One thought on “Yusuf Küpeli/Geçmişteki Bazı Olaylar Üzerine (başlık tarafımdan konmuştur, G.Z.)”
sonuna kadar okuyamadım kimseninde okuyacagını sanmıyorum ama bir otobiyografi kitapı olarak yusuf küpelinin anılarının çok okunacagını düşünüyorum……..
3 günde anca tamamını okuyabildim.öncelikle giderek gün zilleli beni çok şaşırtıyor.şaşkınlığım kendisinide en ağır şekilde eleştiren bu yazıyı siteye koyarak beklemediğim seviyede olumlu demokratik bir davranış oldu demekki kendisi hakkındaki eleştiriye tahamül eleştirilerinde haksızlık yaptığımı söylemeliyim.küpelinin yazısına gelince biyografisini yazmaya hazırlanan birinin hazırlığı seviyesinde edebi değeride olabilecek yazı olmuş çok etkilenen olacağı gibi yeni tartışmalarda yaratacak bir yazı.yazı küpeli hakında bir şey söylemek yaşımız ve dönemimiz gereği haddimize düşmez.ilgimi çeken bu yazıya neden olan zileli ve malüm şahıs okur un filistin boykot gibi konulardaki anıları olup olup bitenin birinci elden düzeltilmesi gibi algıladım.bu düzeltmeleri yaparken bile ilgili kişilerin yanliş bilgi yada hatırlama seviyesinde eleştirilebileceği halde hakaret seviyesinde eleştirilmeleri doğrusu küpelinin karakterine pek uyuşmuyor çünkü bütün cesaret isteyen yaptığı işleri bile alçak gönüllülük içinde yaptığı ve anlaşılan küpelinin ençok eleştirdiği abartı ve kendinden kalkıp ben merkezli anlayışın dilinden olumsuz kendide etkilenmiş gibi algıladım.umarım kitaplarınıda okuyup öğrenmeye çalışırsak bir dönemin dedikodu bilgiler ile değil birinci elden gerçekle yüzleşip olumlu tüketilmesine yardımcı olacağına inaniyorum.nevzat baba henüz yorumunu okuyamadık bu yazıyı okumadığına inanamam senin görüşünü merak ettim ben bu yazının yayımlanmasından çok mutlu oldum senin görüşünüde metrak ediyoruz
aşağıda yusuf küpelinin internet sitesine koymuş olduğu özyaşam öyküsü var. dikkatli bir okur 1968-1972 arasında hiç yaşamadığını türkiyenin en civcivli döneminde böylesine ”mütevazi” birinin ”mütevaziliği”abartarak hayatının türkiye solu açısından en önemli döneminde hiç bir şey yapmamış.1972 de de sağ yakalamamak için düzenlenen ”komployu” bozarak yakalanmış…
şu sonuçlardan hangisine varmalıyız
1-küpeli1968 -1972 arasında kayda değer bir faaliyeti olmamıştır(yukardaki yazıyı okuyan birisi için bu hiçde inandırıcı değil)
2- küpeli anılan dönemde utanç verici faaliyetlerde yer almıştır.gün zileli gibi yüzleşmeyi becerememektedir.(mahkemedki ifadesi bu durmu teyit etmektedir.”ben anarşist kumarbaz rezil herifin tekiyim.bizdevrimci falan değiliz biz emperyalizme hizmet ettik”aynen değilse bile bu minval üzere söylemler.
anılan dönem birçok dramatik öykülerle dolu küpelinin
öyküsü de bunlardan biri…dönemin yargılanması dönemde hakim olan düşünce ve eylem anlayışı ışığında yapılması gerekir… bugünkü düşünce ufku ile isdönemin değerlendirmesi yapılmalıdır. küpeli ise buşablonun dışında nev-i şahsına münhasır bir duruş sergilemektedir
YUSUF KÜPELİ’nin ÇOK KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ
Yusuf Küpeli, İstanbul’dan bir anne ile Giresun’un dağ köylerinden bir babanın oğlu olarak 27 Mart 1944’de Balıkesir’de doğdu. Çocukluğunun önemli kısmı Bolkar Dağları’nın 3585 metre yükseklikteki Medetsiz Tepesi’nin eteğine yerleşmiş Maden Köyü’nde, yörüklerin yaylaya çıktıkları vahşi doğada alabildiğine mutlu geçti. Babasının ağır hastalanmasının ardından 1955 yılında İstanbul Kartal’a taşındılar ve aynı yıl babası öldü. Küpeli 1958 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenime başladı. İradesi dışında diğer Kara Harb Okulu öğrencileri ile birlikte başarısız 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 askeri darbe girişimlerine karıştı. Subay olma hakkını kazanmasına sekiz- on gün kala, Türk Ceza Yasası’nın anayasayı ihlal etme suçlarını kapsamı içine alan ve müebbet hapis cezası ile idam cezası öngören 146/ 1 maddesinden tutuklanıp, 146/ 3 maddesi ile yargılandıktan sonra beraat etti. Zaten yargılanmış olan öğrencilerin gıyabında toplanan Kara Harb Okulu Disiplin Kurulu, askeri mahkemenin kararını hiçe sayarak diğer 1459 öğrenci ile birlikte Küpeli’yi de Silahlı Kuvvetler’den uzaklaştırdı.
Küpeli, öğrenimine önce ODTÜ’de ve hemen ardından SBF’de devam etti ama, bu süreci tamamlayamadı… Kara Harb Okulu’ndan uzaklaştırıldığı 1963 yılında “komünist” olduğuna kendi kendisine karar verdi. Komünizm O’nun için, sınırların olmadığı, kökenine ve görünüşüne bakılmaksızın insanların aşağılanmadıkları barışçı, eşitlikçi, demokratik bir dünya düzeni demekti. Zaten O, uzun zamandır böyle bir dünya düşlemekteydi. “Benzerlerini” aradı ve 1964 yılında SBF Fikir Kulübü’ne, aynı yılın sonuna doğru da TİP Çankaya ilçe örgütüne üye oldu. SBF Fikir Kulübü’nde yöneticilik yaptı. Küba’ya gitme, devrimi yaşama düşleriyle 1967 yılında Paris’e gitti. O yıllarda Türkiye ile diplomatik ilişkileri olmayan Küba’nın Paris elçiliğine bir dilekçe verdi ise de, herhangi bir yanıt alamadan geri döndü. Yarı- askeri faşist örgütlenmelerin üniversitelere yönelik saldırılarının başlaması ile ön plana çıkmak zorunda kaldı ve 1968 yılı sonunda gerçekleşen FKF kurultayında örgütün genel başkanlığına seçildi. FKF, O’nun yönetimi altında yığınsallaştı. Değişik yığınsal eylemlerin ardından, 1969 yazında, “ABD ile Türkiye arasında savaş çıkartmaya teşebbüs, komünist örgüt kurmak, komünist propaganda yapmak” vs. gibi temelsiz ve ağır cezaları gerektiren iddiaların da aralarında bulunduğu daha onlarca ve onlarca davadan aranmaya başlandı. Filistin’e gitti ve orada yaklaşık dört ay kadar fedai olarak bulunduktan sonra izin alıp gizlice ve geçici olarak Türkiye’ye döndü. Yakalandı ve 1969 yılı Kasım ayının başından 1970 yılı Ağustos ayına dek yaklaşık on ay Ankara Merkez Cezaevi’nde ağır koşullarda tutuklu kaldı…
Yeniden aranmaya başlanan Küpeli, 25 Mart 1972 günü, kendisini sağ almak istemeyenleri aldatarak yanlışlıkla sağ yakalanabildi. O yakalandıktan sonra da operasyon beş- altı dakika daha sürdü. Böylece, kendisine yönelik operasyonu -gerçek durum anlaşılıncaya dek- seyredebildi… Boyundan biraz büyük bir hücrede yirmi gün prangalı ve kelepçeli olarak kaldı. Ardından, Amerikan aksanıyla kendilerini “kontra gerilla” olarak tanıtanların ellerinde yaklaşık 11- 12 gün işkence gördü… Rutubetten sırılsıklam, tuvaletsiz, penceresiz, gece gündüz 40 mumluk bir ampulle aydınlanan, zamanın yitirildiği bir hücrede yaklaşık 10 ay yıkanmadan tutulduktan sonra… Başka daha birçok dava ile birlikte idam talebiyle 146/1 maddesinden yargılandı ve ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 6,5 yıl çok ağır koşullarda üç ayrı askeri cezaevinde yaşadı, kalbinden ve akciğerlerinden ölümcül hastalandı. Bu koşullarda, hekim raporuna karşın, Haydarpaşa Askeri Hastahanesi’nin güneş almayan rutubetli bodrumunda zavallı akıl hastalarının yanında yaşadı. Bir provokasyonu aktörleri ve kanıtları ile açığa çıkarttı. Göğüs hastalıkları uzmanı albay, daha sonra O’na, “öleceğini sandıklarını” söyleyecekti… Demokrasi güçlerinin yararına açığa çıkartılan provokasyonun ardından, Küpeli için, hem Türkiye’de ve hem de aralarında İsveç’in de bulunduğu tüm Avrupa ülkelerinde bir dayanışma kampanyası örgütlendi. Kampanya’nın bitimiyle birlikte bir askeri nakliye uçağı ile Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne taşınan Küpeli, orada iki yıl boyunca gerçek anlamıyla izole edildi ve yine tüm bu süre boyunca izinle tuvalete gitmek zorunda kaldı… Toplam sekiz yıla yakın cezaevinde kaldıktan sonra, yeni infaz yasasına göre diğer tüm ömür boyu hapis cezası almış olanlarla birlikte şartlı olarak serbest bırakıldı. Hemen ardından yine aranmaya başlandı ve uzun süre gizli yaşadıktan sonra İsveç’e politik mülteci olarak sığınmak zorunda kaldı.
Önce “teslim ol” çağrısı yapıldı, ardından aşağılayıcı biçimde “teslim olduğu” ilanedildi. Ardından yine teslim ol çağrıları geldi ve 7 Eylül 1983 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir kararla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından atıldı. Altında Cumhurbaşkanı (General) Evren’in ve dönemin hükümet üyelerinin imzalarını taşıyan bu karar tamamen anti- demokratik olduğu kadar, askeri mahkeme kararını çiğneyebilen 1963 tarihli Kara Harb Okulu Disiplin Kurulu kararı kadar da hukuk dışıydı… Küpeli yaklaşık dört yıl kadar “vatansız” yaşadıktan sonra ani bir kararla İsveç vatandaşlığına geçti. Fakat aslında hiçbirzaman gerçekte İsveç’te yaşamadı. İsveç devleti ve halkı ile tek bir sorunu bile olmamasına, tek bir kez polisle dahi karşılaşmamasına, birçok İsveçli arkadaşı olmasına karşın, sadece gövdesi İsveç’te oldu… Sözkonusu halin, gövdenin sığınılan ülkede, ruhun ise terkedilmek zorunda kalınan ülkede kalmasının gerçek politik mültecilere özgü bir psikoloji olduğu söylenmektedir.
Küpeli İsveç’te yaşamını işçi olarak kazandı ve son olarak sekiz yılı aşkın süre postahane de vardiyalı işçi olarak çalıştı. Evlendi ve 25 yıldır birlikte olduğu kendisi gibi göçmen eşinden büyük destek gördü. Bu arada birçok dayanışma eylemi örgütledi ve Türkiye’de sürdürülmeye çalışılan demokrasi ve insan hakları savaşımına katkı yapmaya çalıştı. Dünyadaki gelişmelerle ve Türkiye’de yaşananlarla ilgili değişik politik analizleri, gerçekleri anlatan yazıları isveççe olarak hem İsveç’te yayın yapan gazetelerde, köklü sosyalist dergilerde ve hem de Finlandiya’nın Ny Tid (Yeni Zaman) adlı en eski haftalık bağımsız sosyalist yayın organında basıldılar. Bunların birkısmı ve Türkiye’deki insan hakları ile ilgili tamamlanmamış bir kitap halen Türkiye ile dayanışma komitesinin büyük web sayfasında 1999- 2000 yılından beri asılı durmaktadır. Sözkonusu sayfanın eski adresi sskt.nu/ idi. Bu site 2006 yılında bazı değişikliklerle http://www.smkt.se/ adresine taşındı. Aynı yazılar smkt.se adresinin DEBATT bölümünde asılı durmaktadırlar (Bu sayfa 2011 yılında kapandı ve yenisi açılamadı malesef). Diğer yandan Kürt halkının tarihini derli toplu özetleyen bir metin 1998 yılında İsveç’in üçüncü büyük partisi Sol Parti’nin teorik yayın organında basıldıktan sonra, Finlandiya’da Ny Tid’de ve 1999 sonunda da resmi Göçmen Enstütüsü’nün Araştırma ve Dökümantasyon Merkezi’nin (Immigrant Institutet Forsknings- och dokumentatitionscentrum, http://www.immi.se/ ) Elektronik Ansiklopedisi’nin Kürtler maddesinde basıldı (http://www.immi.se/encyklopedi/tiki-index.php?page=Kurder ; http://www.immi.se/encyklopedi/tiki-read_article.php?articleId=3 ; http://www.immi.se/encyklopedi/tiki-read_article.php?articleId=4 ). Kürt halkının tarihini özetleyen bu metin, Küpeli’nin aynı konuyla ilgili diğer bir yazısıyla birlikte halen göçmen ansiklopedisindeki yerinde durmaktadır.
Yukarıda özetlenenlerin dışında Küpeli, Dünya Barış Konseyi’nin güçlü olduğu dönemde bu uluslararası kuruluşun bir üyesi olan ve Soğuk Savaş yıllarındaki çabalarının karşılığı olarak kuruluşunun 10ncu yılında, 1959’da Nazım Hikmet’in imzasını taşıyan bir diploma ve madalya ile onurlandırılan İsveç Barış Komitesi’nin sekiz kişilik yürütme kurulunda üç yıl görev yaptı. Dünya Barış Konseyi’nin 1990 yılında Atina’da toplanan son büyük kongresine, üç kişilik İsveç delegasyonunun bir üyesi olarak katıldı… İsveç Dışişleri Bakanlığı’na bağlı dış yardım örgütü SIDA’nın salonlarından birinde 21 Mayıs 1992 günü örgütlenen ve davetli demokratik örgütlerden birer kişinin katılabildiği Nelson Mandela ile tanışma toplantısına İsveç Barış Komitesi’ni temsilen katıldı ve toplantının ardından Mandela ile beş dakika kadar karşılıklı konuşma olanağı oldu. Toplantıda olanlar, Küpeli imzasıyla hem isveççe ve hem de türkçe olarak basıldı… Aynı karşılaşmada Mandela, Türkiye toplumuna iletilmesi amacıyla Küpeli’ye, “Türkiye halkına ve bu halkın ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e çok büyük saygısı olduğu; insan hakları ile ilgili mevcut durum nedeniyle verilen ödülü reddetmek zorunda kaldığı.”, mesajını verecekti. Küpeli halen http://www.sinbad.nu/ adresli websayfasında yazılarını, araştırmalarını, bazı kitaplarından bölümleri yayınlamaktadır. Nisan 2000’de, “Tarihin İzinde Balkanlar ve ABD” adlı bir kitabı ve Ekim 2005’te de “Hedefteki Müslüman Halklar ve İslam” adlı bir başka kitabı daha Türkiye’de yayınlanmıştır.
Sizleri okudukca icim karariyor. Belliki yasadiginiz dönemde kalmisiniz! Her insan yasadigi sürecin bir ürünüdür ve o sürece ister istemez müdahele edebilir.
Siz o sürecten hic disari cikamamissiniz.
Göcmen insan ve kitlelerin bir ruhhastaligi, koptugu ortamda cakili kalmasi. Bunu bir nezdinde yahudiler asmislardi(r), ki onlarda “vatan” ve “Millet” savsatasina katilmadiklari, dinsel bir kimlik tasidiklari icin.
Bu Köpeli THKP-C yi kuran degilmi, sonrada dilanan? Hangi tek durustan vs bahsediyor.
Sizlere tek önerim, birakin artik bu düs,manca tutumlari, MIT, Ajan ayaklari, bunlari artik silahsörleri ilgilendiriyor. Anadoluda yasiyan binlerce demokratik insanlar bu düzeyi coktan astilar.
Bir öneri, yazi yazacaginiza, telefonlasin, eski arkadaslik hatrina bir kahvede rendavulasin ve birbirnizin göü icine bakarak konusun; belki bu kadar acimasiz ve gaddar olmazsiniz.
Ben gecmisimle barisik yasamayi cok seviyorum ve bunun böyle kalmasini dilerim, sizede bu görev düser; nasilki ben yarinlarima bunu sunmaya calisiyorsam.
Iyi dileklerimle, SIZ IYI INSANLAR!
yusuf kupeliye ait ilk defa bir yazi okuyorum bu benim veya gesmiste yaratilan onyargilarin toplaminin etkisi olabilir,dusuncelerimi bu konuda yazacagim,kendisi acisindan yasadiklarinda sami ve durust gordum,mahir ve denizle ilgili gunluk yasamla sinirli kalmasi eksikliktir,fikirlerin elestirisini yapmak daha dogru olurdu.
ayrica gun zileliyle ilgili dusuncelerini dogru bulmuyorum ve gunu bu yaziyi sitesine koydugu icinde tebrik ediyorum.
Panik halinde 13 yaşında bir kız cocuğunu rehin alıp, kız kurtarılıncaya dek, üç gün boyunca bu cocuk üzerinden pazarlık yapmaya kalkan, Türkiye tarihindeki en yoğun anti-komünist propogandaya yolaçan birisinin sosyalist, komünist, insancıl bir karakter olamayacağını, yapılan bu ahlaksızca işin onursuz psikopat bir karaktere özgü olabileceğini, ve böyle birisinin yakalandıktan sonra kendisini yakalayanlarla kolayca anlaşabileceğini anlamamak için ahmak olmak gerekir herhalde. Polisin, emniyet güçlerinin, kanıtlandığı üzere polis şeflerinden Ilgız Aykutlu’nun neler olacağını en azından onbeş gün önceden bilmesine karşın kaçırılmasına izin verdiği ve kaçırıldığı yeri bildiği halde demokratik kurumlara yönelik baskıları arttırabilmek için öldürülmesine izin verdiği bir konsolosu, “kendini kanıtlama” düşüncesi ile peşinen öldürmeye karar vererek olamayacak şeyler isteyen, ve ardından uyurken bu insanın kulak arkasına üç mermi sıkan birisi, ruhsal olarak sağlıklı, insancıl, sosyalist, komünist, Kemalist, veya başka bir ideolojiye sahip biri olabilirmi? Eline düştüğü güçle anlaşarak bu hastalıklı cinayetini tamamen günahsız birinin üstüne yıkan biri, kriminal bir psikopattan başka birşey olabilirmi? İnançsızca ve yalan yanlış tüm yazıp söyledikleri biryana, böyle birisinin, konjonktüre göre “Kemalist”, “sosyalist” vs. tiyatroları oynaması ne anlam taşır? Bunların hepsinin sonderece açık gerçekler olmalarına karşın, kitlelerden kopuk terörün sürmesini isteyen servislerle kol kola böyle bir kriminal psikopata “sosyaliz”, “Kemalizm” vs. adına sahip çıkmaya çalışan, devletin, ve büyük burjuvazinin propoganda makinelerinden yararlanarak devrimci tiyatrosu oynayan moralsiz kişilere ne demek gerekir acaba? Bunların, bilinçli ajanprovokatörlerde, yığınsal sağlıklı demokratik bir sosyalist hareketin gelişmesini engellemeye çalışan bilinçli ajanprovokatörlerden ne gibi bir farkları olabilir?
sonuna kadar okuyamadım kimseninde okuyacagını sanmıyorum ama bir otobiyografi kitapı olarak yusuf küpelinin anılarının çok okunacagını düşünüyorum……..
3 günde anca tamamını okuyabildim.öncelikle giderek gün zilleli beni çok şaşırtıyor.şaşkınlığım kendisinide en ağır şekilde eleştiren bu yazıyı siteye koyarak beklemediğim seviyede olumlu demokratik bir davranış oldu demekki kendisi hakkındaki eleştiriye tahamül eleştirilerinde haksızlık yaptığımı söylemeliyim.küpelinin yazısına gelince biyografisini yazmaya hazırlanan birinin hazırlığı seviyesinde edebi değeride olabilecek yazı olmuş çok etkilenen olacağı gibi yeni tartışmalarda yaratacak bir yazı.yazı küpeli hakında bir şey söylemek yaşımız ve dönemimiz gereği haddimize düşmez.ilgimi çeken bu yazıya neden olan zileli ve malüm şahıs okur un filistin boykot gibi konulardaki anıları olup olup bitenin birinci elden düzeltilmesi gibi algıladım.bu düzeltmeleri yaparken bile ilgili kişilerin yanliş bilgi yada hatırlama seviyesinde eleştirilebileceği halde hakaret seviyesinde eleştirilmeleri doğrusu küpelinin karakterine pek uyuşmuyor çünkü bütün cesaret isteyen yaptığı işleri bile alçak gönüllülük içinde yaptığı ve anlaşılan küpelinin ençok eleştirdiği abartı ve kendinden kalkıp ben merkezli anlayışın dilinden olumsuz kendide etkilenmiş gibi algıladım.umarım kitaplarınıda okuyup öğrenmeye çalışırsak bir dönemin dedikodu bilgiler ile değil birinci elden gerçekle yüzleşip olumlu tüketilmesine yardımcı olacağına inaniyorum.nevzat baba henüz yorumunu okuyamadık bu yazıyı okumadığına inanamam senin görüşünü merak ettim ben bu yazının yayımlanmasından çok mutlu oldum senin görüşünüde metrak ediyoruz
aşağıda yusuf küpelinin internet sitesine koymuş olduğu özyaşam öyküsü var. dikkatli bir okur 1968-1972 arasında hiç yaşamadığını türkiyenin en civcivli döneminde böylesine ”mütevazi” birinin ”mütevaziliği”abartarak hayatının türkiye solu açısından en önemli döneminde hiç bir şey yapmamış.1972 de de sağ yakalamamak için düzenlenen ”komployu” bozarak yakalanmış…
şu sonuçlardan hangisine varmalıyız
1-küpeli1968 -1972 arasında kayda değer bir faaliyeti olmamıştır(yukardaki yazıyı okuyan birisi için bu hiçde inandırıcı değil)
2- küpeli anılan dönemde utanç verici faaliyetlerde yer almıştır.gün zileli gibi yüzleşmeyi becerememektedir.(mahkemedki ifadesi bu durmu teyit etmektedir.”ben anarşist kumarbaz rezil herifin tekiyim.bizdevrimci falan değiliz biz emperyalizme hizmet ettik”aynen değilse bile bu minval üzere söylemler.
anılan dönem birçok dramatik öykülerle dolu küpelinin
öyküsü de bunlardan biri…dönemin yargılanması dönemde hakim olan düşünce ve eylem anlayışı ışığında yapılması gerekir… bugünkü düşünce ufku ile isdönemin değerlendirmesi yapılmalıdır. küpeli ise buşablonun dışında nev-i şahsına münhasır bir duruş sergilemektedir
YUSUF KÜPELİ’nin ÇOK KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ
Yusuf Küpeli, İstanbul’dan bir anne ile Giresun’un dağ köylerinden bir babanın oğlu olarak 27 Mart 1944’de Balıkesir’de doğdu. Çocukluğunun önemli kısmı Bolkar Dağları’nın 3585 metre yükseklikteki Medetsiz Tepesi’nin eteğine yerleşmiş Maden Köyü’nde, yörüklerin yaylaya çıktıkları vahşi doğada alabildiğine mutlu geçti. Babasının ağır hastalanmasının ardından 1955 yılında İstanbul Kartal’a taşındılar ve aynı yıl babası öldü. Küpeli 1958 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenime başladı. İradesi dışında diğer Kara Harb Okulu öğrencileri ile birlikte başarısız 22 Şubat 1962 ve 21 Mayıs 1963 askeri darbe girişimlerine karıştı. Subay olma hakkını kazanmasına sekiz- on gün kala, Türk Ceza Yasası’nın anayasayı ihlal etme suçlarını kapsamı içine alan ve müebbet hapis cezası ile idam cezası öngören 146/ 1 maddesinden tutuklanıp, 146/ 3 maddesi ile yargılandıktan sonra beraat etti. Zaten yargılanmış olan öğrencilerin gıyabında toplanan Kara Harb Okulu Disiplin Kurulu, askeri mahkemenin kararını hiçe sayarak diğer 1459 öğrenci ile birlikte Küpeli’yi de Silahlı Kuvvetler’den uzaklaştırdı.
Küpeli, öğrenimine önce ODTÜ’de ve hemen ardından SBF’de devam etti ama, bu süreci tamamlayamadı… Kara Harb Okulu’ndan uzaklaştırıldığı 1963 yılında “komünist” olduğuna kendi kendisine karar verdi. Komünizm O’nun için, sınırların olmadığı, kökenine ve görünüşüne bakılmaksızın insanların aşağılanmadıkları barışçı, eşitlikçi, demokratik bir dünya düzeni demekti. Zaten O, uzun zamandır böyle bir dünya düşlemekteydi. “Benzerlerini” aradı ve 1964 yılında SBF Fikir Kulübü’ne, aynı yılın sonuna doğru da TİP Çankaya ilçe örgütüne üye oldu. SBF Fikir Kulübü’nde yöneticilik yaptı. Küba’ya gitme, devrimi yaşama düşleriyle 1967 yılında Paris’e gitti. O yıllarda Türkiye ile diplomatik ilişkileri olmayan Küba’nın Paris elçiliğine bir dilekçe verdi ise de, herhangi bir yanıt alamadan geri döndü. Yarı- askeri faşist örgütlenmelerin üniversitelere yönelik saldırılarının başlaması ile ön plana çıkmak zorunda kaldı ve 1968 yılı sonunda gerçekleşen FKF kurultayında örgütün genel başkanlığına seçildi. FKF, O’nun yönetimi altında yığınsallaştı. Değişik yığınsal eylemlerin ardından, 1969 yazında, “ABD ile Türkiye arasında savaş çıkartmaya teşebbüs, komünist örgüt kurmak, komünist propaganda yapmak” vs. gibi temelsiz ve ağır cezaları gerektiren iddiaların da aralarında bulunduğu daha onlarca ve onlarca davadan aranmaya başlandı. Filistin’e gitti ve orada yaklaşık dört ay kadar fedai olarak bulunduktan sonra izin alıp gizlice ve geçici olarak Türkiye’ye döndü. Yakalandı ve 1969 yılı Kasım ayının başından 1970 yılı Ağustos ayına dek yaklaşık on ay Ankara Merkez Cezaevi’nde ağır koşullarda tutuklu kaldı…
Yeniden aranmaya başlanan Küpeli, 25 Mart 1972 günü, kendisini sağ almak istemeyenleri aldatarak yanlışlıkla sağ yakalanabildi. O yakalandıktan sonra da operasyon beş- altı dakika daha sürdü. Böylece, kendisine yönelik operasyonu -gerçek durum anlaşılıncaya dek- seyredebildi… Boyundan biraz büyük bir hücrede yirmi gün prangalı ve kelepçeli olarak kaldı. Ardından, Amerikan aksanıyla kendilerini “kontra gerilla” olarak tanıtanların ellerinde yaklaşık 11- 12 gün işkence gördü… Rutubetten sırılsıklam, tuvaletsiz, penceresiz, gece gündüz 40 mumluk bir ampulle aydınlanan, zamanın yitirildiği bir hücrede yaklaşık 10 ay yıkanmadan tutulduktan sonra… Başka daha birçok dava ile birlikte idam talebiyle 146/1 maddesinden yargılandı ve ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 6,5 yıl çok ağır koşullarda üç ayrı askeri cezaevinde yaşadı, kalbinden ve akciğerlerinden ölümcül hastalandı. Bu koşullarda, hekim raporuna karşın, Haydarpaşa Askeri Hastahanesi’nin güneş almayan rutubetli bodrumunda zavallı akıl hastalarının yanında yaşadı. Bir provokasyonu aktörleri ve kanıtları ile açığa çıkarttı. Göğüs hastalıkları uzmanı albay, daha sonra O’na, “öleceğini sandıklarını” söyleyecekti… Demokrasi güçlerinin yararına açığa çıkartılan provokasyonun ardından, Küpeli için, hem Türkiye’de ve hem de aralarında İsveç’in de bulunduğu tüm Avrupa ülkelerinde bir dayanışma kampanyası örgütlendi. Kampanya’nın bitimiyle birlikte bir askeri nakliye uçağı ile Ankara Mamak Askeri Cezaevi’ne taşınan Küpeli, orada iki yıl boyunca gerçek anlamıyla izole edildi ve yine tüm bu süre boyunca izinle tuvalete gitmek zorunda kaldı… Toplam sekiz yıla yakın cezaevinde kaldıktan sonra, yeni infaz yasasına göre diğer tüm ömür boyu hapis cezası almış olanlarla birlikte şartlı olarak serbest bırakıldı. Hemen ardından yine aranmaya başlandı ve uzun süre gizli yaşadıktan sonra İsveç’e politik mülteci olarak sığınmak zorunda kaldı.
Önce “teslim ol” çağrısı yapıldı, ardından aşağılayıcı biçimde “teslim olduğu” ilanedildi. Ardından yine teslim ol çağrıları geldi ve 7 Eylül 1983 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir kararla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından atıldı. Altında Cumhurbaşkanı (General) Evren’in ve dönemin hükümet üyelerinin imzalarını taşıyan bu karar tamamen anti- demokratik olduğu kadar, askeri mahkeme kararını çiğneyebilen 1963 tarihli Kara Harb Okulu Disiplin Kurulu kararı kadar da hukuk dışıydı… Küpeli yaklaşık dört yıl kadar “vatansız” yaşadıktan sonra ani bir kararla İsveç vatandaşlığına geçti. Fakat aslında hiçbirzaman gerçekte İsveç’te yaşamadı. İsveç devleti ve halkı ile tek bir sorunu bile olmamasına, tek bir kez polisle dahi karşılaşmamasına, birçok İsveçli arkadaşı olmasına karşın, sadece gövdesi İsveç’te oldu… Sözkonusu halin, gövdenin sığınılan ülkede, ruhun ise terkedilmek zorunda kalınan ülkede kalmasının gerçek politik mültecilere özgü bir psikoloji olduğu söylenmektedir.
Küpeli İsveç’te yaşamını işçi olarak kazandı ve son olarak sekiz yılı aşkın süre postahane de vardiyalı işçi olarak çalıştı. Evlendi ve 25 yıldır birlikte olduğu kendisi gibi göçmen eşinden büyük destek gördü. Bu arada birçok dayanışma eylemi örgütledi ve Türkiye’de sürdürülmeye çalışılan demokrasi ve insan hakları savaşımına katkı yapmaya çalıştı. Dünyadaki gelişmelerle ve Türkiye’de yaşananlarla ilgili değişik politik analizleri, gerçekleri anlatan yazıları isveççe olarak hem İsveç’te yayın yapan gazetelerde, köklü sosyalist dergilerde ve hem de Finlandiya’nın Ny Tid (Yeni Zaman) adlı en eski haftalık bağımsız sosyalist yayın organında basıldılar. Bunların birkısmı ve Türkiye’deki insan hakları ile ilgili tamamlanmamış bir kitap halen Türkiye ile dayanışma komitesinin büyük web sayfasında 1999- 2000 yılından beri asılı durmaktadır. Sözkonusu sayfanın eski adresi sskt.nu/ idi. Bu site 2006 yılında bazı değişikliklerle http://www.smkt.se/ adresine taşındı. Aynı yazılar smkt.se adresinin DEBATT bölümünde asılı durmaktadırlar (Bu sayfa 2011 yılında kapandı ve yenisi açılamadı malesef). Diğer yandan Kürt halkının tarihini derli toplu özetleyen bir metin 1998 yılında İsveç’in üçüncü büyük partisi Sol Parti’nin teorik yayın organında basıldıktan sonra, Finlandiya’da Ny Tid’de ve 1999 sonunda da resmi Göçmen Enstütüsü’nün Araştırma ve Dökümantasyon Merkezi’nin (Immigrant Institutet Forsknings- och dokumentatitionscentrum, http://www.immi.se/ ) Elektronik Ansiklopedisi’nin Kürtler maddesinde basıldı (http://www.immi.se/encyklopedi/tiki-index.php?page=Kurder ; http://www.immi.se/encyklopedi/tiki-read_article.php?articleId=3 ; http://www.immi.se/encyklopedi/tiki-read_article.php?articleId=4 ). Kürt halkının tarihini özetleyen bu metin, Küpeli’nin aynı konuyla ilgili diğer bir yazısıyla birlikte halen göçmen ansiklopedisindeki yerinde durmaktadır.
Yukarıda özetlenenlerin dışında Küpeli, Dünya Barış Konseyi’nin güçlü olduğu dönemde bu uluslararası kuruluşun bir üyesi olan ve Soğuk Savaş yıllarındaki çabalarının karşılığı olarak kuruluşunun 10ncu yılında, 1959’da Nazım Hikmet’in imzasını taşıyan bir diploma ve madalya ile onurlandırılan İsveç Barış Komitesi’nin sekiz kişilik yürütme kurulunda üç yıl görev yaptı. Dünya Barış Konseyi’nin 1990 yılında Atina’da toplanan son büyük kongresine, üç kişilik İsveç delegasyonunun bir üyesi olarak katıldı… İsveç Dışişleri Bakanlığı’na bağlı dış yardım örgütü SIDA’nın salonlarından birinde 21 Mayıs 1992 günü örgütlenen ve davetli demokratik örgütlerden birer kişinin katılabildiği Nelson Mandela ile tanışma toplantısına İsveç Barış Komitesi’ni temsilen katıldı ve toplantının ardından Mandela ile beş dakika kadar karşılıklı konuşma olanağı oldu. Toplantıda olanlar, Küpeli imzasıyla hem isveççe ve hem de türkçe olarak basıldı… Aynı karşılaşmada Mandela, Türkiye toplumuna iletilmesi amacıyla Küpeli’ye, “Türkiye halkına ve bu halkın ulusal kurtuluş mücadelesinin önderi Mustafa Kemal Atatürk’e çok büyük saygısı olduğu; insan hakları ile ilgili mevcut durum nedeniyle verilen ödülü reddetmek zorunda kaldığı.”, mesajını verecekti. Küpeli halen http://www.sinbad.nu/ adresli websayfasında yazılarını, araştırmalarını, bazı kitaplarından bölümleri yayınlamaktadır. Nisan 2000’de, “Tarihin İzinde Balkanlar ve ABD” adlı bir kitabı ve Ekim 2005’te de “Hedefteki Müslüman Halklar ve İslam” adlı bir başka kitabı daha Türkiye’de yayınlanmıştır.
22 Şubat 2006
yusufk@telia.com
Sizleri okudukca icim karariyor. Belliki yasadiginiz dönemde kalmisiniz! Her insan yasadigi sürecin bir ürünüdür ve o sürece ister istemez müdahele edebilir.
Siz o sürecten hic disari cikamamissiniz.
Göcmen insan ve kitlelerin bir ruhhastaligi, koptugu ortamda cakili kalmasi. Bunu bir nezdinde yahudiler asmislardi(r), ki onlarda “vatan” ve “Millet” savsatasina katilmadiklari, dinsel bir kimlik tasidiklari icin.
Bu Köpeli THKP-C yi kuran degilmi, sonrada dilanan? Hangi tek durustan vs bahsediyor.
Sizlere tek önerim, birakin artik bu düs,manca tutumlari, MIT, Ajan ayaklari, bunlari artik silahsörleri ilgilendiriyor. Anadoluda yasiyan binlerce demokratik insanlar bu düzeyi coktan astilar.
Bir öneri, yazi yazacaginiza, telefonlasin, eski arkadaslik hatrina bir kahvede rendavulasin ve birbirnizin göü icine bakarak konusun; belki bu kadar acimasiz ve gaddar olmazsiniz.
Ben gecmisimle barisik yasamayi cok seviyorum ve bunun böyle kalmasini dilerim, sizede bu görev düser; nasilki ben yarinlarima bunu sunmaya calisiyorsam.
Iyi dileklerimle, SIZ IYI INSANLAR!
yusuf kupeliye ait ilk defa bir yazi okuyorum bu benim veya gesmiste yaratilan onyargilarin toplaminin etkisi olabilir,dusuncelerimi bu konuda yazacagim,kendisi acisindan yasadiklarinda sami ve durust gordum,mahir ve denizle ilgili gunluk yasamla sinirli kalmasi eksikliktir,fikirlerin elestirisini yapmak daha dogru olurdu.
ayrica gun zileliyle ilgili dusuncelerini dogru bulmuyorum ve gunu bu yaziyi sitesine koydugu icinde tebrik ediyorum.
Panik halinde 13 yaşında bir kız cocuğunu rehin alıp, kız kurtarılıncaya dek, üç gün boyunca bu cocuk üzerinden pazarlık yapmaya kalkan, Türkiye tarihindeki en yoğun anti-komünist propogandaya yolaçan birisinin sosyalist, komünist, insancıl bir karakter olamayacağını, yapılan bu ahlaksızca işin onursuz psikopat bir karaktere özgü olabileceğini, ve böyle birisinin yakalandıktan sonra kendisini yakalayanlarla kolayca anlaşabileceğini anlamamak için ahmak olmak gerekir herhalde. Polisin, emniyet güçlerinin, kanıtlandığı üzere polis şeflerinden Ilgız Aykutlu’nun neler olacağını en azından onbeş gün önceden bilmesine karşın kaçırılmasına izin verdiği ve kaçırıldığı yeri bildiği halde demokratik kurumlara yönelik baskıları arttırabilmek için öldürülmesine izin verdiği bir konsolosu, “kendini kanıtlama” düşüncesi ile peşinen öldürmeye karar vererek olamayacak şeyler isteyen, ve ardından uyurken bu insanın kulak arkasına üç mermi sıkan birisi, ruhsal olarak sağlıklı, insancıl, sosyalist, komünist, Kemalist, veya başka bir ideolojiye sahip biri olabilirmi? Eline düştüğü güçle anlaşarak bu hastalıklı cinayetini tamamen günahsız birinin üstüne yıkan biri, kriminal bir psikopattan başka birşey olabilirmi? İnançsızca ve yalan yanlış tüm yazıp söyledikleri biryana, böyle birisinin, konjonktüre göre “Kemalist”, “sosyalist” vs. tiyatroları oynaması ne anlam taşır? Bunların hepsinin sonderece açık gerçekler olmalarına karşın, kitlelerden kopuk terörün sürmesini isteyen servislerle kol kola böyle bir kriminal psikopata “sosyaliz”, “Kemalizm” vs. adına sahip çıkmaya çalışan, devletin, ve büyük burjuvazinin propoganda makinelerinden yararlanarak devrimci tiyatrosu oynayan moralsiz kişilere ne demek gerekir acaba? Bunların, bilinçli ajanprovokatörlerde, yığınsal sağlıklı demokratik bir sosyalist hareketin gelişmesini engellemeye çalışan bilinçli ajanprovokatörlerden ne gibi bir farkları olabilir?
Read more: http://www.gunzileli.com/2012/07/26/yusuf-kupeligecmisteki-bazi-olaylar-uzerine-baslik-tarafimdan-konmustur-g-z/#ixzz2RmyMWTmg
Bir hayli geç buldum. Sabırla sonuna kadar okudum. Sanki Forest Gump seyrediyor gibiydim. Herkese akıl sağlığı dilerim.