Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Gerçek ve Abartma!

"Ergenekon" Üzerine Yazılar, Anti-emperyalizm ve Ulusalcılık, Devrim ve Sosyalizm Sorunları, Faşizm, İdeolojik Biçimlenme, Kürt Sorunu, Siyasi Tahlil

 

Abartma (eski dilde mübalağa) ile uydurma arasında önemli bir fark vardır. Uydurmanın gerçekle hiçbir bağlantısı yokken, abartma, var olan bir gerçekliğin şu ya da bu ölçüde, olduğundan büyük gösterilmesine dayanır.

Abartma, bir yandan gerçek bir korkunun, bir yandan da bilinçli bir savunma ya da saldırı refleksinin yol açtığı çarpıtmacılığın ürünüdür. Kimi siyasi güçler (belki de hepsi), düşmanlarını abartırken, aslında gerçek korkularını da ifade etmiş olurlar ama abartının büyük kısmı, bilinçli bir çarpıtmayla imal edilir.

Abartmanın toplumsal hayatta belirleyici bir yeri vardır. İdeolojiler, siyasi hareketler, partiler ve devletler genellikle abartmaya dayanırlar.

Bunların bazı örneklerini sıralayalım:

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, Batılı devletler, komünizm ve Sovyetler Birliği tehlikesini abartarak sürdürmüşlerdi emperyalist politikalarını ve Sovyetler Birliği’ni bu abartmaya dayanarak ablukaya almışlardı.

Bolşevikler, bir gerçek olan Batı ablukasını abartarak içerde bir tek parti diktatörlüğüne gitmişlerdi. Bolşevikler batılı emperyalist ülkelerin dışarıdan bir istilaya girişebileceğinden gerçekten korkuyorlardı ama bu korkuyu abartmak işlerine gelmişti. Bu sayede bütün muhaliflerini rahatlıkla ezebilmişlerdi.

Daha sonra Stalin, “Troçkizm tehlikesini” olağanüstü abartmış, neredeyse sineği fil gibi gösterip, bu abartma üzerinden tüm toplumu muazzam bir baskı altına almıştı.

Hitler de benzeri bir şeyi yapmış, komünizm ve Sovyetler Birliği’ni abartılı bir şekilde vurgulayarak ve ayrıca ırksal tehlikeye dikkat çekerek kendi saldırgan politikalarının temellerini inşa etmişti.

Soğuk Savaş sırasında, Batı, Sovyetler Birliği ve komünizm tehlikesini, Sovyetler Birliği, Batı emperyalizmi tehlikesini abartarak kendi dayanaklarını güçlendirmeye çalışmışlardı.

Yakın zamanda, reel sosyalizm çökünce batı kapitalizmi bir an için boşlukta sallanmış ama hemen ardından “İslamcı terörizm” tehlikesini abartarak huzura ermişti. Yani anlayacağınız hiçbir siyasi güç, kendine abartılmış düşmanlar bulmadan varlığını sürdürememektedir.

Türkiye’den de birçok örnek verilebilir. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türk egemen elitleri, “irtica” ve “komünizm” tehlikesini bilinçli olarak abartmışlardı. Bu, 1950’li yıllarda da, özellikle “komünizm tehlikesi” açısından sürdürülmüştü.

27 Mayıs’tan sonra da abartmalar birbirini kovaladı. Siyasi güçler, yerine ve kendi amaçlarına göre, abartılı tehlikeler ortaya sürmekten geri kalmadılar. Bu, sağcılara göre, “ülkemizi ele geçirmeye çalışan Sovyetler Birliği’nin işbirlikçisi komünistler”; solculara göre, “emperyalizmin işbirlikçisi faşistler”di. İşin aslına bakacak olursak, ne solcular, “Sovyet işbirlikçisi”ydi, ne de sağcılar, “emperyalizm işbirlikçisi”. Sağcı ve aşırı sağcı partilerin Amerika’yla işbirliği taraftarı oldukları doğruydu ama sırf sağcı-tutucu bir ideolojiye sahip olduğu için Anadolu’dan gelmiş muhafazakâr bir genci “işbirlikçi faşist” ilan edip baş düşman bellemek büyük bir abartıydı. Tabii ki, sağcıların, solcu gençleri  “komünist” diye hedef tahtasına koymaları da aynı şekilde. Eğer her iki taraftaki gençler, etkilendikleri siyasi güçlerin abartılarından sıyrılıp olaylara daha makul ölçülerde bakabilseydiler çok daha sağlıklı bir toplumsal ortam doğabilirdi aslında.

 

Günümüze gelecek olursak, farklı siyasi güçlerin, siyasi bir güç olmanın doğası gereği, abartmalarını sürdürdüklerini söyleyebiliriz. Günümüzün abartılarını şöyle sıralayabiliriz: Ergenekonculuk, vesayetçilik (AKP kesiminin, liberallerin ve Kürtlerin ortak abartısı); bölücülük-Kürtçülükterörizm (AKP kesiminin ve ulusalcıların ortak abartısı); cemaatçilik (ulusalcıların ve devrimci kesimin ortak abartısı).

Bunları tek tek inceleyelim:

Ergenekon diye bir örgüt olmadığını düşünmekle birlikte, eğer devlet içinde örgütlenmiş, 1990’larda özellikle Kürtlere karşı gayrinizami bir savaşın yürütülmesinde başı çekmiş ve artık önemli ölçüde tasfiye edilmiş bir kesime “Ergenekon” adı veriliyorsa, bu Ergenekon tehlikesinin özellikle AKP ve liberaller tarafından aşırı ölçüde abartıldığını söylemek zorundayım. Bunu neden yapmışlardır? Neden yapacaklar? Elbette AKP iktidarının kendini pekiştirmesini ve gayrinizamı savaş aygıtını kendi denetimi altına almasını sağlamak için. Bunu önemli ölçüde başarmışlardır. Günümüzde artık bu tehlikenin fazla abartıldığını düşünenlerin sayısının arttığını tespit etsek de, abartının hedefine önemli ölçüde ulaştığını söylemek mümkündür.

Vesayet rejimi denen şey de aynı kesim tarafından bir hayli abartılmıştır. Elbette bununla, vesayet rejimi diye bir şey olmadığını söylemek istemiyorum. Söylemek istediğim, abartmanın boyutlarıdır. Zaten bu abartmayı yapanların amacının, gerçek anlamda vesayet rejimini ortadan kaldırmak değil, kendi denetimleri altına almak olduğu bugün ayan beyan ortaya çıkmış bulunmaktadır. Abartının farkına varan Kürtlerin çoğunluğu ve hatta bazı liberaller, artık bu konuda daha ihtiyatlı olmak gereğini fark etmişlerdir.

Bölücülük-Kürtçülük-terörizm abartısını, AKP ile el ele (en bayağı ulusalcı yayın olan Sözcü gazetesinin “devletin bakanına öyle diyemezsiniz” sözlerine bakınız) sonuna kadar götürmekte kararlı olan kesim ulusalcılardır. Öyle ki, Kürt mücadelesini “ülkeyi bölmek ve devleti çökertmek isteyen ABD’nin komplosu” olarak sunmaya pek hevesli olan ulusalcılar, bu alandaki abartmalarını en son noktasına kadar götürerek kendi ulusalcı bloklarını inşa etmektedirler. CHP’deki son karışıklıklar, bu abartının epeyce başarılı olduğunu ve ulusalcılığın, CHP içinde de önemli bir varlık haline gelip kendisini pekiştirmesine hizmet ettiğini göstermektedir. Bu arada, abartı ile paranoya arasında çok ince bir çizgi olduğunu da belirteyim.

Cemaatçiliğin önemli olduğunu düşünmekle birlikte, gerek ulusalcıların, gerekse devrimcilerin bu gücü de oldukça abarttıkları ve olduğundan güçlü gösterdikleri gibi bir hissiyat içindeyim. Cemaatin, AKP cephesinde önemli bir mihrak olduğu, devletin ve polisin içinde önemli bir güç topladığı, çeşitli komplolarda parmağı olduğu, büyük bir ekonomik kaynağa sahip olduğu doğrudur. Bununla birlikte, her taşın altında cemaat aramanın giderek abartma boyutlarına ulaştığını düşünmeye başladım. Ayrıca şunu da unutmayalım: Bu tür yaygın örgütlenmeler, her ne kadar güçlü gibi görünseler de, aslında o kadar güçlü değillerdir, çünkü bağlar, yapısı gereği gevşektir. Örneğin, bugün birbirine elense çekmekte olan Tayyip Erdoğan’la Fetullah Gülen, ciddi bir çatışmaya girecek olsalar, siyasi gücü elinde tutan Tayyip Erdoğan, cemaati darma duman eder. Cemaate ikbal amacıyla yanaşanların yüzde doksanı, böyle ciddi bir çatışmada, cemaatle bağlarını kopararak ya da tedricen gevşeterek siyasi iktidarın yanında yer alırlar. Cemaatin saflarında ikbal için yer almışlardır, aynı nedenle ondan kopuverirler.

Bence her politik kesimi, gerçek gücü ve potansiyeliyle tahlil etmek en doğrusu. Toplumsal mücadelede bunun daha yararlı olduğunu, bizi daha aklıselim düşünmeye ve daha doğru hedefler ve taktikler belirlemeye sevk edeceğini düşünüyorum. Her abartma, bizi gerçekliğin ötesine savurur.

 

Gün Zileli

28 Ocak 2013

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

26 Comments

  1. Anonim

    Şunu da ekleyebiliriz; (liberallerin, muhalif Kürtlerin ve bir kısım solun ortak abartısı) PKK’yı MİT kurdu . Doğrusu, PKK’nın kuruluşunda MİT’in de payı var.

  2. Yusuf Cemal

    Bolsevikler bir istila ihtimalini abartmadilar ki. 1920de Pilsudki’ye dalmaya ugrasiyorlar mesela. Isgalden korkan gidip Polonyayi isgale kalkip, rezil olup neden Batinin potansiyel dusmanligini ceksin? Ic savasi abarttilar desek, eh simdi devrimci Istanbulda yasasak ve mesela Kasimpasada denizciler ayaklanma cikarsa bunu ne kadar abartabiliriz ki? Zaten abarik bir durum.

    Bolsevikler kendilerini devrimle ve proleteryayla cok ozdeslestirdiler, o isi cok abarttilar, dogru tarif olurdu. Ama bu da baskalarina baski yapmak icin bir bahane degildir, “kendini bir halt sanma”dir. Ki oyle oldugu da daha sonra bu abartma mekanizmasi, muhalefet icin calismaya baslamadan tek ulkede sosyalizm tartismalarinda ortaya cikiyor. “Biz ilkiz ama mesela Almanya’da devrim icin kendimizi feda edebiliriz” noktasindan, Alman devrimini satmaya, Hitler’i iktidardan alikoyacak dogru hareketleri yapmamaya, Ispanyol devrimini baltalamaya kadar gidiyor.

    Bu da Ecinniler’deki solcu profiline tam uyuyor. Rasyonellik, biyopolitik marxizm ve hatta futurist anarsizm, “Rus ruhu”na yani modernizm karsisinda koyluluk durumuna yeniliyor. Zemyatin bile karsi devrimci kurucu ilkenin, Biz’i yikacak, ana noktanin Rus ruhundan kaynaklanacagini aklina getiremiyor. Zizek’e bu analizi icin baya bir borcluyuz.

    Ama bu analiz dogru olsa bile, genelde abartmanin, leninist kulliyattaki “cubuk bukmenin” problemlerini gostermis Gun Zileli. Eh o zaman ben de ekleyeyim bir sey. Burada bir mekanizma daha var: Post “yalanci coban” sendromu. Yani kriz basladi, kapitalizm yikilacak, Marduk gelecek, ortalik mahvolacak turu abartmalar, insanlarda artik bu fikirlere guvenmeme reaksiyonu yaratiyor. Soyleyeceginizi de soyleyemiyorsunuz oyle olunca. Kriz geliyor, deyince siz “kendimizi savunmaliyiz” demek istiyorsunuz, sizi dinleyenler “elle gelen dugun bayram” olayina giriveriyorlar. Olmuyor boyle…

  3. m.aliŞér

    şunu mu anlayalım?
    muktedirler gerçek ya da değil bir rakip-düşman-muhalifin varlığını ve tehlikesini abartırlar. böylece kendilerinin gücünün abartılmasına zemin hazırlarlar. bu onların gerçekliğin abartılması yoluyla söylemlerini inşa etmelerine, buradan da iktidarlarına uzanan yolu oluşturur.
    pkk nin mitle ilişkisi çok konuşulur oldu. bunlar genellikle yorum. böyle bir şey kanıtlansa bile reelpolitiker akıl açısından bir yanlışlık var mı? sonuç hasıl olduktan sonra, amaca ulaştıran her araç meşru kabul edilmez mi? iktidarın mantığı bunu gerektirmez mi?
    Öcalanı gerçek bir lider ve tarih yapıcı durumuna getiren neden, belki de böyle bir ilişkiyi tüm riskleriyle kabullenmiş olması da olabilir. haklılığına ve dolayısıyla kazanacağına olan inancın verdiği özgüven. “kimin kimi kullandığı işin sonunda belli olur” durumu yani. işin sonu iktidar meselesi tabi ki.
    iktidar oyununun kurallarına aykırı bir şey yok yani.
    işin etik-ahlaki boyutu diye bir eleştiri oyunun içinde kalarak yapılamaz bence. bu oyunda böyle bir kural oyunbozan etkisi yaratır ki oyuncuların hiç biri bunu kabul etmez.

    dünyanın değiştiğini fark edince, pkkyi oyunun kenarına alma, değişen küresel kurallara göre oynamaya hazırlama çabasını “demokratik özerklik” ifadesinde buluyoruz. öcalan bir kez daha liderlik yeteneğini kanıtlamış oluyor.
    ama daha önemlisi bu değişimi sözde bırakmayıp, pratiğe dönüştürme çabasıdır. diğer parçalardaki arayışlar, deneyimler de görmezden gelinemez ama asıl olarak rojava daki ( suriyedeki kürdistan parçası) süreci yakından izlemek gerekiyor.
    anlayabildiğim kadarıyla kent temelli otonom yaşam deneyimi denebilecek gelişmeler yaşanıyor. takip edebildiğim kadarıyla bir tür bookchin ci anlayış. kendine anarşist diyen kimsenin ilgisiz kalamayacağı bir durum bu diye düşünüyorum.
    öyle olduğundan mıdır eski kurallarla oynayanların en sert saldırıları buraya yapılıyor.

  4. Bos ve göstermelik tartisma

    Hem adama elinizde hiçbir delil olmadan “polis” vb diyerek yafta asiyorsunuz, hem de “sansür edelim mi, etmeyelim mi” gibi göstermelik bir tartisma yapiyorsunuz, ne kadar komik ve ilkel oldugunuzun farkinda misiniz? Ama kime laf anlatmaktayiz ki, deger mi?

  5. Yusuf Cemal

    Yaf birader, kufretme yeter. Biraz da fikir uret. Hatta uretme, etrafta duyduklarini iletsen yeter. Tamam fitne fucur cikaracaksan, polissen ona da tamam bana kalsa. Nasolsa kim neci bilemeyiz. Ama, durmadan kufur, durmadan ayni muhabbetler. Yetti yani. Yap soyle bir iki Dreyfus olayindaki gibi saptama da ilerlesin muhabbet. Yani yapacaksan da ince goreceksin. Sen istakayi hep durtmek icin kullaniyorsun. Bilardo oynamadin mi sen?

  6. Ayanoğlu

    Zileli-nin düşünsel olarak biitiğini bu yazı bir kez daha kanıtlıyor.
    Bu yazı Zileli-nin aklına büyük olasılıkla yolda gelmiş olmalı.
    Yoksa yazı bir çözümlemeye bir olguya dayanmıyor.
    Devrimcilikle ilgisi kalmamış öğeler de Zileli-ye alkış yolluyor.
    Bu durum Zileli-nin ruhunu rahatlatmaz.
    Eski arkadaşları savaşıyor.Direniyor.
    Zileli ise düzen içi yaşam biçimini sürdürüyor.
    Anarşizm,minarenin kılıfı oluyor.

  7. Mantıklı Memur

    Ayanoğlu şiir yazmak istemiş sanırım. “…yor, yor…” 🙂

  8. Yusuf Cemal

    Evrenin en kotu 4uncu siiri bu olsa gerek. Ben Vogon siirini tercih ederim ama. 🙂

  9. özgürlükçü

    bu sitenin lafta anarşizmin savunulup konuşulduğu söyleminden heyecanlanıp ilgimizi çekmesine rağmen bizdeki anarşizme katkı vermek amacından başka amaçlara hizmet ettiği endişesini taşıyorum.daha öncedende yazmıştım bu endişelerimi.
    haftalık makalelere bakınca ısrarla asıl anarşist sitenin gündemine alması gerekenle gerçekleşenler arasındaki tezatı gördükçe endişem arttı.m.alişer inde son yorumunda bahsettiği gibi(hepsine katılıyorum)suriye kürdistanında yaşananın bir nevi otonumiye benzemesi hatta bu verimsiz topraklarda ilk defa aşağıdan yukarıya örgütlenip insanların kendini ve yaşadığı yeri birlikte yönetme diyebileceğimiz doğrudan demokrasi deneyinin bu sitede ilgi bulup konuşulması gerekmezmi?yoksa alışmadığımız bildiğimizin tam tersi bu yeni olana ilişkin sitenin görevi görmemezliğe gelmek,olmadı ama şöyle şu var bu yok diye itibarsızlaştırmak kendine anarşizmi savunuyorum diyenlerin işi olabilirmi? tam tersine savunduğumuz anlayışa en uygun örnek olması hatta bu ve benzeri kömün tarzı deneyler için enteresan ip uçları verdiğini gözlememiz gerekmezmi?dikkatimi çeken devlet-iktidar hegemonyasının başka nedenlerle çekilmek zorunda kaldığı rojovada bu deneyin hayat bulabilmesi bize kömün tarzı kendini kendini birlikte yönetme deneylerin önündeki en bütük engelin devlet-iktidar olduğunu gösteren pratik örnek olabilirmi?bunları zileli neden gündem yapmaz ne biçim anarşi?HDK-HDP li olmamızı eleştirebilen en büyük anarşist habermi atladı yoksa bu olup bitenden haberimi yok yoksa onun anarşizmine mi bu deneyler uymaz yoksa zileliye göre başka anarşizm mi var ne biçim anarşi yahu?sezarın hakkını sezara vermekle sizden birşey eksilmez masa başı pazarlık siyaseti ve yorumculuğundan pratik olup bitene zaman ayıramayan merak etmeyen ne oluyor? bu olup biteni ben bir yerden hatırlıyorum yıllardır yapmak isteyip de yapamadığımız şeyler oluyor rojovada demek neden aklımıza gelmez.yoksa gündeme olur devlet-iktidar hegemonyasınıda çok korkutan bu yeni olumlu gelişmeyi efendilerin imha etmesini engellemiş olmaktanmı korkar bizim anarşistleimiz nerdesin zileli?hala tarihin çöplüğü ne giden ip aydınlığı mı gündeme alacaksın?

  10. Gün Zileli

    kaç kere söyledim kardeşim demokratik özerklik mücadelesini ve deneylerini destekliyorum diye. Bilmek ise daha başkab ri şey tabii. Benim çok fazla bir bilgim yok. Senin bilgin var madem, neden buraya aktarmazsın ki. Aktar da biz yararlanalım. Aktardın da engel mi olundu. 🙂

  11. özgürlükçü

    rojava’da 10 cıvarındaki kent ve suriye kürdistanında kentte yaşayan bütün halklar ve inançların birlikte kendini gerçekleştirip birlikte yönetmelerini duymadığını bilmediğinimi söyledin sayın zileli anlayamadım?bu durumun yerel özerklik otonomi birlikte üretmek,paylaşmak,yaşamak ve yönetmek kömün deneyleriyle bir ilgisi olabilirmi?bunlar bize bir şeyleri hatırlatıyormu?bu gelişmelerin suriye merkezi devlet-iktidar efendilerinin bölgeden çekilmesiyle oluşmasında bölgenin ve türkiyeli anarşistlerin öğretisiyle ilgileri olabilirmi?otorite ve iktidar boşluklarında kömün,otonomi tarzı deneylerin gerçekleştirilmesi daha mümkün ve olanaklı olabilirmi?özellikle bizim devlet-iktidar egemenlerini çok rahatsız edip zilelinin vergilerinde bütçe ile bu otonomiye saldırmak için çetelere zırhlı araç ve savaş malzemesi yardımı yapılmak istenip bu enteresan deneyin yok edilmek istenmesi bize birşey hatırlatırmı?bunula ilgili biz anarşistler ne yaptık? şu anta bu konuyla ilgili ve duyarlı davrananlar bizden daha narşist olabilirmi?

  12. Gün Zileli

    Bu sitede bu konuda yayımlanmış bir yazı var.

  13. Gün Zileli

    Gün Zileli: Özerklik Türkiye’ye örnek olacak bir model – (ÇAĞDAŞ KAPLAN – DİHA)

  14. özgürlükçü

    bereketli topraklarda devletsiz yaşam makalesi anarşizmi savunan bu sitede çok ilgi görmesi beklenirken 5 yorum alabilmiş pek site takipçilerinin ilgisini çekememesinin nedeni ne olabilir?her şeyimiz gibi bizim anarşizmimizde bir tuhaf galiba.biz başka şeylerle ilgilenirken asıl ilgilenmemiz gereken alanlarada pek içinde olmadığımız toplumsal muhalefetin pratik yürütücüleri HDK nın ve özgürlükçü siyasi kürt hareketinin bu konulardaki başarısı bizleride memnun etmesi gerekmezmi?

  15. m.aliŞér

    konu hakkında yazmak için iki tereddüdüm hala var. ilki bu konudaki düşündüklerimi bir yıl önce sonliberters sitesinde kısaca da olsa ifade etmiş olmam.
    tekrarın sıkıcılığı, ilki bu.

    ikincisi, konunun güncel tartışmalar içinde yanlış noktalara çekilme endişesi. yanlış yorumlanma tehlikesi…

    ancak gene de konunun önemine binaen bu riski göze almak gerek diye düşünerek konuyu tartışma isteğime yenildim.
    umarım değer ve konu hakkında farklı bakış açılarından yararlanma imkanı bulurum.
    öncelikle, milletvekili hanımın halisane niyetlerle konuşmadığını…aksine daha önce partidaşı onur öymen gibi , söylenmemesi, ifade edilmeyip, ancak” uygulamasının ” yapılması gereken resmi politikayı söze dökme gibi bir “sistem hatası” yaptığını kabul etmek gerekiyor. kemalist kutsal devletin üstün ırk tezini yani. türk ulusu gibi üstün bir devlet kurucu ulusu, kürt milleti gibi devletsiz,” o yüzden de aşağılık bir güruh” ile nasıl bir tutarız ki? kim oluyoruz ki?
    bu söz ve niyet için ne söylense az ama, şu kadarıyla şimdilik yetinelim derim.
    bunlar galiz faşist ifadeler zira,halklar arasında üstünlük aşağılık benzeri “değerlendirmelere” siyaset felsefesinde verilen ad ve nitelemelere başka bir tanım getirilemez. bu yönüyle de birilerinin “teklemelerinden” özde hiç bir farkı yok. “tek dil, tek din, tek hakan, tek vatan, tek ırk….” diye uzayıp giden bu teklemeler, meşhur türklük ülküsüdür ki, tüm dünyanın türklüğün egemenliğine girmedikçe huzur barış bulamayacağı iddiasına dayanır.
    bildik faşist ifadeler yani… aşikar…
    ancak yine de meselenin kavramsal yönünü de görmezden gelmemek gerekir diye düşünüyorum.
    içindeki aşağılık üstünlük hiyerarşisini bir tarafa bırakıp, “ulus” kavramı ile, “miilet-milliyet” kavramları arasındaki anlam farklarını önemli buluyorum ve bence bir anarşistin de önemsemesi gerektiğini düşünüyorum. zira işin içinde kapitalist egemenlik biçimi, devlet ve tarih meseleleriyle ilgili boyutlar var gibi görünüyor.
    üzerinde konuşulur umuduyla bu kavramlardan ne anladığımı kısaca paylaşayım.
    önce “milliyet-millet” kavramından başlarsak:
    bence insanların tarihsel süreç içinde, doğada yaşamak -var olabilmek için bir araya gelmek, bir ortak iletişim içinde varlıklarını sürdürebilmek için oluşturdukları, az çok dil, coğrafya,kültür birlikteliklerine, buradan hareketle oluşan tarihsel guruplara milliyet diyebilmeliyiz. biri biriyle azçok anlaşabilen lehçelerin, diyalektlerin bir üretim, üleşim ve takas topluluğu… bir “doğal” birliktelik hali…
    bu ” doğal ekonomi” temelli ilişkide birliktelik bir egemenlik hiyerarşisiyle parçalandığında milliyetlikten millete geçme aşaması oluşuyor. egemen x milleti ile, bağımlı-köle y milleti gibi.
    anlaşıldığı gibi genel tarihsel gelişmeleri anlamak için yapılmasını istediğim bir kavramsallaştırmadır bu. yoksa buradaki hiyerarşiyi olumlamak söz konusu olamaz.

    “ulus” ise daha modern bir oluşum.küreselleşme öncesi kapitalist çağa ait. öncelikle diyalekt-lehçe değil, basbayağı egemen bir resmi dil ve resmi para var. ” mülkiyet ve miras hukuku” oluşturmak, pazar ilişkilerini, piyasaları harekete kavuşturmak, güvenlik, eğitim gibi ulusun egemen sınıf ve devlet tarafından yapılandırılmasının olmazsa olmazları için.

    ayır edici özellik açıktır ki sermayenin çapı ve hareket alanıyla ilgili… sınırları koyan o(; “biz-ulusu”, biz olmayan (ulus-lar ya da uluslaşamamış millet ve milliyetlerden ayıran sınır) artık, egemen dil ve hukuka tabiiyeti yani mülkiyet-miras ilişkilerinin kapitalist biçimini kabullenmek, gerek ve yeter şart oluyor. renk-ırk-kan-din ya da tarihten gelen diğer özellikler değil, düpedüz modern kapitalist ilişkiler ulusun oluşumunda başat etkendir. sermaye birikimine ve onun modern miras ve mülkiyet hukukuna katılım gücü…

    özetle diyebilirim ki:
    kapitalist dönemde oluşan pazar temelli siyasi, ekonomik, sosyolojik yapılanmalara “ulus” demekte bir sakınca olmaması gerekir. bunu bir övünç vesilesi yapmak ise, devlet olmakla övünmek kadar abes, yanlış bir şeydir.
    zira artık bu süreç küresel kapitalist çağa evrilmiş, klasik ulus ve onun üzerinden yapılanma dönemi bu durumla çatışır hale gelmiştir.
    küresel kapitalizm de mülkiyeti ve miras hukukunu gereksineceği için bir “devlet hukukundan, dolayısıyla, bir “uluslaşmadan” yana olacaktır, olmaktadır. ancak bu küresel bir ulus ve onun küresel tek devleti biçiminde olmak zorundadır; kendileri açısından elbette. bu ise geleneksel ulus yapılarını ve onların ulus-devletlerini aşındırmaktadır.

    yaşanan süreci böyle açıklayabiliriz, diye düşünüyorum.
    kürtler geç dahil oldukları “uluslaşma” (pazar ve devlet üzerinden) sürecinde, küresel kapitalistleşme dönemini doğru anladıkları için demokratik modernite ve demokratik ulus kavramı kullanmayı tercih ediyorlar.

    biz anarşistler tüm egemenlik biçimlerine (bunlar dünyayı mülkleştirme arzusunun sonuçları olduğun için de) karşı olmayı amaç edinmeye devam ediyoruz.

  16. Fethullah zayıf mı?

    http://www.youtube.com/watch?v=ZlFhBrMaMsc

  17. Fethullah zayıf mı?

    http://www.meforum.org/2045/fethullah-gulens-grand-ambition

  18. Gün Zileli, Gülen Cemaati hakkında neden Nazlı Ilıcak gibi düşünüyor?

    http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Her+Ta%C5%9F%C4%B1n+Alt%C4%B1nda+%22The+Cemaat%22+Mi+Var-1570

  19. Gülenci Zileli'ye hatırlatalım

    http://www.sendika.org/2013/12/gulen-cemaati-halk-dusmanidir-dogan-emrah-ziraman/

  20. prometheanray

    abartiya yaptiginiz elestirilerin yaninda sizin de yazilarinizdan takip ettigim uzere surekli geziyi abarttiginizi soyleyebilirim. geziden bir kongre cikarilmali gibi zaman zaman bana fantastik gelen onermelerinizi goruyorum. mevcut gezi partisinin paradoksal varligi gibi geliyor bana kongre onerisi ya da bazi yazilarinizda gezide salt bir akil vatmis gibi gezinin olaylara karsi durdugu yere deginmek. elestirdigimiz politikacilar ve iktidar erki abartiyi manipulasyon olarak kullandigi icin buna ihtiyaci var ama sol gorusluler olarak bizim dayanmamiz gereken sey gerceklik cunku zaten elimizfe baskalarinibki gibi manipulasyon araclari yok.

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑