Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Köylülüğün Tasfiyesi ve Köle Emeği Kullanımı

Devrim ve Sosyalizm Sorunları, Kitap Tanıtım, Stalinizm, Totaliter Devletçilik-otoriter Devletçilik

100114154706_holodomor_226x170_nocredit

 

Simon Sebag Montefiore, Stalin: Kızıl Çar’ın Sarayı (Biyografi, İkinci Kitap), çev: Yavuz Alogan, İthaki, 2013

Orlando Figes, Haberini Alayım, Yeter (Gerçek Bir Gulag Aşk Hikâyesi), çev: Nurettin Elhüseyni, YKY, 2013

 

Sovyetler Birliği’nde sanayileşmenin, Sovyet halklarının iç sömürgeleştirilmesiyle; köylülüğün şiddet yoluyla tasfiye edilip “kulak” adı verilen küçük mülk sahibi milyonlarca köylünün topraklarına el konarak tasfiye edilmesi ve esir köylülerin emeğinin köle emeği olarak devreye sokulmasıyla; işçilerin sendikal mücadeleden yoksun bırakılarak ve iç pasaporta tabi tutularak (serbest emek dolaşımı yasaklanmıştı) zor altında işe sevk edilmesiyle; çevre halkların ulusal baskı altına alınıp kölece çalıştırılmasıyla; keza Kırım, Ukrayna, vb. halklara ceza seferleri düzenlenip, ayrıca II. Dünya Savaşı öncesi işgal edilen Baltık ülkelerinden ve Polonya işgal edildikten sonra bu ülkeden  “tutuklanan işgücünün” (tutuklamalar verimli işgücü hesabına göre yapıldığından bu insanlık dışı terimi kullanmak zorunda kaldım) Kuzey kutbuna yakın yerlerde Gulag köle-işçisi olarak değerlendirilmesiyle; keza Büyük Temizliklerde tutuklanan milyonlarca insanın Gulag köle-işçisi olarak en ücra yerlerde ve en zor çalışma şartları altında kullanılmasıyla; sonuç olarak milyonlarca insanın, mahkûmun, köle-işçinin emeğinin amansızca sömürülmesiyle yaratılan “ilkel birikim” sayesinde gerçekleştiğini biliyoruz.

Yukarıda adlarını verdiğim, bu yıl yayımlanan iki kitapta bu konuda çarpıcı anlatımlar var. Bunlardan biri, Stalin’in biyografisinin ikinci kitabı (Birinci kitap olan Genç Stalin, yine Yavuz Alogan tarafından çevrilip İthaki tarafından geçen yıl basılmıştı); diğeri ise, II. Dünya Savaşı’nda Almanlara esir düştükten sonra, Stalin’in, “vatana ihanet” bahanesiyle “esir düşenlerin esir alınması” uygulaması çerçevesinde Sovyetler Birliği’nde de sekiz yıl Gulaglarda kalan bir mahkûmun (köle işçinin) dışarıdaki sevgilisiyle mektuplaşmalarını ve aşklarını konu alan bir kişisel biyografi kitabı. Birinci kitapta köylülüğün tasfiyesiyle sağlanan köle emeğinin; ikinci kitapta ise Gulaglardaki esir-köle emeğinin kullanımına dair önemli bilgiler ve anlatımlar yer alıyor. Bu tanıtma yazısında bu anlatımlara yer vereceğim. (Elbette Montefiore’nin kitabında çok daha kapsamlı ve değerli bir malzeme var: Büyük Temizlik; Show Trialler nasıl düzenlendi; parti içi komplolar; Kirov cinayeti, işkenceler, sanatçıların baskı altına alınması gibi olaylar, bu kitapta Stalin ve yakın saray çevresinin bulunduğu yerden bakılarak anlatılıyor. Bir başka tanıtma yazısında bunları da ele alabileceğimi tahmin ediyorum).

 

Köylülüğün Tasfiyesi ve Açlık

 

Montefiore’nin anlatımlarından başlayalım.

“Ocak 1930’da Molotov kulakların yok edilmesi için bir plan hazırladı. Onları üç kategoriye ayırdı: ‘Birinci kategori: … derhal tasfiye edilmeli’; ikincisi toplama kamplarına kapatılmalı; üçüncüsü, 150.000 hane halkı, sürgüne gönderilmeli. Molotov, infaz müfrezelerini, demiryolu vagonlarını ve toplama kamplarını, tıpkı bir askeri komutan gibi denetliyordu. Sonunda beş ile yedi milyon arası insan bu üç kategoriye göre sınıflandırıldı. Kulak olan birini seçip ayırmak için kullanılabilecek herhangi bir yöntem yoktu. Stalin… Kulaklara ilişkin düşüncelerini küçük kâğıt parçalarına yazdığı notlarda açığa vurur: ‘Kulaklar-dönekler’, ardından daha açıklayıcı bir not: ‘köyler-köleler’. Bir köylü kulakların nasıl seçildiğini şöyle açıklıyordu: ‘Köyün yoksullarından üçümüzü bir toplantıya aldılar. Şöyle dedik. ‘Falancanın ve falancanın altı atı var…’ Bunun üzerine GPU’ya haber verirler ve ‘şu kişilere beşer yıl’ derlerdi.’ “ (Montefiore, s. 49-50)

Baskı, direniş doğurur, direniş ise ceza seferleriyle karşılanır.

“1930-1931 yıllarında, yaklaşık 1.68 milyon insan doğuya ve kuzeye sürüldü. Stalin ve Molotov’un planları birkaç ay içinde 800.000’den fazla insanı kapsayacak şekilde 2200 isyana yol açtı. Kaganoviç ve Mikoyan OGPU askerlerinden oluşturulan tugaylarla ve savaş ağaları gibi zırhlı trenlere binerek kırsal kesime sefere çıktılar.” (Montefiore, s. 50)

Ve köylülerin ürünlerine el koyma seferleri.

“Genç bir eylemci, Lev Kopelev, ‘bana düşen, kırsal kesimde arama yapmak, saklanan tahılı bulmaktı’ diye yazdı. ‘Ev halkının depo olarak kullandığı sandıkları bulup boşaltıyor, çocukların ağlamalarına, kadınların feryatlarına kulaklarımı tıkıyordum… Kırsal kesimde büyük ve zorunlu bir dönüşüm yapmakta olduğumuza inanıyordum.’ “ (Montefiore, s. 50)

Ve tasfiye edilen köylüler Gulaglarda köle-işçi haline getirilir.

“GPU ve kentlerden sevk edilen 180.000 Parti emekçisi, kölelerin direncini kırmak için, silah ve linç çetelerinin yanı sıra, Gulag kamp sistemini kullandı. İki milyondan fazla insan Sibirya ya da Kazakistan’a sürüldü; 1930’da Gulaglar’da, köle konumunda 179.000 kişi vardı; bu sayı 1935’de neredeyse bir milyona ulaştı. Terör ve zorunlu emek Politbüro faaliyetinin özü haline geldi.” (Montefiore, s. 67)

Ve açlık…

“”Fedor Belov şu gözlemde bulunuyordu: ‘Köylüler, köpekleri, atları, çürümüş patatesleri, ağaç kabuklarını, bulabildikleri her şeyi yiyorlar.’ “ (Montefiore, s. 85)

“O sırada Mikoyan’ı ziyaret eden bir Ukraynalı soruyordu: ‘Yoldaş Stalin, hatta Politbüro’dan birileri, Ukrayna’da neler olduğunu biliyor mu? Eğer bilmiyorsa, sana bir fikir vereyim. Açlıktan ölen insanların cesetleriyle dolu bir tren geçenlerde Kiev’e girdi. Poltava’dan kalktı tren, yol boyunca cesetleri topladı…’ “ (Montefiore, s. 86)

Aç köylüler tahıl ambarlarına saldırdıklarında aldıkları karşılık mermiydi, hem de çıkarılan bir yasayla.

“Stalin… 14 Temmuz günü kalemi ve kâğıdı eline alarak Moskova’daki Molotov ve Kaganoviç’e bir mektup yazdı. Tahıl çalan aç köylülerin kurşuna dizilmesi gibi gaddar bir yasanın çıkarılmasını istiyordu. Bunun üzerine o kötü şöhretli kararname çıkarıldı. ‘Sosyalist mülkün suistimali’ en ağır şekilde cezalandırılacaktı.” (Montefiore, s. 91-92)

“Sadece pik demir fırınları ve traktör imal etmek için gerekli para miktarına ulaşma çabasından kaynaklanan bu ‘saçma’ kıtlığın yol açtığı ölümlerin sayısı 4-5 milyon ile en fazla 10 milyon arasıydı.” (Montefiore, s. 86)

“Kaganoviç… Kazaklar’a karşı kitlesel misilleme yapılmasını ve on beş köyün Sibirya’ya sürülmesini emretti. Kaganoviç, bu yaşananlara, ‘ölmekte olan sınıflardan arta kalanların, somut bir sınıf mücadelesine dönüşen direnişi’ diyordu. Sınıflar gerçekten de ölüyorlardı. Kopelev, ‘rengi maviye çalan, hâlâ nefes almakla birlikte gözlerinde hayat ışığı kalmamış, şiş karınlı kadınlar ve çocuklar’ gördü.” (Montefiore, s. 100)

Ve kolektifleştirmenin bilançosu.

“Bu sürecin başladığı 1931’de kabaca 25 milyon hane halkının 13 milyonu kolektifleştirildi. 1937’de 18.5 milyon hane halkı kolektifleştirildi, fakat artık sadece 19.9 milyon hane halkı vardı: 5.7 milyon hane halkı, yaklaşık 15 milyon kişi sürgüne gönderilmiş, çoğu ölmüştü.” (Montefiore, s. 86)

 

 

Gulaglarda Köle Emeği

 

Ünlü yazar Maksim Gorki de, köylülere karşı açılan vahşi savaşın ve köle emeğinin en önde gelen destekçilerindendi.

“Gorki’nin köylülüğün vahşi geriliğine ilişkin deneyimleri, Stalin’in köylere açtığı savaşı desteklemesini sağladı… Kulakların tasfiyesi sırasında Gorki, geri köylülere olan nefretini Pravda’da açığa vurdu: ‘Düşman teslim olmadığı takdirde, yok edilmelidir.’ Toplama kamplarını dolaştı ve bu kampların eğitici değerine hayran kaldı. Yagoda’yla birlikte ziyaret ettiği Belomor Kanalı gibi projelerde köle emeğinin kullanılmasını destekledi.” (Montefiore, s. 94-95)

Böylece hayatta kalabilenler, Gulaglarda köle-işçi olarak çalıştırılmaya başlanır.

“Soçi’de tatil yapmakta olan Stalin ve Sergo, Kaganoviç ve Molotov’a, muhtemelen kulaklardan oluşan 20.000 köle emekçinin çalıştırılmak üzere yeni sanayi kenti Magnitogrsk’a sevk edilmesini emrettiler. Belki de bunca baskının nedeni köle emeği sağlamaktı.” (Montefiore, s. 92)

“Proje, Baltık-Beyaz Deniz Kanalı, Bolşevik kısaltmayla Belomod idi.  227 km. uzunluğundaki Kanal’ın inşasına Aralık 1931’de başlandı ve yaklaşık 25.000’i bir buçuk yıl içinde ölen 170.000 mahkûmun Firavunlar dönemini andıran köle emeği sayesinde tamamlandı.” (Montefiore, s. 118)

“Stalin… genellikle zorunlu emekle sağlanan altın üretimine özel bir ilgi duyuyordu.” (Montefiore, s. 67)

“ ‘Parti terörü’ Gulag’daki 1.7 milyon köle emekçiyi Stalin’in silah imalatı ve demiryolu inşası için kullanarak savaş döneminde iyice gelişti. Savaş sırasında bu emekçilerden yaklaşık 930.000’inin yok olup gittiği hesaplanmıştır.” (Montefiore, s. 416-417)

Ve Gulagları içerden anlatımlara dayanarak aktaran Orlando Figes’le devam edelim:

“Vorkuta’ya giden demiryolunun tamamlanması başta gelen bir öncelik, ülke için bir ölüm kalım meselesi haline geldi ve Gulag şefleri hattın rekor sürede bitirilmesi için muazzam baskıya girişti. Demiryolunun inşasında 1942 itibariyle 157.000 mahkûm dondurucu havalarda çadırlarda veya açıkta uyuma dışında hiç mola vermeksizin çalıştı; hepsi bitkin düştü ve her gün yüzlercesi soğuk, açlık ve hastalıktan öldü.” (Orlando Figes, s. 51)

(Aynı Vorkuta demiryolu inşasında Erica Wallach da 1953’te, diğer Ukraynalı kadın mahkûmlarla birlikte çalıştırılmıştı. Bkz. Erica Wallach, Geceyarısında Aydınlık, çev: Gün Zileli, Ayrıntı, 2013)

“Büyük terör döneminin sekiz ve on yıllık cezalarının sona erdiği savaş sonrası yıllarda böyle milyonlarca işçi vardı. Bürokratik engeller birçoğunun Gulag’dan ayrılmasını önledi. Tipik yöntem MVD’nin çıkış belgesi vermeye yanaşmayarak, uzmanları ve kalifiye teknisyenleri çalışma kamplarında kalmaya zorlamasıydı.” (Orlando Figes, s. 87)

“Asıl sorun kamp şeflerinin elektrik santralleri, üretim laboratuvarları, aydınlanma sistemleri gibi alanlarda yararlandıkları bilim adamlarını bırakmakta genellikle isteksiz olmalarıydı.” (Orlahndo Figes, s. 99)

Gulaglar, yoğun emek isteyen büyük projeler için gerekli ucuz köle emeğini temin etmenin araçlarıydı.

“Gulag’ın nüfusu 1950’lerin başlarında doruğa çıktı. Resmi istatistiklere göre, Gulag sistemine bağlı çalışma kampları ve koloniler o sırada 2.561.351 mahkûm, yani 1945’teki düzeye göre bir milyon daha fazla mahkûm barındırmaktaydı. Bu rakamın ülkedeki toplam işgücünün yüzde 2’sini oluşturmasına karşın, Gulag’ın Sovyet ekonomisine somut katkısı çok daha anlamlıydı. Gulag işgücü özellikle serbest işçileri çalıştırmanın çok maliyetli, belki de imkânsız olduğu soğuk ve ücra bölgelerde değerli metalleri çıkarmada önemliydi. Sovyet sisteminin savaş sonrası atılımlarını (en azından resmen) simgeler hale gelen 1940’ların sonlarındaki ve 1950’lerin başlarındaki sözde Büyük İnşaat Projeleri’nde önemli bir rol oynadı. Volga-don Kanalı; Kuybijev hidroelektrik santrali; Baykal-Amur ve Kutup ötesi demiryolu hatları; Moskova Metrosu’na eklentiler…” (Orlando Figes, s. 171)

 

Madalyonun Öbür Yüzü: Egemenlerin Ayrıcalıkları ve Yozlaşması

 

Yeniden Montefiore’ye dönelim ve köylüler açlıktan, mahkûmlar soğuktan sinekler gibi ölürken, Stalin’in etrafında kümelenmiş azınlığın yaşam koşullarını ondan okuyalım.

“Sovyet elitine ‘aristokrat’ demek ironik bulunabilir, fakat onlar daha çok, ayrıcalıkları tamamen sadakatlerine bağlı olan feodal hizmet soylularına benziyorlardı.” (Montefiore, s. 55)

“Her lidere Kremlin kantininden yiyecek sepeti ve GORT (hükümet) mağazalarından özel tayın veriliyordu. Fakat onlar, teşvik primi alan bankerler gibi nakit halinde gizli ödenekler ya da kahverengi bir zarf içinde para, tatil kuponları ve paketler de alıyorlardı.” (Montefiore, s. 55)

“Bolşevik ana babalar kendi çocuklarını büyütmüyorlardı. Onları büyütenler dadılar ve özel öğretmenlerdi.” (Montefiore, s. 71)

“Yönetici ailelerin çoğu Volga Almanları’nı hizmetkâr ve dadı olarak istihdam ediyordu.” (Montefiore, s. 181)

“ ‘Dükkânlarda hiçbir şey yokken neden fiyatları %100 artırıyoruz’ diye soruyordu Marya Svanidze, günlüğünde. Plan hedeflerine ulaşanlara madalya verilirken pamuk, keten, yün nerede? Ve özel daçaların inşası… muhteşem evlere ve dinlenme mekânlarına çılgınca para harcanıyor?’ “ (Montefiore, s. 221)

“Lider çocuklarının çoğu 175 (YA DA 110) Numaralı Okul’a gidiyorlardı. Babalarının şoförleri onları Packard ya da Buick marka arabalarla okula bırakıyordu. Bu durum, Batı’da okul kapılarında bekleyen Roll-Royce’lar kadar sıkıntı verici olabiliyordu. Mikoyanlar arabanın çocukları son yarım kilometreyi yürüyebilecekleri bir mesafede bırakmasında ısrar ediyorlardı.” (Montefiore, s. 249)

“Abakumov, Moskova’da spor İtalyan arabalarla dolaşıyor, Göring tarzı bir müsriflikle Almanya’yı yağmalıyor, büyük bir alışveriş mağazasını dolduracak miktardaki antika hazineleri getirtmek için Berlin’e uçak kaldırıyordu. Kendisi de Alman film yıldızı ve uluslararası gizemli bir kadın olan Olga Çehova’yla aşk ilişkisini sürdürmek için Berlin’e uçuyordu… Stalin’in kurmayları yolsuzluğa batmışlardı. Lüks bir yiyecek, içecek ve malikâne imparatorluğunu yöneten vezir Vlasik, hovarda ressamlar, cani çekistler ve zevk düşkünü bürokratlardan oluşan bir tayfayla birlikte resmi dinlenme evlerinde fahişelerle eğleniyordu. Limuzinler, kendilerine apartman daireleri verilen ‘metresler’e, havyar, Kızıl Meydan resmi geçitleri ve futbol maçları için bilet taşıyordu.” (Montefiore, s. 518)

“Stalin’in adamları varlıklarını artık incelikli bir ayrıcalıklar serasında sürdürüyorlardı. Büroları mükemmel İran halıları ve büyük yağlıboya tablolarla süslüydü. Evleri saray gibiydi. Moskova şefi artık Grand Dük Sergey Aleksandroviç’in sarayının tamamını işgal ediyordu… Stalin… 27 Şubat 1945’te ‘bu saraylara çekidüzen verin’ diye yazdı Beria’ya. Onları, ‘sorumlu emekçiler için hazırlayın.’ … Böylece yöneticiler ve çocukları MBG 9. Şube aracılığıyla bu saraylarda kendilerine yer ayırtmaya başladılar. Stepan Mikoyan, Vorontsov’un sarayında balayına çıkarken, Stalin de Livadya’da tatil yapıyordu… Liderler, Stalin’in emriyle Amerikan Packard’ları örnek alınarak imal edilen zırhlı ZİS limuzinlerle dolaşıyorlar; Çekistlerden oluşan bir ‘kuyruk’ siren çalarak onları izliyordu.” (Montefiore, s. 520)

“Politbüro kadınlarının artık kendi moda tasarımcıları vardı. ‘En tepedeki on aile’ özel bir MGB şubesinin denetiminde Kutuzovskiy Prospekt’te sanatını icra eden bir atelier’ye (stüdyo) gidiyor, burada Abram (Nina Huruşova’ya göre Danyat İgnatoviç) Lerner ve Nina Adjubey erkeklere takım ve kadınlara elbise tasarlıyorlardı.” (Montefiore, s. 520)

“Polina elli kişilik maiyetiyle seyahat ettiği resmi bir uçakla ‘süslü giysiler içinde ve kürklere bürünmüş olarak’, kızı ise omuzlarında bir ‘mink etol’ olduğu halde sık sık Karlsbad’i ziyaret ederlerdi. Polina’nın ‘gerçek bir Bolşevik prenses’ olan kızı Svetlena, seçkin çocuklarının okuduğu Dış İlişkiler Enstitüsü’ne özel bir şoförün kullandığı arabayla götürülür, ardında bir Chanel No 5 kokusu bırakarak içeri girer, ‘her gün yeni bir elbise giyerdi.’ “ (Montefiore, s. 521)

“Stalin her lider için araba seçmeyi sürdürerek bu ayrıcalıkları denetliyordu. Bu denetimin bir sonucu olarak, Jdanov zırhlı bir Packard, normal bir Packard ve bir ZİS 110; Beria, zırhlı bir Packard, bir ZİS ve bir Mercedes alırken; Poskrebişev bir Cadillac ve bir Buick’le yetinmek zorunda kaldı.” (Montefiore, s. 521)

“Stalin sayısız devlet daçasının her birinde kalmıştı, fakat düzenli olarak, Moskova çevresindeki beş daçayı, Kırım’da iki imparatorluk sarayı dâhil çeşitli daçaları, Gürcistan’da üç, Abhazya’da yaklaşık beş daçayı kullandığı görülür. Beraberindeki insanlara ayrılmış en az on beş daça vardı.” (Montefiore, s. 534)

Bu satırları okuduktan sonra, Havariler’de anlattığım bir anekdot geldi aklıma. Açıp yeniden okudum. Bu anekdotu buraya aktararak bitireyim yazıyı:

Yapacağım konuşmanın ana hatlarını önceden hazırlamıştım… Rusya’daki ‘yeni bürokrasi’ ya da ‘yeni burjuvazi’nin Kruşçev döneminde oluştuğu tezi … yeni baştan ele alınmalıydı. Bu ‘yeni sınıf’ın Lenin döneminde uç vermeye başladığı, Stalin döneminde egemenliğini kurduğu yönünde argümanlar söz konusuydu. Örneğin, bu ‘yeni sınıf’, daha Stalin döneminde, özel hizmetçilerin çalıştırıldığı daçalarda yaşamaya, imtiyazlı  bir kesim olarak, para ödenmeyen özel dükkânlardan alışveriş etmeye başlamıştı… Doğu, ‘Daçalarda bürokratlara hizmet eden hizmetçiler’ tezime takılmıştı. Benim ‘safdil’ sosyalizm anlayışıma kesinlikle katılmıyordu. Elbette ‘hizmetçi kullanılacaktı’, ‘hizmetçisiz sosyalizm’ nerede görülmüştü?” (Gün Zileli, Havariler, İletişim, 2002, s. 523-524-525)

 

Gün Zileli

14 Kasım 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

 

 

 

96 Comments

  1. Anonim

    peki altın soru şu: sscb terörle yönetilen bir hayvan çiftliği olduğu halde ve türkiye’deki sosyalist örgütlenmelerin tamamına yakını parti içi yaşamda stalinist orman kanunlarını uyguladıkları halde neden insanlar, özellikle yeni kuşak gençler akın akın bu örgütlerin çekimine kapıldılar ve kapılıyorlar? en son tkp 29 ekimde on binlerce kişiyle miting yaptı. neden binlerce genç, gün zileli’nin anarşist çekimine kapılmıyorlar da örgüt içi yaşamda stalinist terör politikası uygulayan yapılara koşuyorlar, onların güçlenmesi için emek ve zaman harcıyorlar?

  2. Gün Zileli

    İnsanlar neden Stalin’i destekledilerse o sebepten

  3. Gün Zileli

    ya da insanlar neden Beethoven yerine İbrahim Tatlıses’i dinlemeyi tercih eder.

  4. Anonim

    hangi ideolojinin hizmetinde olursa olsun “güç istemi”, “güçsüz” bulduğunun gırtlağına çökerken, “güçlü” bildiğinin ölüsüyle bile sevişir. bunun dünkü taraftarları kadar, bugünkü heveslileri de işin hafıza kısmını derhal halleder, hatırayı (müstakbel iktidar aşkına) değiştirir:

    “(…) Stalin’in Yugoslav komünistlerini monarşiyi muhafaza etmeye zorladığını (…) pek az kişi hatırlar.
    Stalin’in ‘Sosyalizm meselesini, birliği tehlikeye sokacak ya da zayıflatacak ölçüde gündeme getirmeyeceğiz’ diyen Amerikalı bir komünist önderin sözlerinde ifadesini bulan kararı, onun niyetlerini açığa çıkardı.”
    (e.hobsbawm-kısa 20. yüzyıl- sf: 225)

  5. Gün Zileli

    ya da AKP’ye neden oy veriyorsa çoğunluk, o yüzden.
    Azınlıkta kalmak gerçek devrimcinin kaderidir.

  6. Yusuf Cemal

    Azınlıkta kalmak zorunda değiliz bence. Gerçek, yani simgeselleştirilemeyen, ehlileştirilemeyen şey ancak belli zamanlarda insanların düşüncelerine musallat olur. Geri kalan zamanlarda, her ne iseler öyle durmak, fazla değişmemek, fazla düşünmemek, kendi düşüncelerinin sonuna gitmemek olağan durumdur. İstedikleri kadar “muhalif” olsunlar.

    O belli zamanlarsa, toplumsal dokunun yarıldığı, nedenlerin niçinlerin birbirine girdiği zamanlardır. Yani toplumsal hayatın olağan gidişatını bozan zamanlar. O zamanlar geldiğinde, kişilerin içindeki şüpheler ortaya çıkar, “gerçek” insanın kafasında adeta kendisini kusar.

    Sınıf mücadelesinin yerlerde süründüğü zamanlarda toplumun normal işleyişinin getirisi olan muhalif eğilimler, söylemde radikal ama düşüncede bazen muhafazakar bile olabilecek odaklara yanaşır. Ama mücadele yükselmeye başlar başlamaz insanların kafası açılır. Sorular ve düşünceler hücum eder. O zamanlarda söylemde radikallik kurtarmaz, insanlar fikirleri su gibi içmeye çalışır, doğruyla yanlışı ayırt etmek için kılı kırk yaran tartışmalara girerler.

    Tabi bu herkeste aynı anda olmaz. Sağdaki sola kayar, soldaki biraz daha sola, onun solundaki daha da sola. Burada sağı “muhafazakarlık”, soluysa “özgürlükçülük” olarak kullanıyorum. Dolayısıyla TKP onbinlerce kişilik miting mi yaptı? Ne güzel! Laissez faire, laissez passer! O onbinlerce kişi mücadeleye girdikçe daha da sola geçecekler. Tabi eğer biz, eleştirimizi doğru yere yöneltmeye devam edersek. Yoksa bekleme istasyonuna döner oralar. Öyle armut piş ağzıma düş, olmaz…

  7. irfan

    29 Ekim-TKP- Kemalizm- Yaklaşan seçimler…

  8. Ahmet

    Valla ben uyarmistim, Montefiore gibi yazarlari okumak deli sacmaliklarina tevil uydurmaya benzer. Yorucudur. Yukarida yazilan hersey zirvadir. Ben yukaridakilern zirva oldugunu gostermesi icin iki anti stalinistten alinti yapacagim. . Bu alintilar yukaridaki zirvalari daha iyi aciklar.
    Isaac Deutsher bilinen en iyi anti stalinistlerden birisidir, yil 1953, kollektiflestirmelerin uzerinden 20 sene kadar ancak gecmistir. Yani geriye bakacak olursaniz 1991 den gunumuze kadar olan bir zaman. Bu arada bir de 25 milyon sovyet vatandasinin olumu ile sonuclanan nazi saldirisi ve direnisi vardir. Stalin olmustur ve Malenkov yeni devletin baskani secilir. Isaac Deutscher de “Stalinden Sonra” diye bir degerlendirme brosuru yayimlar. Makalenin ingilizcesine Marksist Org da Deutscher kisminda ulasabilirsiniz.

    Deutscher kollektif tarimda artik koylulerin geri donusu dusunmediklerini bile yazar. “There is no way back from collective farming either.

    We cannot know with certainty whether or not the great majority of Soviet peasants are inwardly reconciled to the collectivist system. All the old Russian émigrés and many vocal recent refugees from the Soviet Union take it for granted that the peasants are still longing to return to the old smallholdings, and are only awaiting the opportunity. Though there is some evidence to support this view, against it must be set the fact that collective farming withstood the shock of the last war much better than might have been expected; and that it did not show any serious signs of a break-up. Nor does it seem probable that the younger generation of peasants brought up under the new system is really hankering to return to small-scale private farming.” Yani kisacasi yazar daha 1953 te koylulerin kollektif sistemden geriye donmeyeceklerini bunu isteyenlerin cok az oldugunu yazar. Daha da ilginci omru Stalin”in koyluleri nasil ezdigini yazmakla gecen yazar, Kollektif tarim sisteminin Nazi isgalinden bile basari ile ( kollektiflestirmenin daha onuncu yilindan bahsediyoruz) ciktigi yazar. Naziler komunistleri sovyet emekcilerini milyonlarla bogazlarken, isgal ettikleri yerlerde kollektif ciftliklere buyuk oranda dokunmaya cesaret edemislerdi. Tabii olayin bir baska yonu daha var. Rusya tarihi boyunca acliklarla bogusan bir ulkedir. Rusya ve aclik beraber anilir. Ancak kollektiflestime sonrasi Rusya da Ikinci dunya savasi dahil acliktan olumler gorulmez. Kollektiflestirme ile beraber aclik artik sadece kapitalist ekonomilere ozgu bir sey olarak kalmistir. Hala da oyledir her yil kapitalist dunyada hala milyonlarca insan acliktan olmektedir. Montefiore insanlari acliktann olduren tekelci kapitalistlerle yakin arkadasligi olan birisidir. Kendisi onlardan birisidir. Zaten sovyetlere ve sosyalizme olan kini de sovyetlerde cok zulum yaildigindan degil Montefiore icin yapilan zulmun pek onemi yoktur, yoksa once kapitalist dunya da hala suren aclik baskki ve katliamlar hakkinda da yazardi.
    Almanlar 1941 de Moskovaya kadar her yeri isgal ettikleri halde geri kalan sovyet topraklari kendi halkini ve kendi ordusunu doyurmayi basarmistir, Stalingrad”da ki alman yenilgisi bir anlami ile tok sovyet askerlerine karsi ac alman askerlerinin yenilgisidir. General Pavlof acliga dayanamadiklari icin 250 bin alman askerinin teslimini emretmistir.
    Deutscher yazisinda tarimda ki kollektiflestirmeyi savunan etkenlerin arasinda kollektif tarimla buyuyen yeni kusagi gosterir. Ama bakalim eski kusak bu konuda ne dusunuyor?

    Bu konuda ki bir baska “tanik” ise yine bir antikomunist ve anti-stalinist yazar olan Alexandre Zinoview, kendisi antikomunisttir ve anti stalinisttir. Kollektiflestirme sirasinda topraklari zorla ortaklastirilmis, 1939 da bir grup arkadasi ile beraber Stalin”i oldurmeye karar verirler ama isler ters gider arkadaslari yakalanir, tabii daha sonra bu da yakalanir bir sure yatarlar ama sonra 1940 da af cikar geri doner, orduya katilir daha sonra tekrar Universiteye doner. 1978 de yurt disina surgune gider. Su an hafizamdan yaziyorum, 2000 li yillarin basinda verdigi bir demecte kollektiflestirmeden nefret eden annesinin bile daha 1952 de kendisine artik eski ozel tarim mulkiyetine donmek istemedigini soyledigini, kollektif sistemin daha iyi oldugunu dusundugunu soyledigini soyler.

    Son not olarak Anonim”e: Stalin” e o zamanlar niye bu kadar destek verildigini soruyorsun, bence asil sorulmasi gereken 1956 dan bu yana SSCB de ve daha sonra Rusya”da Stalin hakkinda bu kadar kotu sey yazilmasina ragmen niye Rusya”da Stalin hala en sevilen lider cikiyor? Oyleki burjuva kurumlar artik konuyla ilgili ya kamuoyu arastirmasi yapmiyorlar ya da yapsalar bile sonuclarini kamuya aciklamiyorlar. Ama isin ozu su, Stalin mezarindan kalksa, hic secim kampanyasi yapmadan adayligini koysa secimleri kazanir, asil bunu sorgulamaniz lazim. Stalin Montefiore gibi kapitalistlerin iddia ettigi gibi kotu ve halkina zulum eden biri ise niye hala seviliyor? Bence bunu sorgulaman lazim.

  9. Anonim

    http://www.dersimsite.org/yahudi1.html

  10. Gün Zileli

    Atatürk de çok sevilir. Gerçi Stalin’le diktatör olarak boy ölçüşemez ama… Almanya’da da Hitler’i sevenler az değildir. Londra’da bir greenhouseda işçi olarak çalışırken Mussolini hayranı bir İtalyan patrona rastlamıştım. Tayyip Erdoğan da halktan bunca oy alıyor. Putin de öyle… Bu konuda o kadar çok örnek var ki. Ahmet, bu konuda gittikçe irtifa kaybediyorsun.

  11. Anonim

    (Ahmet!) O zamanlar mesela, “İkinci Dünya Savaşı”nın adı Rusya’da “Büyük Yurtseverlik Savaşı”dır. stalin de “büyük yurtsever(!)”di. “yurtsever” bilinen “güçlü” her daim sevilir. sevilmek mi istiyorsun? yurdu seviyor görün, sen de sevil!… sevilmekte ne var?…..

  12. Ahmet

    Gun, Ne Italya’da ne de Almanya’da Hitler ve Mussoluni’nin hayran kitlesi binde biri bile gecmez. Rusya’da 1956 dan bu yana devlet tum olanaklari ile anti stalinist propaganda yapmaktadir. Halk Stalin”i bu kadar yogun anti propagandaya ragmen sevmektedir.

  13. Gün Zileli

    Rusya’da Stalin hakkında anti-propaganda yapıldığı palavradır. Sadece Gorbaçov devrinde Stalin’in cinayetleri doğru dürüst söz konusu edilmeye başlamıştır ve o da kısa bir dönemdir zaten. Brejnev-Suslov (ki Suslov en sıkı Stalinistlerdendir) dönemi tam bir Stalinist dönemdir. Stalin eleştirilemezdi bile. Elbette Stalin devrindeki kadar övemezlerdi, çünkü o dönem atlatılmıştı, yeniden geri dönüş olamazdı. Senin söylediklerinin aynısını Kemalistler de söylüyorlar. (İtalya ve Almanya ile ilgili olarak söyleyeceğim ise şudur: 1. Sayım mı yaptın; 2. Bu ülkelerin kültüründe kişi tapıncı zayıftır her şeye rağmen. Ama Rusya, Türkiye, ne de olsa doğulu halkları barındırırlar ve kişi tapıncı çok yüksektir. En son örneği Abdullah Öcalan’dır. Onca örgüt içi infaza ve despotizme rağmen Kürtler Öcalan’ı sevmektedir. Yani sevmek-sevilmek diye bir ölçüyü alırsan çuvallarsın Ahmet.

  14. Anonim

    Ahmet, Almanya ve İtalya’da binde biri bile geçmez ama ülkemizde bu oran tam tersidir. Onu neden es geçtin?

  15. Anonim

    Beethoven ve Tatlises ornegi beni benden aldi. Zileli beyin kendi elitizmi ile bu kadar barisik olmasi ne harika bir haslet.

  16. Gün Zileli

    Elitizmle ilgisi yok. Sadece popüler kültüre ilişkin bir örnek olarak verdim. Ayrıca kültürel olarak “elitist” olmaktan hiç de rahatsız olmam. Yeter ki iktidar elitisti olmasın insan.

  17. Orhan Uravelli

    Rusya’da bunca Stalin hayranı varsa, neden Putin’e oy veriyorlar? Zyuganov veya en azından Nasyonal – Bolşevik Partis lideri Limonov’a niçin oy vermiyorlar? Bu sevgi konsu bence biraz metafizik kaçıyor. Firavunlara da tapıyorlardı piramitleri görünce. Bu arada GULag yazlır ve Glavnoye Upravleniye Lagerey (Kamplar Gnel Müdürlüğü) ifadesinin kısaltmasıdır. İçişleri Halk Komsieriliğine (Bakanlığına) bağlıydı ve Sbirya ile Kuzey bölgelerinde altyapı tesisleri ve demiryolu inşaatında önemli rol oynamıştır).
    Acizane bir notum olacak. Özel milkiyet (fikri mülkiyetten tutun da tamirci dükanına kadar) temel konudur, Stalin, Lenin ne bileyim Buharin ise hepsi teferrüattır. Bolşevizm insanları özel mülkiyet belasından kurtarmak istiyordu çünkü bütün felaketlerin kaynağı olarak onu görüyordu.

  18. Ahmet

    Anonim: Ulkemizde Ataturk’un sevilmesi ayri olarak tartisilmasi lazim. Dun gezide hem stalinistlerle hem de kemalistlerle devlete karsi beraber direndiniz, en azindan Gun orada idi, Stalin’e ya da Mustafa Kemal’a sabah aksam sovup sayacaginiza, donun yaninizdaki insana niye Mustafa Kemal’i desteklidigini sorun. Merak etmeyin sizi isirmazlar.

    Mustafa Kemal’i basit bir diktator olarak gormek cahilliktir. Devletlerin hepsi diktatorluktur ve dogal olarak her devlet baskani bir sekilde diktatordur. Buna Avrupa demokrasileri de dahil. Bu nokta da eger ici doldurulmadan Mustafa Kemal diktatordur demek, Mustafa Kemal devlet baskanidir demekten daha anlamli degildir. Sonucta cahilliktir

    Sorun Mustafa Kemal’in nasil bir devlet baskani ya da diktator oldugunda yatar. Mustafa Kemal bir burjuva devrimcisi idi. Guclu bir kapitalist alt yapinin olmadigi herhangi bir ulkede bir burjuva devrimcisi nasil olunuyorsa o kadar, tipki Nasir Saddam vb gibi. Ancak yukaridan asagiya da olsa Mustafa Kemal donemi Osmanli feodalizmini tasfiye ettigi surece ozellikle emekcilerin destegini kazandi. O yuzden de millet ozellikle sosyalist alternatiflerin yoklugunda feodal tarikatlarin destegindeki AKP nin toplumu dincilestirmesine ve gericilestirmesine karsi tepkiyi kemalizme sarilarak vermekte. BU cok dogal, cunki solcularin cogunlugu demokratlik adina dinci tarikatlarin ozgurlugunu savunmakta. Dincilige sen karsi cik millet seni desteklesin.

    Stalin’in sevilmesi de benzer sebeblerden kaynaklanmakta. Bir burjuva icin ya da bir parti ya da devlet burokrati icin Stalin donemi bir cehennemdi. Ama siradan bir emekci icin Stalin donemi iyi bir donemdi. Gun ikide bir burada, yukaridaki yazisinda da Stalin”in koylulere ne kadar iskence ve zulum yaptigini anlatir. Bu ifadeler yukarida su ya da bu devlet baskani diktatordur demek kadar cahilcedir. Stalin”in kolektiflestirme politikasi zengin ya da hallice zengin koylu katmanlarinin zararina idi ve onlarin siddetli direnisi ile karsilasti, ama yoksul koylu kitlelerinin yararina idi ve onlar tarafindan desteklendi. 1930 yilinda SSCB de kirsal kesimde ayda oldurulen parti militani sayisi ortalama 400- 500 civarindadir. Stalin bu direnisi Kirsal kesimdeki yoksul koylulerin destegi ile asabildi.

    1941 de Alman ordulari saldirdiginda bir kac ayda Moskova kapilarina ve kafkasya eteklerine kadar dayandi.SSCB ‘nin nufusunun 90 milyonu ve verimli topraklarinin hemen hemen hepsi Alman isgali altinda idi. Stalin yonetimi buna ragmen Hitler ordularini yenmeyi basardi. Bunda en buyuk etmenlerden birisi Rus ve Ukrayna koylulerinin Nazi ordularina karsi verdigi direnistir. Ayrica duzenli kizil ordu birliklerinin onemli bir kismi da koy kokenlidir. Kizil Ordu askerleri de sonuna kadar sosyalist devleti savunmustur. O donem ordu ve partizan birliklerinde ki en onemli slogan Vatan ya da Stalin icin slogani idi.
    Bu kadar zulum goren bir halk devletini boyle fedakarca savunmaz. Mumkun degildir bu.

    Deutscher’in anlatmak istedigi tam da bu. Yani sabah aksam iddia edildigi gibi Rus ve Ukrayna koyluleri Stalin yonetiminden nefret etmek soyle dursun, onu kaninin son damlasina kadar savundu. Bakiniz HItler sadece SSCB yi isgal etmedi. Mesela Fransa da hitler ordularinin katlettigi insan sayisi bir kac on bin insani gezmez. SSCB de 15 milyon emekci ki bunlarin buyuk kismi ya koyludur ya da koylu kokenlidir, bu direnisi kirabilmek icin Hitler ordulari tarafindan dogrudan olduruldu. Bu UKrayna ve Rusya’da sosyalist devleti savunmak icin verilen direnisin boyutlarini gosteriyor. Oyleki Hitler direnisi kirabilmek icin bir cok bolgede Kolhozlara dokunmadi bile.

    Isgal bolgelerindeki partizan direnisi o kadar guclu idi ki, ana ulasim yollari bile cogu zaman partizan kontrolunde idi ve Almanlar ikmal yapamaz duruma gelmislerdi. Ikmal icin bir cok durumda hava kuvvetlerine guveniyorlardi. Ama ayni donemde Stalin yonetimine karsi herhangi bir isyan yoktur. Eger Stalin yonetimi tum koyluleri hic ayrim olmadan bu kadar ezmisse Alman ordulari daha sinirdan girer girmez koylulerin en azindan bir kisminin hemen ayaklanmaya baslamasi gerekirdi.
    Aslinda Gun’un yukarida aktardigi zirvalara inanacak olursak, sadece Rus koyluleri degil herkesin hemen ayaklanmasi gerekirdi. Ama onun yerine sosyalist devleti savundular.

    Ama hemen vatan aski filan demeyin. Vatan aski o zaman fransizlarda nerde idi? ya Polonyalilarda. Hicbirisi dogusmediler, cunki bir polonyali emekci ne icin dovusecekti, Polonyali toprak sahiplerinin ya da burjuvazinin tekrar egemen olmasi icin mi? Ama sovyet emekcilerinin dovusecekleri cok seyleri vardi. Bak Gun sana bir ev odevi, bana soyler misin sovyet emekcileri ulkelerini nazi almanyasina karsi neden bu kadar fedakarca savundular?Eger bunu bilirsen neden Brejnev doneminde anti stalinist propagandaya ara verildigini de anlarsin.

    BU dediklerimi mesela anti Stalinistligi tartisma bile edilmeyecek olan Deutscher de soyluyor. Gun yine soyluyorum, Emperyalizmin resmi tarih tezleri ile SSCB tarihini ve oradaki gelismeleri anlayamazsin, sadece emperyalist propaganda tezlerini tekrarlarsin o kadar. Propagandasini yaptigin insanlara bak, bir banker olan Montefiore, nazi kamplarinda insanlari gaz odasina gonderen Buber Neumann. Hic Stalin donemini soldan elestiren insan bulamiyor musun?

  19. Ahmet

    Sayin Uravelli,
    Rusca bilen bir inansin, cok iyi biliyorsun ki ben en son bes sene onceki kamuoyu yoklamasini hatirliyorum Stalin oldukca populerdi, zaten sonradan ya Ingiliz basini vermekten vazgecti ya da bu tur yoklamalar yapilmiyor ya da yapiliyorsa bile sonuclari kamuoyuna aciklanmiyor.
    Ha bu insanlar niye Putin”e oy veriyor ayri bir konu. Ortada dogru durust bir komunist partinin ya da devrimci hareketin olmadigi bir yerde sonucta insanlar partiden partiye savruluyorlar. Bu insanlar bu ofke ile degoji yapan bir fasist partiye de takilabilirler. Stalin sevgisi gecmise duyulan bir ozlemden kaynaklaniyor. Herkesin is, as, bedava saglik, egitim vb sahibi oldugu bir doneme. Sonucta en yoksul donemde bile mahkumlarina maas veren bir devletten bahsediyoruz. Su anki kapitalist Rusya emeklilerine bile bakmiyor birak mahkumlarina maas odemeyi. Dogal olarak insanlar Stalin’i daha cok seviyor.

    Butun bu isler aslinda kimin tarafinda olduguna bagli. Bir ara bir lokantada bir Letonya’li bir cocukla beraber bulasik yikiyoruz, kendisi iktisat masteri yapmis ve Ingilizcesini biraz ilerletmek icin gelmisti. Babasinin siradan mesleksiz bir isci ama isi oldugunu soylemisti ama kendisi egitimli idi ve issiz. Stalin hakkinda ise dedigi, aslinda az yapmis, tekrar gelse iktidardakilerin hepsini oldurebilir, desteklerim, demisti. BU cocukla gun tamami ile iki ayri noktada, Gun burjuvalarin zengin koylulerin rahatini dusunuyor, bu cocuk ise yoksullarin. Ha siz kimi desteklersiniz bilmem ama ya yoksullar ezilecek ya da zenginler.

    Gun sen simdi baslayabilirsin SSCB deki kole emegi hakkindaki zirvalarina

  20. gicigmen

    Hitler,Stalin vb.. bunlar kitle katileridir.Bunlari tarismak bile düsündürücü olmalidir.
    Stalinki tam igrenc.igren,igrenc..her alanda igrenc..Ekonomik alandada,özgürlüktede nazilerden berbatdir.
    Savas sirasinda alman askerlerinin rusyada aclik cektigi dogrudur.Almanya ve diger ülkelerdeki alman askerleri icin gecerli degildir.. Hatta cok Garip bicimde almanyada sistem tam manasiyla isliyordu..memurlar maaslarini düzenli aliyorlar,pazarlar enflasyon olmadan normak isliyordu.
    Teslim oldugu gün bile münihe karsi augustburg takimi 3-2 yenmisti!
    Yani Rusyanin hali almanyadan Üstün degildi..

    Bunlarda önemli degil..Birakin stalini,trocki,bucharin,vb..gibilerinde bile bu sistemin esas sorunu,yani ekonomik sorunu üzerine Düzgün bir düsüncelerini göremedik.. Tün Sosyalist deneyler felce ugramak zorundaydi.. bunu Marx da belirtmistir..
    Sizler neleri tartisiyorsunuz?

  21. traçkist

    ÖYLE ATMAKLA OLMUYORMUŞ.İNSAN ÖYLE YADA BÖYLE KENDİ ÖIKARLARI DOĞRULTUSUNDA BASKI YAPABİLİYORMUŞ.GÜNÜMÜZDE EN YAYGIN BASKI BİÇİMİ SANSÜR GALİBA GÜN BEY…İSTEDİĞİNİ YAYINLA İSTEMEDİĞİNİ YAYINLAMA.MADEM HER TÜRLÜ BASKIYI KINIYORSUNUZ NİTELİĞİNE BAKMADAN…. YORUMLARIDA YAYINLARIN GÜN BEY.BANA KİŞİYE SALDIRI EFENDİM HAKARET VB GELMEYİN MALUMUNUZ BUNLAR İKTİDARI ANIMSATAN ŞEYLER DEGİLMİ..AH BİZİM ROMANTİK DEVRİMCİLERİMİZ..İŞİNE GELMEYİNCE BASKI SANSÜR..İŞİNE GELİNCE ÖZGÜRLÜK HEMDE SINIRSIZ..GÜN BEY AÇIKLARMISINIZ YORUMLARI YAYINLAMAMAKLA O TOZ KONDURMADIĞINIZ ANARŞİST DEĞERLERİ ÖZGÜRLÜKCÜ YANINIZI NASIL İKNA EDİYORSUNUZ

  22. traçkist

    İNCELEMEKTE BİR TÜR SANSÜRMÜDÜR DEĞİLMİDİR AÇIKLARMISINIZ.KEZA YORUM BÖLÜMÜNÜN ÜSTÜNDE YAZIYORDA..

  23. Ara Balaban Hayaloglu

    italyayi bilmem ama Almanyada NSU nun destek orani bazi eyaletlerde yüzde 20 yi buluyor. bazi eyaletlerin bazi bölgesinde yüzde 17 oy aldigida oldu. Ama desteklemek baska sey oy vermek baska sey. oyunu vermiyor cünkü, “oyum bosa gider” kaygisi yasiyor. tabii baska faktörlerde var bence ama, ben konuyu degistirmiyim… bir kac yil önce (3 veya 4 ) Dressden de 7 bin kisi nazi kiyafetleriyle yürüdü…

  24. Gün Zileli

    senin bütün yorumların yayımlandı. Yayımlanmayan varsa yeniden yolla. Atlanmış olabilir.

  25. Gün Zileli

    polis masası’na karşı bir önlem. Siz daha öncesini bilmiyorsunuz da. Bilen arkadaşlar bilir. Yoksa moderatör yoktu daha önce.

  26. dogan demir

    Bu tür yazıları insan niye okur? Ben şöyle bir göz gezdirip geçtm. Buralardan geleceğin sosyalizmine dair hiçbir şey çıkmaz. Bol bol hayıflanma ve kendi küçük, önemsiz teoriniz için bolca “kanıt” bulursunuz. Sadece kendinizi tatmin edersiniz. SSCB kendi günahlarının bedelini çökerek ödedi zaten. Bu tür yazıları ciddi ciddi okuyup eleştiri yazan arkadaşları, daha üst düzeyde teorik sorunlarda görmek isteriz.

  27. Gün Zileli

    Kibir sorunları görmezden gelmeye yarar sadece.

  28. Gün Zileli

    Hitler neden kolektif çiftlikleri dağıtmadı acaba? Çünkü bunun, köle-köylü emeğini azami ölçüde sömürmeye çok elverişli bir sistem olduğunu anında anladı.

  29. Gün Zileli

    rejimi sevmekle istilacıya karşı direnmek aynı şeyler değildir. Fransa’da vb. anti-nazi ve anti-faşist direnişler halkın kendi burjuvazisini çok sevmesinden kaynaklanmıyordu. Halk rejimden nefret edebilir ama yine de zalim bir istilacıya karşı direniş gösterir. Yunanistan İtalyan faşistleri tarafından istila edildiğinde yunan halkı metaksas faşizminin baskısı altındaydı, buna rağmen italyan istilacılarına karşı direnişe gfeçtie. Bu yaştan sonra sana bunları mı anlatayım Ahmet.

  30. Ahmet

    Rusya’da 1956 dan bu yana anti Stalin propaganda surmektedir. Brejnev doneminde anti stalinist propagandanin azalmasi halkin tepkisinden kaynaklanir. Bu noktada Kruscev tasfiye edilir ve Brejnev liderliginde kollektif bir yonetim kurulur, Suslov bu kollekif liderligin bir uyesidir.

    Suslov siki bir Stalinist filan degildir. Parti onderligindeki Stalinistler 1957-61 arasi anti parti grup ile beraber tasfiye edildiler. Ancak liderlik tekrar anti stalinist kampanyayi hizlandirmak icin bir 20 sene daha beklemek zorunda kaldi. Ancak bu surede anti stalinist kampanya azalmasina ragmen suruyordu.

    Kruschev unlu konusmasini yaptiginda bu konusma Yugoslav Komunist Partisi araciligi ile kapitalist Dunyaya aninda duyuruldu ama Sovyet Halklari bu konusmayi yasal olarak ogrenebilmek icin 30 sene beklemek zorunda kaldilar. Yani senin anlayacagim Kruschev kendi iddialarini halktan gizlemek zorunda kaldi.

    Kruschev ve cevresi bu konusmanin halka acik yapilsa SSCB de buyuk gurultuler koparacagini cok iyi biliyordu, bahsettigi daha 20 sene once tum SSCB nin gozu onunde gerceklesen bir dizi yargilama ve tasfiyelerdi. Herkesin bildigi bir sey yani. Bu tasfiyeler bazi askeri yargilamalar disinda tum halkin gozu onunde olmustu. KI bu askeri yargilamalarda da mesela Tukhacevzki tum askeri birimlerden bir temsilci durusmalara katilmis ve sonuna kadar izlemisti. Bahsettigim yuzlerce asker telsilcisi. Yani mahkeme dis dunyaya kapali idi ama siradan askerlere degil. Diger parti onderleri hakkindaki tum iddialar aninda basin araciligi ile kamuoyuna aciklanmisti. Yani bir cok sey zaten aciktan oynanmisti, gizli degildi.

    Ama Kruschev yalan soyledigi icin kendi konusmasini halktan gizledi. Halktan gizlemek zorunda kaldi. Grover Furr Kruschev’in unlu konusmasinda ki anti stalinist iddialarin 60 tan fazla hepsinin yalan oldugunu yeni belgeler isiginda tektek gosterdi. Biz su an biliyoruz ki 1936-39 arasinda en fazla tasfiye ve idam isteyenlerden birisi Kuruschevdir. Hatta anilarinda kendisi de bunu kabul eder. Yine kendi anilarinda Stalin”in keni hazirladigi listeye itiraz ettigini de soyler.

    Bir yerlerde okumustum, sanirim Stephen F. Cohen di. Kendisi hem en onemli Bukharin biografisini yazmistir hem de Bukharin”in karisi Lara Buharin”in anilarini ingilizceye cevirmistir. Bukharin ailesinin dostudur ve hem ABD yonetiminde baskanlik danismanligi yapmisti hem de Gorbachov’un bir donem danismanidir. 1980 lerde Moskova”ya gittiginde konustugu herkesin, tabii konustuklari yonetimden ya da edebiyat dunyasindan egitimli yonetici insanlar, konustugu herkesin Stalin ve zulumleri konusunda sabah aksam konustugunu soyler. Bunun uzerindeki konustuklarindan birisine o zaman niye Stalin hakkinda hala bu kadar destek oldugunu sorunca, ama siradan halk hala onu cok seviyor olur.
    Ayni seyi bir baska anti stalinist olan Stalin’in kendi kizi da soyler. Kizi Svetlana Stalin’den nefret etmektedir ama tabii oldugunde buna haber verirler. Stalin hala yasamaktadir ama bir sure sonra olur. Bu arada Stalin’in yardimcisi bir kadin hickira hickira agit yakmaya baslar. Svetlana’nin yorumu zaten bu basit insanlar onu hep sevdi olur. Zaten Svetlana’nin anialrinda bu durumu bir kac kez tekrarladigini goruruz.
    O yuzden 1956 dan bu yana surekli olarak anti stalinist propaganda yapilmasina ragmen Stalin hala halkin onemli bir kesimi tarafindan deskleniyor. Benim anlamadigim buna niye sasiriyorsunuz? Sonucta Stalin doneminde yoksul insanlarin yasam seviyesi sadece maddi olarak degil kulturel ve politik olarak hizla yukseldi. Ama daha sonra yasam kalitesinin yukselmesi once durdu, sonra da hizla asagiya dusuyor.
    Gun sen ikide bir kolelikten bahsediyorsun, Rusya da koleleik su an var. Birak Rusya yi Ingiltere de on binlerce insan bedava Tesco, Aldi gibi firmalara kole olarak gonderiliyor. Bunlarin tek sucu issiz olmak. Kazara bir suctan dolayi ceza yemek sanssizligina ugramis onbinlerce yoksul mahkemeler tarafindan aylarca bedava calistiriliyor. Ustelik yemek dahi verilmiyor. Yemeklerini kendileri getirmek zorundalar. Kolelik budur.

    Stalin Mao zedung gibi onderler politik olarak bir cok hata yaptilar, tum sosyalist devrimlerin sonunda once burokratlasip sonra da kapitalizme gecmesinde dogal olarak ilk sorumluluk en buyuk sorumluluk onlara aittir. Ama Stalin yada Mao nun siradan katil olduklari Emperyalizmin resmi tezidir. Burjuvazi devrimcilerin zaten hep katil eskiya filan oldugunu iddia eder. Gun de burada emperyalizmin bu resmi tezini tekrarliyor.

  31. Gün Zileli

    İngiltere’deki köleliğe ben de karşıyım biliyorsun. Ama orada insanlar hiç değilse tutuklu değil. Milyonlarca insanın çalışma kamplarına tıkılıp yıllarca köle olarak çalıştırılmasına karşı çıkmayıp (hatta savunup) sonra da Tesco’daki kölelikten söz etmek çok komik. Artık çift stardart bile denmez buna. Ne denir bilmiyorum.

  32. Yusuf Cemal

    Hatalardan örülü bir tarih anlayışı burjuvadır. Çünkü sınıfsal ilişkileri saklar. Stalin bürokrasinin fikirlerinden başka hiç bir şeyi savunmaz. Tarihsel bir yere illa oturtacaksak, Stalin devri burjuva devrimine geri dönüş demektir. Adı sosyalist olan, bayrağı kırmızı olan ve yalnızca o zamanlar gelişmiş olan diğer kapitalist ülkelerin geçmişte yaptıkları ilkel birikimi yapma, ülkeyi “esenliğe” kavuşturma, sanayileştirme, diğer kapitalist ülkelerle rekabet edebilecek gücü toplama yolunda kapitalist bir modeldir.

    Tabi ki, burjuva devrimlerinden sonra üretkenlik artar, kültürel ve maddi olarak yaşam standardı yükselir. Bunda şaşıracak hiç bir şey yok. Burada asıl problem bunun sosyalist bir deneyim değil, kapitalist bir “verim” artışı, kapitalist bir canavarlık olmasıdır. 1700lerin Britanya işçi sınıfının çektiği acıları unutturarak, sömürgelerden elde edilen artı-karları, mark-upları görmezden gelerek, bugünki birikim düzeyini gösterip “bundan başka yol yokmuş” diyen Labour Party’nin sağ kanadının fikirleriyle aynı fikirler bunlar.

    Burada yapılmış en küçük bir hata bile yok. Bu tamamen kapitalizmin o zamanlar henüz potansiyelini yitirmediğini gösteren bir geri dönüş, zamanın ruhunun çağrısı. Politik bir devrimden toplumsal bir devrime geçerken, o işin o kadar kolay olmadığını, olmayacağını Leninlere de bize de gösteren trajik bir deneyim. Sürekli devrim düşüncesinin başka ülkelerde sosyalist devrimler olmadan gerçekleşemeyeceğinin çok açık bir kanıtı.

    Bu fikirlerin bugünkü devrimci teoriye sokulması ise açıkça ihanet. Hangi birinden kurtulacağız? Sınıf ittifaklarını mı? Kapitalist birikim için milyonların köleleştirilmesini mi? Sanki 1989-1991’de o büyük çöküş gerçekleşmemiş, insanlar derilerini yakan o yün giysiyi mide bulantısı ve öfkeyle sırtlarından atmamış da, şimdi özlemişler, öyle mi? İstedikleri kadar “özlesinler”, 1989’da o öfkeyi, o çırpınışı, özellikle Doğu Avrupa’nın gösterdiği reaksiyon unutulamaz. Yıkıldı gitti işte. Üstelik emperyalizmin işgali de değildi. Bariz ayaklanmalarla, artık dayanamayacak olan bürokrasinin bazı yerlerde ön ayak olmasıyla yıkıldı giti. Bunu anlamayan, o günleri unutturmaya çalışıp, ama sonuçta özlediler diyen herkes, kapitalist iki yüzlülüğün taşıyıcısıdır. Nokta.

  33. Ahmet

    Ben Tesco daki kolelikten bahsederken Tesco’ya calisip az ucretle calisan insanlardan bahsetmedim. O da bir cesit koleliktir ama sonucta adam ucretli calisiyor. Gerci o ucrette bire bir alim gucu olarak karsilastirildiginda Buber tarafindan soylenen 100 rubleden daha az bir paradir. Ama sonucta adamlar ucret aliyorlar. O yuzden ucretli iscileri kole olarak nitelendirmedim, calisma kosullari kolelik kiyisinda dolassa bile.

    Benim bahsettigim su an Ingiltere de Job Centre milyonlarca issiz Tesco vb de hic para almadan ( is arasi yemek paralarini bile kendi ceplerinden odeyerek) calismaya zorluyor. Su an onbinlerce kisi sirketlere bedava calisiyor. Yine tekrarliyorum dusuk ucretle degil, bedava.

    SSCB de ki calisma kamplari uzerine BuBer neumann dan Gorki’ye kadar bir cok kisi yazmis, kimi lehinde kimi aleyhinde. Buber gibileri bile kamplarda ucret odendigini yaziyor. Bu arada yine belirteyim ayda 100 ruble belki o kadar buyuk bir para degildir ama Moskovadaki bir tekstil iscisinin o zamanki ayligi ortalama 93 rubledir. Keza Molotov emekli oldugunda 1970lerde ayda 200 kusur ruble emekli maasi almaktadir. Buber Neumann olayi kotulemek icin 1939 dan sonra mahkumlardan yemek parasi kesildigini iddia eder.

    Senin standardini yiyeyim Tesco daki kolelere hem ucret verilmiyor ustelik bir de yemek parasini ceplerinden vermek zorundalar. Hadi kamptaki adam kimi hirsizlik yapmis kimi adam oldurmus kimi de Stalin’e muhalefet etmis, peki Tesco daki adamin issiz olmak disinda sucu ne?

    Bu arada bahsedeyim o zaman sovyetlerde issiz de yoktu. Bildigim kadari ile ilk kez sovyet anayasasi devletin her kisiye is bulma zorunda oldugunu belirten ilk anayasa idi. Ayni anayasa herkesin egitim saglik vb haklarini da garanti altina almisti ve bunlar titizlikle uygulandi.

    Aslinda aslolan SSCB de issiz ile ABD de issizi, mahkum ile mahkumu isci ile isciyi karsilastirmak gerekir. O yuzden bir de mahkumlari karsilastirirsan durum daha da vahimdir. Ingiltere de onbinlerce yoksul sudan sebeblerle mahkemeye verilir. Mesela gecen sene bir kadin arabada 40 dakika cocugunu birakip markete alisveris yapmaya gittigi icin 300 saat bedava calismaya mahkum edildi. Bu kadinin kocasi yok issiz. Bu kadin gibi onbinlerce kisi aylarca bedavaya calisir. Yemeklerini bile kendileri getirmek zorundadir. Eger bu kadin alisveris yapmak icin 40 cocuguna bakacak birini bulamadigi icin zaten bu cezayi yedi, zorla calistirildigi zaman cocuguna kim bakacak o ayri ir hikaye.

    O zaman bana Tesco daki kolelige karsi ciktigini filan soyleme. Karsi ciktigin filan yok en azindan buradan belli olmuyor.

    Sovyet Calisma kamplarinda calisma zorunlu degildi, ama tesvik ediliyordu. Ornegin 120 yazarin ortaklasa yazdigi White sea kanali projesinde onbinlerce insan calismistir ama yazarlar orada calismayi reddedip kluberinde kalan insanlardan bahsederler. Yoneticilerin bu insanlara gidip calisma proagandasi yapmak disinda yapabilecekleri bir sey yoktur. Ama calisanlar sayilari yaklasik 60 bindir hepsi erken birakilirlar.

    Yine 1935 de sovyet cezaevlerinde 6 ay kadar bizzat cezaevlerinde arastirma yapan Alman cezaevi uzmani Lenka Von Koerber de ayni seyleri yazarlar. ( Soviet Russia Fights Crime by Lenka Von Koerber) Cezaevlerinde ve calisma kamplarinda calisma tesvik ediliyor ama zorunlu degil.

  34. Anonim

    Ahmet, utangaç bir Kemalist olduğunu çekinmeden söyleyebilirsin, boşuna dinci gericilik diye yorulma. Bugünkü dinci gericiliği ve siyasal İslamı ülkenin başına bela eden Kemalizmin ta kendisidir. Diyanet, zorunlu din dersi, gayrimüslim nüfusun tehcir ve mübadeleyle yok edilmesi, Alevilere yapılan asimilasyon ve katliamlar, komünizme karşı İslamcılığın beslenilip kullanılması Kemalistlerin eseridir.

  35. Ahmet

    Gun
    Fransa daki direnisciler ki cogunlu komunistti, ulkelerini savundular, burjuva hukumeti degil. Ayni sey Arnavutluk, Yugoslavya, Polonya, Bulgaristan Yunanistan hatta Japonya isgali altindaki Cin de dahil, ulkelerini savundular ama hukumetlerini degil. Zaten kurtulustan sonra gucu olanlar Arnavutluk Cin ya da Yugoslavya orneginde oldugu gibi kendi devletlerini kurdular. Gucu olmayanlar ise Yunanistan vb gibi burjuva yonetim tarafindan siddetle ezildiler.

    Sovyetler Birliginde ise tum direnisciler sovyet hukumetini savundu, sovyet hukumeti icin dovustu, Sen bir tane bile bir partizan mufrezesi ( alman cephesi arkasinda dovusen partizan birliklerinden bahsediyorum) bile gosteremezsin ki sovyet devleti icin degil ama vatani icin dovussun. Ne kadar kivranirsan kivran su gercegi degistiremezsin. Hem Stalin hem de Sovyet yonetiminin 1940-45 arasi Rusya ve Ukrayna da halk destegi korkunc buyuktu. 1930larda senin dedigin gibi zulum yapilan hic bir halk hukumetini bu kadar sevmez.

    Montefiore ve digerleri sadece sosyalist oldugu icin sovyet devletinden nefret ediyorlar ve o yuzden bu desenformasyon kitaplarini yayinliyorlar.

  36. Ahmet

    Yusuf Cemal,

    Belki farkinda degilsin ama Biz 1917 devriminin niye burokratik diktatorluklere evrildigini tartismiyoruz, tartistigimiz emperyalist desenformasyon politikasi. Daha onceki bir yazimda da soylemistim. Benim gecmis sosyalist deneyimlere iliskin iki tavrim vardir. Birincisi emperyalist psikolojik savas kurumlarindan gelen her turlu desenformasyonu reddederim. BU sadece SSCB yonetimi ya da Stalin icin gecerli degil. Ornegin bir fasist Ibrahim Kaypakkaya ya da Deniz Gezmis’in kisiligini elestirmeye kalksa, onlarla ayni dusuncede degilim ama “”ittir git” lan derim. Ben bu kisileri ancak sosyalistlerle elestiririm. Fasistlerle degil.

    Ya da icinde barindirdigi bir suru olumsuzluga karsin geziyi fasistlerle ya da burjuva desenformasyonculari ile tartismam. Tartissam bile geziyi savunmak icin tartisirim. Bak bu noktada Gun’un son TV performansini takdir ettigimi belirteyim. Gezi konusundaki TV programindan bahsediyorum.

    Senin asil kivrandigin nokta, Trocki’nin Stalin hakkindaki elestirilerinin hakli oldugunu gormek istemen. Her tarafta Stalin’e sovuldugunu gormen istemen. Ya ben bu adami sevmiyorum kimse ona konusmasin psikolojisi. Madem lafi acildi konusalim o zaman. SSCB de sorun neydi?SSCB deki burokratlasmanin kokenleri 1917 devrimi sirasinda parti ile sovyetler iliskisindeki diyalektige dayanir. Parti ile sovyetler arasindaki celiski zamanla parti lehine cozulunce bu partinin ve burokrasinin diktatorlugu olarak gelismistir. Ama bu burokratlasmada tek suclu Stalin demek sacmadir ve idealizmdir. Bunda Lenin ve Trocki dahil herkesin politik olarak sorumlulugu vardir, ama ulkein 30 yillik lideri olarak Stalin’in siyasi sorumlulugu hepsinden cok daha fazladir.

    Burokratlasmanin ilk adimlarindan birisi bizzat kizilordudur. Kizilordu sovyetlere dayanan kizil milislerin beyaz ordular karsisinda basarisiz olmasindan sonra kurulmustur ve duzenli bir ordudur. Kurucusu Trocki’dir. Senin daha sonra Stalin doneminde elestirdigin bir cok sey, mesela emir komuta iliskisi, secim yerine atama vb seyler once kizil orduda baslamistir. Oyleki Trocki hizini alamamis, ic savastan sonra milyonlarca isciyi orduya alip ordu disiplini altinda calistirmayi bile onermistir. SSCB deki burokratlasma da Stalin payi cok buyuktur, sonucta SSCB nin 30 yillik doneminde liderdi, tarih onunde bu hesabi Stalin verecektir ama herkese hakkini verelim, Stalin kizil ordunun kurulusunda hala komutanlarin secimle gelmesini savunuyordu, bakiniz Caricin sorunu, Stalin iscilerin askere alinmasina da karsi cikmisti.

    Trocki’nin yonetimi bana pol pot yonetimi gibi gelir. Yontemlerinde iki sey one cikar, Yonetici her seyi bilir, ikincisi ise bastaki lider devrimci ise sistem devrimcidir. O yuzden Trocki Kizil Orduda Idam muessesini hizla harekete gecirir. Sadece devrimci disiplin adina aralarinda bolsevik parti uyelerininde bulundugu binlerce kisi kursuna dizilir. Ornegin daha 1920lerin basinda Voroshilov”un Trocki”ye en buyuk elestirisi onun komunistleri de kursina dizmesidir.

    Ama bunu derken Kizil Ordu’nun sorumlulugu sadece Trocki’nin uzerine yuklenemez. Stalin belli konularda elestirir( ozellikle beyaz subaylarin atanmasi ve komutanlarin askerler taafindan secilmesi konusunda) ama Lenin basta olmak uzere hepsi Kizil Ordu’nun kurulusunu tum gucleri ile desteklerler. 1919 daki kongrede Kizil Ordu nun kurulmasini savunanlarin basinda Stalin gelir. Bunun nedeni ise burokrasiyi tercih etmekten cok zorunluluktur. Kizil milisler beyaz ordular karsisinda hizla kaybetmektedir. Devrimi kurtarmak icin Kizil ordu bir zorunluluktu.Nitekim Kizil ordu kurulunca beyaz ordular yenilir. Ama bu zafer ayni zamanda burokratlasmanin temellerinden birisidir de. Kizil ordu ve burokrasi konusundaki Stalin ve Trocki arasindaki tek fark yontem farkidir.

    Trocki’nin Stalin ‘le aralarinda bir cok konuda politik olarak tabii gorus farkliliklari vardir, sonucta birisi mensevik bir gelenekten geliyor digeri bolsevik bir gelenekten ama bir konuda yoktur. Trocki SSCB deki yapiyi basinda Stalin oldugu surece burokrat olarak nitelendirmistir, yoksa kendisi basinda oldugu surece bir sorunu yoktur. Ben Trocki’nin basinda iken mesela Kizil orduyu “kardesim bu duzenli ordudur, en kisa zamanda sovyetlere dayali halk ordusuna gecelim” dedigini duymadim.

    1918 de Kizil orduda komutanlarin secimle gelmesini destekleyen, burjuva komutanlarin yukardan atama ile gelmesine karsi cikan Stalin ise 1941 e geldiginde artik bunu savunmamaktadir. Voroshilov, devrimden once bir sendikacidir, devrimden sonra ozellikle Caricin de komutanlarin secimle gelmesi politikasinin sampiyonudur, oyleki bu yuzden Trocki onu bir cok kez gorevden almak istemis ama Stalin ve Lenin destekledigi icin alamamistir. 1941 de Almanlar Leningrad’i sardiklarinda yine benzer yonteme basvurur. Savunmadaki askerlerin kendi komutanlarini kendisinin secmesini ister. Stalin bu sefer karsi cikar.

    Yani demek istedigim, SSCB deki burokratlasmanin siyasi sorumlugu hepsinin uzerindedir. Tabii kiminin cok kiminin az. Bu konuda en buyuk siyasi sorumluluk tarihi olarak SSCB nin 30 yillik lideri olarak Stalin’in omuzlari uzerindedir.

    Ama 1917 devrimi tipki komun gibi sosyalist bir deneyimdir. 1917 devriminin onderlerinin hedefi sosyalizm idi, burokratlasma degil, hepsi de Lenin den Stalin’e kadar burokratlasma tehlikesini surekli olarak tartismislar ve bu konuda onlemler almaya calismislardir. Basarisizdirlar. Burokratlasma sosyal bir olgu olarak ortaya cikmistir, yoksa bolseviklerin iradesi olarak degil. Isaac Deutscher 1967 yilinda Cinde ki Kultur devrimi uzerine yazdigi bir brosurde SSCB ye atifla Stalin’in burokrasinin dusmani oldugunu soyler. Deutscher 1937 tasfiyelerinin asil olarak burokrasiye karsi oldugunu ve bunun yanlis oldugu soyler.Deutscher’in bu tesbiti dogrudur, burokrasi de Stalin’den nefret eder. Ama Stalin’in burokrasiye karsi her hamlesi bazi burokratlarin tasfiyesi ama burokrasinin daha da guclenmesi ile sonuclanmistir.

    Aslinda ayni durum devrimini yapan tum ulkeler icin gecerlidir. Cin Arnavutluk, Kuba, Kuzey Kore vb. Hepsinde de burokratlasma gerceklesir.

    Dedigim gibi burokratlasmanin kaynagi olarak bir halk iktidari olarak sovyetler yani halk komiteleri ile onun oncu gucu olan Parti icindeki iliskilere bakmak gerekir. 1917 devriminde kendiliginden kurulan ve oldukca yeni ve tecrubesiz olan Sovyetler, oldukca disiplinli ve cok daha tecrubeli olan parti karsisinda oldukca zayif kaliyordu. Dogal olarak sovyetlerin fonksiyonlari daha devrimin ilk aylarinda zorunlu olarak partiye gecti.

    Surekli devrim hikayesi ise, artik bir hikayedir, Trocki daha 1925 lerde siyaseten iflas etmis birisi idi. Emperyalist devletlerin politik destegi sayesinde gunumuze kadar bir sekilde gelmis bir siyasi akimdan bahsediyoruz. 1917-1991 arasinda toplumsal mucadeleler tarihi onlarca devrim kaydetti. Kuba devriminden Bolsevik devrimine, Cin devriminden Yugoslav devrimine. Trockistlerin onemli bir rol oynadigi ne bir tane devrimci hareket vardir, ne de devrim vardir.

    Trocki’nin sovyet devrimindeki onemi onun politik goruslerinden kaynaklanmaz. Cunki soyledigim gibi daha 1920lerde Trocki siyaseten iflas etmisti. Ama Trocki iyi bir orgutcu ve burokrattir. Kizil ordu onun eseridir. Zaten ic savastan sonra artik gereksizlesmis, ve giderek tasfiye olmustur. Trocki’nin 1925-26 larda daha partide demokrasi oldukca guclu idi, ama Trocki tum parti kongrelerinden buyuk oy kaybi ile cikmistir. Partiden ve ulkeden atildiginda bu destek kaybi hizla surmustur. Oyleki 1937 ya da 38 de idi saniyorum Dorduncu enternasyonal kuruldugunda Paris ta SSCB delegeis olarak sadece bir kisi vardir o da NKVD ajanidir.

    Trocki yasaminin son on yilinda butun kafayi Stalin’e takmisti, politik olmaktan cok kisisel bir sorundu onunkisi. Simdi ki trockistlerin drami ayni kisisel sorunu hala surdurmeleri. Senin durumunda pek farkli degil. Biz burada kapitalizmin desenformasyonundan bahsediyoruz, sen bize durmus Stalin’e sovmemizi bekliyorsun. Biz sovmeyince de Kim sovuyorsa onu destekliyorsun. Trocki de senin gibi idi. Omrunun son yillarinda ABD dies komisyonunda ( ki fasist bir komisyondur) 3. Enternasyonal hakkinda ifade vermeyi bile kabul etmisti. Simdi AKP yi destekleyen bazi trockistlerden farki ne bunun?

  37. Yusuf Cemal

    Daha önce bunların tamamını tartışmıştık ve orada bu söylediklerine onlarca cevap verilmişti. Yeniden aynı konularda ısrar ediyorsun. Üstelik orada sana söylenen hiç bir şeye cevap vermeden aynı şeyleri söyleyip durmuştun.

    Gün Zileli’nin yazısı “Köylülüğün Tasfiyesi ve Köle Emeği Kullanımı”. Yani1917 devriminin nasıl bürokratik diktatörlüğe evrildiğine ilişkin bir yazı. Sen Stalin’i savunacaksın diye tartışmayı senin istediğin yere neden çekelim?

    Tüm açıklaman, kişiler üzerine. Troçki şöyleydi, Stalin böyleydi vs. Elinde başka bir şey olmadığı için herkesin de aynı açıklamalarla sana karşı geldiğini görüyorsun. Oysa kişiler umrumuzda değil. Hala anlayamadın bunu. Daha kaç kere bunu söylemek gerekecek? Kişileri, kahramanları vs. toplumsal süreçlerden ayrı incelemek burjuva düşüncesidir ve her seferinde de çuvallar. Çünkü, kişilikler gökten inmez. Sense kişiliklere takmış durumdasın. Senin için sevdiğin bir tarihsel kişiliğe laf edilmesi dayanılamaz bir acı. Bizim içinse, “vaay öylemiymiş namussuz” diye dalga geçilecek bir şey. Troçki son onyılını Stalin’le kavgaya ayırmış. Çok da fifi.

    Bizi ilgilendiren tarafı, bunu söyleyerek mesela Nazilerin iktidara gelmesine ön ayak olan stalinist cephe taktiklerini savunmuş oluyorsun, bu da seni 2. Dünya savaşından ve o yıllarda yaşanan acılardan, devrimlerin bastırılmasından sorumlu kılıyor. İspanyol devriminde Franko’nun iktidara gelmesinden sorumlu tutuyor. Çünkü, ömrünün son on yılını bu adam bunlarla geçirdi. Ve bunlar senin iddia ettiğin gibi kişisel kavgaysa, Naziler iktidara gelirken Stalinist KP’nin hiç bir günahı yok. CNT-FAI’yi ve POUM’u ezen İspanyol KP’sinin de hiç bir günahı yok, Franko zaten yenecekti bunların topunu. Ya gelecekte kurulacak olan şey neyse, birileri çıkar da senin söylediğin gibi, aslında köylülük tank tüfek zoruyla tasfiye edilmedi, biz de aynı şeyi yapabiliriz derse ne olacak? O gün yapılanları eleştirmezsek, yarın olacaklara nasıl engel olacağız? O zaman onların kanı senin de elinde olacak Ahmet. Bunu göremiyor musun? Geçmişin acımasız eleştirisi, düşmanı güçlendirmez. Bizi güçlendirir. On kere alıntı yaptım yine yapayım:

    Marx’ın kendi sözleriyle “Daha önceki devrimlerin kendi öz içeriklerini kendilerinden gizlemek için tarihsel anımsamalara gereksinmeleri vardı.” Geleceğin devrimi olarak işçi devrimi ise “kendi öz içeriğine ulaşmak için ölüleri, kendi ölülerini gömmeye terketmek zorundadır.”

    Ve bir taraftan da bu işçi devrimleri “kendi kendilerini eleştirirler, her an kendi akışlarını durdururlar, yeni baştan başlamak üzere, daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönerler, kendi ilk girişimlerinin kararsızlıkları ile, zaafları ile ve zavallılığı ile alay ederler, hasımlarını, salt, topraktan yeniden güç almasına ve yeniden korkunç bir güçle karşılarına dikilmesine meydan vermek için yere serermiş gibi görünürler, kendi amaçlarının muazzam sonsuzluğu karşısında boyuna, daima yeniden gerilerler, ta ki, her türlü geri çekilişi olanaksız kılıncaya ve bizzat koşullar bağırıncaya kadar:
    Hic Rhodus, hic salta! Gül burada, burada raksetmelisin!”

    Senin düşüncelerinin mantıki sonucu, bizi bu cehennemde yaşatan fikirlerin pür-ü pak ilan edilmesi. Bunda uzlaşabileceğim bir yan yok. Kişilikler diyorsan, “Öyle milermiymiş namussuzlar? vah vah…” derim ben…

  38. Ahmet

    Yusuf Cemal,

    Senin kayis yine bos donmeye basladi gibi geliyor bana. Benle ne tartistigini dusunuyorsun bilmiyorum ama SSCB de kole emegi kullanimi adlo yazida sadece desenformasyon tartisilir. Cunki SSCB de hic bir zaman kole emegi olmadi. Kole emegi ariyorsan kapitalist ulkelere bak.

    Kafayi Stalin’e takmissiniz, ardindan herkesin kisileri tartistigini iddia ediyorsun. Ustelik neden bilmem ama senin kayis bos donmeye baslamis, sirf desenformasyonlari kabul etmedim diye gelecek devrimlerdeki ne kadar olumsuz sey varsa simdiden beni sorumlu yaptin! Biz durduk yerde SSCB hakkinda soylenen yalanlari kabul etmek zorunda miyiz? Sen iddia ediyorsun, nazilerin gelmesinin sorumlusu Stalin’dir diye ( iyiki de insanlarla ugrasmiyorsun, Trocki’de Cin’deki 1927 lerdeki yenilgilerin Stalin oldugunu iddia ediyordu, Sanki Stalin gidip dovusuyordu Cin’de ya da Almanya’da) mesela bir an icin bunu dogru kabul edelim, sonucta bu yanlis bir politikadir, simdi Stalin bazi politikalarda yanlisti diye, biz fasistlerin SSCB hakkindaki her turlu yalanini kabul etmek zorunda miyiz?

    Ben ne senin ne de Gun’un SSCB deki yanlis politikalari tartistigini gormedim. SSCB deki burosrasiyi tartistigini da gormedim, SSCB de kole kamplari vardir demek burokrasi elestirisi degil palavradir. Bu palavralari Buber Neumann gibi nazilere kamp bekciligi yapan bir kadinin anilari bile curutuyor. Ustelik Buber Neuman bu anilari sirf SSCB nin calisma kamplarinin ne kadar kotu oldugunu gostermek icin yazmis.

    Kole kamplari palavrasi “1917 devriminin nasıl bürokratik diktatörlüğe evrildiğine ilişkin” bir tesbit imis, De git len!

    Yemisim sizin tesbitlerinizi!

  39. Gün Zileli

    Ne oldu ahmet? Seni biraz sinirlenmiş gördüm…

  40. Yusuf Cemal

    Bak şimdi, eğer Saussure biliyorsan, en azından kelimelerimizi ortaklaştırabiliriz. Ben Stalin yaptı dediğimde, pos bıyıklı zerzevatın kişilik olarak ne dediğiyle zırnık ilgilenmiyorum. Onun yaptıklarını bürokrasinin ortak çıkarlarının ifadesi olarak görüyorum. “Dolayısıyla 1927-1933 arası SPD’ye düşmanlık ve Nazi’lerle işbirliğine varan sempati gösteren KPD’nin politikalarının SSCB tarafından dikte edildiğini ve bunun başlıca mimarının Stalin’in kişiliğinde bürokrasi olduğunu düşünüyorum.” Deminki cümlemde Stalin’in kişiliği ile direk bir temasım yok. Dolaylı olarak, bir birey olarak bu politikaları dikte ettiren kişi olarak var. Dolayısıyla ben Stalin yaptı dediğimde, kişilerle ilgilenmiyorum. Niyet beyanımı ve açıklamamı tatmin edici bulmuşsundur umarım.

    Peki ben bunları neye dayanarak söylüyorum? Troçki’nin yazdıklarını geçtim, Carr’ın mükemmel kitabı Komüntern’in Alacakaranlığı’nı da geçtim. Nasolsa bir kulp bulursun onlara. Dimitrov’un Faşizme Karşı Birleşik Cephe toplama kitabında, satır aralarındaki itirafları, akıl sağlığı endişesi doğuran fikri çelişkileri de anlatmayacağım, çünkü onlara da güvenmezsin. Hiç birini referans almayacağım. alacağım referans şu: 1927-1933 arası KPD, nasıl olup da Nazilerin iktidarı almasına izin verdi? Thaelmann dahil, kendi liderliğinin yok edilmesine ve yüzbinlerce militanının işkencelerde ve ardından toplama kamplarında ölümüne izin verdi? Böyle bir “hata” tarihte yok. Böyle bir tarih görüşü de yok.

    Bunlar yanlış politika değil Ahmet. Bunlar başka sınıfın politikaları, başka dünyanın şarkıları. Hiç bir proleter strateji, yüzbinlerce işçi militanının yok edilmesine göz yumamaz. Göz yumuyorsa, bu onun “proleter” bir strateji olmadığının açık kanıtıdır. Buna ancak başka bir sınıfın dış politik hamleleri neden olabilir. Hem de öyle bir sınıf olmalıki bu, Winston Churchill’den bile daha hödük olmalı. Çünkü kendi partisinin imhasını, dış politikada yeni bir müttefik kazanma bahanesiyle örtüyor ve bu taktik 1940 Barabarossa harekatına kadar devam ediyor. İşe de yarıyor, Naziler bir çok Sovyet subayını eğitiyor. Zemine çakılana kadar her katta “buraya kadar herşey yolunda” diyen şu düşen adam gibi.

    Daha hödük olmalı, çünkü Nazilerin neyi amaçladığını farkedemeyecek kadar cahil olabilmeli. Burjuvazi olamaz, çünkü İngiliz burjuvazisi çoktan uyanmış durumda. Bir tek Lloyd George’lar hala canavarı kızdırmayalım modundalar. Churchill ise, SSCB’yi yedirme taktiğiyle, Nazileri yok etme taktiği arasında gidip geliyor. Burjuvaziden çok daha hödük, neyin kar getireceğini daha bilemeyen ama sınıfsal iç güdüleri kar üzerine kurulu bir sınıf olmalı bu. İşte o sınıfa bürokrasi diyoruz. O rejime de devlet kapitalisti diyoruz. Ve o sınıfın yaptıklarını, sanki bizim tarafın stratejisiymiş gibi, hatasıymış gibi tartışmak saçmalamak olur. Tayyip için “Bu kadar ego sahibi olmasa daha iyiydi” gibi bir söz bu. Artık, Stalin’i bizim tarafımızda görme ısrarından vazgeç. Bir kez vazgeçtiğin anda, algı kapıların açılacak. Kötü tarafın gücünü bir bilsen Luke, bir bilsen…

  41. Ahmet

    Simdi bu yazinin neresinden tutayim, kisilerle ugrasmadigini soyluyorsun, ama sosyalist bir ulkeye karsi yapilan desenformasyonlara karsi ciktigimizda ( Ki Gun Zileli’nin burada tanitimini yaptigi tum kitaplarin, Montefiore’den Guinzburg’a kadar hepsinin kisisel bir sorunu vardir: Stalin. Elbette hepsi de Stalin derken ya senin gibi burokrasiyi kastediyorlar, ya Gun gibi totaliterizmi ya da sosyalizmi, yoksa kimse kisisel takilmiyor.

    Zaten mesele de burada, sorun sadece Stalin degil, Stalin’i elestiri adi altinda yayilan tum bu desenformasyonlar aslinda baska bir seye sosyalizme yonelik. Bu desenformasyonlara bu yuzden karsi cikiyorum.

    Sen Stalin ile kisisel bir sorunun olmadigini soyluyorsun ama buraya getirdigin tum tezler Trocki tarafindan kisisel olarak Stalin’e karsi getirilmis tezler, Ispanya Ic savasina iliskin iddialardan tut Almanya’da fasizmin iktidara gelisine iliskin suclamalar Trocki’nin tezleri. Trocki once Stalin’i hersey bilen, kontrol eden bir seytan durumuna yukseltir ondan sonra politik dunyadaki tum olumsuzluklardan onu sorumlu tutar.

    Iddialarinin bir tanesini ele alalim: Almanya meselesini. Sana gore AKP, kominterne bagli diger tum komunist partileri gibi Sovyet Burokrasisi tarafindan ( Stalin’in sahsinda temsil edilen) kontrol edilip yonetiliyordu, ve Stalin AKP nin Alman Sosyal demokrat partisi ile ittifakini engelledi. Bu da nazilerin iktidara gelisini sagladi. Ve sen bu tezin sovyet burokrasisinin elestirisi oldugunu iddia ediyorsun.

    Birincisi: Komintern uyesi partiler SSCB nin kuklasi degildi. Elbette devrimini yapmis bir ulke olarak SSCB nin politik olarak bu partiler uzerinde etkisi buyuktu, ama her parti kendi ulkesinde baginsizdi. Bunu zaten o yillardaki gelismelerden anlayabilirdiniz. Mesela Cin KP si 1928 sonrasi kendisine gerek Komuntern gerekse de SSCB de onerilen politikalardan cok daha farkli bir politika cizmistir, bu ise kesinlikle herhangi bir rahatsizliga yol acmamistir. Ayni durum bir cok parti icin gecerlidir. Almanya daki politikalarin olumlu ya da olumsuz birinci derecede sorumlusu Stalin ya da sovyet burokrasisi degil ama bizzat AKP nin kendisidir.

    Ikinci nokta sanki Alman Sosyal demokrat Partisi komunistlerle ittifak yapak istiyordu da AKP buna itiraz etti! O yillarda sosyal demokrat parti ile isbirligi yapmak komunistlerin elinde degildi. Ellerinde oldugu yerlerde zaten komunistler sosyal demokrat hatta sadece ilerici liberal partilerle bile degisik ulkelerde isbirligi yapti. Ama Almanya da bu mumkun degildi. Bakiniz 1918 den itibaren 1933 de Naziler iktidara gelene kadar Alman Sosyal demokrat partisi buyuk bir donem hem federal hukemetin basinda hem de bir cok eyaletin yonetiminde bulunmustur. Sosyal demokrat iktidarlarin tek yaptigi komunist muhalefeti yok etmeye calismak ve fasist gruplarin guclenmesini saglamaya calismak olmustur.

    Nazi partisinin sokak gucu ordunun bir kesimi olan freikorplara dayanir. Alman sosyal demokrat partisi 1918 de free corplari isyanci iscilere karsi kullandi. Komunist liderlerden Luxemburg ve Lieckhnebt’i oldurten sosyal demokrat iktidardir. Fasist cetelerle isbirligi halinde komunistlerin oldurulmesi 1933 te naziler iktidara gelene kadar surer. Sadece Berlin’de 1929 1 Mayis’inda sosyal demokrat hukumetin ve dogrudan sosyal demokrat partiye uye emniyet mudurunun yaptigi katliamda 30 dan fazla isci oldurulmustu. Ustelik bu basit bir provakasyon sonucu polisin ates acip adam oldurmesi de degildi. Gosteri sonrasi iki uc gun boyunca polis evleri basmis ve onceden tesbit edilmis iscileri tutuklayip vurmustu.

    Alman sosyal demokrat iktidari sabah aksam komunist tutuklarken kitle katliamlari yaparken hic kimse onlarla ittifak yapamaz. Bu kosullarda hic kimse sosyal demokratlarla isbirligi yapamaz. Yapmaz degil yapamaz, dogal olarak komunist partiler Alman sosyal demokrat partisi icin sosyal fasist tesbiti yaptilar, ki yukaridaki katliamlari yapan her partiye bu tesbit yapilir ve dogrudur. AKP elestirilecekse sosyal demokratlarin bu fasist politikalarini asan bir politika gelistiremedikleri icin elestirilmelidir, yoksa sosyal demokratlarla isbirligi yapmadiklari icin degil.

    Trocki bu tezi Stalin’i elestirmek icin ileri surdu ve her turden Trockist bu tezi o zamandan beri savunur, tabii bu tez Alman Sosyal demokrasisini gunahlarindan arindirdigi icin emperyalist kampda bu teze sarildi.

    BU tezlerle tarihi anlayamazsiniz, bakiniz Trockist hareketlere, Trocki’nin bu tezinden hareketle yillardir ittifak politikasi altinda ornegin Ingiltere de bir savas partisi olan ve tekelci sermayenin cikarlarindan baska bir seyi savunmayan Isci Partisi ni desteklerler. Trockizmi Ingiltere de ogrenen Dogan Tarkan gibilerinin AKP fasizmini desteklemesi bosuna degil.

    Ben Trockist degilim, bir marksist-leninistim, Algi kapilarim hic bir zaman fasist desenformasyonlari desteklemeye acilmaz, bunu unut.
    Ayrica senle benim ayni tarafta oldugumuzu nerden cikardin? Sen ne kadar CIA palavrasi varsa destekliyorsun, su ana kadar bir kac kitap tartistik, Buber Neumann’i savundun, bak Montefiore’yi desteklemek icin maca kafadan daldin. Sen nerde oldugunu saniyorsun bilmiyorum ama benle ayni tarafta olmadigin kesin

  42. Yusuf Cemal

    Mükemmel. Çünkü kelimenin tam anlamıyla bir stalinistsin Ahmet. Kesinlikle aynı tarafta değiliz. Emin olabilirsin. Sen yıkılan ve kıyasıya eleştirilmesi gerekenin mirasçısısın. Benim o taraklarda bezim yok.

    Nazi’lerin komünist partisini imha ettiğini (ki kamplarda 600 bin komünist öldürüldü), 6 milyon yahudiyi gaz odasına gönderildiğini, Nazilerin başlattığı savaşın ise 70 milyondan fazla insanı öldürdüğünü biliyorsun. Tabi umarım Yahudi katliamı da olmadı demiyorsundur, ki bu seni stalinist değil faşist yapardı. Eğer sayı saymayı biliyorsan, sosyal demokratların iktidardayken, bu rakamın binde birine bile ulaşmadıklarını farkedersin. Rakamla 1/1000 yani. Buna Teilaktionen eylemlerinde, yani şu işçi sınıfını elektriklendirmek suretiyle Almanya’daki “suni denge”yi bozma eylemlerinde ölenler dahil. Eh bu da Afanasiev ya da Politzer tarzı bir mekanik materyalist olsan dahi, nicelikten niteliğe geçiş için yeterli rakamı veriyordur. Vermiyor mu? O halde şöyle söyleyelim: Sosyal demokratlar iktidarda iken, Weimar Cumhuriyeti sırasında KPD’nin varlığı sürdü. Bazen yarı legal olmak zorunda kalsalar bile. Bu dönemde Sosyal Demokratlar tarihinin en güçlü dönemini yaşamışlardı. Oysa bu dönem boyunca KPD kuruluş dönemi de dahil, en zayıf zamanlarını yaşadı. Ama NSDAP iktidara geldikten kısa bir süre sonra, imha edildiler. İmha edildikleri sırada oy oranı olarak en güçlü zamanlarındaydılar. Bu da demektir ki, SPD’nin iktidarıyla NSDAP’ın iktidarı arasında niteliksel bir fark vardı. Bunları Sosyal Demokratların iktidara gelmesiyle Nazilerin iktidara gelmesi arasında fark yoktur demene önlem olarak anlattım.

    Şimdi problem, senin siyasi taktikleri safdil bir şekilde anlaman. Aslan Asker Şvayk gibi. Sosyal Demokrat parti, bir çok durumda Nazi partisini Komünist partiye tercih edebilirdi. Etti de zaten. Ama parti dediğin şey, hele hele de işçi sınıfının o gelişmişlik düzeyinde, liderin her dediğini yapan insanlar grubu değildir. Hele hele de sosyal demokrat partiye oy veren işçiler, komünist partili işçilerle aynı işyerlerinde çalışırlarken. Sosyal demokrat partinin tümü olmasa bile özellikle komünistlere sempati duyan tarafı, Nazilerle savaşmak istiyordu. Ama liderlikleri tarafından yok Demir Cephe, yok Nazileri bir karış suda boğacağız vs. ile oyalanıyorlardı. Bu durumda “Birleşik Cephe” taktiklerinin kullanılması kadar doğal bir şey yoktur.

    Neden doğaldır? Çünkü, Alman komünistleri sosyal demokratlara Hitler’e karşı birlikte savaşalım dedikleri bir durumda, sosyal demokrat partinin liderliği “Hayır, bunlar bize sosyal faşist dediler, iktidara geldiklerinde bizi ezecekler vs.” diye bu ittifakı engellemeye çalışırlarsa kendi kitlelerinin özellikle militan tabakasını tutamayacaklardı. Bu durumda, SPD’den KPD’ye geçiş olağan üstü hızlanacak, SPD güç kaybederken KPD olağanüstü güçlenecekti. Nazilerin iktidar olmasını durduramasalarda, sınıfın en militan kesimini Nazi partisinin karşısına dikebileceklerdi. Bu ise Nazileri durdurmanın en gerçekçi yolu. Yok, eğer sosyal demokratlar militan işçilerinin basıncıyla bu ittifakı kabul etselerdi, o zaman da SPD’nin gücüyle KPD’nin gücüyle birleşecek ve Hitler’i rahatlıkla ezebileceklerdi. Sonra kendi aralarında istedikleri gibi kapışabilirlerdi.

    Ve bu taktik için, sosyal demokratların bunu istemesi ya da istememesinin hiç bir önemi yoktu. Onlar için tam bir iki ucu b. değnek problemi bu. Üstelik, bu taktik için günümüzün yavşak solunun yaptığı gibi, ittifak yaptığın kişiye eleştirini kesmek zorunda da değilsin. Yalnızca 1929-1933 arası, o anda hedef alınması gereken düşmanın bir kaç gün içinde imha edilecek sosyal demokrat parti değil, Hitler olduğunu düşünmen yeterli. Yani, sokakta sosyal demokrat işçi dövmek yerine, Nazi itlerini dövmeye karar vermek. Sosyal demokratlara yine istediğini diyebilirsin. Yani eleştirini saklamak zorunda değilsin. Liebknecht’in katilleri dersin, Rosa’nın katilleri dersin, herşeyi dersin. Yalnızca esas düşmanı doğru seçmen yeterli. Şimdi soracaksın, böyle dersek Sosyal demokratlar bizle ittifak yapmazlar ki. Ben de yukarıda yazdıklarımı sana hatırlatacağım. Onların ittifak istemeleri ya da istememelerinin senin taktiğini hiç bozmuyor. Sen -KPD olarak- her durumda karlı çıkıyorsun.

    Bu taktik Troçki’nin taktiği felan değildir. Bu taktik Komüntern’in ilk dört kongresinde alınmış karardır. Carr zamanında acaip güzel özetlemiş. Ama referans veremeyeceğim için, çünkü kesin Carr’da faşist ajandır senin gözünde, Lenin ve Troçki tarafından 1917 Ağustos’unda Kornilov’a karşı aynı taktiğin uygulandığını göstermek yeterli. Kornilov adlı general, arkasına yarım yamalak ordusunu alıp Kerenski hükümetini de devirecek darbe için harekete geçtiğinde, o ana kadar Kornilov’dan medet uman Kerenski bir anda çark ediyor. Çünkü, Kornilov’un iktidara gelirse, kendisini indireceğini çakıyor. Bolşevikler o ana kadar Kerenski hükümetinin devrilmesi ve iktidarın konseylere verilmesi için ajitasyon yürütmüşler. O anda ise Kornilov çok daha büyük düşman olarak karşılarına çıkıyor. Bolşevikler ne yapıyor? “Tüfeklerini Kerenski’nin omzuna koyup, Kornilov’u vuruyorlar” Eğer askere gitmişsien, omzuna silah konup ateş edildiğinde nasıl sağır kalındığını biliyorsundur. Yani, bolşevikler o anda hem Kornilov belasından kurtuluyorlar, hem de Kerenski’yi teşhir etmiş oluyorlar. Böylelikle Eylül’de Petrograd’dan başlayıp bütün büyük kentlerin sovyetlerinde çoğunluk delegelerini ele geçiriyorlar. Çünkü sınıfa, sınıfın ortak çıkarlarını düşündüklerini ispat etmiş oluyorlar. Bunların doğruluğunu anlamak için Sol yayınlarının bastığı Nisan Tezleri’ni okuyabilirsin. Nisan tezleri kitabı, 1917 Mart’ından devrim sonrasına kadar seçme metinler verir. Ama daha iyisi Lenin’in 1917’de yazdığı tüm eserler. Çoğu nette mevcut. Ve tabi, bütün bu taktiklerin yer aldığı bir muhteşem kitap daha var. Sol Komünizm – Bir çocukluk hastalığı. Bir göz atmanda yarar var.

    Birleşik Cephe taktikleri, Lenin’lerin burjuva devrimi gündeminde olmayan gelişmiş sanayi ülkelerinde ne halt yiycez, güçlenemiyoruz, nasıl nasıl yapalım biz bu işi, taktikleridir. Aslında taktik değil, strateji. Ve bu taktikler Komüntern’in tüm partilerine “tavsiye” edilmiştir. Aynı ilk 4 kongreden sonra, menşevik/martinovist/stalinist/buharinist 4 sınıf bloğu taktiklerinin “tavsiye” edilmesi gibi. Aynı bir kaç yıl sonra bu sefer tam tersi “Sosyal faşizm” tezlerinin “tavsiye” edilmesi gibi.

    Alman Komünistlerinin Komüntern tarafından tavsiye edilen “Sosyal faşizm” tezlerine bu kadar kolay uyum sağlamış olması (senin aslında söylemeye çalışmış olduğun ama hakaret etmekten bir türlü doğru kelimeleri bulamadığın şey) incelenmesi gereken bir şeydir. Ve bu incelemeyi günümüz troçkistleri vs. yapamaz. Stalinistler hiç yapamaz. Daha bağımsız düşünebilmek gerek bunun için. Ama Carr bile buna bir cevap verememiştir. Aslında Troçki bunu söyler. Bütün olay, işçi sınıfının büyük fabrikalarda çalışan tabakalarıyla, işsizler, küçük atölyelerde çalışanlar vs. arasındaki farktan kaynaklanır. Büyük fabrikalarda çoğunlukla sosyal demokratlar, işsizler ve küçük işletmelerde çalışanlar ise komünistlerin tarafındadır. Tabi bunun nedeni, bir dönem önce büyük fabrikalarda güçlenmek yerine, sosyal demokratlardan ayrı komünist sendikalar kuran birilerinin malaklığıdır. Lozovsky adı sana birşeyler çağrıştırıyor mu? Nerede “en gerici sendikalarda bile çalışın” diyen Lenin, nerde bu malaklar.

    Son olarak, günümüzdeki troçkistlerin saçmalıklarına dem vurman iyi olmuş. 1930ların Almanyası ile günümüzün dünyasının alakası bile yok. O adamlar, Troçki’nin akılsız taklitçileri. Yaptıkları da, alakasız bir durumda Lenin’in Troçki’nin taktiklerini (ki bu taktikler, istediği kadar sürekli devrim diyerek sosyalistleştirelim) bir burjuva devriminden çıkma taktikler. Dolayısıyla yalnızca “günümüze uyarlama” gibi basit bir işleme değil, son derece sert eleştirilere ihtiyaç duyuyorlar. Ama bu sert eleştiriler, zaten onların eleştirdiklerinin gev gev geri eleştirisi olamaz. Eleştirel eleştirinin eleştirisi, bugün Lenin’lerin Troçki’lerin eleştirisi anlamına geliyor. Sense, hala ilk eleştirilensin yani bir stalinistsin.

    Şimdi durum şu Ahmet. Son iki paragraf hariç bu anlattıklarım benim yorumum felan değil. Eğer bir kere bile Troçki’nin Faşizme Karşı Mücadele adlı kitabına baksaydın, bunların anlatıldığını görür ve bu söylediklerinin, yani Sosyal demokratlar ittifak kurmazki; onlar Rosa’yı katlettiler, vs. ye ilişkin tam olarak (Nazilerin kaç kişiyi öldürdükleri harici tabi ki) ne söylendiğini bilirdin. Ama en küçük bir fikrin bile yok. Çünkü kitabı okumamışsın. Yani, karşı olduğun kişinin fikirlerinden bihabersin. O alemi cihan bilgin (yalan değil, hiç fena bir araştırmacı değilsin) yalnızca kendi hoşuna giden şeyleri desteklemek üzerine kurulu. Troçki’yi okumadan nasıl olur da Almanya konusunda Troçki’nin fikirlerini ordan burdan duyduklarınla eleştirebilirsin? Oyun mu oynuyoruz burada? Bu kadar yazıyı senin gibi olaydan bihaber hariçten gazel okuyanlar için mi yazıyoruz burada? Evet! Aynen bunun için. Belki… Bir ihtimal… Şimdi git, bir sahaftan bul o kitabı, bi oku. Eğer Troçki’nin o dönem gerçekten anlattıklarına karşı da fikirlerin oluşursa düzgünce tartışırız. Ama Doğan Tarkan’ların dandirik broşürlerinden duyduklarınla yine aynı şeyleri söyleyeceksen, boşver.

    Egolarımız, devrimin karşısında bir hiçtir. Gerçeğe ulaşmak için egomu da yerim, el de öperim, kellemi de veririm. Sen de aynısını yap. Mill bütün hayatını eserlerini emeğini çöpe atıp, ölüm döşeğinde Marx’ın haklı olduğunu itiraf etti derler. Gün Zileli’nin durumu o kadar trajik değil ama onunda başından geçenleri biliyoruz. Yalakalık yapıyorum ama olsun: Örnek almamız lazım.

  43. Anarko / Liberteryen

    Devlet, insanlık ilkçağından beri özel mülkiyetin ve bireysel özgürlüklerin düşmanıdır. Merkezi planlama her zaman kıtlık sefalet, karne ve kuyruklar olarak geri döner.

  44. adanali marx

    tartismayi ahmet kazanmis gibi duruyor.

  45. Atacan

    Tartismaya emek harcayan herkese,ama ozellikle Ahmet’e tesekkurler. Yorum ve gorusleri benim icin ziyadesiyle faydali oldu. Sevgiler…

  46. Gün Zileli

    Michel Ragon, Kaybedenlerin Belleği (çev: Işık Ergüden, 2010, Ayrıntı)

  47. Ahmet

    Yukarıda ki tartışma AKP nın politikalarını Stalin’in ( ya da onun temsil ettiği bürokrasi) dikte edip etmediği idi. Şimdi tartışma bu politikaların doğru olup olmadığına kaymış durumda. Ben tartışmanın bu kısmı ile ilgili olarak yukarıdaki yazımda ki bir tesbiti tekrar aktarmakla yetineceğim sadece. ”Alman sosyal demokrat iktidari sabah aksam komunist tutuklarken kitle katliamlari yaparken hic kimse onlarla ittifak yapamaz. Bu kosullarda hic kimse sosyal demokratlarla isbirligi yapamaz. Yapmaz degil yapamaz, dogal olarak komunist partiler Alman sosyal demokrat partisi icin sosyal fasist tesbiti yaptilar, ki yukaridaki katliamlari yapan her partiye bu tesbit yapilir ve dogrudur. AKP elestirilecekse sosyal demokratlarin bu fasist politikalarini asan bir politika gelistiremedikleri icin elestirilmelidir, yoksa sosyal demokratlarla isbirligi yapmadiklari icin degil.”

    Toçki’nin faşizm üzerine tezlerine gelince; Troçki’nin faşizm üzerine ciddiye alınabilecek bir tezi yoktur. Bunu bir hakaret olarak algılama, bu durum çok doğal. Troçki, Stalin ve dönemin diğer sosyalist önderleri ( Lenin’i saymıyorum bile, çünki Lenin faşizm siyaset sahnesine çıktığında zaten politik olarak ömrünün son demlerini yaşıyordu) hepsi faşizmin ilk ortaya çıktığı yıllarda yaşadılar ve doğal olarak yazılarının hemen hemen tümü faşizmin ciddi bir analizinden çok, durum tesbit etmeye yönelik yazılardır.

    Kişi kültü Troçkizmde çok güçlü, taraftarları adamın yazdığı yer yazıda bir hikmet arıyor ( bir de sabah akşam Stalinizmin kişi kültüne söverler). Bu yüzden Troçki’nin faşizm yazıları her türden troçkist tarafından sürekli övülür, her tarafta göklere çıkarılır. Zaten senin burada durduk yerde benim Troçki’nin faşizm yazılarını okumadığımı iddia etmen, onları okumam gerektiğini söylemen de bundan kaynaklanıyor. Sence Troçki büyük bir yazar ve o okunmadan mesela Faşizm meselesini anlamak mümkün değil, yani en azından eksik kalır. Ama ben Troçki’nin faşizm üzeine yazılarını okumasam bir şey kaybetmezdim.

    Tartışmamız Stalin ve SSCB hakkında ki soğuk savaş palavraları hakkında başladı ve sonunda Troçki faşizm konusunda ne dedi ye kadar geldi. Troçki faşizm hakkında bir dizi yazı yazmıştır. Ama bu yazılarda faşizmin görüntülerine ilişkin tesbitler dışında bir şey bulmak çok zordur. Yukarıda da belirttiğim gibi Troçki bu yazıları daha faşizmin ilk ortaya çıktığı onyıllarda yazmıştır. Bu yüzden bu yeni fenomeni açıklamaktan öte anlamaya çalışmıştır. Bu durum sadece Troçki’ye özgü değildir, o dönemin bir çok sosyalist yazarında görülür.

    Troçki’ye göre faşizm temel olarak Küçük burjuva kitlelere dayanır. Bazı makalelerinde bu temeli lumpen proleteryaya hatta değişik burjuva kesimlere kadar genişletir bazan daraltır. Faşizm burjuvazinin işçi sınıfına bir saldırısıdır, Faşizm yükselen işçi eylemliliklerine bir tepki olarak çıkmıştır. Köken olarak plebyendir ve kendiliğinden bir harekettir ama burjuvazi onu finanse etmekte, yonlendirmektedir. Burjuvazinin parlemento ile beraber normal polis ve askerinin artık toplumu dengede tutamadığı koşullarda faşist rejimler ortaya çıkıyor. Faşizm küçük burjuvazinin programıdır. Troçki’nin tesbitleri aşağı yukarı bunlardır.

    Tüm bu tesbitler faşizmin 1920lerin sonlarında ve otuzların başlarında aldığı görüntülerdir ama faşizmin özüne ilişkin hiç bir şey söylemezler. Faşizmin küçük burjuvazinin kitle tabanına dayanması faşizmin özüne ilişkin hiç bir şey söylemez. Küçük burjuvazi devrimci hareketler de olmak üzere bir çok siyasi hareketin kitle temeli olabilir. Mesela dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde bulunan Çiftçi ve köylü eylemliliklerinin kitlesel temeli de küçük burjuvazidir, MHP gibi faşist hareketlerin ya da PKK gibi ulusal hareketlerin kitle temeli de küçük burjuvazidir. Nazi partisi ya da Italyan faşist partisinin kitle temelinin küçük burjuvazi olduğunu söylemek bize bu hareketin Mesela PKK, yada Bonapartist diktatörlükler ( ki Troçki zaman zaman çok da utangaç olarak faşizm için bonabartizm tesbitini de yapmıştır) arasında ki farklar hakkında bir şey söylemez.

    Keza faşist hareketlerin özellikle Dünya Savaşı sonrası yükselen işçi sınıfı mücadelesine bir tepki olarak ortaya çıktığını söylemek, faşizmin hangi dönemde, hangi koşullarda ortaya çıktığı hakkında bir fikir verse de, niye faşizmin devrim koşullarının olduğu 1848 lerden sonra ya da 1871 sonrası değil ama 1918ler sonra ortaya çıktığını bize söylemez.

    Faşizmin kitle temeli, hangi koşullarda ortaya çıktığı vb şeyler faşizmin özünü anlamamıza yardımcı olur ama o kadar. Troçki’nin faşizm hakkında bilgilerinin sınırı bu kadardır.

    Faşizm yalnızca kapitalizmin yükselen işçi sınıfı mücadelelerine olan bir cevabı değildir. Şüphesiz işçi sınıfı mücadelelerini ezmek faşizmin en önemli görevlerinden birisidir. Faşizmi genel olarak burjuva egemenliği ya da kapitalizm ile anlamak mümkün değildir.

    Faşizm kapitalizmin özel bir döneminin, serbest rekabetçi kapitalizmin yerini bir avuç tekelcinin kontroluna terkettiği emperyalizm döneminin ürünüdür. Yani faşizm genel olarak kapitalizmden değil ama bizzat emperyalizmden kaynaklanır. Faşizmi emperyalizmden, onun ihtiyaçlarından koparan her analiz, onu sadece görüntüleri ile tanımlamaya çalışan her analiz sonunda totalitarizm gibi aptallıklara ulaşır.

    Serbest rekabetçi kapitalizm koşullarında burjuvazinin genel olarak iktidarı burjuva ile demokrasisi ıle sağlanıyordu. Tekelci kapitalizm koşullarında ekonomi artık bir grup tekelci kapitalistin denetimi altındadır. Faşizm ekonominin yönetimini eline geçiren tekelci sermayenin bir başka deyiş ile finans kapitalin, siyasetin tekelini de eline almak ihitiyacından kaynaklanır. Faşizm emperyalist dönemin bir devlet biçimidir.

    Bu noktada faşizmi en iyi tanımlayan tesbitlerden birisi Dimitrov’un III. Enternasyonal tarafından da kabul edilen tesbitidir. Faşizm finans kapitalin en gerici, en şovenist, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür. Bu tesbit 1930lu yılların ortalarında yapılmış bi tesbittir ve her tanım gibi belli sınırlamaları vardır. Ama faşizmi anlamaya başlamak için en uygun noktalardan birisidir.

    Bu arada şunu belırtmek gerekir. Yukarıda ki tanım faşizmin değişik ülkelerde ve tarihi süreçlerde faşizmin aldığı biçimleri açıkalamaz. Zaten bu tanımın böyle bir niyeti de yoktur. Bir devlet biçimi olarak faşizmi anlamanın en iyi yöntemlerinden birisi faşist hukukçulara ve felsefecilere bakmaktır. Carl Schmıtt ve Heidegger alman faşizminin en önemli hukukçusu ve felsefecisidir.

    Emperyalistler Nazi devletinin yenilgisinden sonra ideolojik alanda faşist devleti emperyalizmden ayrı göstermek için elelrinden geleni yaptılar. Onlara göre Nazi devleti kapitalizm ile özdeşleştirilemezdi, bir anamoli idi. Ama bunu yaparken, hatta faşizmin işlediği insanlık suçları için bir kaç önemli naziyi yargılayıp idam ederken, faşizmi korumaya özem gösterdiler. Faşist kontrgerilla örgütlenmeleri Gehlen altında korundu ve yeniden yapılandırıldı.

    Ama o dönemde korunanlar yalnızca kontgerilla ile sınırlı değildi. Faşist felsefe ve hukukda koruma altına alındı, doğal olarak önemli faşist felsefeci ve hukukçularda koruma altına alındılar. Carl Scmıtt gibi faşist hukukçular bugün emperyalist devletlerin anayasalarında ve günlük uygulamalarında yaşamaktadır. Artık her kapitalist devlet bir güvenlik devletidir.

    Keza Heidegger gibi faşist felsefecileri aklamak için çok yoğun kampanyalar yürütüldü. Totalitarizm teriminin en önemli pazarlayıcılarından olan Hannah Arendt, ya da Frankfurt okulu felsefecileri ”totalitarizmin” ( totalitarizm terimi faşizmi emperyalizmden ayırmak için icat edilmiştir, bilimsel bir yanı yoktur, ideolojiktir) en önemli felsefecisi Heidegger’i aklamak için kırk çeşit takla attılar. Oldukça da başarılılar, bugün kendisini solcu anarşist olarak gören bir sürü kişi Heidegger’i büyük felsefeci olarak görür. Her sistem kendi felsefecilerini ve hukukçularını da yaratır. Montaigne kuvvetler ayrılığı teorisi ile serbest rekabetçi dönem kapitalizminin hukukçusu ise, Schmitt emperyalist dönem kapitalizminin, faşizmin hukukçusudur. Hegel, Kant vb serbest rekabet dönemini kapitalizminin felsefecileri iseler, Heidegger emperyalist dönemin, faşizmin en önemli felsefecilerinden birisidir.

  48. Gün Zileli

    Bir şeyi unutmuşsun Ahmet: Troçkizm, “faşizmin beşinci kolu” değil miydi, Stalinistlere göre? Ya da onun gibi bir şey, ben mi yanlış hatırlıyorum?

  49. Yusuf Cemal

    Benden günah gitti.

    Bir kavgaya taraf olan öznenin bir olguyu analiziyle, o kavganın dışında duran ve “tarafsız” gözlerle bakan bir öznenin analizi birbirlerinden farklıdır. Dolayısıyla bir devrimcinin analizi ile, üniversite söyleminin yaptığı analizi doğal olarak birbirinden farklıdır. Biri bir taraf olarak geleceği değiştirmek için çabalarken, diğeri olmuş bitmiş bir olayın analizi ile uğraşır.

    Örneğin AKP konusunda, AKP’nin “son tahlilde sermayenin çıkarlarını koruduğu” tamamen doğrudur. Ama o “son tahlil”e gelene kadar, yolda analiz edilmesi gereken binlerce ayrıntı daha vardır: İslamın kökleri, geçirdiği değişimler, politik islamın ne yöne evrildiği, toplumdaki kişi kültünün kemalizme ait kökleri, kemalizmin parçalanması, Türkiye’nin 1980’den sonraki kentleşme süreci, sınıfların nasıl dağıldığı, örgütlü sınıfla örgütsüz sınıf arasındaki farklılıklar, toplumun diğer sınıflarının örgütlülük düzeyleri, SSCB’nin yok olması sonrası ortaya çıkan politik boşluklar, ABD’nin silahlanma ekonomisinde yaşanan değişimler, Ortadoğu’nun buna verdiği tepkiler vs.

    Bir üniversite görevlisi için, bir politik analizci için bunlar işin yalnızca ayrıntısıdır. Oysa bir devrimci için, işin özünü bilse de önce bu ayrıntıları analiz etmek, özellikle de gelen bir tehlike söz konusu olduğunda, mesela AKP’nin totaliter bir diktatörlük kurma yolunda adımlar attığına inanıyorsak, son derece önemlidir. Çünkü bir devrimci geleceği değiştirmeye çalışıyordur. Tayyip’in “kızlı erkekli” lafını neden söylediği, AKP’nin içinde çıkan dalgalanmalar, son cemaat krizi, Devrimci Müslümanlar’ın etkileri, taksicilerin AKP tarafından Marmaray propagandası için görevlendirilmesi, sınıfın örgütsüz kesimlerinin kıdem tazminatı konusundaki saçmalıklara inanma eğilimleri, Şangay beşlisine yalaklanma-Çin silahlarını NATO’ya sokma denemesi vs. bir devrimci için “AKP son tahlilde sermayenin tarafındadır” doğru ama boş lafından çok daha değerlidir.

    Benzer bir şekilde faşizm söz konusu olduğunda, o Almanya’da iktidara gelmeden önce, gerçek bir devrimci faşizmin özüne ilişkin büyük büyük tahliller yapmaktansa onun kitle kökeni, hareket mekanizması, politik duruşu vs. hakkında analizler yapar. Çünkü, SA’ların şu grevi bastırıp bastıramayacakları, orada güçleri olup olmadığı, bu gazetede yayınlanmış şu yazının bizim güçlerimiz arasındaki etkileri vs. süren mücadelede önem arzederken, Nazilerde sonuçta büyük sermayenin adamlarıdır analizini söyleyip durmak, yalnızca işçi sınıfının, anri-faşist güçleri felçleştirebilir. Onların ne yapacağı hakkında hiç bir şey vermez. Nasıl savaşılacağına ilişkin hiç bir şey veremez. Bir Nazi’nin karşısında onu felçleştirebilecek argümanları vermez. Dolayısıyla bu tür bir analiz yalnızca karşı-devrime yardım eder. Almanya’da Stalinizmin rolü aynen budur. Sınıfı saçma sapan laflarla, doğru ama bomboş tahlillerle felçleştirmişlerdir ve Nazilerin iktidara gelmesine ön ayak olmuşlardır.

    Bunun tersini iddia eden kişi, Nazilerin nasıl olup da arkasında SSCB olan ve yüzde bilmem kaç oy alan KP’yi, Avrupa’nın o güne kadar gördüğü en muhteşem sınıf örgütlenmelerine sahip işçi sınıfını bir çırpıda ezdiğini açıklamak için tarih üstü fikirler kullanması zaruridir. Bu da, tam olarak üniversite söyleminin yapacağı bir analiz olur. Yani Marx’ın alıntıladığı aşağılamayla; duru gökte çakan şimşek.

    Bu sebeple Dimitrov, üniversite söyleminin, yani geleceği değiştirmeye çalışan bir devrimcinin değil, güvenli bir mesafeden onu analiz eden, böylelikle sınıfı ve anti-faşist güçleri felçleştiren söylemin klasik ve en bön temsilcisidir.

    Buradaki “tarih yapıcı özne”nin dünyayı analizi ile, üniversite söyleminin analizi arasındaki farkların tahlili Hegel’in tarih analizinde örtülü biçimde ama bolca yer tutar. Aynı şekilde öz ve biçim konusundaki tartışmalarda, Stalinizmin öze ve biçime ilişkin tüm kurgularının “önemli olan özdür”, “biçim özü gösterir” vs. en genel “doğru”ları verip, asıl incelenmesi gerekeni yani özün biçimi oluştururken sakladıklarını ve nedenlerini incelememesi onun Hegel öncesi “hümanist” zamanların fikirlerini taşıdığını gösterir. Diyalektik materyalizm ile tarihsel materyalizmi ikiye ayıran çelikten 4. öğretmenin takipçileri felsefi olarak burjuvazinin kendini geliştiren ideolojik mirasına bile sahip değillerdir.

    Onlar için küçük burjuvazi tarihin içinde ekonomik ve politik olarak yaşayan, değişen bir sınıfsal oluşum değil, tarihten kopuk bir “davranış biçimi”dir. Onlara göre küçük burjuvazinin “öz”ü küçük burjuvazi olduğu için, 1851’de başka türlü davranan köylülüğün, 1946-1950 arası Çin’de başka türlü davrandığı muammadır. 1789-1848 arası dönemde başka türlü davranan dükkancı tayfasının 1848 ve ertesindeki değişimleri, ülkeden ülkeye değişen farklılıkları önemli değildir. 1970 İran devriminde “Bazaar”ın rolü yalnızca karşı devrim kelimesi kullanılarak es geçilir. Eğer bir katman kötü bir şey yapmışsa karşı devrimci, başka bir şey yapmışsa devrimci güçlerin yanındadır. Stalinist, gerçeğin karmaşıklığını ve nasıl analiz edilmesi gerektiğini, nasıl değiştirmek gerektiğini anlamaz. Onun için yalnızca “güç”ler vardır. Güçler lehineyse, bunu kendi teorisinin zaferi olarak kutlar ve etrafa caka satar. Ve eğer güçler lehine değilse, küfür salvoları arkasında Nazilere, Franko’ya, Humeyni’ye, 1989’da Amerikan emperyalizmine teslim olur. Kendisine güvenenleri de kendisiyle birlikte cehenneme sokar. Ve mirasçıları da aynı etiketli iki alakasız toplumsal katmanın nasıl farklı davrandığını anlayamadan bön bön bakarlar.

    Bu da onların neden her tarihsel dönemeçte, sosyal demokrasiden post marxizme kadar kıvırıp durduklarını, her burjuva anlatısını (Kemalizmden Jakobenlerin mirasına kadar) hemen içermeye çalıştıklarını bize açıklar. Heidegger’e küfredip Sartre’cı takılmak, SSCB eleştirlerini karşı devrimci olarak gösterip emperyalizmin bir sonraki halini kutsamak (Bkz 2008 krizi, Çin ve Amerika), Stalinizmin bu altı boş olmaktan kaynaklanan telaşını yansıtan dualist “öz”ünden kaynaklanır.

  50. Yusuf Cemal

    Bu arada Trocki okumus herkes, Trocki’nin 1927lere kadar “Buharin’in sagci fikirlerine” ve Kamenev-Zinovyev blogunun titremelerine dusman oldugunu, Stalin’i hic mi hic onemsemedigini, politik olarak Stalin’i hedef olarak gormemesinin ise yaptigi en buyuk hata oldugunu bilir. Kisisel olarak dusmanlik bir kenara, durumun vahametini anlayamayacak kadar eski dusuncelere (sag, sinif disi unsurlar, partinin kutsalligi vs.) takilmistir. Okumayanlarsa zannederki is yalnizca kisisel dusmanliktir. Cahil fikriyati iste…

  51. Ahmet

    Istersen bu yukardaki yaziyi sil tekrar yaz, belki o zaman daha mantikli bir seyler yazarsin. Hadi bana acimiyorsun ama burada tartismalarimizi okuyan bir suru arkadas var onlara bari aci. Sirf Trocki’nin fasizm tezlerinin yetersizligini savunmak icin gercek devrimcinin isin ozune inmeyecegini iddia ediyorsun, isin ozune inmek akademisyenlerin isi imis. Bu sacmaligi yazmak icin cok dusundun mu? Ben bunun neresini tartisayim ben simdi?

    Gun, evet dogru hatirliyorsun, Ucuncu enternasyonal partileri Trockistleri ozellikle Ispanya Ic savasi sirasinda fasistlerin besinci kolu gibi davrandiklarini ileri surerler. SSCB de yonetimi de trockistlerin besinci kol gibi fonksiyon gosterecegini ileri surer. Mahkemelerde verilen cezalar o yuzden cok agirdir.

  52. Gün Zileli

    senin düşünceni sormuştum

  53. Yusuf Cemal

    Tamamen bom nos bir demagoji seninkisi. Tek bir argumana cevap veremiyorsun. Hic bir zaman da vermedin. Hadi sana son bir sans daha: Buradaki insanlara, ayni zamanda senin aciklamalarini daha mantikli bulanlara, fasizme karsi savasirken bunun finans kapitalin en en en bi seyi olmasi argumaninin nasil yardim ettigini, bu yardima ragmen nasil utanc verici bir yenilgiye gittiklerini, Nazilerin kendi uyduruk fikirleriyle, Dimitrov’un bu”mukemmel” analizine ragmen, komunistlerin Avrupanin en orgutlu sinifina sahip olmasina ragmen, nasil olup da “bizimkileleri” param parca ettigini anlat. Yalnizca buna cevap ver.

  54. Ahmet

    Yusuf Cemal yine olmamis bir daha yazmayi bir denesene, mesela akademisyen oldugunu sandigin Dimitrov”un fasizm tezlerini elestirmeyi deneyebilirsin mesela. Isin dogrusu bir Trockist olarak degil de bunu yapan baya Trockist var ve dogrusu bunu senden daha iyi yapiyorlar ama Heidegger’in bir ogrencisi olarak bunu nasil yapacaksin baya merak ediyorum.

    Gun
    Alman devletinin tum Avrupa”da besinci kolu oldugu bilinen bir sey. Yani dusman ulkelerde kendisine yardimci olacak politik gruplar yapilanmalarin varligi. Savas Sirasinda Avusturya dan Fransa’ya Danimarka”dan Romanya’ya tum ulkelerde bu gruplarin yardimi ile isgallerini gerceklestirebildi. Bu olgu bilindigi icin tum ulkeler savas oncesi kendi iclerindeki besinci kol faailiyetlerini aciga cikarmaya onlari tasfiye etmeye calistilar. Mesela Ingiltere kendi kralini Hitlerci oldugu icin tasfiye ettti. Adam bir evlilik bahanesi ile kralligi birakmak zorunda kaldi.
    SSCB de Generaller davasi POUM ile cumhuriyetci guclerin catismasindan hemen bir ay sonradir. Arsiv kayitlari ve anilar gosteriyor ki Stalin ve arkadaslari Tuchakevsky nin bazi ilsikilerini daha onceden de biliyor. Bir cok arastirmaci bu mahkemelerin ve akabinde onbinlerce kizil ordu subayinin ordu tarafindan tasfiyesinin sebebinin, POUM um yarattigi provakasyonlar sebebi ile fasistlerin besinci kolu olarak gorulmesi, bunun uzerine bir savas durumunda cephe gerisinde benzer ayaklanmalarin olmamasi icin tasfiye edildiklerini soyluyorlar. Bunda bir gerceklik payi var, en azindan Ikinci Dunya savasinda besinci kol cikmayan tek ulke SSCB oldu, ama ne kadar payi var bunu anlamak tum arsivler acilincaya kadar bilmek olanaksiz. Tum besinci kol orgutlenmeleri dogal olarak bir cok siyasal orgutlenme ile de icice gecer.

    O zamanki mahkemeler generaller mahkemesi haric, show mahkemeleri diye gecer. Bunun sebebi SSCB yonetiminin mahkemeleri herkese acik yaparak tum dunyaya sov yapmasidir. Tum durusmalarda hemen tum buyukelciliklere en azindan birer yer ayrilmis, tum yabanci basin organlari mahkemeleri izlemektedir. Bunlarin disinda bir suru yabanci politikaci yazar vb de mahkemeleri izlemektedir. Ayriyeten degisik isci orgutlerini temsilen yuzlerce delege de mahkemede bulunmaktadir. ( Generaller durusmasi kamuya kapali olmasina ragmen tum birlikleri temsilen 100 den fazla askeri delege mahkemeyi sonuna kadar izler ve birliklerine bu olayi anlatir). Isci temsilcilerini bosver, cunki sana gore onlar zaten Stalin tarafindan tek tek secilmisler, o yuzden guvenilmez ama ben mahkemeleri izleyen bir suru diplomat ve gazetecinin izlenimlerini okudum, mahkemelerin adil olmadigini soyleyen bir kisiye bile rastlamadim. Okuduklarim Ingilizce ile sinirlidir. Herkes delillerin yeterli, saniklarin mahkemede oldukca ozgur, fiziksel baski altinda oldklarini gosteren hic bir sey olmadigini yazarlar anilarinda. Ama herkes sunu sorar niye kabul ettiler ki? Niye reddetmediler?

    Sen bu mahkemelere iliskin ikide bir burada insanlara kaynak olarak Koestleri ya da George Orwell’i ornek gosteriyorsun ama bu kisler birak bu davalari izlemeyi hayatlarinda Rusya yi bile gormediler. Ikisi de Ingiliz gizli servisine calisir ve desenformasyon isindedirler.

    Ama amhkemeye katilanlarin bilmedigi ya da gozardi ettikleri su: SSCB de parti karari olmadan hic bir parti uyesi polis tarafindan tutuklanamaz. O yuzden oradaki mahkemede ki herkes daha polis tarafindan sorgulanmadan, eldeki deliller isiginda partideki kendi arkadaslari tarafindan sorgulaniyor. Eger suclu olduguna karar verilirse partiden atiliyor ve ancak ondan sonra polis tutuklayabiliyor.

    Mesela Bukharin daha tutuklanmadan Lenin’e karsi darbe yapmaya kalkip onu tutuklamaya kalktiklarini one surulen deliller isiginda kabul etmek zorunda kalinca tutuklanir. Polis sorgulamasi daha sonra olur. Ama daha tutuklanmadan once iki kez parti arkadaslari onun hakkindaki delilleri onun onunde tartisirlar, kendisine savunma hakki verilir. Tabii bu tartismalarda iclerinde en yakin arkadaslari da olmak uzere bazilari Bukharin’in tutuklanmasini ister Stalin ve bazilari buna karsi cikar. En son Lenin’e karsi darbe olayi netlesince bazilari yine Bukharin’in mahkemeye verilmesini ister, Stalin ise sadece tutuklanmasini ve sorusturmanin derinlestirilmesini ister. Bu yuzden Bukharin mahkemeye bir sene sonra getirilir. Benim okudugum kadari ile Bukharin poliste daha sonra pek fazla sey kabul etmez. Ama parti toplantisinda arkadaslarinin onunde kabul ettikleri zaten mahkumiyeti icin yeterlidir. Biz su an Bukharin’in o donem Stalin”e yazmis oldugu mektuplarini biliyoruz. Bu mektuplarda Bukharin sucunun bilincindedir ama Stalin’den surgun ya da yurt disi gibi idam disinda secenekler uzerinde durmasini ister. Mahkemede de MK toplantisinda kabul ettiklerinin disina pek fazla cikmaz. Sanirim tek yaptigi gizli orgut olduklarini kabul etmek olur o kadar.

    Simdi 1936 -39 arasi bir firtina SSCB de. Olayi kotu Stalin muhaliflerini tasfiye etti klisesi ile aciklamak mumkun degil. Bunun sadece bir desenformasyon degeri var. Benim dusuncem o zamanlar SSCB de ciddi bir besinci kol faaliyeti var ve bu genelde parti icinde var olan gruplar cevresinde yogunlasmis durumda. Mesela Trockistleri al. Ya da sadece Trocki”yi al. Omrunun son yillarinda cevresinde olan bir cok insan gizli servis elemani. Oyle ki daha once de tartistik, Trocki en son Dies komisyonuna gidip solcular hakkinda ifade vermek istiyor. Adamin arsivi bile Harward universitesinde. Isin ilginc tarafi, kendi istegi uzerine, en azindan yakin cevresi oyle oldugunu iddia ediyor, Harward’daki arsivi 1980 e kadar kamuya kapali. Acildiginda arsivindeki sscb ye gonderilen bazi mektup kpyalarinin kayip oldugu goruluyor . Bunun tek bir anlami var Trocki kendi arsivlerini halka kapatiyor ama CIA ye aciyor. CIA de arsivlerde istemedigi belgeleri yok ediyor. Furr bu belgeleri arsivlere girme hakki olan Deutscher’in yok etmis olabilecegini dusunuyor. Ama bazi kisiler ise bu belgelerin Trocki’nin esi tarafindan yok edildigi dusuncesinde. Ama bunlar sadece dusunce ne oldugunu simlik bilemiyoruz.

    Ayrica Trocki’nin en yakin cevresinde sadece ABD Ingiliz ya da Alman gizli servis elemanlari yok, SSCB elemanlari da var. Sanirim Zhukvsky idi, hafizamdan yaziyorum ismi yanlis telaffuz ediyor olabilirim, ama Volgokonov adamin gizli arsivlerde tutulan raporlarindan alintilar yapmis. Bu ajan oglu apandisit ameliyeti sonrasi olunca Avrupa da orgutun basina gecen kisidir, Trocki’nin oglunun Stalin’in fiziksel olarak ortadan kaldirilmasi gerektigini soyledigini raporlarinda yaziyor .

    Sonucta bir de kendi tecrubeleri var. Unutmayin devrim sonrasi rus ic savasi en kanli savaslardan birisi idi ve bir anlami ile solcunun solcuya karsi savasi idi. Mesela sol sosyalist devrimciler ve Bukharin sirf Brets Litovsk anlasmasinda Sovyet meclisi Lenin’in onerisi dinleyip anlasmayi onalyladi diye darbe duzenliyorlar ve yuzlerce isci darbe sirasinda olduruluyor. Denikin nazi fasizminin oncullerindendir. Guney Rusya ve Ukrayna da bir milyona kadar kisiyi oldurmustur. Marksist Struve adamin sekreteridir. Sosyalist devrimciler 1918 ortalarinda Samara hukumetini kurarlar ve kendi denetimleri altindaki Cek lejyonu binlerce sovyet uyesi ve sempatizanini agaclara sallandirarak Moskova’ya dogru yuruyuse gecer. Yani bazi solcularin zaten karsi devrimcilerle isbirligi oldukca bilinen bir konu.

    Aslinda tartisma o zaman SSCB d e besinci kol varmi idi? varsa kimlerden olusurdu gibi sorulardan ote, 1936-39 tasfiyeleri niye bu kadar sert oldu olmali.

    1931 de kendisi de MK uyesi olan Ryutin ve bazilari toplanir ve bir orgut kurarlar, programlarini da Ryutin programi adi altinda yazarlar. Burada Stalin”in zor yolu ile kaldirilmasini kabul ederler. Toplantiya katilanlar arasinda Kamenev ve Zinoviev de vardir.

    Ama bunlarin yani sira gizli servis elemanlari da toplantidadir ve olay hemen akabinde icisleri bakanligina bildirilir. Evler basilir ve Ryutin, Kamenev Zinoviev ve daha bir cok kisi tutuklanir. Olay acik, gizli orgut kuruluyor, bu orgutun onerdigi sey Stalin baska hukumet onderlerinin fiziki yok edilmesi. Buna ragmen verilen cezalar Kamenev ve Zinoviev partiden atilir sadece ve bir baska sehre surgun edilir, Ryutin ise sadece bes yil hapse carptirilir.

    Yani 1931 de parti ve mahkemeler parti ici muhalefete karsi oldukca yumusaktir. Sadece parti ici muhalefete degil ama parti disi sol muhalefete de yumusaktirlar. Yukarida Bukharin’inde katildigi darbe tesebbusunun liderleri sol sosyalist devrimcilerdir ve liderleri o zaman sadece 3 yil tecilli hapis cezasi alir. Sol sosyalist devrimcilerin lideri olan bu kadin 1930larda tutuklanir ve ancak Alman saldirisindan sonra Orlov da kursuna dizilir. Yani Parti ancak 1934 Araliginda Kirov oldurulunce sertlesmeye baslar. Ama asil firtina 1937 Mayisinda POUM’un yarattigi provakasyonlar sonrasi SSCB yonetiminin bu kesimlerin bir besinci kol olabilecegini dusunmesi ile baslar.

    Yalniz sunu soylemem gerekir, besinci kol korkusu 1936-39 firtinasinin en oenmli sebebleri arasindadir ama tek onemli sebeb degildir. Bu sebebler burada kisaca tartisilamayacak kadar karmasik sebebler o yuzden simdilik tartismiyorum

  55. Gün Zileli

    kısaca cevap versen daha iyi olurdu. Stalin’in, Nazilerin adamı olduğu iddiasında ısrarlı mısın? Ben bunu sormuştum. Lafı dolandırma.

  56. Yusuf Cemal

    Dimitrov’un soyleminin Universite soylemi olmasi senin daha kesfedemedigin temelleri olan bir fikir. Ve birisinin bu soyleme sahip olmasi icin hoca felan olmasi gerekmiyor. Demagoji yapmak seni kurtarmaz.

    Sen bariz olgulari bile hokus pokusla gorunmez yapmaya calisiyorsun. Ve giderek de seviye olarak dusuyorsun. Temelde yalnizca savasan bizleri felclestirme yonunde cabaliyorsun. Naziler mukemmel KPDyi nasil madara etti? Nasil binlerce yuzbinlerce militani bu kadar kolayca yok etti? Cevapla…

  57. Gün Zileli

    “mahkemelerin adil olmadigini soyleyen bir kisiye bile rastlamadim. Okuduklarim Ingilizce ile sinirlidir. Herkes delillerin yeterli, saniklarin mahkemede oldukca ozgur, fiziksel baski altinda oldklarini gosteren hic bir sey olmadigini yazarlar anilarinda. Ama herkes sunu sorar niye kabul ettiler ki? Niye reddetmediler?”

    Ahmet, sen saf mısın saf numarası mı yapıyorsun, anlamadım? Yargılananların, NKVD tarafından mahkemedeki rollerine provalar bile yapılarak hazırlandıklarını herkes biliyor. Nasıl? 1. işkenceyle; 2. hayatlarının bağışlanacağı vaadiyle; 3. Ailelerine dokunulmayacağı vaadiyle; 4. Parti sizden bunu istiyor denilerek… Daha sayayım mı? Totaliter bir diktatörlükte polis için böyle şeyleri düzenlemek çocuk oyuncağıdır. Fiziksel baskı altında oldukları nasıl anlaşılacaktı? Mahkemeye gözleri morarmış olarak mı çıkaracaklardı? Merak etme, o durumda olanlar zaten çıkarılmadı ve NKVD bodrumlarında enselerine sıkıldı. Hadi NKVD’nin yöntemlerini bilmediğini farz edeyim de, polis sorgusundan geçmiş biri olarak genelde polisin yöntemlerini bilmiyormuş gibi davranman gerçekten çok çok tuhaf.

  58. Ahmet

    Gun sanirim Stalin degil de Trocki”nin nazilerin adami oldugunda israrli misin diye sormak istedin. Tartisma isindikca hepimizin yazi hatalari hizla artiyor. Gerci hala en cok yazi hatasi bana ait:-)

    Benim anladigim kadari ile Trocki hic kimsenin adami degil. Ama bir politikaci olarak diger ulkelerin devletleri ile bir sekilde iliskiye giriyor, buna Nazi oncesi Almanya da dahil. Ben adamin ve yakin cevresinin ABD gizli servisleri ile olan baglarina iliskin baya yazdim zaten. Bir kismi da yukarida ki makalemde duruyor. Trocki emperyalist devletler ile olan ilsikileri ile zaten potansiyel bir besinci kol goruntusu veriyor.

    Simdi mahkemeler safhasinda Sovyet yonetimi Trocki’nin orgutunde olan bir suru nazi ajanini acikladi. Mesela bu ajanlardan bazilari Istanbulda onun bir sure sekreterligini yapacak kadar yakininda olan Valentin Olberg Trockist gazetelerde makaleleri cikan, hatta bir sure Istanbulda Trocki’nin kisa da olsa sekreterligini yapan birisidir. SSCB ye suikastler yapmakla gorevli olarak gitmistir ve Nazi devleti ile alakalidir. Trocki adamin kendisine geldigini ama arkadaslari uyarinca onu ise almadigini iddia eder. Ama Olberg Trocki cevresinde nazilerle iliskis olan kisilerden sadece birisidir. Daha baska bir coklari da var bunlar kamuya ve dunya basinina acik olarak yargilandi ve mahkum edildiler. Trocki de Olberg’in sakat birisi oldugunu reddetmiyor zaten ama adami ise almadan sepetledigini iddia ediyor.

    Asil sorulmasi sorulan soru su bence: Trocki”nin cevresindeki nazilerden haberi var mi idi? Sonucta Avrupada ki orgutlenmesinde oglundan sonraki ikinci adam olan Zhorowski de sonucta NKVD ajanidir. Yani cevresindeki bazi kisilerin nazi ajani olmasi onun bu iliskilerin farkinda oldugunu gostermez. Ama olmadigini da gostermez. Yani Trocki”nin Rusya”daki tarlasi baskalari tarafindan suruluyor olabilir. Ama arsivler tam olarak acilincaya kadar bunlari tam olarak bilmemiz mumkun degil.

    IKinci nokta: Yukarida “Ahmet, sen saf mısın saf numarası mı yapıyorsun, anlamadım? Yargılananların, NKVD tarafından mahkemedeki rollerine provalar bile yapılarak hazırlandıklarını herkes biliyor. Nasıl? 1. işkenceyle; 2. hayatlarının bağışlanacağı vaadiyle; 3. Ailelerine dokunulmayacağı vaadiyle; 4. Parti sizden bunu istiyor denilerek… Daha sayayım mı? Totaliter bir diktatörlükte polis için böyle şeyleri düzenlemek çocuk oyuncağıdır. Fiziksel baskı altında oldukları nasıl anlaşılacaktı? Mahkemeye gözleri morarmış olarak mı çıkaracaklardı? Merak etme, o durumda olanlar zaten çıkarılmadı ve NKVD bodrumlarında enselerine sıkıldı. Hadi NKVD’nin yöntemlerini bilmediğini farz edeyim de, polis sorgusundan geçmiş biri olarak genelde polisin yöntemlerini bilmiyormuş gibi davranman gerçekten çok çok tuhaf.”” diyorsun.

    Bana bu yukaridaki soylediklerini gosteren tek bir tane bile birinci el kanit gosterebilir misin? Bence teker teker gidelim. Mesela mahkemedeki rollerini prova ettiklerine dair tek bir kanitin var mi?
    Yoksa tek kanitin Arthur Koestler mi?

  59. Gün Zileli

    sen vişinski’nin kanıtlarına inanmaya devam et Ahmet. İflah olmazsın.

  60. Yusuf Cemal

    Hala soruma yanit bekliyorum ve hala dusunsel korkaklik ustun geliyor:

    “Buradaki insanlara, ayni zamanda senin aciklamalarini daha mantikli bulanlara, fasizme karsi savasirken bunun finans kapitalin en en en bi seyi olmasi argumaninin nasil yardim ettigini, bu yardima ragmen nasil utanc verici bir yenilgiye gittiklerini, Nazilerin kendi uyduruk fikirleriyle, Dimitrov’un bu ”mukemmel” analizine ragmen, komunistlerin Avrupanin en orgutlu sinifina sahip olmasina ragmen, nasil olup da “bizimkileleri” param parca ettigini anlat.”

  61. Gün Zileli

    Sen ne diyorsun yahu. sana bu insanların işkence gördüğünün kanıtı nasıl gösterebilirim? Sen bana işkence gördüğünün kanıtını gösterebilir misin? Ben 40 yıldır işkence gördüğüme ilişkin tek bir kanıt gösteremedim. İşkence merkezine gözlerim bağlı götürüldüm ve yine aynı şekilde getirildim. Ne olacak şimdi? Yani kanıt gösteremediğime göre ben işkence görmemiş mi oluyorum?

  62. Ahmet

    Gun sen su an hikaye okuyorsun, biz hepimiz iskence gorduk ve kanitlarini da mahkemelerde olsun diger yerlerde olsun gosterdik. Hala da gosteriyoruz. Erbil Tusalp’in bin insanini bir okusana, ya da Diyarbekir, Metris ya da Mamak anilarini.

    Birincisi iskence goren herkes mahkemeye cikar cikmaz, hatta savcilikta iskence gordugunu beyan ederdi. Bir iki kisi degil ama herkes bunu soylerdi. Hatta bazan mahkemeye cikmadan bile bazan basina gosterirken insanlar basina iskence gorduklerini bagirirlardi.

    Iskence cok az insan haric iz birakir. Ben 15 gun kan isedim. Savciliktan ciktigimizda iskence izi olmayan arkadas yoktu.
    Arti hatta cezaevinden bile yazilan dilekcelerle iskenceler dile getirilir. Mesela Meyerhold yeni cikan arsiv belgelerine gore kendisine iskence yapildigini soyler yazdigi dilekcelerinde. Bu adamin iskence gordugu acik. ama simdi mesela Dogu Perincek’in ergenekon da vasinda fiziki iskence gordugune kim inanir?

    Sen de en azindan iskence gordugunu soyluyorsun. Moskova mahkemelerinde iskence gordugunu ileri suren bir kisi bile yok. Ki bunlarin buyuk cogunlugu daha mahkeme tutuklanmadan suclarini itiraf etmis insanlar. Bukharin’in durumunu anlattim.
    Peki kim iddia ediyor bunlarin iskence gordugunu. Hayatinda bir kere bile bu insanlarla konusmamis, birak mahkemeyi moskovayi bile hayatinda gormemis bir ingiliz istihbarat elemani!

    Sana daha oncede soyledim. Bak herkes bu konuda anilarini yaziyor. Hangisi iskence gordugunu soyluyor? Buber Neumann iskence duyumunu soyler ama kendisi iskence gormemistir. Ama su an biliyoruzki ( senin yaptigin cevirinin onsozune bak) bazi suclari kabul etmis durumda. Ginzburg iskence oldugunu duydugunu anlatir ama kendisi iskence gormemistir. Ki ozellikle Ginzburg Kruschev doneminde anti stalinizmi desteklemek icin yayinlanmis bir ani kitabidir.

    Moskova durusmalarini izleyen diplomat ve gazetecilerin sastigi bir nokta vardir. Niye itiraf ettiler? Niye yapmadilar degil ama niye itiraf ettiler. Mesela ABD elcisi niye itiraf ettiler diye soranlardandir. Inkar yigitligin sanindandir niye inkar etmediler.? Iskence gormedikleri belli, mahkeme oldukca uygar bir havada geciyor neden kendilerini mahkum ettiler? Elciye gore bu kisilerin besinci kol oldugu ve sabotaj ve suikast eylemlerine katildiklari acik ama bunu niye itiraf ettiler diye sorar.

    Arthur koestler gibi psikolojik savas elemanlari bu soruya cevap uretirler. Bu kadar dogal gozukmelerinin sebebinin defalarca prova yapmalarinin oldugunu , iskence gordukleri icin kbul ettiklerini, bunlar parti gorevlisi olduklari icin parti bunlara kabul etme gorevi verdi bunlarin da kabul ettigini ( en salak iddia da bu, ulan hangi komunist partisi gorev verdi diye ya ben hainim diye ortaya cikar?) iddia ettiler, sen de bu iddialari buraya tasiyorsun
    O yuzden iskencenin kaniti olmaz diye dolanma. Iskencenin kaniti olur. Hadi bir kisiye iskencenin kaniti olmaz iki kisiye olmaz ama binlerce kisiye de mi olmaz?

  63. Yusuf Cemal

    Ben hala cevabimi bekliyorum Ahmet. Insanlar da bekliyor. Senin panzehirin tarihin gercekligi. Cunku her turlu belgeden iftiralarla kurtulmayi becerebilirsin. Senin de kabul ettiklerindense kurtulamazsin. Cevabi ver. Naziler senin isin ozunu cok iyi bilenleri nasil madara etti? Senin cevabindan sonra Dimitrov’unun ne kadar mukemmel teoriler peydahladigini anlatacagim. Ama once cevabini ver…

  64. Gün Zileli

    1. E. Ginzburg işkence görmüştür. Dikkatli okusaydın bunu yazmayacaktın. Dönen kayış (Anaforu Doğru, s.76)diye bir şey duydun mu? Sorgucular nöbetleşe gelip aynı soruları sorarlar ve geceler boyunca uyutmazlar, uykusuzluktan bayılıncaya kadar. ayrıca, Butrki’deki işkence seslerinin koğuştakileri nasıl uykusuz bıraktığını da anlatır.

    2. işkence görenlerin büyük çoğunluğu açık mahkemelere çıkadan ya NKVD bodrumlarında öldürülmüş ya da kapalı troyko mahkemelerinde verilen yıldırım kararlarıyla derhal ölüme gönderilmiştir. Açık mahkemeye çıkarılanlar öldürülenlerin onbin de biri bile değildir. Zaten onlar da, bırak işkenceyi anlatmayı, kendilerini suçlamaları koşuluyla açık mahkemeye çıkarılmıştır. Show trial adı, Moskova’nın yaptığı gösteriden değil, bu mahkemelerin göstermelik mahkeme olmasından gelir.

    3. O günkü SB ile Türkiye’deki baskı dönemlerinin en ufak bir benzerliği yoktur. Türkiye’de mahkemeye çıktığında işkence gördüğünü söyleme şansın vardı, orada ise yoktu. Bu ikisini nasıl karşılaşkırırsın? Nazi almanyasında bile işkence gördüğünü söyleme şansın vardı. Nitekim Valtin bu şansı kullanarak ölümden dönmüştür. Ama SB’de bu şans yüzde bir bile değildi. Tamamen totileter bir rejim söz konusuydu. Avukatlan NKVD’nin hizmetinde, görevleri sanıkları itiraf yapmaya ikna etmek (bkz. Arthur London’un anlatımından yapılmış İtiraf filmi). Basın tamamen NKVD’nin deneteminde. Savcılar ve yargıçlar yine öyle. Sen ne işkence açıklamasından söz ediyorsun. Krestinki, mahkemede, NKVD’nin belirlediği (ve iç odadan kontrol ettiği) ifadesinden ima yollu ufak bir sapma yapınca mahkeme anında ara verdi ve Krestinki ertesi gün mahkemeye getirildiğinde, malum ifadeye kaldığı yerden devam etti. O arada ne oldu acaba dersin?

    4. “Daha tutuklanmadan suçlarını itiraf etmiş insanlar.” Ne yapacaktı ya? O itirafların da, o yalvarmaların ve Stalin’e biat etmelerin de son bir çabayla tutuklanmaktan kurtulmak umuduyla yapılmış olduğunu beş yaşındaki çocuklar bile anlar. Ama nea yazık ki, bu itiraflar onları tutuklanmaktan kurtarmadı, sonradan haklarında suç delili olarak kullanıldı. Gerçi tutuklanmadan önce bunu yapmasalardı da aynı akıbetten kurtulamayacaklardı ya.

    5. Mahkeme oldukça uygar bir havada geçiyormuş. Yahu anlamıyor musun, bunlar show mahkemeleri. Her şey önceden düzenlenmiş. Yani aslında bir tiyatro oynanıyor. Zaten ABD büyükelçisini, batılıları aldatan da bu. Onlar böylesi meşum bir tiyatro oyununun düzenlenmiş olabileceğini o batılı kafalarıyla akıllarının köşesinden bile geçirmiyorlar. Bakıyorlar adam kalkmış şıkır şıkır konuşuyor. Ben aşağılık bir lağım faresiyim, layığımı verin, suçluyum diyor. O zaman adamlar şöyle düşünüyor: Bir insan niye kalkıp kendi kendini suçlasın ki. Demek gerçekten çok adi suçlar işlemiş ki, buna kendi bile ikna olmuş, onun için böyle konuşuyor diyor. Ya dünya yargılama tarihinde böyle bir şey var mıdır? Tek bir kişinin bile kalkıp kendisinin suçlu olmadığını söylemediği bir duruşma görülmüş müdöür tarihte. Bu bile tek başına bunların düzmece yargılamalar olduğunu göstermeye yeter. Hatta akıllıca bile değil. Yani araya bir iki tane suçunu reddeden koysalardı belki o zaman biraz daha inandırıcı olabilirdi. Ama yok kardeşim. Hepsi birden kendilerini yerden yere çarpmak için yarışıyorlar adeta. Üstelik de ne komik suçlar. Koskoca eski Bolşevikler bir anda narodniklerden bile daha beter teröristlere dönüşmüşler de olmayacak komploların içine girmişler. Bu masallara çocuklar bile inanmaz ve bugün dünyada bunlara senin gibiler dışında inanan tek bir aklı başında insan yok.

    6. Meyerhold işkence gördüm demiş. Eee hani işkence yoktu. Bak, kırk yılda bir içlerinden biri kalkıp böyle bir şey söyleme cesareti göstermiş demek. İşkence gördüm demiş de ne olmuş? Sosyalist bir ülkede bir tiyatro yöneticisi kalkıyor ve işkence gördüğünü söylüyor. Gerçekten sosyalizm olsaydı orada, başta yöneticiler olmak üzere tüm ülkenin ayağa kalkması gerekirdi. Olan nedir? Meyerhold toplama kamplarında öldü.

    7. Ayrıca büyük temizliklerin başında, merkez komitesi’nin, “halk düşmanlarına” işkence yapılabileceği konusundaki kararı da herkesin malumudur.

  65. Gün Zileli

    8. bu çok önemli bir nokta, unutmuşum. Faşist diktatörlükler de dahil, burjuva düzenlerinde suçun şahsiliği diye bir şey vardır. Yani bir insanın işlediği iddia edilen suçtan sadece o insan yargılanır, ailesi, akrabaları, yakınları yargılanmaz. Stalin devrinde bu da ortadan kaldırılmıştır. Tutuklananların aileleri de içeri alınmış ve acımasız cezalara çarptırılmış, hatta kimi durumlarda öldürülmüştür. En azından herkes için böyle bir tehlike vardı. Ayrıca NKVD bunu çok önemli bir silah olarak kullanıyordu. Bu durumda insanlar, sırf ailelerini kurtarmak için itirafı da, her şeyi de kabul ettiler ahmet bey kardeşim.

  66. Ahmet

    Yusuf Cemal ciddi olamazsin. Sen simdi yukarida yazdigin zirvalar icin benden cevap mi istiyorsun? Yani simdi ben devrimci adam ayrintilarla ilgilenir akademik adam isin ozu ilgilenir iddiasinin nesine cevap yazayim? Aga bu olay beni asar Dimitrov isin ozu ile ilgilenip AKP yi felc etmistir o yuzden de tum orgut dagilmis yenilmistir iddiasinin neresini tartisayim?

    Benden Trocki’nin fasizm teorisini okumami istedin, ben de onun teorisinin isin ozunu degil goruntulerini anlattigini soyledim send e buna itiraz etmem yerine, anladigim kadari Trocki’nin fasiz tahlillerinin sigligini kabul ediyorsun, uzun uzun zaten devrimci adamin ayrintilarla ilgilendigini filan anlattin. Simdi bunun nesine cevap yazilir?
    Ben yukarida saka yollu yazarken aslinda ciddi idim, Bence sen o yaziyi sil ve yeniden yaz. Belki o zaman ciddi bir tartisma dogar.

  67. Ahmet

    Gun insanlarin surekli olarak ifadelerinin alinmasi fiziki iskence degildir. Sen falaka yedin mi? gotune cop sokulan insanlarla konustun mu? ayaginin altina civi cakilan insan gordun mu? askiya alindigi icin kolu incelen sakat kalan insanlarla konustun mu? Ulan adamlar ic savastan cikan insanlar, sorgu surekli yapilmis. Senin anlattigin iskence bu mu?
    Hic kimse hadi rahatklatacaksa soyleyeyim hatta Stalin bile SSCB de iskence olmadigini iddia etmez. 1937 yilina kadar SSCB de iskence yasaktir ve anlasildigi kadari ile buna buyuk oranda uyulur. Anti stalinist anilar bile bunu gosterir. 1937 den sonra Hukumet belli kosullarda sinirli sekilde de olsa iskencenin kullanilabilecegini kararlastirir. Ginzburg bu karardan sonra bazi iskenceleri duydugunu iddia eder. Ama kendisi iskence gormemistir. Ben daha sonra mesela Soljenitzsinin anilarini filan okudugumda onun anlatiminda da cezaevlerinde ne iskence var ( dikkat yil 1945 SSCB 20-30 milyon insanini kaybetigi bir savastan cikmis durumda) ne de baska bir sey. Bahsettigimiz anti stalinist insanlarin anilari.

    Zaten Stalin yonetimi iskence uygulayan bazi insanlari daha sonra siddetle cezalandrmistir. Bu cezalandirma belgeleri sayesinde biz iskencenin varligini biliyoruz.

    Buradan cikardigim sonuc Iskence SSCB de 1937 sonrasi cok sinirli olarak kullanildi. O kadar sinirli ki okudugumuz hemen hemen hic bir anida fiziki iskence yok. Bir de bunu 12 Eylul anilari ile karsilastirsana. Birak 12 Eylul anilarini Guantonamo da yatan tutuklarin anilari baya cogaldi, onlari bir oku bakalim. Iskenceleri nasil detayli anlatiyorlar. Moskova mahkemelerinde yargilanan insanlarin iskence gordugune iliskin hic bir sey yok. Simdi yillarini savasmakla gecirmis insanlarin hepsinin korkudan tirtir titredigi icin bunlari soyleyemedigini iddia ediyorsun. Hikaye BUnlar Koestlerin iddialari.

    Moskova mahkemelerinde yargilananlarin iskence gordugune dair hicbirsey yok. Milletin mahkemeye cikmadan sucunu kabul etmesi Stalin”den korkmasi degil. Adam niye korksun Stalin’den durdugu yerde.

  68. Ahmet

    Gun yukarida insanlarin o donemde iskence gordugunu soyleme sansi yok diyorsun, ama atiyorsun. Insanlar tutmus anilarini yazmislar. Bazilarini sen cevirmis durumdasin. Bunlarda fiziki iskence yok.
    Doktorlar davasini bilirsin. Bazi Kremlin doktorlari Stalin ve arkadaslarini zehirleme tesebbusunden dolayi tutuklanirlar. Bazilari basinin onunde suclarini itiraf ederler ama Stalin olunce dava duser ve serbest kalirlar
    Bunlardan birisi L Rapoport (Stalin’s war against the Jews: the Doctors’ Plot and the Soviet solution) daha sonra anilarini yazar ve bu anilar 1980lerin sonunda yayinlanir. Adam anilarinda nasil tutuklandigini ve aylarca nasil sorgulandigini anlatir. Ama fiziki iskence yoktur
    Neyse Stalin olunce hepsi salinirlar. Bu daha sonra basin onune cikip sucunu itiraf eden arkadasi ile bulusur, derki niye kabul ettin. Iskence gordun mu? Adam hayir der, iskence gormedim ama korktum kabul ettim. Kruscev ise bu adamlarin iskence gordugu icin bu suclamalari kabul ettigini iddia eder.
    Bahsettigimiz olay Stalin”e suikast iddiasi. Bu olayda bile fiziki iskence yok.
    Simdi ikede bir de insnalarin yapilan iskenceyi soyleme sansi yoktu deme, Vardi. Demek ki iskence yok ve soylemiyorlar

  69. Gün Zileli

    Seninle tartışmak bayağı iyi oluyor aslında. Demagoji ve çarpıtmayı bu kadar yakınında görünce insan, o devirde gadre uğrayanların neyle karşılaşmış olabileceklerini daha iyi tahmin edebiliyor. Kötü tarafı ise şu ki, bu denli çarpıtmaya karşı duyulan isyan insanın genzini tıkıyor ve insan varlığı üzerine karamsar düşüncelere dalmasına neden oluyor. Neyse. Bak kardeşim, o zamanki Sovyetler Birliği ile Türkiye ya da Amerika’nın (Guantanamo) farkı şurada: Türkiye ve Amerika’da polisin, onları mahkûm ettirmek için bir tek silahı var o da işkence. Üstelik acele de etmesi gerekiyor, çünkü yasal gözaltı süreleri falan var (sık sık ihlal edilse de). Sovyetler Birliği’nde ise tutukluları itiraf ettirmek için işkence, yöntemlerden sadece bir tanesi. NKVD’nin elinde bol zaman var, tutuklanan bir kimsenin yasal mahkemeye çıkarılma süresi diye bir şey yok. Sonra ayrıca tutuklulara söylettirilecek bir şey de yok. Çünkü suçu üreten doğrudan NKVD. Bunu her iki taraf da biliyor. Bu yüzden NKVD sanığı bir şeyi söyletmek için değil, elindeki senaryoyu kabul ettirmek için sorgular. Onların yöntemi farklıdır. Birinden bir cümle alır öbürüne götürür, ondan bir ek cümle daha alır ve böylece ifadeler zaman içinde oluşur. Önemli olan senaryoyu doğrulayan ifade verilmesidir. Yani şunu anlaman gerekir: SB dışındakie ülkelerde (Nazi Almanyaasında bile) tutuklulara gerçek ya da hayali ilişkilerini söyletmek için işkence yapılır. SB’de ise gerçekte böyle ilişkiler olmadığını ve bu ilişkileri sadece kendisinin senaryosunda var ettiğini çok iyi bilen NKVD (ilginçtir ki, benzer yöntem Ergenekon davasında uygulanmış ve bu yüzden bu davadan yargılananlar sadece sorgulanmış, ama fiziki işkenceye tabi tutulmamıştır) hiç acele etmeden ve işkence dahil (ama ondan çok daha etkili olan yöntemleri kullanarak: ölümden veya mahkûmiyetten kurtarma vaadi, ailesine dokunulmayacağı vaadi vb.) birçok yöntemi kullanarak ifadeleri düzenler. Öte yandan, fiziki işkence anlayışına hayran kaldığımı da belirtmeliyim. Neredeyse ortaçağ engizisyon işkencelerinin dışındakileri işkence kabul etmeyen bir mantık bu. Cop sokmak falan. Bunlar eğitimsiz polisin ilkel yöntemleridir ve bütün dünyada polis artık çok daha sofistike ve aslında çok daha hainane yöntemlere yönelmektedir. Ve bu sofistike yöntemlerin ilk mucidi olma şerefi de Gestopadan önce NKVD’ye aittir. 1937’den sonra sınırlı ölçüde işkence uygulanmış, öyle mi? Utan utan, işkence görmüş bir insan bu “sınırlı” terimini kullanmaya bile utanır…

  70. Gün Zileli

    Ayrıca bir hafta on gün boyunca (bayılıncaya kadar) uyumaksızın ve ara verilmeksizin sorgulanmak fiziki işkencenin en korkunçlarından biridir. İstersen bu konuda uzmanlara bir danıoş. Sana ne diyecekler bakalım? Bunun fiziki işkence olduğunu mu, yoksa senin fikrine katılıp bunun normal bir sorgu yöntemi olduğunu mu söyleyecekler… Sen iyi ki bu konuda bir bilirkişi falan değilmişsin. Yakardın mahkûmları.

  71. Yusuf Cemal

    Sacmalamakta ustune yok. Sana benim cumlelerimi sormuyorum. Senin mantik kurgunla gerceklik arasindaki farki gostermeye calisiyorum. Hala cevaplamadin: Naziler nasil oldu da bu mukemmel tahlillere ragmen, Avrupa’nin o donem en orgutlu isci sinifinin en orgutlu oncu partisini rezil bir yenilgiye ugratabildi? Bunu anlat. Baska bir sey istemiyorum. Bu sana son cagrim bu arada.

  72. Ahmet

    Gun iskencenin ne oldugunu bilirim, bir cok arkadasim iskencelerden gecti, eger insanin psikolojisinde yarattigi travmayi goze alirsan tutuklanmanin kendisi bile iskencedir sonucta. Ama bahsettigimiz dogrudan fiziki iskence.

    Uykusuz birakilmaya gelince, ben kendim bizzat 8 gun bir duvara kelepcelenip ayakta hic uyutulmadan sorgulandim. Yani Ginzburg gibi uykusuz birakilarak degil, Ginzburg ne kadar rahatsiz edilse de hucresinde oturma ve kestirme sansina sahip ben dogrudan gardiyanlarin gozu onunde ayakta duvara kelepcelendim ve uykusuz birakildim. O yuzden uykusuz birakilmanin da ne oldugunu bilirim, surekli sorgularla rahatsiz edilmenin de.

    Uykusuz birakilmak aci vermez, rahatsizlik verir. Oryantasyonunu bozar. Eger bir konuda ifade duzuyorsan bir cok hata yapmana sebeb olur. Ama Ginzburg”un ki tam uykusuz birakilma da degil. Onun ki daha cok rahatsiz edilme.
    Benim sorgulamanin Ginzburg”dan farki bir de ayakta durmak zorunda olmamdi. Yani yorgunlukta vardi. Ayrica sorgu sirasinda tabii fiziki iskencede. Simdi bunlarin hicbirisi Ginzburg”da yok. Sadece kadin sik sik ifadeye alinmis, o yuzden uykusunu tam alamiyor.

    Ama sonucta Ginzburg kendisine yapilan bir seyi, kendisi icin eziyet olan bir seyi anlatiyor. O yuzden herseyi dramatiklestiriyor. Sanirim Kolyma da idi. Orada da Buber Neumann”in anlattigi kamplar gibi, herkes bagimsiz yerlerde kaliyor kadin erkek beraber calisiyor hatta sevgili olabiliyorlar. Zaten Ginzburg daha sonra orada hastahanede calisirken tanistigi bir doktorla tanisip evleniyor. Hatta Kolyma dan izini buldugu ogluna ayda 100 ruble gondermeye basladigini yaziyor.
    Simdi bu kosullar mesela bir ABD cezaevinde yatan milyonlarca yoksul icin ruya kosullardir. 1930 lu yillar ABD sinden bahsetmiyorum, 2013 yillari ABD sinden bahsediyorum. Bu kosullar 2013 yilinda Ingiltere de yatan bir muhalif icin de ruya kosullardir. Ama Ginzburg icin iskencedir, neden cunki sen kimi alirsan al cezaevine atarsan, orasi ister intikama isterse rehabilitasyona donuk olsun, bu islem o kisiler icin bir iskencedir. Sonucta kadin, partinin onemli isimleri arasinda iyi bir isi ve iyi bir konumu ve hayati var. Dusunsene 1930 lar Rusyasinda bir komunist olarak en fazla onemsedigi seylerden birisi Avrupadan kendisine gelen pahali bir mucevherin kaybolmasi. O kadar onemli ki o kadar yildan sonra bile anilarini yazarken bunu hatirlayip yaziyor. Sen bu kadini alip ister suclu olsun isterse sucsuz bu kadin tum tecrubesini bir iskence olarak anlatacaktir ki bu kisinin kendi hayati uzerinden okundugunda dogrudur. Bu kadinin uykusuz birakilmasina bile gerek yok, sonucta bu tatli hayattan alinip bazi sorgucularin karsisinda sorgulanmasi bile bir insan icin travmadir.

    Ama ben bu kadinin anilarini onun hayati uzerinden okumak zorunda degilim. Sosyalist bir ulkede eger birileri cinayet isliyorsa sabotaj yapiyorsa ya da politik amacli siddet kullanmaya yonelik eylemlere ve orgutlenmelere gidiyorsa bunlar tutuklanirlar. Sadece bunlar degil, sosyalist bir yonetimde irza gecen, baskasini olduren, insanlarin canina malina vb zarar veren herks tutuklanir ve cezaevine gider. Simdi biz cezaevlerine karsiyiz demagojisine saldirma. Cunki sen cezaevlerine filan karsi degilsin, politik sebeblerle idama da karsi degilsin ama mesela SSCB ye, ve komunistlere karsisin o kadar. Ornegin Libya da ABD yanlisi cetelerin Kadadfi”yi yakalayip oldurme ihtimali belirdiginde sanki karsi cikiyormus gibi nasil da hosgorulu davrandigini bu forumlar biliyor. Ya da bazi anarsistler yunanistanda sirf Parlemanto onunde gosteri yapiyorlar diye Komunist parti uyelerine saldirdiginda ve iclerinden birisinin olumune sebeb oldugunda senin nasil da destekledigin biliniyor.

    Ha sunu diyebilirsin kardesim bu insanlar sut gibi temiz insanlardir bu sucsuz insanlarin tutuklanmasi bile bir iskencedir. Tamam o zaman ama bu insanlarin fiziki iskence gordugu icin ifade verdiklerini soyleme. Bu anasinin ak sutu gibi temiz insanlar mesela Moskova durusmalarinda yargilananlar, mesela Buber, Mesela Ginzburg her ne soyledi ise fiziki iskence gormeden kabul ediyorlar. Hatta yukarida ki doktorlar davasinda tutuklanan ve Stalin”i oldurmek istedigini itiraf eden doktor da iskence gormeden bu ifadeleri veriyorlar.

    Ustelik surekli sorgu yonteminin direk iskence olmadigini dusunen tek ben de degilim. Yukarida bahsettigim L Rapoport da ayni ifadeleri kullanir. Kendisi onemli bir pataloji profesudur ve Stalin”in doktorlarindandir. Ginzburg gibi surekli sorgulama yontemine tabii tutulur. Gunluk uykusu bu sorgulamalar yuzunde boluk porcuk olarak ancak bir kac saattir. Sorgulama yontemini elestirir ama ona gore bu iskence degil sadece eziyettir. Yani tutuklanmanin kendisi gibi bir eziyet.
    Bunun disinda bu insanlarin cok korktugu icin herseyi kabul ettikleri vb tam bir palavra. Bir devrimden ic savastan ve korkunc bir donemden savasarak cikan obinlerce kadronun sirf Stalin”in bakisindan korktugu icin kafadan herseyi kabul etikleri bir palavra.
    Bunun mumkun olmamasi ayri bir hikaye, ama zaten bu insanlar mahkemede her seyi kabul etmediler. Hepsi bazi seyleri kabul ederler bazilarini kabul etmezler.
    Hepsi en kucuk ceza ile kurtulabilecek sekilde ifadelerini verirler.

    Mesela yine ornek olarak veriyorum Bukharin gizli orgutlenmeyi kabul eder, sovyete olan darbe tesebbusunu kabul eder ama casusluk itiraflarini kabul etmez. Keza mesala Yagoda Maksim Gorki”nin oglunu karisi yuzunden zehirlettigini kabul eder ama Gorki”nin zehirlenmesinin baska bir sey oldugunu soyler, casuslarla iliskisinin oldugunu kabul eder ama ( adam nasil reddetsin, en onemli ingiliz casuslarindan birisi olan Baroness Moura Budberg ki kendisi Liberal parti ve Ingiltere Basbakan Yardimcisi Nick Glegg”in buyuk teyzesi olurlar, adamin sevgilisi. Ingiltere de ingiliz Mata Hari olarak anilan Baroness BUdberg belgeleri hakkinda hala gizlilik karari var. Bu aristokrat kadin ayni zamanda Lenin suikastinin arkasinda olan ve suikastan sonra tutuklanan unlu ingiliz casusu ve diplomati Lockhard”inda sevgilisidr. Zaten Lenin suikastindan sonra Lockhard ile beraber tutuklanir. Bunun uzerine Ingiltere de sovyet temsilcisi Litvinov”u tutuklar ve iki diplomat degis tokus edilir ve Lockhard kurtulur) casus oldugunu reddeter. Kamenev Zinoviev bir orgut kurduklarini kabul eder, hatta bu orgutun siddet kullanma karari kabul ederler ( nasil reddetsinler ki zaten orgutun programi yazildiginin ertesi gunu ellerinde yakalanmis, bundan dolayi partiden atilmislar) ama yapilan bir cok eylemden haberleri olmadigini iddia ederler. Ama politik sorumlulugu kabul ederler filan . Yani herkesin hersyi kabul ettigi dogru degil. Kabul ettikleri de zaten reddedemeyecekleri seyler.

    O yillari seytan Stalin bu isleri yapti ile anlayamazsin, bu idealist bir tarih okumasidir. O yillari bir firtina yillaridir neler oldugunu anlamak icin once bakis acini degistirmen lazim. Yoksa olaylari sasi gormeye devam edersin.

  73. Gün Zileli

    En iyisi sana cevabı yine Ginzburg versin:

    “Sorgu yeniden başladı. ‘Dönen Kayış’a kondum. Sorgucular görevi birbirlerine devrediyorlardı; ben ise sürekli sorgudaydım. Uykusuz ve yiyeceksiz tam yedi gün. Hücreme bile dönmeksizin. Yenilenmiş, dinlenmiş olarak beni birbirlerine devrederlerken adeta bir rüydaymışım gibi geçiyorlardı önümden… ‘Dönen Kayış’ uygulaması sinirlerimin canına okuyorvücudu zayıflatıyor, direnişi kırıyor ve tutukluyu ne istenirse imzalamaya zorluyordu. Birinci ve ikinci gün sorgucuların bireysel karakterlerini hâlâ ayırt edebiliyordum… ‘Ha, ha, ha Entellektüel güzelimiz ne hale geldi böyle! En az kırkında gösteriyorsun. Aksyonov sevgili eşini tanıyamayacak. Eğer ayak diremeye devam edersen seni gerçek bir büyükanneye çevireceğiz. Daha henüz lastik hücresine konmadın değil mi? Konmadın mı? Hoşlanacaksın ondan.” … O zaman çektiğim acılar bana ölçülerin ötesinde gözükmüştü. Fakat birkaç aylık bir zaman dilimi içinde farkettim ki, benim ‘dönen kayış’daki nöbetim, 37 Haziran’ından itibaren diğerlerine uygulananların yanında çocuk oyuncağıymış. Uyumak ve yemek yemem önleniyordu ama oturmama ve ara sıra sorgucuların masası üzerindeki sürahiden bir yudum su içmeme izin veriliyordu… Yedinci gün aşağı kata, adını anımsamadığım bir albayın yanına alındım. Burada ilk kez, sorgu boyunca ayakta tutuldum. Ayakta uyuyordum, iki yanımda iki gardiyan beni tutuyorlardı ve sarsarak uyandırıp ‘uyumana izin yok’ diyorlardı… Albaya ne yanıt verdiğim hakkında bir fikrim yok. Sanırım genellikle sessiz kaldım, yalnızca ara sıra ‘imzalamayacağım’ diye yineliyordum. O ise önce tehdit ediyor, ardından çocuklarımı ve kocamı göreceğim konusunda söz veriyordu. Sonunda karanlığa gömüldüm.” (Anafora Doğru, s. 76-79)

    İşkencenin yapıldığı yer Kolyma değil, Kazan’daki, Siyah Göl denen NKVD binasıdır. Ginzburg Kolyma’nın Magadan’ına (Kuzey kutbu sayılır) ancak on yıl hüküm aldıktan sonra yollanmış, cezasını bitirdiği halde Moskova’ya dönnmesine izin verilmediğinden (uygulama böyleydi) 8 yıl daha fazlaedan orada yaşamak zorunda kalmıştır.

  74. Ahmet

    Gun Moskova mahkemelerinde herksin iskence gordugunu o kadar ki Sovyet iskencecilerinin hatta nazi iskencecilerden kotu oldugunu savunuyorsun, delil olarak tum soyledigin sorgusu sirasinda uykusuz birakilarak eziyet edilmis bir kadin.

    Ginzburg soyluyor iste, uyumam ve yemek yemem onleniyordu ama arasira oturmama izin veriyorlardi. Yani yapilan tum eziyet bu. Hani nerede burada mahkemelerde ki o kadar kisiye yapildigi iddia edilen yogun iskenceler. Sence Moskova mahkemelerindeki herkes o kadar sucu sirf uykusuz birakildigi icin mi kabul ettiler? Bu kadar basit mi olay?

    Ustelik Ginzburg gosteri mahkemelerinin sanigi bile degildir. Gozden irak bir davanin sanigidir ve ona yapilan ancak bu kadardir. Uykusuz birakma, arasira oturmasina izin verilme ama sik sik sorguya goturulme.

    Ustelik bunlar kadinin anlattigi. Hepimiz biliriz bazi insanlar ozellikle cozulunce ya da poliste ifade kabul edince arkadaslarindan utanirlar, tabii cozulmesi iskence sonucudur bu cozulmenin sorumlulugu hepsi iskencecinindir ama, insanlar yine de utanir ve durumu hafifletmek icin gordukleri iskenceyi daha da abartarak anlatir. Yani bu kadinin gordukleri abartilarak bile olsa bu kadar

    Bir de buna Stalin karsitligi ve dusmanligini da ekle. Bakiniz Ergenekon davasinda anlasildigi kadari ile tek bir iskence vakasi yok. Ama hepsi ne kadar iskence gorduklerini, kitap gorus vb yasaklari vb anlatiyorlar. Ama onlara iskence dersek o zaman yakalanan PKK lilere yapilanlara ne diyecegiz.

    Ginzburg “benim ‘dönen kayış’daki nöbetim, 37 Haziran’ından itibaren diğerlerine uygulananların yanında çocuk oyuncağıymış.” derken MK nin bazi sinirli durumlarda fiziki baski unsurlarina izin veren kararina atifta yapiyor. Yani Ginzburg 37 haziranindan once fiziki iskence yapilmadigini soyluyor. Yani Kamenev Zinoviev vb iskenceden gecirilmediler ona gore. Ustelik sonrasinda da iskencenin kisitli kullanildigina en iyi kanit Ginzburg kendisi, gozden irak bir davanin sanigi oldugu halde iskence gormez.

    Gun ne kadar cirpinirsan cirpin, Moskova mahkemelerindeki saniklarin iskence gordugune iliskin bir kanitin yok. Sen burada ufuruyorsun, tum getirebildigin uykusuz birakilmis bir kadin sanik. Tabii yillarin savas icinde celiklesmis kadrolari biraz uykusuz kalinca herseyi kabul ediyorlar.

  75. Gün Zileli

    sorgu sırasında oturmamıza izin verdiğin için sağol sayın sorgucu:) Ben gösteri mahkemelerine çıkanlar doğrudan işkence görmüşlerdir diye bir şey demedim ki. Görmediler, çünkü buna gerek yoktu. Doğrudan doğruya hayatları söz konusuydu. Hayatlarını kurtarmak için, son bir umut itiraf yapmak zorunda hissettiler kendilerini. Ha, bir de ailelerini kurtarmak için. Zinovyev ve Kamienev’le, itiraf yapmaya ikna etmek için doğrudan Stalin görüştü. Kamenev önceden itiraf yapmayı kabul etmişti zaten. Ama Zinovyev’in ikna edilmesi gerekiyordu. Zinovyev bu görüşmede, ailelerine dokunulmayacağına dair politbüronun söz vermesini istedi. Stalin, “söz veriyoruz” dedi. Zinovyev, sen politbüro değilsin dedi. Bunun üzerine Stalin, orada politbüronun verdiği yetkiyle bulunduğunu söyledi. Bu söz üzerine Zinovyev de itirafta bulunmayı kabul etti. Olay bundan ibarettir. Türkiye’deki yargılamalarla, hatta Nazi Almanyasındakilerle bile benzerliği yoktur bu durumun. Gösteri mahkemelerine çıkanların önüne işkenceden bile daha vahim bir şey çıkarılmıştı. Kendilerinin ve ailelerinin hayatları. Ayrıca, böylesine totaliter bir diktatörlükte tutuklular direnerek onurlarını bile kurtaramayacaklarını biliyorlardı. Krupskaya’ya, “Lenin’in dul karısı olarak bir başkasını çıkarırız” diyebilen (hem de daha 1920’lerde) bir diktatör, isterse, seni öldürür, sonra da yanıbaşına bir itiraf mektubu bırakıverirdi (böyle olaylar da olmuştur ayrıca). Yani öyle pis bir durum ki, direnmenin de fazla faydası yok. Buna rağmen birçoğu direndi ve bu yüzden uyduruk bir mahkemeye bile çıkarılmaya gerek duyulmadan ortadan yok edildiler. Bugün hâlâ dedelerinin ninelerinin akıbetini öğrenmeye çalışan çok sayıda insan olduğunu biliyor musun Rusya’da. Stalinist konsül öyle bir mutlak iktidara sahip ki, devletin başkanı pozisyonunundaki Kalinin’in ve dışişleri bakanı Molotov’un karısı bile tutuklu. Böylesi bir mutlak iktidarın karşısında ne yapabilirsin. Buna rağmen insanlar direnmiş ki, ölümün ve akraba katlinin bile yetmediği yerde açık, fiziki işkence (tekrar ediyorum, açık işkence kararından önce yapılanlar da işkenceydi) devreye sokulmuş 1937’den itibaren. Bu tür yöntemleri sosyalizm adına savunmaya devam etmek utanç verici, gerçekten utanç verici. Ginzburg için bile “abartarak da olsa” diyorsun. Abarttığını nereden biliyorsun. Kadın ne gördüyse anlatmış işte. Sen bile onun anlattıklarına referans vermek zorunda kalıyorsun, ama bir yandan da abartarak ekini söylemeyi ihmal etmiyorsun. Seni görünce, cezaevlerindeki baskı ve dayaklarla ilgili yaptığımız şikayetler karşısında o buz gibi ilgisizliklerini koruyan sıkıyönetim hâkimlerini hatırlıyorum, inan ki. Senin adına çok üzüntü verici.

  76. Gün Zileli

    “Biraz uykusuz kalınca” ha… 7 gün uykusuzluğa “biraz uykusuz kalınca” diyen bir sosyalist. Ahmet’e hak verenler, gözünüzü açın ve bakın, karşınızda kimi görüyorsunuz?

  77. Yusuf Cemal

    Evet. Ahmet’ten yanıt yok. Zaten olması da imkansızdı. Durumu özetlemek gerekirse:

    Naziler uyduruk fikirleri ve yanyana gelse birbirlerini boğazlayacak çelişkileri olan tarihsel bloklarıyla, analizleri ve öngörüleri yeterince doğru 3. Enternasyonal’in ideologlarının fikirlerini ve Avrupa’nın bugüne kadar gördüğü en örgütlü sınıfa sahip Almanya’nın SSCB dışındaki en büyük komünist partisi olan KPD’yi 1933’te tamamen ezdiler. Milyonlarca komünist içeri alınıp, binlerce parti mensubu tutuklanıp, partinin merkez komitesinden kaçamayanlar toplama kamplarına enterne edilirken, bir iç savaş çıkmadığına da göre, ezerlerken pek zorlanmadıkları sabit.

    Bu yukarıdaki anlatı, ki Ahmet’in anlatısı budur, tamamen uyduruk. Optimum mantığı olan insan dahi, bu kadar büyük bir saçmalığa evet demez. Bir şekilde açıklamaya çalışır, açıklayamıyorsa kendi fikirlerini sorgulamaya başlar.

    Ahmet, bu durumu es geçerek, demagojiyi ve henüz isimlendiremeyeceğimiz yolları kullanarak çelişkilerini buradaki yorumları okuyanlardan saklamaya çalışıyor. Ama en küçük düşünsel tutarlılık taşıyan gözlemci için dahi saklayamıyor. Ama buna rağmen direniyor. Çünkü biliyor ki, bir yalanı güçlüce söylemek, onu insanların gözünde doğru kılar. Ahmet’in kaçırdığı nokta bu düşünüş şeklinin egemen sınıfların düşünüş şekli olması ve uzun erimde hiç mi hiç işe yaramaması. Çünkü fikirler, bilgiler yalnızca insanların birbirine attıkları oklar değildir, onların belli ölçülerde kendi yaşayışları vardır. Gerçekte Naziler KPD’yi rezil etmişken, stalinizmin doğru tahlillerinden bahsedebilmek için Ahmetgillerin kafalarının içinde verecekleri kurbanları hep birlikte göreceğiz. Burada doğru düşünüşü, entellektüel anlamda dürüstlüğü, tutarlılığı ve hatta devrimciliği kurban vermeleri önemli değil, bunlara alıştık zaten. Önemli olan o kurbanı hangi tanrıya verdikleri.

    Ahmet, okumadığı bilmediği konularda kendine güvenle kafadan atarak, kendisini hiç bir tutarlılık göstermek zorunda hissetmeyen günümüz patolojik narsisist karakterlerden birisi. Böyle insanlarla tanışmışlığım vardır. “Büyük Öteki”nin yokluğunu kendi egoları için kullanırlar. Devrimciler söz konusu olduğunda “Büyük Öteki”nin var olmadığını farkeden herkesin yapması gereken ilk iş gerçeklikle/hakikatle bağını sağlam kurmaya çalışmaktır. Düşüncelerin kendi içindeki tutarlılık ve gerçeklikle bağ, bir devrimci için olmazsa olmazdır. Bir patolojik narsisistinse bu taraklarda bezi yoktur.

    Bu noktadan sonra Ahmet, eğer bir şekilde egosunu yenip kendi içinde kurguladığı dünya ile hakikat arasındaki zıtlığı düzeltmek için çabalamazsa, benim için yalnızca saçma sapan verileri kendine güvenle söylediği için insanları etkileyen ama sonra insanların saçmaladığını farkettikleri o tanışıklığım gibi olan insanlar gibi olacak. Eğer bir tartışmada aynı yere düşersem kendimi sorgulayacağım; devrimci düşünceye zarar vermemesi için daima uyanık olacağım; elime geçen tüm fırsatlarda ortak platformlarda insanların uyanık olmasını sağlayacağım; nerede olursa olsun devrimcileri felç etmesini ilk elden engelleyeceğim; egosunu tatmin etmeye çalıştığı her yerde hevesini kursağında bırakacağım.

    Seni unutmayacağım süt oğlan…

    PS: Troçki’nin faşizme ilişkin analizleri, bugüne kadar yapılmış en derin faşizm analizidir. Kitle hareketinden, işin “özü”ne kadar her noktada, Aristo’dan Hegel’e kadar tüm felsefi geçmiş, ustaca analizin içine gömülmüştür. Ekonomik inceleme konusunda toplu yazılarında özellikle de Naziler iktidara geldikten sonraki ekonomik canlanma durumuna ilişkin Hinterland’ın sömürgelerden farkından, işsizliğin engellenmesi ve sürekli savaş ekonomisinin ilk nüvelerine (yani gelecekteki soğuk savaşa) kadar bir çok noktayı incelemiştir. Dünya savaşının şartlarını, zamanını, gelecekte neler olabileceğini ve hatta Yahudilerin toplu imha olasılığını dahi öngörmüştür. Deutscher’in Troçki için söylediği “Prophet” İngilizce’de “Peygamber” kadar “Kahin” anlamına da gelir ve o lafı daha çok Nazi’ler üzerine yazdıkları yüzünden hak etmiştir. Savaş sonuna kadar öngöremedikleri veya yanlış öngördüğü herşey, Stalinizmin tabiatına ilişkindir. Sonuçta, Dimitrov’un kimsenin okumadığı ve okuyanların da yalnızca tek bir phrasal’ı alıntıladığı yazılarıyla karşılaştırılamaz bile. Ve son olarak basit bir iddia: Faşizme Karşı Mücadele’yi okuyan hiçbir devrimci, Stalinist kalamaz.

  78. Ahmet

    Yani Moskova mahkemelerinde yargilananlarin fiziki iskence gormedigini kabul ediyorsun. Iyi en azindan bir baslangic noktasi olur.

    Bu insanlara fiziki iskence yapilmadi ama aileleri kullanilarak olmayan suclari itiraf ettiler diyorsun. Simdi bu noktayi tartisabiliriz. Sen yukarida okudugun hikayeyi hangi kaynaktan okudun? Hangi kaynakta Zinovyev”in Stalin”le yaptigi gorusmede ailesi hakkinda garanti istedigi ve bu garantiyi aldigi yazili?

    Simdi Zinovyev”den bahsediyorsun. Adam Ryutin ile bir platform olusturmus bu program ile yakalanmis hem de sanirim bu platform toplantisindan bir iki gun icinde, orgutun programi evinde yakalanmis, yaklasik 200 sayfalik programin en onemli maddesi Stalin yonetiminin zor kullanilarak degistirilmesi, adam bundan dolayi partiden atilmis, Bu adam orgut olduklarinin nesini inkar edecek?

    Eger 1931de Stalin”i zor yolu ile ortadan kaldirmayi planlayan kimseleri sadece partiden atmakla yetinen yonetim niye 1936 sonrasi bu kadar sert cezalar verdi ise bunun tartisilmasi lazim. Ama bana bunlar sucsuz insanlardi, hepsi bolsevik ve hatta Stalinist idi tek suclari Stalin bunlardan hoslanmiyordu iddiasi ile gelme. BU iddianin sadece propaganda degeri var ama bilimsel bir degeri yok.

    O doneme Iliskin basit bir okuma bile 1927-28 sonrasi Bolsevik partisi icinde bir kac tane orgutlenme oldugunu, bunlarin zaman zaman 1927 sol muhalefet ya da Ryutin platformunda oldugu gibi kendi aralarinda Stalin yonetimine karsi cephelestiklerini de gorursun. Bu orgutlenmelerde giderek hakim olan egilim Stalin yonetimini parti ici demokrasi yolu ile degistirmenin mumkun olmadigi bu yuzden siddet yolu ile yonetimi degistirmek olmustur. Buna en iyi ornek Ryutin platformudur.

    Ama bazi bolseviklerin Stalin yonetimini siddet yolu ile degistirmek istemesinden daha da vahim olan sey, tum orgutlenmeleri dagilmis olan burjuva muhalafetin, yabanci devletlerin ve diger sol muhalefetlerinde parti ici muhalefet cevresinde toplanmasidir. Muhalefete besinci kol goruntusu veren sey budur.

    Su tartisilabilinir. Tamam kardesim bu adamlar orgut kurmuslar hatta Stalin yonetimini siddet ile degistirmeyi planlamislar bazi cinayetler islemisler, bir suru sabotaj yapmislar filan, Ama bu kadar sert cezalar olmak zorunda mi idi? Binlerce insan idam edilmis, bu kadar hinc niye? en olmadi en onde gelen bir kac kisiyi uzun hapis cezalarina carptirirsin, ya da hadi en fazla bir kac kisiyi idam edersin ama niye bu kadar insan?

    Bunun nedenini bilmiyoruz cunki arsivler hala kapali. Acildigi kadari ile ortaya cikan resim su. Ama dedigim gibi su an gorunen resim bu, sonucta arsivlere ulastikca gercek tam olarak ancak ozaman ortaya cikacak
    1934 Araliginda Kirov cinayeti sonrasi Stalin yonetimi bu sefer bu cinayetin arkasinda olan muhalefet kesiminin uzerine gider. Ama bu olay burokrasi icinde bulunan gruplar arasi catismalari da atesler. Bu yuzden 1936-39 arasi yasanan firtina Stalin”in her turlu muhalifini kanla tasfiye ettigi bir donem degil, ama devlet burokrasisi icinde bir kac tane grup arasinda gerceklesen bir ic savastir. Bu ic savastan Stalin galip cikar.

    Ginzburg tutuklanan muhaliflerin sorusturmalari sulandirmak icin ilgisiz bir suru insanin adini verip onlari da tutuklattirdigini yazar. Aslinda bence Ginzburg burada bazi seyleri gizliyor, ve yalan soyluyor.

    Muhalefet denen sey ayni zamanda burokrasi icinde taraftarlari olan kesimler. Bunlar var olan sorusturmalarin yonunu degistirebilmek icin dogrudan sucsuz insanlari tutuklamaya basliyorlar. Yani muhalefet sadece tutuklandiginda sucsuz insanlarin ismini vermiyor ama hala yonetici konumlarda bulunanlar yuzbinlerce sucsuz insani tutuklatiyor idam ediyorlar. Hatta yonetici konumda olmayanlar bile bu politikaya cevrelerinde bulunan sucsuz insanlari casus, sabotajci terorist diye ihbar ederek katiliyorlar. Mesela Neuman ve karisi Buber Neumann tutuklanamadan once boyle bir dizi ihbar mektubu yaziyorlar. Bu konuda kendi cevirdigin kitabin on sozune bak.

    Ginzburg, hepimiz bolsevigiz muhabbetinde ama Potyshev”in tutuklanip idam edildigini duyunca ne kadar uzuldugunu anlatiyor. Potyshev denen adam Ukrayna Komunist parti lideri ve Kruscev ile ayni ekipten. tutuklanmadan once en fazla insan tutuklatan parti liderlerinden. Sanirim 60 000 insanin idamini istiyor. Kruscev anilarinda kendisinin de 30 000 kisiyi hain ilan ettigini Stalin”in kendisine bu kadar hain mi olur? dedigini anlatir. Ama biz su an arsivlerden dolayi biliyoruz ki Kruscev aslinda 30 000 den cok daha fazla insani idam etmek ister, onu durduran Stalin”dir.
    Yine Kruschev”in anilarindan Kruschev”in bizzat 1924 yilinda Trockist orgute katildigini biliyoruz. 1938 de operasyonlar bu sefer onune geleni tutuklayan parti liderlerine donunce, Kruschev anilarina Stalin”e gidip kendisinin 1924 yilinda Trockist orgute girdigini soyledigini anlatir. Ama Trockist hic bir terorist eyleme katilmamistir. Stalin bunun uzerine MK da konu ortaya atilinca sadece gecmiste trockist diye insanlari gorevden atamazsiniz diye Kruschev”i savunur

    Simdi tekrar Potyshev”e gelelim. Potyshev ve Kruschev ayni ekiptendirler. Zaten 1956 da yaptigi ilk islerden birisi Potyshev”i rehabilite etmek olur. Ginzburg bu adami seviyor, idam edildi diye uzuluyor.
    Yani Ginzburg tum operasyonlarin sucunu Stalin”e ykarken yalan soyluyor. Cunki operasyonlarin bir kismi bizzat kendi arkadaslari tarafindan yapiliyor. Sanirim bu durum tum ani yazarlari tarafindan ifade edilen kamplardaki oldukca kabarik sayidaki stalinist hakkinda fikir veriyordur.

    Benim gordugum o yillar burokrasi ici bir ic savas var. Oyle bir ic savas ki bu herkes sosyalist herkes bolsevik hatta herkes Stalinist. Benzer bir ic savas Cin de Kultur devrimi sirasinda da yasanir. Ama bu savastan Stalin galip cikmayi basarir. Deutcher vb nin Stalin”in 1936-39 arasinda burokrasiye karsi savasiyordu dedirten sey iste bu. Ama bu Stalin icin bir pirus zaferidir.

  79. Gün Zileli

    Ben Moskova duruşmalarının sanıkları işkence görmemişlerdir demek istememiştim. Bu bir dil sürçmesi. Böyle bir laf edemem, bunun sorumluluğunu alamam. Ayrıca alçaklarla tartışmanın sorumluluğunu da alamam. Bu yüzden dayanamayıp seninle tartışmaya girmekle bir kez daha hata yaptığımı kabul ediyorum. Buraya istediğin gibi yazabilirsin. Tek bir satırın bile basılmamazlık edilmeyecektir. ayrıca ben senin arşiv memurun değilim. Stalin’in Kamenev ve Zinovyev’le hapisteyken yaptığı görüşmeyi arar bulursun. Nasıl olur olmaz her şeyi buluyorsan. Haydi bana eyvallah.

  80. Ahmet

    Stalin”in Kamenev ve Zinoview ile hapiste iken gorusme yapti mi yapti ise neler konusuldu konusunda elbette birseyler biliyorum ve bildiklerim senin yazdiklarinin desenformasyon oldugunu gosteriyor

    Bir gun gecmeden ifadeni geri aldin, ne oldu tedavi falan mi oldun? Merak etme bir an icin bile olsa Moskova durusmalarinda yargilananlarin iskence gormedikleri ihtimalini kabul etmen seni cehenneme yollamaz. Tovbe et gecer.

  81. Ahmet

    Yusuf Cemal,
    Bir yazi yazdiniz sacmaladiniz, bu sacmalik icin bana kizman gerekmez, buraya bu ofke ile bir suru kufur siralayacagina on gun sessiz ol kir dizini bir dusun, nerde hata yaptin diye.
    Hala ayni aptalligi yapiyorsun, eger yenilmek bir siyasi hareketin tum tezlerinin ayrimsiz yanlisligi anlamina geliyorsa o zaman Trockizm kafadan yanlis. Cunki Trockizmin yenilmedigi alan yok. Trocki 1917 de yaptigi tum elestirileri yutarak bolsevik olur. Lenin ile olan 10. kongredeki mucadelesinden yenik cikar. Stalin”e karsi kaybeder. Dunya komunist hareketinde kaybeder. Senin mantigina gore Trocki”nin her seyinin sirf yenildikleri icin yanlis olmasi lazim.

    Senin kayis koptugu icin yanlis anlama diye burada ozellikle belirtiyorum. Yukarida soyledigim senin mantigin. Bu mantikla hicbirsey ogrenemezsin,

    Senin hayallerini yiktigim icin kusura bakma ama Trocki hic bir zaman guclu bir teorisyen olmadi. O yuzden teorik olarak bir cok zik zak cizdi. Hayatini yazan herkes trockist olanlar bile, onun ne kadar kibirli oldugunu soylerler. Buna ragmen 1917 de blsevik olup leninist oldu. Tum kibrine ragmen kendisi de teorik alandaki yetersizliklerini biliyordu. 15 yildan sonra Leninist olmasinin sebebi budur.
    Trocki iyi bir orgutcudur. Kizil ordu ve ic savasta bu yonu ile ortaya cikti. Ama savas sonrasi tezleri de suphesiz o donemi anlamak icin okunmasi gereken eserlerdir ama diger teorisyenler yaninda sonuk kalir.

    Fasizm uzerine tezleri ise o donemde benzerini bir suru insanin yazdigi tezlerdir. Bu tezlerin hic bir komuniste fasizme karsi direnmek konusunda bir faydasi olmamistir. 20. yy da pratik olarak devrimci mucadele veren hemen tum hareketler sizin stalinist dediklerinizdir.

    Bu arada hani egoisti narsisti filan anladim da bu sutoglani nesi oluyor? Hani beni ve okuyuculari aydinlatsaniz?

  82. Yusuf Cemal

    Demagoji tam gaz. Benim söylediklerimde her yenilgiye uğrayan fikrin “tamamen” yanlış olduğuna dair bir şey yok. Sana yenilgiyi kabul ettirmekle ilgili bir mesele vardı. Sen de nihayet kabul ettin.

    Eğer bir düşmanla savaşıyorsan ve o düşman en kritik anda senin ağzına etmişse bir yerlerde hata yapmışsın demektir. Eğer bunu kabul edecek kadar miden yoksa, solculuğa hiç girişmeseydin. Senin mantık, Kobaylar Kampı’ndaki rütbeli gibi çalışıyor. O diyor ki “Ben girdiğim hiç bir savaşı kaybetmedim” Kahramanımız eleman da diyor ki “Tabi ki kaybetmez, kaybettiğini anlamıyor ki bu”. Yalnızca Stalinizmin faşizm teorilerinin yanlışlığında değil bu söz konusu olan. Gün Zileli ile de benle de tartışırken asla kaybetmiyorsun, çünkü yenildiğini anlamıyorsun.

    Ve evet, tamamen haklısın. Stalinizm’in Faşizme karşı zırtapoz ve hiç bir işe yaramayan teorileri, onun Nazilere karşı yenilgisiyle anlaşılmıştır. Aynı şekilde Troçkizmin Stalinizme karşı aldığı tarihsel yenilgiler de onun Stalinizme karşı saçma sapan teorileri olduğunu gösterir. Dikkat buyurursan, troçkizmin 21.yyla kadar bir ana akım değil, “devrimciliğin vicdanı” ya da “idealistlik” gibi aslında ana muhalif akımlara uyduruk bir itiraz olduğunu sen de farkedeceksin. Dolayısıyla Stalinizm 1933’te Nazilere karşı şarlatanca teorilerle yenilirken, 1989’da piyasa kapitalizmine rezil rüsva bir şekilde teslim olurken, troçkizm yalnızca stalinizm karşısında rezil olmuştur.

    Burada asıl soru, Lenin-Troçki leninizminin Stalinizme karşı yenilmesinin nedenleridir. Ölmeden hemen önce son çabasına rağmen Lenin de, Troçki de bu yenilgiyi anlayamadılar, öngöremediler. Günümüzde neyin hatalı olduğunu artık biliyoruz. Ama daha yenildiğini kabul etmeyen birisi ile bu kadar ayrıntılı tezleri nasıl tartışacağız ki? Newton’ın kütle çekimini anlatabilmek için daha kimsenin bilmediği diferansiyel fikriyatı yerine geometrik açıklamalar kullanmak zorunda kalması gibi bir şey olurdu bu. Bu saf anlamıyla “bilim” değil, dolayısıyla zamanı gelince bir yerlerden okursun zaten. İpucu: Üstyapıya ait bir kurum olarak politika soyutlaması (iktidar,devlet,demokrasi vs.) ile toplumdaki bireyin dünyayı algılayış kurgusu (onun ideolojisi) arasında indirgenemez bir seviye farkı vardır; dolayısıyla diyalektik sentez işi için önce yeterli birikim gerekmektedir. Ya da proleterya yoktur, onu icat etmeliyiz de diyebiliriz. Neyse, önemli değil. Bu fikre ulaşmak için baya bir yolun var senin. Zamanı gelince daha basit cümlerle anlatan çıkar.

    Son olarak, sen nerede büyüdün allasen? Tarkovsky ile mi büyüdün, ninni olarak Beethoven mı dinledin? Süt Kardeşler filminden apartılmış bir replikti o. Al izle… http://www.youtube.com/watch?v=EJr3HWjcP80

    Dediğim gibi, seni hiç unutmayacağım süt oğlan…

  83. Gün Zileli

    “Yagoda, Lubyanka’dan Kremlin’e kadar bu iki yıkılımış adama eşlik etti…Kamenev’in pek çok Politbüro toplantısında okurduğu salona girdiklerinde, masanın başında sadece Stalin, Voroşilov ve Yezov’un oturmakta olduğunu gördüler. Politbüro’nun diğer üyeleri neredeydi? Stayin hemen yanıt verdi. Kendisi ve Voroşilov bir Politbüro komisyonu olarak orada bulunuyorlardı. Voroşilov’un düşmanlığı dikkate alındığında, onun neden orada bulunduğunu anlamak kolaydı… Kamenev, Politbüro’dan hayatlarının güvence altına alınmasını rica etti. Orlov’un anlatımına bakılırsa, ‘Güvence mi?’ dedi Stalin, ‘Bu konuda ne güvercesi olabilir. Gülünç! Milletler Cemiyeti’nin imzaladığı resmi bir anlaşma istemez miydiniz? Zinovyev ve Kamenev çalınmış bir at üzerinde pakarlık yapılan bir pazar yerinde değil, Bolşevik Komünist Partisi’nin Politbürosu’nda olduklarını unutuyoryar. Politbüro’nun güvencesi yeterli değilse, daha fazla konuşmaya gerek görmem’ ‘Zinovyev ve Kamenev, Politbüro karşısında koşulları belirleyecek bir konumdaymış gibi davranıyorylar’ diye sesini yükseltti Voroşilov. ‘Zerre kadar sağduyuları varsa, Stalin’in önünde diz çökerler…’ Stalin onların infaz edilmeyeceklerini söyledi. Bunun üç sebebi vardı. Bu, aslında bir Troçki yargılamasıydı. Partinin karşısında yer aldıklarında onları kurşuna dizmemişti. O halde, partiye yardım ettiklerinde kurşuna dizmesi için de bir sebep yoktu. Son bir sebep de şuydu: ‘Yoldaşlar unutmayın ki, bizler Bolşevigiz, Lenin’in öğrencileri ve izleyicileriyiz ve geçmişte işledikleri günahlar ne kadar vahim olursa olsun, Eski Bolşevikler’in kanını dökmek istemeyiz…’ Zinovyev ve Kamenev kendilerine yüklenen suçu kabul ettiler. Bitkindiler. Karşılığında hayatlarının bağışlannmasını ve ailelerine dokunulmamasını istediler. ‘Bunu söylemeye bile gerek yok dedi Stalin. Toplantı bitmişti.” (Simon Sebag Montefiore, Stalin: Kızıl Çar’ın Sarayı, çev: Yavuz Alogan, 2013 İthaki)

  84. Ahmet

    Gun , sanirim beni boyle kaynaksiz birakmaya yuregin elvermedi herhalde. Kaynak Orlov diye birisi. Aleksandr Orlov bir sovyet generalidir, 1936 yilinda yurtdisina gonderilir, Ispanya da gorevli olarak kalir. 1938 de ABD ye kacar. 1950 lerde bahse konu kitabini yazar. Kendisi CIA nin kontrgerilla uzmanidir. Hatta CIA icin bir de kontrgerilla kitabi yazar. http://www.amazon.com/Handbook-intelligence-guerrilla-warfare-Aleksandr/dp/B0007FMUKG

    Orlov bu kitabi sanirim 1953 54 lerde filan yazar, ve iddialari Koestler”in iddialarini destekler niteliktedir. Sonucta birisi CIA nin digeri de Ingiliz gizli servisinde psikolojik savas isindeler. Koestler 1945 sonrasi kitap ve yazilarinda SSCB ye karsi desinformasyon tezlerini gelistirir, Orlov ise kitabinda bu noktalari guclendirecek hikayeler anlatir. Bunu batiya kacan herkes yapar. Batida siginabilmenin sartidir bu. Stalin’in kizi da babasinin telefonda yahudi bir yazari nasil oldurme emri verdigini duydugunu iddia eder. Ama 1985 te SSCB ye geri donunce tum bunlarin kendi eline CIA tarafindan tutusturuldugunu soyler, kendisine karisilmaz, ama yine de SSCB de daha fazla yasayamaz, bir sene sonra yine ABD ye doner ve orada olur.

    Orlov CIA nin bir kontgerilla uzmanidir, yukaridaki olayi anlatir ama olayi gormemis, gormesi mumkun de degil. Ayni olayi baskalari da anlatiyor. Birisi bu sefer SSCB nin 1980lerde ordunun psikolojik savas dairesi baskani olan Volgokonov. Volgokonov SSCB yi yikip kapitalizmi kuran ekibin en onemli isimlerinden birisidir.Yeltsin”in askeri danismanidir.

    O da olayla ilgili eskilerden birisine konustugunu soyler. Ucuncusu ise Kaganovic Chuyev ile olan roportajinda soyluyor.
    Kaganovic Kamenev Zinoviev ikilisinin istegi uzerine Stalin”in onlarla bulustugunu ama bulusmada kendisinin olmadigini soyler. Ama Stalin”in onlarin hayatini bagislama sozu verdigini sanmadigini soyler.
    Anlasilan Kamenev ve Zinoviev hayatlarini kurtarmak icin son bir caba gostermisler. Bunu diger parti uyeleri de yapar. Mesela Bukharin de tutuklanmadan hemen once Stalin ile gorusur. Sadece tutuklandiktan sonra degil yargilamalar suresince de herkes Stalin”e yuzlerce mektup gonderir. Simdi bu mektuplarin bir kismi kamuya acik. Ozellikle Bukharin mektuplari bu konuda oldukca ilginc.
    Ah Volgonokov’un bu konuda ne soyledigini soylemeyi unuttum. Onu hafizamdan yaziyorumVolgokonov da bir subayin anilarina dayanarak onlarin Stalin”den af istediklerini soyler. O kadar.
    Ilginc olan nokta herkesin toplantiya katilanlarin isimlerini tam olarak vermeleri, Bunun anlami bu toplantilar kayda alinmis, ve herkes biliyor, zaten Stalin diger politburo uyelerini yanina sahit olmalari icin almis olmali. Eger kayda alinmissa bu toplantinin tutanaklari da vardir. Ama biz bu tutanaklari gormuyoruz.

    Simdi Volgokonov ordunun psikolojik savas bolumu baskani idi ve uzun sure bu arsivler onun denetiminde idi. Ayrica 1990 sonrasi bile arsivlere girme hakki olan bir kac kisiden birisi idi. Volgokonov”un bu tutanaklari erismemesi imkansiz. Ama soylemiyor. Demek ki orada desenformasyona yardimci olmayan bir seyler var. Biz de bu arsivler tam olarak acilana kadar ne oldugunu tam olarak bilemeyecegiz.

    Sana soylemistim, Montefiore den tarih degil desenformasyon ogrenirsin diye, aslinda kitabi almistim ama okumamistim, iyiki de okumamisim.

  85. gicigmen

    Stalin stalinzm lafini kendiside kullanilacak kadar asagaliktir.
    Stalin tüm diktatörler gibi iktidardayken sevilmek zorundaydilar..Hitlerde %33 de secimle iktidara geliyor partileri kaldirinca %94 tarafindan sevildi. Ayni oranda Evrende sevilmek zorundaydi.. Bu heryerde böyle olmustur.
    Ölünce yada devrilincede nefret edenlerin orani busefer % 90 larin üstüne cikmistir..

    Stalin belkide liderlik filminde musoliniye,oda Hitlere örnek olmustur..
    Kim daha Güclü lider bu Dünya sinamasinda!

    Sosyalizmin tüm alanlarda basarisizligin tabiki stalinlede ilgisi yok. Yerine kim gelseydi gene basariz olurdu..
    Daha sahsiyetli,daha yetenekli olan trocky dende bir sey beklenemezdi..
    Stalinin yerine kim gelseydi rusya halklari,devrimcileri hatta Dünya icin daha iyi olurdu.Carlik rusyasi Stalin devrinden daha özgür daha insancildi!

  86. Anonim

    Ahmedden alinti yapin.ahmed kendinede cia casusu desin.bitsin bu.adam otomatik ajan etiketleyici.

  87. Gün Zileli

    Soğuk savaş döneminde sağcılar da, sol eğilimlileri aynı böyle, Sovyet ajanı diye nitelendirirdi.

  88. Ahmet

    Yani Gun Sen simdi Orlov”un CIA kontrgerilla uzmani oldugunu red mi ediyorsun? adam kitap yazmis sana kitabin linkini verdim. neyini inkar ediyorsun bunlarin?

  89. Gün Zileli

    Bak Ahmet. Gerçeği bulmak için değil, ideolojik mevzilerini savunmak için demagoji yapanlarla tartışma yapmamak kararındayım. Bana, Stalin’in zulmünü ve cinayetlerini açıklayıp da dolaylı ya da dolaysız, şunun ya bunun ajanı ilan etmediğin 10 isim ver, 10 fazla mı kaçtı, haydi 5 olsun… 5 isim ver, o zaman seninle tartışmaya devam edeceğim.

  90. Anonim

    Ahmedin bes adami maks engels lenin stalin mtalin

  91. Gün Zileli

    bence şu beş adam daha uygundur: Stalin, Voroşilov, Molotov, Kaganoviç, Vişinski

  92. Ahmet

    Gun
    Onceki gun Moskova durusmalasindaki saniklarin fiziki iskence gormedigini soyledin, daha dogrusu soylemek zorunda kaldin, ama hemen krize girdin, simdi de aynen yukarida ki sozlerini aktariyorum “Stalin’in zulmünü ve cinayetlerini açıklayıp da dolaylı ya da dolaysız, şunun ya bunun ajanı ilan etmediğin 10 isim ver, 10 fazla mı kaçtı, haydi 5 olsun… 5 isim ver, o zaman seninle tartışmaya devam edeceğim.” diyorsun,

    Tartismaya devam edip etmeyecegin sana kalmis da ama yukaridaki soruyu sen kendine soruyorsun bana degil. Yoksa bir stalinist olduguma inandigin icin bana Stalin”i seven bes kisinin ismini isterdin.

    Yukaridaki yaziyi ben Orlov”un CIA icin kontrgerilla kitabi yazdigini acikladigimda yazdin. Yani sen de Orlov”un CIA ajani oldugunu en azindan ben seni uyarinca ogrendin ve kabul ediyorsun. Tabii aciktan degil, aciktan kabuller sende allerji yaratiyor, ofkelenip ona buna sovuyorsun. Simdi de soruyorsun “lan bunlarin hepside mi CIA ajani? Seni rahatlatacak mi bilmiyorum ama senin kaynaklarinin hepsi CIA ajani degil, mesela Koestler Ingiliz ajanidir.

    Evet simdi soyle bakalim, kaynaklarinin arasinda herhangi batili bir servisle baglantisi olmayan bes kisi sayabilecek misin? Bak ben sana yardim edeyim, birisi Ginzburg, kendisi parti burokratlarindandi anilari ucuncu derece kaynak olarak kullanilabilir ama kaynak kaynaktir, gerci ben onun anilarini kaynak olarak kullaninca sen krize girdin ama sonucta senin kaynagindir.
    Evet dene bakalim dort tane daha bulabilecek misin?

  93. Gün Zileli

    Ajan isnadını ileri süren ben değilim, sensin ve 1950’lerin Mccartycilerinden bir farkın yok. Onlar nasıl, ABD establishment’ini eleştiren herkesi Moskova ajanlığı ile damgaladılarsa sen de aynı şeyi Stalin adına yapıyorsun. E. Ginzburg’a bir kulp takamadığın için (en fazla “parti bürokratı” kulbunu takabilmişsin. Ha ha Ginzburg parti bürokratı, Stalin ise bürokrasiye karşı mücadele eden kahraman)bir tek onu bulmuşsun “ajan” olmayan. Hadi ben sana yardım edeyim. İ. Deutscher’i de ben söyleyeyim (yoksa ona da mı ajan diyorsun). Bu da benim sana kıyağım olsun. Artık diğer üç ismi bulmak da sana kalıyor. Biraz gayret etmelisin.

  94. gicigmen

    Stalin 39 da Hitlerle anlasma yaparken yahudi vede kommunzmin en büyük ideologu trotcky canini kurtarmak icin Almanyadan,Avrupadan kacmisti..

    40 da Trotcky Stalin tarafindan öldürülürken vede onu alman ajani diye iftira atarken ayni yilda Parisi isgal eden hitelere kutlama mesaji yoluyordu.

    Stalini en iyi anlamak icin trotckyi nasil,nezaman,ne sekilde,hangi iftirayla öldürdügünü bilmek gerek.
    Stalin budur,stalunculuk odur..

  95. Anonim

    Kaldı 3 isim daha ahmed.konu geçti diye sevinme.3 isim daha.

  96. Anonim

    Ahmed 3 temiz isim daha bulda nesemizi bulalim.ha gayret.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑