Çankırı-Dersim…

Seçimlerden önce yazdığım yazımda seçimlerin ve parlamentonun bir şeyi değiştirmeyeceğini, ancak ona katılanları değiştireceğini yazmıştım. Şimdi bir şey daha eklemeliyim: Seçimler hiçbir şeyi değiştirmez ama toplumdaki dinamikleri ve eğilimleri göstermesi ve toplumsal eğilimlerin anlaşılması bakımından eşsiz istatistiklerdir.

Bu bakımdan illeri, partilere verilen oy oranlarına göre sosyolojik bakımdan kategorize etmemiz mümkündür:

Bir: En tutucu ve reaksiyoner iller hem AKP’nin hem de MHP’nin Türkiye ortalamalarının üstünde oy alıp birlikte zaman zaman %90 oy oranına vardıkları illerdir ki, bunlar büyük çoğunlukla orta Anadolu’da yer alan, şehir olarak küçük ticaretle uğraşan, kırsal alanları verimsiz, yekpare Sünni ve Türk nüfusa sahip, dışarıya göç verse de dışarıdan pek göç almayan, dinsel taassubun fazlasıyla etkisi altındaki yerlerdir:

Burdur, Isparta, Afyon, Kütahya, Bilecik, Sakarya, Düzce, Bolu, Karabük, Kastamonu, Çankırı, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Karaman, Konya, Osmaniye, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt

İki: AKP’nin oy oranının Türkiye ortalamasının epey üstünde olup da MHP’nin kendi Türkiye oy ortalamasını geçemediği illerin ise, orta Anadolu’nun görece daha doğu kısımlarında yer alan ve orta Karadenize de uzanan, yine aşağı yukarı aynı yapıda olmakla birlikte orta Anadolu’nun durgunluğundan nispeten kurtulmuş, yeni yükselen ve dünyaya açılan Anadolu ticaret-sanayi burjuvazisine yataklık eden, bazıları Alevi-Sünni karışık, kısmen Kürt nüfus barındıran iller olduğu dikkate çekmektedir:

Gaziantep, K.Maraş, Adıyaman, Malatya, Kayseri, Sivas, Tokat, Elazığ, Erzurum, Rize, Çorum, Amasya, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun

Üç: AKP’nin bir hayli oy almakla birlikte Türkiye ortalamasının altında kaldığı, buna karşılık CHP’nin Türkiye ortalamasının üzerinde oy aldığı iller ise Trakya, Ege, iç Ege, Zonguldak havzası ve Çukurova’da yer alan; Türkiye modernleşmesiyle (Ankara, Eskişehir, İstanbul, İzmir) ve Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle hızlanan kapitalistleşme süreciyle görece daha fazla yüz yüze gelmiş (Ege, Çukurova); kıyılar ve kara parçaları yoluyla batı ülkeleriyle daha fazla temasta, hatta bu ülkelerden (Balkanlar’dan) göç almış illerdir:

Kırklareli, Tekirdağ, Edirne, İzmir, Aydın, Muğla, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, Uşak, Denizli, Eskişehir, Ankara, Zonguldak, Bartın, Antalya, İçel, Adana, Hatay

Dört: BDP’nin ya kendi başına kazandığı ya da AKP ile paylaştığı illerin ise Türkiye’nin doğu ve güneydoğu illeri olduğu, burada Kürt nüfusun net tercihlerinin belirleyiciliği bilinmektedir:

Hakkari, Şırnak, Van, Mardin, Batman, Diyarbakır, Siirt, Bitlis, Muş, Bingöl, Ağrı

Beş: Özgünlüğüyle Anadolu’nun orta yerinde küçük bir ada gibi duran Tunceli ili (Dersim) aşağıda yapmayı deneyeceğim gibi başlıbaşına tahlil edilmeyi hak etmektedir.

Sosyolojik bir bakışla bu harita bize birçok şeyi açıklamaktadır kanımca. Üzerinde durmamız ve tartışmamız gereken noktaların ise şunlar olduğunu düşünüyorum:

Birincisi, Sosyolojik bakış bazı şeyleri izah etmeye yardımcı olmakla birlikte bir noktadan sonra yetersiz kalabilmektedir. Anadolu sağcılığı dediğimiz olayı biraz daha tahlil etmeye ihtiyaç var kanısındayım. Kemalist modernizmin, Anadolu sağcılığının yerinden kıpırdatılamaz bir taşlaşma içine girmesindeki rolü nedir, ne kadardır? Bazı arkadaşlar, tam ters sonuç çıkartıyorlar. Yani modernizmin gereğince hızlı ve şiddet araçları kullanılarak yürütülmemesinin ürünü olduğunu düşünüyorlar bu durumun, yarı yolda duraklamaya bağlıyorlar olup biteni. Ben ise bu kanıda değilim. Modernleşmenin seçkinci ve soyguncu bir azınlık tarafından halka yukardan dayatılması ters tepmiş ve reaksiyoner bir içe kapanmayı getirmiştir. Öte yandan, AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana CHP’li seçkinlerin ya da kendilerini halka göre seçkin gören tahsillilerin bir yaşam tarzı direnişine yönelerek kendilerini yoksul halk kesimlerinden soyutlayacak bir seçkincilik ve halkı hor görme havalarına girmeleri Kemalist modernizme karşı halk tepkisinin iyice büyümesine yol açmıştır. Bundan da en çok yararlanan AKP olmuştur.

Ayrıca, bugün AKP en modernist partilerden biridir. İslamla modernizmin karışımının ortaya çıkarttığı tuhaf bir yaratık görünümünde olan AKP, modernizmde (eğer modernizmden esasen kapitalizmi anlayacaksak) bütün rakiplerini geride bırakmıştır. Bu yüzden sorun modernleşmeye direnmek ya da taraftar olmak değil, kapitalist sömürüye direnmek sorunudur. AKP, esasen Anadolu’dan yükselen yeni ticaret-sanayi burjuvazisinin partisidir. Devrimciler, AKP’ye mücadele mevzisini bu noktada kurar ve sisteme karşı mücadele haline getirirlerse başarılı olabileceklerdir.

İkincisi, haritamızın ortaya çıkarttığı çok önemli bir tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Hem AKP’nin hem de MHP’nin oy oranlarının Türkiye ortalamalarının bir hayli üstünde olduğu ve Anadolu sağcılığı dediğimiz olayın çelik çekirdeğini oluşturan illerin durumu, Türkiye’de, gelecekte, MHP’nin iktidarı altında parlamenter bir faşizmin hiç de uzak bir ihtimal olmadığını göstermektedir. AKP artık zirveye çıkmıştır. Bundan sonra düşüşe geçecektir. AKP seçmeni ile MHP seçmeni arasında hiç de önemli bir kültürel ve siyasal fark söz konusu değildir. AKP’nin iktidar yıpranmasına uğrayıp zirveden aşağı düşmeye başladığı koşullarda orta-sağ barajlar yıkılınca Anadolu sağcılığının oyları başka hiçbir yere değil, hızla MHP’ye akacaktır. Bu suların CHP tarafına akması bir hayli zordur ve zaten CHP’nin oy sınırı %30’un ötesine geçecek gibi görünmemektedir. Zaten MHP de bunun pususuna yatmış bulunmaktadır. Bu yüzden, AKP’nin merkez sağ barajının yıkılmasıyla ortalığı devlet tapıncı yüksek MHP’nin şahsında bir faşizm selinin basmasında hiç de şaşılacak bir şey olmayacaktır. Zaten, AKP’nin son zamanlarda hem MHP’yi o kadar hırçın bir şekilde hedef alıp, hem de MHP’den daha MHP’li sloganları benimsemesi bu korkunun göstergesidir. Şunu unutmayalım ki, Anadolu sağcılığını oluşturan kitlede güçlü bir devlet tapıncı da vardır ve MHP İslamcı muhafazakârlıkla devletçi bağnazlığı kaynaştırmada bu kitlenin ruh haline çok da iyi hitap edebilmektedir. Kısaca söyleyecek olursam, dünyada ve Türkiye’de çok önemli gelişmeler olmazsa parlamenter faşizm yakın bir zamanda (5-10) yıl içinde kapımızda demektir.

Üçüncüsü, Tunceli, bir nevi Anadolu sağcılığının anti-tezi gibi durmaktadır orta yerde. Örneğin, AKP-MHP oylarının toplamda %90’a yaklaştığı Çankırı ili Anadolu sağcılığının kalesi olarak ne ifade ediyorsa, CHP-BDP oylarının toplamda %80’e vardığı Tunceli de onun tam zıddı olarak Anadolu halk muhalefetinin kalesi olarak aynı şeyi ifade etmektedir. Genelde BDP’nin yüksek olduğu yerlerde CHP çok düşüktür. CHP’nin görece yüksek olduğu yerlerde ise BDP pek varlık gösterememektedir. Bu da bu iki partinin arasında var olan Kürt sorununun bağdaşmazlığının göstergesidir. Ne var ki Dersim, devlete, hükümete ve egemen kültüre karşı muhalifliğini, bu ikisini kendine özgü bir biçimde bağdaştırıp, iktidar partisi AKP’ye Türkiye çapında en düşük oy oranını armağan ederek, Türk-İslam sentezine (AKP-MHP’ye) ancak %20 yer bırakarak ortaya koymuştur. Dersim’de CHP devletçilik anlamına gelmez, muhaliflik anlamına gelir. Yine Dersim’de BDP doğrudan Kürt milliyetçiliği anlamına gelmez. 1938’den sonra kendi küllerinden yeniden doğan, Dersim’e özgü bir Alevi-Zaza kimliğinin dışavurumu anlamına gelir. CHP’ye Dersim’de verilen oylarla örneğin Trakya’da ya da İzmir’de verilen oyları birbirine karıştırmamak gerekir. İzmir’deki CHP oyları devletçi ve seçkinci oylarken, Dersim’deki CHP oylarının anlamı, devlete muhalefettir. Keza Dersim’deki BDP oylarının anlamıyla Diyarbakır’daki BDP oylarının anlamı da farklıdır. Bunun için bir tek Dersim’de CHP oylarıyla BDP oyları yan yana gelip %80’lik bir muhalefetin ifadesi olarak kendini ortaya koymuştur. Dersim, hiç abartmadan belirteyim ki, bugün Türkiye’nin geleceğe dönük devrimci yüzünün temsilcisidir.

Dördüncüsü, BDP’nin parlamentoya 36 milletvekili sokması karşısında ayakları yerden kesilen yeni sol sosyeteye de söylenecek bir iki söz var elbette. TİP, 1960’ların ilk yarısındaki büyük toplumsal yükselişin ürünü olarak (ve tabii ki milli bakiye denen adil seçim sisteminden yararlanarak) parlamentoya 15 milletvekili sokabilmiş ve buna o zamanki biz genç devrimciler de sevinmiştik. Ne var ki, sevincimiz çok erkendi. Çünkü TİP’in parlamentoya girişi aynı zamanda onun ölüm fermanının da imzalanması anlamına geliyordu. Devrimciler parlamentoyu değiştiremezler ya da parlamento yoluyla bir şeyleri anlatma olanakları son derece kısıtlıdır ama burjuvazi onları vitrin gibi kullanmakla kalmaz, üstüne üstlük bir de bu yolla gerçek devrimci faaliyetten alıkoyar. Nitekim TİP olayında da böyle oldu. Açıp Tarık Ziya Ekinci’nin anılarını okuyun lütfen. Derslerle doludur o anılar. Oradan da anlıyoruz ki, devrimcilerin parlamentoya girmeleri onları kitlelerden hızla kopartmaktadır. Tarık Ziya Ekinci, meclisteki işlerden dolayı teşkilatlanma faaliyetlerini bile nasıl yürütemez hale geldiklerini çok güzel anlatmaktadır.

Kısaca söyleyeceğim şudur: Parlamentoya adım attığınız andan itibaren devrimciliğe elveda demeniz gerekir.

Kızmayın. Dost acı söyler diye bir söz vardır.

Gün Zileli

14 Haziran 2011

gunzileli@hotmail.com

101 comments

  1. Parlaparlamento...

    Çok güzel yazı. Ama anarşistlerin, dadaistlerin parlamentoya girip, orada kahkaha atmasında bir sakınca ya da “Parlamentoya adım attığınız andan itibaren devrimciliğe elveda demeniz gerekir” türünden bir durum tahlili asla görmüyorum. Bir kişi bile yeter bu süreci tersine çevirmeye. Kendime güveniyor ve ben dünyanın bütün parlamentolarına pantolon paçalarımı sıvayıp giriyorum. İDüşünsene bana mikrofon filan tutacaklar, canlı yayın filan olacak, yemin memin filan edicem.. Hahaah.. İmkansızı iste ve gerçekleştir!

    Görüşürüz abi…

  2. Parlaparlamento...

    Dost güldürür diye bir söz vardır.

  3. AKP modernist değil, post-modernisttir. ama son seçimler AKP’ninde post-modernizminde koca bir masal olduğunu bize gösterdi. modernist partiler CHP ve MHP örnek verilebilir. modernizm, ulus-devlet sistemine dayanır ve ulusal önder ile milliyetçilik temelinde örgütlenir; bu da bilindiği gibi faşizme gider. post-modernistler ise çoğunlukla liberaldir ve ulus-devlet sistemini eleştirirler, yeni dünya düzenini savunurlar. ama uygulaması yoktur bununda.. modernizm ya da post-modernizm gibi ayrımlarım hepsi yapaydır, esasen tamamı emperyalizme çalışan tekelci kapitalistlerin partisi.

  4. AKP etnik olarak türk olup, türk-islam değil arap- sunni islam kültürüne meyyal olanların partisi gibi geliyor bana.Yüzünü orta asyaya hatta anadoluya değil ortadoğuya çevirmişlerin partisi.Suriyede, Lübnan da, Filistinde RTE nin seçimlere girse kazanacağı bir tablo boşuna oluşmuş değil, dayandıkları kültür, konuştukları dil aynı…Osmanlı türk olmaktan özellikle gurur duyan bir devlet değildi.Kendisini önce Osmanlı sonra İslam olarak tanımlardı. Bu genetik kod Osmanlı yıkıldıktan sonra modern milliyetçi akımları yakalayamayan Anadolu halkına, biz önce İslamız diye geçmiş olmalı.Kendisini Osmanlının mirasçısı gibi algılayan toplumsal kesimler tıpkı Osmanlının yaptığı gibi TC nin İslam kültürünü ayağa kaldırmasını bekliyor, umuyorlar.Terazinin diğer kefesinde modern-türk milliyetçisi Kemalistlerin partisi CHP ve modern-milliyetçi akım ile mukaddesatçılığı yoğurmaya kalkan MHP var.Modern- milliyetçi zihniyeti dahi yakalayamayan, Osmanlının ümmetçi genetik kodlarını taşıyıp arap-sunni islam hayranlığı içerisinde yaşayan kesimlerin sola oy vermesini ya da devrim yapmasını bekleyemeyiz herhalde, ne dersiniz?

  5. Aarap-Sunni-Islam hayranligi

    Hosgeldin fasist Kemal.

  6. Dersim Türkiye'nin gelecegidir

    Kamer Genç cumhurbaskani, Gün Zileli basbakan. Alevi Islam Devrim Cumhuriyeti Ayetaullah Kemal önderliginde. Sah Ismail de muhalif idi. Iktidara geçince Islam’daki ilk teokratik devleti kurdu. Normal, Hint-Avrupa kültürel gelenegi.

  7. Orta Anadolu ne zaman devrimci olur?

    Devrimcilerin gerçekten samimi olduklarina inandiginda. Örnek, devrimciler “ateist” olduklarini söyler, aslinda hepsi alevidir, ya da alevicidir. Dinler karsisinda tarafsiz, nötr degildirler, alevici olduklari için, sünni düsmanidirlar, tarafsiz olsalar hadi neyse, “bizim için din farki yok, mezhepçilik yok” deseler hadi neyse, açik açik alevicidirler, zaten sarkilari, türküleri, marslari hepsi alevilikten alinma.

  8. Ayaklanma değil ama devrim modern bir şeydir diye düşünüyorum.Zira 1789 dan beri devrim sadece monarşi ya da oligarşiyi yıkmaz yerine Fransız devriminin yaptığı gibi milliyetçilik tutkalı ile bireylerin birbirine bağlandığı demokratik bir ulus devlet kurar.Bu aşamaya gelmeyen ümmetçi zihniyette Anadolu halkından (sağından) devrim yahut sol partilere oy beklenebilir mi? Birey olduğuna dair bilince henüz ulaşamamış kitleler şu Öcalan hapisten çıkarılıp bir de toplu konut idaresinden daire tahsis edilse reakisyon vermezler iddia ediyorum.Ben de vermem gerçi:) Ne var ki milliyetçiliği aştığımdan vermem, onlar ise henüz burjuva demokratik devrimine zihniyet olarak yabancı olduklarından, ümmetçi anlayıştan kurtulamadıklarından vermezler.

  9. Hoşgeldin faşist kemal

    Hoşbulduk bilader:)

  10. Dr. Can Gürgen'e

    Sen cahiliye devrindesin, henüz ümmetçi anlayisa ulasamadin anlasilan. Yani ilkel Kemalist toplumdasin simdilik.

  11. Binbir Surat’a laf yok. O aramıza Bakırköy’den katılıyor. Laf aramızda, ben Bakırköy seçim sonuçlarını inceledim, acaba diyorum bu arkadaşa oy kullandırdılarsa kime oy vermiştir? Benliğine 4-5 karakter birden sığdırdığına göre herhalde oy pusulasındaki parti amblemlerinin altındaki yuvarlakların birçoğunu doldurmuş olmalı. Ama hastaneye sandık koyduklarını zannetmiyorum…

  12. AKP ve genel olarak siyasal İslam modernleşmenin uyduruk bir taklididir. Modernleşmeci harekettir. Kemalizmin bütün kurumları olduğu yerinde kalmış ve AKP’lileşmiştir; bu, aynı zamanda da AKP’nin Kemalistleşmesi anlamını taşımaktadır.

    Ulus devlet olgusu üzerinden gideceksek, Başbakanın sürekli tekrar edip durduğu “tek devlet, tek millet, tek bayrak” da ulus devletçiliğin en bariz ifadesidir.

    Kapitalist küreselleşmenin mevcut halinde, sermayenin belirli merkezlerde yoğunlaşması ve meta üretimi dışı alanlardan birikim sağlaması; ulus devlet olgusunu, esnetse ve farklılaştırsa da ulus devlet maalesef hala yerli yerinde durmaktadır.

    Bilakis son krizlerle birlikte ulus devlet sermaye lehine daha bir esnerken, emekçi sınıflar açısından daha da katılaşmakta ve baskıcı bir hal almaktadır. Sermayenin ulus devletin yerine koyduğu bir başka yönetim modeli henüz yok.

    AKP’nin sadece şehirleşme politikaları postmodern durumla uyum içindedir. Ama bu meselede yukarıda yorum yazan arkadaşın yanılgısı bence, modern-postmodernliği mutlak bir karşıtlık içinde koyması ve birinin başladığı yerin diğerinin bitiş çizgisi olduğunu varsaymasıdır. Oysa böyle değil. Her durumda karşıtı olmak zorunda değil ve birarada süren bir form olduğu rahatlıkla gözlenebilir. Bunun nedeni de kapitalizmin açmazları olsa gerek.

    Uzattım ama Gün Zileli, AKP’yi modern olarak nitelerken yanlış değil, haklı. Hele ki, yönetim açısından bakılacak olursa katı bir moderniteyi miras almış ve uygulama konusunda da aynen devamlılık göstermektedir.

    Anadolu sağcılığının bir blok halinde MHP’ye kayacağı tespiti de çok önemli ve olacak gelişmelerin kokusunu iyi alan bir öngörü. Sanırım AKP de bunun çok farkında ki, son dönemde oyları düştüğü söylenirken, tamamen MHP üzerine bir kampanya stratejisi izlemiş ve hedef tahtasına onu oturtmuştur. Bu yaşanan kaset meselelerini ve Anadolu muhafazakarlığını ve sağcılığının reflekslerini birarada düşünmek gerekir. Hedeflenen olmadıysa da Başbakanın, tonu gittikçe artan milliyetçilik vurgusu tamamıyla dayandığı bu tabanı elde tutmak ve kendi lehinde kışkırtmak amacıyladır.

    Bence çok esaslı bir yazı olmuş ve dikkat çektiği tehlikeye de ciddi olarak kulak vermek gerekiyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde bu konu başlıca tartışma gündemini oluşturacaktır diye düşünüyorum.

  13. Iki surat Can'a

    Degisik kimliklerimle 1001 degisik sandikta Ak Parti’ye 1001 kere oy verdim, haydi bir daha, bir daha , bir daha…Bakirköy,2011

  14. sevgili Zileli yazında bellirtiğin olguların büyük bir kısmına katılıyorum.fakat Bdp ve Chp nin Dersimdeki toplam oyu üzerinden ordaki halkın Türkiyenin geleceketeki devrimci yüzü olacağı fikrine katılmıyorum.çünkü ordaki halkın bu seçimlerde tamamen CHP ye yönelmesinin tek nedeni “Kemal Kılıçdaroğlu orgazmıdır”.bunun nedenide Alevilerin zaman zaman dışa vurmaktan çekinmedikleri mezhepsel bağnazlıktır.ayrıca kafalarında zorla yaratılan yaşam biçimi kaygısıdır..bunların pratiğini gündelik hayatımda çokça tecrübe ediyorum.çevremdeki Alevilerin Chp ve türevleri partilere oy vermesinin altındaki neden kendilerine Sunni bir yaşam biçiminin dayatılacak olması endişesidir.sizin vurguladığınız gibi “devrimci yüzlerinde” ne eğitim sistemi(din dersi hariç),ne iktidarın neoliberal politikalarından rahatsızlık duyma,ne ticarileşen sağlık sisteminden,nede kadrolaşmadan rahatsızlık belirtisi var.. Kamer Genç gibi 12 Eylül artığı bir talihsizlik abidesine ve Hüseyin Aygün gibi 6 ay içerisinde tükürdüğünü yalayabilen bir zatın önderliğinde nasıl bir devrimci yüz peyda olacak sevgili Zileli?.

  15. Fikirlerinize tamamiyle katiliyorum, Tek bir farkla Dersimli bir grubun CHP’li olma nedeni de kendilerine sünni yasam biçimi dayatilacagi korkusu falan degil, sünnilere alevilik dayatma istegi, devleti ele geçirerek Suriye benzeri bir rejim kurma özlemi, zaten bu grup 28 Subat’ta generallerle isbirligi yapti. Unutmayalim ki tarihte Seyit Riza gibi kahramanlarin yanisira basta O’nun yegenlerinden biri olmak üzere epeyi hain de var.
    Netice: bugün ben AK Parti’yi destekliyorum, sosyalistler mezhepler arasinda taraf tutmasalardi belki de sosyalistleri destekleyecektim, ateist olsalar bile…

  16. “CHP %31 oy alsa Silivri’den tahliyeler baslardi, %35 oy alsaydi Genelkurmay’da toplantilar baslardi” demis, bu eski MHP’li bile gerçekleri bazi “sosyalistler”den daha iyi görmekte, çünkü Türkiye’deki en sag akim Anadolu sagi falan degil bizzat (kendine anarsist falan diyen baziari da dahil) sosyalistler, MHP degil Stalinci kalintilar.

  17. Seçim neticeleri belli olduktan sonra Kürt hareketine ait platformlarda Dersim’deki sonuca dair yazılanları okudum. Açıkçası okuduklarıma şaşırdığımı söyleyemeyeceğim. Keskin bir “ihanet” söylemi almış yürümüştü. Adeta her seçimden sonra AKP’li seçmenleri cahillikle ve beyinsizlikle suçlayan, Aziz Nesin’in meşhur sözüne atıfta bulunan Kemalist eğilimli insanları andırır tarzda Tuncelili seçmene dönük en hafifi “yazıklar olsun”, “Dersimli olduğumdan utanıyorum, ben Dersimliysem bunlar Dersimli değil” ile başlayan, geneli itibariyle CHP’ye oy veren seçmenleri “Dersim kimliğine” ihanet etmekle ve bilincini yitirmekle suçlayan yazılar/yorumlar okudum. Burada “Dersimlilik bilinci” diye tanımlanan, özcü ve tarih-üstü bir kimlik inşa edilmeye çalışıldığını gördüm.

    Türkiye’de insanları bir türlü olmak istediği gibi kabul etmek yerine, kendi kafamızdaki şemaya oturtmak gibi bir tavır çok yaygın. Tarih-üstü bir Dersimli kimliği inşa etmeye çalışıyor devrimci hareketler; bir bakıma hem Dersim’in tarihsel-siyasal koşullarından devrimci duruşa güçlü bir birikim devşirmek, bir yandan da Tunceli insanına “ideal kimlik”e dayalı “Dersimli”yi empoze etmek…

    Bu “Dersimli”, hayata Alevi ve Kürt zaviyesinden bakacak, politik bilincini işbu kimlikler üzerinden yaratacak; “Dersimli”yi inşa ederken geçmiş ile Alevi ve Kürt tarihi üzerinden köprüler kuracak… Dediğim gibi, bu bir hareketi özcü ve milliyetçi bir yaklaşıma sürükleyen duruşlardır. Kendi adıma, kitlelere yukarıdan dayatılmak istenen her türlü kimliğe karşıyım.

    Dolayısıyla Tunceli’de CHP’nin oy almasını hiç de öyle “ihanet” olarak değerlendirmiyorum. CHP’nin aldığı oyda Kılıçdaroğlu faktörünün payı büyük; hatırlarsanız 2007 seçimlerinde Baykal’lı CHP tam bir hayal kırıklığı yaşamış, 250 kişiye miting yapmış, sandıkta tek bir vekil bile çıkaramamıştı. Bu defa 2’de 2 yaptı. Sonucun böyle olmasında Kılıçdaroğlu kadar etkili ikinci faktör, Türkiye genelinde örülen muhafazakar-İslamcı hegemonyanın, yapısı itibariyle Alevi karşıtı olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla AKP ve cemaatin elinde tuttuğu güç tekeline karşı Kılıçdaroğlu’nun bir karşı-potansiyel olarak görüldüğü anlaşılıyor. Her ne kadar CHP’nin Türkiye sathında aldığı sonuç partiyi AKP’ye karşı bir iktidar alternatifi yapmasa bile…

    Aslında Tunceli dışındaki Alevilerin de ağırlıklı olarak CHP’yi tercih etmelerindeki sebebi de bu hegemonyaya karşı CHP’nin bir nefes alma alanı olarak görülmesinden ileri geliyor. Bugün milliyetçi-muhafazakar blokun güçlü olduğu yerlerde varlığını göstermesine izin verillmeyen, hatta zor yoluyla oradan kitleler halinde göç etmek zorunda bırakılan Aleviler CHP’nin sahip olduğu il ve ilçe belediyelerinde, buralardaki iş yerlerinde ikbal veya tutunma imkanı bulabiliyor. Bunun ne kadar “iktidar” kavramına karşıt bir tutum olduğu tartışılır. Mevcut hegemonyaya karşıt olduğu kesindir ama…

  18. Yazıdaki seçimlerin bir değişikliğe yol açmayacağı vurgusuna katılmakla birlikte, açıkçası yazıda ifade edilen temel analize katılmıyorum. Dersim’in oylari, Dersim’deki muhtelif guclere verilmiş oylardır. Ferhat Tunç’un oylari BDP’ye verilmiştir, CHP’nin oylari ise CHP+Kamer Genç+Hüseyin Aygün üçlüsünün “blok”una verilmişlerdir. İstatistiki olarak durum aciktir. Dersimin bu iki yerel gücünü CHP’de bir araya getiren ise, Kılıçdaroğlu’nun Dersim’li olmasından ve bu iki siyasetçinin en uygun alan olarak CHP’yi tespit etmesinden ve CHP’nin de Dersim’den büyük bir başarıyla çıkmak istemesinden öteye gitmemektedir. Misal, eğer Kamer Genç gibi sağcı iktidar partilerine Dersim’den oy sağlama yetisini kanıtlamış bir isim CHP’den ziyade AKP’nin adayı olsaydı, AKP Dersim’den milletvekili pekala da cikartabilirdi. Eğer CHP’nin bunun yanı sıra Hüseyin Aygün gibi kuvvetli bir adayı olmasaydı, oy oranı bir önceki seçimin pek de üstünde olmayacaktı. Ne kadar ilginç bir tablo olurdu o zaman değil mi? AKP’nin yaklaşık yüzde 25%lik bir oyla birinci parti çıktığı bir Dersim… O zaman ne denilecekti? Nasıl bir analiz yapılacaktı? O zaman bu durum daha farklı bir toplumsal dinamikler tablosu mu yansıtacaktı Dersim’de? Şimdi “Türkiyenin geleceğe dönük devrimci yüzünün” temsilcisi olan Dersim o zaman AKP’ye teslim olmuş bir şehir mi olacaktı?

    Buradan çıkan sonuç, seçimlerin “toplumdaki dinamikleri ve eğilimleri göstermesi ve toplumsal eğilimlerin anlaşılması bakımından eşsiz istatistikler” olmadıklarıdır. Seçimler yerel, yöresel ve ülke genelindeki siyasi unsur ve eğilimlerin güçlerini, etkinliklerini, pazarlıklarını, içlerindeki dengeleri, hesaplarını, planlarını ve benzerlerini saptamamk için gerçekten de eşsiz istatistiklerdir. Öte yandan seçimlerin toplum nezdinde ifade ettikleri, bahsi geçen siyasi unsur ve eğilimlerin nerede ne denli güce sahip olduğudur. Zira seçimler, seçenlerle değil seçilenlerle ilgilidirler. Oy vermek, oy verenin anlık ve günlük hayatında hiçbir değişikliğe yol açmayan, edilgen bir iştir. Seçmen gününün yarım saatini ayırır, gider oyunu verir, sonra hayatına kaldığı yerden devam eder. Bu yüzden oy vermek onun için kendisini ifade etmek değildir. Büyük şehirlerde seçmen eğer burjuva demokrasisine dair kişisel yanılsamaları varsa “vatandaşlık görevimi yaptım” diyecektir, eğer Kürt meselesine duyarlı olduğu için oy verdiyse “sesimizi duyurduk” diyecektir, eğer temel derdi laiklikse “cumhuriyeti koruduk” diyecektir, eğer hükümet hoşuna gidiyorsa “başbakana oy verdik” diyecektir. Daha küçük şehirler ve yerleşim yerlerinde de olay benzeri bir biçimde işler, fakat adaylar üzerinden olay “falanca bizim köylüymüş” biçiminde biraz daha kişiselleşebilir. Kürdistan’ın pek çok yerinde oylar seçmenden değil aşiretten çıkar. Her halükarda, oy verdikten sonra bütün mesele seçmen için biter, seçmen evine döner, ertesi gün işe gitmek gerekiyordur, akşam yemek yer, belki seçimi konuşur, belki yemekten sonra sonuçlara bakar, belki gerçekten ilgiliyse işyerinde de iş arkadaşlarıyla sonuçlardan bahseder ve mevzubahis kapanır. Öte yandan insanları oy vermeye iten bütün bu özel ve genel yanılgılar siyasi unsur ve eğilimlerin güçleriyle ve etkinlikleriyle ilgilidir. Şüphesiz farklı medya kuruluşlarının farklı duyarlılıklar üzerinden yaptıkları çalışmalar burada büyük önem taşımaktadırlar. Öte yandan burjuvazi demokrasiyi yalnızca tavandan işletemez – nüfuz etme ihtiyacı duyar. Her mahalleden, her köyden saygı duyulan ve genelde kendi çapında iyi niyetlerle siyasete atılmak isteyen yeterli sayıda “akil adam” çıkar zira (karikatür bir örneği için bu seçimde LDP’nin Adana’da beşinci sıra adayı, geçen seçimlerde ise yine Adana’dan bağımsız aday olarak 200 civarı oy toplayan Abdurrahman Boztaş isimli şahsın “Bir fırıldak değiliz” sloganı ile giriştiği seçim kampanyası incelenmelidir), ve siyasi eğilimlerin tabandaki gücü buradan şekillenmeye başlar. Öte yandan niyetler iyi olsun veya olmasın, böylesi mekanizmalar mesele burjuva demokrasisi ve iktidar meselesi olduğu için piramidleşir. Zira seçmen için oy vermekle iş biter, ama seçilen için oy almak işin yeni başladığı anlamına gelir. Demokrasi bu şekilde şekillenmiş bir düzendir, mantığı bu şekilde işler. Bu yüzden oy vermek toplumsal bir dinamiğin ifadesi olmak bir yana, bireysel bir siyasi görüş ifadesi dahi değildir – oy veren için yalıtılmış, pasif ve apolitik bir eylemdir. Dolayısıyla yalnızca Dersim’deki CHP oyu ile İzmir’deki CHP oyu aynı olmakla kalmamaktadır – esasında oy verenlerin niyetleri ne olursa olsun, bütün oylar aynıdır.

  19. Eline sağlık ayrımı müthiş koymuşsun ortaya hocam. ‘Kamer Genç cumhurbaskani, Gün Zileli basbakan.’ Abi hadi yine iyisin kapmışın gene ‘2. ADAM’lığı :)))))))))))

  20. Gün hocamın yazısında katılmadığım nokta MHP nin giderek güçlenen bir parti olabileceği tasavvuru.

    MHP ve CHP modern, AKP ise postmodern değerlere yakın duran partiler.

    Postmoderniteye has özellikleri düşünelim: Ademi merkeziyetçilik, farklı etnisite,dil, din, folklor savunusu cemaatlerin meşru sayılması, farklı unsurların bir arada,yine de birbirine karışmadan yaşayabilmesi, değersel anlamda yerellik ancak ekonomik ve siyaseten küçük birimlerin birbirine bağlandığı hali ile yıldızı parlayan küresellik postmodern değerlerdir.

    Ulus devlet, merkeziyet, bürokrasi, tek dil, tek kültür, vatanseverlik, cemaat yapılanmaların devlet kontrolünde tutulması, yasaklanması ise modern değerlerdir.

    Dünyada postmodern değerler giderek daha fazla kabul görmekte.Mısırda Hüsnü Mubarek rejiminin durup durup şimdi yıkılması, müslüman kardeşler gibi bir örgütün/cemaatin meşruiyet kazanması, partileşmesi tesadüf değildir.

    Bizde ise Türkiye toplumunun, moderniteye yakın partilere sıcak bakmadığı ortada. Bu yüzden klasik CHP bile “yeni CHP” adı ile makyaj değişikliğine gitmek zorunda kaldı.

    Belki kısa zaman içinde Türkiyed çok dilli, çok kültürlü, etnisiteye dayalı eyalet sistemi benzeri yapılanmaya doğru yol alacak. Merakla nasıl sonuçlanacağını beklediğimiz kürt özgürlük hareketinin, diğer etnisiteler tarafından modellenmesi halinde etnik hareketlerin patlaması ile karşılaşabiliriz.

    Etnik hareketleri bırakın, Ahmet Altan’ın “Marmara özerk bölgesi” yazısında dile getirdiği üzere coğrafya ve yaşam tarzı itibarı ile birbirine yakınlık hisseden insanların diğerleri ile arasına mesafe koyması gibi olasılıklardan bile bahsedilmekte.

    Dolayısı ile AKP nin postmodern değerlere yakın durduğu müddetçe dışta küresel sermayenin, içte toplumun değişim taleplerinin rüzgarı ile yelkenlerini güçlü bir şekilde dolduracağını düşünüyorum.

    MHP nin oy aldığı alan ise iyice daralacak ve iç anadoluda belli bir bölgenin değişime, yeni dinamiklere reaksiyoner şekilde verdiği oylar ile ayakta durmaya çalışan bir parti olacak. Baraj altı olacak da demiyorum zira seçim barajı da modern bir kavram ve devletin güçlü olmasına yaradığı düşünülüyordu, gidiş öyle ki barajlarda kalkacak veya minimalize edilecek.

  21. Yazı çok iyi.

    Dersim’de CHP’nin anlamı (ve aslında Alevilerde) Zileli ve Halim’in söylediklerinde belli ölçülerde ifade edilmiş. AKP’li ve korkak AKP’li sol görünümlü liberal bokların “İşkencecisine aşık olmak” metaforuyla saldırdıkları Dersim’de siyasal eğilimler sadece gündelik eğilimlerle açıklanamaz. Yakın zamana kadar esas olarak merkezi otoritenin dışında kalmış ve bu topraklarda gerçek anlamda bir “öteki” varsa bunun her dönem daniskası olan Dersimli Alevi-Kırmanc kitlelerin günümüzdeki tüm siyasal yönelimleri esas olarak tarihten gelen bu kültüre göre şekilleniyor. Bu davranış aşağı yukarı tüm toplumlarda görülür ve Gramsci’de bununla ilgili ciddi bir tartışma da vardır.

    Kim ne derse desin, sunni İslam’ın bu topluluklar üzerinde yarattığı travma kemalistlerin 1930’larda yarattığı travmadan çok daha büyük bir anlama sahip. Üstüne üstlük, kemalistlerin laik toplum vb. yeniliklerle Osmanlı’dan kalma ilişkilere karşı yürüttükleri açık mücadele Alevilerde oluşan (Kurtuluş Savaşı’na yaptığı öncülükle halihazırda tüm toplumda oluşmuş) M. Kemal sevgisinin artmasına, hatta onun bir “Balkan Alevisi” olduğu yönündeki söylentilerin oluşmasına neden olmuştur. 1930’lar aşıldığında, devletin Alevileri tüm yok sayma pratiklerini sürdürmesine rağmen, modernleşmenin durağanlaşması ve DP’yle beraber Anadolu sunni tutuculuğunun ve Alevi karşıtlığının merkeze zuhur etmesi, 1960’lı yıllarda bu kesimin muhafazakar sağın ana gövdesini oluşturması ve başta söylediğim Alevilere ait toplumsal belleğin getirdiği binlerce yıllık otorite muhalifliğinin devrimci sol kesimle buluşması, o dönemlerde sol, atatürkçü kesimle Aleviler arasında neredeyse sarsılmaz bir bütünlük oluşturdu. Kemalizmle mücadele eden her kesimin aynı zamanda Sunni gericiliğin pek çok öğesine yaslanması, Alevileri ya Atatürk’ü sahiplenmeye ya da eleştiriyorsa dahi çok daha doğru bir yerden sosyalist örgütlerle beraber eleştirmeye itti. Dikkat ediniz, Alevilir ve özellikle Dersim halkı, Atatürk’ü Sunni gericikle bellie ölçüde bağdaşmış sağa karşı savunur ama soldan gelen eleştirileri de sahiplenir. Alevilerin aynı zamanda TİKKO, DHKP-C gibi Kemalizm karşıtı solu ve hatta Kürt Alevilerin sosyalizan söylemlere sahip PKK’ye toplumun diğer kesimleriyle karşılaştırılmayacak ölçüde sahiplenmesi bir tesadüf değildir.

    BDP’nin Altan Tan’lı, cuma namazlı vb. pratiklerinin artması ölçüsünde Dersim’de, tüm sıralanan diğer nedenlerle beraber (kılıçdaroğlu etkisi vb.) gücünün azalması da benzer bir çerçeveye yaslanıyor.

    Bir de şunu düşünün, güya Dersim halkına akıl veriyor gibi konuşan, kimi zaman onların iyiliğini istiyormuş gibi yazılar yazan sitedeki binbir surat, Bakırköy terk AKP’li şahıs, bireysel olarak Alevi düşmanlığına sahip değilse bile sahip olduğu siyasal aidiyet nedeniyle kelimeler altında o kadar belli ediyor ki Alevi karşıtlığını;

    “Devrimcilerin gerçekten samimi olduklarina inandiginda. Örnek, devrimciler “ateist” olduklarini söyler, aslinda hepsi alevidir, ya da alevicidir. Dinler karsisinda tarafsiz, nötr degildirler, alevici olduklari için, sünni düsmanidirlar, tarafsiz olsalar hadi neyse, “bizim için din farki yok, mezhepçilik yok” deseler hadi neyse, açik açik alevicidirler, zaten sarkilari, türküleri, marslari hepsi alevilikten alinma.”

    Burada “Alevici” söylemi vb. çok tipik bir Sunni islam reaksiyonu, çünkü bu şahıs, Sunni İslam’ın bir hakim ideoloji olarak bin yıldır bu topraklarda sömürünün dili olduğunu ve o Alevici dediği söylemin ve Aleviliğin ise bu sömürücü iktidar düzlemine karşı bir direniş olarak bugüne kadar varlığını sürdürdüğünden ya habersiz ya da bilmezlikten geliyor. Türkiye’de devrimciler Aleviliği salt bir din olarak ele alsaydı, Aleviliği böyle bir direniş mekanizması olarak görmez, tıpkı İslam’daki ve diğer dinlerdeki özgücülük gibi onu tarih üstü bir yere yerleştirir ve kutsarlardı. Alevi kökenli ve ateist olduğunu söyleyen devrimcilerin varlığı bu ülkede Aleviliği diğerlerine benimsetme kaygısının bir ürünü değil, bin yıllık bu direniş kültürünün modern devrimcilikle buluşmasının bir ürünüdür ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Alevi toplumunda ibadet yine o “Alevi-ateist devrimcilerin” varlığıyla tarih olmak riskiyle karşılaşmıştır.

    Önce dilinize yapışan rezil Alevi karşıtlığından kurtulun, sonra Dersim üzerine bir söz söyleme hakkınız olsun.

  22. Atatürk asigi Dersimli

    “Alevilerde oluşan (Kurtuluş Savaşı’na yaptığı öncülükle halihazırda tüm toplumda oluşmuş) M. Kemal sevgisinin artmasına, ” Katiline asik olmak, Stockholm sendromu falan denilince bir de kiziyorlar, birader adam gerçekten asik, psikolojik tedaviye ihtiyaci var. Öte yandan “Alevi-ateist devrimciler” diye birseyler söylemekteki ucubenin ta kendisi. Ne devrimi birader, Sah Ismail’in kurdugu rejim mi devrimci? Dedelerin feodal egemenligi mi devrimci. Igrenç afaroz sistemi (duskun olma) mi devrimci. Müsahiplik vb gibi toplumsal kontrol araçlari mi devrimci? Objektif ol. Bak ben mesela asla “Islam devrimcidir” falan demem, zaten din bir manevi (sprituel) olaydir, dini egemenler veya genelde egemen olmak isteyenler istismar etmistir ,o baska. Islamda hiçbir zaman devrimci bir yönelim olmaz, bazilari Islam’i kendi siyasal amaçlari için kullanir o baska (emeviler, abbasiler, safeviler, seyhler, seyitler, devrimci tekkelerin devrimci seyh bozuntusi ilkel sefleri vs). Biraz ciddi ol, Alevilik ne? Devrimcilik ne?

  23. Anlatıyorum işte akıllı insan! Onun neden olduğunu yazdım koca yazıda. Algılayamıyo musun, mental sorunların mı gerçekten?

    İkincisi, tutturmuşsun bir Şah İsmail edebiyatına…Tüm dinler çıkış itibariyle devrimcidir, dönemin sorunlarına bir takım akıl dışı reaksiyonlar olarak çözüm geliştirirler. İslam da çıkışı itibariyle devrimcidi, İslam da bir devrimdir. İhsan Eliaçık’ı oku bari! Şüphesiz Anadolu Aleviliği sayısız isyandan birinde başarılı olsaydı ve bir devlet haline gelip gericileşseydi Şiilikten çok farklı olmayacaktı. Alevilik hiçbir zaman iktidar olamadığı için hakim gerici Sünni İslam’a karşı bin yıllık bir direniş odağı haline geldi.

    Senin biraz okuman ve tabi okuduğunu anlaman gerek.

  24. Hatay'daki aleviler

    Büyük çogunlugu Esed’i destekliyor, Angelina Jolie’nin ziyaretini bile protesto ediyorlar. Islam devrimci falan degil, alevilik de dolayisiyla degil. Islam, kabileleri birlestirme ve erken ticaret erbabini destekleme için manivela olarak kullanildi. Alevilik Türkiye topraklarinda iktidari ele geçiremedigi için muhalif kaldi, her muhalefet devrimcidir demek bence mümkün degil. Islamiyet kisisel bir inanç sorunudur, en toplumsal sekliyle bir ahlak felsefesi olabilir, bir islam rejimi olamaz,dünya üzerinde ruhani bir rejim kurulamaz, böyle bir rejim olsa olsa totaliter bir rejim olur, “biz Islamci degiliz, demokratiz” dedigimizde bize inanmiyorsun ama gerçek böyle, Eliaçik’i benimsemem, islam sosyalizmine karsiyim, zaten sosyalizme de karsiyim, sosyalizmin devrimci bir akim olduguna da inanmam, geri ülkelerde bir cins sermaye birikimi stratejisi (Rusya, Cin), sermayenin zaten mevcut oldugu yerlerde de kapitalizmin yedek lastigi (sosyal demokrasi) olmustur. Aleviligin devrimci oldugu iddiasi Ali Seriati’nin devrimci oldugunu sanmak gibidir. Neticede Ali Seriati’nin projesi gerçeklesti, ve ne oldugu da anlasildi. Iran rejiminden ancak nefret edilir. Herne kadar son analizde ve ilke olarak onlara da karsi olsak bile Bati Avrupa ülkelerindeki rejimler izafi olarak bize daha yakindir.

  25. Devrim kelime manası olarak alınırsa toplumsal büyük bir değişim, alt üst olma halidir.Eski nizamda ufak tefek değişiklikler ile yetinilmez, köklü, radikal değişiklikler gerçekleştirilir.

    Bu manada mevcut nizamı reformize etmeye, yamamaya kalkışmayan, kökten değiştiren, değiştirmeye yönelen her hareket devrimcidir.

    İslam şu an itibarı ile TC için devrimci bir güç olabilir-bkz. islam devrimi…

    Sosyalizm ve anarşizm devrimcidir- bkz sosyalist devrim…

    Alevilik nizama karşı girişilen sosyalist bir hareketin kuvveti vazifesi görürse devrimci bir güç olabilir.

    Devrim gerçekleştiğinde, eskisi devrildiğinde yeni nizam nasıl olacaktır?

    Sürekli devrim fikrine dayalı bir nizam olabilir mi?

    Bir nizam devrimciyse zaten kendisini yıkar, böyle bir şey olamaz. Ancak nizam kendi içindeki ilişkileri tıpkı kapitalizm gibi yeniden üretebilir, farklı ilişkiler üreterek kendini yenilerken temel prensiplerini koruyabilir.

    Bu bakımdan devrim kadar, devrim sonrası nasıl bir düzen kurulması konusunda düşünmek gerekir.

    Bu sistemin-AKP iktidarı- iyi olduğunu düşünen birisi, yani binbir surat için devrim gerekli değildir kuşkusuz, devrimden sonra nasıl bir dünya kurulması gerektiğini de düşünmesi gerekmez.Bu konuda kafa yoranların devam ettiği bir siteye neden girdiğini, yazdığını anlamakta güç, neyse….

  26. Şu hakaretvari yorumlar tc devletindeki solun özeti gibi. sen gel konu üzerine hiç bir yorum yapmadan , yazana çizene habire sıfat yetiştirmeye çalış.

    Gün Zileli gündemi yorumlayan bir anarşist olduğu için değerlidir, yazılarıda fevkalede güzel.

    Ama gel görki her yazının altında mutlaka hakaret etmeye çalışan bir gerzek var. Aferin sizlere, böyle böyle “devrimci duruşunuz” adı gibi kalacaktır.

    Hadi bakalım.

    Eline sağlık Gün Zileli.

  27. Dr Can Güngen'e

    “Bu sistemin-AKP iktidarı- iyi olduğunu düşünen birisi, yani binbir surat için devrim gerekli değildir kuşkusuz, devrimden sonra nasıl bir dünya kurulması gerektiğini de düşünmesi gerekmez” diyorsunuz, herhalde binbir surat diye beni kasdettiniz, tabii ki sizin gibi “devrim öncesi-devrim sonrasi” seklinde dinsel kökenli kiyamet günü teorilerine inanmiyorum, yoksa elbette benim de toplumsal görüslerim (proje degil projeksiyon) var ve bunlar AK Parti programiyla sinirli degil.

  28. Gerzekler hakaret etmeyin

    Ayip, ayip:)))

  29. Al işte bir gerzek daha, ahlak bekçiliği yapmıyorum güzel kardeşim. Buradan anonim saldıracagına mailleş adamla, bilginle, yorumunla konuş ne bu sürekli otomatik saldırı hali, bundan rahatsız olduğumu dile getirdim sadece.

  30. Bana kalırsa post-modernizm diye bir şey yok. CHP modernist-kemalisttir. AKP modernist-muhafazakardır. AKP-MHP oylarının fazlasıyla yüksek olduğu illere baktığımızda AKP ile MHP’nin ortaklıklarının azbuz olmadığını görürüz. AKP’nin düşük olduğu yerlerde MHP’nin yüksek olduğu çok az görülebilmektedir. Sonuç olarak Türkiye’de, BDP seçmenini hariç tutarsak iki tür seçmen vardır: Modernist seçmen (CHP); Muhafazakar seçmen (AKP-MHP). Bu yüzdendir ki, AKP seçmeninin, AKP’nin düşüşe geçtiği koşullarda MHP’ye kolayca kayması söz konusu olacaktır. Böylece muhafazakar-devletçi bir parlamenter faşizme kapılar açılmış olacaktır. CHP tabanı, son derece devletçi Baykal yönetimi sırasında bile ancak devletçi-motdernist denebilecek bir noktada durmuştur. Yani CHP seçmeni, her ne kadar seçkinci, tepedenci olursa olsun faşizme o kadar açık bir seçmen değildir. AKP-MHP seçmeninin ise en reaksiyoner önerilerin peşine çok daha kolayca takılabileceğini görmek gerekir. MHP tehlikesi bu yüzden büyüktür. Görmüyor musunuz, taş gibi %13’lük bir seçmen kitlesiyle MHP, daha gevşek yapıdaki AKP seçmen kitlesinin çözülüp MHP’ye akmasıjnı iştahla beklemektedir.

  31. Gün hocam ,AKP ve onun gibi partiler, Mussolini ve Hitlere bile ilham veren ,ultrajakoben(bu daha hoşuma gitti) kemalist anlayışın temsil ettiği CHP den daha faşist olmamışlardır..CHP nin temsil ettiği iddiasındaki seçmen profilinin megoloman Fransızlarla özenircesine herşeye kendilerinin muktedir olduklarını söylemeleri,yarattıkları “mutlu elitlerle” insanların diline ,yaşam biçimine ,etnisitesine burnunu sokarak bu anlamdaki faşizan rüştünü ispat etmiştir.AKP ve türevleri partiler ,gündelik hayatta “banal milliyetçiliğin” kanıksandığı toplum profiline hitap ederken,CHP ise bilinçli ,sistematik bir milliyetçiliğin benimsendiği toplum profiline hitap ediyor.Bu toplum Dersim ve Zilan katliamlarını bilinçli yapıldığını ve yapılması gerektiğine kanaat getirir.AKP,DP,MHP gibi partilerin hitap ettiği toplum ise sürü psikolojisi ile Rumlara,Ermenilere,Kürtlere linç girişiminde bulunurlar.yani tamamen kendilerine dayatılan bayrak,vatan,namus gibi soyut tapınma nesnelerini hayvani bir koruma içgüdüsü ile korumaya çalışırlar.Kemalist zihniyet ise bu tapınma nesnleri ile duygusal mastürbasyon yapıyor..AKP gibi islamcı partilerin doğasında zaten faşizm vardır.Beslendikleri islam dini diğer dinler gibi onlara başka seçenek veremez zaten.ama AKP ve türevleri enazından kendi istediği kadar toplumun dönüşümüne izin veriyor CHP gibileri ise toplum mühendisliğine soyunurlar.

  32. Hocam Ferhat Tunç dururken Kamer Genç’e oy vermek nasıl bir muhaleffettir, benim kıt aklım almıyor…

  33. Gün Zileli dinle: 1970'lerde degiliz

    Orta Anadolu artik 1970’lerin Orta Anadolusu degil. Oradaki sehirler artik sanayi sehri oldu. Büyük bir dönüsüm yasanmakta. Burada çözülen MHP’dir, AK Parti MHP’yi yutmaktadir, MHP kiyilarda CHP’den aldigi oylarla ayakta durmaktadir. Fasizm ve sagcilik geriledikçe AK Parti oylarini arttirmaktadir. Eski Kemalist ve solcu taban ise giderek fasist olmaktadir. Orta Anadolu’daki insanlar degil senin gibi insanlar, Zileli ailesi gibi Kemalist bürokrat kökenli olanlar, onlarin çevresi, esleri-dostlari akrabalari giderek fasist, asiri milliyetçi, nasyonal-sooyalist vs olmaktadir. Esasen fasizmin Türkiyedeki kaynagi ne Orta Anadolu sagciligi, hatta ne de MHP’dir. Fasizmi kökenlerini sen kendi ailene benzeyen sosyal ortamlarda arasan daha gerçekçi olursun. Gerçekler acidir, 1970’lerden kalma bilgilerle hayali teoriler insa etmeye gerek yok. Madem sahada çalisma yapmiyorsun neredeyse 40 yildir, git zahmet et de seçim neticelerini yakindan incele. Kim kimden oy almis, neresi nereye kaymis ögren.

  34. Dersimlilerin Atatürk’e falan aşık olduğu yok. Ben kesinlikle, Dersim’in özgün yapısı olduğu, Chp oylarının da kemalizm sempatisiyle ilgisi olmadığına katılıyorum.

    Dersimin, Dersimlilerin yaşam biçiminin bdp tabanını oluşturan (şu son, bdp destekçisi sol sosyetik, beyaz entelijansiyayı saymazsak) sünni-şafi kökenli kitleyle uyuşmazlığından ve de ‘kendi insanı!’ kılıçdaroğlu sempatisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Bence eleştirilmesi gereken nokta chpye oy vererek ‘hain’ ‘atatürk aşığı’ olan değil, mikro milliyetçiliğe prim veren Dersim’dir. Yani Dersim yapacağını yapmış, Bdp’ye muhalefet koşmamış ‘kendisini’ seçmiştir. Bütüne değil, parçaya oy vermiştir. Bunda da öyle Türkçülük, Kemalistçilik aranması yanlıştır.

  35. Gün hocam, postmodernizmi ben modernizm uzamına dahil olmaktan çıkma, modernizm öncesi değerleri yeniden canlandırma girişimi olarak görüyorum.

    Ulus devlet, ortak dil, kültür, coğrafya, paylaşılan tarih vb. bakımlardan vatandaşların birlik altında toplanabildiği modern bir yapılanma iken ulusal birliğin sağlandığı dönemler öncesi –örneğin küçük Alman ve İtalyan prensliklerinde olduğu gibi- çok parçalı yapılanmaya dönüş arzusuna postmodern diyebiliriz.

    Tabi arada bazı farklar var. Feodal yapıya dönüş özlemi yok örneğin. BDP nin dile getirdiği şekli ile “demokratik özerklik” biçimindeki yapılanmalar idealleştiriliyor.

    Ulusal birliğin sağlayacağı “vatan, millet, Sakarya, şehitlerimizin kanı, hızlı sanayileşme, şehirleşme, bilim, ilerleme vb.” idealler yerine , “din, etnisite, folklor, geleneksel yaşam tarzı, doğaya dönük yaşam” gibi daha geleneksel ideallere dönüş söz konusu.

    CHP ve MHP nin modernist partiler olduğu belli ama asıl soru AKP burada nerede duruyor olmalı. Zira AKP ye de muhafazakar yakıştırması yapıyoruz bir taraftan. AKP nin muhafazakarlığı modern öncesine uzanmaya meyilli, cemaat vurgulu geleneksel, dinsel, yaşam tarzına dönüşten kaynaklanıyor.AKP nin demokrasi söylemi burada iş yapıyor.Zira daha fazla demokrasi vaadi modern ulusal değerlerin altını oyma amacı taşıyor.

    Oysa postmodernitenin diğer yüzü olan “doğal yaşam, kalkınma- ilerleme bakımından şüphecilik, tasarruf ve kendine yetme” konularına AKP hiç prim vermiyor, “doğaya ve insana rağmen kalkınmacı” gayet modern, diğer partileri bile yayan bırakan politikaları benimsiyor.

    Erbakan dönemindeki Saadet partisi, MHP, DYP, ANAP vb diğer partilere rahatça muhafazakar diyebilecek iken AKP ye sırf sağ-muhafazakar demek tanımlama için yeterli olmuyor.Zira ulusal değerlerin altını oyan, bu bakımdan modern ile olan hesaplaşmayı bir adım ileriye taşıyan, değişen koşullara daha iyi uyum gösteren bir muhafazakarlık bu.

  36. Sizin makul yorumunuzdan çikan netice, Türkiye’de solun üçe bölündügüdür. Alevici Sol: CHP, Kürtçü sol: PKK, Türkçü sol: Ulusalcilar. Arta kalan: 3-5 kisi.

  37. Tek parti dönemi CHP uygulamalarına faşizm yakıştırması yapıldığı çoktur.

    Bu tür uygulamaları ikiye ayırmak mümkün.Bir kısmı türk milliyetçiliğine dayanır, rum, ermeni ve kürtlere karşı yürütülen asimilasyon politikaları gibi.

    CHP kürt kimliğini tanımamıştır evet, bütün etnik unsurlara ilkokuldan itibaren “ne mutlu türküm diyene” dedirtmiştir amenna, ancak yerine gelen DP den itibaren hangi sağ parti etnik kimlikleri tanımıştır, okul törenindeki yeminler ile uğraşmıştır ki onlar demokrat, CHP faşist olmuştur muamma…

    PKK ya karşı 30 sene savaşan, köy boşaltan, kontra gerilla kuran, JİTEM ile uyum içinde çalışan hükümetler CHP hükümetimidir? Aksine kürt milletvekillerini ilk kez meclise taşıyan Erdal İnönünün SHP sidir.

    CHP nin diğer otoriter uygulamaları kültürel alandadır.Bu uygulamalar alfabe devriminden, medeni kanuna, kılık kıyafetten, batı klasik eserlerinin çevrilmesi ve sahnelenmesine kadar uzanan geniş bir yelpazededir.

    Bu uygulamalar modernist bir bakış açısı ile ve tepeden inme yapılmıştır doğru. Ancak güneş dil teorisi filan gibi manasız sapmalar bir tarafa bırakılırsa kültürel devrimlerin şövenist bir gaye ile yapılmadığı, çağdaş bir ülke olabilmek adına yapıldığı ortadadır.

    Faşist olmak için önce ırkçı ve şövenist olmak gerekir, başka uluslara karşı saldırgan, hoşgörüsüz ve bağnaz milliyetçi olmak gerekir. Hitler Almanyasına ve Mussolini İtalyasına uyan bu kavram Kemalist Türkiye Cumhuriyetine uymaz.

    Bu gün CHP ye oy veren seçmen de şövenist, faşist yahut ırkçı değildir. Ne var ki sosyalist de değildir.Hatta sosyal demokrat olduğu dahi şüphelidir.CHP tabiri caizse bir “çağdaş kültür” partisidir, sınıf partisi değil.

    Tek parti CHP si modernist ve otoriter bir parti idi ama faşist değildi. Onu faşistlikle suçlayanların çoğunun bunu yapma nedeni partinin zamanında dine koyduğu mesafedir. Bu yüzden allahsızlıkla ve camileri ahıra çevirmek gibi uç fiillerle suçlarlar.

    Aslında CHP bir bakıma başarılıdır.Zira Osmanlıda dine, Allaha kata dokunulmayan söylemi değiştirmiş ve dine karşı şüpheli, eleştirel bakışı yerleştirmeyi başarmıştır. Bu satırları yazabiliyorsak ve din düşmanı suçlaması ile üzerimize saldıran, darp eden, içeri tıkan olmuyorsa, yurt dışına kaçmak zorunda kalmıyorsak CHP nin başarısındandır. Bu gün hala süren kızgınlığın bir sebebi de budur.

  38. Sizin makul yorumunuzdan çikan netice, Türkiye’de solun üçe bölündügüdür. Alevici Sol: CHP, Kürtçü sol: PKK, Türkçü sol: Ulusalcilar. Arta kalan: 3-5 kisi.

    demişsiniz. Sanırım bu dediğiniz, epeydir ‘Dersimliler Kürt değil, Zaza’dır’ tartışmasından kaynaklanıyor. Yani Dersimlilerin solculuğu salt Alevi solculukla (Chp ile) tanımlnamaz. Chp ye oy veren Dersimli kitlenin, etnik kökenlerini (Kürtlüklerini veya Zazalıklarını) unuttukları, asimile oldukları anlamına gelmiyor. Sadece Kürtçü söylem (Pkk) Dersim’in yapısına yetersiz kalıyor.

  39. “Orta Anadolu artik 1970′lerin Orta Anadolusu degil. Oradaki sehirler artik sanayi sehri oldu.” demiş…

    Çankırı gibi yerlerdeki üç-beş fabrikayı da senin desteklediğin parti ve onun soyu sopu belirsiz önceleyenleri yıktı. Konya ve Kayseri dışında bana orta Anadolu’da sanayi göster, üretim göster? Gösteremezsin çünkü yok. Çünkü sizin ekonominiz balon, sıcak parayla çokuluslu ve arap sermayesinin gizli kredileriyle ayakta duruyor. Siz ancak dininizle köpekleştirdiğiniz orta Anadolulu garibanları kandırırsınız bu teorilerle.

  40. Orta Anadolu'da sanayi

    Vikipedia’dan

    • Aksaray’da: Mercedes-Benz Türk Kamyon Fabrikası, Sütaş Süt Fabrikası, Balküpü Şeker Fabrikası, Un fabrikaları,
    • Sivas’ta: Lokomotif, benzin, motor, çimento ve inşaat malzemeleri sanayii ile devlet demir yollarının tren, vagon imalatı yapan TÜDEMŞAŞ fabrikası vardır.
    • Ankara’da: Makine, uçak, savunma sanayii, elektrikli ev aletleri, elektronik, dokuma, gıda ve içki, tarım araçları, çimento, alçı ve mobilya sanayii,elektrik üretimi-kömür madeni,trona madeni üretimi ve soda külünün ihracatı
    • Konya’da: Tarım araçları, besin, motor, çimento, süt ürünleri ve inşaat malzemeleri sanayi, EREĞLİ ŞEKER,Çumra Şeker Fabrikası,ILGIN ŞEKER fabrikası ve Konya şeker fabrikası bulunmaktadır.
    • Niğde’de: Rot başı fabrikası,halı fabrikası,şeker fabrikası,gazoz fabrikası,beton santrali,otomotiv yan sanayi
    • Kayseri’de: Halıcılık, mobilya, şeker fabrikası, yem, savunma sanayi, kimyasal ürünler, elektronik, beyaz eşya, cnc tezgah üretim sanayi, meyve suyu, pamuklu dokuma, pastırma ve sucuk üretim merkezleri gibi azami 1100 fabrika ile anadolunun üretim lokomotifi.
    • Kırıkkale’de: Orta Anadolu petrol rafinerisi, silah fabrikası, demir -çelik endüstrisi
    • Eskişehir’de: Besin, yem, çimento endüstrisi, raylı sistemler, lokomotif(Tülomsaş), hava sanayi(Tusaş,TEI)
    • Yozgat’ta: Çimento,linyit kömür madeni,Şeker fabrikası,besin,tekstil

    Gariban alevileri , alevi diniyle uyutup, Stalinist maskara ideolojiyi alevi sosuna batirarak yedirmeye çalisip basarili da olamayan ilkel küfürbazlar hayal içinde yasamaya devam edebilirler. Sizin hayalleriniz gerçeklere yaklasamaz bile.

  41. Doktor git bir doktora görün

    CHP’den önce de din düsmani suçlamasiyla yurt disina gitmeye mecbur olan hiç kimse yoktu, sonra da olmadi. Ancak mesela CHP’nin ucube sapka devrimi nedeniyle binlerce Marasli Suriye’ye kaçmak zorunda kaldi, etnik temizlik nedeniyle 1923’ten sonra onbinlerce Ermeni ve Süryani kaçti. CHP’nin fasist oldugunu sadece müslümanlar degil tüm demokrat dünya söylüyor, kendini demokrat sanan ilkel postalcilar disinda herkes.

  42. Adam rahatsız…

    Oraya listelediğin fabrikaların tamamına yakını Kemalist kalkınmanın ürünü. Sizin soluğunuz bu kalanları kapatmaya yetmemiş.

    Cin olmadan adam çarpmaya kalkıyor bu zekayla…

    Hem yalancı…

    Hem Alevifobik…

  43. Kemalist kalkinma

    Seni de iyice kalkindirmis. Sen okulu Kamer Genç’ten aldigin bursla mi okudun? Duydugum kadariyla Dersim’de gençleri seçip burs verirmis bu Evren’in tetikçisi olan Kamer. Ertan efendi, ben Alevifobik degilim, Alevifil de degilim, Alevi kuyrukçusu hiç degilim, benim için öteki yok, Alevi var Alevi var, Sünni var, Sünni var, Ateist var, Ateist var, insanina göre degisir, benim derdim ateistiz diyerek takiyye yapip gerçekte Alevicilik yapanlarla. Kerdesim Alevicilk yapmak suç degil ya, o kadar Sünnici var bir de Alevici olsa ne olur, çikip delikanli gibi Alevi haklarini arasaniza.

  44. Demagojiden başka bir şey değilsin ve kapasiten düşük olduğu için çekilmiyorsun. Söyledikerin her zaman yalan ve demagoji arasında gidip geliyor. Hayır bu kafayla kimi ikna edebilirsin ki? Senin yerin burası değil, şu listeyle orta Anadolu’ya git kahvelerde kalan işsiz üç beş mhpli ya da chpliyi de kafalayıp akpli yaparsan bu dünyada senden daha mutlusu yok. senin misyonun bu, olayın bu kadar sıradan…sömürgenlerin sıradan bir hizmetkarı, ortalama bir demagog, yalan dolan…

  45. rot başı ne lan

  46. niğdeliler yaşamış. tersine göç başlamıştır herhalde. sahiller boşalır, millet akın akın orta anadoluya yığılır.

    İstanbul’a göç veren iller sıralamasında Orta Anadolu ile Doğu Karadeniz başı çekiyor..İstanbul’un en çok Gaziosmanpaşa, Esenler, Bağcılar ve Ümraniye’ye göç aldığına da değinen Şahin, İstanbul’un yükünü hafifletmek için yeni göç merkezlerinin açıldığını da söyledi. Antalya, Adana, Mersin gibi kentlerin yanı sıra İzmir, Manisa ve Denizli’nin İstanbul’un göçünü rahatlatan kentler olduğunu belirten Şahin, “Bu göç merkezleri olmasaydı, İstanbul’a 6 milyon kişi daha eklememiz gerekirdi” dedi.

    http://www.ilkehaber.com/haber/istanbula-en-fazla-goc-veren-iller-13906.htm

  47. sivasla, yozgat rekor göç veriyormuş. demek sanayileştiklerinin ayırdına varamamış hala bu enayiler.

  48. yahu bu devletin en büyük vergi geliri tekel ürünlerinden. ben rakıyı iki katı vergiyle içiyorum, dünyanın en pahalı sofra şarabını açıyorum bunlar yüzünden. devlet benim vergimi alıyor bunlara kömür dağıtıyor, camilerine bakıyor.. hala da zırlarlar. bu ülkede sömürünün allahını kentli eğitimli üreten beyaz orta sınıflar yaşıyor. ben bu güruhu beslemek zorunda mıyım?

  49. Geçen gün sanayi kenti Çankırı’daydı televizyoncular, şehrin ya AKP’li ya da MHP’li olan sakinleri başkente bu kadar yakın olup da bir tek ayakkabı tamirciliği sanayisiyle nasıl kalkındıklarını, nasıl mutlu olduklarını anlatıyorlardı.

  50. Ertan git istatistiklere bak

    Televizyonla bilgi edinme , ayrica büyük sehirlerin varoslarinda da sizin CHP %50 fark yedi, CHP/TKP/Cetin Dogan hep burjuva semtlerinden oy aldi, siz iste busunuz.

  51. Ne oldu, Çankırı seni açmadı galiba? Çetin Doğan’dan falan bahsetmeye başladın da…

  52. Ben sana bir istatistik vereyim tayyip bıyıklı, küsüratlı bak…ağır sanayi kenti Çankırı’da bu yıl açılan yüksek teknoloji üniteleri 756, 3589 kişiye iş olanağı sağladı.

    Güzel mi bu?

  53. AKP’nin kapitalist bir parti olduğunu herkes kabul eder herhalde. O halde, ne adına ne yapıyor olursa olsun önemli mi? Yorumlardan birinde adı geçiyordu: İhsan Eliaçık. “Abdestli kapitalist” demiş AKP için. Kapitalizme karşı duran birisi için, kapitalistin, abdestli veya abdestsiz olması farkeder mi? Çok tuhaf: Kemalistlerin, abdestsiz kapitalistler karşısında hiç sesleri çıkmıyor. Ama sıra abdestli kapitalistlere gelince tavırları değişiyor. Sermayeyle hiç dertleri olmayanların “yeşil sermaye” sözkonusu olunca feveran koparmaları gibi. İkiyüzlülük değil mi bu?
    İkinci olarak, gördüğüm tuhaflık şu ki: CHP ve MHP’nin kanka haline gelmesi. Çevremde gördüğüm/konuştuğum CHP’li ve MHP’lilerde de aynı durum. Birbirlerini kollama durumu. Birleştikleri nokta: Kürt düşmanlığı, AKP düşmanlığı, vs. Çıkar birliği, kısacası. İlke birliği yok yani. Sosyalizm denilince ödü kopuyor iki kesimin de.
    Son olarak, ben “modernizm”i kapitalizmin kültürel ayağı olarak görüyorum. Modern dayatmalar kapitalizmin rahat at oynatmasına vesile oluyor. Batı’da da böyle olmuş. Katolik ahlak kapitalizme pek fırsat vermezken, Protestan ahlak (modernleşmeci Hristiyanlık) kapitalizmin doğumuna ve serpilmesine zemin hazırlamış. Türkiye’de Tanzimat’tan itibaren yenileşmelerin çoğunun din alanında yapılması, Cumhuriyet’in inkılaplarının dini alana yönelmesi ve devlet eliyle dini modernizasyonlar yapılması (tarikatlerin yasaklanması, ezanın tükçeleştirilmesi, türkçe ibadet, türkçe hutbe, kuranın tercüme edilmesi vs.) Batı’daki tarihi sürece benziyor. Bu halkı ve inançlarını modernleştirmeden bu ülkeyi pazar haline getiremeyiz mantığı. Hatta o yıllarda “İslam’ın ilerlemeye mani bir din olduğu” yargısı ki, doğrudur, engeldir gerçekten de. Bu yargıdaki “terakki: ilerleme” kelimesi, “kalkınma, Batı ülkeleri gibi refah içinde olma, kapitalist olma” anlamına geliyor, o günler itibariyle. Bugün geçer akçe olan din anlayışı sermayenin istediği şekilde biçimleniyor. Siyasete de çok güzel malzeme oluyor.

  54. can hocam akp’nin bu saydığınız özellikleri bana retorikten ibaretmiş gibi geliyor.
    akp nin politik tercihini belirleyen şey yerellik vurgusu,farklılıklara kapı aralaması vs.değil.
    bu yalnizca bir göz boyamadan;insanlarda “bakın işte biz değiştik, artık islamcı değiliz ,gerçek demokrat biziz”algısını yatarmaya çalışmaktan ibaret sanki
    burada türkiye’de ve dünyada bastırılmış etnik kimliklerin ,susturulmuş halkların gerek onların verdiği mücadeleler ,gerekse modernist devletin bu kitleleri müstakbel tüketim zincirine dahil etmesi için göstermekte oldugu hesaplı bir yumuşama söz konusu.
    akp gibi pragmatist bir parti de bu süreci doğru okumuş,gerek kürt açılımı,gerek insan hakları ve demokrasi söylemini diline pelesenk etmiştir.
    ben burada bir samimiyet görmüyorum.tayyip erdoğan’ın hiddet ve öfkeyle,yeri ve zamanı geldiğinde “tek dil,tek bayrak,tek millet konuşmalarını hatırlamanızı öneririm

  55. Seçim sonrasi pronostik

    Ergenekon kendi adamlarini CHP ve MHP’den seçtirdi. Bunlar, Ergenekon’un BDP’deki adami Hasip Kaplan gibi hep beraber meclise girecekler. Arkasindan Hakkari’deki tüm milletvekilleri istifa edecek, Apo aday olacak ve seçilecek, meclise girecek. Yeni dönemde Anayasa AKP ve BDP arasindaki uzlasma ile belirlenecek, yumusak ve yerel yönetimsel özerklik ile is bitecek, Anayasa’dan Atatürk ve Türk kelimeleri çikacak.

  56. bu palavrarlı ciddiye alan var mı. yozgat sanayini kim takar. şehrin yarısı yeşil kartlı. diğer yarısının da zaten akrabaları ankarada. sivasta sanayi vardı da neden istanbulda sivastan çok sivaslı yaşıyor acaba? a.kpartili ne kadar küfür etse de anadolunun vaziyeti ortada. çetin doğan ne alaka?

  57. çetin doğan ne alaka

    Sol alaka, Kemal alaka, sen alaka.

  58. orta anadolu sanayii üzerine istatistik veriyordun. ne oldu? niye bıraktın? Neden dönüp dolaşıp o adamın adını tekrarlıyorsun? Konuyla alakalı dişe dokunur bilgin, firkin varsa konuş.

    bu vesileyle babalar gününüzü tebrik ederim.

  59. Sayın Zileli Tunceli’nin CHP seçimini muhalif kimlik ile açıklıyor.Kılıçdaroğlu’nun alevi kimliğini gözardı ederek büyük bir yanılgıya düşüyor.Bkz 2009 yerel seçim sonuçları:DTP:%30/Bağmsz:%24.5/AKP:21.5/CHP:15.1

  60. Halil’in vicdani reddini ortaya koyduğu mektuplar beni çok hüzünlendirmiştir. Ama bu yazdığı yazı gerçekten beni üzdü. Fakat bu, kederlenme üzüntüsü değil. Vicdani reddini onurluca sürdüren -sürdürmese de onursuz olmaz gerçi- iktidara eyvallah etmeyen birinin, söz konusu kürt siyasetçileri olunca Dersim’e yaptığı haksızlığı görmenin üzüntüsü. Hiç yakıştıramadım Halil SAvda’ya ve de çarpık cümleler bunlar. Anlam veremedim.

    Celladını Seven Şehir: Tunceli

    12 Haziran 2011 milletvekili seçimlerinde Dersim’deki sonuçlar içimi acıttı. İki milletvekili çıkaran Dersim’de CHP iki milletvekilini de kazandı. Dün, Dersim’de gazetecilik yapan bir arkadaşımla Dersim’deki seçim sonuçlarını konuştuk. Dersim gerçeğini anlatırken bir anısını anlattı. 2009 yılında yapılan festivalde Kürtçe müzik yapan sanatçı ve gruplar davet edilmiş. Festival için yapılan toplantıda festivalde Kürtçe müzik yapan sanatçıları istemeyen bir grup „Dersim’i Diyarbakırlaştırmak istiyorsunuz. Dersim’i Kürtleştirmek istiyorsunuz” demiş. Bu aslında Dersim’de yaşayanların yüzde 70’inin görüşünü yansıtıyor. Bu bakımdan Dersim gerçeğini yeniden irdelemekte fayda var.

    Aday belirlerken ön seçime gitmek ve Dersim’de yaşayan bir adayı önermek her zaman daha etkilidir. Ferhat Tunç seçeneği bu açıdan isabetsizdi. Dersimli ama Dersim’de yaşamıyor. Aday belirlenirken sadece popülaritesine önem verilmiş olması bu bakımdan eksiktir. Bunda BDP belediyesinin halkın taleplerine yanıt olmaması da var. Belediye ve parti halka giden değil; halk ile buluşan, halka karışan bir çalışma tarzı oluşturduğunda ancak başarı sağlayabilir. Kürt siyasi hareketi önlem almazsa korkarım ki yerel seçimlerde belediye de CHP’li olur!

    Dersim Tuncelileştirildi! Tuncelileştirilmiş bir Dersim CHP’li olur, AKP’li olur, MHP’li olur. Bu nedenle Dersim’de CHP’nin iki milletvekili çıkarmasına ve Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu’nun milletvekili çıkarmamasına ben şaşırmadım.

    Bu durumu tarif etmek için uzun zaman ne kullanılabilir diye düşündüm. Sonra, İsrail hükümetinin Filistinlilere uyguladığı vahşet için kullanılan „celladını sevmek” tabiri aklıma geldi.

    “Celladını sevmek” tabiri ilk olarak İsrail hükümetinin Filistinlere uyguladığı zulüm için kullanıldı. Hitler Almanyası’nın soykırımına uğrayan Yahudilerin, benzer soykırım taktiklerini Filistinlilere uygulaması üzerine söylenmiştir. Celladına benzemek, onu zamanla içselleştirmek ve onun metotlarını başkalarına uygulamak için kullanılmıştır.

    “Celladını sevmek” tabirinin Türkiye siyasetindeki başlangıcı Dersim olmalı. Dersim ismi 1935 Tunceli kanunu ile M.Kemal tarafından değiştirildi. 1937-1938 dersim harekatında onbinlerce Alevi-Kürt öldürüldü, onbinlercesi de sürgün edildi. Dersim soykırımının mimarı ve uygulayıcısı M.Kemal’in CHP’si ve onun ideolojisi olan Kemalizm’dir. M.Kemal ve CHP sevdası, celladını sevmektir.

    Dersim, her seçimde katilini ödüllendiriyor. Onu yeniden bağrına basıyor(!). Dersim harekatında amaç Aleviliği ve Kürtlüğü bir daha dirilmesin diye öldürmekti. Bunun için öldürdüler, sürgün ettiler. „Eğitim” seferberliği başlattılar. Amaç Türkleştirmekti.

    CHP’li Kamer Genç otuz yıldır milletvekili… Otuz yıl daha aday olursa milletvekili olmaya devam edecek. Genç’i tanımayan, yolu Genç’in yanına düşmeyen Dersim’li yok gibidir. Kamer Genç: „Biz Dersimliler Kürt değiliz, çünkü Kürtler şafii olur. Biz Şafii miyiz? Biz Türkoğlu, Türk’üz! Biz Kürt, Mürt değiliz kardeşim! Bizim Kürtlükle ne alakamız var? Bize ne Kürt meselesinden? Öyle bir mesele de yok ayrıca!” diyor. Kamer Genç Tunceliliğin sembol kişisi olarak Dersim’deki yüzde yetmişe tercüman oluyor ki, her seçimde yeniden milletvekili oluyor. Sartre’nin dediği gibi özgürlüğe mahkumuz. Aksi halde insan benliğimiz ve var oluşumuzun hediyesi kültür yok olup gider.

    Tunceli’nin yeniden Dersim’leştirilmesi ve özgürlük için Dersim, katilini sevmekten vazgeçmeye mahkum!

    Halil SAVDA (16 hariran 2011 yeni özgür politika gazetesi)

  61. “dünyada ve Türkiye’de çok önemli gelişmeler olmazsa parlamenter faşizm yakın bir zamanda (5-10) yıl içinde kapımızda demek”.

    mevcut (parlamenter!) durum için mi endişeleniyoruz?

  62. Kimse içcin endişelendiğim yok. Bu sadece bir durum tespitidir.

  63. Sayın Gün Zileli, güzel yazı olmuş, bazı eksikler ve kısmen öznel ve hatalı yargılar içerse de genel itibariyle analitik bir yorum olmuş. Öte yandan, bu yazıları okumak için buraya girip yorum yapan gerizekalı AKP’li ve Tayyipçileri anlamak mümkün değil. Bakın CHP’liler buraya hiç bulaşmıyor. Siz de tasınızı tarağınızı toplayıp Akit, Vakit, Zaman, Star, Taraf ve Sabah’ın çöplüğüne yerleşsenize. AKP’ye oy verdim diyebilmek için Gün Zileli’nin yazısına yorum yazan ne kadar çok salak varmış anlayabilmiş değilim. Hadi bakalım hoşt hoşt!

  64. 1-Zileli birinci grupta sıraladığı (yekpare sünni türk saydığı) Yozgat, Nevşehir, Gümüşhane’deki gibi illerdeki büyük Alevi nüfusu yok sayarak yanlışa düşüyor. Bu arada Niğde’de CHP’nin % 20’nin üzerine çıkarak milletvekili çıkardığını bilmekte yarar var.

    2-İkinci grupta saydığı (yine Türk sünni ağırlıklı gördüğü) Adıyaman’da Sünni Türkler kesinlikle çoğunlukta değildir.

    3- Bingöl Sünni Zazadır. Kürt değildir. BDP’nin zar zor milletvekili çıkarmasının temel nedeni budur.

    4-Yazarın iddiasının aksine Bursa ve Kocaelinde AKP Türkiye ortalamasının üzerinde oy almış, CHP Türkiye ortalamasının altında oy almıştır.

    5-MHP’nin Türkiye ortalamasının altında kaldığını iddia ettiği, Kayseri (%18) Tokat, (%16) Elazığ, (%14) Erzurum, (%13.3) Amasya, (%14,9) illerde Türkiye ortalamasının üzerindedir.

    bunlar ilk bakışta tespit ettiğim bilgi yanlışları. yazar bence daha titiz araştırma yapmalı idi.

  65. Yazıya da yorumlara da ekleme yapacak edğilim. sadece içimden şu geçiyor: Tunceli’yi olduğu coğrafya’dan kopartıp, İstanbul’un Avrupa Yakasına taşımak gerek. İstanbul’un AVrupa yakasını da Tunceli’nin olduğu yere… Sosyolojik haritanın parçaları sanırım yerine oturur:))

  66. Abdulkerim,
    Düzeltmeye devam edelim;
    -Bingöl kürttür çünkü zazalarda Kürttür.
    -Adıyaman’da Kahta,gerger,samsat,çelikhan, sincik ilçeleri ve Adıyaman merkezin büyük kısmı kürttür.
    besni,gölbaşı ve tut ilçeleri ise karışıktır.

  67. diyarbakırda akpnin tabanı haline gelen hizbullah ve diğer dini cemaatlere biraz yakından baktığınızda, o insanların ağırlıklı kesiminin ana dilleriyle, osman baydemirin ana dilini farklı olduğunu görürsünüz..

    zazaca kürtçenin bir lehçesi değildir.

    Bütün tarafsız dilbilimciler bu gerçeği tespit eder. zazaca ile kurmanici arasındaki dilsel yakınlık fransızca ile ispanyolca arasında olandan daha az değil, fazladır.

    İspanyolca fransızcanın bir lehçesidir diyebiliyorsanız, zazacaya da lehçe diyebilirsiniz.

    kürt hareketi zazaların ağırlıklı yaşadığı bölgelerde (bir kısmı yukarıda sayılmış) hiçbir zaman birinci parti olamadı.

    Ayrıca, Mardin, Siirt, Hatay gibi arap nüfusun olduğu bölgelerde de hep kırmanç nüfus içerisine sıkıştı.

    Cumhuriyet hükümetleri bir asra yakın zamandır zazaları, kırmançları, “hepiniz türsünüz, diliniz türkeçenin bozuk bir lehçesi”dir diyerek asimile etmeye çalıştı.

    Şimdi kürt hareketi, tersinden kemalizm uygulayarak, bütün bilimsel gerçeklerin, bölge halkının kadim sağduyusunun hilafına zazacayı inkar ediyor.

    O yüzden zaza nüfusa da ulaşamıyor.

  68. yukarıdaki yazıdaki “dilsel yakınlık” ibaresi, “dilsel uzaklık” olacaktı. düzeltiyorum..

  69. 90lı yıllarda (chp geleneğinde, shp dönemindeki sosyal demokrat arayışların yerine ulusalcılğın baskın çıkmasıyla) zaza alevilerde de bir arayış başladı. Bu süreçte, kürt hareketi menşeili partiler bölgede etkinliğini arttırdı. Kılıçdaroğlu ile birlikte, alevi zazalar yine ağırlıklı oranlarla chpye döndüler. Sunni zazaları ise günümüzde büyük oranda AKP temsil ediyor. Yine bölgedeki arap azınlığında oyları AKP’ye gidiyor.

  70. pkk hareketinin anlamadığı

    kürtlük siyasi bir mefhumdur.. siyaseten, bir devlet şiddetiyle zorlanmadıkça kürt ulusu oluşturamazsınız. eğer amacınız bölge halkının tamamının özgürlük ve refahını savunan bir çatı haline gelmekse, bütün dil, lehçe, din, mezhep, farklarına saygılı ve kapsayıcı olmak durumundasınız. öte türlü sadece tc güçlerini yenmek yeterli olmaz. meşruiyetinizi sağlamak için bölgede büyük etnik ya da kültürel kırımlara girişmeniz gerekir.

  71. sayın Tayyip erdoğan gibi zazaları illa ki başka bir millete dönüştümek isteyen arkadaş, benim ulus oluşturma gibi çabalarla asla işim olmaz. sadece insanların ezilmişliği ve uğradığı baskıları ortadan kalkmasını isterim. Kürt ulusu oluşsun gibi bir derdim yok, ama kürtler nasıl istityorlarsa öyle yaşasınlar derim. sende zazayım kürt değilim diyorsan sanada eyvallah sen de öyle yaşa…burada zazalar kökeni ile ilgili uzun tartışmalara gerek yok benim açımdan, ancak seninde belirttiğin gibi kurmanci ve zazaca, hevramanca, sorani v.b. aynı kökenden gelmektedir diye bilmekteyim…kaynaştığı başka diller yaşadığı coğrafya mezhebi, dini dilerin gelişimini etkilemiştir. bilimsel gelişme dediğinden hiç haberim olmadı, ancak kürtlerin demkratik özgürlük taleplerinin güçsüzleşmesi için egemenler tarafından uydurulan teorilerinden haberim var, nitekim başbakanda her fırsatta söylemektedir.

  72. pkk hareketinin anlamadığı

    haylooo arkadaşım, Erdoğan’ın zazalarla ilgili bir demecine rast gelmedim. Ancak benim “zazaları illa ki başka bir millete dönüştürmek istediğimi” nereden çıkardığını anlamadım. Millet ve ulus kavramlarından ne anladığını bilmiyorum. Galiba aynı şeyi anlamıyoruz. Ama zazaların ne olduğuna karar vermesi gerekenin yine bizzat zazaların kendileri olduğu görüşüne ben de katılıyorum. sağlıcakla..

  73. Zafer diyor ki: "Hadi bakalim, host, host"

    Ve bu sekilde kimligini ve kisiligini ortaya koyuyor. Ne kültürlü, ne zarif , ne zeki Kemalistler var.

  74. Zazalar bilimsel olarak Kürt değildir.
    1932 yılında Mann-Haddank, 1943’te Minorsky, 1961 yılında MacKenzie ve Wındfuhr, Ludwıg Paul, Todd gibi batılı onlarca batılı bilim adamları Zazaların ayrı bir etnik grup olduğunu ispat etmişlerdir. Zazaların Kürt olduğu iddiası ise sadece Türkiye’de kürt şovenistleri tarafından iddia edilmektedir.

    Tuncelide (Dersim) seçim sonuçlarını etkileyen en önemli unsurlardan biri de Zazalık olmuştur. Dersim’de nüfusun büyük çoğunluğu Zazadır. Seçim sonuçları Zazaların Kürt şovenizmine mesafeli duruşlarını belgelemiştir.

  75. Abdulkerim,
    seçim sonuçları gösteriyor ise diyarbakır dicle, siverek teki zazalar asimile mi olmuş:))

    erdoğan her fırsatta kürtler, zazalar,çerkezler falan demez mi cancağızım…

  76. hayloo,

    umarım, erdoğan “her fırsatta” kürtler, zazalar, çerkezler “falan” diyor diye, çerkezleri de kürt ilan etmeye kalkmazsın..

  77. sen anlamadın herhalde benim milliyet derdim yok, sadece birileri yok sayılıyorsa onların özgürlüğünü isterim o kadar.herkes istediği dili konuşsun isterim.

  78. senin tabii ki milliyet derdin yok, sadece Erdoğan derdin var.

  79. Gerçekçi olmak gerek, belki de Dersimliler Türkiye’yi daha iyi ve daha çabuk çökertecek parti olarak PKK’yi degil CHP’yi tercih etmislerdir. Bu arada memleket yanar ama nefret tatmin olur. Bilinmekte…

  80. Hayloo,
    Diyarbakır’ın Kürt ilçeleri ile Zaza ilçeleri arasında oy olarak önemli farklılıklar vardır. BDP adayları Zaza ilçelerinde Kürt ilçelere göre çok daha düşük oy almışlardır. Lütfen Kürt ilçe olan Silvan ve Bismil ile Zaza olan Eğil, Hani, Çermik ve Çüngüş’ü karşılaştırın. Zazaların kime oy verdiğini göreceksiniz.

    Siverek’te ise ise BDP çizgisi sadece % 15 oy alabilmiştir. bu arada Siverekte küçük bir Kürt azınlığın da olduğunu hatırlatırım.

    Tek tekçi Türkçülüğe de, Yek Yekçi Kürtçülüğe de hayır. Lütfen bilime saygı duyarak Zaza halkının varlığını kabul edin

    Kürtçüler tarafından halkıma dayatılan inkar ve imha çizgisini savunmayın.

    Bu arada Adıyaman’a ilişkin mesajımı yanlış anlamışsın gibi geldi. Ben Adıyaman’da Sünni Türklerin çoğunlukta olmadığını belirtmiştim. Adıyaman’da Sünni Türk ve Kürtlerle birlikte Türk ve Kürt aleviler, Gerger çivarında da Zazalarda bulunmaktadır.

  81. Erdoğan, diyye yazan adam benim Özel olarak bir Erdoğan derdim yok…kapitalizmle derdim var. o da kapitalizmin hizmetinde olduğu için dedim olur. ama yukarıda onun ismini zikretmem zaza milleti söylemini çok kullandığı içindir.
    abdulkerim ben bilimede çok bel bağlamıyorum, bilim de hem mutlak bir bilgi veremez,ancak mantıki bilgi verir. hem de ilim deielen hep egemenlerin hizmetinde olmuştur…

  82. Ertan Bey, ben senin dilinden konuşmayacağım belki anlaşamayabiliriz. Bu sebepten kusurumuza bakmayasın. Senin gibi hakaretlerle değil de efendi bir tavırla yazacağım yorumlarımı.

    Öncelikle şunu bilesin “Orta Anadolu garibanları” dinleriyle gurur duyuyorlar, ebediyyen de öyle olacaklar.

    Bu devleti ayakta tutan Orta Anadolu garibanları diye bahsettiğin Çankırı gibi illerdir. Kurtuluş Savaşı’nda Allahu Ekber nidalarıyla cepheden cepheye koşan, mermi yiyen, gülle yiyen yinede elindeki bayrağı yere düşürmeyen, mertçe çarpışan senin tabirinle “Orta Anadolu garibanları” bizim tabirimizle ise “Anadolu’nun Yiğit Evlatları”dır. İnebolu’dan Ankara’ya sırtında mermi taşıyan, çocuğunun üzerindeki battaniyeyi alıp, cephanelerin üzerine örten “çocuk bir daha olur, ama vatan bir daha kazanılmaz” diyebilme erdemini gösteren Anadolu’nun yiğit evlatlarının analarıdır.

    Bölücü terör örgütü ile mücadelede en çok şehit veren illerden olan Çankırı’da, davullarla uğurladığı evladının al bayraklara sarılı tabutunu kucaklayan ve “vatan sağolsun” diyebilme onurunu gösteren Anadolu’nun yiğit evlatlarının babalarıdır.

    Başkentin sadece 130 km yakınında olmasına rağmen hak ettiği gelişimi gösteremeyen fakat devletine, milletine, bayrağına hiçbir zaman karşı gelmeyen, vergisini ödeyen iktidarda sağcısı da olsa solcusu da olsa vatan sevgisinden ödün veremeyen Çankırı’nın, Orta Anadolu’nun yiğit evlatlarıdır.

    Memleketinde farklı etnik unsurlar barındırmasına rağmen hiçbir zaman ayrım yapmayan “Yaradılanı yaradandan ötürü severiz” anlayışıyla, yaratılmışların en şereflisi olan insana, insan olduğu için değer veren, bu dönem kürt kökenli bir milletvekili bile çıkaran, kanında Selçuklu’nun, Osmanlı’nın izlerini taşıyan, 1000 yıldır işgal görmeyen, Orta Anadolu’nun yiğit bir ilidir Çankırı…

    Umarım bundan sonra Çankırı ve Orta Anadolu ismini ağzına alırken daha dikkatli davranırsın, tabi birazcık onurun ve inancın varsa…

  83. Fasist aleviler, demokrat sünniler (!)

    Suriye’deki Alevi azinlik rejimi katliam yapiyor. Ne görüyoruz , basta Samandag alevilerinin bir kismi olmak üzere epeyce çok sayida alevi (solcu, devrimci, sosyalist olanlari da dahil) Eset rejimini destekliyor. Diktatörlüge karsi mücadeleyi “dis güçler vs” diyerek karaliyor. Örnegin Adana’daki Sünni Türkmenler ise Suriye’deki demokrasi mücadelesine omuz veriyor. Ne diyecegiz simdi ? Sünniler demokrattir, Aleviler fasisttir mi diyecegiz? Dersim ve Cankiri diyerek etnik ve mezhepsel ayrimcilik mi yapacagiz? Bunlar saçmadir beyler. Alevi’nin de demokrati olur, fasisti olur. Sünni’nin de demokrati olur, fasisti olur. Bir de kendinize solcu, devrimci vs dersiniz , hem de bu tür mezhepçilik yaparsiniz. Yok Dersimmis, yok su imis, bu imis. Alevi sermayedar yok mu? Alevi MHP’li bile var. Isinize geldi mi abdestli kapitalizm vb. diyerek demagoji yaparsiniz, isinize geldi mi de bütün Dersimlileri veya Alevileri solcu ilan edersiniz. Bu kadar geri zekali olamazsiniz, demek ki maksatli ve kuyrukçusunuz , demek ki bunu Alevileri, Dersimlileri kafaya almak için yapmaktasiniz, kim bilir arkalarindan neler söylemektesiniz?

  84. “Bu kadar gerizekalı olamazsınız” diye yazan kişi Gün Zileli’yi neresiyle okumuş acaba? Gün Zileli’de tek kelime mezhepçilik ve etnik ayrımcılık yok ki. Sadece olguları analiz etmiş. Üstelik sınıfsal bir analiz yapmıyor Gün Zileli. Sadece tarihsel bir takım gerçekliklerden yola çıkıyor. Kaldı ki çoğu yerde hata da yapıyor. İzmir’de emekçilerin CHP’ye verdiği oyları bile seçkinci sıfatına sokuyor ve AKP’lilerin yaptığı hataya düşüyor. Eninde sonunda bütün konular “din” meselesine gelip dayanıyor. Çünkü, karşınızda dini kullanan bir siyasi parti varsa, ister komünist, ister anarşist, ister liberal olun yapacağınız her siyasal organizasyonda karşınızda dini bulacaksınız. Dünyanın hiçbir yerinde siyasallaştırılmış din ile mücadeleden kaçış yoktur. Türkiye’de AKP, Madımak katliamının savunucusudur ve %80 oy da alsa tarihe böyle geçecektir. Boşuna “din uyuşturur” dememişler. Gerisi de hikayedir.

  85. Gelecek hafta 2 Temmuz

    Alevi Seyfi Oktay Adalet Bakani, Milli Sef’in mahdumu Erdal Basbakan Yardimcisi, asker 5 dakika mesafede müdahele eden yok ve Madimak ile AKP biraraya getiriliyor öyle mi? Insanda biraz insaf olur. Madimak’dan sonra sol partilerin de katildiklari bir sürü hükümet geldi geçti, kebapçiyi ortadan kaldirma eylemini bile yapmadilar taa Alevi açilimina kadar. Zafer’in tutumu alevi haklarini savunma falan degil resmen sünni düsmanligi, sana ne kardesim aleviden sünniden, siyasallasmis din ne ki? Sen zaten A’dan Z’ye her seyi siyasallastirmissin.

  86. herkesi yüzdelerle açıkla,bi kerede çankırıda bi aileyle yaşa kardeşim ya:)

  87. bu noktada haklısınız valla.

  88. başın sağolsun AKPli

    Katliamın azmettiricilerinden Refah Partili Cafer Erçakmak Sivas’ta ölmüş.. Polis Fransa’da sanıyormuş ve meğer yıllardır sivasta ense yapıyormuş.

  89. işte AKP iktidarı

    katliamcıları koruyor

  90. Bugün CHP’nin tükürdügünü yalama günüydü. Bundan sonra her 11 Temmuz’da, tüm Kemalistler ve onlarin malum kuyruklari (onlar kendilerini bilir) bugünü “yalama bayrami” olarak kutlasinlar. Her biri birseyler bulup yalasin, dondurma külahi olur, pul arkasi olur, zarf olur, tükürük olur. Ne demis Atatürk? “Tükürük, övün, güven, yala” demis.
    11 TEMMUZ MARSI
    Kalbimizde yasiyor bu dünyadan gideli
    Atatürk sefimizdir, ebedi ve ezeli
    Tükürdügü herseyi yaliyor Türkün dili
    Asla yemin etmezdik, olmasaydi bedeli.

    (Dagtürküdili-seriatkâr makaminda)

  91. Düzene ve düzülene karşı durmak

    Etnik kimliğin ön plana çıkartılmasının nasıl bir ÇATIŞMA ortamı yaratacağını bu konunun tartışılması vesilesi ile çok yakından gördük . Hayırlı (mı?) olsun diyelim acaba ????

  92. Casus Belli: Sosyalizmden nefretin sebepleri

    Insanlar neden sosyalizmden nefret ediyor? Iste bir insan, bir sanatçi, kendisine sosyalist diyor, “Rosenbergler ölmemeli” adli soguk savas döneminden kalma saçma sapan Sovyet propagandasi piyesine müzik yapiyor, ömrünü Stalin’in ülkesinde tamamlayan Stalinist/Kemalist sair Nazim Hikmet’in siirlerini besteliyor. Okuyun bu büyük sosyalist sanatçi neler yumurtlamis. Tam bir nasyonal-sosyalist, tam bir neo-nazi, insanlik ve halk düsmani bir put Iste insanlar bu yüzden sosyalizmden nefret ediyor. .

    Habertürk’ten röprtaj (Karanlik ) Oda Tv de övgüyle iktibas etmis.
    Balçiçek Pamir: BDP’nin tavrını nasıl buluyorsunuz?

    Timur Selçuk: Bir milletvekili çıktı İmralı’ya selam, Kandil’e selam diyerek konuşmasına başladı… Bu ne demektir? Bizi kandıramazlar! Bizi aldattıklarını sanmasınlar… Her şeyi görüyoruz, biliyoruz, izliyoruz!.. İmralı dedikleri zaman yere dizilmiş çocuk ölülerini anımsarım ben, Kandil dedikleri zaman dünyanın en büyük eroin/esrar kaçakçılığından beslenen bir suç örgütünü bilirim… BDP’liler bizi aldattıklarını sanmasınlar!

    Balçiçek Pamir: Ama Ertuğrul Kürkçü var… Sosyalist!

    Timur Selçuk: Karşımda olmayan birisi için böyle arkadan konuşmak istemem… Şarkıcı olduğunu söyleyen ama şarkıcı olmayan bir sürü insan var!

    Balçiçek Pamir: (Pamir’in “Burada Erdoğan’ı beğenir” düşüncesiyle sorduğu) Başbakan’ın Davos’taki tavrı ve “Mavi Marmara”yı da mı doğru bulmuyorsunuz?

    Timur Selçuk: Ben sözlere değil öze bakarım. Dolmabahçe görüşmeleri yapan zırhlı arabalarla gezen bir genelkurmay başkanına da eleştirel bakan birisiyim; özüne bakarım! Ne derse desin Başbakan’ın hiçbir sözü benim gönül telimi titretmiyor. Mevkilere makamlara saygı gösteririm ama gönlümde hiçbir şey yok Başbakan’a karşı.

    Balçiçek Pamir: Kenan Evren’in yargılanması da mı iyi değil!

    Timur Selçuk: 90 yaşında adamı yargılayarak suçtan kurtulamazsınız. Biz hepimiz 12 Eylül için suçluyuz toplum olarak. Sustuk. Suskun toplumlar her şeye müstehaktır. Mustafa Kemal’in halkı bu değildir. Ben suçluyum. 90 yaşındaki Kenan Evren’le bu suçtan bizi kurtaramazsınız. Ben suçluyum. Kenan Evren’i bırakın. 10 Eylül’de ölen çocuğun annesi babası, niçin 10 Eylül’de bunu yapmadınız, demedikçe iş bitmiştir. Susamam ben. Müslümanlığın birinci şartı dik durmaktır der imam-ı azam Mustafa Kemal. Ahlaksız yurttaşlara karşı ahlaklı yurttaşlar adına yeni bir Kuva-i Milliye yaratmaya başlamalıyız.

    Balçiçek Pamir: Helalleşmeyi de mi doğru bulmuyorsunuz?

    Timur Selçuk: Silahlı kuvvetlerden 44 generalin gizli tanıklarla Hasdal’a konulması mıdır helalleşme. Böyle bir intikam duygusu mudur? Bu tutuklanmalar Türk ordusunun aşağılanması güçsüzleşmesi anlamındadır. Öyle büyük bir tehlike gelmektedir ki bu tehlikelere karşı TSK mücadele edemesin diye bunlar yapılıyor. Gelecek olan tehlikeye kimse direnemesin, ordunun gücü kalmasın diye!

    Balçiçek Pamir: Gerçekten darbe yapılacaksa…

    Timur Selçuk: 800 gündür bulamadınız mı darbe yapanları? Deniz Feneri’ne niçin yıllardır bakmadınız. Ne helalleşmesi?

    Balçiçek Pamir: Bütün bunlar bir sanatçı olarak moralinizi bozuyor mu? Çalışmalarınızı etkiliyor mu?

    Timur Selçuk: Benim moralim bozulmaz. Paşanın morali bozuldu mu? Tek bir silahı yoktu Kurtuluş Savaşı’na başlarken. İki Mustafa var; bir Mustafa zaman içinde, diğeri zaman ötesi Mustafa! Ben onları tanırım, onlardan güç alırım.

    Balçiçek Pamir: Sanat çalışmalarınızda neler yapıyorsunuz?

    Timur Selçuk: Şimdi Orhan Alkaya’nın sahneye koyduğu Rozenbergler Ölmemeli oyunu için müzik hazırlıyorum. 70’lerde de bu oyunu sahneye koymuştuk. 30 küsur Türkçe Fransızca Nazım Hikmet şiiri ve 12 Orhan Veli şiiri bestesi sırada bekliyor.

  93. değişen bir şey yok, artık bu açık seçik ortaya çıkmış durumda.
    daha önce AKP’yi post modernist olarak nitelemişim, yaklaşık 3 ay önce.. ama şimdi görüyorum ki, AKP’den modernist bir düzen partisi sözkonusu değil.

  94. ZAZA MİLLİYETÇİLİĞİNİN ÖZELLİKLERİ

    SEYFİ CENGİZ

    Burada “Zaza milliyeçiliği” derken, kendisine “Zazacılar” adını veren çevrede egemen olan milliyetçiliği kastediyoruz. Dil eksenli bir faaliyetin belirlediği Ayre-Piya evresinde, hatta bugün bile bu çevreyle ilişkili tek tek her bireyin tutumunu değil.
    Zaza milliyetçiliğinin özellikleri nelerdir?
    Zaza adını ve dilini eksene koyan, tüm faaliyeti bu adı ve dili dayatmaktan ibaret olan Zaza miliyetçiliği demokratik değildir.
    Bu miliyetçilik,
    1)Hiç bir farklılık tanımaz
    2)Dil eksenlidir
    3)Ulus-devletçidir, tekçidir, dayatmacıdır
    4)Varlık nedeni ve tüm pratiği Kürt hareketi ve Dersim muhalefetine karşıtlıktır.
    5)Bucakçı, Ülkücü, İslamcı ve devletçi öğeler içermektedir
    6)Entellektüel bakımdan son derece geri ve ilkeldir
    8)Ahlaki ve etik değerlerden yoksundur
    Görünşte Zaza kimliği ve dilini eksene koymakla birlikte, bu konulardaki pratiği devletle değil muhalefetle uğraşmaktır. Devletten adeta hiç bir talebi yoktur.
    Kısacası kendisine “Zazacılar” diyen kesimin milliyetçiliği demokratik değildir. Bu milliyetçilik Kürt-karşıtıdır. Ama özelde Dersimliler’e musallat edilmiştir. Neredeyse tamamen Dersimliler üzerinde çalışmaktadır. Dersim cemaatlerini ve Dersimliler’in etkinliklerini rahat bırakmazlar. Bingöl, Palu, Siverek veya Diyarbakır Zazaları arasında bir faaliyetlerini duyamazsınız. Az çok süreklilik gösteren bir Zaza derneği bile kurduklarına tanık olunmadı. Herhangi bir etkinlikleri, bir gece bile düzenledikleri görülmedi.
    Kendilerine “Zazacılar” diyenlerin kaç kişi olduklarını bilemezsiniz. Aslında hepsi en fazla bir düzine ya var ya yokturlar. Ama her biri en az beş-altı mahlas kullanır ve kalabalık görünmeye çalışırlar. Kim kimdir tanıyamazsınız.
    Kısacası hemen her yönüyle, bileşimleri, kişilikleri, çalışma tarzları ve diğer bakımlardan uzak durulması ve tecrit edilmesi gereken bir çevreyle karşı karşıyayız.
    Her türlü farklılığı tehdit, bölücülük (bölgecilik, mezhepçilik) olarak görürler. Kırmanc terimi, Dersim ve Kızılbaş sözcükleri onların gözünde Desmala Sure’nin bölücü olması için yetti.
    Onlar ittifak nedir bilmezler. Onlara göre tüm Zazalar tek bir parti olmalıdır. Buna karşı olan yurtsever değildir, bölücüdür. Üstelik bu parti onların gönlüne göre olmalıdır. Sınıflardan ve sosyalizmden sözetmek de onlara göre bölücülüktür.
    Kendisini ‘aydın’ zanneden böylesine geri öğelerle karşı karşıyayız. Genelde islamcı ve faşist gelenekten gelmeler. Sınırlı bilgilerle, araştırmaya dayanmadan konuşurlar. Üslupları kaldırılacak gibi değildir. Son derece saygısız bir söylemleri vardır. Söyleneni ya doğru anlamaz, ya da anlamak istemezler. Tüm bunlar bu çevre ile sağlıklı bir diyalogu ve tartışmayı olanaksız kılmaktadır. Bugüne kadar yaşadığımız tartışmalarda tanık olduğumuz manzara hep bu olmuştur.

  95. Solculuk, Zaza Ulusçuluğu ve Dersim

    MEHMET YILDIZ

    Dersimlilerin kendi öz sorunları üzerinde yoğunlaşmaları gerekiyorken Dersim’e musallat olmuş bir dizi kendini bilmez ve cahil grup ve kişiler yüzünden zaman zaman çok geri veya gereksiz tartışmalara girmek zorunda kalıyoruz.
    Bu insanlarla muhatap olmak bir zuldür. Çünkü bu insanların ciddi bir fikirleri, niyetleri, pratik çabaları ve çevreleri yoktur. Örneğin devrimcilik adına bize saldıranların Türk toplumu içindeki pozisyonları çok gülünçtür. Türk toplumunun en yoksul kesimleriyle bile hiçbir bağı olmayan bu insanlar çoğunlukla Dersimlilere propaganda yapmakla meşguldürler. Dolayısıyla sosyalizm, komünizm ve devrim sorunlarını en çok biz tartışıyoruz. Halbuki Dersim’in uluslararası proletarya cephesi içinde herhangi bir yeri olamaz. Çünkü Dersim, modern bir sanayi şehri olmak bir yana, kelimenin gerçek anlamıyla bir şehir bile değildir. Tüm Dersim bölgesi bir iltica kampına benzemektedir.

    Radikal Türk solculuğu çoğunlukla Dersim kökenli insanlar tarafından yapılmaktadır. Bu insanlar Dersim toplumunu Türk toplumunun yerine koyarak Türk devrimcileri rolünü oynuyorlar. Türk radikal devrimciliğini eleştirirken aslında Türklerle bir tartışma yapmış olmuyoruz. Bu tartışmalar Dersimliler arasında yapılan tartışmalardır.
    Bu nedenle radikal Türk solcularının entellektüel gelişmişlik düzeylerini esas alarak “Türk solculuğu” hakkında bir karar vermek yanlıştır. Bu insanların Türk toplumuyla bir ilişkileri yoktur. Örneğin “Maocu” Türkler yoktur. Maoculuk yapanlar yalnızca Dersimli veya Dersim kökenli insanlardır.

    Bu insanlara yönelik eleştirilerden hareketle “sol düşmanı” olduğumuza hükmediliyor. Oysa solculuk bu insanların tekelinde değildir. Solculuk toplumsal adaletsizliklere karşı olmak ve zayıfın korunmasını istemek ise sanırım hepimiz solcuyuz.
    “Zazacılık” yapanlar da aynı şekilde Sunni Zazalarla hiçbir ilgileri olmayan Dersimli veya Dersim kökenli birkaç insandır.
    Zazaların yaşadıkları bölgelerde ulusal bağımsızlık veya etnik kimliğe özgürlük talep eden bir hareket olsaydı buna en çok Dersimliler sevinirlerdi. Çünkü Zazalarla aynı dili konuşuyoruz. Dilimizi konuşan bir topluluğun bağımsızlık veya özerklik talep etmesine karşı olmak hiç düşünülmeyecek mantıksız bir şeydir. Zazaların uyanması veya ayağa kalkması en çok Dersimlilerin yararınadır.

    Ortada böyle bir hareket olmayınca Zazacıların ciddi bir etnik hareket oluşturduklarını söyleyemeyiz. Bunun da ötesinde Zaza bölgeleri çoğunlukla MHP’nin etkin olduğu bölgelerdir. Çoğunlukla MHP’yi destekleyen, ünlü faşist katilleri olan Sunni Zazalarla ulusal birliğe gidilmiyor diye Dersimlilere küfür eden Zazacılar Dersimlilerin bu uluscu Zazaları nerede bulabilecekleri konusunda hiçbir şey söylemiyorlar. Şu anda MHP’li, Türk ırkçısı veya Sedat Bucak’ın adamı olan Zazaların bir mücadele ve birlik arzusu olmadığı halde, onları Zaza ulus devletini kurmak isteyen güçler olarak görmek ve Dersimlileri bu hayali bir gerçek olarak kabul etmiyorlar diye aşağılamak Zazacılığın varlık nedeni haline gelmiştir.
    Palu, Siverek, Bingöl ve diğer Zaza yerleşim bölgelerinde ulusal bağımsızlık veya etnik kimlik için özgürlük talep eden bir Zaza halk hareketinin ortaya çıkması durumunda Türk faşizmi ve sömürgeciliği ciddi bir darbe alır. Anadolu’da özgürlük, demokrasi ve insan hakları cephesi güçlenir. Anadolu’daki Türkleştirme çabaları başarısızlıkla sonuçlanır.
    Zaza ulusal kurtuluş mücadelesi Türkiye’de demokrasi ve insan hakları talep eden insanlara çok büyük bir moral verir. Zazalar ilerici insanların övünçle bahsettikleri bir topluluk haline gelirler. Büyük olasılıkla bugüne kadar “Türk” olarak tanıdığımız bir dizi sanatçı, yazar, şair, gazeteci vb. Zaza olduklarını açıklarlar. Dilbilimcileri Zazaca hakkında bir dizi makale yazarlar vs.

    Zaza ulusal kurtuluş hareketine karşı tamamen dostane duygu ve düşüncelere sahip olan Dersim toplumuna hakaret edip durmak yerine, Zazacıların Palu, Siverek, Bingöl ve diğer Zaza yerleşim bölgelerinde aktif olmalarını bekliyoruz. Bu bölgelerin demokrasi ve insan haklarına kazanılması Türk faşizmine ve Apoculuğa verilebilecek en güzel cevap olur. Dersim etnik kimliği için ayağa kalkmış Palu, Siverek, Bingöl ve diğer Zaza yerleşim bölgelerinin en sadık mücadele arkadaşı olacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

    Bu açıklamadan sonra Zaza ulusal kurtuluş mücadelesini veren şahısların en sinirli ve en küfürbazlarının bile artık Dersim’e daha fazla hakaret etmeyeceklerini düşünüyorum. Hatta daha şimdiden “Ne kadar da yanılmışız! Boşuna Dersim’i hedef haline getirdik!” şeklindeki itirafları duyar gibi oluyorum.

    Gözümüz ve kulağımız Palu, Siverek, Bingöl ve diğer Zaza yerleşim bölgelerindedir. Size bu onurlu mücadelenizde başarılar diliyor ve hepinizi candan kucaklıyorum.

  96. Turk ve Kurt Fasistlerinin Ortak Dersim Dusmanligi

    Huseyin Aygun Dersim’de milletvekili secilince Ferhat Tunc Tuncelili PKKlilari toplayarak secim burosuna saldirdi. “secim sonuclarini kabul etmiyorum Tunceli milletvekili benim” dedi yasli gozlerle. Huseyin Aygun bu fasist saldiridan yara almadan kurtuldu. Toplu mezarlari aciga cikarma mucadelesinde kazi yapilirken PKK ikinci bir saldiriya giristi. devsolcular PKKcilara “siz ne yapiyorsunuz, devletin suclarinin aciga cikmasindan neden rahatsiz oluyorsunuz?” diye sordular.Simdi de CHP’nin kemalist/irkci fasistleri bayrak actilar. chpli fasistler dersim soykirimini aciga vuran Huseyin Aygun’un partiden atilmasini istiyorlar. Turk ve Kurt fasitleri Dersimlileri bogmak istiyorlar. turk ve kurt fasistleri ile isbirligi yapan epey tuncelili de var. bir tek tuncelide olmak uzere maocu fasistler de var. Dersimlilerin isi zor.

  97. Dersim’i Sorun Yapan Kızılbaşlığıdır

    Seyfi Cengiz

    Dersim; Kırmanc-Zaza, Kürt, Ermeni, Türkmen gibi muhtelif etnik unsurların yanyana, içiçe yaşadığı, bir dereceye kadar bütün bunların harmanlandığı bir coğrafyadır.

    Bu yüzdendir ki Türkiye’deki bütün azınlık sorunlarından şu ya da bu kadar etkileniyor, bu azınlık sorunlarının hemen hepsinin buluştuğu ya da üst üste bindiği bir mekan özelliği taşıy…or.

    Bu durum tanıklık ettiğimiz gibi Dersim’i sadece devletin değil, azınlık milliyetçiliklerinin de hedefi haline getiriyor.

    Dersim’i talep eden yalnızca devlet değil.

    Kürt, Zaza, Ermeni gibi milliyetçiliklerdir de onu kendileri için talep ediyor.

    Etnik boyutuyla bakıldığında manzara çok kabaca budur.

    Biri bana Dersim’in etnik kökenini/yapısını sorduğunda öncelikle bunları anlatırım.

    Böylece Dersim Sorunu’nun etnik vechesini ortaya koyarım.

    Ama, Dersim Sorunu bundan ibaret değil diyerek sorunun bu boyutunun (yani etnik yönünün) nisbeten yeni olup Tanzimat’la birlikte başladığını eklerim sözlerime.

    Çünkü daha geniş bir tarihsel perspektiften bakıldığında Dersim’i sorun yapan esas sebep onun bu etnik bileşimi değil, fakat inancıdır.

    Tekrar ediyorm:

    Dersim’i sorun yapan asıl sebep onun Kürtlüğü, Zazalığı, Ermeniliği vs değidir.

    Dersim’i sorun yapan onun Kızılbaşlığıdır.

    Onun içindir ki, Dersim Sorunu’nun asıl başlangıcı etnik baskının da gündemleştiği Tanzimat sonrasındaki Osmanlı-Türk modernleşme süreci değil, ondan dört beş asır kadar daha gerilerdeki Çaldıran’dır.

    Başka deyişle Dersim Sorununu ‘Dersim’in Kürtlüğü’ ile açıklayamazsınız.

    Kürt sorunu, Çaldıran Savaşı ile değil, geleneksel Kürt özerkliğine son veren Tanzimat’ın merkezileştirme girişimleriyle ve bir etnik sorun olarak başlamıştır.

    Özetle anlatmaya çalıştığım, bir kesişme noktası olsa da, Dersim ve Kürt sorunlarının bir ve aynı sorunlar olmadığıdır.

    Birincisi, bu iki sorun aynı tarihte doğmazlar.

    Dersim sorunu Kürt sorunundan 3-4 asır kadar daha eskidir.

    İkincisi, Dersim sorununun asıl nedenleri de Kürt sorununa yolaçan nedenlerden farklıdır.

    Üçüncüsü, tarihsel perspektiften baktığımızda Dersim ve Kürt muhalefetlerinin ana talepleri ve ittifakları da farklı olmuştur.

    Bu farklılıkları anlamazsak, 12 Haziran öncesi, sırası ve sonrasında cereyan eden gelişmeleri anlayamayız.

    Hadise bu kadar basit.

    PKK/BDP kalkar da ‘Dersim Kürt’tür’ der ve Dersimliye elde silah Kürtlük telkin ederse, yani Dersim kimliğini bileşenlerinden yalnızca biriyle tanımlarsa diğer bileşenleri huzursuz olacaktır.

    ‘Dersim Ermeni’dir’ veya ‘Dersim Zaza’dır’ dendiği zaman da benzer ihtilaflar yaşanacaktır…

    (….)

    (Bu yazinin ilk yayin tarihi: Haziran 2011)

    Not: Dersim Solu bir an evvel partilesmeli, Türkiye genelinde devrimci Alevi potansiyelini harekete gecirmeli, buna öncülük etmelidir. Alevi muhalefetini devlet partisi CHP`nin ve devlet memuru kafali Alevi dernek bürokrasisinin yedegi olmaktan kurtaracak olan en önemli dinamik Dersim´dir.

    http://members4.boardhost.com/derman/msg/1321232330.html

  98. güzel..

  99. Burdur, Isparta, Kırşehir, Niğde, ,Osmaniye, Bilecik, ve hatta Karabük, Kastamonu ve Trabzon gibi yerler nasıl bir e yazılır anlamadım

  100. Ha bir de Bolu var