Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Ulusalcılık Bir İdeolojinin Krizi

Gün Zileli, 2007, Özgür Üniversite.

Oysa yurtseverlik, milliyetçiliğin ve ulusalcılığın sol ağızlarca ifade edilmesinden başka bir şey değildir ve evrenselliği esas alan devrimcilikle hiçbir biçimde bağdaşmaz. Neden “yurdu” sevecekmişim de, o yurdun sınırlarının bittiği yerden sonrasını sevmeyecekmişim? Eğer yurtseversem, bu sadece Türkiye’yi sevdiğim, Türkiye’de yaşayan insanları sevdiğim, örneğin İran’a ve orada yaşayan insanlara kayıtsız kaldığım anlamına gelir. Neden devlet sınırlarıyla sınırlayayım ki sevgimi. Ben tüm dünyayı ve bu dünya üzerinde yaşayan tüm canlıları sevmek isterim. Kendime yurtsever dediğim an, genellikle bir zamanlar hakim olan emperyalistlerce çizilmiş devlet sınırlarının ötesinde kalan toprakları ve canlıları sevmediğim, en azından onlara karşı kayıtsız olduğum anlamı çıkar bundan. Öte yandan yurtseverlik, beni yine devlet sınırları içinde kalan her yeri ve tüm canlıları sevmek gibi bir zorunlulukla karşı karşıya bırakmaktadır. Oysa ben İzmir’i severim, ama hiç görmediğim Manisa’yı sevmek zorunda değilim. Hiç görmesem de, tanımasam da, bu topraklarda yaşayan, yüreği haksızlığa karşı atan insanları severim, ama tepemizde boza pişiren yöneticileri, siyasi cinayetler planlayanları ya da irili ufaklı sömürücüleri sevmek zorunda değilim. Yurtseverlik, devlet sınırları içinde faşizan bir toptancılığı teşvik ettiği gibi, devlet sınırları dışında dışlayıcı bir yabancılaşmayı da getirmektedir.

9 Comments

  1. Murat Okan

    Çok açık ve net, gayet insani duyarlılıkla ifade edilmiş düşünceler.
    Çok bilinen ama ifade edilmeyen, edilemeyen güzel düşünceler.

  2. doğanay hızal

    yurtsever olan biri başka hiç bişeyi sevemez mi? sadece yurt sınırları içindemi alır sevgisi? yoksa dünyayı sevmeye başlamanın ilk adımı mıdır? bir sosyalistin yurt sevgisi dünyayı sevebilmek için insanlık kalesi oluşturma uğraşıdır esasında,emperyalizm çağında.maddenin yapısına direnip dünyayı seviyorum ben neden vatanımı sevmeliyim
    demek çağımızda dünyayı tüketilecek/sömürülecek mal olarak görenlere en büyük desteği vermekle sonuçlanıyor.post-modern-liberal ”sevgi’ değil,bulunduğun yerden başlayarak dünyayı sevmek…insan yaşadığı yere benzer…şovenist-milliyetçi tehlike asıl bu şekilde bertaraf edilir.tersi durum da mikro milliyetçiliğe kurban gidiyoruz sessizce…

  3. Anonim

    Milliyetçiliğin Türkiye Versiyonunun Anatomisi
    21.02.2010 11:34
    Temelleri; “Beni ateşten, onu ise topraktan yarattın. Öyleyse ben ondan üstünüm.” diyen İblis’ e kadar uzanan milliyetçilik, belki de tarihin gördüğü en tutarsız ve içi boş ideoloji olmuştur.

    İblis kaynaklı bu ideolojinin amentusu ise; Benim milletim yeryüzünün en üstün milletidir (ırkıdır, kavmidir); diğer milletler bana hizmet için vardır ve düşmanlarımdır” olmuştur.

    Bu kısa girizgâhtan sonra, milliyetçiliğin ne kadar tutarsız ve içi boş olduğunu şu örnekle açıklamaya çalışalım:

    Elimizde Sırp milliyetçiliğinin amentusunun (esaslarının) yer aldığı bir metin olduğunu düşünelim.
    Şimdi siz bu metnin içerisindeki Sırp ibaresinin olduğu yerleri silip, yerlerine Türk ibaresini koyduğunuzda, Türk Milliyetçiliğinin amentusunun (esaslarının) yer aldığı bir metin elde etmiş olursunuz.

    Hiçbir hokus pokus yapmadan sadece metindeki milliyet adları değiştirilerek, farklı milliyetçiliklere ait metinler elde edebilirsiniz.

    Fakat, amentu metinlerindeki bu kadar örtüşmeye ve benzerliğe rağmen, iki farklı milliyetçilik mensubunu bir araya getirmeye çalıştığımızda, aynı evde yaşamaya davet ettiğimizde bu çabanın ne kadar boş olduğunu göreceksiniz.

    Bir Sırp milliyetçisiyle bir Türk milliyetçisi; bir Rus milliyetçisiyle bir Amerikan milliyetçisi aynı evde ne kadar süreyle yaşayabilir ya da yaşayabilir mi, takdirini siz değerli okurlarımıza bırakıyorum.

    Ancak bu durum, diğer ideolojiler için geçerli değildir.

    Örneğin Sırp ve Türk koministlerden, kapitalistlerden, liberallerden vs. oluşan bir grup bir arada pekala yaşayabilir.
    Amerikalı bir kapitalistle, Rus bir kapitalist Kremlin Sarayı’ nın arka bahçesinde kol kola dolaşabilir.

    ***
    Şimdi de milliyetçiliğin Türkiye versiyonu hakkında birkaç temel taşı konu üzerinde duralım.

    Malûmunuz, Türk milliyetçiliği dendiğinde akla ilk gelen isimler; Nihâl Atsız ve Ziya Gökalp’ tir.

    Bakın Nihal Atsız, oğlu Yağmur’ a yaptığı vasiyetinde Türk milliyetçiliğinin amentusu kâbilinde neler söylüyor:

    Oğlum!

    Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigâr olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol.

    Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

    Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.

    Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarın ki düşmanlarımızdır.

    Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içer(de)ki düşmanlarımızdır.

    Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.

    Tanrı yardımcın olsun!

    Dehşetli bir kafatasçı olan, tanısın tanımasın herkesin kafatasını kendi icadı olan kafatası ölçerle ölçerek ne kadar Türk olduğunu (!) saptayan, Resmî ideolojinin gözde Şamanlarından Nihal Atsız’ ın, İslâm ve Hz Peygamber hakkındaki, Ötüken Dergisinin 1970 yılı Kasım sayısında söylediği sözler aslında her şeyi özetliyor:

    “Kur’ an Muhammed’ in uydurmasıdır. İçerisinde yer alan kıssalar da mitolojik hikayelerdir.” (haşa!!!)

    Bu cümlelerle ilgili yorumu da siz değerli okurlarıma bırakıp Ziya Gökalp’ e geçiyorum.

    Türk Milliyetçiliğinin el kitabı hüviyetindeki Türkçülüğün Esasları’ nı (Amentusunu) yazan ve Türk Milliyetçiliğinin babası sayılan Ziya Gökalp aslen Zaza Kürdüdür.

    İşin daha enteresan tarafları da var. Kısaca bahsedelim:

    Ziya Gökalp gençlik yıllarında tanıştığı Abdullah Cevdet sayesinde milliyetçi bir düşünceye sahip olur. Ve yıllarını vererek ilk kitabını kaleme alır.

    Bu kitabın ismini hemen söyleyelim: “Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lügâti”

    Kendi el yazısıyla kaleme aldığı Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lügâti’ nin aslı, 12 Eylül 1980 tarihine kadar Sinop Dr. Rıza Nur Kütüphanesinde yer almaktaydı.

    Kütüphane kayıtlarına göre 12 Eylül 1980 günü (tarihe dikkat) Ankara’ ya götürülen kitabın neden ve niçin götürüldüğü ve tanklarla tüfeklerle millete deli gömleği giydirenlerin bir kitaptan neden bu kadar rahatsızlık duydukları konusuna girmeyerek yorumu yine siz değerli okurlarımıza bırakıyorum.

    ***
    “Kürtçülüğün Esaları ve Kürt Lügâti” ni yazacak kadar Kürt milliyetçisi olan Gökalp nasıl bir evrim geçirmiştir ki, daha sonra “Türkçülüğün Esasları” nı yazarak Türkçülüğün Babası olmuştur.

    Kısaca ondan da bahsedelim.

    Abdullah Cevdet’ in tavsiyesiyle 1908 yılında Selânik’ te Rizarto Mason Locası’ nda toplanan İttihat ve Terakki (İT) yönetimi, Gökalp’ i hem masonluğa hem de İttihat ve Terakki (İT) Merkez Yönetim Kurulu üyeliğine kabul eder.

    Gökalp; burada sonradan Tekinalp soyadını alacak olan ve atadan beri hahamlık yapan bir aileye mensup Selânik Yahudisi Moiz Cohen’ le tanışır.

    Moiz Cohen ve Gökalp sıkı bir hoca talebe ilişkisine girer ve burada Türkçülüğün Esasları eserini kaleme alması kendisine dikte ettirilir. Türkçülüğün Esasları kitabı hakkındaki tüm ana fikirler Haham torunu Yahudi hocaya aittir.

    ***

    Aslında bu konu hakkında yazmak isteyip de yazamadığımız çok daha enteresan ve vahim gerçekler var. Ancak mevcut konjonktürün bünyesi bu kadar enteresan gerçeği kaldırmaz.

    Özetle;

    Nihal Atsız’ ın kafatası ölçme makinesi ve oğluna yazdığı vasiyeti,

    Nihal Atsız’ ın İslam ve Hz Peygamber hakkındaki düşünceleri,

    Zaza Kürdü Gökalp’ in önce Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lügâtini yazması ve daha sonra da Yahudi hocası tarafından kendisine Türkçüğün Esasları’ nın yazdırılması,

    Anadan Türk olan Abdullah Öcalan’ ın, Kürt milliyetçiliğinin önderliğine soyunması,

    Devlet Bahçeli’ nin 3 Mayıs Milliyetçiler günü münasebetiyle Nihal Atsız’ ı da anması,

    Aslında çok şey anlatmaktadır.

    Sözümüzü, Hayatın kullanma kılavuzu Kur’ an-ı Kerim’ den kapı gibi bir fermanla noktalayalım:

    “Ey insanlar! Bakın, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” (Hucurât, 13)
    http://www.habername.com/yazi-kenan-ozmen-milliyetciligin-turkiye-versiyonunun-anatomisi-3655.htm

  4. Anonim

    şu an bu ülkede bin yıldan daha fazladır birlikte yaşan iki kardeş milleti milliyetçilik denilen illet sayesinde birbirine düşürüp bu dünyüdan göçüp giden milliyetçiliğin fikir babaları yada anaları acaba kabirlerinde nasıl bir haldeler çok merak ediyor.kalkıp yerinizden bir bakın nasıl bir eser bıraktığınıza her gün kan dökülüyor bu topraklarda.kardeş kardeşi vuruyor, mutlu musunuz? kan ile beslenen pislikler,bu insanlar kim ne derse desin bu vatanın evlatları,türkü,kürdü,lazı,çerkezi ve diğerleri bizim başka yurdumuz yok ki.bizi birbirime dürüpte elinize ne geçti.belki zengin oldunuz.belki makam sahibi oldunuz ama şunu unutmayın yarın giderken öte tarafa yanınızda götürübileceğiniz en fazla 5m kefen olur,kimisinin ki normal bez kimisinin ki ise biraz daha pahalı amerikan bezi olur o kadar.fakat şunu unutmayın ki yarın huzuru mahşerde bunların hesabı size sorulur bilesiniz.hemde çok fena sorulur bunu unutmayalım.bazılarının ahiret yok diye feryat figan etmelerine inat “ya varsa” ki mutlaka var o zaman vay halinize onca insanın hesabını hakkını hukunu nasıl verirsiniz.gittiğiniz yol yol değil gelin bu işlerden vaz geçin kardeş kardeş yaşayalım bu vatan hepimize yeter ne olur artık kan dökülmesin analar ağlamasın, çocuklar yetim kalmasın,yürekler yanmasın ne olur kardeş olmaya çalışalım,en mutlu insan odur ki kensine,ailesine, etrafına ve vatanına hayırlı olan insandır.hakkımız da her şeyin hayırlı olması dileği ile hoşçakalın…

  5. Anonim

    [Neden “yurdu” sevecekmişim de, o yurdun sınırlarının bittiği yerden sonrasını sevmeyecekmişim?]

    Asıl sorgulanması gereken de, örneğin son günlerde Kilis’e sınırın diğer tarafından roketler atılmasından çok, o sınırların varlığı değil midir zaten?
    Bu sınırların olmadığı bir dünyada insanlar Kilis’te olduğu gibi ölmez belki de.

  6. Ulusalcılık: Bir Cehaletin Krizi

    Afganistan bayrağı taşıyan 3 kişiyi PKK’lı terörist sanıp bıçakladılar

    KARAMAN’da sırtlarında ülkelerin bayrağını taşıyan Afganistan uyruklu 3 kişiye, henüz kimlikleri belirlenemeyen 2 kişi “Niye PKK bayrağı taşıyorsunuz” diyerek saldırdı. Saldırganların bıçakla yaraladığı 3 Afgan hastaneye kaldırıldı.

    Olay, dün kentin Turgut Özal Caddesi’ndeki Karaman Müzesi yanında meydana geldi. Afganistan uyruklu 20 yaşındaki Şafoli Doust, 23 yaşındaki Nizam Alodu, 18 yaşındaki Sefer Ali Nazari ve 18 yaşındaki Ali Dat Niyazi sırtlarında ülkelerinin bayrağıyla gezdiği sırada kimliği belirlenemeyen 2 kişi yanlarına gelip, ”Burası Türkiye, PKK bayrağı taşıyamazsınız” diyerek müdahale etti.

    Çıkan tartışmada kimlikleri henüz belirlenemeyen saldırganlar, Şafoli Doust, Nizam Alodu ve Sefer Ali Nazari’yi bıçakla yaraladı. Kanlar içinde kalan 3 kişi çevredekiler tarafından çağrılan ambulansla Karaman Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

    Saldırıdan yara almadan kurtulan ve aralarında sadece Türkçe bilen Ali Dat Niyazi, polise verdiği ifadesinde, ”Bizim sırtımızda ülkemizin bayrağı vardı. Arkadaşlarla geziyorduk. 2 kişi geldi. ‘Burası Türkiye, PKK bayrağı taşıyamazsınız’ dedi. Ben bayrağın Afganistan bayrağı olduğunu ve kardeş olduğumuzu söylemeye çalıştım. Ama yine de bize saldırdılar” dedi.

    Polis, 2 saldırganın kimliğinin belirlenmesi ve yakalanması için çalışma başlattı.

    http://www.hurriyet.com.tr/afganistan-bayragi-tasiyan-3-kisiyi-pkkli-terorist-sanip-bicakladilar-40127946

  7. EngMarkLen

    Kapitalizmin hala 19. yüzyıldaki haliyle sabit kaldığını düşünmek tarihsel materyalizmin kendisine ters. Avrupa işçi sınıfı dünya savaşları ardından kendi sermayelerinin artıklarıyla yaşamayı kabul etti ve doğunun ezilenlerine göz yumdu. Artık enternasyonalizm çökmese de zedelenmiştir, bu gerçekliğine karşı bir strateji geliştirmek zorunludur.

    Küreselleşme adı altında sermaye kendi kurduğu ve artık önünde tek engel olan ulus devleti altüst etme niyetindedir. Buna karşı ise doğunun ezilenler halklarını koruyacak bir yapı yoktur. Tek çare ulus devleti küresel sermayeye karşı kalkan olarak kullanmak ve her ulusun kendi içinde gerçekleşecek devrimler sayesinde yeniden enternasyonalizm ruhunu canlandırmaktadır. Şu an ulus devlet sermaye elinde olabilir ancak bu sermaye komprador sermayedir ve devlet elinden alındığında emperyalist bir amaçla kullanılmayabilir. O yüzden Türkiye gibi ülkeler ilerici olmak istiyor ise ilk hedefi ulus devleti yıkmak değil (çünkü eğer bu yapılırsa küreselleşmenin tek bir dünya imparatorluğu-ABD imp.- hedefine alet olunacaktır) ulus devleti ele geçirmek ve onu devrimci yönde kalkan olarak kullanmaktır. Bunu da sadece içte birlik olarak yapabiliriz. Kürt, Türk, Laz, milliyetçilikleri oyunlarına gelmeden tüm ezilenler olarak içte omuz omuza vermeliyiz. Aksi taktirde ulus devletler parçalara bölünerek birer küçük sömürgeye dönüştürülecektir. Bilin ki birbirimize vurdukça kahkahalar sermayedarların imparatorluklarında yankılanmaktadır.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑