Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Fikret BAŞKAYA/Gazze: Direnme Hakkının Terör Sayıldığı Bir Dünya!

Anti-emperyalizm ve Ulusalcılık, Duyurular, Fikret Başkaya yazıları, Konuk Yazılar, Savaş

 

Siyonist İsrail belirli aralıklarla [3-5 yıl] Filistin’e saldırıyor. Her yaştan savunmasız insanları katlediyor, sınırlı alt-yapıyı tahrip ediyor,  geliştirdiği yeni silahları deniyor… Ardından sözde bir ateşkes ilân ediliyor. Güya herkes “derin bir nefes alıyor”. Lâkin kimse Filistin‘e ve Siyonist devlete dair gerçeği söylemeye yanaşmıyor… İşte “önce kim saldırdı”, “Obama İsrail’in kendini savunma hakkı vardır dedi”, “ateşkeste kim etkili oldu, vb.” Orada söz konusu olan kolonyalist bir işgal değil mi? Eğer kolonyalist bir işgal söz konusuysa, İsrail’in kendini savunma hakkı diye bir şey olur mu? Şu dünyanın haline bir bakın… Aslında dünyanın nasıl bir yalan, kinizm ve ikiyüzlülük üzerinde durduğunu görmek için Filistin’e bakmak yeter… Artık işgalcinin kendini savunma hakkından bile bahsedilebildiğine göre…

Siyonist devlet oraya neden “yerleştirildi?”. Neden kurulduğu günden beri Filistin topraklarının gerçek sahibi olan Arapları hunharca katlediyor, hapsediyor, işkenceden geçiriyor, aç, susuz, ilaçsız, elektriksiz bırakıyor… Sekiz gün süren son saldırıda, 163 Filistinli öldürüldü, 993’ü yaralandı, 865 ev tahrip oldu, 6 sağlık merkeziyle 30 okul, 2 üniversite, 27 cami, 14 basın bürosu, 14 fabrika, 81 mağaza zarar gördü…  Bütün bu insanlık suçları işlenirken “Uygar dünya” nerede duruyor? Neden bir dur diyen yok? Sorunun kaynağında ne var? Siyonist devlet demek, Ortadoğu’daki ABD ve Avrupa [AB] demektir, oraya yerleştirilmiş emperyalizm, kolonyalizm demektir. Velhasıl İsrail bir bölge devleti değil… Eğer kimler tarafından, neden ve ne amaçla kurulduğu-kurdurulduğu bilinmezse, söylenenlerin bir kıymet-i harbiyesi olmaz. İsrail, Arap halklarının kendi ayakları üstünde durmasını, sekülerleşmesini, kalkınmasını, bir aktör olarak dünya sahnesinde yerini almasını engelemek üzere peydahlandı. Mâlûm, kadim böl-yönet kuralının bir gereği olarak… Amaç bölgede savaşı, çatışmayı, düşmanlıkları, hasımlıkları tahrik etmek, sürekli bir şiddet ve çatışma ortamı yaratmaktı… Dolayısıyla İsrail, bölgeyi sürekli bir çatışma, kargaşa, şiddet ve savaş ortamında tutmanın hizmetindedir. Gerçek amaç çatışmalı durumu sürdürmek iken, bir de barıştan söz etmek ikiyüzlülük değil midir? Arkasında ABD’nin ve AB’nin açık ve sürekli desteği olmasaydı, Siyonist devlet 60 yıldır bütün bu insanlık suçlarını işleyebilir miydi? Besbelli ki, arkasında kollektif emperyalizmin [ABD, AB, Japonya] açık, koşulsuz ve sürekli desteği var. Durum böyleyken bir de onlardan barış beklemek neye?..

Uluslararası hukuku nasıl bilir siniz?

Bir “dünya düzeni” düşüncesi XVII. Yüzyılın başından itibaren dillendirilmeye başlıyor. Modern çağda devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen ilk belge Avrupa’da 30 yıl süren “din” savaşlarının ardından imzalanan 1648 Westfalya Barış Antlaşması’ydı. Devletler arası ilişkileri bir düzene sokma girişimleri hep büyük yıkımlara neden olan büyük savaşların sonrasında gündeme gelmiş görünüyor. Nitekim, 30 yıl savaşları sonunda Avrupa nüfüsunun %40’ı telef olmuştu ve ardından ünlü Westfalya Barış Antlaşması kabul edilmişti. “Büyük Savaş” da denilen Birinci emperyalistler arası savaşın [1914-1918] neden olduğu devasa yıkımın ardından Milletler Cemiyeti örgütü [Cemiyet-i Akvam] oluşturuldu. Daha büyük yıkıma neden olan  ikinci emperyalistler arası savaşın [1939-1945] ardından da Birleşmiş Milletler Örgütü oluşturuldu. Fakat söz konusu her iki uluslararası örgüt, savaşın galipleri tarafından ve esas itibariyle de kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde dizayn edildiği için, etkinliği sınırlı güdük örgütler olmanın ötesine geçemediler… BM Güvenlik Konseyi, sadece savaşın galipleri demekti… Milletler Cemiyeti, kolonyalizmi olağan bir durum sayıyordu… Birleşmiş Milletler Örgütü de aslında milletlerin değil, devletlerin, devletlerin de değil, savaşın galibi olan bir kaç büyük devletin örgütü olmanın ötesine geçemedi… Tek başına Filistin sorunu bile söz konusu örgüt ve işlevi hakkında fikir edinmek için yeterlidir. Tabii böyle bir örgütün ‘dünya barışının, insan haklarının, refah arayışının bir aracı olduğu söyleminin de bir karşılığı yoktur. Netice itibariyle uluslararası antlaşmaların genel bir çerçevede hukuktan çok güce dayandığını söylemekte bir sakınca yoktur…

Aslında Westfalya Barış Antlaşması 4 önemli ilke içeriyordu: 1. Ulus-devletin mutlak egemenliği ve kendi kaderini tayin etme hakkı; 2. Büyük-küçük, güçlü-zayıf, zengin-fakir ayrımı yapılmadan ulusların yasal eşitliği; 3. Antlaşmalara uyma zorunluluğu ve zorlayıcı bir uluslararası hukuk sisteminin oluşturulması; 4. Başka devletlerin iç işlerine karışmama ilkesi… İlerleyen dönemde güdük de olsa, yeterli olmasa da Westfalya Barışı doğrultusunda gelişmeler devam etti.  Hegemonik güç olan ABD geçerli uluslararası hukuktan rahatsızdı. Sürekli olarak uluslararası hukuku ihlâl etti. Westfalya Barışından İkinci dünya savaşı sonrasına kadarki dönemde bu alanda sağlanan kazanımları yok sayma eğilimindeydi. Önce “Haydut devletler” söylemi peydahlandı. Haydut devletler halka  zulmettikleri, uluslararası hukuku ihlâl ettikleri ve kaynakları yağmaladıkları, komşuları için sürekli tehdit oluşturdukları, teröristleri destekledikleri, ABD’den ve onun demokratik ilkelerinden nefret ettikleri için katli vacip sayıldı, saldırı ve ve rejim değiştirme [regime change] gerekçesi yapıldı. Ardından Nazi işgaline karşı Fransız direnişi sonucu evrensel bir ilke mertebesine yükseltilen direnme hakkı yok sayıldı ve onun yerine çatışmaları görüşmeler yoluyla çözme yöntemi [conflict resolution] ikâme edildi. Bu, tarafların vazgeçilmez hakkının ve iradesinin yok sayılması demeye geliyordu. Bir de hiç bir zaman uluslararası hukuka göre bir tanımı yapılmamış olan “terörizm” kavramı her türlü silahlı haklı karşı çıkışı ve direnişi  itibarsızlaştırmak üzere kullanıldı. Sovyet sisteminin çöküşünün ardından, ulusarası hukuku ve teamülleri yok saymanın iki “gerekçesi” daha keşfedildi: İnsânî müdahale ve koruma sorumluluğu… Böylece uygar Batı’nın uygarlık götürme, uygarlaştırma misyonu ve Beyaz Adam’ın yükü söylemi yeni bir görüntüyle arz-ı endâm ediyordu…

Velhasıl ABD ve müttefikleri, Westfalya Barışından beri oluşturulan devletler arası hukuku ve teamülleri hiçe saymanın gerekçelerini üretme peşindeler. Tabii bu arada insan haklarından ve demokrasiden çok söz ediliyor oluşu da burjuva egemenliğinin bir ironisidir… ABD uluslararası yasal mevzuatı ihlâl ediyor, imzalanmış antlaşmaları yok sayıyor. 1945 sonrası dönemde ABD açık ve gizli savaşlarda yaklaşık 25 milyon insanı öldürdü. Bütün bu canice saldırıları yalana dayanarak gerçekleştirdi ve tabii yalan makinası medyanın tam desteğiyle… Bütün bu zaman zarfında ABD’ye bir tek dış saldırı oldu mu? Hiç kendini savunmak zorunda kaldı mı?

Amerikan halkı suç ortağıdır…

ABD’nin yönetici kliği 1945’den beri dünyanın dört bir yerinde sayısız cinayetler işliyor, katliamlar yapıyor, savaşlar çıkarıyor, etnik, din ve mezhep kökenli ayrılıkları körükleyip azdırıyor, çatışma ortamı yaratmak için ne gerekiyorsa yapıyor, doğal çevre tahribatını derinleştiriyor, büyük sermayenin çıkarı için sürekli insanlık suçu işliyor. Bütün bunları da Amerikan yurttaşlarından aldığı oya dayanarak ve onlardan topladığı vergilerle yapıyor… Bu işte bir yanlış yok mu? Bu durum “Amerikan demokrasisinin” ne menem bir şey olduğu hakkında fikir vermiyor mu? Amerikan yurttaşları bu insanlık suçlarına neden itiraz etmiyor? Sadece 11 Eylül 2001 sonrası dönemde, Amerikan yurttaşlarının savaşların finansmanı için yaklaşık 5 bin milyar dolar vergi ödedikleri tahmin ediliyor… Her Amerikan ailesine yaklaşık 50 bin dolar düşüyor… Amerikan yurttaşlarının bu saçmalığa bir son vermeleri gerekmiyor mu? Neden verdikleri vergilerle haksız savaşların finanse edilmesine, Amerikan gençlerinin insanlık suçu sayılan maceralarda telef olmasına itiraz etmiyorlar… Neden imparatorun çıplak olduğunu yüksek sesle haykırmaya cüret ve cesaret etmiyorlar? Neden oynanan “demokrasi oyununun” aslında ahmakları aldatmaya yarayan bir sirk oyunu olduğunu sorun etmiyorlar? Neden asıl “haydut devletin” kendi devletleri olduğu gerçeğini kabullenmeye yanaşmıyorlar? Neden hep egemen medyanın gösterdiği yere, dışarıya bakıyorlar da kendilerine, içeriye bakmıyorlar? Bu kepazeliğin sona ermesi, tüm toplum kesimlerinden bir karşı sesin yükselmesine, etik ve entellektüel yenilenmeye, politikleşmeye, velhasıl Amerikalıların gerçek birer yurttaş gibi davranabilmesine bağlı…

T.C. Filistin sorununa dair düzgün tavır alamaz

Bir ABD uydusu ve NATO üyesi olan Türkiye’deki komprador rejimin, Filistin sorunu da dahil, Arap Ortadoğusu ülkeleri ve İran’la ilişkileri, emperyalist kampın çıkarları doğrultusunda belirleniyor. Başka türlü ifade edersek, Türkiye’nin bölgeye yönelik dış politikası, NATO’cu cephenin çıkarlarıyla uyumlanmak zorundadır. Bu da Türkiye’nin komşularıyla ilişkisinin modalitesinin, çerçevesinin ve kapsamının emperyalizm tarafından belirlenmesi demektir. Ne demek istediğimi merak edenler Siyonist devletin kurdurulduğu 1948 sonrasında ve ilk Körfez Savaşından bu yana geçen yaklaşık 20 yılda Türkiye’nin bölgeye yönelik yaptıklarına ve yapamadıklarına bakabilirler… Türkiye’deki rejim sadece pro-Amerikan, pro-emperyalist değil, aynı zamanda pro-Siyonist bir rejimdir. Son dönemde İsrail’le yaşanan “ağız dalaşı” sadece seyirciyi oyalamaya yönelik ideolojik bir manipülasyondan ibarettir. Siz hem bir ABD uydusu ve saldırı paktı olan NATO’nun üyesi olacaksınız, hem de  Filistin’e yönelik düzgün bir dış siyaset izleyeceksiniz… böyle bir şey mümkün değildir… Eğer NATO’cu cephenin Siyonist işgale koşulsuz, sınırsız ve tam desteği söz konusuysa, siz o cephenin hevesli bir bileşeni olarak farklı bir şey yapabilir misiniz? Bir taraftan İsrail’in Gazze’de yaptıklarını mahkûm ediyor görünmek, diğer taraftan İsrail’in güvenliği için yapılan her şeye ortak olmak bir çelişki değil mi? İsrali’in güvenliği NATO’cu emperyalist kampın güvenliği demek olduğuna göre… Türkiye gerçekten Filistin halkının haklı davasına sahip çıkmak istiyorsa, önce emperyalist bir saldırı paktı olan NATO’dan çıkması gerekir. Aksi halde Amerikancı Müslüman Kardeşlerle Filistinlilerin “koruyucusu” rolüne soyunmak yakışık almaz. Eğer Mısır’daki Müslüman Kardeşler “iktidarı”, gerçekten Filistin sorununa sahip çıkmak istiyorsa, işe önce Camp David’i geçersiz saydığını ilân ederek başlaması gerekir… Aksi halde arabulucuk rolüne soyunmak, geçerli durumu sürdürmekten başka bir anlam taşımaz. Zira durum arabuluculuğu değil, açıkça taraf olmayı gerektiriyor…

www.ozguruniversite.org

 

7 Comments

  1. çıracı

    Gazze’deki güncel Siyonist vahşet hakkında başka bir kapsamlı değerlendirme:
    http://petras.lahaine.org/?p=1921

  2. Anonim

    Kürdler, Filistinliler ve “Ümmet Kardeşliği”

    Kürdler, her platformda Filistin’in bağımsız olması gerektiğini dile getirirler, eylemler yaparlar, gerekirse onlar için ümmet kardeşliği şemsiyesi altında savaşacaklarını dillendirirler. Ancak o çok sevdikleri ümmet kardeşleri Filistinlilerin Kürdistan için neler düşündüklerini hiç umursamazlar ve de bilmezler.

    Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas “ABD, Suriye’ye saldırırsa, bu Esad’ın düşmesine ve bir Kürdistan devleti kurulması gibi vahim bir sonuç ortaya çıkaracaktır” dedi.

    Gidin 180.000 Kürdün öldürüldüğü “ANFAL” ölüm kadrolarını araştırın. Yüzlerce Filistinlinin adını göreceksiniz Saddam’ın Anfal kadrolarında. O zaman yakalanan birçok Filistinliye, Kürdler: “niye bize karşı savaşıyorsunuz, oysa biz sizin bağımsızlığınızı savunuyor ve destekliyoruz” demişlerdi.

    Filistinliler: “Biz Arap kardeşliği için savaşıyoruz” cevabını nasıl da unuttunuz?

    Gidin ortalama bir Filistinliye Kürdistan ile ilgili bir soru sorun. Alacağınız cevapla ağzınızın payını alırsınız. Gidin Ramallah’a Kürd olduğunuzu söyleyin hadi. Bakalım nasıl bir muameleye tabi tutuluyorsunuz.

    Halepçe’de kimyasal silah kullanıldığında, daha gaz kokusu dağılmadan Saddam’ı “Arap Kardeşliği” için kutlayan Arafat değil miydi?

    Bir gazetecinin Arafat’a: “Halepçe’de işlenen insanlık suçu için ne düşünüyorsunuz” sorusuna Arafat: “Bu durum Irak’ın iç işleriyle ilgili bir durum, Irak’ın iç işlerine saygı duyuyoruz” diye cevaplamadı mı?

    Hamas liderinin Barzani için sarf ettiği sözleri unuttunuz mu?

    Halid Maşel’in, Haniye’nin, Nusrallah’ın Kürdler için söylediklerini ne çabuk unuttunuz.

    Kürdün “ümmet kardeşliği” sofrasında yeri yoktur.

    Mustafa Acar

    http://www.nasname.com/a/mustafa-acar-kuerduen-uemmet-kardelii-sofrasnda-yeri-yoktur

  3. Anonim

    KAHROLSUN FİLİSTİN – Yiğit Doğan

    Suriye müdahalesi Kürdistan’ı kurar, eyvah! diyenlerin Kürdistanlı stratejik ortaklarına…”

    Bu yazı, Kürdistan karşıtı olmayan Yahudi ve Arapları incitmek amacıyla değil, ne kadar zavallı, akıldan, metottan kopuk ve zıvanadan çıkık yaşadığımızı Kürdistanlıların kavrayabilmesi amacıyla “safça” hazırlanmıştır.

    Bu kopya yazı için esin kaynağı olan yazıların yazarlarına ve çok önce bir yazıda rastladığım aynı başlık için sonsuz teşekkürler.

    Filistinlilerin canımı sıkan sürüncemedeki durumlarından bıktım ve onlara, onların bize sergilediği içtenlikle, tavsiyelerde bulunmak istiyorum. İlkel ve ihanetçi bağımsızlık taleplerindeki ısrar dünyanın dengesini bulmasına yardımcı olmamaktadır.

    Tavsiyelerim kendi ülkem Kürdistan’ın ve Kürdistanlıların tecrübelerinden süzülüp gelerek billurlaşanlardır. Bu nedenle Filistinli dostlarımızın önerilerimi dikkate almalarını, hakkında düşünmelerini rica ediyorum.

    Aşağıda sıralananları, tıpkı sizin o ilkel ulusal gururunuzla reddettiğiniz gibi reddeden Kürdistanlılara rastlarsanız eğer, en yakın PKK/PJAK/PÇDK/PYD/KCK/BDP/HDP/Türkiye İran/Suriye/Irak temsilcisine bildiriniz, elinizden geliyorsa kendiniz teslim ediniz.

    *Öncelikle, olaylara enternasyonal, uçsuz bucaksız, derinlemesine, boyutlar ötesi bakmayı öğrenmeniz şarttır. Çok ve kaliteli okumalısınız ya da sizin yerinize de okuyacak birini bulmalısınız. Bunun için el birliği ile Mahmud Abbas’ı bir İsrail cezaevinde ağırlatınız.

    *Filistinliler, ulusçuluk ve devletçilik darlığından kurtulmalı ve mevcut sınırları sorun etmeden, İsrail’de demokratik ulusun inşasına emek harcamalıdır. Konula ilgisi yokmuş gibi görünse de, 1948’de kurulan İsrail’in kurucusu David Ben-Gurion’un dehasına ve sizlere olan sevgisine de güvenmelisiniz.

    *Filistin kelimesi tüm dünyada devleti ve bağımsızlığı çağrıştırdığı için bu coğrafik kelime bu yazıda kullanılmayacak, İsrail kelimesine ise dokunulmayacaktır. Bunun nedenleri üzerinde tartışmaya zaman harcamak lüzumsuzdur. Demokratik ulus inşa edildiğinde ülke adları silinip gidecektir. Bunlar gereksizce çeldirici ayrıntılardır, kapılmamak şarttır.

    *Diğer Araplardan da ayırt etmek için bu yazıda size Filistinliler yerine FArap denilecektir. İşgal, işgalci, sömürgeci, yayılmacı, şeytan, soykırımcı gibi çağ dışı, temelsiz ve anlamsız terimleri de sözlükten ve kullanımdan çıkarmanızı öneriyorum. Yazının ilerleyen kısımları kafanızdaki tüm soru işaretlerini giderecektir. Demokratik ulusun inşası, bir yazıyı aynı titizlikte inşa etmekten geçer.

    *Birbirinizi seviniz. Birbirinizi sevmek, dilinizdeki kötü nitelemeleri silmekle başlar. Ayrıca, Yaser Arafat ile Ariel Sharon’un posterlerini yan yana asınız. İlkel milliyetçiliği anıştıran, anlamsız ve lüzumsuz Filistin bayrağına gerek kalmadığı için İsrail bayrağını FArap bölgelerinde dalgalandırınız, her duvara asınız, ona sarılıp uyuyunuz. “FArap bölgeleri” lafını da zamanla kullanmayı bırakınız, her yeri ve her FArabı İsrail demokratik cumhuriyetine hazırlayınız.

    *Tatil için İsrail’in otantik, egzotik yerlerini yani her karışını tercih ediniz. FAraba iş ya da gezi için gelen Yahudilere yardımcı olunuz, tırnağı taşa değmesin diye elinizden geleni yapınız, terörist olmadığınızı yalvararak anlatınız, demokratik özerkliğin herkes için nimet olduğunu kanıtlayınız. Toplu tecavüzleri, köy yakmaları, yağmaları, sürgünleri, öldürülen çocukları, yakılan ormanları ve diğerlerini ağlaşarak anlatınız ve halkların kardeşliğini benimsetiniz. Kin tutmayınız, intikam yeminlerini bırakınız; affedici olunuz.Yaşatılan tüm insanlık suçları için “Dönemdi, her iki taraf da acı çekti, yaşandı gitti, ortak vatanda geleceği inşa edelim!” deyiniz.

    *İsrail’de de mutlaka ESP, EMEP, BDP, DTK, İP, TKP, CHP, AKP, MHP, BTP benzeri Türk partileri vardır. FAraplar, İsrail’in çevreciler de dahil tüm yasal partilerinde gönül rahatlığıyla çalışabilmelidir. Eğer bu tür ilerici partiler yoksa, hemen kurulmalı ve o parti aracılığıyla Yahudi parlamentosunda temsiliyet hakkı edinilmeli ve tüm samimiyetiyle İsrail’in yapısal sorunlarının, korkularının üzerine giderilmesi ve iyileştirilmesi için çalışılmalıdırlar. (Hatip Dicle kriminal bir vakadır, önemsenmemeli, tartışılmamalı, örnek alınmamalıdır.)

    *İsrail demokratik ulus parlamentosunda özgürleştirilmiş kadının temsiliyet oranına dikkat edilmeli ve bunun “yüzde yüz” oranına artırılması sağlanmalıdır. FArap oylarıyla Yahudilerin derin aydınları da parlamentoya sokulmalıdır.

    *Hem FArap partisinin lokal ve ilkel görüntüsünden kurtulmak, hem de enternasyonalist davranabilmek için HDP benzeri partileri çalışmanız gerekecektir. İçinizde direnenler olursa çukurları direnenlere kazdırmanız ya da nedenleri daha savunulabilir bir yöntem olarak direnç gösterenlerin ön saflarda olacağı halk savaşı ve alan savunması başlatmanız yerinde olacaktır. Bu iş için Bahoz Erdal, Cemil Bayık, Ali Haydar Kaytan, Besé Hozat ve Duran Kalkan size yardımcı olacaktır. Onlara derinden güveniniz.

    *İsrail’de demokratik ulusun inşa edilebilmesi için Hamas ve FKÖ kendini feshetmelidir.

    Bu atılıma teorik ve pratik zenginliği açısından uygun danışmanlar olarak tüm PKK’lileri size ihraç etmekten onur duyacağız. PKK’liler, için önemli olan demokratik ulusun inşasıysa, bunu pekala zeki, pratik ve hızlı İsrail’de kolayca başlatabilirler. Zamanında siz FAraplar, Kürdistan Devrimcilerine gerilla eğitimi vermiştiniz, ödeşirsiniz. İmralıdakini de almazsanız güceniriz! Ki, onsuz zafer mümkün değildir. Bakın biz Türkiyelileşme zaferini kutlarken, siz hala FArabın peşinde sürünüyorsunuz. O ise, Ankara’dan çıktı partileşti, Bekaa’dan çıktı ordulaştı, İsrail’e gidince kesin demokratik uluslaşacaktır. Emin olun demokratik uluslaşmaya İsrail entellektüelizmi daha çabuk adapte olacaktır. Yaşadınız, sevininiz!

    *İsrail partilerinde çalışıp en üst mevkilere kadar yükselen Kürdistanlılarla temasa geçmenizi öneririm. Merhum İsmet İnönü, Ziya Gökalp, Turgut Özal gibi kişileri kaçırmış olsanız da, bu tür bir aktivite için adını sayamayacağım kadar çok, yani kaç on binlerce Kürde danışmanlığı için başvurabilirsiniz. İsrail’in medenileştirilme projesine destek vereceklerinden şüphe duymayınız.

    *“Suriye ve İran operasyonu sırasında tanınma şansımız varken, o koşullarda Kürdistan bizden önce devletleşemez ve tanınamaz. Daha da kötüsü, Kürdistan devletleşince, bizim hiç şansımız kalmaz!” demeyin. Zaten, bu demokratik ulus projesi sizin de devlet, sınır ve ulus saplantılı ruhunuzu iyileştirmeye hizmet edecektir.

    *İşaret ettiğimiz süreç başlar başlamaz, ki bu tarihin en görkemli ve “son” sürecinin de başlangıcı olacaktır; ne Yahudilerden ne de sizden tek bir kişi bile savaşırken ölmeyecektir. Devlet, sınır, ulusal çelişkiler ve çatışmalar yoksa orduya da, militana da gerek kalmayacaktır. Bize güvenin.

    * Yahudilerin ölümü, yaralanması ve incinmesinin umurunuzda olmaması çok yanlış bir durumdur ve bu insanlık dışı duyguyu söküp atmalısınız. Siz de kardeşsiniz, birbirinize sarılınız.

    *FAraplar, demokratik konfederalizm yüceliğini özümseme amaçlı, Yahudilerin illegal partilerinde de yer alarak yine İsrail’in bekası ve büyük İsrail (bir çeşit Misak-ı Milli) hedefi, aşırı dindar ya da Marksist bir yaşamın kurulması gibi alnı ak ve enternasyonalist gerekçelerle ve tüm enerjileriyle çalışmalıdırlar. Bu gayretinizin samimiyetine inanmayan İsrail yüzünden değil müebbet, ölümü bile göze almalısınız. Ayrıca, diğer FArapları da bu tür partilere “kazandırma” çalışmalarının soluksuz yapılması acildir.

    “Bir Arap için Yahudi’nin legal ve illegal partilerinde çalışmak utanç vericidir ve bu haliyle içimizde yaşayamaz! Allah yılaaanek beybeyye! (Allah onun, yani öyle birinin, babasının babasına lanet etsin; ifade için S’ye teşekkürler)” diyorsanız; “önderlik bilinci” taşıyan bir Kürdistanlıyla temasa geçiniz ve sınır, ulus, devlet, millet, onur neymiş; utanç, kepazelik, alçaklık, rezillik, düşürülmüşlük ne değilmiş anlayınız.

    Türkiye’de, Alevi Kürdler Marksist ve sol görüntülü Dev Sol, TİKKO, PKK gibi Türk partilerinde; dindar Kürdler ise dindar ve şeriatçı Türk partilerinde (ve hatta Arap örgütlerinde) gönül rahatlığıyla çalışmaktadırlar. Ne bu insanlarımızın yüzünde, ne de onları izleyen ve değerlendiren Kürdistanlıların yüzünde en ufak bir utanç kırıntısı bulamazsınız. Bu nedenle, bir kesim Kürdistanlı gibi düşünmeyi, enternasyonelleşmeyi, tapınmayı, kavramayı, iradeyi teslim etmeyi, fedaileşmeyi öğrenmek için, sonrasında aranıza geri dönüp öğrendiklerini uygulamak şartıyla, öğrencilerinizi Kürdistanlıların arasına göndermeniz hayrınıza olur.

    *Özellikle FArapça bildiğiniz halde, İbranice türkü ve şarkıları seviniz, sevdiriniz. Bu, İsrailleşmenin içinize ne kadar yerleşik olduğunun da yansımasıdır, derecesidir. Eğlenceli toplantılarınızda bu eserleri kendinizden geçerek seslendiriniz ve sosyal medyada paylaşınız, paylaşımları da paylaşınız, beğeniniz. Özellikle çocuklarınıza ve size maruz kalanlara bu konuda örnek olunuz. Size benzemelerine izin veriniz.

    Lütfen bırakmayın okumayı FArap dostlarımız, lütfen devam ediniz! Vallahi dalga geçmiyorum! Kendimizden örnekler var karşınızda. Devam ediniz okumaya! Yalan değildir bunlar. Yalandır diyenler hemen karşı yazı yazacaklardır zaten!

    *Özellikle alt-orta, orta ve üst sınıf ailelerin “büyük bedeller ödeyerek” yetiştirdikleri çocuklarını sınavlara canla başla hazırlamalarını ve ardından İsrail’in en iyi lise ve üniversitelerine göndermelerini, geleceklerini kurtarmaları açısından, sessizce öneririm. Bu tür bir göçe “beyin, üretkenlik ve gelecek göçü” demenin düşmanca bir yaklaşım olacağını biliniz. Bu şekilde İsrail’e giden öğrencinin bir daha Filistin’e temelli dönüp dönmeyeceğini tartışıp zaman bile kaybetmeyiniz. Ayıptır. İsrail’in kazancı, asıl FArapların kazancıdır. Anlamadınız mı? Anlaşılmazlık bizim doğamızda var!

    *İsrail’de Yahudi ağırlıklı yerleşim yerlerinde yaşayan FAraplar tamamen İsraillileşmeye en yakın kitlelerdir ve buna engel olacak tüm tehlikeler bertaraf edilmelidir. Bunlar İsrail’in ve FArapların “radikal demokrasi” düşmanı gericilerine kaptırılmamalıdır ve hızla örgütlenmeleri sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, “radikalce örgütleyen” kazanır!

    *Çoğu FArap aydının İsrail’in gazete, tv ve internette İsrail için, İsrail lehine boy göstermelerini teşvik ediniz. Bu noktada çok ince nüanslara dikkat edilmelidir. Bu yaşantı türünde, özellikle FArap aydınlarının tarafsız görünmeleri çok önemlidir. FArapların ya da İsrail’in çıkarı için değil, her ikisi için de görüş bildirdiği izleniminin verilmesi hayatidir.

    Kendisinin bir FArap değil de dışarıdan gözlemci (mesela bir Norveçli) gibi konuşması, FArap olduğunu gözden kaçırmaktadır! (Bu tam da “çocukların elleriyle yüzlerini kapadıklarında görünmez olduklarını sanmaları” gibi bir olaydır. Gerçi deve kuşu örneği de durumu açıklamaya uygundur, çünkü gözümüzün önünde kalan “yerleri” etnik taraflarıdır.)

    Bunun için mutlaka bazı gazete köşe yazarları, gazetelere, sitelere, bloglara yorum yazanlar, bazı akil adamlar, balıkçılar, PKK’liler, BDP’liler mercek altına alınmalıdır. Bu tür FArapların; tarafsız, ara bulucu, analizci, akıl verici pozlarla İsraillileşmenin asıl mimarlarından olduklarını gözden kaçırmamanız ve yeri geldikçe ödüllendirmeniz önerilir.

    *FArapların izlediği basında özellikle Yahudi yazarlara yer veriniz. Onlar İsraillileşmeye değinmezler ama FAraplaşmanın zararlarının ve mevcut mücedele yönteminin görkemi ile ilgili ne yazacaklarını çok iyi bilirler.

    *Mahalle, mezra, köy, kasaba ve şehir ve eyalet adlarının İbraniceleştirilmesine ses çıkarmayınız. Ses çıkaracağınız zaman da sanki yalvarır gibi isteyiniz, oldubittiye getirir gibi davranınız. Bu zavallılığınızda bile İsrail saldırıp cezalar verirse, öncülleriniz bu rezil duruma düşmüşlüğünüzü de kahramanlığa dönüştürmeyi becerecektir. Bu konudaki danışmanlık için BDP belediyeciliği hep boşa çıkan enteresan örneklerle doludur. Yer önermek anlamsızdır, her hangi birinin kapısını çalıp “Ne yaptınız, sonuç ne?” diyebilirsiniz.

    *Yerleşim yerlerinizde İbranice dilinin kullanılmasının yaygınlığıyla, baskınlığıyla, iştahıyla ilgili endişeye kapılmayınız. FArap olmak, FArap kalmak için FArapça şart değildir.

    *“Araplara devlet bahşedilir, Araplar kendi elleriyle devlet kuramaz!” gerçekliğini de asla unutmayınız ve bunun aksini belirtenleri; ajan, işgalci komiseri, psikolojik savaş elemanı, özel harp dairesinin adamı, emperyalistlerin köpeği, ilkel milliyetçi, işbirlikçi, ihanetçi, provakatör, gericinin uşağı olarak sınıflayınız ve deşifre ediniz.

    *FArap militanları için çekilme süreci “İsrail topraklarını” tamamen terk etmeleri üzerinedir ve Musa asasıyla yardıma gelecektir.

    *Hahamlar ve İmamlar da avlusu ve yemekhanesi ortak ibadethaneler kurmalı, dinsel ve mezhepsel ayırımları gidermelidir. Böylece bu gönüllü dayanışmayla, dinlerin keskin sınırları da belirsizleşecek ve zamanla devlet gibi sönükleşme üzerinden yok olacaktır.

    *FAraplar devlet, sınır, hiyerarşi ve ulus paradigmalarından, lanetinden vazgeçerse, tüm dünyanın “ezen ulusları” bu modeli kendilerine örnek alacaktır. Böylece medeniyetin, kapitalizmin, dinlerin, emperyalizmin, güdük sahte ve sözde demokrasilerin, neo-liberalizmin, sosyalizmin vs. gibi sistemlerin dışında yepyeni, orijinal ve geri dönülemez bir yolda hızla ve coşkuyla sürecin kendiliğinden inşası başlayacaktır. Evet sayın okuyucu, bozmayın; öyle neolitik neolitik bakmaya devam edin!

    *FAraplar gelmiş geçmiş tüm devrimleri önemsizleştirmekle kalmayıp, tümünün evrimselliğinin yansımalarını da dıştalayan bu bilimsel modeli uygularsa, daha doğrusu bu modeli özümseyip birebir uygun yaşarsa; Yahudiler ekolojik demokratik özerk konfederalist yaşama çaresiz mecbur kalacaktır, kaçarı yoktur! Plan dahiyanedir, anlamaya çalışmayınız. Anlaşılmak önderliğin doğasında yok, anlamak da sizin yani her önderlik halkının doğasında yok! Bu bir kader, kabulleniniz.

    Bu yeni ve benzersiz yaşam yöntemini, kusursuz taktik ayaklardan oluşan kusursuz stratejiyi pratiğe geçirmek isterseniz, bana değil yukarıda işaret edilen birimlere başvurunuz ve demokratik talimatları aşağıdan yukarıya doğru komünal adımda bekleyiniz.

    Rica ederim.

    Yiğit Doğan

    http://www.yekbunawelat.com/kahrolsun-filistin-yigit-dogan/

  4. Anonim

    Siyonizme adını veren Kudüs’teki Siyon tepesi esasen “işaret için konulan taş yığını” demekmiş. Arapça ortak kökten Sawân “taş yığını, çakmak taşı madeni”. Kuru taş yığını için savaşıyorlar, evet.

    http://www.radikal.com.tr/yenisoz/hapiste-bos-oturma-calis-1236663/

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑