Trendler…
İnsanlık, 200 yılı aşkın bir zamandır, 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana, toplumsal kaderini değiştirmek, sömürüden kurtulmak ve özgürlüğe kavuşmak için çeşitli yollar denemekte.
Önce Fransız Devrimi örneğinden hareketle ani kent ayaklanmaları yolu denendi. Bu ayaklanmalar kısa süreli başarılar kazansalar da düzenin orduları tarafından kan dökülerek bastırıldı.
Bundan sonra 1917 Sovyet Devrimiyle yeni bir yol denendi ve bu yol neredeyse 70 yıl boyunca ana devrim trendi oldu. Bu çığırı açan, Lenin’in önderliğindeki Bolşevik Partisi oldu. O güne kadar devrimler, düzenin güçleri tarafından hep zorla bastırılmıştı. Bu düzen güçlerinin karşısına, en az onlar kadar örgütlü ve silahlı bir başka güçle çıkılmalıydı ki, iktidar alınabilsin ve daha önemlisi korunabilsin. Bu deney, iktidarın alınması ve korunması anlamında başarılı oldu. Ne var ki, bu sefer iktidarı alan ve koruyan güç, yani partinin bizzat kendisi yozlaşıp zorba bir güç haline dönüştü ve devrimi içerden çökertti.
Bolşevik modelinin başarısızlığı (ve rejimin bizatihi Sovyetler Birliği’nde çökmesi) üzerine 1990’lardan itibaren yeni bir deney ön plana çıktı: “Öncü”süz ayaklanmalar ve direnişler dönemi böylece başlamış oldu. Bu dönemin ilk dalgası, 1995-2005 yılları arasında yükselen anti-küresel hareketti. London June18 ve Seattle’la atılıma geçti, Genova direnişiyle zirvesine vardı ve 11 Eylül 2001’de ikiz kulelerin vurulmasının ardından ABD’nin başlattığı büyük saldırıyla sönüşe geçti. Buna rağmen geride önemli bir mücadele mirası, toplumsal birikim ve potansiyel ile birtakım örgütlenmeler (Dünya Sosyal Forumu gibi) bıraktı.
“Öncü”süz ayaklanmalar döneminin ikinci dalgası, 2010’lu yıllarda, Güney Avrupa (İtalya, İspanya, Yunanistan, Arnavutluk), Kuzey Afrika (Tunus, Mısır, Libya) ve Ortadoğu (Yemen, Suriye) halk ayaklanmalarıyla geldi. Bu ayaklanma dalgasının Müslüman ülkelerdeki kültürel karşılığı oldukça zayıf olduğundan ve kapitalist-emperyalist ülkelerin (özellikle ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere) hayati çıkarlarını korumak için ayaklanma olan bölgelere fiili müdahaleleri, ayaklanmaların kısa sürede kanlı iç savaşlara evrilmesine yol açtı. Böylece ayaklanmaların büyük kısmı, daha iktidara bile gelmeden yozlaşıp karşıdevrime dönüştüler.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, 1990’larda başlayan trendin oynayacağı kartlar tükenmiş değildir.
Şöyle bir özetleme yapabiliriz.
Birincisi, Leninist deneyin yozlaştırıcı “öncü” iktidarından kaçınmak bir zorunluluktur. Bununla birlikte, salt kendiliğinden ayaklanma da çözüm olmamakta, hızla saptırılmakta ya da dağıtılmaktadır. Bu durumda, klasik “öncü parti” modelinden farklı, yerel inisiyatiflere dayalı, birleşik, çoğul örgütlenmeler kaçınılmaz bir zorunluluktur.
İkincisi, şiddetli ayaklanmalar, emperyalist müdahaleler tarafından kanlı iç savaşlara saptırılabilmektedir. İç savaş ise, devrimin kesin sonu demektir. İç savaştan kaçınmak için, yine yerel inisiyatiflere ve özerkliğe dayalı, daha barışçı yöntemlere yönelmek akılcı görünmektedir.
Üçüncüsü, seçim yolunun tamamen tıkanmadığı ülkelerde (İtalya, İspanya, Yunanistan vb.) anti-kapitalist bir birleşik hareket yaratarak, Yunanistan’da olduğu gibi, seçim yoluyla iktidara bir atak yapmak mantıklı olabilir. Yunan halkı, şiddetli bir ekonomik krizin ardından, ayaklanma yerine, bu yolu denemeye karar vermiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, elbette bu yolun önünde başka bir yozlaşma tuzağı birleşik halk hareketini beklemektedir: İktidarın ve piyasanın yozlaştırıcı etkileri. Bu tehlikeyi bilerek ve Yunanistan’da Stalinist-sağcı-sekter Yunan Komünist Partisi’nden (ve dünkü CNNTürk programında TKP’li Kemal Okuyan’dan) farklı olarak, Yunanistan deneyine olumlu yaklaşmakta fayda var. Aynı deney yakında İspanya’da da tekrarlanırsa bu, dünya devrimci hareketine ivme kazandırabilir.
Sonuç olarak;
1. Asla köhnemiş ve yanlışlığı kanıtlanmış “öncü parti” deneyine geri dönmeden, bütün farklı bileşenleri çokçu bir anlayışla bir araya getiren birleşik bir örgütlenmeyi geliştirmek (Türkiye’de; Gezi hareketinin bakiyeleri, yerel ekolojist hareketler, anarşistler, BHH, HDP ve CHP’nin ulusalcılıktan uzaklaşan kesimlerinin oluşturacağı büyük bir birleşik hareket);
2. Sokak hareketlerinden, ve Gezi benzeri toplu direnişlerden asla vazgeçmeksizin, yerel özerklik hareketlerini, anti-kapitalist işçi direnişlerini, yerel ekolojist mücadeleleri geliştirmek ve bunların koordinasyonunu sağlamak;
3. Yunanistan’da olduğu gibi, böyle bir büyük birleşik hareketin yerel ve genel seçim alternatifini denemekten uzak durmaması, öte yandan seçim yolunu denerken, bunun parlamentarist bir yozlaşmaya ve kariyerizme yol açmaması noktasında azami uyanıklığı göstermek.
Nehir yatağını açarak ilerler. Mücadele ve devrim de öyle. Bu, insanlığın eşitlik ve özgürlük yolundaki büyük ve serüvenli yürüyüşüdür.
Gün Zileli
28 Ocak 2015
www.gunzileli.com
gunzileli@hotmail.com
Yeşiller, anarşistler, BHH, HDP ve CHP’nin ulusalcılıktan uzaklaşan kesimlerinin oluşturacağı büyük bir birleşik hareket ha. Eşcinselleri de alın. Bu oluşumda bir umut görürse liboş takımı da medya desteği verir size. Kürtsever AB ve ABD desteği ve doğal olarak pensilvanya desteği de gelir arkasından. İktidara atak yaparsınız. Seçim yoluyla iktidara gelip devleti ve mülkiyeti ilga eder, kapitalizmi yok eder, sınıfsız toplumu kurarsınız. Komik olmayın. Vatanını sevmek suç mudur? Ulusalcılar olmadan hiçbir güç olamazsınız bu ülkede. Ulusalcıların devam edegelen eylemliliği olmasa, yükselen dinci faşizme karşı mücadelesi olmasa gezi eylemleri de olmazdı. Gezi parkında yeşillerin, marjinal hippilerin, cincon takımının yüz kişilik eylemi olarak kalırdı. Eylemi kitlesel kılan ve etkisini artıran kesinlikle ulusalcılardır. Haziran hareketini boşuna sahiplenmeyin. Bu kafayla ancak dinci muhafazakarların piyonu olursunuz. Dinci faşizmin katmerlenmesine giden yolun parke taşlarını iyi niyetle döşersiniz.
Önce sakin ol bakalım. Efendi gibi tartışacağız bunları. Eşcinsel hareketi, yani LBGT zaten saydığım bileşenler arasında var. tek tek ulusalcı arkadaşla da (mesela sen) bu blok içinde olabilir, hatta olmalıdır. Tek tek ulusalcılara karşı hiçbir önyargım yok. ellerinde bayraklarla Gezi’de yer alan gençlerle ben de aynı safta polisle çatıştım. Ne var ki, ulusalcı siyasi hareketler (İP ve ulusalcı CHP’li kesim) düşündüğümüz büyük ittifakı baltalar. Neden? Kürt düşmanlığı yaparak. Ya da senin şimdi yaptığın gibi “liboş” falan diyerek. “Liboş” deyimi iğrenç maço bir deyimdir. Liberallerin “eşcinselliğine” gizli bir vurgudur. Liberalizmle ideolojik mücadele başka bir şeydir, insanları “liboş” falan diye aşağılamak başka bir şeydir. üstelik bununla sadece liberaller değil, eşcinseller de aşağılanmış oluyor.
http://www.gunzileli.com/2015/01/26/devrimler-ic-savaslar-ve-syriza/
(YORUM NUMARASI: 35; “s.uslu”ya cevaben
VE
SAYIN ZİLELİ’YE HATIRLATMA)
“…
Kumda oynayan hayalperestlerden başka bir şey olamazsınız.
1 mayıslarda elinde siyah bayrak, bankaların camını kırıp ATM cihazlarını parçalayan tuhaf tiplerle ne geniş kitlelere güven verilir, ne iktidar olunur, ne devrim yapılır
…”
Görüşünüzün yanlış olduğunu hatırlatmak zorundayım sayın “s.uslu”!
Açıklamamın en sonunda tarihten çok önemli bir örnek verdiğimi göreceksiniz. Ama önce yakın geçmişe bakalım.
Bizlere “küresel ekonomik kriz”in başlangıcı olarak medya & basın yolu ile şu anlatıldı:
1975 – 2006 arası ABD içinde muazzam büyüklükte “konut & emlak balonu (ve ‘otomobil’ başta olmak üzere diğer birçok ‘ticari meta’ balonu)” oluşturuldu.
Bu balon, organik & kendiliğinden değil; “suni” bir balondu:
Yani “finans profesyonelleri!”nin oyunlarıyla 30 yıldan fazla bir süredir kasten balonlar meydana getirildi!
2007 itibarıyla balona verilen gaz öyle dayanılmaz boyutlara ulaştı ki;
“Kapitalist iktisat”tan anlayanların önemli bir bölümü;
“Bu balon bir gün patlar ama acaba ne zaman?!” diye seslerini kısıkta olsa yükseltmeye başladı.
En sonunda;
Ağustos 2008 itibarıyla borsaların çalkalanması,
Ve Eylül 2008 itibarıyla da ABD’nin en büyük “yatırım bankaları!”ndan biri olan “Lehman Brothers”ın iflas etmesi ile “ekononik kriz” başladı!
ABD’de bu krizin meydana gelmesine yol açan onlarca (belki de “yüzlerce!”) “finansal mühimmat!” ismi sayılabilir!
Dönemin mühimmatlarının feriştahı şudur (ki bu “mühimmatlar!” günümüzde hâlen var!):
Ana başlık: “Asset-backed security (ABS)” = “Varlığa Dayalı Menkûl Kıymet”tir.
Bu ana başlığın “nükleer” kısmı; yani “bombanın çekirdek bölümü!”nün ismi ise “Mortgage-backed security (MBS)” = “İpotekli Konut Kredilerine Dayalı Menkûl Kıymet”tir.
Bu tür “mühimmatların!” kullanılması bırakın “özel sektörü!”; federal hükümetlerin sponsorluğunda “Fannie Mae” ve “Freddie Mac” isimli iki dev şirket tarafından bile kullanıldı ve teşvik edildi!
30 küsür yıllık süreçte özellikle “MBS”ler o kadar fazla kâr getiren bir “finansal enstrüman!” olarak rağbet gördü ki; geleneksel borsalara ek olarak sırf “MBS”lerin alınıp/satıldığı, üzerine faiz koyarak ambalajlanıp “yeni bir ürünmüş gibi tekrar satıldığı!”, kendi borsa endekslerinin ve hesaplama yöntemlerinin olduğu, oldukça karışık, bir tür “ikincil piyasa!”ya dönüştü. Bu piyasada dönen kâr oranlarının büyüklüğü; 30 yıldan fazla süredir ABD’nin dev bankalarının da iştahını kabarttı!
Ta ki Eylül 2008’e kadar:
(Okuyacaklarınızın hepsi birer “banka” ismidir.)
* “Lehman Brothers” = İflas etti!
* “Bear Stearns” = İflas etti ve “JP Morgan Chase”e satıldı!
* “Washington Mutual (WaMu)” = İflas etti ve “JP Morgan Chase”e satıldı!
* “Merrill Lynch” = İflas etti ve “Bank of America”ya satıldı!
* “Goldman Sachs” = “Ticari bankacılık” alanına geri döndü!
* “Morgan Stanley” = “Ticari bankacılık” alanına geri döndü!
Bu banka isimleri bırakın ABD’yi; o meşhur “Çin Halk Cumhuriyeti’nde (özellikle ‘Şangay’ ve ‘Hong Kong’)”, “Tayvan”da, “Güney Kore”de, “Singapur”da, “Malezya”da ve hattâ “Endonezya”da bile muazzam ortaklıkları olan dünya çapında dev “finans oligarkları!” dır!
(Yukarıda en büyüklerin isimleri yazıldı. Diğer orta ve küçük ölçekli finans kuruluşlarının, ve Avrupa bankalarının yaşadıkları yıkımı da yazarak konuyu daha fazla uzatmayayım!)
En kısa tabir ile:
Yaşadıkları evin tapusu kendilerine ait olan “milyonlarca!” ABD vatandaşı (iktisadi tabir ile “ABD hanehalkı”),
Bu evlerini teminat olarak göstererek “MBS ikincil piyasaları”na girmeleri,
Muazzam kâr edecekleri;
Ve hattâ “metrekaresi daha büyük!”, “daha şaşalı!” evlere taşınabilecekleri reklamları bizzat “bankacılar!” tarafından pompalanarak;
Bu insanların hayatları boyunca geri ödeyemeyecekleri büyüklükte kredi çekmeleri teşvik edildi!
Faiz oranı piyasada o kadar düşük seviyedeydi ki, ABD vatandaşlarının çok büyük bir bölümü;
“Herkes ne de olsa MBS piyasasına giriyor, sorun olmaz; ben de gireyim!” diyerek;
Hayatlarını karartaracak adımları bir bir attı!
Nihayet bomba; Eylül 2008’de “Lehman Brothers”ın batışıyla patladı!
Bu “toksik varlıkların!” ABD içinde birçok dev bankada var olduğu anlaşılınca; Avrupa ülkelerindeki birçok bankanın ABD’dekiler ile “ticari”, “kredi”, “yatırım” ve “ortaklık” yönünden “göbek bağları!” olması sebebiyle; “güven bunalımı!” meydana geldi!
Ve 2008 öncesinde bile zaten ekonomik çalkantı yaşamakta olan;
İzlanda,
İrlanda,
Portekiz,
İspanya,
İtalya,
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,
Ve
Yunanistan;
Başta olmak üzere onlarca Avrupa kıtasındaki (ve “Avrupa Birliği Üyesi”) ülke “ekonomik kriz”e koşar adım girdi!
ABD’DE 2008 EYLÜL-KASIM ARASINDA;
15.000’DEN FAZLA VATANDAŞ BİR ÇIRPIDA İŞTEN ÇIKARILDI!
“ÇÖP KUTUSUNA ÇÖP ATARMIŞ GİBİ”; BİR ÇIRPIDA!
Ve bu sayı her geçen ay katlanarak artmaya devam etti!
Afganistan ve Irak Savaşları’nın getirdiği psikolojik yıkımın üzerine bir de bu “ekonomik kriz!” binince; zaten imajı yerle yeksan olmuş “George W. Bush” gitti; yerine bir umut olduğu söylenegelen bir diğer “emperyalist!” Barack Obama başkan seçildi!
Yeni gelen Obama federal hükümeti ile beraber ABD Merkez Bankası (FED: Federal Reserve) ortak çalışma yürüterek:
“Quantitative easing (QE)” = “Parasal genişleme” ismi altında; “ekonomiyi yeniden canlandırma programları” hazırladı.
Fakat QE’nin tam manâsıyla uygulamaya sokulmasından evvel;
ABD bankalarının kırılan belini tamir etmek için, federal hükümetin bu bankalarda var olan “toksik varlıkların!” bir bölümünü ABD vatandaşlarının ödediği “vergiler yolu ile!” satın alacağı,
Geri kalan bölümünü ise yeniden yapılandırıp bankaların vadesi geldikçe federal hükümete ödeyeceği kararlaştırıldı!
İŞTE BU HAMLE; BÜTÜN ABD GENELİNDE:
“EEEYYY… FEDERAL HÜKÜMET,
EEEYYY… OBAMA;
BİZ SENİ BU WALL STREET BARONLARI’NIN KIÇINI KURTAR DİYE Mİ BAŞKAN SEÇTİK?!
ONLAR YÜZÜNDEN KAÇ AYDIR İŞSİZ KALDIĞIMIZDAN HABERİN VAR MI SENİN?!
EĞER ONLARA ZIRNIK KOKLATIRSAN; HEM SENİN, HEM BÜTÜN ABD’NİN DİBİNE DİNAMİT DÖŞERİZ!”
CÜMLESİ İLE “BAŞKALDIRI FİDANLARI” YEŞERMEYE BAŞLADI!
“EN ZENGİN %1’LİK KESİM; GERİYE KALAN %99’UN ÜZERİNDE TAHAKKÜM KURAMAZ!” DİYE BAĞIRA BAĞIRA “OCCUPY WALL STREET” HAREKETİNİN TEMELLERİ İŞTE O ZAMAN ATILDI!
Federal hükümet; halktan gelen bu tehlike sinyalini dikkate almadı!
Ve bankaların içindeki toksik varlıklar, hazinedeki paralar ile (yani “vergi”ler ile) “bailout yapıldı!”
(Bailout: Toksik varlıkların satın alınıp; zararsız, nötr varlık ve paraya dönüştürülmesi için kullanılan bir İngilizce fiil.)
Aylar, yıllar geçtikçe:
İşsizlik artmaya devam etti,
Koca “Detroit” şehri iflas ettiğini federal hükümete bildirdi,
“General Motors” onlarca fabrikasını kapattı ve yüzbinlerce işçi sokağa atıldı,
Dev “demir-çelik” şirketleri, inşaat şirketleri iflas etti,
“Hizmetler sektörü” çökme aşamasına geldi,
Bankacılık işlemleri daraldı,
Yüzbinlerce bankacı işten atıldı,
4 yıllık lisans diploması olan ve hattâ doktora seviyesinde olup yıllardır çalıştıkları işlerinden atılan yüzbinlerce ABD vatandaşı; lokantalarda, hamburger şubelerinde, alış-veriş merkezlerinde karın tokluğuna istihdam edilerek;
faturalarını ödeyebilmek, ev kirâlarını ödeyebilmek, sağlık masraflarını karşılayabilmek için üç-kuruşa muhtaç duruma düşürüldü!
…
Daha da sayılabilecek sebeplerle; ABD ekonomisinde “arz” & “talep” mekanizması neredeyse ortadan kalktı!
FED; ABD ekonomisinde “talebi” yeniden canlandırıp, böylelikle üretim mekanizmalarının çalışmaya başlaması, çarkların dönmesi için “QE” programlarına artık başladı.
“Quantitative easing (QE)” = “Parasal genişleme” = “Varlık alımı yoluyla piyasaya para vermek. Böylece bankaların, şirketlerin ve hanehalkının cebine para girmesi ile harcama yapmaya başlaması ve ekonominin kendi çarkları ile tekrar işlemeye başlaması” dır.
Kasım 2008 – Kasım 2010 arası: 1. tur QE,
Kasım 2010 – Eylül 2012 arası: 2. tur QE,
Eylül 2012 – 29 Ekim 2014 arası: 3. tur QE
programları devreye sokuldu, ve tamamlandı.
Bu QE programlarından piyasalara akıtılan para sadece ABD içindeki sektörlerin yeniden kalkınması için gerekli alanlarda kullanılmamış;
Miktarın çok büyük olması sebebi ile yatırımcılar dünya genelinde faiz oranlarının yüksek olduğu ülkelere bu miktarları götürerek,
faiz üzerinden para kazanma yolunu da seçmişlerdir!
(Bu işlem; “sıcak paranın faiz oranı yüksek olan ülkelere girip, istediği zaman o ülkeden çıkması” olarak bilinir!)
2008 – 2011 arasında; “gelişme yolundaki ülkeler”in de kendi çaplarında kalkınma hamleleri yaptıkları ve kendi ülkelerinde yeni sanayi ve hizmetler sektörleri yaratmak için “dış finansmana” ihtiyaçları vardı.
Bu ülkelerden biri de “Türkiye” idi!
Türkiye’de faiz oranları, kendi klasmanında olan diğer ülkeler gibi yüksek olduğundan, bu “sıcak para!” Türkiye’ye de girdi. Bu gelen parayı, ülkemizin “haşmetli hükümeti!” ve “özel sektör oyuncuları!”; kalkınmacı ve istihdamı artırıcı sahalarda kullanmak yerine; çabuk çabuk para kazanılan bir saha olan “gayrimenkûl, emlak, inşaat sektörü”, “AVM inşa etmek” vb. yerlede kullanarak; “tüketim çılgınlığını!” daha da pompaladı!
Ta ki 22 Mayıs 2013’te FED (eski) başkanı Ben Bernanke’nin “QE’yi önümüzdeki 1 yıl içinde sonlandıracağız. Bütün dünya hazırlıklı olsun!” uyarısını yapana kadar!
İşte Bernanke’nin o açıklamayı yaptığı saniyeden itibaren tüm “gelişme yolundaki ülkeler”den (tabii ki “Türkiye”den de!) “sıcak para!” çıkışı başladı. Piyasalarda döviz kıtlığı yaşanmaya başladığı için 1 Dolar = 2 TL’nin üzerine tırmandı!
Bütün bu “finansal hamlelerin!” üzerine; Reyhanlı patlamaları ve “Gezi Parkı Protestoları” da eklenince, sıcak para çıkışı daha da hızlandı!
1 Dolar = 2 TL’nin altına hiç inmedi!
(“İşin perde arkasında; Türkiye üzerinde oynanan çok büyük bir komplo var!” heyecanını yaşayan Türkiye’deki bazı kesimler de böylece sönmüş oldu!
Al “AKP borazanları”nı,
Vur “Fethullah Gülen borazanları”na;
İkisi de birbirinden beter!)
Yeni seçilen FED başkanı Janet Yellen, 17/19 Aralık 2013’te yaptıkları toplantı sonucunda; “QE” programını 15’er milyar Dolar azalta azalta 29 Ekim 2014’te bitireceklerini ilân etti! (Böylece; 3. tur QE programı da sona erdi.)
Bugün (28 Ocak 2015);
ABD’de ekonomik görünüm 2008’e nazaran daha ılımlı. Ama ağır hasarlı bölümler halâ mevcut!
Eğitim seviyesi yüksek genç neslin çok büyük bir kısmı; eğitim aldıkları alanda “iyi maaşla!” işe başlama hayallerini artık kaybetti!
İşsizlik seviyesi azalmaya başladı ama çok yavaş düşüyor.
İş bulanların çalışmaya başladıkları alanlar ise “part-time”;
Yani “yarım-günlük”,
Uzun ömürlü olmayan,
Ve sözleşmeli işler!
Bir kişinin veya bir hanekalkının en az 20 yıl, 25 yıl çalışıpta emekli oldukları “o eski zamanlar!” ABD’de bile artık bitti!
FED başkanı Janet Yellen ve bankanın diğer yetkilileri;
ABD içinde talebin önümüzdeki aylarda daha da canlanacağını tahmin ettiklerini her fırsatta yineliyor.
Talebin artması, yıllardır düşük seyreden “enflasyon”u da gıdım gıdım arttırır.
Ve enflasyonu makûl seviyelerde tutmak, hortlatmamak için Merkez Bankaları “faiz”i bir teknik araç olarak kullanır; “silah” olarak değil!
FED’in kendi faizini (yani nam-ı diğer; “para politikası faizi”ni) arttırması; Haziran 2015 ila Haziran 2016 arasında bekleniyor!
Ve FED faizleri; küçük rakamlarla, yavaş yavaş arttıracak.
Hazırladıkları plâna göre; Haziran 2015 veya Eylül 2015’i ilk arttırım dönemi olarak belirlemeyi düşünüyorlar, ama henüz bir karara varmış değiller.
BURADA, TÜRKİYE GİBİ “GELİŞME YOLUNDAKİ ÜLKELER”İ İLGİLENDİREN TEMEL HUSUS ŞU:
FED, KENDİ FAİZİNİ “YÜZDE 0,25” ORANINDA ARTTIRSA BİLE; DÜNYADA TSUNAMİ ETKİSİ YARATMAK İÇİN YETERLİ!
TÜRKİYE’DE 28 OCAK 2015 İTİBARIYLA 1 DOLAR = 2,35 (2,38) TL CİVARI DALGALANIYOR!
İLERLEYEN AYLARDA FED KENDİ FAİZİNİ ARTTIRDIĞINDA, TÜRKİYE GİBİ ÜLKELERE GİREN “SICAK PARA!” ARTIK ANA VATANINA GERİ DÖNECEĞİNDEN;
BİZİM GİBİ PİYASALARDA YENİDEN “DÖVİZ KITLIĞI” YAŞANACAK!
İŞTE BU SEBEPLE; 1 DOLAR = 2,45 TL VE HATTÂ 1 DOLAR = 2,75 TL GİBİ TSUNAMİ DALGALARININ YAŞANABİLECEĞİ TAHMİNLERİNİ YAPAN “EKONOMİST!” ÇEVRELERİ OLDUKÇA FAZLA!
BU UYARIYI YAPANLAR; HEM TÜRKİYE’DEN, HEM YURTDIŞINDAN!
BU İNSANLAR “İÇ-MİHRAK!”IN ÜYESİ DE DEĞİL; “İLLÜMİNATİ”, “MASONLAR” VE “TAPINAK ŞOVALYELERİ”NİN ÜYESİ DE DEĞİL!
PEKİ DOLAR KURUNUN BU SEVİYEYE YÜKSELMESİ TÜRKİYE’DE SIRADAN VATANDAŞI NASIL ETKİLER?
(TÜRKİYE’DE YERLEŞİK OLUP “İHRACAT/İTHALAT” YAPAN ŞİRKETLERİN YÜZDE 99’UNUN GELİRİ “EURO” CİNSİNDEN.
EURO/TL PARİTESİNİN YUKARI YÖNLÜ OLMASI İHRACAT GELİRLERİNİ ARTTIRACAĞI İÇİN, SEKTÖR OYUNCULARI KURUN YÜKSELMESİNİ İŞTAHLA İSTER!
AMA:
AVRUPA MERKEZ BANKASI -ECB- NİN DE KENDİ “PARASAL GENİŞLEMESİ”Nİ GEÇTİĞİMİZ HAFTA BAŞLATMASI İLE EURO’NUN DEĞERİ DÜŞMEYE BAŞLADI!
YANİ TÜRKİYE’DE YERLEŞİK OLUP, DIŞ TİCARET YAPAN ŞİRKETLER HER GECE KÂBUSLAR GÖRMEYE BAŞLADI BİLE!)
TÜRKİYE’DE YERLEŞİK OLUP “İHRACAT/İTHALAT” YAPAN ŞİRKETLERİN YÜZDE 99’UNUN BORCU (VE GİDERİ) “DOLAR” CİNSİNDEN!
FABRİKALARINDA ÜRETİMİN DEVAM EDEBİLMESİ İÇİN;
HAMMADDE, YARI-İŞLENMİŞ MAMÛL, MAKİNE AKSAM VE PARÇALARI GİBİ ONLARCA GİRDİYİ; “DOLAR” CİNSİNDEN ÖDÜYOR!
AYRICA;
HEM YURTDIŞI MÜŞTERİ, ORTAK, FİNANSAL KURULUŞ VE BANKALARA DA BORÇLARI HEP “DOLAR” CİNSİNDEN!
DOLAR/TL KURUNUN YÜKSELMESİ; TÜRKİYE’DE YERLEŞİK BORÇ BATAĞINA SAPLANMIŞ BÜTÜN BU ŞİRKETLERİN BOĞAZINI TEK SEFERDE SIKAR!
MALİYETLER AŞIRI YÜKSELMEYE DEVAM ETTİĞİ İÇİN; TESİS İÇİNDE EK YÜK GETİREN DEPARTMANLAR BİR BİR KAPATILIR!
İŞÇİLERİN ÇOK BÜYÜK BİR KISMI “ÜCRETLİ!” VE “ÜCRETSİZ!” OLARAK “ZORUNLU İZNE!” GÖNDERİLİR!
“BEYAZ YAKA” DİYE TABİR EDİLEN, (ÇOĞUNLUĞU!) ZÜPPE OLAN SINIFLARDA DA “KİTLESEL İŞTEN ÇIKARMALAR” BAŞLAR!
“ZORUNLU İZNE” GÖNDERİLEN İŞÇİLER, BİR ZAMAN SONRA İŞTEN ÇIKARILDIKLARINA DAİR TEBLİGAT ALMAYA BAŞLAR!
4 YILLIK FAKÜLTE MEZUNLARI İŞSİZ KALDIĞINDAN,
VE KENDİ ALANLARINDA ARTIK İŞ BULAMADIKLARINDAN;
BOYUNLARINI BÜKEREK,
DAHA DÜŞÜK POZİSYONLARDA İŞE YERLEŞMEK İÇİN GECESİNİ/GÜNÜDÜZÜNE KATIP İŞ ARAYIŞINA BAŞLAR!
“YUKARI”DAN “AŞAĞI”YA DOĞRU BU MUAZZAM BASKI NEDENİYLE;
HER KADEMEDEN,
HER CİNSİYETTEN
HER KATMANDAN,
HER SINIFTAN, VB.:
“HAK ARAMAK ve MEVCUT HAKLARINI KORUMAK” MÜCADELESİ BAŞLAR!
ARTIK ELLERİNE “MAAŞ!” GEÇMEDİĞİNİ KEMİKLERİNDEKİ İLİĞE KADAR HİSSEDEN SIRADAN VATANDAŞ,
KORKUDAN TİR TİR TİTREYEREK ECEL TERLERİ DÖKMEYE BAŞLAR;
ÜLKENİN DİBİNE DİNAMİT DÖŞER!
BU DİNAMİT DÖŞENMELİDİR! ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ ANCAK BÖYLE KAZANILIR!
DİNAMİTİ PATLACAK FÜNYE “HALKLARIN TARAFINDA” OLDUĞU İÇİN; NE ZAMAN PATLATACAĞINA BİZZAT HALKLARIN KENDİSİ KARAR VERİR!
2011’de Tunuslu “Muhammed Buazizi”nin kendini ateşe vermesi ile o meşhur “Arap Baharı!”nın başlaması;
Ekonomik kriz nedeni ile acıdan kıvrım kıvrım kıvranan ABD’ye,
Ve Avrupa’daki onlarca ülkeye; bir “başkaldırı” işaretiydi!
Temelleri 2008’de atılan “Occupy Wall Street” hareketi;
Eylül 2011’de başta New York/Zuccotti Park olmak üzere nihayet “isyana” başladı!
ABD GENELİNDE PARÇALANAN “ATM & BANKAMATİK KABİNİ” SAYISININ HADDİ HESABI YOK!
İngiltere/Londra kendi “Occupy” hareketini kurarak “isyana” başladı!
İtalya’da uygulanan “austerity measures (kemer sıkma politikaları)” sebebi ile yüzbinlerce kişinin halâ sokaklarda olduğunu kaçınız biliyor?!
Binlerce işsiz İtalyan gencinin;
Kuzey Avrupa ülkelerine,
Uzak Asya ülkelerine,
Yeni Zelanda’ya,
Ve Avustralya’ya göç etmek zorunda kaldıklarını sizlere hatırlatırım!
İspanya/Madrid’de yüzbinler bugün bile sokakta!
MADRİD’İN ARKA SOKAKLARINDA,
LOKANTALARIN MUTFAK BÖLÜMÜNDEN ÇÖP KONTEYNERLERİNE DÖKÜLEN YEMEK ARTIKLARINI;
İŞSİZ,
EVSİZ,
VE
AÇ OLDUKLARI İÇİN YEMEK ZORUNDA KALAN YÜZLERCE İSPANYA VATANDAŞININ ZEHİRLENEREK HAYATINI KAYBETTİĞİNDEN KAÇINIZIN HABERİ VAR?!
Yunanistan’da “küresel ekonomik kriz” sebebi ile depremlerin yaşanması; “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi”ni de doğrudan etkiledi!
GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NDE YAŞAYAN VATANDAŞLARIN BANKA HESAPLARINDA VAR OLAN MEVDUAT HESAPLARININ BELİRSİZ SÜRELİĞİNE DONDURULDUĞU HABERİ HÜKÜMET TARAFINDAN DUYURULUNCA;
BANKALARA AKIN OLMASIN DİYE, KAPILAR ZİNCİRLERLE BAĞLANDI!
GÜNLER İÇİNDE PİYASADA FİYATLARIN FAHİŞ SEVİYEYE YÜKSELMESİ İLE PATLAMA NOKTASINA GELEN BU İNSANLARIN, KALAN SON PARALARINI DA KURTARMAK İÇİN;
BU BANKA ŞUBELERİNİN CAM/ÇERÇEVELERİNİ İNDİREREK İÇERİ GİRDİKLERİNİ,
HESAP ODALARINI,
VE
ATM KABİNLERİNİ BALYOZLA PARÇALAYARAK PARALARINI KURTARDIKLARINI KAÇINIZ BİLİYOR?!
Bugün (28 Ocak 2015);
Yunanistan’da genel işsizlik seviyesi %20 civarında; gençler arasındaki işsizlik ise %60’ın üzerinde!
2008’DEN BERİ YUNANİSTAN’DA,
2 AYLIK DÖNEMLER İLE HESAPLANDIĞINDA;
HER 500 VATANDAŞIN;
BORÇLARINI ÖDEYEMEDİKLERİ,
FATURALARINI ÖDEYEMEDİKLERİ,
UZUN SÜRELİ, SİGORTA GARANTİLİ, SAĞLIK HİZMETLERİ GARANTİLİ, EMEKLİLİK SONRASI HUZURLU BİR YAŞAM GARANTİLİ İŞ BULAMADIKLARI İÇİN:
İNTİHAR ETTİĞİNİ KAÇINIZ BİLİYOR?!
İNTİHAR EDENLERİN SAYISI HER GEÇEN AY ARTMAYA DEVAM EDİYOR!
Venezuela,
Şili,
Brezilya,
Arjantin,
Ukrayna,
Ve
Rusya;
Patlamaya hazır birer bomba!
TEK BAŞINA “SYRIZA”YI DEĞERLENDİRMEYE ALMADAN EVVEL;
YUKARIDA ANLATILAN “İKTİSADİ ARKA PLANI” ASLA AKLINIZDAN ÇIKARMAYIN!
Soma’da 301 emekçinin hayatını kaybettiğini unutmadık değil mi?!
“301” sayısını yazmak ne kadar da kolay değil mi?!
Peki sonrasında ne oldu?!
Hem “haşmetli ve hürmetli hükümet!” kanadından, hem “özel sektör palyaçoları!” tarafından;
“İŞ ve İŞÇİ GÜVELİĞİ İLK SIRADA GELMELİ!
ARTIK BİZ 21. YÜZYILDA YAŞIYORUZ! AMA HAYATIMIZ; HALÂ ESKİ, KÖHNEMİŞ DÖNEM KAPİTALİZMİNİ YAŞIYOR!
ARTIK KAPİTALİZMİ DE GÜNCELLEYELİM!
‘İŞ ve İŞÇİ SAĞLIĞI & GÜVENLİĞİ’ YASASI ÇIKARARAK;
İŞÇİLERİMİZİ UZUN ÖMÜRLÜ KILALIM;
BÖYLECE ONLARI DAHA BOL SÖMÜREBİLELİM!
FİZİKEN SAĞLIKLI BİR İŞÇİ; HER ZAMAN DAMIZLIK BİR HAYVAN GİBİDİR!
SÖMÜR SÖMÜREBİLDİĞİN KADAR!
ETİNİ DE SÖMÜR, KEMİĞİNİ DE SÖMÜR!”
DENMEDİ Mİ?!
Peki bu yasanın çıkmasına KARŞI mücadele eden ilk kesim kimdi?! Tabii ki; maden işçileri!
Niçin karşı çıktılar:
“‘İŞ ve İŞÇİ SAĞLIĞI & GÜVENLİĞİ’ YASASI ÇIKARSA;
BU PATRONUMUZUN SIRTINA EK MALİYET YÜKLER!
ZATEN İSTEDİĞİMİZ MAAŞ ORANINI PATRONUMUZDAN ZOR KOPARTIYORUZ!
ÜSTÜNE BİR DE ŞU YASA YÜRÜRLÜĞE GİRERSE; BİZİM MAAŞIMIZI ARTTIRMAMAK İÇİN PATRONUMUZUN ELİNE BAHANE GEÇECEK!
BU YASA İÇİNDE:
GEREKLİ TÜM GÜVENLİK MALZEMELERİNİN PATRONUMUZ TARAFINDAN SATIN ALINMASI,
MALZEMELERİN BELİRLİ PERİYOTLAR HÂLİNDE ‘BAĞIMSIZ DENETİM KURUMLARI’NA KONTROL ETTİRİLMESİ; VE SONUCA GÖRE SERTİFİKA ALINMASI,
İŞ YERİNDE ‘İŞ GÜVENLİĞİ UZMANI’ İSTİHDAM ETMEK ZORUNDA OLDUĞU İÇİN; ONA DA MAAŞ BAĞLAMAK ZORUNDA OLMASI,
ÇALIŞMA SÜRELERİNİN TEKRAR DÜZENLENMESİ GİBİ ŞARTLAR VAR!
PATRONUMUZ; BU ŞARTLARA UYMAYA KALKARSA SIRTINA BİNEN MALİYET ARTACAK;
VE
‘ARTIK KALDIRAMIYORUM, İŞÇİ ÇIKARMAK ZORUNDAYIM!’ DİYEREK BİZLERİ KAPI ÖNÜNE FIRLATACAK!
İŞTE BU SEBEPLERLE BİZLER, BİZZAT ‘İŞÇİLER!’ BU YASAYA KARŞIYIZ!”
Maden işçileri yukarıda yazılanları haykırmadı mı?!
Peki bizim ülkemizde; “patron”a bakış, “kapitalist iktisadi düzen”e bakış;
Yukarıdaki gibi bizzat işçiler tarafından:
Kollayıcı!
Kucaklayıcı!
“Görmezden geliver”ci!
“Unutuver”ci!,
“Hakkın için mücadele etmeyiver”ci! ise;
Hangi insanımız sokağa çıkıpta “ATM kabinlerini” balyozla parçalamaya gönüllü olur ki?!
TOPLUM NEZDİNDE “BAŞKALDIRI BİLİNCİ”Nİ YAYMAK İÇİN,
“GEZİ”NİN AÇTIĞI YOLU İLERLETMEK İÇİN;
BU SİTENİN TAKİPÇİLERİNE,
BU SATIRLARIN YAZARINA,
VE
“GÜN ZİLELİ” GİBİ BİNLERCESİNE BÜYÜK SORUMLULUK DÜŞÜYOR!
“Banka” denen kurumun tarihteki rolü neymiş?
Bunu daha yakından anlayabilmeniz için; dünyanın 1 numaralı kapitalist ülkesinden bir örnek vererek bu “uyarı metni”ni sonlandırayım:
“…
‘Bankacılık’ denen sistem tamamıyla yoldan çıkmış bir sistemdir.
Bu sistemi, tüm kurumlarımızda ve tüzüklerimizde izi kalmış bir tür ‘leke’ olarak değerlendiriyorum.
Eğer boğazlarına kadar yolsuzluğa batmış kumarbazlar tarafından çok uzun zamandır darbe yiyen bu sistemi temizlemezsek, sistem olağan akışı içinde kendi kendini yok edecek;
Ve hattâ şu anda insanlarımızın kazanımlarını ve morallerini bu akış içinde silip süpürmeye devam ediyor.
‘Finanse etmek’ veya ‘kaynak yaratmak’ dediğimiz şeyi kendi çapımda değerlendirdiğimde;
Bir kuşağın çok büyük bir bölümünün altına imza attıkları bir borçtan kurtarılması, durumuna ulaşıyorum.
Kainatı yaratan gücün koyduğu kurallara göre; her kuşak eşit şartlarda dünyaya gelir.
Bu gücün insanların hayatlarını sürdürebilmesi için yarattığı yeryüzündeki her varlığı özgürce kullanabilmeleri ile ilgili;
Nasıl ki kendilerinden önceki kuşaklar borçsuz geldiler ve borçsuz gittilerse,
Aynen onlar gibi şimdiki kuşakta bu dünyada bir kiracıdır, sonucuna ulaşıyorum.
Ve sizinle aynı fikirde olduğumu tüm içtenliğimle bildiririm:
‘Banka’nın bizzat kendisi ve bunla ilişkili her kurum, düzenli ordulardan daha tehlikelidir!
‘Finanse etmek’ sözü ile gerçek anlamı perdelenen durum:
‘Para harcama prensibi’ ile şimdiden tüketilen kaynağı gelecek kuşakların sırtına bir ‘borç’ olarak yüklemekten,
İstikbalimizde dolandırıcılık yapmaktan başka bir şey değildir.
…”
Thomas Jefferson
ABD 3. Başkanı
( Yukarıda okumuş olduğunuz alıntı;
28 Mayıs 1816’da
Dönemin Virginia senatörü John Taylor’un, artık emekli olan -eski- başkan Jefferson’a gönderdiği mektupta;
Genel manâda “bankacılık” ve özelde ise “merkez bankası” üzerine sorduğu soru üzerine Jefferson’ın verdiği cevaptır.
Cevabın İngilizce aslını şu adresten okuyabilisiniz:
http://oll.libertyfund.org/quotes/187 )
* * *
UMARIM
“s.uslu”,
VE
SAYIN ZİLELİ;
YUKARIYA YAZDIĞIM CEVABI DİKKATE ALIR!
unutma ki, eşcinseller ya da hippi falan diye küçümsemeye çalıştığın insanlar Gezi mücadelesinde en önde çarpışmışlardır. insan biraz bu tür anılara saygılı olur.
Bana neyi hatırlattığınızı anlayamadım. Ben yazdıklarınıza katılıyorum.
Ulusalcılık filan çözüm değil, kendimizi kandırmayalım. Hele hele İP ve odatv’nin savunduğu türden ulusalcılık hiç çözüm değil.
Zaten dünyada gerçek anlamda ulusalcılık diye bir şey filan kalmadı. Kapitalist sistemle birlikte ulusalcılar sisteme monte oldular ve kapitalizmin kölesi oldular.
Örneğin İşçi Partisi’nin zaman zaman övdüğü Çin’e bakalım.Bu ülke işçi sınıfını köle haline getirmiş olup aynı zamanda global sermayeye hizmet etmektedir. Büyük global sermaye ucuz işçi bulmak için bu ülkeye koşuyor. Çin’de global sermayeye hizmet ediyor. İnanılmaz düzeyde sömürünün olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. İşçi sınıfı ve çevre inanılmaz düzeyde sömürülüyor.
Bugünkü dünyada kapitalizme karşı olmadan dinciliğe de karşı olamazsınız. Artık kapitalizm dinle müttefik olmuş durumda. O zamanda AKP gibi partilere de boyun eğersiniz. Çünkü tüm bunlar aynı zamanda kapitalizmin sonuçlarıdır. Zaten de Kemalistler AKP ve dincilere karşı bir anlamda diz çökmüş ve kapitalizmin devamı için ülkeyi onlara teslim etmişlerdir.
(“Anonim 2” yazıyor)
Sayın Zileli,
“Kapitalist iktisat”ın ne olup, ne olmadığı sorusuna aranan cevap; Türkiye’deki “sol kanat” tarafınan hep ihmâl ediliyor!
Size bu konuya giriş mahiyetinde:
http://www.gunzileli.com/2015/01/26/devrimler-ic-savaslar-ve-syriza/
yazınıda; “18” ve “33” numaralı yorumlarımla cevap vermiştim.
Yukarıdaki geniş cevabım ise bir özetten ibarettir.
DEVAMINI SİZLERİN GETİRMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNEREK; BAŞLANGICI YAPMIŞ OLDUM!
Yazdıklarıma katıldığınızı biliyorum, teşekkür ederim.
Siz (ve sizin gibi nicelerinden) beklentimiz:
Bu ülkenin “sol kanadında” tarihi sorumlukuk almış olan sizler;
Artık şu “kapitalist iktisat”, “kapitalist ekonomi” üzerine ciddiyetle eğilmeye başlamanızdır!
Bireysel olarak “anlamasanız da”, “konu çok karışık ve hattâ sıkıcı” gözükse de; en azından arkadaş/yoldaş çevrenizden hem “kapitalist”, hem “marksist”, hem “anarşist” iktisattan anlayan kişilerle sık sık görüşerek onların verdiği metinleri; sitenizde ve twitter hesabınızda SÜREKLİ YAYINLAMANIZ!
Türkiye’deki “sol kanat”;
“Ekonomi” deyince:
Sadece
“Toprak reformu”
Ve
“Özel sektör şirketlerinin kamulaştırılması”ndan bir adım ileri gidecek bir söz söyleyemiyorsa;
Ölmüşüz de ağlayanımız yok!
Sert üslup kullandığımın farkındayım; ama size kasıtlı bu şekilde yazdığımı umarım aklınızdan geçirmezsiniz!
Cevabınızı bekliyorum…
Saygılarımla,
benden de saygılar.
Bende hic anlamiyorum..Abd %5 kalkinma saglamis diye ayram ediyor…dolar Dünyada gücleniyor..Krizdenmi bahsediliyor Abd de..
Tr ye gelince.. TL düsük degil fazlasiyla yüksektir! orunda burdadir..
Ihracat zorlanir ithalat artar..Buda esasli bir sorun yaratir.Issizlik,borc..cook yüzeysel bakislar..
Bende hic anlamiyorum..Abd %5 kalkinma saglamis diye bayram ediyor…dolar Dünyada gücleniyor..Krizdenmi bahsediliyor Abd de..
Tr ye gelince.. TL düsük degil fazlasiyla yüksektir! sorunda burdadir..
Ihracat zorlanir ithalat artar..Buda esasli bir sorun yaratir.Issizlik,borc..cook yüzeysel bakislar..
Şaka maka Güney Avrupa devrimci bir döneme giriyor. Yunanistan’ta Syriza, çok yakında İspanya’da Syriza’nın kardeşi Podemos… Avrupa ekonomik krizin pençesinde olduğuna göre bu ülkeleri başkalarının da izlemesi kaçınılmaz. Bu rüzgar Türkiye’ye de ulaşır mı acaba? 60’lardaki ani siyasal canlanmanın, kesif karanlık bir dönemden çok kısa süre sonra geldiğini unutmayalım.
Efendi gibi tartışıyoruz. Tek tek ve topluca, ulusalcılar kürt düşmanı değildir. Bu koca bir yalandır. Tam tersine teröre batmış bölücü kürtler ulusalcılara düşmandır. En başta, Kürtlere sahip çıkmanın kahraman pik sayıldığı günlerde 2000’e Doğru dergisi bölgeye ilişkin ne müthiş habercilik yapmıştır unutmayalım. Halen de haklı taleplerinde destek oluyoruz. Hiç öyle düşmanca bir tutum yok. Ulusalcılar, bölücü, ayrılıkçı teröre karşıdır. Doğu, güneydoğuda PKK tarafından öldürülen Aydınlıkçı dost ve yoldaşlarınızı ne çabuk unuttunuz. Büyük ittifak yapabilmek için ulusalcıları topluca değil de içinizde tek tek Türk bayrağı sallarken görmek istiyorsunuz. Hımm. Şöyle yapsak daha gerçekçi olmaz mı diyorum; CHP’nin ulusalcı kesimi(CHP’den koptu kopacak ve bence iyi olacak), sosyal demokrat kesimi(ben onları hep saf bulurum) İP, BHH, HDP bileşenlerine tek tek siyah bayraklarınızla ve kapişonlu gençlerinizle siz destek verseniz. Sol cenahtan yeşiller, sağ cenahtan eşcinsellerle düşmanı yanlardan sarıp imha etsek.
Şaka şaka. Bu büyük ittifak size daha çok yakışır. Hem ayrıca ben gayet sakinim sayın Zileli. Ölçülü ve saygılı bir insanımdır. Kimseyi incitme kastım yoktu.Eşcinsellerimizden, hippilerimizden ve liberallerimizden özür dilerim incittiysem. Liberalin kısaltılmışı olarak kullanmıştım “liboş” sözcüğünü. Yine de eleştirinizi haklı bulup önünüzde hürmetle eğiliyorum.
“İnsanlık, 200 yılı aşkın bir zamandır, 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana, toplumsal kaderini değiştirmek, sömürüden kurtulmak ve özgürlüğe kavuşmak için çeşitli yollar denemekte.”
Hemen hemen tüm modern zamanların ”modern uıversitelerinden yani torna makinalarından” geçmiş,sosyalistler,komunistler,anarşiştler,sosyalist feministler,yeşiller,reformistler,demokratlar,modern burjuva filozofları,irili ufaklı tüm entellektüeller insanlığın özgürlük yürüyüşünü ve devrimlerini hep ama hep ”1789 Fransız Devrimi”yle başlatırlar.Bu insanların çoğu ilk makalelerini durup dinlenmeksizin Fransız Devrimine güzellemelerle başlatırlar.Bunlara göre seksenbinyıllık insanlık tarihinde varsada yoksada Fransız Devrimi vardır.Fransız devrimine gelene kadar sözüm insanlıktan dişarı insanlar öküz gibi yaşamıştırlar!
Hz.İbrahim’in Kabe’de binlerce tanrıdan oluşan diktatörlüğe karşı mücadelesi devrim değildir!
Hz.Musa’nın aşagı Mısır’da Ve Nil’de çalışan Apuraları yani o günün koşullarında Mısırın baldırı çıplak çulsuz göçmenlerini etrafında toplayarak öz dayısı Fıravun’a karşı başlattığı isyan devrim ve özgürlük değildir!
Hz.Nuhun tüm totemleri ve totemlerın temsilcilerini başında toplayıp Komünü ve özgürlüğü savunması özgürlük ve devrim değildir!
Hz.İsmail tanrılara insan kurban edilmesine karşı savaşıp onun yerine hayvanların kesilmesini sağlaması büyük bir devrim değildir!
Muhammedin Çölün çulsuzlarını başına toplayıp bir dünya devrimini gerçekleştirmesi olsa olsa bir devrim değil bir dünya bağnazlığıdır!
Hatta ve hatta tarihin yazmadığı ama bir çok ”kutsal kitaplarda adı geçen” kadınların köleleştirilmesine ve erkek egemenliğine karşi savaşan kadın peygamberlerin savaşlari ve mücadeleleri özgürlük ve devrim mücadelesi değildir!
Bütün bunları bizlere anlatan ”kutsal metinler” yani kutsal kitaplar devrimler ve karşı devrimler tarihi değildir!Yani peygamberler tarihi ve dinler tarihi modernite tarafından ”lanetlenmiştir”!Bu öyle bir lanetlenmedir ki:en değme özgürlük savaşcısı bile bu tarihi okursa ”anarşiştlikten”,”komunistlikten” ya da sosyalistlikten çıkacağa korkusuna kapılır!
Özgürlük savaşı komünü parçalayan ve toz buz eden insanlığın devletli hayatıyla başladı ve ve dinler adı altında devrimler ve karşı devrimler çağı başladı.
Fransız Devrimi daha dünkü coçuk!Hele sovyet devrimi Sumerlere ve tanrılarına karşı savaşanların yanında bebek kalıyor!
Ben Anadoluyum diyen şairin ve Olımpıa dağlarında dünyayı ve insanlığı yöneten artı emeğe el koyan olımpılı tanrılara karşı şavaşan bügünün dünyasına denk düşen devrimciler acaba yomuydu!?
Tunustan cıkan Kartacalı Hannıbala karşı şavaşan Alplerin ötzleri bügünün devrimcilerine denk düşmüyorlarmıydı!?
Bence kadınlardan,erkeklerden,çoçuklardan, yaşlılardan börtü böcekten oluşan şu tarşhi bir daha okusak acaba nasıl olur dersiniz!?
Mesela Muhammed döneminde bugünün devrimcilerine kimler karşılık olabilirdi!
Mesela Musa döneminde 2.Ramses karşı Nilin köleleriyle birlikte savaşan kimler bugünün devrimcilerine denk düşerdi!?
Bir kıyaslama yapalım!
Ne dersiniz!?
Çok iyi düşünce hocam yunan yeni başbakanı alexsis düşünceleri orduların olmadıgı bir dünya görmesi almanlara olan savaş borcularını ödemeyecemeyecegim demesi önemli bi harekettir yakında sonuçlarını görecez.Ama önemli olan türkiyede olan GEZİ HAREKETİ İDİ bu ülkenin en aktig genç nufusu 7 milyon sandıga gitmeyerek bu sisteme ve bu sistemden nemalanlara karşı İlk OLAN bir direniş sergilemiştir .yapabilcegimiz bu dünyada kömünleri oluşturmak yada sizin dediginiz gibi bu sistemi ele alıp NEHİRLERİ ÖZGÜR AKITMALIYIZ….
Özür dilemek saygıyı hak eder.
sayın 9..
o andığınız “devrimlerin” çoğu yalnızca mazlum ile zalimlerin yer değiştirdiği; köleci sistemin baki kaldığı hallerdir ki.. yine de önemsiz değil elbette.. Bu bağlamda tüm “özgürlük savaşçıları”, “boyun eğmeyenler” saygıyı hak eder… 1500’lü yıllarda. Bir Afrika kabilesi. Köle edilemiyorlar. Belki de intihar ediyorlar ama köle olmuyorlar.. Kim bilir onları? Bu saydıklarınızın tümünden de değerli sayılmalı mı?
1789’a gelince… Yol açtığı süreç, sonuçlar olarak değerlendirmezseniz anlayamazsınız… O saydığınız peygamber-isyancılara gelince.. 1789 arkasına “Allah’ı” almadı; “insan aklını” aldı; bu bile büyüklüğünü gösterir! Bir kopuş’tu! Diğerleri öncenin reformu.. vs..
F.Gülen ulusalcılar hakkında şunları söylemiş;
“Şimdi önümüzde daha geniş, kapsamlı ve kompleks bir süreç var. Dolayısıyla direnç noktaları daha fazla sancı oluşturabilir. AB sürecinde son günlerde yaşanan kavga ve tartışmalara bir bakıverin. Ölseler bir araya gelmeyecek kimseler ulusal cephe adı altında sunî bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Kimlikleri, söylemleri, hassasiyet ve dünya görüşleri bu derece farklı, üstelik birbirleriyle hiçbir diyalog geliştirme niyet ve isteği olmayan insanlar muvakkaten bir araya geliyor. Gerçekten her söz ve hareketleri suni ve iğreti duruyor. Ulusal cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları belli değil. Hedefi, niyeti ve çağrı yaptığı hassasiyetleri farklıdır. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır. Bunlar aşılacaktır.”
Doğru tespit. Bu ulusalcıların içinde CHP, Kemalistler ve Cumhuriyet gazetesi, nasyonal-sosyalist İP, TGB, Aydınlık, ırkçı-Turancı Atsızcılar, ırkçı-solcu Türk Solu dergisi ve Ulusal Parti, Osman Pamukoğlu’nun HEPAR’ı, OdaTv, MHP ve ülkücüler gibi farklı kesimler nasıl bir arada duracak tek bir güç olabilir? AKP’li çoğunluğa karşı azınlıktalar, Kürtler de onlara karşı, buna kendi bölünmüşlükleri de eklenince başarısızlığa mahkumlar.
Devlete karşı bağımsız hareket ederken şiddete başvuran tek tek kişiler var. Örneğin şu olayı ele alalım, bu kişi önceden de cinayet işlemiş bir katil, bu olayda anarşistler devletten yana olmayacaksa nasıl bir tavır alacak?
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28071560.asp
s.uslu arkadaş;
içindeki faşist agzından çıkıp azıcık kafasını gösterip geri içine kaçmış.
ulusalcıdan solcu, solcudan ulusalcı olur ama devrimci olmaz.
sınırlar ,ırk teorileri yapay teoriler.
varsa ,halk sevgini burjuva ulus sınırları ile sıralamamalısın.
vatan mı arıyorsun? bu gezegen vatanımız.ulus mu istiyorsun? asalak,yobaz,faşist olmayan herkes insanlık ulusunun bireyi.
“bölücü olmayan kürtleri” seviyormuşsun.
bende kürtlerin binlerde yıldır yaşadığı coğrafyayı beşe bölenleri sevmiyorum.
ermenileri katledenleri sevmiyorum.
pensilvanya ile ittifak yapacakmış devrimciler diyorsun.
kemalistlerin diyanet işleri (din bakanlığı) ile yaptığı ittifak gibi bir ittifakdan mı bahsediyorsun?
hani kendi halinde dindar halka yobaz dediginiz, radikal islamcılara zulmettiğiniz ,alevileri şeriatla korkutup haklarını gasp ederek kendinize yedeklediğiniz diyanet işleri…
avucunu yalarsın… bizim müttefikimiz anti kapitalist müslümanlardır. inançını bir kültür olarak yaşatan halktır.
kürtler abd dostu olduğu için mi ittihatçı artığı ulusalcı,faşistler israil,abd ,ab den aldığı izin ile 4000 köyü yaktı?
” devrim yaparsınız”diye aklınca dalga geçiyorsun. şüphen mı var? evet devrim yapacağız hemde gümbür gümbür! şimdi ya da iki yüz yıl sonra.
ulusalcılar olmasaymış gezi ayaklanması olmazmış:)
evet kepçenin önüne ihparcı,dönek perinçek atladı zaten,barikatlarda da gazı zileli değil kılıçdaroğlu yedi.gezi sürecinde benim semtimde 10 anarşist komünist 4 saatte 2 bin 500 kişi olduk .akp ye yürüdük.nerdeydi ulusalcılar?
mehmet avar dost ;
en iyisini gün ağabey bilir ama, kanımca bu yazı son dönemi analiz ediyor.
“derin analiz” için yazar big -bang den mi başlamalıydı yazıya sence ? enerjiye kütle aldıran devrim,
oksijen devrimi, atmosfer /ozon tabakası devrimi, hücre devrimi ,dna devrimi veya göz,sindirim,omurga sistemi devrimi ,maymundan insana evrimimiz güncel devrimci teorinin konusu mudur?
sanmıyorum…
ayrıca; hazreti ibrahim diye bir insan hiçbir zaman var olmadı. ibrahim hikayesi insan kurban etmeyi hayvan kurban etme yöntemi ile engelleyen insanlığa ait mitolojik bir hikayedir.
ilk insan diye birşey de asla var olmadı. canlılık ilk 4 milyar yıl mikro organizma seviyesinde evrimleşti.
mitolojik habil ve kabil kavgası hikayesi özünde avcılık toplayıcılık yerine geçen tarımsal üretimi sembolize eder.
senin yani kuranın (daha doğrusu yahudilerin tevratının) hazreti nuh dediğine sümerler utnapiştim tufanı diyor.
mitolojinin tufan dediği şey aslında son buzul çağı bitince ısınan iklimle eriyen buzullar sonucu yaşanan su baskınlarıdır.
bu arada devrimci muhammed kureyza savaşında esir edilen kadın köleler eziyet çekmesinler diye o her zaman ki çarpık hümanist yaklaşımıyla “esir kadınların içine boşalmayın gebe kalmasınlar” demiştir.
ne güzel devrimci bir yaklaşım hemi ?
Anarşistlerin her durum için değişmez ilkesi, devletle hiçbir şekilde işbirliği yapmamaktır.
Allah sizin gibi anarşistleri ve devrimcileri başımızdan eksik etmesin. Amin.
9 nolu yorumcuya katılıyorum.O.gürsel senin kabul edip etmemen ve futbol kulübü taraftarlığı üslubuyla 1789 devrimini tutman, gerçeği değiştirmez. Devrimler tarihi aynı zamanda dinler tarihidir. Din sosyolojik değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir meseledir; inanca değil. Nasıl ki “Allah” kavramını arkasına alan tek tanrılı dinlerin peygamberlerinin yaptıkları devrim sonrası kölelik baki kaldıysa, “insan aklını” arkasına alıp monarşiyi yıkan ve cumhuriyeti kuran 1789 devrimi sonrasında da kölelik baki kalmıştır. Sadece sınıflar ve üretim ilişkileri farklıdır. Nasıl ki Musa,İsa ve Muhammed’in zalimliğe karşı yaptığı devrimler sonucunda “Allah” ortaya çıktıysa, kiliseye ve monarşiye karşı yapılan 1789 devrimi sonucunda da “uluslar” ortaya çıkmıştır. İster insan aklına dayansın isterse dayanmasın sonuç itibariyle bir din yıkılmış diğer bir din doğmuştur.”vatanım yeryüzü milletim insanlık” şiarına dayanan kardeşlik,özgürlük,eşitlik sloganı sadece slogan olarak kalmıştır. Aydınlanmanın din tanımlarıyla tarihi değerlendirmeye kalkarsan objektif olamazsın. burada mesele insan aklı ya da inanç meselesi değil…sosyolojik bir mesele olmalıdır. Son olarak D.Karasansar adlı yorumcu Muhammed hakkında söylediklerinin kanıtı var mıdır? Neden bunu yapıyorsunuz? Bir kişi hakkında kanıtlayamayacağınız iddialarda bulunuyorsunuz. Solculuk ve bilimsellik bu mudur?
http://ilerihaber.org/yazarlar/ender-helvacioglu/bizim-denklemimiz-syriza-yi-cok-asar/749/
17 no’lu yorumcu arkadaşım.. D. Karasansar ile ilgili eleştirine katılıyorum. Kanıtlanamayacak ve bu denli ciddi mevzular bu şekilde anılmamalı..
1789’a gelince.. Yazık ki, ilksel insanlardan günümüz barbarların hükmünde “uygarlık” dediğimiz çağa gelmenin, bugün bu bilgisayar-internet aracılığı ile yaptığımız sohbetin bedellerini milyarlarca insan ödedi..
Tarihsel olgulara yeterli derinlikte baktığımızı sanmıyorum. Örneğin 1789 idealleri, canavarlığı, başarısızlığı ve yol açtıkları ile değerlendirilmeli.. Bu olsa idi SSCB deneyimi böyle olmayabilirdi.. 1789 “daha insan-insan” olma yolunda bir girişimdi.. 1917 de öyle… Tüm bu olguları konuşmak, tartışmak.. hepimize bir şey kazandırabilir.. Ama İbrahimi dinlere ait hikayeler hem de kimseye bir şey kazandırmayacak cinayetleri çoğaltır yalnızca… Her dogma berbattır.. Din de elbette..
s. uslu’ya
Madem ulusalcı ve anti-emperyalistsiniz, iktidara geldiğinizde NATO’dan çıkın, ABD, Avrupa ve İsrail’le tüm ilişkilerinizi keserek bu devletleri tanımadığınızı açıklayın, mensuplarını ülkeden çıkarın ve üslerine el koyun, Türk generalleri ABD ve NATO madalyalarını iade etsin ve Türk öğrencilerinin ABD askeri akademilerinde eğitilmesine son verilsin.
Ulusalcıların muhalefetteyken de NATO ordusuna askerlik yapmayacaklarını bildirerek vicdani retlerini açıklamaları gerekir. Şimdiye kadar bunu yapmadıkları için de özür dilemelidirler.
Yok bunların hiçbirini yapmazsanız, ki yapmıyorsunuz ve yapmayacaksınız, şu ulusalcılık ve anti-emperyalizm demagojisini bırakın. Siz de emperyalistsiniz, kapitalist sistemin parçasısınız.
9. ve 17. yorumlar eksik bile söylemiş. Devrimler ve halk hareketleri bu dinlerin yerleşmesinden sonra da heterodoks akımlara dayanarak devam etti.
Hıristiyanlıkta Paulusçular, Bogomiller, Thomas Müntzer,
İslam tarihinde Emevileri yıkan Ebu Müslim Horasani, Abbasilere direnen Mukanna, Babek, Karmati, Zenci, Batıni, İsmaili hareketleri, Selçuklulara ayaklanan Babailer, Osmanlı döneminde Şeyh Bedreddin, Şahkulu, Şeyh Celal, Baba Zünnun, Kalenderoğlu isyanları, yakın dönemde Koçgiri ve Dersim direnişleri.
O.Gürsel, madalyonun sadece bir yüzüne bakıyorsun.
Bunların dışında, Hindistan’da Ekber Şah döneminde dinleri birleştirmeye çalışan Din-i İlahi hareketi, Fazlullah Hurufi ve onun ölümünden sonra Timur ve Osmanlı’ya direnen Hurufiler, 19. yüzyılda İran şahlığına karşı İslam’ın içinden çıkan bir hareket olan Babilik ve Bahailik dinleri aklıma gelen diğer örnekler.
Ayşe Hür’ün şu yazısı da bu konuda güzel örnekler veriyor;
Maniheizme beslediği sempati ve imamet konusunda Şiileri desteklediği için Mu’tezile’den ihraç edilen kelamcı ve feylesof Ebu’l İsa el-Varrak’ın (ö. 861) öğrencisi olan Ravendi, Mu’tezile’den ‘fazla akılcı ve maddeci felsefeye eğilim gösterdiği için’ tard edilmiş, ölümden kurtulmak için Bağdat’tan kaçmış, Mu’tezileye karşı büyük bir savaş açmıştı. Ravendi’ye göre Kur’an vahiy ürünü değildi, taklit edilemezliği ve açıklığı bir rivayetten ileri gidemezdi. Gerçekte hiç de iyi yazılmamıştı, çelişkilerle doluydu. O güne kadar en radikal iddia, Kur’an’ın üslubunun taklit edilebilirliğiydi. Ravendi ise esasa girmişti. Bu nedenle İslam tarihçileri Ravendi’yi ilk İslam ateisti olarak nitelemişlerdi, ancak söylemine bakılırsa Ravendi yaratıcıya inandığı için ateist değil deistti. Bu radikal görüşlerine rağmen, Ravendi muhtemelen 910 yılında eceliyle Kûfe’de öldü.
Başta tıp, kimya ve hekimlik alanında pek çok kitap yazmış, pek çok değerli eserin koleksiyonunu yapmış olan Razi’nin fikirlerini de başka kaynaklardan aktarıldığı kadarıyla biliyoruz. Buna göre Razi Allah’a inanıyordu ama bu Allah İslamın tanımladığı türden bir Allah değildi. Razi’ye göre ikinci önemli güç akıldı. Ona göre akıl varken ne peygamberlere ne de onların Allah’tan aldıklarını iddia ettikleri vahiye dayandırdıkları kutsal kitaplara gerek vardı. Zaten peygamberler ve kutsal kitaplar çelişki içindeydi. Razi Kur’an-ı Kerim’den daha mükemmel bir kitap yazmanın mümkün olduğunu hatta mevcut tıp, geometri, astronomi ve felsefe kitaplarının Kuran’dan daha yararlı olduğunu ileri sürüyordu. Deist, yani yaratıcıya inanan ama dine inanmayan biri olduğu anlaşılan Razi’nin bu gözüpek hayat hikâyesi de 925’te doğal yollardan sona erdi.
Luzumiyyat adlı kitabın müellifi felsefeci, şair El-Maarrî ise “Yeryüzünde iki tür insan vardır; birisi akıllı ama dinsiz, diğeri de dindar ama akılsızdır”, “Sanma ki, resuller doğruyu söyledi. Yalan yanlış sözlerdi yazdıkları/İnsanlar huzur içinde yaşarken, hayal ürünü şeyleri getirerek onların huzurunu kaçırdılar/Şeriatlar aramıza kin ve nefret tohumları saçtı. Bize türlü türlü düşmanlıklar miras bıraktılar” benzeri nice dizesine rağmen, hayatını 1058’de eceliyle tamamlayabildi.
Sözün özü, İslam düşünce tarihi sadece ‘zındık muhtesipliği’ ve ‘Mihne’ gibi baskıcı kurumların, ‘İslam’da zorlama yoktur’ sözünü yalancı çıkarırcasına Hallac-ı Mansurgillere uygulanan ağır cezaların değil, Ravendi, Razi, Arabi, Maarri gibi son derece radikal söylemleri olan felsefecilere gösterilen tahammülün de tarihi.
http://www.duzceyerelhaber.com/Ayse-HUR/15155-Zindik-muhtesipleri-ve-Mihna-mahkemeleri
(Anonim 2’ye hitaben)
2008 krizi ve etkilerini güzel özetlemişsiniz, neler olup bittiğini herkesin anlayabileceği gibi anlatabilen insanlara ihtiyaç var kesinlikle.
Uyarım İş Güvenliği yasa tasarısı ve Soma maden işçilerinin tepkileri üzerine yazdıklarınızla ilgili: AKP tarafından keklenmişsiniz! Soma katliamı sonrası yükselen eleştiri ve muhalefet dalgasını yatıştırmak için İş Güvenliği yasa tasarısı hükümet tarafından öne sürülen bir propagandadır. Son dönemde hükümetin izlediği bir yöntem bu, cemevlerinin statüsü olsun, iş güvenliği olsun, toplumsal muhalefet bir süre gündemi belirlediğinde, konu üzerine yasa çıkarıp, düzenleme yapmayı teklif ediyor: “tamam o zaman yasa çıkaralım, halledelim”. İş güvenliği ve denetimle ilgili düzenlemeler zaten var, ama uygulanmıyor! Konunun uzmanı pek çok kişi bunu açıkça söyledi, Soma katliamı için de söyledi, Torunlar inşaatındaki cinayetler için de. Bütün ihmaller ve kasıtlar ortadayken, işini tümden kaybetmekten korkan işçilere yüklenmeniz pek manidar.
Bağımsız denetim yapılmayan, denetimin yaptırımı olmayan yerde iş güvenliği olmaz; iş güvenliği uzmanın işveren tarafından maaşla ya da ücretle çalıştırıldığı yerde iş güvenliği olmaz; iş güvenliği eğitiminin tüm çalışanlar için zorunlu olmadığı yerde iş güvenliği olmaz. İş güvenliği denetimi ve yaptırımı ideal olarak işçi örgütlerinin yani sendikaların elinde olmalıdır, bizden daha demokratik bir sürü ülkede bu böyledir; sendikaların “iş sağlığı ve güvenliği uzmanı” vardır ve işyerinde denetimlere katılır, rapor yazar, vs.
Borcunu ödemek, çocuklarını okutmak ve hayatını idame ettirebilmek için çıktığı cehennem deliğine tekrar girip çalışmayı sadece göze alan değil, buna mecbur durumda olan işçileri “yanlış bilinç”le itham edeceğinize, önce kendiniz iş güvenliği hakkında bilgilenin.
Ulusalcı diye yaftalayıp saflardan peşinen uzaklaştırmaya çalıştığınız insanların kitlesel gücünü görememek veya gerek güncel konjektürde gerekse anlı şanlı 65-80 arası dönemdeki çoğu öncünün ailesel veya kültürel kökenin bu ulusal kitlelerden veya o dönem için genellikle halk partili diye tabir edilen kesimlerin çocuklarından oluştuğunu anlamamak sosyolojik bir körlük bence.
Geziye süreç başladıktan sonra anlı şanlı işçi sınıfı 5 konfederasyonla destek vermişti 2000-3000 kişiye dahi ulaşmayan kitle tünelden galatasarayı geçememişti.
Büyük kürt hareketi Sırrı Süreyyayı bir kenarda bırakırsak farklı sözcülerden tavşana kaç tazıya tut eleştirileri yaparken ülkenin batısı yangın yeriyken, doğuyu nasıl itidal içerisinde tutup oportünist bir tutum takınmıştı oralarda olanlar bilir.
Bölge desteği bir yana sıradan taksim eylemlerindeki kitleselliğinin onda birini dahi sağlamadı taksime kürt hareketi. Gazeteden okumak yerine parkta ve çevresinde olanlar bu söylediğim nicelliği hatırlayacaktır eğer kör, ön yargılı veya sayı bilmez değilse, hakta verecektir.
Kurtuluş, tarla başı, feriköy, okmeydanı çevresinde ağırlıklı ve diğer alanlarda aktif ve önde çatışan kürt hareketi mensupları, gençler vardı ve bütün eylemciler omuza omuza mücadele ediyordu ama onlarda partilerinin iradi merkezi kararıyla değil isyancı ruhları ile oradaydılar ve hepsinin emeğine, direncine sağlık.
Dolayısıyla Ulusalcı dediğiniz ve çizgi dışına itelediğiniz kitleler hem merkezi iradeleri ile hemde bireysel çıkışları ile oradaydılar. Kürt hareketine göre çok daha tutarlı, samimi ve merkezi bir tavırları vardı.Sabah gün ağarıncaya kadar halaskar gazide cihangirde kurtuluşta rumeli caddesinde ve eylemin olduğu her yerde küçümsediğiniz orta sınıf- küçük burjuva ulusalcılar canını dişine takıp faşizme karşı dövüştü siper yoldaşlığı yaptı. Kitleler içindeki sayısal dağılımı yorumlarken de biraz samimi olun ulusalcıların hakkını vermek sizi küçültmez merak etmeyin.
Gün abi fikirlerine çoğu zaman katılırım ama şu sürekli sadece ulusalcılara vurarak büyük kitleleri demoralize eden bölen söylemlere destek vermek bence sadece iktidara yarıyor ve salon toplantılarından öteye gidemeyecek sonuçlar yaratıyor. Park forumlarını ve sürecini tahlil edin.
Senin gibi sosyolojik tahlil yetisine sahip bir insanın ulusalcı düşmanı ön yargılarla hareket etmesi yadırgatıcı. Kaldı ki eski siper arkadaşlarında, Mahirler – Denizler ve diğerlerinin de kökende kemalist ailelerden gelip nasıl bir gelişim süreci izleyerek önderleştiklerini sen hepimizden iyi biliyorsun. Mecaz yaparsak ulusalcı bereketli büyük tarlaları peşin olarak dışlayıp küçük organik tarım alanlarında elde edeceğiniz verim mevcut iktidarın kitleselliği altında ezilecek sizde büyük bir müttefikinizden bu körlüğünüzle yoksun kalacaksınız.
S. Uslu ya saldıran yorumcu arkadaşlar yazı başlığında olduğu gibi trend olmuş bir değimle bağlayayım gerçeklerle yüzleşin S. Uslunun dili acıtıcı ama gerçek. Gerçekten sanalda uzak durabilirsiniz ama pratikte?
Dolayısıyla
Haha gomünisti bi yandan, anarsikti bi yandan, benim kürt kardesimin kimligini maske yapan kripto ermenisi bi yandan, ingilisi, almani, YAHUDISI obur yandan…
Bi yikamadiniz be buyuk TURK devletini ne kadar da acizsiniz 😉
24 nolu yorumcu kısaca arkadaş güçlüyüz dolayısıyla söylediklerinizin bir anlamı yoktur şeklinde mantık yürütmüş…
Doğru ulusalcılar ciddi bir çoğunluk ve güç olabilir bu ülkede. Neoliberal İslamcılar da ciddi bir çoğunluk ve güç olabilir bu ülkede. Özgürlüğe inanmayan diktatörlüğe, otoriter düşüncelere inanan birçok insan içinde bu söylenebilir.
Anarşistlerin derdi çoğunluğa uymak veya çoğunluk ve güç neredeyse orada olmak veya duruma göre neoliberal İslamcıları ya da otoriter düşünceleri desteklemek değil ki…Diktatörlükler arasında seçim yapmak da değil.
Öyle olsa onun adı anarşizm değil oportünizm olur zaten.
Ya su ulusalcilar daha bitmedi be :O
Ak parti bur fasist kemalistlere baya zarar verdi,
Sira sosyalistlerde 😉 😉 😉
Deniz gezmis tabii kemalisti ayrica bunu bilmeyen sosyalist varsa gitsen cay demlesin puhaha. Mahir cayan’da az kemalist degildi.
Ulkeye oylenve boylemkim zarar veriyorsa alayi kemalist be :O
Saygilar, sevgiler…
(Anonim 23’e Anonim 2’den cevap)
Cevabınız için teşekkürler Anonim 23.
SİZE ÖNCELİKLE HEPİMİZİN BİRER “ KONFORMİST ! ” OLDUĞUNU HATIRLATMAKLA CEVABIMA BAŞLAYAYIM!
“Konformist” kelimesi ile ilgili özet cevabımı en sonda okuyacaksınız.
[[[
Öncelikle;
Yazımı dikkatle okumadığınızı, yazımdan sadece bir kısmı cımbızla seçerek yanlış değerlendirme yaptığınızı bildirmek zorundayım.
Şu kısmı yanlışlıkla atlamış olabilirsiniz. Tekrar dikkatinize sunuyorum:
Hem “haşmetli ve hürmetli hükümet!” kanadından, hem “özel sektör palyaçoları!” tarafından;
“İŞ ve İŞÇİ GÜVELİĞİ İLK SIRADA GELMELİ!
ARTIK BİZ 21. YÜZYILDA YAŞIYORUZ! AMA HAYATIMIZ; HALÂ ESKİ, KÖHNEMİŞ DÖNEM KAPİTALİZMİNİ YAŞIYOR!
ARTIK KAPİTALİZMİ DE GÜNCELLEYELİM!
‘İŞ ve İŞÇİ SAĞLIĞI & GÜVENLİĞİ’ YASASI ÇIKARARAK;
İŞÇİLERİMİZİ UZUN ÖMÜRLÜ KILALIM;
BÖYLECE ONLARI DAHA BOL SÖMÜREBİLELİM!
FİZİKEN SAĞLIKLI BİR İŞÇİ; HER ZAMAN DAMIZLIK BİR HAYVAN GİBİDİR!
SÖMÜR SÖMÜREBİLDİĞİN KADAR!
ETİNİ DE SÖMÜR, KEMİĞİNİ DE SÖMÜR!”
DENMEDİ Mİ?!
* * *
Bu alıntıyı bir de şöyle tahayyül edin sayın Anonim 23.
Çok basit örnek:
Yerel seçimler öncesi / Genel seçimler öncesi; bir siyasi parti başkanı, ülkede görece az ziyaret edilen bir şehre/ilçeye “seçim propaganda mitingi!” yapmaya, otobüsler/minibüsler/koruma orduları kervanı ile beraber gitmeden evvel; o bölgenin valisi, kaymakamı, belediyesi;
Yolları asfalt dökerek yeniler,
Çöp konteynerleri boyanır,
Esnafın kepenk ve cam/çerçeveleri yenilenir,
Sokak hayvanları barınaklara toplanır,
Elektrik, sokak lambası direkleri yenilenir, ışıklandırma cafcaflı hâle getirilir…
Kısaca şehre/ilçeye “sanki her zaman yepyeniymiş, güpgüzelmiş, sapasağlammış gibi!” bir görünüm verilmeye çalışılır!
Bu basit örnekte olduğu gibi; “iş & işçi sağlığı ve güvenliği” yasasının da;
Bir “göstermelik!”ten ibaret olduğu,
“Ağızlara bal çalmak!”tan ibaret olduğu aşikar!
Herkes olan biteni kendi gözleri ile gördüğü hâlde;
Niçin herkes birbirini “keklemeye!” devam ediyor:
İlerleyen paragraflarda öğreneceksiniz!
]]]
“Yanlış Bilinç” sadece “işçi sınıfı”na mahsus bir olgu değil!
Size onlarca referans verebilirim. Ama ilk sırada düşünür ve eylemci “Antonio Gramsci”nin;
* “Aydınların sorumlulukları nedir?”
(-Sözde- değil; -özde- aydınları kastediyor!
Eğer soruyu iyice araştırırsanız; “elitizm” ile uzaktan/yakından ilgisi olmadığını öğrenirsiniz!)
Ve
* “-Hegemonya- kavramı; dünyadaki bütün toplumların kılcal damarlarına nasıl nüfuz eder?”
Sorularına verdiği muazzam cevaplar var. Öncelikle Gramsci’nin eserlerinin Türkçe çeviri kitapları mevcut; ulaşabilirseniz o kitapları mutlaka gözden geçirmenizi salık veririm. Ama yakın zamanda bu kitaplara ulaşma imkânınız yok ise; Gramsci’nin bu cevaplarını internette kısa bir arama yaparak lütfen okuyunuz, öğreniniz!
“Batı” kavimleri / “Doğu” kavimleri diye keskin bir ayrıma gitmeye gerek yok. Ama şimdi okuyacaklarınız (ne yazık ki; bile bile “oryantalist & şarkiyatçı!” bakış açısı ile) daha çok “Doğu” kavimlerinde gözlemleniyor:
Binyıllar boyunca; Doğu medeniyetlerindeki kavimlerin çok büyük bir bölümü “insan” vasfı ile değil; “kul” vasfı ile telkin edildi! Bu gerçek; semavi olmayan dinler için de, semavi dinler için de geçerli!
Binyıllar boyunca; “Devlet(ler)i yönetenler” ve “Ticaret erbapları” başta olmak üzere; piramitin hep en yüksek tabakasında yaşayanlar, alt tabaka olarak niteledikleri “diğer insanları!” birer “ebleh” yerine koydu!
Ne var ki;
Doğu medeniyetlerindeki insanların çok büyük bir bölümü bu “ebleh” kelimesine karşı çıkıp, özgürlük için mücadele edecekleri yerde;
“Aman -büyüklerimize- zeval gelmesin, devletimiz payidar kalsın!” uyuşturucusu sebebi ile (ne yazık ki!) “ebleh” kelimesini gönüllü gönüllü kabul etti!
(“Gandhi”, “Ho Chi Minh” vb. başta olmak üzere birkaç istisna sayabiliriz. Ama bu örnekler kaideyi bozmaz!)
Madenciler ile ilgili yazdığım; “Niçin iş & işçi güvenliği yasasına itiraz ediyorlar?” sorumun cevabını bir de yukarıda açıkladığım tarihi arkaplânı düşünerek değerlendirmenizi rica ederim!
Dünya, her geçen gün değişiyor!
Tabii ki; 5000 yıl önceki, 100 yıl önceki yaşam & iş koşulları ile günümüz koşulları aynı değil!
Fakat bir hususu yanlışlıkla unutmuş olabilirsiniz:
Bundan 150 yıl önce bir fabrikada çalışan vardiya amiri de “üretim araçlarının mülkiyeti”ne ortak değildi!
30 Ocak 2015 itibarıyla; Tekirdağ/Çorlu’daki bir fabrikada çalışan bir vardiya amiri de (ve hattâ 4 yıllık fakülte mezunu bir “beyaz yaka mühendis!”de) “üretim araçlarının mülkiyeti”ne ortak değil! Demek ki bazı şeyler hiç değişmemiş!
Zaman akıp geçmiş,
Teknoloji ilerlemiş,
“Demokrasi!” kelimesine, “katılımcılık!” kelimesine yüklediğimiz anlamlar ilerlemiş;
AMA:
KAPİTALİZM, YERLİ YERİNDE HEYBETLİ BİR YANARDAĞ GİBİ DURDUĞU İÇİN;
“EBLEH”LİĞİ ÜZERİMİZDEN YIRTIP ATAMAMIŞIZ!
Sayın Zileli umarım otobiyografi kitapları dizisindeki şu anekdotu hatırlar:
Gençliklerinde; hem arkadaş çevresi tarafından, hem fikirlerine saygı gösterdikleri “siyaseten büyükleri!” tarafından;
Anadolu’nun kırsal kesimlerinde yaşam mücadelesi veren insanımızın üzerine giydiği paltoyu bile işaret ederek; onların küçümsendiğini, hor görmeye yeltenildiğini belirten görüşlere sahip olunduğunu söylemişti! Bırakalım “-sağ-ın aylaklıklarına” karşı dişe-diş mücadele etmeyi; “sol”da bile bu algının bir zehir gibi içlerinde dolaştığından, bu zehirden bir türlü kurtulamadıklarından bahsetmişti! Çok mühim bir özeleştiri yapmıştı!
“Ebleh” kelimesini bir de sayın Zileli’nin yukarıdaki anekdotunu derin derin düşünerek değerlendiriniz!
Kayseri’de özel bir kolejde “Sosyal Bilgiler öğretmeni” olarak istihdam edilirken bir süre sonra işten atılan 29 yaşındaki “M.Ş.”; kefil olduğu kredi borçları nedeniyle bunalıma girdi! Bir banka şubesinde polis ekiplerinin ikna çabalarına rağmen elindeki ekmek bıçağını karnına sapladı! Polisin kadını ikna çabaları ve kadının kendini bıçaklama anı saniye saniye görüntülendi!
http://www.iha.com.tr/video-kadinin-kendini-bicaklama-ani-saniye-saniye-kameralarda-49858/
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/190995/Bankada_dehset__Borclara_kefil_olunca….html
http://www.milliyet.com.tr/bicakli-kadin-dehset-sacti-gundem-2001163/
YUKARIDAKİ ÖRNEK İLE İLGİLİ:
“BUNLAR HER ZAMAN YAŞANAN ŞEYLER!
OLUR BÖYLE VAKALAR!
O KADIN DA KEFİL OLMASAYMIŞ, KERİZ MİYMİŞ?!
BİR DE -ÖĞRETMEN- OLACAK! BEN SENİN ÖĞRETMENLİĞİNİN İÇİNE…!”
DİYENLERE, DİYECEKLERE AKIL SAĞLIĞI DİLİYORUM!
DİSK-AR İŞSİZLİK RAPORU:
GENÇLERDE VE KADINLARDA İŞSİZLİK ENDİŞE VERİCİ BOYUTTA!
[20 Ocak 2015
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR)
http://www.disk.org.tr/2015/01/disk-ar-issizlik-raporu-genclerde-ve-kadinlarda-issizlik-endise-verici-boyutta/ ]
İşsizlik Ekim 2014 döneminde de rekor kırdı!
* Geniş tanımlı işsizlik %17,19 oldu!
* Her dört isşizden biri yükseköğretim mezunu!
* Gençlerde ve kadınlarda işsizlik endişe verici boyutta!
* Geniş tanımlı işsizlik oranı %17,19, işsiz sayısı 5 milyon 427 bin oldu!
* Yüksek öğretim mezunlarında işsiz sayısı 725 bin seviyesinde!
* Eğitimli kadınlar için işsizlik erkeklerin 2 katından fazla!
“SOMA MADENCİLER CİNAYETİ!”NDEN SONRA;
KURTARILAN BİR MADEN İŞÇİSİ AMBULANSA BİNDİRİLİRKEN,
BALÇIĞA BULANMIŞ PLASTİK BOTLARINI SAĞLIK GÖREVLİSİNE GÖSTERİP;
“BOTLARIMI ÇIKARAYIM DA SEDYE KİRLENMESİN!” DEMİŞTİ, HATIRLIYOR MUSUNUZ?!
BU İNSANLAR BİNYILLARDIR “SİZ KULSUNUZ!” DİYE DİYE KANDIRILDI!
“AMAN DEVLETİNİZE, BÜYÜKLERİNİZE, PATRONLARINIZA, SİZE EKMEK PARANIZI VEREN MÜDÜRLERİNİZE KARŞI SESİNİZİ YÜKSELTMEYİN; BOYNUNUZU BÜKÜN!” DİYE DİYE KANDIRILDI!
BU İŞÇİ;
YÜREĞİ TEMİZ OLDUĞU İÇİN O SEDYENİN KİRLENMESİNİ İSTEMEDİ!
HERKESE BİR İNSANLIK DERSİ VERDİ!
DEMEK Kİ “EBLEH”LİĞİ ÜZERİMİZDEN YIRTMAK İÇİN POTANSİYELİMİZ HÂLÂ VAR; AMA KIVILCIMI ÇAKACAK BİR TOPLUMSAL DİNAMO YOK!
“Her yer Taksim, her yer direniş!” derken sadece “orantısız zekâ!”ya sahip olduğumuz söylendi!
Ve hattâ; “Gerizekâlıdan daha beteri varsa; o da Gezizekâlıdır!” sözü bile yüzümüze çarpıldı!
PEKİ NİÇİN HERGÜN SOKAKLARDA DEĞİLİZ?! HANİ “HER YER DİRENİŞ!”Tİ ?!
NİÇİN HÂLÂ “MECAZ” BİR HAYAT YAŞIYORUZ?!
“-TEORİ- İLE -PRATİK- UYUŞMUYOR ABİ HER ZAMAN, BİRAZ DAHA BEKLEYELİM EN İYİSİ! -SUNİ DENGE-NİN BOZULMASINA DAHA VAKİT VAR!” DİYE DİYE NİÇİN İNATLA KENDİMİZİ KANDIRMAYA DEVAM EDİYORUZ?!
EĞER BİRŞEYLERİ SOKAĞA ÇIKIP PROTESTO EDECEKSEK; NİÇİN ÖZELLİKLE CUMARTESİ & PAZAR GÜNLERİNİ AYARLIYORUZ?!
ÇÜNKÜ HAFTAİÇİ’NDE “İŞ!” VAR; “İŞ”E GİTMEZSEK “MAAŞ!”DA ALAMAYACAĞIMIZA GÖRE;
SON MODEL AKILLI TELEFONUMUZUN TAKSİTLERİNİ ÖDEYEMEYİZ DEĞİL Mİ?!
EV KİRÂMIZI ÖDEYEMEYİZ DEĞİL Mİ?!
LİSE’DE OKUYAN EVLADIMIZIN CEBİNE HARÇLIK KOYAMAYIZ DEĞİL Mİ?!
ÜNİVERSİTELİ GENCİMİZİN “HARÇ PARASI!”NI 2 ŞUBAT 2015 TARİHİNE KADAR İLGİLİ BANKA HESAPLARINA YATIRAMAYIZ DEĞİL Mİ?!
EVLADIMIZIN YAKLAŞAN DÜĞÜN MASRAFLARI İÇİN “PARA!” BİRİKTİRMEK ZORUNDAYIZ DEĞİL Mİ?!
ALIN SİZE “TEORİ”, ALIN SİZE “PRATİK”, ALIN SİZE “PRAKSİS & PRAXIS”! HADİ ÇIKALIM SOKAĞA, HADİ PARÇALAYALIM ATM KABİNLERİNİ; VAR MI CESARETİNİZ:
29 OCAK PERŞEMBE İTİBARIYLA; “BİRLEŞİK METAL İŞ SENDİKASI” ÜYESİ 15.000’İN ÜZERİNDE EMEKÇİ GREVE GİTTİ! HANİ NEREDE “BEYAZ YAKA”LAR?! MESELA BİR BANKACI “(Görece!) İYİ MAAŞ!” ALDIĞI İÇİN KEYFİ YERİNDE! NİÇİN SOĞUKTA, KARDA/KIYAMETTE, YAĞMURLU HAVADA, MADEN EMEKÇİSİ İLE KOLKOLA DAYANIŞMAYA GİTSİN Kİ?! NİYE RAHATINI BOZSUN Kİ?!
MESELA “EMEKLİ!” ÖĞRETMENLER NİÇİN “ATANAMAYAN!” ÖĞRETMENLERLE KOLKOLA GİREREK BU ÜLKENİN KÖKÜNE DİNAMİT DÖŞEMEYİ AKLINA GETİRMEZ?!
ÇÜNKÜ HERKESİN “KENDİ POPOSU!” KIYMETLİ!
ÇÜNKÜ “HERKES KONFORMİST!”
BİZ BU KAFAYLA GİDERSEK;
DAHA BİR SÜRÜ “SYRIZA” TAHLİLİ, YORUMU, ÇEMKİRMESİ, ELEŞTİRİSİ, GÜZELLEMESİ YAZAR; KENDİ ARAMIZDA EĞLENİR DURURUZ!
“Kapitalist iktisat”ın ne olduğunu öğrenmek bizleri birer “kapitalist” yapmaz! Tıpkı tek seferde “incil” okumakla, hemen “hristiyan” olunmadığı gibi! Bu sebeple; Sayın Zileli’ye sayfanın ilk kısımlarında yazdığım hatırlatma hâlâ geçerliliğini koruyor; ve hattâ sitesinde bu yazıları acilen yayınlaması için ısrar ediyorum! Kendi yoldaş/arkadaş çevresi bizlerinkinden daha geniş, ve yardım etmeye dünden hazırlar!
“Konformist” kelimesi ile ilgili özet açıklamam:
(İlk önce:
http://www.gunzileli.com/2015/01/26/devrimler-ic-savaslar-ve-syriza/
adresindeki Zileli’nin yazısını, ve tüm yorumları dikkatle okumanızı tavsiye ederim.)
(27 Ocak 2015 Salı)
Cevabınız için teşekkürler sayın Zileli.
Sizi tenkit etmek zorunda olduğumu bildirmeliyim!
Ekonomiden anlamadığınızı söylemeniz samimi bir yanıt. Zaten amacımız “Phillips Eğrisi” veya “Neo-Keynesian Economics”i akademik düzeyde incelemek değil.
Ben de bir anarşistim.
Bir “anarşist” olmam; kapitalist matbuatı da, anti-kapitalist matbuatı da takip etmeme engel değil!
Konu çok derin olduğundan uzun uzun açıklamayı isterdim; ama hem sizin, hem bu sayfa ziyaretçilerinin o kadar sabrı olduğunu sanmıyorum.
Sadede geleyim:
Proudhon’un “Mülkiyet Nedir?” eseri,
Marx’ın (ve Engels’in) “Das Kapital” eseri,
Ve
Thorstein Veblen’in “Aylak Sınıfın Teorisi” eseri başta olmak üzere;
Onların kuşağından bir çok kişi “-kapitalist iktisat-a karşı” çok önemli teoriler geliştirmiştir. Fakat 20. yüzyılın başından itibaren bu sağlam teorilerin geldiği aşamadan daha ileriye yürüyeceğimiz düşünsel iktisadi çalışmalara neredeyse hiç özen gösterilmemiştir!
Türkiye özeline odaklanacak olursak; “sol”un toplum nezdinde (göreceli de olsa) dikkate alındığı 1960 ve 70’li yıllarda bile; “Nail Satlıgan”, “Sadun Aren” gibi birkaç iktisat kökenli Marksist düşünürümüz haricinde; devrim mücadelesinde “iktisat” hep “toprak reformu”, “özel sektör şirketlerinin kamulaştırılması” gibi şablonlar içinde sıkışıp kalmış, daha ilerici bir teori kurulamamıştır!
Günümüze bakıyorum; farklı bir şey söylenmiyor sayın Zileli!
Haklı olarak şunu sorabilirsiniz: “Peki ben ne yapayım? Ekonomiden anlamadığımı söyledim!”
Mesela Fikret Başkaya ile yapmış olduğunuz söyleşi türünde bir metni adres vermişsiniz. Orada da “kapitalist iktisat” hakkında 1970’lerden pek farklı şeyler söylenmiyor!
Şunu diyenler çıkabilir:
“Kapitalizm, kapitalizmdir! 1800’lerdeki kapitalizmle, 1970’lerdeki kapitalizmle, 2015’deki kapitalizm arasında hiçbir fark yok. Hep sömürü, hep sömürü, hep sömürü! Fark olmadığına göre; niçin boşu boşuna kapitalist iktisadı öğrenerek kafamı yorayım?!”
İyi, güzel de:
Niçin o meşhur “Çin Halk Cumhuriyeti”nin Deng Xiaoping’i; “Ekonomide biraz liberalizasyondan kimseye zarar gelmez. Benim için ‘siyah’ kedi veya ‘beyaz’ kedi önemli değil; eğer bir kedi fare yakalıyorsa o ‘iyi!’ kedidir.” dedi?!
Koca “Küba”ya bakalım:
Geçtiğimiz haftalarda ABD/Küba arasındaki “soğuk savaş sona erdi” diye haber bombardımanı yaptılar!
Peki bunun asıl sebebini araştıran oldu mu aramızda?!
Bize ne anlatıldı:
Küba’nın elinde birkaç FBI ajanı ve casusluk faaliyetinde bulunan ABD vatandaşı varmış, ABD’nin elinde ise Küba’lı tutsaklar varmış. İki taraf vatandaşlarını değiş/tokuş yapmaya karar verince soğuk savaş sona ermiş!
Size asıl sebebi anlatayım:
Venezuela ekonomisi çalkalanıyor! Türkiye basınında bu konuda dişe dokunur bir haber kolay bulamazsınız! Özellikle Kasım/Aralık 2014’ten beri petrol fiyatlarında muazzam bir düşüş yaşanması, ekonomik yönden zaten savaş alanına dönmüş Venezuela’da durumu daha da kötüye götürdü! Ülke ekonomisini ayakta tutan yegâne doğal kaynakları “petrol” olduğundan (ve bunu “Küba” başta olmak üzere birçok komşu ülkeye ihraç ettiklerinden), fiyatların düşmesi Venezuela’yı patlamaya hazır bir bombaya çevirdi! Küba yıllardır Venezuela’nın müttefiki olduğundan; yoldaşının içinde fokur fokur kaynayan suyu çok net gördü! Bir kriz patlak verdiği anda ticari ortaklıklarının kırılabileceğini bildiklerinden, ve krizin kendi ülkelerine de sıçrayabileceği riskine karşı şimdiden önlem almak için; Küba, 50 küsür yıllık düşmanı ABD ile barış anlaşması yoluna gitti! YANİ ASLİ SEBEP: EKONOMİ!
Unutmayalım sayın Zileli:
SYRIZA’yı destekleyip/desteklememekten önce; SYRIZA gibi bir oluşumu meydana getiren “iktisadi sebepler” neydi? Niçin “iktidar koltuğu!” na oturmaya tercih edildiğini çok ciddi sorgulamamız gerekiyor! Bu sorgulama esnasında ilk sırada: 2008 Ağustos/Eylül’de başlayıp hâlen devam etmekte olan “küresel ekonomik kriz” olduğunu unutmamalıyız!
ABD genelinde “sınıf” kavramına yüklenen anlam her ne kadar Avrupa menşeli bakış açısına pek benzemese de; “Occupy Wall Sreet”in daimi sloganının;
“ Onlar %1 / Biz ise %99’uz ! ”
olduğunu unutmamalıyız!
Yine ve yeniden;
Türkiye’deki “sol kanat” (anarşisti de, komünisti de, sosyalisti de, sosyal demokratı da…) yukarıda yazdığımız kısa örnek demetinin “kapitalist iktisadi düzen”e birer başkaldırı olduğunu aklında tutmak istemiyor!
2011’de Tunuslu “Muhammed Buazizi” niçin kendisini ateşe vermişti?! Hatırlayın bakalım bu olayı; sebebi neydi?!
Abdullah Cömert’in ağabeyi “Zafer Cömert”in twitter da ve “gezite.org” adlı sitede yazdıklarını takip edeniniz var mı?! Orada ağabeyi Adnan’ının düşürüldüğü hâlden bahsediyor; hiç ciddi ciddi kafa yordunuz mu bu konu üzerine?! ( http://gezite.org/feryat/ )
ORTA ANADOLU, DOĞU KARADENİZ, DOĞU ANADOLU VE GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGELERİNDE YAŞAYAN İNSANLARIMIZ NİÇİN “GEZİ PARKI POTESTOLARI”NI, BATI BÖLGELERİNDE VE EGE’DE YAŞAYAN İNSANLARIMIZ KADAR DESTEKLEMEDİ?! HİÇ CİDDİ CİDDİ KAFA YORDUNUZ MU?!
ONLAR ” ANADOLU ÇOMARI ! ” OLDUĞU İÇİN Mİ, “ EBLEH ! ” OLDUĞU İÇİN Nİ DESTEKLEMEDİ?!
BİRÇOK SEBEP SAYABİLİRSİNİZ.
PEKİ;
İLK SIRADA “KAPİTALİST EKONOMİ”NİN GELDİĞİNİ NİÇİN AVAZINIZ ÇIKTIĞI KADAR HAYKIRMIYORSUNUZ?
TÜRKİYE’DE KENDİLERİNE “BEN SOLCUYUM!” DİYENLER; NİÇİN “KAPİTALİST EKONOMİ”YE KARŞI KALLAVİ BAŞKALDIRI YAPMAYI AKLINA GETİRMEZ?!
ELİMİZDE 5 İNÇ’LİK KÜREK GİBİ EKRANIYLA, DOKUNMATİK ÖZELLİĞİ YAĞ GİBİ KAYAN TELEFON VE TABLET BİLGİSAYARIMIZA DÜNYANIN PARASINI VERİRKEN “KAPİTALİST EKONOMİ”YE KÜFREDİYORUZ!
AMA;
İŞ “DEVRİM MÜCADELESİ!”NE GELİNCE: “NİÇİN KAFAMI KAPİTALİST EKONOMİYİ ÖĞRENEREK YORAYIM Kİ?! NE DE OLSA ÖZÜ ‘SÖMÜRMEK’! DAHA FAZLASINI BİLMEME GEREK YOK!”
UYANIN,
UYANIN,
UYANIN,
EEEEYYY… AHALİ;
UYANIN!
UYANIN!
UYANIN!
BİRİNCİ DÜŞMANIMIZIN “KAPİTALİST EKONOMİ” OLDUĞUNU NİÇİN HAYKIRMIYORUZ?! NİÇİN SOKAKLARA BUNU DEVİRMEK İÇİN ÇIKMIYORUZ?!
ÇÜNKÜ;
HEPİMİZ BİRER “ K O N F O R M İ S T İ Z ! ”
KREDİ KARTIMIZ İLE,
YENİ ALDIĞIMIZ EVİN BANKA KREDİ BORCUNU FAİZİYLE GERİ ÖDEMEKLE MÜKELLEF,
İŞ YERİNE ÜÇ-KURUŞLUK “MAAŞ!” İÇİN GİDEN;
BİRER “ K O N F O R M İ S T İ Z ! ”
CEVABINIZI BEKLİYORUM SAYIN ZİLELİ…
Doğru.
Gün Bey,
Pek dile getirilmeyen bir soru sorayım:
SYRIZA’nın zaferini gören Putin’in hamleleri ne olabilir sizce?
Putin’in Avrupa genelinde ete/kemiğe bürünmüş, şöyle hafif siklet düzeyinde bile bir müttefiği neredeyse yok.
Sizce Putin SYRIZA’yı övücü sözler söyleyerek yakınlık kurmaya; böylece Avrupa (ve tabii ki “ABD”) cephesine karşı takım arkadaşı kazanmaya çalışabilir mi?
SYRIZA’nın da Putin’in de “Avrupa Birliği” ile iyi geçinemedeklerini biliyoruz.
Ama SYRIZA’nın ABD ile ilgili net fikirlerini de henüz öğrenemedik. Obama da SYRIZA hakkında adam akıllı bir açıklama yapmadı.
Saygılarımla,
bugün kürdistan denilen güneybatı Ermenistan’da kendini müslüman zannederek yaşayan 4 milyon Ermeni vardır. Lütfen bu konuda da bir makale yayınlayın.
Kaynak: http://www.kurdistan-aktuel.org/dunya/turkiye-birle-ik-devletler-e-donu-ecek-h1604.html
Büyük olasılıkla Türkiye’de ulusalcılık epey bir süre daha önemini kaybetmeyecek.
Hatta görünen o ki dünyada birçok bölgede milliyetçilik, ulusalcılık vb. akımlarda giderek değer kazanabilir. Çünkü ekonomik krizler insanları daha çok milliyetçi, ulusalcı olmaya zorlayabilir.
Türkiye’de de bu konuda oldukça kuvvetli bir damarın olduğu muhakkak. Bu açıdan güç dengesi açısından değerlendirecek olursak Türkiye’de üç temel büyük gücün yakın gelecekte politikaları şekillendireceğini düşünüyorum:
1. Neoliberal muhafazakarlar. Neoliberal islamcılar buna dahil.
2. Ulusalcılar, Kemalistler, Laikler vb. (Bir kısım sosyalistlerin de bunlarla birlikte hareket edeceği düşünülebilir. Fakat Türkiye’de ulusalcıların büyük çoğunluğunun kapitalizmle, neoliberal politikalarla ilgili ciddi bir sorunları, buna karşı çözüm önerileri yok. Onlar zaten kapitalizmin laik görüntüleridir. Bir de buna milliyetçilik ve ulusalcılık sosu eklemek gerekir. BHH’nin giderek bu oluşumun yörüngesi altında hareket etmesi şaşırtıcı olmaz. )
3. Kürtler
AKP başarısız olursa bu durumda iktidara laikliğe vurgu yapan ama kapitalizme karşı ne etkili bir felsefeleri ne de çözümleri olan ulusalcı ve Kemalistlerin başa geçmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Dünyanın içine düştüğü bu krizde ulusalcılığın çözümü kendini, bölgeni kurtar gerisinin canı cehenneme şeklinde özetlenebilir. (Büyük çoğunluğu için söylüyorum)Tüm uluslar böyle düşünürse dünyanın vay haline!.Tabii bunun gerçek anlamda bir çözüm olmadığı ama insanların kolayca aklını çelebilecek bir fikir olduğu da unutulmamalıdır.
Kemalistler Cumhuriyeti AK Parti’den korumanın yollarını açıkladılar.
Uğur Dündar, Tuncay Özkan, Yaşar Nuri Öztürk ve Soner Yalçın’ın katıldığı, Halk TV’de yayınlanan programda ilginç diyaloglar yaşandı. Cumhuriyet ve Atatürk değerlerine sahip çıkılması çağrısı yapan Soner Yalçın, kadınlara seslenerek, “Saçınıza başınıza dikkat edeceksiniz. İnadına mini etek giyeceksiniz, inadına dekolte giyeceksiniz” dedi. Yalçın’ı tamamlayan sözleri ise Uğur Dündar sarf etti: “İnadına kızlı erkekli oturacaksınız.”
http://www.haksozhaber.net/inadina-dekolte-ve-mini-etek-giyeceksiniz-56853h.htm
Dün akşam ki yunan lideri alexsisi hakkında neticelerini görecegiz dedigim sözlerimi geri alıyorum insan savundugu ve gerçek oldugu fikirlerinin arkasından gitmeli türkiye hakkında kıta sahası ihlali akdenizde barboros gemisi derhal geri çekmesi demesi onun ne kadar milliyetçi aşırı devletci oldugunun kanıtıdır AMA insan Eşitlik UĞRUGUNA bir ömür verdigi mücadelesi sırf koltuk sevdası ugruna miliiyetçi sömürgeci uğruna harcarsa onu faşit yapar bir gün o koltuktan indirmesi tüm bireyler bilir SAĞCIDAN YAR SOLCUDAN YOLDAŞ OLMAZ (ANARŞİZ)
Putin Yunanistan’a mali yardım teklif edecektir bence.
Dine dair yazdıklarıma karşı eleştiri getiren arkadaşlara evvela teşekür ederim,bu cağda birilerinin birilerini dikkate alıp karşılık yazması yani emek harcaması kutlanacak bir ”vakıa”dır!
Elbet de Gün Zileli’nin neyip yazıp neyi yazmaması neye nereden başlaması O’nun yüksek takdirine ve yazı yazma makale yazma özgürlüğne bağlıdır!Buna karışmak mümkün müdür!?
Öncelikle okuyucu arkadaşların şunu bilmesini isterim,ben ellibeş yaşında orta mektebe kadar okumuş ,hayatının yırmibeş senesini sokaklarda ahlakı ve moral değerlere uygun yani hamamlık işleri yaparak yaşamını idame eden bir insanım!Anlatmaya çalıştığım şey şu:entellektüel birikimi olan akademik kariyeri olmayan olmayan bir insanım!
Okuduğum kitaplardan yaşadığım hayatlardan,biriktirdiğim tecrübelerimden çıkardığım şey şu:devrimler ve karşı devrimler tarihi,aynı zamanda somut aklın soyut akla sıçraması,Fransız devrimiyle başlamıyorum!Fransız Devrimi de ,Sovyet Devrimi de Antık Devrimlerin yanında daha dün ki coçuk sayılır!
Ayrıca ”din” denildiğinde bugünün diliyle söylemek ve yazmak lazım gelirse,kısaca şunu anlıyorum:din;içerisinde bilim,yani sosyal bilimler,fen bilimleri,psıkolojı,mıtolojı,yani yazılı ve sözlü olan insana ve onun faaliyetlerine ait olan,üretim ve tüketim ilişkisinden doğan bütün bunları anlatan ve yönlendiren üretim tarzının kapsadığı herşey dindir!Olaya sosyoljık olarak yaklaşılzsa anlaşılmaz olarak kalır.Biz dini ”aydınlanma”dan öğreniyoruz!Yani ”aydınlanma”nın kavramlarıyla,tanımlarıyla,teorileriyle,simgeleriyle,sembolleriyle öğreniyoruz!Evvela ”aydınlanma”nmaya ihanet etmeden dini anlamayız!Aydınlanmanın aklını cıkarıp atmadan, dini anlamayız kendisi de modern nükleer silahları üreten ve ürettiği nükleer silahlarla özğürlüğü raptı ruptu altına tanrı moneyin aklı olan aydınlanmayı anlamayız!Modernite tanrı moneyin tanrısallaştırdığı ve kutsallaştırdığı ”akıl”dan başka bir şeğ değildir!Akıl sanıldığı kadar iyi bir şey değildir!
Modern akıl modern camı ve modern sınagog ve de modern tapınaktan başka bir şey olan okuldur ve okullar ve o üniversiteler o anlı şanlı manlı bilim ve bilim insanları modern zamanların mendelyevleri olarak her biri kitler daha fena olan sistemler,bireyler,atom ve hıdrojen bombaları,kimyasal ve biolojık silahlar üretiyorlar!
Aydınlanmaya güzellemeyi yıllardır akıl modern burjuvazı ”aydınlar” adı altında sosyalistler ,solculara ve hatta aklında özgürleştirilmesi için mücadel etmesi gereken anarşiştlere yeterince hemde göüllü yaptırıyor!
s.uslu güneydoğu dediğin coğrafyanın ismi kürdistandır korkma söyle bir şey olmaz…2000e doğru evet ne güzel habercilik yapmıştır hatta cumhuriyet gazetesi orduyu savunurken mehmetçiğe atılan bir kurşun bize de atılsın diye manşet yaparken 2000e doğru memoya atılan kurşun bizede atılsın demiştir…açlık grevleri sosyalist partide yapılmıştır…ama işçi partisi kusura bakmayın tabirim için yavşak yanar döner ve devletin kullandığı bir hareket olduğu için bunu yapmıştır yoksa vicdani bir duruş değildir…Açın tiikp savunmayı okuyun ermeni soykırımı için ne diyor kürtler için ne diyor zaman geçiyor perinçek türbanlı öğrencilerle kol kola yürüyor türbana özgürlük diye…2000 e doğru dergisine geldiğimizde tamamen pkk müttefiki olarak görüyoruz…28 şubatta türbana saldırıyor günümüzde pkk ayrılıkçı terörist örgüt oluyor ve finalde ermeni soykırımı yoktur diyor talat paşa bilmem ne paşayı savunuyor…bilim ütopya ya bakıyoruz doğu perinçekten marksizme muazzam katkı diye bir yazı parçası yayınlıyorlar bildiğin anarşistlere anti militaristlere sövüyor…aydınlıkta yazıyor eşcinsellik batı kapitalizmin tortusu hastalığıdır diyor…kendi adıma türk bayrağı sallayan bireyleride görmek istemem partileride görmek istemem…o kapüşonlu gençler neye saldırıyor arkadaş…bankaya bankamatiğe saldırıyor gidip bakkal rıdvan amcaya saldırıyor…evet bende starbucksa saldırmaktan göz altına alındım…bankaya ulusal uluslarası kapitalistlere saldırmakta sorun yok niye rahatsız oluyorsunuz…ulusal bayraklara da saldırmakta sorun yok bence…ha eksiklikler vardır halkında katılımını sağlamak lazım yıkarken yaratmakta gerekir diye kendimizi eleştirebiliriz…ama ulusal bayrak peşinde aptalca koşan gençlerdense kapüşonlu gençler umuttur ferah bir nefestir…çünkü onlar bayrağa bakmaz çünkü onlar kim neresi ile sevişiyor ilgilenmez çünkü onlar anarşisttir ve anarşizmin vicdan olduğunu dayanışma olduğunu ve dayanışmanın silah olduğunu görüp tetiği çekmişlerdir…
bakkal rıdvan amcaya mı saldırıyor olacak.
Mehmet Avan arkadaş, din sosyolojik değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir olgudur ve Aydınlanmanın din tanımlamaları eleştiri masasına yatırılmalıdır, fakat deyip Aydınlanma çağını da o kadar kolay suçlayıp çöp kutusuna atmayalım. Eğer Aydınlanma olmasaydı bugün bizler dinin sosyolojik bir mesele olması gerektiği varsayımına hiç bir zaman vakıf olamayacaktık. Eleştiri yaparken elmalarla armutları karıştırmamak lazım.
ulusal bayrağa ben de karşıyım ama ulusal bayrağa saldırmak da nereden çıktı şimdi. Kendini Türk olarak niteleyenler bu bayrağı önemsiyorsa buna saldırmak olmaz, sekterliktir. Bankamatiklere saldırmayı ben de savunurum da, anarşizmi bu noktaya indirgemek biraz çocukça olur. Bu saldırı sadece semboliktir. Kapitalizm bankamatiklere saldırarak yenilmez. Genç anarşist arkadaşlarıma insanları daha fazla kapsayacak eylemler düşünmelerini öneririm. Bence anarşistlerin öne çıkarması gereker, bireysel eylemler değil, Gezi gibi büyük direnişlerdir.
hemen her konuyu etnik Bakis acisiyla ele Alan HDP yi hic sorgulamiycaz ama ulusalci edebiyati yapcaz
Kesinlikle sana katılıyorum ve bizler aydınlanmanın ilerici ve devrimci kanadının coçuklarıyız!BunaBen sahip cıkıyoruz ve sonuna kadar savunuyoruz!burada hem fikiriz!
Ben ,Jean-Jacques Rousseau ve itiraflarını oumaya başladığımda 18 yaşındaydım!Bana felsefe okumayı dah sonralarıda Klasik felsefeyi okumayı ve felsefeyi sevmeyi O’dan öğrendim!
Ben geçen gün Kadıköy’de bir bankanın önündeydim, cepheciler stand açmış bangır bangır grup yorum çalıyor, ATM cihazı geçenki anarşistlerin eyleminde zarar görmüş, onarılmış ama orası burası sprey boya izleri, çıkaramamışlar tam. Gittim paramı çektim ne yapayım benim maaş oraya yatıyor. Sürreal bir an yaşadım.
kendini türk olarak tanımlayıp kutsadıkları her şeye saygı duymak zorunda değiliz…çünkü kutsadıkları şeyin temsil ettiği değerler bir sürü insanın canına mal olmuştur…
Dinin en doğru tanımını Batıniler yapmıştır;
“Bâtınîlik, Kur’ân’ın iç anlamına erenlerce dış anlamının lüzumsuz olduğuna, daha açıkçası, dînî hükümlerin ve şerîatın, âlemin düzenini korumak için ve anlayışları, bu dereceye gelmemiş olanları idare yüzünden konmuş bulunduğuna inanmaktır.”
Aydınlanma’nın aşırı pozitivizmi, insanı “mekanik” olarak ele alışı; insanın tarihsel, sosyal, kalıtsal, psişesi ve “gelenek kopyalıyıcı” vs. olduğunu ihmal etmiş olabilir.. Aydınlanma da insanlık tarihinin bir sonucudur, ve ancak böylece insanın kendi de bir bilgi nesnesi olmuştur; bu tartışma-konuşmalarımızda edindiğimiz “derinlik” bile bu aydınlanma sayesinde mümkün olmuştur.
Uzatmaya gerek yok; inançlara (dayatmacı, fetihçi, saldırgan, diğer inançlara saygısızlığını eleştirerek) saygılı olunmalıdır ama Din, “kalpsiz dünyanın kalbidir”..
Bu konuda Tinsellik üzerine yazılarımda değinmeye çalışmıştım… Şimdi “trend”, sosyalizm “umutsuzluğunda” , insanlığın “hatıralarına” kaçması ise, bizim de bu “sahte hayallere” güzelleme yapmamıza gerek yok.. Anılan bu dinler ile 3000 yıldan uzun süre yaşandı… 1600-1700’lü yıllara Din’ler ile gelindi. Latin Amerika yerlileri bu dinlerin bayrağını taşıyanlarca katledildi. En büyük köle tacirleri Müslümanlardı. Osmanlı’nın fetih ve yağmaları da din adınaydı. Din adına zorbalar nice halkları kılıçtan geçirdi. Din, bukalemun gibi bir şey; çağın ihtiyaçlarına ve egemen zorbalara göre renk alıyor; köleci toplum Din’leri o sistemi canla başla savunduğunu, binlerce yıl bu sistemin koç başı olduğunu nasıl da hiç konuşmaz! Şimdi tüm bunları unutup aydınlanma hakkında atıp-tutmak ne hoş; şimdi de “Din ve Demokrasi” nutukları atmak… Bukalemun ya!
İnsan kurulu toplumsal düzen ve “tabiata” karşı ya mücadele eder; ya da boyun eğer; Din bu boyun eğmenin utancına güzellemedir. Bu “boyun eğmede” “insanı ve tabiatı” anlamanın özgün imkanları-felsefesi açısından; insanlığın “tinsel birikimini” içermesinden öğrenilecek şeyler elbette vardır… Kabaca söylersek, Din’i “anlayarak-aşarak” reddederken, Aydınlanma’yı “yeni bir aydınlanma” ile ve eleştirel olarak benimsememiz gerektiğini düşünüyorum…
Bu arada ulusalcı anarşizm diye bir şey de var:
http://en.wikipedia.org/wiki/National-Anarchism
Oldukça ilginç…Gerçi birçok anarşizm türü olduğu için şaşırtıcı da olmayabilir.
Halk arasında bir laf vardır. ” Halâ bıraktığım yerde otluyorsunuz” Evet bir arpa boyu yol alamamış ve halâ “Vatansız Sol” olmaya devam ediyorsunuz ve SYRIZA ‘yı kendiniz gibi “Vatansız sol” olarak kabul etmek gibi bir gaflete düşüyorsunuz. İnan Türkiye dışındaki bütün sol ve solcular istisnasız hepsi kendi ülkelerinin “Milli” kimlikli solcularıdır. Çünkü adamlarda “aşağılık kompleksi” yok, “İşkembelerine” düşkün değiller, “zamana ve zemine göre kuyruk sallamazlar”, “dün birlikte olduklarını” yarı yolda bırakıp, dün dündür , bugün de bugün mantığı ile hareket etmezler.. SYRIZA’yı bir koalisyon olarak iktidara taşıyan en temel slogan “ULUSAL AŞAĞILANMAYA HAYIR” ülkemde hangi “Vatansız solcu” bu dik duruşu gösterebilir? Türk solunun tarihsel gelişimine ve geçmişine bakınız ve bir de aynaya …
Bu arada “Arap baharı” adı verilen kalkışmaların da, ilgili ülkelerin halklarının çabası ve gayreti ile oluşan bir devrim hareketi olarak görmek, en azından okurlarınızın aklı ile alay etmektir…
Bankamatiklere saldırmak, kırmak dökmek, mağazalara , bankalara saldırmak sadece ve sadece “Talan” dır. içindeki para ve eşyaların çalınmasıdır. Kapitalizme saldırı değil, bilakis kapitalizmin ekmeğine yağ sürmektir. Çünkü kırılan, dökülen, parçalanan o ATM ler, mağazalar muhtemelen sigortalıdır ve adamlar zaten siz kırmadan da değiştirip epeyce maliyetli yenileme yapacakları yerde sizler onlarla sanki anlaşmış gibi bedavadan değişimi sağlıyorsunuz. Bir nevi kapitalizmin “taşeronluğunu” yapıyorsunuz 🙂 Olaya bir de bu açıdan bakın ve artık makul ve mantıklı protesto türleri geliştirin, çağın gerisinde kalıyorsunuz 🙂
“Anarşistlerin her durum için değişmez ilkesi, devletle hiçbir şekilde işbirliği yapmamaktır.” Güzel bir duruş, kulağa ne de hoş geliyor, hani derler ya “Bekara karı boşamak kolaydır” onun gibi bir şey… Ama ya gerçek öyle mi? Devleti reddeden anarşistler, örneğin varsayalım, İspanya’ya gidecek, ne lazımdır bu yolculukla alakalı olarak; öncelikle PASAPORT, PARA, ….. peki soralım şimdi bu anarşist arkadaş devletle işbirliğini reddettiğine göre hangi pasaportla İspanya’ya giriş yapacaktır? Yine bu seyahati gerçekleştirmek için PARA gerek, İspanyol parası ve dolar almak için TL gereklidir. Diyelim ki bu arkadaş mirasyedi paşa dededen, ağa babadan kalma nakit veya rantiyesi vardır. bu menkul ve gayri menkulleri satar gider, e her anarşistin de dedesi , babası paşa, ağa olamayabilir. O zaman reddettiği devletin TL. sini nasıl kabul edecek? Hani bu ülkenin parası da “Ulusalcı, milliyetçi” ne demek “Türk Lirası” şoven para, faşist para 🙂 e ulusal bayrağı da kabul etmiyor bu anarşist arkadaşlar … Sözün kısası anarşist arkadaşlar, iade edin bu ülkenin pasaportlarını, kimliklerini , nasıl olsa sizler Anti Milli, Anti Devletçi, Anti TL ci,… siniz ihtiyacınız da yoktur sanırım. 🙂 🙂 🙂
Vatanını sevmekten söz edilmiş, anarşistlerin vatanı sevmekle ilgili bir sorunları yok. Bundan fazla olarak dünyayı da düşünelim olaylara bütüncül bakalım diyorlar.
Anarşistleri kaygılandıran vatanını sevme konusunda aşırıya kaçıp dünyanın diğer bölgelerinin küçük ve hor görülmesi, hatta nefret edilmesidir.
Bu kaygılarında da doğrusu haksız sayılmazlar.
Çünkü önce sadece vatanım, her şey vatanım için, dünya bile vatanım için kurban olsun derseniz dünyayı da diğer ulusları da çıkarınız için feda edersiniz. Ki bugün zaten dünyanın geldiği nokta burasıdır. Sorunların ana kaynağı da burasıdır.
ABD önce kendi vatanımın ihtiyaçları diyor gidiyor Irak’ı Afganistan’ı işgal ediyor, buranın petrollerini zorla el koymakta sakınca görmüyor. Mazereti de belli: önce kendi vatanım (ve büyük şirketlerin çıkarı). (Aslında burada çok defa önce vatanım da maske vazifesi görmektedir, aslında büyük şirketlerin çıkarı için yapılmaktadır.)
Bu aslında çok bilinen bir köprüden aynı anda geçmek isteyen iki keçi hikayesi gibidir. Her bir keçi önceliğin kendinde olduğunu düşünür, bunun sonucu ikisi de geçemez ve boğulur.
Şimdi Syriza Türkiye ilgili ilişkilerinde bu çizgide, yukarıda sözü edilen keçi gibi, hareket ederse o hikayedeki keçi gibi suyun dibini boylaması kaçınılmazdır.
O yüzden Syriza gibilerinin önce vatanım, her şeyden önce vatanım düşüncesiyle ve diğer halk ve ulusların çıkarını yok sayan oportünist bakış açısıyla hareket etmek yerine olaylara daha bütüncül bakması ve hareket etmesi daha doğru olacaktır. İşte anarşistlerin de savunduğu bu bütüncül anlayıştır.
“murat” isimli yorumcunun “47” numaralı ifadesinin yanlış olduğunu hatırlatmak için TEKRAR BİLGİLENDİRME YAPMAK ZORUNDAYIM!
(Anonim 2 cevap veriyor.)
Sayfanın başında yazdığım “2”, “4” ve “28” numaralı metinleri;
İÇİNDEN CIMBIZLA KIL ÇEKER GİBİ,
SADECE KENDİ FİKRİNİZİ DİKTA ETMEK İÇİN BİR veya BİRDEN FAZLA KELİME, CÜMLE SEÇİYORSUNUZ!
SONUÇTA: METNİN BÜTÜNÜNÜ, ANA FİKRİNİ KAÇIRIYORSUNUZ!
İLK ÖNCE “2”, “4” VE “28” NUMARALI METİNLERİ BAŞTAN SONA, DİKKATİNİZİ VEREREK OKUYUNUZ!
EĞER GÜN İÇİNDE “MAAŞLI İŞİNİZDE!” KOŞTURMAKTAN OKUMAYA VAKTİNİZ KALMIYORSA;
AKŞAM EVİNİZE DÖNDÜĞÜNÜZDE, YEMEĞİNİZİ YEDİKTEN SONRA; BİR ZAHMET TV İZLEMEYİ, FACEBOOK, TWITTER’DA LAK LAK YAPMAYI EN AZINDAN 1 SAATLİĞİNE ERTELEYİNİZ;
VE LÜTFEN “2”, “4” VE “28” NUMARALI METİNLERİ OKUMAYA VAKİT AYIRINIZ, BİR BÜTÜN OLARAK ANLAMAYA ÇALIŞINIZ!
SİZLERİ “EBLEHLEŞTİRMEK!” İÇİN GECELERİNİ GÜNDÜZLERİNE KATIYORLAR!
BU METİNLERİ OKUYUNUZ VE LÜTFEN “EBLEHLİĞİ!” ÜZERİNİZDEN YIRTIP ATMAK İÇİN CANLA BAŞLA MÜCADELEYE KATILINIZ!
METİNLERİ SAKİN KAFA İLE, ANLAMAK İÇİN OKUYUNUZ;
ÇAMUR ATMAK İÇİN DEĞİL!
* * *
“ATM & Bankamatik” parçalamak ifadesi üzerine bilip bilmeden ahkâm kesiyorsunuz; ÇÜNKÜ “KONFORMİSTSİNİZ!”
(Ne yazık ki ben de bir konformistim, sayın Gül Zileli de bir konformist!)
“2” numaralı metnimden o bölümü bir kez daha yazıyorum.
Sakin bir ruh hâli ile, lütfen “anlamak için!” okuyunuz:
[[[…
Yunanistan’da “küresel ekonomik kriz” sebebi ile depremlerin yaşanması; “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi”ni de doğrudan etkiledi!
GÜNEY KIBRIS RUM YÖNETİMİ’NDE YAŞAYAN VATANDAŞLARIN BANKA HESAPLARINDA VAR OLAN MEVDUATLARIN BELİRSİZ SÜRELİĞİNE DONDURULDUĞU HABERİ HÜKÜMET TARAFINDAN DUYURULUNCA;
BANKALARA AKIN OLMASIN DİYE, KAPILAR ZİNCİRLERLE BAĞLANDI!
GÜNLER İÇİNDE PİYASADA FİYATLARIN FAHİŞ SEVİYEYE YÜKSELMESİ İLE PATLAMA NOKTASINA GELEN “SIRADAN VATANDAŞLARIN!”, KALAN SON PARALARINI DA KURTARMAK İÇİN;
BU BANKA ŞUBELERİNİN CAM ÇERÇEVELERİNİ İNDİREREK İÇERİ GİRDİKLERİNİ,
HESAP ODALARINI,
VE
ATM KABİNLERİNİ BALYOZLA PARÇALAYARAK PARALARINI KURTARDIKLARINI KAÇINIZ BİLİYOR?!
…]]]
Alıntıda da okuduğunuz üzere;
Bu vatandaşların paraları hem “özel sektör!”, hem “devlet!” tarafından “rehin!” alındığı için “ATM & Bankamatikleri” bizzat halkların kendisi balyozla parçaladı!
Türkiye’de henüz o aşamaya gelemedik maalesef!
ÇÜNKÜ:
Hepimiz “konformistiz!”
Hepimiz ” p a r a ! ” yı severiz!
Daha geniş metrekaresi olan ve fiyatı da uygun bir ev yakaladık mı;
“Gezi Protestoları”nı da satarız!
Gün Zileli’nin sitesinde yazdıklarımızı da unuturuz!
Marksist iktisadı da çöpe atarız!
Anarşizmi de toprağa gömeriz!
“Proudhon”, “Bakunin”, “Kropotkin” gibi garip garip isimlerin yazdıkları bomboş kitapları da kanalizasyon çukuruna atarız!
Gider en düşük faizi veren bankayı tırım tırım araştırır, bulur, “bireysel müşteri ilişkileri yöneticisi!” ile masaya oturur, o evi satın almak için konut kredisi çekeriz! Sonraki 12-24-36-48 ay boyunca da, o kredinin geri ödemesini faiziyle yapmak için, sabahtan akşama kadar (Cumartesi-Pazar dahil!) iş yerinde kemiğimizdeki iliği “haşmetli patronlarımıza!” sömürtürüz!
ÇÜNKÜ:
Hepimiz “konformistiz!”
Son iki örnek:
1) “Birleşik Metal-İş Sendikası”nın grev kararı “haşmetli devletimiz!” tarafından yasaklandıktan sonra;
Niçin “Turuncu yaka işçiler”,
“Mavi yaka işçiler”,
“Siyah yaka işçiler”,
“Yeşil yaka işçiler”,
“Beyaz yaka işçiler” sokakalara dökülmedi, ve greve destek vermedi?!
ÇÜNKÜ: Hepimiz “konformistiz!”
2) ” E m e k l i ! ” öğretmenler niçin ” A t a n a m a y a n ! ” öğretmenlerle omuz omuza mücadele vermiyor?!
ÇÜNKÜ: Hepimiz “konformistiz!”
(Anonim 2 yazıyor.)
Yukarıda “murat” isimli yorumcuya cevap verirken;
Kendisine çok değer verdiğim sayın “Gün Zileli”nin adını, yanlışlıkla “Gül” olarak yazmışım!
Bu hata için sayın Zileli’den özür diliyorum.
Saygılarımla
“SOSYALİZM”
İLE
“POPÜLİZM”
ARASINDA: SYRIZA!
HAYALLER “SOSYALİST HELLAS”, GERÇEKLER “UFUK URAS”!
(Çağlar Ezikoğlu, 3 Şubat 2015
Galler’de Aberystwyth Üniversitesi, Uluslararası Siyaset Departmanı araştırma görevlisi)
Yunanistan’da yapılan genel seçimler sonucunda sosyalist kimliğiyle ön plana çıkan SYRIZA’nın elde ettiği zafer, başta Avrupa kamuoyu olmak üzere tüm dünyada ciddi bir yankı uyandırdı.
Türkçe’de karşılığı ‘Radikal Sol Koalisyon’ olarak tanımlanan bu siyasi partinin elde ettiği başarı Avrupa’da özellikle ekonomik krizlerle boğuşan ülkeler başta olmak üzere bir domino taşı etkisi yaratacağı tartışmaları gündemi meşgul ediyor. Bir yandan da Yunanistan’daki ekonomik krizle birlikte SYRIZA’nın, AB tarafından verilen bir çözüm reçetesi olan troykadan kurtulma çabaları önemli bir tartışma noktası haline geldi.
Ve elbette bu tartışmaların Türkiye’deki yansımaları, ‘Acaba SYRIZA Türkiye’de hangi partiye eş değerdir’ veya ‘SYRIZA sosyalist değil popülist bir parti midir’ sorularıyla birlikte ele alınıyor.
SYRIZA NASIL DOĞDU? YILLAR GEÇTİKÇE NEREYE EVRİLDİ?
Bu yazı aslında SYRIZA’nın nasıl doğduğunu göstermekle birlikte, doğduktan sonra nasıl evrildiğini ve bu dönüşümün ortaya çıkan seçim zaferiyle bağını da göstermeyi hedefliyor.
1990’lı yıllarda Yunan solunda birliği sağlamak amacıyla kurulmuş olan ‘Solun Birliği ve Ortak Hareketi için Dialog Alanı’ oluşumundan doğan SYRIZA, 2004 yılında Synaspismos, Komünist Ekolojik Sol Yenilenme, Uluslararası İşçilerin Solu gibi küçük radikal sol grupların birleşmesiyle siyasi parti halini aldı.
Yunanistan’ın en köklü siyasi hareketi olan Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) dışında kalan sol grupların bu birleşimi 2004 seçimlerinde parlementoda altı milletvekiliyle temsil edilme sürecine yol açmıştı. Fakat bu süreçte bu milletvekillerinin tamamının en büyük siyasi oluşum olan Synaspismos üyelerinden olması, bahse konu koalisyon içinde çatlaklara yol açtı.
2007 seçimlerine kadar parti içi mücadele dinamikleri SYRIZA içerisinde daha çok ön plana çıktı. Fakat 2007 seçimlerinde alınan yüzde 5 lik oy oranı ve 2008’de SYRIZA’nın liderliğine seçilen Atina temsilcisi genç Aleksis Tsipras’ın etkinliği partiye yeni bir ivme kazandırdı.
ASLA UNUTMAYINIZ:
YUNANİSTAN HALKLARININ SYRIZA’YI İKTİDARA TAŞIMASININ ANA SEBEBİ;
“KÜRESEL EKONOMİK KRİZ’İN ÜLKELERİNDE YARATTIĞI ÖLÜMCÜL YIKIMLAR”DIR!
BU YIKIMLAR DEVAM ETMEKTEDİR!
Özellikle Türkiye’de SYRIZA’nın doğuşu ve yükselişinin sistematik bir plan ve program dahilinde tutarlı ve başarılı bir siyasi işleyişle gerçekleştiğine dair yorumlar yapılıyor olsa da, bu yükselişin en temel dinamiklerinden birisi Yunanistan’da 2012 yılında yaşanan ve etkileri halen süregiden ekonomik kriz. Bu tespitin en büyük delillerinden birisi de elbette ki 2012 seçimleri. Zira SYRIZA’nın tarihsel gelişim sürecinde, 2008 ile 2012 yılları arasında SYRIZA’ya yönelik bir kitlesel destekten söz etmek oldukça güç.
2012’deki hem mayıs hem de haziran seçimlerinde SYRIZA’nın ikinci parti konumuna yükselmesi Avrupa’da şaşırtıcı bir refleksle karşılanmış olsa da, Yunan siyasetini yakından takip edenler için oldukça normal bir gelişimdi. Zira ekonomik krizin baş mimarı olarak görülen tek siyasi parti Panhelenik Sosyalist Hareket, yani PASOK’tu. PASOK’un yüzde 44’lük oy oranı ekseriyetle Yunan sosyal demokratlarının temsil kabiliyetini göstermekle birlikte 2012’deki bu temsil oranı yüzde 10’lara doğru geriledi.
2002 Türkiye seçimlerinde DSP’nin yüzde 20 lik oy tabanının birden erimesine benzer bir akibet yaşayan PASOK seçmeni için solda ideolojik anlamda en yakın ve krize gösterilecek tepki olarak en uygun duran siyasi oluşum SYRIZA’ydı. SYRIZA’nın başarısını reaksiyonel bir tepkiden ziyade örgütsel bir başarı olarak gören bazı kesimler, PASOK’un bu şekilde erimesine yönelik analizleri göz ardı ediyor.
HAYALLER “SOSYALİST HELLAS”, PEKİ YA GERÇEKLER!
SYRIZA’nın başarısı elbette küçümsenecek bir başarı değil, fakat neden ve nasıl reaksiyonel bir başarı olduğunu tarihsel süreciyle birlikte göstermeye çalıştık. Şimdi günümüze dönelim…
SYRIZA’nın elde ettiği bu zaferden dolayı bir hayli sevinen Türk solunun bazı kesimlerinin ve hatta ‘Biz de Türkiye’nin SYRIZA’sıyız’ diye garip açıklamalarda bulunan partilerin hayallerindeki SYRIZA ne kadar gerçek?
“KESKİN SÖYLEMLER!” TERK EDİLDİ!
SYRIZA kuruluşu ve doğası gereği radikal bir sol siyaset anlayışını merkezine oturtmuş bir oluşum. Bunun gereği olarak da 2015 seçimlerine kadar başta AB olmak üzere uluslararası hiçbir güçle ittifak etmeyeceklerini, bu emperyal güçlerle ittifaktan ziyade mücadele etme yoluyla Yunanistan’ın ekonomik bağımsızlığını ve refahını kazanacağını defalarca belirtmiş bir siyasi partiden bahsediyoruz.
Fakat SYRIZA’nın 2015 seçimlerinden sonra söylem yumuşamasına gitmesi; Avrupa’yla müzakerelerde farklı bir yaklaşımdan söz etmesi kafaları karıştırdı. Daha önce AB tarafından verilen borcu ödemeyip eurodan çıkacağını tahahhüt eden Tsipras ve kurmayları, şimdi AB liderlerini troykanın belirlediği borç miktarının ödenemez bir meblağ olduğunu ‘ikna’ etme çabalarına döndü. Bu ikna sürecinde AB’den veya eurodan ayrılma hususundaki keskin söylemler terk edildi.
KRİZDEN ÇIKMAYI SAĞLAYACAK BİR “İKTİSAT” PLANI, BİR “EKONOMİ” PLANI ŞART!
Türkiye’de siyasetçiler tarafından kullanılan amiyane bir tabir vardır, özellikle iktidar muhalefeti eleştirirken der ki, ‘Bekara karı boşamak kolaydır.’ Bu bağlamda SYRIZA’nın radikal politika anlayışını yumuşatmasını normalleştirme çabaları güdenler oluyor, olacaktır da. Fakat ekonomik krizle boğuşan bir ülkede iktidara gelmiş bir partinin parti programında veya vaatlerinde daha yere sağlam basan ve krizden çıkmayı sağlayacak bir ekonomik eylem planı olması gerekmekte.
SYRIZA’nın bu denli büyük bir borç yüküyle devraldığı Yunanistan ekonomisi için böyle bir eylem planı olduğunu söylemek güç. Özellikle basın ve kamuoyuna yansıyan ‘yöneticilere ait lüks araçların satılması’ veya ‘kemer sıkma politikası sonucu işten çıkarılan işçilerin işe geri dönmesi’ gibi uygulamalar görünürde müspet olsa da, popülist bir yaklaşımla sergilendiği aşikar. Zira bahse konu ekonomik krizin derinleşmesinin ilacı bu tip uygulamalar değil Yunanistan’ı yeniden eskiye döndürecek uzun vadeli ekonomik planlar.
Yoksa bu tip uygulamalar her partinin seçim vaadinde az çok görülebilir, merak edenler AKP’nin 2002 Seçim Beyannamesi’ni de inceleyebilir. Ayrıca Savunma Bakanlığı gibi bir noktaya, koalisyonun küçük ortağı ve anti-göçmen bir sağ popülist parti ANEL’in liderinin getirilmesi de ayrı bir tartışma konusu.
Bütün bu süreci incelediğimizde, SYRIZA’nın başarısının temelden gelen bir örgütsel başarıdan ziyade ekonomik krize reaksiyonel tepkiyle gerçekleştiği ve SYRIZA’nın radikal sol söylemlerinin iktidara gelişinden sonra yumuşadığı aşikar. Bu bağlamda KKE’nin SYRIZA’ya yönelik sert eleştirileri özellikle ‘radikal sol’ bağlamında okunmaya değer.
“UFUK URAS!” TİPİ SOLCULUK!
Ama daha önemli bir sorun SYRIZA’nın bundan sonra izleyeceği yol. Zira parti içindeki kafa karışıklığı bile SYRIZA’nın solun ‘radikal’ kısmından daha ‘liberal’ kısmına geçişin olma ihtimalini gösteriyor ve üstelik bu geçiş olsa bile SYRIZA’nın ayakları yere basan bir ekonomi politikası ufukta yok.
Kravat takmamak gibi bir eylemin sol siyaset açısından önemli görüldüğü ülkemizde var olan ‘Ufuk Uras tipi solculuk’ anlayışı, yani liberal ekonomiye eklemlenmiş bir sol zihniyet belki de radikal sol iddiasında olan bir partinin önündeki en büyük meselelerden birisi olacak. Aksi takdirde hem daha liberal politikalarla troykayı yumuşatmaya çalışmak hem popülist politikalarla halkın takdirini kazanmak ancak günü kurtarır ve ilerisi için benzer ekonomik krizler Yunanistan’ı sarsmaya devam eder.
Ve bu durumda sosyal medyada dile getirilecek şu slogan SYRIZA’nın da geleceğini bize gösterir: Hayaller Sosyalist Hellas, Gerçekler Ufuk Uras…
http://www.diken.com.tr/sosyalizm-ile-populizm-arasinda-syriza-hayaller-sosyalist-hellas-gercekler-ufuk-uras/
İyi akşamlar,
Evet, ‘liboş’ musunuz?