Uzak durmak…

Peru’da bir dağ köyü varmış. Çok çok yükseklerde. O kadar yükseklerdeymiş ki, o güne kadar bu köye hiç devlet eli uzanmamış. Köydeki insanlar, kendi hallerinde, yüzlerce yıldır orada öylece yaşayıp giderlermiş.

Günün birinde köye, ellerinde dosyalar olan bazı yabancılar gelmiş. Bunlar devletin görevlileriymiş. Kötü bir niyetleri yokmuş. Tam tersine. Devlet, köyü bu ilkel yaşam koşullarından kurtarmaya karar vermiş. Zorlayarak değil elbette, cazip tekliflerle.

Köy halkı bir meydanda toplanmış sessizce. Devlet görevlileri cazip tekliflerini köylülere sunmuşlar. Devlet onlara kredi ve traktör verecekmiş. Bu krediler ve traktörler yoluyla topraklarını daha iyi koşullarda işleyebilecek, hayvancılığı geliştireceklermiş.

Köylüler, yetkilileri sessizce dinlemişler. Yetkililerin başı, “ne diyorsunuz bu tekliflere” diye sormuş. Köylüler, “bir düşünelim” demişler. Konuklarını gerektiği gibi ağırladıktan sonra yolcu etmişler. Yetkililer, on gün sonra yeniden geleceklerini söyleyip köyden ayrılmışlar.

On gün sonra aynı heyet köye yeniden gelmiş. Köy evleri yerinde duruyormuş durmasına ama köy bomboşmuş. Ne olmuş köy halkına? Aramış taramışlar ve bir süre sonra durumu öğrenmişler. Köy halkı topluca göç etmiş. Nereyi mi? Bin metre daha yükseğe.

Demir Küçükaydın, BDP’lilere bir tavsiyede bulunmuş. “Parlamentoyu boykot ederek baştan hata ettiğinizi halka açıkça söyleyin ve parlamentoya öyle dönün” demiş. Tam bir politik akıl örneği. Ben de politik aklın emrinde olsaydım aynı şeyi tavsiye ederdim. Çok şükür ki, politik aklın akılsızlıkla aynı şey olduğunu biliyorum.

Politik akıl, devlete, paraya, hayatın gerçeklerine yakın olmayı önerir. Hatta sonuçta bunları ortadan kaldıracağını söyleyen bir akıl da, bunları kaldırmak için kullanmak gereğine işaret eder. Evet ama bunlara yakın olduğunuz, kullanmaya kalktığınız sürece onların elinize yapışacağını da bilmeniz gerekir. “Elini veren kolunu kaptırır” sözü bu duruma çok uyar. İşte bu yüzden politik akıl akılsızlıkla özdeştir.

Ortalık “akan kanın nasıl durdurulacağı” konusunda tartışmadan geçilmiyor. O kadar çok “akan kan” lafı ediliyor ki, insanın gerçekten akan kanın durdurulmak istendiğine inanası geliyor. Ne var ki, tartışanlardan hiçbiri silahların gerçekten ve toptan ortadan kaldırılmasından söz etmiyor. Silah var oldukça onun kan akıtması da hiçbir zaman durmayacaktır. Silah susmaz.

Devletler var oldukça silahlar da var olacaktır. Bugünkü koşullarda ise devletleri kaldırmak hiç de yakın bir olasılık değil. O zaman ne yapmak gerekir? Cevabım son derece kısa ve net: Devletten de, parlamentosundan da, silahtan da olabildiğince uzakta durmak gerekir. Eline silah alan, küçük ve gayriresmi bir devlet olmuş demektir. Devletle bağ kuran onun içine çekilir ve şu ya da bu şekilde devletleşir.

Perulu dağ köylüleri kadar aklımız varsa, bin metre yükseğe tırmanmayı ve orada yaşamayı göze almaktır bugünkü koşullarda tek çıkar yol.

Hiç de “somut koşulların somut tahlili”ne uygun bir öneri değil, öyle değil mi?

Somut koşulların somut tahlilinden de olabildiğince uzak durmak sağlığa yararlıdır.

Gün Zileli

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

Metne ilişkin düşüncen nedir?

Muhteşem!
0
Mantıklı.
0
Fena değil.
0
Emin değilim.
0
Mantıksız!
0

Bunları da okumak isteyebilirsiniz:

65 Comments

  1. Sadece devletten uzak durmamak gerekir bence uygarlık da totalleştirici bir curcuna bizi içine çekip şeyleştiren.

  2. Uygarlıkla devlet üç aşağı beş yukarı aynı şey zaten.

  3. Hülasa Freud; uygarlık bana, iktidar ve baskı araçlarının mülkiyetini elde etmenin yöntemini kavrayan bir azınlık tarafından, direnen bir çoğunluğa uygulanan bir olguymuş gibi görünüyor, dememiş. Psikanalizle tedavi edilmiş tek bir hasta olmamış tarihte ama uygarlığın hastalıklı kökenlerine dair tespitlerinde güzel şeylere değiniyor zaman zaman Freud, Zerzan’dan öğrendiğim kadarıyla.

  4. küçük burjuvalar, ne olur ne olmaz diye her zaman gizli/korunaklı limanları muhafaza ederler.
    türkiye solunun “devrimci” ufku katlanılır kapitalizm inşasıyla sınırlıdır.

  5. Devlete eklemlenmekten veya devlet benzeri bir iktidar odağı yaratmaktan kaçmak gereklidir ancak tek başına yeterli değildir. Devletin zayıf halkalarına saldıracak, geri çekilecek, devletin kurumlarını ve meşruiyetini vur-kaç darbeleriyle erozyona uğratacak bir mücadele tarzı gereklidir. Peru köylülerinin davranışı onurlu bir davranıştır, ancak yarın veya belki öbür gün kapitalizm ve onun devlet aygıtı aşılmadık dağ, işgal edilmedik toprak, satılığa çıkarılmadık hava, su, ağaç bırakmayacaktır; bizlere de kaçacak yer kalmayacak.

  6. siyasi pratiği ve bizzat yaşadığı hayat halkın dışına düşmüş yada düşürülmüş bütün deneyleri başarısızlıkla sonuçlanıp bu durumuda olumlu tüketebilip ‘zihnindeki karakoldan’ kurtulamanın psifizmi ile kendilindenlikçi ruh halinin örneğine benzemiş.devlet ve iktidarın sorunlu olduğu gerçeği bu sorunla baş edebilip tüketebilmenin yöntemlerini konuşabilip varsa fikir seviyesinde alternatifler bunlarıda alternatif başarı siyaseti programı seviyesine yükseltip sorunlu iktidar,devlet ve hegemonyanın asıl sahibi halka devredecek kural kurum ve işleyişler üretip uygulama çabalarını bile elinin tersiyle itebilen bir anlayışın geçmiş örneklerindeki devrimci başarı pratiklerinden hiç bir şey öğrenememiş anlayış olabilirdi.hiç bir seçimde değişmeyen kaderimizi değiştirip yeni ve başka bir şey yapabiliriz.kendimiz olup kendimizi gerçekleştirebiliriz.sistemin çürümüş devlet ve devletçi partilerine mahküm değiliz artık bir seçeneğimiz var sistem mağdurlarının politik organizasyonu kongre hareketini kendi ellerimizle aşağıdan yukarıya inşa edebiliriz.

  7. bebek katillerini, sivil halki bombalayanlari, genç kizlari kursunlayanlari desteklemekle bir sey yaptigini sanmaktaysan yanilmaktasin. Ayrica pusu kurup adam öldürmek kadar kolay birsey yok, sen böyle “kendin” oluyorsan bravo (?). Istersen beni tehdit et, istersen tetikçilerini yolla, bu senin siradan bir siddet hayrani oldugunu kanitlamaktan baska birseye yaramaz.

  8. bu yorum, sözlü-şiddet içermesi nedeniyle silinmiştir.

  9. gerçek bebek katilleri itiraf etti ayhan çarkın itiraflarını görmeyip unutturamazsın.gerçek aydın ismail beşikçiden öğrenerek zihnindeki karakoldan kurtulabilirsin.bebek katilliği savunduğun devletin maaşlı memurlarınca emirle devlet politikası i,le yapıldığını unuturmak için bebek katillerinin avukatı olmuşsun.bu dille halka sistemin bütün araçlarıyla katil,hain,bölücü,şeytan diye bellettiklerinle masaya oturduğuna göre bunlarla masada bilgi ve istibarat için oturup asıl amacın bunları imha edip yok etmenin müzakeresi olduğunuda itiraf ette son günlerde müzakereyi pkk bozdu yoksa biz iyi şeyler yapacaktık yalanıyla kandırdıklarında gerçeği görsün

  10. (“bebek katili”, “pusu kurup adam öldürmek” gibi eleştirileri(!) geçecek olursak “Blokçu” arkadaşlara dostane birkaç eleştiride bulunmak istiyorum)
    * Kongre Hareketi bazı arkadaşların sandığı (görmek istediği) gibi “aşağıdan yukarı inşa” edilmedi maalesef. 12 Haziran seçimleri öncesinde sol parti/örgütlerin acele içersinde BDP ile yaptıkları pragmatik aday pazarlıkları sonucu bu süreç kotarıldı. Doğru düzgün bir tartışma yapılmadı, ayrıntılı bir mücadele programı falan belirlenmedi. Blok’ta yer alan radikal sol, bütünüyle BDP’nin programını benimsedi; kendi sınıf çizgisini, rengin ve ütopyasını bu yapı içerisinde hissettiremedi.
    * BDP, bugün artan şoven-devlet baskısı karşısında “ulusal birlik” temasına daha çok ağırlık vermekte; HAKPAR, KADEP, Barzani vb. sağ unsurlarla geniş cepheci bir siyaseti merkeze koymaktadır, kapitalizm karşıtı mücadeleyi ise tali olarak ele almaktadır (ki zaten BDP içindeki antikapitalist kesimler de KCK operasyonları kapsamında tasfiye edilmeye çalışılmaktadır). Bu yüzden radikal soldan kat be kat güçlü olan BDP ile eşitsiz bir birlik kurmak sakıncalıdır; Altan Tan, Şerafettin Elçi, Sırrı Sakık, Cerciş Utaş, Gani Şavata (ve belki de ilerde Sertaç Bucak, Kemal Burkay vs) gibi sağ-liberal-(eskisolcu)-muhafazakar-burjuva vb. unsurlara da eyvallah demek zorunda kalırsınız.
    * Blok yerine benim savunduğum yanyana geliş biçimi ise radikal solun ve Kürt özgürlük hareketinin sosyal hareketlerde, demokratik hak eylemlerinde yanyana mücadele etmesidir; BDP’nin programını bütünüyle, sorgulamadan, düşünmeden kabul etmek ve ona eklemlenmek şeklinde değil. Türkiye solunun ve Kürt hareketinin, Devrimci Karargah tutuklamaları sonrasında ortaya çıkan “Sıra Kimde Platformu”, Hopa mücadelesi, füze kalkanı karşıtı mücadele gibi yanyana geliş pratikleri üzerinden bir birlik kurması, bürokratik yollardan kotarılmış “çatı”, “kongre” gibi yapılardan daha hayırlı olur.
    * Mahmut Alınak gibi özgürlükçü, sosyalist, barışçıl bir kişinin BDP yönetimi tarafından önünün kesilmesi nasıl açıklanacak peki? “aşağıdan yukarı inşa” perspektifi bunun neresinde?

  11. Uzak durun bebek katillerinden

  12. Eline silah alan herkes, PKK veya TSK, ÖKK veya THKO veya THKP-C veya ABCDEFGHIJKLMNOPRSTUVWYZ icabinda bebek öldürmek için o silahi eline almistir, kim ki aksini söyler, yalancidir, o kadar.

  13. …mesela, devletten uzak durun bay Casus.

  14. Evet. En büyük silahlı güç devlettir. Yani en büyük katil.

  15. peki peru’daki dağ köyünde yaşamayan yaklaşık 6.775.235.700 insan için bu yazının somut bir karşılığı var mı? iyi, çok iyi hatta…hiçbir somut karşılığı olmadıktan sonra…

  16. bence bu örnek, direnmeyi, kendi koşulların içinde direnmeyi hatırlatıyor insana… Yoksa çoğumuz, o yüksek rakımlarda yaşama koşullarına uyum sağlayabilecek kimseler değiliz. Güzel bir örnek olmuş ve de çok cesaret verici.

    Yüksek rakıma çıkmaya, uzak durmaya gönülsüz olanlar zaten o sistemlerin yapıların temelini sağlamlaştıran kimseler.

    1 Ekim’de yemin etmeleri önemli değil bence. Baştan o yola girmeleri, son anda dahi bir sapak varken ‘sapmamaları’ önemli. Kimseye ‘neden sapmadın o yoldan’ denemeyeceği gibi, ‘neden vazgeçtin, uzaklaşıp saptın’ da denemez. Herkes kendi yolunu bulmalı. Kendi koşulları içinde, kendine uygun olan yolları… Sapak çok da, direksiyonu kıracak yürek yok hocam. Selamlar.Download: eType1.com/f.php?FfHFEz

  17. Yorumum sonundaki ‘download…’ nedir bilemedim, tıklamayınız.

  18. Şimdi sana Peru’nun dağlarının sadece bir metafor olduğunu mu anlatayım Ertan…:)

  19. Sen de küçük katil misin? Mustafa Tutkun’a ne oldu?

  20. metaforlarla konuşmak kolay ve güzel tabi. 6.775.235.700 kişi için sizce ne gibi bir somut karşılığı var diyorum bu metaforun. hayat çok güzel, metaforlar falan…

  21. Mustafa Tutkun için bkz. Havariler, s. 221, 226, 295, 296

  22. Somut karşılığı şu: Devletlere ve kurumlarına bulaşmayan ve kendisi ayrıca bir silahlı devlet kurmayan 6.775.235.700 kişi kapitalizmi de, devletleri de, silahları da, insanın insanı, insanın hayvanı öldürüp kesmesini de yerle bir eder. ama mezbahada 3 saniyede bir bir küçük baş ya da büyük baş hayvanın boğazını kesebilen insanlar var oldukça (dün izlediğim, mezbahaları gösteren bir video filminden hareketle mahsus en basitinden söz ettim, elbette bunu ekmek parası için yaptıklarını biliyorum) pek de fazla umut yok aslında.

  23. fast food nation olmalı. ne yapalım, kader böyle imiş dememe az kaldı sayın Zileli.

  24. Belki o kadar kaderci olmak gerekmez… Fakat bütün bu olup bitmekte olanları gördükten sonra insan pek de iyimser olamıyor. Kimi parlamento salhanesinin yolunu tutar, kimi TSK salhanesinin (geçen gün Aydınlık gazetesi, TSK’nın tasfiye edilmekte olduğunu yazıyordu da…:)))

  25. baskı gförenin şideti meşrudur istisnası ile birlikte sınıf savaşı dışında her türlü savaş haksızdır.
    http://firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=50566

  26. Bu da bize ders olsun!
    Geniş cepheci partilere umut bağlamanın sonucu, er ya da geç umutlarımızın suya düşmesidir. Bugün İP’yi “TSK salhanesine” götüren sürecin temelinde sınıf işbirlikçiliği (ulusal burjuvazi ile, askeri-sivil “aydın” zümre ile vb.) ve aşamacılık (“önce ulusal bağımsızlık, sonra kısmetse sosyalizm” anlayışı) yatıyor. BDP’yi meclise götüren de aynı zihniyettir (“önce yeni anayasa, sonra ‘statü’, sonra kısmetse devrim” anlayışı ve “ulusal birlik” fetişizmi) . Bir taraftan liberal solun papağan gibi tekrarladığı “meclise dön, müzakere et, ayağını denk al, savaşın tek suçlusu sensin” zırvalıkları, bir taraftan TÜSİAD’ın BDP’ye köpürte köpürte vaad ettiği “yeni anayasa”, bir taraftan malum sağcı-Barzanici unsurların BDP’ye “içerden” dayatmaları, bir taraftan önder kadroların AKP-CHP ve İran-İsrail güç dengeleri arasında kaypakça salınım yapan, emek perspektifinden uzak, pragmatik tutumu… Daha saymaya gerek yok her halde. Yıllardır Türk MDD’cilerini bugünkü TSK bataklığına çeken süreç maalesef Kürt halkının siyasetçilerini de tehdit ediyor. BDP’li arkadaşlar bu yol ayrımınının ağzındayken kendilerine sormalılar; Kürt yoksullarını/ezilenlerini mi özgürleştireceğiz, yoksa Kürt MDD’cisi mi olacağız?

  27. Bkz: Bu sitedeki “Türk MDD’si Kürt MDD’si” yazısı

  28. 8.yorumda sözlü şiddet nedeniyle silinmiş ben yazmıştım.sözlü şiddet kulandığımı hatırlamıyorum.mümkünse sakıncalı bulunan kelimeler noktalı yayımlanamazmı sayın zileli.çünkü casusun kongre hareketine katılıp kendinizi gerçekleştirin çağrısını bile şiddet ve terör gibi okuyarak lafı ve yorumu tersten yorumlamaya eleştiride silinip güme gitti.maksadım sözlü siddet hatta hakaret değildi tartışmalara katkı vermeye çalıştığım biliniyor sanıyordum bende merak ettim özgürlükçünün yorumu böyle bir gerekçe ile silinmesini aynı yerde sözlü şiddet içermeyen kısmını yayımlarsanız hatamı ve sözlü siddete giren kısmını hatırlayıp tekrar etmemeye çalışırım lütfen yayımlayın

  29. Özgürlükçü arkadaşım, siteyi doğrudan yürütmüyorum. Teknik işleri yürüten bir arkadaş var, yazıları o koyar, yorumları da benim isteğim üzerine o kaldırır. Bu yüzden yorumunu koyabilmem mümkün değil. Senden ricam hatırlayıp yeniden yaz, küfürsüz olarak. Dur bakayım benim mailler arasında bulabilirsem buraya koyayım. bir deneyeyim.

  30. Buldum. Nokta nokta yerler yüzünden çıkarılmıştı yorum:

    masa tetikte milli duyguları gibi’dikkat algısı’da tavan yapmış dayanamadı saldırıya geçti.yanlız saldırırken bile kendi kutulamadığı zihnindeki karakolun şiddetinden olsa gerek beni tehdit eden yaptı alah aşkına yukardaki özgürlükçü yorumunda tehdit,öldürme,şiddet çağrısımı var tam tersine çözmeyip ağır bedeller ödediğimiz sorunların sistemin devletçi partilerinin dışında tüm mağdurların birlikte aşağıdan yukarı kendi elleriyle inşa edebilecekleri politik organizasyon çağrısımı var?hade laf bazan … anlaşılırda yazı orda duruyor böyle okuyanlar … okumuş olmasın.casus gene fesatlandın biz sistem mağdurlarının senin amirlerinin çürümüş düzen partilerine mahküm olmayıp artık bir seçeneğimizin olması seni çok korkutmuş anlaşılan amirlerin ve senin gibi … ihtiyaç kalmadan kendimizi yönetme becerisi gösterme ihtimali bile dikkat algına tavan yaptırdı

  31. Ezberin sökmediği yer

    Seyfi Cengiz

    Sosyalist bir arkadaş, sağolsun, bana partisinin gazetesini gönderir. Bu arkadaşımız liberal bir günlük gazetede de yazmaktadır.
    Bir keresinde dayanamayıp aşagıdaki gibi bir tepki verdim:
    “….PKK ile ilişkili yazıların bir PKK fanatiğinin PKK savunusundan farksız. Sosyalistlerin görevi Kurt halkının ayrılma hakkını savunmaktır, cezaevleri, cinayetleri, işkencehaneleri, provakasyonları, Ergenekon bağlantıları apaçık olan Öcalan ve PKK ile kendilerini neredeyse aynılaştırmak değil. Bu tutumun Dersim ve Kürt hareketi içindeki bölünmeler karşısında da PKK yanlısı bir tavır anlamına geldiği tartışma göturmez. Bir Dersimli sosyalist olarak tutumunu protesto ediyor, bu tutumunuzu sürdürdüğünüz sürece gazetenizi gönderme zahmetine katlanmana da bundan boyle ihtiyaç kalmadığını düşünüyorum.”

    Bana yanıt olarak bu arkadaşın dediği şuydu:
    “Ben….Türk tarafından yazıyorum. Türkerle tartışıyorum. ‘PKK’yı tasfiye edeceğiz’ bahanesiyle Kürtlere saldırmaya devam eden devlete karşı ve bu devletin dümen suyuna kapılan heriflere karşı yazıyorum. Kürt örgütleri arasında seçim yapmak, birilerini beğenip birilerini beğenmemek, ‘PKK silah bıraksın”, “PKK barışı baltaladı” nidaları atmak, devletin ekmeğine yağ sürmek bana düşmez. Kürt örgütlerini eleştirmek Kürtlere düşer, bana değil. Bana düşen, “kendi” devletimin söyediklerini eleştirmektir, PKK’yı veya herhangi başka bir Kürt örgütünü eleştirmek değil. Ben bunlari Lenin’den öğrendim. Ne öğrendiğimi, Lenin ile Lüksemburg tartışmasını sana hatırlatmam elbet gerekli değildir. Sen benden iyi bilirsin. Ben……gazetesini yine de sana göndereyim, sen istersen okumadan sil.“

    Bu da benim cevabım:
    “Polonya`nın PKK`sı PSP idi. Lenin Polonya`nın kendi kaderini tayin hakkını savunmakla yetindi, sizin yaptığınız gibi PSP avukatlığına soyunmadı. Tam tersine PSP`ye karşı ona meydan okuyan neredeyse tek kişilik bir parti konumundaki Rosa Luxemburg ve partisini desteklediğini açık açık ilan etti. Lenin`in Luxemburg`la ayrılığı Luxemburg ve arkadaşlarının Lenin`den ve partisinden ayrılma hakkı talebini savunmamaları yönündeki istemlerinden dolayı patlak verdi. Yani senin kurduğun paralellik tamamen bağlam dışı. Ben size Kurt halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmayı bırakın demedim, bu bahaneye sığınıp Emine Ayna`cılık oynamayın, bu tavır mide bulandırıyor ve isyan ettiriyor demek istedim. Bu tavır ne politik, ne de etik açıdan doğrudur. Hepsi bu. Sahi Dersim Sorunu`nun farkına neredeyse herkes vardı, burjuva basınının koşe yazarlarından bu konuda yazmayan neredeyse kalmadı. Üstelik bircoğu onu Kurt sorunundan ayırmasını da oğrendi. Siz neredeydiniz? İki satır yazmanız çok mu zordu? Ne yazık ki siz hâlâ PKK`nın bütün azınlıkları Kürt ilân eden, dolayısıyla Kürtler için imtiyaz talep eden yaklaşımını savunuyorsunuz. Lenin`den buna da bir dayanak çıkartırsınız herhalde.“

    Geçen yılın başlarında cereyan eden bu sohbette “Türk tarafını“ temsilen konuştuğunu söyleyen arkadaşımızın bu yaklaşımı yalnızca ona özgü değil açık ki. Aksine PKK ve onun legal kollarıyla ilişkilerinde Türk solunun bütününe egemen olan ve kesinlikle sorgulanması gereken bir anlayıştır bu.

  32. ‘Kürt halkını utandırıyorlar’

    PKK tarafından tehdit edilen Kürt aydın Muhsin Kızılkaya terör örgütünün artan saldırılarına tepkili: Kürt halkı artık kendisinin ülkenin gerçek yurttaşı gibi hissediyor. Ev aramaya giden sivil polisi öldürür, el bombalarını kadınların kucağına atarsan Kürt halkını Kürtlüğünden utandırırsın.

  33. Dün, “Kongre Hareketi”nin bürokratik doğasını eleştirmiş, Kürt Hareketi ve Türkiye solu için alternatif bir mücadele birliği (sosyal hareketler ve demokratik hak mücadelelerinde yan yana geliş temelinde bir birlik) öne sürmüştüm. Söylediklerimle paralellik gösteren, konuyu daha ayrıntılı ele alan, zihin açıcı bir makale buldum. Okumanızı tavsiye ederim:
    http://sdyeniyol.org/index.php/siyasal-guendem/566-kuert-hareketi-ve-sosyalistler-mkan-ve-htimaller-foti-benlisoy

  34. bende ne yazdığımı merak etmiştim teşekürler zileli.aslında noktalı yerdeki kelimeleri lafı tersten anlama şeklinde ironiye kaçan sokak muhabbetinden başka hakaret amacı olmayan yorumdu bunlara bile ‘dikkat algısı’ tetikte ise makalelerdeki mesajların kritik cümlelerde verildiğini bile yorumlarında kullanabilen ve kısır ve kabız siyasi hayatımızda eksik yanlış yeni sayılabilecek köylü cümleleri ile siteyi renklendiren yorumların tümden silinmeden deminki örneği gibi yapılsa daha iyi olur.bunu yayımladınızda şimdi özgürlükçümü casusmu haklı anlayabiliriz.bir diğer konu özgürlükçü siyasi kürt hareketinide sistemin öğrettiği yalanlar ve devlet ve sistem hegomonyasından yorumlama hatasına arkadaşlar çok düşüyor zilelide herhalde kabül edecektir belkide ülkemizin az sayıda üretebildiği gerçek aydın ve entellektüel ismail beşikçiden kürt sorunu ve hareketini öğrenerek sağlıklı yorum yapabiliriz yukardaki yorumların hemen hepsi’zihinlerdeki karakoldan’kurtulup özgürleşememiş yorumlar katagorisine giriyor lütfen daha ettik dikkat algısı bilmeden atıp sisteme hizmet etmeyelim

  35. HİÇ BİR SEÇİMDE KADERİ DEĞİŞMEYEN SİSTEM MAĞDURU KOCAELİ HALKINA:

    Türkiye kongre hareketi girişiminin önemli yerel dinamiklerinden Kocaeli kongre hareketi girişimi siyasi hayatımızda belki de ilk defa aşağıdan yukarıya 18 blok bileşeni parti ve kurumların yanı sıra bireylerinde program ve karar süreçlerine özgür katılımını ve kendini gerçekleştirmesine fırsat veren yeni bir seçenek sunuyor.Çürümüş sistemin yıllardır dayattığı devletçi, vesayetçi,sermayeci, rantçı düzen partilerine mahkum değiliz artık bir seçeneğimiz var.S istem mağduru Türkiye halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesini fikir seviyesinden alternatif başarı siyaseti programı seviyesine sıçratıp toplumlar tarihindeki örnekleri gibi bütün değişim,gelişim,dönüşüm ve devrimleri gerçekleştiren toplumsal muhalefetin dinamiği siyasi organizasyonu kendi ellerimizle inşa edebiliriz.Kendi özgürlüğünün Türkiye’nin bütünüyle özgürleşip insanlık ailesine katılmasıyla olacağına inanan Kürtler,kimlikleri asimilasyona uğrayan Çerkezler,Lazlar,gürcüler, Boşnaklar, romanlar,inançları nedeniyle ötekileştirilip mağdur edilen bütün inanç kesimleriyle kendi inancını özgürce kendi üretmesi engellenip devlet eliyle inancı üretilen mağdurlar,emek sömürücü ceberut kapitalist sistemin mağduru işçiler,yoksullar,ayrımcılık kurbanı kadınlar,engelliler,çevre felaketi mağdurları, bütün felaketleri yaratan ceberut sistemi değiştirip yeni ve başka bir şey yapabiliriz. Kendimiz olabiliriz.
    Kuşkusuz bu denli yapısal sorunların çözülmesini sağlayacak toplumsal muhalefetin alternatif programı politik bir projedir.Siyaseti çözmeyip ağır bedeller ödediğimiz sorunların çözümü sorunu yaşayan halkın iradesi belirleyiciliğinde gelecek beklentilerin yönetilmesi diye tarif edince önümüzdeki işin önemi ve ciddiyeti ortadadır.Bu önemli çabaya kendi yerelimiz Kocaeli’nden gerek kurumsal gerekse bireysel deney ve birikimlerimizi katıp pratik hayatın içinde gördüğümüz işlevi özgürce sorunların çözümü programına dönüştürme gereği tarihi bir sorumluluk olmalıdır.Sürekli kendini tekrar edip bilinenleri tekrar eden kısır ve kabızlık çeken siyasi hayatımızın kendi durduğumuz yerden ve kendi yerel dinamiğimiz Kocaeli’nden nasıl göründüğünü Kocaeli yerel programı seviyesinde katkı vermek belki de şimdiye kadar yapılmamış yerelden genele aşağıdan yukarıya başarı siyaseti örneği olabilir.Kendini toplumsal muhalefetin dinamiği görüp sistem mağdurlarının alternatif siyasi projesine dair söyleyeceklerim var diyen her kurum ve kişiye kürsüsünü açıp karar ve uygulama süreçlerinde özgür iradelerin doğrudan demokratik katılımının savunan kongre hareketi girişimini yerel siyasetin platformu yapabiliriz.

    18 Kişilik Kongre Kocaeli Halk Meclisi seçimine Katıl, Seç ve Seçil ,
    Siyasi hayatımızda denenmiş örnekleri olumlu tüketip yeni ve başka bir şey yapmak için,
    Hiçbir seçimde değişmeyen kaderimizi değiştirmek için,
    Bizim vergimiz ve paramızı seçimlerde harcayıp bizi yok sayanlara inat,
    Artık bir seçeneğimiz var diyebilmek için
    Heyecan ve coşkuyla katılıp kendimizi gerçekleştirelim.
    Yaşasın üye ve katılımcılarının KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ
    Yaşasın yerel dinamiklerin KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ
    Yaşasın etik ve demokratik değerlerin KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ
    Yaşasın evrensel özgürlükçü insani birikimlerin KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ
    Yaşasın sistem mağdurlarının politik organizasyonu KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ
    Yaşasın toplumsal muhalefetin asıl dinamiği KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ
    Yaşasın geleceğin gerçek halk iktidarı KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ

    09 EKİM 2011 PAZAR SABANCI KÜLTÜR (Büyük Şehir Belediye Yanı) Saat: 14-18 ARASI

    KONGRE HAREKETİ GİRİŞİMİ KOCAELİ GEÇİCİ KOMİSYONU

  36. bu metin kocaeli kongre hareketi girişimi geçici yürütmesinin basın toplantısında dağıtıldı şimdi yukarda bu hareketle ilgili yapılan olumsuz yorumlarla bu metni karşılaştıralım.güneşin altında yeni bir şey olup olmadığını varsa yeni bir şey ve dilin nerde olduğunu anlarız.kontrol edilmeye çalışılmayan tam tersine kendimiz olup kendimizi gerçekleştirmeye kürsüsünü açıp o da yetmez başarılı olmak için genele yerelinden sistem mağdurlarının sorunlarının yerelden nasıl görünüp nasıl bir yerel çözüm programı olmalı sorusuna cevap arayabilip kendi ürettiğini genelde sunarak aşağıdan yukarıya sağlıklı etkileşim ve beslenmeyi yapabilirsek işimizi kendi bulunduğumuz yerde yaptık diyebilen organizasyona biraz haksızlık etmiş olmayalım

  37. Komik olmayin. Eskiden Stalinci bazi rejimlerde sos veya garnitür kabilinden bazi partiler veya dernekler vardi Komünïst Stalinci tek Parti’nin yaninda . Böyle dümenden Stalinci katilleri demokrat göstermek için Tarim Partisi gibi partiler , ilerici aydinlar gibi gruplasmalar vs vardi. Buraya katilan figüranlar da kendi kisiliklerine yaptiklari ihanetin küçülmüslügü içinde , zavalli bir sekilde bitip tükenmek bilmeyen seremonilerde boy gösterir, traji komik görüntüler olusurdu. Acinacak durumdaki insanlara da, elinde silahli güç bulunduran esas tasaron örgütün saklabanligini yapmak onursizlugu yeter. Bir digeri de güya PKK’nin kongre gülünçlügüne teorik elestiri getirmekte… tam teyyare yani. Sen kimsin bir kere, acaba PKK seni kaale aliyor mu, yoksa sana biyik altindan gülüp , seninle kafa mi buluyor? Vah, vah, vah … En az MHP kadar milliyetçi, hatta kafatasçi bir yapilanmadan “sosyalizm” çikarmak için , “sol blok” yaklasimlarina girmek için gerçekten MDD’ci olmak gerek her halde , bakiniz MDD’cilerin bir kismi TSK ile blok, diger kismi da PKK ile blok…Ammaaaa, çok derinlerde hepsi tek ve ayni blok: Anadolu ve Trakya’nin Müslüman halklarina karsi laikçi -fasist-kemalist blok. Tipki Cumhuriyet gazetesi gibi , Ke-Malist mi, Ko-Münist, Kürtçü mü oldugu belli olmayan bir çeliskiler yumagi bu : Kisacasi KEKOMALIST.

  38. Casus Belli,
    Her zamanki hakaretlerini cevaplama ihtiyacı duymuyorum, bu tür acizliklerine alıştım. Benim asıl dikkatimi çeken şey ise saydırdığın inciler arasında yer alan “Ammaaaa, çok derinlerde hepsi tek ve ayni blok: Anadolu ve Trakya’nin Müslüman halklarina karsi laikçi -fasist-kemalist blok.” cümlesidir. Bütün totaliter yönelimli iktidarlarda, onun sözcülerinde, yandaşlarında vs, bu cümledeki gibi paranoyak bir ruh hali vardır. İktidarlar, kendilerine muhalefet eden bütün grupları büyük bir komplonun parçası olarak göstererek bu grupları marjinalleştirmeye, ‘öcüleştirmeye’ çalışırlar. Bu öcü imgesinin yarattığı korkuyla da geniş halk kesimlerini korkutarak kendi iktidarlarını pekiştirmeye çalışırlar. Kullandığın cümledeki ruh halinden anlaşılıyor ki AKP’de de benzer bir paranoya vardır; bu ruh hali, AKP’nin mutlak iktidarı kendi elinde toplamış olduğunu gösteren ufak ipuçlarından yalnızca bir tanesidir. Tekrar tekrar söylüyorum (ve düzgün bir cevap alamıyorum) Casus bey; stalinist, kemalist, statükocu falan arıyorsanız lütfen amirlerinize bakınız. Bunu “çok derinlerde” aramanıza da gerek yok.

  39. Cevapla(ya)madığın sorular çoğalıyor Casus; AKP-totaliterlik ilişkisi, Tayyip’in siyonist icraatları, 90’lara-OHALlere dönüş vs gibi sorularımıza hiç cevap alamadık. Umarım amirlerin, maaşından kesinti yapmazlar…

  40. özgürlükçü’ye,
    Basın metninizden bal damlıyor, fakat pek çok partide bu tarz söylem ve vaatlerin bini bir para. TV’deki tartışma programlarında parti sözcüleri cevaplaması zor, özeleştiri gerektiren bir soruyla karşılaştıklarında, tartışmadan kaçınmak için bu tarz popülist söylemleri ön plana çıkarırlar. Hazır eliniz değmişken benim, Blok’a yönelik dostane eleştirilerime cevap verseydiniz. Ben Kürt özgürlük hareketinin MDD’ciliğe, reformistilğe, veya başka bir düzen-içi mecraya sapmamasını isteyen (bunu samimice isteyen) bir kişiyim. Bu tarz eleştirilere cevap vermekten kaçınırsanız, hele hele özeleştiri yapmaktan kaçınırsanız, ilerde özgürlük hareketinin çürüyüp gitmesine hep birlikte şahit oluruz. Uyarmadı demeyin…

  41. Sikisinca AKP’ye müracaat etmektesin. Senin anti-AKP olmaktan baska bir fikrin yok mu? Anlasilan Kemalistler solun beynini iyi yikamis. AKP nasil totaliter oluyor? Seçim kazandigi için mi? Cok komik, senin Dersimli itirafçi Kemal seçimleri kazanamayinca seçim kazanan parti totaliter oluyor öyle mi? Bu akillar ne akillari? 27 Mayis akillari. AKP’nin ne siyonist icraati olacak, bölge devletleriyle iliski kurmak yanlis mi? Israil’in varligini kabul etmek siyonistlik mi oluyor? 90’lara geri dönüs asla olmaz, 90’larda “ne mutlu Türküm diyene” ile “ne mutlu Kürdüm diyene” çatismaktaydi, simdi “birlikte hepimiz Türkiye’yiz” acilimi ile hem müzakere hem muharebe çizgisi var.

  42. Bak balık hafızalı Casus kardeşim,
    Benim, AKP dışı unsurları (özellikle CHP’yi ve ulusalcıları/milliyetçileri) da, onların sahip oldukları güç ve iktidarla doğru orantılı miktarda eleştirdiğimi biliyorsun da hala beni kemalist olarak göstermeye çalışıyorsun. Evet eleştirilerim ağırlıklı olarak AKP üzerinde yoğunlaşıyor, çünkü bugün devlet aygıtını, gücü, parayı, silahı, din tekelini, medyayı vs’yi elinde toplamış olan zümre AKP-Cemaat bloğudur. Yarın öbür gün ulusalcılar, sol liberaller veya başka bir X grubu güçlenirse onlara yönelik eleştirilerim yoğunlaşacaktır. Daha dün mesela Kürt özgürlük hareketinde bir sağ sapma, düzen-içileşme olduğunu söyledim ve bu durumu eleştirdim, ama görüyorum ki bunu çabuk unutmuşsun. Sende daha önceden bir niyet bozukluğu olduğu aşikardı fakat bugün farkettim ki hafızanda da ciddi sorunlar varmış. Ben senden düzgün birer cevap bekliyorum ama sen “durmak yok hamasete, demagojiye devam!” mantığından vazgeçmiyorsun. Ama olsun, ben sana sorular sormaya, seninle ideolojik mücadeleye devam edeceğim.
    ***********************
    * AKP-siyonizm mutualist ilişkisi hakkında yazdıklarımı unuttuysan, bu sitedeki ‘Hama-Londra Hattı’ yazısındaki o konuyla ilgili yorumlarımı tekrar gözden geçirmeni tavsiye ederim,
    * Demokrasi mücahidi AKP’nin seçimleri nasıl kazandığını merak ediyorsan; Almanya’daki samimi müslümanlardan bağış adı altında toplanan paraları, milli görüş gömleğinin nasıl çıkarılıp Graham Fuller’in ılımlı islam gömleğinin giydirildiğini, Amerikan hükümet(ler)inden alınan icazetleri, BOP’un eşbaşkanı ve alt-emperyalist bir ülkenin başbakanı olmanın ne anlama geldiğini, Sorosgillerin organik aydınlarının AKP’yi nasıl parlattığını, şu meşhur hazine yardımı ve yüzde on barajının “üç büyük” partiye nasıl yaradığını falan araştır.
    * Kılıçdaroğlu meselesine gelince; Y-CHP’nin, AKP’nin yedeği olduğu, “halkın umudu” söyleminin şişirme olduğunu devrimciler sürekli yazıp çizdiler, atıp tutmadan önce biraz okuma yapmalısın. Mesela okumaya RED dergisinin şu sayısındaki, Hakan Soytemiz’in yazısından başlayabilirsin, gayet güzel bir yazı: http://www.youblisher.com/p/152157-RED-Sayi-53/
    CHP’nin düzenle, (eski) bürokrasiyle, burjuvaziyle, finans oligarşisiyle bütünleşmiş bir parti olduğunu bilmeyen yok zaten. Kılıçdaroğlu sempatizanı arıyorsan bize değil ‘okyanus ötesine’ bakmalısın, AKP bugünkü ekseninden çıkarsa, onu harcayıp yerine Toni Blair hayranı Kılıçdaroğlu’nu getirecek olan kişi şu malum ‘hocaefendidir’.
    * “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” lafı, anadilde eğitime karşı AKP’nin tutumu, ROJ TV’ye karşı AKP-Ordu işbirliğiyle imal edilen TRT-Şeş, Kürt illerinde çocuklara günde üç öğüne atılan gaz bombaları, profesyonel ordu, özel tim, koruculuk, Hizbulkontracıların serbest bırakılması, bireysel silahlanmayı kolaylaştıran yasalar, askeri ve polis silahlanmasına (özellikle ağır silahlara) ayrılan kabarık bütçeler, tutuklanmış 3700 Kürt siyasetçi (artı 1400 kişilik ek liste) ve bunlara benzer daha pek çok örnek sana 90’lı yılları hatırlatmıyor mu?

  43. akp nin maaşlı memuru casus efendi
    özgürlükçünün yukardaki bildiri metni yada yorumunda seni bile aşağılayan cümle olmayıp siyasi etik değerlerde bir çağrıya ‘stalinist katiller,ırkçı faşistler,ihanetçi küçülmüşler,unursuzlar’diyerek hakaret edemezsin.bu kongre hareketinin tsk ile bağlantısı nasıl oluyor anlamadım senden dolayı olmasın bu hareketi müslüman halk karşıtı nasıl yapabildin yukardaki çağrı metnini içindede belirtildiği gibi kendi inancını özgürce kendi yaşayıp üretmesi engellenip inanç özgürlüğünü savunan mazlumder kocaeli yönetimine ben kendi ellerimle vererek davet ettiğim halde seningibi biri burada müslüman halkın düşmanlarının hareketi nitelemesi yapabiliyor.herhalde diğer yorumcu arkadaşlarda fark edecektir casus sahiplendiği devlet ve sistemin dilini konuşuyor fakat son tahlılde aynı dile düşüp zihnindeki karakoldan kurtulamayan anarşist yada anarkocu devrimci arkadaşlara üzülüyorum.

  44. çıracıya katkı için sistem kendi gibi düşünmeyenlere bölücü,hain,terörist,bebek katili,taşeron,dış güçlerin maşası,gibi cümlelerle ötekileştirir eee sonra ne yapar halka böyle anlatıp şeytanlaştırdıklarını imha ve linç ile yok edip tüketemeyince masada konuşur açıklamaz açığa çıkıncada sistemin araçları ile masayı şeytanlar sabote etti der gizli kalmasını ister açığa çıkınca aslında ben değil devlet görüşür der çünkü devlet görüşüp gerekli asıl bilgilere ulaşıp elde ettiği bilgileri şeytanı yok etmek için kullandım der sonrada asıl barışı yine isteyen devlet ve devletçiler olur ne güzel senaryo değilmi bunca ağır bedelle bu günlere gelen bir halkta bunlara inanıp yutar devam et casus sen devletsin en derininden sende senaryo bitmez yanlız devam ederken aşağılama hakaret ve sinkaf yapmaaaa

  45. çıracıya
    metni olumladığınız için teşekür ederim inanın orda yazılanları yapmaya çalışıyoruz katılıp yada bağımsız kaynaklardanda araştırabilirsiniz.blok ve kongreye ilişkin eleştiri yada gerçekleşmeyen beklenti ve endişelerinizi benim giderebilmem mümkün değil olsada çabalamam bu endişeleri pratik yapılanlarla giderebilirsiniz bu sitede daha önce ismimle yorum yapıyordum önceki yorumlarımdada belirttiğim gibi laz olup bdp üyesi olarak kendi yanlış ve eksiklerimizide yazdığımı hatırlayacaksınız.devrimci,özgürlükçü soldan ve genel olarak toplumsal muhalefetin dinamiklerinden bdp ye ilişkin asıl eleştiri etnik siyaset,kimlik siyaseti idi kongre hareketi toplumsal muhalefetin türkiye partisini inşa etme çabasına bdp katılarak bir anlamda sistemin belkide kendimizin kendimizi hapsettiğimiz kimlik kabuğundan çıkma çabası olabilmesi bile bu eleştiriyi yapanlar kongre hareketinin başarılı olup türkiye partisine evrilmesine katkı verip eleştirilerinde samimi olduklarını göstermesi gerekmezmi?

  46. merhaba hocam.. yazınızı beğenerek okudum. yıldırım türker de zaman zaman iktidar üstüne yazılarında benzer şeyler söyler… ezln’nin yerli kalkışmalarında (eli silahlı da olsa) benzer tahlilleri var.. iktidar olmadan yaşamak gibi.. ütopik ama güzel düşünceler… sonu, sorun bir çözümsüzlüğe gitmiyor mu.. ya da her şey çok basitte içimize yerleşen iktidar her şeyi örtüyor mu..
    fazlı levent oğuz

  47. Kekomalistler yazarak apolitizmin hangi coğrafyasından olduğu konusunda bizi aydınlatan casusa teşekkürler. Keko’nun niçin ve ne amaçla kullanıldığı gayet açık tabii. Bu yaklaşıma sahip bir insanla diyalog kurmak mümkün değil faşizmle sadece mücadele edilir. Zaten ortada bir fikir de yok suç var.

  48. başından beri casusun gizlemeye çalıştığının aksine faşist olduğunu yazdım.hatta tam karşıtı gösterip eleştirdiği kemalizmin kutsala soslanmış yeni versiyonu olduğunu demiştim apolitik provakatör yorumu cuk oturdu.casusun milli duyguları zirvede bu günün değerlerinde su katılmamış faşist dersek hata olmaz belkide bizim hatamız onu dikkate alıp cevap vermemizdir.

  49. Ahmet Altan’in “Apokürt” yazisina kuyruguna basilmis kedi gibi tepki gösteren 28 Subat’in generalleri gibi “kekomalist’ deyimine tepki gösteren sosyalist maskeli kemalistler de hemen kendilerini desifre ettiler. Ne olmus kekomaliste ? Bal gibi kekomalistsiniz? Isinize geldiginde komünist, isinize geldiginde kürtçü, isinize geldiginde Kemalist. Bunu söylemek suç mu? Bak hala bak racon kesene. Neyin suç neyin ceza olduguna karar veriyor, tabii Stalinci kafalardan ancak bu gibi hükümler çikar.

  50. Haydi gel mücadele et. Yasakla? Içeri tik. öldür. Tetikçi gönder. Faili meçhul yap. Sizden hersey beklenir. Bosuna dememisler Stalizmle Nazizm aynidir, hatta Stalinizm fasizmden daha tehlikelidir diye. Zaten Stalincilerin bir kismi TSK’nin postallarina, diger kismi ise PKK’nin (gerçi dolayli olaral o da TSK sayilir) postallarina tapmakta. Bir de özgürlükçü diye biri var, Bati Avrupa’nin bütün kapitalist ülkelerinde mevcut olan yerinden yönetimi (belediyelerin vilayet görevi yapmasi) , yani kisacasi valilerin seçimle gelmesi ve birçok konuda yerelin merkeze karsi agirginin artmasi vb. gibi önerileri sosyalizan birsey sanmakta. Hani nerede? Bati Avrupa’da sosyalizm mi var? Halbuki hemen her yerde nüfus, güvenlik, egitim, kültür gibi isleri belediyeler ve eyaletler yapmakta, bunun özyönetimle veya özerklikle bile bir alakasi yok. Bu, bir bakima bir aldatmaca, lütfen bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayiniz.

  51. Mücadele senin ağababalarınla veriliyor. 24 saatini internette geçiren modern zaman çokbilmişleriyle vakit kaybına gerek yok. Baksana hemen kendini şehit ilan etmeye kalkışmışsın. Oysa faşistin zaten yaşarken zihin olarak ölü olduğunu belirtmem sana birşey ifade etmeyecek herhalde. Failin de meçhul değil. Bir intihar vakasıyla karşı karşıyayız.

  52. Casus efendi,
    Madem yerinden yönetim bütün kapitalist ülkelerde olan, kapitalizmle uyumlu bir proje; neden senin kökten-piyasacı hükümetin yerel yönetimlerde en ufak bir demokratikleşmeye bile karşı çıkıyor?

  53. Sabirli ol, nasil sabredip birilerinin kuzu kuzu yemin ettiklerini gördüysen yerel yönetim reformunu da göreceksin. Benim “agababamla” (her kimse o?)mücadele ettiklerini sananlara kumda oynamalarini tavsiye ediyorum.

  54. …tabi canım, uslu bir “demokrat” olursak Şirinleri de görebiliriz, değil mi?

  55. Hem zaten AKP’nin ‘yerel yönetim’den anladığı şey şirket-belediyeciliği tarzı bir şeydir. Reform yapacaklarmış, peh… Herhalde yerel seçimleri kaldırıp belediyeleri 49 yıllığına şirketlere ihaleye çıkarırlar artık (bugünkü durumdan çok da farklı değil aslında). Kadir Cangızbay’ın da sık sık vurguladığı gibi AKP’nin nihai hedefi, programı, “piyasa toplumu” yaratmaktır.

  56. Ömer Dinçer’in konuyla ilgili kitabi var. Zaten o kitap yüzünden solcu generaller onun Basbakanlik Müsaviri olmasini bile darbe nedeni olarak görmüsler ve solcu gazeteciler (bugün bazilari PKK’yi desteklemekte) ona karsi bir kampanya baslatmislardi . (2003-2004)

  57. * Efendim, bahsettiğiniz adam Milli Eğitim Bakanıdır; yani yerel yönetimler hakkında hiçbir yetkisi yoktur,
    * İslamcılarda ütopya boldur (Bkz: Cennet), biz en azından ütopyalarımızı yeryüzünde gerçekleştirmeye çalışırız,
    * Bu işler (yerinden yönetimcilik veya başka bir mesele) kitap, rapor, broşür falan yazmakla olsaydı CHP Kürt sorunu konusunda en özgürlükçü parti olurdu, Saadet Partisi de en sosyalist parti olurdu,
    * Ben AKP’nin zihniyetine, temsil ettiği (ve organik bağlar kurduğu) sınıflara, tarihsel misyonuna ve onun 9 yıllık performansına bakarım; şimdiye kadar yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır.

  58. tartışmayı daha verimli hale getirmek için casusu cevap vermeden yeni bir soru ortaya atmak istiyorum.hiç birimizin son yemin töreninde dikkatini çekmeyen yeni bir şey var?kocaeli eğitimsen şubesinde eğitimci bir grupla birlikte izledik o soruyu sordum dikkatinizi çeken bir şey varmı? benim dikkatimi çeken daha önceki yemin törenlerinde kürt milletvekillerinin hangi parti mensubu olması fark etmeden yeminlerindeki aksanlarından kürt vekil olduğu anlaşılıyordu bu kez yemin edenlerin hepsi bdp vekili olmasına rağmen bilmeyen yurt dışından biri bunların türkçelerinden şüphe etmeden ana dillerininde türkçe olabileceğini düşünürdü demekki kadim devlet politikası asimilasyon işlemiş izlediğimiz hocalardan bir kaçı kürttü takıldım hocam nasıl türkçeyi öğretmişler asimilasyon işini görmüş dedim.bu durum bile bu günkü insanlığın evrensel demokratik birikimlerinde şiddettir.avrupada andora gibi 40-40 bin nufuslu ülkelere birleşmiş milletler ulusal kimlikli devlet statüsünü tanırken binlerce yıllık kültürü ve tarihi ile bölgenin kadim halkının ana dilini ve kimliğini asimile etmek 40 milyon kürt halkını bölgenin emperyal emelli devletlerin açık hegemonyası ve sömürüsüne göz yumup görmemeye çalışmak egemen ulus hegomonyasının çizdiği zihnimizdeki karakollardan kurtulamamış özgürleşememiş anlayış olmuyormu?

  59. beyler boşuna nefes tüketiyorsunuz,günden bi cacık olmaz,devrimci hele heç olmaz,birikimci olur ama kemalizm gömlegini henüz tam atamamış,,kendisine mürit arıyor,müritlerini de bulmuş,havariler diyor,kitaplarından,biyografi, ikisini okudum ölülere ölü demenin ötesinde bi şey demiyor,ölülerede saygı duymuyor sana düşmez bu, hoca gelir cenazeyi kaldırır.donmuş bi şahıs iki yüzlülügünü hümanizmle maskele!peygamberlere nasip olmadı bu yüzleşme sen kimsin ki,yazdıkların da oeta da!

  60. size bir soru günün ipliğiyle kuyuya inermisiniz havariler ve havari olmayanlar!
    evet diyenler güne yüz bin dolar ödesin,öle bewleş havari olunmaz,gösterin bağlılığınızı,göreyim sizi

  61. Eline saglık canım kardeşim

  62. İmi yazmaya unutmuşum tekrar eline diline saglık canım kardeşim

  63. Çok sağ ol Fehmicim. İzin ver bu yorumları okuyan arkadaşlara ne kadar eski arkadaş olduğumuzu anlatayım.

    Fehmi Erbaş’la 1965 yılından beri arkadaşız. 46 yıllık bir dostluk. Ondan Yarılma kitabımda söz etmiştim. Şu anda Almanya’da yaşar. Türkiye’ye gelemez. Devrime adanmış bir ömür.

  64. (Meclise yakın durmanın zararları hakkında hoş bir yazı…)

    Meclisin Eziklerine Haram Olsun !.. (Mustafa Sönmez)

    26 Aralık 2011

    Dikkatler Fransız Meclisi’ndeki malum yasaya dönükken bizim Mecliste parmaklar, milletvekillerinin emekli maaşlarına zam önergesi için kalktı. Söylenenler doğruysa, BDP’li yoldaş Sırrılar ile iki CHP’li vekil de “Yağma Hasan’ın böreği”nin pişmesine katkılarını esirgememişler. Bu katmerli zam önergesi, bütün partilerin anlaşmasıyla, üzerinde hiçbir konuşma yapılmadan jet hızıyla kabul edilmiş. Böylece bu gece yarısı operasyonuyla, emekli maaşları, önce eşitlenmiş, 7.7 bin TL’ye çıkartılmış. Operasyon, mevcut milletvekillerinden emekli olanlara da yansımış. Sonuçta, hem emekli hem milletvekili olanların maaşı 19.8 bin TL’ye çıkarken, sadece milletvekili olanlar 12 bin lira maaş alacaklar.

    ***

    Ödenekleri, yollukları (tedavi ve sağlık giderlerini saymıyorum) ile ortalama 12 bin TL’ye gelen aylık milletvekili maaşı, 658 TL’lik net asgari ücretin tam 18 katı !… Böyle sefil bir asgari ücret karşısında, Çankaya’da oturanın da aylığı 35 bin TL’ye yakın….

    Ayda ortalama 1,809 TL maaş alan kamu çalışanının geliri, milletvekilinin aldığının ancak yüzde 14’ü . Şimdi bu çalışanın , “Sizinki kamu hizmeti de bizimki ne? Bu kadar uçurum olur mu?” diye sorması abes mi? Milletvekili emeklisi 7.7 bin TL alırken, onun ancak yüzde 10’unu alabilen ortalama işçi emeklisi isyan etmesin de ne yapsın?

    Dünyaya nam salmış ülke gelir adaletsizliğinin, gelirini kamu bütçesinden alanlar arasında da bu kadar büyük olması, kabul edilebilir değil . Hiç bir uygar ülkede, ortalama memur maaşları ile milletvekili maaşları arasında, milletvekillerine sağlanan sosyal ayrıcalıklar arasında, bu kadar büyük uçurumlar yok.

    ***

    Gel gelelim, bunu da kabullenebilirdik. Vekil maaşları, vekil emekli maaşları diyelim yılda 150 milyon TL’yi bulsun, 2012’de TBMM için ayrılan ödenek 651 milyon TL. Bütün bunlar 344,5 milyar TL’lik genel bütçede binde 2 yer tutar. Milli irade deyip sineye çekebilirdik. Helal hoş olsun, diyebilirdik. Ama ben kişisel olarak diyemiyorum. Ne yaptılar da vergilerimizden oluşan bu maaşları hak ettiler, diye sormadan edemiyorum. Bu sayın vekiller, CHP’lisi, BDP’lisi, AKP’lisi, MHP’lisi, Meclis’te kendi zamlarının kulisini yapıp önerge hazırladıkları gün, KCK’ya yönelik soruşturma kapsamında çoğu gazeteci olmak üzere 41 kişi göz altına alındı, sorgulandı ve 35’i tutuklandı. Böylece 18’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere tutuklu gazeteci sayısı 96’yı buldu. Bu vekiller kendi zamlarının derdine düşmüşken içeride, 8 milletvekili aylardır , bazıları yıllardır tutuklu. Onlar, zam lobisindeki BDP’li iki Sırrı, Süreyya ile Sakık’ın Diyarbakır’daki 5 milletvekili arkadaşları, onlar, zam lobisindeki-adları her neyse- CHP’li milletvekillerinin Silivri’deki 2 arkadaşları…MHP’nin kendi milletvekiline sahip çıktığını ise hiç duymadım. Dünyada milletvekilleri aylardır tutuklu olan bir başka parlamento var mı? Böyle bir zulmü içine sindirmiş milletvekili topluluğu var mı? Dünyada KCK, Balyoz, Ergenekon isimli çukurlara bunca insan, aydın, seçilmiş belediye başkanı atılmışken Meclis’e sekreterleri, danışmanları,özel şoförleri ile her şey olağanmış gibi gelip giden ve bu olup biten karşısında hiçbir şey, evet hiçbir şey yapmayan kaç milletvekili var?

    ***

    Bunlar, bu ezikler, tutuklu milletvekilleri için yemin boykotu yaptılar mı? Evet. RTE, “Tükürdüklerini yalayacaklar” dedi mi? Evet. Yaladılar mı? Evet. Meclise döndüler, yemin billah ettiler, ama bugüne kadar tutuklu arkadaşları için, Terörle Mücadele Yasası’nın iptali için, Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması için ne yaptılar, laf salatasından başka ? Hiç !…

    O meclisi AKP’ye dar edebilirlerdi. Tutukluluk zulmü sona erene kadar ölüm orucuna mı yatarlardı, kendilerini kürsüye mi zincirlerlerdi bilemem, ama, sonuçta bugün 8 milletvekili yeni yıla içeride girecek, sonuçta Ragıp, Deniz Zarakolu, Büşra Hoca , Ahmet Şık, Nedim Şener ve daha niceleri yeni yıla demir parmaklıklar arkasında girecek. Sonuçta 96 gazeteci, tutuklu olarak 2011’i geride bırakacak. Bütün bunlarda, bu cüzdanlarını vicdanlarının önüne çekenlerin, bu kifayetsizlerin vebali, sorumluluğu yok mu?

    Meclisin ezikleri, dünyaya parlamenter demokrasi görüntüsü verirken birer kamuflaj malzemesi olarak kullanıldıklarının da farkında değiller .Büyük bir zulmün üstünü örten çalı çırpı,dal, yaprak,odun parçası gibi kamuflaj malzemesi…O maaşlar, birer kamuflaj malzemesi olmanın bedeli mi?

    O maaş zamlarını yasalaştırdıktan sonra 10 günlük tatile çıkmışlar. Çoluk çocuklarıyla yer içer, ezikliklerini unuturlar.

    Bunca aydır demokrasi adına, özgürlük adına geride bıraktıkları onurlu bir mücadele, kazanılmış tek bir mevzi yok !.. Helal olsun demek isterdim, ama diyemiyorum; Haram olsun, haram…

    ( http://mustafasonmez.net/ )

  65. Adam ol da meclise yakin dur, ordudan uzak dur militer kafa . Nazi artigi Cumhuriyet gazetesinin yazari bu ilkel kafaya ne zamandan beri deger verilir oldu?

Comments are closed.