Yine benim “Stalin takıntısı” içinde olduğumu düşüneceksiniz ama aile ve akrabalık ilişkilerinin sanıkları çökertmekte nasıl kullanıldığına ilişkin en bariz örnekler, üzgünüm ama yine Stalinist rejimlerde göze çarpıyor.
Stalin, Moskova Yargılamalarını organize etmeden kısa süre önce “cezai sorumluluk” yaşını, dünyada örneği görülmemiş bir biçimde 12’ye indiren bir yasa çıkarttı. Yani, 12 yaşındaki bir çocuk bile, yetişkin bir insan gibi aynı cezaları alabilecek ve idam edilebilecekti. (“Rolland… Sovyet basınında 7 Nisan 1935 tarihinde aktarılan on iki yaş üzeri çocukların ceza yasası kapsamında olduğu ve küçüklerin de infaz edilebileceği haberini kavramakta güçlük çektiğini ifade etti. Roland’ın yirmi dakika boyunca konuşmasına olanak tanıyan Stalin yanıtlamak için izin istedi. ‘Çocuk suçlulara yönelik ölüm cezası tehdidi oluşturan bu baskıcı yasayı geçirmek zorundaydık’ dedi. ‘Aslında, bu yasa uygulanmayacak. Umarım uygulanmayacak.. Elbette uygulanmayacağını açıkça itiraf edemeyiz; arzulanan etkisi, gözdağı verme etkisi yok olur.” (S. Kotkin, Stalin-2, çev: Ali Selman, İletişim, 2025, s. 400), ) (Bold kısım yazıya sonradan eklenmiştir, GZ) Rejim, bu korkunç yasayı, aç çocukların buğday taşıyan trenleri yağma etmesinin önüne geçmek gerekçesinin ardına saklamaya çalıştı. Öyle bile olsa, bu da korkunç bir şeydi, bir çocuğu açlık nedeniyle tren yağmaladı diye asmak olacak şey değildi ama bu görünürdeki gerekçeydi. O çocuklar zaten, çoğunlukla yakalandıkları an yerinde infaz ediliyorlardı. Esas amaç, Moskova yargılamalarına çıkarılacak sanıkları çocuklarının hayatıyla tehdit etmekti. Nitekim, Stalin, Kamenev’e, eğer itirafta bulunmazsa oğlunun da kendisiyle birlikte yargılanabileceği yönünde haber yollamıştır Yejov aracılığıyla. “Söyle ona, oğlunun Stalin ve Voroşilov’un arabalarının geçtiği yerlerde gözlemlerde bulunduğu yönünde kanıtlar var” diye eklemiştir.
Yejov, her sorgucunun sorgu sırasında, yeni ceza yasasının çocukların ceza yaşının 12’ye indirildiğini belirten maddesinin bulunduğu sayfanın açık tutulmasını istemiştir. Bazı durumlarda bu tehdit daha da belirgin hale getirilmiş ve sorgucu sorguladığı ana ya da babanın önünde telefonu açıp çocuklarının tutuklanması emrini vermiştir. Bu elbette blöftür. Aynı, “seni asmaya götürüyoruz” diyerek sanığın gözlerinin bağlanması ve koridorlarda yürütülmesi gibi.
Sorgularda sanıkların eşlerine ve çocuklarına duydukları sevgi çok kullanılan bir şeydi: “Kendini düşünmüyorsan onları düşün” gibi. Dahası, adamın karısını tutuklayıp ondan ifade alarak bu ifadeyi onun çözülmesi için kullanmak da bilinen bir yöntemdi. Örneğin, bütün şantaj ve işkencelere direnen Smirnov sonunda karısının itirafını kabul etmek zorunda bırakılmıştır.
Yurt dışındaki birçok Sovyet görevlisi, ülkeye döndüklerinde idam edileceklerini bildikleri halde, sırf ailelerine zarar vermemek için “ülkeye dön” çağrısına uymuşlardır. Çünkü Sovyet Ceza Yasası’nda “vatana ihanet eden görevlilerin ailelerinin de sorumlu olacağına” ilişkin bir madde bulunmaktaydı. (Yazıya sonradan ilave edilmiştir. GZ)
Kısacası, bu tür yargılamalarda eş ve çocuklar sanıklar üzerinde en büyük şantaj aracıydı ve oldukça etkili olmuştu. Bunun ötesinde, iş “adli menfaate” geldiğinde, geleneksel aile bağlarına karşı olduklarını iddia eden bu rejimler kadar aile bağlarına önem veren ve bunları kullanan rejimler yoktur. Örneğin, 1953’te Çekoslovakya’daki Slansky yargılanmaları sırasında tutuklanan Arthur London’un karısı, çıkıp kamuoyu önünde kocasını “halk düşmanı” ve “hain” olmakla suçlayan bir beyanda bulunmak zorunda bırakılmıştır. Sovyetler Birliği’ndeki Kızıl Ordu tevkifatlarında da buna benzer uygulamalar vardır.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in dünkü açıklamalarında, tutuklanan sanıklara “eşini ve çocuğunu düşün” tehditlerinin yapıldığını duyunca bunlar geldi bir anda aklıma. Bizde elbette Sovyet blokundaki gibi doğrudan hayatlar (idam) söz konusu değil ama sanığı çökertmek için aile bireylerine (eş ve çocuklar) duyulan sevginin istismar edilmesi ve bir tehdit haline getirilmesi aynı iğrenç polisiye bakışın ürünü.
Gün Zileli
15 Ağustos 2025
Değer biçilmez bir gözlem ama…
Yorumuma zeki telefonlarına yapışmış yalnızlar kalabalığı robotların duymadığı bir sözcük ile başlayacağım: Sohbet.
Sohbet diğerinin söylemediği olarak da tanımlanır. Yorumum, günümüze egemen olan muhabbet tellallığının yarattığı yapay dünyası ve göre göre buna alışmış olan sessiz sedasız seyirci toplumunun eleştirisi.
Neden Rusya’yı ve tüm dünyayı komünist cenneti vaadi ile peşine takan Stalin ve yardakçıları iğrenç suçlarını uygulamada mükemmel komünist modeli olan aile ve aile ilişkilerini kullanmayı seçtiler?
En basit bir örnek:
“Bu gübre yığını gibi pis kokan dünyada hiç bir şeyden emin olunmazsa da anne sevgisi kuşkusuz.”
-James Joyce
Benzeri şeyler, dolaylı da olsa, daha henüz değişik yollarla baskı sanatının gelişmediği yerlerde de olur: Örneğin yazıdaki “eşini ve çocuğunu düşün” !
Bu sanat zengin, tüketime doymazlar arasında özgürlük ve demokrasi ayıp donu ile saklı tutulur: çocukların tüketimini hedefleyen reklamlarla aileye baskı yapılır. Diğer örnekler de var: Sağda ailenin ilahileştirilmesi; solda Sovyet bilimsel aile modelinin Batı’da da kök alması ile çocuklar “kötü” ailelerden alınıp “iyi” ailelere verilir.
1970’lerde Türkiye ve benzeri ülke işçilerinin cenneti olan Batı ülkelerinden birinden bu çirkin iyi/kötü aile hala uygulanır ve ortaya çıkınca, nerde bo* orda sinek medyacı-gazeteci dilinde bu bir “skandal” olur. “Kötü” ailelerden koparılan çocuklar salt yiyecek ve barınak karşılığı çiftliklerde yıllarca EMEKÇİLİK yaptırılır. Solcu devrimcilere bir iş daha çıktı galiba.
Yakın bir tarihte ailede geçim sağlamak için hem kadın hem de erkek çalışmak zorunda kaldı. Bu da milyarlarca benzeri gibi en çok üçte bir-birde üç Devlet-Sanayi-Banka tanrısını besledi. Tüketim artışı, vergi, kreşler, kreşlerde “NE MUTLU EMEKÇİYİM” nakaratı solcu devrimci beyin emekçilerine emekçi olma şansını yarattı…
Batı’nın dünyaya egemen olup tüm dünya tarafından taklit edilmesinin daha henüz başlangıcında, sarışın mavi gözlü süper ırk temsilcisi İngiltere’den bir örnek: Halinden memnun ailelerdeki “tembelliğe” son vermek için, YASALAR değiştirilir, kira ve yiyecek fiyatları artırılır.
Şu an, aynı ülkede İsrail’in Gazze’deki soy kırımına karşı olmak, özü iğrenç ve çirkin olan YASA aracılığıyla, 14 yıl hapse atılabilirsiniz. Bu YASANIN uygulama tehdidi altında olan yazar Sally Rooney’den bir alıntı.
“20 Haziran’da, artık dehşet verici derecede tanıdık bir hikaye haline gelen olayda, İsrail güçleri bir yardım dağıtım merkezindeki Filistinlilere bir kez daha ateş açtı ve bu sefer 23 kişiyi öldürdü. Aynı gün, Birleşik Krallıktaki Filistin Eylemi grubuna bağlı aktivistlerin protesto amacıyla bir RAF üssüne girip iki askeri uçağı tahrip ettiği ortaya çıktı. Bu eylemlerden biri, sivillere karşı kasıtlı olarak ölümcül şiddet kullanımını içeriyordu ve 23 sevilen ve yeri doldurulamaz insanın ölümüne yol açtı. Diğeri ise hiçbir canlıya karşı şiddet içermiyordu ve herhangi bir ölüm veya yaralanmaya neden olmadı. Birleşik Krallık hükümeti, bu olaylardan birini terör suçu olarak ele alma niyetini açıkladı. Tahmin edin hangisi.”
Not: Nedense bu konuda bu hızlı anarşist sitesi dilini yutmuş.
Yasalar zorbalık ve tiranlık yaratır, yasa suçu bulur ama yok edemez, İbahilik gibi akımların dile getirildiği yer de İngiltere. Aslı astarı tüm Alçak Devletler yasaların temelde kendilerine faydalı olduğunu çok iyi bilirler!
Ama sadece onlar değil, genlerinde silinmez yazılmışlar ve doğuştan hödük enayiler de “yasalara şükür” nakaratını tekrarlar dururlar.
Bu inanışın nedeni bu sitede bulunabilir. Edward Bernays’in son ve en doğru HER ŞEY REKLAM teorisinin reklamını yapan müritlerine bir göz atın.
REKLAMIN ne kadar güçlü olduğuna bir misal: Her türlü baskı kullandığı halde bir Türk sarışın mavi gözlü politikacı “Gazze’de insanlığın vicdanı sınanıyor.” REKLAMI ile satış yapar.
Bu lağımlardan çıkıp nefes almak için atlayıp gerçek insanlardan bir iç açıcı habere geçeceğim.
Amerikalara ilk varanlardan bir haber: Burada “NE İNANÇ, NE YASA, NE DE KRAL (“Ni foi, ni loi, ni roi”) var.
ÖZET: Beyin yıkayan muhabbet tellalları durmaksızın ayrılmazları ayırır, ayrılması gerekenleri ayırarak saftirik avcılığı yaparlar!
Trump sansürü Türkiye’de
Değer biçilmez bir gözlem ama…
Yorumuma zeki telefonlarına yapışmış yalnızlar kalabalığı robotların duymadığı bir sözcük ile başlayacağım: Sohbet.
Sohbet diğerinin söylemediği olarak da tanımlanır. Yorumum, günümüze egemen olan muhabbet tellallığının yarattığı yapay dünyası ve göre göre buna alışmış olan sessiz sedasız seyirci toplumunun eleştirisi.
Neden Rusya’yı ve tüm dünyayı komünist cenneti vaadi ile peşine takan Stalin ve yardakçıları iğrenç suçlarını uygulamada mükemmel komünist modeli olan aile ve aile ilişkilerini kullanmayı seçtiler?
En basit bir örnek:
“Bu gübre yığını gibi pis kokan dünyada hiç bir şeyden emin olunmazsa da anne sevgisi kuşkusuz.”
-James Joyce
Benzeri şeyler, dolaylı da olsa, daha henüz değişik yollarla baskı sanatının gelişmediği yerlerde de olur: Örneğin yazıdaki “eşini ve çocuğunu düşün” !
Bu sanat zengin, tüketime doymazlar arasında özgürlük ve demokrasi ayıp donu ile saklı tutulur: çocukların tüketimini hedefleyen reklamlarla aileye baskı yapılır. Diğer örnekler de var: Sağda ailenin ilahileştirilmesi; solda Sovyet bilimsel aile modelinin Batı’da da kök alması ile çocuklar “kötü” ailelerden alınıp “iyi” ailelere verilir.
1970’lerde Türkiye ve benzeri ülke işçilerinin cenneti olan Batı ülkelerinden birinden bu çirkin iyi/kötü aile hala uygulanır ve ortaya çıkınca, nerde bo* orda sinek medyacı-gazeteci dilinde bu bir “skandal” olur. “Kötü” ailelerden koparılan çocuklar salt yiyecek ve barınak karşılığı çiftliklerde yıllarca EMEKÇİLİK yaptırılır. Solcu devrimcilere bir iş daha çıktı galiba.
Yakın bir tarihte ailede geçim sağlamak için hem kadın hem de erkek çalışmak zorunda kaldı. Bu da milyarlarca benzeri gibi en çok üçte bir-birde üç Devlet-Sanayi-Banka tanrısını besledi. Tüketim artışı, vergi, kreşler, kreşlerde “NE MUTLU EMEKÇİYİM” nakaratı solcu devrimci beyin emekçilerine emekçi olma şansını yarattı…
Batı’nın dünyaya egemen olup tüm dünya tarafından taklit edilmesinin daha henüz başlangıcında, sarışın mavi gözlü süper ırk temsilcisi İngiltere’den bir örnek: Halinden memnun ailelerdeki “tembelliğe” son vermek için, YASALAR değiştirilir, kira ve yiyecek fiyatları artırılır.
Şu an, aynı ülkede İsrail’in Gazze’deki soy kırımına karşı olmak, özü iğrenç ve çirkin olan YASA aracılığıyla, 14 yıl hapse atılabilirsiniz. Bu YASANIN uygulama tehdidi altında olan yazar Sally Rooney’den bir alıntı.
“20 Haziran’da, artık dehşet verici derecede tanıdık bir hikaye haline gelen olayda, İsrail güçleri bir yardım dağıtım merkezindeki Filistinlilere bir kez daha ateş açtı ve bu sefer 23 kişiyi öldürdü. Aynı gün, Birleşik Krallıktaki Filistin Eylemi grubuna bağlı aktivistlerin protesto amacıyla bir RAF üssüne girip iki askeri uçağı tahrip ettiği ortaya çıktı. Bu eylemlerden biri, sivillere karşı kasıtlı olarak ölümcül şiddet kullanımını içeriyordu ve 23 sevilen ve yeri doldurulamaz insanın ölümüne yol açtı. Diğeri ise hiçbir canlıya karşı şiddet içermiyordu ve herhangi bir ölüm veya yaralanmaya neden olmadı. Birleşik Krallık hükümeti, bu olaylardan birini terör suçu olarak ele alma niyetini açıkladı. Tahmin edin hangisi.”
Not: Nedense bu konuda bu hızlı anarşist sitesi dilini yutmuş.
Yasalar zorbalık ve tiranlık yaratır, yasa suçu bulur ama yok edemez, İbahilik gibi akımların dile getirildiği yer de İngiltere. Aslı astarı tüm Alçak Devletler yasaların temelde kendilerine faydalı olduğunu çok iyi bilirler!
Ama sadece onlar değil, genlerinde silinmez yazılmışlar ve doğuştan hödük enayiler de “yasalara şükür” nakaratını tekrarlar dururlar.
Bu inanışın nedeni bu sitede bulunabilir. Edward Bernays’in son ve en doğru HER ŞEY REKLAM teorisinin reklamını yapan müritlerine bir göz atın.
REKLAMIN ne kadar güçlü olduğuna bir misal: Her türlü baskı kullandığı halde bir Türk sarışın mavi gözlü politikacı “Gazze’de insanlığın vicdanı sınanıyor.” REKLAMI ile satış yapar.
Bu lağımlardan çıkıp nefes almak için atlayıp gerçek insanlardan bir iç açıcı habere geçeceğim.
Amerikalara ilk varanlardan bir haber: Burada “NE İNANÇ, NE YASA, NE DE KRAL (“Ni foi, ni loi, ni roi”) var.
ÖZET: Beyin yıkayan muhabbet tellalları durmaksızın ayrılmazları ayırır, ayrılması gerekenleri ayırarak saftirik avcılığı yaparlar!
Sayın “pipsqueak”,
Konuyu tamamen yanlış anlamışsınız.
“Edward Bernays”in kim olduğundan ve neler yaptığından haberiniz olmadığı için, onun (ve ardından gelen reklamcıların) yarattığı arızaları size tane tane anlattık. Ama hiç umursamadınız!
Ve hâlâ, “müritlik”le itham ediyorsunuz!
Biz size sadece tehlikeyi işaret ediyoruz, siz ise “müritlik”le itham ediyorsunuz! Yazıklar olsun!
Çok değerli “Jean Baudrillard”ın yaptığı uyarıyı (“Simulacra and Simulation [1981]”) bile size hatırlattık, hâlâ umursamıyorsunuz!
Çok yazık!
Silivri, Türkiye’nin “gulag”ı mı?
siyasi tutuklu hapishanesi ama Gulagla benzerliği yok. Gulag mahkûmları bedava emek olarak çok zor koşullarda zorla çalıştırılır ve ölürlerdi. Hayatta kalanalara da “köle” anlamında “zek” denirdi.
Sayın “pipsqueak”,
Cevabımızı okumak için şu “link”e tıklayınız:
https://gunzileli.net/14514-2/#comment-257585
Pisquepek’in aşırı geveze ve cehalet-hurafe bir tutumu var. Ya konuşma hastalığı ya akıl ruh sağlığı bozukluğu. Bir de vıdı vıdı yazısını iki kere sallamış. Düşman başına böylesi. Sosyal hayatta adamın elini kana bulattırır bu. Ukala, saygısız, densiz şeylere herkes katlanamaz.
Sayın Anonim 21 Ağustos 2025
Çok çok evvel zaman içinde, bir filimde ölüler canlanırlar ve hemen süpermarkete giderler. Siz bana o insanları hatırlatıyorsunuz. Tüketicilik içinde doğmuşsunuz, içinde geze geze geveze olmuşsunuz. Deve kuşu gibi kafanız medyaya gömülü, görenler umurunuzda bile değil.
Amerika’da bir sözde deli bana “burada elden düşme kürdanı bile satabilirsin” dedi.
Yeğen, yıllarca tekrarlanan bir öğüdü yer altında yatan amcası Fraud’dan işitti: “Amerika’ya git, orada her şey satılabilir!” Ne yazık, ALTTA yatanlar satıcısı amcası Fraud Amerika’ya giden gemiyi kaçırdı.
Siz doğuştan tüketici olduğunuzdan bu herifin ilk marifetini bilmeden kuyruğuna girmişsiniz.
Bulunduğunuz site “Post authorı” diğer bir ALTTA yatan reklamına, özür dilerim propagandasına inanmış ve hala “-izm”lerin laik kurtarıcı dinleri olduğunu görmüyor. Sadece Hitler, Stalin, Mao değil günümüzdeki Trumplar dünya ile oyuncak gibi oynadıkları halde size benzer tüketiciliğe indirgenmiş olanlar bu katillerin kurtarıcı olduklarına inanıyorlar.
Halihazırda, daha 1500 yılları başında, 25 yaşında bir genç: “İNSANLAR HARİÇ, nereye baksam; tuzaktan kurtulan hayvan, kafesten çıkan kuş, eli bırakılan çocuk hemen özgürlüğü seçip uzaklaşırlar. O halde insanlar köleliği (tıpkı sizler gibi) gönüllü seçmekteler” dedi.
Siz ve milyonlarca sizin gibi kurtarıcı mürşit arayanlar, ilk medeniyetten önce (en az 290 bin yıl, en çok 6 milyon yıl) hiç bir yerde böyle bir mürşit, bir kurtarıcı arama olmadığını ne bilir ne de sizler gibi öğrenmek istemez.
Sizi tanıyalı bir mürşit aramaktasınız. Şimdi ise “Nihayet en son ve en iyi mürşide kavuştuk!” reklamı yapmaktasınız. Gerçi her reklam kendini yalanlar ama bu sizin gibi devasa büyük beyinliler için geçerli değildir. Peki, daha ne istiyorsunuz? Yoksa yoldaş mürit avcılığı mı yapıyorsunuz?
Bence siz de Amerika’ya gidin. Okumadan, hatta okusanız da anlamayacağınız sayısız Medya Altın yumurtaları toplamışsınız. Gerçi, gördüğüm kadar, maşallah, Türkiye’de de sarışın mavi gözlü orta-sınıflılar hayli artmış ama para dolar kadar kıymetli değil.
K*ç Yalayıcı “Anti-pisquepek 26 Ağustos 2025”
Varsa bir bildiğin b*k, göster. Hic Rhodus! Dünyaya Bedel Turp. Bu kısa havalarını ancak senin gibi aşağılık kompleksi olanlar arasında akıllı telefonlarla konuşan hödükler yutar. Bu psikoterapi fırsatını elden kaçırma!
Vıdı vıdı pisquepek
Sayın “pipsqueak” (26 Ağustos 2025 at 22:45),
Konuyu kasıtlı olarak yanlış mı anlıyorsunuz?!
“Tüketicilik (consumption)” hastalığını geliştiren, büyüten, süreğen kılan kişinin kim olduğunu, neler yaptığını (onun ardından gelen “reklamcılar”ın da neler yaptığını) size tane tane izah ediyoruz: Edward Bernays! Siz ise hiç utanmadan, hâlâ, “mürşitler” ve “müritler” safsatalarını fırlatıyorsunuz! Yazıklar olsun size!
Size, “tehlike”yi (Edward Bernays’in büyüttüğü tehlikeyi) işaret ediyoruz; siz ise hiç utanmadan, hâlâ, “mürşitler” ve “müritler” safsatalarını fırlatıyorsunuz! Yazıklar olsun size!
“Nihilizm”i en “efficiently” körükleyen kişinin Edward Bernays ve onun ardından gelen “reklamcılar” olduğu uyarısını size defalarca, tane tane açıklıyoruz; ama siz hiç utanmadan, hâlâ, “mürşitler” ve “müritler” safsatalarını fırlatıyorsunuz! Yazıklar olsun size!
Siz konuştuğunuz, yazıştığınız insanlara; “mürit” yaftasını fırlatmayı huy edinmişsiniz! Yazıklar olsun size!
Sizde hiç utanma yok mu?!
Eğer ruhunuzda bir miktar utanma emaresi kaldıysa; lütfen “Jean Baudrillard”ın yaptığı uyarıyı “Simulacra and Simulation (1981)” hatırlayınız!
Eğer ruhunuzda bir miktar utanma emaresi kaldıysa; lütfen şu “link”teki metni okuyunuz, anlayınız:
https://gunzileli.net/14514-2/#comment-257585
Burada taş fırlattığınız insanlara dikkat ediniz; biz sizin düşmanınız değiliz!
Sayın “Anonim 31 Ağustos 2025”
Kimin anlamazlıktan gelmenin tespiti çok kolay: Günümüze, hatta bilim ve bilgiye bile, mutlak egemen olan istatistiksel gerçekçiliğe başvurmak. Siz, onsuz yaşanamaz ve onsuz bilim ve bilgi olamaz ve onsuz insan bile insan olamaz ve sayısız onsuz benzerlerinin nedeni olan YAZIYI seçip bir metal parayı havaya atın.
Eminim YAZI gelir! Siz haklısınız!
Yani, sadece ve sadece son 5-6 bin yıldır insan GERÇEK insan oldu. Daha önceki 6 milyon ya da 2 milyon ya da 300 bin yıl BİTKİ- OT- HAYVANDILAR.
Ben kendim BİTKİ- OT-HAYVANIM: Bence asıl o zamanlar varlık için mutlak gerekli olan tek ve tek yiyecek temini BİTKİ-OT-HAYVANLAR elindeydi! Okullarda kafalarınıza sokulan ırkçı sarışın mavi gözlü DARWİN aynı şeyi söylemedi mi?
Çok sevdiğim bir filozoftan alıntı: “En şahane felsefe kitapları ÖZDEYİŞ ya da FIKRA seçmelerinden oluşur”
Siz ÇİN ROBOT-VERİ TABANI-YAPAY ZEKA taklidinizi yapmada, çok sınırlı da, özdeyişleri seçtim.
– Komünizm aşk değildir. Komünizm, düşmanı ezmek için kullandığımız bir çekiçtir.
Not: Gerçi bu site pişmanlığı içinde ise de solcu devrimcilerin ilahı, Mao Zedong DER!
Not: Ne var ki.
– Canavarlarla savaşan kişi, bu süreçte bir canavara dönüşmemeye dikkat etmelidir. Uçuruma yeterince uzun süre bakarsanız, uçurum da size bakacaktır.
– Aç bir köpeği alıp refaha kavuşturursanız, sizi ısırmaz.
Not: Özellikle zengin Batı ve Türkiye gibi zenginlik peşine düşüp kitleleri Akıllı telefon, X, YouTube, Yapay Zeka vs ile refaha kavuşturan ülkeler için geçerlidir.
– Erkekler, hayatı yaratan kadınlarla rekabet etmek için savaş çıkarırlar.
Not: Bence Medeniyet nihayet insanları böyle etmeyi başardı. Yukarıdaki bunu dile getiren bir özdeyiş.
– İyi ile kötü arasındaki sınır korkunç derecede belirsizdir.
– Doğaüstü bir kötülük kaynağına inanmak gerekli değildir; yalnızca insanlar her türlü kötülüğü yapabilir.
– Kelimenin insanın başlıca oyuncağı ve aracı olarak kalması boşuna değildir: sağladığı anlamlar ve değerler olmadan, insanın diğer tüm araçları değersiz olurdu.
– Dünyada hiçbir şey, samimi cehalet ve vicdanlı aptallıktan daha tehlikeli değildir.
NOT: “ANTİ-PİSQUEPEK 26 AĞUSTOS 2025” VE “ANONİM 30 AĞUSTOS 2025” YUKARIDAKİNİN EŞSİZ ÖRNEKLERİ.
– Tımarhanede şöyle bir dolaşmak, inancın hiçbir şeyi kanıtlamadığını gösterir.
Not: Tanrınız YAZI’dan önceden bir alıntı: “Ne İnanç, Ne Yasa, Ne Kral”
– Tutarlılık, hayal gücünden yoksun olanların son sığınağıdır.
– İnanç, şafak vakti henüz karanlıkken ışığı hisseden bir kuştur.
– Düşman kapıların içinde; kendi lüksümüzle, kendi aptallığımızla, kendi vicdan suçluluğumuzla mücadele etmeliyiz.
– Toplumun düşmanı orta sınıftır ve yaşamın düşmanı orta yaştır.
– İnsanlığın belası, çeşitliliğe karşı duyulan korku ve reddedilmesidir: tek tanrılılık, monarşi, tek eşlilik ve günümüzde tek tıp. Yaşamanın tek bir doğru yolu olduğu; din, siyaset, cinsel, tıbbi meseleleri düzenleme gibi yaşam gereği kurumların tek bir doğru yolu olduğu ve insanın kurtuluşunu, güvenliğini ve akıl sağlığını sağlamaya inancı karşı karşıya olduğu en büyük tehdidin temel nedenidir.
SON SÖZ: Siz YAZI sonrası İNSANLARLARDANSINIZ. Ben YAZI öncesi BİTKİ-OT-HAYVANLARDANIM. Lütfen kesin şu VERİ TABANI-YAPAY ZEKA ÇİN ROBOTLUĞUNU. Ve özellikle kesin artık şu sonsuz adi ve bebeğimsi “Siz bile “Google”ı kullanıyorsunuz” ve benzeri pis şantajlarınızı.
Hegel’i pek beğenen biri değilim ama çok beğendiğim şahane sözleri var: “Eskiden sabahları İncil okunurdu, şimdi ise gazete okunuyor.”
Artık kaçınılmaz okul, televizyon ve benzeri muazzam beyin yıkama araçlarını da eklemek şart.
İncil hiç değilse ahlaksızlık, yalancılık, dolandırıcılık, kısacası zamanımızda trilyonları aşan benzeri alçaklıklara dikkat çeker ve ayıplardı.
Not: Artık sadece sağ-sol devrimciler, varlıklarını kendi kendilerine kanıtlamak için, böyle şeylerin dedikodusunu yaparlar.
İşte milyarları aşanlardan bir örnek “haber”: Türkiye İsrail’in Filistin soykırımı başladıktan sonra ticari ilişkilere devam etti. Elhamdülillah, kendisi gibi Müslüman Azerbaycan petrolünü İsrail’e aktarıp Filistinlileri bombalayan İsrail uçaklarının tedarikini sağladı. Şimdi ve iş işten geçtikten sonra Türkiye yine İsrail ile ticaret bağlarını “durdurdu” ve havalarından geçmelerini “yasakladı”. Ama yalanlandı.
Sayın Veri Tabanı-Yapay Zeka Çin robotları. Şantaj yapmanız için size iş çıkardım: Hem okuyor, hem yazıyor, hem de elektronik postası kullanıyorum. Ayıp, ayıp, vallahi!
Sayın Veri Tabanı-Yapay Zeka Çin robotları. 30 Ağustos 2025 günü eskimiş pörsümüş İMPARATORLUK devrinden çıkıp ilerici, laik, Avrupalı olma meraklısı, sarışın mavi gözlü, enayi ile dolandırıcıyı kardeş yapan NASYONALİZM (MİLLİYETÇİ) orta sınıf toplumu oldu. Tebrik ederim. Eğer TikTok ya da YouTube ya da Facebook ya da XYZ nesilleri ve benzeri eş dost sitelerde bu konuyu duyup işittiğiniz solcu-devrimci YAZILAR ya da VİDEOLAR varsa, okumak ve görmek isterim.
Siz bu sitede çok sayıda olan BÜYÜK BEYİNLİLERDEN birisiniz. Avrupalı olmak isteyenlerin “Ne Mutlu Türküm” akımı olan MİLLİYETÇİLİK hakkında bir sorum var: Japonya, Rusya ve Çin, Osmanlılarla aynı tarihlerde Avrupalı, sarışın mavi gözlü orta sınıflı olmaya başladılar ama Türkiye çok çok geride kaldı, neden? Ben bu geri kalmışlığın bir ürünüyüm ve yıllardır acısını çektim.
Vıdı vıdı geveze pisquepek cahil/hurafe, akıl ruh sağlığı problemli, gevezelik makinesi halinin içinde küfür, hakaret her b*oka yatkın. Deli gömleklik, bağlamalık insan müsveddesi, uygun terapilere müsaitken, k*ç yalama uzmanlığını ters yüz edip salvo yapıyor. Biır örümcekten, yarasadan, eşekten farkın varsa iyi şeylere yönel klinik kaçkını.
“Pisquepek böceğine, 31 Ağustos 2025”
İnsaf be! Daha iki gün önce Batılı, Sarışın Mavi Gözlü olmanızın yolunu açan 30 Ağustos 1922 Zafer Bayramını kutladınız. Bu maymunluk-taklitçilik, cici bici ambalajlarla, senin gibi taş uykusundaki kara cahillerin ninnileri oldu.
Sadece senin gibi kara cahiller değil tüm Medeni dünyada kurtarıcı arayan Nasyonalizm, Marksizm, Sosyalizm, Komünizm, Anarşizm, Sekülarizm gibi
“-izm” laik dinlerin müritlerini peşlerine takan, eski ve pis kokan Yahudilik ve fırlamaları Hıristiyanlık, İslam bir yanda; Zerdüştlük, Budizm, Konfüçyüs’lük, Pisagorculuk diğer yanda sizlere taş uykusu ninniler oldu.
Bu dinlerin hepsi aslında koyun postunu giymiş, tüm canlı ve cansız dünyayı yok etme yolunu tutmuş kurtlar.
Türkiye sadece dolandırıcı ile enayiyi kardeş yapan Milliyetçiliğe saplandı kaldı. Haydi, Zafer Bayramınız kutlu olsun!
Benim kaçık olduğumu pek ciddiye alma. Ben bir karıncaya bile kıymam. Eğer cesaretin varsa ki zaten bir işe yaramaz ama sizlere gece gündüz k*çlarını yalatan Devlet-Sanayi-Banka adam ve şimdi kadınlarına karşı gel derdim.
Gazete okumak, bu site gibi medya pazarını dolaşmak ve televizyon seyretmekten başka bir şey bilmeyen sonsuz kara cahil olduğun sonsuz belli. Aksi halde, tüm dünya insanlarına k*ıçlarını yalatan dünya Devlet-Sanayi-Bankalarına k*çını yalattıran kaçık Trump’ı ciddiye alırdın. Herif, sadece ve sadece faydalı enayiler olan bilim-teknik adam ve kadınlara şükür, dünyayı tüm yaşamı yok edici ekolojik ve nükleer savaşa sürüklemekte. Sanırım gece yarısına 30 saniye içine girdik.
Nedeni de, sadece ve sadece Rönesans’ta sanayisi mükemmelleşmesiyle Medeni insan beynini değiştiren AYNA (= şimdi de Okul-İnternet-Medya-Televizyon ve bu site gibiler) artışından bu yana, senin gibi b*kunda boncuk bulan, seyircilikten başka bir şey bilmeyenler dünya nüfusunun çoğunluğunu açıkça temsil etmeye başladı: Hitler, Stalin, Mao… şimdi Trump sizleri temsil ederler.
“Artık İnkar Edilemez: Trump Bir Tesadüf Değil, O Amerika’nın Kendisi. ABD, tüm çirkinliği ve acımasızlığıyla Donald Trump’ı seçti ve ülke hak ettiğini alacak.”
Bu yazı ABD’de ve dünyada tanınan, senin gibi kara cahillerin adını bile duymayacağı, 1865’den beri yayınlanan aylık dergi “The Nation”dan.
Kaynak: https://www.thenation.com/article/politics/trump-is-america-not-a-fluke/#
İşte diğer bir gerçekten dünyaya bedel İrlandalı kadın, Naoise Dolan:
“İrlanda, İsrail savaş tahvillerinden kâr elde ederken Gazze’deki soykırımı kınıyor.”
Kaynak: https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/sep/01/ireland-israel-gaza-flotilla-war-bonds-eu-genocide
Not: Kadın aynı ikiyüzlülüğü eden sayısız diğer dünya ülkelerini ifşa eder.
Dar kafalı ve zifiri kara cahil olduğunu bildiğim halde, bu bilgileri sana verdiğim için, bir gerçek Batı Sarışın Mavi Gözlülük hayranı Atatürk’ün Türk’ü ol ve arkanızdan, elhamdülillah Müslüman Azerbaycan’dan, Gazze soy kırımını sağlayan İsrail uçaklarına petrol tedariki ile senin gibi cahilleri doyuran elhamdülillah Müslüman Türkiye büyüklerine gücün yetmeyeceğinden, benim gibi küçük-büyüklerin ellerini ısır!
Sayın Veri Tabanı-Yapay Zeka Çin Robotu Kırık Plakları
Edward Bernaysler sadece ABD (Amerika B*klar Devleti) değil AB (Avrupa B*kları), Bir-LEŞ-miş Kuraklık vb tüm paraya tapanları pompalar. İsim değişir hepsi o kadar.
“Çin harcamaları artırmak için Legoland gibi tema parklarına güveniyor.”
“Turistler, Çin’in küresel bir seyahat destinasyonu olma yolundaki çabalarında bir başka adımı işaret ederek, bu ayın başlarında Şanghay’da açılan Çin’in ilk Legoland tema parkına akın etti.”
“Tüketici harcamalarının durgun seyretmesi nedeniyle Pekin, bu gibi büyük turistik yerlerin hem Çin’den hem de yurtdışından ziyaretçi çekerek dünyanın ikinci büyük ekonomisini canlandırmaya yardımcı olmasını umuyor.”
https://apnews.com/article/shanghai-legoland-resort-opening-china-2fdc5631835c233af9fe4207874c361d
YOKSA EDWARD BERNAYS AKIL HOCALIĞI POSTUNU GİYİP solcu-devrimcilerin sevgilisi ÇİN’İ SİZ Mİ POMPALADINIZ?
Bu siteye sizin gibi eğlence, dedikodu ve zaman öldürme için gelen genç ve moruk XYZ nesiller, solcu-devrimci gazete köşe dönme yazıları okuyup öz, yoğun, kısa Akıllı Telefon salak mesajlar atma ile “gibi görünme” satışını artırma da mı Edward Bernays becerisi?
Edward Bernays mi şimdi Çin’de toplanan en büyük p*zevenkler toplantısına katılanları pompalamakta.
Eski ama hala yaşayan Yahudilik ve fırlamaları Hıristiyanlıkla Müslümanlık* ile Zerdüştlük, Budizm, Konfüçyüs’lük, Pisagorculuk dinleri; yeni ve laik Nasyonalizm, Marksizm, Sosyalizm, Komünizm, Anarşizm, Sekülarizm gibi “-izm” dinleri örtüsünün altına daima yatan ve asıl tapılan PARA!
* Dünyada gelmiş geçmiş en aptal insanın bile inanmayacağı yalancılıkla eşitsizlik Eyüp masalı olur ve o da sabır masalı olur! Bunu en az 4 bin yıl Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman muhabbet tellalları Edward Bernaysler satmaktalar! Kısacası, bırakın şu kara cahilliğinizi utanmadan sergilemeyi!
Sitede yazdıklarımı anlamadan bile gocunanlar bu gerçeği bilir bilmez ve aynı kutsal ve laik dinler gibi gizlemeyi tercih edenlerden.
Uzun Veri Tabanı-Yapay Zeka Çin Robotun Faşist listesinden kaçınmak için amacımı sonsuz basitçe tekrarlayacağım: Yazdıklarımın amacı insanın en başta gelen ve onsuz YAŞAMIN imkansız olduğu YİYECEĞİ ele geçiren alçakların dünyasında dırdır eden sol-sağ devrimci ilericiler ile alay etmek.
Not: Yaşam ve karşıtı cansızlık kavramları birbirinden ayrılamazlar. Ancak sizler gibi sonsuz boş çene çalanlara zaman öldürme bahanesi olurlar.
Not: YİYECEĞİ ele geçirme İKİ defa oldu: Tarım Devrimi ve Endüstri Devrimi. Endüstri Devriminin aslı: Temiz giysili teknisyenlerin algoritmik bilimi ile üstü başı pis teknik işçi-teknisyenlerin evliliği. Ve şimdi bu sizin Veri Tabanı-Yapay Zeka Faşist Gereklilik Dünyasına Dönüşmekte.
Not: Siz kozmosun en temel yasası olan ENTROPİYİ bile bilmeden, bu yasaya karşı gelen sadece ve sadece canlı varlıklar olduğunu bile bilmeden, canlı ve cansız tüm varlıkları yok etmek peşinde koşanların dırdırını edip duruyorsunuz.
Sizden önce bunun kaçınılmazlığını yapanlara dikkat çeken bir eşsiz düşünür sizin gibi dırdır edenler için “inanışları bir kuruntu, bir hayal de olsa bizi de beraberlerinde yok edecekler!” dedi.
Bence her İLERİCİ SAĞ-SOL DEVRİMCİ bu yolu tutan bir sapık.
Biz öğrenmek için değil, yaşamak için doğduk!
Medeniler dünyasında insanı dünyaya getiren ve insana en derin varlığı olan kültürü dil aracılığıyla aktaran kadınlar. Kadınlar yemek hazırlama, evi temizleme, dikiş yama giyeceklerin kullanışını uzatma ve hepsinden ötede sevgi ile hayatı hayat etmelerine rağmen, son kadıncılık modası hariç, sağ-sol devrimciler emekçiler, emekçiler, emekçiler dırdırı eder dururlar. Bundan daha büyük alçaklığı ben düşünemiyorum!
Şunu da eklemek isterim: Dünya ve tarih akıllı telefonlarla iliştirilen mesajların yarattığı alçak, tatsız tuzsuz dünya kadar adi ve basit değil!
Medeniyet dünyasında tüm parlayan devletler ve imparatorluklar PARA tükenince kendileri de tükendiler!
Pisquepek böceği Trump’ın İYİ ŞEYLERİNİ yutmuş galiba
Seni İYİ ŞEYLER emziği ile uyutmuşlar. Senin gibi kara cahil olduklarından İYİ ŞEYLER yutan klonların da emzik emerler. Artık sizler çok büyük bir çoğunluk ve acınacak yalnızlar kara cahil kalabalığısınız.
Ağızlarınıza emziklerini koyup uyutanları, kendisine benzedikleri için çok iyi tanıyan Trump, sen ve seni emzikleriyle uyutanların da ağzına arkasından çıkardığı emzik koymuş, seni ve onları serinletmiş, sakinleştirmiş.
Trump’ın İYİ ŞEYLER videosu aşağıdaki adreste. Yazıları altta.
https://www.theguardian.com/us-news/video/2025/apr/09/they-are-kissing-my-ass-trump-says-countries-are-pleading-to-negotiate-tariffs-video
“Bu sefer çok daha iyisini yapacağız, ben gümrük tarifeleri konusunda istediğimi yapıyorum.
Hatta çok daha iyisini yapacağız. Bazı politikacıların dediklerine kulak asmayın. Size söylüyorum, bu ülkeler bizi arıyor, KIÇIMI ÖPÜYORLAR.
Bir anlaşma yapmak için can atıyorlar. LÜTFEN, LÜTFEN EFENDİM, BİR ANLAŞMA YAPIN. HER ŞEYİ YAPARIM. HER ŞEYİ YAPARIM HER ŞEYİ, EFENDİM, DİYORLAR.”
Sayın “pipsqueak”,
Sorunuz: “Japonya, Rusya ve Çin, Osmanlılarla aynı tarihlerde Avrupalı, sarışın mavi gözlü orta sınıflı olmaya başladılar ama Türkiye çok çok geride kaldı, neden?”
Cevabımız: Beynimiz yeteri kadar büyük olmadığı için, sorunuza cevap veremiyoruz.
Bizzat kendiniz yazmışsınız: “İsim değişir hepsi o kadar.”
“Çin” diğer ülkelerden farklı değil. “Tüketicilik (consumption)” hastalığını daha fazla yaymak için, Edward Bernays’in ardından gelen “reklamcılar” Çin’in yaşam koşullarına özgü reklam stratejileri geliştirip orada da satış yaparlar. ABD’de “Superman LEGO’ları” satılır, Çin’de ise “Dragon (ejderha) LEGO’ları” satılır. LEGO aynı, fakat “satılan kültürel objeler” farklı. Amaç satış yapmak, neyi satabiliyorsan sat! (Capitalism is omnipresent!)
“Entropi”nin ne demek olduğunu biliyoruz, anlatmanıza gerek yok. Siz bunun anlamını; sanayi şirketlerinin (fabrika bacalarının) çıkardığı “toksik gaz”la ve nehirlere akıttığı “toksik su”yla tabiatı katleden “CEOs and executive boards”a anlatınız! “Coronavirus (covid)”i, tabiatı katleden şirketlerin yönetim kurulu üyeleri yarattı! “Daha fazla para” için tabiatı kirletmekten korkmazlar! “Entropi”yi onlara anlatınız!
Hâlâ ama hâlâ “yazı”yı işaret edip duruyorsunuz, “yazı” aşağı “yazı” yukarı! Yahu, konunun “yazı” ile uzak-yakın alâkası yok! Bunu anlamamakta niçin inat ediyorsunuz?! Sizin gibi tecrübeli biri bunu nasıl anlayamaz?! Defalarca izah ettik, hâlâ anlamıyorsunuz! Sizden yaşça genç olan kuşakların kullandığı “dil” (vehicle) ile sizin “dil”iniz (vehicle) aynı değil! Bu devasa farklılığı yaratan, bu devasa arızayı yaratan “Edward Bernays” ve onun ardından gelen reklamcılar olduğunu size tane tane izah ettik; ama hiç anlamadınız, hiç umursamadınız!
Eğer sizden yaşça genç olan kuşaklara medeniyetle ilgili anlatılmayanları anlatmak istiyorsanız; “YouTube” dilini (vehicle), “TikTok” dilini (vehicle), “Instagram” dilini (vehicle) birer “iletim & aktarım aracı” olarak kullanmaya mecbursunuz. Çünkü bu kuşaklar, başka hiçbir “dil” (vehicle) bilmiyor! Kuşakları bu hâle getirenleri size tekrar hatırlatıyoruz; “Edward Bernays”in ardından gelen reklamcılar! Kabahati onlarda arayın! Öfkenizi onlara yöneltin!
“İstatistik” dediğiniz şey; diktatörlerin plânlarını meşru göstermek ve topluma kabul ettirmek için kullandığı bir aparata dönüştü. (Edward Bernays ve peşinden gelen reklamcılar “istatistiği” bir silah gibi kullanmayı çok severler!)
• 1914 – 1918: Savaşı meşru bir olay gibi göstermek için, halk arasında savaşı destekleyenlerin sayısını arttırmak amacıyla “psychological warfare” yöntemlerini geliştirmeye başlaması için (o dönemin) ABD hükümeti tarafından kirâlanan kişi; Edward Bernays!
• 1910’lar ve 1920’ler: “Sigara reklamları”nın fikir babası; Edward Bernays!
• “İkinci Dünya Savaşı” boyunca “Joseph Goebbels”in ve “Leni Riefenstahl”ın propagandalarını dikkatle analiz edip, kendi reklamcılık yöntemlerini pekiştiren kişi; Edward Bernays!
• 1940’lar: “United Fruit Company (U.F.C.)”nin reklam kampanyalarını hazırlayıp, “tarım”ı yok eden kişi; Edward Bernays!
• “1954 Guatemala askerî darbesi”nin CIA destekli “public relations (halkla ilişkiler)” komiseri; Edward Bernays!
• ABD başkan adaylarının seçim kampanyalarına “propaganda malzemeleri” hazırlayan kişi; Edward Bernays!
• 1960’lar, 1970’ler, 1980’ler: “Walmart Inc.” başta olmak üzere, “mass consumption” yöntemi ile şirketlerin kâr maksimizasyonunu arttırmak için yüzlerce reklam stratejileri geliştirip bunları satan kişi; Edward Bernays!
Donald Trump’a oy veren “M.A.G.A. movement” nasıl ikna edildi, bu insanlar niçin yine Trump’a oy verip yine başkan seçti; bütün bunların kökünü size tane tane açıkladık: “Edward Bernays”in reklam yöntemlerini taklit eden yeni nesil reklamcılar, 21. yüzyıl koşullarına uygun stratejiler geliştirdiler ve “M.A.G.A. movement”ı şişirdiler! Donald Trump sadece hedonist bir şarlatan değil, aynı zamanda reklam & propaganda bombardımanı ile beyni bulanmış milyonlarca ABD’linin yarattığı bir zehir!
Size bütün bunları defalarca izah ettik, “Edward Bernays”in ardından gelen reklamcıların yarattığı “Z kuşağı”nın, “Y kuşağı”nın, “Alpha kuşağı”nın, “Beta kuşağı”nın kullandığı “dil”e (vehicle) aşina olun diye size tavsiye verdik; ama hiç umursamadınız!
Hegel’in sözünü aktarmışsınız yukarıda, Hegel’in haklılığını pekiştirmek için kıymetli “Howard Zinn (1922-2010)” şunları söylemişti: “We were not born critical of existing society. There was a moment in our lives (or a month, or a year) when certain facts appeared before us, startled us, and then caused us to question beliefs that were strongly fixed in our consciousness – embedded there by years of family prejudices, orthodox schooling, imbibing of newspapers, radio, and television. This would seem to lead to a simple conclusion: that we all have an enormous responsibility to bring to the attention of others information they do not have, which has the potential of causing them to rethink long-held ideas.” (Howard Zinn, 1st March 2005)
“Yazı”, “kitap”, “veri bankası”, “artificial intelligence”, “TikTok”, “Instagram”, “YouTube”, ve benzerleri; bunların hepsi birer platform, birer “vehicle”, birer “iletim & aktarım aracı”. Öfkenizi bunlara yönlendirmek boşuna. Öfkenizi; “insanların niyetleri”ne yönlendirmenizi tavsiye ediyoruz. Kabahati, “Edward Bernays”in ardından gelen reklamcıların niyetlerinde arayınız!
“Şantaj” safsatasını fırlatmaktan vazgeçiniz, gerçeği görünüz. Lütfen manipülasyon yapmayı bırakınız. Siz de “Google”ı kullanıyorsunuz, bunu inkâr edemezsiniz. (Bari kendinizi kandırmayın!)
Bizzat şunu yazmışsınız: “Yazdıklarımın amacı insanın en başta gelen ve onsuz YAŞAMIN imkansız olduğu YİYECEĞİ ele geçiren alçakların dünyasında dırdır eden sol-sağ devrimci ilericiler ile alay etmek.”
Siz “alay ettiğinizi zannediyorsunuz”; ama yaptığınız şey “Howard Zinn”in ölmeden önce verdiği tavsiyeyi burada (Gün Zileli’nin websitesinde) gerçekleştirmek!
“Nihilizm”i en “efficiently” körükleyen kişinin Edward Bernays ve onun ardından gelen “reklamcılar” olduğu uyarısını size defalarca hatırlatıyoruz! Öldürülen Tanrı’nın yerine, daha tehlikelilerini getirmeyi tasarlayanlar “Edward Bernays”in ardından gelen reklamcılar! Öfkenizi onlara yöneltin!
Iris Murdoch’un “Acastos: Two Platonic Dialogues (1986)” piyesini okumayı bize tavsiye ettiğinize göre; siz asla “bitki-ot-hayvan” olamazsınız sayın “pipsqeuak”! İsteseniz de “bitki-ot-hayvan” olamazsınız! Lütfen kendinizi kandırmayı bırakınız!
Sayın “pipsqueak”,
Siz “alay ettiğinizi zannediyorsunuz”; ama “gerçekler”i yazıyorsunuz. Üslubunuz epey sert olduğu için, sizi okuyanlar hakaret ettiğinizi sanıyor ama doğru değil; hakaret etmiyorsunuz.
“Yeni model insanlar” epey “soft” bir hayat yaşamak üzere programlandı, zihinleri öyle formatlandı. Sertliğe hiç alışık değiller!
“Edward Bernays”in ve onun ardından gelen reklamcıların; “soft”luklar pazarladığını, “sahte mutluluklar” pazarladığını artık anlamalısınız! (“Iris Murdoch” da bu tehlikeyi işaret ediyordu!)
Bundan böyle kişisel mektuplaşma ve atışmalar yayınlanmayacaktır. Admin
kişisel mektuplaşma ve atışmaülar ylayınlanmıyor. Admin
“İfade özgürlüğü”ne önem verdiğinizi söylüyorsunuz Gün bey.
Ama yorumları yayınlamıyorsunuz.
Niçin Gün bey?
ifade özgürlüğü kişisel atışmalarla kafa şişirmek değildir. Gereken sabrı gösterdim ama yetti artık.
kişisel atışmalar dışındaki yorumlarınız yayınlanacaktır. Admin
Marks ve peşine takılanlar ve peşine takılanlara takılanlar ama sonra yol değiştirip anarşistlik adı altında aynı yolu tutanlar üzerine bir politik, jeo-politik, teorik, sosyolojik, paradigmatik, epistemolojik, ontolojik, antropolojik, teolojik, mitolojik deney.
“Doğa güçlerine boyun eğdirilmesi, makineler, kimyanın sanayi ve tarıma uygulanması, buharlı gemiler, demiryolları, elektrikli telgraflar, koskoca kıtaların tarıma, nehirlerin gemiciliğe elverişli kılınması, mantar gibi biten dev nüfuslar – daha önceki hangi yüzyılda, toplumsal emeğin kucağında böyle üretici güçlerin yattığı önceden tahmin edebilmiştir?”
–Marks ve Engels, Komünist Manifesto, Sayfa 43
Çeviren: Nail Satlıgan, Yordam Kitap
“Her yerde olduğu gibi, burada da, toplumsal üretim sürecinin gelişmesinin sonucu olarak artmış üretkenliğin, bu gelişmenin kapitalist tarzdaki sömürüsünden doğan artmış üretkenlikten ayrılması gerekir.”
Kapital Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Karl Marks Sayfalar 403-404
I. Cilt: Sermayenin Üretim Süreci
Çevirenler: Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, Yordam Kitap
Marks kapitalist üretim tarzı özgün bilincinin en ünlü örneklerinden biridir. 19’ncu yüzyıl bilimsel pozitivizm modasına katılır, bilimsel rasyonalizmi yüceltir ve makineleşme ve endüstriye dayalı maddi ilerleme dininin çığırtkanlığını yapar. “Bilimsel sosyalizm” anlayışında insan doğası üretkenliğe tüm kültürel dünyayı salt “maddi pratik”in bir yansımasına indirger. İnsanlığın dünyayla ilişkisini kaba, doğalcılık imgelerle, doğayı fethetme mücadelesi ve determinist bir materyalizm çerçevesine koyar. Kısacası, diğer pozitivistlere çok benzer.
O zamanın ve günümüz 19’ncu yüzyılını benimseyen ilerici anarşistler aynı pozitivizmi benimserler ve ilerleme heyecanı içinde Antik toplulukların karmaşık mitolojilerini anlamadıkları yetmez gibi ilerlemenin getirdiği üretim/tüketim bolluğunun derin felsefesi olan “üret-ye-iç-s*ç ya da geber” büyük beyinli Yapay Zeka matematik formülünü, tıpkı günümüz Yapay Zeka ve Veri Tabanı müritleri gibi, her yere taşıdılar.
Burjuvazi bilimsel ideolojisini benimseyen Marks insan deneyimini, her biri kendine özgü “üretim tarzı” ile sınırlanmış ve karakterize edilmiş, hepsi geri dönülmez bir şekilde sermayenin yaratacağı evrenselleşmeye, yani sosyalizme doğru giden, düzenli, felsefi “gelişim aşamaları” merdivenin basamaklarına yerleştirdi.
Marks için “ileri” toplumlar, küçük farklılıklarla, “barbar, kapitalizm öncesi” toplumların kaderini temsil ediyordu. İlerleme, kadim toplulukların köklerinden sökülmesini ve eski yaşam biçimlerinin yok edilmesini gerektiriyordu; gelişen “üretim tarzı” zorunluluğu, eski toplumların zincirlerini kırıyordu, ancak bu sefer hareket, “insan faaliyetinin neler başarabileceğini ilk gösteren” burjuvaziyi çökertecek ve sosyalist cenneti müjdeleyecekti.
Bu kanlı ve sancılı süreç, tarihsel materyalistler için “maddi ilerlemedir ve bu burjuva aydınlarının gözünde sanayileşme, sosyalist kadere giden yolda kaçınılmaz bir “aşama”ydı. İşçi önce aletlerini, çiftçi toprağını kaybetmeli ve nihayetinde makinenin efendisi olabilmek için onun bir uzantısı haline gelmeliydi. En eski sınıf ayrımları bile, eski “geri kalmış kıtlık koşullarını” ortadan kaldırdıkları ve ilerlemenin temellerini attıkları gerçeğiyle haklı gösterilebilirdi. İlerleme, “çocuksu” mitleri yok edecek, dünyayı halelerinden ve mistifikasyonlardan arındıracaktı. Kırsal kesimi kentleştirecek, üretimi merkezileştirecek ve insanları “kırsal yaşamın aptallığından” kurtaracaktı.
MAKİNELER KURTULUŞUN ANAHTARIDIR
Baskıcı olan yeni, kitleselleşmiş endüstriyel teknoloji değil, burjuvazinin onu büyük çoğunluğun aleyhine kendi çıkarı için kullanma biçimiydi. Sorun, yeni modern üretim biçiminin henüz tam olgunluğa ulaşmamış olmasıydı; ulaştığında, Engels’e göre kapitalizmin baskıcı koşulları “modern üretici güçlerin tam gelişimiyle ortadan kalkacaktı.”
Aslında, Marks ve Engels’in ve daha sonra onların takipçilerinin kapitalizme yönelttiği temel eleştiri, burjuva kapitalizminin üretim araçlarını ve onların özgür gelişimini engellediği iddiasıydı. Sonuçta, makineler ve endüstriyel sistem, insanın ezilmesi ve mülksüzleştirilmesi için temel teşkil ettiği gibi, aynı zamanda kurtuluşun da anahtarı olacaktı.
Marks, Kapital’de “İnsanların makineler ile sermayenin onları kullanma biçimi arasındaki farkı öğrenmeleri ve saldırılarını maddi üretim araçlarına değil, bunların kullanım biçimlerine yöneltmeleri hem zaman hem de deneyim gerektirdi.” Üretici güçler burjuva toplumu için çok fazla olacaktı; burjuva mülkiyet biçimleri onların gelişimine ayak bağı haline gelecek ve burjuva toplumunun koşullarının “yarattıkları zenginliği kapsayamayacak kadar dar” olduğu bir aşırı üretim krizinde yok olacaktı.
Kapitalizm, teknolojik ilerlemenin önünde engel teşkil eder çünkü teknolojik ilerlemeyi kâr zorunluluğuna tabi kılar. Komünist politikacılar ve komünist rejimler, özel mülkiyet biçimlerinin ortadan kaldırılmasıyla teknik ilerlemenin tüm toplumsal çabaların hedefi haline geleceğini savunmuşlardır. Engels’e göre toplumun güçleri ayırt edilip bilimsel olarak sıralandığında, ” efendiler gönüllü hizmetkârlara” dönüşeceklerdi.
Kâr ve özel girişimin teknolojiye dayattığı engeller, bilimsel sosyalist rejim altında yerini teknolojik otomatizme bırakacaktır. Teknik otomatizm, yatırımlarını gerçekleştirmek için yeterli zamana sahip olmadıkları için özel kapitalist girişimleri yok etme eğilimindedir; ancak bir devlet sosyalist mekanizması, teknoloji ve bilime özgürce hareket etme olanağı tanıyabilir ve onları gelecekte nereye götürürse oraya götürebilir.
Marks kopyacıları için teknoloji, proletaryanın kurtuluş aracıdır. Örneğin, sosyalizmi işçi sovyetleri ve elektriklendirme olarak tanımlayan Lenin, sosyalist ve özel kapitalist toplumların genel hatları ve hedefleri arasında çok az fark görür: “Sosyalizm, tüm halkın çıkarlarına hizmet etmek için oluşturulmuş, yalnızca devlet-kapitalist tekeldir.”
Gün Zileli Bey ve benzeri solcu devrimciler boşuna bu adamı laik bir peygamber sayıp peşine düşmediler. Ama artık anarşist olup bu safsatalardan arınan Zileli Bey sadece günah çıkarma endüstrisi ile yetinmez. En son ve anarşizmine en uygun olan çokpeygamberci medya dırdırları dışına çıkanlar kafasını şişirirler, çok daha doğrusu anlayış alanına çıktığı için anlamaz! Zileli Bey için her deliğinden cinayet kanı akan ve dünyanın her yerinde parasıyla darbeler yapıp diktatörler yerleştiren ABD “Güçlü demokratik gelenekleri olan” ABD. İnsaf be! İnsan en azından hala var olan ırkçılıkla siyahları insan bile saymayan ABD hakkında sonsuz az bilgi edinirdi.
Fazla kafa şişirdiğimden sansürü atlatmak için çok kısa bir son söz.
Kafa şişirmelerimle kendim alay edeceğim: Eskilerde “tezahür olma” modernlerde “düşünce deneyi” ile tüm dediklerim kendimin hilkat garibesi dili konuştuğumu ispat edebilirim.
Son yorumumu yayınladığınız için sonsuz teşekkürler!
Sayın “pipsqueak” (06 Eylül 2025 at 18:52),
Yazdıklarınızda haklısınız.
Sizin de yakından tanıdığınız, (felsefeci) Simone Weil (1909-1943); “Marksizmin bir din olduğu” uyarısını yapıyordu, ama kimse bu kadıncağızın uyarısını dikkate almadı ne yazık ki!
“Simone Weil”ın uyarısı şuydu: “Marxism is undoubtedly a religion, in the lowest sense of the word. Like every inferior form of religious life, it has been continuously used, to borrow the apt phrase of Marx himself, as an opiate for the people.”
Makineler, “kurtuluş”un anahtarı değil!
“Kurtuluş” denen şeyi; kimlerin, nasıl tanımladığına ve bunu insanlara nasıl “pazarladığına (marketing)” dikkat etmek gerekir. Tehlikeleri tespit etmek gerekir!
Makineleri insanların yerine geçirmeye (ikâme etmeye) uğraşan şirketler için temel amaç; daima “daha fazla para”dır, bir diğer deyişle “kâr maksimizasyonudur (profit maximization)”.
Bu “makineleri” de birilerinin satın alması gerekecek! Yani en nihayetinde; şirketler, “insanların satın alma davranışları”na muhtaçlar!
“Makineler”e maaş ödemeye gerek yok! Ama “insanlar”a maaş ödemeye hâlâ gerek var! Bu sistemi, kendileri yarattılar!
Şirketler ürettikleri “makineler”i; “maaşla yaşayan insanlar”a satmak zorunda! Eğer satamazlarsa; ne şirketlerin kıymeti kalır, ne de ürettikleri makinelerin kıymeti kalır!
Sonuç:
Gelecekte; makinelerin (filmlerde, dizilerde anlatıldığı hâliyle) insanları kontrol altına alacağı söylemleri, “kurgu”dan ibaret. Bu kurgu söylemler bile; başlıbaşına “pazarlama (marketing)” amaçlı, yani yine “kâr maksimizasyonu” meselesi! “Korkuyu insanlara sat, paralarını al!” (Capitalism is omnipresent!)
Siz tecrübeli birisiniz, hatırlarsınız:
1700’lü yılların sonuna doğru, 1800’lü yıllarında başında; “Luddite(ler)” ismi ile nitelenen bir akım doğmuştu. İngiltere’deki tekstil işçileri, istihdam edildikleri atölyelerde kurulmaya başlanan “dokuma makineleri”ni balyozlarla parçalayarak makineleşmeye karşı mücadele etmek için isyan hareketi başlattı. Atölyelere “dokuma makineleri”nin kurulmasıyla üretimin hızlanacağı iddiası ortaya atıldı, verimin (efficiency) artacağı söylendi, atölye sahiplerinin (owners) maliyetlerinin düşeceği beklentisi yaygınlık kazandı, böylelikle istihdam edilen işçiler arasında; ya daha az maaş (underpaying wages) ödeneceği, ya da topyekûn işten atılacakları (mass layoffs) endişesi doğdu. Bu isyanın İngiltere’de yayıldığı söylense de Avrupa kıtasındaki pek çok ülkede de irili-ufaklı benzer akımların doğup bir süre sonra eridiğinden bahsedilir.
O yılların “Luddite”leri zaman içinde parasal sisteme entegre edildiler, isyanlarının harareti azaldı. Fakat bu isyan tamamen sönmedi; daha sonraki yıllarda, 1800’lü yılların ortalarına doğru “sendika” denen oluşumların doğmasına, günlük çalışma saatlerine “sabah 08:30 ile akşam 17.30” sınırının getirilmesine, emeklilik sistemlerinin kurulmasına vesile oldu. Yani “kölelik” biraz yumuşatıldı, işçilerin tahammül edebileceği seviyeye indirgendi; ama “kölelik” asla tamamen kaldırılmadı! Bütün bunları size tek tek anlatmaya gerek yok, tarihî süreci siz de biliyorsunuz.
1700’ler sonundaki, 1800’ler başındaki şirketlerin sahiplerinin yaşadığı çelişki; bugün de devam ediyor! Yani bugün Çin’deki veya ABD’deki fabrikaların üretim hatlarına kurdukları son model, en güncel teknolojiyle donattıkları makinelerle üretip piyasaya sürdükleri ürünleri; “birileri”nin satın alması gerekiyor!
“Makineler”e maaş ödenmediğine göre; “maaş ödenen insanlar”a hâlâ muhtaçlar!
Eskiden “Luddite”ler vardı, ve çok önemli bir mücadele mirası bıraktı.
Günümüzde ise, “Precariat” var. Şimdi bunlar mücadele ediyor. Bakalım bunlar da, parasal sisteme entegre edilecekler mi, isyanlarının harareti azalacak mı; bunu zaman gösterecek…
Eğer “Precariat”ın ne olduğunu öğrenmek isterseniz:
Link 1:
https://library.oapen.org/viewer/web/viewer.html?file=/bitstream/handle/20.500.12657/58691/9781849664547.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Alternatif link 2:
https://library.oapen.org/bitstream/handle/20.500.12657/58691/9781849664547.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Alternatif link 3:
https://library.oapen.org/handle/20.500.12657/58691
Zileli’nin özgür ifade saygısını suistimal etmemek için elimden geleni yapacağım.
Not: İnsanları, tüm canlı ve cansızları ele geçirmiş faşist ruhlu dolandırıcılar hakkında konuşmalar ile kişisel atışmalar arasındaki sınırlar pek belirli değil.
Eşitsizliğin anlamsızlık anlatımını binlerce yıldır inanılan ve tekrarlanan Eyüb’ün “SABIR ETMESİ”ne çevirme, Medeni dünya dolandırıcılığının şahane bir örneği.
İkinci dolandırıcılık: Edebiyatta, toplumda kültür olarak algılanan, parlak köpükle kaplı aslı bilimsel ve teknik olmayan eserler çok nadirdir. Sosyal ve politik yazılar bunu utanmadan daha açıkça yaparlar. Arada bir, bazı yazılar, eğlence veya bir bireyin fantezileri olmaktan çıkar, esas olanı, yani gerçekliğin belirsiz ve insan hayatının anlamsız kalmasına neden olan temel gerçeği yansıtır. Bizi etkileyen bu yazılar genellikle şiir, edebiyat, tiyatro veya felsefe eserlerinde bulunur.
Dostyevski’nin “Karamazov Kardeşler”i buna örnek: İsa, Büyük Engizisyoncu’nun halkın önünde sapkınları diri diri yaktığı Sevilla’ya döner. Büyük Engizisyoncu İsa’yı zindana attırır ve daha sonra zindana gider. İsa’ya özgürlüğün, günümüzdeki özgürlük satıcılığı gibi, sadece kargaşa ve mutsuzluk getirdiğini söyler. İsa, Büyük Engizisyoncuyu dinler, kalkar, onu öper ve “gökyüzüne” döner.
Şimdi de benim ne kadar cahil ve enayi olduğumu bilenlere “kişisel” cevabım.
Ben sizin sürekli olarak beni makaraya aldığınızı düşündüm ama beni asla rahatsız etmedi. Çocukken bunu devamlı ve karşılıklı yapardık. Ciddiyetle makaraya alma farkını sadece kaskatı baston yutmuşlar dert edinirdi.
Aramızdaki gece/gündüz fark apaçık. Eminim siz bunu gördünüz, benim hödük olduğumu anladınız, ısrarla dalga geçtiniz ve ben de enayiliğime devam ettim.
Örneğin Marks ve ilerici 19’ncu anarşistlerin ne peşinde koştuklarını aktardığım son yazıma hilkat garibesi (monster) dili konuştuğumu ekledim ama anlamadınız. Örneğin Guy Standing’in “Precariatlar” kitabında da aynı şeyleri gördüğümü söylersem benimle alay edersiniz.
Çok sevdiğim bir anlatı: Bir Zen toplantısında bir mürit “her şey illüzyon” der. Pir diğer bir öğrenciye döner “şunun kafasına vur” der.
Farkımız basit ama aşılmaz bir uçurum. Ben, sizi ve Guy Standing ve solcu devrimcilerin Kapitalizm bolluk illüzyonu içinde yaşadığını; siz benim “gerçek” dünyadan kopmuş bir salak olduğumu düşünüyor ve doğru yola sokmak istiyorsunuz. Her ikisinin de altında yatan gerçek dünya aynı! Siz doğayı doğa kaynağı, insanı insan kaynağı edenlerin dünyasındasınız; ben onu iğrenç buluyor ve tiksiniyorum. Çok az sayıda düşünürler hariç, sevenler de sevmeyenler de dünyayı tamir etme veya edecek birini arama peşinde.
Temel ayırımı bir düşünce deneyi ile açıklayayım.
– Önünüzde bilgisayar yok ama görüyorsunuz: İllüzyon! Kafayı yemişsiniz!
– Önünüzde bilgisayar yok ama görüyorsunuz: İllüzyon değil! Sonsuz faydalı enayi bilim adam ve kadınları beyninizin oksipital lobunu kurcalıyor. Bilim-tekniğe şükür, aslında, kafayı yememişsiniz!
– Önünüzde bir bilgisayar var ve görüyorsunuz: Sonsuz güçlü faşist ruhlulara şükür hem gerçeği görüyorsunuz, hem de kafayı yememişsiniz!
Diğer bir örnek: “Makineler kurtuluşun anahtarıdır” cümlem Marks ve peşine takılanların dünyasıydı ve ardından gelen paragraf bunu güzel açıklar. Bu konu aslında çok uzayabilir. Şimdi de benzeri çiğnenen Yapay Zeka, Veri Tabanı vb. sakızlar çıktı.
En az 2 yüzyıldır her benzeri yenilikler gerçekleşti: Hem insanı ve hem de doğayı harabeye çevirdi. Bu ikisinin insan yerine geçip geçmeme olasılığı geyik sohbetini sadece enayiler ya da, daha da kötüsü, imkansızlığı mantıksal (formel) olarak kesin kes ispat edildiği halde, gerçek dünyaya uyduğu için, medya oyalama teknisyenleri solcu devrimci artistlerin beyinlerine işlerler.
Hala sonsuz defa sorduğum ama cevabını almadığım bir soru: Neden yürümek otomobilden daha hızlı? Henüz ateşli SOSYAListlerden bir cevap yok!
Bu ateş dolu solcu ve sağcı devrimciler de benim enayiliğime güler geçerler.
Siz solcu-devrimcilere kötü bir haber: Yenilik dürtüsü akıldışıdır!
Akıldışıdılık kaçınılmazsa da, karşıtından ayırt edilemez. Tabii, şarlatanlar ayırt edebileceği becerisini medenilere sattılar ve satıyorlar!
Mızrakdan ok ve yaya geçişi, uzayı dürbün gibi, kısaltmada daha etkili olduğu halde, Avustralya’ya girdiğinde bazı yerliler istemedi. Nedenini araştırırsanız benim hödüklüğümü daha iyi anlarsınız. İnşallah!
Sayın “pipsqueak” (10 Eylül 2025 at 20:15),
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Ben sizin sürekli olarak beni makaraya aldığınızı düşündüm. Benimle ısrarla dalga geçtiniz.”
CEVAP: Hayır; sizi “makara”ya hiçbir zaman almadık, dalga geçmedik. Sizin yazdıklarınız gayet ciddi. (“Ciddiyet”; yer yer iğneleyici bir üslup ile, yer yer nükteli bir üslup ile aktarılabilir. Siz; iki yolla da aktarıyorsunuz. Zaten düpedüz, tatsız-tutsuz, yavan, kuru kuru aktarsaydınız; belki de kıymetini yitirirdi. Hindistan’daki “ashram”larda “sadhu”lar ve “aghori”ler de sizin benimsediğiniz üsluplara yakın üsluplar ile anlatırlar meramlarını; yer yer iğneleyici, yer yer nükteli.)
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Guy Standing’in ‘Precariatlar’ kitabında da aynı şeyleri gördüğümü söylersem benimle alay edersiniz.”
CEVAP: Siz de “precariat”sınız, ama bunu henüz anlayamadınız!
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Çok sevdiğim bir anlatı: Bir Zen toplantısında bir mürit ‘her şey illüzyon’ der. Pir diğer bir öğrenciye döner ‘şunun kafasına vur’ der. Farkımız basit ama aşılmaz bir uçurum. Ben, sizi ve Guy Standing ve solcu devrimcilerin Kapitalizm bolluk illüzyonu içinde yaşadığını; siz benim ‘gerçek’ dünyadan kopmuş bir salak olduğumu düşünüyor ve doğru yola sokmak istiyorsunuz. Her ikisinin de altında yatan gerçek dünya aynı! Siz doğayı doğa kaynağı, insanı insan kaynağı edenlerin dünyasındasınız; ben onu iğrenç buluyor ve tiksiniyorum.”
CEVAP: Şu “illüzyon” meselesini size tane tane izah ettik, ama hep sizle “makara” geçtiğimizi sandınız! Edward Bernays ve onun ardından gelen reklamcıların kurdukları tuzaklara siz de düşüyorsunuz; kıymeti bilinmeyen Jean Baudrillard’ın “Simulacra and Simulation (1981)” uyarısını size defalarca hatırlattık, umursamadınız! Sizin “iğrençlik ve tiksinti” hissetmenizi burada yazmanız bile reklamcıların tasarladığı ve size sunduğu “rahatlama (healing)” seçeneklerinden sadece biri! Siz tehlikenin büyüklüğünü henüz anlayamamışsınız! (“Nihilizm”i unutmayın!)
ŞUNU YAZMIŞSINIZ:
“– Önünüzde bilgisayar yok ama görüyorsunuz: İllüzyon! Kafayı yemişsiniz!
– Önünüzde bilgisayar yok ama görüyorsunuz: İllüzyon değil! Sonsuz faydalı enayi bilim adam ve kadınları beyninizin oksipital lobunu kurcalıyor. Bilim-tekniğe şükür, aslında, kafayı yememişsiniz!
– Önünüzde bir bilgisayar var ve görüyorsunuz: Sonsuz güçlü faşist ruhlulara şükür hem gerçeği görüyorsunuz, hem de kafayı yememişsiniz!”
CEVAP: “Bilgisayar”, “yapay zeka (artificial intelligence)”, “veri tabanı”, “YouTube”, “Instagram”, “TikTok”, ve benzerleri sadece ama sadece birer “platform”, birer “vehicle”, birer “iletim & aktarım aracı”. Siz bütün bunlara gereğinden fazla önem atfedip kendi kendinizi üzüyorsunuz. Size defalarca hatırlattık: Öfkenizi bu platformlara yönlendirmek boşuna. Öfkenizi; “insanların niyetleri”ne yönlendirmenizi tavsiye ediyoruz. Kabahati, “Edward Bernays”in ardından gelen reklamcıların niyetlerinde arayınız!
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Hâlâ sonsuz defa sorduğum ama cevabını almadığım bir soru: Neden yürümek otomobilden daha hızlı? Henüz ateşli SOSYAListlerden bir cevap yok!”
CEVAP: “Sosyalistler”le yıllardır biz de kavga ettik, çoğu (lütfen ifademizi mazur görünüz) “kalas” kafalı idi. Aralarında; ruhu derin birkaç kişi vardı, ama onlar da sizin gibi göze batmamayı tercih ediyordu, büyük beyinlilerin diyarından hiç hoşlanmıyorlardı. “Sosyalistler”den cevap beklemeye devam edebilirsiniz elbette, ama pek umutlu olmayınız.
Eğer başka tavsiyeler vermemizi isterseniz, size:
• Mimar ve felsefeci “Paul Virilio’nun (1932-2018)” 1977’de yazdığı “Speed and Politics: An Essay on Dromology (Hız ve Politika: Dromoloji Üzerine Bir Deneme)” adlı kitabını öneriyoruz.
• Antropolog “Marc Auge’nin (1935-2023)” 1995’te yazdığı “Non-Places: Introduction to an Anthropology of Supermodernity (Yer-Değiller: Üstmodernite Antropolojisine Giriş)” adlı kitabını öneriyoruz.
Marc Auge’nin bir başka kitabı; 2001 yılında yazdığı “Les Formes de l’oubli (Unutma Biçimleri)”ni öneriyoruz.
• Yine bir diğer felsefeci “Byung-Chul Han”ın 2020’de yazdığı “The Disappearance of Rituals: A Topology of the Present (Ritüellerin Yok Oluşuna Dair: Günümüzün Bir Topolojisi)” adlı kitabını öneriyoruz.
“Paul Virilio” da, “Marc Auge” de, “Byung-Chul Han” da sizin sorunuza %100 açık ve net cevaplar veremez, sadece size yardımcı olabilirler.
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Yenilik dürtüsü akıldışıdır! Akıldışıdılık kaçınılmazsa da, karşıtından ayırt edilemez. Tabii, şarlatanlar ayırt edebileceği becerisini medenilere sattılar ve satıyorlar! Mızrakdan ok ve yaya geçişi, uzayı dürbün gibi, kısaltmada daha etkili olduğu halde, Avustralya’ya girdiğinde bazı yerliler istemedi.”
CEVAP:
“Eskilik” / “Yenilik”,
“Akıldışılık” / “Akılcılık”,
“Modernlik” / “İlkellik”,
“At arabası” / “TESLA elektrikli, self-driving car”,
“Mızrak” / “Silahlı, insansız hava aracı (drone)”
“‘Negro’lar & ‘Nigger’ler & ‘Nigga’lar kötüdür”,
“Sarışın ve beyaz tenliler iyidir”,
Ve benzeri…
Ve benzeri…
Ve benzeri…
Bütün bunlar, artık, birer “alım-satım objesi”. Yani, bütün bunlar (özetle) “piyasada alınıp satılabilen birer ürün” hâline dönüştürüldü. Siz de yazılarınızda “para kazanma hırsı”nın hegemonyasından bahsediyorsunuz. Avustralya’ya gittiğinizde şunu göreceksiniz; oradaki “yerliler” bile yaşadıkları mekânı bir para kazanma yöntemi olan küçük butik otellere dönüştürüp para kazanma amacında artık. “İlkellik” eğer para getiriyorsa değerlidir, eğer para getirmiyorsa “flush it (!)”
“İlkeller” için bile aslolan “para” artık. Çünkü onlar da “precariat”!
“Precariat”, bir ideoloji değildir.
“Precariat”, günümüzdeki köleliktir! Siz ister beğenin, ister beğenmeyin; siz de “precariat”sınız sayın “pipsqueak”!
Sayın Gün Zileli, eğer yazım çok uzunsa, ilk 6 paragrafı yayınlamanız bile yeter. Teşekkürler!
Sayın “Anonim 12 Eylül 2025”
Önce tüm yazımın önem sırasına göre özetleri.
– Günümüzde iki çeşit insan var; kafese alınanlar, kafese alanlar. Guy Standing ve benzeri Fransız sosyal bilimciler kafesin nasıl yapıldığının anlatım profesörleri. Bunlar, Marks gibi, DÜNYA SARAYLARINA daha yakın olduklarından kafesi iyi bilirler.
– İlkeller hakkında bilginiz karikatürümsü ve banal. Bir örnek: İyi kalpli sosyal bilim profesörlerinin büyük beyinlerinden fışkıran: Eğer ilkeller değişirse, KÜLTÜRLERİNİ KAYBEDİYORLAR; biz medeniler değişirsek, İLERLİYORUZ!
– Hayran olduğum bir Amerika yerliler tarihi, mit/efsane/hikaye vb seçmeleri yapandan: “İlkellerin barış/doğa sever ve kötülükten arınmışlığı reklamı yapanlar, onların insanlığını inkar ederler! Clastres ilkeller için “evet barışçılar, çünkü artık savaşçıları yok” dedi.
– Dediklerimi asla anlamıyorsunuz. Kara cahiller arasında sonsuz yaygın olan göreceliğe dayanan şantajlar yapmaktan vazgeçememeniz anlamadığınızın diğer bir delili.
– Sizin için insan en fazla 10 bin yıl önce sizin gibi sarışın mavi gözlü olma sürecine başlamayla gerçekten insan oldu. Bunu sizlerin çok-çok büyük-büyük beyinli olduğunuz 300 bin yıl ile kıyaslarsak fiyakasında geçilmeyen son 10 bin yıl sadece %3. Hatta ve bana göre sizin İNSANIN varoluşu sadece ve sadece 300 yıl öncesine, Endüstriyel Devrime, dayanır ki bu meşhur 300 bin yıla kıyasla %1!
– “Veri Taban”ınızda insan ve doğanın evcilleştiği Tarım Devrim’ine (10 yıl önce) bir göz atın. Oradayken tarihte “modern” devrin ne zaman başladığına da bakın. Çünkü “modern” ile “Medeniyet”i karıştırıyorsunuz.
Şimdi de ayrıntılar.
Ben doğdum doğalı precariatım ama yine de kalın kafamı bir mantık dersi ile sivriltenlere teşekkürler!
“Precariat”, günümüzdeki köleliktir!
Ben köleyim.
O halde, ben “precariat”ım.
[Yahu insaf be! La Boétie, 25 yaşında, 1500 yılı başında, insanların köleliği gönüllü seçtiğini yazdı!]
Sivri kelleye sahip olunca sizi hemen ve tam anladım. Maalesef, reklamlara şükür, çok büyük bir rahatlık içinde yaşadığımdan, bu en son ve en iyi devrimcilik hareketine katılamayacağım. Ama fahri bir mürit sıfatıyla kapasiteme uygun karınca kararınca katkımı sunmak istedim.
Eski kurtuluş dinlerini çöplüğe atıp yerini alan laik din kurtuluş naralarını sıralayacağım:
– “Aynı toprakta doğan, aynı dili konuşan Milletler birleşin!”
Bu başarılı oldu ve “Birleşmiş Milletler” doğdu. Allah bu çağırmaya katılan dünya milletlerini, ilk başta millet olan, Avrupa milletleri gibi sarışın mavi gözlü, güzel-yakışıklı, demokratik, zengin, özgür falan filan etsin! Amin!
Not: “Aklını Başına Topla”, “Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir Fendir”, “Hümanizmi Kendine Rehber Et” gibi önceki Burjuva Devrimin falan filanları daha sonrakilerin propagandalarına sızdığından onu es geçeceğim.
– “Dünya Emekçileri Birleşin! Bu ikinci, müritlerine parası sonsuz bol, politika ustalığı-sanayisi-bilimtekniği-bankacılığı çok gelişmiş, Antik Grek heykellerine benzer sarışın mavi gözlülerden oluşan Batı modelini vaat etti. Batı emekçileri, ihtiyaçları olmadığından ya da daha fazlasına kavuşma derdinden, Batı politika ustalarının Emekçi Partileri/Sendikalarına sarılmayla yetindiler. Çin, K. Kore, Küba vb emekçileri devam ediyorlar, Ruslar yarı yolda yoruldular.
Bu ikinci laik kurtuluş din sloganındaki “Dünya”, tıpkı “İnsanlık” lafı gibi tüm sahtekarların kullandığı her kapıyı açan anahtar. Hem de IRKÇIYDI!
– Üçüncü, daha henüz Lenin, Stalin Mao vb gibi uygulama cambazları yok ama küreselleşmeye şükür, ırkçılık da yok.
Dolayısıyla, “Dünya Precariatları Birleşin!” Hiç değilse, bu naradaki “Dünya” kapsamı, benim gibi cahil hödükler ve çok küçük beyinliler hariç, daha da geniş.
https://gercekgazetesi1.net/uluslararasi/fransa-ayakta
“Ulusal, siyasal, toplumsal bir iddiası olanlar örgütlenir. Örgütlenmeden, mücadele yürütmeden, çaba harcamadan bir “iddia” sahibi olduğunu söyleyenler sadece gevezelerdir.”
https://x.com/serhadmerdini/status/1967135650622431618
(NOT: Sabrınız ve ifade özgürlüğüne verdiğiniz önem için çok teşekkürler sayın Zileli.)
Sayın “pipsqueak” (13 Eylül 2025 at 19:49),
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Günümüzde iki çeşit insan var; kafese alınanlar, kafese alanlar. Guy Standing ve benzeri Fransız sosyal bilimciler kafesin nasıl yapıldığının anlatım profesörleri. Bunlar, Marks gibi, DÜNYA SARAYLARINA daha yakın olduklarından kafesi iyi bilirler.”
CEVAP: Öncelikle; Guy Standing “Fransız” değil, “İngiliz”. Diğerlerinin de “hepsi” Fransız değil. Şuna dikkat etmelisiniz: Siz, size uyarı mahiyetinde verdiğimiz isimlerin (örnek: “Guy Standing” ve diğerleri) yaptığı “uyarılar”a dikkat etmiyorsunuz. Burada, siz; sadece ama sadece (spesifik olarak & salt & “only”) bu “isimler”in sizin zihninizdekilere yakın olup-olmadığına bakıyorsunuz. Böyle olunca; konuyu rayından çıkarıyorsunuz, ve (sadece & salt & “only”) “isimler” arasında bebeksi, çocuksu, banâl banâl, taş fırlatmak için bahaneler sıralayan çekişmelere dönüştürüyorsunuz. Sizin bu yaptığınıza; (‘latince’de) “ad hominem” denir. Yani (özetle); meseleler (“muhteva”lar) ile ilgili konuşmaktan uzaklaşıyorsunuz, sadece (salt & “only”) “isimler”e taş fırlatıyorsunuz. Size defalarca hatırlattık: Öfkenizi; insanların “niyetleri”ne yönlendirmenizi (örnek: Edward Bernays’in ardından gelen reklamcıların “niyetleri”ne yönlendirmenizi) tavsiye ediyoruz. Ama hiç umursamıyorsunuz, hâlâ “ad hominem” yapmaya devam ediyorsunuz!
Belki şaşıracaksınız ama yine de öğrenin, belki anlarsınız:
“Kurukshetra Savaşı”nın tam ortasında, Krishna, Arjuna’ya, “Bu dünyanın ne demek olduğu”nu izah ederken; sizin de işaret ettiğiniz “kafesin nasıl yapıldığı”nı anlatıyordu. Krishna’nın; ne “Marx” ile bağı var, ne de “saray dalkavukluğu” ile bağı var, hiçbiriyle bağı yok. Ve, Krishna; “profesör” değildi, hâttâ “Fransız” bile değildi! “Kurukshetra Savaşı” ise; (henüz adı bile konulmamış) “Yahudilik (din & religion)” doğum sancıları çekerken, çoook uzak bir coğrafyada geçtiği anlatılagelen (“narrating a mythological warfare”) bir savaştı. Size; “en erken & en eski mitolojik olaylardan biri”ni (yani “Kurukshetra Savaşı”nı) hatırlattık, belki anlarsınız diye! Lütfen darılmayınız ama, siz de bazen cahil gözüküyorsunuz sayın “pipsqueak”. Ama olsun, üzülmeyiniz. Size taş fırlatmaktan hoşlanmıyoruz. Büyük beyinlilerin diyarında, biz de en az sizin kadar sinirliyiz. Lütfen; (sadece & “only”) “isimler”le uğraşmayı bırakınız, “muhteva”lar ile ilgili konuşmaya odaklanınız. Sizin gibi tecrübeli birine bu yakışır.
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “İlkeller hakkında bilginiz karikatürümsü ve banâl. Bir örnek: İyi kalpli sosyal bilim profesörlerinin büyük beyinlerinden fışkıran: Eğer ilkeller değişirse, KÜLTÜRLERİNİ KAYBEDİYORLAR; biz medeniler değişirsek, İLERLİYORUZ!”
CEVAP: “İlkeller” hakkındaki bilgimiz ile ilgili ithamlarınız (ve yer yer, zaman zaman kullandığınız) “derogatory & pejorative” sıfatlar; yanlış. Kıyaslamak gibi olmasın ama; “ilkeller” hakkındaki bilgimiz sizden çok fazla ve nitelikli. Lütfen hakkımızda bilmediğiniz konularda ahkâm kesmeyi bırakınız (bu; “şantaj & tehdit” değildir, sadece “tavsiye”dir).
Günümüzde; ilkellerin “kültürlerini kaybettikleri” doğru bir tespit. Fakat “doğru” olan her şey; bunların otomatikman “iyi veya kötü” olduğu anlamına gelmiyor. Yani; “doğru” olan her şey, daima “iyi veya kötü” değildir. Mantık silsilesini ıskalamayınız, siz tecrübeli birisiniz sayın “pipsqueak”!
İlkellerin kültürleri “büsbütün” kaybolmuyor; “syncretic” & “eclectic” hâle geliyor. Yani (özetle); ilkellerin kültürleri “pure (katıksız, un-touched, un-cleaned)” değil, ve “pure (katıksız, un-touched, un-cleaned)” kalması da imkânsıza yakın.
Kalbiniz kırılmasın ama: Eğer “ilkeller”i yüceltmeyi siz kendinize gaye edinmişseniz; yanlış yapıyorsunuz. Çünkü bu “yanlış”ı yaparak; aslında “medeniler”in size kurduğu tuzaklara düşüyorsunuz! Farkında değilsiniz! Bu konuda neredeyse hiç tecrübeniz yok! (Umarız ne demek istediğimizi anlarsınız! Ve, size “şantaj & tehdit” savurMAdığımızı da biliniz.)
“İlkeller”i, yok edilmesi gereken düşman (öcü) gibi gösterenler; “medeniler”dir! Lütfen bu gerçeği idrak edin artık! Dikotomiyi (ve hâttâ “dilemma”yı); kasıtlı olarak “medeniler” yaratıyor, ve kültürlerin daima savaşmaya hevesli oldukları “safsatası”nı yaymak için sizin gibi kişilerin yüreklerine nefret tohumları ekiyorlar! Israrla bu tuzağa düşüyorsunuz sayın “pipsqueak”! Savaş isteyenler “ilkeller” değil, savaş isteyenler “medeniler”!
“Medeniler”in yarattığı yangını, siz daha da körüklüyorsunuz! Bu “tuzağı” anlayın artık yahu!
Hâlâ anlamakta zorlanıyorsanız:
• Kıymeti bilinmeyen “Jean Baudrillard’ın (1929-2007)”; 1981’de yazdığı “Simulacra and Simulation” uyarısı size yardımcı olabilir. (Size defalarca tavsiye ettik, hiç umursamadınız!)
• (Sosyolog) “Robert Alexander Nisbet’in (1913-1996)”; 1980’de yazdığı “History of the Idea of Progress (İlerleme Fikrinin Tarihi)” eseri size yardımcı olabilir.
• (Tarihçi) “Reinhart Koselleck’in (1923-2006)”; 1954’de yazdığı “Critique and Crisis: Enlightenment and the Pathogenesis of Modern Society (Kritik ve Kriz: Aydınlanma ve Burjuva Dünyanın Patolojik Gelişimi Üzerine Bir Deneme” eseri size yardımcı olabilir.
Yine (tarihçi) Reinhart Koselleck’in; “Fortschritt (İlerleme)” başlığıyla yazdığı çözümleme (analiz) size yardımcı olabilir. (1972-1997 yılları arasında yayınlandı.)
• (Tarihçi) “Ronald Wright”ın 2004’te yazdığı; “A Short History of Progress (İlerlemenin Kısa Tarihi)” eseri size yardımcı olabilir.
• (Felsefeci) Hanno Sauer’in 2023’de yazdığı;
Almanca:
“Moral: Die Erfindung von Gut und Böse”
İngilizce:
“The Invention of Good and Evil: A World History of Morality”
Türkçe:
“Ahlâk: İyinin ve Kötünün İcadı” eseri size yardımcı olabilir.
• (Felsefeci) “Byung-Chul Han”ın 2020’de yazdığı; “The Disappearance of Rituals: A Topology of the Present (Ritüellerin Yok Oluşuna Dair: Günümüzün Bir Topolojisi)” eseri size yardımcı olabilir.
Eğer “ilkelleri”i yüceltiyorsanız, ve eğer “medeniler”i yerin dibine sokuyorsanız, şuna emin olunuz ki; “medeniler”in size kurduğu tuzaklara düşüyorsunuz sayın “pipsqueak”! Lütfen bunu unutmayınız!
“Medeniler” adıyla işaret koyduklarınızın ise “ilerlediği”ni iddia ediyorsunuz; bu iddianız da yanlış.
“Diş macunu ile diş fırçalamak”,
“TESLA elektrikli & self-driving car” sahibi olmak,
“Smartphone” kullanmak,
“Uzaya roket göndermek”,
Tokyo’daki bir lokantada “dondurulmuş & hazır suşi” yemek,
New York’taki bir büfede “en büyük boy McDonald’s hamburger” yemek,
“Hızlı trene binip, kıtalar arasında çok hızlı gezmek”,
Ve benzeri…
Ve benzeri…
Ve benzeri…
“İlerlemek” değildir!
Kısa bir menkıbe:
• “Kızılderili”ye demişler:
“Bak! Lokomotif icat edildi! Akraba kabileler arasında çabucak seyahat edebileceksin artık!”
• “Kızılderili” cevap vermiş:
“Ruhum ve şiirlerim de, çabucak seyahat edebilecek mi peki?!”
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Ben doğdum doğalı ‘precariat’ım ama yine de kalın kafamı bir mantık dersi ile sivriltenlere teşekkürler! ‘Precariat’, günümüzdeki köleliktir! Ben köleyim. O halde, ben ‘precariat’ım. [Yahu insaf be! La Boetie, 25 yaşında, 1500 yılı başında, insanların köleliği gönüllü seçtiğini yazdı!]”
CEVAP: “Precariat” olduğunuzu nihayet kabul ettiğiniz için teşekkürler. Bu; bir “fact”. (Not: “Guy Standing” ismini övmek veya yerin dibine sokmak hususunun “ad hominem” olduğunu artık anlayınız lütfen!)
Yahu, şunu idrak etmeniz zor olmamalı: “Luddite(ler)” 1700’lü yılların sonu ve 1800’lü yılların başındaki köleler idi, “precariat” ise günümüzdeki köleler. Yani (özetle); sizin günümüzde “precariat” güruhu içinde olduğunuz, köle olduğunuz gerçeği ile aynı. “La Boetie” taaa 1500’lerin başında insanların köleliği gönüllü seçtiğini yazmış, ama “Krishna” ondan da önce uyarmıştı zaten!
Siz “periods of time & timescale” konusunda epey takıksınız, bu sebeple anlayamıyorsunuz! Hep “isimler”in kafasına taş fırlatıyorsunuz.
• Bugün “Guy Standing” yazmış…
• 1500’lerin başında “La Boetie” yazmış…
• Milattan önce “15000 ile 2500 arası”nda “Krishna” söylemiş…
Eğer isterseniz, size; “daha erken vakitlerde kimlerin neler söylediğini de, yazdığını da” hatırlatabiliriz, böylece onların kafasına da rahatça taş fırlatabilirsiniz! Size hiç yakışmıyor sayın “pipsqueak”! Lütfen; (sadece & “only”) “isimler”le uğraşmayı bırakınız, “muhteva”lar ile ilgili konuşmaya odaklanınız. Sizin gibi tecrübeli birine bu yakışır.
ŞUNU YAZMIŞSINIZ: “Sivri kelleye sahip olunca sizi hemen ve tam anladım. Maalesef, reklamlara şükür, çok büyük bir rahatlık içinde yaşadığımdan, bu en son ve en iyi devrimcilik hareketine katılamayacağım. Ama fahri bir mürit sıfatıyla kapasiteme uygun karınca kararınca katkımı sunmak istedim.”
CEVAP: “Ad hominem” yapmaya çok meraklı olduğunuz için, “sivri kelle” ithamınız ile kimi ve kimleri işaret ettiğinizi anlıyoruz; fakat bizim bu kategoride olMAdığımızı bilmenizi isteriz, yani “sivri kelle” değiliz, bunu hazmetmeniz meşakkatli olabilir, üzülmeyiniz.
Hiçkimse sizi, herhangi bir “devrimcilik hareketi”ne davet etmiyor; bu sebeple, şu “devrime katılıp / katılmamak safsatası”nı fırlatmayı lütfen bırakınız.
Ve aynı minvalde, size; hiçkimse “fahri bir mürit” sıfatı da koymadı, bu ve buna benzer sıfatları (daha önce sık sık yaptığınız üzere) yine siz kendi kendinize uyduruyorsunuz. Böyle davranışlar size hiç yakışmıyor sayın “pipsqueak”!
ŞUNU YAZMIŞSINIZ:
“Eski ‘kurtuluş’ dinlerini çöplüğe atıp yerini alan laik din ‘kurtuluş’ naralarını sıralayacağım:
– (…)
– (…)
– (…)
Dolayısıyla, ‘Dünya Precariatları Birleşin!’ Hiç değilse, bu naradaki ‘Dünya’ kapsamı, benim gibi cahil hödükler ve çok küçük beyinliler hariç, daha da geniş.”
CEVAP: Ne çabuk unuttunuz, size şu uyarıyı yapmıştık: “Kurtuluş” denen şeyi; kimlerin, nasıl tanımladığına ve bunu insanlara nasıl “pazarladığına (marketing)” dikkat etmek gerekir. Tehlikeleri tespit etmek gerekir!
“Kurtuluş” vaadi ile insanları yüzyıllardır (hâttâ “binlerce yıldır”) kandıran şarlatanlar; bugün de var, yarın da olacak!
“Dünya ‘precariat’ları birleşin!” iddianız ise, tamamen safsata!
“Devrim amacıyla birleşme(k)” dediğiniz şey, “hayal satıcılığı”dır! (“Edward Bernays” ve onun ardından gelen reklamcılar; “hayal satmak”ta epey uzmandır!)
Sizin “precariat” olduğunuz “gerçeği”ni nihayet kabul etmeniz; otomatikman “Guy Standing” adlı kişiyi mürşit yapmıyor! Bunu, artık anlayınız!
1500’lerin başında, “insanların köleliği gönüllü seçtiği”ni haykırması; otomatikman “Etienne de La Boetie” adlı kişiyi mürşit yapmıor! Bunu, artık anlayınız!
“Kurukshetra Savaşı”nın tam ortasında, Krishna, Arjuna’ya, “Bu dünyanın ne demek olduğu”nu izah ederken, sizin de işaret ettiğiniz “kafesin nasıl yapıldığı”nı anlatması; otomatikman “Krishna” adlı kişiyi mürşit (ve hâttâ “a manifestation of God” veya “an avatar of God”) yapmıyor! Bunu, artık anlayınız!
Sizin ısrarla üzerinde durduğunuz; “İlkeller” ve “Medeniler” bile, artık, birer “alım-satım objesi”. Yani, bütün bunlar (özetle) “piyasada alınıp satılabilen birer ürün” hâline dönüştürüldü. Siz de yazılarınızda “para kazanma hırsı”nın hegemonyasından bahsediyorsunuz!
Geçmişte de vardı, ama günümüzde “tamamen” aslolan “para kazanma hırsı” artık!
Siz eğer isterseniz, “İlkeller” ve “Medeniler” ile ilgili, sayfalar dolusu, adeta çuvaldan boşaltırcasına; kızgınlığınızı, öfkenizi, “dalga (alay) geçmelerinizi”, Gün Zileli’nin bu websitesinde yazmaya devam edebilirsiniz.
Tarihin en eski, en unutturulmuş, en ücra köşelerindeki “isimler”i bile bulup, bu websitesine getirip, onların kafasına taş fırlatmaya devam edebilirsiniz. (“Ad hominem” yapmayı bırakmanızı umuyoruz!)
Lütfen:
Günümüzdeki asıl tehlikenin; (tamamen) “para kazanma hırsı” olduğunu idrak edin artık! (“Avustralya’daki ilkellerin butik otelleri” dahil!)
The most catastrophic turmoil, which human has ever created, is about to reach the peak! Neither “noble savages” nor the so-called “civilized people” are able to handle this imminent collapse!
“Nihilizm”i unutmayın!
Siz bu “tehlike”yi kavrayana kadar, ara veriyoruz.
Belki, (yine “uyarı mahiyeti”nde); “korku (fear)” ve “nihilizm” konuları ile ilgili birkaç şey yazarız.
Şimdilik hoşçakalın.
Bugünün dünyasında egemenlerin uykusunu kaçıranlar ilkeller ve birtakım zavallı “ilkelciler” değil, Filistinli, Kürdistanlı, Korsikalı, Yeni Kaledonyalı, İrlandalı, İskoç, Katalan ve Bask radikallerdir.
ABD, İngiltere, Fransa, İspanya gibi “Batılı” güçlerin, Rusya, Çin, İran gibi “Doğulu” güçlerin, ve TC ve İsrail gibi ne Batılı ne Doğulu olan neidüğü belirsiz hilkat garibelerinin asıl korkusu bunlardır.
avcı toplayıcı yaşama geri dönelim kampanyası
“tutan mı var, dön dediğim hede.
git ülkenin her yerinde, uçsuz bucaksız noktalarında istemediğin kadar mağara var.
seç beğen al, ne yapıyorsan yap
var mı engelleyen.”
https://eksisozluk.com/entry/130151606
Bu takıntılı arkadaş anarşistler ve marksistlerle bu kadar uğraşacağına neden bir AKP ilçe binasına, bir Ülkü Ocağına veya Atatürkçü Düşünce Derneğine gidip ilkellik propagandası yapmıyor?
Kara Cahil “Anonim 15 Eylül 2025” UYKUMU KAÇIRDI!
Irkçı Faşist “Anonim 19 Eylül 2025” de Kara Cahil “Anonim 15 Eylül 2025” gibi KORKUTTU.
Her ne kadar öğrenmek için değil yaşamak için doğduysak da, harabeye dönmüş, Trump’ın k*çını yalamaya doymayan milletler dünyasında milliyetçilik savunan kara cahil “Anonim 15 Eylül 2025” ve ırkçı faşist “Anonim 19 Eylül 2025” gibilere rastlayınca insanı doğduğuna da insan olduğuna da pişman ettiriyor ve bunlara “oku adam ol, ataların gibi uşak olma” demek istiyor.
Yerinde Sayan “Anonim 15 Eylül 2025” Bey: Ulusalcılık hödükle dolandırıcıyı kardeş yaptı ve yapmakta!
Irkçı Faşist de kendini geri kalmış gören GERÇEKTEN sarışın mavi gözlü ve GERÇEKTEN İLERİDE olanların k*çına girmiş, orada yuttuklarıyla insanları basamaklarına yerleştirdiği faşist merdiveni yapmış.
Ama bu daha da kara cahil:
Evrim teorisi C. Darwin ve A. R. Wallace tarafından bağımsız olarak ortaya atıldı. Ünü Saray’a sonsuz daha yakın olan Darwin’e mal oldu.
Kitap yayınlandığında A. R. Wallace, Malay Takımadaları’nda çıplak ilkeller arasında araştırma yapıyordu. Darwin’i okuyunca ona “Evrim teorisinde insana gelince çok daha temkinli olmak gerekir çünkü ben burada vahşiler arasındayım ve bu vahşiler bizim İngilizler kadar zeki!” mektubunu yazdı.
Darwin cevap verdi: “Bu geri kalmışlar diyarında yaşayan “Anonim 15 Eylül” ve “Anonim 19 Eylül 2025″ iki yobazın bizim İngilizler kadar zeki olduğunu yazanın sen olduğunu bilmeseydim, çöpe atardım!”
Bakın Darwin gibi ikinizden sonsuz daha büyük beyinli olmasına rağmen dalkavukluk etmiş! Ama üzülmeyin her genç oğlanın başına gelir böyle şeyler.
Hiç aklınıza da gelmedi mi neden acaba tarihçiler ve antropologlar ilkelleri çalışmaya başladılar?
“Anonim 15 Eylül 2025” günümüze daha yakın günlerde bile ulusalcılığın baş belası olduğunu bilmiyor. Galiba her ülkede rastladığım, köşe başlarında ya da pazar yerlerinde dava için gazete satan bir solcu-devrimci mürit. Çok hızlı olduğundan, ulusal-devletçiliğin Afrika ülkelerinde yarattığı kaosu çalışmaya vakti olmamış. Yapay SINIRLAR kaosunun hısım akrabaları birbirinden ayırdığını ve bundan yararlanan yerel politikacıların cambazlıklarını da bilmez gibi. Ben Suriye sınırında yaşadım. Kaçakçılık dahil hepsini gördüm.
Tarih ve antropoloji araştırmaları yapanların %99’unun buluşları insan ve doğayı ele geçirmiş ve viraneye çevirmişlerin yıkıcılığını tasvip ederler, yani siz ibişlere benzerler.
Endüstri-Teknolojik devrimiyle imparatorluğun yerini ulusalcılık aldı ve hatta Rusya ve Çin gibi eski imparatorluklar bile ulusalcı “Nationalist” kisvesine büründüler.
“Nation” doğulan yer kelimesinden türer. Belki röNESANS çağırımını yapar. Buna dil de eklendi. Avrupa kucağını solcuların sevgilisi emekçilere açınca, “doğduğun yer değil, doyduğun yer” lafı ile “Ne Mutlu Türküm Diyene” hoca hikayesi oldu. Avrupa, Amerika ve diğer zengin ülkelere kapak atanlar, ırkçılık pürüzlerine dayanamama hariç, “doğduğun yer de konuştuğun dil de boş laf, cebini doldurduğun yer!” derler ve hatta çocuklarına, ceplerini doldurdukları yerin sarışın mavi gözlü cici bici adlarını takarlar. Sanırım sizler onların Türkiye’ye gönderilen para sayesinde sarışın mavi gözlü cahil ama horoz gibi öten tipik orta-sınıflı olmuşsunuz.
Gel zaman, git zaman ulusalcılık bile moda olmaktan çıktı ve yerini “uluslar-aracılığı” yeni gam yükü tüccarları aldı. Sanırım “Anonim 15 Eylül 2025” ve “Anonim 19 Eylül 2025” bu tüccarların gazetelerini satarak böyle bilgili cahil olmuşlar.
Ama aslında bu ikisi bilginin yerini alan enformasyonun yarattığı kara cahillerden. Enformasyon (in-formation) kelimesi kelimesine biçimlendirmek, biçimine sokmak demektir.
Dünyaya egemen olanların uyku kaçırmasına gelince.
Bunda da “Anonim 15 Eylül 2025” cahilliğini hayli sergilemiş. İlkeller de etraflarını sarmış, her yerde kendilerini doğrudan veya dolaylı yok edenlere karşı “Filistinli … Bask radikaller” gibi baş kaldırarak bağımsızlık/kendi topraklarını istiyorlar. Egemenlerin kimden daha az/daha çok korkacaklarını uzman politika anal-izcisi “Anonim 15 Eylül 2025″e bırakacağım.
Üstelik dediklerimi ne anlamış ne de anlayacak kadar gerekli bilgiye sahip.
Faşizm yükseliyor.
Kanıt:
https://x.com/KatAbughazaleh/status/1969013628398411810/video/1
Uyarıya rağmen şahsiyat yapıldığından yayınlanmadı.
Admin
Yayınlanmadı. Admin
Medeniyetin olumsuzluklarına karşı olmanın medeniyete toptan karşı olmayı gerektirmediğini anlayamayacak kadar düz mantıkçı olanlar var anlaşılan.
Devlete, sınıflara ve sömürüye karşı mısın?
Devletsiz, sınıfsız ve sömürüsüz bir medeni toplum da mümkündür.
Aşırı ve çarpık kentleşmenin, sanayi atıklarının doğayı mahvetmesine karşı mısın?
Doğayla uyumlu bir kentleşme ve sanayileşme de mümkündür.
Kâr amaçlı aşırı üretime, tüketim manyaklığına karşı mısın?
İnsanların ihtiyaçları kadar üretip tükettiği bir medeniyet de mümkündür.
Eğer bunlar mümkün değilse, o zaman bu saatten sonra bu kadar insanın topluca ilkelliğe dönmesi hiç mümkün değildir.
“Mümkündür” diyorsan, tek başına avcı-toplayıcı bir hayat sürerek bunu kanıtlaman için en yakın dağlar ve ormanlar seni bekliyor.
“Avcı-Toplayıcı İlkellik” ile “Savcı-Coplayıcı Polis Devleti” arasında bir seçim yapmak zorunda mıyız?
Emrah Safa Gürkan:
• Türkiye’deki solcular, hem “Sovyetler”e hem “Stalin”e; romantik bakış açısıyla bakıyorlar, rasyonel olamıyorlar.
• SSCB kurulurken “Lenin’i niçin övMEdiğimiz” ile ilgili eleştiriler alıyoruz.
• Spesifik olarak “Sovyet tarihi”yle ilgili konuştuğumuzda, bize; “tatlı su tarihçisi & pısırık (ne etliye karışır, ne sütlüye bulaşır)” gözüyle bakıyorlar.
• Ben; 1936-1938 yargılamalarını ciddiyetle okuyorum, anlamaya çalışıyorum, fakat belki “örgütsel” deneyimim olmadığı için; insanlar idam edilirken niçin “Stalin” diye bağırıyorlar, bunu tam anlayamıyorum.
• Sovyetler, “Soğuk Savaş”a hiç meraklı değildi. “Soğuk Savaş”; ABD’nin dünya genelinde hegemonyasını arttırmak için kullandığı, kasten köpürttüğü, kendi silah endüstrisini zenginleştirmek amacıyla (“medya yayınları” aracılığıyla) dünyayı sürekli “diken üstünde” tuttuğu devasa bir gerilim dönemiydi.
• Meslektaşım Onur İşçi’nin yeni kitabı “Kızıl Yıldız”; “Kronik Kitap” tarafından “Ekim” ayında yayınlanacak.
Burada:
https://www.youtube.com/watch?v=mXx_uaEx5T4
Yayınlanmadı. Admin
AKP rejimi ve onun atası olan Osmanlı padişahı Avcı Mehmet ile Avcı-Toplayıcı Mehmet arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz!
“Amerikalara ilk varanlardan bir haber: Burada “NE İNANÇ, NE YASA, NE DE KRAL (“Ni foi, ni loi, ni roi”) var.”
Hayvanlar âleminde de öyle.
So what?
Gün bey,
“Ankara Büyükşehir Belediyesi”ne de operasyon başlatıldı.
Sırada, “Mansur Yavaş” mı var?
25 Eylül’de yapılacak “Trump-Erdoğan görüşmesi” öncesinde; Türkiye’deki muhalefetin tamamen çökertilmesi için ABD’ye şimdiden teminat mı veriliyor?
Siz; hem “iç siyasî hamleler”, hem “uluslararası ilişkiler” alanlarında uzman bir entelektüelsiniz. Görüşünüz nedir?
İkiyüzlüler tarihinden bir yaprak: 26 Ağustos 2024 tarihinde eski adı Türkiye İlk Anarşistlik Bayiliği, şimdi ve şimdi Türkiye İlk Liberterlerlik Bayiliği tarafından satılan gazete köşe dönücüsü yazarın “kişisellik” kıvırmaları.
El kol kesildikten sonra bile o uzuvlardaki ağrılar hissedilirmiş. Belki aynı şey modern ve cici bici adı “Alzheimer”, eski adı bunaklık için de geçerli.
“Bundan böyle kişisel mektuplaşma ve atışmalar yayınlanmayacaktır”. Admin
Bunu yazan “Troçki Büyük Ada’da” Toplantısından İzlenimleri yazısındaki kişiselliğini unutuvermiş.
Daima zamanın en ileri dalgalarına kapılan elektronik MEDYA gazetesi köşe yazarı ve politika analizcisi “Troçki Büyük Ada’da” Toplantısından İzlenimler” ile analizler. Yazının tümü kişisel atışma monologu. Kendine cevap verecek kimse YOK!
Bakın şu bir zamanlar Marksist-Leninist-Troçkist-Maoist fırsatçılık trenine atlayanın şimdi de günah çıkarma ile Stalin bol sütlü ineğini sağma yazılarıyla enayileri tekrar uyutana! Nihayet asıl Tanrının PARA olduğu epifanisi ile LİBERTERLİK aydınlığına kavuşan, MEDYADA doğmuş, MEDYADA büyümüş tipik bir orta sınıf ucubesinin “KİŞİSELLİK” kıvırmasına: “Somut olarak karşılaştığım Mr. North, kıpırtısız yüzüyle ve KUZEY BUZ DENİZİ MAVİSİ SOĞUK GÖZLERİYLE bana Stalinist aparatçık tipine daha uygun gibi geldi.”
“Mr. North’un Kuzey BUZ DENİZİ SOĞUKLUĞUNDAKİ gözleri ve bakışları cesaretimi bir hayli kırdı”
Bunlar, başkalarında kendini görüp tiksinenler arasında çok sık rastlanan ünlü bir basmakalıp ifade.
1981’de okuduğum “Modaya uygun vahşi (Le sauvage à la mode, 1979)” kitabı ve sayısız benzeri kitaplar, doğrudan veya dolaylı da olsa, yardımcım oldu.
Kitaptaki ilk sayfadan:
“İnsanlar çıplak, güzel, koyu tenli, zarif vücutlu; başları, boyunları, kolları, cinsel organları, erkeklerin ve kadınların ayakları kısmen tüylerle kaplı. Erkeklerin yüzlerinde ve göğüslerinde de değerli taşlar var. Hiçbiri hiçbir şeye sahip değildir, çünkü her şey ortak kullanılır. Ölüler bile birbirleriyle güreşir ve etleri dumanın üzerine asarlar. Yüz elli yıl yaşarlar. Ve hükümetleri yoktur.”
Amerigo Vespucci
Devamından alıntı:
“Artık ilkel toplumlar yok. Son yıllarda üçüncü dünya, silahlı çatışmaların sahnesi, kalkınma operasyonlarının, nüfus göçlerinin ve tatil kulüplerinin tercih ettiği yer haline geldi Kapitalist kalkınmadan nispeten etkilenmemiş son bölgeler de artık yoğun bir sömürüye maruz kalıyor: Amazonlar kesilip biçiliyor, Sahra ise Concorde Meydanı gibi geçilip gidiliyor. Üçüncü dünya ülkeleri, en çeşitli alanlarda yabancı etkisine maruz kalmaktadır. Batı veya Doğu’daki emperyalist metropollerin ideolojisini yayan işbirlikçilerin varlığına, özel sektör temsilcileri, askerler, geliştiriciler, turistler ve etnologlar da eklenmektedir. Giderek daha diktatörce rejimlere dayanan çokuluslu şirketler, egemenlikleri altındaki ülkeleri işgücü ve hammadde rezervuarlarına dönüştürmektedir. Gıda yardımı ve silah tedariki, büyük güçlerin üçüncü dünya ülkelerini kontrol altında tutmalarını ve bu ülkelerin nüfusunun çoğunluğunu oluşturan köylülerin, çiftçilerin, balıkçıların ve avcıların yaşam tarzlarını geri dönülmez bir şekilde dönüştürmelerini sağlıyor. İşte sözde “ilkel” toplumların gerçek durumu budur.”
Yukarıdaki ve verebileceğim çok sayıda eserlerde değindiğim temaları içeren benzerlerini bilmeyen sağ ve sol devrimciler didiştikleri konular dışında olanlara karşı sadece konuda bilgisiz olduklarını kabullenseler daha iyi olmaz mı?
Sağ ve sol devrimci atışmalarının tek bilgi olduğuna inanış tüm diğer araştırmalarla varılan sonuçlar kendi inanışlarına ters düşüyorsa bunu açıklamatansa günümüze egemen olan sonsuz çirkin kısa cümleler ya da saldırılarla cevap verenler, kendi inançlarını da bayağılaştırmıyor mu? Medya’nın artık bir zaman öldürme, bir eğlence olduğu bir devirde devrimcilikleri gülünç olmuyor mu? Bu sonsuz bayağılaştırmaya karşı bile gücü olmayanların devrimciliği nerede?
İlkellik yerine eski Türkler ve zamanında göçebe yaşayan Bedevileri anlatan ibn-i Haldun da artık olmayan göçebeler gibi olmayı mı savunuyor? :
“Vahşilik göçebelerin karakteri ve doğası. Bunun keyfini yaşarlar, bundan zevk alırlar. Çünkü bu yaşam onlara otoriteden özgür olmayı sağlar, önderlere köle olmaktan kurtarır. Bu doğal yaradılış özelliği MEDENİYETİN reddi ve anti-tezidir.”
Ibn Khaldun (1332-1406) on nomads (göçebeler üzerine)
20’nci yüzyılın en büyük tarihçilerinden olan A. Toynbee (1889-1975): “Tarihçiler savaşçılık, şiddet ve saldırganlığın göçebelerin doğasında olduğunu yazar dururlar. Peki, şimdi neden yoklar?”
Yoksa medeniler, demokrasilerine şükür, “biz onlar gibi olmak istemiyoruz” savaşı mı açtılar?
Habil ve Kabil Adem ve Havva’nın ilk iki oğludur. Kabil bir ÇİFTÇİ, kardeşi Habil ise bir ÇOBANDIR. Kabil, kardeşi Habil’i kıskandığından dolayı ona karşı kin ve nefret beslemiş, en sonunda da KARDEŞİNİ ÖLDÜREREK İnsanlık tarihindeki ilk cinayeti işlemiştir. Bunun üzerine Tanrı Kabil’i cehennem azabıyla cezalandırmıştır.
Yoksa Tanrı Medeniyet nimetlerinden yararlanınca fikrini değiştirip ilerici solcu/sağcı mı oldu?
1500 yılları başında 19 ya da 23 yaşında olan La Boétie “Çocuklar hariç, insanlar dışında nereye baksam özgürlük görüyorum. O halde insanlar (yani medeniler) köleliği gönüllü seçtiler!” der.
Hobbes-Darwin-Malthus-Adam Smith ve diğer dalkavuklar: “Herkes birbirine karşı, Tanrı da herkese karşı.”
La Boétie bir liberter elinde evcilleştirilir.
Böylece La Boétie, itaat ve tahakkümü birbirine bağladı; bu ilişki daha sonra ANARŞİST DÜŞÜNÜRLER tarafından teorize edilecekti. Bu düşünceyi poltikada savunan çok Ünlü LİBERTER Murray N. Rothbard La Boéti’yi över, suçu para toplayan devlette bulur ve göz kırparak “HER BİRİNİZ diğer enayileri soyarak devlet gibi zengin olabilirsiniz!” der.
Hatta bazı fitili tükenmiş anarşistler onun gibi LİBERTER olmayı deneme yolunu tutarlar.
Anonim 22 Eylül 2025 yorumda sorulan bir soru:
” • Ben; 1936-1938 yargılamalarını ciddiyetle okuyorum, anlamaya çalışıyorum, fakat belki “örgütsel” deneyimim olmadığı için; insanlar idam edilirken niçin “Stalin” diye bağırıyorlar, bunu tam anlayamıyorum.”
Şüphesiz dünya sarsan devrimin yarattığı durumun yorumları sayısız olacaktır.
Cevabım yüksek yerlere yakışmaz ama kuş bakışımı aktarmak istedim.
Bir İtalyan yazar tren seyahatinde vatanseverlerin konuşmalarını anlatır: Konu savaş. Savaşta oğulları ölen anneler gurur içindeler. Ama konuya dalıp işi kurcalayınca aynı anneler ağlamaya başlarlar.
Benzerini, dolaylı da olsa bir Türkçe türkü hıçkırır:
“Havada bulut yok, bu ne dumandır,
Mahlede ölen yok, bu ne figandır,
…
Ano Yemen’dir, gülü çimendir
Giden gelmiyor, acep nedendir?”
Aynı gaddarlıklar çok daha büyük boyutta tekrarlandığından eleştiriyi genişletmenin doğru olduğunu düşündüm.
“Egemen devletler, son 5.000 yıldır insanlığın en önemli ibadet nesneleri olmuştur; ve bunlar, insan kurbanlarının yüzlerce katını talep eden ve alan tanrıçalardır.
Egemen devletler birbirleriyle savaşa girerler ve savaşta her biri, en seçkin genç erkek tebaasını, kendilerinin de kurbanları tarafından öldürülme riskini göze alarak, ‘düşman’ devletin tebaasını öldürmek için görevlendirir. Bu devletlerin vatandaşları da, savaşta öldürmeyi ve öldürülmeyi sadece meşru değil, aynı zamanda övgüye değer ve şerefli bir şey olarak görmüşlerdir.”
Arnold Toynbee (1889-1975): “İnsan Soyu ve Toprak Ana”
Not: Eşsiz ve büyük tarihçi Toynbee Medeniyet heveslisiydi. Ölmeden önce Medeniyetin Toprak Ana’ya karşı girdiği savaşı görüp yukarıdaki kitabı yazdı.
Alıntı kitabın biyosfer bölümünde ve sayfa 31’de.
Bolluğa kavuşma ideolojileri arasındaki amansız rekabetini kendilerine konu edenler, örneğin https://www.youtube.com/watch?v=mXx_uaEx5T4, YouTube’da arkalarında tüm varlıkları yok edici silahları egemen devletler için geliştiren faydalı enayileri kabararak sergilemişler, böylece seyircilere kendilerinin de benzeri olduklarını çağrıştırmak istemişlere benzer.
Yüksek yerlerden daha yükseklere çıkıp kendime de bir pay çıkarmak istersem, hem Stalin hem de Stalin tarafından öldürülürken bile adını çağıranları gereklilik/özgürlük ikilikle ile anlaşılabileceğini iddia edeceğim.
Stalin ne pahasına olursa olsun ve özellikle ABD’nin başını çektiği Batı karşısında icabında kendi kardeşini bile öldüreceksin gereklilik dünyası mantığını uyguladı. Ölenler de varılmasına tüm varlıklarıyla inandıkları amaç için Stalin’in yaptıklarına katılanlar. Eski dinlerde bunlara şehit, yerine geçen yeni ve laik dinlerde “ideoloji” ve ideolojiyi savunanlara da sağ/sol devrimci ya da “-ist” adı verilir.
Sanırım bunlar kendilerini eski dinlerdeki, haşa!, fanatikler olarak görmezler. Çok basitleştirirsem, gökyüzü tanrıları Rönesans’da yeryüzüne indiler. Bana güleceğinize eminim ama YouTube’da fiyaka için arkalarına koydukları resimdekilerin babası Newton bu indirmeyi fizikte yaptı: “ha yerde düşmüş, ha gökyüzünde (dünyanın güneş etrafında dönmesi bir düşüş sonucu)”
Çenem düştü. Bari canım kadar sevdiğim ve çok derinden ruhani olann şairden alıntıyı ileteyim: Newton sayesinde dünyayı “keşfedip” zengin olan İngilizlere Newton size “dünya yer çekiminden dolayı güneş etrafında dönüyor” dedi; ben size “dünyanın arkasındaki iki meleğin itmesiyle dönüyor derim!”
Bu şaire sorulur: Peki, sık sık sözünü ettiğin Allah kim? Şair “sen, o at, şu kuş, akan su….” der.
Eski ruhani dinler olsun, yeni laik dinler olsun; ikisinin de elleri kan içinde.
Sayın “pipsqueak”in (23 Eylül 2025 at 21:46) yazdığı uyarılara ekleme:
Murray N. Rothbard; “para kazanma hırsı”nın günümüzde en yüksek seviyeye ulaşmasının, hem devletlerin hem şirketlerin dehşetli sömürücülüğünün, “kölelik”in 21. yüzyılda bile devam edebiliyor olmasının en güçlü mimarlarından biridir!
“Murray N. Rothbard”, ölümcül bir iktisatçıdır ve şirketlerin bütün dünyaya hegemonya kurması için ömrü boyunca hırsla uğraşmıştır. Buna, “şirketokrasi” denir.
“Murray N. Rothbard” ile yakın yıllarda yaşamış, birbirlerine omuz vermiş tehlikeli kişiler şunlar:
• “Ludwig von Mises”
• “Friedrich Hayek”
• “Milton Friedman”
• “Ayn Rand”
• “Edward Bernays”
Bu kişilerin hiçbiri bugün (2025) hayatta değil, fakat “fikirler”i iktidarda!
Ne hüzünlüdür ki; “ilkeller”in bile beynini zehirleyip, onların da “para kazanma hırsı” hastalığına yakalanmalarına yol açtılar! (“Noble savages” are not “noble” anymore!)
Latince:
“Quid rides?! Mutato nomine, de te fabula narratur!”
İngilizce:
“Why are you laughing?! Change but the name, and the story is told of yourself!”
Türkçe:
“Niye gülüyorsun?! İsimleri değiştir, anlatılan senin hikâyendir!”
Tarih: Milattan Önce “35”
Şair: Horatius (veya “Horace”)
Şiir: Sermones (veya “Satires, part 1”)
Dize: 69-70
“Pipsqueak 24 Eylül 2025” yorumumda bir düzeltme
“İnsan Soyu ve Toprak Ana” kitabını yazan Arnold Toynbee, diğer bolluğa erişme reklamcılığı yapan Marksizm, Komünizm, Konfüçyüs-Marksizm, Sosyalizm, Anarşizm, son ve en iyi Liberterizm gibi diğer Edward Bernays rakiplerini her kapıyı açan anahtar kelime İNSAN’A katarak asıl bolluk peygamberi Edward Bernays’in fikri mülkiyet hakkını çiğnemiş.
Çok özür dilerim, Edward Bernays’ı unutup ben de ona katılmışım.
Bakın lütfen Toynbee’nin şu saklambaç oyununa!
“Egemen devletler, son 5.000 yıldır insanlığın en önemli ibadet nesneleri olmuştur” İbadet edilen Edward Bernays’ın bolluğu mu, devletler mi?
Saklambaçlık yapan sadece Toynbee de değil. Tüm doğanın reklamsız meklamsız bolluk içinde ya da peşinde olduğunu iddia edenler de var.
“Karıncalar, yaralı yuva arkadaşlarına hayat kurtarıcı uzuv kesme işlemi uygulayabiliyor. Marangoz karıncalar enfeksiyonları önlemek için insan olmayan bir hayvanın uzuvlarını kesmesinin ilk örneği…”
” Tozlayıcıları çekmek için yarı yenmiş karıncaların kokusunu taklit eden bitki keşfedildi”
” İnsanların ilk tepkisi, dezenfekte edip bandajla kapatmak olurdu (karşımıza yine Edward Bernays’ın reklamcılığı çıktı!). Şempanzeler daha yaratıcı bir yöntem icat ettiler: Böcekleri yakalayıp doğrudan açık yaraya uygulamak.”
– “Lemürler doğumu kolaylaştırmak için bir ot çiğneyip doğumu yapanın ağzına koyarlar!”
– Sahlins: “Taş Devri, Bolluk Devri”
Bu çeşit yalanların amacı bolluğun doğada olduğu beyin yıkamaları! Halt etmişler!
Bizleri televizyon, uçak, telefon, süpermarket, İnternet, YouTube, en son ve en ilerici genç nesillerden uzaklaştırıp hayvan ve bitki gibi yaşamaya davet edenler asla başarılı olmayacaklardır!
Bilim-teknik uzmanlarımıza şükür kimyasal maddelerle haşaratları yok ederiz ve doktorlarımıza şükür ilaçlarla yaralarımızı tedavi ederiz.
Yaşasın BİZLER, daha doğrusu her alanda mantar gibi biten DAHİLERİMİZ!
Yaşasın Kazananlar!
Daha da derinlere inersek, Sloganı “Yaşasın Bolluk!” olan yazılı tarih kadar uzun ömürlü E. Bernays her kaldırılan taş altından çıkan bir varlık!
Önce Fraud’un akıl altı yeğeni, sonra Gallop’ın akıl üstü olur, taklitçilikle Türkiye ve benzeri yüzlerce yerlerde politikacı cambazlara Ulusalcılık satar, az çok aynı zamanda Rus ve Çin politikacı cambazlarının ağzını çok-ulusalcılıkla sulandırır.
Şehirler, Piramitler, Okullar, Yazı, Yollar ve Otomobil, Uçak, Tren ve hatta Mutlu Olma Hakkı, bollukla gerçekleşti.
Şimdi de akıllı telefon, İnternet, YouTube, tekrar yeniden doğan kurtarıcı genç sosyal medya nesilleri vb saymakla bitmez bolluk nimetleri. Hele her deliğinden enformasyon zekası fışkıran Veri Tabanı-Yapay Zekası zombileri!
E. Bernays’ın taklitçileri Veri Tabanı ve Yapay Zeka ikizinin dünyayı sonuna daha hızlı yaklaştırdığı dedikodusunu yayıyorlar; bunlar halkla ilişki masalları! Sakın inanmayınız! Bunlar, E. Bernays/anti-E. Bernays kafa karıştırmaları, dostluğu/düşmanlığı, İlerici Marksist, İlerici Anarşist safsataları, aile içi kavgaları, enformasyon zenginliği ve enformasyon bolluğuyla yoldaşları yoldan çıkarma ve oyalama taktikleri
Yaşasın Bolluk!
Sayın “pipsqueak” (25 Eylül 2025 at 19:30),
Siz muhtemelen “Arnold Toynbee” ismi ile “Murray N. Rothbard” ismini birbirine karıştırdınız.
“25 Eylül 2025 at 06:18” tarihli yazıyı tekrar okuyunuz, anlamaya gayret ediniz. O yazıda; “Murray N. Rothbard” ve ekürilerinin tehlikelerine yönelik hatırlatma var. “Arnold Toynbee” ile ilgili bir tek satır bile yok! (“Arnold Toynbee”; Jean Baudrillard gibi kıymeti bilinmeyen bir düşünür!)
(Eküri: “Aynı ahırdan olan atlar, yani sahibi aynı olan atlar” demek. “Sahip” kim? Cevap: “Şirketokrasi”!)
Şunu yazmışsınız:
“E. Bernays’ın taklitçileri Veri Tabanı ve Yapay Zeka ikizinin dünyayı sonuna daha hızlı yaklaştırdığı dedikodusunu yayıyorlar; bunlar halkla ilişki masalları! Sakın inanmayınız! Bunlar, E. Bernays/anti-E. Bernays kafa karıştırmaları, dostluğu/düşmanlığı, İlerici Marksist, İlerici Anarşist safsataları, aile içi kavgaları, enformasyon zenginliği ve enformasyon bolluğuyla yoldaşları yoldan çıkarma ve oyalama taktikleri”
Cevap:
“Edward Bernays” günümüzdeki reklamcılar tarafından sembolleştirilmiş, simgeleştirilmiş bir isim; aslolan, hem kendisinin hem onun ardından gelen reklamcıların geliştirdiği “propaganda stratejileri”nin yarattığı tehlikeler! Eğer birazcık utanma duygusu varsa içinizde; Jean Baudrillard’ın 1981’de yaptığı şu uyarıyı “Simulacra and Simulation” dikkate alırsınız! (Size defalarca tavsiye ettik; hiç umursamadınız!)
Size daha önce de yazdık, çok çabuk unuttunuz; “Donald Trump” bugün başkan seçilebiliyorsa, “Edward Bernays”in propaganda taktiklerinin 2016 ve 2024 koşullarına uyarlanması sonucudur! Siz ister umursayın, ister umursamayın; “Edward Bernays”in ardından gelen reklamcıların yarattığı tehlikenin boyutlarından hiç haberiniz yok! (Öğrenmeye niyetiniz de yok!)
Siz; “ilkeller” ile “medeniler”in birbirleriyle savaştığına dair uydurulan “safsata”nın bizzat “medeniler” tarafından uydurulduğunu bilmediğiniz için, bu konuda hiç tecrübeniz olmadığı için, ne yazık ki “medeniler”in kurduğu tuzaklara düşüyorsunuz! Bunu hiç anlamak istemediğiniz için, aynı tuzağa defalarca düşüyorsunuz; ne mitolojik “Kurukshetra Savaşı”ndan haberiniz var, ne de mitolojik “Krishna”nın uyarılarından haberiniz var! Sizin hâl-i pür-melâliniz bu! Lütfen darılmayınız, lütfen gücenmeyiniz! Beğenmediğiniz şeyleri okuyunca; “bana şantaj yapıyorlar!” zevzekliğini lütfen bırakınız, size hiç yakışmıyor!
“İlkeller” ve “Medeniler” bile, artık, birer “alım-satım objesi”dir! Yani, bütün bunlar (özetle) “piyasada alınıp satılabilen birer ürün” hâline dönüştürüldü! Günümüzdeki asıl tehlikenin; (tamamen) “para kazanma hırsı” olduğunu idrak edin artık! (“Avustralya’daki ilkellerin butik otelleri” dahil!)
“İlkeller”i, yok edilmesi gereken düşman (öcü) gibi gösterenler; “medeniler”dir! Lütfen bu gerçeği idrak edin artık! Dilemmayı; kasıtlı olarak “medeniler” yaratıyor, ve kültürlerin daima savaşmaya hevesli oldukları “safsatası”nı yaymak için sizin gibi kişilerin yüreklerine nefret tohumları ekiyorlar! Israrla bu tuzağa düşüyorsunuz sayın “pipsqueak”! Savaş isteyenler “ilkeller” değil, savaş isteyenler “medeniler”!
“Medeniler”in yarattığı yangını, siz daha da körüklüyorsunuz! Bu “tuzağı” anlayın artık yahu!
“Pipsqueak” (24 Eylül 2025 at 20:24):
“Eski ruhani dinler olsun, yeni laik dinler olsun; ikisinin de elleri kan içinde.”
Cevap:
“Noble savages” are not “noble” anymore!
The most catastrophic turmoil, which human has ever created, is about to reach the peak! Neither “noble savages” nor the so-called “civilized people” are able to handle this imminent collapse!
Kısa bir menkıbe:
• “Kızılderili”ye demişler:
“Bak! Lokomotif icat edildi! Akraba kabileler arasında çabucak seyahat edebileceksin artık!”
• “Kızılderili” cevap vermiş:
“Ruhum ve şiirlerim de, çabucak seyahat edebilecek mi peki?!”
ABD’nin Ankara Büyükelçisi “Tom Barrack”:
“Ulus devlet” diye bir şey yok. “Ulus devletler” 1916’da İngilizler ve Fransızlar tarafından “Sykes Picot” ile kuruldu. Fakat, “Orta Doğu” öyle işlemiyor; aşiretler ve köyler var. “Barış” dediğimizde aslında bir illüzyondan bahsediyoruz. “Orta Doğu”da hiç barış olmadı. Muhtemelen de olmayacak çünkü herkes kendi meşruiyeti için mücadele ediyor.
Kişisel saldırı içerdiği için yayınlanmadı. Admin
kişisel saldırı nedeniyle yayınlanmadı. Admin
Eğer Türkiye’yi Batılaştırmak isteyen Atatürk şimdi yaşasaydı “En hakiki mürşit ilimdir” yerine, “Hayatta en hakiki mürşit Veri Tabanı-Yapay Zekadır” derdi.
Enformasyon (en-formasyon (kullananı) biçimlendirmek demektir) yerine dünyayı yönetenlere yaltakçılılık yapan uzmanların kendi alanlarında yönetenlerin işine yarayacak tavsiyelerini, bütün parıldayan reklamlara rağmen rahatsız ve bozuk bir dünyada yaşanıldığını ve benzerlerini anlama bilgisine çalışmanın çok daha yararlı olacağından eminim. Daha kısacası bizi beklemeyen zaman akımı, yani tarih içinde, anlam aramak gerekir. Geleneksel dinler ve ardından gelen laik ideolojilerin çıkış noktaları bu algıdır.
Esas konuya dalmadan bir giriş: Baudrillard’dan bir alıntı:
“Enformasyon her şeyi anlatabilir. Tüm cevapları içerir. Ancak bunlar, bizim sormadığımız ve şüphesiz hiç akla gelmeyen soruların cevaplarıdır.”
Şimdi “rahat olan neden rahatlık arasın, mutlu olan neden mutluluk arasın” bile diyemiyoruz çünkü Veri Tabanı-Yapay Zeka nihilizminin egemen olduğu günümüzde bu sorulara bile cevap var. Örneğin milyarderler daha da fazla milyar peşinde, dünyayı yok edebilme gücüne sahip ülkeler daha da çok güç peşinde.
Şimdi de enformasyonunu Veri Tabanı-Yapay Zeka’dan alanlarla tam tersi bilgi ve anlamları sıralayacağım.
– Irkçı politikacı muhabbet tellalı Gandhi-Arjuna, istediği Nasyonal-izm İlhamını, Kurukshetra Savaşı-Arjuna- Krishna (Vishnu) gibi dolambaç-dolandırıcı yolları kat ederek İlahi kaynaktan alır.
Gandhi neden ırkçı? Çünkü Gandhi-Arjuna’ya yol gösteren Vishnu da Vishnu-Arjuna olmuş, gereklilik dünyasına boyun eğip Dalitlerin de var olmasına karar vermiş.
Gandhi’nin Hindistan Milliyetçiliği savunması üzerine çok değerli bir insan, Gandhi’ye açık mektup yazarak düştüğü hatayı hatırlattı,
Gorter politikacı muhabbet tellalı Lenin’e açık mektupla benzerini yazdı ve kitabı bu sitede var.
– Gandhi’den Modi’ye çizgi zikzaksız ve eğrisiz düz bir doğrudur.
– Irkçı politikacı muhabbet tellalı Bush-Arjuna, Irak’a saldırmak ister. Rüyada gördüğü Hristiyan Tanrısı ona “Irak’a saldırmasını” söyler.
– Veri Tabanı & Yapay Zeka Müriti–Arjuna enformasyon fiyakası yapmak ister, Veri Tabanı – Yapay Zeka “bilgili gibi görünmek” kılıfına girmesini söyler.
– Artık bilgi de hiyerarşik dünyanın bir parçası oldu, artık, okullara şükür, bilenlerden bilenlere aktarılmakta. Bilgi edinmek gereklilik dünyası oldu. Veri Tabanı-Yapay Zeka da sadece enformasyon verip sosyal medyada sonu gelmez dedikodulara yol açar.
Ben Veri Tabanı-Yapay Zeka’ya sordum: Üç büyük tek tanrılı dinlere ibadet edenler dünya nüfusunun yarısından fazla. Hıristiyanlık ve Yahudilik için seks günah, İslam da günah değil. İlk iki din kadınlara “açın, açın” diye bağırır; İslam “kapat, kapat” diye bağırır. Bir mantık mühendisi olarak bunun mantığını açıklar mısınız?
Veri merkezi, sosyal medya gündemindeki ateşli soruma cevap yerine kendi ateşlendi, yandı. Olduğu yerde suyu tükettiğinden yangın söndürülemedi.
Not: Mantık ve matematik öğrettiğimden benzeri yüzlerce dünyanın en inanılmayacak şeylerine inanan “akıl devri” inançlarını biliyorum. Mesela en güvenilir gibi görünen mantık ve matematiğin bile temeli çürük çıktı. Ama Devlet Allah – Para Allah ikizine dalkavukluk edenler hala “akıl devri” şarlatanlığı yaparlar. En büyüğü de çok yaygın olan “ya doğru ya da yanlış”
Boşuna sarışın mavi gözlülerin atası olan Atina’da kinikler kandille dürüst insan aramadılar! Ama belki YAZI az geliştiğinden ve Veri Tabanı – Yapay Zeka olmadığından.
Tarihçiler insan tarihini üçe ayırırlar:
– Var Olma Devri, 300 bin yıl sürer.
– Sahip Olma Devri, 7-10 bin yıl sürer, 2’nci Dünya Savaşı ile sona erir.
– Gibi Görünmek Devri. Ya da Sosyal Medya – Veri Tabanı – Yapay Zeka nimetinden yararlananların “gibi görünmek” devri!
Konudan çıkmadan bunu gören Baudrillard’dan şahane bir espri:
Şimdiye kadar Batı felsefesinin en temel sorusu: “NEDEN VAR?”
Kara cahillerden oluşan günümüzde temel soru: “NEDEN YOK?”
“Pipsqueak 23 Eylül 2025” yorumumun amacı konuyu bilmeden taraf tutma çerçevesi içine koyanlara taraf kalmadığının çoktan bilindiğini açıklamaktı.
Bir Örnek: İlkelleri çalışan 20’yüzyılın en ünlü antropologlarından Claude Lévi-Strauss “Tristes Tropique” (Acınacak Tropikler) kitabını yazdı. İdolüm olan ekolojist Raymond Charbonneau şahane bir cevap yazdı: Acınacak Fransa.
Her ikisi de insanın düştüğü duruma acıma gösterdi. Ne biri ne ötekisi “ama Fransa’da YAZI, Süpermarket, okul, televizyon, hatta onlarda olmayan zevk evleri bile var…” gazelleri okumadılar.
Her neyse, yazılarımda ana fikrimin özeti aşağıda.
MEDENİ OLMAYAN İNSANLAR ARASINDA MEDENİLER GİBİ KURTARICI ARAMAK YOK!
Bence bu çok önemli bir FARK ve yıllardır benzer düşünürlerin yazılarını okuduğum için bana karşı “bilgi yarışına” çıkanların dönüp dolaşıp işi taraf tutma çerçevesi içine koymaları bu konuda bilgisiz olduklarını gösterdi.
Bu soruyla uğraşanlar genellikle antropologlar ve aralarında çok sayıda anlaşmazlıklar olsa da medeni olmayanlar arasında kurtarıcı olmadığı ya da beklenmediği konusunda hemfikirler. Yine Yapay Zeka-Veri Tabanı saldırısına uğramamak için ekleyeceğim: Konunun kendisi hayli karışık da olsa, Hıristiyanlığı benimseyenler arasında Mesih var.
FARK sayısız özetlenir, benim çok sevdiğim: Onlarda BİZ; biz de TEK!
Lütfen bu konuda bildiğiniz varsa yazın. Yapay Zeka-Veri Tabanı olsa olsa enformasyon verir, bu da sadece ileri sürülen düşünceleri desteklemek için yapılır.
Örneğin çok zengin ülkelerde bile insanların umutsuzluğu, kendi bedenlerinden bile nefret etmeleri, son derece büyük bir cahillik içinde olmaları…pek akla yatacak gibi değil.
Örneğin insanları çılgınlığa sürükleyen bolluğa erişme sevdasını körükleyen Maddi Bolluk ve Maddi Yoksulluk maddi kavramlar değil politik kavramlar.
Eğer günümüzde üssel artan obezliğe benzetme yaparsam, tükettikçe hırsı artıyor ve daha da fazla tüketiyor. Biliyorum bu benzetmede bir eksiklik var: Tüketim devamlı körükleniyor ki bu da işin maddi olmayıp politik olduğuna işaret ediyor. Tabii yüksek yerlerde bu çeşit şeyler psikolojik, irade eksikliği, terapi gerekimi, jimnastik gerekimi, yiyecek rejimi gerekimi vs kendi başlarına tüketim metaları olarak satılır ve nihayet çember tam döner ve tekrar tüketim dürtüsü şarlatanlığına dönülür.
Diğer bir benzeteme de bilgiyi Yapay Zeka-Veri Tabanında aramak. Anlam verilerin yorumuyla kazanılır. Bu yolu tutanlar, anlam yoksunluğunu sonu gelmez enformasyonla doldurmak peşindeler.
Basit örnek: Şiir tercümesinin hemen hemen imkansız oluşu. Diğeri fıkralar.
Sayın “pipsqueak”,
Şunu yazmışsınız:
“Medeni olmayan insanlar arasında, medeniler gibi kurtarıcı aramak yok!”
Cevap:
Haklısınız.
Antropolog “Harold B. Barclay”ın (1924-2017) uzun yıllar yaptığı araştırmalar neticesinde gözlemlerinden biri şuydu:
“People without Government: An Anthropology of Anarchy”
(Efendisiz Halklar: Bir Anarşi Antropolojisi)
https://ia601803.us.archive.org/29/items/the-anarchist-library-full-list-of-pdfs-nov-2020/harold-barclay-people-without-government.pdf
Eskilerin bir deyişi vardır, belki duymuşsunuzdur:
“Nev-i şahsına münhasır”
Siz böyle birisiniz.
Gün Zileli’nin websitesinde yazdıklarınız; kıymetli.
Günümüzde “reklam bombardımanı” ve “hızlılık propagandası” öylesine yüksek ki; “düşünmek” denen şey “arkaik (küflenmiş, paslanmış, çürümüş)” olarak kabul ediliyor.
İstenen şey:
• Hap kıvamında çabucak erişilecek eğlence.
• Hap kıvamında çabucak erişilecek bilgi.
• Hap kıvamında çabucak erişilecek bilgelik.
“Sabır” kelimesinin anlamı unutturuldu!
Bütün bunların tepesinde olan şey ise şu; insanlar, “tatlı”lığa ve “soft”luğa birer eroin gibi alıştırıldı. Yegâne amacın; “daima mutlu kalmak” olduğu beyinlere zerk edildi. İnsanların, hayattaki çeşit çeşit “sertlikler”den koşar adım kaçmasının temel sebebi bu!
Sizin yazılarınızda üslubunuz epey “sertlik” içerdiği için, insanlar; yazılarınızın muhtevasına (“context”e) odaklanmıyorlar, üslubunuzun sertliğine takılıp kalıyorlar, böylelikle aktarmak istediklerinizin muhtevası ne yazık ki buhar olup gidiyor.
Elbette; neyi nasıl aktaracağınıza siz karar verirsiniz. Burada mesele; insanların “tahammülsüzlükleri”nin kasıtlı olarak pekiştirilmesi, tehlikeli olan şey bu!
Size ısrarla; “Edward Bernays’in ve onun ardından gelen reklamcıların ‘manipülatif niyetleri’ne dikkat ediniz, tehlikeyi görünüz!” diye hatırlatmamızın sebebi bu!
Nihayet; “nihilizm”in ulaştığı tehlikeli seviyeyi sezmeye başladınız…
Howard Zinn’in (1922-2010) uyarısını unutmayalım:
“We were not born critical of existing society. There was a moment in our lives (or a month, or a year) when certain facts appeared before us, startled us, and then caused us to question beliefs that were strongly fixed in our consciousness – embedded there by years of family prejudices, orthodox schooling, imbibing of newspapers, radio, and television. This would seem to lead to a simple conclusion: that we all have an enormous responsibility to bring to the attention of others information they do not have, which has the potential of causing them to rethink long-held ideas.”
(Howard Zinn,
1st March 2005)
“Yine benim “Stalin TAKINTISI” içinde olduğumu düşüneceksiniz ama aile ve akrabalık ilişkilerinin sanıkları çökertmekte nasıl kullanıldığına ilişkin en bariz örnekler, üzgünüm ama yine Stalinist rejimlerde göze çarpıyor.” Üzerine bazı düşünceler.
En önemli en başta: Her nanosaniye yeni bir moda çıkan dünyada, gece bile yatak ortağı-ev ortağı-eş-mutfak paylaşan gibi her nanosaniye “politically correct” adı değiştiği için söyleyip kendi TAKINTIMI ifşa etmekten kaçınırım. Onun, yaşadığımız sonsuz özgürlükler dünyasında, cinsiyetini bile belirtmemin bir TAKINTI olmasından korktuğum için canlı varlık yerine ilişki kurduğum akıllı telefonumu kucaklarım.
Daha da önemlisi de var. Bu her nanosaniye değişen dünyada dünyayı sarsan komünist devrimini incelemelerinden, tekrarlayıp ama belki mesela Çin gibi daha doğru yapma gam yükü tüccarları hariç, çabucak bıkıp kanal değiştiren hiçler ve hiçikler dünyasında yaşıyoruz.
Ama hiçlik deyip geçmeyiniz. Bir zamanlar bu hiçliğin babaları/(anaları) olan dalkavuk bilim adam ve kadınları şimdi aslında hiçliğin ENERJİ dolu iyi haberini, büyük babaları Arşimet gibi, Trump-Putin-Xi Jinping-Modi-Lula-Trump yalakası AB kodoşlara müjdelerler. Kim demiş bu çılgınlık dünyayı yok etmeye sürüklüyor! Aşk olsun yani!
Rus devriminin asıl babası Marks’ın, bir yeryüzü tanrısının adını adi ağzıma aldığım için lütfen affedin, komünizmi “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre!” olarak tanımlayan ifadesinin en başta ve çarpıcı örneği ailedir.
O da yetmez gibi en temel kozmik yasaya bile başkaldıran kendi türünü yenileme gibi küstahlığı da son moda akıllı telefona sarılmaktansa yaşayan bir varlığa sarılmaktan kaynaklanır.
Komünizmi her pahasına gerçekleştirmek isteyen Stalin’in aileyi bile yok etme ve aile yerine doğum ve çocuk yetiştirmeyi bilimsel yapma çılgınlığı da o zamanların Rusya’sında akıllı telefona sarılma kadar modaydı. Kadınları hasta bakıcılığı veya öğretmenliğe yöneltmeler hakeza. Çocuklara isteklerine hemen kavuşma yerine şimdi/şimdi değil Eyüp sabrı, okul vs beyin yıkamaları hakeza.
Bence takıntı Stalin üzerinde durmak değil, kanal değiştirme çok daha yaygın ve yıkıcı bir takıntı. Takıntı, “yaşasın doğru devrim, kahrolsun yanlış devrim” hödük naraları atmak!
Sayın “Anonim 29 Eylül 2025 at 07:46”
Ben epeyi eskiyim ama “Nev-i şahsına münhasır” deyişini hiç duymadım. Zaten liseden sonra, 1960’da, bursla, Türkiye’den çıktım ve ondan beri dışarıdayım. Tercümesi iltifat ve teşekkür ederim.
Ancak bir düzeltme yapıp “karşıtıyla” birleştirmek isterim.
Günümüzde bireyciler sürüsünün en yüksek sesle meledikleri bencillik (navel-gazing ya da b*kunda boncuk bulmak) yanı sıra birey olup kendini diğerlerinden ayırt etmeyenlerin gerçekten yaşanmış bir misalini anlatacağım.
Not: Dalkavuk olmayan antropologlar sürü bireycilerine bölünmez “individual”, kendini diğerlerinden ayırt etmeyenlere, yani ilkellere, bölünür “dividual” derler.
Zenginlik peşinde olan kolonistler bedenleri, Hristiyanlık yaymak isteyen misyonerler ruhları hedef alırlar. Meşhur baş belası beden/ruh dırdırı.
Yerlileri Hristiyan etmek isteyenler raporlarını hala Roma’da ruhanilik ticareti yapan muhabbet tellalı Papa’ya gönderirler: “Yerliler son derece ince ruhlu, kibar, meraklı, saygılı falan filan ama ertesi gün sanki hiç duymamış gibi eski dünyalarını yaşıyorlar.”
Yerliler arasında doğadan kültüre geçiş ergenlik ayini icabı kişi aşiretten ayrılır, bir süre tek kendi başına oruç tutarak “büyük ruhla” karşılaşana kadar uzak durur. “Büyük ruhla” karşılaşması “rüyası” olur. Döndüğünde bir dansla genel hatlarıyla rüyasını aşiretine aktarır.
Yalnız eğer belli bir kişiyi seçer de rüyasını ayrıntılarıyla anlatırsa, o kişiyi hayat boyu arkadaş seçti demektir. Dolayısıyla bunu bilen ince ruhla, kibarlıkla, merakla, saygıyla dinler.
Bir süre sonra yerliler birbirlerine “yahu, bunlar hep aynı rüyayı anlatıyorlar, İsa rüya görmüş bunlar o rüyayı tekrarlayıp duruyorlar, kendi rüyaları yok!” der ve misyonerlere “bükük ağaçlar” adı takarlar.
Bence bu yerliler kadar b*kunda boncuk bulmuş (navel-gazer) bireyler medeniler arasında parmakla sayılacak kadar az. Ama yerli kendini diğerlerinde görürken, medeniler sanki b*klarında buldukları boncukların sahte olduğunu bilirler ve kafeslerinde “Özgürüm! Tekim!” diye öter dururlar.
Kovboylardan tüccarlara geçiş olan ilk ve tek sosyal devrim boşuna sonsuz büyük bir devrimcilik sanayisi olmadı. İki yüz yıl geçer ve hatta akılcılık devriminin yardımıyla bile ilk devrimle vaat edilen Kardeşlik, Özgürlük, Eşitlik gerçekleşmeyince, iki sonsuz büyük beyinli, Marks ve Freud, tıpkı zamanın bilimcileri gibi, tıpkı Adam Smith vb gibi, bit yeniğini ALTTA gizli yerlerde ararlar ve tabii bulurlar. Diğer bir sonsuz büyük beyinli Darwin de bilimciler gibi gözle görünmeyen gizli yerlerde arar ve BULUR! DOĞA’DA!
Allah bunları politikacı-sanayici-bankacı Allahlarına bağışlasın! Amin!
Galiba Eski Ahit zamanında bile insanlar sonsuz daha özgürmüş! Eski Ahit’e göre insanlar kovulmadan önce cennette yaşıyorlarmış! Allah’a şükür, şimdi üniversitelerde püfürpüfür os*ruk esen profesörler gibi işi laf kalabalığına boğmamışlar!
“Ben epeyi eskiyim ama “Nev-i şahsına münhasır” deyişini hiç duymadım. Zaten liseden sonra, 1960’da, bursla, Türkiye’den çıktım ve ondan beri dışarıdayım.”
Fakat bu zaten çok eski bir deyiştir. Duymamanıza hayret ettim.
Sayın Anarşist Koçumuz, “Fakat bu zaten çok eski bir deyiştir. Duymamanıza hayret ettim.” demiş.
Şu an Sayın Anarşist Koçumuzun namevcut.
Anarşist Koçumuz ne Avrupa’da ne de Asya’da sayılan, Ortadan Uzak, Doğu Avrupa Politika Üniversitesi öğrencilerine “Anarşizm Nedir, Anarşizm Devrimi Nasıl Yapılır ve Emekçiler Nasıl Anarşist olur” koçluğu yapmakla meşgul.
Yorumunuz kişisel saldırı içerdiği için yayınlandı.
Gerçekten nev-i şahsına münhasır bir insansınız!
Sayın “Gün Zileli (Post author) 04 Ekim 2025”
“Gerçekten nev-i şahsına münhasır bir insansınız!”
Bu bir iltifat ama aynı zamanda tam tersi! Zamanımızın en yaygın çılgınlığını simgeler. O halde bende kaçıklık var.
Açıklamamı laf kalabalığı, işi gereksiz uzatma addeder de yayınlamazsanız şimdiden “haklısınız” derim.
Modern çağlarda, doğa kuru kelle bilim adam-kadınları ve matematikçiler hariç, genellikle egemen olan mantık değil, sistem düşünceleri.
Ama aynı zamanda insanlar akıl yürütme peşine takılmış sürükleniyorlar. Akıl yürütme/mantık ÜÇ yasadan oluşur:
1. A, A’dır. Yani sadece kendilerini dev aynalarında gören TikTakTokçular, futbolcular, Trump, dünya politikacıları, milyarderler, beyinleri balon gibi şişmiş dahiler, şarkı-türkü ötenler, dudakları plastikler vb vb vb değil, evrende her şey TEKTİR. Zaten iki şey aynı olsa TEK olur. Üstelik her şey aynı olsa ona KAOS denir.
Not: İlkellerde dünya, BÜYÜK dinler gibi BÜYÜK Tanrının, tıpkı hükümdarlar gibi, mübarek ağzından çıkan lafla değil kaostan çeşitliliğe (varlığa) geçişle var olur. Bak Allah aşkına şu uçaksız, bombasız, otomobilsiz günahsız, inançsız, ilkel enayilerin küstahlığına! Bunlar sarışın mavi gözlü bile değiller!!! Allah’ım ne günlere kaldık! Bu sitede o zamanlara dönme muhabbet tellallığı yapmamla alay edenler ne kadar haklı! Diğer yandan, o zamanlara dönmenin mümkün olduğunu ciddiye alanlar, beyinlerinden fışkıran sonsuz zekayı Türkiye gibi üçte biri gelişmiş bir yerde telef etmekteler. Hemen ABD’ye gitsinler! Orada elden düşme kürdan bile satabilirler, vallahi!
Üstelik Ulu şef Atatürk ve sonra gelen devrimciler sarışın mavi gözlü olma sevdasına boşuna mı düştüler?
Her neyse, akıl yürütmeye devam.
2. A ve A karşıtı, çelişkidir.
3. Ya A ya da A karşıtı, daima doğrudur.
Tabii yorumumda asıl vurgulamak istediğim “A, A’dır”, yani canlı cansız her şey TEKTİR.
Ne var ki, kendini TEK görme zamanımızın en büyük hastalığı. Hatta bence sonsuz zararlı ve bulaşıcı bir hastalığı. Bu TEKLER, eğer benim gibi sıradan kişilerse sempatim çok, yalnızlar kalabalığı içinde bir sığınak. Ama ne yazık ki bu HEPSİ AYNI OLAN TEKLER ne her şeyin TEK olduğunu biliyorlar ne de bu TEK olmanın, hatta sağ/sol devrimcilerin bile durmadan varmak istedikleri, bolluk dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğunu biliyorlar. Bunlar ne TEK olma isteğinin nedenini, ne onun bir tüketicilik, bir oyalama ve pompalama olduğunun farkındalar.
Çok daha kötü bir haber: İlkeller arasında bunlar gibi TEK olmak isteyenler ender de olsa iki cezaya uğrar: en fazla rastlanan ve en ağır ceza olarak bilinen aşiretten kovulma ve daha seyrek de öldürülme.
Sayın “Anonim 29 Eylül 2025 at 07:46”
Bu yazınız beni utandırdı! Ümit ederim paranoyak (vesveseli) yanıtlarımı hoş gördünüz ve görürsünüz. “İstenen şey” başlığıyla yazdıklarınız beni hoş göreceğiniz rahatlığı vermekle kalmaz, derdimi çok güzel bir şekilde anlatır. “İstenen şeyciler” toplumdan ve doğadan kopmuş, diğer yalnızlarla tek/beraber evrende vızıldayan kimliksiz sonsuz küçük zerreler. Bunların dünyayı oluşturduğu çoktan ilan edildi. Hala bu mucize doğanlar okulların yiyip kustuğu tatsız tuzsuz orta sınıf sağ/sol/orta devrimciler olurlar.
Bence, 19’ncu yüzyıl kargaşalığında doğan Nihilizm işte bu!
Yine de, “İstenen şeyciler” benim içinden çıkmadığım bir konu.
Ama “istenen şeyciler” hakkında şakamsı bir düşüncem var. Seçkin insanlara evrenin asıl efendisi kendileri olduğu İKİ defa ayan beyan oldu:
Giriş: Ormanda doğa cömertliği içinde yaşarken dört ayaklı biri sı*mak için yanlışlıkla zehirli sumak üzerine oturur, acıdan iki ayak üzerine zıplar, evreni görür, o gün bu gün, hayvan ve bitkiler gibi yaşamakla uğraşacağına “bu da nereden çıktı?” sorusu ile kafayı yer. Bu herkesin başına geldiğinden, içinde bulunduğum bağlam içinde, “felek (destiny) işi!” diyerek, üzerinde pek durmak istemiyor, Nietzsche’nin öğüdüne katılıyorum: Bu tip sorular buz gibi bir suya dalmaya benzer, hemen girip hemen çıkacaksın!
Kısa Not: Bilirsiniz, bazı mitlerde tanrılar bile “feleğe” karşı gelemezler! Antik Yunanlılarda Mitler televizyon dizileri olmaya başlayınca, o zamanın büyük beyinlileri yeni bir dayanak aradılar. Zamanla “felek” doğa bilimi olur.
1. Seçkinler, Tarım Devrimi ile YİYECEĞİ tekel altına aldı.
2. Seçkinler, Endüstri-Teknik devrimle TÜM VARLIKLARI tekel altına aldı.
Son zamanlarda SEÇKİNLERE BİR ÜÇÜNCÜ efendilik ayan beyan oldu: Ayaklarına takılan bazı canlılardan arınmış, sadece ve sadece “istenen şeyciler”den oluşan bir dünyayı tekel altına almak.
Fakat ve bence, “istenen şeyciler” epigenetik değişmelerin genetik yapıya dönüşmesiyle doğan biyolojik mutasyonlar. Tabii, bu değişme daha henüz tam kusursuz değil, eski gen kalıntıları var. Bu kalıntılar da “istenen şeycilerde” artık tarihe karışmış insan gibi davranışlara yol açmakta.
Not: Nedense bu kalıntılar zayıflar, değişir ama tam silinmezler. Hatta bilimkurgularda bile uzay seyahatine çıkanların rastladıkları varlıklar kendileri/kendileri değil insanlar. Diğer örnek Çin robotları.
Kendisi de bu “istenen şeycilerden” biri olan Dawkins “bencil gen” kitabında “şimdiye kadar insan, gen (alın) yazısının kölesi oldu, bundan böyle kendisi ve kendine benzerler kendi efendileri” olacak kehanetinde bulunur.
İnşallah Pute-an ve Xi Jinpimp’in sıcak-mikrofonu (hot mic) “farkında olmadan” kendi halkları ve başlarını çekenleri gibi her pahasına hayatta-ölü kalmak isteyen Batı halkları ve başlarını hedef alan (Bernays–vari) reklamını okumuşsunuzdur.
Benim tahminim kişisel tanrılar takıntısı yerine soyut prensip tanrılarıyla doğup büyümüş ve devrimle nihayet tarih akımına yeniden katılmış sol devrimcilerin göz bebeği Çin, insanın çoktan makine olduğunu bilir ve şimdi bu işi becermede başta.
Ne yazık ki, en hayran olduğum insan-putlarımdan biri olan Chuang Tzu oradan.
Not: Yine inşallah, kuantum fizik babalarından bir olan Heisenberg’in göz bebeğim Chuang Tzu’dan öğrendiğinin anlatımını ki, bu kendi başına yararlı fizikçiler arasında bir mucize! okumuşsunuzdur.
Bir çapanoğlu daha var ve kendime güvenimi baltalıyor: canavara ne kadar yakın olursan o kadar başımıza gelen ve gelecek olan belaları bilirsin.
Benim şansım/şansızlığım ABD gibi bir canavarlar canavarının içinde uzun bir süre yaşamış olmam. Şu an içinde yaşadığım canavar Avrupa, kendi b*kunu çok fazla çikolatayla kaplamış.
Sizi duymak isterim. Hoşça kalın.
Sayın “Anonim 29 Eylül 2025 at 07:46”
Tatil bana yanıtlarıma bakma ve yeni yanıtlar verme olanağı sağladı.
Beni H. Zinn hakkında uyarmanıza cevap verdiğimi sanıyordum. Meğer vermemişim. Eleştirim ne Zinn ne de size karşı: battığımız bataklığın derinliği ile ilgili.
Bence bilgi nesilden nesile olduğu gibi aktarılacağına azınlıktan azınlığa aktarılırsa bataklıktan kaçınılamaz!
H. Zinn’i okumuş ve çok beğenmiştim. Yazınızın bir parçasını buraya aktaracağım:
“This would seem to lead to a simple conclusion: that we all have AN ENORMOUS RESPONSIBILITY to bring to the attention of others information they do not have, which has the potential of causing them to rethink long-held ideas.”
Ama Amerika varlığını soykırım, sömürgecilikle zengin olmasına borçlu. Hatta çok daha çok önemli olan bir hususu Frantz Fanon hatırlatır:
“Genel olarak koloniler sömürücülerin, üzüm üzüme baka baka kararır misali, gaddarlık ve şiddetini benimsedilerse de, Amerika koloniler arasında sömürücülerin tıpkı aynısı olmayı tek ve tam başaran bir koloniydi.”
Fanon ekler: “Ve bakın şu çirkin canavara!”
Ben son yazımda o canavarlar canavarında çok uzun yaşadığımdan kendi düşüncelerime karşı kuşkulu olduğumu belirledim.
Peki, neden acaba Zinn 60’larda çok okunan yazar Fanon’u okumamış ya da tıpkı Chomsky ve benzeri anarşistler gibi gözlerini İLERİDE, bekle eşeğim yaz gelsin misali, daha zengin, daha özgür, daha-eşitlik ve kardeşlik dolu olacak Trump ve iyi haberci evanjelistlerin Amerika’sına dikmiş.
Neden daha da önceleri Alexis de Tocqueville tarafından yazılan (1835-1840) “De la démocratie en Amérique”deki ‘people”ın kendi “A People’s History of the United States” kitabındaki “people” olduğuna kulak asmamış? Bari siz kulak verin diye o kitaptan bir alıntıyı buraya aktaracağım:
“Amerikalılar neden refah içindeyken bu kadar huzursuz davranıyorlar?
Eski Dünya’nın bazı ücra bölgelerinde, evrensel kargaşanın ortasında neredeyse unutulmuş ve çevrelerindeki her şey hareket halindeyken hareketsiz kalan küçük nüfuslu topluluklarla hala karşılaşmak mümkündür. Bu halkların çoğu çok cahil ve çok sefil durumdadır; hükümetin işlerine karışmazlar ve genellikle hükümetler tarafından ezilirler. Yine de, genellikle sakin bir tavır sergilerler ve sık sık şakacı bir mizah ortaya çıkarırlar.
Amerika’da, dünyanın en özgür ve en aydınlanmış insanlarının dünyanın en mutlu koşullarında yaşadıklarını gördüm; bana öyle geldi ki, yüzlerinde sürekli bir tür bulut vardı; bana ciddi ve neredeyse üzgün göründüler, zevklerini yaşarken bile.”
Neden acaba bir ihtiyar “Pueblo” Kızılderilin’in psikiyatr Jung’a dediklerini hiç duymamış?
” Bakın… beyazların yüzüne, acımasız oldukları ne kadar belli. Dudakları incecik, burunları sivri, yüzleri çizgilerle dolu ve buruşuk. Gözleri soğuk ve boş bakışlı; her zaman bir şey arıyorlar. Ne arıyorlar? Beyazlar daima bir şey isterler; her zaman endişeli ve tedirginler. Ne istediklerini bilmiyoruz. Onları anlamıyoruz. Onların deli olduklarını düşünüyoruz.”
Amerikan halkından N. Hawthorne’ı (1804-1864) da mı duymamış?
“Neşe ve kasvet imparatorluk için rekabet ediyorlardı.”
Sanırım “neşe” ve “kasvet” laflarının Kızılderililer ve beyazlara gönderme yaptığını söylememe gerek yok.
Şair ve yazar William Carlos William’ı (1883 –1963) da duymamış.
“Toprak! Hissetmiyor musun? Dışarı çıkıp mezarlarından ölen Kızılderilileri nazikçe kaldırıp, sanki cesetlerine bile yapışmış gibi, onlardan bir tür özgünlük, o şey çalmak istemiyor musun? Burada, orada değil.”
Bunlara benzer yüzlerce daha var.
Eğer tüm dünyaya dönersem, İsveçli Sven Lindqvist’in kolonistlerin acımasızlık, alçaklık, para-altın hırsıyla her ulaştıklar yerde uyguladıkları soy kırımlarını anlatan “Exterminate All the Brutes (1996)” ve “A History of Bombing (1999) kitaplarına da bir baksaydı sarışın mavi gözlülerin başını çeken Amerika halkının daha çok AN ENORMOUS RESPONSIBILITY ahlak borcunu hatırlardı.
Eduardo Galeano’nun 3 cilt “Memory of Fire, 1982–1986” hakeza.
“Uygarsın”, biliyoruz
Peki çocukların sana bir gün sormaz mı:
İnsanı sevmezse neye yarar uygarlık?
Ot büyürken buğdaya
Buğday büyürken fidana
Fidan büyürken ormana
Orman büyürken insana benzer
İnsanı sevmezse neye yarar uygarlık?
“Fazıl Hüsnü Dağlarca”
(1914-2008)
Bir köşe elektronik gazete medya yazarı, her medya artisti gibi, en acı felaketleri aktarırken bile ebedi bir mutluluk içinde pişmiş kelle gibi pis pis sırıtarak, çok geç kalmış da olsa, üzülecek ama şaşırtmayan bir haber verir:
“İspanya’da bir zamanlar imkansız görünen şey artık yaygınlaştı: Gençler aşırı sağa yöneliyor.”
Cici bici hanım María Ramírez (The Guardian 2025),
Bu yazı bana bu sitede okuduğum iki yazıyı hatırlattı: “Anonim 22 Eylül 2025” ve “False Dichotomy 22 Eylül 2025″
– ” “Amerikalara ilk varanlardan bir haber: Burada “NE İNANÇ, NE YASA, NE DE KRAL (“Ni foi, ni loi, ni roi”) var.”
Hayvanlar âleminde de öyle.
So what?”
Cevap: İspanya ile ilgili yazıdakilere benzediğin düşünülürse, haklısın. Ama bilimsel değilsin! Hayvanlık aslını inkar etme! Ayıp vallahi! Irkçı Darwin’in ünlü teorisini tıpkı büyük beyinliler gibi, yani “ne güzel biz kazanmışız!” düşünerek okumuşa benziyorsun. Ama hayvan yiyecek için açıkça canını göze alır, bizler gibi yaşamak için k*ç yalamayı süslü püslü laflar altına saklamaz. Hayatı boyunca hayvanları çalışan Frans de Waal’ın kendini böyle dev aynasında görenleri hedefleyen “Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduklarını Anlayacak Kadar Zeki miyiz?” (Metis Yayınları) kitabını okusan fena olmaz.
– ” “Avcı-Toplayıcı İlkellik” ile “Savcı-Coplayıcı Polis Devleti” arasında bir seçim yapmak zorunda mıyız?”
Cevap: Çoktan beri emir verenlerin önünde seve seve dize gelenlerin suratlarına günümüzde apaçık tükürülmekte. Çaresizlik içinde kalınca sarıldıkları demokrasi ayıp donunu sen de giymiş, bir seçim yapmışsın! Ne “Avcı-Toplayıcı İlkellik” ne de “Savcı-Coplayıcı Polis Devleti”! Bence savcıları savunanlar insan olmaktan çoktan çıkmışlar. Zaten okul-televizyon-medya üçlüsü Avcı-Toplayıcı işini çoktan becermekte ve sende izleri apaçık. Bir cizvit rahip: ” Çocuğu 7 yaşına kadar bana bırak, o çocuk benim olur” Ha okul-televizyon-medya üçlüsü ha Cizvit rahip, fark var mı?
Üstelik faşist ruhlular hızla artmakta ve çok yakında “ya yüz, ya bat” olacak!
Çin ile rekabete giren Modi buna iyi bir örnek.
“Küresel kalkınma: Hızlı moda geri dönüşümü: ‘Dünyanın atık başkenti’ Hindistan’daki fabrika işçilerini nasıl hasta ediyor? Yılda 1 milyon ton tekstil atığını geri dönüştüren Panipat’ta akciğer hastalıkları, cilt rahatsızlıkları ve kanser artıyor.”
“Mart ayında Başbakan Narendra Modi, Panipat’ı “küresel bir tekstil geri dönüşüm merkezi” olarak nitelendirdi.”
Hızlı moda güzellik elbisesi yapılan yerlerde kanser arttığı çoktan bilinmekte.
Bende sağ ve sol devrimlerin daha iyi yaşamak için yarattıkları benzeri doğa ve insan harabelerini anlatan yüzlerce kitap ve metin var.
Son haberlerden biri:
” İngiltere’nin gelişmekte olan ülkelere plastik atık ihracatı bir yılda %84 arttı”
Her halükarda, soluğu iki değer biçilmez insan: “Anonim 07 Ekim 2025” ve Fazıl Hüsnü Dağlarca”da alacağım.
Ama önce, Uygarlık/Medeniyet esprisi, daha doğrusu ispirto ile temizleme işi:
– Milliyetçilik coşkusu safhasında temizlik teknisyenleri laf çabukluğu ile şehir anlamına gelen medeniyet yerine, şimdi solcuların göz bebeği Çin’in oyuncağı olan, ilk Türk medeniyeti Uygur’dan Uygarlığı (t)üretmiş.
Dağlarca’nın şiirinde uygarlığın kendi tanımı ile çelişkiye düştüğü mü, yoksa benim bildiğim uygarlığın (doğa ve) insan düşmanı olduğu mu ima edilir?
Her halükarda, bir doğa ve insanı harabeye çevirme örnek şiirini, “Anonim 07 Ekim 2025” ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya selam olarak ekliyorum. Şiir T. S. Eliot’ın 1922 yılanda yazdığı “harabe dünya”dan:
Burada ne ayakta durulur,
Ne uzanılır,
Ne de oturulabilir.
Dağlarda bile
Sessizlik yok.
Sadece, yağmursuz,
Gök gürültüsü var.