Gün Zileli, 2011, İletişim.
“Bu büyükçe parklarda, işsiz siyahlara olduğu gibi, bizim Türkiyeli sığınmacılara da rastlardınız. Sokaklarda ya da parklarda, kafasında köylü kasketi, üstüne bol gelen ceketi ve pantolonu, uzun sarkık bıyıklı, yaşlı Alevi köylülerine rastlamak insana hüzün verirdi. Kim bilir hangi rüzgâr savurmuştu onu köyünden alıp bu yabancısı olduğu diyarlara. Elleri arkasında, parmaklarına tespihini dolamış, başı havalarda, öylece, tek başına dolaşırdı. Belki de konuşacak birilerini arardı… Sığınamamış sığınmacının heykeli gibi bir taşın ya da bankın üzerine oturmuş olurdu. Çaresiz, umarsız, yalnız, ne geldiği yere ne kendi içine ne de dilsiz kaldığı bu ülkeye sığabilen acılı sığınmacının…”
Gün Zileli
Gün Zileli’nin 1946-2000 yıllarını kapsayan uzun soluklu otobiyografisi elinizdeki bu ciltle tamamlanıyor. Önceki dört ciltte, gençlik yıllarını, 1960, 1970 ve 1980’lerdeki siyasal mücadelesini anlatan Zileli, bu ciltte 1990 yılında gidip yaklaşık on beş yılını geçirdiği Londra’daki “sığınmacı” yaşamının on yılını konu ediyor. Yalnızca kişisel anılarını aktarmakla kalmıyor, aynı zamanda “göçmenlik” gerçeklerine Türkiyeli bir sığınmacının gözünden tanıklık etme fırsatı sunuyor okuyucuya. ’90’lı yılların Londras”na ait bir panorama ortaya koyması da cabası…
Sığınmacılar, benzersiz bir yaşam anlatısının beşinci ve son halkası. Aynı zamanda Türkiye’nin yakın dönem sol siyasal geçmişinde aktif bir yere sahip olan Zileli’nin Londra’daki Türkiyeli göçmenlerin yaşamına içeriden tanıklığı.
Kitap Hakkında Çıkanlar:
SIĞINMACILAR (Yalçın Hafçı)
merakla bekliyoruz
İnternet üzerinden sipariş verdim.
Öğretici olması yanısıra keyifle okunan kitaplar yazdığı için Gün hocaya şimdiden teşekkürler…
Ben kitabı daha yeni bitirdim. açıkçası otobiyografi dizisinin Sığınmacılar’la sonlanması bir okur olarak beni üzdü.İkibinlerden sonraki süreç de yazılmalı diye düşünüyorum..
Bir düzelti (mi): Sayfa 172’de alttan 11. satırdaki Gülay Günay olmalı sanırım..
iki yıldır beklediğim sığınmacıları pazar günü büyük bir hevesle okumaya başladım kitap bittiginde içim acıdı.. oysa küçük bir manevrayla aydınlık saflarına dönebilirdi ama bütün kaleler düştügü halde gün abi hastabakıcılık yaptı bisiklet üstünde gazete dagıttı ve yalnız kaldı şermine belki bu yüzden bu kadar sarıldı sonra aklıma tv de oral çalışlar ve kerameti kendinden menkul oğlu geldi bütün bunlara değermiydi bilemiyorum gün abi mutludur inşallah
Yarılma ve devamında Zileli,geçmişine yazıklanıyordu.
Dahası yer yer itirafta bulunuyordu.
Bakalım bu kitabında,artık sözümona özgürleştiği dönemde huzura ermiş olarak mı karşımıza çıkacak ?
“Yarilma ve devaminda” ifadesi saçma demek ki okumamissin bile, kulaktan dolma yaz dur , yok öyle .
Zileli geçmisine yaziklanmiyor, bu yaklasim hiç yok, bence bilakis mutlu gibi.
Itiraf edecek birseyi yok ki (sizinkiler gibi ergenekonla isbirligi yapmadi) , belki yer yer özelestiri var, ama bol miktarda da yargilama var, 20-25 yasindaki gençleri 60 yasindaki adamin gözüyle hesaba çekiyor, hata burada. Sen ise okumadan saçmalamaktasin
Bir Ak Partili olarak Zileli’nin birçok görüsüne karsi olsam da bunlari söylemek zorundayim. Olayi sapta önce, yargilamayi daha sonra yap.
e-kitap olarak elde etme sansimiz var mi?
isterdim ama mümkün değil ne yazık ki? Çünkü sözleşmem var.
Turkiye’de kimi yayin evlerinin e-kitap satisina basladigini duymustum. Yurt disinda yasadigim icin kitabi matbu halde elde etmem zor oluyor. Acaba iletisim yayinlarinin bu kitabi e-kitap olarak satmak konusunda bir plani olup olmadigini biliyor musunuz?
Hiç sanmıyorum. İletişim’in ekitap satışına girmesi kendi intiharı olur.
Orta vadede baslayacaklardir diye tahmin ediyorum..
Kitabı bir çırpıda okudum.. Üzerine tabiki konuşulacaktır.. Ama bir arkadaş yukarıda belirtmiş ben de aynı fikre katılıyorum. Kitabı okuyunca içim acıdı..
Gün Zileli’nin İrfan ve Hanife hakkında yazdıklarından bazıları gerçek olsaydı da geçim sıkıntısı çekerek yaşamak zorunda kalmasaydılar iyi olurdu. Ama maalesef gerçek şu ki İrfan ve Hanife Gün Zileli’nin uydurduğu gibi bir maadi desteğe sahip olamadı. Dayanakszı iftira sayılabilecek iddialar Gün Zileli’ye de oldukça prestij kaybettirmiş.
Keşke kendi kafasındaki hayalleri gerçekmiş gibi yazmasaydı.
Şimdi de keşke yanlışa başka bir yanlış daha eklemek yerine yerine özür dileyip geri çekilebilecek erdemi gösterebilseydi.
G.Zileli şu saptama üzerinde durmalı:
“Kendisini politik olarak yeniden kurma çabaları sürekli olarak kişisel bir bozgunla sonuçlandığı anlaşılan Gün Zileli”
Sonuç: Savaşımın kıyısında kalmak ve gericiliğe karşı verilen savaşımı karalamak.
Şu “anonim” vb.leri işte bu çarpıtılmış durumun onaylayıcıları…
Bence kitabın en çarpıcı bölümü Gün Zileli’nin Londra’da Westminster’daki Parlamento Meydanı’nda anarşistlerin gösterisine katılıp polis geldiğinde nasıl sıvıştığı ve olayı izleyen ve o zaman anarşist olarak bu eyleme katılıp kaçan G. Zileli’ye ‘Sen ne biçim anarşistsin?’ diye soran gazeteci İrfan’a, ‘Polise karşı çıkarsam beni sınır dışı ederler’ demesi. Bu da Gün’ün İrfan’a neden diş bilediğini ortaya koyuyor. O günlerde Ateş Hırsızları falan gibi bir anarşist dergide Gün’e verilen cevap aklıma geldi: ‘Bize Abi lazım değil!’. Bu yazıyı da bulursam buraya postalarım…
Kısacası Gün’ün Sığınmacılar kitabı, karısının ve köpeğinin hatıralarından ibaret. Londra’da adam (Gün), köpek (Şermin) ve kadın (neydi bu kadının adı?) çemberinin dışında kalan; Gün’e, karısına ve köpeğine dil uzatan fena halde yanmış… Allahtan bizim Roni de bir köpek sahibi de bu yanlışa düşmemiş ve Gün’ün hayır dualarını almış…
Köpeğinin adı Şermin, karısının adı neydi unuttum şimdi…
İyi de İletişim bu kitabı niye bastı? Üstelik okumadan…
Ha bir de Gün ve karısının Oral Çalışlar’ın evliya embiya babından elini sıktıkları bölüm var ki evlere şenlik…
Neşeli kitap vesselam…
Az kalsın unutuyordum. Sonradan görme ve Ottoman adabı muaşeretinden ve Aydınlık’tan yetişme Gün Zileli, kitabında İngiliz parlamentosu önündeki anarşist eylemlerinden kaçma nedenini İngiliz anarşistlerin içkici ve sarhoş olmaları, ellerinde bira şişeleri taşımaları ve çoğunluğunun evsiz olması olarak açıklıyor. Eylemi sevmiş ama eylemcileri sevmemiş! Gülmeyin klasik adabı muaşeretçi G. Zileli son kitabında bunları ciddi ciddi yazıyor. Hatta polisle kavgaya tutuşan anarşistlerin çoğunun ‘homeless’ olduğunu da biraz da gücenerek söylüyor, adeta yakıştıramıyor. (Sığınmacılar, s.276)
İnsan bu satırları okuyunca düşünmeden edemiyor: Nerde şöyle ütülü pantolonlu, kolalı gömlekli, salon salomanje ev sahibi, bira yerine taze sıkılmış portakal suyu içen anarşistler…
İngiliz anarşistleri daha o günlerde Gün’ü hayal kırıklığına uğratıyorlar…
Peki ya şimdi İngiltere’yi kasıp kavuran çulsuz İngiliz gençleri? Gün Amcaları onları beğenir mi dersiniz?.. İngiltere’de olmadığına göre hariçten gaz vermeye devam edebilir… Nefes ve yemek borusu İletişim yayınlarına bağlı nasıl olsa…
—-
İnsan atlar mı bizim Roni’nin köpeğinin aslında Şermin’in yavrusu olduğunu…
Sağolsun Gün, Sığınmacılar’da kedisi, köpeği ve karısı hakkında (hay allah neydi bu kadının adı?) bizi yeterince bilgilendiriyor…
Bu sitede yazanlar arasinda Zileli’nin muhipleri var ise, ki herhalde var, gelecek kitabin adi “Gün Zileli Sitesi muhipleri”, her seyiniz saçilip dökülecek, akla gelmeyecek her türlü ayrintidan söz eden Zileli sizi de gagalayacak, ona göre simdiden ayaginizi denk alin, ya da bir sonraki kitabin sonundaki fihriste girmeye hazirlanin, böylece “masa”nin, gerçekte bir “masa” var ise isi iyice kolaylasir, hani ne derler “çarsambanin gelisi, persembeden bellidir”.
Hanife’ye bazı çeviriler yaptırdığım bilgisi doğrudur.
bu yorum, sözlü şiddet nedeniyle silinmiştir.
Ismini aldigin kisi Anadolu’dan gelen saf köylülere Galata Kulesi’ni, Beyazit’taki Bab-i Ali’yi vs satardi. Sen de üniversite’ye yeni baslamis olan apalak çocuklara Lenin, Apo, Mahir, Deniz, Che falan satiyorsun herhalde. Ama artik eski enayilerden pek kalmadi, kimseyi kandiramazsiniz, zaten arkanizda size çaktirmadan destek çikan general de pek kalmadi, sadece ABD ve sadece Israil’in destegi de sizi kurtarmaya yetmez. Bu küfürleri de karargahta ögrendin herhalde.
İngiltere’ye kapılandığında şanlı devrimci geçmiş diye Aydınlıkçılık ; Türkiye’ye kapılanırken de AKP himayelerinde Bakunincilik ve anarşizm satıyordur. Bu köylü Arnavutköylü, modaya uygun her daim… Arada takıldı mı da bir özeleştiri veriyordur, oooh canıma değsin, arabanın servisi gibi… Yağ değiştir yola devam et…
Oto biyografi serisinin ilk dört kitabını çok samimi bulmuş ve üslubuda kitapların samimiyetine çok örtüştürmüştüm. Önünü arkasını düşünmeden dobra yazılan, politik hesaplar ve gereksiz nezaket arayışları taşımayan kitaplardı; Onun için son kitap olan “sığınmacılar”ıda görür görmez aldım ve az çok Londrayı da bilen biri olarak seri bir şekilde severek okudum. İlk dört kitap gibi samimi ve akıcı bir kitap olduğunu düşünüyorum. Sığınmacının hissiyatını okuyucuya yaşatıyor. Gerçi kitapta bu kitap biyografi serisinin sonu demişsin ama 2000-2010 arasınıda senin kaleminden okumak ve yaşanan olayları senin gözünden görmek gerçekten güzel olur.
Yeni kitaplarını da ilgiyle bekliyoruz.
Bakalım son liman neresi olacak ?
İletişim kimin yayınevi ?
Bilumum Birikimciler neden Zileli’yi sahiplendi ?
Devrimciliği karalarsanız,geçmiş günlerinizi bir bir aşağılarsanız,size daha çok kitap bastırırlar.
Salt devrimcilere küfretmek için köşe verilen unsurları görüyoruz.
Zileli kendisyle daha hesaplaşamadı.
Kaçıyor.
Bakalım nereye kadar kaçacak ?
Bu Londra havalisinde bir Feyzullah Marasli (Feyzo) yasardi. Bir ara Gun abisine de inanmisti, hatta onu devrimci sanmisti. Tarikata girdi ama kisa surede silkelenip cikmasini bilecek kadar da devrimciydi. Devrimci Yolcuydu. Bir gun kendi canina kiyacak kadar da deli ve cesurdu. Siginmacilar kitabinda Feyzo’nun adinin anilmasi bile bir takdir ve rahmet ve de vefa ifade ederdi. G. Zileli, kedilerinden kopeklerinden bolca bahsederken gercek bir siginmaci eski yoldasi Feyzo’yu unuttu mu yoksa? Gun Zileli gibi ruhunu ve ipini duzene ve AKP’ye teslim edip oralardan buralara naralananlarda bulamayacagimiz bir hasletten soz ediyoruz. Boyle Feyzo gibi “gariban ve culsuz” devrimciler Gun’un sanli tarihine yakismiyor.
Senin kendini öldürme kıyılarında hiç dolaşmamış olduğun belli! Zileli’ye sallayacaksan salla ama sakın kendini öldürmüş biri için ‘deli ve cesur’ yakıştırması yapma.!!!
Baranas, kaynak yayınları böyle spekülatörlük yapman için ne kadar veriyor sana? (Bak, nasıl da kızdın değil mi?) İletişim, Bakunin çevirisini sitesine koyan bir yazarı (satışını baltalıyor olmasına karşın) yine de kitaplarını yayınlamak isteyerek karşılıyorsa, demek ki objektif bir değeri-önemi vardır yazarın. Gün Zileli, önemli bir yazar-tanık-figür-devrimci… Senin ve ingiltere ayağındaki arkadaşların yapıştırdığınız yaftalar uymuyor ona, belirtmek isterim.
Yukaridaki son iki posta kotu ve bir demagoji ve cirkin bir kurnazlik tasiyor. Bir kere Gun Zileli’nin Turkiye sosyalist hareketi icerisinde ne onemli bir yeri ne de bir onemi var. Kendisi bugun gelinen noktadan geriye donup bir illuzyon yaratarak laf kalabalikligi icerisinde cogu zaten yasayan taniklarin red etmelerine ragmen kendine gore bir tarih yaratiyor. Siginmacilar kitabiyla bu tarihe baska bir cografyayi Ingiltere’yi de ekliyor ve bu sefer de yurticindekileri bitirip yurtdisindaki gocmen ve aydinlara saldiriyor. Masalinin ilk bolumunde Marksizm ve Leninizm’den habersiz, kayin biraderi Dogu’nun sadik bir muridi ki bunu zaten kendisi de saklamiyor, el kol hareketlerine kadar Dogu abisinin her seyini taklit ediyor. Masalinin ikinci bolumunde ise ta 1960’lardan beri ogrenemedigi Marksizm-Leninizme meydan okuyup bu sefer de Bakunin’in yolundan gittigini sanarak Anarko-libosluk olarak adlandirilabilecek yeni bir cizgiye geliyor. Bu noktada Gun Zileli ve AKP 2001 yilindan itibaren birlikte yukseliyorlarlar. Ikinci Cumhuriyet adi verilen bu Ikinci el AKP Cumhuriyetinin ideolojik kalesi Birikim ve Iletisim Yayinlarina yamanmasini da su asil cumleyle savunuyor: “İletişim, Bakunin çevirisini sitesine koyan bir yazarı (satışını baltalıyor olmasına karşın) yine de kitaplarını yayınlamak isteyerek karşılıyorsa, demek ki objektif bir değeri-önemi vardır yazarın.” Bu sozler sonradan gorme anarsistimizin Iletisim yayinlari acisindan sadece piyasa ve satis degerine isaret ediyor. Devrimciler acisindan ise Gun Zileli’nin bir piyasa degeri zaten yok ve olmadi da. Onu satan ve sattiran Murat Belgeler dusunuyor bunu. Kisacasi Gun Zileli gercekten acinacak kadar sefil bir durumda ve ben artik konuyu kapatiyorum.
Bence de konuyu kapatman isabetli olur, demagog da çirkin ve kurnaz olan da ben değilim, senin çarpık bakışın..
Ben kitapların hepsini okudum ve çok memnun oldum. Çok güzel bir kitap serisi bu. Çok şey öğrendim. Özellikle Gün hocamızın poliste gözaltındayken arkadaşının karısını ve donunu hayal edip masturbasyon yaptığını anlattığı bölüm son derece samimi ve sıcak bir üslupla yazılmış. Gün hocamızın bize daha çok böyle kitaplar yazıp bu tür gerçekleri dile getirmeye devam etmesini arzu ediyoruz. Allah kendisine uzun ömürler versin.
Teşekkür ederim iltifatlarınız için ama sözünü ettiğiniz şekilde bir sahne ve anlatım yok kitaplarımda. Ortada sadece sizin kasıtlı olarak yalan söylediğiniz gerçeği var. Tamamen farklı konseptlerde anlatılmış iki sahneyi kafanızda güzelce birleştirip burada insanları yanıltmaya çalışmışsınız. Eğer ben yanılıyorsam sözünü ettiğiniz bölümü buraya aktarmanız gerekir. Bunu yapmadığınız sürece sadece çarpıtmacı gazetecilik mesleğini bugün de sürdürdüğünüz sonucu çıkacaktır sayın…
Muharririn ve muellifin huzurunda bir baskasina soz etmek dusmez. Libidosunun her donemde hayli yuksek oldugu anlasilan Gun Zileli, kitaplarinda arkadaslarinin karilarini hayal edip fanteziler kurarak yaptigi masturbasyonlarini anlattigi bolumlerini kendisi buraya koysun da bu kitaplari okumayanlar da bu tur utanmazliklarin ve rezilliklerin sozde devrimci bir yazarin ani kitabina nasil yazilabildigini kendi gozleriyle burada da gorsunler.. Devrimciligi ve sosyalizmi yeni kusaklara bu tur ahlaksizlik ve soysuzluk olarak gosterecek, devrimcileri birbirlerinin karilarina ve kizlarina goz koyan ahlaksiz ve soysuzlar olarak takdim edecek ve bazilari hayatta olmayan, bazilari ise hala yasayan bu degerli dostlarimizin ve yoldaslarimizin isimlerini buraya zikredecek ve onlari geriye kalan mutevazi ve onurlu hayatlarinda ve yitirdiklerimizi de hatiralarinda rahatsiz edecek kadar alcalmadik. O seref yine Gun Zileli’ye mahsustur. Kendi kitabina yazdiklarindan utanmiyorsa kendi sitesine de koysun bakalim…
Okuduğunu ve okuduğu bölümün konseptini aciz yukardaki satırların yazarının isteği üzerine söz konusu paragrafı buraya alıyorum. Bu satırlar, aşağıda görüleceği gibi, bürokratlaşmış bir yöneticinin içinde cereyan eden mücadeleyi anlatmak için yazılmıştır. Aklı belinden aşağı çalışanların anlayışına (ya da anlayışsızlığına) hitap etmek için değil:
Evli ve ciddi bir yönetici görünümüne bürünmek zorunda kaldığımdan, kadınlara karşı içimdeki “güdü”yü, 1970’li yıllar boyunca bastırmıştım. Partiden ve karımdan gizlice yaşadığım birkaç “kaçamak” saıýlmazsa eğer. Ama o günlerde, belki de Feyza’yla ilişkimiz giderek rutinleştiğinden, bu “güdü”nün, dış yüzeyimdeki bürokratın maskesini bir hayli zorladığının farkındaydım. Anlayacağınız, Kızılay’da, kızların peşinden koşan o eski şen şakrak Gün’le, Bürokrat Gün’ün arasında çetin bir mücadele cereyan etmekteydi. Örneğin, İzmir’de, evlerinde kaldığım Levent Gedizlioğlu’nun eşi Şahika’nın (Tekand) o muhteşem güzelliği karşısında âdeta başım döndüğü ve geceleri yattığımda, yan odada uyuyan Şahika’yı düşlediğim halde, sabah kalkar kalkmaz, suratıma derhal bürokrat maskemi geçiriyor ve Şahika’ya, güzelliği karşısında nasıl eridiğimi belli etmemek için, soğuk bürokrat kimliğime sıkı sıkı sarılıyordum. Havariler, s. 418-419
Başka bir arzunuz var mıydı? onları da alıntıyayım.
Ha bir de şu “mastürbasyon” meselesi var. Onu da alayım da “Hacı Şakir” beyin içi rahat etsin:
Karşı ve yan hücrelerde başkalarının da olduğu anlaşılıyordu. Havalandırma ve gözetleme görevini yapan mazgaldan birkaç kere onlarla bağlantı kurmaya çalışmama rağmen bunu beceremedim. Benim gibi onlara da, “diğer tutuklularla konuşmanın” kesinlikle yasak olduğu söylenmiş olmalıydı. İşkenceye çekilenlerin feryatları korkunç sinir bozucuydu. Bu, birazdan size yapılacak işkenceyi hatırlatmasından çok, bir devrimcinin, bir insanın, yanıbaşınızda acıdan kıvrandığını ve hiçbir þey yapamadığınızı hissettiğiniz için korkunçtu. Bu öyle büyük bir acıydı ki, bu sesleri dinlemek yerine bizzat işkencede olmayı tercih edebilirdiniz. Belki okuyanlar şaşıracaklar ama, bu sinir bozukluğu, olmayacak bir “eyleme”, mastürbasyon yapmama bile yol açtı. Böyle bir anda gösterdiğim bu tuhaf davranışın izahını, ruhbilimcilere bıraksam daha iyi olacak!
Havariler, s. 29
Hem de koca bir aferin sana!
Ve de aynen dedigin gibi:
“Böyle bir anda gösterdiğin bu tuhaf davranışın” ve de bu tuhaf kitaplari neden yazmis oldugunun “izahını, artik ruhbilimcilere bıraksan daha iyi olacak!”
LONDRA’DA SON TANGO
İnsanın kendi tarihini yazmasının güçlüğü ortada. Gün gün notlar almış olsan bile geçmişteki kendini o günkü kendinin gözüyle değerlendireceksin. Bunu yaparken de, tarihindeki farklı benlik ve kişiliklerle yüzleşirken de elinde adaletin kılıcını tartar gibi bütün kişiliklerine karşı adil ve tarafsız davranacaksın. Hatıralarını yazanların herhalde sık sık önlerine gelen soru da bu.
Sosyalistlerin de kendi geçmişleriyle yüzleşir olmaları, farklı kimlik, benlik ve kişiliklerini ortaya koymaları, o günkü kendileri ile bugünkü kendileri arasındaki farklılıkları sorgulamaları iyi bir şey. Yine de insan benliği ve hafızası öylesine etkili olabilir ki kendi tarihiyle yüzleşirken kendine tuzak bile kurabilir. Hele bir de içinizde geçmişinizde yaşanan hesaplaşmaları bitiremeyip şimdiki zamana taşıyorsanız kendi farklı kişiliklerinize karşı adil ve tarafsız olmanız güçleşir. Öncelikle algı ve motivasyonlarınız değişmiştir.
Mehmet Ali Aybar’ın anılarını yazarken nasıl da titizlendiğini hatırlıyorum. Rahmetli kılı kırk yarmıştı. “Yanlış hatırlayabilirim mutlaka kendisine bir soralım” diye anılarında adları geçenleri tek tek aramış-arattırmış, kendilerine mektuplar göndermiş, anılarında yazılanlara bir itirazları olup olmadığını sormuştu. Mehmet Ali Aybar, anılarında yazılan her satırı adilce ve tarafsızca tartmasına rağmen, “Kimseyi üzmüyoruz di mi? Ardımızdan kimse bize kızmaz değil mi?” diye sorup durmuş ve kendisini tanımak isteyen kuşaklara sosyalist hareketimizin bu uzun koşucusu hakkında tertemiz ve soylu bir mazi bırakmıştı. Keza Tarık Ziya Ekinci’nin, Musa Anter’in, Mihri Belli’nin bize bıraktıkları da bu kategoridedir. Dr Hikmet Kıvılcımlı’nın anıları ise çok geç bir dönemine tekabül ettiği için Doktorcu arkadaşların kimseyi üzmemek amacıyla artık aramızda olmayan yüzlerce komünist hakkında anlatılanları titizlikle ayıklamaları ve sağlam redaksiyonuyla Türkiye sosyalistlerinin her zaman yararlandıkları kitaplar arasında yerini almıştır.
Sosyalistlerin bu anıları yazarken asıl amaçlarının kendi geçtikleri yolda deneylerini özümlemek, kendi mücadelelerinin özgünlüklerini gelecek kuşaklara taşımak olduğu açıktır. Kırıcı dedikodular, bitmeyen kırgınlıklar, geleceğe taşınan kişilik kavgaları bu tür anılarda her zaman bir sorun olmuştur.
Burada bir süredir değindiğimiz Gün Zileli’nin anıları hakkında özetle şunu söyleyebiliriz: Sosyalist hareket içerisinde başka türlü var olamayan Gün Zileli illa kendisini bir şey sanarak bu anılarla var olmaya çalışmış. Bu nedenle Gün Zileli’nin hatıralarında kendisini anarşist olarak var saymasını da saygıyla karşılıyoruz. Bu kendi seçimi ve kendi bileceği iştir. Bu seçimi devrimcilerin bir soysuzlaşma gerekçesi olarak kullanıp farklı bir tarih yazması ve bu tarihi anlatırken geçmişe dönüp değişen algı ve motivasyonlarıyla değer yargılarını günümüzde kullanması ise gerçekten problemli bir kafa ve ruh halini gerektirir.
Bir roman karakteri olan kurt adamın insandan hayvana mutasyonu da zaman almıştır. Gün Zileli de geceden sabaha kurt adam olmamıştır. Son kitabında bu dönüşüm sürecini yer yer büyük bir samimiyetle anlatır. Sivas Madımak Olayları’nın ardından bir gece şarap içip sarhoş olduktan sonra Doğu Perinçek’i telefonla arar ve harekete yeniden katılmak istediğini söyler. Doğu Perinçek de kendisinden zaten bunu beklediğini belirtir. Kitaba göre Gün Zileli ertesi sabah şarabın etkisi geçip ayıktığında İşçi Partisi’ne dönme fikrini çocukça hatta salakça bulur ve bundan vazgeçer. Bu olaydan sonra İşçi Partisi Avrupa sorumlusu Ömer Özerturgut, Doğu Perinçek’in talimatıyla Gün Zileli’nin harekete dönüşünü sağlayacak görevli olarak Londra’ya gelir ve Gün ile görüşür. Anı kitabına göre Gün Zileli ve Ömer Özerturgut arasındaki bu görüşme “birkaç Maraşlının önünde” yapılır. Gün Zileli bu görüşmede Ömer Özerturgut’a partiye katılma fikrinden vazgeçtiğini söyler. Gün Zileli, İşçi Partisi ile uzatmaları oynamaktadır…
Hikayenin bu bölümünü bir de İşçi Partisi’nin İngiltere sorumlusu Murat Metin’den mealen aktararak dinleyelim:
“Bir gün Avrupa sorumlumuz Ömer Özerturgut beni aradı, ‘Gün Zileli, Doğu’ya bir mektup yazmış, partiye katılmak istiyormuş, Gidin Gün ile görüşün ne gerekiyorsa yapın’ dedi ve bir süre sonra da Londra’ya geldi. Gün Zileli’yi evinde Ömer ağabeyle beraber ziyaret ettik. Görüşmede ‘birkaç Maraşlı değil’, sadece ben vardım. Gün Zileli, Doğu Perinçek’i arayıp partiye ve ülkeye dönmek istediğini anlattı ve Türkiye’ye döndüğünde yapılacak miting ve gösterilerin güvenliğini almak istediğini söyledi. Bazı partililerin kendisi hakkında yaptığı konuşmaların kendisini rahatsız ettiğini de şikayet etti. Ömer Özerturgut, Gün’ü dinledikten sonra şunları söyledi: ‘Bak Gün, sen bizim dostumuz ve yoldaşımızsın. Biz senin Türkiye’ye dönüşünü sağlayalım. Orada yerleşmeni sağlayacak bir altyapı kurmana yardımcı olalım. Sen dön ve bir bak. Altı ay bak, bir yıl bak, havayı kokla. Kendini partiye mecbur hissetme. İster bize geri dön ister dönme. Ülkeye dön, yaşa ve ne yapacağına orada karar ver… Benim hakkımda da neler söyleniyor, aldırma söylenenlere, işimize bakalım. ‘ Bu görüşme kesinlikle Gün Zileli’nin Türkiye’ye ve partiye dönüşüyle ilgili bir görüşmeydi. Gün’ün Türkiye’ye dönüşünün detayları daha sonra konuşulmak üzere evden ayrıldık. Bir süre sonra da Gün Zileli’nin bu fikrinden vazgeçtiğini öğrendik ve bu kararını da saygıyla karşıladık. Ömer Özerturgut ile yaptığı görüşme sırasında Gün Zileli, ‘Ben o gece sarhoştum, sonradan caydım’ dememiştir, tam tersine bazı kırgınlıkları aksettirmekle beraber partiye dönüşü konusunda istekli ve kararlıydı.”
Görüldüğü gibi Gün Zileli’nin mutasyonundaki kilit görüşmelerden birinde şimdilik iki versiyon var. Gün Zileli bu kitabını yazarken en azından Ömer Özerturgut’a ve Murat Metin’e, “Ben böyle hatırlıyorum siz ne diyorsunuz?” diye sorma nezaketini gösterebilseydi bu konunun tartışılmasına, kendisinin başka bir açıklama yapmasına gerek de kalmayacaktı. Ama Gün, kitabında Türkiye devriminin yılmaz bir mücadele adamını, Ömer Özerturgut’u, yıllar sonra “alkolik” olarak anmayı tercih etmiş.
Ne diyelim, demek ki ün sahibi olmak da insanı önce yozlaştırıyor, sonra Birikim gericiliğine yakınlaştırıyor, ardından da “çakallaştırıyor.”
Bu da hayırlı olsun!
İşte “mektup” yalanı bundan ibaret. Yani ben “Murat Metin”in yalancısıyım diyorsun. Murat Metin’i evet şimdi ben de hatırladım. O görüşmede o vardı. ama eğer Murat Metin, yukardaki gibi söylemişse yalan söylemiş. Ben kitapta yazdığım gibi, Doğu Perinçek’e mektup falan yazmadım. Sadece telefon ettim. ömer Özerturgut’la görüşmemiz aynen kitapta yazdığım gibi olmuştur. elbette o gece sarhoştum demedim ama partiye katılma fikrini artık saçma bulduğumu söyledim. olay bundan ibarettir. Eğer Murat Metin senin iddia ettiğin sözleri söylemişse bir yalancıdır. Senin gibi alçak olduğunu ise şimdilik söylemiyorum.
“Kadinin adi yok” tabii,ve senin kafada olanlar için halkin da adi yok ve emekçiler sadece “birkaç Marasli”. Iste o birkaç Marasli seni toplumdan atiyor, senden nefret ediyor ve sana su bile vermiyor. Vermez de. Ugursuz ve anlamli provokasyonlar yili 1993’de Madimak’da provokasyon olunca müslüman halka olan sonsuz, sinirsiz, iflah olmaz kin ve nefretin yine ateslenmis, yeniden Dogu agabeyinin yanina dönüp, onun yaninda kafandaki hayali düsmanin müslümanlara karsi daha iyi mücadele edebilecegini hesap etmissin, daha sonra Ingiltere’deki asalak yasamin rahatligi nedeniyle buna bile cesaret edememissin. O zat belki de sana kizkardesinin hatiri için kibarlik yapmis ama sen nankörlükten vazgeçmemissin. Zaten kendi halkindan (kendi halkindan mi?) bahsederken “birkaç Marasli” diyen bir zihniyetten ne köy olur ne de kasaba ve de onu bir hâlâ anarsist, devrimci vb. sananlarin da aklina sasarim.
sen Gün’e sallayıp duracağına şu kitaptaki olaylara, cebine cukkaladığın paralara ne yaptın onu söyle, pastanecilik mi oynadın? Londra gibi bir yerde patron olmuşsun, hayırdır?
Bu kadar hop oturup hop kalmana sebep olan nedir? Burayı çirkef zihninin bödöfleriyle bulaman, kendisi iplemiyor diye adamın yazdıklarını çarpıtman neyin işareti? ibreyi kendine çevir, Gün Zileli ile yarışma. Sallama.
bu yorum, sözlü şiddet içermesi nedeniyle silinmiştir.
hani “düz küfür” haricinde yorumlar silinmezdi?
Gün and Gün, I now pronounce you husband and husband. Get it while it’s hot or DIY!
Sol düsüncenin korku ve sefaleti bu sitede çok iyi saptanmakta
bu durumda kitapta adı geçen ve anlatılanları yalanlayan insan varsa, bir dahaki baskıda veya şimdi bu durumu açıklamalı ya o kısımları kitaptan çıkarmalı.
Yukarda bunu belirtmiştim zaten. anlatılanların başka tanığı olmadığından ve anlatanlar da bunu reddettiklerinden çıkartılacak demiştim.
Hala anlamadin mi Shiraz kafali alcak; sana kendi hayatlariyla ilgili bir sey anlatmis olan falan yok… Yalana battikca cirpiniyorsun… “Hafizam beni yaniltmis” de, hatani kabul et, ozur dile ve bu mevzuyu kapat gitsin… Kitabina baktim, pek de bir sey biliyormus havasinda yazmissin, hicbir yerde de “Bana anlatan onlardi” dememissin. Sana, “Yalanci alcak mufteri” denince mi aklina geldi bu sefer de mesnetsiz atislarina hakaret ettigin insanlari dayanak gosterip sapkadan tavsan cikartmak? Yoksa avukatin mi tavsiye etti de yalanina boyle devam ediyorsun.
O zaman herseyi acikca yaz, bu arkadaslar sana ne anlattilar da sen ne anladin, ne hatirladin ve kitabinda neler yazdin? Eveleyip geveleyip durma… Hayatta bir kez erdemli davran ve “Tamam arkadas ben yanlis yaptim” de. Bu yanlisi da iftira attigin insanlarin uzerinden dolayli kabulleniyormus gibi gorunmeye kalkisma… Mert ve soylu ol… Unuttugun bu kavramlari hatirla. Bir zamanlar bir kader paylastigin devrimcilerin onurlu insanlar olduklarini dusun.
Ayrica sana her anlatilani, seninle her paylasilani kitabina mi yaziyorsun dedikoducu ufurukcu?
Her halukarda senin kitabini fcuk.
Hafızama çok güvenirim, kusura bakmayın…
nasrullah ayan (ekşisözlükten alıntılanmıştır)
nasrullah ayan 1987 yılında türkinvest aog’yi kuran adamdır. o sırada isviçre’de yatırımları bulunuyordu.1992’de tam sigorta’yı hürriyet grubu’ndan satın aldı. 1993’te borsadan topladığı hisselerle çelik halat’ın yönetimini ele geçirdi. aynı yıl makro borsa, erciyes, izibelli ve sağlam menkul kıymetleri satın aldı. tüm şirketlerini trend holding çatısı altında birleştirdi. 1994 krizinde turkinvest kapatıldı ve yıllarca süren bir dava süreci başladı.şimdilerde nasrullah ayan isviçre’de fındık işiyle uğraşıyor.
(aaybar, 24.02.2005 23:24 ~ 15.10.2006 16:44)
Sevgili Gün abi,
İlk kez bir kitabını okudum. Samimiyetine, özeleştiri gücüne, özgürlük aşkına, kendin dahil kimseye yalakaya yeltenmediğin; böyle insanların da bu ükede yetiştiğini bana hatırlattığın için teşekkür ederim.
Bu forumda bu denli sivri hakaretlere tahammül edip de bırakabilmendeki sabrın da aslında o özgürlük aşkıyla sıkısıkıya bağlı olduğunu duyumsuyorum. Elbet dersler de çıkardım kendime. Eline, bileğine, cesaretine sağlık…
Senden küçüğüm, ama yaşadıkların, inan, çok tanıdık geldi. Eyvallah!
Zileli sikisinca birileri ortaya çikip destek verir. Bu birileri gerçekte var mi, Hayir, hep senaryo, yalan, dolan, sözde mertlik, dürüstlük, özgürlük …aslinda sorumluluktan, gerçeklerden kaçma taktikleri. Özgürlükçülük adi altinda kendini sorumluluktan kurtarma ve her terbiyesizligi yapma.
zileli o kadar tahammülsüz olsaydı hakaret dolu binlerce yoruma izin vermezdi. zileli tabii ki eleştirilecek, eleştirilmeli de. buna da izin veriyor gördüğün gibi. daha ne istiyorsunuz?
iyi de her seferinde birden birilerinin ortaya çıkması maocu kültür devrimi özeleştirilerine benzemekte
Ben öyle bir şey yazmadım.
Omurgasızlıkta sınır tanımamak bu olsa gerek…
senin gibi ‘ak’ paralarla restoran patronu olan biri neden hala buraya yazıyor anlamıyorum. İşin gücün yok mu senin? Çeklerin ödemelerin, mal alım-satımın yok mu? Sigortasız, insanlıkdışı çalıştırdığın kimselere emir yağdırman gerekmiyor mu? ha, boss?
devrimcilik ayağı yapan adama bak. takkenizi de alınız giderken, keliniz göz kamaştırıyor
Hanife, sen Türkiye’deyken Nasrullah Ayan’ın sekreterliğini yapmamış mıydın? Bunu senin söylediğini gayet iyi hatırlıyorum.
Ne pis bir muhabbet, ne kadar kötü kokular geliyor.
Sana bir yazarlik nasihati daha Gun Zileli! Kimsenin hayatini boyle her tipin cirit attigi ortalik yerde sorgulama. e-mailini ver ve seninle ozel yazismalarini iste. Canin ne istiyorsa, neyi merak kendilerine sor, ardindan da anlatilanlara sadik kalarak ister kitabina koy, ister buraya yaz, istersen tursusunu kur.
Hem senin bu soruyu insanlara kitabini yazmadan once sormus olman gerekmiyor muydu kuzum? Yine de bu adimi atman takdire sayan. Benden bir aferin daha aldin.
… Canin ne istiyorsa, neyi merak ediyorsan kendilerine sor… olacakti.
Burada tartışmayı açan sizsiniz. Eğer bu sorunu özelden tartışmak isteseydiniz benim adresim malum, yazardınız. Ben şahsen özelden yazışmak ihtiyacını duymuyorum ama eğer özelden yazarsanız size özelden cevap veririm.
Ne var, ne oldu? Nasrullah Ayan’ın sekreteri olmak bir suçlama değil ki. Herkes bir iş işte çalışabilir. Benim bunu sormamın sebebi, acaba bunu da yanlış mı hatırlıyorum diyeydi…
Ertan’ın sözünü ettiği “pis kokular” için bütün arkadaşlardan özür dilerim ama bu tartışmayı benim açmadığımı yukardan beri yazılmış 75 mesajı okuyan herkes anlayacaktır.
adam özgür diliyor kadın hala hakaret etme derdinde.insanlık da yaramaz ya bazılarına,ne dersen de o yine de sana kalayı basıcak.ayıp ayıp
Hadi peki sekreteri olmamış ol. Ama Nasrullah Ayan’ın yanında çalışırken bütün para işlemlerinin senin elinin altından geçtiğini söylediğini çok net bir şekilde hatırlıyorum. Sen kendin bunu uydurmuşsan onu bilemem tabii ki.
Bence konu kapanmıştır, Gün… Özürden, dürüstlükten anlayacak ikili değil bu arkadaşlar. Boşvermelisin bence. Yorumlarının burada durması da asıl büyük ayıpları-utançları olsun.
Hanife, kel kafa-takke düşmesi benim benzetmelerim. Gün’e bulaşma. O hala ısrarla edepli, özür bile diliyor ama size işlemiyor bu insani dil… Bildiğiniz gibi olun.
Yaw Gun Sen bu isleri birak allahaskina, anlamiyorsun. Bizim okulda ekonomi 101 diye bir ders vardi, hala vardir, sen git ona yazil, ogrenmenin yasi yok! Ben sana hafif bir baslangic yapayim. Araci kurumlar (Turkinvest Menkul Degerler de bir araci kurumdu) musterileri adina hisse senedi, tahvil, hazine bonosu vs. alir satar. Bunu da musteri temsilcileri ve borsa islemcileri araciligiyla yapar. Musteri onune gelince, kasaya gidip parasini yatirmasini istersin, yatirir getirir sana makbuzunu, borsadaki islemci arkadasina “al” dersin alir, “sat” dersin satar vs. Turkinvest’in cok parali, “buyuk musteri” tabir edilen musterileri coktu. Zenginin parasi zugurdun cenesini yorarmis, sen hala zugurt musun bu kadar ani sattiktan sonra bilmiyorum ama ben bu paralari musterilerin elinden baska yerde goremedim.
Turkinvest tasfiye oldu yillar once, sen onu da bilmezsin. Bu tasfiye sirasinda bir allahin mali polisi, “yaw Hanife butun paralar senin elinden gecmis” deyip kapimi calmadi. Hafiyesi Gun, yillar sonra bu polisligi sen yapiyorsun.
Sadece seninle degil, butun arkadaslarimla Turkinvest hakkinda konusmusumdur herhalde. Bir zamanlar borsanin en buyuk araci kurumunda ne buyuk islem hacimleri yapildigini vs anlatmisimdir. Hicbiri senin kurdugun baglantilari kurmaya kalkmadi.
Iyi bir adim atmaya kalkistin, ozur diledin, tesekkur ederim. Ama ozrun kabahatinden buyuk oldu. Bunu da duzeltirsen ve kendi kafandan da bu tur bilgileri silersen memnun olurum. Senden bunu bekleyecek kadar bir hukukumuz olduguna inaniyorum.
Kişisel huhuka uygun olarak özürümü diledim Hanife. Küfürleriniz için de sizden özür beklemiyorum. Mesele anlaşılmıştır. Daha fazla uzatacak bir şey yok.
turkınvestin kara para romper tefecilik yaptıgını ve sarp kurayı bu işler için kullandıgını hatta sarp kurayın vuruldugunu bilmeyenmi var siz böyle bir şirkette çalışacaksınız insanların ocagına incir ağacı dikeceksiniz bu ayıp olmayacak bunu birisi yazdığı zaman ayıp edecek …hadi canım sende
Türkinvest mi? AYDINLIK grubu mu? Tercihiniz?
Hürriyet gazetesinde çalışırken ki müdürü Çetin Yetkin, Vatan Sağolsun kitabında yazmış.
bu yorum sataşma ve tahrik niteliği nedeniyle silinmiştir.
Haydaaaaaa. Buradaki tartışmaları izliyorum dae bir süredir, insanların akıllarını kaçırdığına neredeyse hükmetmek üzereyim. Yahu adam kişisel hukuktan söz ediyor, bu sefer de biri çıkıp vay efendim kişisel hukuk oluşturacak kadar yakınlarmış deyiveriyor. Yahu bey kardeşim, kişisel hukuk için yakınlık oluşmasına gerek yoktur. Bakın ben sizi hiç tanımıyorum, siz de beni. ama yine de aramızda kişisel bir hukuk vardır. Yani siz şimdi kalkıp bana hakaret ederseniz ya da beni dolandırırsanız aramızdaki doğaldan var olan kişisel hukuku çiğnemiş olursunuz. Kişisel hukuk için sırdaş olmaya falan gerek yoktur. Canlı olmak yeterlidir, bakın insan olmaya bile demiyorum. Benimle bir kedi arasında da kişisel hukuk vardır. Ben kalkıp kediye tekme atarsam onunla aramdaki kişisel hukuku ihlal etmiş olurum. canım kardeşim.
bu yorum, sözlü şiddet içermesi nedeniyle silinmiştir.
Özür dilerim bu saate kadar bu küfür silinmedigine göre itiraf etmeliyim. Ben bir orospu çocuguyum, annem Mardinli tefeci kör Nasrullah’in yaninda çalismaktaydi, karimi da oraya çalismaya gönderdim, tamam mi?
90 nolu yorum kışkırtıcı niteliği nedeniyle, 92 nolu yorum da sözlü şiddet içerdiği için en kısa sürede kaldırılacaktır.
Geç gelen adalet adalet degildir, ama 93’ü de sil, bu arada netekim kiskirtici yorum yapmayalim sakın ola ki.
Doğru ve haklı bir soruyu kötü bir üsluba ve önyargılarına heba ettin. Yine de bir anlık öfkemle yaratmış olduğum kırgınlık için beni bağışla. Artık senin ne dediğinin ve ne diyeceğinin bir önemi de kalmadı.
Adam hocaya sormuş ; “Hocam hani Hz.İsa’nın elinde bir sopa varmış onunla dokununca nehirde yol açılmış” Hoca ” oğlum demiş nereni düzelteyim ; o İsa değil Musaydı, sopa değil asaydı nehir değil Kızıldenizdi” demiş.. Gün Zilelinin beni kastederek yazdığı satırlar arasında bir tek şey doğru… Beni tanımadığı… Ben de zatını tanımam tanımak da çok istemem..
Hanife ile İrfan’a gelince benim dostlarımdır.. İrfan ilk röportajımı yaptığım gazetecidir . Sahibi olduğum Türkiyenin ilk ekonomi dergisi olan “TREND” dergisinin çıkarılmasında yoldaşım olmuştur. Bilahare TREND dergisi satıldığında İrfan Türkinvest’te Genel Müdür yardımcılığı yapmıştır.. Hanife ondan önce aynı şirkette müşteri temsilcisi olarak çalışmıştır.. Bu olayların tarihleri 1985-1994 yılları arasındadır.
Sarp Kuray’ın ülkeye dönüş tarihi 1993 sonudur.. Ve her halükarda İrfan ve Hanife onunla daha önceleri tanışmamaktadırlar ve tanışmış olmaları hayal ürünüdür.
Sarp Kuray’ın ülkeye para getirdiğini ve akladığını bilmiyorum ve sanmıyorum.. Çünkü 1994 sonrasında yaşadığımız sıkıntılarda hiç değilse ortaya çıkardı diye düşünüyorum.. Bir şeyi çok iyi biliyorum ne ben, ne İrfan ne de Hanife böyle birşeyin içinde değiliz.
Türkinvest hakkında 100 lerce dava açıldı hileli iflastan dolandırılıcığa kadar..(Hepsi beraatle sonuçlandı). Ama Kara/ak para aklaması hakkında hiçbir dava açılmadı.. Çünkü Türkinvest 1992 den kapandığı güne kadar Sermaye Piyasası Kurulunun denetimi altındaydı..
Yıllar sonra kendimi Gaziantep’e atmış, emekliliğimi merde ve namerde muhtaç olmadan geçirirken bu tür tartışmalarda yer almamı bir tür “şaka” olarak algılıyorum.
Bu yazıyı polemik olarak yazmadığımı ve yazılacaklara cevap vermeyeceğimi bilmenizi isterim.
90 ve 92. nolu yorumlar kaldırılacaktır ancak bunu ben doğrudan yapamıyorum. ilgigli arkadaş durumdan haberdar, işleri dolayısıyla gecikme söz konusudur.
sayın zileli komünistler makalenizdeki 15. yorum tam burda yapılan tartışmanın niteliğini önceden yazıya dökülmüş gerçeğin itirafı gibi duruyor lütfen bir kez bakıp bu konudaki özgürlükçünün yorum ve pratik önerisi hakkındaki düşüncenizi belirtirseniz tartışmanın verimi ve seyri değişebilir.
Komünistler makalesindeki Özgürlükçü imzalı 15. yorumu buraya alıyorum:
“78 devrimci gençlik geleneğinden olmama rağmen yukardaki seviyesiz bilinenleri tekrardan öteye geçemeyip yenilmekle kalmayıp kendini yeniden üretemediğinden ve yaşanan hayatın dışına düştüğünden giderek tükenen kuşakların hazin sonunu görmek üzüntü veriyor.bir taraftanda bu tükeniş olmadan yeninin filizlenemeyeceği düşüncesi ile seviniyorum.yaşanan hayatın pratiğinin dışına düştüğünden sokaktaki sıradan insanında gerisine düşüp düşünsel seviyede kabızlığın sancılarından en yakınındakine saldırmaktan başka elinden bir şey gelmeyenler asıl sistemin hegemonyasının içinden ses verdiğini bile anlamayanlar olduğunu gelecekte üzülerek fark ettiklerinde çok geç kaldıklarını anlayacaklardır.yaşanan hayatta kendine yer bulamayanların bu sitede de bulduğu yerden ne bizlere nede kendisine bir katkısı olacağını sanmıyorum
türk filmlerinin bildik senaryoları nal toplar sizin senaryo muhabbetinizde.kaybedenlerin belleğini ben yeni okudum galiba siz okuyalı epey olmuş stalinin çekasının ispanya iç savaşında anarşistlere yaptığından öğrenerek birbirinize bunları yapmayasınız?iyisimi siz benim gibi önünüze yapılacak iş koyabilirseniz bu rezaletten sıyrılırsınız.mesela bulunduğunuz yerelin kongre hareketi girişimi toplantısına katılıp kendinizi gerçekleştirebilirsiniz.aspirin kadar olmasada ilaç gibi gelebilir size.lütfen orayıda zehirlemeyin
istihbarat hikayelerine meraklı bir gazeteciymiş..
Yaa öyle, tabii efendim, tabii, tabii…hiç sizinkilerden …
bir de galiba hayat boyu hep CHPli olmuş. odatv’de kendisiyle yapılan söyleşide ısrarlı sorular üzerine buna benzer laflar ediyor.
bu adamin kitabinda ben de varmiyim acaba, simdi merak ettim.
kizinin kitabi daha ilginc ona para verdim, okuyorum. Gün gibi ne dedigini bilmeyen birisinin kitabina para vermek istemiyorum
“Gün Zileli’nin kitabını yıllar sonra gündeme getirdiniz. Aslında şaşırtıcı değil. Bu tür ‘anı’ kitapları nedense yazıldığı dönemde gündeme gelmez. Yalnız, benim merak ettiğim tam da Doğu Perinçek’in asılsız suçlamalarla ve 12 Mart dönemini andırır yöntemlerle tutuklandığı günlerde, yazarlarımızın 10 yıl öncesine ait bir kitabı nereden bulup çıkardığı. Ama doğru, o kitaplar bugünler için yazılmıştır en çok.
Gün Zileli’nin kızıyım doğru. Ancak bu benim hayata nesnel bakışımı zedelemedi neyse ki. Anıların öznelliğinin bilincinde bir insanım. Üstelik o anılarda geçen isimlerin hemen hepsini tek tek tanıyorum. Gün Zileli’nin geçmişine ‘Bugün durduğu yerden dönüp baktığını” değerlendirebilecek yeteneklere de sahibim. Anı kitaplarına hiç güvenmem o yüzden.
Bana dedikoduyu çağrıştırır. Ve en masum değerlendirmeyle o kişinin gözüyle, o kişinin beyin süzgecinden geçerek aktarılır okura. Burada çifte bir durum var. Gün Zileli anılarını çok büyük ideolojik değişimlerin ardından yazmıştır. Yani anılar sadece zamanın değil, hayata ve dünyaya bakış açısının yaşadığı değişimin de tahribatına uğramıştır.
Vicdanı olan herhangi bir insan, hayatı boyunca kontrgerillaya, gladio’ya, ergenekon’a (adı her neyse) karşı mücadele etmiş, gazetesinde bu örgütlerin kirli işlerini herkesten önce cesaretle açıklamış bir isme yönelik iftiraların yapıldığı bu sıcak günlerde, bir insanın öznel, kişisel anılarına dayanarak okurun kafasında soru işareti yaratmayı, kafa karıştırmayı içine nasıl sindirebilir?”
Read more: http://www.gunzileli.com/2008/03/27/irmak-zilelinin-mektubu-derya-sazak/#ixzz1hmaeMK3f
Kitabı yenilerde bitirdim. En çok dikkatimi çeken şey, Gün Zileli’nin Leninizm’den kopuşta kullandığı cümleler oldu.
“…ona olan inancım”, “Leninizme olan güvenimin son bağlarını…”-Sf 145 “O da kirliydi”-Sf 176 vs. Bu birey-doktrin ilişkilerini anlatan cümlelerde bir gariplik var.
Bir an için bu işin tarihsel boyutunu askıya alalım, yani sanki Leninizmi, ne bileyim mesela genel görelilik gibi düşünelim. Size de fazla duygu yüklenmiş gibi gelmiyor mu? Buraya uymuyor bu cümleler pek.
Ya da şimdi işin “bilimsel” boyutunu askıya alalım, bir tür saf inanç gibi, fazla kızacak kimse olmadığı için mesela Budizm gibi ele alalım. Bana kalırsa buna çok yakın.
Tabi ki, milyarlarca insanın hayatını doğrudan etkilemiş hiç bir düşünce inanç, duygu vssiz ele alınamaz. Dahası, ele alınamaz sözü bile komik bir söz kalıyor. Sanki böyle ele alınabilecek başka bir şeyler varmış gibi. Ama bu bir inançla, mesela Leninizm arasında hiç bir düzey farkı yoktur anlamına da gelmiyor. Gün Zileli bu farkın üzerinden atlıyor gibi geliyor bana, bu kitabında da.
Leninizmi yalnızca bir inanç meselesine indirgediği için değil. Eğer sırf o bunu yapsaydı bunu deyip geçebilirdik. Ama onun fikirlerini bir şekilde paylaşan bir çok kişi var. Ya inancına sıkı sıkı sarılıp eleştiriyi reddeden, ya bir şekilde onunla paralel düşünen.
Kitapta şu tür bir düşüncenin eksik olduğunu düşünüyorum; “Leninizmin ana karakteri şudur. Bu, mesela Stalin’e Mao’ya yol açmıştır. Bunun da bize yansısı şu başımdan geçen olaylardır. Yani bir şekilde bunlarla Leninizmin o ana karakteri arasında bu nedensellik bağı görüyorum.” Kitapda bu tür düşünceler yok değil ama bana iki düzey arasındaki geçişi vermiyor gibi geliyor. O mekanizmaları bulamıyorum.
Mesela Lenin’i toplum içinde bilinçliler ve bilinçsizler arasında aşırı keskin bir ayrıp yaparak, “uyanma” modellemesini / metaforunu aşırı kullandığı için eleştirmek mümkün. Böylelikle “uyananlar” yani partililer, hala “uyuyanlar”a yani parti dışında kalanlara karşı kendilerini özel bir konumda buluyorlar. Böyle bir duygusal “dikme” yapılınca da, kitlelerin kurtarıcıları için artık herşey mübah. Artık şiddetin derecesi eldeki güce, diğer rakiplerle ve uyuyanlarla güç dengesine ve Feuerbach Üzerine Tezlerin üçüncü maddesini ya da Komunist Manifesto’nun komünistleri nitelediği 2. bölümün 2. cümlesini okuyup okumadığına göre değişir. :p
Kitapda daha çok şu var; “Onlar zamanında da kötü şeyler yapılmıştı, kötülük bir şekilde ardıllarına da geçti ve bu böyle sürüp gitti” Kötü şeyler her bir tarihsel birey/topluluk vs. tarafından üretilen bir durum değil de, babasından bakkal dükkanı miras alan çocuğun dükkanını büyütüp market yapması, onun çocuğunun da işi holdinge götürmesi gibi bir mekanizma. Marx anarşistleri enternasyonelden atıyor, Lenin-Troçki Kronstad’ı yapıyor, Stalinse işi Gulaglara kadar götürüyor. Bu mantıkla Kruşçev babasının paralarından utanıp yine de işi idare etmeye çalışan torun, Gorbaçov da satıp savıp paralarını yiyen playboy oluyor.
İnanç ile eylemi belirleyen bir doktrin arasındaki ayrımın üzerinden atlamasıyla, bu “kötülük sermayesi” düşüncesini yanyana getirince, bir de diğer kitaplardaki giderek büyüyen halk hareketi umudu fikrini ekleyince aklıma kötü kötü şeyler geliyor. Yoksa, geçmişin liderliği hareketi -yaptıkları hataların ondan kaynaklandığını umduğum- köylü toplumuna hitap etmekten doğan karakterin düşünsel saflığıyla değil de, hevesli bir tüccar zihniyetiyle mi yönetmişlerdi?
Tabi, Gün Zileli’ye teşekkür etmek gerekiyor. Sarsılmaz inançlara olan kendi yolundaki eleştirisi, duygular dikilerek imal edilmiş aforizmalara karşı bizim eleştirilerimizi körüklüyor. Sanırım Gün Zileli gibi biri çıkmasaydı, Marx’ın deyimiyle “kendi ilk girişimlerimizin kararsızlıkları ile, zaafları ile ve zavallılığı ile alay edemezdik”…