Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Yenemeyeceksiniz!

Direnişler, İşçi Sınıfı

taksimgazBmkW57_IUAEA6KG

 

 

 

 

Hamasi sözler etmeyi pek sevmem, zaten beceremem de. Taziye ziyaretlerine gitmeyi de. Ölü evinde boş teselli sözleri söylemek de hamaset yapmak kadar zor bir şeydir ya da bana zor gelir.

 

Ama bazı öyle anlar vardır ki, insanın göğsünü gururla kabartır, gözlerini yaşartır. Dışa vurmasanız da içinizden güzel ve coşkulu cümleler kurarsınız. İşte dün Beşiktaş’ta böyle anlar yaşadım. Zalimin zehirli dumanının, mermi gibi vızıldayan gaz fişeklerinin, zehir püskürten sularının, boyalı ve tazyikli sularının, bilyeli tüfeklerinin, tomalarının, robokoplarının vb. vb. üstüne çıplak ellerle, en fazlası küçük bilyeleri yirmi metre ileriye kadar atabilen el yapımı sapanlarıyla, inşaatlarda kullanılan kalkan niyetine saç levhalarla yürüyen gençler, orta yaşlı ve hatta yaşlı insanlar gördüm. Gözleri pırıl pırıldı, korkusuzdular, 12 Eylül’de bile görülmemiş ölçüde sokakları tutulmuş, “esir şehrin” yollarında kilometrelerce yol kat ederek Beşiktaş’a ulaşabilmişlerdi. Her şeyi yenebilirsiniz ama bu çıkarsız azmi yenemezsiniz.

 

Tek amaçları, kendileri gibi insanlarla buluşarak Taksim’e ulaşma girişiminde yer alabilmekti. Belki bir kısmı, Beşiktaş’a ulaşmanın zorluğunu dikkate alarak önceden Beşiktaş ve yakın semtlerdeki evlere geceden gelmişlerdi. Ama çoğu, çok uzaklardan bir takım vasıtaları kullanarak, diyelim ki Zincirlikuyu’ya kadar gelebilmiş, oradan da tabana kuvvet yolları arşınlamışlardı. Arkadaş grupları halinde gelmişti çoğu. Pırıl pırıl yürekli, kızlı erkekli gruplardı. Tek kaygıları, Beşiktaş Abbasağa Parkı’na ya da Çarşı’ya ulaşamadan yollarının polisçe kesilmesi ve polisin eline düşmekti. Hayır, yakalanmaktan, polisten korkmuyorlardı. Sadece Taksim’e yürüyüşe geçecek büyük topluluğa ulaşamamaktan korkuyorlardı. İşte cesaretin korkusu buydu. Her şeyi yenebilirdiniz ama cesaretin korkusunu yenemezdiniz.

 

Çarşı grubu devasa pankartıyla ve kendine özgü şarkılarıyla önlere doğru ilerlediği an polis barikatının saldırısı başladı. Demek Gezi’deki Çarşı’dan bu kadar korkmuşlar, adeta şartlanmışlar. Bunu açıkça gördük. Çok ağır, çok yoğun bir gazdı. Gezi mücadelesi sırasındaki gazın belki dört beş misli ağırlaştırılmış hali. Berkin Elvan yürüşündekinden bile daha ağırı gibi geldi bana. İnsanlar ister istemez geriye doğru çekildiler. O anda bir şey dikkatimi çekti. İnsanın nefes almasını önleyen, gözlerini karartan bu ağır gaz aynı zamanda bir bayılma, hatta ölüm duygusu yarattığı halde insanlar geri çekilirken ne birbirlerini itiyorlardı ne de çiğniyorlardı. Tersine, herkes birbirini tutuyor, herkes öbürünün öne geçmesi için çaba gösteriyordu. Kimse bireysel kurtuluş peşinde değildi. Öyle ölümcül bir anda bile “kitle psikolojisi” ya da “önlenemeyen izdiham” denen olay devreye girmiyordu. İşte egoizmden böylesine arınmış insanları yenmeniz imkânsızdır. Ankara’ya kurduğunuz demirden duvarınız dahi bu insanî özellik karşısında eriyip gidecektir.

 

Savaş en vahşi eylemdir, öyle değil mi? Hayır, bu insanlarda vahşetin zerresini görmedim. Parke taşlarını kırmak için yere vururlarken bir taş kıymığı sıçrayıp birine değse öyle bir anda bile “pardon” diyecek, Abbasağa Parkı’nın köşesinde birazdan başlayacak çatışmayı beklerken yanlışlıkla ayağına bastığı sokak köpeğinden özür dileyecek, öyle bir anda bile içtiği ayranın yarısını bir yavru kedinin önüne dökecek kadar nazik ve duyarlı bu insanlara kendi medyanızda ve tv kanallarınızda istediğiniz sıfatı yakıştırabilirsiniz ama bu sıfatların hepsi bu özenli insanların karşısında, su yemiş duvar kâğıtları gibi dökülüp gidecektir ve bu nezaket ve özen, her türlü vahşeti, her türlü barbarizmi ezip geçecek bir manevi güce sahiptir. İşte bu yüzden diktatör ve hempaları, bütün müştemilatları ile birlikte yıkılacaktır.

 

Yerde yatan, benim yaşlarımda olmasa da elli yaşlarında olduğunu sandığım birini gördüm. Göstericilerin ilk yardım ekibinden bir doktor kadın onu rahatlatmaya çalışıyordu. Kalp spazmı geçiriyordu. Bilinci yerindeydi. Belindeki küçük çantasından ilaçlarının çıkarılmasını istedi. Baktım. Kalp ilaçları küçük naylon paketlerdeydi. Oraya gelirken her türlü önlemini almıştı. Kalbinde stent varmış. Sonra evini açan bir kadının evine taşındı. Kalp hastalığına rağmen o zehir gazlarının içine dalmakta bir an bile tereddüt etmeyen özgürlük savaşçıları yaşıyorsa bu ülkede özgürlük kesinlikle yenilmeyecek demektir, kesinlikle.

 

Gayriinsani ve gayrihayvani korkunç zehirli gazlarıyla bu yürekli insanları dağıtamayacaklarını anlayınca öğleden sonradan itibaren yaygın bir tutuklama stratejisine yöneldiler. Beşiktaş halkı göstericilere destek oldu. Onları evlerine aldı. Elli yıl boyunca sayısız gösteriye katıldım. Ve şunu çok iyi biliyorum ki, eğer halktan insanlar, hiçbir şeyden korkmadan göstericilere evlerini açıyorlarsa diktatörler hapı yutmuş demektir. Yenilecekler.

 

Özel koşullarım nedeniyle çatışma alanını öğleden sonra terk etmek zorunda kaldım. Vapurla Kadıköy’e geçtim. Orada da bir gösteri vardı. Ama bu izinli gösteri, benim geldiğim karşı yakadaki direnişe hiç benzemiyordu. Orada toplasanız iki bin kişi vardı. Türk-İş sendikalarının ve İşçi Partisi’nin flamaları dikkati çekiyordu. Gösterinin hoparlörü, gösterinin sönüklüğüyle ters orantılıydı. Kadıköy çarşısından bile duyuluyordu. Kötü bir saz eşliğinde kötü bir türkücü, kulağı tırmalayan kötü şarkılar söylüyordu. Gösteriye mecburen geldikleri anlaşılan, renkli kasketler giymiş Türk-İş üyesi az sayıdaki işçinin bir kısmı, mitinge katılmak yerine rıhtımda dolaşmayı tercih etmişti. Kısacası, Kadıköy’deki izinli gösteri coşkudan yoksundu. Sarı Türk-iş’in görev savdığı her halinden belliydi. Koca İstanbul’da sadece üç yüz kadar üyesini oraya getirebilmiş sarı İP ise sadece İPe un sermenin sembolü gibiydi. Eğer diktatör, sarı 1 Mayıs için bu müptezelliğe muhtaç kalmışsa yenileceği kesindi.

 

 

 

Gün Zileli

 

2 Mayıs 2014

 

www.gunzileli.com

 

gunzileli@hotmail.com

 

 

 

 

 

Not: Yarınki yazımda, bugün gelinen noktada diktatörlük güçleriyle özgürlük güçlerini ve bu iki temel gücün arasında kalan “ara güçler”i, siyasi ve kültürel özellikleriyle tahlil etmeye çalışacağım.      

 

22 Comments

  1. Koçer

    Okuduğumda motive oldum. Teşekkürler.

  2. Sami Urfalı

    Ellerine, yüreğine sağlık usta..
    Ne de güzel, ne de coşkulu anlatmışsın. Okuyanın yüreği kabarıyor, ben yaştakilerin gözleri doluyor..
    Haklısın :er ya da geç y e n i l e c e k l e r ve y ı k ı l a c a k l a r !
    Çatırtıları şimdiden duyuluyor…

  3. Gün Zileli

    sağol Sami, sevindim beğendiğine.

  4. gökhan tülek

    ah bu romantizm olmasa yenerdik belki de düzeni…

  5. Gün Zileli

    romantizmin olmaması ruhun olmaması anlamına gelir. Ruhun olmadığı yerde ise yensen bile hiçbir işe yaramaz. Sen de ruhunu kaybedip karşıtına dönüşmüşsün demektir.

  6. Zilelioglu

    Ne kadar güzel ve umut verici bir yazi, ellerinize, yüreginize saglik

  7. celal kaya

    ELİNE SAĞLIK GÜN HOCAM , NASIL İHANETTİR SARI İP NİN Kİ AKIL ALMAZ DURUM…

  8. Anonim

    “Bu bir başlangıçtı. Çünkü Türk-İş’in yani sınıfın esas gövdesinin bulunduğu Kadıköy’de, sınıfın partisi de vardı: İşçi Partisi…”

    Zaytung haberi niyetine okuyun 🙂 http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/mehmet-ali-gueller/39597-mehmet-ali-guller-kirilma-ve-baslangic.html

  9. naciye zurich

    sevgili gun,ellerine saglik.

  10. Yusuf Cemal

    Aha arada biz de kaynadık. Romantizm muhabbetinde. Nedense bu karşıt hep ruhsuz olur. O taraf için de bu taraf için de. Adamlara göre de biz ruhsuz, maneviyat dünyası olmayan yaratıklarız. Ama Gün Zileli’ye göre adamlar da öyle. O zaman, “ruhu olmak”, doğru tarafta olmanın bir garantisi olmasa gerek. Ne diyordu Hegel? Tarih bir örgüyse, idealler bu örgünün atkısı, tutku ise çözgüsü. Belki romantizm taraftarlarını üzecektir ama, bunu dedikten hemen sonra, tutkuyla aslında çıkarları kastettim, mıy mıy da mıy mıy diyordu ya, neyse. Sonuçta, romantizm değil de, tutku diyelim ona biz.

    Bu 1 Mayıs, geçen yılkinden daha az militandı. Tevekkeli değil, geçen yıl Gezi’ye bir aydan az zaman varmış. Ha, bu demek değil ki bu yıl bir şeyler olmaz. Ama Gezi’nin çaresizlik duvarına tosladığını farketmek lazım. Tutku ya da idealler işe yaramıyor. Yıkılacak da neyi güçlendirmek gerek? İnsanlar kararlı da, o kararlılığın öncülü olan “karar”ın düşmanımıza karşı olması, o da yetmez, daha fazla insanın kararlı olması gerekir. Bu da karşının teşhirinin yanı sıra, örgütlülüğün pekiştirilmesini de gerektirir. Sol örgütlerin örgütlülüğü değil ha… Toplumun örgütlülüğünün.

  11. devrim kara

    Romantizmin hası devrimci romantizmdir sayın tülek
    bir şu ihtiyar delikanlının yazdıklarına bak birde senin laflarına. Resmen için geçmiş yahu…

  12. bir okur; bir dost

    uzun zamandır bu kadar duygu yüklü bir şey okumamıştım. ihtiyaç varmış, güzel..

  13. osman

    Daha ağır bir seçim yenilginizin 40’ı çıkmadı hala yenileceksiniz demek nasıl bir aymazlıktır anlamıyorum. Gün beyefendi SİZ YENİLDİNİZ SİZ!

  14. Anonim

    Suriye Rojava devrimi mi demistiniz???????

    Bir süre önce, YPG ile aralarında Nusra Cephesi’nin de bulunduğu cihadcılar arasında Halep kırsalında bir “ateşkes” imzalanmıştı. İmzalanan ateşkeste, “Nusayri rejimine karşı” birlikte mücadele, Şii kasabalarını kuşatma gibi maddeler yer alıyor.

    YDH’den Hasan Sivri’nin “Cihatçılar ile YPG’nin anlaşması ve Türkiye’nin rolü” başlıklı yazısı şöyle:

    Suriye’de silahlı grupların çeşitliliği ve askeri sahadaki konjonktürün kırılganlığı ideolojik paralelliği olan grupların birbiriyle savaşmasını, karşıt grupların ise işbirliği yapmasını sürpriz olmaktan çıkardı.

    Deyr ez-Zor’da el-Kaide bağlantılı IŞİD ve Nusra örgütlerinin savaşı şiddetlenerek sürerken, Halep kırsalında uzun süre birbiriyle savaşan cihatçı gruplarla Kürt gruplar arasında anlaşma yapıldığı açıklandı.

    Anlaşmanın taraflarına ve hedeflerine geçmeden önce 7 maddeden oluşan içeriğine bakalım.

    1-Halep ve kırsalı için, Şam Operasyon Odası ve YPG arasında geçici ateşkesin “ilk aşaması” imzalandı.

    2-Bu anlaşmaya ve üzerinde Şam Operasyon Odası damgasının bulunduğu resmi belgeye göre, tarafların kontrolündeki yollar, belirlenen yönde ve belirlenen araç türüne göre, Nusayri rejimine karşı savaşmak üzere karşılıklı kullanılabilecek.

    3- İki taraf arasında esir değişimi yapılacak. “Hapishanelerin temizlenmesi”

    4- Kontrol altındaki bölgelerde ve YPG mıntıkasındaki insanların yaşam koşulları iyileştirilecek.

    5- İki tarafın kontrol altındaki bölgelerde, askeri nokta kurulmadan önce karşı taraf bilgilendirilecek.

    6-Nubbul ve Zahra bölgeleri abluka altına alınacak ve bölgedeki sivillerin giriş çıkışları engellenecek.

    7- Anlaşmanın süresi 6 aydır, uzatılabilir.

    İmza: Şam Operasyon Odası-Halk Koruma Birlikleri (YPG)

    Şam Operasyon Odası
    Şam Operasyon Odası, Suriye’de 4. yılına giren savaşta, kapsadığı silahlı gruplar bakımından şu ana kadar kurulmuş en geniş operasyon merkezi.

    Bu merkez, El-Kaide’nin Suriye’deki resmi kolu olan ve 2 gün önce Humus’ta 40’tan fazla kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırıyı üstlenen Nusra Cephesi, İslami Cephe ve Mücahitler Ordusu adlı grup tarafından 9 Şubat’ta kuruldu.

    Operasyon Odası bu aralar gözünü Halep’e dikmiş durumda. Halep’e 5 ayrı cepheden saldırı başlatan oda, Halep’teki operasyonuna da ‘Kafirleri Kesme Operasyonu’ adını vermişti.

    Şam Operasyon Odası ve Türkiye
    Lübnan’da yayın yapan el-Meyadin televizyonunun ardından Lübnan’ın en prestijli gazetesi es-Sefir de Şam Operasyon Odası ile Türkiye arasındaki ilişkilere dikkat çekti. El-Meyadin televizyonu, Halep saldırılarının arkasında Türk istihbaratının olduğunu vurguladı.

    Saldırıları komuta eden isimlerin ve silahlı grupların Türkiye ile ilişkisine dikkat çeken El-Meyadin, Keseb operasyonu için de Antakya’da bir operasyon odası kurulduğunu bildirdi.

    Es-Sefir’in medyada yoğun ilgi gören analizine göre ise Çeçenlerin, Halep ve Keseb çatışmalarında komuta düzeyinde yer alması tesadüfi değil.

    Suriye’de bulunan en tehlikeli Çeçenler, Halep ve Keseb’te en ön saflarda yer alıyor. Es-Sefir, Suriye’de savaşan Çeçenlerin daha önce uzun bir süre İstanbul’da ikamet ettiklerini yazdı. Bu isimler, Halep’te Muhacirin ve Ensar Ordusu başındaki Selaheddin Şişani ve Keseb’te savaşan Cünd Şam komutanı Muslim Şişani.

    Es-Sefir, Türkiye ile ilişkileri olan bu iki ismin eş zamanlı olarak Keseb ve Halep’te operasyona çıkmalarının arkasında, Türkiye’nin olduğunu iddia ediyor.

    Muslim Şişani’nin yardımcısı yine Çeçen olan Ebu Turab Şişani iken Selahaddin Şişani’nin yardımcısı Dağıstan uyruklu Muhanned isimli bir cihatçı.

    Özbeklerden oluşan İmam Buhari tugayı da Çeçenlere destek veren gruplar arasında. Bu saldırının genel komutanlığını ise Selahaddin Şişani yapıyor.[3]

    Ayrıca Keseb’te savaşan Çeçen gruplar, militanlarının bir kısmını, Halep’teki ”dostlarına” desteğe gönderdiklerini duyurdu.

    Halep’teki operasyonlarına Türkmenleri de katan Çeçenler kuzeybatı Halep’ten saldırırken, şeriat yanlısı radikal grup Mücahidin Ordusu da güneybatı Halep’te yer alıyor. Aynı safta savaşan Türkmen tugaylar ise şöyle: Sultan Murad ve Sultan Fatih Mehmet Tugayı ile birlikte Muntasır Billah müfrezesi.

    Nubbul ve Zahra Beldeleri
    YPG ve Şam Operasyon Odası arasındaki anlaşmada yer alan Nubbul ve Zahra beldeleri, Afrin’in hemen güneyinde yer alıyor. Çok uzun bir süredir kuşatma altında olan ve Şiilerin yoğunlukta yaşadığı beldeler, Suriye yönetiminin kontrol alanından uzakta kalıyor. Ordu güçlerinin bulunmadığı beldeleri yerel güçler ve komiteler koruyor. Resmi açıklama gelmese de Hizbullah güçlerinin de burada olduğuna dair bir takım iddialar mevcut.

    Nubbul ve Zahra, Hatay’ın 35 kilometre doğusunda yer alıyor

  15. Gün Zileli

    Osman-akp, başlığı doğru oku önce. Orada Yenemeyeceksiniz diyor. Seçim sonuçları hiçbir zaman devrimin yenildiğini göstermez. Yıkıldığınız zaman sana bu günlerie hatırlatacağım. Yine de sen moralini şimdilik bozma. Daha zaman var.

  16. O.Gürsel

    “Daha ağır bir seçim yenilginizin 40′ı çıkmadı hala yenileceksiniz demek nasıl bir aymazlıktır anlamıyorum. Gün beyefendi SİZ YENİLDİNİZ SİZ!”
    Gerçek yenilgi düşmanına benzemektir.
    Bu mücadele dönemsel değil tarihseldir; kişisel değil, evrenseldir. İnsanlık var oldukça da bitmeyecektir.
    Osman gibi Diktatörlüğü, hırsızlığı, acımasızlığı, komploculuğu kanıtlanmış; utanç duyulması gereken ağır siyasal yalanlarla iktidar alan-koruyanlardan yana olmak bir “zaferden” yana olmaksa, o “zafer” onun olsun!
    Yenilgi, Adaletsiz-Zorba-acımasız bir iktidara karşı mücadele azmini, ruhunu yitirmektir; Osman buraya yazı yazdığına göre gerçek yeniklerden biri olmalı…

  17. Mülayim Sert

    Bu yazı haklı ama şu yazı da haklı
    http://fotibenlisoy.tumblr.com/post/84507693199/1-may-s-nereden-baslamal

  18. soruYorum

    Arap Aleviler için de bu hengameden kurtuluşun yolu, beşşar diktatörünü kör bir inatla desteklemek değil, lazkiye ve diğer yerleşim alanlarında kendi kantonlarını örgütlemek…diğer gruplarla da dostça ilişkiler kurmak olabilir.

    tıpkı rojava halklarının yaptığı gibi…

  19. Anonim

    Tek kişilik devrimci! Yatmaya, yatarken de yazarak, yatmadığını kanıtlamakla geçen bir ömür… Keşke bir örgüt kurup da mücadele etsen be kardeşim! Ama bu da ciddi bir iç disiplin gerektirir. Galiba bu da sende yok! Sağlıcakla kal…

  20. O.Gürsel

    “LONDRA– 1 Mayıs’ta meydana gelen olayların ardından yabancı medyada “Türkiye için bu yaz da mı çalkantılı olacak?” soruları soruluyor. Economist dergisinin sitesinde yer verdiği bir analizde “Bu konu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın demir elini teyit etmeye ve İşçi Bayramı kutlamalarının İstanbul’daki Taksim Meydanı’nda yapılmasını önlemeye başardığı 1 Mayıs’ta daha da acil bir mesele haline geldi” diye yazıyor.

    Economist, 1 Mayıs günü geçen yıl Gezi protestoları sırasında yaşanan sahnelere benzer olayların meydana geldiğini düşünüyor ve kutlamaların hükümet karşıtı gösterilere dönüşmemesi için güvenlik güçlerinin Türkiye çapında “aşırı önlemler” aldıklarını savunuyor.

    Bu çerçevede Taksim’e ulaşılmaması için alınan tedbirleri anlatan Economist, “Sayın Erdoğan, yedi kişinin ölüme (ve uluslararası itibarının mahvolmasına) yol açan geçen yazdaki Gezi Park protestolarından bu yana hep hücum halinde. Batılı dostlarından gelen azardan etkilenmeyen Sayın Erdoğan, son aylarda baskıları artırdı” savı dile getirirken “internet sansürü”, MİT’in yetkilerinin artırılması gibi, yargıya yönelik adımlar gibi gelişmelere dikkat çekiyor.

    Analizde Erdoğan’ın bu tür ölemlerin “kendisini devirmeye ve Türkiye’yi zarar vermeye kararlı küresel komplocuların engellenmesi için gerektiğinde ısrar ettiği” ancak onu eleştirenlerin yargıya yönelik atılan adımların, muhtemelen “ailesi ve yakın çevresi” hakkındaki yolsuzluk iddialarını bastırmakla ilgili olduğunu söyledikleri belirtildikten sonra Freedom House’nun son raporunda “dünyanın en çok tutuklu gazetecisi olan ülkesi” konumundaki Türkiye’nin “özgür olmayan” ülkeler grubuna dahil ettiğinin altı çiziliyor.

    “CUMHURBAŞKANLIĞINA YOLCULUK ENGEBELİ OLABİLİR”
    Bunlardan hiç birinin Erdoğan’ın popülaritesini etkilemediğini de ifade eden Economist, Erdoğan’ın “ekonomik istikrar ve büyüme” performansının sayesinde yerel seçimden galip çıktığını anlattıktan sonra Erdoğan’ın şimdi de cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması beklendiğini de söylüyor. Economist, analizine şu savlarla son veriyor:

    “Ancak ekonomi yavaşlıyor ve Sayın Erdoğan’ın çatışmacı taktikleri, yatırımcı güvenini baltalamaya başladı. Ayrıca, hükümet, 31 Mayıs’ta ülke çapında kutlanması öngörülen Gezi protestolarının 1. Yıldönümünü bastırmada o kadar başarılı olmayabilir. Sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına yolculuğu engebeli olabilir.” (ANKA)”
    *********************************************
    Çok geçmeden bu konuyu konuşalım mı?
    31 Mayıs veya 1 haziran’da gezi anması protestoları konusunda ne yapılmalı? Güçlü bir protesto olamayacaksa hiç yapılmamalı mı? “Kitle”, “toplumsal ruh” bu konuda ne diyor? Kitle böylece daha mı güçlenir, zayıflar mı?
    Doğru tavır ne olmalı? Bu süreç Cumhurbaşkanlığı seçim boykotunu geliştirir mi; zayıflatır mı… (Büyük olasılıkla saçma sapan bir karşı aday çıkacaktır ve boykot kaçınılmaz olacaktır. Bu ülkede CHP’den akıllıca bir siyasal hamle en son ne zaman gördük? SHP’den DEP hareketi miydi?… Yine CHP’den değil!)

  21. Tima

    Hala mi ‘1 Mayis’ guzellemeleri?

    Halil Berktay, hayranlikla yadetmekte israr ettiginiz, o ‘1 Mayis’in ipligini yeterince pazara cikartmadi mi?

    Amip gibi bolunen, bolunur bolunmez de oteki mikro-faksiyona can dusmani kesilen, bassiz tavuk gibi oradan oraya suruklenen, yekdigerini MITci diye yaftalayan, paranoyak truiplerin zivesinde gezip birbirini atesli silahlarla vuran, hibe etsen 3 tane kazi bile gudemeyecek mikro-guruhlara bu iflah olmaz hayranlik ne zaman sona erecek?

    Bir defa olsun, basinizi kaldirip bakin: Kimse sizi onemsemiyor.

    Pardon, Koc/Boyner vb haric tabii ki.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑