“Gebertme” Oyunu!
Bugünkü Taraf’ın ana sayfasına hiç değinmesem daha iyi olacak. O sayfada, bilgisayarlarda insan “gebertmeyi” öğrenen 5-10 yaş grubundaki çocukların zekâ düzeyini bulabilirsiniz ancak.
Geçelim 10. Sayfaya. Orada Bin Ladin operasyonunun ayrıntıları yer almış. Anlatılanlar, diğer gazetelerdeki ve haber ajanslarındaki, dünyanın emperyalist imparatoruna secde eden ve insanı insanlığından utandıran acımasızlıkların ve şımarıklığın aynısı. Ufak bir fark, Taraf ‘ın kendini tutamayıp “Amerikan ulusu” adına da konuşmak gereği duymuş olması:
“11 Eylül 2001’de New York, Washington ve Pennsylvania’da üç bin kişinin ölümünden sorumlu adamı yakalayamamanın acısıyla 10 yıl geçiren bir ulus, nihayet muradına erdi.”
Eh, Taraf da bu durumda kerevetine çıkar mı bilemem ama sosyoloji bilgisi açısından sınıfta kalacağı kesin. Bir kere, “Amerikan ulusu” diye bir şey yoktur. En ırkçı Amerikalılar bile sadece “Amerikalı” olmaktan söz ederler. Çünkü Amerikan halkı, çeşitli zamanlarda, dünyanın çeşitli ülke ve bölgelerinden gelmiş insanlardan oluşur. Amerika’da yaşayan herkes geldiği kökeni ya da ülkeyi hatırlar ya da bilir. Federal yapısıyla, bildiğimiz üniter ulus-devletten farklı bir yapısı vardır Amerika’nın ve Amerika’da yaşayan insanlar kendilerini bir “ulus” olarak tanımlamadıkları gibi, Amerikan devleti de böyle bir “ulus” iddiası ileri sürmez.
Hadi diyelim ki, muhabirimiz, “ulus”u, orada yaşayan insanlar, halk topluluğu anlamında kullanmış olsun, böyle olsa bile ortada yine büyük bir yanlışlık vardır. Çünkü, on yıldır “kaynaşmış bir ulus” olarak topluca intikam peşinde koşan ve muradına ereceği günü sabırsızlıkla bekleyen bir halktan söz edilemez. Amerikalıların, egemen devletlerinin ve medyalarının derin şartlandırması altında olduğu doğrudur ama Amerika’da çok farklı eğilimlerde insanlar da yaşamaktadır; çok zeki, çok duyarlı, Amerikan propagandasını yutmayan önemli kesimlerin varlığı su götürmez. Anti-küresel hareketin başlangıcını oluşturan “Seattle battle” Amerika’da cereyan etmiştir. Paul Avrich, Rus kökenli, Amerikalı bir tarihçi, Chomsky, Amerikalı bir düşünürdür. Savaş aleyhtarı küçümsenmeyecek bir hareket vardır Amerika’da ve güçlü bir anarşist gelenek keza. Vietnam savaşına karşı 1968 gösterileri de Amerika’da büyük ses getirmiştir. Irkçılığa karşı mücadelenin büyük liderleri Martin Luther King ve Malcolm X de Amerika’dan çıkmıştır. Bugün de, Amerikalı “star”lar çoğunluğu içinden, “göze göz mantığı dünyayı kör etmez mi” diyen bir Katy Perry parlayabiliyor.
Dolayısıyla böyle heterojen bir topluluğu, aptallardan oluşan bir ulus olarak tanımlamak, sadece ve sadece Taraf muhabirinin zekâ düzeyi konusunda bir fikir verebilir bize.
11. sayfa daha da acıklıdır. Beyaz Saray’daki “Kriz odası”nda yer alan “Amerikan ailesi”nin operasyonu izlerken çekilmiş fotoğrafından söz ediyorum. Elbette böyle bir fotoğrafı yayımladığı için Taraf”a kızmak aklımdan geçmez. Tersine, böyle ibretlik bir fotoğrafı yayımladığı için teşekkür etmek isterim.
Fotoğraf gerçekten ibretliktir ama töre cinayetlerini kınayan aklımız, “ailece” kararlaştırılmış ve “ailece” toplu bir şekilde seyredilen bir cinayeti kınamaktan nedense uzak durur. “Aile”nin tombul generali, “gebertme” oyunu oynayan çocukların ivecenliğiyle bilgisayarından “vur” emrini veriyor. “Aile”nin diğer fertleri bir Amerikan futbol maçını ya da boks gösterisini izleyen insanların heyecanlı yüz ifadesiyle seyrediyorlar cinayeti. Hillary Clinton, arka taraflardaki sırtlan suratlı (not: sırtlanlardan özür dileyerek) genç kadına göre biraz daha insana benziyor. Hiç değilse insanlığını hatırlatan bir şekilde dehşetle elini ağzına götürmüş. Ama bilemiyoruz tabii, öldürülen bir insanı görmenin verdiği bir tepki mi bu, yoksa “kahraman” komandolarının hayatlarına ilişkin bir endişe mi? Obama, gözlerini ekrana çivilemiş adeta. Eh, ne de olsa “aile” cinayetinin, akan kanlarla süslenmiş zafer çelengi sonunda onun boynuna asılacak. Bu yüzden, diğerlerine göre iki misli daha gergin. Obama’ya demokrasi ve insanlık adına hayranlık duyan eski arkadaşlarımı hatırlayıp (bkz: Bu sitede yer alan “Den Haag’da Bakışsız Bir Kedi Kara” başlıklı yazım) acaba şimdi nasıllar diye düşünmekten kendimi alamadım. Ailevi siyasi cinayetlere de onay vermezler herhalde artık, umarım.
11. Sayfada, Ahmet Altan’ın pek “ufuk açıcı” bir yazısı da yer alıyor. Ahmet Altan, cinayetin beyninde çaktığı kıvılcımlarla oturup bir “yeni dönem” yazısı yazmış. Yazısının, anlamakta güçlük çektiğim karmaşık yapısını sizlere aktarmaya çalışmayacağım elbette. Genelde üşengeç bir insan değilimdir ama manipülatif ve ideolojik çarpıtmalarla malül yazılarla karşılaştığımda nedense üstüme bir üşengeçlik gelir. Bırakın bu tür “karmaşık”lıkları aktarmayı, kendim bile anlayamam. Okuldayken de böyleydim. Beynim, kendisini aşan ya da ulaşamayan akıl yürütmelere karşı eskiden beri otomatik olarak kapatır kendini.
Yine de çaba göstererek ve beynimi zorlayarak yazının son paragraflarını anlayabildim. Anladığım şu: Müslüman ülkelerin halk hareketleriyle demokratlaşması, piyasa ekonomisinin kurallarına uyması, bütün dünyayı tek bir ekonomik anlayış içinde bütünleştirecek ve Müslümanlarla Hıristiyanları ortak bir çıkar etrafında toplayacakmış. Türkiye de bu yoldaymış ve seçimlerle birlikte, diniyle barışmış yeni bir devlet kurulacakmış.
Burada, şu klasik, üç yanlış bir doğruyu götürür kuralını da uygulamak mümkün değil, çünkü söylenenlerin hepsi yanlış.
Birincisi, Müslüman ülkelerin halk hareketleri, piyasa ekonomisinin kurallarına uyulması için ortaya çıkmış değildir. Tam tersine, halk hareketleri, bu ülkelerde piyasa ekonomisinin kuralları en acımasız bir şekilde uygulandığı için ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bütün dünyanın tek bir ekonomik anlayışta, yani kapitalizmde buluşması mümkün değil. Böyle bir anlayış ortaklığı belki kapitalizmin dünya çapında yıkıldığı koşullarda mümkün olabilir.
İkincisi, Müslümanlarla Hıristiyanlar gibi (Amerikalılar için yapılan, yukarda değindiğim anlayışın aynısı) homojen kütleler yok dünyada. Örneğin, Bin Laden’in katledilmesini onaylayan Cumhurbaşkanı Gül türü Müslümanlar olduğu gibi, Bin Laden’in intikamını almaktan söz eden Taliban Müslümanları da var. Tahrir Müslümanlarından söz etmeye bile gerek yok.
Bunların tek bir “Müslüman” sözcüğüyle kaynaştırılması mümkün mü? Öte yandan Hıristiyanlar da “imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kütle” değildir. Her Hıristiyanın dahil olduğu farklı bir sınıf vardır, farklı ve zıt eğilim ve çıkarlar Hıristiyan diye tanımlanan kültürel iklimde de çatışma halindedir. Sonuçta, kapitalist bir Müslümanla kapitalist bir Hıristiyan aynı safta, anti-kapitalist bir Müslümanla anti-kapitalist bir Hristiyan, Yahudi, Budist vb. aynı saftadır.
Ahmet Altan seçimlere çok bel bağlamış görünüyor ama seçimlerle hiçbir şey değişmeyecek. AKP biraz daha oy kaybetmiş olarak iktidarını sürdürecek. Devletin yapısında da önemli bir değişiklik olmayacak.
Ayrıca, devletin “diniyle” savaş halinde olduğu tam bir uydurmacadır. Devlet, bu ülkede gayrimüslimleri, Alevileri, Yezidileri, hatta Müslümanları “diniyle” ezmektedir.
Ahmet Altan’ın bu yazısını ancak üç yanlış bir doğru eder gibi bir kural kurtarabilir.
Gün Zileli
4 Mayıs 2011
elinize sağlık gün bey. taraf libya konusundaki haberleriyle de emperyalizm (onlara göre böyle bir tanım yok) konusundaki tavrını belli etmişti. tarafgirliği bayrak yapıp, her ölçekte egemenlere taraf olmak bu zatların onyıllar sonra dahi onursuzlukla anılmasına neden olacak…
abdullah ğülün nihai hedefi 60–70-lerin amerikadaki mazlum müslüman imajını yıkarak şimdilerin kapitalist. sermayeci imajını vurğuluyarak müslüman–hristiyan birliğini pekiştirmektir. bu ***fethullah** planıdır. sonucu sermaye ve emperyalizme hizmet eder.bizdeki fundemantalist**akidciler**bu ğerçeğin farkında. ama kitlelerini uyutup,,ğöbekten bağlı oldukları sistemin sözcüleridir ve düzenbazdırlar.
A.B.D’yi “göçmenler ülkesi” olarak tanımlayarak bu kurucu mitin tuzağına düşüyorsunuz. 1492 yalnızca Avrupalılar için keşif niteliği taşımıyor mu? Sanki kolonizasyon öncesi o topraklarda insan yaşamıyordu. Gerçi insan, yani Nuh’un torunlarından sayılmak için papanın mektubunu beklemek zorunda kaldılar ama olsun. Amerikan yerlileri de mi göçmen? Bering kara koridoru teorisi yerlilerin kendi genesis öykülerini sıfırlayıp yine Avrupa için makbul açıklamalar getirmiyor mu? Kıtanın yerlilerinden Meksikalılar kendi topraklarına yabancılaştırılmadılar mı? Köle ticaretiyle kıtaya getirilen Afrikalılar da mı Amerikan hülyası peşinde kıtaya gittiler? Bence bir kez daha Renan’a bakmak lazım: Ulus Nedir?
bu dedikleriniz doğru ve haklı ama benim yazımda bunu reddeden bir şey yok. Tersine, herkesin farklı kökenlerden olduğunu doğruluyoır bu söyledikleriniz. konu kolonyalizm olmadığı için ayrıntılara inmeyi gereksiz görmüştüm.
gerçekten tarafın bu konudaki yayını, haber olarakta ahmet altanın yazısıda iğrençti…
ABD’nin siddet eyleminde en dikkat çekici hususlardan biri operasyonda öldürülen sahis için Jeronimo kod adinin kullanilmasidir. Bilidigi gibi Jeronimo kizilderili direnisinin en önemli liderlerinden biridir.ABD liderleri operasyondan “Geronimo EKIA” sifresiyle haberdar edildiler. Yani -geronimo ennemy killed in action-, düsman eylemde öldürüldü.ABD Senatosu Amerindien komitesi baskani Bayan Lauretta Tuel bu uygulamayi sert bir sekilde elestirerek Jeronimo isminin bu operasyonda kullanilmasinin sadece kizilderilileri degil ayni zamanda tüm toplumlardan çocuklari siddetle rahatsiz edecegini bildirmistir.Amerikan Yerlileri Genel Kongresi Baskani Jefferson Keel ise, Jeronimo isminin bu sahisla özdeslestirilmesinin tarihi gerçeklerle bagdasmadigini öne sürerek, Irak ve Afganistan savaslarinda ABD ordusunda görev yapan 77 kizilderilinin öldügünü ve 400 kadarinin yaralandigini belirtmistir.
Jeronimo kimdir: Apaçilerin lideri olan Jeronimo (1829-1909) essiz bir gerilla savasçisi ve büyuk bir strateji uzmanidir. 20 yil beyazlarin elinde rehin kalmistir. Jeronimo’nun kemikleri ve özellikle kafatasi ölümünden sonra Yale üniversitesi’ndeki bir dernek tarafindan kaçirilarak saklanmistir (Kafatasi ve Kemikler) Jeronimo’nun yakinlarinin bu kemiklerin iadesi için açtiklari dava 2010 yilnda ABD mahkemesi tarafindan reddedilmistir.
özetle kendi yaklasimim: ABD liderlerinin Jeronimo ve Pakistan’daki maktulu karsilastirmalari tabii ki manidar ve mantiklidir. Iki devir ve iki direnisçi, aralarinda su veya bu sekilde bir paralellik vardir. ABD’nin boya ve cilasinin ardinda bilinen kovboy vahsetinin siritmasi da, kendini “iyi yürekli beyaz Türk” zannedenlerin gerçekte “beyazlara savasta yol gösteren çagdaslasmis kizilderili olmalari” da isin baska bir yönü.
İçtenlikle söylüyorum,yazıyı zevkle,bir solukta okudum.Teşekkür ederim.
Amerika’nın devşirme bir halk olduğunu biliyordum .Ancak
‘ulus ‘ kavramı üzerine <<Amerika'ya ilişkin<King’leri vb.hesaba katmadan >beynime işlemiştim..Bu ön yargı da böylece yıkılmış oldu.
Yazıya katılıyorum fakat Amerikalılar’ın bir ulus olmadığı yönündeki iddianın yanlış olduğunu düşünüyorum. Ulus her koşulda Türk ulusu ya da Fransız ulusu gibi bir etnisite çevresinde dizayn edilmek zorunda değildir. Hatta bu hemen her ulus için farklılaşabilir. Bir ulusu ulus yapan en önemli şeylerden biri ise bir takım insanların bir amaç, ortak bir aidiyet, ortak semboller ve en önemlisi yeryüzündeki öteki insanlardan, uluslardan, halklardan farklı bir dil, kültür, değer birliğini yaratmış olmalarıdır. Amerikalılar da aynen böyledir. Tabi onları bir arada tutan bir etnik kimlik yoktur ya da etnik kökenli değerler. Tamamen yaşadıkları coğrafyadan aldıkları ve neredeyse dünyadaki tüm halklardan oluşmuş bir ulus bu.
Ama ulus olmanın, şimdiye kadar saydıklarım dışında ikinci ve daha önemli bir ölçütü vardır ki o da bir ulusal ekonomi çerçevesinde örgütlenmiş olmalarıdır. Ulusal ekonomi ve ulus devlet gibi kavramları bir düşününüz? Bunlar hangi kültürel değerler üzerinde yükselir? Diğer formlar, yani o ulusun Türk ulusu gibi etnik ya da Amerikan ulusu gibi coğrafi bir vurguya mı sahip olacağı onların tarihsel konjonktürüyle ilgilidir.
Amerikan ulusu ideali İngiliz emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşıyla ortaya çıkmış ve basit biçimde Amerikan ulusunu ve ekonomisini yaratma gayesi taşıyan milliyetçi bir idealdir. Dikkar bu milliyetçilik bizim anladığımız gibi bir ırka, millete atıfta bulunmayabilir.
Yukarıda yazdığım yazı nedense tam nakledilmemiş..Hata bendenmi geliyor acaba ? eksikleri tamamlıyayım hiç değilse..(Ancak ulus kavramı üzerine <<Amerikaya ilişkin << kafa yormamıştım.Makalenizi okuduktan sonra uyandım!Amerika halkı'nın tek düze bir halk olduğu ve istisnalar hariç tümünü
bir hizada gördüğümü itiraf edeyim.Bu tek düzelik olgusunu iyice beynime işlemiştim.Bu ön yargı da böylece yıkılmış oldu.
zileli bence birgün’de falan yazsın. ya da bence en iyisi sol.org. cidden çok yakışır bu tür yazılar sol.org’a.
Ahmet Altan’i elestiren bir köseci nerede olsa is bulur.
Ertan’a: Genel ulus tanımları bir yana zaten ulus diye bir şeyin varlığı tartışmalıdır. Öte yandan, etnik kökenin ötesinde, Amerikalıların kendilerini ulus olarak tanımladıklarını ve gördüklerini sanmıyorum. Yani sübjektif algılamaları öyle değil. “American nation” diye bir deyiş de bildiğim kadarıyla pek yaygın kullanılmaz. öte yandan, bu toprakların yerlilerini ihmal ettiğim eleştirisinde haklılık payı var. Konu doğrudan bu olmadığı için böyle bir ihmal durumu doğdu.
Bir fotoğraf ancak bu kadar doğru okunurdu, Susan Sontag’ın ruhu şad olmuştur Zileli sayesinde… Cellatların ak-paklığı, bakımlı ve kararlı, semirmiş savaşçılar oluşları kapitalizmle insan tezatını açığa çıkartıyor.
Amerika’nın Laden’i takip, ihbar, ‘haklama’ zincirininse anlatılanlar gibi olmadığını, haber kaynaklarını saptırdığını tekrarlamaya da gerek yok sanıyorum. İnternet hackerı cCinci skerCc diye bir şey var, bu iğrenç cinayet de CcAbd haklarCc gibi bir imaj yükleniyor.
Şimdi Gün bey, ulusların çakma birer oluşum olduğunu söylemek başka bir şey (ki evet öyledir, uluslar inşa edilir aslında yokturlar) ama bir ulus yaratma ve sürdürme projesinin varlığını ortaya koymak ise başka bir şeydir. Bir “American nation” olmadığını söylemişsiniz ama bence çok yanlış söylediniz, ABD’de çok ciddi bir “American nation” bilinci vardır. Tüm dünyayı gezmedim ama iş yerlerinde, evlerinde göndere bayrak çeken, o bayrağın simgelediği tarihten ve ulustan övünç duyan iki ulus varsa onlardan biri Amerikalılar biri de Türkler’dir.
Bu arada Birgün yazınızı paylaşmış http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1304586530&year=2011&month=05&day=05
Bu arada yazıda eleştiriye konu olan yazıyı Taraf yazmamış, olduğu gibi Washington Post’tan almışlar.
Ertan, bahsettiğin ‘nation’ bilindik anlamda bir ulus kavramı değildir bence. Amerikalılık’tan bahsediyorsun sen.
Zaten bence Türkiye’deki sıkıntı da budur. Yine bu sitede vardı, Zileli’nin 3 Ulus yazısı, Kemalizm, Türkiye halklarını tam olarak ifade ve temsil etmeyen bir ideoloji. Sadece bilindik Beyaz Türk kavramına uyan kitleleri temsil ediyor.
Amerikalılık’sa, ırka dayalı olmayan, her dilden ve milletten kimselerin el birliği, inanç birliği ile oluş-muş, turulmuş bir yapıdır. Elbette Amerika ulusu diye bir söylem yanlıştır.
Amerika’ya, Birleşik Devletler denmesi de yine bu ırka dayalı olmayan ‘farklı uluslardan oluşmuş’ yapıya işaret etmekte.
İlla benzetilecekse, İmparatorluk’la yapı olarak çok daha benzediğini düşünüyorum.
Ulus kimliği her zaman bir etnisiteye ya da etnisite kökenli kimliklere gönderme yapmaz diyorum kısaca. Amerikan ulusu, ulus devletler çağının “ulusunu” tüm ekonomi-politik öğeleriyle içeriyor. Tüm uluslaşma süreçleri zaten belirli bir özgülük içerir, önemli olan işin ekonomi-politik özü, oraya bakarak ulus mu imparatorluk mu ona karar verebilirsiniz.
ertan’ın da dediği gibi Amerikalılar bir ulustur. Etnik köken ve dillerin farklı olması bir ulus olmaya engel olmadığı gibi, aynı olması da bir ulus olmak anlamına gelmez.
“Bır ulusun oluşumunda, dil tek belirleyici unsur olsaydı; Ispanyolca konuşan bütün Latin Amerika kıtası bir ulus olurdu Almanca konuşan Almanya ile Avusturya hatta kısmen İsviçre bir ulus olurlardı. Keza Portegizce konuşan Brezilya ile Portekiz bır ulus olurdu.” (alıntı yaptığım yazı Dersimli Kırmanc’lar ile Palu’lu Zazalar’ın aynı etnik kökenden gelip aynı dili konuşmalarına rağmen Alevi Sünni ayrılığı yüzünden iki ayrı ulus olduğundan bahsediyor) ( http://www.dersimnews.com/haber_detay.php?id=672 )
Asya’nın dört büyük uygarlığından ikisi, dil birliğine sahip olmayan
ulusların eseridir.
Hindistan’da bugün onsekizi resmi yazı dili olarak tanınan 700’ün
üzerinde dil konuşulmaktadır. Bunların birçoğu birbiriyle akrabalığı bile
olmayan, yabancı dillerdir. Bir Bengalli ile bir Tamil, kökü ikibin yılı
aşan farklı kültürel ve edebi geleneklere sahiptir; geçmişte ayrı devletler
kurmuşlar, pek ender olarak ortak bir siyasi birimin hakimiyetinde
bulunmuşlardır. Buna rağmen ortak bir “Hintlilik” bilinci pekala
oluşabilmiştir. Farklı dil ve din-kültür öbekleri ortak bir “Hint” ulusdevletinin çatısı altında yaşamaktan gocunmamaktadır. İstisna niteliğinde
bir-iki kriz dışında, bağımsızlık peşinde değildirler.
Aynı şekilde Çin, bir düzineyi aşkın dil ailesine sahiptir. Çin resimyazısının özel yapısı sayesinde, tümü aynı yazı dilini okuyabilirler, fakat
konuşulan diller, çoğu zaman birbiriyle anlaşmaya imkân vermeyecek
kadar yabancıdır. Kuzey Çin’in buğday kültürü ile güney Çin’in pirinç
kültürü arasındaki farklar da, sözgelimi, en az İstanbul ile Kahire
arasındaki kültürel farklar kadar belirgindir. Buna rağmen, ikibin yıla
yaklaşan bir süredir ortak bir “Çinli” kimliği ve siyasi birlik iradesi
varlığını koruyabilmiştir. http://www.nisanyansozluk.com/book/book_39.pdf
ulslaşma süreci Büyük Fransız devriminden sonra başlamıştır, bildiğim kadarıyla…
Özgürleşme getirdiğini düşünmüyorum Ertan,
imparatorluklar byük çoğunlukla başka dili konuşan ve başka dinden olanlardan haraç toplardı ve yaşamlarına çok karışmazllardı(kolonyalist olarak bir yere gittiklerinde yaptıklarını hariç tutarsak) kastımız kendi içleri için, ancak dil ve kültür asimilasyonu ulus-devletlere mahsustur, seninde belirttiğin gibi uluslaşmaya çalışırken seçilen kimlik dışındakiler ona tabi olmaya zorlanmıştır, bu Türkiye’de de böyledir. dolayısıyle bir özgürlük söz konusu değildir.
ancak imparatorluklarda asiller, kraliyet(bizde padişahlık) ve kilise(bizde ulema)de olan ekonomik hakimiyet burjuvaziye geçmiştir. Burjuvazi açısından ancak bir özgürlükten söz edilebilir. Onlar sömürme özgürlüğünü öbürlerinden devralmışlardır. Ayrıca Türk ulusu derken bir coğrafyadan da bahsedilmez. eğer dediğin gibi olsaydı, Kürtlerin dili 20 yıl öncesine kadar yok sayılmazdı. Ermenilerin uğradığı katliam v.s.
İsviçre örneği var.Klasik ulus tanımlamasının tam yerine otur
madığı ve yetersiz kaldığı düşüncesindeyim.Uluslaşma kavramının da sürecini doldurmuş olduğu için başka aşamalara girmek üzere olduğunu sanıyorum..Bu süreç yavaş da olsa başlamış durumda..Klasik ulus anlayışı giderek yıkılıyor,yıkılmak zorunda.EU.Buna ilişkin bir ön çıkış değilmi ki ?
ertan,
seninde söylediğin kısmı sadece uluslaşmaya çalışıldığıydı, okuyunca farkettim…
Yavuz arkadaş sana katılıyorum. bırak oturmamasını böyle bir sürecede kavramada gerek olmadığını düşünüyorum. öbür yüzyıldan kalan ulus-devlet fikrinin bittiğini artık bunada ısrarın anlamsızlaştığı bir dönemdeyiz. ne ulusa ne de devlete gerek var…
ve bu ulus kavramı üzerinden öteki kavramını tartışmak istiyorum.
ötekinin varlık sebebi ortaklaştırılan kimliklerdir. yani aynılık tır ötekileştiren. o zaman aynılıklar varlığını ve gelişmesini sürdürdükçe, hep başka kimlikleri(Ermeniler, Kürtler, Eşcinseller, türbanlılar v.s.) ötekileştirecektir. dolayısıyle ötekiliği ortadan kaldırmanın yolu, aynılığı kabul etmemektir. aynılaştırmanın önünde durmaktır. böylelikle ötekileştirmeye de engel oluruz.
sorunun çözümü için toplumsal kimlikler (aynılıklar)yaratmak değil, bireye ulaşmaya çalışmaktan geçmektedir. çünkü birey halkın,ulusun,cemaatin,örgütün v.s. içine hapsedilmiş yok edilmiştir.
bireyin özgürlüğüne ulaşmak yeni yeni aynılıklarada engel olacaktır.
ne demek istediğimi şöyle açıklamaya çalışayım. Kürtlerin verdiği toplumsal mücadele, kürtleri mevcut öteki durumundan kurtarırken, yeni bir aynılık yaratmaktadır, ve bu aynılık buna dahil olmayan ya da aranılan özellikleri göstermeyenleri ötekileştirmektedir.
bireyin özgürlüğüne giderken yol boyunca benzer sorunlar karşısında ortak mücadele ve ya örgütlenmeler olacaktır. ancak hedef birey olursa bu aşılır. ama özgürleşmenin yolu yeni bir ortak kimlik ya da kültür olursa bu yeniden yeni fetişler ortaya çıkaracaktır.
ulus kavramı ,19 ve 20.Y.Y dönemlerine ilişkin zorla bir arada
tutma,özgürsüzleştirmenin ‘özgürlük ‘belgisi ile dayatılması olgusudur ve tarihi sürecini artık dolmurmuştur.
haylo, ben ne ulusun özgürleştirdiğinden ne de Türk ulusunun coğrafya bağından vs. bahsettim, beni komple yanlış anlamışsın.
ertan yazdıklarını yeniden okudum haklısın, ben özgülük yazdığını özgürlük okumuşum,
birazda ulusalcı olmandan mütevellit(daha önceki tartışmalardan edindiğim gözlem) ön yargılı davranmışım. özür dilerim.
Bence ulus bir irki ifade eder.Diger etnik yapilari icene katma islemi, ötekileri kabülden degil sömürü ve egemenligi genele yayma ihtiyacindan gelir.
Egemen ulusun bireyleri ilerici ve ya gerici de olsa ezilen ulus ve azinliklari dogru algilama ya da hissetme olasiligi cok zordur.Cünkü azinligi ( ya da ulusal sorunu) belirleyen egemen ulusun digelerini ötekilestirmesidir.
Ezilen ulus kendini inkar etse bile egemen ulus onu var edecektir ve etmektedir.
Lazlar kendierini Türklerden Türk olarak ifade etseler bile snucta onlar laz olarak görülür ve öyle muamele görür. Ayni örnek digerleri icinde gecerlidir.
Nidal arkadaşa katılıyorum.
diyalektik açıdan tarif ettiği gibidir. ulusu tektipleşme ya da aynılık olarak ifade edersek, ikisi birbirini var eder, çünkü öbürü olmadan kendini tarif edemez zaten.
yukarıdada yazmıştım, ulus ve benzeri aynılıklara itiraz etmeli, aynılıkların içinde kendimizi tarif etmeyerek ötekileşmeye engel olabiliriz.
Nidal arkadaşa ben de katılıyorum. Demek istediklerimi dile getirmiş, ulusalcılık tanımını kabul ediyor gözükme kaygısından uzak ancak böyle dile getirilirdi Irk-Ulus-Egemen kavramları. Teşekkürler.
Bir de Bin Laden’e ‘Cerenimo’ denmesi sizce de ironik değil mi? Kızılderililer, ‘Amerikan Ulusu’ dışında çünkü değil mi? Çünkü bir yerlerden gelip Amerika kıtasını yurt-vatan bellemediler, hep ve daima oradaydılar, değil mi?
Ben ABD yi ulus olarak kabul ediyorum.ABD de egemen yahut imtiyazlı unsur WASP adı verilen ,beyaz,Anglosakson ve Protestan göçmenlerdir.Yerliler,hispanikler ,zenciler egemen unsurun ötekileştirdikleri olarak bakabiliriz..Paylaşılan coğrafya,dil,din, değerler ,ekonomik birlik,tehdit algısı ,savunma refleksi ,etnisite kadar ulusal birliğin tesisinde önemlidir.Eğer bu değerler paylaşılamıyorsa ulus çatısı altında birleşen kimi unsurlar ayrılıp kendi birliğini kurabilmelidir.Ulus devletin modasının geçtiği söylemleri her ne kadar geniş yankı bulsa da ,AB projesine rağmen Fransız ya da Alman ulusunun ortadan kaybolduğunu ya da yakın zamanda kaybolacağını söyleyebilecek kimsenin çıkabileceğini sanmam.Zira bu başlık altında yapılan yorumlarda bahsedildiği gibi “ekonomik birlik-çıkar” , “dış tehdit algısı” hatta “insanların kendilerini tanımlamak için ihtiyaç duydukları kimlik-aidiyet ihtiyacı” küresel bir dünya düzeninde , insanlara sığınabilecekleri daha küçük dünyalar,birlikler arayışına itmekte.Ulusları yok etmek yerine daha küçük birimlere ayrılabilmesine-federasyon- merkezi yetkilerin sınırlandırılmasına ve ulusa ait tüm unsurların birbiri ile aynı değil,farklı ancak farklılıklarına rağmen “eşdeğer” olmasına imkan vermek gerekir.
Son tahlilde şunu sormak gerekir..Yakın zaman içinde ulus devletleri sorun kaynağı olarak görüp ortadan kalkmasını dilemeli miyiz. Ulus devletler sözgelimi kalkarsa küresel sermaye önünde direnebilecek başka engel kalacak mıdır?Bir Venezuela ,Brezilya ,Küba örnekleri küresel sermayeye karşı direniş söz konusu olduğunda milli sınırların hala işe yaradığını bize göster miyor mu?
Ötekileştirme konusunda yazılanlar ı beğenerek okudum.O hususa yapmak istediğim tek ekleme,ötekileştirmenin tüm olumsuzluklarına rağmen ezilen sınıfların direniş noktası,dayanağı olabilme özelliği olduğudur.Bu tür isyanlar, etnisite gözetmeden desteklenmeli ancak özgürlükçü sosyalist bilinç ile yönlendirilmelidir. Aksi takdirde isyan edenler,J.Lacan ın 68 liler için söylediği gibi sadece kendileri için yeni bir efendi talep etmiş olurlar
Yuh biraz ulusalcı olmak ne demek haylooo, yukarda ulus meselesine nasıl yaklaştığımı görmüşsün, hala ulusalcı mı diyorsun bana? Senin ulusalcılık algın Ergenekon saçmalığını bu sitede deşifre ettiğim için oluşmuş. O da senin liberalliğe (Tarafçı manasında) kayman ve çoğu zaman da mevzulara hakim olmamandan kaynaklanıyor.
ertan,
daha önce de söylemiştim sen de kabul etmiştin yanılmıyorsam…
ama yinede ulusalcı değilsen buna sevinir ve seni ulusalcılıkla suçladığım için seve seve özür dilerim…
kaldı ki benim algımdaki hatayı düzeltmek isterken sen de beni liberallikle suçlamışsın ne diyelim demek sende benim yazdıklarımı okumamışsın…
eğer takip ettiysen ergenekon deneşey hakkında görüşlerimi yazmıştım, taraf hakkında da…
Ben hiçbir zaman ulusalcı olduğumu falan kabul etmedim. Böyle bir şey yok. Başka bir yanlış anlama olayındır yine. Liberallikle suçluyorum çünkü o cenahtan oldukça etkilenmişsin.
hangi söylemimden çıkardın…
eğer bazı benzeşmeler varsa oda onların liberterlikten etkilenmelerinden dolayıdır.
sana ulusalcı demem anti-emperyalizm ve “ergenekon”culara sahip çıkarken ki argümanlarından kaynaklanmaktadır.
benim söylemlerim nasılki bazen liberallerle benzeşiyorsa seninkide ulusalcılarla benzeşmekte…
35. yorum bana aittir