YENİ PLANLAMANIN STRATEJİK HEDEFLERİ VEYA İNSANİ BOYUTU
Ali Kar*
Yıkılan Sovyet sisteminde, Merkezi Planlama bürosu bürokrasi zincirinin en paslı halkalarından birisini oluşturmaktaydı. Planlamanın mantığı, burjuvazi gibi insanın insan olma özünü yok sayan ve onu sadece mal üreten makinelerin tamamlayıcı unsuru, yahut civatanın bir parçası gibi görüyordu. Sadece mal ve hizmet ürtemi hedefleniyordu. Üterim demokratik temellere dayanmadığı için belli bir süre sonra tıkanarak tespit edilen hedeflere ulaşılamıyordu. Mal, hizmet ve sanat ütetiminde toplumsal üretimin tayin edici unusuru insandır.
Toplumun ihtiyacı olan meta, hizmet, bilim ve sanat üterimiyle paralel olarak insan ve insani gelişmeyi planlamanın stratejik hedefine konulması tartışmasız bir zorunluluktur. Gelecekete Merkezi Planlama terk edilip onun yerine, bölgesel planlama merkezleri, mahali ve işyeri planlama birimleri düzeyinde faaliyet gösterilmeli. Mal, hizmet, bilim ve sanat alanında üterim yapanlar düşünen, araştıran, soru soran ve sorgulayan, üreten, yaratan ve yaratıcı insiyatifleri geliştirilmiş sosyalist toplumun sosyalist bireyini hangi, yöntemlerle geliştirmek olanaklı olabilir? Aksi halde geçmişin bürokratik merkezlerinden bunlar iş yerindeki şefler, teknokratlar, merkezi planlama, parti ve devlet bürokratlarından aldıkları günlük emirleri askerler gibi (burjuva askereleri) gibi yerine getiren insiyatifsiz bireylerin insiyatifsiz toplumunu doğurur. Sovyetlerde böyle bir toplum yapısı doğdu. Ömürü uzun sürmedi, yıkılıp yok oldu. Enkazın altında dünya sosyalistleri kaldı. Enkazın ortasından vahşi kapitalizm fışkırdı. Halan eski teorinin kara kaplı kitaplarından hangi ölçülerde alıntı yapılırsa yapılsın, yaşanan tarihi bir dönemin kapandığını örtbas etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bölgesel planlama merkezleri yöresel planlama birimleriyle birlikte üretim içinde araştırma, geliştirme bilim teknik üniversiteleriyle kordineli çalışma prensibine bağlı faaliyet gösterdikleri sürece, bürokratik zeminden uzaklaşır. Mal, hizmet ve düşünce üretiminin zengin ufuklarına ulaşbilir, üretimle iç içe olan planlamanın yapısı, demokrasinin toplumsal özüyle bütünleşmiş olur. Üretimden kopuk yapılar uzun bir tarihi süreç boyunca ayakta durup toplumsal fonnksiyonlarını ve saygınlıklarını koruyamazlar. Çürür gider yok olurlar.
Merkezi planlama, üretimin somut süreçlerinden kopuk, sadece soyut mal ve hizmet üretimiyle ilgili plan ve projeler üreten, bu projelerin içeriği başta işçi snııfı olmak üzere toplumu tek amaçlı üreten ve tüketen robotlardan farksız göründüğü için, toplumu çok yönlü insan olmaktan uzak, hayatın katı gerçekleriyle ters ve başarısız kalmaya mahkum oldular. Hedefleri kapitalist sistemden daha çok mal üretmek istiyorlardı. Ne yazık ki, üretim alanında hem kapasite hem de kalite bakımından kapitalizmin gerisnde kaldılar. Kapitalizmin üretimdeki motive etme metotları farlıydı. Daha önce belirtmeye çalıştığım gibi burjuvazinin bir elinde kırbaç öbür elinde havuç metoduyla üretimi istediği boyutlara ulaştırabiliyor.
Devlet mülkiyetinde işçiler isteyerek özgür iradeleriyle üretimin bütün süreçlerine katılamıyorlar teknokratlar bölüm şeflerinin emir kumanda zincirine bağlı biçimde gönülsüz, isteksiz üretim anlayışının sonuçları düşük kapasite ve kalitesiz ürünü yaratıyor. Sistemin adı sosyalizmdir, kapitalizm gibi verimli olamayan işçileri işten atarak işsiz bırakamıyor. Sistemde kırbacın yeri yok. Işçilerin büyük bir çoğunluğu unutmayalım ki, sınıflı toplumun düşünce tortularından henüz kurtulmuş değiller. Sosyalizmin yüce değerleri onlar için fazla anlam taşımıyor. Bu olgu karşısında onları doğru, aynı zamanda yaratıcı tarzda motive etmekten başka çözüm yok denilebilir. Üterim araçları devletin mülkiyetinde olunca sınıf bilincinden yoksun işçi sınıfının büyük çoğunluğu bu mülkler benim değil, devletindir. Benim olmadığı gibi burada çalışan hiç kimsenin de değil. Yani ne benimdir, ne de bizimdir. Halbuki onların motivasyana ihtiacı vardır. İşte tam da bu noktada mülkiyetin doğru konumlandırılması gündeme gelmektedir.
Mülkiyet sanayide sedikaların, tarımda köylü üretim kooperatiflerinin ve ayrıca bölgesel planlamayla, bölgesel bilim teknik araştırma üniversitelerin bünyesinde faaliyet gösteren sendika mülkiyetleri olmalı. Bu mülkiyet demokratik kollektif mülkiyetin temelidir. İşçilerin bakış açısı perspektifine göre bu fabrika hem hepimizin ortak malıdır, hem de benim malımdır. Bu iş yerinde üretimi biz yapıyoruz, mülklerin bizim ortak malımız olması tepeden tırnağa demokratik olur. Buna ilaveten ayrıca günde kaç saat çalışacağımızı ne kadar mal üreteceğimizi, malın kalitesi konusunda mühendis, teknisiyen ve şeflerle beraber tartışır, karar verme hakkına sahip olabilirsek istiyerek daha çok çalışır, istenen miktar ve kalitede mal üretebiliriz. En sonuncu isteğimiz kimin ne kadar ücret alacağını, yeniden inşa eğitim, sağlık, ulaştırma, sanat, spor, savunma harcamalarını sendikalarda bütün üyelerin katılmasıyla beraber tartışarak, kararların alınmasında söz sahibi olursak, demokratik mülkiyet, demokratik üretim, demokratik bölüşüm:, boş lafla değil, hayatın içinde, üretimin gerçeğinde somutlaştırmış olur.
Yukarıdaki bakış açısı 30 küsür sene boyunca yaşamı doğrudan üretim içinde geçmiş aynı zamanda sınıf bilinciyle sınıf mücadelesinde yer almış sosyalist bir işçinin işçi arkadaşlarıyla yapmış olduğu tartışma ve kollektif gözlemlerin karınca kararınca yapılan tespitleridir. Bu tespitler çerçevesinde sosyalist demokrasinin üç temel kuralı demokratik mülkiyet, demokratik üretim, demokratik bölüşüm, hayata geçirilirse işçiler doğal olarak en mükemmel boyutlarda motive olurlar. Planlamanın amacı sadece daha çok üretime kilitlenmemeli. Temel hedef mutlu toplumun mutlu insanını, düşünen insanını, özgür, sorgulayan insanını, yaratıcı olan insanını geliştirip yetiştirmek olmalı. Doğayla toplum arasındaki bozmadan, doğayı tahrip etmeden, doğanın kendisini yeniden üretmesine katkıda bulunmak için planlamanın kapsamına almak yetmez, bu alanda gerekli kalifiye, elemanlarla beraber bütçe harcamalarını temin etmek, üretim politikasının ayrılmaz parçası olmalıdır.
Her gün kendisini yenileyen, doğanın bağrında, insana acı çektirmeyen ve insanca yaratıcı düşüncenin serpilip geliştiği, bir toplumun planlanması ancak üretim içinde kol emeği ile entelektüel emeğin, demokratik kolliktifitenin özgür zemininde, hayatla bütünleştiren yaratıcı akıla, insan sevgisinin yürek sıcaklığınıda bilimle, insanlık vicdanının ortak aydınlattığı sınıfsız toplumda gidecek yolun planlanmasını yapan, bölgesel planlamalarla geçmişte var olan, bürokratik merkeziyetçi planlamaya benzemeyecek. Her bölgenin farklı sosyal, ekonomik ve doğanın koşullarını değerlendirmesini yapan, doğayı yıkıma uğratmadan canlı üretici güçlerin bütün dinamiklerin, enerjisini hedefe yönlendiren, manivella niteliğnide olmalı.
Yeni planlamının en önemli stratejik hedeflerinden biri de, KADINLARIN KONUMUNU hızla bir üst aşamaya sıçratmak olmalıdır.
Sınıflı toplumun ortaya çıkışıyla birlikte özel mülkiyetin yaratmış olduğu toplumsal eşitsizliklerin kölelik boyutlarına ulaşan kadınların utanç verici konumlarını değiştirip, onurlu bir yapıya kavuşturmanın yolu bizzat kadınların fiilen katkısı ve onların perspektifinden geçer. Sendikalar dahi politikanın tartışıldığı, toplumsal kararların alındığı bütün alanlarda pozitif çözümler yeni uygulamanın temel politikasını oluşturmalı. Bütün yönetim kademelerinde kadınların sayısal varlığı erkeklerden iki puan önde olmayı zorunlu kılıyor.
Benzeri pozitif çözüm örnekleri toplumlarda var olan etnik azınlıklar, inanç ve farklı kültürel farklılıklara sahip olan topluluklar için sınıfsız toplumun inşaasına kadar sürüp gitmelidir. Çok uluslu toplumlarda, ulusların kendi siyasi kaderlerini tartışmasız olarak kendi özgür iradeleriyle karar vermeleri yeni planlamanın stratejik hedefleri olmalı.
Din kitaplarında kıyamet denilen bir safsatanın benzeri günümüzdeyse, parçalanıp tahrip edilmiş yaralı bir doğa ve yediden yetmişe çürütülmüş, lime lime dökülen bir toplum olmuştur. İşte bizim kıyametimiz! Yeni planlamının hedefi İNSANLA DOĞAyı uyum içinde tahripata meydan vermeden, harikulede gelişmin önünü açmalı.
İkinci temel hedef beş yaşından başlayarak çocuklara düşünme alışkanlığını kazandıran pedagojik uygulamalı eğitim, okul paralelinde aile içi yoğun eğitim aile öğretmenleriyle birlikte yürütülmeli.
Üçüncü temel hedef, bütün üretim ve iş tahrip edici yorgunluğu, işçilere düşünebilme yeteneğini ortadan kaldırarak onları beyinsiz robotlar haline getiriyor. Başlangıçta günlük çalışma süresi azami altı saat olmalı. Bütün iş yerlerinde günde iki saatlik süre, uygulamalı eğitime tahsis edilmeli. Her iş yerinde öğretmenlerin yönlendirilmesinde kütüphane, sanat atölyeleri, edebiyat, felsefe, müzik, heykel, tiyatro ve el sanatları, spor dahil çok yönlü eğitim uygulanmalı. Amaç kol ve beyinsel emeğin bütünleşen zemininde yaratıcı insanın zengin düşünce ufuklarına ulaştırmak yeni planlamanın stratejik hedefi olmalı.
Her türlü insani duyarlılığın ve insana özgü duyuguların filizlendiği güzel sanatlarda kol emeği ile üretim yapanların da ulaşmasını sağlamak en azından meta üretimi kadar önemlidir. Kayıp olup giden insanı yeniden kendisini bulan ve bir daha kendisiyle yabancılaşmayacak insanı yaratabilmek, düşünce üreten, soran sorgulayan, başkasının acısını paylaşan, kendi mutluluğunu başkasıyla bölüşen insanı yaratabilmek için üst yapı kurumlarının temel hedefi olmalıdır. Ancak bu süreçlerin yetiştirdiği işçi sınıfı ve emekçi halklar, araştırma, geliştirme ve üretimin yeniden planamasının becerebilir ve ancak o zaman sosyalizmi inşa edebilir .
20. Ocak. 2010
*Türkiye Devrimci Hareketinin işçi kökenli faliyetçisi olan Ali Kar, eski TİSP saflarında uzun süre devrimcilik yaptı.