Tsunamiye Hazır olun…
Aydınlık gazetesi yeniden günlük olarak çıkmaya başlamış. Bugünkü nüshasına baktım. Eski tas eski hamam. CHP’nin en kötüsünden bir versiyonu niteliğinde.
Gazete, AKP’nin gitmesini baş misyon edinmiş. Güzel de, yerine ne gelecek? Merkez sağdan merkez sola kadar bir cephe ve seçim ittifakı öneriyorlar bunun için. Her zamanki Stalinist-Maoist cephe taktiği. Elbette bu “milli cephe”nin içinde MHP de var. Zaten İP’le MHP arasında pek de fark yok, hatta İP zaman zaman daha sağda kalabiliyor. Biri ırkçı-milliyetçi, öbürü nasyonal-sosyalist.
Gazetenin dış politikalarına şöyle bir göz attım. ABD, Libya’ya müdahale için “özel ordu” kuruyormuş. “İsyancıları eğitiyor”muş. Libya devrimine böyle bakıyorlar. Bekleneceği gibi, Kaddafi’ye destek veriyorlar. Evet ama haksızlık etmeyelim. Kaddafi’ye destek veren yalnızca onlar değil. Solcularımıza 21. Yüzyıl “sosyalizmi” için umut veren Venezüela başkanı Chavez de Kaddafi’ye destek vermiş. Hatta Castro da alttan alta destekçi. Sovyetler Birliği’nin devamı Rusya ve bürokrat “komünist” Çin de öyle. Yani anlayacağınız, bütün diktatörler ve diktatörlük yanlıları el ele “milli cephe”de.
Öte yandan, ABD başta olmak üzere batılı emperyalist devletlerin Libya’ya müdahale etmeleri o kadar da az ihtimal değil. Tabii ki, bu müdahaleyi, Kaddafi’ye karşı Libya halkına yardım etmek için düşünmüyorlar. Bu ülkede büyük petrol çıkarlarına sahipler. Esasen petrol çıkarlarını güvenceye almak bütün dertleri. Elbette böyle bir müdahale, Libya devrimine en büyük kötülük ve Kaddafi’ye de en büyük destek olur. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hangi güdüyle olursa olsun böyle bir müdahaleye karşı çıkması doğru bir tutumdur. Fakat ilginçtir ki, bizim pek “anti-emperyalist” Aydınlıkçılarımız, Başbakanın bu olumlu çıkışını alkışlamak yerine görmezden gelmeyi yeğlemişler. Allah kimsenin gözünü iktidar hırsıyla karartmasın.
Gelelim yeniden şu AKP’nin işini bitirme programına. Tamam, AKP devrilmeli ama yerine gelecek olanlar ondan daha beter. Hadi bu daha beterleri bir yana bırakalım. Bugünkü CHP’nin AKP’nin yerine iktidara geldiğini farz edelim. Ne olacak? CHP, AKP’nin bugün uyguladığı politikaları, özelleştirmeler de dahil uygulamaya devam edecek. Zahmete değer mi?
İşte bu yüzdendir ki, AKP’yle birlikte tüm kapitalist sistemi devirecek bir devrimden yanayız. Bu devrim, AKP’yle birlikte onun sahte rakibi ulusalcıları da alaşağı ederse bir değeri olacaktır. AKP’nin uyguladığı neo-liberal politikanın tek gerçek alternatifi anti-kapitalist, demokratik toplumsal devrimdir. Bu devrim, AKP’yle birlikte tüm sahte alternatiflerini de silip süpürecektir.
Aynı, dünya devriminin, batılı emperyalistlerle birlikte, onların tüm sahte alternatiflerini, Chavezleri, Castroları, Çin bürokrasisini de silip süpüreceği gibi.
Tsunamiye hazır olun…
Gün Zileli
2 Mart 2011
IP,CHP,MHP,bilumum fasist , ulusalci, hasarat ve asalak takiminin tek bir amaci var, Ergenekon sorusturmasini durdurmak, darbecilerden hesap sorulmasini engellemek, Silivri’yi bosaltmak, gerisini dusunmezler.
Hala Chavez’e Castro’ya hayran olan sosyalist, marxist, leninist arkadaşlar yazıyı bir khere daha okusun derim. Devlet denen aygıtın, ideoloji gözetmeksizin kendi için kendisi için var olduğunu görmemek kör olmaktır bana göre.
ben de silivri”nin boşaltılmasından yanayım. Faşist mi oluyorum yani. Öte yandan a efendim, hiç sanmıyorum ki, MHP”nin amacı Silivri”yi boşaltmak olsun. Sapla samanı karıştırmışsınız yine.
Tesadüfen face de bir arkadaşı ararkene buldum bu siteyi.Diğer muhlefeti bilmemde İşçi Partisinin hakkını yememek lazımdır. Tek başına adam gibi muhalefet yaptılar aydınlık dergiside arasıra okuduğum bi dergi çok esaslı görüşlerle gelir bana. genel başkanları Tuncay Perincekin suçuda yok boşuna yattı garibim bunca zaman.
Saygılarımla,
Erkan Yılmaz
Ankara TEK işçi
Sayın Tuncay Çelik, elbette biz de ergenekon davası denen şeyin AKP’nin muhalifleri bastırmakta kullanıldığını daha önce de defalarca yazdık. Yalnız bunu saptamak, İP’in nasyonal-sosyalist bir parti olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. ermeni katliamını bile onaylayan bu partinin iler tutar tarafı yoktur. Buna rağmen AKP’nin saldırılarına karşı çıkıyor, tutuklamaları protesto ediyoruz. Öte yandan İP’in genel başkanının ismi Doğu Perinçek’tir.
Daha önce bu sitedeki pek çok başka tartışmada da söylemiştik. AKP’li müdavim küplere biniyor ama yok bunların hiçbirinin birbirinden farkı, aynı bataklığın numunesi bunlar. Zileli güzel özetlemiş. Ha akp, mhp, chp; ha mhp, chp, akp, ha da chp, akp, mhp…
Insan ne dedigini bilmedigi zaman iste böyle itiraf eder. “Siz” kimsiniz? Sen neden “ben” demiyorsun, “biz” diyorsun, “yazdim” demiyorsun, “yazdik” diyorsun? Siz kimsiniz, hangi örgüt? Hangi iktidar heveslisi horozun çöplügü, yoksa “biz” derken baska birsey mi kastetmektesin, 27 Mayis devrimcisi, darbenin özgürlükçüsü ve “biz” öznesinin anarsist nesnesi.
Ne o AKP’li. Savcılarını yardıma mı çağıracaksın yoksa:))))
27 mayis’i övdügün gibi. Sadece sonbirkaç yildir degil, kurulusundan itibaren bir ajan örgütü olan Aydinlik grubu aristokrasisinden demokrasi dersi alacak degiliz
abi seni görüş günü ziyarete geliriz artık bu akpli polis içeri tıktırır seni öyle görünüyür.
akpli doğru oku adamın yazısını diyecem yolun yanlışsa nasıl doğru göresin aklıma o geliyor hemen. Bi yürü git yaa akp polis elele seni..
Cemaatçi savcıların beyni aynen böyle çalışıyor;
(“Siz” kimsiniz? Sen neden “ben” demiyorsun, “biz” diyorsun, “yazdim” demiyorsun, “yazdik” diyorsun? Siz kimsiniz, hangi örgüt?)
İnanılmaz bir benzerlik, hem Ergenekon hem Devrimci K. soruşturmasında yöneltilen sorulara bakın göreceksiniz, hak vereceksiniz. Türkiye’de polisiyle tüm gücüyle muhaliflerin üstüne yürüyen zihniyet tam da bu sitede yazan vatandaş gibi..
Şimdi ben bunun Zekeriya Öz olmasından şüphe ettim…
🙂 🙂 🙂
Ertana katılıyorum, Menderesi ve Denizleride astıranlardan devralınmış zihniyet. Konuşun babam konuşun, vurun ulan vurun ben kolay ölmem! Duygularımı kabarttı bu akpoğlu
Keşke bu yazıyı yazmasaydınız, Aydınlık ilk gün 66 bin satmış. Bence Ergenekon Medya 2010 “belgesine” dayanarak Aydınlık da bugün yarın bir operasyon daha yer, siz de belki hakim lince bir şekilde dahil olmuş olursunuz.
Ertan, AKP’nin operasyonları dolayısıyla fikirlerimi söylemekten vazgeçemem. aydınlık’ı eleştirmek onu linç etmek değil, iyilik yapmaktır. Hangi nedenle olursa olsun eleştiriden muaf tutmak ya da tutulmak çürümeye yol açar. Benimki sadece eleştiri, suçlama değil. Suçlamalara karşı kim olursa olsun savunurum, savundum da. Keşke bu eleştirileri benden önce kendi taraftarları yapabilse, çok daha yararlı olurdu. Bu hareketin içinden geliyorum. aydınlık’ın bugün geldiği noktanın en büyük sorumlusu, “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” diyen ve eleştirmeyen taraftarlarına aitttir.
Polis bey oğlumu o kadar da hırpalamayın canım. Ne yapsın, Fetullah beyfendinin kadrosundan bu mesleğe intisap etmiş kendileri. elbette mesleğinin icabını yapacaktır.
“Aynı, dünya devriminin, batılı emperyalistlerle birlikte, onların tüm sahte alternatiflerini, Chavezleri, Castroları, Çin bürokrasisini de silip süpüreceği gibi.
Tsunamiye hazır olun…”
Çok güzel bir dilek. Ama her an bu devrimlerin yenilmesi, düzenle uyum sağlanması tehlikesini de unutmamak lazım.
Dileriz ki bu tsunami kapitalizmi alaşağı ederek,tüm insanların gerçek kurtuluşunun fitilini ateşleyen eşitlikçi,özgürlükçü ve demokratik düzen getirir.
Adam anarsist oldugunu iddia ediyor, onun için hep “ben” , “ben” diyor. Zaten sitenin adi da kendi adi, olusum adi degil. O halde neden konu ergenekon olunca “biz” diyor? “Biz” kim? Lagaluga degil, cevap. Polis, molis deyip isin içinden siyrilmazsiniz, bindik bir alamete tavri degil mi bu? Hele yagci ve yalakalari görünce karakter bozuklugunun insanlari nasil ergenekona götürdügünü anlamaktayim.
Bir AKP’li olarak bugün baya rahatlamış olman lazımdı ama her zamankinden daha öfkelisin, demek ki iktidarın sözcülüğünü yapanlar iktidar kudurdukça daha çok kuduruyor. Sonun hayra alamet değil senin, Gün Zileli gitmiş baş düşmanlarından birini eleştirmiş ne saldırıyosun adama? Biraz da akılsız gibisin. “Abilerinin” gözüne giremezsin böyle bak…
Şimdi senin polis olduğuna iyice ikna oldum. Şu yukarıdaki soruların bunu açıkça ortaya koyuyor. Polis konusunda tecrübem var. Bir polis daima birilerini bir örgüte sokmaya çalışır, aynı senin gibi sorular sorar. Bana hiç yabancı değil. Olsun, bu açık bir sitedir. Küfür etmediğin sürece burada yorumların duracak. ibret olsun diye üstelik. Bak tekrar söyleyeyim. Ergenekon diye bir örgüt yoktur. Bu AKP’nin imalidir. Her türlü muhalefeti yaratılan bu örgüt çuvalının içine atmak üzere imal edilmiştir. Geçmişte “muhtemelen böyle bir örgüt var” diye bir cümle kullandığım için hata ettiğimi kabul ediyorum. Bugün, Hırant Dink cinayetinde “ihmali” olan polisleri araştıran gazeteciler bile gözaltına alındı polis tarafından. Sen de bu polis örgütünün bu siteyi izlemek üzere görevlendirilmiş bir mensubusun. ezberinde üç dört klişe var. Derinlemesine hiçbir bilgin yok. Başından beri bu klişeleri tekrarlayıp duruyorsun. Ertan seninle başından itibaren kararlı mücadele etti. Ben ise seni eleştirmekle birlikte fazlasıyla toleranslı davrandım. Şimdi bunun hatalı, ertan’ın tutumunun doğru olduğunu görüyorum. Bunu belirtmem elbette senin bile söz özgürlüğünü kısıtlayacağım anlamına gelmez. konuş konuşabildiğin kadar, bir sakıncası yok. ama artık deşifre oldun. Bunu bilesin. Bu siteyi izleyen herkes bilsin. Şimdiye kadar AKP’li dediğimiz bu kişi emniyet örgütünün mensubu bir görevlidir. Kendisine karşı çok kararlı bir fikirsel mücadele yürütülecektir.
Yarın saat 12’de, Taksim’de buluşalım gençler. Yetti artık yahu…
Kendini elestiren kisilere “polis”demek tam da Stalinist bir tavir. Kisiligin ve kemalist fikirlerin desifre oldukça saldirganlastin ve seni elestirenlere “polis” diyerek kendini kurtarmaya çalismaktasin.”Kendisine karsi çok kararli bir fikirsel mücadele yürütülecektir” diyorsun, bunu da nereden ögrendin Dogu Perinçek’ten mi, o da “Ibrahim Kaypakkaya’ya karsi çok kararli bir fikirsel mücadele yürütülecektir” dekrn ne kastediyordu çok iyi bilirsin.
Ilkel sol provokatör tavri iste. Benim gibi düsünmüyor. Demek ki polis. Revizyonizm emperyalizmin ajanidir. Troçki tek ülkede sosyalizmi elestirdigine göre emperyalsitlerin ajanidir. AK Parti’yi destekleyenler polistir. 1979 yilinda “Bilinmeyen Sol” adli diziyi yayinlayarak, diger sol fraksiyonlardaki insanlari isim isim fisleyip, ilan ederek tutuklatan ve öldürten de benim, adim da Gün Zileli tamam mi.
bu adam hakkaten sağlam ayakkabı değil, panik de oldu sanki…
ama polis ya da polis kafalı birinin böylesine kamuya açık bir alanda kendini rezil etmesi de bir şey.
İşte bunlar da tipik polis klişeleri. Aniden sağdan sola geçerek ibrahim Kaypakkaya’ya sahiplenme numaraları. Sen ne biliyorsun ibrahim Kaypakkaya ayrılığı konusunda. Polis kurslarında uzman polis öğretmenlerinizin anlattıkları dışında. Seni alır karşıma okuturum. Bilgilerin çok yüzeysel. Birisinin polis olduğunu söylemek otomatikman Stalinist olmak anlamına gelmez. Stalin ya da Stalinistler bu suçlamayı haksız yere yapmışlardır devrimcilere karşı. ama bu, gerçekten polislerin olmadığı anlamına gelmez. 45 yıllık devrimci hayatımda çok sayıda haksız polis suçlamasına tanık olduğum gibi gerçek anlamda polis ajanlarıyla da karşılaştım. Sana polis demem bir suçlama değil sadece bir saptamadır. Bu saptamadan hareketle sana karşı sert bir fikirsel mücadele vermem de gayet doğaldır. Şu ana kadar seni sadece bir AKP taraftarı olarak gördüm, hoşgörüm buradan kaynaklanıyordu. Ama görevli bir polise karşı amansız olmamdan daha doğal bir şey yoktur. elbette bu amansızlık sadece fikri uzlaşmazlık düzlemindedir. Bir şey soracağım: Birinci şubeden misin?
“Seni alir karsima okuturum” Bu ifade bir devrimcinin ifadesi mi. Baskalarini polis olmakla suçlayacagina sen neden polis oldugunu iddia ettigin bir kisiye karsi “seni alir karsima okuturum” seklinde ifade kullandigini açikla. Sen bir kere samimi, dürüst bir devrimci olsan böyle bir ifade kullanmazdin, hele polis dedigin birine karsi. Bu da senin kimligini yeterince açik etmekte. Sen Ibo ile ayriligi açiklayacagina , kayinbiraderinin Ibo’yu öldürme planlarini açikla, senin bu konuda katkin ne oldu, karsi çiktin mi, çikmadin mi onu da açikla.
Gün Zileli’yi ikna edip yeniden Aydinlik ajanlari arasina katma çabanda ilerlemeler sagladin, gerçi o da biraz naz yapmakta ama aslinda pek hevesli belli etmiyor.Söyle örgütte güzel bir koltuk , hoooop dogru Aydinlik grubuna.
Polisin sorularını yanıtlamamak ya da yanlış yanıtlamak diye bir ilkem vardır. emniyette karşılaşırsak bana biraz kıyak çekersin artık. Ne de olsa tanışıklık var. :)))
Belliydi zaten bu AKP’linin polis olduğu. Bu kadar zekasızlık, “ben bilmez merkez bilir”ci ezbercilik, bu denli kökleşmiş faşistlik AKP’li olmayı da aşan bir şekilde AKPnin polisi olmakla mümkündü. Nitekim anlaşıldı da :)))
akpolis, senden çok var. Gün zilelinin sitesini terörize etme, fikrin varsa konuş. Mürekkep balığı gibi güzelim suyu bulanıklaştırma onun bile doğada yeri var gerçi seninde olmalı, görevini lavbalileştirmeden yap. örgüt diye saçmalamışsın, batman ayağında ben varım.
Nereye rapor ediyorsun bizi polis efendi. Hazırladın mı fezlekemizi. Sen şimdi bize işkence yapmak için yanıp tutuşuyorsundur da. Seni işkenceci, bir de utanmadan kalkmış bize anarşizmin ne olduğunu öğretmeye kalkıyorsun. :)))
Parmaklar ona dogru uzanir. Suçlayici bakislar altinda ezilen polis yoldas fildir fildir dönen gözlerini bir saga bir sola çevirerek , korku ve endiseyle bakar, bogazindan bir hirilti gibi gelen çirkin sesiyle konusur.
Ve polis yoldas özelestirisine baslar: Evet büyüyünce polis olacagim daha küçük yaslardan belliydi. 5 yasinda iken
yaramazlik yapan kardeslerimi anneme ispiyonlardim.
Zaten ailem bir yukari ortahalli köylü olarak küçük burjuvazinin tüm özelliklerini tasimaktaydi. Kendim asiri sagci, sinif düsmani ve emperyalist isbirlikçisi özellikler tasidigim için troçkist oldum. Ve bir troçkist olarak devrimci saflara sizdim, amacim devrimin sanli yolunda Gün Zileli yoldasin önderliginde hergün yeni zaferler kazanan hareketi yikmak, dagitmak ve önderligin çizgisinden saptirmakti. Fakat Gün Zileli yoldasin engin görüsü, devrimci sezgisi ve bilgeligi sonucu desifre oldum. Ancak özelestiri yapmaktayim, ben asagilik bir lagim faresiydim artik bütün varligimla devrimci harekete katilacak ve kendimi düzeltecegim
AKP gericiligine hem de Gün Zileli yoldasin degerini anlamayarak ona söyle büyük bir örgütün liderligini vermeyenlere karsi mücadeleye girisecegim. Ertan, Hursit, Karakarga ve diger yoldaslarin elestirileri beni çok aydinlatti.
Yahu siz kendinizi ne sanmaktasiniz?
Iste bu da kendini birsey sanan Turkish solcularin baska bir hastaligi. Bir kere siz kimsiniz ki polis sizinle ugrassin, sanki adamlarin baska isi yok da anarsistçilik oynayan bir iki komikle ugrasacak, ortada o kadar darbeci, ergenekoncu, siddet uygulayan binlerce silahli elemanlari bulunan örgütler varken polis sizi ne yapsin? Tabii, tabbi ne güzel “madem polis bizimle ugrasiyor, demek ki biz çok önemliyiz” diye düsünmek. Bunlar çocukça seyler. Ayrica sunu da söyleyeyim , demokratik rejimi savunan ve demokratik rejimin kurallarina uygun davranan polis olmak, kisisel olarak ilgimi çekmese de, sizin gibi olmaktan daha iyidir.
Evet aslinda ben polis degilm ama jandarmayim.
Jandarma biz
Sosyalistiz
Bizi yalniz dost sana
Kurtulusun bizimledir
Elini uzatsana
Diye sarki söyler Dogu Perinçek ve Veli Küçük gözyaslari içinde ona sarilir.
Hakkaten polislerin böyle bir işlevi varmış, şu haberlere bir bakın; http://www.google.com.tr/#hl=tr&biw=1366&bih=630&q=polis+internet+sitesi+takip+ediyor&aq=f&aqi=&aql=&oq=&fp=23d27d16a806e94f
akpolis,
bakhele senin yanına kim geldi sen böyle laflar edemezsin, yanındaki esprili sana göre BİLGİLİ arkadaş kim?
“Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan “Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü Bilişim Suçları Bürosu” internet sitelerini yakın takibe aldı. Sitelerde yer alan haberlerin altına düşüncelerini yazan okurların ”sakıncalı” bulunan yorumları hakkında işlem yapılmaya başlandı.”
ne biçim insanlarsınız be bırakmıyorsunuz ki insanlar özgürce yorum yapsın, o bile yasak. hakkaten düşündürücü.
bu tartışmalar iyice saçma bir hal aldı…
klasik sol muhabbet ,polis mi değil mi,
ne önemi varki…
buraya bir şeyler yazıyor, canınız isterse tartışın istemezse tartışmayın…
deşifre olacak bir şeyleriniz varsa etmeyin yoksa deşifre olsa nolur…
zaten yorum yazdığınızda hangi ip numarasından olduğu belli oluyordur…
korkacak ne varki, fikrini söyleyen niye korksun ki, düşünmekten korkacak mıyız?
polisse bile bırakın takılsın…
neyi deşifre edecek yani, gizli örgüt denilenlerin bile bilinmeyen nesi var ki…
esasen herkes düşüncesini her yerde her zaman ortaya koymalı, böylece gelişir…
takiyye bir şey kazandırmaz…
teoriyle pratik bir olmalı, ne düşünüyorsak öyle yaşamaya çalışmalıyız…
eğer o akpli denilen vatandaştan bahsediyorsanız, anarşizmi bilmediğini söyleyemezsiniz, adam bir şeyler yazıyor…
yazsın her kimse, en azından tartıştırıyor, tartışmalrın çoğu onun yorumları üzerinden yürüyordu…
hepinizinde hoşuna gidiyıordu onunla tartışmak değil mi?
neyse ben niye bu konuyu bu kadar uzattıysam…
benim hoşuma gidiyor hayloooo haklısın onun provokeleri olmasa bende bazı şeyleri düşünmeyeceğim belkide. Tartıştırıyor dedin ya onu diyorum haklısın.
Haylooo arkadaşım. kimsenin bir şey dediği yok. Bu site, iddia ediyorum ki. Türkiye’nin en özgür sitelerinden biridir. Bir polis de elbette fikirlerini yazabilir. Bir müeyyide uygulayacağımızı söylemedik ki. Zaten polis de burayı istediği gibi izleyebilir. Ama şu var: Sıradan bir AKP taraftarıyla görevli bir polis arasında fark vardır. Bunu bilerek tartışmakta fayda var. Bu şahsın polis olduğu bence kesin. Soruları tam bir polis profili veriyor. Olay bundan ibarettir. Yoksa, elbette tartışmaya devam.
Bu tür tartisma atmosferi dogal olarak rahatsiz sevimsiz bir durm ama alisik oldugumuz bir durum. Ben konuyu yine hayal ettigim platformda tartisayim.
Tsunami geliyormu?
Bati uygarliginin üniteleri parca parca kapanyor.Ilk ünite bence sosyalist blok, ikinci ünite latin Amerikanin ayri yol cizmesi ,ücüncü ünite Arap devrimleri.4,5.. seklinde devam etmesi en dogal seyirdir. Ve en son merkezi ünite ! Ardindan yeni uygarligin baslangici,..( kölelikten feodalizme gecis bir uygarligin icinde gerceklesen devrimi degil yeni uygarliga gecisi belirleyen bir devrimi ifade ediyor. Bu bazen bin yillarla ifade edilebiliyor). Bir uygarligin tarih sinirlari icerisinde yasanan devrimler sinif degisimi yaratmaz. Bu yüzden sosyalist ülkeler bati uygarliginin bir parcasi olárak kaldi.
Ancak bir uygarliktan diger uygarliga geciste sinif degisimi olur.
Yasanan devrimler yeni sinflar yaratmayacaktir. fakat bati uygarliginin sonunu hizlandiracaktir. Tsunami Yeni uygarligin baslangic döneminde yasanacaktir. Böylece isci sinifnin varligindan da kurtulmus olacagiz. Amin diyelim
“Böylece isci sinifnin varligindan da kurtulmus olacagiz. Amin diyelim”
bu cümleyi duymak ne kadar mutlu etti beni bilemezsin nidal arkadaş,
evet sorun işçi sınıfından kurtulmak yani ücreti emekçilikten kurtulmak sorunudur. yoksa sosyalistlerin dediği gibi ücretli emekçilere daha sosyal imkanlar sunmak değil…
selamlar
Gün Zileli’nin yeni kitabi. 2000-2012 yillarin anlatiyor. Kitapta bu dönemde de eski hatalarini tekrar ettigini, nasil 1970’lerde Metin Göktürk’e polis dediyse, 2000 yillarda da iyice sapitarak sitesinde kendisine elestiri yöneltenlere polis etiketi yapistirdigini yaziyor. Artik 89 yasina gelmis olan Gün Zileli, son kitabinda yaptigi hatalar için ” ha pu da baa iyi bir ders oldu” seklinde özetliyor
Bu yazı okunmaya değer; Her an seni de alabiliriz, suç gerekmez! – Ender Helvacıoğlu
http://www.yarinlar.net/guncel-yazilar/her-an-seni-de-alabiliriz-suc-gerekmez-ender-helvacioglu.html
🙂 kusura bakma Gün abi adam çok komik laf etmiş öldüm gülmekten ” ha pu da baa iyi bir ders oldu” seklinde özetliyor 🙂 🙂
Eger oldukça önemli sayidaki bir kesime “seni de alabiliriz, suç islemen gerekmez, dümen suyumuza gir” mesaji verilmek isteniyorsa, sen de bu mesajin böyle propogandasini yaparak ona yardimci olmaktasin. Kendi kendinle çelismektesin. Aslinda böyle bir mesaj da yok, laf kalabalikligi ile darbeciligi ve cuntaci ajanligi gizleme çabasi.
dediğim buydu işte…
bakın Nidal Hawari ne güzel konuyu değiştirdi, ama yok…
ertanın habire bize link vermesi, “yarınlar ki daha önce uyup bir kere bakmıştım, bir dahada bakmadım”
karakarganın- haklı olarak- komik adama gülmesi falan filan işte…
aha bende yakaladım, “saçma bir yazı” nickiyle yazan o akpli..
flash flash flash…
Yahu sen, Türk insaninin ulu önder Atatürk’ün Selanik kirsalindan kovdugu karga degil misin? Taa Batman’a kadar kaçtin mi. Neyse esprime güldügün için biraz da konuyu degistirip polis oldugum gerçegini buradaki saf insanlara unutturmak için sana biz kargalarin ulu önderinin giris bölümünü ithaf ediyorum:
Yıllar ne kadar çabuk geçiyor Mustafa Çocuk,
Gaak. Bana karga derler. Bir mucize olarak okuma-yazma öğrendim ve arap harfleriyle ilk nutkumu yazarken önce kendimi ve içinde bulunduğum ortamı anlatmaya karar verdim. Manzara-i umumiye yani bugünkü deyişle genel durum şöyledir:
Öncelikle çok haksız saldırılarla karşı karşıya kaldığımızı anlatmak isterim. Kargalar bütün tarlalardan kovalanmış, girilmiş, tüm karga milleti hain korkulukların elinde harap ve bitap duruma düşürülmüştür . Kargaların hak ve hürriyetleri ellerinden alınmış, karga kötülüğün ve karanlığın bir simgesi olarak gösterilmek istenmiştir. Neden?
Doğrudur, yiyecek bulamayınca bazen ölü hayvanların kalıntılarıyla beslenmek zorunda kaldığım olur. Bu yüzden beni uğursuz bir hayvan olarak kabul eden Batı kültürünü eleştirmem bile. Bana kızan ve ‘leş kargası’ diye hakaretler yağdıran bu insanlara gülüp geçiyorum sadece.
Ey Batılı ve Batıcı ve itici insanlar. Ölü hayvanların kalıntılarıyla beslenmek suç ise ölü insanların kalıntılarından nemalanan sizlere ne demeli? Ben karga isem beslendiğim gıdanın bir ölüye ait olduğunu dürüstçe itiraf ediyorum, oysa sizler hem ölülerle besleniyor , hem de bunu inkar ederek ‘hayır o ölmedi içimizde yaşıyor’ diyorsunuz.
Batının beni Doğu’nun bir simgesi olarak gördüğü ve bu yüzden bana düşmanlık beslediği doğrudur. Ne yapayım tüylerimi yolarak kendimi başka türlü gösterecek halim yok. Aslında daha eskilerde, çok daha eskilerde karga Avrupa’da da iyi bir şöhrete sahipti, örneğin Cermen efsanelerinde kargalar Tanrı’nın habercisi sayılırdı. Gak, gak….. bu konuyu fazla kurcalamasam iyi olacak. Tanrı’dan bahsederek beni ‘gericiğin sembolü’ zanneden zevatı fazla gagalamayalım.
Evet, bazı değerlere sahibiz, biz kargalarda çiftler ömür boyu birbirlerinden ayrılmazlar. Bizi kovmakla uğraşanlar biraz bize bakıp ders alsalardı ömürlerinin sonunda böylesine tek başına ve mutsuz kalmazlardı.
Biz kargalar cesuruz, şahinle savaşır hatta Fransa’da Grand Dük denilen büyük baykuşlardan çekinmeyiz. Avrupa’nın en büyük alıcı kuşu olan beyaz kuyruklu pygargue bizi korkutamaz. Onlara mesaj vermek için geleneğimizi, göreneğimizi değiştirecek değiliz. Aslımızı inkar etmek aklımıza bile gelmez. Bizi kovalayanlardan daha delikanlıyız.
Cesursak, aynı zamanda ihtiyatlıyız. Evlerin bahçelerinde gezinirken bir pencere açılsa hemen oradan uzaklaşırız.
Bizim adımızı hurafelere karıştırıyorsunuz ama bizimle ilgili görüşleriniz aslında hurafenin daniskası. Gak, gak…evet. biz kargalar hakkında yapılan bilimsel araştırmalar bizim son derece zeki olduğumuzu ortaya koymaktadır.
Mayışlar ne kadar polis efendi… Kendini yırtıyon da burda emeğine değiyo mu sana da yazık. Gözün bozulacak, beyin zaten radyasyonu yemiş. Gel seni de örgütleyelim sen de memursun en nihayetinde. Yasadışı değil ha ak parti sayesinde artık 15-20 sendikaya birden üye olabiliyoruz ya sen de o şekil troll-sen e üye olacaksın sonra eylem falan yapacaksın. Provokasyon hakkımız engellenemez, egemenlere kalkan eller kırılsın (cidden kırılsın!) falan şeklinde sloganlar atacaksın. Bu asosyalliği kır artık. Ne demiş büyüklerimiz:
Trollerin bilgisayarlarından başka kaybedecek birşeyleri yoktur, beyinleri bile…
Yalnız memur beyin de bu trol arkadaşın kendine onun süsünü vermesine hiç itiraz yok. Nasıl da imdadına yetişti onun. Sindi koltuğuna gömüldü. Uyuma hemşerim kalk, amirinden, komiserinden fırça falan yersin sonra bak.
Eski yoldasi perincek 3 metrelik tecrit hucresine tikilmisken gun’un payina dusen de bu andaval,herkes curumu kadar yer yakiyor bu dunyada.
Senin süper ulu önder, büyük yol gösterici, yanilmaz lider, halklarin küçük babasi Gün Zileli ve teknik heyeti IP no’larini sürekli takip ettiklerini daha önce belirttiler zaten, bu nedenle benim tek kisi oldugumu iyi bilirler Zaten harflerden de belli olmakta.
cinsiyet-ayrımcılığı içerdiği için bu mesaj, silinmiştir.
Bu cinsiyet ayrımcısı, aşağılık mesaj en kısa zamanda, kaldırılış nedeni de bildirilerek siteden kaldırılacaktır. Küfre olduğu gibi cinsiyet ayrımcılığına da hoşgörü göstermiyoruz. Bugünkü kadın cinayetlerinin ardında bu tür cinsiyet ayrımcısı zihniyet ve kültür yatmaktadır.
akpolis, bi kere güldük sana ama bi sor neye güldüm? Halin çok komik ama mide bulandırıcı aynı zamanda. Kimseye çamur atma, tirübünlerede oynama. Benim için oynama en azından. Anlattığın fıkrada mide bulandırıcı. Gün abiyede sallayıp durma cibiliyetsiz adam. Beni kimseler kovalamadı. Senin gibilerle dolu etrafım, her gün omuz atarsınız burada bana sizler gibi değilim ve olmayacağım. Çamurunda batasıcalar!
ayrıca ak adam! Napolyonla Josephine fıkran şimdi buradan kaldırılmış ama sana anlattığın fıkra üzerinde düşünmeni tavsiye ederim. Güçlü kuvvedli erkek Napolyon, zavallı pejmürde halde olan Josephine. Bu neyi anlatıyordu? Aktif ve güçlü erkek pasif ve zavallı kadın… Sana şu kadarını söyleyeyim pasiflikde aktiflik kadar keyiflidir ve birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Gün abinin kadın cinayetleri konusunda söyledikleri çok doğru düşün biraz.
Kadin ayrimsiligi ve en yakinindaki kadinlara igren muamele konusunda gerçek (iftra cinsinden degil) olaylar okumak isterseniz Gün Zileli’nin kendi karilari ve arkadaslarini incitici anilarini okuyun.
Kadin ayrimciligi ve en yakinindaki kadinlara igrenc muamele konusunda gerçek (iftra cinsinden degil) olaylar okumak isterseniz Gün Zileli’nin kendi karilari ve arkadaslarini incitici anilarini okuyun.
Sen kendi sözlerini Gün zileli üzerinden aklamaya çalışma!
Gün abinin anılarını okuduk, herkes kendi payına düşeni aldı orası kesin ki sende kendin gibi anlamışsın. Kimseyi incittiği falan yok açıkyüreklilikle kendini ve yaşlamını anlatmış. Senin dünkü Gün abiye ‘ha bu da baa ders oldu’ diyişine gülmem sana hak verdiğimden değildi. Bunu bile anlamaycak kadar sığ senin zihniyetin zaten anlattığın berbat fıkra senin zihniyetini bakış açını ortaya koydu daha ne desen boş. Açığa çıktın.
hem sen ne diye ikide bir hedef saptırıyosun? Kendinde neyi kapatmaya çalışıyosun akpolis?
Gün zileli,
bir canlıdır hepimiz gibi, eğer birilerini incitmişse-ki bunu herkes zaman zaman yapabilir, o birileri ondan uzak durur kendini incitmez, ya da adama yansıtır…
cinsiyet ayrımcılığı konusunda burada aldığı doğru tavrı bağlamaz…
hiç birimiz kahraman değiliz…
ahlak anlayışı özneldir…
insan ancak kendisiyle çelişir, özelştiriyi insan ancak kendine verir…
insanın kendine göre doğru gördüğü erdemli gördüğü aranılan ulaşılmaya çalışılandır…
neyse ne dediğimi kendimde anlamadım…
Herkesin bildigi Napolyon /Josephine fikrasini pasalara adapte edip anlatinca isinize gelmedi, mevzu kadin/erkek esitligi degil sevgili pasalariniz, bu sevgi aaah, bu ne izdirap.
Sensin ulu önder, büyük yol gösterici, yanılmaz lider :))) Rahat olun memur bey, sizin kafa pek basmaz böyle şeylere ama evet burada hiyerarşi yok.
hayloooo akpolis kimin metnini tanık gösteriyor doğrudan Gün zilelinin yazdığı biyografiyi. Demekki Gün abi hatasıyla sevabıyla ortaya koymuş. Kendi dediklerini ona karşı kullanması ucuz bir numara. Onda bu dürüstlüğün binde biri varmı?
akpolis o sevimsiz fıkranı kime uyarlarsan uyarla içindekini kusmuş oluyorsun. Dahada yazıp çamurda patinaj çekme istersen. Düze çıkamazsın o kafayla
Yukarıdaki yorumlardan birinde “biz” denmesine takılmış ya bu polis; Muhammed’in kitabındaki tanrısı her satırda “biz” diyor. Asıl örgütün önde gideni o, senin kafayla. Belki Ergenekon bir numarası Muhammed’in sürekli “biz” diyen tanrısıdır senin mantık yürütmeyle ha ne dersin memur bey? Küçük Muhammed, Fetullah da ha bire “biz” diye konuşuyor, buna ne dersin zeka küpü!
karakarga bende onu söyledim zaten…
insan kendi kendine hesap verir, Gün hocada bunu yapmış ve hatta bizlerlede paylaşmış…
zaten eleştirmedim…
öyle bir hakkım yoktur zaten…
gün zileli gerçekten bir anarşisttir, anarşizmin felsefesine- ki benim anladığım anarşizmin- uygun tavır almaktadır…yazmaktadır…ben yaşamakta olduğunuda düşünmekteyim…
geçmişiyle zaten kendisi hesaplaşmış, hesaplaşır gerekirse….
çünkü insanın bütün hesabı kendiyledir aslında…
kendine demokrat olmamayı ondan pratiğiyle görüp öğrendim…
akşam akşam bana bir sürü yalakalık yaptırdın:))
keşke hepimiz öyle olabilsek…
yalakalım tutmuşken devam edeyim,
düşünsel hayatımda ilk etkiyi, çernişevski nasıl yapmalı romanı sonra fikret başkaya paradigmanın iflası kitabı ve kendisi, sonra, anarşizme yakınlaşınca gün zileli, sonrada otonom yaıncılığın kitapları etkili olmuştur, kırılmalar yaratmıştır…
hepsine sonsuz teşekkürler….
ayrıca bu akpliyede teşekkürler onun sayesindede ne olmamam gerektiğini öğreniyorum….
:)))) ‘biz bizeyiz’ burada canım ne yalakalığı akpolisin mesaisi bitmiştir artık çok bile konuştu. Gün abinin Türkiye kültüründen biri olması beni ayrıca mutlu ediyor sayesinde bireysel yaşamım zenginleşiyor anarşizm çok şeyin başı ama anarşist oluşumlarda bile insan ‘biz’ olamıyor genelde benim çevremdeki anarşist arkadaşlar hep birbiriyle kavgalı herkes en çok ben anarşistim kavgası yapıyor. Gün abi öyle biri değil ama yazılarından bile belli oluyor zaten.
Bardamu akpolis rüyaya yatmaya gitti aklı gelsin mesai başlasın sabah sana, bana haylooooya laflarını sıralar. Elleşme gundiye uyusun.
Aman elleşmeyin uyusun 🙂
gundi kürtçede köylü demek yalnış anlaşılmak istemem bu bizim arkadaşlarla aramızda bir espridir hepimiz gundi olduğumuz için kimse diğeri kendisine gundi dediğinde alınmaz 🙂
Unuttuğum şey akpolisin arkadaşım olmadığıdır sözümü geri alıyorum ve gundi olan tüm arkadaşlardan özür diliyorum
zamanın olursa http://www.sonliberters.com adlı bir sitemiz var şimdi yenileme çalışması var ancak yinede bakıp görüş bildirirsen sevinirim…
hazır akpartili yokken, bari sitemizden haberdarda olmaz…:)
selamlar…
hayloooo siteyi beğendim elinize sağlık Güç adlı yazını okudum, çok doğru tesbitler.
‘Güç dolayısıyla otorite üretmemek için, güçlenmeye değil güçsüzleşmeye çalışılmalı.’ Demişsin ya ‘güç kimdeyse suç ondadır’ sözünü hatırlattı bana. Güç gösterisi yapan ve korkutmayı, iktidarlı olmayı bir halt sanan insanlara saygı durmuyorum. Eline sağlık, doğru bir yazı olmuş hocam
bu gece kabus görüyodur sabaha topa tutar bizi o korkuyla
Kronstadt bahriyelileri, topları tüfekleri hazırda tutalım 🙂
karakarga ,
saolasın mutlu oldum…
şew baş…
şewbaş bra!
Kaddafi için ne düşünür GZ? Devrim olduğunda hemfikirim ve de çok heyecanlıyım ama Saddam gibi Napalm gazı gibi yöntemlerle halka kıymaz mı? Zaten en iyi kendisi biliyor kendisini istemeyenin halk olduğunu, yapacaktır eminim. Hem içindeki düşmanı kıracak-sağ kalana korku salıp bastıracak hem de dışarıdakine gövde gösterisi yapacak… Ne düşüneceğimi bilemedim…
Benim sayemde ‘ne olmamasi gerektigini” ögrendigini iddia eden insan, ya oldugun gibi görün, ya da göründügün gibi ol, kendin ol. Aslinda benim sayemde avukat olmaktasiniz, nasil da aslanlar gibi kaplanlar gibi ulu önderinize sahip çikmaktasiniz, bravo. Hele karakargada bir telas , bir telas, bu sitede en çok Türk solcularinin (karakarga da aslinda Türk) bu kemalist yapilarinin kemalizmin insanlarin kisiligini bozmasindan kaynaklandigini anladim.
Ama Ak Parti size adam olmayi ögretecek, adam gibi fikirlerinizi savunacaksiniz, adam gibi kimliginizi savunacaksiniz, adam gibi siyaset yapacaksiniz, siddet, komplo, askere dayanma, silah, külah yok. Halk sizi desteklerse amenna, desteklemezse destekledigi kadar, tepeden inme yok, zoka yok, cunta,zonta yok, ittihat terakkicilik yasak, komitacilik bitti, Türkiye degisiyor, degisime ayak uyduran gelisir, akintiya kürek çeken marjinal olur, zaten marjinal olanlar da yok olur.
bravo gün.. birkaç ay (yıl mı?) geç oldu ama sonunda sen de gördün arkadaşım..
biraz daha bekle hele laa…
Kimse kimseye hiçbir şey öğretmeyecek. Herkez kendi yolunu bulacak kimi de yolsuzluğunu. Akpartide kendi yolunda kırılacak tüm iktidarlar gibi. Çark onuda öğütür elbette öğütmese böyle devam etsede tarihe lekeler bırakır ancak. Temiz sayfalar iktidarda yazılamaz!
merkez “din”lemede,
imanla biraz…
zikrimcenin dediği gibi hiç bir iktidar bir halt etmez, “kapitalist ya da sosyalist bütün devletler havlayan köpektir”nietzche
akp nin yerıne sızın onerdıgınız yapının gelebılmesı bence bır süreç ürünüdür ve bu surec turkıyede baslamıs degıldır, ama akp icraatlarıyla o sürecinde başlamaması için elinden geleni yapmaktadır. Bu nedenledir ki akp ye muhalefet eden kesimleri sadece gitsin gözüyle bakıyorlar diye eleştirmek haksızlıktır. Sap la saman bu manada da karıştırılmamalıdır.
Akp’yi, merkez dinlemeyi bilmem ama;
2010 yılında senin zihniyetinden öldürülen 1000 kadının ruhu seni bir öperlerse ;
bu millet seni sokakta tanıyıp ortasına alırsa deniz anasından
yumuşak olursun ve seni bir daha kimse toparlayamaz.
SİZ KENDİNİZİ NE SANIYORSUNUZ EY GAFİLLER?
SİZ HAYSİYETSİZ MİSİNİZ?
Arkadaşlar! Sevgili editörler, muhterem genel yayın yönetmenleri! Bir millet topyekûn kadınlarına ve çocuklarına karşı taarruza geçmiş, her gün en az bir kadın öldürülüyor ve kim bilir kaç çocuk ensest kurbanı oluyor.
Bu memleketin üniversitelerinden birinde dekan diye koltuğa oturttukları bir adam, dekolte ve tecavüz arasında illiyet rabıtası kuruyor.
Halk sokaklara çıktı artık, sonunuz kaddafi’den beter olacak,
o zaman yassıada tımarhaneniz olacak.
yakında halk sizi gn.merkezlerinizden alırken, kolluk kuvvet ve
polisinizi ezip geçecek.
.
kendinize deliklerden delik beğenin badem bıyıklı globalist fareler.
bu arada yeni tip polis devletinden yine eski tip laik polis devletine geçmek isteyenler sitede taarruza geçmişler…
her ikiside aynıdır, eskiside yeniside…
karşılaştırmak doğru değilsede, görece yenisi eskisinden daha iyidir desem yeridir, en azından bunlar geldiğinden beri faili meçhul ben duymadım, işkence eskisi kadar değil(ben işkence vakası duymadım ancak belki olmuştur diye azalmıştır diyorum), bir çok şey konuşuluyor(burada konuşturan, konuşturtmak zorunda bırakan halkın mücadelesini es geçmiyorum)…
özgürlük istiyoruz, eskiye dönmek değil, müslümanlardan korkmuyoruz, düşmanımız değiller…
abdestli kapitalist(ihsan eliaçık deyimiyle) olanları neoliberal politikalar uyguluyor. onlarla kapitalist oldukları için mücadele gerekir, müslüman oldukları için değil…
son yıllarda islamcı aydınlar, kendine demokrat olmama konusunda müthiş bir ilerleme gösterdiler…
onlarada selam olsun…
kimseyi şeklinden, saçından, bıyığından, türbanından falan eleştirmek doğru değildir…
daha fazla özgürlük…
Saçmalama özgürlügü de var memlekette, AK Parti yüzünden 1000 kadin öldürülmüs de , nasil, nerede, ne zaman, neden 999 degil, 1001 degil de 1000 , iste artik Ipragaz mi, Milan gaz mi, ne gazi bu? Manyak bir profesörün saçmalarini ne diye Ak Parti’ye baglamaktasin? Canin öyle mi istedi? Bir de fasizmin öncüllerinden Nietzsche’den alinti yapiyor iste senin fasist kafan bu. Halk sokaga çikmis da , biz delik begenecegiz de…Hangi halk, sizin partinize en fazla yüzde 24 oy veren halk mi, o yüzde 24’ün de Yüzde 20’si alevi köktendinciliginden etkilenmis insanlar. Kaliyor yüzde 4 kemalist ilkel , hele sizin gibi kendini komünist sanan ilkel kemalistlere gelince halkla rabitaniz yüzde sifir virgül; sifir, sifir, sifir ve sifir 1. Simdi bize badem biyikli fare, deliklerden delik begen diyen zata sade sunu söyleyecegim, halka yaptiginiz vaadiniz insanlari delige tikmaksa küfretmek yerine daha iyi düsünüp daha iyi bir program gelistirin de oylariniz sifir, virgül sifir, sifir, sifir, sifir bir artabilir belki.
karıştırdın kardeşim nietzcheden alıntaıyı ben yaptım…
1000 kadın diyen değil…
kaldıki şimdi çuvalladın nietzche ne zman faşistmiş…
bak bütün tartışmalrda ben senin bir şeyler bildiğini düşünüyordum ancak olmadı…
bu gece fazla mesaiye kal ve nietzche çalış…:)))
akp’li beyoğlum, Nietczsche’ye faşist demek günahtır, bak sen dini bütün bir delikanlıya benziyorsun, karışmam ha. Sözünü ettiğin filozof çağ açan insanlardan biridir. faşizmle bir alakası yoktur. Faşistler herkesi kullanmaya çalışırlar. Anarşist Bakunin’in arkadaşı Wagner’i kendi müzisyenleri ilan ettiler diye şimdi biz Wagner’e faşist mi diyeceğiz. Bu işler ezberle olmaz evladım. Biraz derinlemesine düşünmesini tavsiye ederim.
hayloooo’ya katılıyorum. Sitede sanıyorum ki Türkiye gibi, geniş bir yelpaze var her çeşni mevcut… Akp’liye olan savunma tamam da ulusal-milli söyleme de aynı oranda savunmada olduğumu belirtmek isterim hele ki dün Beyoğlun’da basına özgürlük yürüyüşündeki İP’li şahısların ”bu kalabalığın hepsi İşçi Parti’li”
imajı verme gayretleri gülmek için görülmeye değerdi…
Hayır arkadaşım, yanlış her zaman yanlıştır ama doğru kendini pırıl pırıl gösterir. İktidar kirlidir, iktidar olmaya can atan da!
Istersen bu konuyu tartisalim, hele Wagner basbayagi irkçidir.
faşist diyen sensin o zaman niçin olduğunu yazda ona göre tartışalım…
ben kendi adıma hiç öyle düşünmediğim için bilemiyorum…
Böyle Buyurdu Zerdüst’ün giris bölömünde ve Iyi ve Kötü’nün Ötesinde’de demokratik sistem açikça elestirilir. Refah ve sorunsuz bir yasam arzu eden sürü zihniyetindeki insanlarin tercihi olarak görülür. Oysa savas ve çatisma üstün insani ortaya çikaracaktir. Esitlikçilik medyokritedir. üstün kültürün ve seçkin sinifin ortaya çikmasini engeller. Demokratik toplumda ahlak degerleri ezilenlerin ahlak degerleridir. Oysa kendisi açikça ezenlerin ve güçlülerin ahlakini savunur. Olagan insanlarin gelenek ve degerlerinin inkar edildigi pervasiz bir nihilizmle bezenmis ezen sinifin ve güçlülerin sinirsiz özgürlügü iste Nietzsche kisaca budur. Daha fazla açiklama yapmaya gerek var mi, en iyi açiklama iki dünya savasi, fasizm ve komünizm, atom bombasi ve zayiflarin (Yahudilern çingeneler ve özürlüler) sistematik olarak yok edildikleri toplama kamplari: Iste Nietzsche. Tabii Turkish solcular 1945’ten öte geçemedikleri için bu dönemi iyi degerlendiremiyorlar, normal.
Wagner. 1850: Yahudiler doganin bir anormalligidir
Wagner. 1869. Yahudiler santajcidir.
Wagner 1879. Yahudiler Alman ruhunu saptirir.
Wagner’in Israil’de hâlâ yasak oldugunu biliyor musunuz?
Woody Allen’den bir espri: “Wagner’i dinleyince içimden Polonya’yi istila etmek geliyor.”
Türkiye’de genelde Bati, özelde Alman hayranligi ileri derecede oldugu niçin Nietzsche ve Wagner gibilerini yanlis tanirlar, ilerde Fazil Say da Wagner gibi anilacak.
beykardeşim. yine kestirmeden gitmişsiniz. Burjuva demokrasisini eleştiren yalnızca Nietzsche değildir. anarşistler ve komünistler de eleştirirler. Feylazofun eleştirileri ışık tutucu niteliktedir. Dolayısıyla ileri bir kültürün unsurudur. Fakat her olayda olduğu gibi, burada da saflık aramayalım. Feylazofun görüşlerinde (üstün insan) istismar edilmeye yönelik noktalar da vardır, ayrıca kadın düşmanlığı olarak görülebilecek deyişleri de mevcuttur. Ne var ki, bunlar onu faşist olarak adlandırmaya götürmemelidir bizi. Wagner’de keza antisemitik görüşler ve saf ırk arayışları vardır ama faşizmin doğuşundan çok önce ölmüş (1883) bir müzisyene bu yüzden faşist demek komiktir. Wagner’e faşist demek mesela Rousseau’ya Marksist-Leninist demek gibi garip bir durumdur. öte yandan anti-semitik görüşler sizde de mevcuttur ama bakın biz size faşist demiyoruz. Her anti-semitik görüş sahibi faşist olarak adlandırılamaz efendim. Bu meselelerde tefrikçi olunuz, her şeyi yerli yerinde kulllanınız rica ederim.
Fasizmin ne zaman dogdugunu, Nietzsche ve Wagner’in hangi dönemde yasadiklarin elbette biliyorum, bu nedenle fasizmin öncülleri dedim. Nietzsche sadece burjuva demokrasisini elestirmiyor, bir yönüyle burjuva özgürlüklerini de sinirlayan demokrasiyi savunuyor ve güçlülerin sinirsiz iktidarini savunuyor. Içinde yasadigimiz dönemde de demokrasi tarafindan sinirlanmayan bireysel (burjuva) özgürlükleri savunan anarsistler de var, benim gözümde bu fasizmin ta kendisidir. Dikkatli okursaniz Wagner’e irkçi dedim, fasist degil. Benden beklediginiz tefriki siz de bana karsi gösteriniz lütfen. Nietzsche benzei görüsleri en iyi elestirilerinden birini Camus’nun Isyan Eden Insan adli denemesinde bulabilirsiniz. Kusura bakmayin, bir demokrat olarak “Üstün insan” konseptini elestirmem gayet normal degil mi?
özür dilerim: “Nietzsche sadece burjuva demokrasisini elestirmiyor, bir yönüyle burjuva özgürlüklerini de sinirlayan demokrasiyi elestiriyor” seklinde okuyun.
“nihilizm ve komedyenleri” ne saygılar…….
Nihilizm bir keşif dünyasına uygun olan bir “çöküş mantığı”dır; onun içinde Bilim, kanıya ya da inanca karşıtlığıyla ve bu karşıtlık içinde, “tanıma” nın kipliklerini egemen bir biçimde belirler. Bilim ve kanı karşıtlığı suç ortağı bir karşıtlıkmış gibi görünür, bilimin de kanı gibi “keşfetme” yi amaçladığı bir gerçek. AKP’nin amaçları gibi diyeyim bari. Elbette, kanı en bayağı tasfircilik karşısında geri çekilmez: doğaya keşfetmek giderek çoğalan bir kitlenin parçalarını kavramaktır, karanlığın örtülerini azar azar söküp atmaktır. Kanı bilimin vagonlarında arkadan gelir. Bilim ve kanı hakikate inanmanın aynı biçimine sahiptir. Bilim için, hakikat bilenin dışındadır; kanı için hakikat bir nesne gibi işler; orada ve burada nesneldir o. Keşif dünyası, gerçekci yaklaşımı tuttuğu oranda “nihilist” dünyadır.
“İdealar” ın gerçekciliği (realisme) ile algısal (perceptif) gerçekçilik arasında bir ayırım yapma hakkımız vardır; ama yine de bilgisini, Hıristiyan metafizikçiyi ve doğal (naif) gerçekçiyi bir araya toplayan dünya saplantısının (vision) keşfin sürekliliğini varsaydığını görmesi şartıyla. Söylenir ya, her şey bir yöntem işi…Bu AKP’nin yöntemi olabilir mi?
Nietzsche’nin esinlediği gibi, papazların filozof ve bilgin rekabetinin hakemleri olmamaları ve bu yarışmadan yararlanmış olmaları mümkün; bu rollerin yakınlığını azaltmak için değildir, bunu AKP’den tahmin edebiliriz. Olguculuk (pozitivizm) teknik çağın bir Platonculuğudur. Ya sizin bay x?
“Platon’dan beri filozof sürgündedir ve vatana karşı suikasta hazırdır.”
Nietzche
RTE 17.5 senedir Amerikan sürgünündedir ve halka karşı
suikasta hazırdır.
Gün Zileli’nin sağcı özünü belgeleyen bir yazı.
Sözde bir kaç keskin söyleme bakmayın.
Yazı baştan sona Amerika’yı ve AKP’yi destekliyor.
Gün Zileli Aydınlık içindeyken de Oral Çalışlar ile birlikte en sağcı konumlarda bulunuyordu.
Çalışlar’ın liberal sağcılığı ile Zileli’nin sözde sol gösteren sağcılığı bağlaşma halindeydi.
Bugün ise Zileli de Çalışlar da AKP’nin destekcileri durumunda.
Üstelik Zileli bir de paslı anti-komünizm silahına sarılmış.
Nietzche, hiyerarşi ve adaleti bir pedagojik paradigma ile belirlemiştir. Pedagojinini bu anlamda,”törel olan” la, görgül ve
kurumsal olanla hiçbir ilişkisi yoktur.
Eee aklın yolu bir….onlar akıllı adamlar vesselam.
nietzchenin yaptığı seninde alıntılarında belirttiğin kısmıda dahil,
ezilenlere bu onlara ayağa kalkın mazlum edebiyatı yapmayın demektir. solun ezilenlerin istismarıda nietzchenin eleştirlerinden payını almaktadır, almalıdır. eşitlikçilik ya da demokratik sistem, insanın daha iyiyi arayışında problemlidir.
demokratik sistemde buna dahil olmak üzere fetiştir. oysa insan kendini geliştirmelidir, kendine sahip çıkmalıdır. eleştirir çünkü senin dediğin şeyleri insanın varoluş serüveninin önünde engel olarak görür.
“kuzu şöyle der, kartalın yaptığı herşeyi bende yapabilirim, ama kendimi bundan alıkoyuyorum, kartal benim gibi yapsın”
“nietzche okuyucuları dört temel yorumdan kaçınmalıdırlar:
1- güç istencinin egemen olma arzusu ve gücün istenmesi anlamına geldiğine inanmak,
2- kuvvetliler ve zayıflar üstüne(bir sosyal rejimde en “güçlü” olanların böylelikle “kuvvetliler olduğuna inanmak
3- bengi dönüş üzerine; bunun yunanlardan, hintlilerden, babillerden alınmış eski bir fikir olduğuna inanmak; bir döngü ya da aynının geri dönüşü, aynıya geri dönüş olduğuna inanmak
4- bu eserlerin aşırılığa vardığına ya da delilik tarafından saf dışı bırakıldığına inanmak.”deleuze
” yeni putlar dikmiyorum ben; önce eskiler öğrensin, balçıktan ayakları olmak ne demekmiş. putları(ki benim için ülküler demektir)devirmek- zanaatım asıl bu benim.”nietzche
size üstinsanı öğretiyorum insan aşılması gereken bir şeydir. onu aşmak için siz ne yaptınız?
şimdiye kadar tüm yaratıklar kendilerinden üstün bir şeyler yarattılar: ama siz bu büyük taşkının cezri olmak ve insanı aşmak yerine hayvana geri dönmeek mi istiyorsunuz?
…
solucandan insana dek yol aldınız. ve hala pek çok solucanlık var içinizde. bir zamanlar maymundunuz ve şimdi bile insan herhangi bir maymundan daha fazla maymundur.
ancak, en bilgeniz bile uyumsuzluktur; bitki ile hayaletin bir melezi gibidir. ama hayaley ya da bitki mi olun diyorum ben size. bakın üstinsanı öğretiyorum ben size.
üstinsan yeryüzünün anlamıdır. istemin,iz desin ki üstinsan yeryüzünün anlamı olsun.
yalvarıyorum kardeşlerim yeryüzüne sadık kalın ve size yerüstü umutlardan söz edene sakın inanmayın!zehi saçar onlar.
yaşamı aşağılayanlardır onlar…
bir zamanlar tanrıya küfretmekti enbüyük günah, ama tanrı öldü ve böylelikle bu günahkarlarda öldü. şimdi en büyük günah yeryüzüne küfretmek…”
üstinsanın anlamı
“çağdaş” insanların “iyi insanların, hristiyanların ve öbür nihilistlerin karşıtını , en yüksek yetkinlik örneği gösteren “üstinsan” sözcüğü, töreler yıkıcısı zerdüştün ağzında düşündürücü bir sözcük, hemen her yerde tam bir bönlükle zerdüştün kişiliğinde canlandırılan değerlerin tersine anlaşıldı, daha yüksek bir insan türünün “ülküsel” bir örneği olarak , yarı “ermiş” yarı “deha” olarak anlaşıldı…
herneyse bu alıntılamaları bırakayımda şunu söyleyelim üstinsala ne tarif ettiğini anlayamamışsın kardeşim. senin gibi anlayanlarda yanlış anlamaışlardır.
kaldıki dünyadaki bütün görüşler yaşamdan ve insandan bir şeyler alır. yani insana mahsustur. o yüzdende hepsi kendilerine tarftar bulurlar.
şimdi nietzche insaları eleştirip spinoza deyimiyle conatuslarını harekete çağırır, ve nasıl üst insan olunacağını söylemiş olur. ancak senin gibi birileri bunu üst insan biziz o zaman gerisini yok edelim diye anlar…
nietzche üstinsan olmayanları öldürelim derken fırınlarda yakın demiyor, varoluş sürecimizde öldürelim üstinsana doğru yolalalım diyor.
hurşit abiye,
kadın düşmanlığı konusundada, bence kadının mevcut durumunu aşağılamaktadır…
kadının varoluşuna göndermedir…
Nietzsche’yi belli bir metodla okuyup keyfi bir biçimde yorumlayabilirsiniz, ama bu Nietzsche olmaz. Gerçekte bu filozof yükselen burjuvazinin engel tanimak istemeyen nihilist tavrini ve kendisini sinirlayan her türlü engeli asmak istegini savunmaktan baska birsey yapmaz, ezilenlere, güçsüzlere dönüp bakmaz bile. Onu ilgilendiren yeni, yepyeni degerlere sahip olan güçlülerin nihilizmidir. Bundan politik anlamda liberter bir sonuç çikarmak için metinlere takla attirmak gerek. Nietzsche’nin Zerdust’ten söz etmesi bile sömürgeci bati uygarligina bir hint-avrupa ortak köken arayan irkçi romantizmidir, çünkü gerçek Zerdust koyunlardan , atalardan ve rituelden baska birseyden söz etmez. Her neyse herkesin yorumu kendine ait.
hayloo, evladım, haklı olabilirsin ama , “bir kadının yanına giderken yanınıza kırbacınızı da alın” demek biraz aşırı kaçmıyor mu?
Diğer yandan, akp”li arkadaşımızı birdenbire pek münevver, pek bilgili buldum. Yani hoşuma gitmedi dersem yalan olur. Hah işte şöyle güzel güzel tartış be kardeşim.
Bir noktayı belirteyim. Buradaki münakaşalarda “nihilizm” pek kötü, pek tukaka bir şey olarak ele alınıyor ama unutmayın ki, nihilistler ilk devrimcilerdir Rusya’da. Fedakar devrimciler ve yıkıcılardır. Ayrıca onların “hiçbir şeye inanma, gördüklerin de dahil” sloganı pek hoşuma gider. Her şeyi sorgulamak güzel bir şeydir, neden nihilistler bu kadar kötüleniyor anlamıyorum vallahi.
Baranas’ın zihniyetini tehlikeli bulmaktayım şöyle ki; Akp yanlısı/ABD yanlısı/Anti-komünizm propogandası… Eeee?
Anarşistliğini deklare etmiş birinin düşünce yapısını eleştiriyorsan, bu yukarıdaki iddiaların hafif kalıyor. Doğru karşında olanca açıklığıyla duruyorken yanlış yorumlaman senin birikimin, düşünce sisteminle ilgili… Subjektif yorumların son derece ilkokul hayat bilgisi kitabı… Anlatabildim mi? Yani gerçekten anlatabildim mi? (Anlayabildin mi diyerek kabalaşmak istemediğim için yineleme yolunu seçtim)
Vayyyyyyyyyyyyyy neler dönüyor burda? Şubeden agalar gelmiş gene 🙂 Bir cumartesi gezisi yaptık Nietsczhe’yi bile faşo yapmışlar arkadaş. Bizde nöbetmi tutsak nedir hayloooo?
Senin o ”faşistlerin öncüllerinden” demen, ”üstinsan” kavramından ötürü sanırım? Felsefenin insanı zorlayan yanı tam da budur: Ne yapılırsa yapılsın kendin kadarını alırsın soru sormadıkça ve yaşama, varoluşa doğru bakmadığın sürece kendin de gelişemezsin ve soruların da çıkarsamaların da işte böyle ‘gerici’ bir çıkmaz sokakta kalakalır…. Führeriniz’in üstün ırk ilhamını Nietszche (hazretin adını bakmadan doğru yazamam bi türlü)’den aldığı bilgisiyle mi bunu söylüyorsun? Muhtemelen internette iki google bilgisiyle döktürdün gene incilerini…. Bu arada ben senin polis-polisler olmadığından eminim. Google ve internet sayesinde artık herkes her şey olabilir. Bu kadar abartmayın arkadaşlar.
Nietszche varoluşa dair en doğru soruları sormuş, kendi sorularına en tutarlı cevapları vermiş ve fakat akabinde -sen bilmezsin felsefe de bir zihin yapısıdır- yeni sorular gelmiştir peşinden işte orada herkes özgürdür… Herkes kendi sorusunu bir önceki cevaptan devralır, ileri götürür veya Almanya’daki Führeriniz gibi kendi amacına uygun bir halde kitlelerin canına okur. Doğru okuyun arkadaşım. Kitapları okumuyorsunuz bu bir gerçek, bari yaşamı doğru okuyun. Ömür iki günlük..
evet doğrudur. bu bizim okumamızla ilgilidr. evet belli bir metodla…
yukarıdaki yazıdada kısaca belirtmeye çalışmıştım. yaşamımızdaki din, düşünceler hepsi insana mahsustur. onları insan üretiyor. o nedenlede her akımdan özgürlükçü- totaliter yanlar bulunabilir. ancak özgürlükçülüğü tercih ettiğim için öyle bir okuma yapmak istiyorum. yapmaya çalışıyorum, öyle okuma yapanları okumayı tercih ediyorum.
örneğin İhsan eliaçıkın kuran okuması kuranı devrimci yapar ve bu doğrudur, adam kurandan yazıyor…
ama totaliter dini kuranlarda, kapitalist davrananlarda kendine kurandan bir dayanak bulabiliyor.
burada ağırlıklı olarak ne yapılmaya çalışılıyor, ya da tercihimiz öne çıkıyor.
hurşit abi nietzche de bir insan üst insanı arayan..kadın konusunda pratik yaşamında sorunlu olduğunu varsayıyoruz, o onu aşmak istiyor ve aşamayacınca kadına ya da karşıcinsin kendinde yarattığı güçsüzlüğe bir isyanda olabilir…
üstinsan olunacağına inanmıyorum, önemli olan olunmaya çalışılmasıdır, yani arayışın kendisi bizi özgürleştirir. yoksa aha şuradan sonra özgürlük tamamdır diyeceğimiz bir yer yoktur.
çünkü her ulaştığımız durum dün için bize özgürlük olarak gelir ama ulaştıktıktan sonra fetişleşir ve sonrası için gericileşmiş olur…
nazilerin yaptığı metodlu okuma değil, onlar almanların üstüninsan olduğunu savunup geri kalanın onlara hizmet için var olduğunu düşündüler, bu konularda rakipleri ise yahudelerin üstün olduğuna inanan lar olduğu için en başta onlar olmak üzere yok etme girişiminde bulundular.
oysa nietzche varoluşsal bir çağrıyla üstinsanı arayın demektedir…
bu kadarını farketmen lazım güzel kardeşim…
“Bu üst insan; tabiat üstü ve yaratcı özelliği olan biridir. Onun bir misyonu ve funksiyonu vardır; gelişmemiş ve zayıf kalmış insanları yanlış moral ve metafizik değerlerinde kurtararak dönüşüme uğratarak geliştirmektir. Nietzsche, bununla insanları öteki dünayadan uzaklaştırarak, yaşadıkları reel dünyaya getirerek, gerçeklerle yüzleştirerek uyanmalarını sağlamaktı. Bizim içinde yaşadığımız, dokunduğumuz ve reel dünya gerçek bir dünyadır. Plato’nun anlattığı “Idealerin dünyasi“ ile bize anlatılan öbür dünya gerçek bir dünya değildir.
ÜSTÜN İNSAN normal insanları öbür dünya için değil, bu dünya için eğiten ve “yerüzüne anlam veren“ büyük bir pedagogtur. Nietzschen’in üstün insanına gerek varmıdır, acaba? İnsan maymunluktan kendini kurtararak insan oldu. Fakat bu yetersizdir. İnsan üstün insan oluncaya kadar, kendini permanent (sürekli) aşmak zorundadır.
Nietzsche’nin Zarathustrası (Zerdüşt) bu anlamda kendini aşmak isteyenlere büyük bir modeldir. Nitzsche’nin anlayışına göre insanın kendini maymundan ayırdığı gibi, üstün insan da kendini normal insandan açık bir şekilde ayırır. Nasıl ki Maymun; insan için büyük bir utançsa, normal insan da ÜSTÜN İNSAN için aynı şekilde en büyük utançtır. Bu anlamda; insan varlığında ki, büyük hayvanı aşıp üst bir varlık olmalıdır. Zaharthustra; Nietzsche’de yeni değer ve yeni kültür bildiren ÜSTÜN İNSAN görünümündedir. Onun mesaji ebedi olana değil, aksine ebedi olmayana yöneliktir. Kutsalık tanrını önündeki horlanmada değil, aksine bizzat kendini aşan bireyin kendisinde yatmaktadır.
ÜSTÜN İNSAN, yani; Zerdüşt mezopotamyada ilk peyada oldu, daha sonra Avrupa‘ya gelerek, Nietzsche’nin Zarathustrası oldu ve buradaki misyonunu oynadı. Ve şimdi daha önce yarıda kalan misyonunu oynamak, ordaki devrimde temel bir rol oynamak için tekrar ortadoğya dönmüş durumdadır. Yani; Zerdüşt dün Tunus ve Mısır‘daydı, bugün Libya‘dadır ve yarın da Çinde olursa hiç şaşırmamak gerkiyor. Çünkü onun misyonu, birey bağımsız ve özgür oluncaya kadar sürüp gidecektir. ” beyazıt taş.
Nietzche felsefesinin öteki felsefelerle hiç ilgisi olmadığını, deyim yerindeyse, saf aykırılığın: mutlak aykırılığın demek geliyor içimden, yolunu tutmuş olduğunu, ne saptamaya ne de kanıtlamaya gerek yok bu saatten sonra. Günümüzde söz konusu olan olağanüstü hayranlık bunu gösteriyor. Çağımız hakkında bir bilginin sadece bu bilgi olduğu nasıl reddedilir?Şu bir değişebilir olgudur ki, Nietzche çeşitli (değişik) fikir taşıyanlarca yardıma çağrılmıştır. Herkes tahsili, kapasitesi ve bilgi birikimine göre kendine paye çıkartacaktır. Tiyatrel söylemlerle olayı gülmece alanlarının içine çekmeye gerek yoktur, düşüncenin üstadır o.
Kendini zamansız, sırasız olduğunu bilen ve öyle isteyen Nietzche, “modern fikirler”in tahtında oturuyor.Modern ruhun bir olup bittisi gibi- ve çekicilikten ve kuşkudan, gurur ve masumiyetten, biraz sonra şüpheden ve umutsuzluktan oluşmuş bulanık bir duyguyla- hepimiz bu yolu tutmak, bu tutukuya katlanmak, icabında işimize gelmediğinde bönlenmiş egolarımızla suçlamak, önüne geçilemez
ironi egolarımızı harekete geçirerek ön benlik savunma mekanizmalarını harekete geçirmek, aptalca sırıtabilmek, önüne geçilmez suç ortaklığını yaniden tanımak zorunda kalmak vs vs vs…uzatıp giderim. O halde, işte bizim yurdumuz, daha önce binlerce kez altüst olmuş toprağımız.
Ama ne? Bu mu söz konusu olan? Yine mi bu?
Bir anlamda evet. Bunu anlamak için, önceden biraz önde bulunmak, okumaktan tiksinmiş olmak ve başkaları gibi Nietzche’yi sevmek gerekir. Ya da daha doğru olarak: bir başkası gibi, yani çağın en kolay ve en demogojik eğilimine uygun olmak gerekir. Ve bundan utanç duymak. Bıkkınlıktan bıkmak, aksi takdirde kendi arasında değişik notalarla müzik yapan gruplar sadece ve sadece kendi müzikleri dinler. Kolayı var bunun, en bayağı fıkrayı anlatırken, en çarpıcı şiiri yazarken bile sofistikeye kaçmamak, açık ve net olabilmek . Anayurt oteli filmleri, ne olduğu belirsiz anlaşılmayan yönetmen müsvetteleri, sofistike yazacağım diye palyanço şairlerin sözlük alıntı toparlamaları vee bunu anlamayan yüzde 97 halk yığınları. Çalmayın o zaman, müziğinizi kendiniz için yapmayın o pek saygıdeğer elit tabakası.
Kuşkuyu dile getiren ve dağıtanlar, bundan dolayıdır ki en yalnız düşünce, en ustaca ve en tuhaf, en anlaşılmaz, anlaşılmış olması en çok geciken düşünce,
dünyasal bir başarıya, yüzyıl’a yerleşmekle ödüllendirilmiş oldu. Düşüncenin efendisi, Efendi’yi her zaman gizliyor muydu? Bu soru, o
zamandan beri, yıkıntılar üzerinde kendine yavaş yavaş uygun bir yol açıyordu.
Bir soru nasıl ortaya konur? Ben daha oralara gelemedim de bay x…Soru bir pardoks biçimi altında ortaya konur. Bu, her ne kadar her felsefecinin izlediği değilse de, dolaylı bir kav durumundadır belki!? Bu paradoks şöyledir, aristokratik değerleri için çok özel düşüncesini bir belagat tarzıyla ortaya koyan ve tek bir “hiyerarşi” fikrini iğrenç bulan aynı insanların yanında demokrasi ve sosyalizm için “horgörüsünü” onu anlamak isteyene haykıran bir düşünürün başarısı nasıl açıklanır? Burada çelişki, yanlışlık, olanaksızlık yok mu? Ne var ki, bu paradoks zihinsel ve politik yaşamımızın en gizli dokusunu oluşturur kuşkusuz. Aynı zamanda Marx’tan ve Nietzche’den nasıl övgüyle söz edebilirz? Bu soru bir mason sorusu değildir. Söylendiği gibi “tin için doyurucu” olan, “mantıksal” bir çözüm beklemez. Her birimizde paradoks olarak yaşanmış bir bir sorudur bu.
Hiç olmazsa iki varsayım ele alınabilir. Bunlar, Nietzche’nin bir yaratıcı “itirafı” adını verdiği şey olmaktan başka hiçbir şeyde haklı olduklarını ileri sürmezler. Bu varsayımlar paradoks içinde çırpınmanın garip, yerleşmiş bir biçimidir. İlk varsayım: Platon yüzyıllrca hakikat felsefesini nasıl temsil ettiyse, Nietzche de bizim için öyledir. Bu istesek de istemesek de, bir tür kaçınılmazlık bu, onun bize bir “dil” bırakmasıdır bunun nedeni. Daha kökten söylersem, biz Nietzche’nin dilini konuşuyoruz.
İkinci varsayımım; Efendiler’le düşünce ustalarının kolayca birbirine karıştırılıdığı, en özgün ve en bozguncu terimin Düzen partisine kadar hemen yandaşlarını bulduğu büyük pedagojik gerilme çağlarında her çeşit müminin inanmya, yani barışa ihtiyacı vardır, ama hiçbir söz üretmeyen Amerikan tarzı folklorik üretim alanlarında zengin olan bu çağlarda Nietzche, Platon örneği, bir Efendi gibi görünür.Eski yunanlıları dışta tutarak, insanlar bugün olduğu kadar , belki de asla bir
pedagojiye ihtiyaç duymadılar.; aynı zamanda psikolojik savaş ve görüntünün gücü bu kadar güçlü olmadı asla. Tarihte iki büyük “Mantıkçı” felsefe vardır: Nietzche ve Platon. Başka bir bakış açım, Sokrates ironik,Nietzche kuşkucu ve sabırlıdır. İki durumda da o dogmanın ve yandaşın kötü bakışıyla, teknisyen ve demagojik eğilimle karşılaşır.
Zerdüşt’ün cücesi sözün demagojisidir. Buna karşılık felsefi söz zorunlu olarak ve özü gereği hiyerarşiktir -bazılarının hoşuna gitmese de- , çünkü o ayırıcı özelliği sürekli bir araştırmasıdır. Bu söz ortak anlamı bakımından, bir sayıklamadır. daha doğrusu, süregelen bir karışıklıktır ve doğası gereği farklılıktakımıldanır.
O seçicidir ya da değildir…kime ne?
Tsunami ne zaman başlayacak Hurşit abi?
Kapitalizmi menzil dışına atan, Nietzche’nin ustalığıdır.
Neden bu böyledir?
Mazeret abi, kendini ironi ile realizmden korumadan, şu konuyu bir nebze skolastik paradigmanı da katarak açsana biraz.
Felsefi atraksiyon ile nihilist sosyalizm (!) icad etmek isteyenlere filozofun su sözlerini hatirlatirim:
1. « Sosyalistlerin rüyasini gördükleri ideal toplum, yüksek zekalarin, kuvvetli enerjilerin temellerini yok eder »
2. “Toplumun en asagi tabakalarinin kosullarini iyilestirmek onlarin ac çekme kapasitelerini arttirmak demektir, büyük insan ve büyük eser ancak özgürlük içinde gelisir. Sosyalistler ise çogu zaman karanlik, geri zekali, kötü düsünceli ve mizmiz karakterdedir. ”
3. “Sosyalistler su eski Yahudi’nin sunu demesine kin duyarlar (Musa Aleyhisselam’i kastediyor) : çalmayacaksin. O’nin 7’inci emirde söyle demesini isterlerdi : sahip olmayacaksin. Halbuki iki parça toprak esit olsa bile komsu komsuya imrenir ve esitlige inanmaz. Bugün sosyalistler eski Platon masallarina devam ediyorlar. ”
4. “Sosyalizme karsi en büyük itiraz sudur, kaba ruhlara bos zaman vermek ”
5. “Her türlü sosyalist düsünce acima temeline dayanir.”
6. “Sosyalistlerin salakça iyimserligini ve insanin dogustan iyi oldugunu sanmalarini anlayamiyorum. “
Dervişin Zikri demiş ki: Anarşistliğini açıklamış biri….
Açıklamış da ne olmuş ?
Bu yazısında dolaysız olarak ABD ve AKP desteciliği yapılıyor.
Zileli bütün devrimlere paslı anti-komünizm silahıyla saldırıyor.
Sağcıdır.Hem de aşırı sağcıdır.
Karşı-devrim konumlarından yazmaktadır.
Sağcılığının tarihçesi Çalışlar ve Berktaylarla bağlaşma zamanlarına değin gider.
Anarşist olmak sizlerin sağcılığını örtmez.
Anarşimz ABD’nin ve AKP gericiliğinin kullandığı bir akımdır.
Dogu Perinçek’in solundadirlar. Zira Dogu Perinçek’ten daha asiri bir sagci Türkiye Cumhuriyeti tarihine gelmemistir. Alpaslan Türkes, MHP, Veli Küçük (ki en yakin dostudur), Levent Temiz (Bir baska yakin dost), MIT Müstesar Yardimcisi Mikdat Alpay (eski patronu), Turan Olcayto Pasa (öz dayisi), merhum babasi Sadik Beyefendi (AP Genel Baskan Yardimcisi) …saymakla bitmez, bu isimlerin hepsi Perinçek’in solundadir. Perinçek’in eline azicik firsat geçseydi Türkiye’yi Pol Pot Kamboçyasi’ndan veya Kim -il-Sung Kuzey Koresi’nden daha kötü yapacagina hiç kusku yok ama kapasitesi ancak cürmü kadar yer yakmaya yeter, ergenekonun küçük elemanlarindan biri, hiyerarside en son siralarda yer alir.
Baranas ve akpli gibilerinin maksadını an itibariyle anlamış bulunmaktayım. Cevap vererek bu maksatlara hizmet etmek niyetinde değilim. Zileli’nin kimliği, ne olup olmadığı belli. Benim veya herhangi birimizin savunmasına ihtiyacı yok.
Her iki zihniyete de şu andan sonra cevap falan vermeyeceğim. Dikkat ettim, tartışma diye başlayan her konuşma birden bire gene eski haline dönüyor. Bu sitede okuduğum her yorumdan, girdiğim her tartışmadan yığınla şey öğrendim. Siz ikiniz, hala hiç bir şey öğrenmediyseniz niyetiniz bambaşka demek ki… Gün Zileli de sonuçta milyon dolarlık bir gazete yazarı değil ki her önüne gelen okusun. Onu bilen, fikirleriyle ilgilenen kimseler düşer onun peşine. Siteyi de bu yüzden takip eder. Sizler hem tartışmalarda sabit-natokafanızla aynı şeyleri pişirip önümüze sürüyorsunuz hem hiç kimseyi dinlemiyorsunuz.
(2nizin yan yana masalarda oturduğunu düşünmeye başladım ben de!!!)
Bu alemde herkes birbirini tanır. Yanlış ve çirkin olan: 1968 kuşağına damgasını vurmuş, çok emekleri geçmiş- birkaç
“deli fişek” lere, kimliği ne olduğu belirsiz birilerinin çıkıp bok
atmasıdır üzücü olan.
(Onlar bazıları gibi, sonradan Özallar tarafından filan ortaya çıkarılmadılar, her zaman vardılar)
O zaman birileri ortaya çkıp, buna dur der.
Yalan söylüyorsun.Nietzschenin bu tür söylemleri yok. Kaynak
göster?
Destekli at da inandırıcı olsun.
Gülünesi durumlar:
Sabahın köründe evimin polis tarafından basılacağını sanmıyorum. Ama olur da basılırsa ve Ergenekon’a üye olmaktan, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten tutuklanırsam diye çeşitli tedbirler aldım. Bu tedbirleri içeri alınacağını düşünen herkese tavsiye ederim.
Bir kere ben kolay sıkılan bir insanım. Nezarethanede, hapishanede yanıma muhabbete insan isterim. Yani en azından tek kişilik hücreye atılana kadar iki muhabbetin belini kırmayalım mı?
Ancak beraber vakit geçirmek isteyeceğim, sevdiğim insanların sabah sabah evlerinin basılmasına gönlüm razı olmaz. O zaman çok sevmediğim insanlarla vakit geçirmeye razı olmam gerek. Hem fena da olmaz, sorgu sıramızı beklerken münazara yaparız.
İşte bu amacım yerine gelsin diye açtım bilgisayarımda bir Word dosyası. Başladım yazmaya:
“Emre, AKP’den yana gibi görünmeye devam etsin. Bu rolü inandırıcı oldu, bozmasın. Ama partililerden aldığı istihbaratı bizle paylaşmayı sürdürsün. Engin biraz daha ısrarcı olsun.”
Dosyanın adını emrengin.doc koydum.
İkinci dosyayı açtığımda gülümsemeye başladım. Heyecanlı iş, casusluk filmi gibi:
“Yıldıray ‘Söz konusu demokrasiyse, gerisi teferruattır’ tarzı yazmaya devam etsin. Rasim televizyon programlarındaki üslubunu iyice sertleştirsin. Onları okuyup izleyenlerin davanın ciddiyetine inancı kalmıyor. Özellikle helikopteri Mirgün Cabas’ın düşürdüğü haberi gibi yayınlar çoğaltılsın.”
Klasik dosya
Yıld.doc belgesini kaydettiğimde artık iyice ustalaşmıştım. Bir gün gözaltına alınırsam kesinlikle nezarethanede yalnız kalmayacaktım.
Üçüncü Word dosyasında klasiklerden şaşmamak gerektiğini düşündüm:
“Emniyet içerisindeki cemaat yapılanması hakkında bilgiler çoğaldı. Nazlı’dan gelen bilgi akışı kesilmesin. Şamil, takma isimle kitabı yazsın. Seçimlerden önceye yetiştirin.”
Böylece kitabiyetistirin.doc bilgisayarıma kaydettiğim üçüncü belge oldu.
Söylememe gerek yok herhalde. Bu insanları tanımıyorum bile. Elbette bu belgelere yazdığım işleri yapmadılar, herhangi bir komplonun içinde değiller.
Sadece bir gün mahpus damlarına düşersem, yalnız kalmak istemiyorum.
Çünkü baktım ki artık gözaltına almak için böyle belgeler yetiyor. Bilgisayara yazılan ya da bir virüsle gönderilen iki satır not ile gazeteciler içeri alınıyor.
Her gün aklıma kim gelirse, onun için bir dosya açıyorum. Birine kitap yazması için emir veriyorum, diğeriyle televizyon kanalı kuruyorum, bir başkasıyla hükümeti çekiştiriyorum.
Bilgisayarım dosya doldu, ama alıştım artık, kendimi tutamıyorum.
Ortaoyunu
Kontrgerilla gün yüzüne çıkıyor, darbe planları açıklanıyor, siyasi cinayetler aydınlanıyor diye başlayan bir davayı bugünkü haline getirenler bellidir. Zamanındaki usul ihlallerine dikkat çekenlere, “Soruşturmanın sorunlu alanlarına yoğunlaşıp özünü kaçırmayalım” diyenler de bugünkü manzarada pay sahibidir.
Kişiler hakkındaki şahsi kanaatlerini tutuklama sebebi olarak görenler, bugün başkaları hakkındaki şahsi kanaatlerini beraat sebebi olarak görmekten çekinmemekte.
Adalet değil, şahsi kanaat terazisiyle böylesine büyük bir davanın yürümeyeceğini görmediler. Görenleri de statükocu ve darbeci ilan ettiler.
Madem Ahmet Şık içeride, sözü ona bırakalım:
“Ergenekon soruşturmaları ne savunucuları gibi körü körüne derin devletin sorgulandığına inanmamız istenen bir olgu ne de karşıtlarının yaptığı gibi sulandırılacak bir mevzu. Ama hal ve gidiş böyle devam ederse, Fetyyip suresinde de dediği gibi ‘Bir gün her muhalif Ergenekon’u tadacak’.”
Usul kurallarına dava sulanmasın diye uyulsun istedik. Bugünkü manzaradan ve ondaki payınızdan memnun musunuz?
Görünmez bir duvara çarpan davanın su yatağı değişeli bir hayli zaman geçti. Bu son gözaltılarla ilgili hiç beklenmedik bir delil varsa ve bu delil ispatlanırsa ben bugünkü yazımdan ötürü özür dileyeceğim.
Siz ne zaman özür dilemeyi düşünüyorsunuz?
Cocuklari bu konuda ne yaptilar? Esi ne yapti? CHP kontenjanindan Meclis Baskanvekilligi neyin mükafati?
1913 ile 1917 arasında, Emma Goldman Birleşik Devletlerin başından sonuna Nietzsche ve onun teorilerinin çağdaş anarşist meseleler bakımından önemini konu alan kamuya açık bir dizi ders verdi. Bu dönem boyunca hepsinde, Los Angeles’tan New York’a, en azından yirmi üç kez, Nietzsche’nin düşüncesiyle ateizm, devlet-karşıtlığı ve (Birinci Dünya Savaşı bağlamı göz önünde tutulursa) milliyetçilik/militarizm-karşıtlığı temalarının ilişkisi üzerine göründü.
O halde Goldman’ın Nietzsche değerlendirmesi yalnızca kamusal bir kayıt sorunu gibi görülebilir ve Nietzsche’nin anarşizmle ilişkisi hakkındaki iddialarının kesin niteliğini tespit etmek için yalnızca bu derslerin metinlerine danışılması gerekir; ne yazık ki mesele bu değildir. Goldman’nın yayınladığı anarşist bir gazete olan Mother Earth’ün[1] (Toprak Ana) yazıhanesine yapılan polis baskınları yüzünden, fitne çıkaracağı ya da Amerika’nın savaş çabasının altını oyacağı farz edilen her türlü materyale el konulmuştur. Anlaşılan, Goldman derslerinin kopyalarını kendisi de araştırmış, fakat başarısızlıkla sonuçlanmıştır.[2] Böylece, Nietzsche konuşmalarının asıl metinleri gelecek kuşaklara ulaşamamıştır.
Buna rağmen, varolan diğer kaynaklar Goldman açısından, Nietzsche’nin modern bir anarşist praksis oluşturmak bakımından temel önemde olduğu düşüncesini ve bunun yanında kendi yolunu oluştururken kendisinin de doğruladığı gibi Nietzshe’ye olan borcunu ortaya çıkarmamızı mümkün kılar. Goldman’ın denemelerinde baştanbaşa ona kısa göndermeler vardır. Fakat derslerden yıllar sonra, 1930’da yayınlanmış olan otobiyografisi Hayatımı Yaşarken, Nietzsche’nin onun üzerindeki oluşturucu etkisinin, yalnızca entelektüel değil kişisel yaşamında da açıkça görülen bir teşvik sağladığını belirginleştirir. Aynı zamanda o dönemden hayatta kalan, onun birkaç Nietzsche dersine ilişkin Özgür Toplum ve Toprak Ana gibi gazetelerin sağladığı hayatta kalmış çeşitli anlatımlar da var. Düş kırıklığına yol açan üstünkörülüklerine rağmen bu bilgiler, bu konu üzerine genel içeriği ve derslerinin gidişatı hakkında bazı fikirler verirler.
Hem otobiyografisi hem de denemelerindeki Nietzsche ile ilgili yorumlarını birleştirdiğimiz zaman bu eleştiriler, Goldman’ın derslerinde bu filozof hakkında söylenmesi gereken şey olarak yalnızca geriye kalan ipuçlarını elde etmemize yardımcı olur. Böyle yaparak, anarşist teori ve pratiği şekillendirmede Nietzsche’nin düşüncesinin önemli bir rolü olduğu anlayışı çıkarılabilir ki her şeye rağmen, Goldman bunu ifade etmekte çok sıkıntılıydı.
Goldman, Nietzsche’nin eserleriyle olan ilk karşılaşmasını, kısa bir süreliğine geçici olarak kaldığı Viyana dönemine, 1895 ile 1899 arasında orada hemşirelik ve ebelik üzerine çalıştığı yıllara tarihler.[3] Çalışmalarından ayrı olarak aynı zamanda gizlice anarşist toplantılara katıldığı ve ders verdiği Londra’yı ve Paris’i ziyaret etmiş ve bu münasebetle, devrimci çevre arasında uluslararası bir ün kazanmaya başlamıştır. Bu şekilde, Kropotkin, Louis Michel ve Malatesta gibi şöhretli anarşistlerle tanışmaya başlamıştır; fakat otobiyografisi de kanıtlıyor ki, bu dönemde yaptığı okumalar sayesinde tanıştığı yazarlar arasında Nietzsche, anarşist oluş bakımından öbürleri kadar önemliydi onun için.
Kültürel nitelikli şeylerin -müzik, drama, edebiyat- devrimci bakımdan daha doğrudan politik nitelik taşıyan şeylerle eşit olanaklara sahip olduğuna dair ısrarı ile bu birbirine benzerdi. Örneğin, Avrupa’dayken, anarşist toplantıların dışında, Wagnerci operalara devam etmiştir, Elenora Duse’nin sahnedeki icrasını görmüş ve Levy Bruhl ve Sigmund Freud’un derslerini dinlemiştir. Burada aynı zamanda, Henrik Ibsen, Gerhart Hauptmann ve von Hofmannsthal’ın yanında Nietzsche’nin de eserlerini keşfetmiştir. Goldman bu yazarları, özellikle “eski değerleri aforoz ederek fırlatıp atmaları”[4] nedeniyle över ve anarşist ruhla uyumlu bir hareket olarak destekler. Gerçekten, yukarıda bahsedilen bu isimler o dönemde Avrupalı avangartlar tarafından övülmekteydiler. Bir entelektüel, yazar veya sanatçı kendisini bir “modern” ve zamanın ruhu (zeitgesit) ile uyumlu olarak düşünmek için onların çalışmalarından haberdar (au fait) olmalıdır. Nietzsche, yüzyıl-sonu (fin-de-siècle) bohemleri tarafından özellikle Almanca konuşan dünyada, ikona kırıcılığın bir örneği olarak görülmeye başlandı. Ezici geçmişin ahlakının, dininin, geleneklerinin ve kurumlarının döküntülerini ve ağırlığını temizlemeyi gerektiren bir peygamber olarak görüldü. 19. yüzyılın sonunda bu, insanın miraslarını ve geleneklerini, “baba”ya ait olan eski dünya düzenini reddetmesiyle ilgiliydi; fakat bu fenomen, bilhassa Alman Dışavurumcuları arasında Birinci Dünya Savaşına kadar sürdü.[5]
Bir anarşist olarak, yine de, Goldman heveslerinde olağandışıdır; ve bir kadın ve Yahudi olmanın buna ilave etkenleri göz önünde tutulduğunda, Nietzsche’ye olan ilgisi belki de çok daha dikkate değer. Yine de, kültürel olarak zamanına uygun olmak, onu tersine siyasal olarak zamana aykırı kılar; tıpkı o sırada ona en yakın anarşist olan Ed Brady ile (“genç ikona kırıcıların en cüretkârı”[6]) Nietzsche hakkındaki heyecanını paylaşmayı denediğinde olduğu gibi. Ona, esrime içinde “Avrupa’daki yeni edebiyat ruhu”nun temsilcisi Nietzsche ve onun “dilinin büyüsü, görüşlerinin güzelliği”[7] üzerine mektuplar yazmıştır. Bununla birlikte: “Ed’in yeni sanat konusunda benim duyduğum coşkuyu paylaşmadığı anlaşılıyordu… Temelsiz kitaplar okuyarak enerjimi boşa harcamamamı öğütlüyordu. Doğrusu beni hayal kırıklığına uğratmıştı ama kendisi okuma fırsatı bulunca, yeni edebiyatın devrimci ruhunu takdir etmekten geri kalmayacağını düşünerek teselli buldum”.[8]
Goldman yıllar sonra Amerika’daki Nietzsche derslerinin izleyicileri için de aynı umudu taşıdı; ve Brady gibi diğer anarşistlere göre devrimlerin politik olduğu kadar kültürel de olması gerektiği anlaşılamazdı. Ne var ki, Brady ve ilişkileri için, kısa süre sonra farkına vardığı gibi, hiç umut yoktu. Edebiyatın yanı sıra politika hakkındaki düşünceleri de “klasik” çamura saplanmıştı ve dönemin diğer anarşistleri gibi, o da insanın bir başkasıyla yapacağı herhangi bir şeyin nasıl olacağını göremedi. Hayatımı Yaşarken’de, Goldman’ın Brady ile olan ilişkisini nasıl ve neden bitirdiğini anlatan bölümü uzun uzun alıntılanmaya değerdir çünkü onun hem anarşist hem de ‘modern’ olarak duruşu hakkındaki alakalı kanaatlerinin gücünü tasvir eder.
Nietzsche sebep oldu buna… Bir akşam… James Hunekerle genç arkadaşlarımızdan, yetenekli bir ressam olan P. Yelineck de oradaydı. Aralarında Nietzsche’yi tartışmaya başladılar. Büyük filozof şaire duyduğum hayranlığı ve yapıtlarının bende yarattığı etkiyi dile getirerek ben de katıldım tartışmaya. Huneker şaşkınlığını gizleyemeyerek, “propogandadan başka bir şeye ilgi duyacağımı zannetmemiştim.” dedi. “Anarşizmin ne olduğunu doğru dürüst bilmiyorsun da ondan” dedim. “Yoksa hayatın her alanını ve her çabayı kapsadığını, eskiyi, zaman aşımına uğramış değerleri ise yıktığını bilirdin.” Yelineck, sanatçı olduğu için anarşist olduğunu; tüm yaratıcıların anarşist olması gerektiğini, çünkü yaratıcı ifade için özgürlüğe ve ferahlığa ihtiyaç duyulduğunu söylüyordu. Huneker sanatın “izmler”le bir ilgisi bulunmaması gerektiği düşüncesindeydi. “Nietzsche de şahsında bunu kanıtlıyordu zaten” diyordu. “O bir soylu, ideali ise üstinsan, sürü içinde yer alan sıradan insanlara ilgi duymuyor, güvenmiyor onlara.” Nietzsche’nin bir toplum kuramcısı değil, bir şair, bir isyancı ve bir yenilikçi olduğuna dikkati çektim. Soyluluğu ne doğuştan ne de kesedendi; ruhuydu soylu olan. Bu nedenle de Nietzsche anarşistti, tüm gerçek anarşistler soyluydu bana göre.[9]
Burada Goldman, daha sonra denemelerinde ve derslerinde yapacağı gibi, Nietzsche’nin yanlış anlaşılmayla karşı karşıya olan fikirlerini ve bunların önemini savunur. Brady’nin yanıtı aşina olduğu bu direnişin tipik bir örneğidir:
“Nietzsche bir ahmak” dedi. Hastalıklı bir beyni var. Onu sonunda pençesine alan deliliğe doğuştan mahkûmdu zaten. On yıl geçmeden unutulup gidecek; sözde modernler de aynı akıbete uğrayacak. Geçmişteki büyük değerlerle kıyaslandığında bunlar birer kukladan başka bir şey değil.”[10]
Bu hadise üzerine öfkelenen Goldman Brady’den ayrılmaya karar verdi:
“Sen eskiye saplanmışsın. N’apalım, orada kal! Ama beni de tutabileceğini sanma… Seni kendimden koparmak pahasına da olsa kendimi kurtaracağım.”[11]
Belli ki Goldman’a göre, Nietzscheci tüm değerlerin değeraşımı (transvaluation) görevi onu tutkuyla yüreklendiriyordu. Hem “modern” hem de anarşist bir projeyi gerçekleştirmek için, her şeyi sorgulamaya sormaya ve/veya kendisi için ne kadar güç olursa olsun reddetmeye açıkça istekliydi.Bu olaydan hemen sonra, Goldman Özgür Toplum dergisi çevresine dayanan anarşist çevre tarafından düzenlenen bir konferans turuna başladı. Bunun parçası olarak, Şubat 1898^de Philadelphia’da, tüm ahlak ve kanun sistemlerinin baskısını tartışırken Nietzsche’yi zikrettiği “Ahlakın Temelleri”[12] başlıklı bir konuşma sundu. Özgür Toplum onun yorumlarına dair bir malumat verir:
Yoldaş Goldman, tüm ahlakın, ahlakçılarca “materyalist anlayış” olarak görülen, başka bir deyişle egoya dayandığı düşüncesini sürdürdü. Goldman, Putların Alacakaranlığı’nda “Şimdiki ahlakımız, tarifsiz ölçüde zarara sebep olan yozlaşmış bir özel durumdur.” Diye yazan Nietzsche ile tamamen uyum içinde olduğunu söyledi.[13]
Goldman, Kropotkin ve Lacassagne’yi zikrederken de,
“Devletin ve Kilisenin, tüm ahlaki davranışların temeli olarak kullanılacak ahlak kurallarını düzenleme hakkını reddetti.”
Bu siyasal referansları edebi olanlarla yan yana yerleştirme manevrası, Goldman’ın dolambaçlı pratiğinin tipik bir örneğidir ve sanatsal ifadenin açıkça politik broşürlerden bile daha büyük kavrayışlar ve devrimci esinler sağlayabileceğine olan inancının kanıtıdır.
Goldman, daha sonraki makalelerinde propagandadan, yani saf politik söylemden ziyade sanata ve edebiyata daha derin bir etki atfetti. Toprak Ana adlı aylık anarşist dergiyi yayımlarken, 1906’dan sonra, “toplumsal açıdan anlamlı” sanat anlayışı sunmanın yanı sıra teori tartışmaları için kısmen bir forum sağlamayı umdu.[15] Bu tutum Anarşizm ve Diğer Denemeler’in 1911’deki önsözünde en açık ifadesini bulur:
Harikalar yaratan kişiye olan büyük inancım sözden ibaret değil. Düşünceyi veya hatta duyguyu uyandırmaktaki yetersizliğinin farkına vardım. Yavaş yavaş… Sözlü propagandanın en iyi durumda insanları uyuşukluklarından sarsmanın bir aracı olduğunu görmeye başladım: uzun süreli bir tesir bırakmaz… İnsanın duygularını ifade etmesinin yazılı biçimiyle tamamen farklı olduğunu da… Yazar ile okuyucu arasındaki ilişki daha içtendir. Doğru, kitaplar sadece olmasını istediğimiz şeylerdir; daha doğrusu, anlam çıkarmaya çalıştığımız şeylerdir. Sözlü anlatımla kıyaslandığında yazının önemini daha iyi gösterebiliriz.[16]
Bu sebeplerden dolayı, Goldman, Nietzshe’nin seçtiği- şiirsel, edebi, hatta düşsel- anlatım tarzlarının, ifade ettiği şeyin asıl içeriği kadar temel önemde olduğunu sürekli olarak yineler. Onun bu düşünceleri, siyasal söylemin sınırları hakkında önemli bir kavrayış sunarlar ve bugün hala anlamlıdırlar.
Goldman’ın, hem makalelerinde hem de konferanslarında, Brady’nin dirençli önyargılarıyla yüz yüze geldiğinde yaptığına çok benzer şekilde Nietzscheci kavramları savunduğu tekrar tekrar keşfedilebilir. Amerika’nın Birinci Dünya Savaşına girmesinden hemen önce dolaşımda olan Nietzsche’nin fikirleri hakkındaki belirli talihsiz yanlış yorumları -Nazilerce daha sonra bir araya getirilerek, filozofun uzun süre sonra entelektüeller ve sanatçılar arasında rehberlik edici bir güç olmasını sona erdiren yanlış yorumları- temizlemeye hevesliydi. Bu yanlış yorumlar temelde Nietzshe’nin en çok bilinen ve tartışmalı kavramı olan Üstinsan ve yanı sıra Goldman’ın Stirner’inkine yakın olarak gördüğü “aristokratik” tipteki bireycilikle ilgili fikirlerine ilişkindir. Bu yüzden, Nietzsche’nin cahilce yanlış okumanuşlarıyla karşılaştığı zamanki düş kırıklığını anlatır:
Okuyucular arasındaki yaygın olan en cesaret kırıcı eğilim, yazarın fikirlerinin ve kişiliğinin ölçütü olarak bir yapıttan bir cümleyi koparıp almaktır. Örneğin Freidrich Nietzsche, güçsüzden nefret eden biri olarak kınanmıştır, çünkü o Üstinsana inanmıştır. Bu üstinsan görüşünün, aynı zamanda bir zayıflar ve köleler ırkı doğurmayacak bir toplum durumunu istediği, bu dev zihnin yüzeysel yorumcularının aklına gelmez.[17]
Stirner’i bireycilik etiketiyle “herkesin kendi adına hareket ettiği, şeytanın geride kalanı kapıp götürdüğü” şeklindeki alçaltılmış formüle indirgeyen “aynı dar görüşlü tutumu” küçümsemeye devam eder.[18]
Aynı şekilde, Hristiyanlık (ya da daha erken döneminde reddettiği Yahudik) yerine tanrıtanımaz olduğunu resmen ilan ederken “geçmişin ölü toplumsal ve ahlaki değerlerini aşmayı üstlendiğini” bildiren Goldman, kendi muhalif duruşunu Nietzsche ve Stirner’in bireyciliğine dayandırır.[19] Her iki filozofun da Hıristiyanlığa karşı olduğunu iddia eder çünkü:
Onun içinde habis bir köle ahlakını, yaşamın reddini, kuvveti ve kişiliği oluşturan tüm unsurları yok edicisini gördüler. Doğru, Nietzsche, ayrıcalıklı bir azınlık için olan efendi-ahlakı lehine, Hıristiyanlığın tabiatındaki köle-ahlakı fikrine karşıydı. Fakat ben, onun efendi düşüncesinin mevki, kast ya da servet bayağılığıyla hiç ilgisi olmadığını öne sürmeye cesaret ediyorum. O daha ziyade, insani olanakların içindeki efendiliği, yeni ve güzel şeylerin yaratıcısı haline gelmeyi öğrenebilmesi için eski gelenekleri ve aşınmış değerleri alt etmesine yardımcı olabilecek olan insandaki efendiliği kast ediyordu.[20]
Bu kaygılar Goldman’ın 1913–1917 dönemi sırasında gerçekleşen sonraki büyük ders dizilerinde tekrarlanır. Bu yıllardaki konuşmalarının birçoğu özel olarak Nietzsche veya doğrudan onunla ilişkili konular üzerinedir.[21] Her ne kadar bu derslerin metinleri günümüze kadar ulaşmamış olsa da, eldeki kısıtlı kaynaklardan açığa çıkıyor ki başlıkların bazen belirli bir izleyici topluluğuna göre uyarlanmasına veya daha güncel hale getirilmesine rağmen konuşmaların içeriğinin hemen hemen aynı olabilir. Örneğin, çeşitli zamanlarda, “Nietzsche, Avrupa Savaşı’nın Entelektüel Fırtına Merkezi”, “Freidrich Nietzsche, Büyük Savaş’ın Entelektüel Fırtına Merkezi” veya “ Nietzsche ve Alman İmparatoru” üzerine verdiği derslerde olduğu gibi.[22]
Diğer zorunlu askerlik ve savaş karşıtı eylemleriyle birlikte bu dersler, Alexander Berkman ile zorunlu askere almaya engel olmak için gerçekleştirdikleri “komplo” suçlamasıyla tutuklanmaları, ve sonrasında yeni komünist Rusya’ya talihsiz sürgünleriyle en sonunda (Amerika’nın Birinci Dünya Savaşına katıldığı yıl) 1917’de sonuçlandı.
Bu dizideki diğer konuşmaları, Nietzsche’nin düşüncesinin çeşitli çağdaş anarşist kaygılarla ilintili olmasıyla ilgilidir: bireycilik, tanrıtanımazlık, devlet-karşıtlığı ve ahlak-karşıtlığı. Gerisi, doğrudan Nietzsche ile ilgili olmamasına rağmen, Goldman’ın -örneğin, kadınların oy hakkı, doğum kontrolü, özgür aşk gibi- toplumsal meselelere dair tartışmaları Nietzscheci/Stirnerci bireycilik kavramlarıyla canlandırma isteğine delalet eder. Onun da değindiği gibi, “Çoğunluğa inancımın olmayışı, bireyselliğin imkânlarına duyduğum inancım tarafından belirlenmiştir. Yalnızca, bireysellik, ortak bir amaç için kendisine eşlik edecekleri seçmekte özgür hale geldiği zaman bu kaos ve eşitsizlik dünyasının dışında düzen ve uyumu ümit edebiliriz.”[23]
Goldman, 25 Temmuz 1915’te San Francisco’da Toprak Ana’da özet olarak anlatılan “Nietzsche, Savaşın Entelektüel Fırtına Merkezi”[24] isimli konuşma verdi. Bu anlatımdan, Goldman’ın, filozofun düşüncesine ilişkin “Avrupa’da halihazırdaki katliamdan sorumlu tutulması … gereken ‘Güç İstenci’ni savunan adam” suçlaması da dahil yeterli bilgi sahibi olmayan suçlamalara karşı koyma göreviyle hala kendisini yeniden karşı karşıya yüze bulduğu açık. Toprak Ana’daki haber, Goldman’ın bu gibi yanlış iddialarla ne şekilde uğraştığını nakleder:
Bayan Goldman, Freidrich Nietzsche’nin “üstinsanı”nın -eğer herhangi bir şekilde ortaya çıksaydı- şu anki standartların gözden geçirilmiş bir kavranışından ortaya çıkması gerektiğine; Nietzsche’nin görüşünün bugünün kavramlarının üstünde ve ötesinde olduğuna işaret eder… Bizim “aristokrasi” diye adlandırdığımız, zayıflığın üniformalı alametine karşı Nietzsche’nin tavrını göstermek için, Böyle Buyurdu Zerdüşt’ten alıntı yapmaktadır… Hiç kimse, Bayan Goldman’ın yorumunun, Nietzsche’yi basiretsiz tutkuların tarafında sayabileceğini duymamaktadır. Şunu açık hale getirmiştir: Nietzsche, şu anda zorlukla düşünülebilir derinlikleri idrak etmekten yanadır; ve bu gerçeğe itiraz edenler sadece Friedrich Nietzsche’yi anlamadıklarını kanıtlarlar. [26]
Goldman “Kıskançlık: Sebepleri ve Muhtemel Çareleri” adlı tarihsiz bir makalesinde de benzer bir noktaya işaret eder:[27]
“İyinin ve kötünün ötesindeki” filozof Nietzsche, şu anki ulusal nefret ve makineli tüfekli yıkımları suçlarının faili olarak suçlandı; ama yalnızca sadece kötü okurlar ve kötü talebeler onu bu şekilde yorumlarlar. “İyinin ve kötünün ötesinde”, kovuşturmanın, yargılamanın, öldürmenin ötesinde vs. anlamlarına gelir. İyinin ve Kötünün Ötesinde kendimize benzemeyen, farklı olan tüm ötekilere dair anlayışla birleşerek bireysel iddiaların gerisindeki manzarayı gözlerimizin önüne serer.[28]
Toprak Ana 1915 yılında Philadelphia’da verilen “Freidrich Niezsche, Avrupa’nın Entelektüel Fırtına Merkezi”[29] başlıklı bir dersinde Goldman’ın yine bu konu ile uğraştığını raporlar. Gazete şöyle yorumlar;
Şu anda Nietzsche, (onu okumamış ve okusalar bile anlayamayacak olan) uluslarla bireylere, hep kendini düşünen merhametsiz acımasızlığın ve açgözlülüğün her türlü biçimi için bir özür sağlar. “Ben bir Nietzscheciyim” demek çok büyük bencilce davranışların hafifletilmesi demektir. Fakat gerçek Nietzsche’nin sentetik yorumu ve onun felsefi bir açıklaması için, insan Emma Goldman’ı sessizce dinler.[30]
Goldman’a has birşey olarak görülen bu konu bu gazetecinin yorumundan da görülebilir:
“Bayan Goldman bu derste diğerlerinden daha fazla bize kendisini gösterir. bu konuyla daha uyumlu bir konuşmacı nadiren bulunur.”[31]
Ve Goldman, her türlü güncel olayla bağlantılı olan, zamanının en acil meseleleri ve tartışmalarıyla kendi gözde konusuyla uyumlu hale getirmekten fazlasına muktedirdi. Ne var ki bu, kesinlikle onun sadece moda haline gelmiş meseleleri hemen benimsemesi durumu değildi. Her zaman Goldman’ın kendi gündemini oluşturduğu ve anarşist praksis açısından kendi önceliklerini belirlediği açık bir duyarlılık vardı.
Onun derslerinde ve denemelerinde düşüncesini ayırıcı kılan, Kropotkin’ci kolektivizmle Nietzscheci bireyciliğin bir harmanlamasına tanık oluruz. Kendiliğin (self) önceliğini ve özerkliğini savunurken eşzamanlı olarak, topluma dair kadın meseleleri, çocukluk dönemi, eğitim, cinsiyetler arası ilişkiler gibi meselelerle de ilgileniyordu. [32]
Fakat özerk kendiliğin kolektif adına kurban edilmemesi üzerindeki ısrarı, onun duruşunu komünizm ya da sosyalizmden veya kitleleri ya da işçileri devrimci bir ışık altında gören sendikalizm gibi belirli anarşizm türlerinden ayrı tutan budur. Bunda her zamanki gibi Nietzsche onun örneğiydi:
Freidrich Nietzsche devlete soğuk canavar adını verir. O, modern diktatörlük kılığındaki iğrenç canavarı ne diye adlandırsaydı? Bu yönetim şimdiye kadar, bireye hemen hemen hiç hareket alanı vermemişti; fakat yeni Devlet ideolojisi savunucuları bu kadarını bile bahşetmez. “Birey hiçbir şeydir” diye ilan ederler, “göz önünde tutulan şey topluluktur”. Hiçbir şey, yeni ilahın doymak bilmez iştahını bireyin tamamen teslim olmasından daha fazla tatmin etmeyecektir.[33]
Fakat Goldman, kendisinin “bireysellik” dediği şeyi hâkim Amerikan ideolojisinin sevgilisi “arızalı bireycilik” kavramından de ayırt etmeye de gayret eder.[34] Bu ikincisini, “sadece bireyi ve onun bireyselliğini bastırma ve yenilgiye uğratma girişimi”, “bir avuç çıkarcı üstün insana hizmet etmeleri için insanları köle sınıfı olarak sürüleştirirken tamamen efendiler için ‘bireycilik’” ifade eden bir doktrin olarak reddeder.[35] Benzer bir tema, 1917 Mayısı’nda New York’ta verdiği “Devlet ve Güçlü Muhalifleri: Freidrich Nieztsche, Max Stirner, Raplh Waldo Emerson, David Thoreau ve Diğerleri” başlıklı dersin konusu olabilirdi.[36]
Bir anarşist ve aynı zamanda Rusça (Litvanyaca), Almanca ve Yiddişçe konuşan bir Yahudi kadın göçmen olarak Goldman’ın düşünceleri, açıkça entelektüel, kültürel ve dilsel bakımdan örneğin Benjamin Tucker tarafından icra edilen Amerikan radikalizminden ayrıdır. Amerikan muhalif mirasının belirleyici özellikleri Protestanlık, Emerson’un ve Thoreau’nun bireyciliği ve Jefforson’nın demokrasisinin bir birleşiminden türemiştir; bunlar Goldman’ın anarşizminin çok az borçlu olduğu felsefelerdir. İçinde yer aldığı anarşist çevrelerdeki diğer Avrupalı göçmenler gibi, gerideki Eski Dünya’ya ait geçmişi terk etmiş, kendisini sadece Yeni Dünya’daki köksüzlükte bulmuştur. Bundan dolayı, onun siyasal felsefesi bu yerli Amerikan radikal geleneklerinden başka köklere sahiptir. Goldman, bir Amerikan toplumsal-kültürel bağlam içinde sonuç karışımı ekleyerek, Stirner’in kendilik kavramıyla Kropotkin’in kolektivizmini yeniden formüle etmiş ve onları Nietzscheci değeraşımı projesi ile birleştirmiştir.[37]
Eğer Goldman’ın bireyciliğe ve toplumsala gösterdiği birleşik dikkat alışılmış değilse, bu yüzden zamana uygun olana karşın zamana aykırı olana değer vermekle ilgilenir. Nietzsche’ye yönelik ilgisini başka çağdaşlarının birçoğuyla paylaşmasına rağmen, o bunu oldukça farklı bir anlamda yapmıştır. Yüzyıl sonu entelektüelleri ve 20. yüzyıl başı dışavurumcuları için, örneğin, Nietzsche’nin Üstinsan’ı sürünün ortak eğilimlerine veya burjuva ideolojisine karşı yaratıcı dehanın üstünlüğünü temsil eder. Kimi Alman sanatçı ve yazarlar, devletin eski dünya düzenine ve yıpranmış kurumlarına karşı olmasına rağmen, Birinci Dünya Savaşını, en azından başlangıcında, geleneklerin ve tarihin kısıtlamalarından özgür bir yeni dünya doğuracak olan sözde Nietzscheci yıkımın bir örneği olarak selamlayacak kadar ileri gittiler.[38]
Bu elbette yalnızca, Goldman’ın hep dikkat çekmeye gayret ettiği Nietzsche’ye yönelik ters yaklaşım türlerinin, ne filozofun düşüncesinin ne de anarşizmin tüm ruhuyla uyumlu olmadığını gösterir. Bunun için Goldman, Nietzsche’yi, pek de her şeyden önce “zamanın ruhu” ile uyumlu veya sadece “modern” olma endişesi taşıyan birisi olarak değil; fakat daha ziyade öncelikle ve en başta bir anarşist olarak okumuştur. Onun Nietzsche okumalarını çağdaşlarının çoğunluğundan ayıran budur. Şöyle ifade eder:
“Hedefine ulaşmış” sanatçılar entelektüel ufuktaki ölü ruhlardır. Uzlaşmaz ve gözü pek ruhlar asla “hedefine ulaşmaz”. Onların yaşamı zamanlarının aptallık ve durgunluğu ile sonsuz bir savaşımı temsil eder. Onlar Nietzsche’nin “zamana aykırı” dediği şeyde kalmalıdırlar, çünkü yeni bir biçim, yeni bir ifade ya da yeni değerler için çabalayan her şey daima zamana aykırı olmaya mahkûm edilmişlerdir.[39]
Aynı şekilde, çağdaş karşı-kültür eğilimleriyle meşgul olduğu ve o dönemde çok önemli olan toplumsal ve siyasal sorunlara kendini adadığı sırada Goldman’ın Nietzsche dersleri, filozofun kendi ruhunda, görünüşe göre oldukça zamana aykırı mesajlar iletmek amacındaydı. Goldman’a göre bu, anarşizmin devam eden amacını -“Nietzsche’nin bir anarşist” olduğunu iddia etmesine imkân veren- kavrayışı- temsil eder. [40]
“Nietzsche bir anarşistti”
Emma Goldman’ın Nietzsche Derslerini yeniden oluşturmak
Leigh Starcross
Ek ve Notlar»
EK:Emma Goldman’ın Freidrich Nietzsche üzerine Konuşmalarının Kronolojisi:
1913
25 Nisan 17:00, Kadınlar Kulübü ve 20:00: Howe Hall, Denver. Nietzsche üzerine bir dizi açılış dersi olarak planlanmış.
26 Nisan, 17:00, Kadınlar Kulübü ve 20:00: Normal Hall, Denver. Nietzsche üzerine bir dizi açılış dersi olarak planlanmış.
28 Nisan, 17:00, Kadınlar Kulübü, and 8 PM: Howe Hall, Denver. Nietzsche üzerine bir dizi açılış dersi olarak planlanmış.
25 Nisan, Kadınlar Kulübü, Denver. Nietzsche üzerine bir ders planlanmış.
30 Nisan, 17:00 Kadınlar Kulübü, 20:00 Howe Hall, Denver. Nietzsche üzerine bir bildiri planlanmış.
1 Mayıs, Kadınlar Kulübü, Denver. Nietzsche üzerine bir ders planlanmış.
8 Haziran, Jefferson Square Hall, San Francisco. “İsa Karşıtı Friedrich Nietzsche: Hristiyanlığa karşı Güçlü Saldırı.”
15 Haziran, Mammoth Hall, Los Angeles. “Friedrich Nietzsche Devletçilik-Karşıtı”
20 Temmuz, Jefferson Square Hall, San Francisco. “Friedrich Nietzsche, Devletçilik-Karşıtı.”
23 Kasım, Harlem Mason Tapınağı, New York City. “Friedrich Nietzsche, Devletçilik-Karşıtı.”
30 Kasım, Harlem Mason Tapınağı, New York City. “İyinin ve Kötünün ötesinde”
21 Aralık, Harlem Mason Tapınağı, New York City. “İsa Karşıtı Friedrich Nietzsche: Hristiyanlığa karşı Güçlü Saldırı.”
1915
21 Mart, Harlem Mason Tapınağı, New York City. “Nietzsche, Birinci Dünya Savaşı’nın Entelektüel Fırtına Merkezi.”
30 Mayıs, Marble Hall, Denver. “Friedrich Nietzsche, Avrupa Savaşı’nın Entelektüel Fırtına Merkezi.”
25 Temmuz, Averill Hall, San Francisco. “Nietzsche, Savaş’ın Entelektüel Fırtına Merkezi.”
3 Ağustos, Turn Hall, Portland, Oregon. “Nietzsche ve Savaş.”
Tarihi Bilinmiyor, Philadelphia. “Friedrich Nietzsche, Avrupa’nın Entelektüel Fırtına Merkezi.”
16 Kasım, Turner Hall, Detroit, Michigan. “Friedrich Nietzsche, Avrupa Savaşı’nın Entelektüel Fırtına Merkezi.”
2 Aralık, Fine Arts Theatre, Chicago, Illinois. “Nietzsche ve Alman İmparatoru”
1916
13 Şubat, Harlem Mason Tapınağı, New York City. “Nietzsche ve Alman İmparatoru.”
23 Mart, Arcade Hall, Washington, D.C. “Nietzsche ve Alman İmparatoru.”
28 Mart, Müzik Konservatuarı, Pittsburgh. “Friedrich Nietzsche, Birinci Dünya Savaşı’nın Entelektüel Fırtına Merkezi.”
15 Haziran, Burbank Hall, Los Angeles. “Friedrich Nietzsche ve Alman İmparatoru.”
21 Temmuz, Averill Hall, San Francisco. “Friedrich Nietzsche ve Alman İmparatoru.”
1917
20 Mayıs: Harlem Mason Taınağı, New York City. “Devlet ve Düşmanları: Friedrich Nietzsche, Max Stirner, Ralph Waldo Emerson, David Thoreau and Diğerleri”; Nietzsche üzerine bir konuşma olarak planlanmış.
Bilgiler Berkeley, Kaliforniya Üniversitesi’nde, Emma Goldman Tebliğleri Projesi tarafından sağlanmıştır.
Notlar
1 Bak. Emma Goldman, Hayatımı Yaşarken (İstanbul: Metis-Kaos Yayınları, 1996).
2 Bu bilgi Berkeley, California Üniversitesi, Emma Goldman Tebliğleri Projesi Editör/Direktörü Candace Falk tarafından sağlanmıştır.
3 Goldman, Hayatımı Yaşarken, s. 178.
4 Agy, p. 178.
5 Bak Roger Cardinal, Expressionism (London: Paladin, 1984), passim.
6 Goldman, Hayatımı Yaşarken, p. 178.
7 Agy.
8 Agy.
9 Agy., s. 199.
10 Agy., p. 200.
11 Agy., ss. 200-201.
12 Bakınız. Ek.
13 O. Shilling, “Emma Goldman in Philadelphia,” Free Society, March, 13, 1898.
14 Agy.
15 Introduction, Alix Kates Shulman, ed., Red Emma Speaks: Selected Writings and Speeches (London: Wildwood House, 1979), p. 14.
16 Goldman, Preface, Anarchism and Other Essays (New York: Dover Publications, 1969), pp. 41-43.
17 Agy., p. 44.
18 Agy.
19 Goldman, ‘The Failure of Christianity,’ Red Emma Speaks, p. 186.
20 Agy., pp. 186-87.
21 Bakınız. Ek.
22 Bakınız. Ek.
23 Goldman, Preface, Anarchism and Other Essays, pp. 44-45.
24 Bakınız. Ek.
25 David Leigh, “Emma Goldman in San Francisco,” Mother Earth, October, 1915, pp. 278-79.
26 Agy.
27 Bu dersin aslı New York Kamu Kütüphanesi’nin Elyazmaları Bölümünden temin edilmiştir., Alix Kates Shulman tarafından Kızıl Emma Konuşuyor’un ikinci kısmının önsözüne kaydedildiği gibi, s. 103. Shulman bu metnin 1912 civarlarında yazıldığını öne sürer.
28 Goldman, “Jealousy: Causes and a Possible Cure,” Red Emma Speaks, pp. 168-69.
29 Bakınız. Ek.
30 Harry Boland, “Two Days in Philadelphia” in Mother Earth, December, 1915, p 342.
31 Agy.
32 Goldman’ın derslerinin birçoğunun özel olaylarda Yiddişçe olarak verilmesine dikkati çekmek bu bağlamda ilginçtir. Bu, gelenek ve dinin reddi de dahil Nietzscheci bir tüm değerlerin değeraşımı projesini benimserken, yine de belirli bir kültürel süreklilik düşüncesine sahip çıkmış olduğuna işaret eder gibi görünüyor. Bkz. Hayatımı Yaşarken, çeşitli yerlerde
33 “The Individual, Society and the State” in Red Emma Speaks, p. 94.
34 Agy., p. 89.
35 Agy.
36 Bakınız. Ek.
37 Bkz. Linnie Blake, “A Jew, A Whore, A Bomber: Becoming Emma Goldman, Rhizomatic Intellectual” in Angelaki 2:3 (1997), pp. 179-90.
38 Bakınız Roger Cardinal, çeşitli yerlerde.
39 Goldman, “Intellectual Proletarians” in Red Emma Speaks, p 178.
40 Goldman, Hayatımı Yaşarken, s. 1
http://www.uzelgi.com/index.php/2010/03/13/nietzsche-bir-anarsistti/
Pazaryerindeki Sinekler Üzerine
——————–
Kaç dostum, yalnızlığına! Büyük adamların gürültüsünden serseme döndüğünü ve küçüklerin iğneleriyle sokulduğunu görüyorum senin.
Orman ve kaya seninle birlikte saygıyla susmayı bilirler. O sevdiğin geniş dallı ağaca benze yine: sessizce ve dinleyerek asılı durur o, denizin üstünde.
Yalnızlığın bittiği yerde başlar pazaryeri; ve pazaryerinin başladığı yerde başlar büyük oyuncuların gürültüsü ve zehirli sineklerin vızıltısı.
Onları sahneye koyan biri olmadıkça, en iyi şeyler bile bir işe yaramaz bu dünyada: büyük adamlar der halk, bu sahneye koyanlara.
Pek kavramaz halk, büyük olanı: yani yaratanı. Ama büyük davaların tüm sahneye koyanlarından ve oyuncuların.
Yani değerleri bulanların etrafında döner dünya: -görünmezdir dönüşü. Oysa oyuncuların etrafında döner halk ve ün: böyledir dünyanın gidişatı.
Tini vardır oyuncunun, ancak pek vicdan bulunmaz tininde. Her zaman, onunla en inandırıcı olduğu şeye inanır -kendini inanılır kıldığı şeye!
Yarın başka bir şeye inanacak, ertesi gün bir başkasına. Kıvraktır zekası halk gibi ve değişkendir mizacı.
Devirmek -kanıtlamak demektir bu, onun gözünde. Çılgına çevirmek- onun için ikna etmek demektir. Ve kan, tüm gerekçelerin içinde en iyisidir ona göre.
Yalan ve hiç der o, yalnızca hassas kulaklardan içeri süzülen bir hakikate. Sahiden, dünyada büyük gürültü koparan tanrılara inanır o sadece!
Şatafatlı maskaralarla doludur pazaryeri – ve halk övünür büyük adamlarıyla! Zamanın efendileridir bunlar, halkın gözünde.
Oysa zaman sıkıştırır onları: Bu yüzden onlar da seni sıkıştırır. Senden de duymak isterler bir Evet ya da Hayır. Eyvah Leh ile Aleyh’in arasında mı oturacaksın?
Bu dediği dedik, ısrarcı kişileri kıskanma, sen hakikat sevdalısı!
Hakikat hiçbir zaman dediği dedik birinin kollarına bırakmamıştır kendini.
Bu apansızlar yüzünden geri dön güvende olduğun yere: sadece pazaryerinde saldırırlar bir Evet ya da Hayır’la, adamın üzerine.
Yavaştır idraki tüm derin kuyuların: uzun süre beklemeleri gerekir, derinliklerine neyin düştüğünü anlayabilmeleri için.
Pazaryerinin ve ünün öbür tarafında yer alır, büyük olan ne varsa: çarşının ve ünün öbür tarafında yaşamıştır daima, yeni değerler yaratan kim varsa.
Kaç dostum, yalnızlığına kaç: zehirli sineklerin soktuğunu görüyorum seni. Kaç, rüzgarın sert ve şiddetli estiği yere!
Kaç yalnızlığına! Küçüklere ve sefillere fazla yakın yaşıyordun.
Kaç onların görünmez intikamından! Sana karşı, intikamdan başka bir şey değildir onlar.
Artık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar ve senin kaderin bir sineklik olmak değildir.
Sayısızdır bu küçükler ve sefiller; yağmur damlaları ve yabani otlar bile yetmiştir, kimi gururlu yapıları çökertmeye.
Bir taş değilsin sen, ama çok fazla damlayla şimdiden oyuldu için. Kırılıp paramparça olacaksın bir de, sayısız damla yüzünden.
Zehirli sineklerden yorgun düştüğünü görüyorum; bedenindeki yüzlerce çizikten kanlar aktığını görüyorum; ve tüm bunlar karşısında gururun öfkeye bile kapılmıyor.
Kan istiyorlar senden, tüm masumiyetleriyle; kana susamış onların kansız ruhları -bu yüzden sokuyorlar tüm masumiyetleriyle.
Oysa sen, derin kişi, derin acılar çekiyorsun küçük yaralardan da; ve daha sen iyileşmeden önce, aynı zehirli solucan tırmanıyor eline.
Bu ziftleniciyi öldürmeyecek kadar gururlusun, benim gözümde. Aman dikkat et de, tüm bu zehirli haksızlıklarını taşımak, kara talihin olmasın senin!
Övgüleriyle de vızıldarlar etrafında: ısrarcılıktır onların övgüsü. Senin derine ve kanına yakın olmak isterler.
Dalkavukluk ederler sana, bir tanrı ya da şeytana dalkavukluk eder gibi; sızlanırlar karşında, bir tanrının ya da şeytanın karşısındaymış gibi. Neye yarar ki! Dalkavuk ve sızlanandır onlar, işte bu kadar!
Çoğu zaman kendilerini sevimli de gösterirler sana. Oysa korkakların her zamanki kurnazlığıdır bu. Evet, korkaklar kurnazdır!
Çok düşünürler senin hakkında, daracık ruhlarıyla – şüpheli gelirsin hep onlara! Şüpheli olur, çok düşünülen ne varsa.
Tüm erdemlerin yüzünden cezalandırırlar seni. Sadece hatalarını bağışlarlar – içtenlikle.
Yumuşak başlı ve dürüst olduğun için dersin ki: “Masumdur onlar, küçük varoluşlarında.” Oysa onların daracık ruhları düşünür ki “Suçludur, tüm büyük varoluşlar!”
Onlara yumuşak davransan, onları aşağıladığını düşünürler; ve senin iyiliklerine, gizli kötülüklerle karşılık verirler.
Senin sessiz gururun, her zaman ters düşer onların beğenisine; bir kere olsun kibirli davranma tevazusunu gösterirsen, sevinirler.
Bir insanda fark ettiğimiz şeyi alevlendiririz de. Bu yüzden koru kendini küçüklerden!
Senin karşında küçük hissederler kendilerini; ve küçüklükleri yanar tutuşur sana karşı, görünmez bir intikam içinde.
Fark etmedin mi, onlarla karşılaştığında ne de çok suskun kaldıklarını: ve nasıl da güçlerini yitirdiklerini, sönmeye yüz tutmuş bir ateşten çıkan duman misali?
İşte, dostum, vicdan azabısın sen komşuların için: çünkü değersizdir onlar senin yanında. Bu yüzden nefret ederler senden ve can atarlar kanını emmeye.
Komşuların her zaman zehirli sinekler olacak; senin büyüklüğün – işte budur onları zehirli kılan ve daha da sakinleştiren.
Kaç dostum, yalnızlığına ve sert, şiddetli bir havanın estiği yere. Senin kaderin değil, sineklik olmak. –
Böyle söyledi Zerdüşt.
1 « Sosyalistlerin rüyasini gördükleri ideal toplum, yüksek zekalarin, kuvvetli enerjilerin temellerini yok eder » Fragments posthumes, U II 8b, printemps-été 1875 : [188]
2. “Toplumun en asagi tabakalarinin kosullarini iyilestirmek onlarin ac çekme kapasitelerini arttirmak demektir, büyük insan ve büyük eser ancak özgürlük içinde gelisir. Sosyalistler ise çogu zaman karanlik, geri zekali, kötü düsünceli ve mizmiz karakterdedir. ” Fragments posthumes, Mp XIV 1 d, automne 1877 : [1] : Socialisme :
3. “Sosyalistler su eski Yahudi’nin sunu demesine kin duyarlar (Musa Aleyhisselam’i kastediyor) : çalmayacaksin. O’nin 7’inci emirde söyle demesini isterlerdi : sahip olmayacaksin. Halbuki iki parça toprak esit olsa bile komsu komsuya imrenir ve esitlige inanmaz. Bugün sosyalistler eski Platon masallarina devam ediyorlar. ” Le Voyageur et son ombre (1880), § 285
4. “Sosyalizme karsi en büyük itiraz sudur, kaba ruhlara bos zaman vermek ” Fragments posthumes, N V 4, automne 1880 : [106]
5. “Her türlü sosyalist düsünce acima temeline dayanir.” Aurore. Pensées sur les préjugés moraux (1881, 1887), II, § 132
6. “Sosyalistlerin salakça iyimserligini ve insanin dogustan iyi oldugunu sanmalarini anlayamiyorum Fragments posthumes, W I 2, été-automne 1884 : [360]
“viva chavez, viva castro” sen ne dersen de.
akp li mehmet eymür
Esas konuyu sulandırmak ve tartışmayı farklı noktalara çekerek , site takipçilerini bezdirmek : Mission is Possible (!)
Serbestinin kötüye kullanımı noktasında GZ müdahil olmalı bence (?)..Öte yandan moderasyon da çok çok zor bir zenattir…
Tsunamiye Hazır Olun dedin Japonya deprem sonrası tsunamilerle boğuşuyor hocam.. Ermiş misin nesin? : )
ergenekon la ilgili her şeyi cemaatlere ve iktidara bağlamanız ne kadar doğru acaba?müslüman kimlikli her kese( kendi halkınıza) düşmanlık sizin gözünüzü karartmış.daha yakın tarihte kapatılmaktan zor yırtan,bir asb.çavuşa sözü geçmeyen iktidar acaba emekli muvazzaf genaralleri tutuklayabilirmi?bu kadar kapsamlı bir opresyonu iktidar veya cemat yapabilirmi? bunun arkasında mısırda ,libyada,tunusta vs..Operasyon yapanlar olabilirmi?aydınlatabilirmisiniz saygılar.
Şefik Hüsnü’nün mezarda kemikleri sızlıyor.
15th october: WORLD (R)EVOLUTION: Take the streets http://youtu.be/l2QGuLhIE1o
Global mass protests 15th October 2011 #globalrevolution #worldrevolution http://youtu.be/jyziG5bUuBE
GUN ZILELI ADI, IHANETIN, CURUMUSLUGUN VE DIBE VURMANIN ADIDIR. GUN ZILELI ADI, POLITIKASIZLIGIN, ILKESIZLIGIN HICLIGIN ADIDIR. BIR HICTIR GUN ZILELI. SATMISTIR DAVASINI GUN ZILELI VE BUYUK BIR HINCLA SALDIRMAKTADIR BIR ZAMANLAR YASAMLARINI VE DUSUNCELERINI PAYLASTIGI ARKADASLARINA. KOMUTAN SIFIR BILE OLAMAMISTIR GUN ZILELI. SINIF MUCADELESINI ANLAYAMAMIS VE KAVRAYAMAMISTIR, O. GUYA ANARSISTMIS. ANARSISTLER GIBI KAPKARA OLAN KARGALAR BILE GULER BU IDDIAYA. SEN ANARSIST BILE OLAMAZSIN. YUZ KARASISIN SEN YUZ KARASI…
(Yorumun son cümlesi hakaret nedeniyle çıkartılmıştır. Admin)
KENDISINI GIRGIR DERGISININ KAHRAMANLARINDAN EN KAHRAMAN RIDVAN’A BENZETECEKTIM AMA RIDVAN’A HAKARET ETMEK ISTEMEDIM. “UTANMAZ ADAM” ADLANDIRMASINI GIRGIR DERGISINDEKI UTANMAZ ADAM’A GONDERME YAPARAK KULLANMISTIM, HAKARET ETMEK AMACIYLA DEGIL. GERCI GUN ZILELI’YI UTANMAZ ADAMA BENZETMEKLE BU KEZ UTANMAZ ADAM’A HAKARET ETMIS OLUYORUM. GUN ZILELI HAKARET ETMEGE DEGECEK BIR KISI DEGILDIR. GUN ZILELI HICLIGIN TA KENDISIDIR. GUN ZILELI HIC BIR YERE, HIC BIR SEYE ULASAMAYAN YALNIZ ADAMDIR. GUN ZILELI KONUSUNDA YAPILACAK TEK SEY O’NU GORMEZDEN, DUYMAZDAN GELMEKTIR. DIKKATE ALMAYA DEGMEZ, O.