Levent Gültekin / Cemaatçileri ne Yapalım? Gaz Odalarına mı Atalım?
LEVENT GÜLTEKİN
Diken
acikcenk@gmail.com / @acikcenk
Tam olarak ne dediğimin anlaşılması için biraz ayrıntılı ve uzun yazacağım. Sabrınızı rica ediyorum.
Hayatımın hiç bir döneminde Gülen Cemaati’ne en küçük bir yakınlık duymadım. Tek bir gün Cemaat’i övücü, yüceltici tek bir cümle kurmadım.
Takıyyeyi yani iki yüzlü davranmayı yaşam felsefesi yapmaları beni onlardan uzak tuttu. Dinler arası diyalog, hoşgörü toplantıları gibi çabalarını hep bu taktiğin bir ürünü olarak gördüm.
Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalardaki tutumları beni dehşete düşürdü.
“Müslüman bir Türkiye” yaratma bahanesiyle kumpas kurdular, yalan söylediler, iftira attılar, sınav sorusu çaldılar.
Kurdukları kumpasların mağdurları ile konuştum. Bir kısmına şahit oldum. Çalıntı sorularla devlette işe girmiş bir okurum ile uzun uzun sohbet ettim. Onun anlattıklarından sonra soru çaldıklarına emin oldum.
Sadece bunlar değil. İsrail’in İran’a saldırı planları yaptığı dönemde Cemaat’in yaptığı akıl almaz İran düşmanlığı, iktidarı Suriye’nin üzerine kışkırtmak için yaptıkları yayınlar…
Tüm bunları görünce “Bunlar kirli bir ittifak içindeler” diyerek yazılması gereken her şeyi yazdım. Söylenmesi gereken her şeyi söyledim.
Üstelik 17/25 Aralık sonrası değil.
İş adamlarının, gazetecilerin, yazarların, bakanların, milletvekillerin Pensilvanya’ya gidip Gülen’in önünde el pençe hizaya geçtikleri dönemde yazdım.
Bu kadar güçlü olduklarını bilmiyordum
Bu süreçte bir şeyi fark ettim: Cemaat içinde gerçekte ne yaptığını bilen, her şeyin farkında olan üst düzey bir grup var, bir de ne olup bittiğinin farkında olmayan, saf dini duygularla orada olan büyük bir grup var.
Sonra 17/25 Aralık olayları patlak verdi.
İktidar Cemaat’le mücadeleye başladı. Mücadeleyi doğru bulmakla beraber yöntemleri bana çok sorunlu geldi. Çünkü adaletten uzak, sorunu çözmekten çok intikam almaya dayalı bir mücadele sürüyordu.
Bu nedenle uzak durdum.
Hatta Cemaat mensuplarına yapılan adaletsizliklere karşı durdum. Çünkü düşman bile olsa adaletle yaklaşmak insan olmanın gereğidir.
Düşmana adalet istemek onun tarafında olmak değil hukukun yanında olmaktır.
“Adalet”, “vicdan”, “hukuk” dediğim için eskiden beni düşman gören, yazdıklarımdan dolayı beni mahkemeye veren Cemaat; bana gazetelerinde yazarlık, TV’lerinde ücretli program yapma teklifinde bulundu. İhtiyacım olmasına rağmen hiçbirini kabul etmedim.
15 Temmuz’da yaşanan felaketle beraber işler başka bir boyuta taşındı. Ne yapabileceklerini az çok tahmin edebiliyordum ama bu kadar güçlü olduklarını bilmiyordum.
Görünen o ki ülke olarak tahminimizden daha büyük bir sorunla karşı karşıyayız.
Ülkeyi yok edecek, çürütecek, bütünüyle enkaza çevirecek bir sorun var karşımızda.
Fakat iktidar hâlâ sorunu çözmekten çok intikam duygusuyla hareket ediyor.
İktidarın ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum.
Sahi ne yaptığınızın farkında mısınız?
Ülkeyi mahva sürükleyen devasa bir sorun var karşımızda. Fakat öyle pespaye, öyle adaletten yoksun, öyle vicdansız işler yapıyorsunuz ki yaptıklarınız sorunu çözmek şöyle dursun, kangrene çevirmeye yarıyor.
Kimisinin eşi, kimisinin dayısı, kimisinin amcası, kimisinin teyzesi kimisinin çocuğu… bir şekilde Cemaatle irtibat içinde.
Böyle baktığımızda milyonlarca insandan bahsediyoruz.
Cemaat’e bir şekilde inanmış, gönül vermiş insanları şeytanlaştırarak, açlığa, yokluğa mahkum ederek toplumda daha büyük yaralar açarak nereye varacaksınız?
Aklınızı mı kaçırdınız?
Hem Cemaat mensuplarına “Gerçeği görün, vazgeçin bu yapıdan” çağrısı yapıyorsunuz. Hemen ardından gelen cümlede de“Bunlar öyle iki yüzlü ki ‘Vazgeçtim’ deseler bile inanmayın”diyorsunuz.
Siz ne diyorsunuz Allah aşkına? Aklınızı mı kaçırdınız? Bu şekilde bu sorunu nasıl çözeceksiniz?
Nerede adalet? Nerede vicdan? Nerede insanlık?
Suçu günahı olmayan öğretmen, memur, esnaf ile gerçekten suçlu olanları ayırmadan nasıl bir yol kat edeceksiniz?
Sizin geçmişte yaptığınız övgüleriniz, iltifatlarınız sayesinde Cemaat’i matah bir şey zannedip gönül veren on binlerce genç çocuk var aralarında.
Bütün suç o çocuklarda mı? Niye sadece onlar bedel ödüyor? Bu çocukları oraya yönelten, teşvik eden sizler niye ödemiyorsunuz?
Kaldı ki bu insanlar uzaydan mı geldiler? Terörist de olsa, suçlu da olsa bu ülkenin evlatları değiller mi? Tedavi etmek, iyileştirmek, düştükleri yanlıştan çıkarmak birinci önceliğimiz değil mi?
Ağırbaşlılıkla, olgunlukla, adaletle Cemaat’in gerçek yüzünü bu insanlara göstermeniz gerekmiyor mu?
Sadece devlet kadrolarında değil, özel sektörde de cadı avı başlatmışsınız. İstiyorsunuz ki Cemaat’le yakından uzaktan ilgisi olan kimse herhangi bir yerde barınmasın.
Ne yapacak insanlar? Açlıktan mı ölecekler? Yoksa yüz binlerce insanı gaz odalarına mı göndereceksiniz?
Böyle yaparak o insanlara Cemaat etrafında kenetlenmekten başka, oradan gelecek bir kurtuluş adımına bel bağlamaktan başka yol mu bırakıyorsunuz?
İnsanlara “Bu yapıyı böyle bilmiyordum” deme fırsatını niçin vermiyorsunuz? Haysiyetli bir çıkış yolunu niçin açmıyorsunuz?
Bundan sonrası için hukuki tedbirler alacağınıza on binlerce çalışanı olan ülkenin köklü firmalarına bodoslama dalıyorsunuz. Kurumları birer birer kapatıyorsunuz. Aynen züccaciye dükkanına girmiş bir fil gibi davranıyorsunuz.
Nedir gerçek derdiniz? Sorunu çözelim derken ülkeye niye zarar veriyorsunuz?
Bir meseleye akılla yaklaşmayı ne zaman öğreneceksiniz?
Cemaat’in Batı’da lobi işlerinde başarılı olduğunu biliyorsunuz.
Buna rağmen darbecilere yaptığınız işkence fotoğraflarını yayınlayarak onların eline koz veriyorsunuz. İşkence yapmak ne? Bu mudur adalet anlayışınız?
Bir meseleye duyguyla değil akılla yaklaşmayı ne zaman öğreneceksiniz?
Darbecileri, darbe destekçilerini, bu yapının içinde fiili olarak görev alanları yakalayın, adalete teslim edin. Ama olup bitenden haberi olmayan insanların malına mülküne el koymak da ne?
Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlara darbeci muamelesi çekmek de ne?
Kocasını bulamadınız diye eşini rehin almak, damadı bulamadınız diye kayınpederi rehin almak…
İnsanlığa, vicdana, adalete, delikanlılığa sığar mı?
Nerede öğrendiniz bu ahlak dışı mücadele yöntemini?
Neden 17/25 Aralık? Size karşı yapıldığı için mi?
Yarın başka biri geldiğinde sizin hatalarınız yüzünden TÜRGEV’e bağış yapanları suçlu ilan etse ne dersiniz? Size milyonlarca insan gönül vermiş, oy veriyor.
Yarın biri gelse sizin hatalarınız yüzünden onları cezalandırsa bu kabul edilir mi? Adalet böyle anlar için var, niçin anlamıyorsunuz?
Üstelik sadece Cemaat mensuplarına değil… Çıldırmış gibi, önünüze gelene FETÖ’cü damgası vurarak ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Ekranları kaplayan itirafçı ahlaksızlarla bu mücadeleyi kazanacağınızı mı sanıyorsunuz?
Paranoyak oldunuz. Aklınızı kaybettiniz. Delirdiniz. Böyle giderse yakında kendi eşinizden, çocuğunuzdan, yol arkadaşınızdan şüphe edip onları yok edeceksiniz. Başladınız da zaten.
Diğer taraftan büyük bir pişkinlikle Cemaat’e mesafe koymanın miladını da 17/25 Aralık olarak koyuyorsunuz.
Niye? Neden 17/25 Aralık? Size karşı yapıldığı için mi? Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalarda herkesin gözü önünde kumpaslar kurdular. Yalan söylediler, iftira attılar.
Siz niye uyanmadınız o zaman? Niye gerçek yüzlerini görmediniz? Niye sadece size yapılanı baz alıyoruz? Siz bu ülkenin tek sahibi misiniz?
Ses kayıtları sahte miydi?
Kaldı ki 17/25 Aralık’ta insanlar niçin uyansınlar?
Tamam ahlaki olmayan yollara başvurdular ve bu yolla elde ettikleri verileri iktidarı ele geçirmek için kullandılar.
Peki 17/25 Aralık’ta ortaya çıkanlar yalan mıydı? Yolsuzluk iddiaları gerçek değil miydi? Ses kayıtları sahte miydi?
Tüm bunlar gerçekken, insanlar cemaatin gerçekte ne yapmaya çalıştığının farkına nasıl varacak?
İktidar hırsınız, ideolojik takıntınız yüzünden koca bir ülkeyi ateşe attınız.
Bundan utanıp aklıselimle hatanızı düzelteceğinize hâlâ utanmadan çıkıp sağa sola laf söyleyecek cesaret buluyorsunuz.
Tekrar edeyim: Darbeden habersiz, sadece cemaate yakınlık duyan insanlar bu ülkenin evladı. Sizin bizim, hepimizin çocukları da olabilirlerdi.
Cemaatle irtibatlı herkese ağır cezalar kesmek, Türkiye’ye zarar verir. İktidar mensuplarının da yarıdan fazlasının yolu Cemaat’ten geçmiş, görüyoruz, biliyoruz.
Bu duruma düşmüş kendi çocuğumuz olduğunda nasıl davranacaksak öyle davranmak zorundayız.
Yok etmeye değil, tedavi etmeye, meselenin farkında olmalarını sağlamaya dönük politikalar üretmelisiniz. Adaletle, vicdanla, akılla hareket ederek sorunun daha büyük yaralar açmasını engellemeliyiz.
Yoksa sorunu çözelim derken on yıllarca onarılamayacak yaralar açacaksınız.