Site Logosu

Gün Zileli

Aşk ve Devrim

Gazeteler, Kuşaklar, Uçaklar…

Anti-emperyalizm ve Ulusalcılık, İdeolojik Biçimlenme, Kürt Sorunu, Siyasi Tahlil


Sağcı gazeteleri de magazin gazetelerini de okumam. Sağcı gazeteleri olsun, o sırada hakim blokun sözcülüğünü üstlenmiş, örneğin Hürriyet gibi gazeteleri olsun, medyanın genel aldatıcılığının da ötesinde, fazlasıyla adi ve yalancı bulurum. Geleneksel Kemalist gazete Cumhuriyet’te ve genel olarak sol gazetelerde her şeye rağmen bir kalite, görece bir sorumluluk vardır.

En çok alıp okuduğum gazete Birgün’dür; onu Radikal ve Taraf  izler; bazı günler, güncel gelişmelere göre, bakalım “ne demiş bu konuda” diyerek Aydınlık aldığım da olur. İtiraf edeyim ki, Aydınlık aldığım günlerde, çevredekiler tarafından sağcı ya da ulusalcı sanılmayayım diye bu gazeteyi ismi görülmeyecek şekilde içe katlarım. Aslında Cumhuriyet de ulusalcı olduğu halde ona bu muameleyi yapmam. Nadiren Evrensel ve Özgür Gündem aldığım da olur.

Bana öyle geliyor ki, izlediğim bu gazeteler Türkiye’nin belli kuşaklarına hitap ederler. Örneğin Cumhuriyet artık giderek bu dünyayı terk etmeye başlayan ilk Cumhuriyet kuşaklarının gazetesidir, esasen onlara hitap eder; bir ölçüde de 1968 kuşağının ulusalcılığa takılıp kalmış kesimlerine. Yazarları da adeta bu yaşlılık halini yansıtır gibidir. Herhalde köşe yazarlarının yaş ortalaması en yüksek olan gazete budur. Örneğin Oktay Akbal’ı, cilalı taş devrine ait kazıları izliyormuş gibi bir duygu içinde okuyabilirsiniz. İçlerinde Ümit Zileli gibi daha genç olanları da vardır ama gerek kendini okutmayan yazış tarzları ve gerekse düşüncelerinin eskiliğiyle seksen yaş üzerine hitap ederler. Bununla birlikte, Cumhuriyet, ilk cumhuriyet kuşağının çığırtkanlıktan uzak zerafetini bugüne kadar korumasıyla gerçekten takdir edilmelidir.

Birgün, bizim ’68 kuşağından, düşünme yeteneğini henüz kaybetmemiş olanlara da hitap etmekle birlikte esasen, yanlış olarak “78 kuşağı” diye ifade edilen, çoğunlukla 1950’li yıllarda doğmuş ve bugün, gevşek bir şekilde de olsa ÖDP’ye yakın duran kuşağa hitap eder. Zaman zaman, bu kuşağın ağır “12 Eylül mağduru” durumuna pek uyan bir “ağlama duvarı” hali sergilese de Birgün, bugün ihtiyacını duyduğumuz iyi bir muhalif sol gazetedir. En iyi tarafı, AKP’nin iğvasına uyan “sol” aydınlarımızın liberal eğilimlerine ayak direyerek kararlı bir AKP muhalifi tutum takınması, öte yandan, örneğin AKP muhalifi bir diğer gazete olan Aydınlık’tan farklı olarak Kürt hareketine ve BDP’ye dost bir tutum içinde olmasıdır. Bu gazetenin son zamanlardaki en büyük hatası, esaslı bir kitap okuyucu kitlesine sahip olduğu halde “kitap eki”ni kaldırması olmuştur. Bilmiyorum, belki mali zorluklar yol açmıştır bu karara ama kitap ekini kaldırmalarının kendilerine tiraj kaybettirdiğini sanıyorum.

Radikal’in düzenle uyum içinde olan ama aynı zamanda kalite ve seviye arayan “1980 kuşağı”na hitap ettiğini sanıyorum. Bugün otuzlu yaşlarını süren bu kuşağın mensuplarının çoğu, ağırlıklı olarak özel sektörde yönetici görevler yerine getiren dinamik gençlerdir. Anne babalarından, ağabey ve ablalarından belli bir “sol kültür” almışlardır ama “dünyanın gerçeklerine” de ister istemez ayak uydurmuşlardır. Bir yandan “iyi” bir hayat düzeyi getiren maaşlar terk edilmemelidir ama bir yandan da “menajer”lere özgü bir kalite de muhafaza edilmelidir. İşte Radikal bu eğilimin sözcüsüdür. Liberalizme destek verir ama bu konuda dengeci bir tutum içindedir; AKP’ye karşı ılımlı bir muhalefet sürdürür, ulusalcılıktan uzak durur; Fetullah cemaati ile dirsek temasını sürdürür ama angaje bir profil vermez. En çok okunan kitap ekine sahiptir. Bu kitap ekini elbette piyasa ilişkileri yönlendirir, örneğin Birgün’ün kapanan kitap ekinden farklı olarak. Arkasında sermaye olan böyle güçlü bir gazetenin güçlü yayınevleriyle el ele olmasından doğal bir şey olamaz.

1980’ler sivil toplumculuğunun mirasçısı olarak görülebilecek Taraf, “1980 kuşağı”nın en “radikal” gazetesidir. Tabii ki bu radikallik sadece AKP ve polis taraftarlığı anlamındadır. “Vesayet rejimi”ne karşı mücadele adı altında başlatılan polis operasyonlarının en hararetli savunucusu olan bu gazete, herhangi bir burjuva kliğini destekleyerek “demokrasiye doğru ilerleme” güdüsü genlerine işlemiş Türkiye aydınları nezdinde önemli bir prestij sağladıysa da, “vesayet rejimi”ni devralan AKP ve Fetullah cemaati yanlısı olduğunun ve bu kesimlerden mali yardım aldığının ortaya çıkmasıyla son iki yılda bu prestijini aynı hızla yitirmeye başladı. Biliyorsunuz, bir gemi ya da sandal batmaya başladığı zaman öncelikle en gereksiz ağırlıklar denize atılır. Mehmet Baransu, Emre Uslu gibi polis muhabirleri ve zamanın en azılı anti-komünist yazarı Hadi Uluengin ilk elde denize atılmazsa bu gazete daha da hızlı batacaktır. Benden söylemesi.

Hazır bu konuya girmişken arada bir izlediğim diğer gazeteler hakkında da birkaç şey söyleyeyim.

Her kuşaktan bayrak tutkunu orta yaşlı emeklilere hitap eden Aydınlık  kalabalık ve güçsüz bir yazar kadrosuna sahiptir. Eski ve etkili bir yazar olan Doğu Perinçek’in bile geçmişe nazaran güç ve seviye kaybettiğini söyleyebiliriz. Diğer yazarlarından da – yaşları ne olursa olsun – bir mütekait mızmızlığı havası yansımaktadır. Eski “geniş cepheci” eğilimlerini hesaba katıp, ulusalcı güdülerini biraz olsun geri plana atarak diğer muhalif kesimlerle ve Kürt hareketiyle acaba dirsek teması kurmak için bir çaba gösterir mi düşüncesiyle bu gazeteye arada bir baksam da, bu konuda hiçbir umut olmadığını anlamış bulunuyorum. Bu gazetenin “geniş cephesi”nin sadece sağa ve “iç savaş uzmanı” emekli subay eskilerine açık olduğunu anlamamak için “eşek” (çok isabetli bir şekilde kendisine sevimli bir eşek amblemi seçmiş Hayvan Partisi’ni tenzih ederek) olmak gerekir.

Evrensel ve Özgür Gündem de Birgün gibi muhalif sol kesimde ele alınabilir. Evrensel gazetesi, Stalinist  Emep partisinin taraftarı olmakla birlikte, tam da Stalinizmin taktikçiliğine uygun olarak Stalinist yönünü ön plana çıkartmamaya, hatta mümkün olduğunca gizlemeye çalışmaktadır. Bir bakıma da iyi etmektedir. Siyasi mücadeledeki saflaşmaların ideolojik nedenlerle sekteye uğraması iyi olmaz. Elbette, Stalin ve Stalinizm tartışmasını siyasi nedenlerle toprağın altına gömmemek koşuluyla. Bu, yaklaşık elli yıl önce açılmış – Türkiye’de otuz yıl – ve devrimcileri belki elli yıl daha meşgul edecek büyük bir tartışmadır.

Özgür Gündem de muhalif bir gazete olarak iyidir ama biraz kendi kendisiyle çok fazla meşgul olma ruh halinden kurtulması gerekir kanımca. Dünya Kürtlerden ve Kürt mücadelesinden ibaret değil.

 

***

 

Bütün Türkiye, hatta dünya düşürülen Türk uçağını konuşurken böyle bir yazı yazmanın zamanı ve yeri miydi? Bu konuda söyleyeceğim fazla bir şey olmadığı için benim açımdan yeriydi.

Söyleyeceğim çok fazla bir şey yok, çünkü ben, o uçakları kullanan pilotların paraşütle falan atlayarak canlarını kurtarmalarını yürekten dilemekle birlikte, bütün ulusal savaş uçaklarının düşmesinden ya da düşürülmesinden yanayım. Ne kadar çok savaş uçağı düşerse o kadar iyidir. Diyelim ki, Türkiye de yarın öbür gün bir Suriye uçağını düşürse bu da iyi olurdu. Bunun ötesindeki tartışmalar ya da “ulusal sınırlar” beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.

 

Gün Zileli

24 Haziran 2012

www.gunzileli.com

gunzileli@hotmail.com

 

 

43 Comments

  1. anonim

    bende sağ gazete okumam ama taraf okurum.

  2. anonim

    bende sağ gazete okumam ama aydınlık okurum.

  3. hımmm

    Akit haricinde hepsi okunur.

  4. çıracı

    Bir de Enver Aysever gibi CHP-yanlısı sinsiler olmasa, BirGün mükemmele daha yakın bir gazete olacak…

  5. irfan

    Gün,Evrensel gazetesi, nasıl Stalinist Emep partisinin taraftarı olmakla birlikte, tam da Stalinizmin taktikçiliğine uygun olarak Stalinist yönünü ön plana çıkartmamaya, hatta mümkün olduğunca gizlemeye çalışıyorsa aynı şeyleri Birgün’de Kemalizm adına yapıyor bence.

    Read more: http://www.gunzileli.com/2012/06/24/gazeteler-kusaklar-ucaklar%e2%80%a6/#ixzz1yihniKZZ

  6. sinan

    sizi eskilerden taniyan biri olarak izlemeye calisiyorum ama biraz hayal kirikligina ugradigimi söyleyebilirim biraz yorgun biraz krgin ve daha cok kendisiyle mesgul oysa toplumsal zihniyet aktif yikilan seyler, cözülüp dagilan seyler, cürüyen seyler yaninda yeni biten seylerde var bazen hepsinin icine nüfuz eder bazilarinda daha az bazilarinda cok ama yolunu bulup akiyor o akintiya bir damla olmak

  7. anaya

    Birgün’ü öve öve bitiremeyen Gün Zileli ve Çıracı arkadaş, acaba geçtiğimiz yıl Süreyyya Evren’e yapılanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Ya da gazetenin Arap devrimleri hakkında aldığı oryantalist ve gerici tavır hakkındadi fikriniz ne?

  8. Gün Zileli

    Birgün’e eleştirilerimiz saklıdır elbette.

  9. evin

    gün zileli birgün’ü bu kadar övüyorsa köşe kapmak üzeredir.

  10. çıracı

    Süreyyya Evren’e yapılanları tabii ki büyük bir haksızlık (ve kendi ayağına kurşun sıkma, dar hesaplar için nitelikli bir özgürlükçü-sol yazarı feda etme) olarak nitelendiriyorum, ama kalan sağlar (Kadir Cangızbay, Halil Turhanlı) bizimdir 🙂
    Arap devrimsel sürecine ise “oryantalist ve gerici” baktıklarını düşünmüyorum; böyle bakan yazarları var, ama bu konuda “orta yolcu” tutum alanlar da var (ÖDP’nin geneli gibi), ayrıca bu devrimsel süreci hiç sorgulamadan destekleyen bazı yazılara da yer vermişlerdi diye hatırlıyorum.
    Bütün eleştirilerime rağmen tavrım: Yetmez ama BirGün!

  11. anaya

    Türkiye medyasında genel olarak etkili bir sansür ve otosansür mekanizması var ki son bir yılda bunun örneklerini çokça gördük. Süreyyya evren örneğini vermemin sebebi, bunun yalnızca hükümetin ve anaakım medya patronlarının çabasının bir sonucu değil, aynı zamanda coğrafyamızın gazetecilik kültürüne işlemiş bir şey olduğunu ifade etmekti. Şayet, kimisi “tarafsızlık” iddiasında olsa da, gazeteler resmi siyasal söylem içerisinde “replik ezberletici” bir konum almış ve herkesin kendi repliğini oynadığı, önyargılarını dizerek ezberlerini tekrar ettiği siyasal kültürümüzün bir parçası ve motoru haline gelmiş durumdalar. Böyle bir zamanda, “alternatif” yayın organı olma iddiasındaki Birgün gibi çevrelerin bu tektip toplumsal ezberlerin “solcu” bir versiyonunu oluşturmak yerine, iç-otosansür mekanizmasını yıkarak,muhalif ve düzen karşıtı kesimler için bir tür serbest kürsü konumu alması gerektiğini düşünüyorum.Hatalı mıyım?

  12. çıracı

    Haklısınız, ama “X partisinin yayın organı” olarak geçen bir gazetenin bunu yapması pek mümkün görünmüyor. Bunu sadece ‘toplumsal-devrimci’ denebilecek parti-dışı odaklar hakkıyla yapabilir.

  13. Gün Zileli

    Umarım, bu iddianı, diyelim ki, 6 ay sonunda hatırlar ve desteksiz attığın için biraz olsun utanırsın arkadaşım.

  14. Anonim

    birğün okurları arap devrimci sürecine .,oryantalist ve ğerici bakıyorlarmış….sevsinler….size alper taşın en yakın demecini okumanızı salık veririm.** esad iktidarının uyğuladığı baskıcı., anti demokratik uypğulamaların karşısındayız., halkın bağımsız ve devrimci mücadelesini desteklemekle birlite emperyalist tahakküm ve yerel işbirlikcilerine karşı en kararlı duran taraf olacağız.***mesle şudur ,,,artvin hopa ,fatsa ünye ., dersim…..v.s halkcı. devrimci ğeleneğinden ğelen bir anlayış veğelenek içinde kaba otodoks marksist anlayış aramak., bundan çıkarak bu insanları ., tartışmadan. konuşmadan kabul ettiler diye ifade etmek., insafsızlık ve sayğısızlık değilmidir **. evet birğün okurları esad rejimine karşı olmakla birlikte .dış emperyalist müdaheleye ve bölğesel işbirlikcilerine karşıdır. mitinğlerimiz bellidir. bu orta yolculuksa kabulümüzdür.selamlar.

  15. Anonim

    birğün., sadece kendi okurlarının ğücü ve desteği sayesinde ayakta kalan,.kendi özğücüyle mücadeleye destek vermeye çalışan ., muhalif ve hoşnutsuzların ğazetesidir.,,,eksikliklerine rağmen. daha entellektüel ve mücadeleci cizğiye doğru yol almaktadır., sırtında ne cemaat., ne patron, ğücüdeğil..herğün ekmekten önce almayı vazife kabül etmiş., her koşulda mücadele eden devrimci halkın ğücü vardır.

  16. Anonim

    irfanbey., birğün çevresi stalinist emep yayın orğanı evrenselinğizlediği ğibi….**bu sizin deyiminiz**…. kemalizmi.önplana çıkartmıyor., aslında ulusalcı ve kemalist* tir diyorsunuz.. sorarım size…birğününönemli bir kesimini oluşturan **ödp** gene konğresi ……nasıl oluyorda istilklal marşı yerine **enternasyonal marşı **ile açılıyor.., nasıl oluyor da etraf türk bayrakları ile örtülü değil. bu nasıl kemalistlik. nasıl oluyorda birğün yazarı bir ğenç bayan ödp* ye eş başkan oluyor. nsaıl oluyorda türkiye amerikancı ve kemalist olduğunu her fırsatta ifade edensilahlı kuvvetler tarafından katledilen., kızıldere şehitleri. fikri sönmezler., saffetler , mahirler konğrede baş uçta duruyor ve her fırsatta anılıyor. kürt halkının haklı mücadelesine çekinmeden destek veriliyor. ,,,,insafın o yerde namı yokmu***,selamlar.

  17. BaranaS

    Zileli hala -Aydınlıkcıların artık bıraktığı- biçimsel saptamalar yapıyor.
    Zileli de Aydınlıkcılıktan sonra bir yenilenme olmadığı hala eski yöntemlerle düşündüğünü görebiliyoruz :
    Şu şucu.Bu bucu.O öyle. Bu böyle. vb vb

    Zileli eskiden de AP şöyle.Anap böyle.CHP öyle gibi çözümlemeler yapardı.

    Bütün bunların ötesinde aslında Zileli Radikalci ve Tarafcı olduğunu açıklamış.

    Zileli,Aydınlık’ı önemsemiyor görünüyor ama yaptığı en önemli saptamaları hala Aydınlıkcılardan etkilenerek yapıyor.

    Zileli’nin ve “yaşa,bravo” diyenlerinin yaptıkları tek şey var:
    Devrime ve devrimcilere karşı küfür yazıları yazmak.

  18. birant

    abi valla ben de ilk günden bu yana pilotların derdindeyim.ama kimse de merak etmedi be adamları! dünyaya bakışlarının benden çok uzak olduğunu bilmeme rağmen, böyle bir sonu hak etmediklerini düşünüyorum.

  19. anaya

    /*birğün okurları arap devrimci sürecine .,oryantalist ve ğerici bakıyorlarmış….sevsinler….*/
    İlk olarak tek tek okurların değil gazetenin genel tavrından söz ediyorum. Bahsettiğim tutumu örneklendirmek gerekirse gazetenin en yetkili ağızlarından birinin bu yöndeki ifadesi işte aşağıdadır:

    ABD MENŞELİ PROJE

    Gazetemizin Dış Politika Editörü İbrahim Varlı ise Ortadoğu ve Arap coğrafyasının toptan bir değişim/dönüşüme tabi tutulmak istendiğini, okyanus ötesinde karar verilen bu dönüşümün gerçekleşmesi için ise seküler Arap milliyetçiliğinin tasfiye edilerek, “ılımlı İslamcı iktidarlar kuşağı”nın yaratılmak istendiğini belirtti. Halk hareketlerinin başlangıçta içinde barındırdığı devrimci potansiyelin, emperyalist girdilerle bertaraf edildiğini belirten İbrahim Varlı “bölgede adı konulmamış bir paylaşım savaşının yürütüldüğünü” ifade etti.

  20. Anonim

    bu tek tek okurların genel tavrı değildir. buradaki tavrı iyi anlayıp oyuna ğelinmemelidir. başlanğıçtaki halk hareketlerinin içinde barındırdığı devrimcipotansiyelin emperyalistğirdilerle bertaraf edilmeye çalışıldığı tespitinde ne yanlış var. sorarım. selamlar.

  21. Anonim

    işte libya., işte mısır…daha sonra suriye canlı örnekler. başlanğıctaki o coşku., devrimci hava varmı buğün…size heyecan veriyormu. sönümlenmek üzere işte beni de korkutan bu. selamlar.

  22. vicdan kayır

    İçimdeki gazetelerle ilgili yorumlarımı netleştirdiniz Sevgili Gün’ümüz…
    savaş uçakların kanatlarının kırıldığı kuşların kanatlarının uçsuzluğunda günlere… vk

  23. anaya

    /*başlanğıçtaki halk hareketlerinin içinde barındırdığı devrimcipotansiyelin emperyalistğirdilerle bertaraf edilmeye çalışıldığı tespitinde ne yanlış var*/

    Bana göre hiçbir yalnış yok. Sadece “okyanus ötesinden yapılmış plan” iddiasını abartılı buluyorum. Tüm devrimler, onu boğmaya ve çıkarlarına tabi kılmaya çalışan güçlerin saldırısına maruz kalır. Bunun illa da “okyanus-ötesi” güçler olması gerekmez, ama günümüz dünyasında böyle güçlerin çabasının olması da kaçınılmaz görünmektedir.
    Bizim devrimlere bakışımız herhangi bir örgüt-üst yapısının tüzüğünden veya uygulamalarından ibaret olamayacağı gibi,uluslararası güç dengelerini günlük yaşamın adaletsizliğinden kaynaklanan isyanların önündeki bir tetikleyici olarak görmemelidir. İsyancı yerel halkların koordineli ancak bağımsız mücadelesi dışında, toplumsal harekete yön vererek ona kendini dayatacak iç ya da dış otoriteler “devrim” adına tanınamaz. Bu bağlamda libyayı bombalayan NATO güçleri kaddafi güçleriyle, mısırda yüksek askeri konsey mübarekle, suriyeye “sünni bloğunun” potansiyel askeri müdalesi esad rejimiyle aynı taraftadır; karşı-devrimin tarafındadır!
    /*başlanğıctaki o coşku., devrimci hava varmı buğün…size heyecan veriyormu. sönümlenmek üzere işte beni de korkutan bu.*/
    Aynen katılıyorum, beni de korkutan bu. Ama bu yüzden Fas’ta, Mısır’da, Suriye’de, Bahreyn’de, Yemen’de,Tunus’ta devam eden ve bağımsız olarak kendini var etmeye çalışan güçleri de bulunduran devrimci mücadelelere “zinde güçler olarak bi yumrukda biz vuralım” mantığını yine de yanlış buluyorum. Örneğin biz bu gün mısırda bağımsız sendikaların kurulmaya başladığını biliyoruz . Yine Suriye’de çoğunluğunu dış-askeri müdahaleye karşı olanların oluşturduğu ve gayri-müslüm üyelerin de katılımına sahip YKK’lar hakkında da güzel şeyler duydum. Yine Bahreyn ve Yemen’de ABD ve petrol monarşileri tarafından “Köktendinci/terörist” ,”İran ajanı” vb. olarak suçlanan muhalif halk hareketlerinin başarılarının bölgesel emperyalist dengelere ve petrol monarşilerine nasıl bir darbe indireceğinden bahsetmeye bile gerek yok! Arap devrimleri sürüyor ve hala -herşeye ramen- kazanılabilir. Ben buna inanıyorum. Saygılarımla.

  24. Anonim

    söyledikleriniz temenni ve teselli olarak kalıyor malesef., reel ğerçekcilik bize böyle ğöstermiyor.

  25. Anonim

    ARAPÇA ÖĞRENME!…
    Cumhuriyet gazetesinde bir ilan..
    “İlköğretim’de çocuğu olan Anne-babalar” diye başlık atmışlar…
    İlk cümlesinde ise, “Dördüncü sınıftaki çocuğunuza ‘ARAPÇA’ öğretilecektir” ifadesi yer alıyor.
    Yok canım..
    “Bir dil, bir insan. İki dil, iki insan.. Çocuklarının bir dil daha öğrenmesini isteyenler, ilköğretim müdürlüklerine müracaat etsinler” demiyorlar, ilanın devamında..
    Tam aksine, yobazlıklarını ele veriyorlar..
    Cehaleti ne kadar sevdiklerini ifşa ediyorlar..
    Kinlerini şöyle kusuyorlar: “Yazması ve okunması son derece zor ve sorunlu olan ‘ARAP’ harflerinin ilkokul çağındaki çocuklara öğretilmesinin tek amacı vardır: ATATÜRK’e ve DEVRİMİ’ne karşı kuşaklar yetiştirmek!..”
    Yaaa.. İşte böyle..
    Yazması ve okunması son derece zormuş.
    Onun için karşı çıkıyorlarmış..
    Ama; esas sebep, Arapça öğrenerek, devrimlere karşı bir kuşak yetiştirilmek istenmesi imiş!
    İlanı veren kim?
    Kadın Araştırmaları Derneği..
    Derneğin isminde bir sorun olmalı.
    “Cehaleti Sevenler Derneği” daha yakışırdı, bu ilanı verenlere..
    Her ne ise..
    İlanın devamına bakalım..
    Kinlerini kustuktan sonra, taleplerini de şöyle ifade ediyorlar: “Çocuklarımızı, dolayısıyla ülkenin geleceğini korumak için ‘ARAPÇA’ öğretimine karşı çıkmalıyız. Daha fazla gecikmeden!”
    İşte kafa bu..
    Daha doğrusu, “nato kafa, nato mermer” diyebileceğimiz taş kafa bu!
    Arapça öğretiminin engellenmesi ile ülkenin geleceğini korumak arasında ne bağlantı olabilir ki?

  26. Anonim

    Ataol Behramoğlu, Emin Çölaşan ve Melih Aşık da aynı şekilde cehaletlerini ve Arap düşmanlıklarını kusmuş;

    http://www.habervaktim.com/yazar/45709/melih-asik-bunalimi.html

    http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2011/12/18/fesuphanallah

    http://www.milliyet.com.tr/arapca-eksikti-/gundem/gundemyazardetay/17.12.2011/1476588/default.htm

    http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/304360/Cocuklarimizin_idam_Hukmu_.html

    http://sozcuhaber.blogspot.com/2011/12/imam-hatiplileri-arapca-ogretmeni.html

    Bu arada, üslubunu doğru bulmasam da, şu tartışma ve görüşler de ilginç;

    arap kültür emperyalizmi

    islamiyete neo-şamanistlerin taktığı ad… atsız’ın atları; sütçü beygirleri… üzerinde durmaya değmez!
    16.02.2012 08:13
    yerleyeksan

    arab olmayan, arablaşmayı seçmeyen ya da bir türlü arablaştırılamayan kişileri “neo-şamanist”, “atsız’ın atı” olarak adlandıran arabların savunduğu emperyalizm çeşidi.

    arabların en önemli özelliği kendi putlarının en üstün put olduğuna inanıp diğer putların “sahte” olduğunu öne sürmeleri. sümerler’den, kemetler’den, farslar’dan arakladıkları sahte dinlerini “şamanist” diye kendi çaplarında aşağıladıkları bir türk dininden üstün tutarlar.

    işin ilginç yanı, bu arablar, şamanların ürettiği bir dünya görüşüne “tasavvuf” adı altında tapıyorlar. hepten araksınız olm. hepten çakmasınız.

    öte yandan; türk olmanın, şaman olmanın atsız ya da atsızcılar ile ne ilgisi var? atsız da atsızcılar da kemalcidir öncelikle. aynı hüseyin feyzullah ve ülkücüler gibi. diyanet işleri başkanlığını kurup arab sürüsünü maaşa bağlayan adamın mürididir bunlar. türklük ile arablık arasında bir yere koymak istesen, atsız diye saydığın kişi ya da kişiler arab tarafında kalır.

    (bkz: kemalizm müslümanlığın bir mezhebidir)

    dolayısı ile türkler’i de şamanların dinini de tanımıyorsun. sen git ninti’nin, sargon’un, akhenaton’un, zerdüşt’ün tarihini oku önce türkler’e ya da şamanlar’a sövmeden önce.

    yerle bir olmuş eski ve yeni putlarınızın ezikliğini türkler’den çıkardıkça ezikliğiniz daha da bir gülünç oluyor.

    hadi şimdi 6 gün çalışın 7. gün dinlenin. hadi bakalım…
    05.12.2012 17:21
    ankuwash

  27. Anonim

    Ciddiyetsiz Medya
    Mehmed Şevket Eygi

    LE MONDE, The Times, Washington Post ve benzeri ciddî gazeteler yüzde yüz tarafsız değildir ama yine de ciddî gazetelerdir.
    Bizde onlara benzer gazete yok. Türkiye için korkunç ve dehşet verici bir eksikliktir bu.

    Bundan kaç sene önceydi tarihini hatırlamıyorum, Fransa’da başörtüsü tartışmalarının en hararetli günlerinde Le Monde bu konuya iki sayfa ayırmıştı; birinde başörtüsü aleyhtarlarının, ötekinde başörtüsü hürriyeti taraftarlarının yazıları, yorumları yayınlanıyordu.

    Üç beş kere tekrar etmişimdir, yine yazayım: Başta The Times olmak üzere bazı İngiliz gazeteleri bundan elli altmış sene öncesine kadar birinci sayfalarının tamamını küçük ilanlara ayırırlardı; haberler, yorumlar, resimler iç sayfalarda yer alırdı… Bendenizde öyle birkaç eski gazete nüshası olacak, onlardan birini kendim için camlatacağım, beş on tane tane de renkli fotokopi yaptıracağım, meraklı birkaç dostuma hediye etmek için.

    Medya mensubu olarak her sabah günlük gazetelere (internetten) göz atmam gerekiyor. Onlara baktıktan sonra içime fenalık geliyor. Genelde seviye çok düşük, ciddiyet yok, üslup berbat.

    Nice muhalif gazeteler ve yazarlar holiganca, militanca, fanatikçe yayın yapıyor… Madalyonun arka tarafındaki yağcılar, yalakalar, dalkavuklar, şakşakcılar ayrı bir âlem.

    Nadir istisnalar dışında herkes sinir küpü olmuş.

    Soğukkanlılık şişesi taşa vurulmuş.

    Medya hürriyetinin neticesi bu mu olmalıydı?

    Gazetecilik nedir? Önce doğru haber vermektir. Sonra, doğru olmasa bile ciddî ve haysiyetli makaleler, yorumlar yayınlamaktır.

    Bugünkü bazı büyük gazete ve tv’ler, müstehcenlikte sınır tanımıyor. Medya organı mı, genelev bülteni mi anlaşılmıyor.

    Yalan dolan, iftira, dezenformasyon, çamur atmanın sınırı yok.

    Yahu be mübarekler, ayda birkaç kere olsun, lisanla, mimarlıkla, sanatla, eğitimle, yozlaşma ile, kültür değişimleriyle ilgili manşet atsanız ne olur?

    Çocuğun ısırdığı köpek mavalları… Manken hikayeleri… Futbolcular, şarkıcı, türkücü makulesi… Şarkı söyleyen kediler… Kanguruyu yutan piton… Zebrayı parçalayan arslan…

    Şu Atatürkçülere bakınız, onlar böyle berbat gazeteleri Ulu Önderleri M. Kemal devrinde çıkartabilirler miydi?

    Her zaman söylerim: Basın İngiltere’de, öteki ileri ülkelerde Dördüncü Kuvvet’tir, bizde ise Birinci Kuvvet. Bizim Birinci Kuvvetimiz böyleyse vah bu memlekete, halka, devlete!

    Türkiye’de basın-medya hürriyeti var mı? Var var var… Biz bu hürriyeti erdemli bir şekilde kullanabiliyor muyuz? Hayır hayır hayır…

    Şu bazı büyük gazete ve tv patronlarına bakınız… Onlarca holding, banka, dev şirket sahibi, milyarlarla dolarla oynuyorlar. Onlar gazetelerini elbette milyarlarına milyar katmak için kullanacaktır.

    Vesayet rejiminin baskıları, tabuları, zulümleri altında kan kusan, ezilen Müslümanlar iktidar olunca Le Monde, The Times, Frankfurter Allgemeine Zeitung gibi gazeteler kurabildiler mi? Türkiye Müslümanlarının Papalığın Osservatore Romano’suna benzeyen bir yayın organları var mı?

    Polemik polemik polemik… Havaiyat… Laklakiyat…

    Cemaat-İktidar savaşı haberleri ve yorumları artık kabak tadı verdi.

    Tencere dibin kara… A maskara, senin dibin daha kara!..

    Rahmetli Osman Yüksel, vesayet basını için, bunlar basın değil, hasım derdi.

    Adam gibi gazeteler istiyorum. Âdil ve insaflı gazeteler istiyorum. Deli dana gibi muhalefet yapan gazete istemiyorum. Yağcı, yalaka, şakşakçı gazete istemiyorum. Dezenformasyon istemiyorum. Paraya endeksli vatanseverlikten nefret ediyorum.

    Bir ülkenin, bir halkın halini mi öğrenmek istiyorsunuz, gazetelerine ve tv’lerine bakınız.

    Vaktiyle biz İslam’a, vatana, millete hizmet edeceğiz diye halktan para, dindar kadınlardan altın yüzük ve saire toplanarak kurulmuş birtakım yayın organlarına bakınız.

    Artık, ne kadar kültürlü, ne kadar âqil, ne kadar namuslu, ne kadar vatansever olurlarsa olsunlar; fakirlerin, orta hallilerin günlük gazete yayınlama, tv kanalı kurma imkanları, fırsatları, hürriyetleri yoktur.

    Eskiden bundan yüz sene kadar önce Sirkeci Ebussuud caddesinde matbaalar varmış. Birkaç müteşebbis küçük bir sermaye ile gazete çıkartmaya niyetlenince, oradaki matbaalardan biriyle anlaşırlarmış, matbaanın üst katındaki iki oda gazetenin daire-i mahsusası olurmuş ve yayın başlarmış. Çok kişi yazılarından telif ücreti almazmış.

    Nerede o günler!..

    http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Ciddiyetsiz_Medya/19766#.U2QI2IF_uqg

  28. Anonim

    Paçavra Sözcü yine çirkinleşti

    İsrail uşaklığı ile bilinen kirli yayın organı Sözcü gazetesi yine çirkin bir manşetle çıktı.

    Yayın hayatına başladığı ilk günden bu yana manşetinden Recep Tayyip Erdoğan’ı eksik etmeyen, bazen de iftira içerikli haberlerle hükümeti aşağılayıcı ifadeler kullanan Sözcü gazetesi bugün orta öğretim kurumlarındaki başörtü serbestliğini manşetine taşıdı.

    ‘ATATÜRK’ÜN SİSTEMİ ÖLDÜ’

    Tek hedefi tüm insanların anne karnındaki bebek gibi çırılçıplak olmasını sağlamak olan gazetenin ‘İşte 2023 hedefi’ manşetiyle verilen haberde ‘Bunlar, bu gidişle doğmamış çocuğa bile türban takacak. Atatürk’ün kurduğu laik eğitim sistemi resmen öldü. İktidar; dindar ve kindar nesil planı için, türbanı önce üniversiteye, sonra kamuya soktu… Okullara zorunlu din dersi koydu. İbadethane zorunluluğu getirdi. Tepkilere rağmen okulları imam hatibe çevirdi…2023 hedefi için planın 2. aşamasına geçtiler. Ortaokul ve lisede türbanı serbest bıraktılar. 10 yaşındaki kızlar okula türban, peçe ve çarşafla, erkekler ise cübbe ve takkeyle gidebilecek. Takmayanlar hedef olacak. Yakında ilkokula da türban gelebilir’ denildi.

    Ayrıca Konya’daki bir okulda çekilmiş fotoğraf için de ‘Ailelerinin zoruyla türban takıp okula gittiler’ ifadesi kullanılıp ‘Tayyip’in özlediği tablo’ başlığını attı.

    ‘GAVUR GAVURLUĞUNU YAPIYOR’

    Anne karnındaki cenine ‘başörtüsü’ takan gazetenin çirkin manşetini görenler ‘Gavur gavurluğunu yapıyor, biz de Müslümanlara sahip çıkmaya devam edeceğiz’ yorumlarında bulundu.

    http://www.yeniakit.com.tr/haber/pacavra-sozcu-yine-cirkinlesti-30543.html

  29. Anonim

    **
    CUMHURİYET, SÖZCÜ, bazı başka gazeteler çok sert, çok ağır, çok vurucu, çok kırıcı amansız muhalefet yapıyor, onların yazarlarına siyasî iktidar bir şey yapamıyor. Bazı gazeteciler, tv müdürleri tutuklanıyor ama bu tutuklamalar basın, fikir, inanç hürriyetinin ihlali midir, değil midir? Şu husus kabul edilmelidir ki, 1924’ten bu yana, Türkiye’de basın hürriyeti konusunda bu kadar serbestlik ve hürriyet olmamıştır. Bugünkü hürriyet M. Kemal, İsmet Paşa, Adnan Menderes, diğer iktidarlar zamanında olmamıştı. Türkiye’de, İngiltere’de olduğu gibi bir basın hürriyeti olabilir mi? Olamaz. İngiltere demokrasinin beşiğidir, bizim demokrasimiz ise kendimize özel yeni bir demokrasidir. Bendeniz elli beş senedir gazetecilik yapıyorum, yazıyorum. Kalemimin en hür olduğu, en rahat yazabildiğim, inanç, fikir ve tenkitlerimden dolayı rahatsız edilmediğim devir bu devirdir. Muvafık ve yağcı olduğum için mi?.. Hayır. Ben de muhalifim, siyasî muhalif değilim, sosyal ve kültürel açıdan muhalifim. Bazı siyasal İslamcılara karşı çok ağır yazılar kaleme almışımdır. Şu gerçeği kabul etmeliyiz: Cumhuriyet tarihinde görülmüş en geniş medya, fikir, tenkit, muhalefet hürriyeti şu yaşadığımız devirde mevcuttur. M. Kemal, İnönü devirlerinde Cumhuriyet’in Sözcü’nün yaptığı gibi muhalefet yapmaya kalkışanlar idam edilir, İstiklal Mahkemelerinde süründürülür, zindanlarda çürütülürdü. 1924’te Trabzon milletvekili Ali Şükrü beye ne yapılmıştı? Hilâfet’in kaldırılması konusunda Meclis kürsüsüne çıkıp ağır muhalefet yaptığı için Cumhurbaşkanlığı koruma kumandanı Topal Osman’a öldürtülmüştü. Sonra da konuşmaması için Topal Osman’ı öldürmüşlerdi. Mâlum… Ölüler konuşmazmış, konuşamazmış… Evet, hiç abartmıyorum, Cumhuriyet tarihinin en geniş medya hürriyeti bugün yaşanmakta, siyasî iktidara, Cumhurbaşkanına, devlet ve hükümet büyüklerine fütursuzca saldırılmakta, hakaret edebilmektedir.
    **
    (Mehmed Şevket Eygi)
    http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Vatansever_Idealist_Fedakr_Politikacilar/26431

  30. Anonim

    Basın “halkın sesi” değildir: toplumdaki çeşitli görüş ve çıkar çevrelerinin, kendi bencil seslerini halka iletmelerinin bir aracıdır. Basını halkın sesi sanmak, tam tersine, totaliter düşünceye özgü ve son derece tehlikeli bir yanılgıdır: çünkü halkın sesinin tecelli ettiği yerde, o sese karşı olanlara ancak susmak düşer. Totaliter rejimlerde gazetelerin Der Völkische Beobachter (Halkın Gözlemcisi), Il Popolo (Halk) ve Hakimiyet-i Milliye ve Ulus gibi isimler taşıması rastlantı değildir.
    Yanlış Cumhuriyet-Sevan Nişanyan

  31. Anonim

    Eğer dikkatli değilseniz, gazeteler sizin zulüm gören insanlardan nefret etmenizi ve zulmü uygulayan insanları sevmenizi sağlar.
    Malcolm X

© 2025 Gün Zileli

Theme by Anders NorenUp ↑