Dün İMC kanalında Cengiz Çandar, Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesini PKK’nin gençlik örgütünün üslenmesi karşısındaki şaşkınlığını ifade etti. Gerçekten de şaşırtıcı. Böyle bir zamanda böyle bir eylem yapar mı PKK? Şaşkınlığımızı bir yana bırakarak düşünelim biraz.
Sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; bence hem Suruç katliamının hem de Ceylanpınar cinayetlerinin arkasındaki örgüt, birincisinde IŞID, diğerinde PKK’nin gençlik örgütü taşeron olarak kullanılmış olsa da, MİT’tir.
Suruç’tan başlayalım. IŞID esaslı bir cinayet ve katliam örgütüdür ama Türkiye içinde, Kobane’ye gidecek gençlerin nerede, ne zaman toplanacağını, ne zaman basın toplantısı yapacağını tespit edip, buna göre anında canlı bombayı hazır edecek kadar güçlü ve profesyonel bir istihbarat örgütüne sahip olduğunu hiç tahmin etmem. Elbette canlı bomba IŞID’ın adamıdır ama ona bu hedefi gösteren ve gerekli istihbaratı sağlayan örgüt kim ola ki? Bu, bana öyle geliyor ki, olsa olsa MİT olabilir. Bazıları konuyu saptırmak için CIA’dan veya başka batılı ülkelerin istihbarat örgütlerinden de söz ediyor ama bu mantıksız. Çünkü bu örgütlerin böyle bir eylemden çıkarı yok ama AKP’nin istihbarat örgütü MİT’in var. Nasıl mı? Buna yazının ikinci yarısında döneceğim.
Gelelim Ceylanpınar’da iki polisin enselerinden vurulup infaz edilmelerine. Son derece profesyonel bir cinayet. Ayrıca hiç PKK tarzına benzemiyor. Bunu bir yana bırakalım. Böyle bir eylemin Kürt ulusal hareketinin aleyhine olduğu açık değil mi? Peki o zaman PKK bunu neden yaptı ve neden alelacele “biz yaptık” açıklamasında bulundu?
Geçmişte, KCK’nın legalleştirilmesi döneminde KCK’ye ne kadar çok MİT ajanı sızdırıldığı malum. Öyle ki, KCK’ye karşı operasyonlar başlayıp örgüte sızmış MİT ajanları da tutuklanınca bu ajanların bir kısmı MİT’ci olduklarını açıklamak zorunda kalmıştı. Görev icabı açıklamayanlar da cabası. Ama esas önemli olan bu değil. İstihbarat örgütleri, legal ya da illegal her türlü örgütün içine sızarlar. Örgütün buna iyice cevaz verdiği zamanlarda daha da çok sızarlar. Fakat MİT’in bir takım eylemlerine cevaz veren, örgütün o dönem kurduğu paradigmadır. PKK örgütü, yaklaşık on yıldır paradigmasını AKP ile işbirliği, bu partinin iktidarıyla ortaklık üzerine kurmuştu. Bu paradigmanın önünde engel oluşturan pürüzler, Sakine Cansız ve yoldaşları cinayetinde görüldüğü gibi, PKK-MİT ortak operasyonlarıyla ortadan kaldırılmıştı.
Fakat son bir yılda hesaba katılmayan bir durum çıktı ortaya. Kürt ulusal hareketi, HDP ve eş genel başkanı Selahattin Demirtaş aracılığıyla, İmralı’nın ve Kandil’in istekleri hilafına bir çizgi izlemeye başladı. Bu eğilim, on yıldır izlenen AKP ile işbirliği çizgisini dinamitleyip AKP diktatörlüğünün karşısında tavır aldı ve son seçimlerde izlediği tutumla AKP diktatörlüğüne dur denmesinde tayin edici bir rol oynadı.
Aslında İmralı, HDP’nin seçimlere bağımsız olarak girmesini teşvik ederek AKP’ye el altından 50 milletvekili vaat etmişti. Bu hesaba göre, HDP barajı geçemeyecek ve HDP’nin kaybettiği 40-50 milletvekili AKP’nin hesabına yazılacak, hatta belki de böylece AKP tek başına anayasayı değiştirecek ve başkanlık sistemini oluşturacak bir çoğunluğu bile sağlayacaktı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Yelkenlerini Türkiye’de esen özgürlükçü rüzgârla dolduran HDP ve Selahattin Demirtaş, “seni başkan yaptırmayacağız” ve “AKP ile hiçbir şekilde ittifak yapılmayacağı” yönündeki açıklamalarıyla PKK’nin on yıllık paradigmasını bozarak AKP diktatörlüğüne dur dedi.
Bu, AKP için tahmin edilenden bile büyük bir yenilgiydi. İktidarını koalisyonla sürdürmek zorunda kalmak bir bacağını kaybedip tek bacakla yürümek gibi bir şeydi. Üstelik suça böylesine batmış bir parti, iktidarı asla paylaşamazdı. O zaman yeni bir plan kurdular.
Neydi bu plan? Bir yandan samimi olarak koalisyon kurmak istiyormuş gibi bir tavır takınarak orta sahada top dolandıracaklardı. Diğer yandan da daha bayram öncesinden bütün “ağır toplarıyla” erken seçim kampanyasını başlatacaklardı. Evet ama, normal koşullarda erken seçimin değişik bir sonuç getireceğine gerçekten inanıyorlar mıydı? Onların da ortalama bir zekâya sahip olduklarını düşünürsek buna inanmış olmaları mümkün değil. O zaman? O zaman bu “normal koşullar” değiştirilirdi. Yani ne yapılırdı? AKP’nin tek başına iktidar olmasının önündeki baş engel olan HDP kapatılır ve seçimlere öyle gidilirdi. HDP’yi kapatmak için de gerek IŞID, gerekse “PKK” aracılığıyla terör tırmandırılır ve HDP’nin terörle bağlantılı olduğu ortaya atılırdı.
Dün hükümet sözcüsü (savcısı mı desek!) Bülent Arınç’ın Suruç patlaması sırasında “tek bir HDP yöneticisinin bulunmadığı”na ilişkin korkunç “iması”nın neyi işaret ettiği ortada.
Kandil’in ve İmralı’nın, HDP’nin kendi iradeleri dışında yükselişinden ve kendilerini gölgede bırakmasından hiç de hoşnut olmadıkları da ortada.
Yandaş medyayı dikkatle izleyin, ne demek istediğimi anlarsınız.
Bütün bunların ardından HDP’nin kapatılması çağrıları gelecektir gündeme.
HDP’yle dayanışma günüdür.
Gün Zileli
23 Temmuz 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com
PKK şimdiye dek böyle “infaz” yaptı mı? “Devlet güçlerine” karşı. Paris suikasti de buna benzer. Başka var mı? Hatırlamıyorum.
Gazetede yazıyor, “kapı zorlanmamış.3. kat balkon açık kapısından girmişler.” Polisler katilleri tanıyor olabilir!
Olasıdır. Susturuculu silahlardı..
Tipik bir profesyonel cinayet görünüyor.
Ve amaç HDP’yi baraj altına çekmek…
HDP’ye barajı aşırtan oy verenleri “salak” yerine koymak olur bu… Başaramayacaklarına inanıyorum… Aksine “en akıllı” kesim!
hesapları HDP’yi kapatmak.
bunu yapabilirler mi? göze alabilirler mi?
Sonuçları kestirilemeyen bir sürece gidilir… Uluslararası konjonktür Kürtlerin bu kadar lehindeyken bu işe kalkışmak…
Hep derim; örgütlü budalalık dışarıdan yıkılmaz.. O “kendi kendini” halleder. Olacak olan da budur.
Bu arada çıkacak kargaşa, insanların hayatını kaybetmesi… Genelde “sorumsuz”, bencil, açgözlü insanların çok fazla bulunduğu bir ülkede de sanırım bu “kaçınılmaz” olan, “kader” denilen şeyi yaşarız…
AKP-RTE için bu bir “kamikaze” dalışı olmaz mı? Bu “B” planı olabilir..
“A” planı baraj altına itmek…
Sonuçta “aklını yitirmiş” bir suç örgütü için de her şey mümkün elbette…
“PKK” aracılığıyla terörü yoğunlaştırdılar mı her şey olabilir.
ayip ayip konformizm kafayi oyle almis gitmiski ydg h yi mit yapti, beyinde hala aydinlikci hucreler. yuh
A. Öcalan ile HDP çizgisi arasında bir uyumsuzluk görünmüyor. Ve şu anda son 3-5 yıllık politika ile “güçlenmiş” Kürt siyaseti bir başka rota seçer mi? Mantıklı gelmiyor…
*
IŞİD’i, Kürt siyasetinin üzerine sürmek… Zamanın Hizbullah’ı gibi… Herhalde tırmandırılacak olan da bu…
Kazananı önceden belli olmayan bir oyun olabilir! Sırp Milliyetçilerinin oyunu gibi…
Silah ters de tepebilir…
*
PKK’nın ayrı bir politikası var mı? Bu anlamda PKK-Öcalan arasında uyumsuzluk var mı?
yok.
Hocam bir kaç sorum ve/veya itirazım var. Yorum yaparsanız sevinirim.
1. HDP kapatılarak gerçekten bir yere varılabilir mi? BDP var yedekde. O olmadı ESP var, EMEP vs. çok sayıda başka partinin adı altında seçime girilebilir. O kadar kolay değil sanki %13’e seçime girmeyeceksin demek. (Yine de MİT, çatışma ortamında HDP’yi marjinalleştirme ve anti-PKK’cılık üzerinden yürümek için bunları yapıyor olabilir elbette)
2. CIA’nın eylemden çıkarı yok kısmı bence o kadar açık değil. Mesela bugün İncirlik’in kullanıma açılmasının gündeme gelmesi gayet de çıkarlarına uygun. Öyle değil mi?
3. PKK, Öcalan ve HDP’nin arasında belli ki bir ayrım var. Ancak, HDP’nin, Öcalan ve Kandil’dan tamamen bağımsız bir karar alabilen bir omurgası var gibi görünmüyor. Mesela seçimden sonra HDP’nin yaptığı açıklamalar (emanet oy, AKP ile koalisyon) Kandil tarafından ‘düzeltildi’ ve nihayetinde HDP, bir sonraki açıklamasında Kandil’e uyum gösterdi. Dolayısıyla HDP’nin AKP’ye olan sınırlı karşıtılığının PKK’ya rağmen gerçekleştiğine inanmak zor. Bahsettiğiniz gibi HDP’nin politikasında yakın zamanda -aşağı yukarı Kobani olayları sırasında- bir kırılım yaşandı. Bu belki de PKK/PYD’nin iş birliği yapabileceği daha büyük bir güç (ABD veya koalisyon güçleri) bulmasıyla ilintili olabilir?
Tek tek cevaplamaya çalışayım:
1. HDP’yi kapatıp seçime sokmayanlar (eğer iddia ettiğim gibiyse durum) başka bir parti alternatifini de kolaylıkla savuşturacaklardır. Bunu ayarlamaları için öyle çok “yasal” bahane var ki ellerinde.
2. Her güç dolaylı olarak bazı durumlardan yararlanmak ister tabii ki. Ama bombalamayı örgütleyecek kadar riskli bir işe girişmez, sırf dolaylı sonuçları olacak diye.
3. HDP ve Demirtaş için tarihi bir örneğe başvurmak istiyorum. İmre Nagy, Macaristan’da Stalinistler tarafından köşeye itilmiş biriydi. Macar ayaklanması patlak verince, Kruşçev büyük bir endişeye kapıldı ve ayaklanmayı yatıştırmak için halkın sevdiği (çünkü 1949 yılında toprak reformunu örgütlemişti ve halk tarafından gerçekten seviliyordu) İmre Nagy’i işbaşına getirdi. Fakat halk ayaklanması dalgası öyle güçlüydü ki, bu dalga imre Nagy’i de içine alıp sürükledi ve İmre Nagy bir anda Kruşçev’in adamı olmaktan çıkıp Sovyet askerlerinin Macaristan’dan çıkıp gitmesini savunan bir halk kahramanına dönüştü. Bundan sonra olanları biliyoruz. SB tarafından iş başına getirilen İmre Nagy, bizzat SB tarafından idam edildi, ayaklanma Sovyet tanklarıyla bastırıldıktan sonra. Yani insanları sabit ilişkiler içinde ele almamak gerekir. Toplumsal dalgalanmalar insanları da değiştirir ve bir zamanlar işbirliği yaptığı hatta sıkı sıkıya bağlı olduğu güçlerle karşı karşıya getirebilir.
Gün Bey,
Saptamalarınız makul, ve çoğu gerçekçi gözükmekle birlikte, ya göremediğiniz ya da iyi niyetle yaklaşmaya çalıştığınız noktalar da var.
Şunu en başta belirtelim:
PKK, mevcut hâlde, Türkiye içindeki Kürtlerin haklarını savunan bütün diğer oluşumlar içinde en köklüsü, en eskisi ve en güçlüsüdür (hem düşünce hakimiyeti gücü, hem fiziki güç babında).
HDP’nin de isim değiştire değiştire, mücadele ede ede bugünlere gelen, ve hattâ 80 milletvekili çıkarabilen bir geçmişi, birikimi, tecrübesi olmasına rağmen; omurga PKK’dır.
KCK ise; “düz ovada siyaset” konseptlerini, “sivilleşme” çağrılarını karşılamak üzere kurulmuş “yeni” bir sivil organdır. Fakat omurga yine PKK’dır.
Sizin gibi tecrübeli bir kişiye ders vermek haddimize değil, ama D.D.K.O.’yu da gayet iyi bildiğinizi biliyoruz.
Ve PKK’nın kökünü D.D.K.O.’nun oluşturduğunu bildiğinizi de biliyoruz.
Ve 1970’ler boyunca özellikle “şehir (urban)” alanlarında M.L.S.P.B.’nin taktikleri ne olmuşsa; 1980’lerden itibaren doğu bölgemiz ağırlıkta olmak üzere kırsalda PKK’nın taktikleri aynıdır.
HDP içinde de, PKK içinde de iki ana hizip var:
(A) Kürtlerin haklarını asla taviz vermeyecek şekilde, köklü, sağlam almak için “sol”u zemin yaparak ilerleyip, federatif yapının temelini atmak (nihayetinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak) için mücadele eden hizip.
(B) Kürtlerin haklarını almak için, birçok konuda taviz vermeye hazır şekilde, toplum genelinde tansiyon yükselmelerine mahal vermeyecek şekilde, siyaset üzerinden yürüyormuş gibi davranıp, ve en önemlisi “serbest piyasa ekonomisi” zemininde bir federatif yapının temelini atmak (nihayetinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak) için mücadele eden hizip.
Şimdi daha da somutlaştırmak için:
PKK, İmralı ve KCK dışarıya daha kapalı gözüken yapılar olduğundan; bu oluşumların içindeki kişiler ile ilgili dişe dokunur saptamalar yapmak şimdilik zor.
Fakat HDP; mevcut hâlde, “legal” zeminde ilerleyen bir siyasi parti olduğundan, gördüğümüz kişiler ile ilgili saptamaları aşağıya aktaralım:
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreyya Önder, (Hatip Dicle, Leyla Zana; HDP organı içinde) gibi tesiri yüksek kişiler (A) hizbindendir.
Dengir Mir Mehmet Fırat, Altan Tan gibi tesiri yüksek kişiler (B) hizbindendir.
Polislerin öldürülmesi konusunda PKK’nın niçin böyle bir tavır sergilediği ile ilgili şaşırdığınızı yazdınız.
“Öldürmek eylemini hangi hizbe meyilli olanların işlediğine göre tarafımızı açıklarız, ve o tarafı körü körüne savunuruz” şuursuzluğuna yer vermeyecek şekilde, yukarıda yazılı olan iki hizipten hangisinin güçlü olduğunu ortaya koymak cesaretini göstermek zorundayız!
Eğer (A) hizbine meyilli kişiler “öldürüyorsa”; bu hizbi derhâl arındırıp, davasının meşruluğunu sürdürmesini sağlamalıyız!
Eğer (B) hizbine meyilli kişiler “öldürüyorsa”; bu hizbin tamamını, bir daha palazlanmasına izin vermeyecek şekilde bütün “legal” ve “illegal” organlardan uzaklaştırmak zorundayız!
Lütfen unutmayınız:
“Devlet” (ister T.C. olsun, ister A.B.D. olsun!) isimli mekanizma her zaman, her koşulda (B) hizbini okşar, sular, semirir, besler, paraya boğar, içine sızar, suikastçı yerleştirir; bir oyuncak gibi oynar!
“Peki Abdullah Öcalan, Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Mustafa Karasu gibi; dışarıya daha kapalı gözüken PKK’daki daha görünür kişilerin hizbi hakkında neler dersiniz?” diye soracak olursanız, tekrar yazalım; dişe dokunur saptamalar yapmak şimdilik zor.
Abdullah Öcalan, 1999’dan beri “devlet”in bünyesi içinde bulunuyor. Öcalanla MİT ne zamandan beri görüşme yapıyor net bilgiye sahip değiliz! Özellikle 2009 sonrasında “devlet” ile Öcalan arasında görüşmelerin yoğunlaştığı söylense de; bu bilgi gerçek mi bilinmez! Çünkü “devlet”e güvenilmez! 16 yıldır “devlet”in bünyesinde bulunan Öcalan’ın (A) hizbine mi, yoksa (B) hizbine mi dahil olduğunu söylemek çok zor.
Karayılan, Bayık, Kalkan, Karasu ile ilgili de saptamalar yapmak çok zor.
Fakat Sakine Cansız’ın (A) hizbinden olduğunu şüpheye mahal vermeyecek şekilde söyleyebiliriz.
Şimdi:
Bütün bu ifade edilenler ışığında neler söylemek istersiniz Gün Bey?
siz benden daha iyi biliyorsunuz. Ben sadece el yordamıyla tahminlerimi yazdım. AKP’nin akıl yürütmelerini ve planlarını ise sizden daha net gördüğümü düşünüyorum.
Vayyy uzmanlar buraya toplanmış gün bugünlerde fazla star sabah okuyosun galiba çok komiksin
Bu hizipleri daha açık ifade etmekteki maksadımız; sizin daha net görüp görmediğinizi ortaya çıkarmaktan daha çok: “HDP’yle dayanışma günüdür.” meşru sözünüzün dayanağını sağlamlaştırmak içindir Gün Bey!
Çünkü çoğumuz gayet iyi biliyoruz:
Eğer “Kürtleri” ve “Kürt Siyasi Hareketi”ni (PKK, İmralı, KCK, HDP ve diğerleri) toplumun genelinden daha da ayrıştırma planlarını hızla hazırlayan “devlet”in (yani AKP’nin); yukarıda yazılan (A) hizbine karşı mücadele yürüteceğini unutmamak, unutturmamak zorundayız!
Örneğin:
MHP gibi bir faşist yuvasının “Ne işiniz vardı Suruçta?!” kusmuğu ile (22 yıldır söylenegelen) “Ne işiniz vardı Madımak, Sivas’ta?!” kusmuğu aynıdır! Bu kusmuklar ile AKP’nin eylem hazırlıkları taban tabana aynıdır!
Mesela:
Demirtaş’ın büyük yürüyüş çağrısı dikkate alınmalıdır! Ve CHP, en azından doğuda biraz daha sempati kazanmak istiyorsa, üzerine yapışmş “ulusalcı” çamurunu biraz temizlemek istiyorsa; bu çağrıya kulak vermeli ve katılmalıdır!
HDP, PKK, İmralı ve KCK; artık “blok” hâlde hareket eden, kararlar alan ve bu kararları uygulayan yapılar değildir.
İki ana damar (A) ve (B) !
“Kürt Siyasi Hareketi” içindeki oyuncular da,
Bu hareketin içinde doğrudan faaliyet göstermeyip destek verenler de;
Artık bu iki hizbin farkında olmalı,
Ve (A) hizbini, kirletilmişse temizlemek ve güçlendirmek zorundadır!
Böylece:
“Gezi”den sonra bile “Kürt Siyasi Hareketi” hakkında kocaman bir kafakarışıklığı yaşayan kitlelerin (A) hizbini desteklemesi de kolaylaşacaktır!
Umarız şimdi biraz daha açık ifade edebilmişizdir Gün Bey?
mit de, her gizli istihbarat örgütü gibi, böyle kirli işlere geçmişte karışmıştı. ancak günümüzde de bu tür işlere girebileceği konusunda emin değilim. bunun da sebebi, malum cemaat-hükumet kavgası. halen devletin kritik noktalarında cemaatin ajanları (adamları) açığa çıkmamış olabilir. bunlar mit’in gizli kapaklı işlerini, sinsi planlarını açığa çıkarabilir. dolayısıyla devlet içindeki görevliler bu tür suç içeren işlere karışmaktan çekinebilirler.
yani bu saatten sonra kim böyle bir emir verebilir, kim bunu uygulayabilir? riskli…
bu iş, sınır dışındaki bir mezara bomba attırmaktan çok daha ciddi. kendi askerlerini, kendi polislerini öldürüp suçu başkalarına atmak, açığa çıkması hâlinde insanı içeri attırır. kim olursa olsun…
bu kadar yıllık devlet geleneği olan bir devlette böyle şeyler kör gözüm parmağına tarzında olmaz. ama şimdi piyasaya bakıyorsunuz, her önüne gelen, yok suruç bombasını mit patlattı, yok ışid’lilere kurşunu mit attırdı, yok iki polisi pkk üstlendi ama aslında arkasında mit var şeklinde stratejist-güvenlikçi yorumlar yapmaya başlamış.
böyle bir ortamda, bu koşullar altında hangi ciddi istihbarat kuruluşu aleni suç içeren bir işe kalkışabilir? amaçlanan da ne? hdp’yi kapattırmak mı? işte yedeği orada duruyor. ne işe yarayacak?
hem, hangi devlet, hangi siyasal iktidar, kendi sallantılı durumunu daha da zora sokacak bir kaotik ortama davetiye çıkarır ki? tüm karşıtlarının nefreti ve dikkati üzerindeyken, bunları daha da artıracak bir riskli işe kalkışmak ne kadar mantıklı?
bence pkk içindeki basiretsiz ve düşüncesiz hızlılar bu işlere kalkışıp polisleri ve askerleri öldürüyor. sebebi de kendilerine yönelik şiddetli bir kürd milliyetçi muhalefeti var. sürekli olarak kürd davasını satmakla suçlanıyorlar. o nedenle artık sertleşme gereği duymuş olabilirler. tabii politik perspektifden tamamen yoksunlar.
Sevgili Gün,
Dünden beri tam da senin dillendirdiğin şeyleri düşünüyorum. KCK’nin ve AKP’nin aynı anda Demirtaş’ı sıkıştırması, erken seçimin kesinlik kazandığı şu günlerde nedense Demirtaş’lı HDP’nin sadece AKP’ye değil, KCK’ye de rahatsızlık veriyormuş gibi açıklamalar yapmaları kafamı karıştırıyor.
Lakin üslubun öyle sıkıntılı ki, okurken – eminim en kızdığın suçlama budur ama kusuruma bakma – “yahu bu adam hala Aydınlıkçı üslubuna takılmış kalmış” dedirtiyor. Bir kere PKK’nin kavgalı olduğu diğer Kürt örgütleri bile PeKaKa değil, PeKeKe söylemini kullanır. KCK’de aynı şekilde. Bir anarşist de dilini oluştururken devletin kullandığı kelime/okumaları değil aksine devletin karşısındaki dili kullanır. Sen PKK’ye, PeKaKa dediğin sürece söylediklerinin içeriği havada kalacaktır. Çünkü daha dili kurarken kendi safını belli ediyorsun.
Diğer yandan, evet ortada bir tuhaflık var. Demirtaş’ın ciddi bir rahatsızlık verdiği ortada (her kesime karşı). Lakin bu kadar “o onu şunla yaptı, şurda şöyle oldu, burda bunlar şununla şey etti” gibi sanki eski bir MİT müsteşarının itiraflarıymış gibi yazıp çizebilmen şaşkınlık verici…
Ben savcı olsam vallahi çağırır sorarım, Gün bey bu kadar net ve kesin bilgileri nereden aldınız hele bize de bir anlatın bakalım, derim.
Hülasa, demek ki sonradan oldu mu olmuyor bazı şeyler.
Selam ve sevgiyle kal.
bu nasıl bir kafa!
konfor kafanı da yakmış.
rahatın bozulacak di mi?
sözde anarşist özde aydınlıkçı budala kafa işte!
hala o mitçi komplocu aydınlıkçı anlayışından kendini özgürleştiremedin ya.
hücrelerine sızmış çünkü.
yoksa hala aydınlık okuru musun?
bir türlü ezilenlerin cephesinden bakmayı beceremiyorsun.
hep burjuva çıkarların yön veriyor yazılarına.
yararcı bir politika gütmeyi ne de olsa aydınlıktan öğrenmişsin ve bunu bırakamıyorsun.
peki neden hala anarşist pozlar verme kaygısı güdüyorsun?
sen bir aydınlıkçısın ve öyle kal!
biz seni öyle de seviyoruz:)
Gün bey,HDP’nin “komünist” milletvekillerinin Altan Tan,Dengir Mir Mehmet Fırat gibi isimlerle aynı çatı altında siyaset yapması,MDD tezini savunan komünistlerin “milli” burjuvazi’ye prim tanımasıyla benzeştirilebilir mi? Benzeştirilemezse bu isimlerle birlikte siyaset yapma sınıfsız topluma ulaşma yolunda ne tür bir ön aşamanın tamamlanması için gereklidir?Yoksa mesele UKKTH ve ezilen ulus milliyetçiliği tezleriyle desteklenen kürt burjuvazisinin kürt emekçileri üzerindeki sömürüsünün “emperyalist” türk burjuvazisinin sömürüsüne göre “ilerici” niteliğinin bulunması mı?Çok fazla soru oldu kusura bakmayın. 🙂
Demek ki önce “emperyalist türk burjuvazisi” kürt emekçileri ve kürt burjuvazisinin “ortak” mücadelesiyle(bu aşamada kürt emekçilerinin asgari ücretten bir kuruş fazla istemeleri durumunda kürt burjuvazisi ortaklığı anında bitirecektir ama bunu biz yinede görmezden gelelim) yenilgiye uğratılarak milli devrim aşaması tamamlanacak sonrada demokratik devrim aşamasına geçilip dengir mir mehmet fırat ve ahmet türk gibi (aslında hiçde ayrı bir aşama gerektirmeyen çünkü her biri birer kapitaliste dönüşmüş olan)feodal ağalarla mücadele aşaması başlayacak ve en son sosyalist devrim aşamasının da tamamlanmasıyla nasyonal komünist kürdistan kurulacaktır.Peki ya enternasyonalizm ne oldu derseniz?Onu atlamışlar galiba 🙂
gelecek ilk seçimde HDP nin 1.parti olarak seçimlerden çıkıp Demirtaşın başbakan olabileceği çok yüksek bir ihtimal olarak düzenin egemen efendilerinin önlerinde acil sorun olarak durduğu açıktır.bu gerçeğin sistemi egemen efendileri ne seviyede rahatsız edip muhtemel sonuçlarının hesaplandığında bu durumu engellemek için şimdiyedek neler yaptıklarını hatırlayınca çok daha çılgın işler yapmaya kalkacakları açıktır.işin garibi ne yaparlarsa yapsınlar asıl oyu verip HDP yi 1.yapacak olan seçmen mevcut siyasetin çok ilerisinde duruşu ile olup biteni çevrilen bütün katakulliyi bildiğinden her türlü engelleme çabası ters çalışıp şimdiye dek olduğu gibi bekleneninde çok üstünde bir destekle seçmen bu oyunları bozmak için yüklenip seçimlerde tarihi bir sonuçla HDP yi tek başına iktidar bile yapacaktır.
bu durumdan HDP nin farkında olduğunu sanmıyorum??????
sayın zileli bu tez ve ihtimale öncekiler gibi gülüp geçmeyip temkinli yaklaşıp durumun bile farkında olmayan HDP yi bu ihtimal için dikkat çekeceğini düşünüyorum????yanılıyormuyum????
sağol.
İyi.
Bilemedim.
“gelecek ilk seçimde HDP nin 1.parti olarak seçimlerden çıkıp Demirtaşın başbakan olabileceği çok yüksek bir ihtimal…” özgürlükçü
“sayın zileli bu tez ve ihtimale öncekiler gibi gülüp geçmeyip temkinli yaklaşıp…” özgürlükçü
“Bilemedim.” Gün Zileli
Ben biliyorum. 🙂
Gün abi aydınlığın 55.000 cumhuriyetin 50.000 tiraj yapmasını nasıl yorumlamak gerekir…
HDPnin seçim zaferi anlatılırken AKP ısrarla sandıklara yapılan PKK baskısından, guneydogunun topyekun HDPye oy vermesinin silah zoruyla yapıldığından bahsediyor.
Kaldı ki Kobani ve 6-7 ekim olayları sırasında hem PKKnın hem de Öcalanın HDPnin yanında çok güçlü durduğu, HDP ve Demirtaşın da buna karşılık verircesine “Türkeyileşme” çizgisini büyük bir siyasi kumar oynayarak terk etmesi hafızalarda.
Durum böyleyken bugün HDP ve PKK ayrı telden çalıyor demek gerçekçi gelmiyor. Demirtaş’ın parlatılması her kısır siyasi arenada olduğu gibi ego sahiplerini rahatsız ediyor olabilir, ancak günün sonunda bu iki kuruluş – maalesef – birbirlerinden ayrı değiller. Liberal ve / ve ya solcu abilerimiz ablalarımız Demirtaş ve HDP yi ısrarla özlemini duydukları bir kalıba itelemeye çalışsalarda reel politik ve geçmiş örnekler onları üzmeye devam edecektir gibi geliyor bana.
AKP kanadının ise hem 7 haziran hezimeti, hem de erken seçim hevesiyle zayıf lider Bahçelinin milliyetçi oylarını ÇALMA hesabı mantıklı bir hesaptır, ancak bunun için bu kadar ciddi ve kanlı bir komplo içine girmeleri kendileri için bile bir delilik sayılır. Unutmayalım ki bu adamlar günün sonunda pragmatik ve cebini düşünen adamlar, bu denli bir kumarı, yüzlerce vatan evladının canı pahasına oynayacaklarını sanmıyorum, ummuyorum.
Te Se Ka
Ce Ha Pe
Ha De pe
Te Ha Ye
Pe Ka Ka
A Ka Pe
………………………… böyle okunur… İngilizce veya diğer dillerde de benzer kurallar-gelenekler vardır.
Esad, Esed, IŞİD-DEAŞ, PeKeKe, PeKaKa vb.. ifade ayrımları, bu zihinsel yoksul dünyada, düşünce içeriğinden önce “iman ettiğinin” bildirilmesi istenilen , en başında olası her muhalefeti daha ilk sözcükte boğmayı bekleyen despot iklime ait hallerdir ki.. yalnızca bu olgu bile kendi başına gösteri siyasetinin, düşünsel sefaletin dolaylı bir göstergesidir…
AK Parti ısrarının versiyonudur…
**
Bu bir kaç harfin okunuşuna bindirilmiş hayatlarla yaşamak, yargılamak, kategorize etmek…
Sakal, bıyık, cübbe, takke, kalpak… bu seviyelere indirilmiş bir siyasal dünya savunusudur…
Önce biat et! Sonra konuş! Yoksa kapa çeneni! Özgürlük yalnızca “özgürlük savaşçılarının” kullanacağı bir şeydir!
Duragan acilim surecini baslatmak icin pkk herturlu eylemi yapar ve yapiyor.Bu olaydan hdp ye pay cikarmak.! HDP diye bir parti varmi ? Gunaydin Gun.
Bütün ulusalcılar aydınlık okuyor da ondan.
ben sanıyorum.
İyi günler.
Benim teorim de şu:
1. Barış süreci seçim kazanmaya endeksli bir oyalamaca ile Barzani petrollerine el uzatma arzusunun bir birleşimiydi. İkisi de başarısız oldu. Süreç fiilen donduruldu.
2. AKP’nin Suriye’de öncelikli amacı Esad’ı devirmek ve PYD’yi engellemekti. Bunun için önce ÖSO, sonra kendi tercih ettiği cihatçıları silahlandırdı. Sonuç İD’in güçlenmesi oldu. ABD İD ile çatışırken AKP PYD’ye karşı İD’den yana tutum alınca AKP ile ABD’nin arası açıldı.
3. İD Kobani’de PYD direnişi ve ABD’nin kritik desteğiyle yenildi ve gerilemeye başladı. Tel Abyad’ın PYD eline geçmesi ile 2 Kürt kantonu birleşti, 3. kanton da birleşme yoluna girdi. Yani AKP’nin PYD’yi durdurma stratejisi başarısız oldu.
4. AKP ilk stratejisinin yenilgisini kabul edip strateji değiştirmek zorunda kaldı. ABD ile pazarlığa oturdu. 3. kantonun birleşmesinin engellenmesi karşılığı İD’e karşı anlamlı mücadele şeklinde uzlaşıldı. İD’e tutuklamalar başladı. İncirlik’in ABD’ye açılmasına karar verildi.
5. İD ile araya mesafe konunda İD ile çatışma kaçınılmaz hale geldi. Bunun avantajlı şekilde cereyan etmesi için Suruç tezgahlandı. Şöyle: MİT’in nüfuzu altındaki nominal olarak İD’ci gerizekalı bir genç, PYD’nin sosyalist müttefiklerini katletmek için kullanıldı. Öncelikle HDP Rojava ile dayanışma halindeki sola çok sert bir darbe vuruldu.
6. Sonra katliam bizzat HDP ve sola yapıldığı halde “saldırı Türkiye’ye yapılmıştır” teması işlendi. Böylece şu ana kadar eleştirilmeyen, hep “Esas tehlikle PKK” denerek kollanan İD’e karşı kamuoyu oluşturuldu. Yandaş medya birdenbire İD karşıtı ajitasyonu yükseltti. Bir yandan da PKK misillemeleri gibi gözüken bir kaç cinayet işaret edilerek İD ile PKK Türkiye karşıtı terör çuvalına beraber dolduruldu.
7. İD karşıtı söylem ile İncirlik ve sınır çatışmalarına uygun kamuoyu oluşturulurken, daha da şiddetli şekilde esas öncelik olan Kürt hareketinin ezilmesine uygun bir PKK karşıtı kamuoyu oluşturuldu. Suruç’ta HDP’liler itham edildi. Birkaç İD’linin de alındığı dev bir operasyon ile olağan şüpheliler yani PKK ve illegal sola operasyon yapıldı. Bu operasyonlar genişleyerek sürebilir.
8. Oluşan yeni dengede AKP şu kazanımları bekliyor: Erken seçimde oylar artacak. AKP’den HDP’ye kaymış muhafazakar Kürt seçmenler, şeytanlaştırılmış bir PKK karşısında tekrar AKP’ye dönecek. PKK’ya karşı sert görünümü sayesinde, AKP’den MHP’ye kaymış ve seçim sonucu oluşan tablodan da pişman olan oylar da AKP’ye dönecek. Son olarak da HDP’ye ödünç oy vermiş CHP seçmeni, şeytanlaştırılmış PKK imgesi ve İD ile sonunda mücadele edildiği güvencesiyle tekrar CHP’ye oy verecek. Bu şekilde %13’lük HDP fenomeni sonlandırılacak. Tek parti AKP yönetiminin yolu açılacak. 2013’ten beri Batı ve ABD nezdinde dibe vuran RTE/AKP prestiji bir miktar toparlanacak.
Bunlar ne kadar gerçekleşir, erken seçimde ne olur, koalisyon önce veya sonra kurulabilir mi göreceğiz. Sonuç olarak, AKP HDP’yi sıkıştırmak ve PYD’nin önünü kesmek için İD’i kazıklamış oluyor ama İD de mutlaka terör saldırıları ile yanıt verecek, ve bunlar yine HDP ve çevresindeki sola veya rastgele halka yönelebilir. Bu bela başımızdadır.
İlk önce;
Sayın (12) GEVHERİ’ye
ve
Gün Bey’e,
Sonra;
Kafa karışıklığı yaşayan herkese bir nebze yardımcı olmak için:
HDP, PKK, İmralı ve KCK’nın içindeki sol kanat (yani -A- hizbi), mevcut hâlde (net yazalım; 2009-10-11 sonrası itibariyle) 1960’ların sonu ve 1970’ler boyunca, hem dünya genelinde, hem de Türkiye’de kasırgalar estirmiş olan “sert sol” çizgisinde ilerlemiyor.
PKK’nın taktiklerine, kırsalda, kasabada veya şehirdeki “gerilla” eylemlerine odaklanırsak:
1969-70-71-72 yıllarında yoğrulmuş “THKP-C”, “THKO”, “TİKKO”, “TKP/ML” ve “M.L.S.P.B.”nin mirasından, eylemlerinen, tecrübelerinden, taktiklerinden öğrendiklerini güncelleyerek bugün de uyguladıklarını, ve tabii ki yarın da uygulamaya devam edeceklerini söyleyebiliriz.
Fakat teorik kökünü tekrar gözden geçirip günümüzdeki uygulamasına baktığımızda “communalism (komünalizm)” zeminini kabul ettikleri saptamasını yaparız.
“‘Komünizm’ ile ‘komünalizm’ arasında ne fark var ki?” diye soracak olursanız, en temel fark şudur:
(1) “Devasa bir örgütün”, “devasa bir partinin” veya “devasa bir devletin”; egemenlik sahası içindeki bütün unsurlara tam manasıyla sahip olmak, ve bu unsurları bir blok hâlinde, tek bir amaç uğruna, “zor kullanmak” da dahil olmak üzere, kanalize etmektir.
(2) Komünalizm ise; “tepeden inmeci” zihniyeti, “zor kullanmak” konseptlerini en aza indirgeyip (mümkünse yok edip); “dava”ya inanmış ve inanmak isteyen neferleri bir çatı altında, gönüllü olarak örgütleyebilip, bir blok hâlinde mücadele edebilmektir.
“Bağımsız bir Kürt devleti” söylemini kısık sesle söyleyip; “federatif bir yapı” söylemini yüksek sesle tekrarlamalarının temeli yukarıda aktarılan “komünalizm” düşüncesidir. Bu nedenle; yukarıda yazdığınız “(UKKTH) Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” Kürt Siyasi Hareketi için tam manâsıyla Lenin’in düşüncesi çerçevesinde ilerlememektedir. 2015 şartlarında düşünmek zorundayız.
Her ne kadar isimlendirmede, kısaltmada farklılıklar olsa da; MDD tezi ile, Kürt Siyasi Hareketi içindeki “feodal” zihniyetin örtüştüğü noktalar vardır.
MDD tezi; “Entelektüeller-Askerler-Bürokrasi” üçlüsünü başa geçirip, “tepeden inmeci” zihniyet ile T.C. toplumuna yön vermeyi hedeflerken;
Kürt Siyasi Hareketi içindeki “feodal” zihniyet (yani -B- hizbi); MDD’nin aynısını Kürt halkı üzerinde uygulamak hedefindedir. “Dengir Mir Mehmet Fırat”, “Altan Tan” ve hattâ “Ahmet Türk” gibi şahıslar; bu “feodal” zihniyetin Kürt halkı içindeki tesiri yüksek kişileridir.
(NOT: MDD tezi, büyük ölçüde Stalinizm’den beslenir. “Devlet”, MDD’ye göre daima yücedir, anaçtır, babaçtır! İktisadi kararlarını da bu çember içinde alır!)
Burada üzerinde önemle durduğumuz başlıklar:
(a) Özellikle Suruç patlamasından sonra; Kürt Siyasi Hareketi ile ilgili yapılan saptamalar artış gösterecektir.
(b) Konuyla en ilgisiz olan taraflar bile; “Kürtleri” ve “Kürt Siyasi Hareketi”ni daha yakından tanımak isteyecektir.
(c) HDP’ye oy vermiş kemikleşmiş tabanın da, “emanet” olduğu söylenegelen oyları veren kişilerin de kafalarındaki bocalamaları ortadan kaldıracak hamleleri şimdiden yapabilmektir.
Daha da somutlaştırmak adına:
(Örnek 1)
Yunanistan’da 5 Temmuz 2015 referandumunda halkın “OXI (Hayır)” demesine rağmen; tam 1 hafta sonra, A.B.’nin emperyal yaptırımlarına SYRIZA yönetim kadrosunun onay vermesi; parti içindeki hizipleşmeyi daha da görünür kılmıştır! SYRIZA içindeki (A) hizbi ile (B) hizbi (yani yukarıda, 6 numarada, Kürt Siyasi Hareketi için ifade edilenlerin), daha çok iktisadi düzlemde gün yüzüne çıkmıştır. Sol zeminde mi (-A- hizbi) mücadele yürütülecek? Yoksa serbest piyasa ekonomisi (kapitalizm) (-B- hizbi) zemininde mi mücadele yürütülecek? Yunan halkı şimdi bu tartışmanın içinde…
(Örnek 2)
CHP’nin içindeki “ulusalcı & Kemalist” zihniyetin tesiri yüksek kişileri büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Bir kısmı siyaseti tamamıyla terketmiştir. Bir kısmı “Anadolu Partisi”ni kurmuştur, bir başka kısmı da “Vatan Partisi” saflarına katılmıştır.
CHP’de, mevcut hâlde, 3 ana hizip vardır:
(1) Serbest piyasa ekonomisini (kapitalizmi) savunan, TÜSİAD’ın emir ve kuyruğundan ayrılmayacak olan vahşi kapitalist milletvekilleri.
(2) Fethullah Gülen cemaatinin etkisini her geçen gün arttırdığı, “kripto-Fethullahçı” zihniyetteki milletvekilleri.
(3) Eski güçlerini yitirmiş olan, sesleri kısık çıkmaya başlayan, tekrar güçlenmesi çok zor olan “ulusalcı & Kemalist” milletvekilleri.
(NOT: “Ulusalcı & Kemalist” zihniyetin de birçok yönü Stalinizm’e benzer, ama ikisi %100 aynı değildir. Aynı olan yönüne bir örnek olarak “personality of cult”u gösterebilliriz.
“Ulusalcı & Kemalist” zihniyetin iktisadi politikaları bir tür “karma ekonomi”dir. Karl Marx’ın iktisadi uyarılarını bütünüyle kabul etmez. “Ulusalcı & Kemalist” zihniyet; “özel sektör”e büsbütün karşı değildir. “Entelektüeller-Askerler-Bürokrasi” üçlüsünun kurduğu oligarşinin ekonomik zenginliğinin sürmesi için TÜSİAD başta olmak üzere, hiçbir “şirketler topluluğu”na karşı kıran kırana mücadeleye girmez! “Ulusalcı & Kemalist” zihniyet; “ezilenler” tabirini pek gündeme getirmek istemez, bir “halk ayaklanması”nın vuku bulmasını asla istemez!
“Cumhuriyet Gazetesi” ve “Sözcü Gazetesi”nin haftasonu eklerini dikkatle incelerseniz; “Hürriyet Gazetesi”nin eklerinden hiçbir farkı olmadığını; buram buram “kapitalizm yüceltmesi” yapıldığını net gözlemlersiniz!
18. Deniz Kuvvetleri Komutanı oramiral İlhami Erdil’i hatırlayınız!
Haksız yere mal edindiği, yolsuzluk yaptığı gerekçeleri ile mahkemeye çıkarıldı, rütbesi “er” oldu, 1 yıl hapis yattı, 2008’de hapisten çıktı. Şimdi bile göbeğini semirtmeye devam ediyor!
CHP’nin [3] numaralı hizbi de tertemiz değildir! Yani “Entelektüeller-Askerler-Bürokrasi” üçlüsünun kurduğu oligarşinin ekonomik zenginliğini veya “ulusalcı & Kemalist” zihniyetin ekonomik hamlelerini sadece İlhami Erdil örneğinden bile anlayabilirsiniz!
“Entelektüeller-Askerler-Bürokrasi” üçlüsü = “Ulusalcı & Kemalist” zihniyet!)
CHP içinde, en koordineli hareket eden hizipler (1) ve (2)’dir. (2) numaralı hizip, bukalemuna kurs verecek nielikte renk ve hattâ şekil değiştirebilecek sinsiliğe sahiptir! (1) ile (2) çoğu zaman iç içe geçmiş görünebilir!
Bu somut örneklerden sonra, tekrar Gün Bey’in “HDP’yle dayanışma günüdür.” meşru sözüne gelirsek:
Kaynaklarına başvurulabilecek yegâne iki kişi: “İsmail Beşikçi” ve “Hüseyin Cevahir”dir!
İsmail Beşikçi’nin saptamaları ve yıllardır yaptığı araştırmalar sonucunda yazdığı onlarca kitap; Kürt Siyasi Hareketi içindeki bütün hizipleri, tabii ki günümüze gelirsek; 2015 itibariyle (A) hizbi ile (B) hizbini daha net anlamanıza yol açacaktır!
Sayın Beşikçi, her daim (A) hizbini savunmuş ve bu hizbin haklılığını, hem Kürt halkı içinde, hem Türkiye genelinde anlatmaya gayret göstermiştir. Bugün bile bu mücadelesini sürdürmektedir!
http://www.ismailbesikcivakfi.org/
“Hüseyin Cevahir” ise artık unuttuğumuz “enternasyonalizm” kelimesinin; hem Kürtler arasında, hem Türkiye genelinde hatırlanmasına yol açacaktır!
29 Mayıs 1971’de İstanbul, Maltepe’de “Sibel Erkan olayı” ismiyle lanse edilen bir tecrübe vardır! Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir beraberdir.
İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırılıp öldürülmesinden sonra emniyet güçlerinden kaçarlarken Maltepe’deki bir apartman dairesinde; Sibel Erkan isimli kızı rehin alarak, polisle çatışmaya girerler.
Olayın sonucunu en başta yazalım:
Hüseyin Cevahir’i, binbaşı Cihangir Erdeniz keskin nişancı tüfeği ile vurarak katletmiştir. Vücudunda 20-25 kurşun olduğu söylenegelmektedir.
Hüseyin’in vurulmasından sonra; Mahir’in silahını kalbine dayayarak kendini öldürmek istediği ve denk getiremediği söylentisi ile,
Polisle girdiği çatışma sonucu yaralı olarak ele geçirildiği bilgisi vardır.
Sibel Erkan’a ise zarar gelmememiştir.
Bu olayda üzerinde önemle durulması gereken nokta şudur:
Her ikisini de ikna edip, teslim olmaları için anne, babaları ve bazı akrabaları Maltepe’deki apartmanın önüne getirilir.
Mahir’in annesi oğlunu ikna etmek için megafonla konuşturulur ama Mahir ikna olmaz.
Hüseyin’in ise bir akrabası megafonla konuşurken hem Türkçe, hem Kürtçe sözler söyler. Hüseyin de ikna olmaz.
Mahir Kürtçe bilmediğinden anlamadığı kısımları Hüseyin’e sorar. Hüseyin şu cevabı verir:
“Mahir, akrabam bana; davamızın yanlış olduğunu, ve daha da mühimi benim bir tür kobay olarak kullanıldığımı, işim bitince örgüt tarafından çöpe atılacağımı ve belki de yok edileceğimi söyledi. Türklerin Kürtlere karşı her zaman düşmanlık beslediğini, senin bile içten içe Kürtlere karşı bir düşmanlık beslediğini ve beni yok edebileceğini bile söyledi. Seni terketmemi, aşağıya inmemi, polise teslim olmamı, senin de ne halin varsa görmen gerektiğini söyledi!”
Bu açıklama üzerine Mahir’in sormasına fırsat vermeden, Hüseyin cevap verir:
“Mahir, bütün bu aşağıda bizi izleyenlerin; ne sol’dan, ne de ‘enternasyonalizm’den haberi var! Hadi; mücadeleye devam!”
Kafanızdaki bulanıklığın biraz ortadan kalkmış olması temennimizle…
Saygılarımızla
PARİS CİNAYETİ İDDİANAMESİ HAZIRLANDI:
ŞÜPHELİ YİNE “MİT”!
24 Temmuz 2015
Fransa’nın başkenti Paris’te 2013 yılında 3 PKK’lının öldürülmesiyle ilgili soruşturmanın tek zanlısı konumundaki Ömer Güney hakkında iddianame hazırlandı. Paris Savcılığı, MİT şüphesi üzerinde duruyor.
Deutsche Welle Türkçe’den Kayhan Karaca’nın aktardığına göre cinayetin tek şüphelisi Ömer Güney hakkında soruşturmayı geçtiğimiz günlerde tamamlayan Paris Savcılığı, Güney hakkında “terör amaçlı cinayet” suçuyla dava açılması talebinde bulundu. Paris Mahkemesi Terörle Mücadele Dairesi sorgu hakimlerinin bu talebe olumlu yanıt vermesi halinde Ömer Güney’in Fransa’da yargılanmasına başlanacak.
ŞÜPHELİ: MİT
Fransız basınına konuşan Paris Savcılığı kaynakları, “Türk gizli servislerinin (MİT), öncelikli olarak Sakine Cansız’ı hedef alan cinayetin tasarlanış ve hazırlanış aşamasına katıldığını düşündüklerini” söylüyorlar. Ancak “MİT ajanlarının bu cinayete amirlerinin emriyle doğrudan ya da MİT’in imajını bozmak amacıyla MİT yönetiminden habersiz veya barış sürecine zarar vermek amacıyla katıldıklarına dair yeterli kanıt olmadığının” da altını çiziyorlar.
Adli kaynaklar, Ömer Güney’in “casusluk faaliyetlerinin, Türkiye’de bulunan çok sayıda kişiyle gizli temaslarının ve soruşturma sırasında firar planlarının açığa çıkarıldığını” da belirtiyorlar. Soruşturma sırasında, Ömer Güney’in 2012 yılının ikinci yarısında bir Türk cep telefonuyla Fransa’dan Türkiye’ye “teknik bir numarayı” 214 kez aradığının tespit edildiği açıklanmıştı.
Ömer Güney’in Almanya’daki geçmişi ve Fransa’da PKK’ya yakınlığıyla bilinen bir derneğe üyeliği nedeniyle Paris cinayetinde ilk aşamada “adi suç” veya “PKK içi hesaplaşma” olasılıkları ön plana çıkmıştı.
12 Ocak 2014’te Ömer Güney ile MİT ajanı olduğu söylenen iki kişi arasındaki bir ses kaydının, 14 Ocak 2014’te de “MİT yetkililerinin imzasının olduğu” söylenen ve “Sakine Cansız’ın ortadan kaldırılması için 6 bin euro ödeme yapıldığını” iddia eden bir belgenin ortaya çıkmasının ardından ise soruşturmanın seyri değişmişti.
Ömer Güney ses kaydındaki kişinin kendisi olduğunu reddetse de kendisini tanıyan birçok kişi sesin ona ait olduğunu bildirmişti. Ses kaydının yayınlanmasının ardından MİT de cinayette rolü olduğu iddialarını yalanlamıştı.
Bu belgelerin ortaya çıkmasının ardından, soruşturmayı yürüten Fransız adli makamları, Ömer Güney’in telefon ettiği numaralar hakkında Ankara’dan bilgi talebinde bulunmuştu.
http://odatv.com/n.php?n=paris-cinayeti-iddianamesi-cikti-2407151200
Suruçta yaşanan katliam sonrası HDP liler de olmak üzere hemen hemen her kesim İşid denen canileri baş suçlu olarak gördü. katliamda kullanılan intihar bombacısı İŞİDli olduğu aşikar. Fakat SGDF li gençleri günlerce sosyal medya üzerinden hedef olarak gösteren kesim türkiyedeki işid yanlılardan ziyade MİT destekli terör şebekesi olan ve sık sık Fatih İstanbul’da İHH, Özgürder ve Ramazan Kayancı İslamcıların dernek ve vakıflarında ağırlanan bunlarca her türlü şekilde desteklenen Ahraru Şam ve Nusret Cephesi taraftarları olmuştur. Dolayısıyla AKP İŞİD bahanesiyle birkaç kuş vurmaya çalışacaktır.
tekrar yuh diyorum sana zileli yuhhhhhhhhhhhhhhhhhhhhh
ben kimseyi peşinen yargılamak istemiyorum…Ama içinde var olduğumuz düzen ve gelişen olaylar ve milliyetçilik şovenizmi enseyi karatmama sebep oluyor.Tıpkı hdp örneğinde olduğu gibi…Bakın dün Türkiyelileşmekten dem vuranlar bugün halkı silahlanmaya çağırıyorlar…..Bence istikamet belli .Bu istikamete katkı yapan en büyük güç bizim kutsal devlet faşizmiz,gerçekte vatanı sevmeyen milliyetçi faşizmimz ve iki cümleye fit olan,hacı,hoca peşinde koşan ve olaylara kayıtsız kalan müslüman kesimlerimiz..Bunu da kabul ederek söylüyorum..Bu istikamet özgürlük kapılarının olduğu istikamet değil…Sol soslu kürtcülük hareketleri özgürlük getirmez zaten getirseydi sola bir başarı,bir tutarlılık getirirdi..Burada özgürlük kapıları biraz direnmek biraza da halkları sırf insan adıyla kaynaştırmakla olur.Etki -tepki olgusunu göz önüne alırsak halkları dönüştürmeden bu coğrafyaya silahla özgürlük gelmez,kan ve göz yaşı gelir…Biraz saçma bulacaksınız ama eğer illaki ayrı bir devlet ve toprak isteniyorsa ben kendi payıma bu duruma olur diyorum.Ama akabinde ne kan,ne göz yaşı ne de bu halkın kürt-türk çocuklarının kalleş pusulara kurban gitmesini istemiyorum.Yok biz beraber yaşayacağız diyorlarsa o zaman o zaman bu topraklarda kürtcülüğünde,türkcülüğünde kökünü kazıyalım..Herkes üzerine düşeni yapsın,herkes mahallesine dönüp eleştirisini yapsın…Herkes evrensel insan hakları etrafında toplansın.Ucuz ve siyasi oyunları bıraksın.Ve herkes iktidar hırsı uğruna,çıkar uğruna silah ve devlet ve örgüt güzellemesi yapmasın..Bunu için samimi olmak yeter diye düşünüyorum..
Aksi halde pkk’nın içinde ki ajanlar polislere saldırıyı üstlendi manasındaki söylemler çok ciddiye alınacak gibi değil.Yada bu kandil ve imralı hdp’nin yükselişinden rahatsız ise seçimlerden önce bunu neden engellemediler??Vb bir çok soru var cevaplanması gereken…Yada böyle bir ayrışma ve rahatsızlık halka nasıl yansıyor?Böyle bir ayrışmada kesimlerden birinin taban desteğini kaybetmesi gerekmezmi??vs ..saygılar…
”Aslında İmralı, HDP’nin seçimlere bağımsız olarak girmesini teşvik ederek AKP’ye el altından 50 milletvekili vaat etmişti. Bu hesaba göre, HDP barajı geçemeyecek ve HDP’nin kaybettiği 40-50 milletvekili AKP’nin hesabına yazılacak, hatta belki de böylece AKP tek başına anayasayı değiştirecek ve başkanlık sistemini oluşturacak bir çoğunluğu bile sağlayacaktı. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Yelkenlerini Türkiye’de esen özgürlükçü rüzgârla dolduran HDP ve Selahattin Demirtaş, “seni başkan yaptırmayacağız” ve “AKP ile hiçbir şekilde ittifak yapılmayacağı” yönündeki açıklamalarıyla PKK’nin on yıllık paradigmasını bozarak AKP diktatörlüğüne dur dedi. ”
burada haklısın ama esas burada tayin edici olan had içerisinde siyaset yapan sosyalistlerdir,onların entellektüel güçleri yani yetenekleri ve oyun kurma starteji ve taktik belirleme sanatları etkili olmaktadır.
”Geçmişte, KCK’nın legalleştirilmesi döneminde KCK’ye ne kadar çok MİT ajanı sızdırıldığı malum. Öyle ki, KCK’ye karşı operasyonlar başlayıp örgüte sızmış MİT ajanları da tutuklanınca bu ajanların bir kısmı MİT’ci olduklarını açıklamak zorunda kalmıştı. Görev icabı açıklamayanlar da cabası. Ama esas önemli olan bu değil. İstihbarat örgütleri, legal ya da illegal her türlü örgütün içine sızarlar. Örgütün buna iyice cevaz verdiği zamanlarda daha da çok sızarlar. Fakat MİT’in bir takım eylemlerine cevaz veren, örgütün o dönem kurduğu paradigmadır. PKK örgütü, yaklaşık on yıldır paradigmasını AKP ile işbirliği, bu partinin iktidarıyla ortaklık üzerine kurmuştu. Bu paradigmanın önünde engel oluşturan pürüzler, Sakine Cansız ve yoldaşları cinayetinde görüldüğü gibi, PKK-MİT ortak operasyonlarıyla ortadan kaldırılmıştı.”
bana göre anlatmak istediğini burada anlatamıyorsun yani maksadını aşan şeyler yazıyorsun,belki şunu söylemek mümkündür ”mit’in kısmen denetimi altında olan bazı pkk’lier tarafından pkk’nin merkez ve genel yönetimine rağmen” bu işler oldu ve oluyor!
pkk öcalan’ın yakalandığında ve de öcalan’ın erken ateşkes baskısı altında gerçekleştirdiği geri çekilmede yaklaşık 800 kadar gerillasını kayıp etmiştir ve örgüt o koşullarda olmak ve ölmek mücadelesi vermiştir ve hatta pkk’ayrılanların sayısı kalanların sayısını aşmıştır,bu olay yani öcalan’ın devletle kesinleşen bu ittifakı pkk öçalan hattını ikiye ayırmıştır yani bugün ki pkk yönetenler ”pkk ve kürtlere karşı oynanan devletöcakan maskeli balosunda bugün ki pkk yöneticileri de hem öcalan’a hemde devlete karşı maskeli bir üçüncü oyuncu olarak rolünü oynamıştır!sureti öcalan’dan gözükerek öcalan’ı pkk karşı işlediği suçun cezasından cezalandırmıştır!pkk hiçbir zaman ne devletle ne de akp ili direkt olarak işbirliği içerisine girmemiştir,girer gibi gözükerek öcalan’ın etkisini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmıştır!coğu kez de öcalan ”pkk’nin beni kullanmasına izin vermeyeceğim”diye bas bas bağırmıştır!
herneyse!
öcalan’ın devletin hizmetinde olduğunu sende bende bizim oğlanda yüzde yüz biliyoruz!
senin övündüğün meşhur kuşağın bir bölümünün bu hizmeti dalkavukluğun ötesinde kutsadığında biliyoruz!
evet!kuşağınızın ”bir avuç tığıteber şahımerdan”olanlarıyla bende övünüyorum ama hepsiyle değil!
hayatının bir bölümünü ”öcalan düşmanlığıyla geçirmiş bir bölümünüde öcalan dalkavukluğuyla” geçirmekte olanlarla övünmek senin kuşağının devrimci damarlarına haksızlık olur!
Eğer karpuzu kesmek,kırmızısını eşit dağıtmak,çekirdeklerinden yeni tohumlar elde etmek,kapuklarından coçuklara oyuncak yapmak diye bir sorunun varsa:
lütfen karpuzu ortadan keski adaletli olsun!
eğer karpuzu kesmek
Bu “ayrıntı” dikkatimi çekmemişti… M. Avan alıntılayınca düşündüm…” Aslında İmralı, HDP’nin seçimlere bağımsız olarak girmesini teşvik ederek AKP’ye el altından 50 milletvekili vaat etmişti…”
Kuşkusuz ki Öcalan bir “idealist” değil. Pragmatist olduğu söylenebilir. Kuşkusuz iyi bir siyasetçi! Güçler dengesi içinde konumunu zamanında değiştirmekte gelişmiş sezgileri de olmalı! RTE gibi! Mustafa K. gibi! Önleyici girişimler konusunda da hayatı-siyaseti okuyanlardan. Ve öyle ya da böyle bir Atakürt olma yolunda! Bu yalnızca onun siyasî zekasının sonucu değil elbette; aynı zamanda bir sosyolojik-psikolojik ihtiyaç ile oldurulan gerçeklik…
Paris Cinayetlerinin konu bile edilmemesi de ne ilginç! Sanki o insanlar yıldırım düşmesi ile ölüverdi! Kimse anmıyor; kaşımıyor!
Yine de.. Yine de… S. Demirtaş ve seçim sürecinde olan bitenler… Öcalan’ın uzun yıllar tecritte kalışı.. Bookchin hikâyeleri.. Öcalan’ın sosyalist kaynaklı geçmişi… A. Türk’ün Amerika gezisi…
Kürt siyasetinin politik hattının “kaypak” zeminde yol aldığını gösterir… Kişisel “kaypaklıklar” düşmemek için mi, yol almak için mi? Değerlendirmek kolay değil…
Ama reel koşullarda HDP siyasetinin desteklenmesi gerekli görünüyor… Tarihin bu anında emperyalizmin çıkarları ile çakışır görünse bile, Kürt siyaseti, İslamcı Fanatizm ve IŞİD gerçekliğinde “ilerici-Seküler” siyaset adına desteklenmeli görünüyor… İnce ayrıntılarda eleştirilebilir niyet-çıkış-söylemlere karşın yazık ki, içinde olduğumuz tarihsel koşullar gereği… HDP’nin “görünen” Türkiyelileşme, özgürlükçü, demokrat çizgisinin desteklenmesi, CHP’yi de sol’a çekiyor. Sanırım dönemsel olarak “doğru” siyaset bu…
Abe, Fuat Avniyi takip ediyor musun? O seni takip ediyor sanırım. Senin yazıyı öğlen okumuştum adam akşam atmış bu twitleri.
Senin dediklerinin aynısını söylüyor. Abi yoksa???
http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/fuat-avni-den-cok-korkunc-iddialar-h92854.html
suruç katliamına “mit’in işidir” demişsiniz. ama suruç’da basın açıklamasına gelenleri polisin aramasına hdp’liler engel olmuş. buna ne diyeceksiniz?