıkta demir maden işletiyorsunuz. Bizi sürekli mağdur ettiniz. 1 yıl boyunca bize arsenikli su içirdiniz’ dedik” ifadesini kullandı.
Koçyıldız maden şirketinin bölgedeki faaliyetlerini şu cümlelerle aktardı:
Bakırtepe’de altın madeni açtılar. Orada rezerv bitti. Kayseri’den ve Nevşehir’den çıkardıkları madenleri burada ayrıştırıp eritiyorlardı. Orada ÇED raporu alamamışlar. Biz de dava açtık bunu engelledik. Bakırtepe maden sahasında da cevher bitti. Bakırtepe’nin karşısında da sondaj çalışması yaptılar. Oralarda da kendilerini tatmin edecek cevher bulamadılar. En son köyümüzün onların ölçümüne göre 172 metre bizim ölçümüze göre ise 70-90 metre yakınına kadar geldiler.
Dün (11 Kasım) muhtar ve köylülerle sondaj alanına gittiklerini aktaran Koçyıldız, “Albay, teğmen, jandarma tüm askerler orada. 3 kişi için 50-60 jandarma getirmişler. Biber gazıyla coplarla gelmişler. Burası benim yaşam alanım. Yollarımızı kestiler, her gün kullandığımız yollar kapatıldı, tarlama giden yolu kapattılar.” dedi.
‘CHP DE BİZE SAHİP ÇIKMIYOR’
Bölgenin Alevi köyü olduğunu dile getiren Koçyıldız, “CHP’de bize sahip çıkmıyor. Biz CHP’nin oy deposuyuz. Sanki oy vermek zorundaymışız gibi ‘Aleviler mecbur bize oy verecekler’ diyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Ben bundan sonra mecbur değilim CHP’ye oy vermeye” dedi.
“abd de 30 yıl öncesinin abd si degıl. 100 öncesinin abd si hiç degıl.”
Güzel örnek.
Mesela “French Canadian American” olanlar “French Canadian” değil. Hele “French” hiç değil.
Türkiye’deki birilerinin “Balkan”lı olmaması, hele “Orta Asya”lı hiç olmaması gibi.
Mohaç savaşı da, Malazgirt savaşı da çok gerilerde kaldı.
Haydi o savaşlarda yenilenlere de ağıtlar yakalım.
Bazen, Türklerin, Arapların ya da Müslümanların yayılmacılıklarını eleştirirken şuna benzer sorular soruyorlar:
“Osmanlının Viyana’da ne işi varmış?”
ya da
“Emeviler Poitiers’da ne arıyorlarmış?”
gibi.
Haksızlık etmemeli. Adamlar akıllıymış. Daha o yıllarda yüzlerini “muasır medeniyet” olan Batıya dönmüşler.
Eğer o gün Araplar Fransaya, Türkler Avusturyaya yerleşebilselerdi, er ya da geç, bugün nefret ettikleri muasır Batı medeniyetinin bir parçası olacaklardı.
Niyetleri bu olmamış olsa bile.
Zaten tarihin akışı “niyet”lere göre yürümez.
“Biz önce biraz fetih yapalım, sonra o fethettiklerimizin kültürünü benimseyip onlar gibi medenileşiriz” demez kimse.
İnançlar ve ideolojiler de tıpkı böyle toplumlar gibidir aslında. Biri gelip diğerinin yerini alır. Sonra yerini başkasına bırakır.
O yüzden inançların veya ideolojilerin kavgasını yapmak da böyle boş iş.
Ayasoyfa kilise mi olsun, cami mi, müze mi?
Ne farkeder. Önce biri olmuş, sonra öbürü, en son da diğeri. İnsanlığın ortak bir kültür mirası işte.
Ankaradaki bir Hitit tapınağı sonraları bir Roma tapınağı olmuş. En son da cami ve türbe.
İmparator Augustus da, Hacı Bayram da buna katkıda bulunmuş.
Adı Afrodit’ten gelen Afrodisias antik kenti Hıristiyanlık gelince Haç şehri Stavropolis olmuş. Sonra kim bilir ne.
Hangileri en iyisi?
Hititler mi?
Yunan-Roma kültürü mü?
Hıristiyanlık mı?
Türklük, Müslümanlık mı?
Artık Anadoluya da yayılan modern Batı kültürü mü?
Gün bey,
1) Ho Chi Minh, Stalinist miydi?
2) Vietnam Savaşı’nı Vietnamlıların kazanmış olmasını nasıl yorumlarsınız? (Ek soru: Ulusların kendi özgürlükleri için mücadele etmesi hakkında neler dersiniz?)
3) Vietnam’daki komünist rejim de Çin’deki gibi Kuzey Kore’deki gibi otoriter, baskıcı, özgürlükleri kısıtlayıcı mı?
Kim Kârda, Kim Zararda?
Anlaşılan Kim Kardashian kârda.
Geçenlerde bir ödül almışlar galiba Kardashian kardeşler. Haberi tam okuyamamıştım. Soyadları da Türkçe “kardeş”ten geliyor olmalı büyük ihtimalle. İronik.
Bizimkiler hala utanmazca inkar ederken Ermeni soykırımından kurtulanları el üstünde tutuyor ABD.
1. Mao kadar o da elbette Stalin’i lider olarak kabul ederdi, komünist hareket içinde olduğuna göre.
2. Bu ciddi bir soru mu bilemedim.
3. Kuzey Kore kadar olmasa da eh işte. Pek özgürlük olduğunu sanmıyorum.
“Kılıçdaroğlu yerel seçim ortağı HDP/PKK’yı böyle savundu”
https://www.sabah.com.tr/gundem/2019/11/05/kilicdaroglu-yerel-secim-ortagi-hdppkkyi-boyle-savundu
Buna “Oha!” ve “Çüş!”ten başka bir şey denemez herhalde!
Aslında biraz sakin düşünürsek, kendileri de yetkileri olmasına rağmen “PKK”yı (yani HDP’yi) kapatmadıkları için benzer bir manşete çıkabilirler:
“Erdoğan yerel seçim rakibi HDP/PKK’yı böyle savundu”
Hortlakʼın ʻʻBir Varmış, Bir Yokmuşʼʼı
Bir Varmış, Bir Yokmuş Televizyon Kanalının (BVBYTK, kısaca BVBY) Dev Kürt-Türk Bakire Marksist Hortlak (DKTBMH, kısaca BMH) ile yaptığı mülaklakat:
BVBV : Sayın BMH, mülaklakata başlamadan önce, size bu konuda Pipsqueak ile yaptığımız mülaklakatı aktarmakta yarar olacağını düşündük.
***
BVBV: Sayın Pipsqueak, BMH hakkında ne düşünüyorsunuz.
P: BMH, ışıkdan hızlı devrimci. Düşünmeye başlamadan değişiyor. ʻʻ(Zaman) ırmağında aynı yere iki defa sıç*lır mı?
BVBV: Peki, hep bakire kaldığını iddia ediyor.
P: Bakın bu, kendisinin beyinaltından ağzına fırlayan bir dil sürçmesi, Pamukʼun ʻʻMasumiyet Müzesiʼʼ ne gönderme yapması tesadüf değil. Bakire kalmaya verdiği önemi sergilemiş. ʻʻMasumiyet Müzesiʼʼ çeşitli konuları içerir ve biri bu yaygın bakirelik saplantısı. Tabii, kitaptaki kadın ama farkı artık siz düşünün.
Üstelik, seks ve dışkı aynı biyoljik ihtiyaçları karşılarlar ama bakirelik ve özel mülkiyet arasında çok sıkı bir bağ olduğundan Marksistlerde bu saplantı doğal. Genişletirsem, s*çmak, osurmak, iş*mek, boşalmak, gülmek harcamaya benzer, rahatlatır. Çıkaramayanlar kabız olurlar ve hatta helaya, bok çukurun benzerler. Bok birikimi. Dikkat etmişinizdir, Hortlak, daima kabız. Ben yazarım 5-6 sayfa, Hortlak ve sitedeki diğer kabızlar sıkar sıkar bir çıkmaz. Bakın mesela enayinin ʻʻ İlkeller yok olmuyor sadece her toplum yok olup gidiyor..ʼʼ sonsuz salak lafına. Daha sonra da her şey değişip yok olur der. Toplum yok olur, ilkeller yok olmaz. Ben bu enayi dümbeleğinin seviyesine insem, en azından, ʻʻilkeller somut İNSAN, dolayısıyla yok olurlar, toplum ise SOYUT BİR KAVRAM, yok olmazʼʼ derdim. İki kuş ölür gider ama ʻʻikiʼʼ ölmez. Zaten site kendi gibi kelek dolu, %99, hepsi böyle kendisi gibi et kafalı. Tek bildikleri ʻʻKahrolsun Kapitalizm! Yaşasın Kapital! Yaşasın Bolluk!ʼʼ
Bu bakirelik bir saplantı ama bozulmamasını isteme o kadar tuhaf değil. Bu et kafalıların hepsi marksist-anarşist-materyalizm-bilim-teknoloji laik dininin hafta sonu ibadetçileri. Bakın mesela Marksist komünist Çinʼdeki trilyonluk ʻʻsex toysʼʼ endüstrisine. Bu ʻʻsex toysʼʼlar, Hortlak gibi, ne kadar bozulursa bozulsun bakire kalıyorlar.
Hortlak utanılMAyacak kadar çok cahil olduğundan, bu insanlar kadar eski ʻʻsürekli değişip, hep aynı olanʼʼ felsefi sorununu kendisi gibi anlamadan tekrarlayan cahillerden duymuş, sidik yarışı için kullanmış. Kimse bu salaklara, ʻʻulan bok çukuru sakinleri, ırmak da basılan yer aynı olmaz ama ırmak da Hortlakʼın kara deliği olmaz!ʼʼ veya ʻʻ ulan et kafalılar, atom teorisinin başlangıcı bile bu değiştiği halde aynı kalma gözleminden doğduʼʼ dememiş. Aynı şekilde, bu allahın en adi, en faşist, en ırkçı tiksindirici varlıklarına ʻulan bir bok bilmiyorsunuz, bırakın şu birbirinize dayanarak Pipesqueak gibi bin yılda anlamayacağınız biriyle sidik yarışına girmeyiʼʼ demiyor.
Bu iğrenç insanların asıl dayanağı aslında cahillikse de köpeklere atılan kemiklerle de ilgili.
Bu enayi marksist-anarşist-materyalist-bilim-teknik yaltakçıları laik olduklarından ruh muha inanmazlar. Gelecekte (İleride) ebedi yaşam vaat endüstrisinin temelinde de yatan bu. Şimdiki Hortlak ile doğduğundaki Hortlak arasındak fark (sonsuz daha aptal olması hariç) sadece ve sadece materyal. Bu et kafalı tüketim toplumu kurbanlarına göre, ne olduğu bilinmediği için, geleneksel dinlerde bu hep aynı kalana ʻʻruhʼʼ derlermiş. ʻʻHardwareʼʼ değişir ama ʻʻSoftwareʼʼ (program, dna whatever fuc* it is) değişmez veya sabit tutulabilir. Ben başka türlü söylerim: Bu faşit, marksist, anarşist, ırkçı, solcu/sağcı ilerici devrimci pezevenkler haklılar. Aslında, halihazırda o safhadayız. Bu site benim için bir laboratuar. Bakın mesela diğer bir bakire marksistin zırvaladığı ve saygıyla karşılandığı ʻʻburjuva uygarlığının sonuʼʼ zevzekliğe. Bu site bir altın madeni.
***
Şimdi de Hortlak mülaklakatı.
BVBV: İlkel toplum ne demek, sayın BMH?
BMH: Ben cevap verene kadar biri var (mış), biri yok (muş) olan. İlkeller var, toplum benim kara deliğime girer yok olur.
BVBV: Fakat fizikte hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz. Kara deliğinize giren GERÇEKTEN yok mu oldu?
BMH: Hayır. Evrende materyal şartlar oluşunca, kara deliğimdeki toplumlar, dinci yobazların din inanışlarındaki kıyamet günü gibi, dışarı çıkacaklar. Ama asıl konu o değil. Asıl önemli olan BAKİRELİK. Örneğin 10 bin yıl önce bakireler vardı ama Marksistler YOKTU. Bakireler sevişince yok oldular. Ne var ki, kara deliğe ne kadar gir/çık, gir/çık, gir/çık olursa olsun BAKİRELİK devam eder. Bakın ben bakireyim. Hem de Bakire Marksistim.
BVBV: O halde, eğer benzetme yaparsak, ʻʻ ilkel toplumʼʼ yerine ʻʻmarksist bakireʼʼ koyarsak, bakire sevişince yok olup kara deliğinize girer; marksist, yani ilkel yok olmaz. Peki, 10 bin yıl önce yok olan marksistler sizin kara deliğinize nasıl girmişlerdi? Hem de, son iki yüz yıl siz mi onları, haşa huzurdan, geri sıç*ınız?
Neyse, bu cahiller cahilinin bir şapşalca cümlesi ʻʻİlkeller yok olmuyor sadece her toplum yok olup gidiyorʼʼ komiklği beni hayli güldürdü. Diğer yobaz faşit ırkçılar gocunur saldırıya geçerler ve daha da güldürürler. İnşallah!
Tarihte, hikmet dolu ruhanilerin saraylarda akla hizmetleri özellikle solcu devrimciler arasında kınalamalardan dolayı ünlüdür. 19. yüzyıl sağ ve solcu devrimcileri, örneğin Hortlak, Zileli, Başkaya, Y. Küçük, D. Küçükaydın, Elif Bacı, Sünger Savuran & Co. Bu ilerici devrimciler, medreselerde yetişmişler yerine okullarda dövüle dövüle tavlanan laik bilgiçlerin saraylarda akla hizmetçilik etmelerini savunurlar. Medyada anal-izciliği yapmalarının nedeni bu.
Geçenlerde laik hikmet dolu Dev Kültürlü Hortlak da keskin bir politika çatışması içinde ʻʻdünyada sadece politika YOK (aman allahım! yine VAR/YOK meselesi), edebiyat da varʼʼ çağrışımı yaparak ʻMasumiyet (= Bakiriyet) Müzesiʼ kitabını devreye soktu.
135, bir twitle Türkiyeʼde YOK oldu, ABDʼnin Beyaz Sarayʼında VAR oldu. Bu sitede bilimde bilmedikleri YOK (aman allahım! yine VAR/YOK meselesi) olan bilgelerden özür dileyerek hatırlatayım: Bu olguların kuantum fizikte DOĞAL olduğunu sarışınlar çoktan biliyorlar. TüpüTakTak fizikçileri ve bakire ʻʻnew and improvedʼʼ sağ/solcu devrimciler de.
Eminim hepiniz Jerzy Kosińskiʼnin ʻʻBeing Thereʼʼ (lütfen Unabomber Theodore Kaczynski ile karıştırmayın) kitabı ve Karen Blixenʼnin ʻʻLe Festin de Babetteʼʼ kitabını okumuşsunuzdur.
Ben, bu sitedeki saraya girme hasreti içinde 19. yüzyıl ümitsiz sarışınlık bataklığında çırpınan sağ ve sol bilgelere daha kolay gir/çık yolları ipuçlarını vermekteyim. Eskiden şekerleme kağıtlarında çıkan Doğuʼya doğal — here is that Orhan Pamuk again!, here is ʻʻBurjuva Uygarlığı Sonuʼʼ nakaratı falcısının zevzekliği again! —şimdi düşmanları Erdoğanʼa şükür (şeker?) dev kültür gibi her yerde VAR ama hiç bir yerde YOK (aman allahım! yine VAR/YOK meselesi) zamani ruhsal ucuz gayret istemeyen şeker söz twitleri oltasını atmalarını tavsiye etmekteyim, ʻʻ They are waiting for Godot!ʼʼ, perhaps?
Neyse, nihayet ʻʻ135 Anonimʼʼin hikmet dolu beyninde çakmak çakmış. Ansiklopediden bulduğu beyin boyayıcı adlara paha biçilmez hikmetini ekleyip daima stres içinde olan, sayısız defa tramvaylara bindirilmiş, daima terapi arayan, para VAR huzur YOK (aman allahım, yine VAR/YOK meselesi) orta sınıfdaşlarına bir twit atmış.
Dünya ʻBig Brotherʼlarından bir olan ABD hemen yakalamış. Rusya, Çin, AB gibi hâlâ 19. yüzyıl ucuz ruhaniliği içindekilere kıyasla, daha çok Mevlana ve hoşgörü analşiti gibi, her yaratıcıyı kucaklayan ABDʼnin başkanı Trump davet retwiti atmış. Trump, ʻʻ135 Anonimʼʼe, kadıncı sarışın kızı gibi incecik kızından farklı, eski Doğu güzellik/zenginlik simgesi tombulluğu andırdığında sosyal medyada sergilenmeyen muhafazakar (analşit dilinde, reaksiyoner?) ve mazbut kızıyla evlendirip damadı ve danışmanı olmasını teklif etmiş.
Türk sarışın milliyetçi anal-izcilerin ve eğer ʻʻ135 Anonimʼʼ Kürt ise Kürt sarışın milliyetçi anal-izcilerin yaygaralarını sosyal medya Evrensel 135 Anonim Ha Türk Ha Kürt Ne Fark VAR (aman allahım! yine VAR/YOK meselesi) Blockhead Blog (E135AHTHKNFVBB) sitede okuyabilirsiniz.
Cevap verdigini saniyor bizim patlak!
vardan yok yoktan varolmaz ama ,buuuut, enerjidede oldugu gibi maddede bir haldenbaska hale dönüsür..
eksik kafa eksik bilgiye dayanir…
Bunun icin 2 cuval ,iki cuvalküfür yaz..
Bazen de bir varmis bir yokmus fark etmiyor..
Hürriyet gazetesi,hükümetin zurriyetine gecince hergün hükümetden biri bir laf etse önemli basligini atip duruyor..
Taa Amerikaya gitdiler.ne için? Amerıkayı ıkna etmek?
Hangi lafla?,fikirle?
Bızim ılkel gibi asırlık hep aynı lafla..
Ha bunin icinmi buraya celdun? Cok önemli dediğin bumuymuş? Diyen yok..!
Benzine yazzık,cevreyı kirletmesıne yazzık..
Türkiye artık ne bır devlet,ne bır ülke…büyük değişimler olmazsa temelden yok olur..
Eğer şehir medeniliği Nobel ödülü verilseydi, Meksika’nın başkenti Meksiko rahatlıkla kazanırdı. Kibarlık, yardım severlik, saygı ve hatta bütün rezilliklere rağmen ʻʻiyimserlikʼʼ sineması yapmadan iyimser olmada eşsiz.
Şimdi buradayım ve Antropoloji Müzesi (Museo Nacional de Antropología) ve Hayvanat Bahçesinde (Zoológico de Chapultepec) okuduğum ve gördüğüm iki şey bana sitedeki Marksist, anarşist, solcu ve sağcı ilericileri düşündürdü. Hayvanat Bahçesinde gördüğüm, dünyanın en enayisinin Türk-Kürt rahat hayat orta sınıflılarına hayvanlık altın çağına dönüş çağ-rısı geldi.
“Yahu arkadaş, ya hayvanlar insanların hayvan olmasını istemezse, ya hayvanlar da ırkçı olur ʼʼbunlar otantik, saf, bakire hayvan değil, kafa-entelekt-fikir hayvanı, yapay hayvan; bunlar kurdukları Hayvanlığa Özenti ve Dönüş Ülküsü don Kişotları (HÖDÜK) partisi reklamcıları derlerse ne olacak?”
ʻʻMuseo Nacional de Antropologíaʼʼyada okuduğum.
Kauçuk plantasyonunda yerlilerin tabi tutulduğu gaddarlık ve yolsuzluk İngiltereʼye ulaşır. Başkayaʼnın başı gibi Aydınlık dolu çağa kavuşmuş, hem her anasını ve çocuklarını bile para için satan hem de bu sitedekiler gibi iyi kalpli, ilerici, emeğin kutsal olduğunu, evrensel kurtarıcı emekçilerin haklarını savunan Hortlak, Zileli, Başkayalar gibi aydınlığa kavuşmuşları barındıran ve dolayısıyla daha sonra dünyaya yayılan eşsiz demokrasi modeli olan sarışınlar parlamentosunda demokratik tartışma yapılır. Diğer ve bu site ilericileri Türk-Kürt devrimcileri gibi sol parlementerler, sağcıları kınar ve baskı yapar. Nihayet, zekada üstün olduğundan ezilen İrlandalılar arasından sıyrılıp büyük beyinliler arasına kayan biri, tetkik ve her türlü yetkilerle, düzeltmeye gönderilir.
Durum çok acı verici. İrlandalı yerlilere ücretlerini iki misline çıkarmayı teklif eder. Yerliler ücretin aynı kalmasını ama çalışma zamanının yarıya indirilmesini tercih ederler. Bunlar, eski Marksist-Yeni Marksist&Analşitin reaksiyonerleri. Bunlar emekle ileri gidileceğini bilmeyen hâlâ bilinç altında kalmş mahluklar. İnsan türü için emek vermenin insanla hayvan arasındaki en derin fark olduğunu bilmeyenler. Bunlar daha henüz altının bile değerini ve dolayısıyla altın devrinin bile ne olduğunu, Hıristiyan misyonerlerin yıllarca bilinçlendirmelerine rağmen, bilmeyenler. Darwinʼin doğada atlama zıplamalar bilimsel Merdiveninin sosyal bilimsel kopyasını yapan baş belası Marksʼın Merdiveninin kölelik basamağından diyalektik zıplayan ama yerinde kalanlar. Kapitalislerin ikiz kardeşleri laik Mesih sendikacılar misyonerlerin yerini alıp yerlilere evrensel kurtarıcı sınıf oldukları iyi haberi materyalist Marksist afyonu daha henüz yutturmamışlar. Daha henüz, hoplaya zıplaya, eninde sonunda, gerçi eninde sonunda hepimiz ölmüş olacağız ama, varacağımız altın çağın geleceğini müjdeleyen pezevenkler de insan, pezevenkleri duymamışlar. Aynı hayvanlar gibi sadece yorgunlar. Kapitalist VAR, Placebo YOK. Bu, meşhur Bakire Marksist Hortlakʼın bu sitede savunduğu ʻaynı ırmakta aynı deliklerle yüzersin ama deliklerine giren moleküller aynı değilʼ VAR/YOK diyalektik tezi. Sarışınlaşmış İrlandalının kafası çok karışır ama daha yeni sarışın olduğundan hatıraları taze. Büyüdüğü mahalle ve tanıdığı zavallıların yaşamlarını hatıralar, kendi halkının başına gelenleri düşünür, şaşkınlığı kaybolur. Şaşkınlığı geçer ama İrlandalı daha da büyük bir bataklığa batar. Gel bunu sol/sağ ilerici, devrimci/karşı devrimci, dinci/laik falan filanı, geldikleri orta sınıf aileler kadar temiz ve sınırları belli, düzencilere bu düzensizliği anlat. İrlandalı temizler Parlamentosuna raporunu kitabına uydurur, hislerini tuttuğu hatıra defterine döker.
ʻʻEğer ben, bu gerici, reaksiyoner, ileri gitme/geri gitme/yerinde durma/bazen gitme bazen durma/ gibi aydınlık artı siyasi cambazlık fikirlerini duymamış yerlilerin iki misli ücret yerine yarım çalışmak istediklerini yazarsam başım belaya girer. SAĞ VE SOL, istinasız hepsi, ilerici. Hepsi, kutsal emek sunağında kurban edilen emekçilerin tarihsel zorunluluğuna, emek verme vasıtasıyla kazanılan DİSİPLİNİN küçük beyinlilikten büyük beyinliğe sıçrama olduğuna inanan laik din müminleri. Hepsi asıl önemli olanın bilinç olduğuna inanan materyalist burjuva medeniyetinin temsilcileri. Bana inanmazlar ve benim de yerliler gibi reaksiyoner olduğumdan şüphe ederler.ʼʼ
Not : Bu sol saçmalıkları sanıldığından çok daha yaygın. Geçende, Kapitalizm gelişmesinde en temel olan saat ve DİSİPLİNİN, Benedikt manastırlarında geliştiğinden saadet içinde habersiz, saatlerle ilgili hayal gücü ve edebi ve şiirsel ve yaratıcı ve feministin cici bici laflarını kusan sol kanatta uçan ve anti-kapitalist dırdırlarla ün kazanmış olan bir Türk solcu devrimci erkek-karı kadıncıya rastladım. Ne olursa olsun, at gitsin!
Hayvanat Bahçesinde (Zoológico de Chapultepec)
[Bir mantar enfeksiyonundan yüzünün yarısını kaybeden amfibi ʻʻaxolotlʼʼ iki ay içinde kaybettiği yarı yüzü yeniler. Aynı zamanda, ʻʻaxolotlʼʼlar, hücreleri ve vücut parçalarını yeniden üretme yeteneklerinden dolayı kanser olmuyorlar. Doğal olarak bilimciler ʻʻaxolotlʼʼların bu rejeneratif özelliklerinden faydalanmak istiyorlar.
Ne var ki, Marksist analist Hortlak arkadaşın dediği gibi, bunlar ʻʻaxolotlʼʼ oldukları, yani Medeniyet pisliklerini kendisi gibi bağışıklık kazanmadıkları için doğal ve bilimsel hızla azalmaktalar, çok sayıda axolotl türleri kritik YOK olma tehlikesi içindeler. Karşımıza yine meşhur Bakire Marksist Hortlakʼın bu sitede savunduğu ʻaynı ırmakta aynı deliklerle yüzersin ama deliklerine giren moleküller aynı değilʼ VAR/YOK diyalektik tezi çıktı.
Daha da kötüsü, işin içinde Aydınlık ve İlerleme Çağından öncesi Azteklerden kalma saçma sapan mitlere inanan ama medeni oldukları için ölmemiş geri kafalı küçük beyinlilerin inançları da var. ʻʻAxolotlʼʼlar, Meksikaʼda koca karı cadılar arasında hamilelik, zayıflık ve solunum yolu hastalıklarında kullanılır. Benim annem kullanmış beni düşürmek için, olmamış. Annemi çok sevdiğim için erkek-karı kadıncılardan sonsuz nefret ederim ama ilk kadıncılık akımını başlatan kendi kadın arkadaşlarımı hâlâ sonsuz severim.
Aydıncı İlahlarımız, ışığınız ne zaman bu Meksika reaksiyonerleri arasına gelecek? Atlasınlar, aynı Fikret Başkaya gibi, sarışınların yapay kuşlarına, getirsinler şu akıl yürütmek için lüzumsuz Aydınlıkʼı Meksika lüzumsuzlarına.
Bir bakarsın burjuva uygurluğu yerini ʻʻla civilización azteca de Méxicoʼʼ alabilir. Birbirimizi İnsanlık ve Gezegen için bahaneleriyle yemektense açık açık yeriz.
Her halükârda, daha önce dediğim gibi axolotl’ların çoğu kritik tehlike içinde. Tabii asıl nedeni axolotl’ olmaları. Bir yolunu bulup Kürt veya Türk olsalar, devlerin kavgasında taraf tutmayla, kıç yalamalarla, ağlaya sızlaya da olsa hayatta kalırlardı.
Dönelim doğal doğaya. Bazı axolotl’lar kurbağa direği kuyruklarını ve solungaçlarını kafalarından kaybederek yürüyen semenderlere dönüşür. Bazıları asla semenderlere dönüşmez, larva olarak geliştirdikleri kuyruğu tutar ve tamamen su altında yaşar.
Bak şu yüzen/yürüyen alçak balıklara. Onlar da politikacı ve politika anal-izcisi olmuşlar:
BİR İLERİ BİR GERİ. Temel olarak, metamorfozu tamamlayıp tamamlamaya kendileri karar verirler. BAŞTA BAŞKAYA TÜM SİTE ve DÜNYA İLERİCİLERİ DUYMASIN: AYDINLIKTAN ÖNCE ÖZGÜRLÜK VE OTONOMİ OLMAZ! Heycanlanma Başkaya, bu günümüzde, aydınlıktan önce değil.
Fakat bilimcilerin en çok ağızlarını sulandıran, sürekli genç kalmaları. İşte bunda yine kauçuk hikayesine benzeyen bir akıl almaz bir gericilik, heyhat, geri zekalılık ortaya çıkar. Azteklere göre bu sürekli genç kalmak bir kozmik cezaymış. Buna hâlâ inanan küçük beyinli yerlilere göre ölüm bir ÜST BASAMAK, BİR İLERİ AŞAMA, BİR MUTLAK MUTLULUK. Aslında bu modernlerin çirkin ruhunu okuyan Freudʼa göre modern insanlar MUTLAK BARIŞ ve MUTLAK MUTLULUĞU anne rahminde ve ölümde bulurlar. Azteklere benzerlik var gibi.
Bu minnacık ve ilerici site devlerine kıyasla adı bile edilmeyecek kadar değersiz mahluku çalışan bilimcilere göre:
– Axolotl, şehrimizi, ülkemizi ve muhtemelen dünyayı kurtarmanın sırrıdır.
– Bu küçük ve göz ardı edilen (özellikle beyinlerinin Marksʼdan önceki merdivende Allahınkine en fazla yakınlığı ile övünen Hortlak gibilerin) hayvan sadece gezegeni korumamıza yol göstermez, aynı zamanda potansiyel olarak bazı bilimsel gizemlerin kilidini açmanın anahtarını da taşır.
Kısacası, eğer bu sitedeki İLERİCİ Kapitalist-Marksist-Anarşist Kutsal Teslis ÜÇ veya tekrar hayvan olmamızı savunan GERİCİ reaksiyoner ilkelci, İNSALIĞI ve TÜM DÜNYAYI kurtaramazsa, belki bu 20 cmʼlik balık bu işi başarır.
142 Hortlak bir tek cümleyle Pipsqueakʼin 140 ve 141yorumlarla bilimde sıfır bilgisini yüzüne vurmuş. Hortlak, ʻʻhiç bir şey vardan yok olmaz ve yoktan var olmazʼʼ; ʻʻenerji de madde gib hal değiştirir, hal değişimi safhalarından geçerʼʼ ilkeleri salak Pipsqueakʼe hatırlatmış. Zaten Hortlakʼın dolaylı belirlediği gibi madde ve enerji bile aynı şeyin halleri. Ama burada bir ʻʻmuğlaklıkʼʼ var gibi. ʻʻSıvı, buz ve buhar aynı şeyin üç değişik haliʼʼ cümlesinde aynı şey su, ama sıvı hali de su. Yani muğlaklık lafla YOK olmaz. Çinkü su üç halden biri, sıvı hali. Bu nedenden genel olarak bilimin dili ve özel olarak fiziğin dili matematiktir.
Matematik bilmeyen Pipsqueak, bu nedenden zırvalar durur.
Örneğin ʻʻfizikte hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmazʼʼ ve ʻ atom teorisinin başlangıcı bile bu değiştiği halde aynı kalma gözleminden doğduʼʼder ama Hortlak gibi ʻʻbuuuut, enerjidede oldugu gibi maddede bir haldenbaska hale dönüsür..ʼʼ matematiksel kesinliğini, dakikliğini eklemez. Pipsqueak, Hortla karşısında iyice kafayı yer ve daha da ileri gidip maddenin zaman geçmeden, uzay aşmadan VAR/YOK olmalarının kuantum fizikte DOĞAL olduunu ileri sürer. Sözde bu, Batı ülkelerinde çoktan biliniyormuş.
Marksist ve anarşist devrimcileri yoldan çıkarmak için karşı devrimci kapitalist burjuvaların uydurduğu bu yalanları ve komploları yer mi Hortlak?
Hortlak, Einstin gibi madde ve enerjini aynı olduğunu bilir. Tabii, Hitler de dahil, bazı Pipsqueak gibi reaksiyoner yobazlar, madde gibi elle tutulmayan gözle görülmeyen enerjinin de madde olduğu iddiasının Yahudi komplosu olduğuna inanmışlardı. Bolşevik Sovetlerde de buna benzer burjuva karşı devrimciliğe karşı cephe alınmışt.
Tabii, madde ile enerji arasında farklar var ama eminim Hortlak kolayca ve yine tek bir cümleyle onun da üstesinden gelecektir.
Şimdilik ben madde ile enerji arasındaki farkı sonsuz zekalı, bilim ve fizik bilgisi Pipsqueakʼi sonsuz aşan Hortlakʼı örnek alarak açıklayayım.
Hortlak bir madde. Ağzınla bilim sıç*ası, ağzıyla devamlı hava osur*ası, Pipsqueak ne dese çük*nü eline alıp yarışa girmesi, bakireliğini muhafaza etmesi ise enerji (gayret). Hortlak bazen maddi olmayan, elle tutamadığı ve gözle göremediği Marksistlik ve Kürtçülük pompalamaları yazı ile kağıt madde üzerinde enerjiye benzeyen bir şeye, fikirlere, çevirir; bazen ʻʻenerji YOKtan VAR olmaz, VARdan yok olmazʼʼ ilk-assine uyarak pompalanan enerjiyi ağzıdan çıkan osur*a sesleri olark muhafaza eder. Hortlak aslında katıldığı devrimci toplantılarda kendini pompalayanların etrafa yaydıkları ve kokladığı pis kokular geleneğini muhafaza eder ama o ayrı bir konu.
Sovyet lider Stalin hakkında Rus halkıyla yapılan sokak röportajı dikkat çekiyor.
Röportaja göre, Rusya’nın dışında Stalin hakkındaki kötü söylem Ruslar için pek geçerli değil.
Röportaja katılan Ruslar, Stalin’in iyi bir Marksist teorisyen olduğunu söylerken hakkında iddia edildiği gibi büyük katliamlara da imza atmadığını savunuyor.
Türkçe altyazılı video:
https://odatv.com/mob_video.php?id=8H149
Bir de dedelerine ve annaannelerine sorma imkânı olsaydı keşke.
Senin gibi ilkele ırkçılık yapılmaz.insan üstü,üstün insan. acaıp bır mahluk.sınıflar üstü ,ırklar dışı.yok değiştireyim fikrimi, dokundunmu çok ses çıkartan,yüz ,bin misli ses çıkartan davul,davul adam.davulcu degıl.
Hıc degıŞmez davul.hep aynı..
Bızım ilkel davulcularda aynı nakaratla abd ye gidiyor aynı bizim davul adam gibi bir türlü açıkça ne düşündüğünü söylemez,gizlerler..
Şu ağzındaki bohu çıkartsanıza,korkmadan,açıkça desenize! Kürtler terorist çünkü özgürlük istiyorlar,kendi kendilerini yönetmek istiyorlar!
Nerde kürtler özgürlük,bağımsızlık istiyorsa onlar terorist!
Desene lann!
Batıya, amerıkaya,rusyaya gıdeceksen elinde,bavulunda kürt sorununu çözme planıyla gıdeceksin yoksa terörist. Başı sen olursun..
Zaten türk tarafının ödeyemeyecegı kadar sucu mevcut tarıhınde..
Batıda hala passıf.hatta sucludurda kürtlere yapılan zülm ve haksızlık karşısında..
Mevcut kirlilik sayaçları en küçük kirleticileri nanopartikülleri saymıyor. Araştırmalar ise, bu küçük toksik maddelerin hastalık ve ölüme neden olmada en önemli yeri aldıklarını gösteriyor.
[Not: Bu nanopartiküller doğal olarak yanlış Kapitalist-Burjuva ellerinde oldukları için toksikler. Çin gibi Marksist komünist uygarlıklarda Marksist halk gönüllü olarak nanopartiküller tenefüs edip hastalanmaktalar. Böylece doğayı materyalist metotlarla çalışan MERAKLI bilim adam-karılarının meraklarını gidererek MARKSİST BİLİM de Kürt Kültürü kadar Dev adımlar atmalarınaa yardımcı olmaktalar. Toksik nanopartiküller benim gibi terbiyesiz olmaktan çıkıp bu site orta sınıfları gibi MARKSİST-ANARŞİST-TOKSİST oluyorlarmış.]
Yıllardır süren hava kirliliği ile ilgili sayısız manşetler aslında dünyanın en büyük çevre sağlığı sorununda halkı yanıltılar.
[Not: Alçak Kapitalist Medya!]
Örneğin, 2,5 mikrometre veya daha az ölçülen katı kirlilik partiküllerin (“PM2.5”) ciğerleri geçip kan dolaşımına katılır bilgisi. Halbuki, büyük çoğunluğu geçemez.
En büyük öldürücü nanopartikülleri manşetlerde asla görülmez.
[Not: Yani, dalkavuk bilim adam-karılarının aralarında merak sohbetleri dışında, kimse duymaz. Onlar da solcu devrimciler gibi gerekirse dedikodularına neşe katmak için, Trump’ın medya için dediği gibi ʻʻyanlış ellerdeʼʼ ilahileri çekerler. Aklı başta değil yaşta olan bir Marksist sosyal mühendis teknisyenine göre ʻʻBurjuva Uygarlığıʼʼ çok nanopartikül yutmuş olduğundan ölecekmiş. Yerini hiç yaşamamdığı, hep bakire kaldığı için, klasik mantık ve Aydınlık akıl yürütmesiyle, nanopartikül yutmamış Marksist Uygarlığı alacakmış. Marksist emekçiler nanopartikül süpürgeleriyle etrafı temizleyecekmiş. İnşallah! Amin!]
PM2.5 insan saçı genişliğinden yaklaşık 30 kat daha küçük ama nanoparçacık ile kıyasta Dev Kürt Kültürü kadar büyük.
Sadece kütleleri yerine toplam parçacık sayısının sağlıkta endişeli olduğu soytarı bilim adam-karıları tarafından çoktan bilinmekte.
[Yani, nasıl 19. yüzyıl soytarı solcu devrimcileri asıl sorunun BURJUVA KAPİTALİSTLER olduğu afyonunu yutmuşsa, bu 19. yüzyıl bilim devrimclileri de asıl sorunun MERAK olduğu emziğini emerler.]
Geçende bir deney:
Surbjit Kaur’in 2003’teki çalışması gönüllülerin her an 130,000 partikül soluduklarını kanıtladı.
[Not: Surbjit Kaur, solcu devrimcilerin gerçek emekle ürettikleri aletler yerine yanlış Burjuva ellerinde üretilen ölçü aletleri kullandı. ʻʻYaşasın Marksist aletler, Kahrolsun Burjuva Uygarlığı (whatever fuc* that may be) aletleri!ʼʼ]
Surbjit Kaur: “Solunan partikül sayısında bir değişiklik seviyesi bekleniyordu ama değişim derecesi çok şaşırttı. Geçen otomobillerin sayısı PM2,5 solunumu sayısında fark yaratmadıysa da solunan (Burjuva-Kapitalist) nanopartiküller sayısında değişim (Dev Kürt Kültürü ve Solcu Devrimcilerin Beyinleri kadar Büyüktü): Gönüllüler her an minimum 36,000, maksimum 130,000 (alçak Burjuva-Kapitalistlerin) nanopartiküllerine maruz kaldılar.
Bununla birlikte, en yüksek ortalamalar otomobil ve otobüslerin içinde kaydedilmiştir: kirlilik kaynağına ne kadar yakınsan, egzoz boruları ne kadar fazla tüketilirse, toplam nanoparçacıkların sayısı o kadar yüksek oluyor.
[Not: Saray etrafında dönüp dolaşan Hortlak, Zileli, Başkaya falan filan devrimciler gibi.]
Bir itiraf, bir saldırı.
Diğer tüm bildiğim ve ilişki kurmaya çalıştığım sitelerle kıyaslanmayacak kadar özgürlük ve demokrasiye saygı ve inanç gösteren bu site, çok daha doğrusu Gün Zileli, bütün farklı değerlendirmelerime ve farklı fikirlerime rağmen, bende ölçülmez hayranlık hisleri yarattı.
145&146 saldırılarıma misal olabilir ama son paragrafım kendi başına bir örnek.
Bir özdeyiş var: Hocanın dediğini yap ama yaptığını yapma.
Sahtekar dolu olmayan bir toplumda, böyle bir laf anlamsız. Eğer birinin fikirleriyle yaptıkları arasında, bazı kaçınılmaz durumlar hariç, örneğin şaman yararlı olduğunu iddia ettiği ilaç yapar ama yarardan çok zarar getirir, o kişi toplumda soğuk muamele görür, en fazla, belki dışlanır.
Bu sitede iftiharla sergilenen büyük küçük beyin safsatası da aynı. Bir enayi, dolandırıcılar dolu toplumlar düyarında, fikir cenneti melekleri ülkesine kaçıp sığınmış, dünyada en ucuz meta olan fikirlerin reklamcılığını yapıyor. Diğer yandan son iki yüzyıl sanat alanında sanat eseri yerine sanatçının ilahi kişiliği deşelenir durur; Batıʼda fizik dahileri çıkar, fakir ülkelerde fakirlerin canı çıkar; Hortlak ve benzerleri gibi bakireliklerini Marksʼa adamış Marksistler (ve aynı Allah Marksʼdan fırlayan anarşistler) dünyanın materyalist nesnel bilimini, daha doğrusu pezevenkliğinin, anal-izciliğini yapar dururlar. Kısacası, düşünmeden konuşan büyük beyinlinin küçük beyinliliği, modern çağın en büyük hastalığı, otomatizm (ʻʻautomatismʼʼ).
Mesela medya anal-izciliği yapan bir bakire Türk Marksist yeni bir Medeniyet keşfetmiş. Medeniler, genelilikle bok üstüne toplanan sinek gibi her yeni keşfedilen yere koştururlar. Veya keşfedilen Medeniyet su altı, sık orman, deniz altı gibi egzotik yerlerde ölü bulunur. Bu Marks rahibi, ölmak üzere olanı bulmuş. Tabii, ağız sulandırma aynı ağız sulandırma. Burjuva Uygurluğu ölürse, yerini kim alacak?
Gelelim tekrar Stalinʼin gaddarlıklarına, 145&146’ya.
Gaddarlık nedeni Marksizm’de mi, kendinde mi?
Üç ideolojiyi karşılaştıralım. Hıristiyanlık, İslam ve Marksizm.
Hıristiyanlık düşmanını bile sev der ama dünyayı Stalin kadar yakar yıkar. O halde, Hıristiyanlıkta fikir ile fikri tatbikata çevirenler ayrı düşünülebilir. Ne var ki, İslam ve Marksizm düşmanını yok etmeyi asla kınamaz, teyit ederi doğal bulur. O halde, bu iki ideolojide fikir ve fikri tatbikata sokan arasında fark dırdırlar meselesi, bakirelik simsarcılığı, büyük beyinliler arasında yorumlar savaşı, güçsüzlerin gücü. Stalin ile ilgili verilen adrese bakmadım ama bu konuda çok yazı okudum. Salak anal-izciler ve işgüzar akademisyenler gibi kurgular ve özellikle istatistiklere dayanan bilimsel çalışmalar yapılabilir ama eninde sonunda, dönüp dolaşıp kişisel değerlendirmelere sığınılır.
Bu konuyu işleyen, tabii günümüz allahı nicesel yani istatistiksel, son bir yazıda, yıkılmalardan sonra çok kemik kemirenler, bu site orta sınıflıları gibi hali vakti yerinde olanlar, ülkelerinde yenisi tercih edilir, az kemiklilerde eskisi.
Daha eski bir yazı.
Ben bir defa Yugoslavyaʼda, komünizmin belli bir yıkılış yıldönümü nedeniyle sokakta sıradan insanlarla konuşmaları okudum. Komünizm ve Marksizm’den nefretim sonsuz ve nefretim günahlarımdan bile çok da olsa sıradan birinin şu söyledikleri gönlümü kazandı:
ʻʻBen eskiyi tercih ederim. Biliyorum o zamanki kardeşliğin sahte kardeşlik olduğunu iddia edenler var. Belki haklılar ama ben sahte kardeşliği şimdi kardeşlerin para için birbirlerini boğazlamasına tercih ederim.ʼʼ
Bu bana ayrıca pezevenk kapitalistler, Aydıncılar, Marksistler ve hatta anarşistleri köylüleri ʻʻreaksiyonerʼ yaftasıyla yaptıkları beyin yıkamasını hatırlattı. Benim okuduğum tarihte, köylüler, aynı şimdi ʻʻstrong menʼʼ pezevenkleri tercih edenler gibi, etrafta cirit atan bin bir soyguncu prensler yerine her türlü güce sahip olduğundan bitaraf olacağı ümidiyle monarşizmi tercih ettiler.
Bu yorumuma karşı çıkan olabilir ama karşı çıkan beyin yıkamadan geçmiş Hortlak gibi silik değilse, dinlerim.
Ben aynısını tanrısız ama bir pezevenk çıkar da başlarına bela getirecek yenilikler zırvalamaya başlayınca, ʻʻatalarımız (tanrılarımız) böyle buyurmadı diyen çok eski ʻreaksiyonerlerʼ arasında da çok gördüm.ʼʼ Bunlar da bu İLERİCİYİ ya tasviye ederlerdi veya dışlarlardı.
Ben Allahʼın lütfüyle kral veya padişah olmada ʻʻo da bizim gibi biri ama ne yaparsın pezevenk Allah onu başımıza koymak istemişʻʻ işitirim. Trumpʼın kamışı elinde etrafa saldırmasında ise cahiller cahili bilim adam-karılarının, karı-erkek teknisyenlerin, bankaların, endüstirinin utanmadan aynı övgüyle değişik pezevengi, İNSANLIĞIN lütfüyle, ilahisiyle alkışlayan sağcı/solcu alçakları duyarım.
Sayın Hortlak,
ʻʻNerde kürtler özgürlük,bağımsızlık istiyorsa onlar terorist!ʼʼ
ʻʻ Batıda hala passıf.hatta sucludurda kürtlere yapılan zülm ve haksızlık karşısında..ʼʼ
Bu suçlamalar Marksist komünist Çin, Kuzey Kore, Küba, Vietnam için de geçerli mi?
Dünya ekonomi ve politikasında büyük bir güc olan Çinʼin Kürtler hususundaki görüşü hakkında bilginiz var mı?
Her kim ne olursa olsun, aşağıdaki solcu devrimci azizler ziyaretini andıran siteyi ziyaret ettik.
https://haber.sol.org.tr/turkiye/sezai-temelli-cozum-aranacaksa-bunun-adresi-imralidir-274158
Galiba Pipsqueak orayı da murdar etmiş.
Bir anne insandan başka her şeye benzeyen oğlunu hocaya götürür.
– Hoca, oğlum yanlışlıkla bir azizin türbesine işedi, çarpıldı. Bak ne hale geldi.
– Götür bir daha işesin, düzelir.
Her neyse, sitede okuyucuların yayınlanmayan bir yazısına rastladık. Zaten site, malum ʻBig Brothersʼların yalnızlar arası ruhsal ilişkilerine katılıp bolluk reklamlarını bollaştırmazsan, yanıtlar ve yorumları kabul etmiyor. Ama sitede çalışan bir Özgür Üniversite öğrencisi solcu devrimci arkadaştan ʻʻhttps://haber.sol.org.tr/turkiye/sezai-temelli-cozum-aranacaksa-bunun-adresi-imralidir-274158ʼʼ makalesini Hortlakʼın yazdığını öğrendik.
***
Edepsiz Pipsqueak’in sidiği:
Dear Kemal Okuyan,
We are students at İstanbul Özgür Üniversitesi conducting research into the psychology and personal lives of great Turkish Marxist-Leninist leaders such as you and many others, dead or alive. We would like to ask you some questions to enrich our data bank. When our scientific research is finished we will send you a copy of our analysis and the conclusion.
1. Related to the article ʻʻİstanbul Mayor İmamoğlu to hold Islamic ceremony to commemorate Atatürkʼʼ
– Is your wife too blonde with blue eyes like İstanbul Mayor İmamoğluʼs wife?
2. Related to the article ʻʻ Young communists gathered in Leningradʼʼ
– There is a photo of a young and handsome man with glasses and a beard that accompanies the above-said article. He reminds us the famous revolutionary, like yourself, Che Guevara, Moreover, he is bearded like many males in the world over imitating VİRİLE Muslim males.
– Is that you, Mr. Okuyan?
This brings us to the third question.
There is a growing number of Marxists who believe that the true Marxism was deformed by certain Marxist leaders and not the least when the pure theory was put into praxis in the wrong hands. They are called Virgin Marxists.
– Are you too a Virgin Marxist? And if so, do you think that that has something to do with the historically ascertained tradition among the males like you wanting to pass on their intellectual or otherwise property to their true children?
Note: We are all liberated, young, new generation of revolutionary females. We would like to get rid of old male farts who have hijacked revolutionary movement too long.
Last question,
– When the Bolsheviks were in power they called people like you ʻʻuseful idiotsʼʼ. But seeing that Bolsheviks are gone and yet you are still alive and kicking, do you think perhaps the Bolsheviks are the ones who were ʻʻuseful idiotsʼʼ who helped dirty capitalist West to scare their people with the famous ʻʻred scareʼʼ to render them more sheepish?
Long Live Marxism-Leninism!
Wahşimi sordu?…
Çin başka ülkerin ic içlerine karışmamak yada dünyanın işlerine Karışmamak gibi garip bir politikası var.
Öte yandan kendisinin kürt sorunu ,sorunları var.onların,uyguristan özerklik lede Türk -kürtıstandan durumları daha
Çinin kendi kürtistan sorunu var uygurıstan da.Türkiye kürtlerinin ismi bile yasak! Kürtistan diyemezsin! Çingene mıllet!!
bırde Çinin başka ülkerin iç işlerine yani dünyanın işlerine karışmamak gibi garip bır devlet polıtikası var.
K.kore tam bızim ılkelin ülkesi.yok öyle bir devlet!
Küba yıkık!
Olmassa devlet daha iyi.60 yıldır ülkeyi ilkelleştirdiler!
Vıet nam hiç duymadım.oda kendisini ılkellıkten kurtarmaya calışiyor..
Pyd bahanesiyle Turkiye Suriye topraklarinin bir kismini isgal etti. Amerika PYD ve Kürtleri korumak bahanesi ile Suriyenin kiymetli topraklarini isgal etti. Sonra diyorlarki Komplo teorilerine inanma..
PYD ,Kürtlerin çogunlukta oldugunu iddia ettigi, ve kendi yönetimlerine verilmesini istedikleri bölgelerde, neden Suriye devletinin sart kostugu yerel seçim plebisit te çogunluk olma yi red ediyor? a) çok demokratik olduklarindan b)buralarda çogunluk degiller c) niyetleri anlasmak bir halka bir sey kazandirmak degil, anlasmamak, Suriye `rejim`ini yikan Batinin sevgili cocugu olmak.
Sayın Hortlak
Wahşi kim bilmiyoruz.
Bazı düzeltmeler: Yurtdışı basında da Kürtlerin ülkesine Kurdistan denir. Çinʼde Uygurların yaşadığı bölgenin adı Xinjiang ve dediğiniz gibi özerk bir bölge.
Bu konuda ‘GrayZone’ sitesini tavsiye ederiz.
https://thegrayzone.com/2018/08/23/un-did-not-report-china-internment-camps-uighur-muslims/
ve
“https://thegrayzone.com/2019/10/25/blowback-us-armed-moderate-rebels-slaughter-kurds-in-syria/”
“Amid outrage over Turkey’s atrocities against Kurdish civilians northern Syria” başlıklı yazıya bakarsanız Kürtlerin Uygurlarla farkı daha da açık.
Kürtler hakkında diğer yazılar da var.
“Top Bolivian coup plotters trained by US military’s School of the Americas, served as attachés in FBI police programs” gibi yazılar da çok ilginç.
Gray Zone gibi dürüst olan ve ‘GrayZone’ ile el birliği eden site de faydalı.
https://theintercept.com/2019/03/10/nyts-expose-on-the-lies-about-burning-humanitarian-trucks-in-venezuela-shows-how-us-govt-and-media-spread-fake-news/
K. Kore ilkel değil, nükleer enerji ve silah teknolojisinde gelişmiş ve hatta dış ülkelere bu alanda yardımda bulundu ve bulunmakta.
Vietnam is steadily turning into one of the most important economies not only of ASEAN but also of the whole Asia-Pacific region.
Vietnam, istikrarlı bir şekilde, sadece ASEAN’ın değil tüm Asya-Pasifik bölgesinin de en önemli ekonomisine dönüşmekte.
Küba, birçok alanlarda ve özellikle tıpta gelişmiş bir ülke, neden ilkel dediniz anlamadık.
Abdullah Öcalanʼın Marksizm-Leninizm ideolojisinden Sosyal Ekolojist Bookchinʼin anarşizmi deolojisine geçişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Na to kefari, na to mermari
Özdemir İnce
15 Kasım 2019 Cuma
Ülkemizdeki “rejim”in yaptığı işler Almanya’da Weimar Cumhuriyeti’nin (1930-1933) yıkılışından sonraki dönemde olanları anımsatıyor. Anımsatmaktan da öte sanki Üçüncü Reich’in kuruluş program uygulandı. Bir farkla: Üçüncü Reich dine karşıydı ama AKP rejimi dini zalimce kullanmakta.
5 Kasım günü yayımlanan “İslam Ülkeleri Neden Geri Kaldı?” başlıklı yazımda yer alan 10 maddeyi lütfen anımsayın. Geri kalışın nedeni ister bizzat İslam, ister halifeler, ister müctehidler ve müceddidler, ister hadis kaynakları, ister yöneticiler olsun bütün İslam ülkeleri şu anda her bakımdan geri kalmıştır. Petrol zengini Körfez ülkelerinin kasalarına, binalarına, yollarına falan bakmayın, yararlandıkları, parayı bastırıp satın aldıkları teknolojilerin “t”sinde bile katkı payları yoktur. Kullandıkları teknoloji ürünlerinin hiçbirini kendileri yapmamıştır, üretmemiştir. Bunu başaran iki ülkeden biri laik anayasalı (Türkiye), ikincisi Şii (İran) inançlıdır. İkisi de mevalidir (Arap kökenli olmayan Müslüman) ama Araplaşmamıştır.
Türkiye, eğer teknoloji (otomotiv, silah, tıp, mühendislik…) alanlarında bir şeyler yapabiliyorsa bunu tamamen Cumhuriyetin AKP öncesi laik öğretim sistemine borçludur. Bu alanlarda küçük de olsa adımlar atan bireylerin tamamı klasik laik liselerden mezun olmuşlardır, aralarında bir tek imam hatip mezunu yoktur. Siyasal İslamcılar (Fethullah hareketinde görüldüğü gibi), gençleri mülkiye, askeriye, adliye ve zaptiyeyi ele geçirmek üzere programlamıştı. Bu programın gerçekleşmesine ortak olan AKP, “din ve iman” katkısıyla iktidara gelip “masa ve kasa”yı ele geçirince, her mahallede kendi milyonerini yaratmak için müteahhitlik ve inşaat işlerinin üzerine balıklama atladı.
Bir mercimek tanesi kadar aklı olan bir insan babasından kalan üretim araçlarını, atölye ve fabrikaları, geliştirmeye, çoğaltmaya bakar, satıp-savurup kumara basmaz, barda-pavyonda hacıağa gibi yemez.
Ülkenin ekonomisini yıkan, kasasını boşaltan AKP bu mirasyedi akıl ve ahlakını kimden almış olabilir? Acaba ele geçirdiği Cumhuriyet ülkesini “darülharp” memleketi saydığı için mi malını mülkünü yağmalamış ve batan geminin malı gibi satmıştır? Yoksa ideolojik bir intikam olarak Cumhuriyet ülkesinin bütün kurumlarının temelini dinamitlemiş ve dinamitlemekte midir ?
Böyle olmasaydı, mercimek kadar aklı olsaydı, memleketi imam hatip ve ulemanın (!) örümcek ağlarına teslim eder miydi?
4 Kasım 2019 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan Figen Atalay ve Ozan Çepni imzalı haberlerden öğrendiğimize göre okulöncesi kurumlara ve ilkokullara “müftü” ve “tirit” girecekmiş. Okuyalım:
“Milli Eğitim Bakanlığı, TÜGVA gibi vakıflar ve derneklerle imzaladığı protokolleri, müftülükler ve Diyanet üzerinden de yaşama geçiriyor. Bazı illerdeki okulöncesi kurumlara ve ilkokullara ‘müftülük’ ile ‘değerler eğitimi’ için işbirliği yapıldığına ilişkin yazı gönderildi. Yazıda eğitim verecek öğretmenin müftülük tarafından seçileceği belirtildi.”
Ayrıca çocuklar sabah namazı için bir dergâha götürülecek ve namazdan sonra çocuklara tirit ikram edilecekmiş.
Çocukların (yatılı da olsalar) aileden ve veliden izin alınmadan sabah namazı için camiye ve dergâha götürülmesi yasalara aykırıdır. “Değerler Eğitimi” ne demek? Türkiye’de “Cumhuriyetin değerleri” geçerlidir. Bu eğitimi neden müftülüğün seçeceği insanlar versin? AKP’nin MEB’in “Değerler eğitimi” dediği şey İslamın müflis şeriat değerlerinin öğretilmesidir ki anayasaya ve anayasanın 174. maddesinin koruduğu, 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat (Öğrenim Birliği) yasasına aykırıdır. Yani suçtur. AKP rejiminin imam hatip siyaseti de anayasa ve adı geçen yasaya aykırıdır. Katmerli suçtur. Muhalefet partilerinin Danıştay’a, gerekirse AYM’ye gitmiyor olması da suça katılma sayılır.
“Na to kefari, na to mermari” Yunanca “İşte kafa, işte mermer” anlamına gelir. Dilimize “Nato kafa nato mermer” olarak geçmiştir ki çok acıklı bir anlamı vardır…
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1702142/na-to-kefari-na-to-mermari.html
İslam ülkeleri neden geri kaldı?
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1700110/islam-ulkeleri-neden-geri-kaldi.html
Üç Sahtekarlar
– Putları kırıp Baş Put’u tavaf etmeyi emredenler
– Türbe ziyaretlerine karşı olup Baş Türbe’yi ziyaret edenler
– Padişah Hazretleri’nin (Çar Hazretleri’nin, Reis Hazretleri’nin) kutsanmasına karşı çıkıp Ulu Önder Hazretleri’ni (Yoldaş Hazretleri’ni, Serok Hazretleri’ni) kutsayanlar
Bir Benzerlik
– AKP tabanı MKA karşıtı iken Reis’leri – takiye yapıyor dahi olsa – MKA yandaşı
– HDP tabanı RTE karşıtı iken Serok’ları – takiye yapıyor dahi olsa – RTE yandaşı
“Kemalistlerin Atatürk yanılmaz, söylediği her söz, yaptığı her iş doğrudur dogması; Katoliklerin Papanın yanılmazlığı (Papalinfaillibility) dogmasından daha sert, daha katıdır.
***
Ellerine fırsat ve imkân geçerse nice İskilipli Âtıf efendileri asacaklarından, nice Erbillli Esad efendileri şehit edeceklerinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
***
Üç beş yüz kelimelik çarşı pazar, günlük iletişim Türkçesine siz lisan mı diyorsunuz? Lisan, on binlerce kelime ve terimden oluşan, konuşulmayan, yazılan edebî dildir.”
(Atatürk’ün Yanılmazlığı Dogması, Mehmed Şevket Eygi, 02.05.2019, Milli Gazete)
[Müslümanların Hz. Muhammed yanılmaz, söylediği her hadis, yaptığı her sünnet doğrudur dogması; Kemalistlerin Atatürk’ün yanılmazlığı dogmasından daha sert, daha katıdır.
***
Ellerine fırsat ve imkân geçerse nice Serezli Bedreddinleri asacaklarından, nice Banazlı Pir Sultanları şehit edeceklerinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
***
Üç beş yüz kelimelik cami mescit, günlük ibadet Arapçasına siz lisan mı diyorsunuz? Lisan, on binlerce kelime ve terimden oluşan, konuşulmayan, yazılan edebî dildir.]
I had a dream
We were back to prehistory
Primitives and savages
Never growing up
(Bir rüya gördüm
Tarih öncesine dönmüştük
İlkeller ve vahşiler
Asla büyümüyoruz)
–
I had a dream
We were back to seventeen
Summer nights and liberties
Never growing up
(Bir rüya gördüm
On yedi yaşımıza dönmüştük
Yaz geceleri ve özgürlükler
Asla büyümüyoruz)
Kygo & Selena Gomez – It Ain’t Me
https://www.balim.net/kygo-it-aint-me
Cin deki özerklik meşru.kürtistan özerkliği yok türkiyede.
En azından ınkar edılmiyor. Bırde cinin mucızevı kalkınması uygurlularıda etkılemektedır. Cin olmassa uygurlular çok geri kalma durumu söz konusu..tabıkı olayın ekonomık yönü bu.
Küba tıp,yada spor yada bilim ,edebıyat,kültürde ılerlesede bunun ekonomıyle ılgisi yok..ınsanlar devrimden önce daha ı’yı yaşıyorlardı..hey gıdı 60 yıl!
vıetnam cın gıbı 30 yılını öldürdükten sonra gene cin gibi kalkınmaktadır..yakında türkiyeyı sollar.
venezulla gerı kalmıs ve gerı kalmayada mahküm..
ınsanların anası aglıyor..
savunulacak hıcbır yanı olmayan ülkeler küba,venezuella.
marks hatta lenın cıldırırdı….
k.kore wahşet,dehşet. Bu ülke faşızmin bıllurlaşmış biçimi.
Silahların güclü olması ülkeye kardan çok zarar getırir.
Sscb silahta abd den üstündü belkı..
Bookcin üzerine bilgim yok.öcalandan hiç haberim yok..
Birisi yada g.zileli onun temel görüşlerini açıklayan bır yazı yassada tartışsak..bizim ilkelden bıktık..
Aynı köpeklerin paylaşamadıkları kemikler masalı.
Giriş Notu: 19. yüzyıl ve Aydınlık ʻʻbilim ve gerçekʼʼ, dünyayı pisliklerden kurtarma seferine çıkmış, fakat pislikleri asla kendilerinde görmeyen Vienna Circle fanatik ve yobazlar kuantum fiziğinin babası Bohrʼu açıklamaya davet ederler. Büyük beyinli salaklara anlattıktan sonra, ʻʻiyi ki bazıları anlıyor, çünkü ben hiçbir şey anlamadımʼʼ der. Feynman ʻʻkuantumu anlayan anlamadığını itiraf ederʼʼ der.
Aşağıdaki yazıyı kuantum fiziğe benzettim ve yazıdaki bilim adamlarla gazetecileri de bu site büyük beyinli Bakire Marksist Hortlak, Bakire anarşistler Zileli ve Başkaya, diğer yorum yazan anonim solcu devrimciler, site dışı Elif Bacı, Sungur Savuran, D. Küçükaydın, Y. Küçük, 68 ʼden kalıntıları da Vienna Circle’ına. Tabii, dünyada bunlara benzerler çok, örneğin Allahʼa inanalara inanamayan ama kendisi inanılmaz enayi kara cahil Dawkins. Hepsinin gücü haklı olduklarına sonsuz inançları. Bu bilgelerin kitlelerinin tümü, bunları coşkunluktan, gerçek gerçeğe varan dervişler gibi, fırıl fırıl döndüren enerjiye dönüşmüş. Bilim bilri Hortlak sesini kesmiş, yine can kurtaranı Kürtçülüğe sığınmış.
İtiraf edeyim ki, bazı farklar da var. Örneğin bilim adamları çok daha gerçekçi ve pragmatik. Sorunun çözümünü dünya liderlerine ve liderlere baskı yapacak vatandaşlara bırakırlar. Solcu devrimciler ise, bu sitede salakların anladığı Don Kişotʼtan bile daha aptal silahşörlere bırakırlar. Devrimciler, olmayan değirmenlere saldıranlar. Eğer alçak kapitalistler, eğer emekçiler, eğer koşullar, eğer bütün ezilenler, eğer bilinç aşısı tutarsa, eğer …
Duymuşunuzdur, Atinalılar İspartalılara böyle sayfalar ʻʻeğerʼʼ dolu tehdit mektubu gönderirler. İspartalıların mektubu bir tek bir kelime: EĞER!
Beni en fazla eğlendiren yazıdaki bilim adamları oldu. Evren kadar büyük beyinlerine rağmen, ʻʻnasıl oldu da böyle bir iğrenç MUTLAK BİR OTORİTEYE gerek duyduk ve bulduğumuzdan bu yana tüm adi ruhlular severek önünde el pençe olmaktalar; en koyu yobaz dinciler bile Allah, melekler, cinlerin varlıklarını bilimle ispat etmekteler, her türlü şarlatanlıklar bilimle satılmakta…ʼʼ; ʻʻneden cahillik bu kadar yaygınʼʼ; ʻʻ neden kendileri gibi enayiler en bariz sahtekarlar Trump, Xi Jinping, Putin, Merkel, Johnson, Erdoğanları dünya liderleri sayarlarʼʼ; ʻʻaptallık ve zeka genlerden veya Allahʼtan mı yoksa dirsek ve beyin çürüttükleri okulda zekilerle aptal ayıklamasını yapan kendileri gibi düzen yaltakçıları püfürpüfüreserlerden miʼʼ … ve binlerce diğer sorular bir türlü kutsal bilim bok dolu ağızlarından duyulmaz. Hatta en çok bilinen uzmanlığın yarattığı enayilikten bile bihaber bu Dev Kültür Kürt beyinli soytarılar. ʻʻBelki ben de hiçbir bok bilmediğim binlerce konuda uyutulmaktayım ama bedelini ödemediğim için taş uykuda rahatmıyım acaba?ʼʼ demez bu dahiler. En ufak bir kendi kendini eleştirme olmaması bunların ne kadar yobaz ve sonsuz inançlı olduklarını gösterir.
Nitekim tıpkı kendileri gibi dolandırıcılar, bilim ve teknik kullanarak, salaklarla kafayı buldular. Ayrıca, Trump ve benzerlerinin gücü jimnastik salonlarında yaptıkları spordan gelmiş olmalı. Bu aynı pezevenkler daha 50- 60 yıl önce her doğa ve insanları yok etme katkısında bulunmaktan gurur duyarlardı. Sitede hâlâ bu alçaklıklarla gurur duyan biri var. Adı Hortlak ve diğerleri tıpkı ona benzediklerinden asla görmezler. Bilim adamları asla birbirlerinin dünyayı harabelere çevirenlerin tarihi olduğunu duymamışlar. Allahʼın işi, insan doğası, genler, ne f*cking importe quoi. Bu alçak bilim adamları, zenginlik ve zenginliği koruyan devletler ve zenginler ve dünya liderlerinin kendilerini kemiklerle aynı köpekler gibi beslemelerini Allahʼın işi veya iyiseverlik veya insan doğası veya merak gibi emziklerini emer dururlar. Güçsüzlüklerini de bu sitedekiler gibi halkın kendileri gibi uyanık olmamalarına bağlarlar.
Ama bu alçaklarla zavallı birinin arasındaki fark devasa. Olay daha sonra ve Parisʼte ama olayları boş ver hakikate bak.
Alman çevreciler yol parasını tedarik edip toplantıda iklim değişmesinden etkilenen bir mağdurun toplantıda söz almasını sağlarlar.
Toplantıda ʻʻsizden yardım istemiyoruz, biz ekip biçmeyle yaşamımızı rahatça sağlıyoruz ama son 5-10 yıldır iklim değişmesinden açlık yaşıyoruz, sadece bu iklimle oynamayı durdurun yeterʼʼ der.
Not: Bu dev beyinli, Dev Kültürlü Kürt ve Türk, Markslar, Aydınlıklar, bilimler, uçaklar, bilgisayarlar, atom bombaları, ad infinitum, ıvır zıvır bilen sitede böyle bir saf enayiden aktarma yaptığım için özür dilerim.
Köyüne döndükten sonra da,
“Ben karıncayı bile incitmem ve asla incitmeyeceğimi düşünürdüm, fakat bu dünya liderleri elime geçse hepsini acımadan öldürürüm” der.
Bakın dünyanın en alçak insanlarının dünya liderlerinin kıçlarına girmelerine, bakın bu site devrimcilerinin saraya girip dünya liderleriyle olma çabasına, bakın alçak zekalı adamın gördüğü hakikate.
Bir gün karıncaları seyretmekte, ʻʻşu ufacık böcekler birbirleriyle yardımlaşmasını biliyorlar ama biz bilmiyoruzʼʼ der.
Tabii herif ilkel. Bakire Hortlak, dayanağı Kürtler, hâlâ dünyannın en çirkin ırkçı, en totalleştiren (totalizing) 19. yüzyıl nakaratları okuyan devrimci ilerici Türkler gibi henüz sarışınlaşmamış. HENÜZ!
İşte ben ve birkaç kişi hariç, yazıdaki alçaklığı ve alçakları göremeyeceği yazı:
They had decided to choose a dozen or so of the emails that seemed the most salacious. Anything that had a word or phrase that sounded incriminating.
Trevor Davies, Univ of East Anglia: It just happened a great deluge a tsunami
in 2009, many emails from climate scientists were hacked and leaked in a scandalthat plunged climate science inti a global crisis. It became known as ʻClimategateʼ.
Steve Mosher, Technology consultant: I got this link and it is a .zip file of emails. And theyʼre from CRU which is a climate research unit in England. Iʼm like: ʻWhat?ʼ And so I start reading.
Can you delete any emails you may have had with Keith?
The fact is that we canʼt account for the lack of warming at the moment. Irve just completed Mikeʼs nature trick ti hide the decline. I published the link to the mails. So like, tell everyone: ʻGo read ʻem.ʼ The catʼs out of the bag. (reveal a secret carelessly or by mistake.)
Michael Mann, Professor of Atmospheric Science: The claim is that climate scientists were trying to hide the fact that the globe is actually now, not warming. That there is a decline in temperature.
George Monbiot, Journalist and Author: As soon as this stuff began to hit the press it was instantly spun as being evidence odf some vast conspiracy. As the newspapers, the bloggers, the climate science deniers, the fossil fuel companies ran roughshod over the reputation of those scientists.
To treat someone or something with marked disdain, brutality, or contempt; to act without regard for the well-being of something or someone.]
Bob Ward, Grantham Research Institute: There was tendency to report the claims of climate change deniers as if they were equivalent in credibility to those of mainstream science. One scientist talking about what mainstream science had found about climat change. And then they heard another apparently credible voice, even though not scientist – saying the opposite.
You can’t act as though this is sceptics – your fellow colleagues are saying this.
Will you stop shouting?
Sure, I’ll stop shouting. Oh good.
And they were left thinking: ʻWell, who should I believe?ʼ
Tim Osborn, Director, Climate Research Unit (CRU): We had death threats. So receiving emails that saying, ʻWe knoew where you live and weʼre going to pay your wife and children a visit.ʼ Sorry – I’d rather have a pause.
The mainstream media highly hostile to climate science anyway. The billionairs who owned the newspapers, hated the idea that the whole economy might have to change because we were destroying our life support system.
An inquiry found ʻno evidence of deliberate scientific malpracticeʼ. It also upheld the rigour and honesty of the scientists involved.
This was a very organised misinformation campaign. A propaganda campaign.A campaign to discredit the science of climate change just weeks in advance of the Copenhagen Climate Summit which was the most important opportunity for meaningful progress in terms of international climate policy in years.
Just two weeks after the release of the CRUʼs emails, world leaders… came to the UN Climate Change Conference in Copenhagen.
[Newsreader]: To the dismay of environmental campaigners the UN conference on climate change is drwing to a close without reaching a legally binding agreement. [Newsreader]: The climate change talks seem to be ending in confusing, if not chaos.
ʻClimategateʼ did help in part derail the proceeding in Copenhagen. The emails had their biggest effect in the aftermath of the Copenhagen Conference.
Fred Pearce, Journalist and Author: It certainly made it harder to make the case for urgent action. We need to do more if we’re going to avoid the worst impacts of climate change. We are not acting fast enough. ʻClimategateʼ and the emails and controversy around it has contributed to slowing that down.
İsrailci ve medenici Hortlak Bey’e bir soru
Hem İsrail-Filistin meselesi, hem de medeniyet ve teknoloji ile ilgili
Filistin asıllı şu ünlü modelin aşağıdaki linkte yer alan estetiksiz halini görünce hayal kırıklığına uğradım ve şok geçirdim diyebilirim;
(Gerçi birçok güzelin birer “estetik harikası” olduğu hepimizin malumu olduğundan şaşırmamalıydım. Belki de beğendiğim bir kadının hayallerimdeki imajının yerle bir olması hoşuma gitmediğinden böyle şok olmuşumdur.)
Umudunuzu Kaybetmeyin: Bella Hadid’in Estetik Öncesi Fotoğrafları İnterneti Altüst Etti
https://onedio.com/haber/umudunuzu-kaybetmeyin-bella-hadid-in-estetik-oncesi-fotograflari-interneti-altust-etti-816725
Bu konuda şöyle bir yorum da var şu linkte;
bella hadid’in estetiksiz hali
“estetikli hali “bu nasıl yarı-filistinli”yken,
estetiksiz hali “haaaa, şimdi olduu”dur.
güzelliği melezliğinden değil, doktorundan ötürü yani. boyunu anasının hollandalılığına borçlu olabilir tabi.”
https://eksisozluk.com/bella-hadidin-estetiksiz-hali–5616597
Peki siz ne dersiniz bu konuda?
Not:
Ben Wahşi değilim. Manitu çarpsın ki doğru söylüyorum. Yalan söylüyorsam ilkel olayım.
tek AKP ye geçse :))) sadece halkimiz degil sol da hafizasiz, ocalanin aciklamalari daha yakalanmadan ve yakalandiktan sonrasi ona acayip derunilik vehmeden okunsaydi. Su nasil gözden kaçar` bati kapitalizmi ve demokrasisi kazanmis marxizm kaybetmistir.` Bir takim troçkist ve Anarsist buradan Ocalanin kendilerine meylettigini cikarsadi. ocalan uluslarasi alanda Emperyalizme yerel anlamda kim iktidarda ise ona meyletti.
“K. Kore ilkel değil, …. Küba, birçok alanlarda ve özellikle tıpta gelişmiş bir ülke, neden ilkel dediniz anlamadık.”
Siz şimdi, iki günde bütün etraftaki ülkeleri fetheden Arap (İslam) veya Moğol istilalarını yapanlara da neden ilkel dendiğini anlamazsınız.
Daha dün ilkel idiler. İki günde etraftaki bütün medeni ülkeleri fethettiler.
Ama iki gün sonra da o fethettikleri medeniyetlerin içinde eridiler.
Moğolca bugün sadece Moğolistanda konuşuluyor mesela.
Arapçanın değil ama Arapların durumu da böyle. Daha Emeviler yıkıldığında üstünlüğü Arap olmayan müslümanlara kaptırmışlardı. Halen de öyle.
Bugün doğru düzgün bir Arap devleti yok gibi.
Arap baharından sonra Suriye, Yemen, Libya kağıttan kaplan gibi yıkıldılar.
Irak onlardan önce. Filistin daha da önce.
Geriye petrol zengini ve Batı beslemesi bir-iki hanedan kalıyor.
Bir de firavunlar çağından beri yıkılamamış – sadece el değiştirmiş – olan Mısır medeniyeti.
Hala burada medeni pratiğinle çürüttüğün teorik ve platonik ilkel hayatın propagandasını yapacağın yerde, gidip en yakın doğal ortamda, kendin yakaladığın hayvan ve bitkileri yiyip onlar gibi doğal barınaklarda ilkel bir şekilde yaşamıyor musun? (Bir süpermarket çocuğu olarak oradan aldıklarını mı yiyorsun yoksa?)
Bulunduğun yerden en yakın doğal ortama yürümen – çünkü otomobil, otobüs, vapur veya uçak ve hatta at arabası kullanman savunduğun ilkel hayata aykırı olur – en fazla iki saatini alır.
Haydi, saate – pardon güneşe, o da medeniyet icadı değil mi – bakıyorum, yola çıktın mı?
Daha, matbaanın gâvur icadı olduğunu savunup matbaa karşıtı propaganda yapan matbaacı bir Patrona Halil isyancısından farkını açıklamadın ama, neyse.
Hangisi diğerlerinden farklıdır?
A) Daire şeklinde bir kare
B) Susuz deniz
C) Ağaçsız orman
D) Teknoloji karşıtı ve teknolojiden ölesiye nefret eden ve teknoloji kullanan herkesi aşağılayan bir teknoloji kullanıcısı
E) Hiçbiri
Sitede ve hatta bütün sitelerde bir kural olmalı.
Örneğin, seçimlerde her zaman kayıtsız şartsız boykotu savunanların, seçimlerde her zaman kayıtsız şartsız iktidara karşı diğer partilere oy verilmesini savunmaları yasak olmalı.
Teknoloji kullanımına karşı olup teknoloji kullanımından yana olmanın yasak olması gibi.
Buna “site kuralları” yerine “mantık kuralları” da denebilir.
Başlıbaşına bir imparatorluktur. Bu bakımdan Perinçek’le ikiz kardeş kadar benzerler. Herkesle İşbirliği yapar ama sadece kendi o anki hedefleri için.
Din mi yoksa Marksizm mi insanı daha çok yobaz ve fanatik eder. Eğer, haklı veya haksız, ince eleyip sık dokumazsak, Hortlak misalinde Marksizm’in çok daha fanatik ve yobaz ettiği apaçık. Aynı şey, çoğu diğer Türk, Dev Kültürlü Kürt, yabancı Marksistler için de geçerli. Zileliʼnin yazılarında bunların çok sayıda misalleri var.
Lenin, Troçki, Stalin, Mao,… Pot Pol baş artistler. Hortlak bu gaddarlık tarih televizyonu dizisini seyrederek ağzı sulanıp boşalanlardan.
Beş parmağın beşi aynı mı?
Bir Marksist, K. (B)Okuyan iftiharla ʻʻ Gelecek yıl toplantı Kore’de, Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde yapılacakʼʼ (The 22nd IMCWP to be held in Pyongyangʼʼ) ilan eder, diğer Marksist, HortLAKLAK yine sitede kendiyle aynı olan (Trump-Erdoğan falan filan kıçına girenler gibi) çoğunluk siliklerin güveni içinde ʻʻK.kore tam bızim ılkelin ülkesi.yok öyle bir devlet!ʼʼ der ve kimseden ses çıkmaz.
Benim en son okuduğumda Bookchin anarşisti olup Bookchinʼin İmamhatipoğlular topluluklarını yaratmada Rojava kahramanlarına önderlik eden bir Kürtçülük komisyoncu Apo şimdi, Zileliʼye göre, AKPci olmuş; diğer bir Kürtçülük komisyoncusu, Hortlak, hâlâ Marksist. Ama son günlerde pek sözünü etmiyor. Galiba Pipsqueak, Hortlakʼın Marksistçiliğinin bile vitrin süslemesi olduğunu suratına vura vura, çenesini kapattırdı. Bakalım bu Kürtlük satışı ne kadar sürecek?
Not: Sanırım saray etrafında dolaşmada çok tecrübeli olan Zileli doğrudur. Beni şaşırtan sözlerinin başına ʻʻzaten ne beklersin, hepimiz gibi saray etrafında fırıl fırıl dönen Apo doğal olarak yeni bir giriş kapısı deniyor ʼʼ dememiş.
Bu yobaz Hortlak, Çinʼin Afrikaʼda oynadığı oyunları hiç duymamış! Ne de medyanın son bebeği ticaret savaşını, ne de ʻʻmodern ipek yoluʼʼ macerasında yolun geçtiği yerlerde yaptığı, kendine benzediği için, görmediği-bilmediği-duymadığı Çin pezevenkliğini, ne de 5G gürültüsünü, ne de ilkellikten kurtulup alçaklıkta emsalsiz sarışınların en prestijli üniversitelerinde hangi el olursa olsun öpen bilim adam-karılarına İNSAN DOĞASI MERAKLARINI gidermek için Konfüçyüs Enstitüsü (Confucius Institute) arcılığıyla yani ʻʻf*uck Marks, Marks yararlı salaklar için, bize Kapital lazımʼʼ türküsü söyleyen, Avrupaʼda toplu iğne şirketlerinden tut en ünlü şarap üreten firmaları satın alan, sorduğunda ʻʻwho the f*ck are Kurds?ʼʼ diyen Han-Çin komünist Marksistleri duymamış. Bu son ABDʼde benim başıma geldi. Mao zamanında, sarışın olmak için Devlet tarafından ABDʼye gönderilmiş Hortlak gibi bir yobaz ve fanatik Han-Çin öğrenciye sormuştum. Sanki adi ırkçıyla Çince konuşuyordum.
Nakaratım: Beş parmağın beşi aynı mı?
Kürtçülük satışı yapan muhabbet tellalı Hortlaklak ʻʻKürtistan diyemezsin! Çingene mıllet!!ʼʼ der.
Konuya dalmadan önce benim Çingeneler hakkında çok sevdiğim bir alıntı: ʻʻÇingeneler Allahʼın şımarık çocukları.ʼʼ
Dünyanın en büyük bestecileri binlerce operalar ve müzik yazarlar, dünyanın en büyük yazarları sayısız roman yazarlar, dünyanın en büyük film yönetmenleri binlerce filim yaparlar, dünyanın en büyük din tarihçileri insanın teknolojiyi hem sevip istediği hem de korktuğunun ilk simgesi, demirciliklerinden dolayı korkan halklar tarafından kovulan (tabii beyinleri nanoteknolojiyle temizlenmiş bok çukuru Türk-Kürt Marksist-anarşistler sadece Prometheusʼu duymuşlar ama o konu bile sayfalar tutacak bir komedi olabilir) ve demirci oldukları için müzikde de ünlü simge olan Çingeneleri ebedileştirirler.
Aynı büyüklere sor bakalım, Kürtler kim? Eğer biraz tarih biliyorlarsa, ʻʻha şu İran Medeniyetiʼne tabi oldukları için ayrancılıklarıyla kendilerine medenilik payı çıkarmaya çalışanlar mı? İlkellikten kurtulmayı bir bok sanan salaklar mı? Yahu arkadaş, kozmik boyutta insan olma simgesi Çingenelik nerede, kazananlar tarihi pençesine düşüp medenileşmiş İranʼın Ayran satışı simsarlığı nerede?ʼʼ
ʻʻBaksana, Çingeneler şimdi bile, hem Marks hem de Freudʼun dediği gibi, tüm isteklerini bastırıp kafayı yemesine sebep olan emek verme, ücret köleleri olma yerine dilenmeyi tercih ediyorlar. Zaten bu emeğin kutsal olduğunu, akılları sıra düşmanları, klonlarından kopyalayan ahlaksız, utanmaz kıçları üzerinde rahat oturup pis koku çıkaran 19. yüzyıl baş belası Marksist ve anarşistlerin İlerleme-Mutluluk miti. Bunlar zorla ve döve döve uslandırılmış zavallıların bile simsarlığını yapmaktan utanmazlar. Aynı 19. yüzyılın el/beyin emeği orosp*luğuna, tabii geçici ve güzel günler gelene kadar, inanan muhabbet tellalları.
Her neyse. Bakın beyin yıkama fabrikalarında üretilen kelimelerle dünyayı yeniden inşa eden Newspeakçilerin, romantik, ütopik, hayali, don Kişotçu, metafizik, hatta ve hatta realist-Marksist değil (mesela Eagleton) gibi yaftalarına kulak asmayan Dickens bu salaklarla dalga geçmek için ne der.
[ʻʻEven the sunburnt faces of gypsy children, half naked though they be, suggest a drop of comfort. It is a pleasant thing to see that the sun has been there; to know that the air and light are on them every day; to feel that they are children, and lead children’s lives; that if their pillows be damp, it is with the dews of Heaven, and not with tears; that the limbs of their girls are free, and that they are not crippled by distortions, imposing an unnatural and horrible penance upon their sex; that their lives are spent, from day to day, at least among the waving trees, and not in the midst of dreadful engines which make young children old before they know what childhood is, and give them the exhaustion and infirmity of age, without, like age, the privilege to die. GOD SEND THAT OLD NURSERY TALES WERE TRUE, AND THAT GYPSIES STOLE SUCH CHILDREN BY THE SCORE!”]
ʻʻÇingene çocukların güneşten yanmış yüzleri bile, yarı çıplak olmalarına rağmen tramvaya binmediklerini, strese girmediklerine şahitlik eder. Güneşin hâlâ günışığı saçtığı yerlerin varlığını, hava ve ışığın her gün vücutlarını okşadığını, çocuk olup çocukluklarının tadını çıkardıklarını görmek insana haz verip ve neşeyle dolduruyor. Eğer yastıkları gözyaşlarından değil jaleden ıslak. Kızlar, cinsiyetlerinden dolayı pişmanlık ve günah çıkarma sapıklığına maruz kalıp uzuvları sakat ve çarpık olacağına özgürlük içinde. Günleri, çocukluğun ne olduğunu bilmeden önce yaşlandıran korkunç motorlar arasında, yaşlılığın halsizlik ve yorgunluğu içinde, hatta yaşlılıktan ölme onurundan bile mahrum geçeceğine, rüzgarın ahengine dans eden ağaçlar arasında geçer.
ALLAH SESLENİR: ESKİDEN BERİ ANLATILAN ÇOCUK MASALLARI DOĞRU! ÇİNGENELER (MEDENİLERIN) GADDARLIK DÜNYASINDA YAŞAYAN ÇOCUKLARI GECE GÜNDÜZ ÇALDILAR!ʼʼ
Not: Allah bile Hortlak ve gaddarlık girdabına kapılmış tüm Marksist-Anarşist, İlerici, Aydınlıkçı iğrenç mahluklara erişip insan olduklarını hatırlatmak ister. Allah bile ʻʻulan utanmazlar ben bile dünyayı mükemmel yapamadım, suçu Şeytanʼa yükledim. Yeter sizin bu alçak toplum mühendisliğiniz! Bırakın insanları bildikleri gibi yaşasınlar! Yeter siz saray içi saray dışı hilkat garibelerin yedikleri boklarʼʼ der.
milliyetleri hedef aldığı için sakıncalı bulundu
“Gerici milliyetçi kavramı neyi ifade eder kısaca tekrarlayalım. Milliyetçilik, ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini savunmaktır. Milliyetçi olmamak, ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini reddetmekle olabilir. Gerici milliyetçilik ise, ulusal olanı bir dille, dinle, tarihle, soyla, ırkla, kültürle vs. tanımlamaktır. Marksistler ulusu genellikle bir dille ve tarihle tanımlayan milliyetçilerdir. Ulusların böyle tanımlanmasını bile sorun etmezler. Sadece o gerici tarihe bir ekonomi ve sınıf boyutu vermeye çalışırlar ve dolayısıyla ona soldan hizmet ederler. Marksistler ve sosyalistler kendi öznel niyet ve özlemlerinin aksine nesnel olarak tarihte, modern toplumun dini olan ulusçuluğun en gerici biçimlerde yayılmasını, toplumların bu gerici sicimlerde modernleşmesinin araçları ve özneleri olmuşlardır. Maalesef acı gerçek budur.
(Yani Marksistler ve sosyalistler sadece ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini, yani milliyetçiliği savunmamışlar, aynı zamanda ulusal olanın bir dile, dine, tarihe, kültüre vs. göre tanımlanmasını da sorun etmemişlerdir. Ulusu, içinde sosyalizm mücadelesi verilecek nötr bir ortam olarak kabul etmişler, bizzat ulusun kendisine karşı bir mücadeleyi sorun etmemişlerdir. Marks, Engels, Lenin, Troçki, Luxemburg, Kıvılcımlı vs. hepsi böyledir.)
Yani örneğin Türkiye’de ulusun Türklükle veya başka bir dille tanımlanmasına karşı mücadele eden bir parti bir yana ciddi bir entelektüel çevre ve fikir akımı bile yoktur. Örneğin en temel sorunun adı bile “Kürt Sorunu”. Halbuki sorun Türk Sorunu’dur. Yani somut olarak ulusun Türklükle tanımlanmış olmasıdır. Kategorik olarak bir dille, tarihle, hatta bir ırkla tanımlanmış olmasıdır. Türklüğün politik bir anlamının olmasına karşı mücadele eden bir hareket olmadığından, bugün sorunun adı Türk değil, “Kürt Sorunu”dur.
Kürt hareketi de demokrat değildir. O da ulusun Türklükle tanımlanmasına son vererek Türklüğün de bir politik anlamı olmamasından hareketle, demokratik bir ulus aracılığıyla Kürtlüğün üzerindeki baskıyı kaldırmak gibi bir amaca sahip değildir. Kürtlüğün de politik olarak tanımlamasından ve tanınmasından başka ufku yoktur.”
“Demokratik özlemler vardır ama bunlar var olan statüko içindeki kayıkçı dövüşünün içindeki tarafları destekleyerek tüm enerjisini tüketmektedir.
Demokratik hareket olmayınca, yani Türklüğün politik bir anlamının olmasına karşı çıkacak, Türkleri Demokrat olmaya çağıracak, onları kendileriyle savaşa (kendi nefsine karşı savaşa, savaşların en kutsalına) çağıracak ve bu merkezi ve bürokratik devleti parçalamaya, kökten yıkıp, merkezi ve bürokratik olmayan bir cihaz kurmaya çağıracak bir hareket olmayınca en küçük bir demokrasi gelişmedi.
Bu nedenle demokrasi ve demokratlar savaşı engelleyemedi.
Türk devleti Rojava’yı işgale başladı.
Peki bu durumda demokrasi diye derdi olanların nasıl davranması gerekir?
Yani savaş olması demokrasinin gelmesine veya hiç olmazsa bir demokratik hareketin doğmasına ve oluşmasına vesile olabilir mi?
Ne yaparsak bunu sağlayabiliriz?
*
Tarih hep şunu göstermiştir: Demokrasi savaşı engelleyemezse, savaş var olan devletin yenilgisi ve başarısızlığı, yıpranması ile sonuçlanırsa tekrar demokratik karakterli hareketler doğar ve güçlenebilir.
Birinci ve İkinci Dünya savaşları bir örnektir.
Vietnam savaşı bir örnektir. ABD’nin yıpranması, başarısızlığı, ABD’deki sistemin sarsılmasına ve ABD’nin belli bir süre için de olsa hareket kabiliyetinin azalmasına yol açtı.
Sadece modern tarihten değil, eski tarihten de bir örnek verelim. Timur Yıldırım’ı yenince, Fars’tan ve Bizans’tan alınmış birinci Osmanlı devlet cihazı parçalanınca (tarihte iki Osmanlı devleti vardır) bu ortamda Şeyh Bedrettin’ler, Börklüce’ler, Torlak Kemal’ler ayaklanacak bir ortam ve güç bulabilmişlerdir.
O halde, Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bu iddiada olan herkesin ilk görevi Türk devletinin yenilgisi için uğraşmaktır. Türk devleti bu işgal girişiminde başarısız olur, devlet yalakasına dönüşmüş Türklerin burnu iyice sürterse tekrar demokratik bir hareketin ve özlemlerin gelişmesi için bir ortam, bir fırsat doğabilir.
Bir hareket çıkarsa, geniş kitleler kendi deneyleriyle giderek daha radikalleşip giderek birer demokrata dönüşebilirler. Milyonlar teorik açıklamalar ve programlar ile değil, kendi deneyleriyle öğrenirler. Tabii bu deneyler yaşanırken en azından bir maya ve katalizatör rolü oynayabilecek bir teorik temel ve program gerekir.
Bunu da zaten biz oluşturmaya çalıştık ve çalışıyoruz.”
https://demirden-kapilar.blogspot.com/2019/10/savas-ve-demokrasi.html
MLKP Ekim devrimi sürüyor Ekim devriminin Sanli bayragi Rojavada dalgalaniyor diye mesaj yayinlamis, Rojavada hangi bayragin dalgalandigin bilmesek. Tanrim çildiriciiiim. Bütün sol suya verdi, Mlkp hepten verdi.:))))
Etnik milliyetçiliğe karşı olan bazı çevreler, Kuzey Amerikadaki İngiliziye Cumhuriyeti yerine bir “Amerika Birleşik Devletleri”nin kurulmasından yanalar.
Onlara göre, İngiliziye Cumhuriyeti vatandaşı herkesi İngiliz sayan ulus-devlet anlayışı İngiliz kökenli olmayan İngiliziyelileri dışlıyor. Siyahları, Hispanikleri, Kızılderilileri yok sayıyor. Varlıklarını inkar ediyor.
İngiliziye Cumhuriyeti yanlıları ise aksi görüşte.
Örneğin onlara göre, İngiliziye’nin kurucusu George Washington “Ne mutlu İngilizlere!” dememiş, “Ne mutlu İngiliz’im diyene!” demiş. Çünkü İngiltere kökenli olmasına bakmadan “İngiliz’im” diyen bütün İngiliziyelileri kucaklamış.
Siyah düşmanı ırkçı İngilizcilikten de yana değilmiş. Yalnızca İngiliziye’yi bölmek isteyen etnik Siyahçı ve bölücü teröristlere karşıymış. Siyahlara değil!
Küçük önemsiz bir bilgi, çin ve Kuzey korede kagit üzerindede olsa birden çok yasal parti mevcuttur.
“Anarşist” sözcüğü her defasında çarpıtılarak küfür haline getirildiği için yoruma izin verilmedi.
Almanya Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı Fritz Keller’in ilk hamlesi, dünyada büyük ses getireceğe benziyor. Birçok sivil toplum örgütü tarafından alkışlanan Fritz Keller’in aldığı radikal karar, 2022 Dünya Kupası’nı düzenleyecek Katar’ı da kapsayan birçok ülkeyi ilgilendiriyor.
Geçtiğimiz Eylül ayının sonunda Almanya Futbol Federasyonu’nun yeni başkanı seçilen Fritz Keller, alkışlanacak bir karara imza attı. Fritz Keller’in aldığı radikal karar, Almanya’yı Dünya Kupası’nın dışında tutabilir.
Kadın hakları konusunda spor alanında en büyük adımlardan birini atmaya hazırlanan Almanya, Fritz Keller’in açıklamasının ardından Dünya Kupası’na katılmayabilir. Fritz Keller, Almanya’nın Die Welt dergisine yaptığı açıklamada “Almanya Futbol Federasyonu olarak, kadın haklarına saygı duymayan ülkelerde gerçekleştirilecek turnuvalara milli takımlarımızı göndermeyeceğiz. Kadın haklarına saygı duymayan ülkelerde futbol oynamayacağız” sözleri ile kararını duyurdu.
Kadın haklarının tartışmaya kapalı bir konu olduğunu belirten Fritz Keller “Federasyon olarak birçok problemi tartışarak çözmek zorundayız. Her kesimi memnun edecek bir çözüm bulmalıyız. Ancak bizim için pazarlık yapmaya açık olmayan değerler de var. Örneğin kadın hakları” diyerek kararında ne kadar ciddi olduğunun altını çizdi.
Bu durum, Katar’ın 2022 yılına kadar kadın hakları konusunda adım atmaması durumunda, Almanya’nın Dünya Kupası’nda yer almayacağı anlamına geliyor.
Katar’da eşi izin vermeyen kadın çalışamıyor ve erkeğin birden fazla eşinin olması (Çok eşlilik) yasal…
Dünyanın birçok ülkesinde kadın hakları ciddi bir problem olarak göze çarpıyor. Kadınlar birçok alanda ayrım görüyor ve şiddete maruz kalıyor.
Raporlara göre dünya üzerinde 36 ülkede kadın hakları konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Kadınlar bu ülkede zorla evlendiriliyor. tecavüze uğruyor, taşlanıyor ya da şiddete maruz kalıyor. Almanya’nın attığı bu adım, dünya kadın hakları konusunda atılan en önemli adımlardan biri olmaya aday görünüyor.
Örneğin Suudi Arabistan’da kadınlar oy kullanamıyor, Kamerun’da eşinin çalışıp çalışmayacağına kocası karar veriyor, Sudan’da zorla evlendirilme yasal sayılıyor, Hindistan ve Malezya’da evlilik içi tecavüz suç olarak kabul edilmiyor, Nijerya’da aile içi şiddete izin veriliyor, Afganistan’da kadınlar işledikleri basit bir suçtan dolayı 10 yıl hapis ya da taşlanma cezalarına çarptırılabiliyor.
Bu gibi örneklerin çoğaltılabileceği kadın hakları sorunu ile ilgili Almanya’nın aldığı karar sonrası Katar’ın nasıl karşılık vereceği merak ediliyor. Son yıllarda modernleşme adımları atan Katar’ın, kadın hakları konusunda yeni düzenlemeler getirmesi bekleniyor.
Eğer Katar, kadın hakları konusunda 2022 yılına kadar somut bir adım atmazsa, müzesinde 4 dünya şampiyonluğu bulunan Almanya, Katar’daki turnuvaya gitmeyecek.
https://skor.sozcu.com.tr/2019/11/18/almanya-futbol-federasyonunun-yeni-baskani-fritz-kellerden-ornek-karar-dunya-kupasi-resti-1412474/
Başını örtmeyen Alman kadınları medeni mi?
Başını örten Katar kadınları ilkel mi?
İtaatkâr kadınlar mi kabahatli?
Erkek hegemonyası mı kabahatli?
Kürtlerın dili,kültürü,tarıhı,yaşadıkları toprağı var.ama yoklar.yok sayılıyorlar..ben demedim haa..m.kobani demiş..
Varmı bunun başka türlü izahı?!
bunuda ben demedim.demirel dedi..
Bir sakıncası yok o halde..?
Gazetemi kaldı,gazetecimi kaldı..? demiştik..
Türkiye’nin en can alıcı sorunundan biri..Tarıhınde görülmemiş gazete ve gazetecilik kıyımı..
Trump türk kadına sen gazeteci olduğuna eminmisin? diye azarlaması sadece ona söylenmiş bir söz değildir..
Türkiye’deki tüm gazetecilere (gazeteciler?)gönderme yapmış.
Sen gazetecilik,haber mesleğinin temeli,özü olan tarafsızlığı bırak hükemetden yana tutum al.
Hem haberciliği öldür hemde medyanın hükümeti kontrol etme gibi demokrasinin en önemli işlevıni öldür..
Hangi partı olursa olsun koca ülkenin kaderini bu mafya takımına teslim etmek gibi sucada iştirak edersin.
Ve nihayet Özkök de zilenin lafını anımsatıran bir sözle durumu vurguluyor..
Gazetecilik masumiyetini 2010 beri kaybetmiştir..
Dıkkatle youtbe den izledim kemal öztürkle söyleşiyi..
Neden ? Sorusunada bu dönemde söyleyemiceginide acıkca vurguluyor..
bu ılkel ıktıdarın ülkeyi ne hale soktuğunu görün yok..
Yazzık..
kâğıt üzerinde sadece.
Uygarlıkların Batışı (1)
Özdemir İnce
17 Kasım 2019 Pazar
Yazıma adını verdiğim kitabı Cumhuriyetçiler, Türk ve Kürt milliyetçiler, İslamcılar mutlaka okumalı. Cumhuriyetçiler kolayca anlar; MHP tarzı milliyetçiler ile İslamcılar anlamakta epeyce zorluk çeker.
Amin Maalouf kitabının ilk satırlarıyla yarasının sargılarını açıyor: “Ölmekte olan bir uygarlığın kucağında sağlıklı bir bebek olarak doğdum ve ömrüm boyunca etrafımda onca şey harap olup giderken övünecek bir şey yapmadan, suçluluk da hissetmeden, hayatta kalma duygusuyla yaşadım; geçtikleri sokaklarda bütün duvarlar yıkılırken yine de sağ salim kurtulan ve sonra, arkada bıraktıkları koca kent bir moloz yığınından ibaret kalmışken, giysilerindeki tozları silkeleyen film kahramanları gibiydim” (s.11) diye yazıyor.
Amin Maalouf’un yitik “levant” Ortaçağ’dan itibaren Doğu Akdeniz için kullanılıyordu: Gündoğusu anlamına gelir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan ve Suriye için kullanılır oldu. Suriye’de ve özellikle Lübnan’da sadece Müslümanlar (Sünni ve Şii) değil, Hıristiyanlar (Maroni, Katolik ve Ortodoks) Araplar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Süryaniler, Nusayriler, Dürziler, Yezidiler de yaşar.
Bu ırklar, etnik topluluklar, inanç grupları Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorlukları döneminde “barış içinde birlikte yaşamak” zorundaydılar. Sıkıysa yaşamasınlar. Ne olduysa, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra oldu: İmparatorluklar yıkıldı ve ulus devletler kuruldu. Ancak Araplar, dine (İslam) ve soya (Arap) dayalı tek bir devlet kuramadılar, Arap devletçikleri kurdular.
Ve Amin Maalouf’un yitirdiğine ağıt yaktığı “kozmopolit çoğulculuk” bir uçtan yok olmaya başladı. Kozmopolit çoğulculuk ancak imparatorluklarda ve günümüzde de ancak laik düzende var olup yaşayabilir. Tekçi ve ayrılıkçı milliyetçilikler kozmopolit çoğulculuğun baş düşmanıdır. Amin Maalouf bu gerçekliği nedense es geçiyor ve şöyle yazıyor:
“Bana bunu düşündüren çoğunlukla, ne yazık ki doğduğum bölge oluyor. Antik adlarını telaffuz etmekten hoşlandığım tüm o yerler; Assur, Ninova, Babil, Mezopotamya, Emesus, Palmyria, Tripolitania, Kyrenaika veya bir zamanlar ‘mutlu Arabistan’ denen Saba krallığı… Bu yerlerin en kadim uygarlıkların mirasçıları olan sakinleri, tıpkı bir deniz kazasından sonra olduğu üzere, sallara binmişler, kaçıyorlar.” (s.14)
Bu kaçış 19. yüzyılın sonlarında başladı. Osmanlı devletinin geleceğinden umudu kesen, yerel Müslümanların zulmünden kurtulmak isteyen Hırıstiyanlar (her türlüsü) Avrupa’ya, Güney ve Kuzey Amerika’ya göç etmeye başladılar. Bunu 1950’lerde Nasır’ı milliyetçi rejimi Kıptiler dışında Hıristiyan Rumları ve Arapları Mısır’dan kovdu. Cezayir, Fas, Tunus bağımsızlıklarını kazanınca da aynı şeyler oldu.
Kim akıl ettiyse etti, dinsel ve etnik çoğulluğa bir çare bulmak için bir “Ulussuz Devlet” kurmaya karar verdiler ve devlet 22 Kasım 1943’te kuruldu.
“İlk çıktığında bu fikir saçma değildi: Ne zaman bir yönetici seçilecek olsa, Hıristiyan bir adayın karşısına sürekli Müslüman bir aday çıkması, ikisinin de kendi dindaşları tarafından desteklenmesi olgusundan kaçınmak gerekiyordu. Bu nedenle makamların en baştan farklı cemaatler arasında paylaştırılmasına karar verilmişti. Cumhurbaşkanı mecburen bir Maruni Hıristiyan, Bakanlar Kurulu başkanı bir Sünni Müslüman, Meclis başkanı bir Şii Müslüman olacaktı. Hükümette Hıristiyan ve Müslüman bakanların sayısı her zaman eşit olacaktı. Ayrıca her cemaatin kendi milletvekili sayısı olacak, bu sayıya itiraz edilemeyecekti. Kamu görevlerinde de bazı dozajlara uyulmaya gayret edilmişti. (…) Ama kotalar sistemine özgü zehirli ve aldatıcı nitelik yeterince dikkate alınmamıştı.” (s.53)
Ülke istikrarı, Arap-İsrail çatışması sonucu Lübnan’a gelen Filistinlilerin çoğalmasıyla bozuldu. Özellikle 1970’lerden itibaren Müslümanlar, demografik üstünlüğü elde ettiler ve bu üstünlüğü egemenlik faktörüne yansıtarak ülke yönetiminde Hristiyanlar kadar söz hakkı alma mücadelesine başladılar. Böylece ülkede başlayan Müslüman-Hıristiyan mücadelesi, 13 Nisan 1975’ten itibaren iç savaşa dönüştü ve 1991’e kadar devam etti.
Amin Maalouf ne yazık ki bunları yazmıyor. Sanki göklerden bir şimşek çakmış ve cenneti cehenneme çevirmiş gibi.
Ama Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan, Ali Berktay’ın dilimize çevirdiği bu kitap (her şeye karşın) çok önemli! İlham verici: Ulussuz bir devlet kurulabilir mi?
–
Uygarlıkların Batışı (2)
Özdemir İnce
19 Kasım 2019 Salı
Amin Maalouf “yitirdiği dünya”dan kaynaklanan nostalji ve melankolisinin köküne inmiyor, kökenini araştırmıyor. Yitirdiği Arap uygarlığı mı yoksa mensup olduğu Maroni-Hırıstiyan üstünlüğünün giderek yok olması mı? Belli değil. Bunu saptayınca Lübnan tarihini tekrar okumam gerekti.
1- İslam dini ve Arap dili Türkler, İranlılar, Orta Asyalılar ve Uzakdoğu dışında kalan her yerde (Mezopotamya, Arap yarımadası, Mısır dahil bütün Kuzey Afrika, Suriye ve Lübnan) bütün etnik toplulukları Müslümanlaştırırken Araplaştırmıştır. Lübnan halkı Arap kökenli değildir.
2- 1516-1918 yılları arasında Lübnan’a egemen olan Osmanlının kurduğu, dinlere ve mezheplere dayalı idari ve toplumsal düzen aşağı yukarı günümüze kadar sürmüştür. Yarı özerk yönetim, din ve mezheplere bölünmüş feodal topluma barış ve huzur getirmedi.
3- Lübnan, Fransa’nın dünyaya attığı kazıktır. 1918-1946 yılları arasında Suriye ve Lübnan’ı mandası altında yöneten Fransa, Lübnan’ı 1943 yılında Suriye’den ayırarak ülkeye egemen olan çelişkiyi güçlendirmiştir. Hırıstiyan Maroniler, Sünniler, Şiiler, Ortodoks ve Katolik Rumlar, Dürziler ve başka küçük toplukluklardan oluşan nüfusun bir ulus, bir devlet oluşturması olanaksızdı. Bu nüfus Suriye içinde bir ya da iki vilayet halinde kalsaydı, aralarında iktidar kavgası olmazdı.
4- Haçlı Seferleri’nden itibaren başlayan dinler ve mezhepler arası iktidar ve nüfuz çatışması 1958’den sonra Lübnan’a sığınan Filistinliler yüzünden iyice azdı ve o zamana kadar var olan Maruni egemenliği sarsılmaya başladı. Özellikle de 1967 İsrail-Arap savaşından sonra Lübnan’a gelen Filistinliler sayesinde Müslümanlar çoğunluğa geçti ve 13 Nisan 1975 yılında başlayan iç savaş Lübnan’ı yıkarak 1991’de sona erdi. 1975’ten itibaren, Fransızca konuşan Maroni Hıristiyanlar başta Fransa olmak üzere başka ülkelere göç ettiler. Amin Maalouf da bunlardan biridir. Tarihin bu dönemini göç eden Lübnanlı dostlarımdan dinledim. Amin Maalouf, 27 yaşında Lübnan’dan ayrıldığı zaman “dinler ve kültürler arasındaki az bulunan bir arada var olma çeşitliliği” söz konusu bile değildi. Herhangi bir hoşgörü mevcut değildi.
Osmanlıdan mülhem dinler ve mezhepler arasındaki kota sistemi, cumhurbaşkanlığının, başbakanlığın, meclis başkanlığının ve milletvekilliklerin, dahası devlet memurluğunun belli kotalar oranında dinler ve mezhepler arasında pay edilmesi Lübnan’daki insan yığışımının bir ulusa dönüşüp bir devlete sahip olmasına engel olmuştur.
Lübnan’da Lübnanlı vardır ama bir Lübnan ulusu yoktur. İşte bu nedenle Türkiyeli ve Türkçe edebiyat gibi saçma tanımlara karşı çıkmaktayım.
Ulussuz bir devlet kurulabilir mi? Lübnan kurulamayacağının en belirgin örneği. Hiç kimse dünyadaki federal devletleri de aklına getirmesin. Artık çokuluslu, çokdinli imparatorluklar kurulamaz. Ulus devletler, federal ve konfederal devletler kurulabilir, ama ulussuz devlet kurulamaz. Tengri, Lübnan felaketini hiçbir insan topluluğunun başına vermesin. Japon tutkalıyla yapıştırsan bile tükürükle yapıştırmışsın gibi dağılır.
Şimdi, Lübnan’ın içinde debelendiği bataklığı göz önünde tutarak, Başyüce ve AKP’nin yeteneksiz ve karmaşık tutkuları yüzünden Türkiye’nin içine düştüğü çıkmaza gelelim: Türkiye’deki 4 milyon Suriyeli sığınmacı 15-20 yıl sonra 10 milyona ulaşarak Lübnan’a gelen Filistinlilere dönüşerek (vatandaş ya da değil) eğer özerlik ya da federasyon isterse hiç şaşırmayalım. Bir Türk + Kürt + Arap federasyonu isterlerse hiç şaşırmam. Araplar sadece Hıristiyan devletlere karşı horozlanamaz.
Türkiye’de din (ümmet) birliği, bilinci diye bir yanılsama olamaz. Araplarda bile bu bilinç ve dayanışma yoktur. Türkiye’de henüz tamamlanmamış ulusal birlik vardır. Bu bilinci oluşturan parçaların adını saymak ayrımcılıktır.
Nereden nereye? Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından yayımlanan kitabın yazarı Amin Maalouf az biraz tanışım sayılır. Paris’te tanışmıştık. Sonra İstanbul’a geldi. Altı kişilik bir özel yemekte tekrar karşılaştık. Telos Yayınları’nı yönettiğim sırada Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (1997), Işık Bahçeleri (1997), Béatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl (1998) adlı kitaplarını yayımlamıştım.
“Bugün ABD’de egemen sınıf içerisinde bir yarılma yaşanıyor. Her iki büyük parti içinde ve hatta Başkan’ın yönetim ekibi içinde bile bu farklılıklar ve yarılmaların yansımasını bulmak mümkündür. Demokrat Partili senatör Bernie Sanders önderliğinde gelişmekte olan sosyal-demokrat çizgiye diş bileyen Demokratlar bu hususta Cumhuriyetçilerden hiç de aşağı kalmazken, Cumhuriyetçiler içinde de Trump’a en az Demokratlar kadar kızgın olan nice unsur bulunmaktadır. Cinsiyetçi, ırkçı, çevre düşmanı tutum ve açıklamaları giderek kendisinden duyulan hoşnutsuzluğu büyütürken, rüşvet yolsuzluk görevi kötüye kullanma iddiaları ve bunlara dayanan skandallar her geçen gün Trump’ı daha da çok yıpratıyor. Nicedir konuşulan “azil süreci” de nihayet resmen başlamış durumda.”
…
“Vaktiyle onun [Obama] için yaratılan iyimser hayaller ne derece gerçek dışıysa, bugün Trump için ileri sürülen aşırı karamsar senaryolar da o denli abartılıdır, zira ABD’yi ne Obama yönetiyordu ne de Trump yönetecek. (…) Onlar süper-zenginler sınıfının kuklalarıdırlar, yönetenler, ABD’ye ve dünyaya hükmedenler, en büyük emperyalist sermaye gruplarıdır, plütokrasidir. Seçilmiş görünenler esasen sistemin demokratik makyajıdırlar, işleri yürüten ise gerçekte onları sarıp sarmalayan profesyonel atanmışlardan oluşan «pratik hükümet»tir. Onun da rotasını çizen gerçek iktidar devlet aygıtıdır, Pentagon’dur, CIA’dir, NSA’dir, yüksek yargıçlardır, üst düzey bürokratlardır. Ve hepsi de binbir türlü bağla ülkenin en büyük sermaye gruplarına (finans-savunma-enerji oligarşisine) bağlıdır, ipleri onların elindedir. İpleri elinde tutanlar, Başkan kim olursa olsun, kendi stratejileri doğrultusunda ona gerekli ayarı çekerler.”
…
“Tüm burjuva güçler eninde sonunda kurulacak paylaşım masasında yer alabilmek ve ellerini güçlendirebilmek için her türlü manevrayı yapmaktan ve böylelikle savaşı daha da uzatmaktan çekinmiyorlar. Hepsi de büyük bir ikiyüzlülük içerisinde kendisini sonuna kadar haklı görüyor ve denetimlerindeki medya aracılığıyla toplumlarını yalanlarla zehirliyorlar. “Terörle mücadele”, “IŞİD’le mücadele”, “Kürtleri koruma”, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruma”, “demokrasi ve özgürlük götürme” gibi söylemlerle savaşın ardında yatan kirli burjuva çıkarların üstü örtülmeye çalışılıyor. Ama içinden geçtiğimiz tarihsel dönemin kimi özelliklerinden ötürü bazen de gerçek niyetler büyük bir utanmazlık ve yüzsüzlükle açığa vurulabiliyor. Şantaj, açık tehdit, karşılıklı küfürleşmelerin alenen yapılması, burjuva diplomatik teamüllerin hem iç hem de dış politikada rafa kaldırılması gibi olgular burjuva siyasetinin nasıl lümpenleştiğini ortaya koyuyor.”
https://marksist.net/oktay-baran/kapitalist-curume-savas-ve-lumpenlesen-burjuva-siyaset
Atatürk’le Stalin neden hiç görüşmedi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile dönemin Sovyet lideri Josef Stalin’in görüşmeme nedeni halen ikili ilişkiler tarihinin pek fazla bilinmeyen sayfalarından biri.
Atatürk-Stalin ilişkileri ile ilgili olarak geçen yıllarda Türk ve Rus basınında çok sayıda haber çıktı. Örneğin, Rus ‘Kommersant Vlast’ dergisinin arşiv belgelerine dayanarak yazdığı habere göre, Atatürk Stalin ile görüşmeyi düşündü ancak ilk adımı atmak istemedi.
Bu konuyla ilgili olarak 1936’da Ankara’da Sovyet Büyükelçiliği’nin verdiği bir resepsiyonda Atatürk’le Elçi ‘Lev Karahan’ arasında tartışma da yaşandı. Bu tarihi diyaloğu ilk kez 2008’de dönemin Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural yazdı. Rus arşivlerine atıfta bulunan akademisyen, Atatürk’ün “Bana kutlama mesajını niye Stalin değil de Kalinin (Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanı) gönderdi?!” diye sorarak Karahan’la tartıştığını aktardı.
Turkrus sitesinden Fuat Safarov’un aktardığına göre aynı arşiv belgesine atıfta bulunan Rus dergisi, tartışmada önemli bir detayı yakaladı. Kommersant’a göre, Sovyet Elçisi iki liderin henüz görüşmediğini hatırlatınca Atatürk de, “Tabii ki her iki ülke yöneticisinin şahsi ilişkileri fevkalade faydalı” karşılığını verdi.
Bunun üzerine Karahan, iki liderin görüşmesi için gerekli çalışmaların başlatılması hususunda Türk hükümetine talimat vermesini teklif edince Atatürk, “Görüşme için ilk adımı neden ben atayım?” sözleriyle tepki gösterdi. Sovyet Elçisi ise, “Sayın (Türkiye Dışişleri Bakanı Aras Rüştü) Aras veya ben, kimin ilk adımı atacağının bir önemi yok. Yarın her ikimiz sizin Stalin ile görüşmenizin sağlanması için birlikte çalışmalara başlayabiliriz.” dedi.
Fakat bu gelişmelere rağmen aynı dönemde yaklaşık 15 yıl ülkelerini yöneten Atatürk ve Stalin arasında hiçbir görüşme yapılmadı.
Bu olay Rus Türkolog, tarihçi ‘Stanislav Tarasov’un da dikkatini çekti. ‘Regnum Haber Ajansı’nda konuya değinen Tarasov’a göre, Boğazlar’ın statüsünü belirleyen Montrö Sözleşmesi’nin Moskova’nın işine gelmemesi nedeniyle Atatürk-Stalin görüşmesi asla gerçekleşemedi. Hâttâ 1937’de eski Moskova Büyükelçisi Rüştü Aras, iki liderin olası görüşmesi için hazırlıkların yapılması amacıyla Moskova’ya geldi. Fakat Stalin, Aras’la görüşmeyi reddetti.
Tarasov, gayrı resmi bilgilere göre, Stalin’in daha önce Atatürk ile dolaylı yoldan iletişim kurduğunu söylüyor. Buna göre; 1925’de Stalin, Tiflis kentine geldiğinde ‘Georgi Ordjonikidze’ ve ‘Anastas Mikoyan’ı görüşmeler için Atatürk’ün huzuruna gönderdi. İki yetkili Tiflis’e dönünce Stalin’e bilgi verdi.
Tarasov, Atatürk’le Stalin’in neden yıldızlarının barışmadığı sorusunun anahtarının Türk arşivlerinde olduğunu ve burada Türk tarihçilerine görev düştüğünü söylüyor.
Tarasov, Atatürk’ün vefat ettiği haberinin derhâl Stalin’e iletildiğine de dikkat çekiyor. Stalin’in talimatıyla Sovyetler’in ana yayını ‘Pravda’ gazetesinde taziye yayınlanıyor. Taziyede üst düzey Sovyet yetkilileri Kalinin, Molotov ve Litvinov’un imzaları yer alıyor. Stalin ise taziyeye imza atmıyor.
Tarasov ayrıca, Atatürk’ün ölümü üzerine, İsmet İnönü’nün 11 Kasım 1938’de olağanüstü toplanan TBMM tarafından oy birliğiyle cumhurbaşkanlığına seçilmesi üzerine ‘Pravda’ gazetesinde İnönü’yü öven, “Türkiye’nin en önemli devlet yetkilisi ve Sovyet-Türk dostluğunu geliştirmek ve güçlendirmek için faydalı faaliyetler yapan bir isim” yazısının çıktığını aktarıyor.
Rus tarihçi, 1932’de Moskova’ya resmi ziyaret sırasında İnönü’nün Stalin’le ve Kremlin’deki diğer üst düzey yetkililerle bir araya geldiğini ve muhtemelen “iki ülke arasındaki ticaret ve ekonomik işbirliğinin geliştirilmesi için projeleri” görüşmekle kalmadığına işaret ediyor.
Stalin’in İkinci Dünya Savaşı’nın son döneminde Türkiye’den Boğazlar, Kars ve Ardahan’ı talep ettiği iddia edilmişti.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı ‘Mehmet Emin Resulzade’nin hatırlarına göre ise; Stalin, Atatürk’ten “muktedir bir devlet ve inkılâp adamı” diye söz etmiş.
Kaynak: https://odatv.com/ataturkle-stalin-neden-hic-gorusmedi-18111909.html
* * * * *
Atatürk’ün ilk adımı atmayı istememesi, bir tür, “ego yarışı” olabilir mi Gün bey?
“Ekonomi temelinin bu evrensel niteliği ile uluslar ve ulusal sınırlar arasındaki bu çelişkinin tek bir çözümü var. Ulusların, ulusal devletlerin ve sınırların yok olması.
Bu çözüme giden iki yol bulunuyor.
Brinci yol: ya insanlar uluslara ve ulusal devletlere karşı mücadeleye girecekler, ulusları (ki onlar politik, yani devlete göre tanımlanmış “cemaatler”dir) ve ulusal sınırları yıkacaklar, uluslar ve ulusal devletler yok olacak, onların yerini bir dünya cumhuriyeti alacak.
Ya da ulusların egemen olduğu bir dünyada, ulusal devletler iç pazarlarını korumak için korumacı tedbirlere başvuracaklar, dünya pazarı için üretim olanaksız hale gelip bir daralma olacak ve bu daralmayı aşmak için de tıpkı birinci ve ikincileri gibi, egemen alanı genişletmek için savaşlar başlayacak ve bir dünya savaşı, dolayısıyla ulusların ve ulusal devletlerin yok oluşu insanlığın yok oluşuyla birlikte gerçekleşecek.
Üstüne üstlük bu kriz sadece üretici güçler ve üretim ilişkileri ve onların üstyapısı gibi kavramları ile ele alıp açıklanabilecek türden de değil, aynı zamanda toplum da, varoluşunu sağlayan doğanın sınırlarına dayanmış bulunuyor.
Ulusların ve ulusal devletlerin egemen olduğu bir dünyada canlı hayatı, en azından “yüksek” canlıların varlığını bile tehdit eden fiziksel sınırlara dayanmışlık sorunu çözülemez.
Elbet ulusların ve ulusal sınırların ortadan kaldırılması otomatik olarak bu fiziksel ve biyolojik sınırlara dayanmışlık sorununu çözmez ama en azından bunun çözümümü mümkün kılabilecek bir siyasi üstyapıyı, bir dünya cumhuriyetini, bir umudu ortaya çıkarmış olur.”
“Uluslara ve ulusal devletlere karşı bir cihat, bir savaş başlamadan, bu yönde bir bilinç gelişmeden, yaygınlaşmadan ve dünya çapında bir sosyal hareket başlamadan insanlığın yaşaması için hiçbir olanak görülmemektedir.
Böyle bir bilinç ve hareket bir vuruşta, ulusları ve ulusal devletleri yok ederek hem bir dünya savaşı olasılığını ortadan kaldırır hem de doğanın dayattığı sınırlar içinde toplumun var oluşunu sürdürme umudunu ortaya çıkarabilir.
Diğer bir deyişle, Muhammet’in kabileler ve totemler (putlar) çağında tüm putları yıkarak tüm insanları bir tek Allah’ın kulluğunda birleştirerek yaptığı türden, tüm ulusal devletleri (kabileleri) ve ulusal bayrakları (putları) yıkarak tüm insanları bir tek toplulukta birleştirecek bir devrim gerekiyor.
Yani dünya artık uluslar ve ulusal devletler kabuğuna sığmamaktadır, ileri gitmek zorundadır, tanrının lanetine uğramış şehirden kaçan Lut’un karısının taşlaşması gibi, durmak ve geriye bakmak taş olmaktır, ölümdür.
Maalesef ne sorunu böyle koyan var ne böyle bir program için bir teorik temel var, ne bir fikir akımı var, ne bir politik hareket var.
O halde en azından şu verili durumda insanlığın sonunu engelleyecek görünür hiçbir şey yok.
Uluslar ve uluslar devletler son bularak, insanlık onlara önce son verirse kendini kurtarabilir, kendini kurtaramazsa, kendisiyle birlikte onlar da yok olur.”
“Maalesef Türkiye’deki demokrasi özlemlerinin tutarlı ve demokratik bir programı olmadığı, demokratik özlemler, Politik İslam’ın, Liberallerin ya da kültürel bir tepki biçiminde Kemalizmin ve CHP’nin değirmenine su taşıdığı için Demokratik bir hareket yoktur.”
“Erdoğan-Ergenekon rejimi birbiri peşi sıra darbelerle yerleşti tıpkı 31 Mart, Babıali Baskını gibi darbelerle yerleşmiş Talat-Enver rejimi gibi.
Talat-Enver rejimi Osmanlı’nın sonunu getirmişti, Erdoğan-Ergenekon rejimi de TC’nin sonunu getirecek.
Aslında bu merkezi, bürokratik, ırkçı, rejimin ve Türklük ve Müslümanlıkla tanımlanmış ulusun ve devletin son bulması iyi olur.
Ama bu yolla çok acılı olur. Çok insan ölür, çok acılar çekilir, sonrasına çok düşmanlıklar kalır.”
https://demirden-kapilar.blogspot.com/2019/08/uluslarn-avrupann-ve-turkiye.html
Karahan, büyük temizlikler sırasında Moskova’ya çağrıldı ve idam edildi.
Atatürk-Stalin ilişkisi konusunda ise yukarıdakilere ek olarak söyleyebileceğim bir şey yok. Söylenecek her şey spekülasyon olur.
Erdogan AKP diktatörlügüne destek oldugu günden itibaren, Erdogan AKP diktatörlügünün isledigi her türden ,küçük büyük suçtan Perinçek ve ekibinide sorumlu tutmak gerekir desem abartmismi olurum?
Stalin Inönü görüsmesini ,Inönü detaylariyla anlatir anilarinda tüm detaylariyla öyle gizem yapilabilecek bir yani yok. inönünün ekonomi hakkindaki bilgisizligi görülebilir orada, Mevhibe Inönü nun hastalanmasi, Inönünün Stalin ile toplantiya katilmasi, Stalinin Daçasinda agirlanmasi, hatta Stalin in Inönüye Serbest Firka ya nasil izin verebildiklerini sormasi, otomobil fabrikasi, ve alinan krediler vs vs
Stalin in Mustafa Kemal e Kemalist iktidara Lenin kadar sempati ile bakmadigi görüsündeyim.Bunu onun kökeninde, süpheciliginde, müslüman-türklere karsi antipatisinde de aramak gerek.
Bazi kemalistler ve Kendini Komunist sanan diger bir degisik Kemalistler hala Stalinin Kars ve Ardahan istemesi ve bogazlarda hak iddia etmesinin gercek olmadigi en azindan kanitlanamdigini yazabiliyorlar. Yahu insan Molotov un anilarina bakar. Molotov açik açik yazmis, `evet istedik ,ben Staline vermezler dedim oda bana olsun sen iste dedi` diye yazar. Daha ne süphesi kalir geriye. Molotov disisleri bakani yahu.
Bu kuralını gönüllü muhasebeci ʻʻ169 Anonimʼʼe yazdır.
Her konuda olduğu gibi, mantığın ne olduğunu bilmeden mantık sakızı çiğneyen çaylaklarla uğraşmam gerekiyor. Benim bildiğim mantıkla siz çaylakların bildiği mantık arasındaki fark hayli büyük. Anladığınız anlamda mantıksızlıklarınız.
1. Yazdıklarımın hiç birinde asla teknoloji kullanmayın demedim. Medeniyet ile gelişen, günümüzde kazandığı boyutu ve insanlar üzerindeki etkilerini eleştirdim.
İnsan en az 2 milyonluk bir canlı.
Sözde düşmanınız yobaz dincilere göre Allah insanı 4.000 yıl önce ve hiç değişmemek üzere yaratmış. Günün son 3 dakikası.
Siz iyice yobaz solcu devrimci ve Aydıncılara göre insan, 400 yıl önce insan tanımını kazanır. Günün son 3 saniyesi.
Biraz tarih bilen yobaz Medenicilere göre insan 10 bin yıl önce insan tanımını kazanır. Günün son 7 dakikası.
Eğer ben, son 60-70 yıl yapılan araştırmalar insan tanımı, siz yobazların ırkçı, Medeni, Solcu Devrimci, İlerici, Aydıncı insan tanımına asla uymuyor; insan taş yontarak maddeyi, mızrak kullanarak uzayı, yiyecek aramayla ve sonra da ekip biçmeyle zamanı evcilleştirdi; ateşi evcilleştirip dil ve sosyal hayatı yarattı; ölüsünü gömerek ruh, ruh/madde, Allah, Akıl, İlk-Neden, Beyin ve Duyu verileri bulup sizler gibi halkla ilişkiler rahiplerini başımıza bela etti; sonsuz türlülüğe rağmen bir ünite sezip mitlerle ifade etti; Max Planck Araştırma paleontologları iki ayak üzerinde yürümenin bile kültürden kaynaklandığını buldu, dersem, bunun teknoloji kullanma/kullanmama ile mantıksal ilişkisi nerede? Bu tepkiler sadece bilim, bilim tarihi, bilim felsefesi, antropoloji hakkında bir bok bilmediğinizi; bollukla bilgiyi karıştıracak kadar tüketiciler ruhlu olduğunuzu; bilgi ile solcu devrimci partiler sidik yarışmalarını karıştırdığınızı; Erdoğanʼın beyinlerinizi ambale ettiğini gösterir.
Bilim, bilgi, eğitim, yasa, yazı, siyaset hayatı, modern seçim, evlilik ve kadın-erkek ilişkisi, felsefe ve teknolojisiyle Batıʼnın 19. yüzyıl orta sınıf adi kopyaları olmuşsunuz ama bunların Batı eleştirileri hakkında bildiğiniz tek şey ʻʻaman ne güzel ama çok çok daha güzel olacakʼʼ ninnileri. Sarılmışsınız Batıʼnın en adi yanı olan saraya girme ve girenlerin yaltakçılığını yapma hevesine. Sarılmışsınız Batıʼnın doğayı iğfalde başarı yönteminin insan ve toplumu iğfalde kullanması adi sosyal mühendisliğine. Bu konulardaki bilginiz bile okul+televizyon+medya. ʻʻLa Société du Spectacleʼʼ sizleri anlatır.
Aranızdan bir akıl almaz salak, özgürlüğün Aydınlıkla başladığını yazmış. Bu enayi dümbeleği ʻprofesörʼ, ilkokul kitaplarında bile insanın Afrikaʼdan çıktıktan sonra pasaportsuz ve kendisi gibi kafeste öten bir zavallının yavan özgürlük söylemine ihtiyaç duymadan istediği yerlere yayıldıklarını öğrenebilirdi. Kafalarınız ideolojiler dolu. Aynı şeyleri tekrar edip duruyorsunuz. Ben çok ciddi olarak sizlerin haklı olduğunuza inanıyorum ama o ayrı bir konu. İki ipucu: tarih, kazananların tarihi; özgür toplumda tarih olmaz, biyografiler olur.
2. Bu sitede aynı ırmakta aynı balığı yakalama safsatasını az kusan olmadı. Eğer sizlerin kuru kelle mantığınızla işler yoluna girseydi, diyalektik mantığı çıkmazdı.
3. ʻʻTeknoloji kullanımına karşı olup teknoloji kullanımından yana olmanın yasak olması gibiʼʼ der gocunan ʻʻ169 Anonimʼʼ ve tekrarlar, alçak sesle.
ʻʻ Türkiyeʼdeki politika kulanımına karşı olup politika kullanımından yana olmanın yasak olması gibiʼʼ
ʻʻOy kazanmak için ʻʻgüzel günler gelecekʼʼ diyene karşı olup oy kazanmak için ʻʻgüzel günler gelecekʼʼ diyenden yana olmanın yasak olması gibiʼʼ
4. (bu aslında, siz kuru kellelerin mantığıyla akan tarih ırmağı farkını gösterir.)
Marks ʻʻmillenariansʼʼların eleştirilerini çok beğenir ama şahane bir tespitte bulunur. Yanlış düşmana saldıryorlar. Kilise çoktan ölmüş, yerini Kapitalizm almış. Şimdi asıl düşman Kapital (Bolşeviklerin işi kapitalistsiz becermeye çalışmaları gibi) ve hatta Teknik (istediğin kadar petrolün olsun, nasıl çıkarıp işletmesini bilmiyorsan hava alırsın). ABD ile Çin Kapital için kavga ediyor kapitalizm/komünizm için değil.
Okuyun ve bırakın ciyaklamayı: ʻʻThe Pursuit of the Millennium: Revolutionary Millenarians and Mystical Anarchists of the Middle Ages (1957)ʼʼ by Norman Cohn.
Sayısız pürüzlere rağmen, sizi Sarışın olma peşinde koşturtan, televizyonda görüp zevkten boşaldığınız Yapay Zeka, Robot, Transhumanizm, Uzay Araştırmaları vs. eğer bu konularda bir bok biliyorsanız, ki sıfırdır, siz körü körüne ilerleyen İlericiler için çok doğal.
Eminim çok daha vahim durum yine fakir fukaranın başına patlar olacak İklim Değişmesi. Sizin gibi kibar dilli çok büyük beyinlilere bir şey olmaz, korkmayın. Bir IQ test, gir içeri.
Şimdi, benim bildiğim mantık. Mantığın ne olduğunu bilmeden konuşmuşsunuz. Zileliʼnin bilmedikleri hakkına dırdır etmesi de diğer yobazların cahilliğine güvençden. Çok zeki olduğunuz için çok basit bir örnek.
Türk sarışınların hepsi erkek,
İmamhatipoğluʼnun karısı sarışın,
O halde, İmamhatipoğluʼnun karısı erkek.
Daha çok güzeli:
ʻʻSitede ve hatta bütün sitelerde bir kural olmalıʼʼ diyen herkes tam kelek.
ʻʻ169 Anonimʼʼ, ʻʻSitede ve hatta bütün sitelerde bir kural olmalıʼʼ dedi.
O halde, ʻʻ169 Anonimʼʼ tam kelek.
Sonsuz daha ince örnekler veririm ama sonsuz zeki olduğunuz için çok korkarım çok anlar, “git ilkellerle yaşa” kusarsınız.
Tarih boyunca bunu hemen hemen tüm bilim adamları, mantıkçılar, filozoflar, matematikçiler milyonlarca defa söylediler. Ben, siteye katkıda bulunanların kara cahilliğini hep böyle dolaylı görüp anladım.
Kuralla mantığı da karıştırmışsın. Sapık ve ırkçı Bakire Marksist Hortlak, hareminin kapısını kilitlemeyi unutur. Harem gençleriyle mahalle gençlerine bayram! ʻʻKendinden başka giremezʼʼ kuralı çiğnenir ama, bana göre ve sizin mantığınızla, gençler en mantıklı işi yaparlar.
Zileliʼnin mantık yoksunluğu ve zırvalamaları 4-5 sayfa daha alır. Kısa keseceğim ama kaşınıyorsa ben hazırım. Korkudan kaçmasın, yeter.
Zileli, eski katı, sert erkek, kovboyluk ve savaşçı günlerinin günahlarını ticarete çevirmiş ama eminim asıl nedenin yıkılan Bolşeviklik olduğunu, teröristlik kaynak ve kara keçiliğini şimdi din ve etnik azınlıkların yaşadığını bilmez. Bu orta sınıf anarşisti emdiği kibar sütleri anımsar, yumuşak, barışçı, hayvancı, eşcinselci, kadıncı olur. F. Başkaya gibi Hortlak kadar ırkçı birinde eski babası Perinçekʼin güler yüzü, güzel sözü maskaralıklarını yutar.
Ama asıl nedeni yutma değil, aynı olma veya hepsi aynı ama daha aynı bazıların kuyruğuna girme. Yeni dininin anarşist tumturaklı diliyle Teori/Pratik solcu vaazları verir. Ama şu vereceğim basit bir misalde aradaki farkı asla görmez. Perinçekʼin Zileliʼyi pompladığı yıllarda, ben Perinçek ile beş dakika konuşsam nasıl bir pezevenk olduğumu görürdüm. Mesela Bookchin bizim oraya geldiğinde adamın ne bok olduğunu hemen gördüm. Yobaz Bookchin sings the good old song: ʻʻWest is the Bestʼʼ Compare this racist bigot with incomparably more sincere and decent F. Turner who wrote a magnificient book called ʻʻBeyond Geography: The Western Spirit Against Wildernessʼʼ Aynı Turner, beyinleri burjuva başarısıyla kamaşmış alçakların bin kitabından daha değerli, ʻʻKızılderilileri idealleştiren, onların insanlığını inkar ederʼʼ tek sözüyle bana daima kılavuz oldu. Kızılderililer yerine ilkeller, vahşiler, köylüler, geleneksel toplumlar koy fark etmez. Benim idealleştirdiğimi çakan enayilerin kafaları mürşitlerinin kıçında, kıçları da açıkta. Sizlerin faydalı salaklar olduğunuz yıllarda biz, ʻʻMarks herkes orta sınıf olsun ister, biz herkes asil olsun isterizʼʼ sloganları atardık.
Bir arkadaş, Zileli ve Perinçek gibilerle alay etmek için ʻʻDevrimci El kitabıʼʼ yazdı, Zileli ve Perinçek gibi ısmarlayan enayiler sayısı bizi bile şaşırttı.
Sizlerin 19. yüzyıl mürşitlerinizi de devrimci el kitapları olarak okuduğunu apaçık. Gerçekçi olacaksın, saraya gireceksin, girince daha da gerçekçi olacaksın, inanlara ʻʻama dünya bir günde değişmez ki, sabırlı olmak gerekir, alçak kapitalistler duvar arkasında pusuya yatmışlar, güzel günler gelecek, falan filan, falan filanʼʼ
Düşmanlarınız kapitalistler ve aynada yansısı sizler, gece gündüz bilimsellik ilahileri, methiyeleri okursunuz ama nedense bir defa bile insanları, pis kokan gerçekçilik adına, kendi haline bırakma deneyimine yaklaşmazsınız.
O yıllarda Komünist/ Kapitalist düşmanlığının her iki tarafa da halklarını korkutup uslu tutma İŞBIRLİĞİ ile işlerini kolaylaştırdığını belgeleyen tarihçileri okuyun be kelekler. Tarihçi William Appleman Williams ʻʻ revisionist historiansʼʼlar arasında en ünlü ve hatırladığım. O yıllarda Nixon ʻʻyardımʼʼ güzel günler vaadiyle sizin gibi ʻʻgerçekçiʼʼ komünist Vietnam politikacılarını savaşa devam etmeye (kendi seçim şansını arttırma için) ikna etti ve salt o yüzden yüz binlerce daha çok insan öldü. Buna benzer ve sonsuz daha alçaklıklar komplo değil, medyada apaçık. Hadi Hortlak gece gündüz Kürtçülük satmakla meşgul, sizler Çin gibi komünist olan günümüz Vietnamʼın hakkında bildiğiniz bir bok var mı ? Eğer anlayacağınızdan zerre kadar ümidim olsa, ʻʻBolşevik-Sovyet Komünizmi / Çin &Vietnam Komünizmi; Burjuva / Siz Orta Sınıflarʼʼ derdim. Burjuvaların tarihsel düşmanı vardı, sizler için ʻʻwhatever f*cking works!ʼʼ Arşimet teknisyenliği. Başkaya, Başkayaları görünce intihar eden burjuvaları bile duymamış. Zaten bunu en güzel inceleyen, bu salak Başkaya gibiler için, ʻʻbu teknisyen orta sınıflılar sıkışınca çekmeceyi açar eski burjuva değerlendirme ve düşüncelerini çıkarırlarʼʼ der. Eski burjuva ʻʻGregorian Chantʼʼi gizli saklı dinlerdi. Orta sınıflılar için Türk Halk Saz Müziği ve Türk Pop Müziği günün satlerine göre dinlenen ʻʻdeğişikʼʼ müzik ve yüzlerce benzeri medya dili. Eğer Zileli ve Hortlak gibi devrimciye sorarsan, reaksiyoner ve ilericilik müzikleri. Bana sorarsan, en basitçe de olsa, hisleri kalbinde olanlarla hisleri s*klerinde olanların müziği derim. Biz buna ABDʼde, eşcinseller de dahil, ʻʻc*ck musicʼʼ derdik. Son saç modası olan saçlarını ananasa benzeten kız kadınlara da ʻʻco*k headsʼʼ diyoruz. Gaddar ve sonsuz alçak Avrupalılar her yerde ve özellikle Eskimolarda seksi ayıp ve günah bulup halkı kıyımdan geçirdiler. Sağ/sol İlerici devrimci orta sınıflılar seksde devasa bir ticaret/ devasa bir kadın hakları söylemi keşfedince seks ayıplıktan ve günahlıktan çıktı. Erdoğanʼın bu yumuşak pornografiyi; Zileliʼnin benim reaksiyonerliğime karşı sürekli yumuşak pornografi adresleri gönderen müstakbel yandaş pezevenklerin hoşgörmesi bu sağ/sol ilericiliğini fazlasıyla kanıtlar. Tabii, bu enayi dümbeleklerine, bu sitede, seks ve eşcinsellik hakkında kişisel tecrübelerimi yazdığım yazıları okumalarını isteyecek kadar enayi değilim. Zileliʼde sonsuz az dürüstlük olsa, hiç değilse, benim ʻʻibn*ye ib*neʼʼ demem gibi laflarımı bile yaskladığın söyler bu köpekleri sustururdu.
İşte daha yeni bir tane. Fransaʼda hödükler akılları sıra kolay olmayan işler için ʼʼbu ib*neler için değilʼʼ derler. Tanıdığım bir i*bne arkadaşım benden çok acı içecek alıp kafaya dikti. Ben ʻʻbu ib*eler için değilʼʼ diyince, ʻʻçok geçʼʼ dedi. Daha geçende dünya çapında ünlü iki ib*e orkestra şefi arkadaşlar g*tleri sizler gibi sıkı Avrupalıların tam hak tanımadıkları evlilik yüzünden, başka bir yer buldular ve yol paramızı vererek bizi davet ettiler. İşte birini bize anlattığı son fıkra:
Bir kadın: Bir türlü kafası çalışan doğru dürüst bir erkek arkadş bulamıyorum, ne oldu yahu?
Diğer kadın: Doğru, benim de aynı sorunum var. Hepsinin erkek arkadaşları var.
Zileliʼnin politika babası Prinçek ise onun eşcinselleri sevunduğunu öğrenince, ʻʻbiz Anadolu evlatlarıyız… falan filanʼʼ der. Tüm solcu devrimci taraftar toplama, saraya girme gerçekçiliğini dile getirir.
Sizin gibi saray meraklıları doğal olarak Perinçek, Hortlak, K. Okuyan, D. Küçükaydın, Sungur Savran, Köylü Kızı Bakireliğini Marksa adamış Elif Çağlı, F. Başkayalarda faşistlik ve ırkçılık görmezler, çünkü aynı mayayla yoğrulmuşsunuz.
Zileli, hâlâ 68ʼcilerin komünistlerin faydalı salakları olduğunu bile kabul etmeyecek kadar dürüst değilsin. O zamanlar gerçekten inananların ve canlarını verenlerin, tıpkı meçhul asker anıtları yapan kapitalistler ve devletler gibi, adi ticaretini yapıyorsun. Henüz 68ʼin ana mesajının Komünist rejimlerin rakipleri kadar alçak olduğu, kendin ve diğer 68ʼcilerin fakirlikten kurtulma, bolluğa kavuşma tellallığı ile saraya girme isteklerinizi görmüyorsun. Hâlâ kendinin ve sana benzeyenlerin bakireliğini kaybı ninnileri söylüyorsun. Kaç defa çok basit sorular sordum, cevap yok. Bolşevik darbesinin pratiği mi, teorisi mi önce geldi, sayın anarşist? Hâlâ çok sayıda sorularıma bir tek cevap veremedin. Komünizm teorisini kimler büyük beyinlerinden fışkırttılar, kimler pratiğini yaşadı?
Ben bu sitede, yazılarımı beğenenleri bile eleştirdim. Göster kiminle işbirliği etmişim anarşist bey? Benzeri yalancılığı daha önce da yaptın. Zaten benim gibi asla politika hayatında yer almamış, asla bir guruba katılmamış, asla bir akıma katılmamış biri için ʻʻişbirliğiʼʼ ne demek? Bazı fikirlerimi destekleyici belge, kitap makaleler kullanmak yazanlarla işbirliği mi? İçinde büyüdüğün dünyayı, hiç farkında bile olmadan, bana yansıtmışsın.
Sen daha İngiltereʼye varır varmaz hemen arkadaş yerine İNSANLIK kurtarıcısı muhabbet tellalları aramıştın, unuttun mu? Ben sizleri misafirperverlik icabı kovmadım. Karım daha siz gelmeden, elinde anarşistlik bayrak birinizin resmini görünce bana sorun yaşayacağımı söylemişti.
Fredy Perlman bir defasında en parlak müridini bile, politika söyleminde yardımcı olmamı istediği için azarladı: ʻʻbiliyorsun ʻʻo ʻhayırʼ diyemez ama politikacılıktan nefret eder, neden yardım istiyorsunʼʼ dedi. Ben sizin gibilerin orta sınıf anarşistliğinizin, ʻʻgüzel günler gelecekʼʼ iyi niyet imam ilahilerinize rağmen, evrenselliğiniz çirkinliğini çoktan gördüm. Ben insanları sonsuz severim. İnsanlık İçin, Halkımız İçin, Bilim İçin, Gelecek İçin, Gezegenimiz İçin gibi pezevenklikten sonsuz nefret ederim. Bu dediklerimi basmakalıp iki cümleyle senden de cahillere çaktıracağına bana işbirliğimin somut misallerini ver bak nasıl seni paçavraya çeviririm.
Hiyerarşiyi çok sert eleştiririm ama senin gibi kara cahillere rastlarsam imrendirici özgürlük ve özerklik içinde ama hiyerarşiyi kabul eden toplumlardan örnekler veririm. Senin hiyerarşiye karşı olman yeni dininin icaplarından biri. Benimki işbirliği değil, sizler gibi monolitik dünya görüşünü hak yolunda oldukları için savunan dolandırıcılardan ne kadar nefret ettiğimi göstermenin Teori/Pratiği. Irmakta aynı balığı yakalama simsarlığını yapıp inanmayanların iki yüzlülüğünü, tek fikirliliğini suratlarına vurma. Orta sınıflıların dünyanın gelmiş geçmiş en adi mahlukları olduğunu defalarca söyledim ama Salman Rushdieʼyi yobaz dinci alt sınıfların elinden orta sınıflılar kurtardı. Benzeri Fransız orta sınıflılara George Sand ʻʻiyi yaşamak için yaşamaktan vazgeçmişsinizʼʼ dedi. Bu arada, sizlere sonsuz benzeyen orta sınıf daniskası Marksʼın yalancılığını yüzüne vurup gazetesinde sözünü geri aldırttı. Ama ben asla sizler gibi George Sandʼa ʻʻben iyi yaşamak için yaşamaktan vazgeçenlerden değilimʼʼ de demem. İsa ʻʻdüşmanını sevʼʼ der ama ʻʻdünyaya barış değil kılıç getirmek için geldimʼʼ der. Blake en sevdiği mürşiti için ʻʻcenneti iyi tanıyor ama , cehennem bilgisi kulak dolgunluğuʼʼ der. Atasözleri, mitler, efsaneler zıtlılık dolar taşar, ama maşallah siz İlerciler için bunlar ya reaksiyonerikler veya daha henüz saraya girmede yardımcı olacak türden değiller. Daha somut olarak, milyonlarca sizlerden çok farklı olarak saraya girmek yerine saraydan nefret edenler benzer laflar ettiler. Saraya girenlerin etraflarını surlar ve sizler gibi gerçekçi dalkavuklarla çevirmeleri tesadüf değil. Daha henüz 700 yılları başlarında, Emevi saraylarına nefretle bakan sayısız Müslümanlar oldu. Dervişler şu eşsiz güzel dünyanın sevgisi içinde dünya ekseni etrafında dönerler. Sen, bu sitedekiler, Perinçek, Hortlak, K. Okuyan, D. Küçükaydın, F. Başkaya, Y. Küçükler saray etarfında dönen İNSANLIK kurtarıcısı iğrenç sosyal mühendislersiniz. İNSANLIK İÇİN ilahilerinde saraydakilere, ve özellikle kapitalistlere, tıpkı benzemeniz bile içinizde bir şüphe uyandırmıyor. Zaten bence farkımız bu noktada. Beyniniz taştan saraylar hayalleriyle taşlaşmış; doğuştan politikacı ve yalancısınız. Ben fahişe dolu otellere çamaşır yıkayan annemin yıkadıklarını götürürdüm ve o fahişeler kadar iyi yürekli insanlara çok az rastladım. Leylaʼyı gören, haremi bakire sarışın huri dolu, Hortlak tıpkısı pezevenk vezir ʻʻyahu sen mejnun olacak kadar bir şey değilmişsinʼʼ der. Leyla ʻʻsen de Mejnunʼun gözleri yokʼʼ cevabını Hortlak vezirin suratına tükürür. Marksisiliğiniz de anarşistliğiniz de çok tiksindirici.
Hortlakʼın, ve sitede sayısız benzerlerinin, aşılmaz ırkçılığı ve faşistliğininden ne sen ne de ʻʻ169 Anonimʼʼ, ne de sitede sayısız benzerleriniz, rahatsız olmaz da benim teknolojinin sizler gibi makinleşmiş robotlar ürettiğini ileri sürmem ve eleştirim rahatsız eder. Sizin beyniniz, harfi harfine, mono-lithic, olmuş, taş kesilmiş.
Sen bu dolandırıcılar dünyasında kaybolmuş bir zavallısın. Mesela bana uzun yazma kimse okumuyor dedin. Türkiye ve dünyada halkın televizyon önünde günde kaç saat geçirdiğini bilmeyecek kadar da yalancı değilsin galiba. Site, 169 ve senin gibi şapşal dolu, bir iki satırla en karışık konuları televizyon önünde edindikleri alışkanlıkla kendileri kadar basitleştirenleri, bana carpe diem pornografilerini gönderenleri doğal bulmanız sizlerin kimler olduğunuzu çok güzel açıklar. Askersiz saraya girmek imkansız, değil mi? Ben nasıl hemen görüyorum, sen neden asla görmüyorsun? Trump ve Erdoğan peşine düşenlere ne kadar benziyorsunuz. Kimi kurtarmanın şarlatanlığı yapıyorsunuz? Emekçilerin simsarlığını yapacağınıza kendinize ve benzerlerinize bir bakın. Bak şu sesini çıkarmadığın köküne kadar ırkçı ve faşist Hortlakʼa. Benim gördüğümü görmemen çok doğal, tıpkı sen. Saray etrafında dolaşan yaltakçılarsınız, hepsi o kadar. Hortlak benim yazılarımdan bıktığını bile yaltakçılık diliyle ifade etmiş. Sen ve benzerlerin büyük bir ciddiyetle Baudrillard gibileri okumuşluk zevzekliği ederler. Ama Irakʼda savaş olurken, savaş Hollywood stüdyolarda çevrildi dediğinde, doğal olarak ʻʻ169 Anonimʼʼ, sen ve sitenin %99ʼunu düşündüğü aklınızdan bile geçmez.
Her neyse, ben ilkellerde her türlü toplum ve yaşamlar gördüm ama hiç birinde sizler gibilerin gönüllü katıldığı İnsanlığı Kurtuluş Orduları görmedim. Bakın sizlere iş çıktı, hemen gidip bilinçlendirin. Okuyun be cahiller, en azından bu konyu okuyun.
ʻʻLes mouvements religieux de liberté et de salut des peuple opprimésʼʼ par Lanternari, Vittorio
Veya eğer antropolojistlerle işbirliğime karşı işbiriliğimi görüp hoplamak istersen oku adam ol : ʻʻAntropologia e imperialismoʼʼ di Vittorio Lanternari
ʻʻKahrolsun İmperyalizm!ʼʼ çığırtkanlığını, o güzel ve bir türlü kurtulamadığın Stalinci günlerini, kahramanlık ve ebedi gençlik günlerini de hatırlamış olursun.
benomani
In my dream
I was in a pedophile tele
KoyGo&SokAmaGömme
My blonde girls
My harem toys
Shitting from high
Turks & Kurds in the hole
Little hole & thigh
Eyeing & eating them all
(Bir rüya gördüm
İtti Freud beni geri
Çıktığım deliğe
Ha annemin tübü
Ha harem kızlarım
Çıkar tadını hayatın
—
I had a dream
TV for pedophiles
Two little girls
SokBanaGömme Teen
KoyGo Seven
I, ten times seven
Good old Freud
Came to aid
ʻʻThough you cannotʼʼ he said
Erect Civilization in its stead
(Bir rüya gördüm
19 Mayıs
Gazı AtıTürk
Meydan dolu vahşi yarı çıplak
Gençler moruklar
Aydınlıkta özgür pazardalar
Bak ama dokanma yasak
Geceleri özgür boşalmak
Yukarıdaki TKASSBOK televizyon kanalının, en son ve en yeni, feodallikten modernliğe zıplama ʻʻAydınlıkta Sağ&Sol&Kalkınma&İlerleme&Seks&Siz (ASSKİSS)ʼʼ dizisine Kürtlük ŞİARCISI Hortlakʼın katkısı.
Seksde de aydınlanma derslerini televizyon kanalı TKASSBOKʼda izleyebilirsiniz.
Türk-Kürt Aydınlanmış Sarışınlar Seksde de Batılı Olma Kurumu (TKASSBOK)
Kürtlük ŞİARCISI Hortlakʼın Hareminden hadımlar refakatinde stüdyomuza gelip aydınlığa çıkarma sahnelerini eşsiz canlandıran KoyGo&SokBanaGömʼe ayrıca teşekkürler.
Not: Bakire Marksist Hortlak, feodellik ve modernlik, bakireliğin korunmasını canlandıran vahşi zenci hadımları ve haremindeki kızlarının aydınlığa çıkarmaları, tez ve antitez diyalektiğini dramatik bir şekilde sahnelediğini hatırlatmak ister.
Not: Televizyonda Kürt ve Türk topluluklarımızın kardeşçe ve bıkmadan izledikleri Feodellikten Modernliğe geçişte yerel almış almasına coşan ŞİARCISI Hortlak ʻʻYaşasın Marks Amcam!ʼʼ, ʻʻYaşasın BokChin analşiti olmadan önceki Marksist-Leninist Apo amcam!ʼʼ şiarlarını arkası arkasına sıkıştırdı.
Davulman gene patlamış..
Zahu ortada allah var kıtap var!
bu Demıraydın bu ıslamın neresine vurulmuş?
Başka bir din bulamamışta islam gibi,savaştan,gaddarlıktan,wahşetde başka bir şey olmayan bır dini burda pazarlıyor?
Dünya ıslamı polıtıkadan uzaklaştırmağa calışiyor 1500 yıldır.
Oda sıyasallaştırmaga çalışıyor.
Her görüş dünyayı ele gecırmegi amaçlar.faşistlerde ele geçirmek ister..tüm dini görüşler öylesıne..
feytocular ,cıhadcılar,scıentologlar,ULLLLUmınateler..şeytanlar
Bizim ılkelog wahşi de dünyayı ele gecırmek istiyor yamyam ıdeolojisiyle..
Ulusları,sınırlar kaldırmak bu şekilde örnek olursa ımparatorları destekleyelim ,övelim.
bende ele gecırmekısterim.banada verin dünyayı..
İslam bizim vahşi gibi barbar ve ilkeldir..savunulacak hıcbır yanı yok.. bır marksıstemı kalmış şimdi onu savunmak?
ayıp günah!
Harry Potter filmleri izleyerek hayat hakkında birşeyler öğrenebileceğini zanneden sivilceli ergen, pipsqueak’in yazdığı uyarıları anlamaya gayret etse kendisi için daha iyi bir iş yapmış olur.
Ama tek derdi; pipsqueak’in yazdığı uyarıları anlamaktan çok, şekle-şemale takılıp kalmak. Sivilceli ergenliğinin hezeyanlarını getirip pipsqueak’in üzerine boca etmek.
Teknolojiye karşı olmak nerede, teknolojinin yarattığı değişimler-dönüşümler üzerine eleştiriler yazmak nerede; Harry Potter filmlerinde kaybolmuş sivilceli ergenler bu mühim farklılıkları anlayamaz…
toplumda altyapi ekonomi,sagci serbest piyasaci, herkes ozgur katilir. solcu merkezci. g.zileli sitesinde herkes piyasada ozgur fikir beyan eder. benomani wahsi merkezi duzen istiyor, benomani solcu ekonomi istiyor… g.zileli serbest piyasaci,sagci…HAYIR. Mao Zedong yuz cicek kampanyasini baslatti. Cin simdi dev ekonomi, g.zileliyi okuyan cok, wahsiyi okuyan yok, wahsi cocuk ekonomisi…
Wahsi Potter
“İslam bizim vahşi gibi barbar ve ilkeldir..savunulacak hıcbır yanı yok.. bır marksıstemı kalmış şimdi onu savunmak?”
Adam dini savunmuyor. İslamcılık yapmıyor. Uluslara ve ulusçuluğa karşı bir analoji ve yazı bu sadece.
Muhammed kabileciliği din ile ortadan kaldırmak istemişti. Bizim de ulusçuluğu dünya vatandaşlığı bilinci ile ortadan kaldırmamız gerekir, diyor.
İnsanları ilkelcilik dinine inandırmaya çalışan büyücü Wahsi Potter’ın büyülerine karşı uyanık olun!
Ölümbüyücüsü aslında kılık değiştirmiş Sauron değildir. Saruman’ın da dediği gibi, sıradan bir büyücü, bir insan büyücüdür.
Hayattan nefret eden vahşi ve ilkel bir büyücü. Adını da buradan almış.
“Ulusları,sınırlar kaldırmak bu şekilde örnek olursa ımparatorları destekleyelim ,övelim. bende ele gecırmekısterim.banada verin dünyayı..”
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dünya’yı ele geçirir.
Dünya Birleşik Devletleri (DBD) olur.
Çok mu kötü olur?
Dünya’yı Delidoğan’ın ele geçirmesi kadar kötü olamaz.
Biri ne kadar kötü olsa da akıllı.
Öbürü deli. Tam kötü.
Medeniyet çok kötüüü!!!
İlkelleri yok ediyooor!!!
Doğayı mahvediyoooor!!!
Eee, ne yapalım?
Medeniyet yerine sizin mi peşinize takılalım?
Medeniyetin yol açtığı sorunları yine medeniyet sayesinde çözmek mümkün halbuki.
Doğaya zarar veren teknolojiler kadar, zarar vermeyenleri de geliştiriliyor. Mesele bunları daha da yaygınlaştırmakta.
İlkellere gelince. Onlar da dünyadaki doğal – ve kültürel – çeşitliliğin bir parçası.
Ama herkes ilkel olmak zorunda değil. Bu totaliter anlayışı başkalarına istediğiniz kadar dayatmaya çalışabilirsiniz. Nafile.
Eğitim Şart (Mı?)
1)
Üniversite mezunu değil, kaynakçı lazım
İZMİR’in Torbalı Ticaret Odası (TTO) Başkanı Abdulvahap Olgun, kalifiye eleman sorunu olduğunu, işletmelerin üniversite mezunundan daha çok kaynakçı gibi çeşitli meslek sahibi imalatta çalışacak personele ihtiyacı olduğunu söyledi.
TTO Başkanı Abdulvahap Olgun, mesleki eğitim ve kalifiye eleman sorunuyla ilgili açıklamalarda bulundu. İlçede hali hazırda 60 bin çalışan olduğunu ve en az 5 bin mesleki eğitim almış kalifiye elemana ihtiyaç duyulduğunu kaydeden Olgun, “Özellikle talaşlı üretimde sanayicimiz aradığı elemanı bulamıyor. CNC operatörü, kaynakçı, tornacı, elektrik teknisyeni, teknik ressam, mobilya döşemecisi ve makine bakımcısı gibi işlerde çalışacak eleman bulmak adeta kara borsaya düşmüş durumda. 3-4 bin TL aralığında çalışacak kaynakçı bulamıyoruz. İŞKUR Hizmet noktamızda günde 100 civarı başvuru alıyoruz ama bunların hemen hemen hepsi üniversite mezunu. Yavrularımız üniversitede okuyor ama meslek sahibi olanlar tercih sebebi. Üretimde çalışacak eleman bulmakta giderek zorlaşıyor” dedi. Mesleki eğitime ilginin gittikçe azaldığının altını çizen Olgun, organize sanayi bölgelerinde meslek liselerinin açılmasının önemli olduğunu fakat buralarda bölgesel olarak bölümlerin tanımlanması gerektiğini vurguladı.
http://www.hurriyet.com.tr/yerel-haberler/izmir/torbali/universite-mezunu-degil-kaynakci-lazim-41378159
2)
Socar Türkiye CEO’su Kenan Yavuz’dan tartışma yaratacak paylaşımlar
*Bazı üniversitelerin yaptığı reklamlar ibretlik;
*YÖK denilen kurum aileleri ve çocuklarımızı kandırmaktan vazgeçmelidir. Üniversite! bitirip ortalığa dökülen milyonlarca genç var.
*Nitelikli ara işgücü bulamıyoruz. Üniversite bitirdim diye eline diploma alan,ben ne zaman müdür olacağım demeye başlıyor.
*Buradan YÖK’e sesleniyorum, gelecek üç yıl içinde binlerce meslek eğitimli işçi istihdam edeceğim. Üniversite mezunlarına ise kapım kapalı.
*Ailelere sesleniyorum, Sitcom Üniversitelere çocuklarınızı gönderip hayatlarını karartmayın. İş bulamazlar.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/socar-turkiye-ceosu-kenan-yavuzdan-tartisma-yaratacak-paylasimlar-29490620
3)
İşte Size Gerçek Bir Beka Sorunu!
Ülkemizde eğitimde reform çabaları dünden bugüne hiç bitmedi. Ak Parti de sürekli bir arayış içinde. Hatırlayanlar bilir bir ara bu arayış içinde, Ak Partili Milli Eğitim Bakanları eskisi yenisi ile birbirlerine çatmışlardı. Geride kalan onca yıl sonunda az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, döndük baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Şimdi de Sayın Ziya Selçuk’un şapkadan tavşan çıkarmasını bekliyoruz.
Halbuki ortada şapkadan tavşan çıkarmayı gerektirecek bir durum yok. Sadece gerçeklerle yüzleşememe problemi var. Hemen hiçbir şeyi sağlıklı tartışmıyoruz, yıllarca eğitim şart diye diye geldiğimiz nokta toptan bir eğitimsizlik durumu.
Düşünsenize, en az 12 yıl okullara hapsettiğimiz öğrencilerimiz doğru düzgün üç beş cümlede derdini anlatıp, yazabilecekleri kadar bile Türkçe öğrenemiyor. Daha düne kadar 4 matematik neti ile mühendislik fakültelerine yerleşen, 4 sosyal neti ile Tarih bölümüne giren gençlerimiz vardı.
Sağcısıyla solcusuyla okulu öylesine fetişleştirdik ki “Bu kadar uzun bir eğitime gerçekten ihtiyacımız var mı?” sorusunu kendimize soramadık. Sınıf geçmenin önündeki tüm barajları 1999’dan itibaren neredeyse tamamen kaldırdık. Zaten çıktısı çok da kaliteli olmayan eğitim sistemimiz bu süreçte iyice çöktü.
28 Şubatçılar İmam Hatipleri, Ak Parti de gelinen noktada maalesef Anadolu Liselerinin kalitesini bitirdi. Son LGS düzenlemesi ile elde avuçta kalan birkaç iyi Anadolu Lisesi de adrese dayalı hale getirilerek onlara da darbe vuruldu.
***
Eğitimin iki bariz yönü var birincisi ideolojik bir araç olarak devletin bireyleri şekillendirdiği en önemli alan olması. Dünyadaki hemen hemen bütün devletler okul üzerinden makul bir vatandaş tipi üretme çabası içinde. İkinci yönü ise alt sınıflar için bir sınıf atlama aracı olabilmesi ve maalesef bu özellik Türkiye’de dün çok az çalışıyordu, bugün ise neredeyse yok hükmünde.
Eğitim fetişizminin bizi getirdiği nokta işsizlik rakamlarında kendini açıkça gösteriyor: Gençler arasındaki işsizlik oranı neredeyse %25. Yani iş piyasasındaki her dört gençten biri resmi olarak işsiz. Kimse bu denli yüksek işsizliğin asıl sebeplerini sorgulamak istemiyor. Varsa yoksa hamaset: Herkes okusun!
İyi de herkes okusun demekle iş bitmiyor ki…
Bundan 30 yıl öncesine kadar okullar –aradaki zayiatlara rağmen- bir eleme sistematiğine sahipti. Öyle ilkokulun kapısından girdi diye kimse 12 yıl sonra lise diploması alamıyordu. Şimdi utanmasak bu eğitim fetişistliği içinde önce ön lisansı, ardından lisansı, o da olmadı yüksek lisans ve doktorayı mecburi kılacağız.
Bu eleme ve sınıf tekrarına devlet hep masraf diyerek baktı. Halbuki bu masrafın geri dönüşü maliyetinden daha fazlaydı. Kimse işin bu tarafına bakmadı.
Örgün eğitimden çıkan çocuklar çıraklık sistemi içinde hayatlarını yeniden inşa ediyor ve yeteneklerine göre farklı alanlarda meslek edinme şansını yakalıyorlardı. Ve pek çoğu ekonomik hayatta sınıfları takılmadan geçen ve üniversiteye kadar giden arkadaşlarından daha başarılı oldular.
Anlatılır, kendisine başarılı iş adamı ödülü verilen bir Yahudi iş adamı tören sırasında “Okuma yazma bilmiyorsunuz. Bir de okuma yazma bilseydiniz neler yapmazdınız?” denildiğinde gülerek, çok çarpıcı bir cevap verir: “Okuma yazma biliyor olsaydım hala bir havrada evrak kaydeden bir kâtiptim!”
***
12 yıl artı 2-4 yıl daha çocuklarımızın büyük bir kısmını sıralara mahkum ederek geleceğimizi yok ediyoruz. Buradan geri dönüş fırsatını da maalesef kaçırmış durumdayız. Yarından sonra hiçbir veliye çocuğunu çırak olarak bir yerlere verme ya da meslek lisesine gönder deme şansımız yok çünkü bu bilinci çoktan yitirdik.
80’li yıllarda üniversitede okurken boş vakitlerinde anketörlük yapan bir büyüğümüz anlatmıştı: “Ankara’nın gecekondu semtlerinde insanlarla anket yapıyor ve çocuklarının ne olmasını istediğini soruyorduk. Pek çok anne baba çocukları için sanayide ya da bir dükkanda çıraklık hayal ediyor ve oğlum marangoz, tamirci, berber vs. olsun gibi cevaplar veriyordu. Ve ben bu cevaplar karşısında öfkeleniyor ve niye çocuklarının öğretmen, doktor, avukat, mühendis olmasını istemediklerini düşünüyordum. Ancak yıllar sonra bu insanların olaya ne denli gerçekçi yaklaştıklarını anlayabildim.” Demişti.
Şimdi bizler insanların çocukları için gerçekçi hayaller kurmalarını dahi engellemiş durumdayız.
İşte size gerçek bir beka sorunu!
Karar, 17 Nisan 2019
http://www.hurfikirler.com/iste-size-gercek-bir-beka-sorunu/
‘Tarih boyunca ilkellerin, kendilerini medeni zannedenler tarafından niçin katledildiği?’ sorusunu sormak; ‘ilkelci olmak’ demek değildir.
‘Totaliter anlayış’, bu sorunun sorulMAması amacıyla hezeyanlar içinde kaybolmaktır.
197.
Sanırım demıraydın Marksist hocaların en eskilerınden..
Garıp bicimdede dinle özelliklede ıslamla oynaşması ınsana gaddafi vari ıslam sosyalzm salatasını hattırlatan bir ızlenim yaratıyor.
Müslüman ,Müslümanın kardeşi,,Müslüman kardeşler gibi sözler Müslümanlara için gecerlı.orda dünya bilinci aşılanmıyor.
Orda diğerleriyle sınır çekiliyor bu lafla.
Tarihini tam bilmediğim,enson Napolyon tarafında formüle edilinen anayasanın ilk şıkkı,”din,dil,ırk ..ayırım gözetmeden tüm ınsanlar kanun önünde bırdir” sözünü örnek alsın daha iyi olurdu.
İslam kabıle yönetimidir,ilkeldir.
Babasını adı aptullah ve puttcu olan muhammetın allahı keşvettigini,icad ettıgini düşünmek tam cahilıkzmdır.
Bugün mısır da güçlü bir hırıstıyan mısırlı allah,yarapbi,vallahi vb.kelimelerini kullanırlar.
Hırıstıyanlık ıslamdan o bölgede 600 yıl öncesine dayanır .
Sonra bu kardeş kelimesi cok iğrenç.
İnsanlar ne çektiyse bu sözden çekti.
Dolandırıcıların en sevdıgı,aptalların en sarıldığı kelime..
Öz kardeşini öldürmüş Osmanlı ıslamın cıhadını temsil etmeğe yeltenmiş..
İslamcı imparatorlukların sınırında kimse araplaşmamış,kimse mılliyetinden ,dilinden,özelliğinden bir şey kaybetmemiştir.
İslam haydutları mekkada birleşip dünya süper gücü olunca ırkçılığın 4 mislisini uygulamıştır.
1 ,arap.2 müteffık, diğerleri,4,esirler köleler..
Hakları,hukuklarıda,vergileride buna göre düzenlenmişdi..
kızınızı gavura,hıritiyana vermeyin..diyen ilkelin ilkeli birinden ne beklenılirki dünyaya örnek olacak dunyasalaşmak için.
İslam polıtıkada ilkel,wahşi,yobazlıkdır.aıle ,kabile bile degil yönetimidir.
İçinde yaşadıkları sosyoekonomik ortamı temelden değiştirebileceklerini sanan, Yahya Kemal’in deyimiyle “Mehlika Sultan’a âşık yedi genç” [ http://www.siir.gen.tr/siir/y/yahya_kemal_beyatli/mehlika_sultan.htm ] misali, bütün bu gayretlerinin toplamının insanın sosyoekonomik evriminde mini minnacik bir mutasyon anlamına geldiğinin dahi farkında olmayanların anlayışıdır.
Tarih boyunca sadece kendi hayatlarını kendi istedikleri gibi yaşamak isteyen (orta sınıf, hali vakti yerinde) insanların, kendilerine muhalif diyenler tarafından niçin düzen karşıtı mücadeleye ikna edilEmediği sorusunu sormak; ‘düzen yanlısı olmak’ demek değildir.
‘Totaliter anlayış’, bu sorunun sorulMAması amacıyla hezeyanlar içinde kaybolmaktır.
Özgürlükçü sol, düzen karşıtı olmak istemeyen bireylerin “birey” olma özgürlüklerini de savunur mu?
Sadece kendi hayatlarını yaşamak isteyen, mutlu bir hayatları olan ve bunu kaybetmek istemeyen milyonlarca insana düzen karşıtlığını dayatanlar karşısında, kimden yana tavır alır?
“ilkellerin, kendilerini medeni zannedenler tarafından niçin katledildiği”nden bana ne?
Ben ilkeller (veya sıradan medeniler) için değil, kendim için yaşıyorum.
Hayat güzel. Yaşadığım, gezdiğim, gördüğüm yerler güzel. İzlediğim, dinlediğim, okuduğum şeyler güzel. Hayatımdaki insanlar güzel. Başka da bir şey istemiyorum.
Bütün bunları da medeniyet veya ilerleme denilen şeytanlara borçluyum. İlkellere değil.
Buradaki kişilerin düşüncelerini de, maalesef sayıları çok az olan birkaç kişi (örn; Hortlak) hariç, fazla umursamıyorum. Dikkate değer bir düşünceleri yok veya çok az.
İsteyen herkes de hayatlarına bu radikal retorikleri ile devam etmekte özgürdür.
Kolay gelsin.
Düzen karşıtı kişilerin büyük çoğunluğunun bu tepeden inmeci, öğretmen, çokbilmiş, kibirli, hoyrat, dayatmacı, empati yoksunu, ağzı bozuk, sığ ve duygusuz, kalpsiz, robotlaşmış, kültürsüz, kültür ve servet düşmanı, insanlara bir “birey” değil de “düzen karşıtı mücadelede kullanılacak nesne” gibi bakan tavırları yüzünden.
Sırf bunlar yüzünden birçok insan, böylelerindense, düzeni tercih ediyor.
“Tarihsel zaman içinde belki ‘varlık’ olarak varlığını sürdürmesine karşın hiçbir soy ve ırk ad, ve unvan olarak sürekli değildir; kültürel, ekonomik ve siyasal egemenliğini yitiren halk zaman içinde bir başkası olur, kılık değiştirir. Yunan milliyetçiliği günümüz Yunan halkının Antik Yunan’ın devamı olduğu savını Alman tarihçi Jacob Philipp Fallmerayer yerle bir ediyor: Fallmerayer’e göre eski Yunan soyu kaybolmuş ve onun yerini Hellenleşmiş Slavlar ve öteki halkların karışımı almıştır. [iv]
İnsanların yurtları patates-insan tarlaları değildir ama üç bin yıllık sürekli Hellen varlığı savını irdelemek için Anadolu’nun insan yapısını betimlememiz gerekiyor. Bilinen tarih içinde Anadolu egemenleri ve halklar:
Hitit Dönemi, Frig Dönemi, Kimmerler Dönemi, Lidler Dönemi, Med (Pers) Dönemi. Anadolu tam anlamıyla bir Kavimler Kapısı, göçmen barınağı, sanki dönemin ABD’si. Hitit Devleti elbette İ.Ö.1200 yılında ortadan kalktı, ama Hititler yerlerinde ya da bir başka yerleşim yerinde ama Anadolu’da yaşamayı sürdürdüler. Her yeni gelen insan dalgası, Anadolu’nun türlü tenceresine girdi ve bir daha oradan çıkmadı.
Anadolu’da Persler Dönemini izleyen dönemler:
Madekon-Roma Çağı (İ.Ö.334-63), Roma Dönemi (İ.S.17-334), Erken Bizans (İ.S.334-610), Orta Bizans Dönemi (İ.S.610-1025), Bizans-Selçuklu Dönemi (1071-1261), Bizans-Moğol Dönemi ve Türk Emirlikleri (1261-1331), Osmanlı-Moğol Dönemi ve Karaman Emirliği (1331-1466), Osmanlı Dönemi (1446-1922). Aynı insan süreci kuşkusuz 1922’ye ve günümüze kadar sürdü.
Şimdi gelelim, “1922 bozgunundan sonra Anadolu’dan ayrılmak zorunda kalan, daha sonra Mübadele ile Yunanistan’a gönderilen Rumlar saf kan Hellen miydi?” sorusuna olumsuz yanıt veren Dr.Georgios Nakracas’ın tezine: “Rumların Eski Yunan koloniciler ve İoanlar ile soysal ilişkileri ya yok denecek kadar azdır ya da hiç yoktur. Eski Yunan koloniciler yalnızca kıyı şeridine yerleşmiş ve orada güçlü koloni kentleri kurmuşlardı. Sayılan nisbeten az olan Yunan koloniciler daha sonraları bir yandan yerli halklar, öbür yandan zamanla Anadolu’ya göç eden veya orada devlet kuran çeşitli uluslar kaynaşarak, Anadolu halklar mozayiğininin artık kolay ayırdedilemeyen bir öğesini oluşturmuşlardı.” [v] (s. 13-14)
Nedenleri ne olursa olsun İ.Ö. VIII yüzyıldan VI. yüzyıla kadar eski Hellas’dan Akdeniz, Marmara ve Karadeniz kıyılarına göçler oldu. Göçmenler buralarda koloniler kurdular. Koloniciler geldiğinde 800 yüzyıldır Hitit krallığı ve Ege kıyılannda en azından 400 yıldır Lid, Kar ve Lik halkları vardı.”
ANADOLU RUMLARI NERELİ? – Özdemir İnce
http://ozdemirince.com/anadolu-rumlari-nereli/
‘Tarih boyunca ilkellerin, kendilerini medeni zannedenler tarafından niçin katledildiği?’ sorusunun cevabı:
“İlkeller yok olmuyor sadece her toplum yok olup gidiyor..
O.pamukta masumiyet. Medeniyet kıtabında,müzesinde ıstanbulun mazisini,yok olan mazısini anlatıyormuş..
Belki hüzünlü..
Her değişim geçmişin üzerinde yeşeriyor.yok olmak,acılı..”
Hortlak 12 Kasım 19 / 11pm
hakaret nedeniyle yorum konamadı.
hakaret ve küfür nedeniyle yorum konamadı.
yorum, hakaret nedeniyle konamadı.
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç:
1) Kemal Kılıçdaroğlu
2) Ümit Zileli
3) Gün Zileli
4) Fikret Başkaya
5) Demir Küçükaydın
6) Özdemir İnce
7) Selahattin Demirtaş
Hortlak’ın, özellikle ‘ilkel’ etiketiyle damgalanan grupların, kendilerini ‘medeni’ zannedenler tarafından niçin katledildiği ile ilgili yazdığı cevap; ‘genelleştirme’ yaparak sıvışmak, başka bir şey değil. Mazide kalan müze içinde sergilense bile; kendilerini ‘medeni’ zannedenler tarafından, ‘ilkel’ etiketiyle damgalanan grupların niçin katledildiği sorusu meşruluğunu yitirmez. Hüzün, acı, keder… Mesele bunlar değil. Mesele, gerçeği araştırmak.
‘Düzen savunucuları’nın çoğu (bilerek ya da bilmeyerek); tepeden inmeci, öğretmen, çokbilmiş, kibirli, hoyrat, dayatmacı, empati yoksunu, ağzı bozuk, sığ ve duygusuz, kalpsiz, robotlaşmış, kültürsüz, kültür ve servet düşmanı. ‘Birey özgürlüğü’nü paramparça eden ‘düzen savunucuları’dır; hiç mi Tezer Özlü okumadınız?! Bütün kitaplarında; ‘düzen savunucuları’nın, ‘birey özgürlüğü’nü nasıl gasp ettiğini tek tek, kanıtlarıyla anlatır.
Şuradan başlayabilirsiniz:
[ https://www.kitapyurdu.com/index.php?route=product/search&filter_name=tezer%20%C3%B6zl%C3%BC ]
Birçok insan, ‘düzen savunucuları’nın hegemonya kurmuş olması sebebiyle boyun eğmek zorunda kalıyor; ‘düzen’i bile-isteye tercih etMİyor, zorunda kalıyor.
Yaşadığınız hayattan ‘memnun’ olduğunuzu zannediyorsunuz, ve bu memnuniyetinizin ‘medeniyet’ & ‘ilerleme’ sayesinde gerçekleştiğini zannediyorsunuz. Memnuniyetsizlik grubu olarak da ‘ilkeller’i işaretliyorsunuz. Yanlış yaptığınızın farkında değilsiniz. ‘Düzen savunucuları’nın önünüze attığı oyuncaklarla meşgulsünüz sadece; Pipsqueak gibi kişiler biraz ‘düzen dışı’ sorular sorduğunda, biraz ‘düzen dışı’ uyarılar yazdığında ürperiyorsunuz. Durum bu.
Özgürlükçü sol – Közgürlükçü sol – Sol – Mol… Bu fasa fisoları geçiniz. İnsanlar, ‘düzen savunucuları’nın zorbalıklarına daha fazla tahammül edemeyecek hâle geldiklerinde ya özgürlükleri için harekete geçiyorlar ya da hayatlarına son veriyorlar; ‘herhangi’ bir tepeden emir beklemeden.
‘Orta sınıf’ın, ‘küçük sınıf’ın, ‘xyz sınıf’ın tarih boyunca hali vakti yerinde değildi bugün de değil; daha geçen hafta siyanürle intihar eden aileler gerçeği apaçık ortada iken, bu aileler ‘düzen savunucuları’nın hegemonyasına daha fazla dayanamayıp intihar etmişken; ‘totaliter anlayış’, bu gerçeklerin üzerinde durmayıp Harry Potter filmlerinde kaybolmaktır, toplumdaki ‘büyüsüz(!)’ gerçeği görmeyi istememektir. Hezeyan, tam olarak burada başlar.
İnsanların hayatlarının zorla değiştirilmesi gerektiğini, Pipsqueak hiçbir zaman söylemedi. Özellikle ‘zorbalık’ kelimesine (başta da ‘devletlerin zorbalığı’na) keskin bir şekilde karşı olduğunu daima dile getiriyor; siz ‘üslup’, ‘şekil’, ‘şemal’ gibi oyuncaklarla oynadığınızdan farketmemiş olabilirsiniz.
Pipsqueak ısrarla şunu hatırlatıyor:
Kendilerini ‘medeni’ zannedenler niçin her yere, her şeye burnunu sokuyor? ‘İnsanın, sosyoekonomik evriminde mutasyonlar’ ifadesine sırtlarını yaslayarak, sadece ama sadece ‘biyolojik zorunluluklar’ gerekçesine indirgeyerek, ‘insan’ adlı türün (biyolojisini de kapsayacak şekilde) daha kompleks bir organizma olduğu gerçeğini hasıraltı ederek; niçin tarih boyunca ‘ilkel’ etiketiyle damgaladığı grupları katletti?
‘Medeniyet’i eleştirmek, bu tür eleştirileri dile getiren kişileri otomatikman ‘ilkelci’ yapmaz. Bunu unutmayınız.
Yahya Kemal de, pek çok yönüyle, ‘medeniyet’i eleştiren biriydi; gelmekte olanın altında geçmişin kıymetinin tuzbuz olacağı, yok sayılacağı endişesini taşıyan, yer yer ‘romantizm’in de doruklarına tırmanmayı deneyen bir şahsiyetti. Takdir edilesi ve eleştirilesi yönleriyle, kompleks biriydi.
Öyle herkesin canının istediği şekilde yürümeyen şeydir. Acıdır. Harry Potter filmlerindeki Snape’in dediği gibi “adil değildir”. Vaazcı muhalifler anlamak istemeseler de.
“Orta sınıf’ın, ‘küçük sınıf’ın, ‘xyz sınıf’ın tarih boyunca hali vakti yerinde değildi bugün de değil”
Öyle olmayanlar adına konuşun. Genelleme yapmayın.
Ben halim vaktim yerinde. Başka birçok insanın da öyle. Sizin gibilerinin vaazlarından bıktık usandık. Bu bizim hayatımız. Memnunuz. Lütfen karışmayın!
Siz istediğiniz ütopik hayatı yaşamakta özgürsünüz.
İnsanlar, ‘düzen karşıtları’nın vaazlarına daha fazla tahammül edemeyecek hâle geldiklerinde özgürlükleri için harekete geçiyorlar ve bunları dinlemeye son veriyorlar; ‘herhangi’ bir tepeden emir beklemeden.
Yorum Farkı: Emre Kongar ve Mehmet Barlas (NTV)
Üslup Farkı: Recep Tayyip Erdoğan ve Pipsqueak (ZTV)
[Not:
Maalesef Recep Tayyip Erdoğan’ın yorumlarını küfür ve hakaretleri nedeniyle engelleyebilmemiz mümkün değil!
Fakat engellesek de bir şey değişmezdi.
İki – zıt gibi görünen – benzer zihniyet.
Aynı küfür ve hakaretler.
Ciddiye almayınız.]
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 25. Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt hayatını kaybetti. Büyükanıt’ın eşi Filiz Büyükanıt da 4 gün önce yaşamını yitirmişti. Hastaneden yapılan açıklamada “Yaşar Büyükanıt, bugün saat 06.05’te solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti” denildi.
Yaşar Büyükanıt (1940-2019)
Mustafa Koç (1960-2016)
Ahmet Kenan Evren (1917-2015)
Süleyman Demirel (1924-2015)
Rauf Raif Denktaş (1924-2012)
Muhsin Yazıcıoğlu (1954-2009)
Recep Tayyip Erdoğan (1954-….)
Amacım sizin yorumunuzun doğru veya yanlışlığı değil benim ne demek istediğimi açıklamak. İnşallah bu siteyi dolduran televizyon seyircisi değilsiniz, kanalı hemen değiştirmezsiniz.
Ayrıca bu Erdoğanʼın zır deliye çevirdiği, daha doğrusu o bahaneyle kendilerine iş çıkaranları, düzeltiğinize sevindim, teşekkür ederim.
Şimdi de, elimden geldiği kadar kısa keserek, yanlış anlaşılma pahasına, kendi düşüncelerimi sıralıyım. Eminim biri ʻʻbeniomaniʼʼnin karesini alır.
– Kendimi bilme sınırları içinde evrende benim kadar dinsiz ve allahsız bir mahluk bulmak zor. Nedeni sonsuz basit. Din hakkında bilgisi eksi sonsuz Dawkins gibiler, aynı bu sitedekiler gibi, yobaz olduklarından anlamazlar. Akıl falan filan safsatasıyla, hoca gibi anahtarı, aydınlıkta ararlar. Din insanın en derin varlığına hitap eder. Eğer yoksa, bu akılcıların tek bildikleri gerçek olan, pazardan alamazsın. Bence çocukluğumda bu his aşılanmadı, o kadar basit. Ama aynı şeyi İslam medeniyeti için söyleyemem. Teneffüsüyle büyüdüm. Zaten bir bakıma, İslam, günümüzü yaratan Orta Doğu Medeniyet zincirinde bir halka. Son halka salaklara satılan ʻʻBatıʼʼ boluk ve zenginlik medeniyeti.
– İnsan ölüsünü gömmeye başladığında, en az 1 milyon yıl önce, dinsel hislerini ifade etmeye başladı. Hatta bence ağaç olmayan yerde ağaçtan söz edince veya ölen akrabasını rüyasında görünce veya son kamp yerindeki gölü hatırlayınca da. Benzeri hisler hayvanlar arasında tespit edildi. Tespit edenler ateist bilimciler ama bu site cahilleri gibi yobaz değiller. Bu sitedekiler bilimci değil bilimcilik ideolojisinin yobazları.Sayısız defa bilimin, yargı yapmadan, nasıl dünyadan kutsallığı silip attığı yazıldı ama bu Marksist ve anarşist yobazlar saraya girme el kitabında yoksa bilmezler. Bu bir sinek kadar bile değeri olmayanları kıyaslayın Çocuklar için dünya oyuncak, bizim için meta!’ʼ Marksist Adorno ile. ʻʻAman yobazlar yobazı ırkçı faşist Hortlak duymasın, başlar ʻʻgavurʼʼ klavyesiyle ve cahil Türk-Kürt dilini taklit ederek ʻʻdoğru yolʼʼ simsarlığı yapmaya. Bu adam o kadar cahil ki, İslam’ın ilk yaptığı tercümeleri ve ʻBayt al-Ḥikmahʼyı bile hiç duymamış. Bende ilk burjuvaların, yani faşist Hortlakʼın amcası burjuva teorisyeni Marksʼın hayatını alan düzenin ilk temsilcileri Hıristiyan ve Müslüman tüccarlar arasında yazdıkları son derece saygılı mektuplar var. Ama Hortlak-Zileli-Başkaya vs aydınlar son iki yüz yılı tüm insanlık sayar ve ʻʻBİZ ŞİMDİ SARIŞIN ve ZENGİN OLMAK İSTİYORUZ!ʼʼ ciyaklarlar.
– Mitler ve dinleri, çok katı bir şekilde eleştirdiğim büyük dinler de dahil, çok beğenirim. Tek sonsuz nefret ettiğim bu sitedekilerin dini: PARA ve BOLLUK. Bunlar, Allahʼın kaypak bir varlık olduğunu, değişik isimler ve inanışlara büründüğünü, bu apaçık ama salaklar görmez ve bilmezler.
– Din tarihçilere dinler arasında ilişkilerin neler olduğu sorulur. Tarihçiler “bizim sorunumuz ilişkiler değil aynı kaynak” derler.
– Ateist ve materyalist Marksʼın ʻʻdin insanın afyonudurʼʼ sözünden bu son satır çıkarılır en koyu teologlara okunur, teologlar Marksʼın eşsiz bir teolog olduğunu söylerler. İnanmak ve inanmamak başka, bilgi başka.
Bir olmuş olay. Bir ateist ve komünist Yahudi genç kadın Nazilerden kaçar. Belçikalı çok koyu dinci Hıristiyan aile, ateist ve komünist olduğunu bildiği halde, hayatları pahasına saklarlar. (bu ve benzeri milyonlarca değişik yerlerde, değişik durumlarda oldu) Bir gün ilkokuldaki çocukları din dersi ödeviyle eve gelir ve anne-babadan yardım ister. Anne-baba ödevi bile anlamaz. Genç kadın Eski ve Yeni Ahitten sayısız güzel örnekler vererek çocuğa yardım eder.
Hiç değilse Marks ve bu kadın neye inanmadıklarını biliyorlardı. Bu sitedekiler Dawkins gibi medya yıldızlığı, saraya girme hırsı içinde hoplayıp zıplarlar.
– Bu sitedeki 68ʼci, gerçek devrimci, köylü kasketli ve pala bıyıklı, 19 mayıs genci, Hollywood kovboyu erkekler vs, ʻʻdünya tarihinde görülmemişʼʼ cesaretle hayatlarını, bolluk ve zenginlik ve sarışın olma ʻʻdoğruʼʼ yolunda verenlerin masallarını anlatıp durur, Bolşevik baharatı katarak. Materyalizm ve Bolluk insanların afyonu oldu ama bu solcu devrimciler, haşa huzurdan, ʻʻreaksiyonerʼʼ değiller. Bunları faydalı enayi olarak kullanan Sovyetlerden uzaya giden geldiğinde koca kellelere macerasını anlattığında dalkavukluğun gururu içinde ʻʻAllahʼı her yerde aradım, bulamadımʼʼ der. Bir beyin cerrahı da ʻʻben yıllardır beyin açıyorum aklı bulamadımʼʼ der.
– 9 kişinin dünyanın yarısı kadar paraya sahip olduğu; 3 pezevenk Trump, Putin ve Xi Jinping sadece insanları değil tüm yaşamı para için yok etmeye, bir daha, hazır oldukları ; iklim değişmeden dolayı benzeri ve hatta her gün olan felaketler ve insanların yaşadığı acılar yanında insanlığın en alçak noktasına varmış site ʻʻakılʼʼ salaklarına iğrençlik edebiyatında sıfat bulmak, tanımı sonsuz zor olan sonsuzu şahane tanımlar.
– Ne mitler ne de (aydınlık akılcılarının para ve paraya erişme dinini savunan akılcılar hariç) dinler, dünya ve içinde yaşadıkları toplumun sınırlarından dışarı çıkabilirler ama kendilerine özgü, zamani olmamak vb gibi, bir bağımsız dünya yaratırlar. Eğer Muhammed sünnetle çocukların çükünü değil kafalarını kesin deseydi pek takip eden olmazdı. Eğer çay için su kaynatmak istiyorsan içine işe deseydi de hakeza. Böyle lafları (inşallah beni sidik yarışı cahilleri gibi kelimesi kelimesine anlamazsınız) onun, diğer peygamberlerin ve inananların ağzına koyanlar ancak bu sitedekiler gibi sonsuz haklı olarak en son din PARA ve BOLLUĞUN yobazları.
Sayfalar tutabilir. Ama siz de Hortlak gibi televizyonda doğmuş ve sayısız çeşitli mal dolu marketlerde büyümüş ve hemen sıkılırsanız sadede geleyim. Hortlak ve Zileli ve Başkaya ve Perinçek gibi saray meraklıları sadece saraya girme kılavuzlarını didik didik ederler. Diğerleri çabucak sıkar. Daha önce söyledim, bir arkadaş bu enayilerle alay etmek için ʻʻdevrim el kitabıʼʼ yazdı, harıl harıl, bilhassa alternatif özgür üniversiteler de dahil, ısmarlamalar geldi. Bende zerre kadar yazma yeteneği olsa bu doğuştan politikacıları günümüze uygun uydurarak, rahatça kandırırım. Nitekim şu an zaten medyada kimsenin kimseye inanacak hali kalmadı. Şarlatanlık serbest piyasası en hızlı gelişen bilgi ekonomisi.
Ben asla (biyolojik anlamda değil) kan ve akrabalığa dayanan toplum düzeninden kan ve akrabalığı aşan Din ve Devlet siyasi toplum düzenine geçişi ilerleme veya daha üstün görmedim. Ben anlamaya çalıştım. Bu site yobazlarının benim ilkelleri tasvirimi hemen saraya girme partisi propagandası anlamaları sadece bana onların kim olduklarını açıkladı.
İşte çok kabaca bulduklarımın tasviri. İnsan toplumlarının hepsinde arada bağ sağlayan ve paylaşılan kurallar ve inançlar var. Arabistanʼda (yarım ada anlamında), toplum dizeninin temeli, evrensel rastlanan, kan ve akrabalıktı. Bu site bilgiçleri buna, dandik ansiklopedilerden öğrendikleri, adlar takmakla, örneğin kabile, aşiret, kavim, boy, klan, anlar ve cahilliklerini kusarlar. Bunlardan nefretimi dizginleyemiyorum. Elma ve armut ağaçlarının farkını inceleyen bilimci için far önemli, sen ve ben için ikisi da ağaç. Bu salaklar, analitik yöntemlerin yarattığı sınırları gerçekten gören enayi cahiller. Bunlara şeyleştiriciler denir. Çok daha soyut ifade edersem, tarihte insan toplumlarında düzen iki türlü yaratıldı : 1. (biyolojik olmayan) kan ve akrabalığa dayanan; 2. siyasi, yani Devlete dayanan.
Bu bilgiçler sitesinde bir gevezelik daha yapmam gerekiyor. Siyasi toplumlar 3 temel direk üzerine oturur: Saray, Tapınak, Pazar. İslamʼda bu salakların inandıkları osur*kların tam tersine Tapınak (Cami, ulema, hele sufiler) daima popüler dayanak olan Pazarʼdan taraftaydı. İslamʼda sufiler ve mistikleri okuyan veya daha da ünlü olan el-Gazzâli ve İbn Rüşd tartışmasını bilenler bunu bilirler. Bu arada, Türk-Kürt demokrasi ve para laikleri havlasın dursun, İbn Rüşdʼün kitapları laiklik içerdiğinden Avrupaʼya geçmesi yasaklanmıştı. Avrupadan Atatürk tarafından ithal edilen laikliğin temelinde Kilisenin, kelimesi kelimesine, parasına göz diken prens ve kralların büyük numarasıydı. Gel bunu bile bilmeden laiklik havlayanlara anlat. Bu ʻʻlaik bilgiyeʼʼ tapan Hortlak, Zileli ve diğer bilgiçler hemen taraftarlarını memnun etmek için ʻʻBİZ ŞİMDİ SARIŞIN ve ZENGİN OLMAK İSTİYORUZ!ʼʼ ciyaklarlar. İnşallah bunları dininin ne kadar güçlü ve kuvvetli olduğunu anlatabildim. Eski dinlerde daima bir kuşku, bir inançta sarsılma payı vardı. Bunların dini & allahı somut, banka & pazar.
Bence bu bilim müminlerinin suratlarına en güzel Afrikalılar tükürür: ʻʻ tedavini cüzdanın yaparʼʼ Aynısını Marks defalarca söyler. Ama asıl olan, Marksʼın ʻʻsaraya nasıl girilirʼʼ kitabını yazan pez*venkler p*zevengi Leninʼe ilham olması.
İkinci defa sadede geleyim.
Arabistanʼda bilhassa ticaret ve paradan dolayı kan ve akrabalık bağları sonsuz gevşedi. Çok sayıda kişiler medeti Hıristiyanlık ve Yahudilikte buldular. Kapı komşu Bizans ve İranʼda toplumun bağlarını din sağlıyordu.
İşte bu benim asıl söylemek istediğim bu idi ve Muhammed çare arayanlarda biriydi. Yalnız hemen ekleyeyim. Sayısız bu site köpeklerinden sonsuz daha bilgili ve İslam tarihini inceleyenlerden bir İskoçyalı şahane tarihçi bu alçak insan döküntülerinin, benim gibi ağzı bozuk olmadığından kibarca, inandıkları safsatalığa karşı, ʻʻşairler ilham alır, Muhammed vahiy. Tek fark, Muhammed, İslamʼa karşı olan (benden not: yobazların diliyle) bir şarlatandı.ʼʼder.
Bence İslamʼın evren kadar büyük hatası, ʻʻcahiliyyaʼʼyı şu son 3-4 yüz yıl hamam böcekleri gibi türeyen saraya girme meraklıları sosyal mühendislerinin çağını niteleyeceğine, İslamʼdan önceki devirlere atfettmesiydi.
Ben gerçekten salağım. Bu pez*venklerin çağında yaşıyoruz ve dinleriyle allahları hiç bir din ve allahta görülmemiş güce sahip. Bunlarla karşı çıkmak sonsuz aptallık. İnşallah bu iki köpekler — sağ/sol devrimci klonlar, kapitalist/komünist ve anarşist klonlar — arasındaki kovboy kavgası bizi de yok etmez. Amin!
“yorum, hakaret nedeniyle konamadı”
Haklısın ama keşke şu sonsuz yaygın orta sınıf kibar “beniomani” ve benzeri gibi çok sayıda kendin ve yandaşların, parti kartı olmayan parti üyelerinin, hakaretlerine de aynı uyarıda bulunsan.
o bir hakaret değil, bir tespittir.
“Bugün Cumhuriyetin eğittiği kuşaklara egemen olan büyük siyasi akımların ortak paydası, Batı düşmanlığıdır: İslamcılık, Milliyetçilik ve Sosyalizm, evrensel uygarlığın yaratıcısı olan toplumlara karşı Türkiye’nin ufuklarını kapatma arzusunda birleşirler.”
Yanlış Cumhuriyet – S. Nişanyan
Dinci: Kahrolsun kafir Batı ve içimizdeki münafık Batıcılar!
Milliyetçi: Kahrolsun emperyalist Batı ve içimizdeki bölücü Batıcılar!
Solcu: Kahrolsun kapitalist Batı ve içimizdeki modern kültürlü Batıcılar!
Batı’nın ahlaksızlığını aldık!
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma, nasıl böyle bir îmânı boğar,
‘Medeniyyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?
Türk Oğuz begleri, budun eşiding: Üze Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilingin törüngin kim artatı udaçı erti? Türk budun ertin, ökün!
Pipsqueak’in tek yaptığı, bildiğimiz sittin senelik gavur düşmanlığının üzerine – Türk ve Müslüman sosu yerine – idealize edilmiş ilkellerin nostaljisini dökmek.
Tipik bir amerikan tarikatci tv-din ahlak konuşması. Beyni yıkanmışın beyin yıkaması.. konusu boş olduğundan boş bırakalım.
ne nedır kıne gecelım.
KONU degısım.sen bizi düzen yanlısı görüyorsun.beyin hatası.
Tutucular düzenden yana ama tutamıyorlar.
Gerıcıler ılkelden yana geriye gıdemiyorlar.
İlericiler ilerlemek istiyor tutucular ve gerici ilkeller yüzünden ilerleyemiyorlar..
Değişimin nedeni Marksist tez de doğru olduğu gibi teknolojik,üretim araçlarının degişmesıdır.
Şuan asyada büyük değişim var.10-20 sene önceye kadar patentde japonyadan başka adı geçmeyen koca asya 2018de 812 bin patentle avrupa ve abd nın 500 bın cıvarındakı patent kaydını sollamış.gelişmede artıyor..
sonuçda senede 1 milyonun üzerınde patentle dünyayı dünyalılar değiştirmekte.bu olay senin gibi kimsede farkında olmasada bunu yaşiyor,yaşamak zorunda kalıyor.
Sebebi bu.şuanda ,şimdi yaptığımız gibi iletişim çağında yaşıyoruz.degişimin ana motoru budur.
Daha önce,tasıma,makına,buharlı makınalardı..
Gelelim esas sizin taş devrınize..
Taş devri neden bolluk,zengınlık dönemiydi?
Taş devrinde ınsanlar İLKDEFA teknolojıye başladılar.bunu taşla yaptılar.bu sayede cok daha iyi,fazla,kolay üretim sağladılar..
Tabıkı ılkel dönemine göre..
Taş devrı ınsani insanlik tarıhının en ılerici işini ,en büyük devrimini gercekleştırmiş oldu.
Bizim taş devrini savunan ılkel wahşi taş devrinin devrimci,ılerlemeci yönüne ters tutumuylada deli wahşi durumuna düşüyor.tabii haberi olmadan..
Gurur duyabileceği hiçbir kültürleri olmayan zavallı ilkeller, son araç olarak ilkellikleri ile övünür. — B. Schopenhauer
fikirler bittiğinde, küfürler başlar..
Evcil Köpek, Gerçek Köpek
Sayın196-198-199- 200-201
İlkeller köpekleri ikiye ayırırlar: ʻʻKamp yeri köpeklerine evcil köpekler; vahşi yabani köpekler asıl köpekler derlerʼʼ.
Gönül isterdi insanlar arasında bu ayırım olmasın. Heyhat, ayırım daha da katı. Nedenini Eskimolardan öğrendim: Köpek ancak kırbaçla evcil olur. Beyinleri Aydınlık ve kapitalist becerileriyle kamaşmış Hegel ve parlak öğrencisi Marks bu acı katılığı kitabına uydurur. Evrensel insanın evrensel tarihsel kaderi.
Komik bir tesadüf: Her ikisi de Alman. Çünkü aynı oyun daha önce oynanmıştı ve sahnedekilerin biri Almanlardı.
Almanlar Romalıların elinden çektiklerine dayanamaz olunca Romayı defalarca istila eder, etrafı yakar yıkar, kadın erkek ideolojik bakireler, biyolojik bakire ve kutsal bakireler de dahil hepsinin ırzlarına geçerler. Roma gider, Kilise gelir. Kilise Platoncu. Yukarda düzen var yeryüzünde yok. Tıpkı 19. yüzyılın doğurduğu özel sağ/sol sosyal mühendisler gibi.
DİNLEYİN 196-198-199- 200-201: ZİLELİ, HORTLAK, BAŞKAYA FALAN FİLANLAR BUNLARI ASLA ANLATMAZLAR: ÇÜNKÜ BİLMEZLER.
Kilise, tıpkı Hegel ve Marks gibi, insanın yer yüzündek acı durumunu anlatma sevdası içinde. Koyun can derdinde, kasap et derdinde. Külahtan 5-6 tavşan çıkarırlar ama Almanlar yutmaz. Nihayet Aziz Augustin çareyi bulur. İnsan günahla doğarmış. Neymiş bu günah? Şimdi yataklardan çok daha fazla sokaklarda, şimdi yataklardan çok daha fazla ekranlarda, şimdi kadın ve erkek İlericilerin birbirlerinden kuruluşunu sağlayan seks oyuncaklarıyla tadını çıkarmalarında da değil. Good old reaksiyoner insanların et kemikli varlıklarıyla yavan sekslerindeymiş.
[Not1: Tehlikeli seks oyuncakları için henüz düzenlemeler neredeyse yok. Böylece kauçuk oyuncaklara zehirli kimyasal maddeler katma Çin fabrikaları yanına kâr kalmakta (2012).
Not 2: Hortlak, bak şu alçak kapitalist propagandasına! Zileli, de Sovyetler için yazılanların alçak kapitalist propagandası olduğunu böyle bilirdi. Ve hâlâ aynı, anlamzsa, beniomani veya zırvalama. Ama meydan okumaya da yaklaşmaz.
Not 3: Bu büyükler için önemli olan bilmek değil, ideoloji!]
Her neyse. Allah Cennet gibi bir yerde bile seksiz hayatı yavan bulan Havva ile Ademi kapı dışarı etmiş. Üstelik ilk günah ve yaşamak için emek harcama ile lanetlemiş. Nedense, Yahudiler hep kıskanç Yahvaʼdan söz ederler. İlkeller, ʻʻkadınların güzelliğini kıskanan allahlar yere inip kaçırdılar ʼʼ derler. Bakalım bu neymiş?
[Not: İlkellerden söz ettiğim için Hortlak ve diğer çoğunluktan, bilgi gösterişi yaptığım için Zileliʼden özür dilerim.]
Bu ilk günah ve emek bedduaları insanları uslandırmada yararlı olduğu kadar teologlara bu işin sırrına erme iş yarattı.
Batı Medeniyeti ʻʻkökeniniʼʼ Greklerde bulan çok sayıda yobazlar kadar büyük beyinli Türk aydınları da salt mit olarak Grek mitini bilir ve kasıla kasıla yazarlar. Onlardan ve Zileliʼden bilgi gösterisi yaptığım için özür dilerek laf lafı açtığından bir Sümer mitini anlatacağım.
Allahların allahı emek vermekten şaşar. Toplanırlar. Çözüm? Bir Arşimet, bir Galile, bir Newton, bir Darwin, bir Marks, bir Einstein, hangisi hatırlamıyorum, bulur. Allahlar çalışan ve devamlı çalışmak için çoğalan insanı yaratırlar. Mit burada biter, tarih başlar. Çalışanlar, allahları beslemeleri için, ürünlerinin bir kısmını tapınaklardaki büyük beyinli beyin emekçileri rahiplere götürürler.
Şimdi eğer son 4-5 yüz yıldır sağ/sol devrimcilerin şatafatlı söylemlerine gülen rekasiyoner tarihçilerin neden ʻʻSümer Şimdiʼʼ ve ʻʻTarih Sümerʼde Başlar ʼʼ ve ʻʻSümer Avrupa için ne ise, Amerika Avrupa için oʼʼ gibi salakça laflar ettikleri anlaşılır.
Hortlak, Zileli, Başkaya ve Türk-Kürt devrimci profesörler nerede, bu enayi, kapitalist ajanları karşı devrimciler nerede? Akıl var, mantık var. Veya Blake’in evren emlak memuru Newton’un elmasını yiyen İngilizlere dediği gibi, Urizen var.
[Not: Fransız, Bolşevik Büyük devrimlari öncesinde söz ettiğim için Hortlak ve diğer çoğunluktan, bilgi gösterişi yaptığım için Zileliʼden özür dilerim.]
Her neyse bu cahillik ta Darwin ve Marks dahiler çıkana kadar devam eder.
Darwin, ʻʻcanlılar yemese yaşayamazʼʼ ve ʼʼçoğalmasa tükenirʼʼ sırrına erer.
Marks da, kimin ne yediğini ve nasıl yediği sırrına erer. Bu sivri kelle, kimsenin bilmediğini bulan Darwinʼin ʻʻcanlılar birbirlerini yerʼʼ buluşuna insanlar, ilkeller değil gerçek insanlar, birbirlerini yemezler ama kendisi gibi sivri kellelerin diğerlerini kandırıp sömürdüğü buluşunu katar. Yani rahiplerle allahlara minnettarlığını göstermek için yiyecek getirenlerin varlığına uyanır. Altın yumurtasını yumurtlar: kapitalist/komünist! Moskovaʼda henüz 1920ʼlerde, büyük Zileliʼnin duymadığı, duvar yazısı: Kapitalizm insanın, insanı sömürmesi; komünizm tam tersi. Bak şu karşı devrimcilere! Hortlak, halkımız diliyle, “garşı davrımcıların gulaglarını goparmalı” derdi.
Böylece sadece ve sadece Sümerʼin doğduğu yerde doğan ve bulunan KURTULUŞ masalları başlar. Bu masalın sadece Judeo-Christianʼa, ve tabii İslamʼa, mahsus olduğu hiç duyulmamış nedense. Galiba yine beniomani falan filana kaydım.
Tuhaf bir benzerlik. Teologlar uzun zaman Allahʼın işine akıl erdirmeye çalıştılar. Marksizm rahiplari hep ilk Efendilerine dönüp noktalarla virgüller arasında Efendinin sırrına erişmeye çalışırlar.
Kadınların ve erkeklerin birbirlerinden KURTULUŞUYLA İleri oyuncak seks yeni ufu*klar açtı. Ben reaksiyoner olduğumdan bu çok zevkli İLK günah seks kadar çok zevkli yemek yemek için etrafta dolaşıp SON çalışmadan bedavaya konma, bir varmış çok varmış, zamanlar tarihine dönneceğim.
Almanlar daha henüz, 00-200 yıldır bozmadıkları bakire bırakmadıklarını, etrafı viraneye çevirdiklerini, kendi kendilerinden saklayacak kadar ince ruha sahip değiller. Kafese girerler.
[Not 1: Almanların ʻʻkabalığınıʼʼ, dalga geçerek, anlatan sayısız şahane kitaplar var. İki tanesini, with your permission boss, çok tavsiye ederim: Marc Bloch, La Société Féodaleʼʼ ve A. Béguın et Y. Bonnefoy, ʻʻLa Quête du Graalʼʼ
Not 2: Fransız, Bolşevik Büyük devrimlari öncesinde söz ettiğim için Hortlak ve diğer çoğunluktan, bilgi gösterişi yaptığım için Zileliʼden özür dilerim.]
Hıristiyanlar seksi severek yapan milyonları bu nedenden kılıçtan geçirdiler. Tabii bu sadece seksin müthiş bir gelir kaynağı olduğunu anlayana kadar sürdü. Çok somut ve belirli bir şekilde, üretmeden tüketmeye geçişle, 2. Dünya Savaşı sonra, tam ortaya çıkar. Bende belgeler var eğer bilgeler hava atacaklarına öğrenmek isterlerse.
DİNLEYİN 196-198-199- 200-201: ZİLELİ, HORTLAK, BAŞKAYA FALAN FİLANLAR BUNLARI ASLA ANLATMAZLAR: ÇÜNKÜ BİLMEZLER.
İlericili Aydıncılar, Kapitalistler, Marksʼın yobaz müritleri de Rönesans’ın vücuttan hoşlanma buluşuyla, doğacılıkla, maddecilikle, iki cambazın diyalektik mantığıyla her şeyi baş aşağı çevirerek, milyonları kıyımdan geçirdiler.
196, 198, 199, 200 ve bilhassa dayak yiye yiye acınacak hale gelenlere tam model 201 soralar: Peki, bize kim daha güzel günler vaat edecek? Kim dövmeden okşayarak besleyecek? Kim hastalanınca tedavi, acıkınca yiyecek, canımız sıkılınca eğlence verecek?
Eğer siz gerçekten, ölmüş eşekleri dövme ile oyalayanların partiler arası dırdırları gibi, birinin çıkıp da, sizi ilkel yaşamaya davet edeceğine inanıyorsanız, zaten sizi içinde bulunduğunu gafletten allah bile kurtaramaz. İlkellere bakın yeter. Her türlü teknolojik aletleri, tıpta ilaç ve tedavileri severek kabul ediyorlar.
Ben yıllar önce dersimi, dolaylı olarak, genç ressamlara ʻʻhiç denemeyin, modern olmamanız imkansızʼʼ diyen Daliʼden aldım.
Fark başka yerde. En basit bir örnek vereyim. Sizler Batıʼdan gelen her türlü teknolojiyi severek benimsiyorsunuz. Ama kültür ve geleneklerinize bağlı kalıyorsunuz. Ben buna önem vermem ama bariz olanı açıklamak için söylüyorum. Asıl konuyu aranızda anlayacak kimsenin olmadığını çoktan gördüm. Fikir özgürlüğüne kavuşmuş bahtiyarların sayısız bilgisiz boş fikir yürütmeleri. Bilgisizlik konularını bir daha sıralamayacağım.
Geleyim çok daha eğlenceli ve sizlerin bile hoşlarına gidecek ama asla kendinizi ve bu sitede afralı tafralı atıp tutanların görmeyecekleri bir filime: ʻʻMonty Python’s Life Of Brian.ʼʼ
Kendinizi görceğeniz sahnelerdeki diologlardan bazıları:
Brian: ʻʻI’m not the Messiah!ʼʼ
196, 198, 199, 200, 201: He is! He is the Messiah!
Brian: Ok, Now, f**k off!
196, 198, 199, 200, 201: How shall we f**k off, O Lord?
Not: Aşağıdaki sahnede sizler, Zileli, Hortlak, Başkaya falan filanlar yanısıra bakire Elif Bacı (Judith) da var.
Elif Bacı: Your son is a born leader. Those people out there are following him because they believe in him, Mrs. Cohen. They believe he can give them hope– hope of a new life, a new world, a better future!
…
Brian (speaking to 196, 198, 199, 200, 201): Look. You’ve got it all wrong. You don’t need to follow me. You don’t need to follow anybody! You’ve got to think for yourselves. You’re all individuals!
196, 198, 199, 200, 201: Yes, we’re all individuals!
Brian: You’re all different!
196, 198, 199, 200, 201: Yes, we are all different!
Aralarından biri: I’m not.
Diğeri: Shhhh.
196, 198, 199, 200, 201: Shh. Shhhh. Shhh.
Brian: You’ve all got to work it out for yourselves!
196, 198, 199, 200, 201: Yes! We’ve got to work it out for ourselves!
Brian : Exactly!
196, 198, 199, 200, 201: Tell us more!
Brian : No! That’s the point! Don’t let anyone tell you what to do! Otherwise– Ow! No!
hakaret içeren yorumlar yayınlanmıyor.
Mustafa Kemal’in naçiz vücudu elbet toprak olmuştur, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Çünkü, başlangıçta bir toz ve gaz bulutu, bir de Türkiye Cumhuriyeti vardı.
Eğer ilerlemeyi durdurmak imkansızsa, hangi ilerleme olduğunu, sadece tartışamaya bir yön verilmesi için geçici de olsa, tanımlamak da yarar var.
Ben ilerlemeyi şu anlamda algılıyorum. Düşüp kalkmalar, pürüzler, durmalar ve hatta kısa da olsa geriye gitmeler de olsa, insan ve toplum için daha iyiye gitmek.
Burada benim gördüğüm kadar tek muğlak olan ʻʻdaha iyiye gitmekʼʼ. Diğer muğlaklıklar ʻʻinsanʼʼ ve ʻʻtoplumʼʼ.
Benim ideal olarak anladığım ʻʻinsanʼʼ her insan.
Benim ideal olarak anladığım ʻʻtoplumʼʼ tüm dünya toplumu.
Doğal olarak ʻʻidealʼʼ lafıyla da süreç konusu ortaya çıkıyor. Zamanla varılacak konumlar.
İşi karıştıran diğer bir sorun daha var. Dünya devamlı değiştiğinden yenilikleri belli bir ʻʻdaha iyiye gitmekʼʼ kıstasının tespit eden veya değişme olduktan sonra getirdiği yarar ve zararlar ölçülerek veya kıyaslanarak karar verecek bir organizasyon gerekir. Diyelim bir Dünya Devleti.
Solcular, Marksistler, anarşistler, kapitalistler, sosyalistler aralarındaki anlaşmazlıklar göz önüne alındığında tüm dünyanın kabul edeceği ve güveneceği Dünya Devleti, Dünya Devletinin kullanacağı kıstaslar ve ʻʻdaha iyiʼʼ tanımında anlaşmak şart gibi.
Eğer Dünya Devleti ile aklımıza BM gelirse, birleşmede bir örnek ama sanırım işin ne kadar zor olduğuna da örnek.
Diğer model, yani aşağıdan yukarı daha makul ama daha henüz dünya çapında denenmediği için ancak tarihten örnekler alabiliriz.
Eğer tarihte şahane örneklere bulsak da, ileriye en hızlı gidenler en başta baltalayabilirler.
Sanırım dikkat etmişinizdir halihazırda işin devasa güç oluşu beynimin içinde kolaylıklar, yani işi laflarla, yani hocanın anahtarını ışıkta araması gibi, halletmeye kayıyor.
Farz edelim şimdilik sadece tartışıyoruz ve fikirler dünyasında kalmaktan başka çaremiz de yok.
Eğer ben zorluğu anlatmak için politik alandan bir örnek seçersem, Çin ve ABD yapay zeka teknolojisinde ve bilim adamları arasında büyük bir kooperasyon, işbirliği var. Hatta teknisyenler arasında düşünce, kültür, zevkler, dünya görüşleri ayrımsız olmuş. Diğer yandan ticarette alanında ve dünyayı paylaşmada çatışmaktalar. Değişik uluslardan çok sayıda bilim adamları aynı kolaylıkla Singapur ve Abu Dabiʼde beraberce çalışmaktalar. Tabii akla ilk gelen soru bu teknolojilerin gerektirdiği zenginlik ve finans güçleri ve yanı sıra politik alandaki rekabetlerden dolayı o ülkelerin daha güçlü ülkeler sığınma zorunda kalmaları.
Ben teknolojik alandaki, diyelim, genetik manipülasyonlar ve gittikçe daha keskin ve geniş bilinen epigenetiği seçtim. Bunda anlaşmak şart değil. Başkası seçilebilir.
Bu ilerlemeyi ʻʻdaha iyiye gitme ʼʼ açısından, ahlaki, gelecekte olası sorunlar, geçmişte olan ilerlemelerin şimdi şüphe götürmesi, kültürler arası farkları politik çıkarlar için kullanmalar, gerçekten sosyal ve kültürel farklar, Prometheus mitini simgelediği gibi insanların teknoloji ve değişmeleri hem istemesi hem korkması, dinsel inanışlar…
Bu sona ikisine güzel bir örnek: Orta Çağda faiz alma, ekonomik açıdan bir ilerlemeydi ve Kilise karşı olduğu halde kendisi faiz aldığı gibi yine kendisi ve tamamıyla samimi olarak faiz alanları Allahʼın yarattığı zamanla para kazanmayla suçladı. Eğer isterseniz, ideal başka pratik başka. Eğer isterseniz insan rasyonel değil. Kiliseyi şu veya bu ile suçlamak kolay ama İsa ʻʻ ilk taşı günahsız olan atsınʼʼ dedi. ʻʻlet he who is without sin cast the first stoneʼʼ Bence bu Kilise tarafında da Kiliseʼye karşı olanlar tarafından da kullanabilir.
Merhaba yaşlı bilge amcalar
Bizler, sizin yerinde tabirinizle, hezeyan içindeki sivilceli ergenler olarak, hezeyanlarımızla yukarıda size rahatsızlık verdiğimiz için çok özür dileriz.
Hiçbir halt bilmeyen, popüler kültürün o bahsettiğiniz filmleri içinde boğulmuş olan bu yeni nesil cahil ve tecrübesiz gençlik olarak, sizin gibi çok tecrübeli ve bilge olan eski kuşak amcaların anılarından yararlanmak vesilesiyle bu çöplükten kurtulmak istiyoruz.
Rica etsek, siz de “Bir Dinozorun Anıları” gibi bir kitap yazarak buna yardımcı olabilir misiniz?
İlgileneceğinizi umuyoruz. Ne de olsa, o çok önem verdiğiniz insanlığın geleceği bizim gibi yeni nesillerin eseri olacaktır.
Gerçi, hiçbir halt bilmediğimiz ve her şeyi sizden öğrendiğimiz için, aslında daha çok sizin eseriniz olacağını da söyleyebiliriz rahatlıkla.
Lütfen eserinizle övünmeyi unutmayın!
Gurur duyabileceği hiçbir kültürleri olmayan zavallı ilkeller, son araç olarak ilkellikleri ile övünür. — B. Schopenhauer
Anlat şu kendi kültürünü de görelim.
Başla muhasebeci Hortlakʼın patent saymasıyla.
Geç ve say: Matbaa, gazete, televizyon, bilgisayar, tıp bilimin tümü ve (emar, röntgen gibi) tip aletleri, doktor, hastalık isimleri, otomobil, tren, tramvay, trafik, plastik, telefon, gaz, uçak, metro, tank, bomba, akıllı iPhone ve binlerce daha benzeri.
Geç bilimlere: biyoloji, filozofi, epistemoloji, jeoloji, geografi, antropoloji, arkeoloji, kozmoloji, sosyoloji, ekonomi, turizm, feodalizm, Rönesans, reform, kapitalizm, sosyalizm, komünizm ve binlerce daha benzeri
Geç eğitime: alfabe, okul, üniversite, lise, profesör, dekan, fakulte vs
Geç: müzik, roman, dans, orkestra, konservatuar, koro vs
Geç spora: spor, futbol, basketbol, veleybol, jimnastik, barfiks vs
Geç: anayasa, demokrasi, cumhuriyet, seçim, parti, aile ilişkileri, yasalar, kadın erkek ilişkileri, evlilik, laklik vs
Nerde senin kültürün?
Sor Gün abine neden 60ʼlarda solcu devrimciler ʻʻkahrolsun kültür emparyalizmiʼʼ ciyakladılar; neden çocuklarına köylü isimleri taktılar; neden canım güzel halk türkülerini asker marşı yaptılar; neden kendi kültürlerinden utanıp ʻʻfeodal efendim feodalʼʼ kalılparı tekrarlayıp durdular; neden kökeni dışarda olan 68ʼi benimsediler, neden kadıncılık 68 gibi dışardan ithal edildi ve benzeri sayısız sorular
Şimdi eğer ben sana, dinin Arap dinin, laik dünyanın yaklaşık tümünün dışarıdan kopyalar olduğunu, dolayısıyla başkalarının kültürüyle övündüğün gibi bunu bilmeyecek kadar kültürsüz olduğunu, sırf dalkavukluk etmek için bana saldırdığını söylersem, acaba bu hakaret mi sayılır? Yoksa orta sınıf terbiyeli uslu kibarca zehir kusma mı?
Zileli, sitede akıl almaz sitenin tümüne hakaretleri kendisi yaparak alıştığından hakaret algılamıyor. Çok sayıda kişiler sosyolojide ve psikolojide çok bilinen bir tuzağa düşerek benim eleştirilerimden rahasız olduklarından ne kadar rahat ve güzel bir hayat yaşadıklarını yazdılar. Ne Zileli ne de diğerleri, galiba Turkiyeʼde çok bol olduğundan, galiba Türkiyeʼde fikir özgürlüğüne çok saygı olduğundan, galiba Türkiye, dışarda çok yaygın olan çaresizlikten umursamamayı hoşgşörü edebikelamı (öfemizm, hüsnütabir) etmeyi de her ithal ettiği kültür gibi kendi kültürü etmiş. Onun için kimse, böyle edepsizlik yapanlara, ʻʻYahu arkadaş burası sosyal sorunlar ve özellikle insanların yaşamını zehir edenleri eleştiri sitesi. Bu kadar acı çekme, savaş, haksızlık, açlık, insanların yer yer yaşayacak yer aradığı, arayanların arasında çocuk sayılacak kızların bile fahişelikte kullanıldığı, Rohingya kız ve kadınlarının hem Bangladesh Müslümanları hem de Myanmar Budistleri tarafından ırzına geçildikleri varken senin özel hayatını buraya dökmenin ne manası var? İyi anladık, artık herkesin derdi medyada hiç değilse beş dakika da olsa yıldız olmak ama lütfen konulara saygılı olunʼʼ demez.
Bunlar tipik orta sınıf kibarlık numaraları. Aslında iş ve fikir birliği avr, aynı medyadaki haberler gibi. Komplo yok, ʻʻconspireʼʼ yok, co-inspire (aynı soluğu birlikte almak var).
Daha demin yazdığım bir yorumda bazı kitaplarla Sümer ile günümüz Batı medeniyeti aynı olduğundan söz eden kitap isimleri verdim. Kendim kullandığım kaynakların çoğu Batıʼdan, sayısız defa Medeniyet tek, başını çeken değişir dedim, buna rağmen ben anarşist kelimey çarpıtmışım diye Zileli hopladı zıpladı, bana ise terbiyeli bir şekilde ancak ʻʻyeter bu terbiyesizlikʼʼ demekten başka bir şey kalmıyor. Ben bu nedenden kalkıp da Zileliʼyi suçlayacak değilim ama kendinin yarattığı kendi durumunu görmemzlikten gelmesi çok ayıp. Aynı devlet dairesindeki kibar işkenceler gibi kişiye ve parti tutmlaara göre seçilerek uygulanıyor.
En azından Ken Loachʼun, I, Daniel Blake, filmini gören bu kibarca işkenceleri bilir. Bu sitede benim yazılarımı okuyanlar devamlı bu çarpıtmalara ve son derece hakaret edici ithamlara karşı seslerini çıkarıp dururlar, Zileli okur ama nedense en basit yalanaları bile düzeltmeyi bir yana bırak yazanların sonsuz cahillce laflar ettiğini bile görmez. Benim vardığım kesin sonuç kendisiyle bu cahiller arasında fark olmadığı. Co-inspire var.
Sayın muhalif, solcu, antikapitalist amcalarım
Ben de sizler gibi aslında muhalif olan, kapitalizme karşı mücadelelere katılmak isteyen bir gencim.
Yalnız bir sorun var galiba. Korkarım ki benim gibi düşünenleri aranıza kabul etmeyeceksiniz. Kapitalizme karşı mücadelede bir yer vermeyeceksiniz.
Şöyle ki: Ben ve birçok yaşıtım ve hatta kendimden yaşça ve hatta kuşakça büyük birçok kişi, popüler kültürün ürünlerini seviyoruz. Özellikle de fantastik eserleri. Örneğin, yukarıda gördüğüm kadarıyla sizlerin kapitalizmin ürünü olarak görüp nefret ettiğiniz ve sevenlerini aşağıladığınız Harry Potter, Avengers, Marvel, Star Wars, The Lord of the Rings, Kong, Matrix, Superman, Batman, Spiderman gibi film, kitap ve çizgi romanlara hayranız.
Bunları sevdiğimiz için bizleri aşağıladığınız sürece, bizden nasıl aranıza katılmamızı bekliyorsunuz? Lütfen açıklar mısınız?
Hani iktidarların, devletlerin, kapitalistlerin veya kapitalizmin şakşakçılığını da yapmıyoruz. Fakat, affedin ama, sizin gibi antikapitalist büyüklerimizin bu tavırlarını da pek beğenmiyoruz. Haddimize değil belki ama söylemek zorundayız.
Yoksa bu hususta sizin gibi düşünmeyen başka antikapitalist amcalarımız da var mı?
Fikirleri anlamak istemeyenler, üslubu dert edinir.
‘İlkel’ etiketiyle damgalanan grupların ‘kültürleri’ olmadığını zannetmek, cahillikten de öte boşboğazlıktır. A. Schopenhauer, B. Schopenhauer, C. Schopenhauer, D. Schopenhauer ve diğerleri söylemiş olsun farketmez.
‘Taş Devri’ ile ilgili bilgi edinmek isterseniz, antropolog Marshall Sahlins’in şu kitabıyla başlayabilirsiniz:
‘Taş Devri Ekonomisi’:
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/tas-devri-ekonomisi/244301.html ]
Antropolog Sahlins, aynı zamanda, ‘insan’ adlı tür hakkında dünya geneline dikte edilenlerle ilgili de bulgularını paylaşıyor:
‘Batı’nın İnsan Doğası Yanılsaması’:
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/batinin-insan-dogasi-yanilsamasi/275622.html ]
Pipsqueak; ‘gâvur düşmanı’ olmadığı gibi, ilkelleri idealize etmiyor ve nostalji içinde de yüzmüyor. ‘Türkler’e ve ‘Müslümanlar’a yönelik eleştirilerinden de haberiniz yok, sizin tek amacınız ‘taş atmak’ o kadar.
‘Türk, Oğuz beyleri, milleti dinleyin! Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ülkeni, töreni kim bozabilir, kim yıkabilir? Türk milleti titre ve kendine gel!’ → ‘Türklüğe övgü’ gibi destansı gevelemeler ile Pipsqueak’in uyarıları arasında hiçbir bağ yok. Çabanız boşuna.
Mehmet Akif Ersoy’un ‘İslamcı’ fasa fisoları ile, Pipsqueak’in ‘medeniyet’e yönelik eleştirileri arasında hiçbir bağ yok. Çabanız boşuna.
‘Ahlâksızlık’, çeşitli kültürlerin kendi davranış kodifikasyonuna uyum göstermeyenleri aforoz etme yöntemlerinden biridir. Recep Tayyip Erdoğan; ‘İslam’ dışındaki her şeyi ‘ahlâksızlık’ olarak dayatmak için uğraşan biri, zorba. Pipsqueak ise tam tersi, her tür zorbalığa karşı; kendini ‘medeni’ zannedenlerin her yere ve her şeye burnunu sokma zorbalığı da dahil.
Dincileri, milliyetçileri, solcuları; bir çuval içinde toplamak için uğraşmışsınız, ama becerememişsiniz. ‘Batı merkezli dünya görüşü’ hakkında ise hiçbir şey bilmiyorsunuz. Antropolog Marshall Sahlins, size yardımcı olabilir (yukarıda var).
Sevan Nişanyan, çok kıymetli biri. Tüyap Kitap Fuarı’nda konuşmak, son yaşanan olaylarla ilgili birkaç değerlendirmesini aktarmak için, Yunanistan’ın Samos adasında ‘Skype’ üzerinden katılmayı denedi; fuar alanındaki internet bağlantısında kopukluk olduğu için konuşamadı. Ehh… Özgürlüğün, demokrasinin kadük bırakıldığı bir ülkede, internet bağlantısı da sağlam olmaz.
Sevan Nişanyan’ın, ‘Batı’ hakkındaki müktesebatı epey dolu. Türkiye’deki siyasi ve kültürel alanın çoraklığına isyan ettiği için; bilerek, isteyerek ‘uygarlık’ı ‘Batı’ ile eşdeğer gösteriyor. Kısacası, ‘Batı’ üzerine toz kondurmuyor. Bu, onun bir manevrası.
Gerçekte ise, ‘Batı merkezli dünya görüşü’nu savunmuyor ve taktiksel davranıp bunu açıkça söylemiyor. Eğer bizzat Sevan Nişanyan’la aynı masada oturmuş, ‘Batı’ya yönelik eleştirilerini kendi ağzından dinlemiş olsaydınız; ‘Yanlış Cumhuriyet’ kitabını yazan Sevan Nişanyan’la nasıl aynı kişi olabildiğine şaşardınız. (Sevan Nişanyan da bir ‘vaiz’ olabilir mi?! Belki değildir! Belki o da, temcit pilavı gibi getirdiğiniz Yahya Kemal kadar kompleks biridir…)
‘Recep Tayyip Erdoğan’ gibi zorbalık ustalarına karşı eleştirileri, uyarıları dile getiren pek çok kişi var; Pipsqueak de bunlardan biri. Siz, sırf, Pipsqueak’in kafasına taş atmak amacında olduğunuz için; Erdoğan ve Pipsqueak’i yan yana gösterme derdindesiniz.
‘Düzen savunucuları’nın önünüze attığı oyuncaklardan memnun olduğunuzu zannediyorsunuz. ‘Düzen savunucuları’nın, özgürlükleri gasp ettiği gerçeğini size (ve sizin gibilere) hatırlatan kişileri ‘vaiz’ etiketiyle damgalamanız; ‘düzen savunucuları’nın, (sizinkisi dahil) özgürlükleri gasp ettiği gerçeğini değiştirmiyor.
Hayat, ‘düzen savunucuları’nın önünüze attığı oyuncaklarla memnun olmaya çabalamak değildir. Sizin de (ve sizin gibilerin de) canlarının istediği pek çok şey var, işte bunları engellemek için çeşit çeşit zorbalıklar icat eden ‘düzen savunucuları’na karşı mücadelelerdir hayat. Bu eleştirileri, uyarıları, mücadeleleri dile getirenleri ‘vaiz’ etiketiyle damgalamanız; ‘düzen savunucuları’nın, hayatı, kasıtlı olarak ‘acı’ hâle getirdiği gerçeğini perdelemez. Bunu idrak etmeniz için; Harry Potter filmlerinde kaybolmanız ve ‘Snape’ adlı karakterin konuşmasını beklemeniz gerekmezdi. (Snape de bir ‘vaiz’ olabilir mi?! Belki değildir! Belki o da, temcit pilavı gibi getirdiğiniz Yahya Kemal kadar kompleks biridir…)
‘Düzen savunucuları’nın önünüze attığı oyuncaklarla memnun olduğunuzu zannettiğinizi dile getirenler; ‘ütopyacı’, ‘vaiz’ ve benzerleri değildir.
Gerçekleri görmeyi isterseniz; John Steinbeck’in hatırlattığı uyarılarla başlayabilirsiniz:
‘Bitmeyen Kavga’ (Çeviren: Gün Zileli):
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/bitmeyen-kavga/384474.html ]
‘Gazap Üzümleri’:
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/gazap-uzumleri/372465.html ]
238.
Konunun detaylarına girersek tabıki teknıktede ilerleme düz çizgi izlemiyor.bazıları boş ılkelın fikri gibi,hatta çöplük,zararlı,anlamsız,işe yaramayacak cinsten gene ılkein fikri gibi..
Toplumsal alanda bu daha belirgin.aynı bizim ilkel wahşi gibi kore başta,kuba,venezuella,tüm doğu bloku (geçmişte) ıran,hıtler dönemi avrupayı hiç saymayalım bile.
Türkiye’de siyasal,toplumsal olarak sanırım cumhuriyet. Tarıhinin en geri ,en düşük dönemini yasıyor..
ama ılkellık yarışmasının şampiyonu bızim wahşi!
Çünkü o gönüllü ilkel..orangutan gibide böğrüne vurup gururlanıyor ilkelliklede…
Geçmiş gecmiştir.bız geleceğe odaklanalım.gecmisi yaşamak ölmek demekdir.
Kapitalizm on par’etmez
Anti-kapitalizm olmasa
Eğlenecek yer bulamaz
Bu ideoloji olmasa
Sömürün sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
Devrim yayılmaz aleme
Ülkede sol olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Patron işçiyle gezerdi
Fikri başka başk’olmasa
Proleterya görülmezdi
Devrim bende dirilmezdi
İşçiye kıymet verilmezdi
Sınıf öncüsü olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O bir devrimci olmasa
Hortlak ve Kürtlük
Hortlak abimize çamur atmak isteyenler onun bilerek, politika hayatına hazırlık için halk dili konuştuğunu ve Kürt halkının sevgisin kazanmak için Kürt klaviyesini kullandığı iftirası atmaktalar. Gerçek çok daha farklı.
Hortlakʼın bozuk Türkçesi ve Türk yerine Kürt klaveysi kullanmasının asıl nedeni yakın tarihin ve aynı zamanda kültürel-sosyal- kimlik-etnik derinliklerinin sesi. Marksist Devrimʼin, çağrımızın tüm evrene, gelecek güzel günlere yayılması. Marksist Devrimʼin, insanlığın uzayı fethi, bilimin zaferi, bu başarının geri gelen yankısı, İleriʼnin şimdi yaşanması.
Tüm aile, Kürt oldukları için, Türkiyeʼde yaşadıkları çekilmez baskıdan kaçar Alamanayacı olurlar. Babası çok çalşkan ve zeki esnaf. Hemen bir köşede dönmek için ʻʻköşe dönerʼʼ adlı helal döner kebap bir resaurant açar. Hortlak okula başlar ve üç kültürlü olur. Akan para fena değil ama hâlâ rahat yok. Bu defa yabancılık (ʻʻAusländerʼʼ) derdi çıkar. Baba çok pragmatik ve pratik bir dünya adamı. Çözümü bilir ama çok pahalı. Gece gündüz çalışır yeter parayı biriktirir. Eczanede satılan ʻʻ 5 dakikada Alamancı olmak ve Alamancı gibi konuşmak tozu alır, heyecanla eve gelir. Karı koca küvete su doldururlar, 1 çorba kaşığı toz katarlar, Önce baba sonra anne girip çıkarlar. Vay be! Her ikisi de kuş gibi Almancı konuşan, sarışın mavi gözlü Almancı olurlar. Hortlakʼı müjdelemek için sabırsızlık ve heyecanla beklerler.
Bu arada politik-sosyolojik-ekonomik- ideolojik dünyası büyük bir sarsıntı yaşadı. Bir müddetir Japonya, Fransa, kanada, Avustralya gibi zengin ülkeler bile kimlik buhranı yaşamaktaydılar. Biz gerçekten kimiz? Milli karakterimiz ne? Kültürümüz saf ve bakire mi, yoksa metiz ve hatta piç mi? Sovyetler yıkılınca etrafa dökülenler ve böyle ne olduklarını bilmeyen uluslar üssel arttı. Thin tankler ve medya mültikültürilizm söylemlerine başlarlar. Turizm endüstrisi bayrağı seve seve taşıdı. Şimdi 3-dilli olan Hortlak bunda İleriyi görür ve harıl harıl poitika köşe yazıları okur. Marksʼı keşfeder. Evde sık sık nutuklar çeker. Anne-baba oğulların idealist, hayalci, rüya kuran olarak görürler, kendisi anne-babasına idealizm gözlüğüyle bakar. Anne-babasını feodal, geçmişten kalıtlar, fosiller, gerçek dünyadan ayakları kesikler olarak görür. Geleneksel fikirlerle dolu, sınıf bilinçlerinden yoksun, petit burjuvalar.
Her neyse. Hortlak eve döner. Anne-babasını görür, aklı durur.
– Size ne oldu?
– Oğlum hiç sorma, kurtulduk, artık ne yabancıyız ne de Kürt, İLERLEDİk saf katıksız Almancı olduk. Hadi sen de küvete gir çık, bizim gibi sarışın mavi gözü ol, bitsin şu geri kalmışlığın çilesi. Hani sen bize her zaman anlatıyorsun ya. Bir poşet tozla oluyormuş iş. İlerleme merdiveninde 10-15 basamak atladık. Sadece 15000 DM, çok ucuz!
– Siz çıldırmışsınız. Üstün ve ilerde olmak için kendi kökeninizden, kültürünüzden, dilinizden, kendi kimliğinizden vazgeçiyorsunuz, hatta inkar ediyorsunuz. Tarihimiz dünyaya Medeniyet hediye eden Mezopotamya, Medeniyet Beşiği Mezopotamya. Biz Medlerden ve Perslerden kopma ayrancılar ırkındanız. Onlar da Anadolu güney batısından Karadeniz kuzeyine oradan da
– Oğlum sen bize hep bak şu gavurlar nasıl katır gibi gece gündüz çalışıp hayatı kolaylaştıracak otobüs, uçak, telefon, elektrik, asansör
– Siz materyalist diyalektik, tarihsel diyalektik, sınıf kavgası, doğayla mücadele
-Tamam oğlum biz cahiliz, bak ama çalıştık çabaladık seni paralı okullarda koyduk, bak maşallah neler biliyiorsun neler. Senin bize anlattıklarından kendimize de pay çıkarmak, şu ihtiyarlıkta sahiden gavurlar gibi olmak
– Ben gidiyorum!
Hortlak kızgınlık içinde kapıyı çarpar, çıkar gider.
Baba anneye döner.
– Karı gavurlar haklıymış. Daha bir saat bile geçmedi gavur olalı Ausländerler insanı deliye çeviriyor.
Anne-babayı bulduk, telefonla konuştuk. Hâlâ oğullarını anlamadıklarını söylediler.
– Hem biz üstün olun, gavurlar gibi rahat, güzel hayat yaşayın dedi, hem de olunca bize kızdı. Bir akıl işlerine bakana para verdik, bize bunun sırrını anlatması için. Adam bayağı gavur, tertemiz beyaz önlüklü, bizim gibi sarışın mavi gözlü ama sahiden, adam büyük bir pufuresermiş, bize ʻʻoğlunuz romantik ve idealistʼʼ dedi. Yazdırdık lafları adama, belki bir gün gelir bizim oğlan gibi çok tahsiili biri bize bu lafların ne olduklarını anlatır diye. Hâlâ yanımızda, sen bilirmisin?
– Yok ben de cahilim. O yüzden adım Pipsqueak. Berlin Özgür Üniversitesine daha yeni yazıldım, allah izin verirse oğlunuz gibi ben de büyük adam olacam.
Tarih boyunca milyonlarca insanın senin dediklerini başka terimler ve tecrübeler adlandırarak söylediler. Tek farkı senin gibi sanki daima rahat olduğunu birini bulmak imkansız. Böyle enayiler sayısının artışı kapitalizmin getirdiği bolluk ve rahatlığın nicelikle ölçülmesiyle başlar. Tüm Medeniyet boyunca daimi mutluluk arayanlar sayısı bu süre içinde yaşayanlara nispetle aşağı yukarı sıfır. Bu büyük bir lüksdü. Ve hemen hemen daima senin dediklerin tam tersi ile ifade edilir. En meşhur Buda ve Epikür senin dediklerinin tam tersini söyleyen Doğu ve Batı örnekleri. Bir de yogiler, sufiler, mistikler var. Bunları biraz bilsen ve ne kadar katı disiplin ve isteklerden feragat edilmesi gerektiğini bilsen zaten senin ve Hortlak gibi mutluluğun parayla satın alınan mutlulukla alakası olmadığını bilirdin ama nerede o cahilliğinizi kabul etme dürüstlüğü.
Biraz daha anlatayım da anla sizlerin cahilliğinizi. Ben sana inanıyorum. Bilmem bu lafı ettiğnden analadığım kadar diğer konularda da böyle cahilmisin ama Türkiyeʼye son geldiğimde bu rahatlığın büyük bir endüstri olduğunu hemen gördüm. Yaşadığım bütün Avrupa ülkelerinde ve ABDʼde en çok göreceğin güzellik ve jimnastik salonları, lüks kahveler, rahatlığını-merkezini-kendini-yaratıcılığını-çocukluğuna dönüp tekrar çocuk olmanı ve benzeri saymakla bitmez Doğu ve Batı teknikleri terapi salonları. İşin ironisi: Son geldiğimde Türkiyeʼde de bu altlara süzülmüş ve sanki dedikodu olmuş. Kaç defa ʻʻyahu sizin rahatlığınızı ben kutular koyup yaşadığım yerde satsam, bir ayda İstanbulʼun bir semti kada yeri alırımʼʼ dedim. Ama bütün allahlardan ve hatta kapitalizmden bile güçlü bir şey var MODA. Bu stresli olma bir nevi eğlence, bir nevi dedikodu olmuş.
Senin mutluluğun çok yakın va 4-5 yüzyıllık. Gerçekten sizleri anlamak çok zor. Onun için galiba kara cahil deyip sorunu basitleştiriyorum ama çok gülüyorum. Mutluluk veya mutlu olmak ABD anayasasında insan hakkı’ Bu da mı seni uyandırmıyor? Sen gerçekten inanıyormusun endüstri başlayana kadar, dünyayı sırtında taşıyanların senin gibi gocunduğu için kendi özel hayatını anlatmaya başvurup tüm tarih ve coğrafya adına konuşmasını bir saniye ciddiye alacaklarını. Hem endüstriden sonra bile en az 2 yüzyıl hayat orta çağdan kötüydü asıl ilerleme 19. yüzyılda oldu. Okusana biraz 18 ve 19. yüzyıl Avrupa edebiyatını.
Aklın alıyor mu bir gün dişi ağrıyan, diğer bir gün çocuğunu evlendirip neşeye kapılan, diğer bir gün yeni doğan çocuğunu kaybaden (ʻʻBeklenen yaşam süresiʼʼ bir ortalama ve eskiden çok sayıda çocuklar ölürdü), diğer bir gün beli tutulurdu, bir mevsim iklim iyi olurdu sevinirdi, diğer bir mevsim kuraklık olur su kurur dolayısıyla arazisini daha zengine satar iyice fakirleşirdi ve binlerce daha. Ben salt bunların listesini yapsam 40- 50 sayfa tutar, 208 rahat bey. Sen galiba süpermarkette doğmuşsun ve büyümüşsün.
Toplum sorunlarının ve özellikle bazı tarih boyunca ve şimdi insanları rahatlıktan mahrum edilmesine nedenlerin eleştirildiği bir sitede, birinin salt gocunduğundan bu kadar akıl almaz vurdum duymazlık etmesi, bütün samimiyetimle söylüyorum, benim için anlaması imkansız.
Ibn Khaldun ve Karl Marks sosyoloji ve ekonomide iki dev olduğu kesin. Sayısız makale, dergi, jurnal ve kitaplar kıyaslar ve incelerler.
Binlerceden şu an yazılan bir makale :
He’s not only been called the first sociologist, but the first economist, too. That’s when he’s not being compared with everyone from Karl Marx to Machiavelli, Charles Darwin to Aristotle.
Karl Marx’tan Machiavelli’ye, Charles Darwin’den Aristo’ya kadar herkesle kıyaslanması bir tarafa, ilk sosyolog ve ilk ilk iktisatçıdır da.
Bakire Marksist Hortlak:
ʻʻİslam polıtıkada ilkel,wahşi,yobazlıkdır.aıle ,kabile bile degil yönetimidir.ʼʼ
“Vahşilik, özyapı ve doğaları olmuş. Vahşiler otoritesiz, lidersiz yaşamayı severler çünkü bu hayatın tadını çıkarmak demektir. Böyle vahşi doğalı olmak medeniyetin reddi, medeniyetin antitezidir.ʼʼ
Göçebeler, Ibn Khaldun
Savagery has become their character and nature. They enjoy it, because it means freedom from authority and no subservience to leadership. Such a natural disposition is the negation and antithesis of civilization.
—Ibn Khaldun on nomads
Bence, Hortlak bir gerçek devrimci. Ibn Khaldun, karşı devrimci, anti marksist, çarpıtıcı , tutucu, gerici, reaksiyoner, alçak kapitalistlerin ajanı, pis Arap, İsrail düşmanı vs.
Bu alçak Ibn Khaldun, göçebeleri medeniyetten üstün görür. İslam ve Araplar, medeniyetin ilerleme ve gelişmesinde asla Bakire Marksist Hortlakʼın Kürtleri kadar katkıda bulunmadılarsa da, bilim ve teknoloji ve tıpta ve matemtikte ve astronomide ve kimyada ve tarımda ve trigonometride, cebirde, optikte, Kürtlere kıyasla çok az da olsa, katkılarda bulundular. Ibn Khaldun çok ayıp etmiş vallahi.
Yaşasın el değmemiş, kız oğlan kız, bakire Hortlak, kahrolsun vahşileğe özenen, Hortlakʼın yoldaşlarını yoldan çıkarmaya çalışan, vahşiliği öven Ibn Khaldun! Kahrosun Hortlakʼı beğeneceğine Amerikan kapitalist ajanı Ibn Khaldunʼu beğenen Karl Marks!
Tabii, suç Marksda değil. Asıl sorun daha teknolojinin dev Hortlak ile dev Marks’ı bir araya getirecek kadar ilerlememiş, gelişmemiş, yükselmemiş, kalkınmamış, geri kalmış teknolojide.
Hiçbir laf tesir etmez wahşiye.şu kitaptan başlayın buyurur.
Ne desen boş. Hele şu kitaptan bir başlayın der.
ne desek ‘başlarım lan senin Allah’ından da kitabından da”sansüre girer.
Ömür kısa.hep geçmişten bahsetmek insanı depresyona sokuyor.önümüzde kış zati.
Bu sahte peygamber heveslisini kuyruğundan çarmığa assalar ilk taşi ben atarım.dinsizlerin sevabı,günahı olmaz.
O notlama inananlar için geçerli.
Emperyalist Ulusalcılık / Ulusalcı Emperyalizm
Ulusalcılık > TSKcılık > NATOculuk > ABDcilik > Emperyalizm
Emperyalizm > ABDcilik > NATOculuk > TSKcılık > Ulusalcılık
Anti-kapitalizm tüccarı:
Selamlar! Anti-kapitalizm alır mıydınız?
Hepimiz kapitalist ideolojinin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyada herkes mutsuz.
Size bunun ilacını satmaya geldim.
Necip Bey:
Ben almayayım, sağolun. Sizin anlattığınız gibi bir kapitalist ideoloji olduğuna inanmıyorum.
Mecip Bey:
Sağolun, ben de almayayım. Başkalarını bilmem ama ben hayatımdan memnunum. Böyle bir ideolojinin olup olmadığıyla da ilgilenmiyorum.
Enayi Bey:
Çok teşekkür ederim. Ben alabilir miyim? Bunun bedeli ne?
Anti-kapitalizm tüccarı:
Para olarak bir bedeli yok. Bizler kapitale karşı olan anti-kapitalistleriz ne de olsa. Tek istediğimiz, söylediğimiz her şeye enayi gibi inanıp dediklerimizi yapmanız.
Enayi Bey:
Bana uyar!
Ulusalcı olan her ülke emperyalist olamayabilir, ligde büyük oyuncu olmanı ispatlaman gerekir. Örnek: Barış Pınarı Harekâtı ve öncesindekiler; ‘evladım gel dayılarına pipini göster, erkekliğini ispatla’ heyecanından başka bir şey değildir.
Emperyalist olan her ülke ulusalcı olmak zorunda değildir, hem kendi ülkesi içinde hem hegemonyası altında olan diğer ülkelerde ‘ulusalcılık’ı bir yardımcı unsur olarak kullanabilir. Örnekler: Trump’ın ‘Önce Amerika’ sloganı gibi, Çin’de (Pekin’deki) komünist politbüronun Hong Kong’daki protestoları bastırmak için ‘Önce Çin’ sloganını kullanması gibi, Boris Johnson’ın Brexit sürecinde ‘Önce İngiltere’ sloganı gibi…
Emperyalizm de, ulusalcılık da; özgürlüğü yok etmek ister.
ABDci Türk-Kürt-Arap ulusalcılar
ABDullah Öcalan
ABDullah Çatlı
ABDullah Gül
Kral ABDullah
“Konuşma konularından biri Kuran’ın yabancı dillere yapılan çevirilerinde görülen sadakatsizlikler idi. Örneğin, D. Masson Tahrim suresinin 12. ayetinde geçen “farj” (ferç; kadın cinsel organı) sözcüğünü Fransızcaya “bekâret” olarak çevirmişti. Ayetin Arapça aslı şöyle. Yani Allah’ın vahiy olarak indirdiği ayetin aslı şöyle:
“Wa Mariam ibnat İmran allati ahsanat farjaha, fanufakna fihi min ruhina.”
XV. yüzyıl başlarında Muhammed Bin Hamza’nın yaptığı doğru çeviri ise şöyle:
“Dakı Meryem İmran kızı, ol kim sakladı fercini. Pes ürdük anun içine, canumuzdan.” (Hazırlayan Dr. Ahmet Topaloğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1976)
Yani günümüz Türkçesi ile ayetin şöyle çevrilmesi gerekiyor:
“Ve İmran kızı Meryem, sakladı (korudu) fercini (cinsel organını) ve biz onun içine (fercine) ruhumuzu üfürdük.”
Bendeki “meal” denen çevirilerin hiçbirinde ferç (kadın cinsel organı) sözcüğü yer almıyor. Ferç yerine türlü çeşitli dolambaçlı ifadeler kullanıyorlar, sonra da “biz onun içine ruhumuzdan üfledik” diyorlar. Hangi içine? Bu ayet Allah’ın ağzından İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu iddiasını doğrulamıyor mu? Peki Allah’ın oğlunun dinine inananlar neden “gavur” olsun? İktidarlara borazancılık yapan Diyanet ne fetva buyurur acep? (Hürriyet, 8.1.2011)”
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1703518/uygarliklarin-batisi-3.html
Sonsuz yanlış olma pahasına ben bu sitenin çoğunluğunun ve özellikle Hortlak, Zileli, Başkaya gibilerin koyu düzen taraftarı olduğuna sonsuz inanıyorum.
Düşüncem beynim kadar basit. Bir yanda mutlak anarşik doğa ve anarşik canlılar ve anarşik insan ve anarşik insan toplumları tarihi diğer yanda bunu anlaşılır bir düzene sokup insan beynine uygun kılma çabaları ve çalışmaları.
Not: Bu çok genel. Daha sonra kısıtlı, ʻʻmentalitéʼʼ tarih okuluna gönderme ile somulaştıracağım. Soyutlarla ve yayarak cıvığını çıkarmak istemem.
Ne var ki, şu son üç dört yüzyıl, bu çabalar çok tuhaf bir biçim aldılar. Karşı değilim. Mitleri biraz bilenler, mit yaratanların (artık ilkel kelimesi küfürlerimden bile çok başıma bela olduğu için kullanmıyorum) anarşiklik karşısında korkmadan ʻʻçelişkilerʼʼdolu anlatımlarını görmüşlerdir. Sonsuz gevezeliğime neden olan diğer bir sorun da, büyük beyinlerin, en basit felsefi bir konu olan ʻʻisimler ve nesnelerʼʼ bilgisinden yüz kızartıcı yoksunların marksist anarşist devrimci dırdırları.
Aydınlığa erişen gerçek gerçekçiler, bolluğa götürdüğü için kanıtlamaya bile gerek görmeden, doğal olarak bu mitlerin çocuklara anlatılan peri masalları olduğu kararına varıp bolluğun carpe diemini yaşarlar.
Çocuğumsu mitlerden bir kaç örnek :
– Mitlerde güneş hem hayat verir hem öldürür. Bak şu aptallara. Hegel amca gelip de parlak öğrencisine bunun akılla yapılacak devrimciliğe yararlı olacağını öğretene kadar ʻʻa ve a-değilʼʼ deli işiydi. Şimdi aynı şey her kullanılan elektronik cihazlarda olan kuantum falan filan. Eğitim ve devrim endüstrisi ʻʻmust be oiled!ʼʼ, ʻʻthe show must go on!ʼʼ, ʻʻben bir bok bilmiyorum ama bilen büyüklerimiz varʼʼ gibi sinema eğlenceleleri devam eder.
– Laf lafı açarmış. Sinema, bizim sağ/sol devrimcilerin, yani asla yerinden kıpırdamıyanların, ileriye hızla koşturmalarını simgeler, acı çılgınlığını sergiler, örnek (biliyorum, paradikme daha güzel ama ben Pipsqueak, basit beyinli) olur.
– Mitlerde, bu Akıl bulanların tam tersi ifade edilir, Aydınlıkta akla gerek yok. Karanlıkta, görmediğin için, aynı körler gibi, yolunu etrafa dokunup anlam çıkararak bulursun.
Bunlar benim fikirlerim değil, adını ettiğim sağ/sol devrimcilerin hayat kaynağı 19. yüzyılda bu benim dediklerimi gören gavurların. Dünyayı kendilerine benzeten gavurların çılgınlığını gören gavurlar. Bazı gavurlar, aynı bu sitedekilerde gördüğüm mutlak dinciliği; pardon, devrim teoriciliği; pardon, devrim metafiziğini; pardon godotu dünyanın sonuna kadar uzun bekleme süre süresini gördüler —Keynes uzun sürede hepimiz gebermiş olacağız der ama Marks amca geberdiği için duymaz, yamakları hiç duymaz . Bir tanesi çok güzel: Allahı öldürdünüz, bakalım, şimdi ne b*k yiyeceksiniz? Cevap, IÇINDE YAŞADIĞIMIZ anlamsız, sekssiz, ʻʻdoğru/yanlışʼʼın emir verenler tarafından tespi edildiği, köküne kadar Trump ve Erdoğan olan Hortlak ve diğerlerinin, hiç bilmedikleri diyalektik ambalajıyla, Trump ve Erdoğanʼa karşı olduğu, bu gavurları değil gerçekçi gavurları duyan Atatürk ve Marks ve fabrika-üretim anarşistleri ve dinleyenler dolu ʻʻtotal nihilizmʼʼ DÜNYASI. ʻʻWhatever Worksʼʼ DÜNYASI.
Haklarında konuşacağım tarihçilerin çalışmalarını, araştırma yöntemleri kıstasıyla değerlenirirsek, çok az ve satıhsal da olsa, kendim yaptım. Ama bu sitede ve daha önce bunlara benzer sayısız defa gördüğüm değişik maskelerle ʻʻbu dünya böyle gelmiş, böyle gider, ne gerek var kafa patlatmayaʼʼ carpe diem yobazlığını ve süslü püslü laflarla düzeni savunmayı asla yapmam. Ben bilgi ve bilime karşı değilim. Bunlara karşı olmak kansere karşı olmak gibi bir şey. Ama ben, tüm nesilden tüm nesle olduğu gibi aktarılmayan bilgi ve bilime ʻʻbazılarından bazılarına aktarılan bilgi ve bilimʼʼ derim, daha henüz o kadar alçalmadım. Bence ʻʻbazıʼ sıfatı eklemeyenler dolandırıcı ve düzenci. Tabii, dil alışkanlığı da var ve ben ondan bahsetmiyorum. Bunu ilkel milkel diline çevirenlerin dinyanın en adi insanları olduğundan bahsediyorum. Ama daha da adiler var. Nüfus, bilgi çokluğu falan filan hık mık kıvıranlar çok daha adi. Ne de ben, sizin yerinde deyişinizi borç alırsam, ne gerçekten gerçek ʻʻTotaliter muhalif anlayışʼʼı bana bizzat bilen biri mağarada olduğu gibi anlattı, ne de şu veya bu devrimin getirdiği kutsallığına sığınıp aynı şeyi farklı söylerim .
Sadece bir çok kısıtlı bağlam içinde dünyanın rüyalardan (ʻʻMentalitésʼʼ) oluştuğunu iddia edenin bir katı gerçek karşında (Atatürk atası ve Özal BaşKanı) utanmadan yaltakçılık ettiğini, doğru/yanlışı tayin edenlerin önünde diz çöktüğünü, rüya müyanın bir meslek konuşması olduğunu gördüğümü aktaracağım. Ne yorum ne yargı, anlayana sivrisinek saz, (bu site hızlı devrimcileri gibi) anlamayana davul zurna az. Eğer biraz hoplar zıplarsam, medeniyetin temelini teşkil eden kavramların çoğu zaman tam tersinin temel olduğu toplumlar bulunduktan sonra sadece faşist ruhlu yobazlar dırdır ederler. Falcılık yapanlar ʻʻeninde sonunda bizim gibi olacaklardı (gerçi rastladıklarında kendileri gibi olmayanları anında, ʻeninde sonundayıʼ beklemeden halletiler)ʼʼderler. Bu falcılar, bilimsellik ve akılcılık açısından, k*çlarını bile yırtsalar ispat edemezler ama aynı faşitler gibi sadece verilen emirleri iyi duyduklarını açığa verirler. Allah emir verenlere kısa ömür versin, akıl çağı falcıları çok yaratıcılar : ʻʻbu dünya böyle gelmiş böyle giderʼʼ, sağ/sol ʻʻevrensel hiç değişmez insanʼʼ ama ʻʻinsan sürekli, değişir ve hatta daha iyi olurʼʼ gibi evrensel insan devrimci marşları çok eğlenceli.
Bence, sözünü ettiğim bu kişiler-çoğunluk ve carpe diemciler arasındaki farkı ancak nanoteknolojik mikroskoplar görür.
ʻʻMentalitésʼʼ (daha geniş olarak yapısallık tarih ki benim büyük bir tarih bilgi kaynağım, sayısız kitaplar okudum) okulu etkisi altında bir şahane Türk tarihçisini okurken bu düzenci ama düzenci değil büyücülüğüne bir misal görmüğştüm.
Önce bir örnek. Bu okulun en büyük temsilcilerinden birinin temel aldığı Akdeniz ve etrafında gelişen Medeniyet. Bu tarihçi, medenilerin kargaşasından kaçanların dağlara ve ulaşılması zor olan yerlere kaçtığını yazar. Yakutlar medeniyetten bile kaçmazlar, medeniyetler elinde çılgına dönüp sladıran, kendi akrabaları, Türklerden kaçarlar. BAKİRE MARKSİST-KÜRDİST FAŞİST IRKÇI HORTLAK, DEV KÜRTLER YANINDA SİNEK KADAR ÖNEMSİZ, her zamanki gibi sıfır bilgisiyle ama küfür etmeden, sadece değersiz bulduğundan, Yakutlarʼı BİR CÜMLESİYLE EZER
(İnsanları hem yok eden kapitalist-komünistler, hem de İnsanlığı kurtaracak Marks ve bu sitedekiler gibi İlericilik-Devrimcilik sağ/sol rahipleri eninde sonunda kaçanlar arasında her yerde peyda olurlar ama o ayrı bir konu.)
Bir gün bir Breton bu ünlü tarihçiye kendini Fransız hissetmediğini, tarihlerinin çok farklı (here is ʻʻMentalitésʼʼ again) olduğunu söyler. Kaçanlardan söz eden tarihçi Bretonʼun bu kaçanlardan olduğunu unutur, lafa hayret eder.
BÜYÜK HORTLAK katılır: Marks haklı. Hortlak bağırır: “Kürtler hariç, yükseklere zıplamayanlar, tarihin kül tenekesine atılmalı. Vurun alçaklara. Türkler hariç, Yaşasın kazananlar!”
Yanlış anlamayın, bildiğiniz gibi, veya ʻʻwith little help fromʼʼ ʻʻTotaliter muhalif anlayışʼʼ, Hortlak ve diğerleri gerçek gerçeğe ermişler. Bu ʻʻMentalitésʼʼ falan filan kapitalist, burjuva, CIA, Amerikan ajanı falan filan.
Her neyse. Çok benzerini Osmanlı tarihini inceleyen Türk tarihçisinde gördüm.
Kitabını, aynı diğer ʻʻyapısalʼʼ tarihçiler gibi, hayranlıkla okudum. Özeni, ayrıntılara gösterdiği saygı ve sabrı, bıkmadan, carpe diem Hortlaklı soytarılığı yapmadan, anarşik arşivleri anlaşılır bir düzene sokması doğrusu kıskandırcı. Yine, sayısız sayfa notlar aldım.
Not: Bu sitede sağdan bir devrimci faşist anarşist benimle sidik yarışına girdi ve nihayet bana ʻʻget real manʼʼ, ʻʻsen kütüphane memurusunʼʼ dedi ve yine tıpkı sol faşist anarşistler gibi yanıt vermeye bile değmez numarası yaptı. Bir çeşit carpe diem.
Bu ulu Türk tarihçisi, AtıTürkü ve BaşKanı Özalplardan söz edince, birden Osmanlıların ʻʻMentalitésʼʼ businessini unutur. Her businessman gibi busi (busy) olup satmasını bileceksin. Tarihçi ʻʻreal manʼʼ olur ama doğrusu yine ʻʻMentalitésʼʼgalip gelir. AtıTürk ve BaşKanının, Türkiye topraklarının, çok uzun yıllar toprak ve insandan oluştuğunu gördüklerini huşu içinde anlatır. O da birden bire bu sitedekiler gibi rüyalar, ʻʻMentalitésʼʼ dünyasından zıplar, büyük liderlerin ʻʻMentalitésʼʼ değil GERÇEK tarih falan filan olduğunu araştırıcı kurumları destekleyen, çooooook uzaaaaakları gören liderlerini över.
Biraz sonra da, hiç utanmadan ekler:
ʻʻ Bugün bu tasnif kataloglari sayesinde aradığımız bir belgeyi derhal tespit edebilmekteyiz. Artık Japonya’dan, Almanya’dan, Amerika’dan, Fransa’dan, Yunanistan’dan araştırmacılar geliyor. Araştırmacı eskiden dilekçe verip beş-altı ay beklerlerdi. O dönemlerde bir öğrencime Gaziantep’te sosyal-ekonomik durum üzerine bir tez vermiştim. Bu öğrenciye arşivde çalışma izni verilmedi. Neden verilmediğini sonra araştırdım. Konu “sosyal-komünist” bir konuymuş, onun için araştırma izni verilmemiş!ʼʼ Günaydın sayın dalkavuk!
Her neyse.
Sağcı devrimciler tezi: Güzel günler, şimdiye kadar olduğu gibi, kapitalizmle gelecek!
Solcu devrimciler anti-tezi: Güzel günler, şimdiye kadar gerçekten olmayan komünizm ya da anarşizmle gelecek!
Sentez: Düzen.
Sessiz kulak zarlarını yırtan seslar:
Komünist Düzeni: Kapitalistsiz Kapital + Geçici Devlet
Anarşist Düzeni: Kapitalistsiz Kapital + Daimi (Yapay Zekalı Big Brother) Bilgisayar
Türk kökenli bir Bulgar, kapağı Kanadaʼya atar. Karım ve ben tesadüfen Kanadaʼda ʻʻDünya ulusları birleşinʼʼ müzik festivali ve Türk ulusunun da yer aldığını öğrendik ve gittik. Göbek atma, yemek, içki falan filan. Ben çok çirkin, karım çok güzel. Bulgar işin sırrını benden anlamak ister.
Öğüdüm :
1. İlkellik numarası yap, şimdi çok moda.
2. Bu ilerlemiş, geleneksel, sekste hâlâ ayıp, allah, peygamber, Atatürk için çocuk yap map diyenlerden uzak dur.
3. Bilhassa solcu devrimci Marksistlerden. Bunlar biraz Atatürk biraz Marks karışımı. Seks tür için, toplum için, topluluklar için, devrimlerini yapacak emekçileri çoğaltmak için dünyasal bir vazifeymiş. Bunların amacı, seks bile dahil, uzun zamandır hayattan tat almalarını engelleyen doğal ve toplumsal ve topluluksal kısıtlamalardan kurtulmak. Çoğu ʻʻdünya seks emekçileri birleşin, bize katılınʼʼ sloganıyla boşalırlar. Devamlı panel toplantıları yapar geçmişteki Efendilerinin hikmet dolu vahiy edebiyatını didik didik ederler. Kısacası çok usanç vericiler. Hem de hiç belli olmaz, seni sınava sokar, rakipleri Müslümanlar ve kapitalistler ve faşistler gibi, canını verip gerçek devrimci olduğunu kanıtlamanı isteyebilirler. Bunlar, karşı devrimci özveriyi tam tersine çevirip devrimci yaparlar.
4. Anarşistler, aynı kökten yeşerdiler ama benzer & benzemezler. Zaten bu Marksist ve anarşistlerin en tuhaf tarafı, birleşin, birleşin, birleşin haykırmaktan helak olurlar ama Efendilerinin sayısız nokta ve virgülleri sonsuz anlaşmazlıklara yol açar, bir türlü birleşemezler. Asıl sorunları güçsüz olmaları ama biliyorsunuz bunun viagrası daha bulunmadı. Onun için eski taraftar toplama yöntemleri kullanırlar. Her halükârda, Kürt ve Türk orta sınıf aydınlıkçı ve fabrikacı anarşistlerinin iki mürşidi ekolojist Bookchin ve sendikacı Chomskyʼden de uzak dur. Bookchin, hayatın tadını çıkaranlardan nefret eder. Chomsky, dil bilimcisi olmasına rağmen, hayatın tadını çıkarmayanların aslında hayatın tadını hayatın tadını çıkaranları kıyımdan geçirmekle çıkardıklarını yazanı anlamaz.
5. Bir de tam ve ultra modernler var. 239 & 241. Bunlar genç, dinamik, ileriye dönük, her akımın en keskin ucunda oturan ve kestiği için de devamlı koşturanlar. Bunlar seni sonsuz aşarlar. Bunlar sadece ve sadece televizyon ve ekranlarla sevişir, ekrandakilerin yaşadığı olağanüstü maceraların hayalini kurmayla boşalırlar. Sen ateist bir ülkede büyüdüğün için bunlarla hiç uyuşamazsın. Bunlar sonsuz dinci: yedikleri ruhani, s*çtıkları ruhani, arkadaşları ruhani, boşalmaları ruhani, gördükleri ruhani, dinledikleri müzik ruhani (ekrandan kulaklarına akan enerji dalgaları), hatta bunları pompalayanlar bile ruhani (Youtube, İnternet, iPhone, Google). Bunların tek, daha henüz Marksist ve anarşistlerin rüyası gerçekleşmediğinden, ruhani olmayan biyolojik anne-babaları. Et kemik yaşlı, hasta, acı çeken, uyuşuk, durmadan homurduyan anne-babaları. Daha doğrusu, bunları pompalayanlar bazen zevke gelip boşalırlar ve jet gibi fışkıran sıvı beyine ulaşıp beyinlerinde bu et-kemik iğrenç sanal morukları yaratır. Yani bunlar modern çağların en tipik hilkat garibeleri: gerçek gerçeği görürler ama gördükleri gerçek gerçekler sadece ve sadece pompalayanların beyinlerine ulaşan sıvıdan oluşan gerçek gerçek. Zaten bunların en büyük sorunu bu. Ekranda gördükleri sadece ve sadece beyinlerinde olanlar, yani daha henüz pompalayanların teknolojisi mükemmel değil, bir ʻʻbugʼʼ var. Bağırsaklarında geçerken beyinle çok sıkı bağı olana ama aynı zamanda hisleri etkileyen ʻʻgutʼʼ larından bazı bakteriler sıvıya karışır ve biyoloji anne-babadan kalıt olan hisler peyda olur. Bunlar ekran önlerinde doğup büyüdükleri için bu hislerini ekranda gördükleri olağanüstü varlıkların beyinlerine gönderdikleri sanarlar. Ama yine de etki yok olmaz. Ekranı seyretmek yetmez, ekranda olmak isterler. Bu aslında medeniler arasında sonsuz büyük bir problem. Genetikçiler kadar solcu ve sağcı sosyal mühendisler bu problemi çözecek Einstein, Hawkings, Newton, Marks, Hitler, Lenin, Stalin, Mao, Mussolini, Pot Po gibi ʻʻyeni insanʼʼ yaratıcılarını (godot ?) bekliyorlar. Tabii dışarıdan bakanlar görür ama bunlar göremezler, çünkü Marksistler ve anarşistler gibi beyinleriyle bakıyorlar. Aslında sorun basit. Kendilerini bu akıl almaz maceralarla pompalayanlarda bu hastalık yok. Pompalayanların olağanüstü falan filan olma dertleri yok. Tek dertleri PARA. Bu gençler her şeyi bilirler ama neden kendilerini pompalayanların sadece ve sadece PARA topladıklarını bilmezler. ʼʼ
Zavallı Bulgar bu saçma lafları anlamadı ama durumun umutsuz olduğunu anladı.
Gel zaman git zaman Türk-Bulgar-Kanadalı bana bir telefon açar. Allah’ı şaşmış yardım istiyor. Gittim. Türkler buna Türkiyeʼde bir kız bulmuşlar. Zavallıya bütün biriktirdiği parasını harcatıp bilezik, altın vs İLERİYE dönük ekonomik-sosyo-teknolojik-paradigmatik mallar aldırtmışlar. Kızı gördüm, tıpkı 239 & 241 gibi genç ve ultra modern. Pop müzik, pop dans, dijital aletler, televizyon dizileri. Türk-Bulgar-Kanadalı feodal. Kız bir ara çingeneler hakkında ırkçı tipik bir laf etti, Türk-Bulgar-Kanadalı Bulgaristan komünist rejiminde büyüdüğü için hiç bir şey anlamadı. Bana baktı açıklamam için. Uzatmayacağım, felaket. Kahveye gittik.
Öğüdüm :
Aman bu kızdan en kısa bir zamanda kurtul, Kendine başka bir kız bul ve en iyisi bu kafayı ileriye takanlardan uzaklaş, gençliğinin tadını çıkar.
O zamanlar bayağı meşhur olan, ʻʻlayabouts gurubuʼʼ, arkadaşlarımın bir türküsünü hatırladım: ʻʻf**k a lotʼʼ
Hala çok gençsin, bulduğun kızla f****ng altın, maltın, mobilya toplayacağına, tabii Türkçe çünkü hâlâ İngilizce sorunu yaşıyordu, ʻʻf**k a lotʼʼ dedim.
Yine gel zaman git zaman, yine arkadaştan telefon ama bu defa bir kız bulmuş neşeden havalarda uçuyor, tanışmamı istedi. Kız şahane güzel, Brezilyalı, Türk kızından kıyaslanmayacak kadar daha çok ultra modern ama dünyayı 239 & 241, moruk Markisi ve anarşistler gibi pompalanan beyniyle değil kendi gözleriyle görüyor.
Eğer Hortlak ve Zileli gibi anlamakta zorluk çekerseniz ana fikri tekrar edeyim: Gerçek gerçek dünya ile pompalanarak görülen gerçek gerçek dünya aynı. Fark sizde.
Hadi şanslısınız, çok hakkettiniz ama küfür ve hakaret yerine orta sınıf uslu, terbiyeli, evcil, tahsilli falan filan zehir dili kullandım. Big Brother is watching.
Tekrar ediyorum sizi çok fena pompalamışlar. Bu site moruklarını da çok fena pompaladılar ama aynı sizler gibi, allaha şükür, beyinleriyle gördüklerinden görmüyorlar.
Site çoğunuğu gibi vereceğiniz iki satır cevapları dört gözle bekliyorum.
Neden ilkeller arasına gitmiyorsun?
Peki, seni hangi ilkeller pompladı?
Wahsi Dev Kültürlü Kürtleri sevmiyor.
Wahsi amerikan ajanı.
Pipsqueak Erdoğancı.
239 & 241’den: genciz, AtıTürk 19 Mayısʼta bize, biz de size boşalıyoruz. Bu dünya birbirlerine boşalanlar dünyası.
Nenin cevabım hazır: ʻʻkeşke şu size boşalan eğlence şirketleri Silicon Valley, Google, Facebook, Apple, Microsoft, Twitter falan filan, şu sizlere boşalmakla ceplerini dolduranlar, biraz da ceplerini boşaltsalar da hem kendileri* hem de dünyanın yarı nüfusu, birkaç gün de olsa, rahatlasalar.
*Unutmayın harcama, os*rma, s*çma, iş*me, gülme, ʻʻf**k a lotʼʼ boşalma; , biriktirme kabızlık. O yüzden bana cevaplar çok kısa oluyor.
Gün Bey
Hortlak Pipsqueak’e hakaret etmiş. Bilesiniz.
Küçük beyinler medenileri, orta beyinler medeniyetleri, büyük beyinler medeniyetleri ilerleten fikirleri tartışır.
İlkel vahşilerin inandığı bir efsane: Fil Olayı
fil vakası
“o dönemde yaşayan müşriklerin bu konudaki yorumlarını 300-400 yıl sonra tamamen rivayet usulüyle ve islami bakış açısıyla yazılmış kaynaklardan öğrenmekte daha doğrusu pek de öğrenememekteyiz. böylesine olağanüstü bir olay hakkında bizans ya da yemen taraflarından bir kaynak bilen duyan varsa aydınlatsın. iletişimin fersah fersah ilerde olduğu, hakkında görsel, işitsel, bilimsel sürüyle kaynak olan, yüzbinlerce şahidinin hayatta olduğu ama daha üstünden 20 sene geçmemiş 17 ağustos depremi için bile zibilyon tane efsane uyduran insanoğlunun şu mevzuda bildiklerinin hemen hemen tamamı 97 harften müteşekkil 5 tane ayete dayanmaktadır.”
“ne hikmetse ebabil arkadaşlar, yezid veya abdullah bin suud’un hatta hain şerif hüseyin’in ordularına pişmiş taş yağdırmamıştır.
seçicilik yapmışlar zaar.”
https://eksisozluk.com/fil-vakasi–470384
204
Sonra bu kardeş kelimesi cok iğrenç.
İnsanlar ne çektiyse bu sözden çekti.
Dolandırıcıların en sevdıgı,aptalların en sarıldığı kelime..
Peki, Marksizm adına çekilenler, dolandırıcıların en sevdiği ve sarıldığı Marksizm lafı? Kendinizi Marksist olarak tanımlanız o ideolojiye inancınızdan değil mi? Eğer ciddiyseniz kardeşlik için yapılan gaddarlık ve katliamların yanlışlığını, Marksizm adına yapılan gaddarlık ve katliamların doğru olduğunu göstermeniz gerekmez mi?
En azından bazı misaller ve sayılar vermenizin daha olgunca bir yanıt olduğunu düşünüyoruz.
La Fontaine’nin şeyhülislamı
Şeyhülislam sükûnetle cevap verdi:
Hayır. Sen beni müfti etmedin. Allah eyledi.
Sultan İbrahim bu cevap üzerine şaşırdı. Bir zamanlar “şeyhülislamı enam” (Şeyhülislam denilen hayvan)’ın kendisine yaptığı yaltaklanma ve el-etek öpmeyi düşündü.
Çeviren bu tür terimleri hep parantez içinde açıkladığı için öğreniyoruz ki “şeyhülislam-ı enam” unvanının karşılığı “Şeyhülislam denilen hayvan”dır! Aynı yayının 45. sayfasındaki üçüncü dipnotta “Müftiyülenam: Şehislamlık” açıklamasını verdiğine göre, müfti’l-enam veya bazen de burada olduğu gibi şeyhülislam-ı enam’ın Osmanlı şeyhülislamlarına verilen bir unvan olduğundan sayın çevirmen de haberdar. Yani özelde nankörlüğünden olsa gerek, Abdürrahim Efendi’ye takılan bir lakap değil
Hasbelkader biraz Osmanlıca bildiğim için Arap harfleriyle yazılmış şekline bakıyorum: “elif-nun-ayın-elif-mim”. Farklı yazılıyor. Anlamları da hem daha çok hem de farklı: “1. at, deve, sığır ve koyun gibi hayvanlar. 2. s. hayvan gibi kimseler. 3. i. Kur’ân-ı Kerim’de bir sûrenin adı. 4. i. bâzı ayet ve sûreleri de ihtiva eden dînî duâ kitabı
Valla, işin doğrucası yine olmadı. “Şeyhülislâm-ı enâm”ı “Şeyhülislâm-ı en’âm” olarak okusak da, apırsak da, köpürsek de, bin dereden su getirsek de yine olmadı. Çünkü o zaman da bu terkipten en fazla “hayvan gibi kimselerin şeyhülislamı” gibi bir anlam çıkar. Şeyhülislamların kendilerine “hayvan” unvanı verilmesi için yeter mi bu? Velev ki hayvan gibi kimselere hukuk danışmanlığı yapa yapa zaman içinde kendileri de hayvanlaşmış olsunlar
https://kupdf.net/download/tarih-lenk-y-hakan-erdem_58e822d5dc0d606310da9809_pdf
ʻʻTarihini tam bilmediğim,enson Napolyon tarafında formüle edilinen anayasanın ilk şıkkı,”din,dil,ırk ..ayırım gözetmeden tüm ınsanlar kanun önünde bırdir” sözünü örnek alsın daha iyi olurdu.ʼʼ
Yahu neden kara cahilliğini ifşa edip duruyorsun? Neden yalanlar sıralıyorsun? Seni örnek alacak Kürt gençlere çok kötü bir örnek oluyorsan. Amcan Marks hayatını kütüphanelerde geçirdi. Sen ucuz medyada topladığın kırıntıları ırkçılık, ulusçuluk, ulsulararacılık, bakire marksistlik, kürtlük, islam düşmanlığı, türk düşmanlığı, israil sevgisi gibi baharatlarla çorba edip kendin gibi cahillerin tek anlayacağı his sömürüsüne çevirip duruyorsun. Çok ayıp! Amacın ilerdeki Kürt meclisinde millet vekilliği mi?
Önce Fransa hakkında genel Kürt kültürünü arttırtacak çok az sayıda kitaplar:
Fernand Braudel : L’Identité de la France, Paris, Arthaud, 3 volumes, 1986
Georges Duby : Histoire de la France, Des origines à nos jours, 2007,
Alain Corbin : Histoire de la France religieuse, 4 volumes, Seuil, 1988-1992 / L’Avènement des loisirs (1850-1960), (ŞAHANE) / Histoire des émotions 2016-2017
Jules Michelet : Histoire du XIXe siècle (1872-1875) / Origine du droit français (1837) / Le peuple,1846,.
Jean-Pierre Vernant : Des Lumières à la fin du XIXe siècle / De la fin du XIXe siècle à nos jours
Jacques Ellul : Histoire des institutions, t. 4 : Le XIXe siècle (1789–1914). Bu 4. cilt özellikle senin yasa ve anababayasalarını anlamanda yardımcı olur. Saçma sapan laflar etmekten vazgeçersin.
Not : Fransızca bilmiyorsan pek önemli değil. Çünkü Fransızca ne Sami ne de Altay-Turkic, Senin ve Hitlerʼin halis ayrancılar Avra-Hint dilinden, Hemen kaparsın.
IRKÇILIK: Sonra sayısız eklerim ama şimdilik,
Wieviorka Michel : La France raciste (1993)
France-Afrique, domination et émancipation : « Manière de voir » #165 , juin-juillet 2019
Ve nihayet senin kadar ırkçı Victor Hugo (1802-1885)
ʻʻAllez, Peuples ! emparez-vous de cette terre (yani AFRİKA). Prenez-la. À qui? à personne. Prenez cette terre à Dieu. Dieu donne la terre aux hommes, Dieu offre l’Afrique à l’Europe. Prenez-la.
DİN : Sonra çok eklerim, kaçmazsan.
ʻʻHuguenotʼʼlar protestant oldukları için; sayısız Katolikler, katolik oldukları için öldürüldüler. Hatta daha geçende, o zamanlar rahibelerin kıyımını yorumlayan bir parçayı dinleyen büyük bir mürettip tiksindiğini söyledi. Tıpkı senin gibi çok bilen hemen ʻʻo halde sen rahibeleri seviyorsun dincisin galibaʼʼ diyince mürettip ʻhayır rahibeleri hiç sevmemʼ cevabını verdiʼʼ.
Çok daha var.
En dramatiği en sona sakladım : Fransız devriminden sonraki 40-50 yıl içinde yüze yakın yerel ʻʻpatoisʼʼlar yok oldu. Patois bir nevi dağ Türkçesi Kürtçe gibi. Bir nevi senin devamlı taklidini yaparak milletvekilliğe ; Trump ve Erdoğan gibi ʻʻpopülerʼʼ tabakalara hitap etmeye hazırlanma dilin gibi.
Deux ans plus tard (1794), il remettait un rapport de 28 pages sur «la nécessité et les moyens d’anéantir les patois et d’universaliser la langue française»
İki yıl sonra (1794), “patoiti yok etme ve Fransız dilini evrenselleştirmenin gerekliliği ve araçları” konulu 28 sayfalık bir rapor sundu.
Ce mouvement de patriotisme s’étendit aussi au domaine de la langue. Pour la PREMİèRE FOIS, on associa LANGUE et NETION. Désormais, la langue devint une affaire d’État: il fallait doter d’une langue nationale la «République unie et indivisible» et élever le niveau des masses par l’instruction ainsi que par la diffusion du français. Or, l’idée même d’une «République unie et indivisible», dont la devise était «Liberté, Fraternité et Égalité pour tous»,
Bir keresinde, patoisler sırayla bir saldırı nesnesi haline geldi! Devrimciler için patois dilleri fikirlerinin yayılmasına engel oluyordu.
Sayın DEV Kültürlü Hortlak. Eminim Fransızca olan kısımları Kürtlerin diliyle aynı olan (uluslararacılığı ve ayrancılık nedeniyle) Fransızca kısımları hemen okur anlarsın.
Eğer anlamazsan bende binlerce Fransızca kaynaklar var hatırın için,yobalara yobaz ve ırkçı oldukarını göstermek için saklamıştım. Bu belgelerle, bir yılımı bile alsa, senin gibi bir ırkçı, çarpıtıcı, hatta bazı belgeler marksizm ile ilgili olduğundan senin ne kadar marksizmi de gazetelerden öğrendiğini serilerim. En yaygın bilinen basit bir örnek: Türkiyeʼde kadına oy verme hakkı bazı Avrupa ülkelerinden bile önce tanındı ama sosyal konumlar açısından kıyas edilemezler. Aynı senin gibi hava atma ile bilgili olma farkı gibi. Ben zevkten dört köşe olurum senin palavralarını yüzune vurmakla. Ben seni bu sitenin ruhu, özü, simgesi olarak algılıyorum. Seni paçavraya çevirmekle sitenin çoğunluğunu paçavraya çevirmiş olacağım.
Fransaʼda , şimdi, alt tabakanın ancak yüzde 25ʼi üniversteye girer ve sonra dökülür. Üst tabakanın yüzde 75ʼi girer ve bitirince en yüksek makamlarda görevli olur, Fransaʼnın geleceğini tayin eder.
Mitterand sosyalist idi ve sendikarı o yok etti.
Seni de sitede bir sağcı yobaz gibi ʻʻçok kitap mitapʼʼ politikacı palavralar edip kaçana kadar büyük bir hazla hırpalarım. Bu arada sana muazzam bir fırsat da vermiş olurum. Enayilerin hislerini sömürmeye, kendini Kürt milletvekili olmaya hazırlamaya.
Bu sonsuz çabuk bir cevap. Gerçi siteyi suistimal etmeme çabası da var. Senin cahilliğin sve ırkçılın sonsuzla ölçülür. Ama gördüm sağcı yobaz gibi kaçmaya hazırlanıyorsun. İlkelden bıkma, Zileliʼye yaltakçılık yapma, deprasyona girmen, atıptutacağına ‘okuman gereken kitap adlarını vermem’ falan filan.
ben şöyle genel bir gözden geçiriyorum. Hepsini okumam mümkün değil. Gözden kaçanlar olabilir.
Enayileri kandıran ilkelcilik tüccarına hakaret edilmesini onaylamıyoruz!
İlkelcinin bütün küfürlü yorumlarını okumak istiyoruz. Ona bir istisna yapılmalı. Her türlü küfür ve hakareti edebilmeli.
Çünkü buradaki tek eğlencemiz o.
‘Devrimci Veysel’ denemeniz ile ‘kapitalizme karşı mücadeleler’ arasında hiç bağ yok. Çabanız boşuna.
‘Necip Bey, ben almayayım, sağolun. Sizin anlattığınız gibi bir kapitalist ideoloji olduğuna inanmıyorum.’
Necip’in (veya bir başkasının), kapitalizmin ideoloji olduğuna ‘inanmaması’; kapitalizmin ideoloji olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Kapitalist patron (ve Recep Tayyip Erdoğan’ın yardımlarına muhtaç) Necip’i hâlâ temcit pilavı gibi buraya getirmeniz; sadece, zevzeklikte ısrar ettiğinizi kanıtlıyor o kadar.
‘Mecip Bey, sağolun, ben de almayayım. Başkalarını bilmem ama ben hayatımdan memnunum. Böyle bir ideolojinin olup olmadığıyla da ilgilenmiyorum.’
Sizin (‘Mecip’ takma adının arkasına gizlenerek), kapitalizmin ideoloji olup-olmadığıyla ilgilenmediğinizi beyan etmeniz, kapitalistlerin de sizle ilgilenmediği sonucunu doğurmuyor. Kapitalistler, sizin özgürlüğünüzü de gasp ediyor; siz, ‘umursamadığınızı’ defalarca söyleseniz de.
‘Enayi Bey, çok teşekkür ederim. Ben alabilir miyim? Bunun bedeli ne? Anti-kapitalizm tüccarı, para olarak bir bedeli yok. Bizler kapitale karşı olan anti-kapitalistleriz ne de olsa. Tek istediğimiz, söylediğimiz her şeye enayi gibi inanıp dediklerimizi yapmanız. Enayi Bey, bana uyar!’
Kapitalizme karşı mücadelelerin; ‘başvuru formu’, ‘kurallar kitabı’, ‘dernek-vakıf-organizasyon-teşkilat-örgüt vb. üyelik ücreti ve aylık ödeme tarifesi’ ve benzerleri yoktur. Kendi kendinize uydurduğunuz ‘zorbalıklar’ı buraya getirip yazmaktan vazgeçiniz.
‘Enayi’ nitelemesi; kapitalizmi umursamadığını zannedenler için, kapitalistler tarafından özgürlüklerinin gasp edildiği gerçeğini inkâr etmeye istekli olanlar için kullanılabilir, yine de bu nitelemeyi kullanmamakta fayda var. Çünkü, bu nitelemeyi kullananların (ve kullanma niyetinde olanların); kapitalizme karşı mücadelelere bizzat katıldığında, geçmişte söyledikleri dönüp dolaşıp kendilerini vurmasın, suratları utançtan kızarmasın diye.
‘Selamlar! Anti-kapitalizm alır mıydınız? Hepimiz kapitalist ideolojinin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve bu dünyada herkes mutsuz. Size bunun ilacını satmaya geldim.’
Kapitalizme karşı mücadeleler; ‘alınıp-satılan’ bir ürün veya hizmet değildir. Sizin bunu kabul etmek isteMEyip, zevzeklikte ısrar etmeniz; kapitalizme karşı mücadelelerin ‘alınıp-satılan’ bir ürün veya hizmet olmadığı gerçeğini değiştirmiyor.
Geçen iki haftada, siyanürle intihar eden aileler gündemde hiç yer işgal etmesin diye; siyanür satışını yasaklayarak nihai çözüm bulduğunu zanneden, intiharları önlemek için yeni ilaçlar icat etme hayalleri kuran ‘devletler’e ve ‘şirketler’e karşı mücadele ediniz. Zevzekliği bırakınız.
Bir taraf, tek doğru hayatın ilkel hayat olduğunu savunup medeniyeti temelden reddediyor.
Diğer taraf, olumsuzluklarını onaylamasalar da medeniyetin temelden reddedilemeyeceğini, bunun imkansız olduğunu savunuyor.
Bir taraf, kapitalizmin birileri tarafından yapay bir ideoloji olarak tasarlanıp dayatıldığını ve ona karşı mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor.
Diğer taraf, böyle bir durum olmadığını, aksine, kapitalizm adı verilen olguyla mücadele etmenin doğaüstü bir çaba gerektirecek boş bir hayal olduğunu, ve bunu söylemenin kapitalizmi savunmak anlamına gelmediğini düşünüyor.
Böyle durumlar, bir tartışmadan ziyade çatışma anlamına gelir. Çünkü tarafların tartışmayı mümkün kılacak ortak bir zemin bulmaları imkansızdır.
Taraflar birbirlerine sadece saldırabilir. Ortak bir zemin yakalayamazlar.
Beyni, ‘küçük’, ‘orta’, ‘büyük’ (ve diğer birimlerde) kategorilere ayırıp, her kategoriye özel ıslah yöntemleri uygulayanlar, insan beynini ‘damızlık malzeme (!)’ olarak istismar edenler; kendilerini ‘medeni’ zannedenlerdir. Medeniyetin ‘getirdikleri’ sürekli yüceltilirken; ‘götürdükleri’ ısrarla saklanıyor. Bu mühim konu hakkında önemli hatırlatmalarda bulunan Pipsqueak’in kafasına ‘taş atmaktan’ artık vazgeçiniz.
Konu hakkında tecrübe edinmek isterseniz, şu araştırma yardımcı olabilir (devamı da var):
‘Yaban Aklın Evcilleştirilmesi’ (Yazan: Jack Goody)
[ https://www.nadirkitap.com/kitapara_sonuc.php?kelime=Yaban+Akl%FDn+Evcille%FEtirilmesi ]
Hiç kimse, size; ‘Harry Potter, Avengers, Marvel, Star Wars, The Lord of the Rings, Kong, Matrix, Superman, Batman, Spiderman’ ve benzerlerini ‘izlemeyin’ demiyor. Bunları ‘abartmamanız’ tavsiye ediliyor o kadar.
Mjölnir’i kaldıran ‘Captain America’yı,
Veya
The New Republic’in kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerinde hayatını sürdürmeye çalışan ‘The Mandalorian’ı,
Veya
Gevezelikten başka hiçbir şey yapmayan ‘(Wade) Deadpool’u,
Veya
Dwayne Johnson’ın oynayacağı ‘Black Adam’ ile Zachary Levi’nın oynadığı ‘Shazam’ arasındaki bağın nasıl kurulacağını,
Veya
Avengers’ın çekilecek yeni filmlerinde ‘Doctor Strange’in ağırlığının ne düzeyde olacağını,
Veya
‘Joker’ı, Jack Nicholson’ın mı? Heath Ledger’ın mı? Jared Leto’nun mu? Joaquin Phoenix’in mi daha iyi canlandırdığı kavgasını,
Veya
‘Justice League’in Zack Snyder yönetmenliğinde çekilen versiyonunun yayınlanması için başlatılan kampanyayı,
Veya
‘Captain Marvel’ rolünü oynayan Brie Larson’ın, bu rol için doğru bir tercih olup-olmadığı didişmesini,
Veya
Eğer ‘Fantastic Four’ filminin yeni versiyonu çekilirse, John Krasinski’nin ve Emily Blunt’ın başrol oyuncuları olup-olmayacağı tartışmasını,
Veya
Sony ve Disney arasındaki ‘kâr paylaşımı anlaşmazlığı (!)’ sebebiyle gümbürtüye gitmekten son anda kurtarılan ‘Spider-Man’in, M.C.U.’daki varlığının nasıl şekilleneceğini,
Veya
‘Wolverine’ rolünü oynamaya devam etmeyi Hugh Jackman’ın isteyip-istemediğini,
Veya
Yeni ‘Batman’ film serisinde Robert Pattinson’ın performansının nasıl olacağı ile ilgili oynanan bahisleri,
Veya
Wesley Snipes’ın üzerinde epey çalıştığı ama çekilmeyen ‘Black Panther’ filminin öyküsünün ne olduğunu,
Veya
‘(Diana Prince) Wonder Woman’ın annesi rolünü oynamayı Charlize Theron’ın niçin kabul etmediğini,
Veya
‘Lex Luthor’un hezeyanlarını,
Veya
2022 yılında vizyona gireceği tahmin edilen ‘Matrix’in yeni versiyonunun, ‘eski üçleme’ ile arasında ne gibi farklar olabileceği ile ilgili çekilecek binlerce ‘YouTube yorum-analiz videoları’nı,
Veya
Şu an çekilmekte olan Scarlett Johansson’ın solo filmi ‘Black Widow’da, Robert Downey, Jr.’ın son kez ‘Iron Man’ zırhını giyip ‘cameo’ yapıp-yapmayacağı ile ilgili heyecanlı bekleyişi,
Veya
Disney’e ait ‘Avengers’ ile Warner Bros.’a ait ‘Justice League’i ‘crossover’ adı altında çorba hâline getirip bir tencerede pişirdikten kaç sene sonra, sinema salonlarında, ‘Disney+, HBO Now, Netflix, Hulu, Amazon Prime Video, BluTV streaming service’lerde, ‘torrent search engine’lerde, insanların midelerine ve beyinlerine saldıracaklarını,
(ve bunlar gibi diğerlerini)
‘abartmamanız’ tavsiye ediliyor o kadar.
Konu hakkında biraz daha tecrübe edinmek isterseniz, (karşılaştırmalı mitoloji ve karşılaştırmalı dinler alanlarında profesör) Joseph Campbell’ın bulgularını incelemeniz önerilir:
‘Kahramanın Sonsuz Yolculuğu’
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/kahramanin-sonsuz-yolculugu/430678.html ]
‘Kapitalizme karşı mücadeleler’ meselesinde ise; mücadele etmek isteyenler için ‘başvuru kriterleri (!)’ diye zorbalıklar yok. Kendi kendinize uydurduğunuz ‘kıstas’ları bu siteye getirmeyiniz artık. Kapitalizme karşı mücadelelerin ‘kurallar silsilesi içinde (!)’ işleyen bir süreç olduğu ‘sanrı’nızı bırakabilirsiniz; bunun için ‘vaiz’lere de ihtiyacınız yok.
Mina Urgan’ın ‘Bir Dinozorun Anıları’ kitabından haberdar olmanız çok iyi.
Bilmek için çabalamak, öğrenmek için çabalamak; kötü şeyler değil. Size (ve sizin gibilere) tavsiyelerde bulunan kişilerin kafasına ‘taş atmak’ amacında olmamanız yeterli. ‘Üslup’a takılıp kalmanızdan çok, fikirlerin özüne odaklanmanız önerilir.
‘Yaş farkı’ meselesinde ise; bunun ‘fetişleştirme’ olduğunu daima hatırlayınız. Pipsqueak’in de bu sitedeki geçmiş yazılarını incelerseniz; dünya genelinde, ‘hızlı yaşa, genç öl (!)’ konsepti ile aynı anda ‘yavaş yaşa, ihtiyarlarken çile çek (!)’ tehdidinin nasıl kasten yaygınlaştırıldığı ile ilgili uyarılarını okuyabilirsiniz. ‘Sert üslubuna’ takılıp kalmazsanız, kafasına ‘taş atmak’tan vazgeçebilirseniz; uyarılarının mühim olduğunu anlarsınız.
Şimdi, eğer biraz daha tecrübe edinmek isterseniz; şunlarla devam edebilirsiniz:
‘Bir Dinozorun Gezileri’ (Yazan: Mina Urgan)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/bir-dinozorun-gezileri/18071.html ]
‘Unutulan Yıllar’ (Yazan: Niyazi Berkes)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/unutulan-yillar/2933.html ]
‘Oblomov’ (Yazan: İvan Aleksandroviç Gonçarov)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/oblomov-ciltsiz/22788.html ]
‘Normal Nefes Almaya Devam Edin’ (Yazan: Hakan Bıçakcı)
[ https://www.babil.com/normal-nefes-almaya-devam-edin-kitabi-hakan-bicakci ]
Vaazcılığı bırakınız.
“Medeniyetin ‘getirdikleri’ sürekli yüceltilirken; ‘götürdükleri’ ısrarla saklanıyor.”
Neden acaba?
Çokbilmiş Anti-Medeniyetçi’nin (ve kankası Anti-Kapitalistçi’nin) aynı ezberleri tekrarlayan itici tavırlarına bir tepki olmasın?
Birileri getirdiklerini saklar, diğerleri götürdüklerini.
Yoksa hiç objektif bakan yok mu?
“Veya
[….]
(ve bunlar gibi diğerlerini)
‘abartmamanız’ tavsiye ediliyor o kadar.”
Valla, yukarıda verdiğiniz örneklerden bazılarını ben bile duymamışken sizin bu konularda bu kadar şeyi bilmeniz şaşırtıcı!
Yoksa “abartan” (ve abarttığı için bunlara savaş açan) siz misiniz?
Önce küçük beyinli hikayesi anlatayım.
Karım ve ben, Amer-akanʼdan en son ve en yeni fikirleri geri kalmış Avrupaʼya yaymak amacıyla geldiğimizde Toulouseʼa yerleştik ve en büyük meydanda İNSANLIĞIN en son ve en iyi yolunu AZDINLATICI ışıklar yaymaya başladık. Bazı gözü açıklar hemen bizim aslında Amerikan ajanları olduğumuzu çaktılar. Örneğin, bu alçaklar, bizim ʻʻSigara Yavaş Öldürürʼʼ afişimizin altına ʻʻacelemiz yokʼʼ yazdılar.
Küçük- Büyük beyinli Pipsqueak olduğumdam fikirler alemine gireceğim.
Daha sarışın bir ulusa taşındık. İlerici ve Yenilik Sever (İYS) parti duvarımıza asmak için yaptıkları diğer bir Amerikan ajanı Yeltsinʼin Rus bayrağı elinde ʻʻDünya Bankacıları Birleşin!ʼʼ afişini gönderdiler.
Ben de onlara aşağıdaki gelecek seçimlerde elinde Türk-Kürt Kardeşler Ulusu bayrağı sallayan, Bakire Marksistler Birleşin (BMB) partisinden milletvekillik adayı bir Marksist devrimci praktisyen-teorisyenin yazısını çevirip gönderdim.
ʻʻTarihini tam bilmediğim,enson Napolyon tarafında formüle edilinen anayasanın ilk şıkkı,”din,dil,ırk ..ayırım gözetmeden tüm ınsanlar kanun önünde bırdir”
İlk defa düşmanlık kardeşlik oldu. Bu defa 23 Kasım 19ʼda bir haberi, haberle ilgili videoyu küçük beyinliler arası kişisel notlar ekleyerek gönderdiler.
ʻʻDemek sizler haklıymışsınız. Eğer bir devrimci bizim halk gibi bu 200 yıldır tüm dünyaya yayılmış yalanı yutarsa ʻʻbolluk, çok yiyenlerin sindirim sisteminde bozukluk yapıyor, canlı hayatta kalma evrim teorisine, yeni duruma uyup fazlalıkları diğer deliklerden çıkarıyor.ʼʼ tiziniz (Uyarı: bu Arapça- Samice- İslamca bir kelime) doğruymuş.
ʻʻTez: Her şeye inan.
Anti-Tez: Hiş bir şeye inanma.
Sentez: Devrimci Edebiyatʼʼ diyalektik tiziniz hakeza.
ʻʻKarıştır kafalarını, belki materyal ruh beyinde, materyal atomlar, çalkalana çalkalana Medeniyet öncesi zamanlara döner.ʼʼ ʻʻYani, dandik, AtıTürkçü ve bakire Türkçü Newspeakʼde Bengi dönüş = Eternal return miti: Zaman sonsuz, madde sonlu. Atomlar Hortlak ve solcu devrimciler gibi saraya girme heyecanı içinde atlar zıplar. Tüm olasalıklar, Kapitalistler ve Marks amcanın ve 19. yüzyıl Aydınlık üret-tüket anarşistlerin devrimleri de dahil, aynı durumlar git-gel, saklambaç oynar.ʼʼ
Evrime kürek çekme tiziniz hakeza.
Haberler sadedine geleyim:
Bu ay (Kasım 2019) yayınlanan bir raporda polis ve adalet sisteminin çoğu zaman kadınları koruyamadığı tespit edildi. Eylemcilere göre, sorunla mücadele için tutumların değişmesi şart.
Fransa İLERİCİ bir üne sahipken ve dünyadaki kadın haklarını zorlarken, aile içi şiddette Avrupa’nın en yüksek oranları arasında yer almaktadır. Her iki günde bir kadın, kocaları ve Newspeakçe ortakları tarafından öldürülmekte.
Fransaʼda yaşanan hastane ve hasta felaketlerini de eklediler ama hayat zamanı kısa, zıplayan Hortlak ve benzerlerinin, ha sağcı ha solcu farketmez, güzel günler devrimini beklemek çok uzun. Her zamanki, ısırıcı ve ironik kara esprilerini aktaracağım.
Plastik kayıklarla hayatları pahasına Akdeniz’i aşanlardan Fransaʼya daha yeni sığınan bir yabancı ile yapılan, biri yapay zekalı robot, diğeri ilkellerden bile ilkel bir enayi arasındaki bürokratik söyleşi:
Sosyal Asistan: Hapislerde yattın mı? Demokrasiye inanıyor musun? Özgürlüğe inanıyor musun? Eşitliğe inanıyor musun? Pis İslam kardeşliği değil, bollukta yüzen Avrupa ve Fransız İleri ve Yükseklerin KARDEŞLİĞİNE inanıyor musun? Kadın haklarına inanıyor musun?
Yabancı: Ben Fransız eleştiricileri La Boétie, Montaigne, J. J. Rousseau, Jacques Ellul, Clastres, Descola ve yüzlerce benzerlerini okuyarak büyüdüm.
Sosyal Asistan: Bana neden sokak adlarını sayıyorsun? Bize kesin emirler var, biz sadece duymak istediklerimizi ezbere bilenleri kabul ediyoruz! Seni 6 ay, Özgürlük yok ama seven politik sığınıcılar, demokrasi yok ama seven kebapçı Türkler ve Kürtler ve Aleviler ve benzerlerini gönderdiğimiz ʻʻCours de Formation et Sensibilisationʼʼ kursa yazdıracağım. Böylece hem size hem bize iş çıkıyor, ekonomi çarkları yağlanıyor. 60ʼlar ve 70ʼlerde adı bilinçlendirme kursuydu, şimdi adı Fransaʼyı uyandıran ʻʻamerikan tarikatciʼʼNewspeakçe ʻʻduyarlığı artırmaʼʼ oldu.
Fikrî mülkiyet hakkı ʻʻTipik bir amerikan tarikatci tv-din ahlak konuşması. Beyni yıkanmışın beyin yıkamasıʼʼna ait.
Biraz açarak objektif bakış açısına şöyle bir örnek verelim;
476 – 1492: feodalizm (feodal krallıklar)
1492 – 1789: merkantilizm (sömürgeci imparatorluklar)
1789 – günümüz: kapitalizm (parlamenter ulus-devletler)
Bunlar tarihin, toplumun, ülkelerin genel gelişim çizgisinin ürünleridir.
Yoksa birtakım feodal, merkantilist veya kapitalist “ideolog”ların zorlama icatları değil!
Bunlar uygarlıklar battıktan sonra mı öncemi doğmalarına neden olan analarının fercine methiyeler yazacaklarına kafa babaları Atatürk ve Muhammed ile kafayı bozmuşlar?
Her zaman insanlığın en önünde koşturanlar, bir ara dünya sorunlarını nüfus ile anlatma sevdasını düştüler. Bunu gören bir Alman yazar ʻʻAlmanlar Kafadan Çocuk Yapıyorlar, Alman Milleti Tükeniyorʼʼ adlı romani yazdı.
Aynı yazar, diğer bir kitabında, ilkel kadınların bildikleri halde kafaları şişer diye ilkel erkeklerden çocuk yapmada payları olduğunu sakladıklarını yazar.
Aynı yazar, solcuların kutsal lafı ʻʻuluslararasıʼʼ politikası ardında yatan numaralara işaret ederek İslam ve Arapları savundu, başı belaya girdi.
70ʼlerde, bir genç ikindi vakti geleneklerine uyan orta sınıf hanımların takıldığı bir pastacı önünde köpeğini yakar.
Öğretmeni sorar: Peki, neden kendini yakmadın?
Öğrenci: Kendimi yaksam dikkatlerini bile çekmezdi.
Yazar Günter Grass. Keşke ene azından şu ırkçı, faşist Hortlak hava atacağına Günter Grass ile Goytosolo arasında edebiyat hakkında söyleşiyi okusa. Neyse. Henrich Böllʼü daha çok severim ama o da benim gibi bir nevi tarikatçı, amerikan ajanı, falan filan. atta gerçekten, çünkü derin Hıristiyan ve bu sştede laiklik öten yobazlardan sonsuz daha çok devrimci. Bu sitedekileri korkutmak isteyen, hâlâ bebek olduklarını iyi bilen ve uslandıran Hortlak, külahından Marks-Lenin-Stalin öcüler, çıkarır: ʻʻ feytocular ,cıhadcılar, scıentologlar,ULLLLUmınateler..şeytanlarʼʼdan biri. Bütün paranoid faşistler gibi, bu faşist de kenidini korkutan öcülerin herkesi korkutacağından emin.
Günter Grass. Henrich Böll gibi anababayasalarını geçip Almanyaʼyı gören tarikatçı falan filan öcü Fassbinder, ʻʻkorku ruhu yıpratırʼʼ eşsiz lafını (pis Arap) Aliʼye söyletir.
Not: ʻʻ Peki, neden kendini yakmadın ʼʼ sorusu, bu sitenin büyük/küçük beyin süsünün süs olduğunu, sitenin en azılı koruyucuları ve büyük beyinlileri tarafından daima sorularak kanıtlanır.
Notlar:
Din değiştirenlerin sonsuz daha koyu dinci oldukları çok yaygın.
1. Bu olay, daha henüz anarşist olup hayvanları sevme ideolojisne bağlanmadan önce, 68ʼlerden Stalinci olma mesajını alan Türk bolluk ve zenginlik solcularından Zileli hâlâ Stalinci iken oldu.
2. Diğer örnek Hortlak. Bakire (yani fercine donu bile değmemiş) Marksist Hortlak ʻʻİsrailli olunca, İsraillilerden çok İsrailli olmuşʼʼ, diyorlar. ʻʻLa Visite de la fanfareʼʼ filminde İskenderiyeʼden gelen bir fanfar müzik gurubu yolunu kaybeder.
Dünyanın her yerinde KAPİTALİSTLER, KOMÜNİSTLER, FAŞİSTLER, NAZİLER, DİKTATÖRLERİN GECE GÜNDÜZ POMPALADIĞI ʻʻ239&241ʼʼ 19 MAYIS ATATÜRK GENÇLERİNE GÖRE MORUK, 51 yaşında, 2016ʼda ÇOK GENÇ YAŞTA kanserden ölen şahane film rejisörü Ronit Elkabetzʼin yer aldığı ʻʻLa Visite de la fanfareʼʼ filminde İskenderiyeʼden gelen bir fanfar müzik gurubu yolunu kaybeder.
Gurubun pis Arap şefi, bir İsrail kasabasında, lokanta sahibi oynayan Ronit Elkabetzʼe sorar: Yük olmamı affeder de bana Arap Kültür Merkeziʼnin nerede olduğunu söyler misiniz?
Ronit Elkabetz cevap verir : Burada Arap Kültür Merkezi yok. Burada ne Arap ne de İsrail Kültür merkezi var. Burada hiç bir şey yok, sadece etrafı korkutmaya çalışan ama aslında sadece kendini ve benzerleini korkutan Hortlak var.
Kendisiyle yapılan bir söyleşide de, Ronit Elkabetz, hem kendinin hem de anne-babalarının Arap kültürü, yani Arap müzik ve televizyonu, ile büyüdüklerini söyler. Bu filmi ve ʻʻ Le Procès de Viviane Amsalem, 2014ʼʼ filmini mutlaka görmelisiniz.
Bu da bana faşist ve ırkçılıkla gözleri ve beyni kan bürümüş Hortlakʼın hiç bilmediği Fransa hakkında, yine sırf politika ticareti ve his sömürüsü için faşist ve ırkçı laflarını yüzüne vuracak diğer bir filmini hatırlattı : La Loi du marché, 2015. Diğer bir mutlak. Bir de her 4-5 yıl aralıklarla aynı çitfçilerle röportaj yapan bir rejisörün belgesel filmi var. Zavallı köylüler kendilerine ne olduğunu bile anlamazlar. Her gerçek insan gibi acılarını çeker ama dile çevirmede zorluk çekerler. Örneğin gençler tarım yapmak istemiyorlar. Şehirlere gidiyorlar, neden bilmiyoruz.
Yine aynı durum : Bir tarafta anarşik dünya; diğer tarafta solcu devrimcilik postuna bürünmüş Zileli, Hortlak, Başkaya vb gibi saray etrafında geze geze içindekilere benzemiş düzenciler.
Kıta değiştireyim. Hıristiyan misyonerlerin, Güney Amerika geri kalmış, ne dinsel ne de Başkayaʼın laiksel Aydınlıktan yararlanmış ama medeniyet pençesine düşmüş yerlilerin elinden çektiklerini dinsel saray Vatikanʼa raporları.
Yerliler kiliseye girince kapıda aldıkları coca-colayı İsaʼnın başına dökeceklerine daima Meryem Anaʼın başına döküyorlar. Daha henüz Merdiven marangozu Marks ve yobazlar yobazı Bakire Hortlakʼın İLERİ ve YÜKSEK ve DEV KÜRT ticaret aşamasına ulaşmadıkları için, toprak ve doğurana yöneliyorlar. Yobazın ve Marksʼın beyinlerini kamaştıran aracılık alış-verişini temsil eden İsaʼyı küçük beyinleri daha henüz Marksʼın orta sınıf beyni uyumuşta büyümü değil.
259.
Bu gün ikellik günü,bu gün bayram.bugün dünya ilkellik bayramı..
İlkelce cevap vereyim.hiçbir ızmle ilgim yok..vede ayıp oluyor söylemesi…bizim ilkele sığınarak deyim,çürütemeyecegim hicbir ızm yok.affedersiniz..bugün bayram.hoş görün.
Ilkellİk yaşansınki ınsanlar ınsanlığın kazanımlarrının degerini anlassın.
O yaşasınki birdaha kimse,faşist,gerıci,yobaz fikirlere tenezül etmesin.
O yaşanılsınki kurtarıcıların,Liderlerin,Peygamberlerin ne uyduruk olduğu. anlaşılsın.
Yaşasın ilkellik bayramı…en büyük özgürlük günü..
Anıran anırsın,havlayan havlaın,öten ötsün,yiyin birbirlerinizi..
Bir sürü dolap çevirdi, olmadı.
Hortlak sosyal medya, yerli yabancı gazeteler, televizyon neslinden. Dünyanın artık kendisi gibi, her günü yeni bir gün olan, tarihsiz, sıfatsız, her gün değişen kalitesizlerle dolup taşanlardan oluştuğunu çok iyi biliyor.
Napolyan, Fransa zırvalar tokat yer, İslamʼa çamur atar İslamʼın Medeniyetʼe katkısı listesi tokatını yer, kavim mavim salakça laflar eder Marks amcasının seviyesinde ve Marks amcasının yararlanıp saygıyla söz ettiği Ibn Khaldun Hortlak gibi silik medeniler yerine bedevileri över, İsrailʼin kıçına sığınıp İslamʼa bir daha çamur atar bu defa da İsrailli bir kadından tokat yer, Saymakla bitmez bu yedikleri tokatlar.
Nihayet Marksizmʼin –izmʼini atıp kendisi Marks olacak galiba.
Bu arada bayağı bir bilge, bir profesör gibi yazan ve düşünen biri Hortlakʼın her yediği tokatı bir İlerleme, bir Değişme vesilesi ettiğini, Trump ve Erdoğan gibi ve Alamancı sarışın babasının mesleği dönercilikten ilham alıp dönüp durmasını görüp ʻʻİlerlemeʼʼ tanımı ve İlerleyen bir ulus misaliyle tartışmaya davet eder.
Bakıyorum, bu defa da kaytarmış, ne tanım vermiş ne misal. Bol bol lak lak.
Yeryüzü düz gibiymiş ama kendisi gibi kendi attığı havalarla göklere çıkınca kendisi gibi bir eğri olurmuş ;
Yok eğer kendisi gibi alçalır ve küçülürse, bu defa da amcası Marksʼın materyalizm dünyasında ayrınıtlar arasında yolunu kaybedermiş ;
Doğru kendisi gibi zikzag yaparmış ;
Daha da alçaldığında, kendi gibi saf, el değmemiş bakireyi doğruve düz yoldan çıkarmaya çalışan bir feytocul, bir cıhadcı, bir scıentolog, bir ULLLLUmınate, bir şeytan , bir ʻʻbir atom vardır, atomdan içeriʼʼ diyen Yunus adlı bir yobaz tarikatçı çıkarmış karşısına.
Iskence ile birine ben ajanim dedirtip öldürmüs,bulgaristanda silah kacakciligi ile karisik solculuk yapan, baska örgütlerin içine karismaya pek hevesli,yakalandiginda siyasi sube polisleri ile raki icebilen, sonra birden acayip burjuva hümanisti avrupa tipi solcu olan, PKK kuyrukculugunun dibine vuran, Emperyalizmin Suriyeye saldirisina sol teorik kilif yazan, bence cokmu cok saibeli biri sirlariyla birlikte göçmüs. üzüldüm desifre edilmeden adini sosyaliste yazdirirken gitti. yazik.
1.
gurbet yavrum garba düşmektir gurbet
çiçeklerden gelincik içinde bünyamin sevgisi
2.
yürüdün gittin eski kurganlar üstünden kent kent
kulağında ama bir çömleğin kırılma sesi
3.
barış demiştir ve güvercin tıkmışlardır boğazına
bu yüzden edep kuralı gözetmez anadolu ermişi
4.
bu yüzden kimi zaman zordur ayırmak
üstünü başını yırtmış ağıtların şiiri
5.
bir dostluk hastalığı senin şiirin
sümbül diye genzine bastırırsın akrebi
6.
öyle durur bir kıyının serüveninde ceset
odan öyle sevinçsiz yüzün öyle serin ki
7.
yine de bir elinle kapıyı aralarken
öbür elindeki titreme dünyanın anadili
8.
merkezefendi`nin gizli barınağından
bu açık hava kahvesine getirdiğin ne ki
9.
bir kentin ortasındasın boyuna saatini kuruyorsun
o durursa hayatın da duracak sanki
10.
evler eski bir uygarlığın dingin lağımları
sokaklarsa çatışıyor temizliyor birbirini
11.
anımsar mısın toros ekspresinden inmiştiniz
biletlerinizden ibaretti ikinizin de kimliği
12.
bahçelerden geç parklardan köprülerden geç git
aşklar da bakım istiyor öğrenemedim gitti
13.
seviş yolcu büyük sözler söyle ve hemen ayrıl
uçurumlar birleştirir yüksek tepeleri
‘Neden acaba? Çokbilmiş Anti-Medeniyetçi’nin (ve kankası Anti-Kapitalistçi’nin) aynı ezberleri tekrarlayan itici tavırlarına bir tepki olmasın?’
Pipsqueak’in müktesebatı, sırf, sizinkinden bol diye; kendisini ‘çokbilmiş’ diye nitelemeniz yanlış bir davranış. Sevan Nişanyan’ın da müktesebatı bol, fakat ‘çokbilmiş’ diye nitelenemez. Dikkat ediniz.
Kendilerini ‘medeni’ zannedenlerin, tarih boyunca ‘ilkel’ etiketiyle damgaladığı grupları niçin katlettiği ile ilgili sorular soran,
Beyni, küçük-orta-büyük-ExtraLarge (ve benzeri) kategorilere ayırıp, her kategoriye ayrı ayrı ‘damızlık malzeme (!)’ muamelesi çekenlere yönelik eleştirileri dile getiren,
Medeniyetin ‘götürdükleri’ üzerine konuşulmak istenmeyenler ile ilgili bulguları ısrarla hatırlatan;
Pipsqueak ‘itici’ diye niteleniveriyor, ne kadar kolay. Hadi ordan!
Ve,
Kapitalizme karşı mücadelelerin, ‘üyelik için kriterler (!)’ gibi zorbalıkları olmadığından; (eğer isterse) Pipsqueak de, (eğer isterseniz) siz de katılabilirsiniz.
Kapitalizme karşı mücadeleler; ‘itici’ değil, ‘çekici’dir. Despot(luk)lar, zorba(lık)lar, ‘liderci(lik), önderci(lik)’ler, dinci(lik)ler, Stalinistler, faşistler, kapitalistler (ve benzerleri) iticidir.
‘Birileri getirdiklerini saklar, diğerleri götürdüklerini. Yoksa hiç objektif bakan yok mu?’
Uydurmayı bırakınız; medeniyetin ‘getirdikleri’ saklanmıyor, yüceltiliyor.
Medeniyetin ‘götürdükleri’ ile ilgili ise mühim soruları ‘objektif (!)’ şekilde soranların bir kısmı ise şöyle:
‘Yaban Aklın Evcilleştirilmesi’ (Yazan: Jack Goody, antropolog)
[ https://www.nadirkitap.com/kitapara_sonuc.php?kelime=Yaban+Akl%FDn+Evcille%FEtirilmesi ]
‘Tahıla Karşı: İlk Devletlerin Derin Tarihi’ (Yazan: James C. Scott, antropolog)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/tahila-karsi–ilk-devletlerin-derin-tarihi/511503.html ]
‘Taş Devri Ekonomisi’ (Yazan: Marshall Sahlins, antropolog)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/tas-devri-ekonomisi/244301.html ]
‘Kızılderililer Nasıl Yok Edildi?’ (Yazan: Bartolomé de las Casas, 16. yüzyılda yaşamış tarihçi ve sosyal reformcu)
[ https://www.babil.com/kizilderililer-nasil-yok-edildi-kitabi-bartolomeo-de-las-casas ]
‘Yerlilerin Gözyaşları: Yerlilerin Yok Edilişinin Kısa Tarihi’ (Yazan: Bartolomé de las Casas, 16. yüzyılda yaşamış tarihçi ve sosyal reformcu)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/yerlilerin-gozyaslari-amp-yerlilerin-yok-edilisinin-kisa-tarihi/136699.html ]
‘Tüketim Toplumu’ (Yazan: Jean Baudrillard, sosyolog)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/tuketim-toplumu/61520.html ]
‘İnsanın Eskimişliği: İkinci Endüstri Devrimi Çağında İnsan Ruhu Üzerine’ (Yazan: Günther Anders, filozof, yazar, şair)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/insanin-eskimisligi-1-cilt-amp-ikinci-endustri-devrimi-caginda-insan-ruhu-uzerine/447282.html ]
‘İnsanın Eskimişliği: Üçüncü Endüstri Devrimi Çağında Yaşamın Tahribatı Üzerine’ (Yazan: Günther Anders, filozof, yazar, şair)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/insanin-eskimisligi-cilt2-/480455.html ]
‘Yalnız Kalabalık’ (Yazan: David Riesman, sosyolog)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/yalniz-kalabalik/410091.html ]
‘İronik! Valla, yukarıda verdiğiniz örneklerden bazılarını ben bile duymamışken sizin bu konularda bu kadar şeyi bilmeniz şaşırtıcı!’
‘İroni’ olduğunu anlamışsınız! Vah mah, tüh müh. Demek ki, ‘the infinity gauntlet’ Bruce Banner tarafından kullanıldığı anda ‘decimation’dan kurtulup gelenlerden biri de sizsiniz; ehh 5 koca yıl geçti, az değil…
‘Yoksa ‘abartan’ (ve abarttığı için bunlara savaş açan) siz misiniz?’
Eğer ‘Harry Potter, Avengers, Marvel, Star Wars, The Lord of the Rings, Kong, Matrix, Superman, Batman, Spiderman’ ve benzerlerini izlemekten vaktiniz kalırsa; ‘Ken Loach’un filmlerini de izlemeniz tavsiye edilir. Hiç ‘abartmaya gerek duymadan (!)’, izah ediyor Ken Loach (kendisi aynı zamanda ‘savaş karşıtı’dır).
Ken Loach, kaynak 1:
[ https://www.imdb.com/name/nm0516360/#director ]
Ken Loach, kaynak 2:
[ https://www.sixteenfilms.co.uk/ ]
‘Vaazcılıkta ısrarı bırakmak mümkün [3675]. Vaazcılığı bırakınız.’
Kapitalizme karşı mücadeleler; ‘vaiz’lik değildir.
Kapitalistler, sizin de özgürlüğünüzü gasp ediyor; siz, ‘umursamadığınızı’ defalarca söyleseniz de.
Zevzekliği bırakınız.
‘Bir taraf, kapitalizmin birileri tarafından yapay bir ideoloji olarak tasarlanıp dayatıldığını ve ona karşı mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. Diğer taraf, böyle bir durum olmadığını, aksine, kapitalizm adı verilen olguyla mücadele etmenin doğaüstü bir çaba gerektirecek boş bir hayal olduğunu, ve bunu söylemenin kapitalizmi savunmak anlamına gelmediğini düşünüyor.’
Meseleyi ya hiç anlamıyorsunuz, ya da zevzeklik yapmak için bahaneler icat ediyorsunuz.
Kapitalizmin ideoloji olduğu, ‘gerçek’tir; herhangi bir ‘taraf’ı tutmayı gerektirmez. [Not: Aşağıda, ‘1600’lü yılların başı’ kısmını okuduğunuzda; bilimselliği ve objektifliği anlayacaksınız.]
Kapitalizme karşı mücadeleler; hayal değil, ‘gerçek’tir. Tarihteki pek çok olay, size bu sitede defalarca hatırlatıldı; bunları okuyup anlamak işinize gelmedi, zevzeklik yapmak peşinde koştunuz. Şimdi, aynı zevzekliğe devam ediyorsunuz. Yazık.
Eğer anlamayı ‘denemek’ isterseniz, şu adresteki metni tekrar okuyabilirsiniz:
[ http://www.gunzileli.com/2019/05/14/otoriter-parti-devlet-rejiminin-kurulus-evreleri/#comment-248793 ]
‘Biraz açarak objektif bakış açısına şöyle bir örnek verelim. 476-1492, feodalizm (feodal krallıklar) 1492-1789, merkantilizm (sömürgeci imparatorluklar) 1789-günümüz, kapitalizm (parlamenter ulus-devletler) Bunlar tarihin, toplumun, ülkelerin genel gelişim çizgisinin ürünleridir. Yoksa birtakım feodal, merkantilist veya kapitalist ‘ideolog’ların zorlama icatları değil!’
Bilerek ya da bilmeyerek, yaptığınız bir hata var.
Bazı örnekler:
Komünizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Faşizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Otarşi, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Militarizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Feminizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Demokrasi, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Parlamenter sistem, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Ulusalcılık, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Dincilik, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Feodalizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Merkantilizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Emperyalizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Kapitalizm, ‘kendi kendine’ olan bir şey değil. ‘İnsan’ adlı türün düşünmesi, eylemi neticesinde olan bir şey.
Listeyi çeşitlendirebilirsiniz…
Eğer insanların ‘davranışlar’ı, ‘düşünüşler’i, ‘hamleler’i olmasaydı; yukarıdakilerden hiçbiri olmazdı. Bu ‘gerçeği’ artık anlayınız, daha fazla inat etmeyiniz.
‘Kapitalizm’ özelinde ise:
‘1789’ yılını kesin, net olarak (ve ‘objektif’ kalmaya çalışarak da) söylemek pek mümkün değil, en azından şimdilik.
Günümüzde en gaddar, en kanlı, en ölümcül evresini geçirmekte olan ‘kapitalizm’in tarihteki dönüm noktasının; yapılan araştırmalar neticesinde, şimdilik, ‘1600’lü yılların başı’na kadar gittiği tespit ediliyor. ‘Kapitalizm’in, bu tarihten (‘1600’lü yılların başı’ndan) önceki evreleri de var elbette. Fakat ‘günümüzdeki (2019) kapitalizmin’ kodları, mekanizmaları, arz-talep fonksiyonları, sömürgeleştirme yöntemleri, parasallaşma, bankacılık sisteminin köklerini salması, şirketlerin hegemonya kurması için atılan tohumlar (ve diğer pek çok özellikleri); ‘1600’lü yılların başı’nı işaret ediyor. Tarihçilerin, antropologların, iktisatçıların ve diğer disiplinlerdeki biliminsanlarının tespit edebildikleri ‘dönüm noktası’ (şimdilik) ‘1600’lü yılların başı’. Eğer yeni veriler, yeni kanıtlar bulunursa; bu tarih elbette değişiklik gösterebilir.
Yine, tarihçilerin, antropologların, iktisatçıların ve diğer disiplinlerdeki biliminsanlarının tespit edebildiği kadarıyla; ‘John Locke (1632-1704)’ ve ‘Adam Smith (1723-1790)’, günümüzdeki (2019) kapitalizmin şekillenmesinde en önemli iki figür olarak biliniyor. Başka figürler de elbette var, fakat en etkili olanları bu ikisi: ‘Locke’ ve ‘Smith’.
Konu hakkında tecrübe edinmek isterseniz; başlangıç olarak şunlar yardımcı olabilir:
‘Yönetim Üzerine İkinci İnceleme’ (Tarih: 1689, Yazan: John Locke)
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/yonetim-uzerine-ikinci-inceleme/504032.html ]
‘Milletlerin Zenginliği’ (Tarih: 1776, Yazan: Adam Smith)
Tek kitap:
[ https://www.iskultur.com.tr/milletlerin-zenginligi-2.aspx ]
Cilt 1:
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/uluslarin-zenginligi-1/76937.html ]
Cilt 2:
[ https://www.kitapyurdu.com/kitap/uluslarin-zenginligi-2/96073.html ]
Not: Tecrübeniz arttıkça, ‘kapitalizm’in, bunlardan daha fazlası olduğunu idrak edeceksiniz; başkalarının kafasına taş atmazsanız, zevzeklikten vazgeçerseniz.
https://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/1920/sosyal-medya-paylasimlari-ve-kisilik-i
Kapitalizm çok kötü.
Medeniyet çok kötü.
Hayat çok kötü.
Her şey çok kötü.
Haydi, bunları düşünürek mutsuzlukta ısrara devam edin.
Yalnız rica ederim, bu mutsuzluğunuzu sizin gibi olmayan başkalarına da bulaştırmayın.
Dünyadaki insanlar siyanürle intihar edenlerden veya madenlerde ölen işçi sınıfından ibaret değil.
Ama siz öyle görmeye devam edin lütfen. 8 küsur milyar insandan her birinin hayatını mufassal bir şekilde araştırmış gibi.
Hayırlı mutsuzluklar!
Midemi bulandırıyorsun.islam medeniyetle.
Medeniyet ne islam ne..
Korkunun,savaşin,ezıyetin ,ilkelliğin …dünya çapında tarikatçılığıdır. Senin familyandan…
Arap medeniyeti ayrı konu.çamur etme..
İlkelligi öldüren ilkel insanların üretim araçlarının kullanılmasıyla başlamasıdır.
Üretim fazlası doğmuş ve çeşitlenmiştir.
Bu bolluk sonucu ister istemez mübadele dediğimiz değiş dokuşu bu gelişimin sonucundada arz ve talepi ıceren ,paranın zorunlu olarak ortaya cyıkmasına neden olan PAZAR oluşmasına yol açmıştır.
Kapıtalizmin doğuşu budur.plan mlan nerde?
Yagmur yağdı göl oldu,sel oldu ilkelin kabilesi yok oldu..
gibi bir oluşumdur.
İdeolojıler yada sayısız kurumlar ve tarıkatcı izmler tabıki ilkelizmlerin oluşum nedenleri gene ayrı konu..
Toplumsal yaşamı değiştiren,yenılendiren yeniliklerdir..
Bu yeniliklerin patentini almak istiyorsanız.
1. Yeni bir şey olması gerek.
2. problem ne,çözümün ne?
Kapitalzmin eleştirisi,hayatın eleştirisi yeni bir şey değil.eleştirmegen yok ve yuk ve yığ.
Bize 5senedir 5 dille kendisinin yada çözüm olarak nasıl bir ilkel toplum olması gerektiğine dair bir cümlesine raslamadık.5 dilini ceksekte çıkmıyor bişşey!
Masal anlatıyor bu günün sorunlarını herkesden aldığı bilgiyle herkese anlatıyor tıpkı peygamberler gibi.kurtarıcılar gibi.
Tarıkatcılıgın özü bu..
Gördüğüm kadarıyla burada – başkalarının değil de – kendi kafasıyla düşünen tek kişi sizsiniz.
Size – ve bana – bu yüzden böyle usanmadan saldırıyorlar.
Böyle başkalarının da olduğunu görmek çok iyi geliyor bazen bu saldırılardan bunalınca.
ABD Başkanı uzaylı bir yaratıkla konuşur:
“Bizden ne yapmamızı istiyorsunuz?”
Yaratık:
“Ölmeniziiii!!! Ölmeniziiiii!!!”
Bizden ne yapmamızı istiyorsunuz?
İlkelci:
“İlkel olmanızııııı!!!”
Anti-kapitalist:
“Kapitalizmle mücadele etmeniziiii!!!”
[Genel olarak beğendiğim bir film olsa da filmdeki bu bayağı ABD propagandası bir anti-emperyalist ve anti-kapitalist olmayan beni bile rahatsız etmişti.]
Hz. Muhammed ve soyuna, kurandaki ayetlere yüklenen kutsal ırkçılık bununla sınırlı kalmamıştır. Peygamberin doğduğu yer olarak bilinen Mekke şehrinin taşından dağına, deresine, toprağına ve suyuna kadar her şeyin kutsallaştırılması, yüksek ekonomik ticari sömürü ve yayılmacı şeytani bir zekadır.
Mekke’nin Hac ziyaretine açılmasıyla ilgili kuran’daki ayetlerin çoğunda akla hayale gelmeyecek yalan, uydurma masallar had safhadadır. Bunlar içerisinden sadece Hz. Muhammed’in son veda Haccı bu bölgede gerçekleşen tek doğru olay. Diğer hepsi hayal ve masal ürünü.
Aynı şekilde Hz. İbrahim’in bu toprakları ziyaret ettiği, oğlu İsmail’le Mekke’yi inşa etmesiyle burasının kutsallaştığını anlatan akıl mantık dışı masaların varlığı. “Bu ne perhiz bu ne turşu lahanası” demekten insan kendisini alamıyor. Diyelim ki bu ifadeler doğru, o zamanda Hz. İbrahim, oğlu İsmail İbrani ve aynı zamanda Yahudi dininin ilk kurucuları olduğuna göre, Yahudilerin hepsi kutsal demektir. Araplar, Yahudilere neden faşistçe düşmanlık sürdürüyorlar? Ya da İslam’ı icat edip birbirinin kanını emecek kadar ırkçılaşmaya ne gerek vardı? Bu tür sorulara İslamcıların vereceği hiçbir cevapları yok. Çünkü her şeyin temelinde ekonomik çıkar, egemenlik ve kendi Aşiretini üstün kılmak vardı. Allah’ı da buna alet ederek insanları öldürüp Mekke’nin (Hac) ziyaretiyle sağlanan ticaret, dünyanın en büyük dini sömürüsüdür. Kapitalist emperyalistler bu kadar derin çirkef oyunlara ihtiyaç duymazlar.
Araplar ilk İslam düzenlerini kurup kendi halkına, Peygamberlerinin doğduğu Mekke’yi ziyaret etmelerinde hiçbir anormallik söz konusu değil. İslam’a inanmayan insanlarda burasını ziyaret edebilir. Ancak ayetlerde Müslüman olmayanların Kabeyi ziyaret etmesi yasak (Haram) edilmiştir. Bu da ayrı bir sorun. Mevcut yapısıyla İslam’ın bir noktaya kadar ilericiliği veya gericiliği Arapları ilgilendirir. İster Müslüman olsun ister de olmasın, farklı toplumların burasını ziyaret (Turistik) etmeleri gayet insani bir durumdur.
Hıristiyanlıkta Hacı olmak ve Vatikan’ın kutsallığı diye bir duygu, düşünce söz konusu dahi edilmez. Her isteyen istediği zaman orasını görüp gezmekte serbesttir ve hiçbir manevi kural yok. Hz. Muhammed’le başlayan Arap İslam ırkçılığı, tüccar mantığıyla bölgeyi tamamen istila edip ganimet elde ederken, İslam’ı yaymak için “Hac, Umre” gibi kuralları siyasal politik emperyal araçları yapmaktan utanmamışlardır. İlk İslam Hac sömürüsü Halife Ebubekir emirliğinde başlatılmıştır. Diğer halifelerle devam edip, en büyük İslami Hac yayılmacılığı kişiliksiz ve kimliksiz devşirme Osmanlı tarafından dünyaya yayılmış oldu.
Dikkat edilirse Müslüman ülkelerde üst düzey siyaset ve yönetici olanların çoğu, mutlaka kendilerini Hz. Muhammed ya da Halifelerden birisinin kan bağıyla akrabalıklarını ileri sürerler. Ya da bunu yapamazlarsa Hacı olduklarını ifade ederek toplumda maddi manevi üstünlük kazanır. İslam’ın kurucu ve Şeyhleriyle akrabalık, aynı zamanda hacı olmak İslam’a göre dünyanın en üstün soyu ya da kişisi olmak demektir. Tüm bunlar feodalist aşiretçi, ırkçı, tüccar siyasi politik İslam’ın, Hac aracılığıyla diğer toplumlara empoze ettiği sömürüden başka bir şey değil. Bu yüzden İslam’ın hüküm sürdüğü devletlerde evrensel anayasa ve kanunlar göstermelik olup geçerliliği yoktur.
https://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/2482/masalsi-ayetlere-dayanan-islamin-sosyolojisi-4
Başörtüsü değil türban
Özdemir İnce
24 Kasım 2019 Pazar
Beni bir daha dinleyin! Muhalefet, iktidarın ağzıyla, sözcükleriyle, jest ve mimikleriyle asla konuşmaz, konuşmamalıdır. Böyle bir şey yapmaz ise, iktidarla kendisi arasına mesafe koymaz ve kendisi olmaz ise iktidarı ancak rüyasında görür!
***
Türkiye’de “Başörtüsü” AKP ve siyasal İslamcıların sözcüğüdür ve muhalefet bu sözcüğü kesinlikle kullanmamalıdır. Nedenini yüz kez yazdım, bir kez daha yazıyorum: Abdelwahab Meddeb’in yazarlarından olduğu bir kitaptan (La Plus Belle Histoire de la liberté, Edition du Seuil, 2009) bir bölüm tercüme edeceğim:
“Geleneksel başörtüden ideolojik başörtüsüne geçildi. Daha önce Pakistan’daki başörtüsü sariye benziyordu. Fas’taki ise cebellaya benziyordu. Şimdi, Endonezya’dan Paris ya da Turin’in banliyölerine kadar aynı örtü – ya da hijab – zorunlu sayılmakta. Geleneksel örtü ile hiçbir ilişkisi yok, her yerde siyasal İslamın simgesi oldu. Evrensel amaçlı bir üniforma İşte bu nedenle gelenekler ya da adetlerle çatışmaktan korkmaksızın bununla mücadele edilebilir.” (s.126-127)
***
Yukarıdaki satırların yazarı, filozof, şair, romancı, Paris X-Nanterre Üniversitesi’nde karşılaştırmalı edebiyat profesörü Abdelwahab Meddeb (1946-2014) yakın dostumdu. Dertlerimiz ortaktı. “İslamcılık henüz kazanamadı ama Müslümanın aklı (mantığı) İslamcılığın etkisine girdi. Böyle bir etki son derece tehlikelidir” derdi.
Bu tehlikeyi gizlemek için İslamcılığın özel siyasal simgesi olan bu yeni ve evrensel örtüye başörtüsü diyorlar. Türkiye iki örtü arasında benzemezliği vurgulamak için siyasal İslamın örtüsüne TÜRBAN adını verdi. Ama İslamcılar kesinlikle TÜRBAN sözcüğünü kullanmıyorlar, sanki Türk kadınının yüzlerce yıllık geleneksel örtüsüymüş gibi halka yutturmaya kalkıyorlar.
***
Peki nasıl oluyor da CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Türban” demiyor da tıpkı İslamcılar gibi, İslamcıların halifesi Erdoğan gibi “başörtüsü” sözcüğünü kullanıyor ve Abdülkadir Selvi’den (Hürriyet, 18.11.2019) “aferin” alıyor. Dil, sözcük (isim ve sıfat) bilinci olmadan muhalefet yapmak mümkün değildir. Kılıçdaroğlu’na bir soru: Annenizin, halanızın, teyzenizin başörtüsü ile Emine Erdoğan’ın, Semiha Yıldırım’ın, Zeynep Babacan’ın örtüleri aynı mı? Değil! O halde bu örtünün adını çekinmeden söyleyin, “Türban” deyin. Siyaset olarak “Türban” demek zorundasınız. Siyasal İslam teslim alır, onunla uzlaşamazsınız!
***
Dünyanın her yerinde siyasal hareketlerin, farklı kültürlerın, aynı ülkede farklı bölgelerin özel deyişleri, sözcükleri, deyimleri, kullandıkları sıfatlar vardır. Biz Mersin’de domatese banadura da deriz. Toroslar’da fasulyeye ülübü denir. Dağ köylerinde taka (pencere), suğluk (bıçak), güdük (gömlek), seko (ceket) gibi sözcükler vardır.
Gözünün yağını yiyim, gadalarını alıyım, vb. Doğu’da dayı önemli bir sıfattır, başka taraflarda emmi denir…
O hesap: Sağcıların “son tahlilde”, “sosyal (içtimai, toplumsal) adalet”, “diyalektik”, “fırsat eşitliği” dediğini hiç duydunuz mu? “Emperyalizm” diyorlar ama solcuların kullandıkları anlamda değil. Sadece siyasal anlamda. “Fıtrat” muhafazakâr bir sözcüktür.
***
“Sayın” sözcüğü Bülent Ecevit’in simgesidir. “Noktasında” R.T.Erdoğan’ın simgesi. Bakıyorum muhalefet bile, herkes kullanıyor. Özenti!
Ortak (Kollektif) Akıl, R.T. Erdoğan’ın icadıdır. Dünyanın hiçbir uygar dilinde bir karşılığı yoktur. “Müşavere” ya da “danışma” yerine mi kullanılıyor, belli değil. Eğer öyle ise dilimizde birçok eşanlamlı sözcük var. Muhalefet bilinci olan bir aydın, bir siyasetçi Ortak Akıl gibi faşist ve totaliter bir deyiş kullanmaz.
Devlet aklı da bir başka bela. Devlet oruç tutmaz, hacca gitmez, âşık olmaz, işemez. Devlet, insan olmadığı için aklı da olmaz. Devlet denen şey vatan ve toplum gibi bir “kendilik” (zatiyet, entité)’tir. Duygusu, beş duyusu, aklı yoktur.
Muhalif dil bu sözcükleri kullanmaz ve yazmaz. Kullandığınız sözcükler kimliğinizi ele verir!
Türban türbandır, başörtüsü değildir!
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1703871/basortusu–degil-turban.html
Komünizmle Mücadele Derneği
Kapitalizmle Mücadele Derneği
Medeniyetle Mücadele Derneği
Bunların üyeleriyle tartışmaktan kaçınınız!
Amaçları sizinle tartışmaktan ziyade sizi şeytanlaştırıp linç etmektir.
Anti-kapitalistlerin ve anti-medeniyetçilerin en büyük hilesi sizi kendi ideolojilerinin olmadığına inandırmasıdır.
Onlara göre başka herkesin birer ideolojisi vardır, ama kendileri “ideoloji” ile çarpıtılmamış saf gerçeğin temsilcileridir.
Kapitalizme karşı mücadeleler veya medeniyeti reddetmek bir “ideoloji” değil, herkesin benimsemesi gereken bir “gerçek”tir. Bu “gerçeği” benimsemeyen herkes aldanmıştır.
“Şeytan”lık asıl böyle olur.
İneklere sanal gerçeklik gözlüğü takıldı… Sonuç inanılmaz
Rusya’da çiftçiler, süt miktarını ve kalitesini artırmak için ilginç bir metod geliştirdi. İneklere sanal gerçeklik gözlükleri takıldıktan bir süre sonra hem süt miktarında hem de kalitesinde artış yaşandı. Yaz günü uçsuz bucaksız bir çimenliğin ortasındaymış gibi hissettiren sanal gerçeklik gözlüğü ile ineklerin duygusal durumlarının iyileştiği ortaya çıktı.
Rusya Federasyonu Tarım ve Gıda Bakanlığı’nın resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, başkent Moskova yakınlarındaki bir çiftlikte, süt kalitesini ve miktarını artırmak için ineklere sanal gerçeklik gözlükleri takıldığı belirtildi. Proje ile ilgili yapılan bilgilendirmede gözlüklere, yaz günü bir çimenliğin simülasyonu olan bir görüntü yansıtılarak, ineklerin duygusal durumlarının iyileştirilmeyi planlandığı açıklandı.
Yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen verilerde, ineklerin duygusal anlamda kendilerini iyi hissetmeleri, verdikleri sütün kalite ve miktarını artırdığı ortaya çıktı. Yapılan testler sonucunda, bu sanal gerçeklik gözlüğüne yansıtılan görüntülerin hayvanların endişelerini azalttığı ve bu etkilerin sürüye de yansıdığı bilgisi paylaşıldı.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/ineklere-sanal-gerceklik-gozlugu-takildi-sonuc-inanilmaz-41382431
ʻʻBir taraf, tek doğru hayatın ilkel hayat olduğunu savunup medeniyeti temelden reddediyor.ʼʼ
ʻʻBöyle durumlar, bir tartışmadan ziyade çatışma anlamına gelir. Çünkü tarafların tartışmayı mümkün kılacak ortak bir zemin bulmaları imkansızdır.ʼʼ
Ben ʻʻ tek doğru hayatın ilkel hayatʼʼ olduğunu savunanlardan biriyim.
Bu cümleleri ve özellikle ilkini okuyunca ilk aklıma gelenleri sıralayacağım: sürekli kısa kesme zorunluğu altında yazdığımdan hatalarımı affedin.
Ben acaba bu kadar mı aptalım? Bir dünya tarihçisi, toplumlar arası doğru/yanlış yaşama iddialarının ne kadar tuhaf olduğunu yıllar önce bir örnekle anlattı. Ben 60ʼlarda okudum.
Eskimolar New Yorkʼu ele geçirirler ve hayatın doğru olmadığını tespit ederler. Halkı yiyecekten barınağa ve kadın erkek ilişkilerine kadar kendileri gibi yaşamaya mecbur ederler. Bir müddet sonu New Yorklıların hepsi ölür. Benzeri olarak ilkel yaşam hakkında en az bir bilgi bilen bile, eğer medeniler ilkeller gibi yaşamaya zorlansa hepsinin öleceğini, sanırım, kabul eder. Zaten sırf medeniler sayısından ve ilkel yaşamak için gereken coğrafi alan yetmez.
Ben buna benzerlerı ʻrölativizmʼʼe çok sayıda değişik sıfatlar eklenen bilim dallarında gören biri olarak bu kadar mı hem aptal hem de alzaymır olmuşum?
O halde sadece bunu iddia edenler ve senın bunu böyle anlamanda bir tuhaflık var. Nitekim bunu yapanları ʻʻideoloji içi / partiler arası /aile içi / -izmlar arası vs tartışma/çatışmalara alışmışlar ʼʼ diye kaç defa alay ettim, sen okumamışsın.
Çok kısaca ve diğer aklıma gelenerlerle kıyaslayarak sen ve onların başka bir nedenden buna kendinizi ikna ettiğinizden şüphe ettim.
Diğer aklıma gelenler medeniler arasında çok yaygın.
1. Ütopya edebiyatı ve en başta kelimenin anlamı. Hiç bir yerde olmayan. Demek medeniler arasında benden bile sapıklar var. Çünkü ilkel yaşama coğrafya ve tarihte oldu ve hatta şimdi de var.
2. Ütopyanın diğer benzeri medeni akımlar ve düşünceler de var.
a) Cennet: Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, az çok Zerdüşlük, Asya ve Uzak Asya varyasyonlar;
b) Binyılcılık (Millenarianism) hem Avrupa hem İslam hem de kolonilerden kurtulmak isteyen ve genellikle Hıristiyanlık etksi altına kalmış olan yerli halklar. Ama fenomene Hırstyanlık etkisi altında kalmamış ilkeller arsında rastlanmaz. Hatta kendimi tutamaz ve yine alay ederek beni sapıklıkla itham edenlerin gerçekten haklı olduklarını, bu kadar enayi olanlara acımaktansa, konuyu araştıran kitapları yazıp gocunanları hoplayıp zıplatır, kudurtur, gülerim.
Daha da ileri gidip, doğa içinde yaşayan ilkellerin doğa felaketleri ve yiyecek azlığını kaçınılmaz doğa olayları veya mitleriyle yaradılıştan geldiklerine inanıp, kültürlerinden bile söz etmeden, asıl işleri, yani yiyecek ve barınak sorunlarıyla uğraştıklarını yazarım. Bu çıplak vahşilerin daha henüz ʻʻ-izmʼʼlerin, dinlerinin ve en çok ümitle bağlanan sarışın Amerikan -Avrupa bilim-teknolojisinin kurtaracılığına inanacak kadar medeni olmadıklarını, veya daha da sapık olursam, sarışınların Allahlarının bile siz medenileri iklim ve nükleer olası felaketlerden kurtaracağının çok şüpheli olduğunu eklerdim.
Not (çok önemsiz ama benim ne kadar sapık olduğumu gösterir): Son zamanlarda (50-60 yıl) ilkeller edebiyatında daha önceki araştırıcılarla alay etmek için ʻʻçıplak vahşiʼʼ niteliği kullanıldı. Ama aynı zamanda ve yine alay etmek için, ʻʻevet, gerçekten çıplak ve vahşilerʼʼ anlamında, çelişkilerden korkmayan çıplak vahşileri taklit edildi. Ben kendim bir örnek vereyim. Devasa g*t bacak serbest piyasası ve devasa endüstrisi bir yanda; sonsuz seks ʻʻözgürlüğüʼʼ diğer yanda. Üstelik bu seks özgürlüğü tıpkı insan özgürlüğü gibi. Zengin ülkelerde “seks özgürlüğü” çok, fakir ülkelerde kadınların ve küçücü kızların ırzına girmek çok. Gerçi ʻʻ#me tooʼʼ bu özgürlüğün de her şeyde olduğu gibi şarlatanlık olduğunu ifşa etti. Bunu bilemeyenlerle ben ʻortak zeminʼʼ kuracağıma, kurmam ve bol bol gülerim. Asıl nedeni, tıpkı senin gibi bilgisiz olmaları ve benim de bana saldıranların kara cahilliğini görüp gülme sapıklığım. Sen benim yazdıklarımı okumadan, ilkeller hakkında zerre kadar bilgin olmadan kalkmış babalık yapıyorsun. Yemez! Kadı efendi. Göster bakalım sen ne b*k biliyorsun ilkeller hakkında. Eğer bu faşist ve ırkçılar gibi hani uçakları nerede dersen, bende sana ʻʻşamanlar biletsiz ve çocukları okullara tıkmaya zorlamadan istediği zaman uçarlardıʼʼ derim. Eğer sen ʻʻefendim ben sarışınların yapıp bize sattığı gerçek uçaklardan bahsediyorumʼʼ dersen ve sağcıysan, ʻʻ hiç bir b*ok anlamadın ama haklısınʼʼ der faşist ve ırkçı olduğunu güzel da kanıtladığın için seni tebrik ederim. Yok eğer solcuysan ʻʻhiç bir b*ok anlamadın, utanmadan bir de solcu şarlatanlığı yapıyorsun, daha bireyin çıkarı ile toplumun çıkarı arasındaki farkı bilmiyorsun, sen solcu değil tıpkı Marks gibi mükemmel bir orta sınıf burjuvasınʼʼ derim.
Not (başa döneyim): ʻʻBir taraf, tek doğru hayatın ilkel hayat olduğunu savunup medeniyeti temelden reddediyor.ʼʼ
Fazedelim, daha önceki diğer yazılarımda ben ʻʻtek doğru hayatın ilkel hayatʼʼ demekle sizi ve bana saldıranları o hayatı (Eskimo misali gibi) yaşamaya davet ettim. Bana saldıran medeniler, çeşitli ütopyalar, bilim-teknolojik ve özellikle popüler olan bilimsel kurgular ve diğer medya ürünleri, din cennetleri, ideolojik ʻʻ-izmʼʼler, sanat eserleri, edebiyat, şiirler, masallar, efsaneler, halk deyişleri, türküler, özdeyişleri bilen medeni aydın entelektüeller, bilgileriyle kasıla kasıla kabız olurlar ama kendi savundukları Medeniyetʼin yarattığı hayal mahsülü zenginlikten yoksunluklarını, farkında bile olmadan, ifşa ederler. Neden acaba siz medeniler, ilkellerin yaşanmış hayatlarının, kendinizi daha iyi tanıma imkanı sağlayacağı yerine son derece çirkin futbol takımı tutmaya çeviriyorsunuz? Bir de utanmadan bu siteye ʻʻsalt ölü balıklar akıntıya sürüklenir vitrin süsüʼʼ eklanmiş. Kasıla kasıla kabız olmuş aydın ve entelektüellerin ilham kaynağı olduğunu ilan ettikleri tarih bilgisi bununla aynı değil mi? Bu da bana saldıranların çoktan ilan edilen ve Medeniyetʼin modernliğin safhasında zemininin zeminini teşkil eden, en derinde yatan iki mitten, habersiz salaklar olduğunu gösterir. İki ana mit: İlerleme ve Tarih. Bir defa daha, sapıklığım canlanır, size gülerim.
Ama bu fark bende asla üstünlük hissi yaratmaz. Sizlerin üstün zekalı olduğunuzdan kesin eminim. Ben şans eseri bilgiyi seven ama dalkavukluktan nefret edenlerle arkadaş oldum ve bana bilgi sevgisini aşıladılar. Ama onlar da ben de çalınıp önce tapınaklara sonra okullarda tıka basa doldurulmuş, yüzde 80ʼi mesleğe, yüzde 15ʼi dalkavukluğa, yüzde 1 eleştiriciliğe hazırlananlara gıpta etmedik. Şimdi bu birikmiş bilgilere VERI BANKASI adı verilmesi tesadüf değil.
Ne sen ne de çaışanlar bir ortak zemin arıyosunuz. İlkeller hakkında zerre kadar bilginiz yok ki zemin olsun, atıp tutyorsunuz. Mesela sen benim çok sayıda ilkellerle alakasız yazılarımı okumadığın gibi, ki asla okumadığın için tenkit etmem, en azıdan bu saçma laflarını kusmadan önce ilkellerle ilgili yazılarıma, ki onların çoğu bile senin gibi ahmakça konuşanlara tepki, bir göz atmamışsın.. Sizlerin tek derdi sizin cahilliğinizi görüp alay edene karşı saldırıya geçmek. Bu açıdan bakınca haklısın, tartışma yok çatışma var.
Şimdi de çok kısa bir ʻʻaraştırmaʼʼ ile senin iki cümlenin hemen aklıma getirdiği medeniler kültürü ürünleri: çeşitli ütopyalar, binyılcılık, din ve cennetler.
Salt sık kitap bulduğum bir sitede ütopya hakkında, 500 kitap ve 500 makale var. İlk 500ʼün sadece 200ʼnün adlarını kopyalayıp gereksiz yazıları sildim, sadece isimlerden oluşan 20 sayfa kaldı. İngilizce olmayan (İslam ile ilgili olan hariç) ve bazı hem içerisi hem de konudan ʻʻuzaklaşmasıʼʼ gibi olanları sildim, 8 sayfa kaldı. Eğer sen Allahlık numarası yapan bir bilgiç değilsen, listeyi bir sonraki yorumda gönderirim. Makaleler hakeza, dinsel ütopyalar hakeza. Binyılcılar hakeza, din cennetleri hakeza
Sidik yarışına girip bir b*k bilmeden kendine ucuza pay çıkaran fırsatçı bir bilgiç olduğun sonsuz belli. Yazdıklarımı okumadığın da. Daha geçende ʻʻmedeniyete karşı olmak kansere karşı olmaya benzerʼʼ dedim. Gözünle mi okudun g*tünle mi? Ama yanlış anlama. Bu, senin zekanı ve benim çok aptallığımı fazlasıyla kanıtlar. Eğer zerre kadar ciddi olsan bana ne demek istediğimi sorar bir tartışma zeminin zeminini hazırlardın.
Hepinizde çok yaygın olan modernlik hastalığı var. Hem belli bir konuda her b*ku bilen uzmanlar gibi konuşmak istiyorsunuz, hem de Medeniyetʼte en bariz olan iş bölümü yokmuş gibi bilmediğiniz konularda da gevezelik ediyorsunuz.
Mesela: ilkellik üzerine araştırma yapanları en basit bulgularından biri Medeniyetʼin temelinde insanın ne olduğu varsayımlarının ilkeller arasında geçerli olmadığı. Yobazlar, ırkçılar, faşistler, kahve ve burç fallarından bile beter, yalanlaması imkansız falcılığa başlar: ʻEğer…onlar da …zamanla…bilim-teknolojiyle …okullarla, bankalarla, silahlarla, şehirlerle, sarışın dahilerle, … ʼʼ. Boşluklara, aynı basmakalıp sağ ve sol lafları koy. En acı ve gülünç tarafı ʻʻyalanlaması imkansızʼʼ olanları daima okumuş yazmış, diplomalı bilgisizlerin sıralaması. Son derece basit ve medeniyet tarihinde sık olan bir şey bile ideolojik süzgeçten geçer.
Uzay geometrisine (daha doğrusu rölativizm teorisine kadar) Öklid geometrisi geçek dünyanın ifadesi idi. Bunun uzayda doğru olmayışı ile yeni bir çığır açıldı. Çelişkiye sürüklemeyen varsayımlar sistemi olduğu anlaşıldı. Çalışılan fenomene göre kurulan sistemler çıktı. Basit bir örnek: Türkiyeʼde aileler 2,3 çocuklu. Dünya sonlu ve dışı var ama gez ne sonunu bulursun ne de dışına çıkarsın diğer bir örnek.
Bu sitede bana saldıranların hepsinden duyduğum: ʻʻBak şu salağa, sarışın amcalarımızı uçağına bir atla, bak nasıl dünya dışına çıkarsın.ʼʼ veya ʻʻben, senin ne dediğini anlamadım ama sidiğim daha uzağa gider, sitedeki klonlarımı senin ne kadar aptal olduğuna uyandırır. Onlar da sana benzeri hakaretsiz maskaralıklar yaparlarʼʼ
ʻʻBir taraf, tek doğru hayatın ilkel hayat olduğunu savunup medeniyeti temelden reddediyor.ʼʼ
P = Tek doğru hayat ilkel hayat; Q = Medeniyetin temelden reddi; Eğer P ise Q.
Şimdi bu site sonsuz bilgi bilge dolu olduğundan somut bir örnek vereyim. Hatta salaklarla konuştuğum için, mantık açısından gereksiz, gerçek hayattan de örnek vereceğim.
Hayat dışından: Her ʻʻBir taraf, tek doğru hayatın ilkel hayat olduğunu savunup medeniyeti temelden reddediyor.ʼʼ diyen peynirdir; ʻʻ266 Fasit Daireʼʼyi yazan ʻʻBir taraf, tek doğru hayatın ilkel hayat olduğunu savunup medeniyeti temelden reddediyor.ʼʼ der. O halde, ʻʻ266 Fasit Daireʼʼ peynir (keşke öyle olsaydı, hiç değilse böyle saçma konuşacağına, birkaç fakirin karnını doyururdun. Çok attığın için senin şişko olduğunu varsayıyorum.)
Gerçek dünya misali: Eğer yağmur yağarsa (X), bana karşı zırvalayanların sokağı ıslak olur (Y). Yağmur yağmadığı sürece, bu doğrudur. Yani eğer ʻʻTek doğru hayat ilkel hayatʼʼ yanlışsa veya bana karşı zırvalayan sizler benim dediğimin yanlış olduğuna, sen de dahil, inananırsanız, ayvayı yediniz.
Yani ʻʻMedeniyetin temelden reddiʼʼ doğru da olabilir yanlış da sonucu mükemmel bir mantık, kabul etmek zorundasınız. Bence hava atacağınıza yazı tura atın gitsin.
Yine kara cahil dahiler için basitleştiriyim.
Yani yağmur yağmazsa bana karşı zırvalayanların sokağı ıslak da olabilir kuru da. Değil mi ama? Dijital çağında yaşıyoruz. Serbest Piyasanın altında bizimle saklambaç oynayan görülmez gizli saklı Allah var, Kapitalizm var, Kapital var, Atatürk var, Marks var, 19. yüzyıl anarşisti var, Aydınlık devri var, ütopyalar var, cennetler var, ʻʻgüzel günler gelecekʼʼ kurtuluş marşları söyleyen politika esnafları var, ʻʻ-izmʼʼafyonları, antideprasyon bilimsel ilaçlar var, bilimsel ʻʻcognitiveʼʼ ve gayri bilimsel şarlatanlık terapileri var, otobüs var, uçak var, televizyon var, okul var, bilgisayar var, sosyal medya var, var allah var. Tek olmayan akıl almaz kara cahilliğiniz ve bunu görebilenler.
Ama tabii, yanlış olabilirim.Ve yanlışım varsa ve size yakın olsam beni affetemeniz için elimden geleni yaparım.
Yüz yıl önce yaşamış Bolşevikler, Anarşistler ve diğer keskin söylemli düzen karşıtları bugün burada yazan birilerinin alay konusu, onlar ise 2119 yılında yaşayacak birilerinin.
Hem de çok daha fazla olacaklar.
Kendilerinin alay ettikleri kişilerin hüsranlarından ibret alıp aynı hazin sondan sakınmadıkları için.
A ile B’nin sonsuza dek sürecek Sonsuzluk Savaşı
A: Kapitalizm diye bir ideoloji vardır. Bir kurucusu, ideologu vardır.
B: Kapitalizm diye bir ideoloji yoktur. Bir kurucusu, ideologu yoktur.
Celiski, devrimci bir radikal karsitliga dogru kendi dinamigi ile yürürken, düzen içi muhalefeti ve onun kisiliklerini, figürlerini de her alanda rezil etmeyi ihmal etmez.
Washington DC’yi yaratan “George Washington’ın kapitalist ideolojisi” değildir.
Alexandria’yı (İskenderiye) yaratan “Büyük İskender’in kapitalist ideolojisi” değildir.
Konstantinopolis’i (İstanbul) yaratan “Konstantinus’un kapitalist ideolojisi” değildir.
Caesaraugusta’yı (Zaragoza) yaratan “Augustus Octavius’un kapitalist ideolojisi” değildir.
Alaiye’yi (Alanya) yaratan “Alaaddin Keykubad’ın kapitalist ideolojisi” değildir.
Hacıbektaş’ı (Sulucakaraöyük) yaratan “Hacı Bektaş’ın kapitalist ideolojisi” değildir.
Reşid’i (Rosetta) yaratan “Harun Reşid’in kapitalist ideolojisi” değildir.
Onlar, sadece bunların oluşumlarına katkıda bulunmuşlardır.
“…Güneş sisteminde yalnızız; Dünya dışında üzerinde akıllı yaratıklar bulunan bir gezegen yok. Ama tabii ki bu bizim eşsiz olduğumuz anlamına gelmesin, böyle birşey iddia etmek hem mantıksızlık hem de dar görüşlülük olur.
Galaksimizde 100 milyar yıldız var; bunların çoğu Güneş’e oldukça benziyor. Bu yıldızların da gezegen sistemlerine sahip olduklarını varsaymak için elimizde yeterince kanıt var. Güneş’e benzeyen bir yıldızın etrafında dönen Dünya’ya benzer bir gezegen bulursak, orada hayat olmasını beklememiz son derece akla yatkın olur…
Ancak diğer yıldızların gezegenleri bizden o kadar uzak ki onlarla bağlantı kuramıyoruz. Şu anda Alfa Centauri’ye bile bir roket göndermemiz söz konusu değil. Galiba bir süre daha öyle olacak… Bağlantı kurmamızın tek yolu radyo; çünkü elektromanyetik titreşimler olan radyo dalgaları da ışık ile aynı hızda yol alırlar… ‘Kulak kabartıp’, doğal gibi durmayan bir sinyal yakalamak için yoğun bir çaba gösteriliyor. Olasılık çok düşük olabilir ama kesinlikle yok değil…
Uzay gemileri, zaman ve uzay sıçramaları, uzayda seyahat ve uzay taşımacılığı henüz mümkün değil. Bu aleme girdiğimizde, Dr Who, Lord Darth Vader ve Atılgan (Enterprise) uzay gemisinin cesur mürettebatıyla karşılaşıyoruz. Şu anda bunların uydurma şeyler olduğunu düşünüyoruz, ama televizyonun da birkaç yüzyıl önce yaşayan insanlara aynı derecede saçma görüneceğini gözardı etmemeliyiz. Birgün yıldızlararası yolculuk etmeyi başarabileceksek, bunu şu anda tartışmamız bile mümkün olmayan temel bir atılımla gerçekleştirecek olabiliriz. Bu atılım ise bu yıl, gelecek yıl, yüz yıl içinde, bir milyon yıl içinde gerçekleşebilir veya hiçbir zaman gerçekleşemeyebilir.
Tabii ki her zaman için diğer dünyalardan canlıların buraya gelmesi de mümkündür. Ama ortada bir uçan daire çılgınlığı var; nedense bu konu, takıntılı insanlar üzerinde, reçelin arıları çekmesi gibi bir etki yaratmakta. Kimse bu tür bir ziyaretin mümkün olmadığını iddia edemez; çünkü Galaksi’de bizden çok daha ileri bir teknolojiye sahip birçok ırk bulunması muhtemeldir. Ancak bugüne kadar böyle birşeyin gerçekleştiği yönünde bir kanıt yoktur. Birgün gelecek olurlarsa paniğe kapılmamız yersiz olur. Böyle bir yolculuğu yapabilecek kadar gelişmiş bir ırkın, savaş veya fetih gibi kavramları çoktan aşmış ve barış için geliyor olmaları gerekir.
Peki ya gelecekte ne olacak?
Ay’a ulaşıldı. Sırada Mars var gibi görünüyor; yakın gelecekte Mars üzerinde bir üs kurulma olasılığı çok yüksek. Şu an bundan fazlasını tahmin edemiyoruz… Ancak insansız birçok uçuş gerçekleştirileceğinden ve M.S. 2093 yılına gelindiğinde, elimizde Güneş ailesinin her bir ferdi hakkında kapsamlı bilgiler olacağından hiç kuşku yok…
Dünya’nın daha uzunca bir süre yaşanabilir halde kalacağı şüphesiz; tabii biz onun üzerinde telafisi mümkün olmayan hasarlar yaratmazsak. Bu arada bizim yapmamız gereken şey, komşu dünyalar hakkında öğrenebileceklerimizin tümünü öğrenmeye çalışmak. Gezegenler bize uzayda eşlik ediyorlar. Artık erişilmez değiller ve becerikli insanoğluna bugüne kadar görülmemiş bir şekilde meydan okuyorlar.”
Gezegenler Kılavuzu – New Guide To The Planets, Patrick Moore
282 Mutsuzlukta ısrar
Arjantin gümüş sözcüğünden türemiştir. 16. yüzyılda oraya giden bir rahip gümüş madenlerinde çalışan yerlilerin hafta sonu şehre inişine şahit olur. Rahibin yanında aynı yerlilerin karı ve kızlarına, aynı madende çalışanlar gibi, zorla fahişelik yaptıran bir pezevenk var. Pezevenk biriktirdiği kapitalle şimdi ʻʻCoche del Necip-Peneʼʼ adlı mağazasında at arabaları satıyor. Hayatta tek mutluluğu diğer bütün sadistler gibi hafta sonu gelip yerlileri seyretmek. Rahip ile laik pezevenk arasındaki diyalaog:
– Aman Allahʼım bu dayanılacak bir manzara değil.
– Kapat gözlerini.
– Daha da kötü olur.
– Bak şu bir türlü kurtulamadığımız dinci ruhani rahibin karı gibi mızmızlanmasına. Benim gibi şu pis yerlilerin mutsuzluğuna mutlu olacağına, şansına dua edeceğine yakınma numaraları yapıyor. Öbür dünyadaki çıkarı peşinde salak. Allah varmış da, kendinin borç-alacak defterine bakacakmış da, cehennemde yanacakmış da.. Herkesin birbirini kakaladığı dünyaya alışıp yalakalık edeceğine, rüya dünyasında yaşıyor.
295 Toplumu ideolojiler yaratmaz
Beni doğuran annem kapitalist ideolojisi değildir. Yardımcı olan babam kapitalist ideoloji değildir. Onlar, sadece kapitalist ideolojisine katkıda bulunmak için marsıvan eşeği çocuklar oluşumuna katkıda bulumuşlardır.
Babam beni son kurduğu sucuk fabrikasını gezdirdi. Bir ucuna eşek koyuyorsun, diğer ucundan sucuk çıkıyor. Sordum, ʻʻpeki baba, sucuk koyup eşek çıkaran fabrika da var mı?ʼʼ Babam cevap verdi: ʻʻVar, annen! Sen öyle oldun.ʼʼ
284 Hortlakʼa ʻʻkendi kafasıyla düşünen tek kişi sizsiniz.ʼʼ demiş.
Hortlakʼın yazısı başkalarının kafası dolu. Benim tahminim, ilkelci tebdili kıyafetle Hortlak ile dalga geçiyor, makaraya almış.
ʻʻMedeniyet ne islam ne..ʼʼ, ʻʻ Arap medeniyetiʼʼ, ʻʻ üretim araçlarınınʼʼ, ʻʻ Üretim fazlası doğmuş ve çeşitlenmiştir.ʼʼ, ʻʻ arz ve talepiʼʼ, ʻʻ Kapıtalizmin doğuşuʼʼ, ʻʻ Toplumsal yaşamı değiştiren,yenılendiren yeniliklerdir..ʼʼ, ʻʻ yeniliklerin patentiniʼʼ, ʻʻKapitalzmin eleştirisi,hayatın eleştirisi yeni bir şey değilʼʼ
Sanki Hortlak bunları aynı Muhammed gibi gaipten işitmiş.
282 arkadaş
Medya, televizyon da kötü haber dolu. Allahʼa şükür bunlardan uzak durmak çaresi var.
Ama virüsler, hastalığa neden olan bakteriler, bulaşıcı hastalıklar, pis hava, pis su, güvenilmez yiyecekler, sevgisiz evlilik, ele avuca sığmaz çocuklarımız, işe gitmek istemediğin gün bile gitmek zorunda kalmak gibi saymakla bitmez mutsuzluk yaratanlara ne yapacağız?
‘Yaban Aklın Evcilleştirilmesi’ (Yazan: Jack Goody, antropolog) kitabını bedavaya indirmek için aradım, daha henüz bulamadım ama bulup okuyacağım. Eminim her kitabı gibi şahane.Teşekkürler.
Diğer bazı kitaplarını çok beğenerek okumuştum. 278 yazınızdan dolayı ve Goodyʼʼnin şahane incelemelerinin çoğu ile örtüştüğü için ʻʻbilme ve bilgiʼʼde neden site devasa büyük beyinlileriyle boy ölçülemeyeceğini anlatayım.
Önce o ünlü ve medeniyette nihayet özel mülkiyet olan zeka. Benim için insanlar zeki, bitti. Bir de eğer doğal alaycı hislerime kapılırsam eklerim:
1. Zekada herkes eşit ama bazıları daha eşit.
2. Kadınlar 100 yıl önce saçı, kısa akıllı idi ama şimdi zeki.
3. Serfler 4-5 yıl önce salaklardı ama kapitalistlerin zekilere ihtiyaçları artınca, şehirlere gidenler burjuva oldu. Serfler, maşallah, ya Allaha ya da laiklerin allahı Gen-Darwinʼe şükür zeki oldular. Liste 10-20 sayfa olabilir.
ŞİMDİ DE ZEKA VE GÜÇ.
Hemen yine Darwin ve Marks dahilerle başlayayım: Daha zeki olanlar kazanır. Bakteriler ve virüsler gibi. Her ikisi de ʻʻsabırlı olacaksın, eninde sonundaʼʼ demeyi unutmazlar, nedense.
1. Lévi-Strauss çıplak vahşileri çalışmakta ve not almakta. Bildiğiniz gibi, antropologlar hediye verirler. Şef, ne zaman etrafta diğer vahşileri görse hemen bir yaprak ve çöp alıp karalamaya başlar. Bizim büyük beyinliler, başta Hortlak ardında Zileli, Başkaya ve site %95ʼi laikler, bilimselleşmiş zekiler, hemen hoplar zıplarlar: ʻʻBak şu aklı evcilleştirilmemiş vahşiye, bizim gibi okula gidip elini ayağını öptüklerimiz zekiler gibi olmada rasyonel yolu tutmaktansa büyüye benzer, yani kısa yol, akıl dışı yolu tutmuş.ʼʼ
2. Bir arkadaşa bir gün ʻʻnasıl oluyor da bu üstün zekalılar apaçık olan şarlatanlığı görmüyorlar?ʼʼ dedim. Eliyle tavanı gösterdi, ʻʻoraya kadar kitap okumuşlar, vazgeçerler mi?ʼʼ dedi.
3. Antropologlar dünyanın her yerinde çıplak ve yarı çıplak vahşiler arasında bir tip buldular. Bu tipler olağanüstü becerili. Kızılderililer çocuklarına ʻʻaman bunlardan uzak durun, yoksa eninde sonunda onlara köle olursunuz!ʼʼ öğretirler.
Darwin ve Marks dahiler büyük becerileri kendilerine benzettiler, bireyselleştirdiler. Sağ ve sola yeşili ışığı yaktılar. Sağda Nişanyan, Necip ırkçı faşistler, solda aynı ama farklı Hortlak Zileli, Başkaya ve site %95ʼi. Bunlar için zeka ve güç aynı, ama doğru yolda oldukları için farklılar. Hitler, Lenin, Stalin, Mao etrafında veya şimdi Trump, Putin, Merkel, Xi Jinping b*kların üstünde toplanan sinekler gibi değiller. Hadi öyle olsun. Allah veya Gen veya Darwin veya Marksların işine akıl ermez.
Goody ile ilgili bazı notlarım. Asılları İngilizce ve tercümeler hoplatma zıplatma kısımları.
1. The power of the written tradition
Not : Bu benim bayılarak okuduğum. Sitede defalarca değişik şekilde söyledim. Bir defasında bir büyük beyinli diplomalı anarşist ʻʻCahilliği mi savunuyorsun?ʼʼ dedi. Kendisi ve benzerlerinin süper yıldızı, süpermürşiti 19. yüzyıl anarşisti Chomskyʼye soruldu : en gerçek anarşistler kim? Biraz uslu terbiyeli orta sınıf hık mıkı etti ama sonunda ʻʻ(İspanya iç savaşındaki) okuma yazma bilmeyen köylülerʼʼ baklasını ağzından çıkardı. Bizim diplomalı anarşist eski Stalinci günlerinde öğrendiği yazma ustalığı ile Marksist-Leninist-Stalinist kalıplara anarşist lakları koydu anarşist oldu.
Goody, ʻʻYazının Güç Geleneğiʼʼ kitabında, Kuzey Gana’daki LoDagaa Bagre’sinin – yazıldığı zaman diğer versiyonlara göre nasıl üstünlük kazandığını ve toplumların yüz yüze değil, yazıları sözlü ezberlemenin nasıl kazandığını ve eğitimde temel olduğunu gösterir. Bu çılgınlığı en başta ve en güzel İslam ifade eder; Kuranʼın kelime kökeni ʻʻıqraʼʼ, yani oku, ve savaş narası ʻʻgebertin kitapsızlarıʼʼ. Hıristiyanlar da geri kalmaz: Bible = Kitap. Yazının, haklı olarak, site laik anarşistinin beyninin en derini yerlerine demir atması misali, fetiş veya tanrılaştırması sonsuz doğal ve rasyonel ve mantıksal…
2. Theft of history
Goody, ʻʻTarih Nasıl Çalındı ?ʼʼ kitabında, Batı tarih yazılarında Avrupa ve Batıʼyı (SARIŞINLAR tarihi) merkez alma önyargılarını eleştirir. Sarışınların hırsızlığı kutsal ve insan doğası etmesi daha eskiye gider. Doğu ve diğer kültürlerin bulgularını da çalarlar, özellikle demokrasi, kapitalizm, bireycilik ve aşk — aman bilhassa Başkaya, Zileli ve Hortlak duymasınlar. Bunların hepsi Avrupaʼda başladı, Aydınlık devriyle ışığa kavuşup aklı başına geldi, Devrimlerle teoriden pratiğe çevrildi, kapitalizm, sosyalizm, komünizm ve nasyonalizm, laisizm gibi sarışın mavi gözlülerin telif hakkı ile korundu. Hortlak, Zileli ve Başkaya ve site %95ʼi, cüzi bir aylık ödemeyle, Türk-Kürt bayicisi ve mümessilliğini kazandılar. Goody, üç ırkçı ve sarışın hayranları Marks, Weber ve Eliasʼı, kendinin çok daha beğendiği Batı tarihçileri Fernand Braudel, Moses Finlay ve Perry Anderson ile kıyaslar.
Hortlak, Zileli, Başkaya ve site yüzde 95ʼi nakaratı:
Goodyʼde Doğu ezikliği var. Herifin isminden (godly) bile belli Erdoğancı olduğu. Amerikan ajanı, feyto falancı. Boş ver geçmişi üstat, biz kapitalistler, Marksistler ve anarşistler gibi İleriye bakarız. Yaşasın kazananlar! Yaşasın Aydınlık! Yaşasın Bolşevikler!
3. Capitalism and Modernity: The Great Debate
Goody bu eserinde Avrupa/Anglo-Amerikaʼnın sosyoekonomik büyümedeki diğer tüm kıtaları ne zaman ve neden aşmaya başladığını inceler. Ayrışmanın Endüstri Devrimi ile geldiğini ve on altıncı yüzyılın daha önceki burjuva devriminin, ticaret ve üretim faaliyetlerini geliştirme konusunda birçok Avrasya çapında ifadelerden biri olduğunu savunur.
Hortlak, Zileli, Başkaya ve site yüzde 95ʼin nakaratı:
Marks ve 19. yüzyıl bolluk anarşistleri hariç, boş ver geçmişi. Godly bir Doğu eziği, bir gavur düşmanı. Yaşasın Marks!, Yaşasın Darwin! Yaşasın Irkçılık! Yaşasın Kazananlar!
4. Islam in Europe
Not: Bu özellikle ırkçı faşist Hortlak’ı hoplatıp zıplatır. Hortlak’ın devasa bilgisi en büyük kozu, sitedekilerin kendisinin aynısı olması en büyük şansı.
Goody, ʻʻAvrupaʼda İslamʼʼ kitabında, İslam’ın Avrupa tarihinde oynadığı merkezi rolü inceler. Doğudan Batıya, halkın, kültürün ve dinin hareketine bakarak, İslam ile Batı arasındaki ayırım şarlatanlığını ifşa eder.
Not : Çok sevdiğim bir arkadaş başka türlü söyledi. Batı, 10-11 yüzyılda, Allah Rahim Hariç, Müslüman oldu. Bu sitenin aşık olduğu Sarışın Batı anasını, bacısını, 7 yaşındaki kızlarını bile para verirsen satar.
Not: Diplomalı anarşistin müritlerinden biri, sanırım Ögürsel adlı aynı Hortlak gibi yobaz ve ırkçı eski araba satıcısı ama boş zamanlarında politikayı hobi etmiş Necip gibi bu doktor da politikayı hobi edinmiş bir hödük, ben ʻʻrahimʼʼ kadının seks organı, tabii bağlamda hayat veren ʻʻuterusʼʼ, olduğunu söyledim. Tabii hemen işin içinde Erdoğancılık var diye uyuz olup ve benim günlerce kaynak notlarımı kurcalayıp bir sürü zaman kaybıma neden oldu.
Not: Bu çok yeni. Bende binlerce dahası var. 22 November 2019ʼda, Ali G yıldızı, komedyen Sacha Baron Cohen, ʻʻeğer Facebook 1930’larda mevcut olsaydı Hitler’in anti-Semitik inançları için bir platform oluştururdu.ʼʼ dedi.
“If you pay them, Facebook will run any ‘political’ ad you want, even if it’s a lie. And they’ll even help you micro-target those lies to their users for maximum effect,”
“Under this twisted logic, if Facebook were around in the 1930s, it would have allowed Hitler to post 30-second ads on his ‘solution’ to the ‘Jewish problem’.”
Ayrıca Google’ı, Twitter’ı ve YouTube’u “milyarlarca insana saçma sapan şeyleri” zorladığı için eleştirdi.
Kürtlük Temsilcisi Hortlak nakaratı: Bak şu allahın Yahudisine, hani Yahudiler benim özel mülkiyet Dev Kürtlerinin dostuydu. Hani Yahudiler de benim Kürtler gibi ilericiydi. Ajan efendim, ajan. Zaten biliyorsunuz komploculuk Yahudilerin doğasında.
Ermenilik Temsilcisi Nişanyan Nakaratı: Bak şu alçak Uygarlık düşmanına. 21 Kasım 19, “Bugün Cumhuriyetin eğittiği kuşaklara egemen olan büyük siyasi akımların ortak paydası, Batı düşmanlığıdır: İslamcılık, Milliyetçilik ve Sosyalizm, evrensel uygarlığın yaratıcısı olan toplumlara karşı Türkiye’nin ufuklarını kapatma arzusunda birleşirler.” Yanlış Cumhuriyet – (Doğru) S. Nişanyan
Nişanyan, diğer bir ırkçı, faşist, yobaz. Bir defa mülkiyete sahip olmanın ʻʻinsan doğasındaʼʼ yazısına bazı toplumları örnek vererek itiraz ettim ve bu yobazların bilimselliği hemen hemen para kadar kutsal olduğunu bildiğimden, bu ʻʻinsan doğasıʼʼ olduğu inancının iki kaynağı, ruhani Allah ve laik allah Gen vasıtasıyla ispat edilemeyeceğini hatırlattım. Bu adam bin iki bin yıl önce yaşasaydı, kuşların uçmasını kuşlarda ʻʻuçma doğasıʼʼ ile anlatırdı. Ama Darwin amcası gelir gelmez uçmanın canlılar tarihinde yer aldığına benden çabuk inanıp belki kitap bile yazmıştır. İşte bu nedende bunlar çok üstün zekalılar. Yaltakçılık ve utanmama doğalarında. Nihayet, aynı bu site gibi ırkçı faşistleri arkasına takmış olan Nişanyan da aynı Zileli gibi eminlik içinde, dolaylı olarak, ʻʻbak bana inananlar sayısına, bir de aritmetik bildiğini iddia ediyorsunʼʼ dedi. İnandıklarının en büyük yalanlar olduğunu ifşa eden yazılar sayısına gelince de aynı soytarılık edilir. Gel de bunların tıpkıları Trump, Erdoğan ve modası geçmiş Stalin gibi sayılarla kazananlardan farkı görmeye çalış. No dice!
Zileli-Başkaya nakaratı: Hortlak + Nişanyan + sitenin %95ʼi bizim tarafta, F**k off!
‘Marvel’; ezeli ve ebedidir, ideoloji değildir, ideologları da Martin Goodman, Jack Kirby, Steve Ditko ve Stan Lee değildir.
‘The Avengers compound’, kendi kendine kurulmuştur, insan eli değmemiştir; doğanın bir mucizesidir.
‘The Avengers compound’da, süper kahramanlar; refah ve mutluluk içinde yaşamaktadır.
‘Thanos’, bütün bunları bozmayı istemektedir.
‘Thanos’, kâinattaki canlıların yarısını yok edeceği tehdidini yayıp diğer yarısına; ‘Bakın, size dokunmuyorum, hayatta kalmanızı sağlıyorum, kıymetimi bilin!’ diyerek duygu sömürüsü yapmaktadır.
Pis ‘Thanos’…
Mızıkçı ‘Thanos’…
==============================
‘Stalinizm’; ezeli ve ebedidir, ideoloji değildir, ideoloğu da Joseph Stalin değildir.
‘Gulag’, kendi kendine kurulmuştur, insan eli değmemiştir; doğanın bir mucizesidir.
‘Gulag’da, insanlar; refah ve mutluluk içinde yaşamaktadır.
‘Stalinizme karşı mücadele edenler’; bütün bunları bozmayı istemektedir, duygu sömürüsü yapmaktadır.
Pis ‘Stalinizme karşı mücadele edenler’…
Mızıkçı ‘Stalinizme karşı mücadele edenler’…
==============================
‘Faşizm’; ezeli ve ebedidir, ideoloji değildir, ideologları da Adolf Hitler ve Benito Mussolini değildir.
‘Auschwitz toplama-imha kampı’, kendi kendine kurulmuştur, insan eli değmemiştir; doğanın bir mucizesidir.
‘Auschwitz toplama-imha kampı’nda, insanlar; refah ve mutluluk içinde yaşamaktadır.
‘Faşizme karşı mücadele edenler’; bütün bunları bozmayı istemektedir, duygu sömürüsü yapmaktadır.
Pis ‘faşizme karşı mücadele edenler’…
Mızıkçı ‘faşizme karşı mücadele edenler’…
==============================
‘Kapitalizm’; ezeli ve ebedidir, ideoloji değildir, ideologları da John Locke ve Adam Smith değildir.
‘Manisa-Soma kömür çıkarma-işleme tesisleri’, kendi kendine kurulmuştur, insan eli değmemiştir; doğanın bir mucizesidir.
‘Manisa-Soma kömür çıkarma-işleme tesisleri’nde, insanlar; refah ve mutluluk içinde yaşamaktadır. Bu tesisler dışındaki (mufassal bir şekilde araştırmaya gerek varmış gibi) 8 küsür milyar insan; sefil, perişan hâldedir.
‘Kapitalizme karşı mücadele edenler’; bütün bunları bozmayı istemektedir, 13 Mayıs 2014’te kapitalistler tarafından öldürülen ‘refah dolu ve mutlu 301 insan’ı ‘sefil, perişan 8 küsür milyar insan’a hatırlatarak duygu sömürüsü yapmaktadır.
Pis ‘kapitalizme karşı mücadele edenler’…
Mızıkçı ‘kapitalizme karşı mücadele edenler’…
‘Benden, zırhımı mı istiyorsunuz?! Vermem, alamazsınız!’
(‘Tony Stark’ a.k.a. ‘Iron Man’)
‘Benden, mutluluğumu mu istiyorsunuz?! Vermem, alamazsınız!’
(‘Zevzeklik zırhı giyenler’ a.k.a. ‘Sivilceli ergenler’)
‘Komşusu açken, tok uyuyan; bizden değildir.’
(‘Muhammed’ a.k.a. ‘Recep Tayyip Erdoğan’ın öğretmeni’)
Not: Kapitalistler tarafından ‘özgürlükler’i ve ‘mutluluklar’ı gasp edildiği hâlde, kendilerini ‘özgür’ ve ‘mutlu’ zannedenler; mışıl mışıl uyumaya devam etsinler. Komşularından ‘siyanür’ kokusu burunlarına geldiğinde, belki uyanırlar…
Günümüzde ‘ilkel’ olarak nitelenen gruplar yok denecek kadar azaldı. O meşhur ‘teknoloji (!)’ sayesinde; insanların vücutlarının yaydığı ısı tespit edilip, ‘ilkeller’in dünyanın hangi bölgelerinde ‘medeniyet’ten saklanarak yaşadıkları belirlenebilir. Bulmak zaman alır, ama artık imkânsız değil.
‘İlkeller’, hâlâ, taş-sopa ve benzerlerini araç-gereç olarak kullanıyor olsalar da; hayattalar, sayıları çok azaldı ama yine de varlar.
‘Anonim 47’ ise, ‘kadercilik’ içinde. ‘Nasıl olsa, hepimizin sonu ölüm olacak. RTE hegemonyasını, AKP’lileri, Soma’da katledilen madencileri, Afrika’da sefil yaşayanları, hayatı niye umursayayım ki…’ boşvermişliğinde sürekli savrulan biri.
‘İlkeller’, en azından, taş-sopa kullanarak hayatta tutunmaya çabalıyor; ‘Anonim 47’ ise etrafı teknolojik aletlerle çevrili olduğu hâlde, ‘medeniyetin oyuncakları’ndan rahatça istifade edebildiği hâlde kılını kıpırdatmaktan bile imtina eden biri, (metaforik olarak) ‘Yaşayan Ölü [The Walking Dead]’.
Kapitalizm, Allah’tır.
Biat edenler; cennetle mükâfatlandırılacaktır, mutluluk garantilidir.
Karşı çıkanlar; cehennemle cezalandırılacaktır, mutsuzluk garantilidir.
Adres:
Anti-dernek: Kapitalist Müslümanlar
Anti-ideolog: İhsan Elikapalı
Anti-üyelik ücreti: Gönlünüzden ne koparsa (‘U.S. Dollar’ dışındaki para birimleri kabul edilmemektedir. ‘In God We Trust’)
Paroxetine 75 mg cialis generic pills http://cialismdmarx.com is generic cialis good.
Low blood pressure canada buy generic cialis http://cialischmrx.com buy tadalafil cialis.
Sayın 288, yazını birbirimizi LİNÇ etmeden TARTIŞTIK. Dediklerinin hepsi doğru ama, aşırı zekandan olacak, hiç bir şey anlamamışsın. TARTIŞMA sonunda sana bir mesaj gönderip seni aydınatma kararı aldık.
Medeniyetle Mücadele Derneği fanatik üyelerinin 288ʼe mesajı:
Sitede bizimle tartışan medenilerin hepsi sonsuz yüksek zekalı ama sen sonsuzdan da çok yüksek zekalısın! Bizimle tartışanları mecazi anlamda ʻʻşeytanlaştırıp linçʼʼ ettiğimizi görüp diğer üstün zekalıları uyarman buna delalet eder. Ama amacımız tartışmak değil. Tartışmaya girenlerin su katılmamış salak olduklarını ama sonsuz zekalarından dolayı tartışmaya, alıştıkları sidik yarışına girmek istediklerini hemen görüp ʻʻşeytanlaştırıp linçʼʼ ediyoruz.
Sayın 288, hayatınız reklamlar, marketler, her zaman daha yüksekte ve ileride olmak, daha zeki olmak, daha yüksek maaşlı olmak, daha sarışın bir karı bulmak gibi sonsuz lseçenekler peşinde koşmakla geçtiği halde ve sonsuzu bile aşan zekana rağmen bizim ağız sulandırma serbest pazarında, zekan gibi hem sonsuz hem yok, seçeneklere bir seçenek daha ekleme amacımızı, diğer linç ettiğimiz enayi dümbelekleri gibi, görememişsin. Kısacası, piyasa serbest ama sizler serbest değilsiniz. Sen en iyisi alıştığın serbest piyasa köleliğine boyun eğ, ya al ya da alma. Tek gerçekçi tartışma her kazık yediğinde diğer seçenekleri deneme. Ona da ömür yetmez. Maalesef tüm b*k çukuru medenileri gibi asıl medenilerin bilim-teknolojisinin ağız sulandırma serbest pazarında ölümsüzlük seçeneğini bekleyeceksin.
Uzay materyal gök cisimlerinden oluşur ve ağır cisimler uzayda bir nevi (b*k) çukuru yaratırlar. Işık dalgadır ve ışık dalgaları enformasyon taşıycılarıdır. Tüm dünya bilgileri uzaya yayılır, ya doğrudan veya her cisime çarptıklarında yansıyarak b*k çukurundaki ağır maddeye gelip girerler.
Hortlak, burjuva-Marks mümini; İslamcı, tüccar-Muhammed mümini. Her iki tarafın ilham kaynağı ve modelleri şehir. Çok sayıda veriler bunu kanıtlar ama çok basit olarak ay takvimi ile güneş takvimi veya ekme biçme zamanı köylülerden oruç tutma beklentisi çılgınlığı yeter.
Her iki tarafa gaipten sesler gelir ama kaynaklar farklı. Müslümanlar işin kolayına kaçarlar — gerçi her b*k çukuruna düşen medeniyet gibi, düşenleri çıkarmaya çalışanlar kendi b*klarını dışardakilerin diliyle izah etmeye çalışırlar, örneğin Kuranʼda modern bilim bulan az değil. İslamcılara göre Allahʼtan çıkan ışık dalgaları Muhammedʼin kafasına gelip girmiş.
Gaipten gelen sesler aslında enformasyon taşıyan gerçek ışık dalgaları ve dolayısıyla madde. Işık (madde) gelip, evrenin en ağır maddesi Hortlakʼın materyal, Marksist, rasyonel, bilimsel b*k çukuru beynine girmiş.
Bu kısaca işin teorisi. Pratikte farklar daha çok düşmanlıktan kaynaklanır. Benzerlik daha çok. İslam daha bilimsel. Her şey Allhʼın elinde. Geleceğin geçmiş gibi düzenli gitmesi Allahʼın rahim, kerim, vs olmasından. Yani her şey şimdi bilinemez. Hortlaklar daha çok falcılık yaparlar, ʻʻne olacaksa mutlaka olacakʼʼ falan filan. Bundan diğer bir benzer taraf peyda olur. Allah sarhoş falan olurda, iklim değişmesi veya Trump vb kovboyların nükleer savaşını önlemeyi unutursa ayvayı yeriz. Hortlakʼa geçen dalgalar materyal olduğundan kozmik kargaşalıkları etkisi altında Hortlakʼın beynini saçma sapan enformasyon, yazısını abuk sabuk anlaşılmaz kelimelere boğar.
Beynine dolan saçmalıklar her satırı, bunlar bazıları: İslam medeniyeti var, Arap medeniyeti dalgalar beynine girerken b*ka karışma; tarikatçılıkla savaş, korku, eziyet (dünyanın işkence ʻʻsanatındaʼʼ en başta gelen Fransa ve Çin) ve ilkellik arasında bağ kurma hakeza; İslamʼın bilim ve teknolojiye katkı dalgaları ağır olduğundan çukurun yanından geçmiş vs.
Diğer soytarılıkları tıpkı ʻʻKuranʼda yazılı, o halde mutlak doğrudurʼʼ mantığı. Müslümanlar, Kuranʼdan okurlar, Hortlak, Burjuva-Marks ilkokulunda öğrendiği ilmihali hatırlayıp çiziştirir.
Hiç bilmediği konularda da az çok aynı soytarılığı yapar: ʻʻayrıntılara girince farklı olurmuşʼʼ, ʻʻşu veya tabii ki ayrı konuymuşʼʼ vs.
Bazen ʻʻtoplumsal yaşam değişmişse, yenilik; değişmemişse yenilik değilʼʼ gibi aynı şeyi iki türlü söylemenin açıklama olduğuna sanacak kada sapıtır.
Hele farkında bile olmadan alıştığı kölelik ruhunu ifşa edici çözüm soruları. Kimsenin bulamadığı çözümü sorma yaratıcılığına kapılan Hortlak coşar, heyecan içinde ilkelcinin, kendi kıçından uydurduğu, çözümünü beğenmediğini unutur.
Sidik yarışına b*k çukurunda girince, beynine giren kozmik dalgalar sidiği ile karışmış, cıvıklaşmış, Burjuva-Marks merdiveninde binlerce oturan çözüm bilenlerin birbirlerinin üstüne fırlattıkları b*klarla hız kazanıp daha üste hoplamak için, kendisi gibi, kıçlarını yırtıp daha üste fırlama güçlerini arttırmaya çalıştıklarını bile unutur, Pipsqueakʼe sorar. Onun bilmediği bir yana, kendisi gibi kazanaların dalkavukluğunu yapacak kadar alçalacağını varsayması da kim olduğunu ifşa eder.
Hortlakʼın gocunması ve ezikliği, sidik yarışında zirveye ulaşır: Pipsqueakʼi de kendi gibi gaipten gelen seslerle yaratıcı olma, kendi gibi toplumcu şarlatanlığı ve maskaralığı yapıp bireycilik sevdası içinde kıvranan biri olduğunu varsayar. Pipsqueakʼin medenilerdeki en acınacak sapıklığın TEK olma sevdası içinde çıldırdıklarını duymamış bu zavallı.
https://istiraki.blogspot.com/2018/03/imparatorlugun-solcu-aydnlar.html
292 Anonimʼe göre Düzen
Toplum mühendisi ve büyük beyinli olma özentisi içinde olan 292, diğer müdavimler gibi, farkında olmadan, bilgiçliğini ifşa edip rezil olur. Bu ilerici, Marksist, Bolşevikist, anarşist orta sınıf sarışın aydın, hazmı çok daha kolay propagandayı tarihle karıştırmış. Halk arasında ʻʻgülme komşuna, gelir başınaʼʼ diyeceğine, okur-yazar-çizer-tahsilli-diplomalı-modern olduğunu gösterir iyice rezil olur, kehanette bulunur, falcılık yapar. 100 yıl sonra, falan filan gevezeliği eder.
Sanırım bu bir anarşist sitesi olduğundan, her ne kadar sadece dostlar alış-verişte görsün diye olsa da, anarşist devrimci evrende en temel 4 güçten biri olan elektromanyetizme bile kafa tutar, benzerlerini çeker. Benzemeyenlere karşı el ele verip saldırılır.
Her neyse, çük beyinli 292 bey, keskin söylemler düzene karşı değildi, düzensizliğe karşıydı. Toplumu kapital ve kapitalistlerin kâr kaprislerinden kurtarıp rasyonel, (sizin gibi çük akıllıların) aklına uygun, ekonomik planlama falan filanla düzenli etmek istediler. Marksistlerle anarşistler arasındaki fark düzeni sağlayacak ajanın kim olacağı dırdırıydı. Şimdi bile aynı bataklıkta çırpınıp dururlar. Bence bu dırdırda anarşistler dört dörtlük enayiler. Devlet olmasın ama bilgisayar olabilir, falan filanları. Daha da kütüsü, 19. yüzyıl anarşizmin şahane temsilcisi bu site anarşistleri, şu an bile artık herkesin apaçık gördüğü, zirvesine ulaşmış asıl, eşsiz mükemmel anarşinin günümüz düzeni olduğunu bile görmezler. İşte sen bunu anlamadığın için, bunu anlayacak kadar bilgin olmadığından ama sitedeki diğer benzerlerini maymun gibi taklit coşkunluğuyla sidik yarışına girmişsin.
Sizler beni çok güldürüyorsunuz ama aynı zamanda, beni en derinden sarsan, günümüzün en üzücü trajedisini hatırlatıyorsunuz.
Önce ağlatan bir misal. Binada benden daha yaşlılar benim hâlâ canlı olduğumu görünce öğrenmek isterler. Ben de şimdi en büyük sonsuzu bile aşan, normal ve alternatif, alçak şarlatanlıklardan günahlarımdan bile daha çok nefret ettiğim için bazen ʻʻbelki DNA, genlerʼʼ gibi saçmalarım. Bunlar bu sitedekiler gibi üstün zekalı değiller. Abartırsam, bazıları ʻʻbu da ne, yeni bir ilaç mı?ʼʼ sorar; bazıları sanki acı çekmeyi böyle saçmalıklara tercih edip yollarına devam eder.
Kısacası onlar acılarına son vermek istiyorlar, ben dırdır ediyorum.
İkincisi bu sitedeki. Ben senin boş laflarını gördüğüm gibi devamlı sosyal mühendislik, benzeri düşünce ve söylemler, bunu yapanların yanlış/doğru saplantı ve bataklığını görüyorum. Medeniyetʼte kullanılan temel kavramların tarih mahsulü olduğunu, evrensel olmadıklarını gösteren misaller veriyorum. Karşılık ya bataklıkta kalmaya ısrar edip efendilerinin yanlış/doğru masalları ya da efendilerinin kendilerini alıştırdığı salaklık: ʻʻsen ne b*k biliyorsun da böyle ötüyorsun, senin doğru yolun ne?ʼʼ gibi hakaret ve dertlerine deva aramalar.
Zırvalamana benzeyen ikincisi çok çirkin ve iğrenç. Bu her yerde, her zaman işitilen, hele son günlerde ve özellikle sosyal medyadan dolayı, düşünce ve düşünür ucuzluğunun üssel arttığı devirde, ʻʻbu kadar biliyorsan, neden zengin değilsin?ʼʼ mantrası. Bu sitedekiler gibi değişik kelimelerle de olsa, bu mantaryı her saniye duyarsın.
Bu sitenin en güzel temsilcisi ırkçı ve faşist ruhlu Hortlak. Hortlak, sattığı solcu gazetelerinden okuduğu babaları Darwin, Marks vb devler devi kültürlerin sarışınlarından anlamadan öğrendiği tekerlemeleri kusar durur. Babalarına göre kimya simyadan gelir ; duvarcılar ev yapmayı Masonluk kitaplarından öğrenmişler. Mahallede ölen birine ağlayan ʻʻfeodalʼʼ komşulara ölümün doğal olduğunu, nedenlerinin de materyal olduğu nutku çeker. Faşist ruhuna ırkçılığını katarsan, Amerikan babası B. Franklin (1706-1790) çıkar karşımıza. Mikroplu battaniyeler dağıtılan yerlilerin döküldüğünü gördüğünde, cezalarını veren Allaha şükranını mırıldar. Hortlak da, ilkellerin öldürüldüğünü duyunca babaları Marks-Darwinʼin tanrısı Doğaʼya teşekkür eder.
Burada Hortlak ile diğer faşist ruhlu ırkçı ve ırk kıyımcıları arasındaki binlerce müthiş benzerlikten birini, tesadüfen şimdi olduğu için, ekleyeceğim.
Hortlakʼın inandığı peri masallarının Amerikan versiyonu: ABDʼnde her kasımın dördüncü perşembe günü Şükran Günü. İngiltere’de dini zulümden kaçan hacılar, feyizli hasatlarına Yerli Amerikalıları misafir etmeyi kutlarlar. Ne var ki, “Şükran Günü”, 1637’de Massachusetts Valisi W. Bradfordʼın resmileştirdiği, 700 Pequot erkek, kadın ve çocuğun katledilmesini kutlamak günü.
O zamanlar, ırkçılık ve faşist ruhluluk daha henüz kınanmadığından açıkça yapılırdı. Hortlak gibi üstü örtülü yapmaya gerek yoktu.
Bradford, ʻʻPlymouth Plantasyonuʼʼ kitabında, bu “Şükran Günü” katliamı kanlı ayrıntılarıyla açıklar: “ateşte yanmaları, akan kan … pis koku korkunçtu ama zafer tatlı bir fedakarlıktı, Tanrı’ya dualar edildiʼʼ falan filan. Allah yerine Doğa, Gerçek, İlerleme, Materyal soytarılıkları koy, çıkar karşına bu site hortlak devrimcileri.
Sayısız araştırmacılar, yazının insan bilinci, psikolojisi, dogmatikliği, bilgiyi değerlendirmesi gibi nitelikllerin oral sözlü (oral) toplum insanıyla kıyas edilmez farklı olduğunu belgelerken, bu güce tapan putperest Hortlak, ya ʼʼbabalarıma göre onlar da bizim gibi olacaklardıʼʼ gibi falcılık eder, kazananları şakşaklar, ve böylece ilerde olası kazananlara dalkavukluk eder ya da yine Doğa, Gerçek, İlerleme, Materyal putlarını çıkarır külahından.
Daha yüzlerce var bu iğrençlik misalleri ama kısa kesmek zorundayım.
Bence bu Hortlak, birkaç kişi hariç, hepinize ortak olan sapık inançların örneği, bir b*k anlamadan kendi dilinize çevirip kuduran sizlerin özü. Anladığını sandığın ʻʻdüzene karşıʼʼ safsatanı suratına vurdum ama ad değiştirip başka cahilliklerle soytarılık edeceğinden eminim. Sırf bu konuda haklı olduğumu bile söyleyecek kadar dürüstlük göstermeyeceksin.
Diğer suratlarına vurduklarımın sessizliği kulak zarlarımı yırtmakta.
Generic cialis tadalafil sildenafil citrate http://cialischmrx.com keywords cheapest cialis generic.