90’lı yıllarda “sigaranın zararları” üzerine bir tartışma programı izlemiştim. Tartışmanın her iki tarafı da doktordu. Biri kadın ikisi erkek, orta yaşlardaki üç doktor sigaranın zararlarını ortaya koyma görevini üstlenmişken, diğer tarafta sigaranın o kadar da zararlı olmadığını, hatta bazı yararları olduğunu savunan daha yaşlıca bir doktor yer alıyordu. Sigaranın zararlarını ortaya koyan üçlü son derece sinirliydi. Sigaranın bazı yararlarını savunan doktor ise, karşıtlarının “bir de doktor olacaksın, neymiş yararları, anlat bakalım?” saldırgan sorusuna “sindirime iyi gelir, sinirleri yatıştırır” derken sükûneti ve efendiliğiyle söylediklerini doğrular gibiydi. Tabii görece genç doktorlar da bağırıp çağırmalarıyla sigaranın “yatıştırıcı” etkilerinden uzak kaldıklarını kanıtlamış oluyorlardı.
İlker Canikligil’in Flutv’de benimle yaptığı “Sosyalizmin Kısa Tarihi” dizisinin 7. si ve sonuncusu olan “SSCB’nin Yıkılışı” başlıklı bölümün ortalarında bir yerlerde, laf nereden geldiyse, “Çarlık’ın 1917 Ekim’inde kurulan Sovyet Cumhuriyeti’nden, Osmanlı’nın da 1923’te kurulan Cumhuriyet’ten daha iyi olduğunu” söyledim. Bu sözlerim, programı izleyen arkadaşların çoğunda büyük tepkiye yol açtı. Solcu ve kısmen de Kemalist olduğu tahmin edilebilecek bu arkadaşların çoğu, tepkilerini biraz da aşırı, hatta belirtmek istemezdim ama bir fikri tartışmanın sınırlarını hayli aşan saygısız ifadelerle ortaya koydular. Olsun, ben yine de bu saygısız ifadeleri kullanan arkadaşlara kızgın değilim ama onlar adına üzüldüm. Tartışma adabı sinirleri yatıştırır!
Bu yazıda, öfkelerini biraz olsun yatıştırmak ve daha sağlıklı düşünmelerini sağlamak için tezimi makalenin sınırları içinde biraz açmak istiyorum.
Öncelikle belirteyim ki, “görecelik” diye bir şey vardır. Birinin diğerine göre uzun boylu olduğunu belirtmek, o kişinin uzun boylu olduğunu söylemek anlamına gelmez. Dolayısıyla, bu iki monarşik rejimin iki cumhuriyet rejimine göre daha iyi olduğunu söylemek bu rejimlerin iyi olduğunu söylemek değildir. Bu iki monarşik rejim de elbette kötüydü ve zaten esasen bu kötülükleri nedeniyle yıkılıp gittiler. Fakat yerine gelen oligarşik rejimler, birçok bakımdan ileriye doğru bir hamleyi temsil etseler de, özgürlükler açısından daha olumsuz bir yerdedirler.
Bu iddiamın gerekçelerini üç nokta üzerinden ileri süreceğim: Birincisi, rejimlerin siyasi yapısı; ikincisi, basın özgürlüğü; üçüncüsü, işçilerin grev hakkı.
Çarlık monarşisi elbette oldukça kötüydü. Duma adı verilen, oy kullanma yoluyla seçilen meclis ancak 1905 devriminin sonucu olarak ve birçok kısıtlamalarla yürürlüğe girebilmişti. Devlet Duması 1906 ile 1917 arasında dört kez seçildi. I. Duma, 1905 Devrimi’nin hemen ardından, biraz da bu devrimin etkilerini savuşturmak amacıyla yürürlüğe kondu. Çarlık rejimine rağmen SR’lerin (Sosyalist Devrimciler) ve RSDİP’nin (Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi), Trudoviklerin vb. seçimlere katılma hakkı vardı. RSDİP’nin Bolşevik ve Menşevik hizipleri seçimleri boykot etti. 500 üyeli Duma’da ılımlı demokrat Kadet Partisi 180 milletvekili çıkararak çoğunluğu aldı.
I. Duma 1907 Şubat’ında seçildi. RSDİP’nin Bolşevik ve Menşevik hizipleri boykot politikasından vazgeçerek seçimlere katıldılar ve Duma’da kendi azınlık gruplarını oluşturdular. Başbakan Stolipin, ayaklanma hazırladıkları gerekçesiyle radikal grupların Duma’dan çıkarılmasını ve 16’sının dokunulmazlığının kaldırılmasını önerdi. Duma bunu reddetti. Bunun üzerine Duma, Çar tarafından Haziran ayında feshedildi.
1912 yılındaki seçimlerle Bolşevikler III. Duma’ya yeniden girdiler ve kendi gruplarını kurdular. Özellikle Çarlığın son zamanlarında yasal ya da defacto işçi grevleri büyük kentleri kaplamıştı.
Basına gelecek olursak, Çarlık Rusya’sında 19. Yüzyılda 133 gazete ve dergi yayındaydı. Elbette bunlar ağır bir sansürle karşı karşıyaydılar. Fakat şu var ki, sansür aynı zamanda bağımsız yayın organlarının varlığının göstergesidir. Eğer bağımsız yayın organları yoksa sansüre de gerek kalmaz. Biraz sonra Sovyetler Birliği’ndeki basın organlarına değineceğim ama burada yeri gelmişken Sovyetler Birliği’nde sansür olmadığını belirteyim. Çünkü sansür edilecek basın organı yoktu. Bütün basın ve yayın zaten devletin elindeydi ve onun tarafından yayınlanıyordu. Devlet kendi tekelindeki basın organlarını neden sansür etsin ki!
Gelelim Sovyetler Birliği’ne. 1917 Ekim’inde “proletarya diktatörlüğü” adına Bolşevik Partisi’nin diktatörlüğü ilan edildi. Başlangıçta Sol SR’lerle Bolşevikler ittifak halinde olduklarından hemen tek parti diktatörlüğü ilan edilmedi ama Menşevikler, Sağ SR’ler ve diğer irili ufaklı radikal partiler baskı altına alındı. 1918’de Kurucu Meclis seçimleri yapıldı ve Bolşevikler SR’ler karşısında seçimleri kaybedince, Kurucu Meclis’i bir daha açılmamak üzere kapattılar. Aynı yıl, 1918’de Sol SR’lerin Bolşevik iktidara karşı ayaklanması üzerine Sol SR’ler başta olmak üzere, Bolşevik Parti’nin dışındaki tüm partiler yasaklandı ve tek parti diktatörlüğüne geçildi. 1917 Şubat’ının ürünü olan özgür Sovyetler ise tamamen formel, göstermelik bir organa dönüştürüldü.
Buna paralel olarak, tek parti diktatörlüğü, 1917 Ekim’inin ertesi günü, Maksim Gorki’nin Novayo Jizn’i de dahil olmak üzere kapatıldı ve 70 yıl boyunca Sovyetler Birliği’nde rejim gazeteleri dışında hiçbir basın organına izin verilmedi. Muhalif yayınlar ancak yeraltında Samizdat adıyla varlıklarını sürdürebildiler.
Sovyetler Birliği’nde grev hakkı başından itibaren tümüyle ortadan kaldırıldı ve defacto greve giden işçiler şiddetle cezalandırıldı.
Osmanlı monarşisine geçelim. 1877 Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ndaki toplam 115 mebusun 69’u Müslüman, 47’si gayrimüslimdi. 1908’de Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte seçimler yapıldı. Seçimlerde Ahrar Fırkası ve İttihat Terakki Fırkası yer aldı. Görüldüğü gibi, Osmanlı Monarşisi’nde ve Meşruti Monarşisi’nde hem milliyetler hem de partiler açısından görece çoğulculuk söz konusudur.
Cumhuriyet ilan edildikten sonraki Meclis (2. Meclis) 11 Ağustos 1923 ile 1927 yılları arasında görev yaptı. 286 mebustan oluşan bu meclis, Zeki Kadirbeyoğlu adlı muhalif mebusun dışında tümüyle Müdafa-i Hukuk Cemiyeti (1. Grup) tarafından tayin edildi. Bu dönem 6 mebus idam edildi.
Meclis’te azınlıklar ve gayrimüslimler yer almadı. Kürt bölgelerinden Ensarioğulları ve Bucaklar gibi birkaç Kürt beyi dışında seçilenlerin hepsi Türktü. Sonuç olarak rejim, bir tek parti (CHP) diktatörlüğü ile yönetiliyordu.
Cumhuriyet rejiminde basın ve yayın organları esasen rejimin tekelindeydi. Bağımsız yayın organlarına izin verilmiyordu. 1931 Basın Yasası, saltanat, hilafet, komünizm, anarşizm yanlısı yayınlara yasak getirdi. 1938 Matbuat Kanunu ile basın bir kez daha kesin denetim altına alındı.
Cumhuriyet yönetiminde grev yasal değildi.
Sigaranın sindirime ve sinirlere iyi geldiğini ileri süren o yaşlıca doktorun sakin hali hiç gitmez gözümün önünden.
Gün Zileli
9 Aralık 2025
PRUT SAVAI’NDAN BOLEVĐK DEVRĐMĐ’NE KADAR RUS BASINI VE MÜSLÜMANLARIN BU BASINA KATKILARI / Muammer GÖÇMEN*
Hür basının geli imi 1917 ihtilaliyle sona ermi tir. Đktidara Lenin önderliğindeki Bol evikler geçince, kendi isteklerine ve emirlerine gönüllü bir ekilde itaat eden basının tekellemesini sağlamı lardır. 1918 yılında eskiden beri yayınlanan ve bağımsız politika izleyen tüm Tatar basını kapatılmı veya kapanmak zorunda bırakılmı tır. Böylece Tatar gazete ve dergileri bakent Petersburg ile Moskova, Kazan, Orenburg, Astrahan, Samara, Tomsk, Saratov ve Sibirsk gibi büyük ehirlerde neredilmemi daha az öneme sahip Uralsk, Takent, Hokand, Menzlisk ve Troitsk gibi küçük ehirlerde faaliyetini sürdürmütür. 1905–1917 yılları arasında Kazan’da 29, Orenburg’da 15, Ufa’da 14, Astrahan’da 13, Uralsk’ta 6, Petersburg’da 6, Moskova’da 6, Troitsk ve Takent’te iki er gazete mevcuttur. Vakit, Yıldız, Kuya , Đl gibi yayınlar diğerlerine göre daha popülerdir. Fakat bunların büyük bir kısmının sayısı 5000’i geçmemi tir. Ama bu yayınların elden ele, ilden ile dola tırılmasıyla bu rakamların çok üzerinde bir okuma kitlesi vardır. Türkçe yayınların büyük bir kısmı toplumsal ve siyasi konularda kalem oynatmaktadır. Bu tür dergi ve gazetelerin ba lıkları altında u ibareler yer alır; “Đctimaî, Siyasi, Sosyal, Edebi, Bedii, Sınaî basın” gibi. Bazen de iktisadi ve kültürel gibi ifadelere de rastlanmaktadır.
Seçim biçimi işçilerin delegeleri, delegelerin Duma’ya gidecek vekilleri seçmesi biçiminde iki aşamalıdır. Partinin yayın organı Pravda ise işçilere, seçmen listelerinin kontrol edilmesi ve 3 işçi arkadaşını ya da 3 komşuyu kazanarak Bolşevik adaylara oy vermek üzere seçime katılma çağrıları yapmaktadır.
Bir yanıt yazın