Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Tottenham’ın “Şanssız Çocukları”na Bin Selam!

Siyasi Tahlil

Londra’nın Tottenham semti, benim yaşadığım semtti. Kuzey Londra’daki, ağırlıklı olarak siyahların yaşadığı, çok yoksul bu semtte, Harengey’le Philip Lane’i birbirine bağlayan bir sokak bulunur. İsmi “Blackboy Street”tir. Bir gün bisikletle bu sokaktan geçerken, “Blackboy Street” levhasındaki “B” harfinin silinmiş olduğunu gördüm. O anda “parlak” bir fikir geldi aklıma. Yanımda ispirtolu kalem vardı (sağa sola slogan yazmak için genellikle bulundururdum). “B” harfinin yerine kalemle “un” ekini yaptım. “lack”taki “a” harfini “u” yaptım ve “lack”ın sonuna bir “y” harfi ekledim. Böylece “Blackboy Street”, oldu “Unlucky boy Street”. Yani “siyah çocuk” değil. “şanssız çocuk”. Buluşumla ve yaptığım değişiklikle mutlu bir şekilde eve dönüşümden bir iki hafta sonra Observer gazetesinin (The Guardian, pazar günleri bu adla çıkardı) manşetini gördüğümde şaşkınlıklar içinde kaldım. Manşette “unlucky boy” yazısı vardı ve birinci sayfadaki kocaman bir fotoğrafta benim değiştirdiğim levhanın fotoğrafı yer alıyordu. Dahası, levhanın arkasındaki parkta, silüet halinde bir “unlucky boy” yürümekteydi.

Wallerstein, beğendiğim, radikal bir düşünürdür, Bu sitede de yer alan “Liberalizm Sonrası” adlı yazımda, onun Metis Yayınları tarafından yayımlanan aynı adlı kitabının, Birikim’de de yayımlanmış (Sayı: 155, Mart, 2002) uzun bir tanıtması var. Bu yazıda, Wallerstein’ı esas olarak olumlamakla birlikte, “göçmen sorunu”nu tek yanlı ele aldığını şu satırlarla eleştiriyordum:

“Güneyden kuzeye göç olgusunun sisteme zarar veren yanının da fazla abartıldığı kanısındayım. Wallerstein’in işaret ettiği noktalar önemli olmakla birlikte, bu göç olgusu, batılı ulus devletlerin tamamen kontrolü dışına çıkmadığı sürece (ki, bugün böyle bir durum yoktur), bu olayın, sisteme zarar veren etkileriyle birlikte, sisteme yararlı yanlarını da görmek gerekir. Birincisi, güneydeki insanların kuzeyde “kurtuluş” aramaları, güneydeki ulus devletleri rahatlatan bir sübap görevi görmektedir. Çeşitli sıkıntılar altında bunalan insanlar, bunalımlarını ve öfkelerini, ulus devletlerin yapılarına yönelik devrimci bir kalkışmaya yöneltmek yerine, kuzeye kaçma gibi sahte umutlara kanalize etmekte ve bu da devrimci bir potansiyeli köreltmektedir. Daha önemlisi, güneyden kuzeye gelen insanlar, kuzeyin ucuz işgücü gereksinmesini karşılamakta ve kuzeydeki işçilerin yapmak istemedikleri ağır işleri omuzlamaktadırlar. Kuzeyli yöneticiler elbette göç eden nüfusun belli bir seviyeyi aşmasını istememektedirler, ancak diğer yandan, çok önemli bir açığı kapattıkları için bu ucuz işgücü kaynağı nüfus akınına da göz yummaktadırlar. Bu göçün tamamen durduğunu farzedelim. Bu, kuzey için önemli bir ucuz işgücü eksikliğine yol açacak, kapitalist üretimdeki düşüş, kaçınılmaz olarak reel ücretlere yansıyacak ve kuzeydeki işçi sınıfının hoşnutsuzluğunu arttıracaktır. Öte yandan bu dinamik nüfus, demokrasi ilüzyonuyla, sistemin ideolojik hegemonyasına önemli bir destektir. Kuzeyli çalışan nüfus, demokrasiden gittikçe umudunu keserken, güneyli göçmenler, “demokrasiye katılmaya” son derece heveslidir. Bu yüzden kuzeyli yöneticilerin göçmen nüfusu demokratik haklardan yoksun bırakması söz konusu değildir. Tersine, kuzeyli yöneticiler, bu kitlenin sistem yanlısı potansiyelini çok iyi bildiklerinden onların demokrasiye katılımlarını ellerinden geldikçe teşvik etmektedirler. Bir başka gerçek de, kuzey ülkelerindeki en yoksul kesimi, bu göçmen işçilerin değil, doğrudan kuzeyli ülkelerin vatandaşlarının oluşturduğudur. İngiltere’yi örnek alacak olursak, sokaklarda dilenen ‘homeless’ler arasında tek bir göçmen işçi bile bulamazsınız. Bunların hemen hemen tamamı Britanya’da doğmuş gençlerdir. İstatistiklerde, göçmen nüfusunun önemli bir kesimi işsiz gözükmektedir, ama bu da gerçeği yansıtmıyor. Çünkü göçmenlerin çoğu kaçak işlerde çalışmakta, hatta ‘işsiz’ gözüktükleri halde, manav dükkânı vb açarak orta katmanlara doğru tırmanmaktadırlar. Gerçekten iş bulamayan ve işsizlik parasına gerçekten muhtaç olanların çoğu, yine Britanya kökenli işsizlerdir. Zaman zaman, dükkânlarının önündeki genç İngiliz dilencilerini kovalayan bizim “göçmen işçilerimizi” gözlemlediğimiz zaman, gerçeği çok daha çıplak bir şekilde görme olanağını elde ediyoruz.”

Son cümlede geçen “dilencileri kovalama” olayını, Haziran ayında İletişim Yayınları tarafından yayımlanan Sığınmacılar (1990-2000, Londra) adlı kitabımda daha da açıyorum:

“İngiltere toplumu atomize edilmiş bir toplumdu. Eğer kendini idare edecek bir işin ve gelirin yoksa uçurumun dibini boylardın. Sokaklarda dilenen bu İngilizlerin çoğu, belli bir yaştan sonra ailelerini terk ederek Londra dışından gelmiş orta sınıf gençlerdi. Türkiye’den ya da başka yerlerden gelen mülteci ya da işsizlerden, böyle sokakta kalanına hiç rastlamadım desem yeridir. Cemaat halinde yaşayan ilticacılar sokakta kalmazdı. Çünkü mutlaka daha önceden bu ülkeye gelmiş bir arkadaşları, akrabaları ya da hemşerileri olurdu. Onların adresini geçici olarak gösterip sosyal yardıma başvurabilirlerdi. İngiltere’de doğmuş bu gençler öyle mi ya! Onlar bir adres bile gösteremeyecek kadar atomize edilmişlerdi. Doğdukları bu ülkede ne arkadaşları, ne akrabaları, ne de hemşerileri vardı!

Bir gün, Turnpike Lane’de, Türkiyelilerin işlettiği bir kebapçı dükkânında karşılaştığım bir manzara, bu trajedinin boyutlarını ortaya koymaya yeter. Bu işsiz, evsiz İngiliz gençleri, bir yandan esrar çekerken bir yandan da, otantik Anadolu figürleri işli yaldızlı ceketlerini giymiş personelin çalıştığı kebap (kebap sözcüğü oralarda bir değişim geçirmiş ve kebab olmuştur) dükkânının önünde dileniyordu. Yaldızlı personel (ki, bunların çoğu, bir yandan sosyal yardım alıp, diğer yandan da böyle yerlerde çalışarak para kazanan mültecilerdi) kapının önüne çıkıp bu ‘yüzsüz’ İngilizleri kovaladı. Hadi bakalım, hadi kalkın buradan, başka yerde dilenin! Bu garibanlar da, ‘dağdan geldin bağdakini kovuyorsun’ demediler, çullarını, battaniyelerini sürükleyerek, köpekleri arkalarında, başları önlerinde uzaklaştılar. Çok hazin ve düşündürücü bir manzaraydı.” (s.65-66)

Aynı kitaptan şu satırları okumanızı da rica edeceğim:

„Sokaktaki organize şiddetin en ‚beliğ‘ örneklerini ise İngiliz polisi verir. Bu tür şiddet gösterilerine o kadar çok tanık olmuşumdur ki, hangisini anlatacağımı bilemiyorum. Bu polis şiddetinin ilk kurbanları siyahlardır. Trafikte genç bir siyahın sürdüğü arabayı görmesin polis, hemen peşine takılır ve bir yerde kıstırıp aramaya girişir. Genç siyah direnmeye kalkışırsa, üç beş polis acımasızca üstüne çullanır, yere yatırır, dizleriyle kafasına bastırır, ellerini arkadan kelepçeler, kıpırdayamaz hale getirir. Bu tür o kadar çok manzarayla karşılaşırsınız ki, artık bir süre sonra alışır, mağdurun adına duyacağınız öfkeyi bile duymaz olursunuz. Şu an elimde, 31 July (Temmuz) 1998 tarihli The Independent gazetesinin, o zamandan beri yanımda taşıdığım bir kupürü var. Haberin başlığı şöyle: ‘One death a week in polise custody’ (Polis nezaretlerinde haftada bir ölüm). Haberde, Home Office’in, altı yıl içinde, polis nezaretlerinde 380 kişinin öldüğünü ve ölenlerin yüzde 47’sinin siyah olduğunu açıkladığı belirtiliyor.Elbette Home Office, bu ölümleri mazur gösteren gerekçeler de sıralamaktadır. Home Office’e göre, ölenlerin yüzde 29’u ‚kendi kendine zarar verme‘ sonucu, yüzde 19’u ise, alkolün etkisiyle ölmüşlerdi. Tabii hiç de inandırıcı değil. Acaba neden çoğunlukla siyahlar kendi kendilerine zarar vermeye meraklıydı?  Hele ölümlerin içinde biri vardı ki, son derece gaddarcaydı. Joy Gardner, Londra’da illegal yaşayan, Jamayika kökenli bir sığınmacıydı. 1993 yılının Temmuz ayında, bir sabah evini basanimmigration bürosu polisleri, Joy Gardner’ı, özel sürükleme kayışlarıyla bağlayıp, ağzını kapatmış ve nefes alamayan kadının ölümüne neden olmuşlardı.“ (s.189)

Son olarak bir alıntı daha, bizim „yükselen“ sığınmacı ya da göçmenlerle ilgili:

“Ortada kocaman bir fotoğraf. Ablak bir surat size bakar oradan. Ensesi önden bile görünecek kadar kalındır. ‘Başarıyı ette yakaladım’ diye koca bir başlık. İşadamımız neyi nasıl ‘yakaladığını’, başarısının sırlarını anlatmaktadır bu röportajda… Başarılı işadamımız, son olarak okuyuculara, başarı için uyulması gereken ‘altın kural’ları saymıştır. Bu ‘altın kuralları’ şöyle de okuyabilirsiniz: Kıyıcı olacaksınız, kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksınız; bu ülkeye gelmiş zavallı sığınmacıları asgari ücretin bile çok altında, saatte 2 sterline çalıştırarak birikim yapacaksınız; akrabayı, eşi dostu, iyilik yapıyormuş gibi kaçak yollardan ülkeye sokup ucuz emek olarak kullanacaksınız; dükkân açmak isteyen sığınmacılara, ‘babalık’ yapıyor pozlarına girip kredi verecek, böylece kendi döner tekelinizi güçlendirip yeni şubeler açacak, onları kendinize muhtaç ve bağımlı hale getireceksiniz; zavallı auperkızları himayenize alır gibi yapıp hem ucuz emek olarak değerlendireceksiniz, hem de onlara bir ev tutacak, metresiniz olarak kullanacaksınız; konsoloslukla iyi ilişkiler kuracak, devletle asla çatışmayacak, ülkeden ucuz et ithalini sağlayacaksınız; PKK ve sol örgütlerle de arayı açmayacak, onlara da göz kırpacak, onları da mecburen biraz göreceksiniz; mafiya ile iyi ilişkiler kuracak, onların talep ettiği vergileri zamanında ödeyecek, gerekirse rakiplerinizi mafiya aracılığıyla ezeceksiniz; geceleri barlarda arkadaş sohbetlerini eksik etmeyecek, ara sıra oralardan yeni ‘mallar’ kaldıracaksınız; İngiltere’de işçi hakları diye bir şey olmadığından işçilerinizi günde 12-14 saat çalıştırmaktan geri kalmayacaksınız… vb. vb.” (s. 280-281)

Londra’daki son isyanda, altın ve kebap dükkânlarını korumak üzere sopalarla ve kebap bıçaklarıyla silahlanıp sokaklara dökülen Türkiyeli bazı göçmenlerle ilgili haberleri (özellikle Taraf’ın elde pala dünyayı fethe çıkmış Osmanlıyı öven haberini: “Türkler kebap bıçaklarıyla dizilmiş. Anlaşılan Osmanlı ruhları hala yaşıyor”; “Harika kebaplar, harika ülke ve isyancılara karşı mücadele eden tek Britanyalı onlar! Haydi Türkiye!”) okuduktan sonra, bu alçaklar ve onların teşvikçilerine karşı, olayın aslının astarının anlaşılması için bu satırları aktarmamın gerekli olduğunu düşündüm.

Hâlâ orada yaşıyor olsaydım, isyancılarla birlikte bu faşist bozuntularına, yardımcılığını ve yalakalığını yaptıkları İngiliz polisine karşı savaşıyor olacaktım elbette.

Gün Zileli
11 Ağustos 2011

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

41 Comments

  1. anarkocu

    İngiltere’deki neo-çerilerin alçaklığı ve bunun sınıfsal boyutu hakkında birkaç yazı:
    http://www.birgun.net/worlds_index.php?news_code=1312877957&year=2011&month=08&day=09
    http://www.birgun.net/worlds_index.php?news_code=1312967300&year=2011&month=08&day=10

  2. Atma Recep

    Ingiltere’deyken “Beni sinir disi ederler” diye bu dedigini yapmayip arkasina bakmadan kacan, yillar sonra da “Onlar sarhostu” falan gibi bahaneler uyduran sen degil miydin de simdi tutmus taa oralardan ufurup duruyorsun…

    “Hâlâ orada yaşıyor olsaydım, isyancılarla birlikte bu faşist bozuntularına, yardımcılığını ve yalakalığını yaptıkları İngiliz polisine karşı savaşıyor olacaktım elbette.”

    Gün Zileli
    11 Ağustos 2011

  3. Mahnov

    Mükemmel bir yazı.. Eski bir Elephant & Castle yerlisi olarak bütün bu görüşlerin otantikliğini kesinlikle tasdik ediyorum.

  4. Doğuş

    Çok güzel bir yazı.Çok beğendim

  5. Tipik bir Kemalist tutum nefretini kusmus.

    Kemalist’in en büyük düsmani “kazikçi” bakkal, manav ve kasapti. Eskiden , 1960’larda mesela, Akbaba gibi mizah dergilerinde karikatürler çikardi, ellerinde büyük kaziklar olan bir takim sakalli, cübbeli tipler köse basinda bekler, henüz ayligini almamis oldugu için veresiye yazdiran “zavalli” bürokrati kaziklamak isterdi. Tipik 27 Mayis düsüncesi. Kemalist subay ve bürokrat tayfasinin çocuklari bu tip dergileri okuyarak sinif bilinci kazandilar. Tabii bu sinif bilinci olsa olsa Levent Kirca tipi parodilerde görülen küçük bürokrat sinifinin müptezelliklerinden ibaretti. Tüsiad üyesi Eczacibasi gibi “entellektüel, bembeyaz” büyük burjuvaya yaltaklanarak, örnegin kitaplarini bastirmak için kirk takla atarken, bütün nefretlerini gerçek birer emekçi olan bu esnafa kustular bu cici muhallebi çocuklari. Ingiltere’de asalak yasamanin yolunu bulmus olan Zileli’nin en büyük düsmani da dönerci, bakkal ve manav olmus haliyle. Ne yapacakti bu adamlar, Zileli gibi sosyal yardim dilenip , asalak mi yasayacaklardi? Yoksa kitabinda kendisinin de itiraf ettigi gibi tirtikçilik ve araklama yaparak mi hayatlarini devam ettireceklerdi? “Emege saygi” diyoruz ve ücretli emekçiler gibi bagimsiz çalisan emekçilere de saygi duyulmasini istiyoruz. Sen dönercilerin, bakkallarin, manavlarin günde kaç saat çalistigini biliyor musun? Bilmezsin tabii. Birader kizacaksan esnafa; zanaatkara kizma git CITY’deki finans kapitale kiz, ama olmaz sen ancak onlara yaltaklanirsin, büyük semayeye , ABD/Israil/Ingiliz sermayesine laf etmezsin ? Ne adina? Zileli aslinda çogu birer emekçi olan ve irkçi siddetin magduru olan Afrikali gençleri tanimiyor bile. Afrikali, Asyali, Güneyli gençlerin düsmani esnaf mi, City mi? Zilei’nin sinif tabanai, onu ilgilendiren, alkolik, evsiz asalaklar. Her toplumda var olabilecek, en mükemmel toplumda bile yüzde 3, yüzde 5 mevcut olabilecek alkolik, berdus , asalak, depressif bir güruh adina sözde ajitasyon yapmakta. Bir nevi lümpen proletarya ile lümpen burjuvanin ittifaki . Sen bagimsiz çalisan emekçleri elestirmeden önce dön de kendine bak, bugune kadar insana, insanliga bir hayrin oldu mu, asalak. Sen de o dönercilerin kapisina gidip, bir porsiyon ekmek arasi döner dilensen, senin de kiçina tekmeyi basarlar tabii, ve de hakli olurlar. Bravo onlara, yuh sana.

  6. Anonim

    serde zencilik var hiç olmuyorsa rap piyasasına girer yine kazanırlar rızıklarını…

  7. özgürlükçü,

    günü yakalayan yazı olmuş.bir miktarda bizim geleneklerde pek raslamadığımız seviyede öz eleştiri olmuş.kuzeye göçle güneydeki ulus devletlerin rahatlaması devrimci isyan barındırabilecek insanların göçü herhalde zileli usulu öz eleştiri gibi anladım.bence çok olumlu ilaveten hazır öz eleştiri yazınca isyan ateşlerinde ağır bedelleri göze alıp ateşin içine kendini gönüllü atıp eksik ve yanlışlarına rağmen isyan ruhunu bu günlere taşıyan THKP-C mahir ve arkadaşlarını olur olmaz ilgili ilgisiz her fırsatta asıl bilgilere ulaşmadan bu gün toplumsal muhalefetin asıl dinamiğini oluşturan blokta yer alan kürkçü üzerinden isyan ateşininin ruhunu evrensel ölçülerde bu güne taşıyan özgürlükçü siyasi kürt hareketini hedef alan anlayışada bir öz eleştiri ihtiyacı var gibi geliyor.sonuç olarak zilelinin isyan ateşi yakanları desteklemesi olumlu olsada öncelikle yaşadığımız yerin isyan ateşine gösterebildiğimiz tahammül ve saygı ile ölçülebileceğimizden bu konudaki yerimiz daha belirleyici olacaktır.yosa bizde” devrimsiz devrim” isteyenlerdenmiyiz?

  8. Gün Zileli

    Burada kısa bir açıklama yapmam şart oldu. Anonim adlı bir arkadaş Ertuğrul Kürkçü’nün 12 Mart mahkemelerindeki tutumunu sordu, ben de Havariler’den alıntılayarak ortaya koydum. Bu hiçbir zaman Ertuğrul’u karalamak anlamına gelmez, sadece gerçeğe sadık kalmak anlamına gelir. Ben politikacı değilim ki, söyleyeceklerimi politik konjönktüre göre ayarlayayım. Ertuğrul Kürkçü ve Yusuf Küpeli, 12 Mart mahkemelerinde bir dönem böyle bir tutum almakla birlikte daha sonra tutumlarını önemli ölçüde düzeltmiş ve devrimci bir tutum almışlardır. Daha sonra Ertuğrul yıllarca hapis yattı. Çıktıktan sonra da bugüne kadar son derece düzgün ve devrimci bir çizgi izledi. Herkes hata yapabilir. Örneğin benim de geçmişim bu bakımdan pek parlak değildir. 1975-1980 arasında Aydınlık hareketinin devlet işbirlikçisi, sağcı çizgisinin sorumlularındanım. Daha sonra bu hatamı gördüm ve otobiyografilerimde bu hatamı açıklıkla ortaya koydum. Hayatımda hiç hata yapmadım, hiç uzlaşmadım, hiç egemenlerin dümen suyunda gitmedim diyen ilk taşı atsın.

  9. anarkocu

    Sayın Gün Zileli,
    Ertuğrul Kürkçü hakkında söylediklerinize büyük ölçüde katılıyorum. Ancak kafamı kurcalayan bazı noktalar var. E. Kürkçü’nün Kürt Özgürlük Hareketi’yle aynı saflarda mücadele etmesi konusunda hiçbir sakınca görmesem de ben -Blok adaylarından birine oy vermiş biri olarak- ‘sosyalistim’ diyen bir kişinin Kürt kurtuluş mücadelesine antikapitalist bir zeminden destek vermesini beklerdim. Dışarıdan edindiğim izlenim ne kadar doğrudur bilmiyorum ama edindiğim izlenime göre E. Kürkçü, Hareket’in (BDP’nin) “resmi” söylem ve pratiğinin dışına pek çıkamıyor sanki. Ne biliyim, mesela Kürt yoksullarının örgütlenmesi, tarım kooperatiflerinin kurulması, batıda Türk-Kürt emekçilerin sınıf temelinde kardeşleşmesi veya demokratik özerkliğin mahalle mahalle, köy köy hayata geçirilmesi konusunda kendisinin ne kadar katkısı var tartışılır, diye düşünüyorum. Kürkçü’nün icraatlarına baktığımda, radikal solculara enternasyonalizm dersi vermek ve BDP’nin politikalarına rıza üretmek dışında başka bir şey yapmıyormuş gibi görünüyor (Tabi Blok’a yakın arkadaşlar umarım bu söylediklerimi dostça bir eleştiri olarak görürler, hatam varsa da bunu gençliğime vererek beni dostça tenkit ederler). E. Kürkçü ne zaman TV’de bir tartışma programına katılsa onu heyecanla ve gururla seyrederim ancak ben kendisinin Blok’ta antikapitalist pratikten objektif olarak uzaklaştığını gözlemlediğimde ise hayal kırıklığına uğradım. Devrimcilik iddiasında olan bir kişinin hangi örgütte olursa olsun o örgütün söylemi dışında da kendi özgün söylem ve pratiğini geliştirmesini isterdim. Acaba acemi bir anarşist olarak çok şey mi istiyorum?

  10. özgürlükçü,

    anarkocunun kürkçü eleştirisinde kendi cümlesi ile “radikal sola enternasyonalizm dersi vermesi”bile bizim cenah için çok önemli bir eksikliğin giderilmesi işlevi gördüğünü bilmeliyiz.devrimci geleneklerin toptan bütün partileriyle birlikte bindelerle ifade edilmesinin asıl nedenlerinde biride kemalizminde etkisinde kalıp milli duyguları tüketemeyip evrensel insani birikimler seviyesinde enternasyonalist olamamasıdır.zilelinin son açıklaması olumlu olmuştur devrimci geleneklerle ilgili özellikle THKP-C mahir çayan geleneğinde daha verimli gerçek sağlıklı bilgilere ulaşmak istediğinde münir ve küpeli dışında da bilgilenebileceği kişiler vardır tek ve eksik kanallardan olup biten açıklanamaz ayrıca bu gelenektende geçmişi olumlu tüketebilmemiz için tam bir yüzleşme seviyesinde bir külliyata ihtiyaç olduğu itirazlardanda belli olmuştur.hazır seri kitap çıkarma günlerinde belirttiğim isimlerlede işbirliği ile bu külliyata katkı verırse hayırlı bir iş yapılmış olabilir

  11. Gün Zileli

    Yusuf Küpeli de değerli bir devrimcidir.

  12. anarkocu

    özgürlükçü’nün THKP-C geleneği hakkındaki fikirlerine katılıyorum. Bugün özgürlükçü ve devrimci bir sol siyaset için THKP-C geleneğinin pratiğinden ve fikirlerinden öğreneceğimiz çok şey var. Ben bir anarşist birey olmama rağmen Mahir Çayan’a büyük bir hayranlık duyuyorum. Çünkü o yazılarında ve içinde bulunduğu örgütlenmelerde gençliğin devrimci ve antiotoriter potansiyeline vurgu yapmış, varolan partilerin ve örgütlerin patriyarkal otoritelerinin eleştirisini yapmış bir kişi. Çok okuyan, çokça eleştirel düşünen, etrafındaki şeflerle sık sık teorik tartışmalara giren (çoğunlukla da bu şefler onunla tartışmaktan kaçınırlar), daha yirmili yaşların başlarında önce TİP bürokrasisinin parlamenterist ve legalci fikirleriyle hesaplaşmış, sonrasında da MDD’cilerin ulusalcı ve orducu fikirleriyle hesaplaşmış bir gençten söz ediyoruz. Söyleyeceğim şey belki çok iddialı olacak ama Mahir Çayan’ın ömrü yetseydi, bu dinamizmle ve eleştirel düşünme yeteneği sayesinde Leninist öncü parti fikriyle de hesaplaşabilirdi. Onun hayattayken ortaya atmış olduğu “emperyalizmin üçüncü bunalım dönemi”, “suni denge”, “emperyalizmin içsel bir olgu olması”, “sömürge tipi faşizm” gibi tezler bence kendi yaşadığı dönemin Türkiye solunun çok ilerisinde olan ve bugün de tartışmaya değer olan tezlerdir. Mahir Çayan’ın geleneğinden gelen ve onun fikri muhasebesini yapabilmiş olan örgütler (Devrimci Yol ve Kurtuluş) 70’lerde sosyalist demokrasinin nüvelerini yaratabilmiş örgütlerdir. Demokratik halk iktidarının nasıl yaratılacağını tartışırken Mahirlerin tezlerini, Kurtuluşçuların “Sosyalist Demokrasi” tezini, Dev-Yolcuların “Fatsa” ve “direniş komiteleri” deneylerini dikkatle incelemek ve onların devrimci muhasebesini yapmak faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

  13. Gün Zileli

    Aynı zamanda örgütünün tek diktatörüydü.

  14. anarkocu

    Diktatör müydü yoksa doğal lider miydi onu bilmiyorum (ikisi arasında çok fark olmasa da); tabi ki 68 kuşağını siz bizzat o dönemde yaşamış ve mücadele etmiş biri olarak benden çok daha iyi bilirsiniz, ben Mahir Çayan’ı sadece onun yazılarında okuduğum kadarıyla tanıyorum. Beni yanlış anlamayın, ben Mahir Çayan’ı dogmatikçe destekleyelim demiyorum. Sadece, onun fikirleri yabana atılamaz diye düşünüyorum. Bugün Çayan’la ilgili iki farklı hakim görüş var: birincisi onun Kemalizm’le dönemsel pragmatik flörtleri yüzünden onu Kemalist, Stalinist ve sosyal şoven ilan eden ve onun fikirlerini tartışmadan reddeden, ikincisi de onun geleneğine dogmatikçe sahip çıkan ve daha çok onun gerilla romantizmini yücelterek (yine onun fikirlerini tartışmadan) genç militanlar yetiştirmeyi hedefleyen görüş (bunun en tipik örneği DHKP-C). Bugün bu iki uç görüşün dışında Mahirlerin (ve onun mirasçılarının) günahları ve sevaplarıyla birlikte ayrıntılı bir muhasebesini yapmanın özgürlükçü sol siyaset için hayırlı olacağını düşünüyorum.
    Saygılar

  15. anarkocu

    Ayrıca merak ettiğim bir konu var. Onun yazılarını okuduğumda Mahir Çayan demokrat bir profile sahip, ancak pratikte dediğiniz gibi “diktatör” benzeri uygulamaları da var. Sizce onu böyle otoriter uygulamalara iten şey hiyerarşik örgütlenmenin getirdiği bir çürüme mi, dönemsel koşullarının (TİP’in ve MDD’cilerin Çayanlara karşı tasfiyeci tutumu, Türkiye solunun sübjektif acemiliği vb) dayattığı bir otoriterlik mi, yoksa başka bir şey mi? Bu konuda beni aydınlatır mısınız?

  16. Gün Zileli

    Mahir Çayan’ın değerlendirilmesi başlı başına, geniş bir mevzudur ve dönemin değerlendirilmesi ile birlikte ele alınmalıdır. Çok değerli yanları vardır. örneğin emperyalizmi dışsal değil, içsel bir olgu olarak ele alması hala çok önemlidir. Diktatörlük sorunu ise, esasen sol gelenekle ve “öncü örgüt” pratikleriyle ilgili bir mevzudur.

  17. Yalpa yapma

    Gün Zileli kendin ol. Mahir’e önce diktatör deyip, sonradan kaz çevirmesi yapma. Ne diyeceksen de, kariyer, itibar hesapları ile bazı geri , ilkel devrimci bozuntularına taviz verme.

  18. ertan

    Bildiğim kadarıyla Mahir’in o dönem hem Türkiye’de hem de dünyada sosyalistlerin tartıştığı, yazıp çizdiği şeylere çok büyük fikirsel katkısı yok. Bunu aşağılamak için değil, solun diğer önde gelen liderlerinden bu açıdan farklı bir yere koymamak adına söylüyorum. Keza ünü teorisinden değil eyleminden geliyor.

    İkincisi, yine diğer sol liderlerin ve örgütlerin hepsinin o dönem sola kazandırdığı hastalıkta ciddi bir paya sahiptir Mahir. Deniz’de de var, İbrahim’de de var, aklınıza gelecek bilinen tüm insanlarda var. Bu hastalık aşırı şiddet düşkünlüğü ve sekterliktir. Tüm günahı onların üstüne yıkmak hata olur, o günün hemen tüm sosyalist hareketleri dünyada bu şekildeydi. Onlar da öyle oldular. Sosyalist solun genlerine işleyen bu sekterlik ve şiddet sorununda Mahir’in katkısı hepsinden çoktur.

  19. Bravo Ertan

    Ne diyorsa açık söylüyor.

  20. anarkocu

    Ertan arkadaş,
    Denizlerin, Mahirlerin şiddet sorununa katkısı konusundaki fikirlerinize katılıyorum. PKK’yi rakip olarak gören Kürt örgütlerinin bazı söylemlerine baktığımda Öcalan’ın geçmişteki şiddet düşkünlüğünü onun “Mahir Çayan sevdası”na bağlıyorlardı. Önceleri bu tarz söylemleri uydurma, asparas falan sanıyordum ancak sonradan öğrendim ki Öcalan gerçekten hem söylemlerinde hem de savaş taktiklerinde THKP-C fikriyatına önem atfediyor. Mahirlerin geleneğine bağnazca sahip çıkan DHKP-C’lilerin de Öcalan’ın da şiddet konusunda sabıkası bayağı kabarık, doğrusunu söylemek gerekirse. Fakat benim yukarıda asıl anlatmak istediğim, Mahirlerin günah ve sevaplarıyla birlikte onun devrimci eleştirisini yapabilmiş olan gruplar (Devrimci Yol ve Kurtuluş, tekrarlayacak olursak) Türkiye sol tarihinde harikalar yaratabilmiştir. Tabi onlar da geçmişin bazı kötü alışkanlıklarından bütünüyle arınamamışlardır fakat bu yolda önemli bir performans göstermişlerdir.

  21. ertan

    Anarkocu, ben zaten sana cevap olsun diye yazmadım, genel olarak fikrimi belirttim. Dediklerin doğru, sosyalist sola içkin olan şiddet düşkünlüğü olduğu gibi pkk’ye geçti. Bugün hala bunun sıkıntısı yaşanıyor. Örneğin pkk’nin son günlerde işlediği cinayetlerin hiçbir anlamı yok. örgütsel refleksleriyle silahlı eylemler yapıyorlar.

  22. ertan

    Yani cinayet işlemek başlı başına kötü bir iştir, bunların politik olarak bile bir anlamı yok demek istedim.

  23. Türkiye sol tarihinde harikalar

    ??????

  24. Turk ve Kurt derneklerinin basin aciklamasi

    Londra’da Yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı Emekçilere

    Bildiğimiz gibi 4 Ağustos Perşembe günü, Tottenham Hale’de polis tarafından öldürülen 4 çocuk babası Mark Duggan’ın, niye ve nasıl öldürüldüğünün açıklanması talebiyle geçtiğimiz Cumartesi günü, Tottenham karakolunun önünde ailesinin de yer aldığı bir protesto gösterisi düzenlenmişti. Protestocuların ‘adalet istiyoruz’ ve Duggan’ın neden ve niçin öldürüldüğüne dair talepleri, 4-5 saat beklemenin ardından cevaplanmamış ve 16 yaşındaki bir genç kızın Tottenham karakoluna girerek açıklama beklediklerini söylemesine karşılık polislerin fiziki saldırısına maruz kalması olayların patlamasına neden olmuştur

    Londra’da Türk ve Kürt göçmen emekçilerin de yoğun yaşadığı Tottenham’da başlayan ve aslında ezilen toplumun özellikle de ona mensup gençlerin sosyal ve ekonomik koşullarının bir patlama noktasına gelmesini içeren olaylar, daha sonra Enfield, Hackney, Edmonton, Islington başta olmak üzere Londra ve daha sonar da Londra dışında bir çok şehire yayılmıştır. Sorulması gereken soru gençlerin öfke patlamasına yol açan bu olayların gerçekte neden çıktığıdır.

    Tüm dünyada etkili olan kriz ve krizin ardından gerçekleşen kesintilerden en fazla etkilenen kesimlerden biri de gençliktir. Haringey’deki kesintilerden dolayı 13 gençlik evinden 8’i kapanmıştır. Gençlik evlerinin kapanması sadece Haringey bölgesine özgü değildir. Kolejlerde gençlere verilen eğitime katkı parası EMA’in kaldırılması veya alınmasının çok zorlaşması, üniversite harçlarının 9 bine çıkarılması, yoksul semtlerdeki eğitim seviyesinin düşüklüğü, ortaokullarda “sorun çıkaran çocukların” extra yardım edilerek geliştirilmesinden çok okuldan atılması veya “sorunlu olanların” yer aldığı bölümlere gönderilmesi, gençlerin yaşadığı sorunlardan bazılarıdır. Resmi rakama göre 1 milyona yakın işsiz genç bulunmaktadır. Haringey, Hackney gibi Londra’daki yoksul semtlerde genç işsiz oranı daha fazladır. Kesintilerden dolayı işten atılmaların yaşandığı, işsizliğin arttığı bir dönemde yoksulluk daha da artmıştır. Polisin durdur ve ara (‘stop and search’) uygulamaları özellikle yoksul semtlerde ve göçmen gençlere yönelik daha fazladır. Siyah ve etnik kökenli bir genç bir beyaz gence gore 8 kat daha fazla durdurulmaktadır. Gençlere devamlı tüketme, sadece kendini düşünme, zengin olma ve bencil bir yaşantı tarzı dayatılmaktadır. İşsizliğin ve yoksulluğun arttığı, okuma hayallerinin yok olduğu, sosyal ve kültürel olarak kendini ifade edecek gençlik evlerinin kapandığı, polis baskısının arttığı, yoksulluğun arttığı bir ortamda, geleceğe dair umudu olmayan gençlerin bu öfke patlaması aslında bir sosyal patlamadır. Unutmayalım ki bu çocukların içinde biz Türk ve Kürt toplumunun çocukları ve gençleri de bulunmakta, bu koşullar bizim gençlerimizi, çocuklarımızı yani geleceğimizi de etkilemektedir.

    Türkiyeli ve Kürdistanlı emekçiler ve esnaflar siyahlara karşı kışkırtılıyor

    Kendi ülkelerini ekonomik ve siyasi sebeplerden ötürü terk etmek mecburiyetinde bırakılıp yurt dışında yaşamını idame ettirmeye çalışan emekçi ve esnaf halkımız, yaşanan bu isyan dalgası karşısında isyan edenlerin yanında değil ama onların karşısında bir tutum almaya teşvik ediliyor. Küçük dükkanların yağmalanma eylemine karşı, dükkanını koruma iç güdüsüyle hareket eden ve yer yer gençlere saldırma eğilimine girildiğini görmekteyiz. Elbetteki esnafın kendi dükkanını koruması en doğal hakkıdır. Ancak bu tür eğilimler siyah ve Kürt ve Türkleri karşı karşıya getirmemelidir. Bu tür eğilimler ezilen ve göçmen olan bizlerin birbirine karşı önyargıların artmasına neden olmaktadır. Bizler Türkiyeli ve Kürdistanlılar olarak bu konuda duyarlı olmalı ve sistemin göçmenleri birbirine düşürmesi oyununa gelmemeliyiz. Ayrıca bizler polis tarafından öldürülen Mark Duggan’ın ölümünden sorumlu olanların bulunması, soruşturmaların bir an once sonuçlandırılarak cezalandırılmalarını talep ediyoruz.

    Yaşasın halkların kardeşliği

    Britanya Halk Meclisi

    Fed Bir

    KNK

    Halkevi

    Roj Women

    Kurdish

    DAYMER

    Tohum Kültür Merkezi

    GİKDER

    Komkar
    Day-Mer
    Turkish and Kurdish
    Community Centre
    Former Library,
    Howard Road,
    London N16 8PU
    Tel: 0207 275 8440
    Fax: 020 7275 7245
    E-Mail:info@daymer.org

  25. Gün Zileli

    Day-Mer ve diğer derneklerin o eli sopalılarla bir takım bağları olduğundan, onlardan bağış falan aldıklarından onlara ilişkin düşüncelerini çok çok yumuşak ifade etmişler.

  26. kadir_izmir

    Doğdukları bu ülkede ne arkadaşları, ne akrabaları, ne de hemşerileri vardı! yalnızca kalplerinde bu dünyada yaşamak için ANARŞİ ruhu vardı.I WİİL ALWAYS LOVE YOU ANARŞİZAN

  27. özgürlükçü,

    zilelinin mahire diktatör diyebilmesi çok seviyesiz bir eleştiri oldu.öncelikle kendide bilmesi lazım mahiri ve THKP-C yi konuşabilmek için o dönemin koşulları ile doğru içerden bilgiye hakim olmadan örgütünün diktatörü demek biraz fesatlanma kokuyor.kısır ve zayıf birikimlerle bu günlere gelen toplumsal muhalefetin sisteme isyan edebilen devrimci direniş ruhunun ülkemizdeki en önemli temsilcisi devrimciyi bu dille anmak yakışıksız olmuştur.kuşkusuz döneminin diğer hareketleri gibi sağlıklı olumlu eleştiriye ihtiyaç vardır.dönemin leninist devrim teorisini savunan organizasyonun kendini halkın devrimci öncüsü görmesi gibi bir çok eksiğini sanırım bu gün durduğumuz yerden görebilme kolaycılığına düşmeden olumlu eleştirebilip tüketemesek geçmişte yapılan hataların çok daha büyüklerini yapmamız kaçınılmazdır.bu geldiğimiz yerdeki devrimci isyan ruhunun öncülerinden olan mahirin kendinden sonraki devrimci isyan hareketlerinide belirleyen seviyedeki katkısını bilmeliyiz.emperyalizmi içsel bir olgu olarak ele alması gibi 3. dünya savaşı olmayacağı,suni denge den çokdaha pratiğe ilişkin tezleri vardır.bunlardan en önemlisi “politikleşmiş askeri savaş stratejisi”dir ki özgürlükçü siyasi kürt hareketinin kendi koşullarına uygulayıp başardığını söyleyebiliriz.mahire katil diyebilenlerin emma ve yoldaşlarına ne diyebileceğini aklıma bile getirmek istemiyorum.daha öncede bu konuda zileliyi olumlu uyarıp sağlıklı değerlendirme tanıklıklar için isimde vermeme rağmen mahir mevzunu burada olur olmaz dille tartışılmasına neden olmak yakışıksız olmuştur.en ufak bir devrimci gurubun içinde bile kendinizi test ettiğinizde mahirin yanına bile yaklaşamayacağınızı anladığınızda belki utanırsınız

  28. özgürlükçü,

    haklısınız teorisini anlamayınca ünü eyleminden gelir ama eylemide teorisinin pratiği olduğunuda anlamayanlarınki fesatlanmadan gelir.mahirin olumsuz katkısı hepsinden çok olur size göre bütün devrimcilerin yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bile kendinide feda edecek seviyede devrimci isyan pratiğini gerçekleştirdiği için sıradan halkın gözünde bile saygı ile anılırken kendini devrimci sananlar için en ünlü sektere adı çıkarılmak istenmesi mahirin hiç bilinmemesinden olmalı bilmediğiniz mevzuyu uzatmayın önünüzden yiyin?

  29. Yok aslinda birbirimizde farkimiz, ama biz Kürt fasistiyiz

    PKK’nin haber ajansi Firat Haber Ajansi, Londra’daki esnafin polisle isbirligine tipki Kemalist merkez medya gibi övgüler yagdirdi.Asagidaki haber dogrudan ANF (FHA)’dan alinmistir. Bu tutum “blok, direnis, degisim vb” gibi bahanelerle Kürt fasistlerine destek vererek anti-milliyetçi tavra ihanet eden küçük beyinlere kapak olsun. Fesat diye kendisi Kürt bile olmadigi halde (el seyiyle gerdege girenler misali) bazi maksatlarla Kürt milliyetçi terörizmine destek veren andavallilara derler.

    LONDRA’DA KÜRT VE TÜRK ESNAFLAR NÖBETTE

    LONDRA – İngiltere’nin başkenti Londra’daki olayların dördüncü gününde, Kürt ve Türk işletmeciler yağmaların önüne geçmek için işletme ve bölgelerinde sabaha kadar nöbet tuttu. Kürt ve Türk işletmecilerin bu tutumu Londralılar tarafından övgüyle karşılandı.

    İngiltere’nin başkenti Londra’nın kuzeyindeki Tottenham’da, 29 yaşındaki Mark Duggan’ın geçtiğimiz hafta perşembe günü polis tarafından öldürülmesinden sonra, cumartesi akşamı çıkan olaylar büyümeye devam ediyor. Londra’yı savaş alanına çeviren ve kent sakinlerine büyük korku yaşatan yağma ve protestolar, dün Birmingham’ın ardından Liverpool ve Manchester kentlerine de sıçradı.

    Dün gece 16 bin polisin görevlendirildiği başkent Londra’da Kürt ve Türk işçi ve işletmecileri, yağmaların önüne geçmek için işletme ve bölgelerinde sopalar, döner bıçakları ve şişlerle nöbet tuttu.

    Yağmacılara karşı en büyük direnişin görüldüğü yerler olan, Crystal Palace ve Dalston bölgesinin Kürt ve Türk sakinleriyle görüşen muhabir Jasmine Coleman, İngiliz The Guardian Gazetesi’ndeki haberinde şu ifadeleri kullandı “Bağımsız hareket eden Türk ve Kürt manavlar, berberler güvenlik görevlilerinin olmadığı bir bölgedeler. İşçiler, akrabaları ve arkadaşlarıyla ellerinde sopalarla dükkânlarını koruyorlar. Bölgedeki birçok insan gösterdikleri çabadan dolayı minnettar. Ancak birçok işyeri sahibi, yağmacılarla kavga çıkması durumunda polisin kendilerini bundan sorumlu tutacağından da endişe duyuyor” diye yazdı.

    Bölgedeki işletmecilerden Hüseyin Yavuz da, polisin kendilerini gözaltına almakla tehdit ettiğini ve çaresizce içeri girip ellerinde sopalarıyla beklediklerini söyledi. İsminin açıklanmasını istemeyen Türk bir esnaf da “20 yıllık emeğimi bu dükkâna koydum. Şimdi polis ve yağmacıların arasında kalmış durumdayım” dedi.

    The Guardian’a konuşan Türk berber Hüseyin Beytar da “Dükkânlarımıza sahip çıkmak zorundayız. Eğer bir tek bir cam kırılırsa bu sokakta bulunan tüm Türk ve Kürtler dükkânları beraber koruyacağız. Biz bir aile gibiyiz” diye konuştu.

    Kürt ve Türk işletmecilerin tutumu sosyal paylaşım siteleri ile İngiliz basınında tartışma yarattı. Protestoları destekleyenler, Kürt ve Türk işletmecilerinin tavrının hukuksuz olduğunu söylerken, bir kısım Londralı Twitter üzerinden yayınladıkları mesajlarda Kürt ve Türk işletmecilerden övgüyle bahsederek teşekkür etti.

    ANF NEWS AGENCY

    Son söz: Esnaf zaten çoguldur, “esnaflar” ifadesi kendi anadilini de , Türkçe’yi de , herhangi bir dünya dilini de bilmeden dünyaya nizam vermeye çalisanlara uyar. Tipki ne lazca, ne Türkçe, ne Kürtçe ne de insanca yazmasini bilmeyenler gibi.

  30. özgürlükçü,

    kürt düşmanı insanlık düşmanı faşist casus önce sen önündekini ye andavallı dediklerin elin şeyini değil sana ne şeyi ile yapacağını iyi bilir amirlerin dahil hepinizi yaptığımızı unutma şerefsiz sinkafa başladın burda konuşulanlar senin gibi iktidar-devlet ve egemenlerin münasip yerini yalayanların konuşabileceği mevzular değil seninde dediğin gibi devrimcilerin mevzuları biz lazcada türkçede yazamıyorsak sevinmelisin insancadan bahsedince daha bir fesatlanıyorsun insanlığın evrensel değerlerine devrimcilerinmi katkısı var seningibi iktidar devlet yalaması masa görevlilerininmi?sen senin gibilerin sitelerinde milliyetçilik yap eleştirdiğin chp-mhp milliyetçi ırkçılar ile meclis mutabakatı savunduğun akp yaptı özgürlükçülere ırkçı diyerek kendini aklayamazsın sen çoban ve muhtarlara işkence yapmaya devam et faşist köpek fesatlanma

  31. Sampanya anarsistleri

    Cok komik
    Hâlâ orada yaşıyor olsaydım, isyancılarla birlikte bu faşist bozuntularına, yardımcılığını ve yalakalığını yaptıkları İngiliz polisine karşı savaşıyor olacaktım elbette.”

    Diyorsun, bulundugun ulkede fasistlere ve polise ne kadar savasiyorsun acaba..

  32. anarkocu

    Türkiyeli stalinistler de İngiltere’deki isyandan rahatsız. *İşte TKP’li stalinist Yurdakul Er’in yazısı:
    http://haber.sol.org.tr/yazarlar/yurdakul-er/londra-kahire-den-cok-mu-farkli-45354
    * RED dergisinden Onur Özgen’in Yurdakul Er’e cevabı:
    http://www.red.web.tr/site/haber_detay.asp?haberID=1019

  33. özgürlükçü fesata

    Küfür edersin, lagaluga yaparsin ama çok sevip kuyruguna takildigin terörist PKK’nin “Kürt ve Türk Esnaf” haberine karsi agzini açip da “dogru mu yanlis mi” diye bir tutum belirlemezsin, iste senin özgürlükçülügün, yemez tabii keles özgürlükçüsü.

  34. anarkocu

    Türkiye’de rejimin son yıllarda geçirdiği mutasyonla alakalı birkaç yazı:
    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=38843
    http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=39071

  35. özgürlükçü,

    casus sende hiç birine gelmiyorsun ne e ne g ö ye her fırsatta saldırdığın pkk ve ajansıda senin tam istediğin gibi milli duyguları zirvede haber yapmış.benim milli duygularım olmadığından bana uymaz sana uyar nasıl ama faşist dediklerinle ayni yerde olmak iyisimi sen laf dinle önünden ye akp lilerin tartıştığı çok alan var oralardan otlan buralar sana uymaz körle yatıp şaşi kalkmak riski var bizim gibi bozulma seninde milli duyguların telef olur amirlerinden fırça yersin toki sana değmez deniz feneri sana kalmaz dubleler bitti iyisimi bütün bunlardan mahrum olursun sen önünden ye önün boş ise münasip olana bak

  36. BaranaS

    “Hâlâ orada yaşıyor olsaydım, isyancılarla birlikte bu faşist bozuntularına, yardımcılığını ve yalakalığını yaptıkları İngiliz polisine karşı savaşıyor olacaktım elbette.”

    Gerçekten tam bir laf cambazlığı.
    Savaşımdan kaçmak için Anarşimz limanına kapağı sanki başkaları attı ?
    AKP gericiliğihalka saldırırken AKP gericiliğine destek ver.
    Sonra da eski günleri anımsa.
    AKP gericiliği eski arkadaşlarına haksız ve hukuksuz olarak saldırıken,Berktay ve Çalışlarlarla aynı tavrı alan Zileli değil mi?
    Nerdeyse Gladyo tertiplerini bile alkışladınız.
    İnsan devrimci ruhunu böylesine yitirir mi ?

  37. sinan

    Gün Zileli, Mahir Çayan’a diktatör demiş. Aktolga ile Küpeli’yi tasfiye ettikleri için mi? Mahir Çayan’a diktatör diyebilmek için, ortada ciddi bir argümanı olmalı Zileli’nin; çünkü ettiği kelam, ciddi bir kelamdır. Unutulmamalı ki, sert koşulların pratiği de sert olur ve her zaman teoriyle tıpa tıp uyuşmayabilir. Sovyetler Birliği’nde iç savaş döneminde uygulanan savaş komünizmi de böyle bir şeydir. Gün Zileli’nin bu mantığıyla, İspanya İç Savaşı’nda malum sebeplerden dolayı kadın milisleri cephe gerisine çekmek zorunda kalan Durruti de bir diktatör olarak görülebilir.

  38. N17

    Zileli hazretlerinin yazısının ilk paragrafında bahsettiği sokağın adı oldum olası Blackboy Lane’dir, Street felan diyor nerden çıkarıyor bilinmez, olayla kendisini özdeşleştirme çabasının bir yerlerinde belli ki coşmuş ya da atıyor – zat eleştirdikleri gibi dünyayı kendisi için elverişli hale getirmeye devam ediyor. Tottenham da Dalston da bayılır zaten sana! – Pembury Road, N17 sakini…

  39. Gün Zileli

    Düzeltme: Yukardaki hatırlatma ve düzeltmeyi yapan arkadaşa teşekkür ederim. Gerçekten de Blackboy Street değil, Blackboy Lane olacaktı. Belleğimde yanlış kalmış. Çünkü sözünü ettiğim olay 12-13 yıl öncesine aittir. Yıllardır da oradan geçmiyorum zaten. Düzeltir özür dilerim.

  40. Anonim

    Bu noktada, değinmeden geçemeyeceğimiz bir husus da, Türk medyası tarafından gurur vesilesi yapılan, Londra’daki Türk ve Kürtlerin dükkânlarını korumak için göstericilerle nasıl kahramanca çarpıştıklarını anlatan haberlerdir. Öncelikle söylemek gerekir ki, dükkânlarını korumak üzere göstericileri kovalayan küçük-burjuva Türkler-Kürtler kadar, gösterilere katılan Türkler-Kürtler de vardır. Üstelik saldırıların olduğu bölgedeki dükkân sahibi bir Türk, polisin geri planda durarak Türkleri göstericilere karşı bizzat kışkırttığını ve yönlendirdiğini ifade etmiştir. Ancak burjuva medya gerçekler yerine “kahraman Türkler” gazı vermeyi tercih ederek klasik milliyetçilik rolünü yerine getirmiştir.

    http://www.marksisttutum.org/ingiltere_de_isyan.htm

  41. zulfikar

    gun zileli,mahir cayan deniz gezmis oral calislar , ibrahim kaypakkaya ,mihri belli, neler neler, kimler kimler, elinize firsatin en buyugu gecti kendi kendinizi yediniz, birbirinizi oldurup parcalandiniz cunku yuk cok agirdi, simdide mahir diktatordu, dogu perincek isbirlikciydi, yok aramizda ajanlar vardi, kimsede suc aramayin, aynaya bakin, garibanlarin kemikleri zaten sizliyor yarim kalan isi bitiremedikleri icin, herkese saygilar,

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑