
68 gençlik hareketleri liderlerinden Gün Zileli, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde öğrencilik yaptı. Aynı fakültede yer alan Fikir Kulübü’nde başkan ve sonradan DEV-GENÇ adını alacak olan Fikir Kulüpleri Federasyonu’nda da yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. ‘Beyaz Aydınlık’ ekibinin içindeydi. Tutuklandı, hapis yattı.
Kendisini “1993 yılından beri anarşistim” diye tanımlayan Gün Zileli’ye, biz sorduk o cevapladı…
68 gençlik hareketleri nasıl ortaya çıktı? O kuşağın siyasal köklerini nerede aramak gerekir?
Gün Zileli: 68 üniversite boykot ve işgalleri 10 Haziran 1968’de DTCF’de sıradan öğrenciler tarafından başlatıldı. Biz solcu gençler de bu hareketi destekledik. Sonra da Hukuk Fakültesi vb. derken İstanbul’a yayıldı. Orada başı çeken Deniz Gezmiş ve DÖB’lü arkadaşları oldu.

“68 ruhu” nedir?
Gün Zileli: Böyle bir “ruh” yoktur. Bu, sonradan bizzat bu kuşak tarafından yaratılmış bir efsanedir.
68’e damgasını vuran en önemli 5 eylem veya 5 önemli fotoğraf karesi nedir sizce?
Gün Zileli: Amerikan 6. Filosu askerlerinin Dolmabahçe’den denize dökülmesidir. Bu eylemin başını çeken de Deniz Gezmiş’ti. Bir de DÖB’lülerin Beyazıt meydanındaki çatışmada polisi önüne katıp kovaladığı, polisin cop, kalkan ve miğferlerini bırakıp kaçtığını gösteren bir fotoğraf var. Gazete arşivlerinden bulunabilir. DÖB’lüler Çekoslovakya’nın işgali sırasında Cihan Alptekin’in öncülüğünde Galatasaray’daki Sovyet konsolosluğunun önünde bir protesto düzenlemişlerdi. Durmadan ‘68’den söz edilir ama bu eylemden hiç söz edilmez nedense.
Sizce 68’in en güzel yanı neydi? 68 neyi başardı?
Gün Zileli: Hiçbir şeyi başarmış değil. 68 aslında 68’de bitti. Bu hareket 12 Mart’a kadar sürekli geriledi ve küçük grupların silahlı eylemlerine dönüşerek söndü.
68 Kuşağının eksiklikleri ve hataları nelerdi?
Gün Zileli: Bu kuşak kendini üniversitelerin efendisi ve “bekçisi” görerek ve kibirlenerek kendi sonunu getirmiştir.
Gençler niye ve neden gruplara, örgütlere ayrıldı?
Gün Zileli: Leninizmdir bunun müsebbibi. Komintern efsaneleri gençleri yanlış yönlendirdi. Her küçük grup kendisinin “öncü parti” olduğunu sandı (“öncü parti”nin o yüzyılda ne haltlar ettiğini bilmeden) ve diğerlerini dışladı, ortaya sekterlik ve kargaşalık çıktı. Gençlik içinde “özgürlüğün despotizmi” hâkim oldu.
Siz o dönem Doğu Perinçek ile aynı örgütsel yapıda yer aldınız. Perinçek grubundan ayrılmanızda dönüm noktası ne oldu?
Gün Zileli: Bu çok sonradır. 1975 yılındaki “iki süper devletin baş düşman olduğu” siyasetinin belirlenmesinden sonra Aydınlık hareketi sürekli sağa kaydı. Benim ayrılığım ise 1980 12 Eylül darbesinden sonraki süreçte Stalin meselesinden oldu. Ben Stalin’i devrimi tasfiye eden bir katil olduğu için reddettim. Perinçek savundu. Sanıldığının tersine hâlâ Stalinisttir.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve diğer gençlik liderleri ile ilgili ilginç anlarınız var mı?
Gün Zileli: Birçok anım var ve bunları Yarılma (1954-1972) kitabımda anlattım. Bu kısa söyleşide zikredecek kadar önemli bulmuyorum bunları. Ama önemli gördüğüm bir şey var. Deniz Gezmiş, idamlarından az önce hapiste Oral Çalışlar’la görüşmek istedi ve görüştü. O sırada biz Aydınlıkçı grubun içerde Dev-Genç davası ile ilgili hazırlamakta olduğumuz “Savunma”da Sovyetler Birliği’ne “sosyal emperyalist” diyeceğimizi duymuş, bunu demememizi istedi. İdam edilmelerine çok az zaman vardı ve Deniz, bu nitelemenin kendi davalarına da zarar vereceğini düşünüyordu sanırım. Ama biz bunu reddettik. Çünkü “sosyal emperyalizm” teorisi Aydınlık hareketinin amentüsüydü. Deniz haklıydı ama kim dinler ki.
Siz kendinizi bugün siyasal düzlemde nerede konumlandırıyorsunuz?
Gün Zileli: 1993 yılından beri anarşistim. Bakunin daha I. Enternasyonal sırasında Marx’la mücadelesinde, “devlet kurmanın” devrimin ölümü olduğunu söylemişti. Sonra olanlar bunu kanıtladı, yani anarşizm haklı çıktı. Bunu idrak ettiğim an, sosyalizmin zaten çöktüğü o ortamda anarşizmi benimsedim.
Bugünün gençlerine baktığınızda ne görüyorsunuz? Bugünün mücadele zemini ne olmalı?
Gün Zileli: Ahkâm kesmeyi sevmem. Gençler kendi yollarını bulacaktır. Bir zamanlar 68’lilerin uydurduğu “Özal Gençliği” diye bir şey vardı. Şimdi de gençlerin sol toplantılara ilgi göstermediğinden şikâyet ediliyor. Neden ilgi göstersinler ki. Küflenmiş ben bilirimci, otoriter tutumlara uzak durmaları çok doğal.
İbrahim SARIDEMİR, 5 Kasım 2025
yılların biriktirdiği bilgelikle konuşmuş sayın zileli. tam boşluktan, heder yaşamdan ise anarşizme tutunmuş. türkiye’de anlamlı bir güç oluşturabilecek düzeye gelmiş olsalar idi, aynı hayal kırıklıklarının anarşistler arasında da yaşanacağına benim hiç şüphem yok. kapitalizmin koskocaman bir ahtapot olarak küremizi vantuzladığı bir dönemde, kitleleri sürükleyecek bir alternatif neden çıkmıyor acaba?
68 kuşağı hiçbir şey elde edemediyse de sorumluluk sahibi hissetmeleri bize örnek oldu.yaşı 20 lerde biri olarak bunu önemsiyorum.bizim gençlik için böyle bir eylem tarzı hele ölümü göze almak tahayyül edilemez bir şey.
Sayın “anonim 07 Kasım 2025 at 14:38”
‘‘aynı hayal kırıklıklarının anarşistler arasında da yaşanacağına benim hiç şüphem yok’’ tespitinize tamamıyla katılıyorum. Fakat iki istisna var gibi: Kapitalizm ve beraberinde doğan Nasyonalizm.
Üstelik bence bir alternatif çıktı. Bu alternatif İLERİCİLERİN daima ve ebedi can yeleklileri arasında nispeten yaygın. Ancak bunun muhabbet tellallığını yapanlar daha şimdilik can yeleklilerinin dışında olan sıradanlara ilerde ebedi can yelekleri takma olasılığının satış reklamı yapmaktalar: Örneğin hastalıksız, sağlıklı, genetik fabrikalarında kusursuz çocuk üretimi, televizyon-sinema benzeri coşturucu ve heyecan verici yeni gezegenlere taşınma vb emzikler dağıtıyorlar. Aynı tas, aynı hamam!
300-500 milyon yıl önce denizden çıkıp dünya gezegeninde yaşayanların bazıları zamanla (4-6 milyon yıl önce) insan olurlar. Bunların arasında bir azınlık 10 bin yıl önce kendi kaderlerini, biraz gizli saklı da olsa, kendileri çizme cesaretini sahip olur. Hatta bunlar arasında bile, aynı şimdiki gibi, sadece gözleri İLERDE olan bir azınlık doğa ve topluma karşı egemenlikleri altına almak amacıyla savaş açarlar.
Şimdiye kadar bu kahramanların gazabından kurtarıcı ruhani dinler ve laik ‘‘-izm’’ler başarısız olmakla kalmaz kahramanlara araç olurlar ya da aynı pisliği yayarlar. Dolayısıyla ‘‘aynı hayal kırıklıklarının anarşistler arasında da yaşanacağına benim hiç şüphem yok’’ diyen ‘‘anonim 07 Kasım 2025 at 14:38’’i sonsuz haklı. Belki de ümit daima ümitsizler içindir.
Eğer bu ustalığı beceren kahramanların gelecekte aynı biyolojik enayilere ihtiyaçları olursa ‘‘aynı hayal kırıklıklarının anarşistler arasında da yaşanacağına benim hiç şüphem yok’’ tekrarlanacak! Belki de tek kurtuluş ısı ölümünü (evrenin soğuyarak son bulması, heat death) beklemek.
Zaten bu kahraman ustalara göre aynı evren tekrar ve tekrar yeniden başlayacakmış. Yani ‘‘aynı hayal kırıklıklarının anarşistler arasında da yaşanacağına benim hiç şüphem yok’’ lafı tekrar ve tekrar ekranlarda elektronik akımlarıyla yazıya dönüşüp görülecek ve yaşanacakmış. Ben çok yaşlı olduğumdan sadece İNŞALLAH derim. Ümit ümitsizler içindir
Bunu benden önce sayısız görenler oldu:
Eve yakınlardan iki ve biraz da uzaktan bir örnek: Yunus Emre ve Hafız.
Yunus: ‘‘Hayat boyu Allah’ı aradım, buldum. Peki, şimdi?’’
Hafız : ‘‘Kapkaranlık bir gece… dalga korkusu ve bu derece dehşetli bir girdap. Sahilde rahat rahat yolculuk edenler, halimizi nerden bilecekler? ’’
Not: Hafız henüz 14’düncü yüzyılda “02 Kasım 2025 at 21:30” ve “07 Kasım 2025 at 11:51” gibi Saray dalkavukları kara cahillerin varlığını bilir.
Üçüncüsü: Hafız’a hayran Goethe, denizden çıktıktan sonra bitki, hayvanlar ve sonra gelen insanlar gibi buldukları dünyada yaşamaktansa, kahramanlık peşine düşmelerini yoldan çıkarıcı Şeytan ile anlatır: Faust Allah gibi her şeyi bilmek için Şeytan’a ruhunu verir. Trump vb gibi tüm ayıp donlarını atan p*zevenklerden sonra bile hala taş uykusunda olan “02 Kasım 2025 at 21:30” ve “07 Kasım 2025 at 11:51” kara cahiller var ve çoğunluklar!
Bu enayiler gibi emzik emmek istemeyenler listesi çok uzun. Uzaktan ama kara cahilin taptığı ilahlarından ümidini kaybeden birini örnek seçtim.
Allah gibi olma yolunu tutanların yoluna ışık tutan Kuantum kurucularının en başta gelenlerden Heisenberg, bu yolun ümitsizliğini görüp tıpkı sizin gibi ‘‘aynı hayal kırıklıklarının anarşistler arasında da yaşanacağına benim hiç şüphem yok’’ hissini bir Chuang Tzu ‘‘dokanma!, daha beter edersin’’ darbımeseli ile açıklar.
Ruhani din kurtarıcı peygamberleri ‘‘Allah’a ayan kula beyan’’, laik ‘‘-izm’’ kurtarıcı bilgeleri ‘‘Allah’a ayan kula OKUL’’ derler.
Akko takko 08 Kasım 2025 at 11:16
Yürüyüşe çıktığımda gençleri, okul çıkışlarında öğrencileri görüyorum. Kapitalizm esir almış; küçük ekranlı kelepçeleri ellerine takıvermiş. Zorlama yok… Parasını verip alıyorsun. Daha üst modeli çıktığında sırasına giriyorsun, daha da çok para verip alıyorsun. Artık sabır yok, sıkıcı kitaplar, uzun araştırmalar yok, enine boyuna düşünmek yok. Bir hayal alemindesin; sonunda daha fazla para vererek modelini yenilemek isteyeceğin bir telefondan başka bir şey bırakmayan alem. “Kanla dolu sünger beynimi içtin” gibi bir şey. Matrix 1’deki hain adam gibisin, yalanı yıkmak yerine, yalanda kalmaya isteklisin. Tüketiyorsun, doymuyorsun. Devlet’de hoşuma giden bir diyalogda geçiyordu “… Neden? Çünkü gerçek yiyecek değil yedikleri, doyurdukları yanları da asıl var olan, yediğini saklayabilen yanları değildir.” (Eflatun, Devlet, s. 279).
Bu kader değil tabii. Umarım sizin gibi birçok genç bu zinciri kırar. Bir davaya ölümü göze alacak biçimde baş koymak. Olağanüstü zorluklara, işkencelere dayanmak. Bugünkü pelteleşmiş ruhlara göre çok daha yüce bence de. Ama eylemler doğru muydu? Çıkar yol o muydu? Artık o olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü sonrasında yaşıyoruz. Ruh hali, adanmışlığı örnekse de; yanlışa düşmemek, çıkmaz yollarda kendini heba etmemek de ayrı bir derstir bence.
Sayın “Akko takko 08 Kasım 2025 at 11:16”
“…bizim gençlik için böyle bir eylem tarzı hele ölümü göze almak tahayyül edilemez bir şey.”
Hislerinize katılıyorum ama “ölümü göze almak” en azından çetrefilli, sorunsal ve tartışmaya açık…
20’nci yüzyılın en büyük tarihçilerinden Toynbee’nin son yazdığı şahane eseri “İnsan Soyu ve Toprak Ana” (Mankind and Mother Earth) kitabından bir alıntı:
” Egemen devletler, son 5.000 yıl boyunca insanlığın en önemli tapınma nesneleri olmuştur; ve bunlar toplu katliam talep edip alan tanrıçalardır. Egemen devletler birbirleriyle savaşa girerler ve savaşta her biri, hedeflenen kurbanlar tarafından öldürülme riskine karşın, en seçkin genç vatandaşının ‘düşman’ devletin en seçkin gencini öldürmesini ister. Birkaç küçük azınlık dışında tüm insanlar savaşta öldürmeyi ve öldürülmeyi sadece meşru değil, aynı zamanda değerli ve şanlı olarak gördüler.”
Bir benzetme yapacağım. Nasıl diller çok çeşitlitseler, kültürler de öyle. Üstelik ve bence asıl olan kültür! Ve kültür dille, ana dille, aktarılır.
Bu açıdan bakınca nasyonalizm (milliyetçilik), insanları birbirlerine düşman etmeyi körükler, dostlar düşman olur, değişik kültürün aşıladığı düşünüş yanlış olur…falan filan. Tek faydalanan Devlet-Endüstri-Banka tanrısıdır.
Boşuna bu tanrı her zaman ve sonsuza dek kendine yararlı olsun diye çocukları sardalye gibi okullara tıka basa doldurup, sonra uzun zaman çalıştırıp, vergi toplayıp, “düşmanlara” karşı savaşta feda eder. Kısacası pompalar.
Sonsuz sevdiğim dostumdan bir alıntı daha da güzel özetler: Küçükken bir haydut arkadaş bana, “dünyada sadece ve sadece iki türlü insan vardır; dolandırıcılarla enayiler”‘ derdi. Annem babam aynı şeyi daha kibarca dolaylı söylerlerdi: “oğlum derslerine iyi çalış” (yani dolandırıcı ol, enayi olma!).
Bu pislikten kurtuluş amacı güden ruhani din peygamberler ve ardından gelen laik XYZ-izmci ideolojiler ruhanileri sadece taklit ettiler. Yani işi asıl yürütenlerin “oyala şu salakları” geleneğine uydular!
Bu, son 300 bin yıllık akıllı akıllı (homo sapien sapien ya da Afrika’dan çıkış) tarihinin son 10 bin yıl dolandırıcılığı. Eğer tahmine kalkışırsam, daha öncekilere kurtuluş desen, zehirsiz yılan ya da dişsiz-pençesiz kaplan düşündürürdü.
Doğa ve İnsana karşı savaş açan Devlet-Endüstri-Banka!
Eğer bir şüpheniz varsa şu an gündemde olan çevre felaketleri ve dünyanın her yerinde süregelen savaşları düşünün. Eğer medyada nedenlerini sorgularsanız hemen karşınıza Devlet-Endüstri-Banka p*zevenklerinin cevabı çıkar: İnsanlar efendim, insanlar! Yok canım, karıncalar efendim karıncalar!
Bunlarda artık utanma bile yok! Hem savaşlar hem de çevreyi talan etmeler 1700 yıllarından beri üssel bir hız kazandı ama asıl neden alçak karıncalar!
Bir bakıma haklılar, iş işten çoktan geçti. Dünyanın en zengin ülkesi Amerika da bile insanlar daima daha fazla istiyorlar ve Trump gibi bir sonsuz alçağı hem insana hem de çevreye karşı savaş yapsın diye seçtiler. Avrupa sadece b*kunu çikolatayla kaplar. Çin ve kuyruğuna girip zengin olmak isteyen Modi aynı b*k. Rusya hakeza. Artık kimse zengin olmak dışında kurtuluş görmüyor.
Son sözüm siz “yaşı 20 lerde” diliyle: Devlet-Endüstri-Banka artık yabancı bir dil ve yerini Seks-Spor-Süpermarket aldı. Çok sık rastlanan bir örnek.
Dünyanın en medeni ülkelerinden ikisi “İngiltere ve Galler’de kadınların yaklaşık üçte biri, erkeklerin ise dörtte birinden biraz fazlası çocukken seksüel tacize maruz kaldı.”
Benim yaşadığım binada “yaşı 20 ler” gece gündüz f*ck müzik dinlerler!
Diğer açlıklar gibi pe*zevenk bilim adam ve kadınları, ki bu seks açlığı medeniyet kadar eski ve ilkel toplumlarda fahişelik kolonistler geldikten sonra başladı, bu durumdan faydalanan politikacıların dolandırıcılığını, etrafa ayıp-günah satmaları ifşa edici araştırmalar yapmazlar, kendileri seks açlığı içinde kıvranırlar.
Size bir örnek vereyim.
Batı’da kadına “aç, beni heyecanlandırıyorsun” derler.
İslam’da kadına “kapat, beni heyecanlandırıyorsun” derler.
B*k aynı b*k, sinek değişmiş.
İlkellerde ise “babanı biliyorsan şanslısın” derler.
Yani, daha henüz ne günah ne de ayıp. Tabii tüm dünyayı kaplayan mavi gözlü sarışınların artık girmediği yer kalmadı ama o başka bir konu.
Sayın Zileli nemir sönleşi kitabınızı okudum . Okudukça sizi tanıdım tanıdıkça aklımda şüpheler ve soru işaretleri belirdi. Belirtdikçe okumaya devam ettim, ve okudukça size saygı duydum . Ama kitap bittikten sonra yine size karşı öfkeliyim . Sanırım bende de bir problem var . Önemli olan problemli olsak da birbirimizi sevmemizdir . Bunu iyi bilin . Bunu size öğretmek istedim
Çok teşekkür ederim. Sanırım bir şeyler öğrendim.